548 | Romatizmal Hastal›klarda A¤r› Tedavisi | İbrahim AŞIK - Menekşe HASDOĞAN Artrit, kronik ağrıya neden olan hastalıklar içinde en sık rastlanılanlar arasındadır. İnsidansının yaşla birlikte artması özellikle gelişmiş toplumlarda tedavi maliyetlerinde artışa yol açmakta ve artrit önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir (1). Kronik artritin en sık dejeneratif (örn., osteoartrit) ve enflamatuar (örn., romatoid artrit) olmak üzere iki tipine rastlanmaktadır. Kronik artriti olan bir hasta asemptomatik olabileceği gibi bu hastalarda ağrıya katılık, şişlik, deformiteler ve fonksiyon kayıpları eşlik edebilir (2). Bu semptomlar hastaların hareket etmelerini ve sosyal yaşama adapte olmalarını kısıtlayarak hastaların günlük yaşamlarını idame ettirme yeteneklerini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle hastaların depresyona, sosyal yaşamdan izolasyona ve maluliyete yatkın hale gelmeleri şaşırtıcı değildir. Ağrı, International Association for the Study of Pain (IASP) tarafından “mevcut veya potansiyel doku hasarı ile ilişkili, hoş olmayan duyusal ve emosyonel deneyim” olarak tanımlanmıştır (3). Kronik ağrı ise; akut hasar veya hastalığın beklenen iyileşme süresinin ötesinde devam eden ağrı olarak tanımlanabilir. A¤r› Ölçüm Yöntemleri Ağrının subjektif bir deneyim olduğu ve psikososyal faktörlerden etkilendiği bilinen bir gerçektir. Romatizmal hastalığı olan hastalarda da diğer hastalarda olduğu gibi, ağrının bireysel olarak algılanması ve beynin almış olduğu sinyalleri nasıl yorumladığı ve nasıl tepki verdiği kişiden kişiye göre değişkenlik gösterir. Bu nedenle ağrı değerlendirmesi objektif yöntemler kullanılarak gerçekleştirilemez. A¤r› deneyiminin boyutlar›: Ağrı kişisel, subjektif ve çok boyutlu bir deneyimdir. Bu kompleks çok boyutlu ağrı görüşü Melzack-Wall tarafından tanımlanmış ve son zamanlarda ise Melzack-Casey tarafından genişletilmiştir (4). Bu araştırmacılar ağrının üç major psikolojik boyutunun olduğunu öne sürmüştür: 1) Duysal-ayırıcı sistem 2) Motivasyonel affektif sistem 3) Kognitif-değerlendirici sistem. Bu boyutların nöroaksial sistemde özelleşmiş fizyolojik sistemler tarafından destek gördüğü öne sürülmüştür. Duysal-ayırıcı sistem ve motivasyonel affektif sistemin her biri dikkat, uyanıklılık ve motor reaksiyon vb. gibi reflekslerden sorumlu nöral sistemleri etkiler. Frontal korteks, ağrının kognitif aktivitesi ile motivasyonel-affektif belirtileri arasındaki bağlantıyı sağlamada muhtemelen önemli bir rol almaktadır. Bu sayede ağrı duyumunun değerlendirilmesinde yer alan geçmiş deneyimler, kararlar ve duygusal duruma dayalı olarak her çeşit bağlantı kurulur ve cevap stratejisi belirlenir. Sensoryal, motivasyonel ve kognitif proseslerin kompleks etkileşmesi entegre motor cevapları etkileyerek ağrıyı karakterize eden davranışı belirler (5,6). Bu mekanizmalar, davranışsal cevap paternlerine katkıda bulunan tüm beyin alanlarını içerir. Bunlar motor korteks, bazal ganglia ve ayrıca hipotalamus, beyin sapı ve ventral boynuzda cevap oluşturan mekanizmalardır (7). A¤r›n›n lisan›: Ağrı subjektif olduğundan ve günümüzde henüz güvenilir bir objektif ağrı ölçüm metodu bulunmadığından, ağrının belirlenmesi primer olarak hastanın ifadesine bağlıdır. Şiddetli olarak ağrı duyan bir hasta ağrıyı tanımlamada ve şiddetini belirtmede uygun sözler bulamamaktadır. Bu, sözcüklerin olmadığından değil, sadece günlük hayatta bu sözcüklerin kullanılmamasından kaynaklanır. Diğer bir neden ise ağrıyı tanımlamada kullanılan kelimeler absürd görünebilir. Bilimsel platformda ağrının belirlenmesinde objektif referanslar kullanılmalı ve ağrı ölçümü mümkün olduğu kadar standardize edilmelidir. A¤r› ölçümünde kullan›lan yaklafl›mlar: Günümüze kadar kullanılan ölçüm yöntemleri ağrının sadece tek bir boyutunu (yoğunluğunu) değerlendirmektedir (6). Bunlar; verbal ağrı skalası (VRS), sayısal ağrı skalası (NRS) |549 ve vizüel analog skalasıdır (VAS). Verbal ağrı skalasında hastanın ağrısını sözel olarak belirtmesi (örn. ağrı yok, hafif, orta, şiddetli) istenir ve buna göre sayısal olarak (0, 1, 2...) derecelendirilir. NRS'de ise hastaların ağrılarına 0-10 veya 0-100 arasında değişmek üzere (0= hiç ağrı yok, 10 veya 100: düşünülebilecek en kötü ağrı) puan vermeleri istenir. VAS'da ise hastalardan ağrı şiddetlerini başlangıcında “0”, sonunda “10” rakamları yazılı 10 cm'lik horizontal bir çizgi üzerinde (0 = ağrı yok, 10 = çok şiddetli, dayanılmaz ağrı ) işaretlemeleri beklenir. Koopere olamayan veya algılama ve motor problemleri olan hastalarda Choiniere ve Amsel tarafından geliştirilen vizüel analog termometre (VAT) önerilmiştir (8). Bu, bir ucunda “ağrı yok” , diğer ucunda “dayanılmaz ağrı” yazan, bir manivela ile alt taraftan idare edilen ve hastanın en azdan en çoğa doğru artan derecede ağrısının yoğunluğunu tanımlamaya yarayan horizontal bir bardan ibarettir. Ağrının sadece yoğunluğu ölçülecek ise kullanım kolaylığı ve basitliği nedeniyle en uygun olan VAS'dır. Ancak çok boyutlu ağrının VAS ile sadece tek boyutunun ölçülmesi ise aynı zamanda dezavantajdır (6). McGill A¤r› Sorgulamas› (MPQ): Bu sorgulama ağrının kalitesinin spesifiye edilmesi için geliştirilmiştir (9). Burada tanımlanan 102 sözcük üç majör gruba ayrılmıştır. Sözcükler ile, a) Sensoryal komponent; temporal, spatial, termal ve diğer özellikler b) Affektif komponent; gerilim, korku, ve otonomik özellikler c) Değerlendirici komponent; subjektif ve yoğunluk gibi özelliklerin belirlenmesini amaçlamaktadır. Burada kullanılan sözcüklerden bazıları eş anlamlı veya benzer olmasına karşın, aralarında ince ve gizli nüanslar bulunmaktadır. Bu sorgulama aynı zamanda hastanın ağrısını çizerek gösterebileceği insan vücudunu da içermektedir. Ağrının geçerli, güvenilir, uyumlu ve yararlı şekilde değerlendirilmesinde MPQ iyi ve rölatif olarak hızlı bir seçenektir (6). Son çalışmalar MPQ'nun ağrıyı azaltacak girişimlerde kullanılmasında diğer ölçüm yöntemlerinden daha sensitif olduğunu göstermektedir (10,11). Örneğin postoperatif hafif ağrının tanımlanmasında MPQ, VAS'a üstünlük göstermektedir çünkü hastaların duyumlarını tanımlamaları, kendisine sunulan belirli tanımlayıcıları işaretlemesinden daha kesindir. Bu da MPQ'nun ağrıyı çok boyutlu olarak sorgulamasından kaynaklanmaktadır. MPQ sorgulamasındaki sözcüklerin fazlalığı nedeniyle ve daha spesifik soruların sorularak hızlıca ağrının ölçülmesi amacıyla MPQ sorgulamasının kısa formu geliştirilmiştir (Tablo 1) (12). MPQ-kısa form akut ağrının ölçülmesinde kullanılmaktadır ancak bu skala hastanın sosyal faaliyet ve iş görme gibi günlük yaşam aktivitelerini değerlendirmede yetersizdir. Birçok dile çevrilmiş olan Brief Pain Inventory, hastanın ağrısını bir önceki 24 saat ile kıyaslayarak değerlendirmesine izin verir. Artrit hastası için uygun olabilecek bir diğer skala ise bir önceki hafta ile kıyaslayarak ağrı ve fonksiyonel kapasiteyi değerlendiren ve 5 dakikadan daha kısa süren (hem hemşire hem de hastanın kendisi tarafından) Chronic Pain Grade Questionnaire'dir (13). Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta; her değerlendirme noktasında aynı ağrı skalasının kullanılmasının, hastanın ağrısında ve fonksiyonel kapasitesinde herhangi bir değişiklik olup olmadığını ortaya koymaya yardımcı olacağıdır. Günümüzde ağrı ve disabilite arasında açık bir ilişki olduğu bilinmektedir. Aile ve ev sorumluluğu, boş zamanları değerlendirme, sosyal aktiviteler, mesleki yaşam, seksüel alışkanlıklar, öz bakım ve yaşamı destekleyici aktiviteler gibi günlük yaşam içerisinde farklı alanları göz önüne alarak ağrıdan kaynaklanan sakatlığı değerlendirmede Pain Disability Index (PDI) sıkça kullanılmaktadır (14). Kronik artriti olan bir hastada ağrının etkin bir biçimde tedavi edilebilmesi, hastanın ağrısını doğru bir biçimde değerlendirmeyi ve bu ağrının hastaya ne ifade ettiğini anlamayı gerektirir. Bu hasta popülasyonunda kronik ağrı tedavisinin amacı; ağrıyı ortadan kaldırarak fonksiyonel iyileşmeye katkıda bulunmak, sakatlık, morbidite ve mortaliteyi azaltırken psikolojik durumu ve yaşam kalitesini olumlu yönde değiştirmektir. Kronik artriti olan hastaların ağrı tedavisinde farmakolojik olmayan ve farmakolojik yöntemlerin kullanımı söz konusudur. Bu yöntemler arasında hasta eğitimi, kognitif davranış egzersizleri, diyet desteği ve sistemik analjezikler ve intra-artiküler uygulanan ajanlar ile elde edilen analjezi yer alır (15). 550| Farmakolojik Olmayan A¤r› Tedavi Yöntemleri Hasta eğitimi: Hastanın herhangi bir tedavi yönteminden fayda görebilmesi için hastanın ilk olarak ağrısının nedenlerini öğrenmesi ve ağrısının azaltılabilmesi, hastalığının seyrinin yavaşlatılabilmesi için çok sayıda yöntemin bulunduğunu anlaması sağlanmalıdır. Doktorun hasta ile karşılıklı görüşmesi, özellikle deneyimli bir hasta başta olmak üzere benzer durumda olan diğer insanlarla bir araya gelme fırsatı yaratılması, özel durumlar için broşürler ve tartışma forumları dahil olmak üzere artan oranda internet kaynaklarının kullanımı hasta eğitimine katkıda bulunabilir. Bununla birlikte benzer eğitimin diğer aile bireylerine veya bakım hizmeti veren kişilere verilmesinin de olumlu etkileri söz konusudur (16). Psikososyal yaklaşımlar: Beyin hastanın ağrı deneyiminde önemli bir rol oynadığından, birçok ağrı kliniğinde kognitif davranışsal yaklaşımlar kullanılmaktadır. Hastaların ağrıları hakkında değiştirilmesi mümkün olan beklentileri, inanışları, teorileri ve varsayımları vardır. Kognitif teorisine göre hastayı düşünmeye, hissetmeye veya belli bir biçimde davranmaya zorlayan durumun kendisi değil hastanın bu durumdan anladığı şeydir. Bu nedenle hastalar belirli bir dönem ağrılarını ve psikolojik durumlarını ifade etmek üzere günlük tutabilirler (15). Psikolojik tedavi tek başına tavsiye edilmemekle birlikte adjuvan tedavi olarak önemlidir. Bütün kronik ağrı tiplerinde olduğu gibi komorbid psikolojik sıkıntıları olan hastalara emosyonel semptomlarına yönelik ilave terapiye ihtiyaç vardır. Artritli hastalarda hedefe yönelik depresyon tedavisi, genel bakım hastalarına göre ağrıda azalma ve günlük aktivitelerde ağrıyla baş etmenin yanında depresif semptomlarda da önemli ölçüde iyileşme ile sonuçlanmıştır. Kilo verme, egzersiz ve fizik tedavi uygulamaları: Obezite özellikle alt ekstremitelerde eklemler üzerindeki mekanik yükü arttırır ve eklemlerde destrüksiyonu tetikleyebilecek pro-inflamatuar sitokinlerin salınımını arttırır. Vücut kitle indeksi yüksek olan hastalarda OA gelişme riskinin yüksek olduğu, kilo veren hastalarda ise bu riskin azaldığı gösterilmiştir (17). Egzersizler eklemlerin esnekliğini ve çevrelerindeki kasların kuvvetini geliştirmek için gereklidir. Risk altındaki eklemlerin etraflarındaki tendon, ligaman ve kasların iyi durumda olması ekleme önemli koruma sağlar. Ayrıca yük taşıyan eklemlere fazla yük etkisi olmayan yüzme ve bisiklet gibi aerobik egzersizler artrit ağrısını azaltır ve eklem fonksiyonlarını geliştirir. Fizyoterapi hareket açıklığı ve güçlendirme egzersizlerine odaklanmalıdır. Alt ekstremite OA'sı olan hastalarda 1 yıl boyunca su terapisi kullanımının ağrıda anlamlı azalma ve fiziksel fonksiyonlarda anlamlı bir düzelme yarattığı ortaya koyulmuştur (18). Akupunktur: Akupunktur 3000 yıldan daha uzun bir süre önce ilk kez Çin'de uygulanmaya başlanmış olan ve spesifik anatomik noktaların özel iğneler aracılığı ile uyarıldığı eski bir tekniktir. Sıklıkla ağrı ile ilişkili durumların tedavisinde kullanılır. Sekiz randomize kontrollü çalışmanın dahil edildiği ve 536 RA'lı hastanın incelendiği bir derlemede akupunkturun istatistiksel olarak ağrıyı azalttığı vurgulanmıştır (19). Aynı şekilde OA'lı hastalarda standart akupunktur ile yalancı akupunkturun ağrı üzerine olan etkilerinin araştırıldığı bir meta-analizde, standart akupunkturun yalancı akupunktura kıyasla daha etkin analjezi sağladığı ortaya koyulmuştur (20). Diyet desteği: GAIT (Glucosamine/Chondroitin Arthritis Intervention Trial) çalışması glukozamin ve kondroitin alan hastalarda plasebo ile kıyaslandığında ağrı yoğunluğunda bir değişiklik olmadığını ortaya koymuştur. Ancak orta-şiddetli ağrı deneyimi olan hastalarda plasebo ile kıyaslandığında ağrı düzeylerinde belirgin azalma rapor edilmiştir (21). Osteomalaziye bağlı ağrı ile düşük vitamin D düzeyleri arasında bilinen bir ilişki mevcuttur. Ancak son zamanlarda yayınlanan bir derlemede vitamin D eksikliği ile kronik ağrı arasında bir ilişkinin olmadığı bildirilmiştir (22). Farmakolojik A¤r› Tedavi Yöntemleri Analjezi: Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO), ilk kez 1986 yılında kanser ağrısı için geliştirdiği basamak tedavisini kronik artrite bağlı gelişen ağrı tedavisine de uyarlamak mümkündür. Ağrı tedavisinde farklı uygulama yöntemleri ile uygulanan analjezik ajanlar ve adjuvan ajanlar farmakolojik yaklaşımın temelini oluşturur. Ağrı tedavisinde kullanılan ajanlar arasında non-steroidal anti-inflamatuarlar (NSAİ), opioidler, intra-artiküler kortikosteroidler ve lokal anestezikler yer alır (23). |551 Parasetamol analjezik, antipiretik ve zayıf antiinflamatuar özellikleri bulunan non-opioid bir analjeziktir. Basit yapısı gereği hastalar tarafından sıklıkla kullanımı ihmal edilir ancak opioid tüketimini azaltıcı etkisi söz konusudur. İlk tedavi seçeneğidir. On randomize kontrollü çalışmadan elde edilen bir meta-analizde, OA ilişkili ağrının ortadan kaldırılmasında parasetamolün etkinliği ortaya koyulmuştur (24). NSA‹ ilaçlar, tüm dünyada en çok reçete edilen ilaçlar olarak tanımlayabiliriz. NSAİ ilaçların sınıflandırılmasında en basit sınıflama nonselektif ve selektif NSAİ ilaçlar şeklinde yapılabilir. Temel etki mekanizmaları prostaglandin sentezinde rol oynayan siklooksijenaz (COX) enzim izomerlerinin inhibisyonudur. 20. yüzyılın sonlarında siklooksijenaz enziminin iki izomerinden biri olan COX-2 enzimini selektif olarak inhibe eden celecoxib, rofecoxib ve valdecoxib piyasaya sürülmüştür. Aslında NSAİ ilaçların yan etkilerini, özellikle de gastrointestinal sistem yan etkilerini azaltma çabaları, selektif COX-2 inhibitörlerinin geliştirilmesindeki en önemli itici güç olmuştur. NSAİ ilaçların primer kullanım alanlarından biri olan analjezik etkileri hem santral hem de periferik mekanizmalar ile gerçekleşir (23). NSAİ ilaçların diğer ilaçlarla etkileşimi hakkında en iyi bilineni ve bekleneni, serum proteinlerine bağlandığından, proteinlere bağlanan diğer ilaçların klirensini ve metabolizmasını değiştirebileceği şeklindedir. Ancak bu etkileşimlerin çoğunun klinik olarak gözardı edilmesinde sakınca yoktur (23). NSAİ ilaçların antihipertansif ajanlar ile özellikle anjiotensin converting enzim (ACE) inhibitörü, α-bloker ve kalsiyum kanal bokerleri ile birlikte kullanılmaları sonucu, bu ajanların etkinlikleri zayıflamaktadır. Özellikle RA'nın primer tedavisinde sıklıkla kullanılan metotreksatın yüksek dozu ile birlikte NSAİ ilaçların kullanılması durumunda, renal tübüler anyon transportunun değişimi sonucu metotreksatın serum düzeylerinde ciddi artış görülebilmektedir. Bu durumda uygulanan metotreksat dozunun düşürülmesini öneren yayınlar mevcuttur (25,26). Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta; NSAİ ilaçların altta yatan böbrek fonksiyon bozukluğunda dikkatli ve sık aralıklarla monitörize edilerek kullanılmaları gerektiğidir. NSAİ ilaçlar ağrı ve inflamasyonu etkin şekilde azaltarak, hastaların fonksiyonlarını normal sınırlara yakın şekilde sürdürmelerini sağlarlar. Ancak istenmeyen gastrointestinal ve renal etkileri nedeniyle kullanımları kısıtlıdır. Özellikle RA gibi bazı artrit çeşitleri artmış kardiyovasküler morbidite ve mortalite riski ile ilişkilidir. Eş zamanlı kardiyovasküler hastalık riski yüksek olan hasta grubunda, celecoxib ile naproksen ve ibuprufeni karşılaştıran bir çalışmada hangi tedavi rejiminin en az kardiyovasküler risk ile ilişkili olduğu ortaya koyulamamıştır (27). Kronik artriti olan hastaların kabul edilebilir bir yaşam kalitesi elde edebilmeleri için NSAİ ilaç kullanımına gereksinimleri olabilir. Bu nedenle bu popülasyonda uzun dönem NSAİ ilaç kullanımına dair kar-zarar oranını ortaya koyan çok sayıda sağlam veriye ihtiyaç vardır. Parasetamolden daha etkili olan selektif siklooksijenaz inhibitörlerinin azalmış gastrointestinal yan etkileri bu ajanları ağrı tedavisinde öne çıkarmıştır (28). Opioidler, akut ağrısı olan hastalarda tedavi amacı ile en sık kullanılan ajanlardır. Bu ajanların yaygın kullanılmalarının nedenleri arasında ülkelerin çoğunda kolayca elde edilmeleri, ucuz olmaları ve uygun şekilde kullanıldığında etkili ağrı tedavisi sağlamalarıdır. Bu gruptaki ajanların hepsi karmaşık kimyasal bileşiklerdir; bir bölümü doğal olarak oluşur, bir bölümü ise sentetik olarak elde edilir. Opioid ve türevleri; doğal (morfin, kodein, papaverin, noskapin), yarı-sentetik (diasetil morfin, dihidromorfinon, dihidrohidroksimorfinon, buprenorfin, oksikodon) ve sentetik (levorfanol, nalbufin, nalokson, naltrekson, metadon, propoksifen, alfentanil, alfaprodin, fentanil, ketobemidon, meperidin, remifentanil, sufentanil) bileşikler olarak sınıflandırılabildikleri gibi opioid reseptörleri üzerinde gösterdikleri etkiye dayanılarak agonist (alfentanil, alfaprodin, diasetilmorfin, etorfin, fentanil, hidromorfon, kodein, levorfanol, meperidin, metadon, morfin, oksimorfon, oksikodon, propoksifen, sufentanil), parsiyel agonist (agonist-antagonist) (buprenorfin, butorfanol, nalbufin, pentozosin) ve antagonist ajanlar (kolesistokinin, nalokson, naltrekson) olarak da sınıflandırılırlar (29). Opioidlerin insan vücudundaki hemen hemen her organ ve fonksiyon üzerinde yararlı ve bazen de zararlı etkileri vardır. Opioidler etkilerini endojen opioid sistemini aktive ederek gösterirler. Bu sistem merkezi ve periferik sinir sistemine yaygın olarak dağılan opioid reseptörleri ve transmitterlerden, endojen opioid peptidlerden meydana gelir. Opioidlerin bağlanması farklı nöronal toplulukları uyarabilir veya deprese edebilir (29). Endojen opioidler ön hipofizde prohormonların hidrolizinden oluşur. Supra spinal ve spinal yolla etki gösterirler. 552| Reseptörler santral sinir sisteminde özellikle ensefalon ve spinal kordda dorsal boynuzun lamina I bölgesinde, viseral ve vasküler düz kaslarda, kas-iskelet sistemine ait yapılarda, sempatik ve duyusal periferik nöronların terminallerinde bulunur (30). Opioid reseptörleri agonist bir ajan bağlandığında ortaya çıkan farmakolojik etkilere dayanılarak gruplanmıştır. Mü, kapa, delta, sigma ve epsilon olmak üzere 5 farklı opioid reseptörü saptanmıştır. Mü reseptörü mü1 ve mü2 alt gruplarına ayrılmıştır. Mü1 reseptörü supraspinal analjezi, mü2 reseptörü solunum depresyonu, bradikardi ve fiziksel bağımlılıktan sorumludur. Spinal opioid reseptörlerinin %70'ini mü reseptörleri oluşturur. Kappa reseptörleri spinal analjezi, miyozis, disfori ve sedasyondan sorumludur. Delta reseptörlerinin spinal analjezide rolleri olduğu düşünülmektedir. Sigma reseptörleri ise disfori, halusinasyon, solunum merkezi ve vazomotor merkezde uyarı aracıdır. Epsilon, ORL-1 ve M-6-glukuronid ise henüz araştırılmakta olan yeni opioid reseptörleridir (31). Opioid ajanlarda NSAİ ilaçlardan farklı olarak doz artması ile elde edilen tavan etki bulunmaz. Ağrı şiddeti ne kadar yüksek olursa olsun, doz arttırılarak ağrıyı kontrol etmek mümkündür. Doz artımı ile yan etkilerin de artması bu yaklaşımda dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Opioidlerin yan etkileri arasında solunum depresyonu, bulantı-kusma, rijidite, konvülziyonlar, kaşıntı, gastrointestinal motilitede azalma, idrar retansiyonu ve immün sistemin baskılanması yer alır (23). Opioid agonistler zayıf ve güçlü olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Opioid seçimi ağrının şekline ve yoğunluğuna, istenen etki başlangıç süresine ve etki süresine bağlıdır. Oral yol en ucuz ve en güvenilir uygulama yoludur. Ancak zayıf absorbsiyon, hasta uyumu veya 12-24 saatten daha uzun süre istenen etki süresi, transdermal yolun daha uygun olduğu anlamına gelebilir. Kodein, CYPD26 yolağı ile karaciğerde metabolize olarak morfine dönüşen zayıf bir opioiddir. Bu nedenle şiddetli ağrı tedavisinde yetersiz kalması ve daha etkili opioidlere ihtiyaç duyulması en büyük dezavantajıdır. Renal disfonksiyonu olan hastalarda metabolitlerin klirensi azalmıştır. Güçlü opioidlerden daha az potenttir ve uzun dönem kullanımında konstipasyon, bulantı, idrar retansiyonu ve başağrısına neden olduğu bilinmektedir. Tramadol parsiyel bir opioiddir çünkü analjezi sağlayan diğer opiodlerde olduğu gibi opioid reseptörlerine bağlanmasına rağmen serotinerjik ve adrenerjik etkilere neden olan spinal yolaklarda non-opioid etkileri söz konusudur. Hafif opioid tedavisine ihtiyaç gösteren hastalarda oldukça faydalı bir ilaçtır, hızlı ve yavaş salınımlı preparatları mevcuttur. Kodein ile olduğu gibi tramadol analjezisi de CYPD26 yolağına bağlıdır. Karaciğer yetmezliği olan hastalarda kullanılan doz azaltılmalıdır ve selektif serotonin reuptake inhibitörleri ve trisiklik antidepresan kullanan hastalarda serotonin sendromu riski olduğu unutulmamalıdır. Anti-epileptik kullanan hastalarda nöbet eşiğini düşürdüğünden tramadolden kaçınılmalıdır. Tramadolün aralarında bulantı, kusma ve konstipasyonun yer aldığı yan etki profili diğer opioidlere benzerdir. Bağımlılık potansiyeli düşüktür (15). Buprenorfin potensi yüksek olan ve uzun etki süreli parsiyel bir agonisttir. Belirli bir doza ulaşıldığında daha fazla analjezik özellik göstermemesi nedeniyle diğer opioidlerden ayrılır. Bu durum tavan etkisi olarak bilinir. Hem sublingual hem de transdermal olarak uygulanır. Yüksek lipid erirliği nedeniyle sublingual uygulama sonrası absorbsiyon oranı yüksektir. Buprenorfin kullanan bir hastanın akut bir olay nedeniyle ilave analjezik gereksinimi ortaya çıkarsa tedavi eden hekimin buprenorfinin diğer opioidlerin etkilerini antagonize ettiğini hatırlaması gerekir. Morfin saf bir opioid agonistidir. Karaciğerde metabolize olur. Kan-beyin bariyerini geçen aktif metaboliti M6G, morfinin kendisinden daha potenttir. Bu nedenle ilacın kesilmesinden sonra bir süre daha santral sinir sistemi yan etkileri görülebilir. Böbrek fonksiyonları bozuk olan hastalarda azaltılmış doz kullanılmalıdır. Morfinin hızlı ve yavaş salınımlı oral tabletleri mevcuttur. İlk kez opioid kullanan bir hastaya düşük doz, oral, hızlı salınımlı opioidler başlanmalıdır. Başlangıç dozu 5 mg gibi düşük bir doz olmalı ve daha sonra doz artışı yeterli analjezi elde edilene kadar başlangıç dozunun %50'si şeklinde olmalıdır. Oral opioidlerin 24 saatlik ortalama toplam dozu daha sonra yavaş salınımlı rejime dönüştürülebilir. |553 Fentanil hızlı etki başlangıç süresine sahip kısa etkili saf bir opioid agonistidir. Böbrek fonksiyonları bozuk olan hastalarda tercih edilir ancak doz azaltımı düşünülmelidir. Daha önceden opioid kullanmayan bir hastaya ilk olarak fentanil patch başlanmamalı, oral opioidler düşük doz ve titre edilerek arttırılan dozlarda tercih edilmelidir. Morfini tolere edemeyen hastalarda oksikodon kullanılabilir. Karaciğerde metabolize edilir. Genetik olarak metabolizasyonunda kullanılan enzimler bazı hastalarda fazla bazılarında ise hiç yoktur. Buna bağlı olarak metabolizasyonu kişiden kişiye farklılık gösterir. Aktif ilaç ve metabolitleri idrar ve feçesle atılır. Hızlı salınımlı sıvı formu ve yavaş salınımlı tabletleri mevcuttur. Titrasyonu oral morfine benzerdir. Tapentadol, aynı zamanda norepinefrin reuptake inhibitörü gibi davranan yeni jenerasyon hızlı salınımlı bir opioid agonistidir. Avrupa'da önümüzdeki yıllarda kullanıma gireceği tahmin edilmektedir (15). Genellikle morfinle eşdeğer kabul edilerek kullanılan meperidinin potentliği morfinin onda biri kadardır. Lipidde çözünürlüğü morfinden daha fazladır ve etkisi daha hızlı başlar. Meperidinin %90'ı N-demetilasyonla normeperidine ve hidrolizle meperidinik asite çevrilir. Normeperidinin prokonvülzan özelliği olduğu unutulmamalıdır. Meperidin, diğer opioidlerden farklı olarak monoaminooksidaz inhibitörleri ile birlikte kullanıldığında ciddi solunum depresyonu, deliryum, hiperpreksi, konvülziyonlar ve ölüme neden olabilmektedir. ‹ntra-artiküler Uygulamalar Oral analjezik ve antiinflamatuar ajanlara yanıtsız orta-ağır şiddette ağrısı ve inflamasyonu olan hastalar için intraartiküler kortikosteroid enjeksiyonları düşünülmelidir (32). Metalloproteinazların veya IL-1 gibi pro-inflamatuar sinoviyal faktörlerin sentezinde azalma, kortikosteroidlerin yararlı etkileri arasında sayılabilir (33). Komplikasyon riskini azaltmak için intra-artiküler kortikosteroid enjeksiyonları 3 ile 6 ay içinde tekrarlanmamalıdır. Kortikosteroidler genellikle lidokain veya bupivakain ile kombine edilirler. Potansiyel yan etkiler arasında enjeksiyon sonrası yanma veya ağrı, kristal sinoviti, hemartroz, eklem sepsisi ve steroid kıkırdak atrofisi yer alır (34). Pratikte bazı dezavantajları olmasına rağmen hastalıktan etkilenmiş olan ekleme bir ilacın doğrudan uygulanması, daha az sistemik toksisite riski ile birlikte uygulama alanında yüksek ilaç konsantrasyonlarına ulaşılmasını sağlar. Rekombinant proteinler, terapötik genler, TNFα, matriks metalloproteinazları veya p38 mitojenle aktive olan protein kinaz inhibitörleri gibi biyoyararlanımı düşük maddelerin eklem aralığına uygulanması iyi bir uygulama yolu olarak kabul edilir. Buna rağmen bu ilaçların bazı aktif bileşenleri kimyasal yapılarına bağlı olarak eklem aralığından hızla temizlenir. Bu nedenle enfeksiyon veya eklem hareketlerinde kısıtlılığa neden olabilecek çok sayıda enjeksiyona ihtiyaç duyulur (35). Eklem aralığında uzun süre terapötik ilaç konsantrasyonları sağlamanın yeni bir yolu ise, genellikle kortikosteroid içeren depo formülasyonların uygulanmasıdır. Klinik açıdan ispatlanmış yararlarına rağmen (36,37), bu ilaçların kullanımlarını sınırlayan çok sayıda dezavantajları söz konusudur. Kristalimsi yapıları nedeniyle intra-artiküler uygulama sonrası hastaların yaklaşık %10'unda inflamatuar bir durum ve buna bağlı artrit tablosu oluşturabilirler (38). OA'da tedavi edici yaklaşımlardan bir diğeri ise, hasarlanmış dizde azalmış olan hiyalüronik asiti yerine koymayı veya sinoviyal sıvının elastisitesini ve viskozitesini normal sınırlara çekmeyi hedefleyen tedavi şeklidir. Yüz OA'lı hastada, steroid tedavisi ile hyalüronik asit tedavisini karşılaştıran bir çalışma her iki tedavi şeklinin de orta düzeyde etkili olduğunu ortaya koymuştur (39). Hiyalürinok asit enjeksiyonları, kortikosteroidler ile karşılaştırıldığında gecikmiş etki başlangıç sürelerine sahip olmalarına rağmen uzun etki süreleri ve semptomatik rahatlama sağlamaları gibi avantajları söz konusudur (32). Kılavuzlar bu tedavilerin hiç birisinden fayda görmeyen hastalar için radyoaktif sinoviyektomi önermektedir. Bu yöntem inflame sinoviyal sıvının uzaklaştırılarak ağrının ortadan kalkmasına neden olur. Başarılı sonuçlar alınmasına rağmen radyoaktif maddenin eklem aralığı dışına kaçmasından korkulması ve radyasyonun uzun dönem biyolojik zararlarının belirsizliği gibi nedenler bu tedavi şeklinin kullanımını sınırlandırmaktadır. OA'lı hastalara semptomatik rahatlama sağlamak amacı ile diyet desteği içeren ilave tedaviler uygulanabilir (40). RA'da hastalığın progresyon hızı nedeniyle analjezikler ve NSAİ ilaçlar gibi ilk basamak tedavi seçenekleri hızla etkisiz hale gelir, birkaç ay boyunca ağrı ve inflamasyonu azaltan intra-artiküler depo steroid uygulaması gerekir. 554| Eklemin tipine ve enjekte edilen ilaca göre enjeksiyon öncesi sinoviyal sıvı aspirasyonu gerekli olabilir. Enjeksiyon sonunda ise uygulanan ilacın eklem aralığında kalış süresini uzatmak ve klinik yanıtı arttırmak amacı ile hastaya istirahat etmesi önerilir. Bu ciddi yan etkilerin yanı sıra intra-artiküler enjeksiyona maliyet ve işlem için harcanan zaman gibi teknik yetersizlikler, hasta uyumu ve en önemlisi ilaçların uygulama sonrası eklem aralığını hızla terk etmesi gibi problemler eşlik edebilir. Söz konusu bu son problem ile eklem aralığına aktif maddenin yavaş salınımına izin veren böylece sistemik yan etkileri oldukça azaltan gelişmiş ilaç uygulama sistemleri kullanılarak mücadele edilebilir. Sistemik dolaşıma absorpsiyon ve distribüsyon açısından intra-artiküler yol intravenöz hariç diğer parenteral uygulama yolları ile benzerdir. Bu nedenle intra-artiküler olarak uygulanan kortizon, naproksen veya ketoprofen 1-2 saat, hiyalüronik asit ise yaklaşık 22-26 saat yarılanma ömrüne sahiptir. Bu ilaçların eklem aralığında kalış sürelerini uzatmak için gelişmiş ilaç uygulama sistemleri kullanılabilir. Bunlar arasında termal olarak yanıt veren elastin benzeri polipeptid jellerin intra-artiküler olarak uygulanması, eş zamanlı uygulanan diğer ilaçların yarı ömürlerini uzatmak için kullanılan basit ve yeni bir yöntemdir. pH sensitif jeller ise eklem aralığına uygulanan radyoaktif izotopların eklem dışına kaçışını en aza indiren komplekslerin oluşumunu sağlar (34). Uzun süreli ağrısız dönemler sağlayan etkin tedavi edici sistemlere olan acil ihtiyaç nedeniyle, non-steroid ve steroid antiinflamatuar ilaçlar lipozomlar veya nano ve mikropartiküller içinde enkapsülasyonda en sık test edilen ilaçlardır ve etkinlikleri en sık tavşan, koyun veya rat artrit modellerinde çalışılmıştır. İlk kez 1976 yılında Shaw ve ark. tarafından ileri sürülen ve intra-artiküler olarak uygulanan ilaçların eklem aralığında kalış süresini uzatan lipozomlar, intra-artiküler ilaç uygulaması için oldukça yararlı ilaç uygulama sistemleridir (41). Bonanomi ve arkadaşları deksametazonun lipozomlar içinde enkapsülasyonunun triamsinolon ile kıyaslandığında daha uzun süre eklem aralığında kaldığını göstermişlerdir (42). Birçoğu lipozomlar ile yapılmış olan sınırlı sayıda klinik çalışma nedeniyle intra-artiküler ilaç uygulama sistemlerine yaklaşım günümüzde halen deneysel olmaya devam etmektedir. Klinik düzeye erişebilmesi için bu gibi sistemlerin in vivo yararlarını ortaya koyan daha çok sayıda çalışmaya ihtiyaç vardır. Sonuç olarak, OA ve RA için intra-artiküler ilaç uygulama sistemleri, sistemik toksisite riskini en aza indirir ve diğer organ ve dokuların en az düzeyde etkilenmelerine neden olurken, ilaçları doğrudan eklem aralığına uygulamak için değerli bir yol ortaya koymaktadır. İlaç uygulama sisteminin temelinde enkapsülasyon yattığından aktif madde dereceli olarak salınmakta ve eklem inflamasyonunu azaltmak için lokal olarak etki edebilmektedir. Artritik eklem aralığı nedeniyle intra-artiküler uygulama için geliştirilmiş olan ilaç uygulama sistemlerinin proinflamatuar veya pro-immunojenik aktiviteden yoksun olması, taşıyıcı maddenin, uygun boyutta ve şekilde sistemlerin dikkatli seçimi sonrası uygulama gibi bazı spesifik kriterleri taşıması gerekmektedir (34). Klinisyenler; opioidler, antidepresanlar ve antikonvülzan ilaçlarla genellikle yetersiz tedavi edilen kanser ilişkili ağrı, nöropatik ağrı ve santral kaynaklı ağrıları olan hastaların tedavisinde birtakım zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Bu nedenledir ki klinisyenler bu gibi durumların tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilecek yeni yaklaşımların peşindedirler. Kanabinoidlerin ilaç kodeksine girişi, sağlık politikası açısından birçok tartışmayı beraberinde getirecek gibi görünmesine rağmen, kronik ağrı tedavisi için yeni bir yaklaşımın temelini oluşturacağı tartışmasız bir gerçektir (43). Faz II, çift-kör, randomize, plasebo kontrollü bir çalışmada; hint kenevirinden elde edilen ve oromukozal sprey şeklinde 2005 yılından beri Kanada, İngiltere ve İspanya'da dirençli kronik ağrıda optimal tedaviye ilave edilmek üzere reçete edilebilen Sativex adlı ilaç 56 romatoid artrit hastasına her akşam maksimum 6 sprey olacak şekilde uygulanmış ve 5 haftanın sonunda istirahat ve hareketle oluşan sabah ağrısının ve hastalık aktivitesinin plaseboya kıyasla anlamlı derecede azaldığı ortaya koyulmuştur (44). Sonuç olarak artritli hastaların tedavisi ile ilgilenen tüm sağlık çalışanlarının ağrı tedavisi konusunda her hastanın tek başına değerlendirilmesi gerektiği ve ihtiyaca göre tedavi uygulanması konusunda oldukça dikkatli davranmaları gerekmektedir. Ağrı yönetimi açısından bireysel hasta eğitim planlarının optimal tedavinin önemli bir parçası olduğu göz önüne alınmalıdır. |555 Tablo 1: McGill Pain Questionnaire - Kısa Form: Türkçe versiyon(12). Durum Yok Hafif Orta fiiddetli 0 1 2 3 Zonklama Şimşek çarpar gibi Biçak saplanır gibi Keskin Kramp tarzında Kemirici Sıcak-yanıcı Sancı verici Ezici Hassaslaştırıcı Yarıcı, parçalayıcı Yoran, takatsiz bırakan Hasta edici Korkutucu Cezalandırıcı-zalimce A⁄RI Yok 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Dayanılmaz Kaynaklar 1. Reginster JY. The prevalence and burden of arthritis. Rheumatology 2002; S41: 3-6. 2. Stone LS. Joint degeneration and chronic pain: still looking for the missing link. Pain 2009; 141: 185-6. 3. Merskey H, Bogduk M. (eds). Classification of Chronic Pain. In: Merskey H, Bogduk M eds. International Association for the Study of Pain Taskforce on Taxonomy. Seattle WA: IASP Press; 1994. 4. Melzack R, Casey KL. Sensory, motivational and central control determinants of pain: A conceptual model. In: Kenshalo D ed. The Skin Senses. IL: Springfield, 1968; 423-43. 5. Sorkin LS, Wallace MS. Acute pain mechanisms. In Sandler AN ed. The Surgical Clinics of North America. Philadelphia: WB Saunders, 1999; 213-29. 6. Katz J, Melzack R. Measurement of Pain. In Sandler AN ed. The Surgical Clinics of North America. Philadelphia: WB Saunders, 1999; 231-52. 7. Karanikolas M, Swarm RA. Current trends in perioperative pain management. Anesth Clin North Am 2000;18:575-99. 8. Choiniere M, Melzack R, Girard N, et al. Comparison between patients' and nurses' assessments of pain and medication efficacy in severe burn injuries. Pain 1990; 40: 143-52. 9. Melzack R, Torgerson WS. On the language of pain. Anesthesiology 1971; 34: 50-9. 10. Burchiel KJ, Anderson VC, Brown FD, et al. Prospective multicenter study of spinal cord stimulation for relief of chronic back and extremity pain. Spine 1996; 21: 2786-94. 11. Katz J, Clairoux M, Kavanagh BP, et al. Pre-emptive lumbar epidural anaesthesia reduces postoperative pain and patient-controlled morphine consumption after lower abdominal surgery. Pain 1994; 59: 395-403. 556| 12. Melzack R. The McGill Pain Questionnarie: Major properties and scoring methods. Pain 1975; 1: 277-99. 13. Dixon D, Pollard B, Johnston M. What does the chronic pain grade questionnaire measure? Pain 2007; 130: 249-53. 14. Tait RC, Pollard CA, Margolis RB, Duckro PN, Krause SJ. The Pain Disability Index: psychometric and validity data. Arch Phys Med Rehabil 1987; 68: 438-41. 15. Cox F. Managing pain in osteoarthritis. Primary Health Care 2009; 19: 38-45. 16. Ahmed T, O'Mahony S. Pain management in osteoarthritis. Geriat Med 2009; 39: 27-32. 17. Niu J, Zhang YQ, Torner J, Nevitt M, Lewis CE, Aliabadi P, Sack B, Clancy M, Sharma L, Felson DT. Is obesity a risk factor for progressive radiographic knee osteoarthritis? Arthritis Rheum 2009; 15: 329-35. 18. Cochrane T, Davey RC, Matthes Edwards SM. Randomised controlled trial of the cost-effectiveness of water-based therapy for lower limb osteoarthritis. Health Technol Assess 2005; 9: 1-114. 19. Wang C, De Pablo P, Chen X, Schmid C, McAlindon T. Acupuncture for pain relief in patients with rheumatoid arthritis: a systematic review. Arthritis Rheum 2008; 59: 1249-56. 20. Kwon YD, Pittler MH, Ernst E. Acupuncture for peripheral joint osteoarthritis; a systematic review and meta-analysis. Rheumatology 2006; 45: 1331-7. 21. National Center for Complementary and Alternative Medicine. The NIH Glucosamine/Chondroitin Arthritis Intervention Trial (GAIT). J Pain and Palliat Care Pharmacother 2008; 22: 39-43. 22. Straube S, Moore RA, Derry S, McQuay H. Vitamin D and chronic pain. Pain 2009; 141: 10-3. 23. Ateş Y, Bilgin BA, Özgencil GE. Ağrı tedavisinde farmakolojik yaklaşım. Tüzüner F ed. Anestezi Yoğun Bakım Ağrı. Ankara: Nobel Tıp Kitabevleri, 2010; 1775-808. 24. Zhang W, Jones A, Doherty M. Does paracetamol (acetaminophen) reduce the pain of osteoarthritis?-a meta-analysis of randomised controlled trials. Ann Rheum Dis 2004; 63: 901-7. 25. Kremer JM, Hamilton RA. The effects of nonsteroidal antiinflammatory drugs on methotrexate (MTX) pharmacokinetics: impairment of renal clearance of MTX at weekly maintenance doses but not at 7.5 mg. J Rheumatol 1995; 22: 2072-7. 26. Tracy TS, Krohn K, Jones DR, et al. The effects of a salicylate, ibuprofen, and naproxen on the disposition of methotrexate in patients with rheumatoid arthritis. Eur J Clin Pharmacol 1992; 42: 121-5. 27. Becker MC, Wang TH, Wisniewski L, Wolski K, Libby P, Lüscher TF, Borer JS, Mascette AM, Husni ME, Solomon DH, Graham DY, Yeomans ND, Krum H, Ruschitzka F, Lincoff AM, Nissen SE; PRECISION Investigators. Rationale, design, and governance of Prospective Randomized Evaluation of Celecoxib Integrated Safety versus Ibuprofen Or Naproxen (PRECISION), a cardiovascular end point trial of nonsteroidal antiinflammatory agents in patients with arthritis. Am Heart J 2009; 157: 606-12. 28. Schnitzer T, Burmester GR, Mysler E, Hochberg MC, Doherty M, Ehrsam E, Gitton X, Krammer G, Mellein B, Matchaba P, Gimona A, Hawley C. Comparison of luminacoxib with naproxen and ibuprofen in the Therapeutic Arthritis Research and Gastrointestinal Event Trial (TARGET), reduction in ulcer complications: randomized controlled trial. Lancet 2004; 363: 665-74. 29. Miyoshi HR, Leckband SG. Systemic opioid analgesics. In: Loeser JD, Butler SH, Chapman CR, Turk DC (eds): Bonica's Management of Pain. Lippincott Williams&Wilkins, Wolters Kluwer Company, Philadelphia 2001: 1682-1709. 30. Austrup ML, Koren G. Pain control in the preoperative period. Analgesic agents for the postoperative period. Surg Clin North Am 1999; 79: 253-73. 31. Teeple E. Pharmacology and physiology of narcotics. Crit Care Clin 1990; 6: 255-82. 32. Zhang W, Moskowitz RW, Nuki G, Abramson S, Altman RD, Arden N, Bierma-Zeinstra S, Brandt KD, Croft P, Doherty M, Dougados M, Hochberg M, Hunter DJ, Kwoh K, Lohmander LS, Tugwell P. OARSI evidence-based, expert consensus guidelines. Osteoarthr Cartil 2008; 16: 137-62. 33. Uthman I, Raynauld JP, Haraoiu B. Intra-articular therapy in osteoarthritis. Postgrad Med J 2003; 79: 256-60. 34. Butoescu N, Jordan O, Doelker E. Intra-articular drug delivery systems for the treatment of rheumatic diseases: A review of the factors influencing their performance. Eur J Pharm Biopharm 2009; 73: 205-18. 35. Albert C, Brocq O, Gerard D, Roux C, Euller-Ziegler L. Septic knee arthritis after intra-articular hyaluronate injection: two case reports. Joint Bone Spine 2006; 73: 205-7. 36. Raynauld JP, Buckland-Wright C, Ward R, Choquette D, Haraoui B, Martel-Pelletier J, Uthman I, Khy V, Tremblay J, Bertrand C. Safety and efficacy of long-term intraarticular steroid injections in osteoarthritis of the knee. A randomized, double-blind, placebo-controlled trial. Arthritis Rheum 2003; 48: 370-77. 37. Gray RG, Gottlieb NL. Intra-articular corticosteroids. Clin Orthop Rel Res 1983; 177: 235-63. 38. Elman MH, Becker MA. Crystal-induced arthropathies: recent investigative advances. Curr Opin 2006; 18: 249-55. |557 39. Leopold SS, Redd BB, Warme WJ, Wehrle PA, Pettis PD, Shott S. Corticosteroid ocmpared with hyaluronic acid injections for the treatment of osteoarthritis of the knee. A prospective, randomized trial. J Bone Joint Surg Am 2003; 85: 1197-1203. 40. McAlindon TE, Biggee BA. Nutritional factors and osteoarthritis: recent developments. Curr Opin Rheumatol 2005; 17: 647-52. 41. Shaw IH, Knight CG, Dingle JT. Liposomal retention of a modified anti-inflammatory steroid. Biochem J 1976; 158: 473-6. 42. Bonanomi MH, Velvart M, Stimpel M, Roos KM, Fehr K, Weder HG. Studies of pharmacokinetics and therapeutic effects of glucocorticocoids entrapped in liposomes after intraarticular application in healthy rabbits and in rabbits with antigen-induced arthritis. Rheumatol Int 1987; 7: 203-12. 43. Russo EB. Cannabinoids in the management of diffi cult to treat pain. Ther Clin Risk Manag 2008; 4: 245-59. 44. Blake DR, Robson P, Ho M, Jubb RW, McCabe CS. Preliminary assessment of the efficacy, tolerability and safety of a cannabis-based medicine (Sativex) in the treatment of pain caused by rheumatoid arthritis. Rheumatology (Oxford) 2006; 45: 50-2.
© Copyright 2024 Paperzz