Son 5 Yılda Borsadaki Yabancı Yatırımcı Sayısı

www.boryad.org
Eylül - Ekim - Kasım
Yıl: 9 Sayı: 56
Pages, 51-62
Tofaş CEO’su
Kamil Başaran
Yeni Tebliğ
Halka Arz Çalışmalarını
Olumsuz Etkiler mi?
Konut Satışları Azalıyor
Kardemir Genel Müdürü
Fadıl Demirel
Son 5 Yılda
Borsadaki Yabancı Yatırımcı Sayısı
Tasarruf sağlayan çözümlerle
Danone Hayat İçecek yarına hazır
Danone Hayat İçecek, dolaplarında kullandığı makineler arası iletişim
teknolojisiyle verimliliği %25 artırdı. İşinizde hazır olmak
Vodafone ile işte bu kadar kolay.
yarinahazirim.com
Vodafone
Danone Hayat İçecek
Genel Müdür Yardımcısı
İşOrtağım
Vodafone Group, 20 yıldır Makineler Arası İletişim alanında hizmet vermektedir.
Vodafone İş Ortağım Makineler Arası İletişim Çözümleri’ne ait detaylı bilgi için vodafone.com.tr/isortagim/m2m’yi ziyaret edebilirsiniz.
Borsa Yatırımcıları Derneği
Resmi Dergisi
BORYAD’ın Mesajı
Eylül - Ekim - Kasım
2014 Yıl:9 Sayı:56
3 Aylık olarak yayınlanır.
Parayla satılmaz.
Borsa Yatırımcıları
Derneği Adına
İmtiyaz Sahibi (Sorumlu)
Veli Serdar Vilyoni
Danışma Kurulu
Gökhan Gürok
Görkem Tonguç Uslu
Genel Koordinatör
Şevket Doğan Bilge
Yayın Yönetmeni
Ayşe Fındık
Yazı İşleri Müdürü
Emrah Tunç
İngilizce Bölüm Çevirisi
Kenan Er
Görsel Yönetmen
Tayfun Yanar
Kurumsal İletişim
Türkan Özügeldi
Rezervasyon
Tel: (216) 456 26 57
Faks: (216) 456 36 02
E-mail: [email protected]
Yönetim Merkezi
KALAMIŞ MEDYA VE AJANS
Mimar Sinan Mahallesi
Atlas Sokak No:29/2
Üsküdar / İstanbul
Tel: (0216) 495 79 29
Baskı
ADA OFSET
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi
E Blok No:(ZE2) 1.Kat
Topkapı / İstanbul
Tel: (0212) 567 12 42
Yayın ilkelerine uymayı taahhüt eden
BORYAD Dergisi’nin isim hakkı
Borsa Yatırımcıları Derneği’ne aittir.
BORYAD Dergisi’ndeki yazıların
kaynak gösterilerek kullanılmasında
hiçbir sakınca yoktur. BORYAD
Dergisi’nde yayınlanan yatırım,
bilgi ve tavsiyeleri, yatırım
danışmanlığı kapsamında değildir.
Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı
kurumlar, portföy yönetim şirketleri,
mevduat kabul etmeyen bankalar ile
müşteri arasında imzalanan yatırım
danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde
sunulmaktadır.
Merhaba,
Piyasalar son günlerde dalgalı bir seyir izliyor… Dolar, oldukça hareketli.
Çevre bölgelerde yaşanan siyasi gelişmeler, FED ve kredi derecelendirme
kuruluşlarından gelecek haber beklentileri, piyasaların volatil seyrini bir süre
daha devam ettirecek gibi… Böyle dönemlerde yatırım kararları çok daha
dikkat gerektiriyor. Biz de piyasanın uzmanlarına, piyasanın seyrini ve bu
süreçte öne çıkan yatırım araçlarını sorduk. Uzmanlar tarafından yapılan
değerlendirmeleri, Yatırım sayfalarımızda bulabilirsiniz.
Borsa İstanbul’da yapılan işlemler incelendiğinde, yabancı yatırımcıların ağırlığı
göze çarpıyor. BORYAD olarak BIST’in yabancılarının son 5 yıl içindeki varlığını
mercek altına aldık. Son 5 yılda yabancı yatırımcı sayısında ne gibi gelişmeler
oldu, yabancı yatırımcılarda hangi ülkeler başı çekiyor? Tüm bu soruların
cevaplarını Araştırma sayfalarımızda okuyabilirsiniz…
“Otomobil, bu yılı ihracat lideri olarak tamamlar…” Tofaş CEO’su Kamil
Başaran, ülke ihracatının lokomotifi konumunda bulunan otomotiv sektörünün
bu yılı da ihracat lideri olarak tamamlamasını beklediklerini söylüyor. Kamil
Başaran’la bir söyleşi gerçekleştirdik, Başaran hem Tofaş’ın hedefleriyle ilgili
bilgiler verdi hem de otomobil sektörünün bu yılını değerlendirdi. Kardemir
Genel Müdürü Fadıl Demirel ve NG Kütahya Seramik Yönetim Kurulu Başkanı
Erkan Güral ise kendileriyle gerçekleştirdiğimiz söyleşilerde, projeleri ve şirket
hedefleriyle ilgili açıklamalarda bulundular.
Piyasaları son günlerde meşgul eden konulardan biri de Sermaye Piyasası
Kurulu (SPK) tarafından yayınlanan ve Borsa kotundan çıkmak isteyen
şirketlere bu hakkı tanıyan tebliğ. Yeni tebliğde yatırımcı haklarına aykırı
bazı maddeler olduğu gerekçesiyle Derneğimizin çeşitli itirazları olmuştu.
Ancak SPK, yatırımcı haklarını da içeren bazı maddelerde düzenleme yapma
yoluna gitti. Bu tebliğle ilgili detayları Dosya sayfalarında okuyabilirsiniz…
Ayrıca BORYAD Hukuk Komitesi Başkanı Av. Gökhan Gürok, konuyla ilgili
Derneğimizin bakış açısını Yorum sayfalarında sizlerle paylaştı.
Sevgili BORYAD Üyeleri,
Sermaye piyasalarında yatırımcı hakları konusundaki hassasiyetimizi her
durumda dile getiriyor ve gerektiği takdirde çeşitli adımlar atmaya çalışıyoruz.
Sizlerin gösterdiği ilgi ve destek bizim için oldukça önemli. Bu anlamda,
BORYAD’a verdiğiniz her türlü destek için teşekkür ederiz.
Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…
SİZİN İÇİN
BİRİKTİRİYORUZ
İçindekiler
İçindekiler
8
Haber
12
Yorum
16
Yorum
18
Araştırma
22
Söyleşi
28
Dosya
Piyasaların Gündeminden
Öne Çıkan Haberler
SPK’nın Yeni Düzenlemelerine
Hukuki Bakış
İnşaat Sektöründe
Yaşanan Gelişmeler
Borsadaki
Yabancı Yatırımcı Payları
Tofaş CEO’su
Kamil Başaran
Konut Satışlarında
Son Durum
32
Söyleşi
36
Dosya
40
Söyleşi
42
Yakın Bakış
44
Mercek
46
Yatırım
51
İngilizce Bölüm
Kardemir Genel Müdürü
Fadıl Demirel
Yeni Tebliğin
Piyasadaki Yansımaları
BU SEFER DE ÖDÜLLERİ
Akbank altı büyük uluslararası kuruluş tarafından
“Türkiye’nin En İyi Bankası” ve “Türkiye’nin En Değerli Banka Markası” seçildi.*
Bu başarıyı borçlu olduğumuz siz değerli müşterilerimize sonsuz teşekkürler.
Brand Finance
Türkiye'nin
En Değerli
Banka Markası
NG Kütahya Seramik
Yönetim Kurulu Başkanı
Erkan Güral
Kurumsal Yayıncılık
The Banker
Türkiye'nin
En İyi Bankası
Etkili Kurumsal Değişimin
Kuralları
Piyasaların Volatil Seyri
Devam Ediyor
World Finance
Türkiye'nin
En İyi Bankası
Yabancı Okurlarımız İçin
Konuların Özeti
* 2013 yılı ödülleri
Euromoney
Türkiye'nin
En İyi Bankası
EMEA Finance
Türkiye'nin
En İyi Bankası
Global Banking &
Finance Review
Türkiye'nin
En İyi Bankası
Haberler
08
5. İstanbul Finans Zirvesi
Bu yıl beşinci kez düzenlenen İstanbul Finans Zirvesi, 15-16 Eylül tarihlerinde
gerçekleştirildi. Türkiye ve dünyadan çok sayıda katılımcının olduğu zirvede
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı ve Sermaye Piyasası
Kurulu (SPK) Başkanı Vahdettin Ertaş konuşma yaptı.
K
üresel finans dünyasından katılımcıların bir araya geldiği 5. İstanbul Zirvesi İstanbul Conrad Otel’de yapıldı. Zirvenin açılış seremonisi, Borsa İstanbul Yönetim
Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Turhan, TİM
Başkanı Mehmet Büyükekşi, Şekerbank Yönetim Kurulu
Başkanı Dr. Hasan Basri Göktan ve IFS Danışma Kurulu
Başkanı Prof. Dr. Murat Yülek’in katılımıyla gerçekleştirildi. Turhan açılışta yaptığı konuşmada, bugünden 2025
yılına kadar geçecek sürede ortaya çıkacak her 10 küresel şirketten 7’sinin gelişmekte olan ülkelerde olacağını
belirterek, bunun iktisadi yapı ve ilişkiler sistemi açısından önemli bir değişime işaret ettiğini ve Türkiye’nin de
buna mutlaka hazır olması gerektiğini söyledi.
Babacan:
”25 konuluk dönüşüm programı üzerinde çalışıyoruz”
Zirvenin son günü, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Vahdettin Ertaş’ın
konuşmalarıyla tamamlandı. Ali Babacan, açılışta yaptığı konuşmada, hükümet olarak 5 yıllık 10. Kalkınma
Planı’nın özel dönüşüm programları üzerinde çalıştıklarını
belirterek, “İlk defa 25 konuda özel dönüşüm programıyla beraber yayımladığımız bir plan. Yaklaşık 1200’ün
üzerinde bir eylemin 2018’e kadar takvimlendirilmesini
yapıyoruz. Ekim sonu kasım başı gibi Başbakanımız tarafından açıklanacak bu eylem planı Türkiye’nin detaylı
bir yol haritası olacak. 25 dönüşüm programından bir
tanesi de İstanbul Finans Merkezi ile ilgili programımız”
ifadelerini kullandı.
Şimşek:
“Enflasyonun neredeyse zirveyi bulduğu kanısındayız”
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise enflasyon rakamlarına ilişkin, “Enflasyonun neredeyse zirveyi bulduğu kanısındayız, bundan sonra sıkı bir duruşla enflasyonu tekrar
5-7 aralığına, daha sonra da orta-uzun vadede %5’in
altına düşürmeyi ümit ediyoruz” dedi. Şimşek, kredi derecelendirme kuruluşlarından bir tek isteklerinin olduğunu belirterek, “Objektif bir değerlendirme istiyoruz. Tabii
ki onlar işlerini yapacak, biz işimizi yapacağız” ifadesini
kullandı.
Başçı: “TCMB, kötü gün dostudur”
TCMB Başkanı Erdem Başçı, TCMB’nin kötü gün dostu olduğunu belirterek, “İyi zamanlarda bankaları terbiye etmeye çalışır ama kötü zaman geldiğinde bankalara
destek verir. Biz küresel kriz öncesinde bankalara borç
verme faizini %10’dan %7’ye çektik, güven verdik. Dünyada faizler kalıcı olarak düştüyse ve ABD’de normalleşme bittikten sonra faiz oranları %4’ü geçmeyecekse
bizim %10 fazla mı geliyor?Benim kişisel tahminim, iyi
zamanlarda biz bunu rahatlıkla %9’a çekebiliriz” değerlendirmesinde bulundu. SPK Başkanı Vahdettin Ertaş ise,
Türkiye’nin son yıllarda ekonomik değişim ve dönüşüm
yaşadığına, bunun sadece sermaye piyasalarında değil
ekonominin bütün alanlarında görüldüğüne dikkati çekti.
Haberler
10
Bank Asya Hisseleri
Gözaltı Pazarı’nda İşlem Görüyor
İlk olarak 7 Ağustos’ta işleme kapatılan Bank Asya hisseleri 15 Eylül’de
borsada işlem görmeye başlamıştı. 18 Eylül günü işlem sırası tekrar kapatılan
Bank Asya hisseleri, 30 Eylül’den itibaren Gözaltı Pazarı’na alındı.
H
isselerinde sert düşüş hareketleri yaşanması nedeniyle 7
Ağustos’ta hisseleri borsada geçici
olarak işleme kapatılan Bank Asya,
son olarak Gözaltı Pazarı’na alındı. 7
Ağustos’taki kararın ardından Borsa
İstanbul’dan şu şekilde bir açıklama gelmişti: “Ulusal Pazar’da işlem
görmekte olan Asya Katılım Bankası A.Ş. (ASYAB.E) paylarının işlem
sırası, Borsamız Hisse Senetleri
(Pay) Piyasası Yönetmeliği’nin 25/a
maddesi uyarınca, 07.08.2014
tarihinde ikinci seans öncesinde
geçici olarak işleme kapatılmıştır.”
Bu karar sonrasında Gelir İdaresi,
Bank Asya’yı vergi tahsilatı yapan
bankalar listesinden çıkardı. Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK) da, Bank
Asya ile hizmet protokollerinin sonlandırıldığını açıkladı.
15 Eylül Pazartesi ise Borsa İstanbul A.Ş. Kamuyu Aydınlatma
Platformu’nda, Bank Asya hisselerinin yeniden işlem göreceği duyuruldu. Bu duyurudan sonra brüt
takas kuralı ile açılan hisseler %10
gerileyerek 1,10 liradan taban fiyatına geriledi. Hisse fiyatları gün
sonunda 0,99 liraya kadar düştü.
Tüm hafta boyunca dalgalı bir seyir izleyen hisseler, 18 Eylül’de
geçici bir süre işleme kapatıldı.
Aynı gün içinde hisseler yeniden
işleme açılırken, anormal hareketler yaşanması nedeniyle tekrar kapatıldı. Borsa İstanbul, Bank Asya
hisselerinin sırasını Gözaltı Pazarı
Genelgesi’nin üçüncü maddesi ‘b’
bendini gerekçe göstererek geçici
olarak işleme kapatırken, hisselerin
30 Eylül tarihinden itibaren Gözaltı
Pazarı’nda işleme açılacağını duyurdu. Son olarak Bank Asya hisseleri
30 Eylül’de Gözaltı Pazarı’nda işlem
görmeye başladı. Gözaltı Pazarı’nda
hisse senetleri sadece ikinci seansta sınırlı bir sürede işlem görüyor.
Gözaltı Pazarı’nda şu anda 37 şirketin hissesi bulunuyor.
Yorum
12
“İtirazlarımız Sonuç Verdi”
Av. Gökhan Gürok
BORYAD Hukuk Komitesi Başkanı
BORYAD olarak, 1 Temmuz’da yürürlüğe giren
ve şirketlerin kottan çıkma haklarını içeren
tebliğe yönelik, bazı maddelerinde yatırımcı
haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle, çeşitli
itirazlarımız olmuştu. SPK, tebliğin ilgili
maddelerinde yeniden düzenleme yoluna
giderek önemli bir adım attı.
G
eçtiğimiz aylarda SPK,
gündemi meşgul eden
ve sonuçlarıyla da yatırımcıları ilgilendiren bir
tebliği yürürlüğe aldı. Sizlere, borsaya açılan bazı şirketlerin borsa
kotundan çıkma hakkına yönelik bu
tebliğe Derneğimizin hukuki yaklaşımını aktaracağım. Ayrıca, bu tebliğin piyasalara olası etkileri hakkında da bazı noktaların altını çizmeye
çalışacağım.
SPK tebliğiyle tanınmış olan hak
doğrultusunda, sermayenin ya da
oy haklarının doğrudan ya da dolaylı olarak %95’ini bulan hakim
ortak, müracaat ile kottan çıkma işlemlerine başlayabildiği gibi azınlık
hisseler için de alım çağrısında bu-
lunabiliyor. Azınlık hisselerin alımında fiyat belirlenirken ise, borsadan
çıkma kararının açıklanmasından
önceki 30 günün fiyat ortalaması alınmaktaydı. Derneğimize bu
konuda itirazlar geldi ve biz de bu
itirazları farklı platformlarda dile
getirdik. Zira fiyatlandırmada son
30 gün ortalamasının esas alınması
çeşitli manipülasyonlara yol açabileceği gibi, söz konusu hisseler o
süre zarfında, global ölçekte oluşan
dalgalanmalardan etkilenmiş olabilirdi. Bu açılardan bakıldığında 30
gün oldukça kısa bir süreydi.
Neticeten yapmış olduğumuz itirazlar ve dile getirdiğimiz kaygılar
SPK’nın konuyu yeniden düzenlemesi ve daha sağlıklı bir hale getir-
mesine vesile olmuştur. Tebliğdeki
yeni düzenleme ile kottan çıkma
hakkının kullanılmasında fiyat ortalaması şu şekilde belirlenecek:
Kararın kamuya açıklanmasından
önceki 30 gün, 180 gün ve bir yıl
içerisinde borsada oluşan ağırlıklı
ortalama fiyat, hazırlatılacak değerlendirme raporu ve kararın kamuya
açılandığı tarihten önceki son bir yıl
içinde varsa pay bedelinin tespitine
yönelik yapılan işlemlere esas pay
değeri kararlaştırılarak, bunların
arasından en yüksek bedel pay alım
teklifi fiyatı olarak belirlenecek.
Özetle; tebliğ bu haliyle fiyat belirlenmesi hususunda çok daha makul
hale gelmiştir. Oluşması muhtemel
mağduriyetleri eski uygulamaya
göre minimuma indirmiştir.
Yorum
14
“Ticari Kanun’a aykırı
noktalar var”
Konunun ortaklıktan çıkarma hakkı olarak kullanılması durumu ise
tarafımızdan halen sakıncalı ve
Ticaret Kanunu’na aykırı olarak
görülmektedir. Zira kottan çıkmaya karar vermiş olan hakim ortak,
kottan çıkma kararı alıp şartları
uygun ise bu hakkını da kullanabilir. Ancak bu süreçte tüm azınlık
hisseleri de alma hakkının tanınması hakkaniyete ve kanuna aykırıdır. Azınlık hisseler borsada işlem
görmese bile şirkete ortak olarak
kalmak isteyebilirler. İlgili düzenleme, Ticaret Kanunu hükümlerince, azınlık hisselerin şirkete ortak
olarak kalmaları yönünde olmalıdır.
Hisse sahibi olunan şirketin borsada işlem görüp görmemesinin ortaklık konusuyla alakası bulunmamaktadır. Bu sebeple yeniden bir
düzenleme yapılması, bu konuda
oluşabilecek mağduriyetleri önleyecektir. Aksi halde bu uygulama
sonucunda mağduriyetlerin olacağı ve konunun yargıya taşınacağı
da muhakkak gözükmektedir.
Tüm bu hukuki düzenlemelerin
yanı sıra kottan ayrılmak isteyen
firmaların olması borsamız ve dolayısıyla ekonomimiz açısından da
olumsuz bir gelişmedir. Bireysel
yatırımcıların alım-satım sırasında
oluşabilecek farktan yararlanmasının ötesinde, şirketlere ortak olarak
elde edilecek temettü gelirinden
faydalanmaları unsuru ön plana çıkarılmalıdır. Şirketler de daha şeffaf
yönetimler, dünya çapında tanınırlık
ve ticaret yapabilmek adına borsa
kotunda olmalıdır. Bu sebeple, borsada işlem gören şirketlerin sayıları
kottan çıkarmaktan ziyade, daha da
artırılmalıdır. Borsada işleme açılırken elde edilen kârın bu doğrultuda
harcanmasıyla ve dünya ticaretinde
markalaşarak ve daha uzak noktalara doğrudan ve daha etkin ulaşarak kazanılacak ekonomik değerle,
ülkemiz de ticaretin ulaştığı bu
noktalarda siyasi ve ekonomik söz
sahibi olacaktır. Hazırlanmakta olan
tebliğler ve kanunların bu doğrultuda yapılandırılması ve şirketlerin
borsa kulvarında yer almaları için
yönlendirilmeleri elzemdir.
Tüm bu hukuki
düzenlemelerin
yanı sıra kottan
ayrılmak isteyen
firmaların olması,
borsamız ve
dolayısıyla
ekonomimiz
açısından da
olumsuz bir
gelişmedir.
Bireysel
yatırımcıların
alım-satım
sırasında
oluşabilecek
farktan
yararlanmasının
ötesinde, şirketlere
ortak olarak
elde edilecek
temettü gelirinden
faydalanmaları
unsuru ön plana
çıkarılmalıdır.
Şirketler de daha
şeffaf yönetimler,
dünya çapında
tanınırlık ve ticaret
yapabilmek adına
borsa kotunda
olmalıdır.
Yorum
16
Gayrimenkul Sektörünün
Geleceğine Bakış…
Haydar Öztürk
BORYAD İstişare Kurulu Başkanı
Sıcak paranın cazibesiyle inşaatın
nereye kadar finanse edilebileceği
sorusu tartışma konusu olsa da,
gayrimenkul sektörü yatırım
cazibesini bir süre daha korumaya
devam edecek gibi…
S
on yıllarda inşaat sektörü,
Türkiye ekonomisinin büyümesine paralel bir büyüme başarısı sergileyerek
gelişim sürecini oldukça olumlu yönde kullanmış görünüyor. Bu başarının
yanı sıra inşaat sektörü çeşitli eleştirilerin de hedefinde. Sektöre yönelik
eleştiriler ağırlıklı olarak, rant ekonomisinin, sanayi üretiminin önüne
geçtiği ve sermaye akımlarının artık
rant ekonomisinin rüzgârına kapılarak, katma değeri yüksek ürünler yerine inşaatı tercih ettiği yönünde. Bir
anlamda işin kolayının tercih edildiği
savunuluyor. Özellikle vurgu yapılan
hususlardan birisi de, sıcak paranın
cazibesiyle inşaatın nereye kadar finanse edileceği sorusu…
Aslında sektörde istihdam edilen bir
işçinin aynı zamanda, yapı ürünleri,
kimya, cam, mobilya gibi sektörleri
hareket geçirerek çok yönlü istihdam
sağladığı gerçeği, sektörün, ekonominin içinde önemli bir aktör olduğunu göstermeye yetiyor.
Diğer taraftan, yakın zamanda yapılan Gayrimenkul Sektörü Liderler Zirvesi’ndeki açıklamalarda özetle şöyle
denildi: “Nüfus artışı, iç göç ve kentsel dönüşüm gibi unsurların etkisiyle
önümüzdeki 15 yılda 15 milyon adedin üzerinde yeni konut ihtiyacının
doğması beklenen sektör, ekonomide 3 trilyon dolara yakın ek hacim yaratabilir. Ayrıca Türkiye GSYH’sının
yaklaşık %6’sını oluşturan inşaat ve
gayrimenkul sektörü, Türkiye’nin büyümesinde itici güçtür. Önümüzdeki
15 yıl içinde yapılacak yatırımlarla
Türkiye GSYH’ndaki payını iki katına çıkarabilmesinin yanı sıra, sektör,
Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkmasında da belirleyici olacaktır.”
“Yabancıların gayrimenkul
alabilmesi satışlara olumlu yansıdı”
2012 yılında yapılan düzenlemeyle yabancıların gayrimenkul sahibi
olmalarını sağlayan kanun satışlara
olumlu yansıdı. Ayrıca kentsel dönüşümle birlikte mevcut yapıların kaliteli
ve güvenli hale getirilmesini kapsa-
yan düzenleme de, sektörün gelişmesine önemli katkılar sağladı.
Sektörün ekonomiye olan faydalarının yanı sıra beklentilerinden de söz
etmek gerekir. Bu anlamda, katma
değer vergisinde yapılan düzenleme
önemli konulardan biri. Konut satışlarında kademeli katma değer vergisi
uygulaması ile maliyetlerde ortaya çıkan artışların, satışlar üzerinde baskı
yaratması, çözüm bekleyen önemli
bir sorun. Sektörde haksız rekabetin
giderilmesi yönünde adımlar atılmasının zamanı gelmiş de geçiyor bile…
Gerçekte bir müteahhitlik yasası bile
mevcut değilken, maalesef tanımı olmayan bu mesleğin denetlenmesi ve
kontrolü de mümkün olamıyor. Sektörün şikâyet ettiği haksız rekabet
koşullarının ortadan kaldırılması kısa
zamanda zor gözüküyor. Satışların
düşmesiyle birlikte oluşan stok maliyetleri, fiyatlarda bir miktar düşmeye
neden o olsa da gayrimenkul sektörü
yatırım cazibesini korumaya devam
edecek gibi…
Araştırma
18
Borsada Yabancıların Tercihi
Bankalar ve Holdingler
de etkisiyle yabancı payı %61’lere
kadar düştü. Ancak mart ayının
son haftası yerel seçimlere ilişkin
öngörülerin netleşmesiyle beraber
yeniden alımlar görülüyor. Yabancıların %63-63,5 bandında seyrettiği Mart-Temmuz dönemi sonrası Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
ilişkin beklentilerin yeniden satın
alınmasıyla beraber, yabancıların
portföy değerinde zirve seviyeler
yaşandı. Genel trende bakıldığında
ise yabancıların özellikle mart ayından sonra pozisyonlarını koruduğu
ortaya çıkıyor.
Yabancılar
Hacimli İşlem Yapıyor
2014 yılının ilk 8 ayında yabancı yatırımcıların borsadaki oranı %63-63,5
seviyelerinde seyretti. Borsanın son 5 yılına bakıldığında da borsadaki yabancı
payının %62-67 arasındaki seyrini koruduğu görülüyor. Yabancılar arasında
liderlik ABD’nin elinde. BIST’in yabancılarının tercihlerinde başı ise, bankalar,
holdingler ve GYO’lar çekiyor.
B
orsadaki yabancı oranı,
hem piyasaların gidişatını
gözlemleme hem de yabancı yatırımcının piyasalara olan ilgisini değerlendirebilmek
açısından her zaman için önemli olmuştur. Finansal takvime göre yılın
son çeyreğine yaklaştığımız bugünlerde, yabancı yatırımcının borsadaki varlığını mercek altına aldık.
2014 yılı ilk 8 ayında yabancı yatırımcıların borsadaki oranının %63-
63,5 seviyelerinde seyrettiğini görüyoruz. Merkezi Kayıt Kuruluşu
(MKK) verilerine göre, yabancıların
portföy büyüklüğü 4 Eylül verileri
itibarıyla 69,7 milyar dolar (yaklaşık 150,5 milyar TL civarında).
Ancak özellikle Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine ilişkin beklentinin fiyatlandığı Temmuz ayında yabancıların portföy değeri bir zirve yaparak
71,3 milyar dolar (30 Temmuz kuru
itibarıyla yaklaşık 152 milyar TL)
olarak gerçekleşti. Ayrıca yabancı
payı da %64,2 seviyelerine gelmiş
durumda.
2014 Ocak ayına baktığımızda,
hem yerel seçim ortamının yarattığı belirsizlikler hem de 17 ve 25
Aralık’ta yaşanan siyasi gerginliklerin etkisi kendini gösteriyor. Bu
gelişmelere ilişkin negatif fiyatlamalara ek olarak, TCMB’nin faizleri
500 baz puan yukarı çekmesinin
Yabancı yatırımcıların, aylar bazında gerçekleştirdikleri alım-satımlar
incelendiğinde, BIST-30 hisselerinde hacimli işlem yaptıkları göze
çarpıyor. Hisse bazında yapılan alım
satımlarda, banka ve holdingler gibi
endeks kağıtlarının ön plana çıktığı görülüyor. Yılın ilk 8 ayında lot
bazında en fazla alınan sektörler
ise holdingler, bankalar ve GYO’lar.
Hacimler bazında bakıldığında ise
toplam hacim içerisinde yabancıların düşük bir paya sahip olduğu
görülse de, yerli yatırımcılar daha
çok orta-küçük ölçekli hisselerde yatırımlarını tutarken; yabancı
yatırımcıların endeks hisselerinde
yoğunlaştıkları için piyasanın yönü
üzerinde daha belirleyici rol oynadıkları bir tablo karşımıza çıkıyor.
Peki, yılın bundan sonraki aylarında
borsadaki yabancı yatırımcı oranı
nasıl bir çizgide ilerler? Gedik Yatırım Menkul Değerler Araştırma Uzman Yardımcısı Kemal Ozan Sayın,
öngörüsünü farklı dinamikler üzerinden açıklıyor: “Artık endeksin önünde neredeyse hiçbir hikâye kalmadı.
Enflasyon ve büyüme verilerine bakıldığında da TCMB’nin pek bir manevra alanı olmadığı görülüyor. Yılın
geri kalanında yabancı yatırımcının
performansını etkileyecek önemli
iç dinamiğin Fitch’in yapacağı not
Borsadaki
toplam
hacim içerisinde
yabancıların
düşük bir paya
sahip olduğu
görülse de, yerli
yatırımcılar daha
çok orta-küçük
ölçekli hisselerde
yatırımlarını
tutarken; yabancı
yatırımcıların
endeks hisselerinde
yoğunlaştıkları
için piyasanın
yönü üzerinde
daha belirleyici rol
oynadıkları bir tablo
karşımıza çıkıyor.
açıklaması olacağını düşünüyoruz.
Fitch’ten eğer notun görünümünün negatife düşeceğine veya not
indirimine ilişkin bir sinyal alınırsa,
o zaman yabancı paylarının %6160’lara kadar çekilmesini görebiliriz.
Bu yabancı para çıkışı da ilk etapta
bankalarda olacağı için endeksi negatif etkileyebilir. Ancak, Fitch’in
son seminerinde verdiği sinyallerden sonra pozisyonlarında belirgin
bir değişim görülmeyen yabancıların bu çıkışının sınırlı kalabileceği
görüşündeyiz. Dış dinamikler bu
noktada daha belirleyici olacaklar.
Özellikle FED’in atacağı adımların
gelişmekte olan piyasalar üzerindeki etkisi dikkate alındığında, gelecek
sinyaller de yabancıların pozisyonlarında etkili olacaktır. Ancak mevcut
konjonktürde genel kanı, yabancıların pozisyonlarını koruyarak %62,563,5 arasında bir payla yılı tamamlayacağı şeklindedir.”
2014 yılında borsadaki yabancı
yatırımcı fotoğrafı böyle… Geçtiğimiz yıllarda, yabancıların borsadaki payında çok büyük oynamalar olmadı. 2009-2013 arasında
yabancıların portöy oranları yıllara
göre artış ya da azalış yaşarken,
borsadaki yabancı payı %62-67
arasındaki seyrini korudu. Merkezi
Kayıt Kuruluşu’nun verilerine göre,
yabancı yatırımcı sayısı son beş yıl
içinde artış gösterdi. Bu sayı 2009
yılında 7 bin 454 iken, sonraki yıllarda yükselerek sırayla 7 bin 523,
7 bin 732 ve 8 bin 304 olarak gerçekleşti. 2013 yılına bakıldığında
ise bu rakamın yine arttığı ve 9 bin
555 olduğu görülüyor.
19
Araştırma
20
En Çok 2013 yılında
Artış Gösterdi
milyon lira düzeyinde; bunun da
140 milyar 529 milyon lirası yabancılara, 72 milyar 676 milyonu
yerli yatırımcılara ait bulunuyordu.
Borsa’da 2012 sonunda %65,9
olan yabancı payı 2013 sonu itibarıyla %62,6’ya geriledi. Başka
deyişle Borsa’da yerli yatırımcıların payı %34,1’den %37,4’ e yükseldi. 2013 sonu itibarıyla yabancı yatırımcılarda ortalama portföy
büyüklüğü 122 milyar 219 milyon
TL’ye gelirken, sayıları 1 milyonu
aşan yerli yatırımcının ortalama
portföy büyüklüğü ise sadece 73
milyar TL oldu.
Son 5 yılın rakamları incelendiğinde yabancı yatırımcı sayısında en
çok artışın yaşandığı yıl 2013 oldu.
2013’te bir önce yıla göre yabancı
yatırımcı sayısında net 1251 kişilik bir artış gerçekleşti. Bu, diğer
yıllarla kıyaslandığında önemli bir
artış oranı. Ancak diğer taraftan
benzer artış, yabancılara ait toplam
portföyde gerçekleşmedi. 2012 yılında BIST’te yabancılara ait toplam
portföy 140 milyar 529 milyon TL
iken bu rakam 2013’te 122 milyar
219 milyon TL’ye düştü. Kısacası
yatırımcı sayısındaki artış, portföy
büyüklüğüne yansımadı.
Yabancılarda Birincilik ABD’nin
2012 sonu itibarıyla toplam portföy büyüklüğü 213 milyar 205
BIST’te işlem gören hisse senetlerinde yabancılar arasında birinciliği ABD elinde tutuyor. 2014
BIST’te işlem gören hisse senetlerinde
yabancılar arasında birinciliği ABD
elinde tutuyor. 2014 yılının ilk 8 aylık
verilerine göre ABD’yi sırasıyla Birleşik
Krallık, Lüksemburg, İrlanda, Hollanda ve
Singapur izliyor.
Merkezi
Kayıt
Kuruluşu’nun
verilerine göre,
yabancı yatırımcı
sayısı son beş yıl
içinde artış gösterdi.
Bu sayı 2009
yılında 7 bin 454
iken, sonraki
yıllarda yükselerek
sırayla 7 bin 523, 7
bin 732 ve 8 bin 304
olarak gerçekleşti.
2013 yılına
bakıldığında ise
bu rakamın
yine arttığı ve
9 bin 555 olduğu
görülüyor.
yılının ilk 8 aylık verilerine göre
ABD’yi sırasıyla Birleşik Krallık,
Lüksemburg, İrlanda, Hollanda ve
Singapur izliyor. Bu yılın Ağustos
ayı incelendiğinde, 1.340 ABD’li
yatırımcının Borsa’daki toplam
portföyü 40 milyar 70 milyon TL
iken, Birleşik Krallık yatırımcılarının
portföy büyüklüğü 28 milyar 574
TL olarak gerçekleşti. Geçtiğimiz
yıllara bakıldığında da birbirine yakın rakamlar ortaya çıkıyor. 2013
yılında BIST’te işlem gören hisse
senetlerinin 40 milyar 305 milyon
lira ile %20,6’sı 1.312 ABD’li yatırımcıya aitti. ABD’lilerin BIST’teki
payı 2013’te 2012 sonuna göre 1
puan gerilemişti. 2013 sonu itibarıyla 515 İngiliz 24 milyar 889 milyon TL ile Borsa’nın %12,7’sine,
Lüksemburglu 329 yatırımcı da 7
milyar 834 milyon lira ile %4’üne
sahipti.
TS EN 13162 ve TS EN 14303 Standartlarına tabi, binalarda ve
tesisatlarında kullanılan İzocam Camyünü Isı ve Ses Yalıtım
Malzemeleri, Yapı Malzemeleri Yönetmeliği (305/2011/AB)
çerçevesinde CE işareti taşımaya haizdir.
İzocam Camyünü ürünler sadece bio ürün
kategorisine verilen EUCEB sertifikasına sahiptir.
22
Kamil Başaran
Söyleşi
2
014’ün son çeyreğine yaklaşıyoruz. Otomobil sektörü nasıl bir yıl geçiriyor?
Yılı, tüm sektörler içinde
lider olarak tamamlar mı sizce?
Tofaş CEO’su
Kamil Başaran
“Otomobİl, bu yılı İhracat lİderİ
olarak tamamlar”
Tofaş, 2014 yılında iç pazarda yaşanan daralmaya rağmen kâr artışını
korumayı başardı. Şirket, finansallardaki olumlu trendini, yılın sonuna kadar
sürdürme hedefinde. Tofaş CEO’su Kamil Başaran, iç ve küresel pazarlardaki
ekonomik dalgalanmalardan etkilenmeme stratejilerini, “ihracat pazarlarını
çeşitlendirerek riskleri etkin şekilde yönetmek” olarak açıklıyor. Kuzey Amerika
ve Kanada pazarlarına ağırlık veren Tofaş, Doblo Amerika projesiyle,
2014-2021 yılları arasında ABD ve Kanada’ya 175 bin araç ihraç etmeyi
hedefliyor. Başaran’a göre bu proje, Türk otomotiv tarihinde yeni bir başarı
hikâyesi olacak. Türk otomobil sektörüyle ilgili değerlendirmeler de yapan
Başaran, “Ülke ihracatının lokomotifi konumunda bulunan otomotiv sektörünün
bu yılı da ihracat lideri olarak tamamlamasını bekliyoruz” diyor.
Bilindiği üzere, otomotiv sektörü
2014 yılına belirgin bir daralmayla
girdi. 2014 başında devreye giren
ÖTV zammı, tüketici kredilerindeki yeni düzenlemeler ve yüksek
döviz kuru artışı, pazardaki daralmayı daha da derinleştirdi. Global
ekonomideki iyileştirici adımlar ve
Türkiye’deki seçimlerin ardından
oluşan daha pozitif havayla, hem
ekonomik göstergeler hem de sektör talebinde toparlanma görüldü.
2014’ün ilk çeyreğinde aylık satışlar 35-40 bin aralığında seyrederken, bu rakamlar Nisan ayında 50
bin, Mayıs’tan itibaren ise 60 bin
adetlere yükseldi. Hâlâ da aynı seviyede devam ediyor. Ocak-Ağustos dönemine baktığımızda, toplam
pazarın geçen yılın aynı döneme
göre %21,5 oranında daralarak,
406 bin 967 adet düzeyinde satış
gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Avrupa’nın en büyük hafif ticari
araç üreticisi konumunda bulunan
ülkemizde, 8 aylık dönemde hafif
ticari araç pazarı, bir önceki yılın
aynı dönemine göre %24,79 azaldı
ve 89 bin 461 adet satış gerçekleşti. Bu kapsamda, pazardaki kademeli artışın yıl içinde devam edeceğini, 2014 yılını sektörün 700
bin seviyesinde tamamlayacağını
öngörüyoruz.
Bu yıl 1 milyon adet seviyesinde
üretim yapılacağını öngördüğümüz Türk otomotiv sektörü, OcakAğustos döneminde ihracatını geçen yıla göre %8,9’luk artışla 14
milyar 976 milyon 950 bin dolara
yükseltti. Rakamları incelediğimizde, ülke ihracatının lokomotifi konumunda bulunan otomotiv sektörünün bu yılı da ihracat lideri olarak
tamamlamasını bekliyoruz.
Avrupa
pazarındaki
daralma nedeniyle,
ihracat pazarlarımızı
çeşitlendirme
stratejisi
geliştirerek, bu
alandaki riskleri
en etkin şekilde
yönetmeyi başardık.
Bu kapsamda,
Ortadoğu, Kuzey
Afrika ve Güney
Amerika’da yeni
pazarlara ihracata
başladık. Vauxhall
markasıyla ise
İngiltere gibi zor bir
pazarda gücümüzü
artırdık. Son 2
yılda Tofaş’ın güçlü
ihracat yelpazesine
Arjantin, Fas,
Ukrayna, Şili gibi
yeni pazarlar
eklendi.
Tofaş yılın ilk yarısında kârını önceki
yılın aynı dönemine oranla %24,3
artırdı… Bu yıl beklentileriniz paralelinde mi ilerliyor? Tofaş, 2014’ü
nasıl tamamlamaya hazırlanıyor?
2014’ün ilk yarısında satış gelirlerimizi 3 milyar 495 milyon TL’ye, net
kârımızı ise belirttiğiniz gibi geçen
yılın aynı dönemine göre %24,3
artırıp 268,6 milyon TL’ye yükselttik. Pazarda yaşanan daralmaya
rağmen, iç pazar ve ihracattaki istikrarlı performansımızı koruyarak,
paydaşlarımıza değer yaratmayı
sürdürüyoruz. Ocak-Ağustos döneminde 6 markamızla 48 bin adede
yakın satış gerçekleştirdik. Hafif ticari araç pazarındaki 8 aylık performansımızla ise son 4 yılın en yüksek pazar payına ulaştık. Ağustos
sonu itibarıyla 24 bin 521 adet araç
satarak, %27,4 ile hafif ticari araç
pazarındaki liderliğimizi koruduk...
Fiat markalı ticari araçların 3’te
birini, Bursa’da üretiyoruz. Hem iç
pazar hem de küresel pazarlardaki
ekonomik dalgalanmalardan etkilenmemek için, ihracat pazarlarını
çeşitlendirme stratejisini geliştirdik
ve riskleri etkin şekilde yönettik.
Yılsonunda iç pazardaki daralmaya
rağmen finansallardaki olumlu trendimizi sürdürmeyi öngörüyoruz...
2014 yılı içinde karşılaştığınız temel problemler ve bu sorunları aşmak için geliştirdiğiniz stratejiler
neler oldu?
İhracatımızın yaklaşık %70’ini gerçekleştirdiğimiz Avrupa pazarındaki daralma nedeniyle, ihracat pazarlarımızı çeşitlendirme stratejisi
geliştirerek, bu alandaki riskleri en
etkin şekilde yönetmeyi başardık.
Bu kapsamda, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Güney Amerika’da yeni pazarlara ihracata başladık. Vauxhall
markasıyla ise İngiltere gibi zor bir
pazarda gücümüzü artırdık. Son 2
yılda Tofaş’ın güçlü ihracat yelpazesine Arjantin, Fas, Ukrayna, Şili gibi
yeni pazarlar eklendi. Geçtiğimiz yıl
ihracat hacmimizi %4 artırarak 1,6
milyar euro gelir elde ettik.
Kuzey Amerika ve Kanada pazarına
ağırlık vermiş durumdasınız… Bu
pazarlara yönelik çalışmalarınızdan
kısaca bahsedebilir misiniz?
Sektör, ihracatla ayakta kalmaya,
Türk ekonomisine katma değer
sağlamaya devam ediyor. Sektörün ihracat faaliyetlerine katma
değer sağladığımız için son dere-
23
Kamil Başaran
Söyleşi
24
Kamil Başaran: “Tofaş’ın 520 milyon
dolar yatırım değerine sahip yeni binek
otomobili projesi kapsamında, 2015-2023
yıllarını kapsayan dönemde 580 bin adet
araç üretilmesi ve bunun üçte birinin ihraç
edilmesi hedefleniyor.”
ce gururluyuz. 2014 sonunda Kuzey Amerika’ya başlayacak Doblo
Amerika ihracatı, pazar çeşitlendirme stratejimizin bir parçası. Türk
otomotiv tarihinde yeni bir başarı
hikâyesi olacak Doblo Amerika projesiyle, 2014-2021 yılları arasında
ABD ve Kanada’ya 175 bin araç
ihraç etmeyi hedefliyoruz. 360
milyon dolar yatırımla, ABD ve Kanada’daki müşteri taleplerine ve
regülasyonlara uygun geliştirilecek
Doblo Amerika, Tofaş ve Türk yan
sanayisine kıymetli bir deneyim
edinme şansı tanıyacak.
Şu anki Avrupa otomobil pazarını
nasıl yorumluyorsunuz? Tofaş, Avrupa pazarına yönelik olarak nasıl
bir yol takip ediyor?
Avrupa pazarının 2014 ilk 6 aylık
rakamlarını incelediğimizde; otomotiv pazarının %6,5 oranında büyüdüğünü görüyoruz. Ocak-Haziran
2014 döneminde 7 milyon 800 bin
aracın satıldığı Avrupa pazarında,
2013’e göre bir toparlanma oldu-
Doblo
Amerika
ve Yeni Doblo
modellerinin
yanı sıra; 2013’te
duyurduğumuz
yeni binek modeli
üretiminin devreye
girmesiyle ilgili
çalışmalar, tüm
hızıyla devam
ediyor. Yeni binek
aracımızı 2015’in
sonuna doğru
Türkiye’yle birlikte
pek çok ülkede
müşterilerimizle
buluşturmayı
hedefliyoruz.
üretiminin devreye girmesiyle ilgili
çalışmalar, tüm hızıyla devam ediyor. Yeni binek aracımızı 2015’in
sonuna doğru Türkiye’yle birlikte
pek çok ülkede müşterilerimizle
buluşturmayı hedefliyoruz. Tofaş’ın
520 milyon dolar yatırım değerine
sahip yeni binek otomobili projesi
kapsamında, 2015-2023 yıllarını
kapsayan dönemde 580 bin adet
araç üretilmesi ve bunun üçte birinin ihraç edilmesi hedefleniyor.
Projeyle, ihracatın yanı sıra iç pazarda tüm müşteri beklentilerini karşılayacak özelliklere sahip,
güncel ve rekabetçi bir binek aracı
üretilmesi hedefleniyor. Binek aracı projemiz, çok yeni bir dönemin
müjdecisi olacak.
Tofaş olarak Ar-Ge çalışmalarında
fark yaratmak adına neler yapmaktasınız?
Yakın zaman içinde piyasaya yeni
çıkacak bir aracınız var mı? Bize
biraz bu araçtan bahsedebilir misiniz?
Bizi ulusal ve uluslararası arenada
sürdürülebilir rekabet gücüyle öne
çıkaracak alanın, Ar-Ge ve yenileşim olduğunun bilincine çok önce
vardık. Henüz ülkemizde Ar-Ge yatırımları yok denecek kadar azken,
1990’lı yıllarda rotamızı geleceğe
yönelterek yeni teknolojilerin peşine düştük. Daha iyi, daha güvenli, daha çevreci olabilmek için Arge’mizi kurduk. Tofaş’ın en önemli
özelliklerinden birisi hiç kuşkusuz
bugün ulaştığı Ar-Ge yetkinliğidir.
Bursa’daki fabrikamızda 600 çalışanımızla birlikte, Fiat-Chrysler’in
Avrupa’daki 2’nci büyüklükteki
Ar-Ge merkezinden biri olmanın
gururunu yaşıyoruz. Aynı zamanda,
dünya çapında otomotiv markalarının farklı ülkelerdeki müşterileri için
ürün ve teknoloji geliştirme yetkinliğine sahip Ar-Ge merkeziyle, fikri
ve sınai mülkiyet hakları kendisine
ait modellere sahip ender üreticilerden biriyiz.
Doblo Amerika ve Yeni Doblo modellerinin yanı sıra; 2013’te duyurduğumuz yeni binek modeli
Artık yeni projelerde etkisini gösteren yetkinliklerimizin de katkısıyla,
“Otonom Ar-Ge” seviyesine ulaş-
ğunu söyleyebiliriz. Otomobil satışları açısından bakacak olursak, ilk
6 ayda pazarda %6,2 büyümeyle 6
milyon 850 bin civarında araç satışı gerçekleşti. Avrupa’nın en büyük
ticari araç üreticisi olan Türkiye açısından en sevindirici artış ise hafif
ticari araçta kaydedildi, Ocak-Haziran döneminde %10,2 büyümeyle
790 binden fazla araç satıldı. Avrupa pazarlarında gözlemlediğimiz
toparlanmanın etkisiyle, özellikle
2016’da Avrupa’nın kaybettiği pazarı geri kazanacağını tahmin ediliyoruz. Bu kapsamda 2015 sonu
itibarıyla tüm yenilenmiş ürün hatlarımızla beraber, Avrupa pazarında
önceki yıllardaki rakamları yakalamayı hedefliyoruz.
ma hedefine odaklanmış durumdayız. Böylece; ürün geliştirmenin
her adımında, kendi kaynak ve yetkinliklerimizi kullanabilir hâle geleceğiz. Ar-Ge çalışmalarımızın fikri
mülkiyet hakları açısından gelişimini de takip ediyoruz. Patent başvuru sayımız 2013 yılında 145’e yükseldi ve Türkiye’nin patent liderleri
arasında yer aldık. Avrupa Birliği
projelerinde aktif olarak yer alıyoruz. Üzerinde çalışmakta olduğumuz 8 AB projesinin yanı sıra, “AB
7. Çerçeve Programı” kapsamında
başlatılan Robo-Partner Projesi’nin
koordinatörlüğünü üstlendik. Sekiz
ülkeden 14 kurum ve kuruluşun işbirliğiyle hayata geçirilen projeyi ve
8 milyon euro’luk bütçesini Tofaş
yönetiyor. Üretim teknolojileri alanında Türkiye’de ilk defa Tofaş tarafından koordine edilen Robo-Partner ile “Geleceğin Fabrikaları”nda
robotların montaj hattında insan-
Henüz
ülkemizde
Ar-Ge yatırımları
yok denecek
kadar azken, 1990’lı
yıllarda rotamızı
geleceğe yönelterek
yeni teknolojilerin
peşine düştük.
Daha iyi,
daha güvenli,
daha çevreci
olabilmek için
Ar-ge’mizi kurduk.
Tofaş’ın en önemli
özelliklerinden birisi
hiç kuşkusuz bugün
ulaştığı Ar-Ge
yetkinliğidir.
larla birlikte kullanım olanaklarının
artırılması amaçlanıyor.
Kurumsal yönetim uygulamalarında
şirketiniz önemli bir başarı trendi
yakaladı. Şimdi ise, yakın bir zamanda hesaplanmaya başlanması
beklenen Sürdürülebilirlik Endeksi
gündemde ve Tofaş’ın, BIST 30 şirketlerinden biri olarak bu endekste
yer almak için yoğun bir çalışma
temposu içinde olduğunu yakından
izliyoruz. Kurumsal yönetime verdiğiniz önemi ve özellikle sürdürülebilirlik konusundaki yaklaşımlarınızı
ve çalışmalarınızı bizimle paylaşır
mısınız?
2013 yılsonu itibarıyla kurumsal
yönetim derecelendirme notumuzu 9,14’e yükselttik. Böylece “En
Yüksek Nota Sahip Otomotiv Şirketi” olma başarısını sürdürdük.
Kurumsal Yönetim Endeksi’nin kurulduğu 2007’den bu yana her yıl
notumuzu yükseltmemiz, çizdiğimiz yolda başarıyla yürüdüğümüzü
kanıtlıyor. Ayrıca Tofaş, kurumsal
yönetim ilkelerine verdiği önem ve
bunu dinamik bir süreç olarak sürdürmesiyle, otomotiv sektörünün
yanı sıra yatırımcı ve paydaşları için
de bir güven unsuru ve farkındalık
yaratmış oluyor.
Bu konuda özellikle son 10 yılda gittikçe önemi artan kurumsal yönetim düzenlemeleri gibi,
sürdürülebilirlik kriterleri özellikle
yatırımcılar nezdinde önemli bir
parametre olarak yer almaya başladı. Borsa İstanbul (BIST) yeni bir
endeks uygulamasını hayata geçirmeye hazırlanıyor. Sürdürülebilirlik
Endeksi’nin bu yıl içinde öncelikle BIST 30’da yer alan şirketleri içerecek şekilde oluşturulması
amaçlanıyor. Tofaş’ın “Kurumsal
Sürdürülebilirlik
Politikası”yla,
çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim temelinde sürdürülebilir
geleceği hedefleyen stratejilere
dayalı iş modellerini ve bu doğ-
25
Kamil Başaran
Söyleşi
26
Türkiye’de ilk defa
Tofaş tarafından
koordine edilen
Robo-Partner
ile “Geleceğin
Fabrikaları”nda
robotların montaj
hattında insanlarla
birlikte kullanım
olanaklarının
artırılması
amaçlanıyor.
rultudaki süreçleri, bütünsel bir
yaklaşımla ele alıyoruz. Örneğin,
yaptığımız faaliyetleri paydaşlarımıza ve yatırımcılarımıza şeffaf bir
şekilde raporlamak üzere, bu yıl
başlattığımız raporlama çalışmalarını devam ettirmeyi planlıyoruz.
Türk otomotiv sektöründe uluslararası Karbon Saydamlık Projesi
olan CDP raporlamasının önemli
olduğunu düşünüyoruz. Özellikle
kurumsal yatırımcıları nezdinde
önemli bir uluslararası saygınlığı
bulunan CDP’nin “Çevresel İklim
Değişikliği” programı raporunu hazırlayarak, değerlendirilmek üzere CDP’ye müracaat ettik. Tofaş
olarak ayrıca bu yıl Türkiye’de bir
“Sürdürülebilirlik Raporlaması” yapan ilk otomotiv şirketi olma yolunda da adım attık.
Sürdürülebilirliğin sosyal boyutu
kapsamında, Tofaş olarak uyguladığımız “WCM - Dünya Klasında
Üretim” modeli ise öncelikli olarak iş süreci, iş güvenliği ve sağlığını içeriyor. Fabrikamızda birinci
hedefimizi iş kazalarını sıfırlamak
olarak belirlemiş durumdayız ve
son derece zor olmasına rağmen
bu hedefe net bir şekilde ilerliyo-
Tofaş
açısından
gerek Kurumsal
Yönetim
Endeksi, gerekse
Sürdürülebilirlik
Endeksi’ni birbirini
tamamlayan
iki süreç olarak
değerlendiriyoruz.
Özellikle
21. yüzyılda şirketler
bağlamında
üretim, hizmet ve
finansal konularda
sürdürülebilirlik
konsepti, en önemli
hareket noktaları
arasında yer alacak.
ruz. Son 5 yılda iş kazalarını %95
azaltarak tek haneli rakamlara indirdik. Dünya Klasında İş Güven-
liği yaklaşımı ve sürekli gelişen bir
kültürle, çalışanların istese de hata
yapamayacağı güvenli çalışma ortamını yaratarak, yalın ve proaktif
yöntemler geliştiriyoruz. İş güvenliği konusunda uyguladığımız
yöntemler ve sonuçlar, ülkemizde ve Avrupa Birliği’nde takdirle
karşılandı ve ödüllendirildi. 2013
yılında Avrupa Birliği İş Güvenliği
Ödülleri’nde ülkemizi temsil ettik.
AB’ye üye ve aday ülkelerden katılan yüzlerce proje/firma arasında,
farklı sektörlerden ödül alan en iyi
10 şirket arasına seçildik.
Şirketinizin öncelikli hedeflerini sıralayabilir misiniz?
Kendini sürekli yenileyen, insanlara yakın olan, çevre ve toplumla dost bir Tofaş ve değer zinciri
değişmeyen amaçlarımız arasında
yer alıyor. Gelecekte farklı tüketici
segmentlerinin ihtiyaçlarına cevap
verebilecek daha geniş ve bütünleşmiş bir ürün gamını hedefliyoruz. Ar-Ge ve inovasyona yatırımla, katma değerli ürün ve hizmetler
üretmeyi, büyüme hedeflerini destekleyecek politikaları devreye almayı planlıyoruz.
Dosya
28
Konut Satışları Geriliyor
Geçen yıl, konut satışları açısından altın bir yıldı. Makul konut kredi faizleri,
konut sektörünü tepe noktalara taşıdı. Bu yıl ise durum farklı. Satışlar, yılın
ilk 7 ayında %10 daraldı. Kredi faizleri, konut satışlarında en önemli tetikleyici
güçlerden biri. Ancak büyüme ve cari açık endişeleri, bir süre daha faizlerin
aşağıya inmesine engel olacak gibi görünüyor.
2
010 yılından itibaren kredi için makul faiz oranlarının oluşmasıyla birlikte
konut kredisi kullanımı
çok gelişti. Gelinen noktada 2013
yılı sonu itibarıyla, 50,4 milyar
TL konut kredisi kullandırımı ile
Türk ekonomi tarihinin en yüksek
hacminin yakalandığı belirtiliyor.
2013, konut sektörü açısından
çok önemli bir yıl oldu. Öyle ki,
2013 yılının ikinci çeyreğinde kullandırılan konut kredisi hacmi,
2014 yılının ilk iki çeyreğinde kullandırılan konut kredisi hacminin
toplamından daha fazlaydı.
2010 yılına göre, 2011 ve 2012 yıllarındaki daralma ve duraklama döneminden sonra gelen 2013, hem
2014 yılının
ilk 6 ayında
konut kredisi
kullanımında bir
önceki yılın
6 ayına göre
tutar olarak
%48 oranında bir
azalma yaşandı.
Bu dönemde
15 milyar TL’lik
konut kredisi
kullanımı ile
115,5 milyar TL’lik
hacme ulaşıldı.
sı 452 bin 477 kişi, 2011 yılında
414 bin 33 kişi iken, 2012 yılında
ise 372 bin 802 kişiye kadar düştü. 2013 yılında 595 bin 772 kişi
konut kredisi kullandı. 2014 yılının
ilk 6 ayında ise konut kredisi kullanımında bir önceki yılın 6 ayına
göre tutar olarak %48 oranında bir
azalma yaşandı. Bu dönemde 15
milyar TL’lik konut kredisi kullanımı
ile 115,5 milyar TL’lik hacme ulaşıldı. İlk 6 ayda konut kredisi kullanan
kişi sayısı da 168 bin 521 olarak
gerçekleşti. Dolayısıyla kullanan
kişi sayısında da geçen senenin ilk
altı ayına göre %50’nin üzerinde
azalma olduğunu görüyoruz.
Konut Kredisi Kullanımı
2013’te Tepe Noktasına Ulaştı
Konut kredisi ortalaması 2012 yılında 76 bin 362 TL iken, 2013 yılında 84 bin 596 TL’ye sıçramıştı.
2014 yılında da kullanılan konut
kredisi ortalaması artış trendini devam ettirerek, ilk 6 ayında 89 bin
277 TL’ye ulaştı. 2011 yılının üçüncü döneminden itibaren keskin bir
şekilde azalmaya başlayan konut
kredisi kullanımı, 2012 yılı üçüncü
döneminden itibaren toparlanmaya
başladı. 2013 yılının ikinci döneminde tepe noktaya ulaştı. 2013
yılı, konut satışı ile birlikte konut
kredisi kullandırımında da rekor yıl
olarak kayıtlara geçti.
2013 yılında konut satışları adedi 1.157.190 olarak gerçekleşti.
Diğer yıllara göre bu kadar kes-
TÜRKİYE’DE YILLIK KONUT KREDİSİ KULLANDIRIMI
kin bir yükselişin olmasına, hem
borçlanma maliyetlerinin tarihin en
düşük seviyelerine inmesinin hem
de Ocak 2013’ten itibaren ruhsatı
alınan konutlara uygulanacak olan
KDV oranlarındaki artışın talebi
öne çekmesinin sebep olduğu ifade ediliyor. 2014 yılına ise siyasi
riskler ve bir önceki yıla göre yüksek faizlerle başlanmasına rağmen
yılın ilk 7 ayında 609 bin 877 adet
konut satışı yapıldı.
Fatih Tosun: “Satışlardaki
istikrarsızlık devam ediyor”
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz TSKB Gayrimenkul Değerleme Genel Müdür Yardımcısı Fatih Tosun, Türkiye genelinde yıllık
toplam konut satışına bakıldığında,
istikrarsızlığın devam ettiğini söylüyor. Tosun, konutun son 5 yılını şu
TÜRKİYE’DE YILLIK KONUT KREDİSİ KULLANDIRILAN KİŞİ SAYISI
konut satışında hem de konut kredisi kullanımında rekorlar yılı oldu.
2010 yılında yaklaşık 32 milyar TL
olan konut kredisi kullanımı tutar
olarak 2011 ve 2012 yıllarında sırasıyla 29,75 milyar TL ve 28,5
milyar TL seviyelerine düştü; 2013
yılında ise büyük bir sıçrama ile
50,4 milyar TL oldu. 2010 yılında
konut kredisini kullanan kişi sayı-
29
Dosya
30
şekilde değerlendiriyor: “Son 5 yılın ortalamasına baktığımızda 745
bin adetin karşımıza çıktığını, 2013
yılında gerçekleşen 1.157.190
adet toplam konut satışının sektöre
umut dağıttığını görüyoruz. Ancak
2014 yılının ilk 7 ayında 2013 yılına göre konut satışında %9,7’lik
bir daralmanın gerçekleştiğini, bu
durumun yıl genelinde konut satışlarında %10 ve üzerinde bir daralmayı işaret ettiğini söyleyebiliriz.
2014 yılının ilk 7 ayında toplam
konut satışlarının sadece %32’si
ipotekli konut satışı olarak gerçekleşmiş görünüyor. 2013 yılının ilk 7
ayında bu oran %43’tü. İpotekli konut satışında %32 oranında azalma
olduğunu işaret ediyor bu veriler.”
Türkiye 2014 yılına siyasetin ekonominin önüne geçtiği bir yıl olarak
başladı. Ancak Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinden sonra ekonomi daha
ön plana çıkmaya başladı. Büyüme
ve cari açık endişeleri, şimdilik faizlerin aşağıya inmesine engel olacak
gibi görünüyor. Faizler konut satışlarında en önemli tetikleyici güçlerden biri. Bu yılın Nisan ayından
itibaren tekrar iniş trendine girmiş
durumda. Ancak sektör uzmanları
faizlerin 2013 yılı ikinci çeyreğindeki düzeye inip inmeyeceğini şu an
için tahmin etmenin zor olduğunu
ifade ediyorlar.
Konut Sektöründe Yeni Trendler
Konut satışlarında fotoğraf böyle…
Peki, tüketicinin konut tercihleri ne
Konut sektöründeki son 10 yıllık
dönemde yaşanan hareketlilik
belli trendleri başlattı, bu trendler
zaman içinde değişim sürecine girdi.
2014 yılı itibarıyla değişen trendleri
incelediğimizde, en önemli değişimin
özellikle kent merkezinin bir çeper
uzağındaki ikincil merkezlerde, 1+1’lerden
2+1’lere doğru bir yönelişin olduğu
gözlemleniyor. Bu durumun ortaya
çıkmasındaki en önemli neden olarak da,
yatırımdan daha çok bugün ya da ileride
bir gün alınan evde oturma ihtiyacının
doğabileceği olduğu belirtiliyor.
yönde? Diğer bir ifadeyle, konut
sektöründeki yeni trendler neler?
Konut sektörünün özellikle son 10
yılda yaşadığı gelişim oldukça dikkat
çekici. Konut sektörü açısından en
yüksek arzın bulunduğu İstanbul’da
yaşanan değişim, temelde teknolojik gelişmeler ve insanların teknolojiye erişim imkânının artması, konut
kredi faizlerinin düşmesi, insanların
yaşam tarzlarındaki değişiklikler,
deprem riski ve ulaşım alternatiflerinin güçlenmesi gibi faktörlere
göre şekilleniyor.
TÜRKİYE’DE KULLANDIRILAN KİŞİ BAŞI KONUT KREDİSİ ORTALAMASI
Büyük şehirlerde şehir merkezlerinde yaşanan hava kirliliği, yeşil ve
sosyal alan eksikliği, insanların şehir dışında da olsa bu tarz imkânları
olan konutlara talep göstermesinde önemli unsurlar olarak ortaya
çıkıyor. Konut kredilerinin düşmesiyle alım gücünün daha üstünde
de olsa nitelikli konut projelerinde
yer almak isteyenler için konutların alanları küçüldü ve birim m2
fiyatları yüksek olsa da, toplam
fiyatlar erişilebilir seviyelere geldi.
Son yıllarda 1+0 ve 1+1 tipi daire
KONUT KREDİSİ HACMİNİN 3 AYLIK DÖNEMLERDE ARTIŞI, BİN TL
2013
yılında
konut satışları
adedi 1.157.190
olarak gerçekleşti.
2014 yılına ise
siyasi riskler ve bir
önceki yıla göre
yüksek faizlerle
başlanmasına
rağmen yılın
ilk 7 ayında 609
bin 877 adet konut
satışı yapıldı.
TSKB Gayrimenkul
Değerleme Genel
Müdür Yardımcısı
Fatih Tosun, esas
daralmanın konut
satışında değil,
konut kredisinde
olduğunu söylüyor.
TÜRKİYE’DE DÖNEMSEL OLARAK TOPLAM KONUT SATIŞI
tanımlarının hayatımıza girmesiyle, yatırım veya oturum amaçlı bu
dairelere olan talep de tahminlerin
aksine olumlu oldu. Bu dairelere bakış açısı proje geliştiricisi açısından
satışı kolay, alıcı açısından da ulaşılabilir bedele sahip şeklinde olmaya
başladı. Özellikle 2009-2013 yılları arasında satışa çıkan projelerde
1+0 ve 1+1 tiplerinin bulunduğu
projelerde, toplam konut sayılarının
%25-40 oranında küçük metrekareli dairelere yer verildiği görülüyor.
2014 yılında lansmanı yapılan projelerde, şehir merkezinden uzak,
sosyal imkânları olan konut projelerinde 1+0 ve 1+1 daire tipi sa-
TÜRKİYE’DE YILLIK TOPLAM KONUT SATIŞI
yısının azaldığı, aile tipi konut gereksinimini karşılayacak 2+1, 3+1
tipindeki dairelerin sayılarının arttığı
görülüyor. Ancak birim metrekare
satış değerlerinin 6.000 USD ve
üzeri olduğu lüks rezidans projelerinde küçük alanlı daire tiplerine büyük oranlarda yer verilmeye devam
edildiği de göze çarpıyor.
Depreme dayanıklı, iç mekân kalitesi nitelikli, içerisinde havuz,
sosyal tesis, açık ve kapalı spor
alanları bulunan, yeşil alana önemli ölçüde yer ayrılan projeler, şehir
içinde yer alan apartman tipi konutlarda yaşayanlar için heyecan
verici olarak karşılanıyor ve talep
görmeye devam ediyor. Ancak artan konut stoğu ve rekabet ortamı
beraberinde farklılaşmayı da beraberinde getiriyor. Bu farklılaşmada,
projenin bilinirliğini artırmada en
büyük rol farklı mimari konseptlere dayanıyor. Son dönemde satışa
sunulan konut projelerinde mimari
konseptin daha ön planda tutulmaya başlandığı, mimari çözümlerin iyi birer pazarlama aracı olarak
kullanılmaya başlanması yine son
dönemin trendlerinden... Bir de
yüksek katlı binalarda kat bahçeleri
ile geniş alana yayılan büyük projelerdeki yeşil alanlar, yine daha çok
ön planda tutulmaya başlanan özellikler olarak karşımıza çıkıyor.
31
Fadıl Demirel
Söyleşi
32
Kardemir Genel Müdürü
Fadıl Demirel
“Büyük bİr yatırım
hamlesİ başlattık”
Türkiye sanayisinin en önemli şirketlerinden Kardemir, demir çelik sektöründe hem
dünyada hem de Türkiye’deki konumunu güçlendirme hedefine yönelik yatırımlarını
sürdürüyor. Son dört yıl içinde büyük bir yatırım hamlesi başlattıklarını söyleyen
Kardemir Genel Müdürü Fadıl Demirel, bu yatırımlar neticesinde, şirketin katma
değeri yüksek ürünleri ihraç eder konuma geleceğini belirtiyor. Kardemir’in vizyonu;
“Türkiye’de üretilmeyen ürünleri de üreterek küresel rekabet gücüne sahip, en az 3
milyon ton çelik üretmek”. Fadıl Demirel, “Demiryolu ulaşım sektörüne yaptığımız
yatırımlar da bu vizyonumuz doğrultusunda atılan adımlardır” diyor. Demirel ile
şirketin hedef ve stratejilerini konuştuk…
D
ünya demir çelik sektöründe ne gibi gelişmeler
öne çıkıyor? Bugüne bakıldığında sektörün yönünü belirleyen parametreler nelerdir?
Sizden sektörün genel bir fotoğrafını alabilir miyiz?
Dünya ham çelik üretimi, 2000 yılından sonra dünya ekonomisindeki
istikrarlı büyümeye ve artan talebe
bağlı olarak hızlı bir büyüme sürecine
girmiştir. 2000 yılında 850 milyon
ton sevisindeki dünya ham çelik üre-
timi, 2013 yılında 1,607 milyar tona
ulaşmıştır. Çin, dünyanın en büyük
ham çelik üreticisidir. Dünya ham çelik üretiminin yarısını Çin gerçekleştirmektedir. Çin’in büyümesi, dünya
ham çelik ortalamasının üzerinde
seyretmiştir. 2014 yılında da bu seyrini sürdürmektedir. Çin’in üretimindeki yüksek oranlı artış, tüm dünyada demir çelik ticaretindeki dengeleri
değiştirmiştir. Gerek ham madde fiyatlarında gerekse ürün fiyatlarında,
Çin’in talebi belirleyici olmuştur ve
olmaya da devam etmektedir.
Kapasite fazlalığı, dünya çelik sektöründe öne çıkan temel sorunlardan
biri olarak kabul edilmektedir. Dünya
ham çelik üretim kapasitesi 2 milyar
tonu aşmıştır. Ham çelik üretiminin
1,6 milyar ton civarında olduğu dikkate alındığında yaklaşık 400 milyon
ton seviyesinde bir kapasite fazlasının olduğu görülmektedir. Kapasite
fazlalığı her geçen yıl daha da artmaktadır. Bu durum fiyatlar üzerinde
baskı oluşturmakta ve çelik sektörünün kârlılığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Sektörümüz
2023 yılında,
85 milyon ton
kapasite, yıllık 70
milyon ton üretim
ve 55 milyar dolar
tutarında ihracat
hedeflemektedir.
Bu hedeflere
ulaşabilmek için,
cevherden üretim
yapan entegre
tesislere yatırım
yapılmalı ve yeni
entegre tesisler
devreye alınmalıdır.
Bu strateji, ülkemiz
çelik sektörü için
sağlıklı bir büyüme
stratejisidir.
Çubuk ve Kangal Haddehanesi yatırımı.
reti de önemli bir seviyede artış göstermiştir. 2013 yılında demir çelik
ürünleri toplam dış ticaret hacmi 30
milyar dolar seviyelerine ulaşmıştır.
rümüz 2023 yılında, 85 milyon ton
kapasite, yıllık 70 milyon ton üretim
ve 55 milyar dolar tutarında da ihracat hedeflemektedir.
Kardemir’in bu yılki faaliyet ve finansal performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Şirket için bu yılın
avantaj ya da dezavantajları neler
oldu?
2013 yılında Türkiye demir-çelik
üretiminde Brezilya ve Ukrayna’yı
geride bırakarak dünyanın sekizinci
büyüğü oldu. Ekonomisi ve sanayileşmesinde demir-çelik yatırım ve
faaliyetlerinin önemli rol oynadığı
Türkiye’de sektör nasıl gelişmeler
gösteriyor?
2013 yılında 15 milyar 788 milyon
dolar değerinde, 19 milyon ton demir çelik ürünü ihraç edilmiştir. Ülkemizin 2013 yılı toplam ihracatı 152
milyar dolar olup, demir çelik ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı
%10’dur. Geçen yıl 12 milyar 818
milyon dolar değerinde 14 milyon
858 bin ton demir çelik ürünü ithal
edilmiştir. Ülkemiz, toplam dış ticareti içinde önemli bir paya sahip olan
demir çelik ürünlerinde net ihracatçı
konumundadır.
Ülkemiz demir çelik sektörü, son
yıllarda önemli bir büyüme kaydetmiştir. 2000 yılında 14 milyon 325
bin ton ham çelik üretimi ile dünya
sıralamasında on yedinci, Avrupa
sıralamasında beşinci olan Türkiye,
üretim artışında yakaladığı dünya
ortalamasının oldukça üzerindeki
performansla 2013 yılında 34 milyon 654 bin ton ham çelik üretimi
ile dünyada sekizinci, Avrupa’da ise
Almanya’dan sonra ikinci sırada yer
almıştır. Üretimdeki artışa paralel
olarak demir çelik ürünleri dış tica-
Ancak ürün grupları bazında dış
ticaret verileri incelendiğinde, demir çelik sektörünün katma değeri
yüksek ürünlerde net ithalatçı olduğu gözlemlenmektedir. Bu sorun, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı’nca hazırlanan “Türkiye
Demir Çelik ve Demir Dışı Metaller
Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem
Planı’nda” da sektörün zayıf yönleri arasında yer almıştır. Planda sürdürülebilir, rekabetçi ve yenilikçi bir
üretim yapısının oluşturulması gerekliliğine dikkat çekilmiştir. Sektö-
Kardemir 2010 yılı sonunda 1,1
milyon ton/yıl olan sıvı çelik üretim
hacmini, 3.3 milyon ton/yıl seviyesine çıkarmak amacıyla yatırım
programı yürütmektedir. Bu kapsamda 2013 yılından başlayarak
faaliyet sonuçlarımıza olumlu etki
sağlayarak faaliyet kârlılığımızı artıracak bazı tesisler işletmeye alınmıştır. Tamamlandığında üretim ve
satış hacminizin artışına ve faaliyet
kârlılığımıza olumlu etkisi olacak 5
No.lu yüksek fırın yatırımız ve 120
ton’luk çelikhane konvertör yatırımımız da tamamlanma aşamasına
gelmiştir. Bu yatırımlarımızı 2014
yılının üçüncü çeyreğinde işletmeye
almayı planlıyoruz.
Bütün bu sürdürülen yatırım faaliyetleri ve proseslerimizde sağlanan verimlilik artışlarının katkıları da dikka-
33
Fadıl Demirel
Söyleşi
34
Fadıl Demirel: “Önümüzdeki günlerde devreye alacağımız 5 No.lu yüksek fırınımızla
birlikte sıvı ham demir üretim kapasitemiz 3 milyon ton/yıl seviyesine yükselecek.”
te alındığında şirketimiz 2014 yılının
birinci çeyreğinde 100.800.484 TL,
ikinci çeyreğinde 99.247.393 TL
olmak üzere 2014 yılının ilk yarısında toplam 200.047.877 TL net kâr
elde etmiştir. Bu performans geçen
yılın tamamının %100 üzerindedir.
Kardemir, çelik sektöründe entegre
demir çelik üreticileri kategorisinde
yer almaktadır. Bu açıdan üretim
proseslerimiz ark ocaklı çelik üreticilerinden farklı olarak kömür ve
cevherden başlamaktadır. Sektörde
kömür ve cevher hammaddelerinde global fiyat dengeleri 2014 yılı
için entegre tesisler lehine görünmektedir. Kardemir de bundan istifade etmektedir. Ancak 2014 yılı
kârlılığımızı salt bu avantajla açıklamamız doğru olmaz. Kârlılığımıza
yapılan yatırımların verimlilik artışları çok daha önemli katkılar sağlamaktadır. Dezavantajlar bölümünde
Kardemir’i endirekt etkilemesi açısından ABD pazarında Türk çelik
üreticilerine uygulanan antidamping
uygulamaları, bölgemizdeki (Kuzey
Afrika, Ortadoğu ve Ukrayna’daki)
politik gerilimler ve pazarlardaki bilinmezlik sayılabilir.
Karabük’ü demiryolu malzemeleri
için bir üretim merkezine dönüştürmek istediğinizi ifade ettiniz… Bu-
gün, bu hedefinizde hangi aşamadasınız? Ne gibi çalışmalar yapmayı
planlıyorsunuz?
Vizyonumuzu, “Türkiye’de üretilmeyen ürünleri de üreterek küresel rekabet gücüne sahip, en az 3 milyon
ton çelik üretmek” olarak belirledik.
Demiryolu ulaşım sektörüne yaptığımız yatırımlar da bu vizyonumuz
doğrultusunda atılan adımlardır. Ülkemizin tüm ray ihtiyacını karşılayabilen, aynı zamanda ihracat yapan
tek ray üreticisi konumundayız. Hızlı
tren raylarını, oluklu rayları, mantarı
sertleştirilmiş rayları üretiyoruz. Ayrıca, Çankırı’da TCDD ve VoestAlphine ortaklığında kurduğumuz tesiste demiryolu makası üretiyoruz. Bu
tesis de ülkemizin demiryolu makası
üreten en büyük tesisidir.
Ray üretimiyle yetinmiyoruz. Demiryolu tekeri üretimine yönelik Demiryolu Tekeri Üretim Tesisi yatırımımıza
da start verdik. Yatırımı 30 ay gibi
kısa bir sürede tamamlayıp, tesisi
2016 yılının ilk yarısında devreye
almayı planlıyoruz. Demiryolu Tekeri
Üretim Tesisimizde, mevcut durumda Türkiye’de üretimi olmayan ve
yurtdışından tedarik edilen yük ve
yolcu vagonları, yüksek hızlı tren vagonları, hafif raylı sistemler ve lokomotifler için teker üreteceğiz. Tesisin
Ülkemizin
tüm ray
ihtiyacını
karşılayabilen,
aynı zamanda
ihracat yapan
tek ray üreticisi
konumundayız. Hızlı
tren raylarını, oluklu
rayları, mantarı
sertleştirilmiş rayları
üretiyoruz. Ayrıca,
Çankırı’da TCDD
ve VoestAlphine
ortaklığında
kurduğumuz tesiste
demiryolu makası
üretiyoruz.
Bu tesis de
ülkemizin demiryolu
makası üreten en
büyük tesisidir.
kapasitesini 200.000 adet/yıl olarak
planladık. Üretimlerimizi uluslararası
piyasalara da ihraç edeceğiz.
Yakın zaman önce Alman KFW IPEX
Bank ile 138,8 milyon euro’luk kredi
sözleşmesi imzaladınız. Bu anlaşmanın detaylarını ve bu krediyle yapılması planlanan yatırımlardan bahsedebilir misiniz?
Alman KFW IPEX Bank aracılığıyla
İtalya’dan ve Almanya’dan temin
edilen iki yatırımımızın dış finansmanı ile ilgili olarak kredi anlaşması imzaladık. Bunlardan ilki yatırım malları
ağırlıklı olarak İtalya’dan sağlanan
700 bin ton/yıl kapasiteli Çubuk ve
Kangal Haddehanesi yatırımımıza
ilişkin 48.553.607 euro tutarındaki
kredi anlaşması. Diğeri ise yatırım
malları ağırlıklı olarak Almanya’dan
sağlanan 200 bin adet/yıl kapasiteli
demiryolu tekeri yatırımımıza ilişkin
93.225.000 euro tutarındaki kredi
anlaşması. Bu iki yatırım kredisi 3 yıl
ödemesiz 10 yıl geri ödeme dönemi
olmak üzere 13 yıl vadeli uzun vadeli ve çok uygun şartlarla sağlanmış
kredilerdir. Bu yatırımlar tamamlandığında Kardemir’in ürün gamına ithal
ikamesi sağlayacak ve kârlığımıza
çok önemli katkılar sağlayacaklardır.
Yeni yatırım planlarınız nelerdir? Yeni
yatırımlarınızda öncelik vereceğiniz
alanlar bulunuyor mu?
Son 4 yıl içinde büyük bir yatırım
hamlesi başlattık. Üretime başladığı 1939 yılından 2010 yılına kadar
1 milyon ton/yıl sıvı çelik üretime
ancak ulaşabilmiş olan şirketimiz,
bugün 2 milyon ton/yıl üretim seviyesine gelmiştir. Önümüzdeki günlerde devreye alacağımız 5 No.lu
yüksek fırınımızla birlikte sıvı ham
demir üretim kapasitemiz 3 milyon
ton/yıl seviyesine yükselecek. Çelikhane kapasite artırımı yatırımımızda
da önemli mesafeler kaydettik. Yine
önümüzdeki günlerde devreye alacağımız 120 ton kapasiteli üçüncü
konverterimiz ile sıvı çelik üretim
kapasitemiz 3 milyon ton/yıl seviyesine ulaşacaktır. Hemen ardından da
mevcut 90 ton kapasiteli iki konverterimizin kapasitesini de 120 tona
çıkartacağız. Bu şekilde sıvı çelik
üretim kapasitemiz 3,4 milyon ton/
yıl seviyesine ulaşacaktır.
Bu üretim artışını, vasıflı çelikler üreterek değerlendireceğiz. Bu noktada
öne çıkan ve yatırım çalışmaları devam eden iki büyük yatırımız, Çubuk
ve Kangal Haddehanesi ile Demiryolu Tekeri Üretim Tesisi’dir. Proje
bütçesi 90 milyon dolardır. Tesisi 20
ay gibi kısa bir sürede, 2015 yılının
başında devreye almayı hedefliyoruz.
Tesiste, mevcut durumda ülkemizde
üretilmeyen ve yurtdışından tedarik
Son 4 yıl
içinde büyük
bir yatırım hamlesi
başlattık. Üretime
başladığı 1939
yılından 2010 yılına
kadar 1 milyon ton/
yıl sıvı çelik üretime
ancak ulaşabilmiş
olan şirketimiz,
bugün 2 milyon
ton/yıl üretim
seviyesine gelmiştir
edilen katma değeri yüksek ürünler
üretilebilecektir.
Demiryolu Tekeri Üretim Tesisi’ni de
30 ay gibi kısa bir sürede tamamlayıp, tesisi 2016 yılının ilk yarısında
devreye almayı planlıyoruz. Proje
bütçesi 140 milyon dolardır. Demiryolu Tekeri Üretim tesisimizde, mevcut durumda Türkiye’de üretimi olmayan ve yurtdışından tedarik edilen
yük ve yolcu vagonları, yüksek hızlı
tren vagonları, hafif raylı sistemler
ve lokomotifler için teker üreteceğiz.
Demiryolu ulaşım sektöründe milli
bir marka olma hedefimize hizmet
edecek önemli bir yatırımdır.
Sosyal sorumluluk projelerine yönelik çeşitli yatırımlarınız bulunuyor…
Bölge ve ülke ekonomisi için değer
yaratırken, eğitim, kültür, sanat,
sağlık ve spor alanlarındaki faaliyetlere de önemli seviyede kaynak
ayırmaktayız. En büyük desteği ise
eğitime veriyoruz. Karabük Üniversitesi yerleşkesinde kurulan Demir
Çelik Enstitüsü ve Araştırma Geliştirme Merkezi’nin binasını şirketimiz yapmıştır. Karabük Üniversitesi
bünyesinde kurulan ve ülkemizde
tek olan Demir Çelik Enstitüsü, yeni
teknolojilerin geliştirilmesi ve katma
değeri yüksek vasıflı çelik üretilmesi
(AR-GE ve ÜR-GE faaliyetleri) hedeflerimize yönelik önemli bir gelişmedir. Karabük Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi ile İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi binalarının yapımını da şirketimiz üstlenmiştir. Kurumsal sosyal
sorumluluk alanında verdiğimiz diğer
destekler, ilimizdeki çeşitli sosyal tesisler ve spor tesislerinin yapımı, Kardemir Karabükspor olarak sayılabilir.
Şirketinizin hedefleri ve bu hedefler
yönünde yaptığı çalışmaları anlatabilir misiniz?
2011 yılının ilk yarısında yeni Sinter
Fabrikası ve 1 No.lu Yüksek Fırın,
2012 yılında yeni Kireç Fabrikası,
2013 yılında Yeni Sürekli Döküm Tesisi, 50 MW gücündeki yeni Enerji
Santrali, 70 fırın Yeni Kok Fabrikası
işletmeye alınmıştır. Diğer taraftan,
çelikhane üretim kapasitesinin artırılmasına yönelik 120 ton kapasiteli yeni konverter ilavesi yatırımı ile
1.200.000 ton/yıl kapasiteli yeni
yüksek fırın yatırımı önemli ölçüde
tamamlanmış olup, tesislerin önümüzdeki günlerde işletmeye alınması
hedeflenmektedir. Bu süre zarfında,
bu tesislere ilave olarak çok sayıda
yardımcı tesis yatırımını da tamamladık.
Nihai ürün üretimine yönelik, Çubuk
ve Kangal Haddehanesi yatırımımızda önemli mesafeler alındı. Tesisi
2015 yılının başında devreye almayı planlıyoruz. Devam eden diğer
önemli yatırımımız Demiryolu Tekeri
Üretim Tesisini de 2016 yılının başında faaliyete geçireceğiz. 3 milyon ton/yıl seviyesine önümüzdeki
günlerde ulaşacağız. Katma değeri
yüksek ürünler üretmek hedefimizde
önemli mesafeler kaydettik. Devam
eden Çubuk ve Kangal Haddehanesi
ve Demiryolu Tekeri Üretim Tesisi yatırımlarımızı tamamladığımızda, katma değeri yüksek vasıflı çelik üreten
bir şirket olacağız.
35
Dosya
36
Yeni Tebliğ, Halka Arz Çalışmalarını
Olumsuz Etkiler mi?
S
PK tarafından 1 Temmuz’da
yürürlüğe alınan Ortaklıktan Çıkarma ve Satma
Hakları tebliği, bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu
konuda yapılan eleştirilerde ağırlıklı
olarak savunulan nokta, bu tebliğin,
son yıllarda gerçekleştirilen halka arzı
teşvik eden çalışmalarını olumsuz
yönde etkileyebileceği yönündeydi.
Yatırımcılarımızdan da konuyla ilgili
sorular gelmeye başladı. Bizde öncelikle SPK’dan bu tebliğin detaylarını
öğrendik ve sonrasında BIST yönetiminden bu tebliğin Borsa’daki yansımalarını almaya çalıştık.
SPK, bu tebliğ ile halka açık ortaklıklarda hakim ortağın diğer ortakları ortaklıktan çıkarma hakkı ile diğer
ortakların paylarını hakim ortağa
satma hakkının uygulanmasına ilişkin usul ve esasların ilk kez düzenlendiğini belirtiyor. Tebliğ ile düzenlenen temel hususlar ise şöyle:
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) yakın bir zaman önce, Borsa kotundan
çıkmak isteyen şirketlere, ilgili hususlara uymak koşuluyla bu hakkı tanıyan
bir tebliği yürürlüğe aldı. Bu uygulama, birçok dünya borsasında uzun
zamandır yer alıyor. Ancak yeni tebliğ Türkiye’de “Halka arz çalışmalarını
olumsuz etkiler mi?” sorularıyla gündeme geldi. Piyasa uzmanlarının
görüşü, böyle bir risk olmadığı yönünde. Diğer taraftan SPK, kendilerine
ulaşan görüş ve talepleri de dikkate alarak tebliğde bazı değişiklikler
yapıyor. Bireysel yatırımcıların hak ve menfaatlerini de içeren bu
değişikliklerle tebliğ, daha makul bir hale geliyor.
1)Ortaklıktan çıkarma ve satma
haklarının doğması için ulaşılması gereken oran, oy haklarının
%95’i olarak belirlenmiştir. Bu
hakkı kullanmak isteyen hakim
ortağın, %95 oranına ulaşılmasını veya bu orana sahipken ek
pay alımında bulunulmasını takip
eden 3 aylık hak düşürücü süre
içerisinde bu hakkını kullanmak
üzere ortaklığa başvurması gerekmektedir.
2)Hakim ortağın başvurusu üzerine ortaklık yönetim kurulunun;
talepte bulunan pay sahiplerinin
gerekli çoğunluğa sahip olup olmadığını araştırması, ödenecek
bedeli değerlendirmesi ve diğer
ortakların paylarının iptali ile
söz konusu paylar karşılığında
çıkarılacak yeni payların ihracı
amacıyla karar alması, ortaklığın
da ihraç belgesinin onaylanmasını teminen Sermaye Piyasası
Kurulu’na başvurması gerekmektedir. Payları borsada işlem
gören ortaklıklar eş zamanlı ola-
Şirketlerin
kottan
çıkması sırasında
küçük yatırımcıların
paylarını satacağı
fiyatın tespiti ile
ilgili yeni
düzenleme
yapmak için
SPK’nın tebliğde
değişiklik
yoluna gitmesi,
bireysel
yatırımcılar
tarafından
olumlu karşılandı.
Bu değişikliğin,
tasarruf sahiplerinin
hak ve menfaatlerini
korumak adına
önemli bir adım
olduğu ifade
ediliyor.
rak paylarının borsa kotundan çıkarılması için borsaya başvururlar.
3)Kurul onayını takiben üç iş günü
içerisinde hakim ortak diğer ortakları ortaklıktan çıkarmaya ilişkin toplam bedeli ortaklığın banka hesabına yatırır ve ortaklıktan
çıkarma hakkının kullanımına
konu olan paylar, ihraç belgesinin ticaret siciline tescil tarihi
itibarıyla iptal edilmiş sayılır.
4)Ortaklıktan çıkarma hakkının
kullanıldığı ortaklıklar, Kurul tarafından resen Kanun kapsamından çıkarılır.
5)Ortaklıktan çıkarma hakkının
doğduğu tarihten itibaren üç ay-
lık hak düşürücü süre içerisinde
hakim ortak dışındaki diğer ortakların sahip oldukları payları
hakim ortağa satma hakkı doğar.
6)Satma hakkı talepleri ortaklığa
yazılı olarak iletilir ve ortaklık
tarafından, talepte bulunan pay
sahiplerinin ortaklık sıfatı araştırılarak, ödenecek bedel değerlendirilir ve pay sahiplerinin bu
talepleri hakim ortağa bildirilir.
Hakim ortak satma hakkı kullanım taleplerini talebin kendisine
ulaşmasını izleyen en geç altı iş
günü içerisinde sonuçlandırır.
7)Ortaklıktan çıkarma ve satma
haklarının kullanımında ödenecek bedelin belirlenmesinde
SPKn’nun 24 üncü maddesinin
esas alınır. Bedel;
a) Payları borsada işlem gören
ortaklıklar için; hakim ortak konumunun kazanıldığının veya
hakim ortak konumunda bulunup ek pay alındığının kamuya
açıklandığı tarihten önceki otuz
gün içinde borsada oluşan ağırlıklı ortalama fiyatların aritmetik
ortalaması,
b) Payları borsada işlem görmeyen ortaklıklar için, fiyatın adil
ve makul olduğunun tespiti amacıyla hazırlanan değerleme raporunda tespit edilen fiyat olarak
dikkate alınır.
Tebliğde Bazı
Değişiklikler Yapılıyor
Yeni tebliğin içeriği ana hatlarıyla böyle. Diğer taraftan SPK, söz
konusu Tebliğ’in yürürlüğe girmesi
sonrasında Kurul’a ulaşan görüş ve
talepleri de dikkate alarak, temel
olarak ortaklıktan çıkarma hakkının
kullanılmasına ilişkin sürecin belirlenmesinde azınlık ve hakim ortak
arasında oluşan bilgi asimetrisinin
giderilmesi ve azınlığın fiyata itiraz
hakkını sağlayacak bir mekanizma
oluşturulması hedefi ile Tebliğ’de
bazı değişiklikler yapıyor. Taslak
düzenleme ile yatırımcıların hak ve
menfaatlerinin korunması amacı
37
Dosya
38
çerçevesinde fiyatın adil olmadığı
iddiasına bağlı olarak beş ayrı fiyatın dikkate alınması ve bunlar içinde en yüksek bedelin pay alım teklifi fiyatı ve ortaklıktan çıkarma hakkı
bedeli olarak belirlenmesine imkân
sağlanması hedefleniyor.
Çağrı Fiyatı Belirlemede
Değişiklik
Şirketlerin kottan çıkması sırasında küçük yatırımcıların paylarını
satacağı fiyatın tespiti ile ilgili yeni
düzenleme yapmak için SPK’nın
tebliğde değişiklik yapma yönünde adım atması, bireysel yatırımcılar tarafından olumlu karşılandı.
Bu değişikliğin, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak
adına önemli bir adım olduğu ifade ediliyor. Konuyla ilgili açıklama
yapan Borsa Yatırımcıları Derneği
Başkanı Veli Vilyoni, Dernek olarak
yatırımcıları korumak adına yeni
düzenlemeye yönelik bu hususta
bazı itirazları olduğunu, bu itirazların sonuç vermesinden ise mutlu
olduklarını söyledi. Vilyoni: “SPK
çağrı fiyatı belirlemede değişikliğe
gitmiştir. Yatırımcıların yaşayacağı
mağduriyetler böylece önlenmiş
olup sağlıklı piyasa koşullarına geri
dönülmüştür” dedi. SPK’nın değişiklik kararıyla yatırımcıların mahkeme kapıları önündeki mağduriyetlerinin de önlendiğine dikkati çeken
Vilyoli, karar öncesinde çağrı fiyatı
açıklayan beş şirketin de bu kapsama alınması gerektiğini söyledi.
Yeni Düzenlemenin
Temel Amaçları Nelerdir?
Bu düzenleme, son yıllarda sermaye
piyasasını geliştirmeye yönelik atılan adımlardan biri. Düzenlemenin
ortaya çıkış sürecine göz attığımızda, aşamalarını daha net görmek
mümkün. 2012 yılında yürürlüğe
giren 6362 sayılı Sermaye Piyasası
Kanunu’nun 27’nci maddesiyle, halka açık ortaklıklarda hakim ortağın
diğer ortakları ortaklıktan çıkarma
hakkı ile diğer ortakların paylarını
Ortaklıktan
çıkarma ve
satma haklarına
ilişkin benzer
düzenlemeler
gelişmiş ülke
borsalarında
uzun zamandır
uygulanıyor.
Ülkemizde konuyla
ilgili ilk düzenleme
ise Türk Ticaret
Kanunu ile yapıldı.
hakim ortağa satma hakkının kullanılabilmesinin koşulları belirtilerek;
söz konusu konular AB mevzuatına uyum kapsamında ilk defa S.
P. Kanunu’nda düzenlenmişti. Söz
konusu Kanun maddesini dayanak
alan ve hazırlanması için Kanun’da
bir yıllık süre tanınan SPK’nın II-27.1
sayılı “Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Hakları Tebliği”, 1 Temmuz’da
yürürlüğe girdi. Diğer bir deyişle
uygulama, Kanun’un yürürlüğe girmesinden bir buçuk yıl sonra başladı. Ortaklıktan çıkarma ve satma
haklarına ilişkin benzer düzenlemeler gelişmiş ülke borsalarında uzun
zamandır uygulanıyor. Ülkemizde
konuyla ilgili ilk düzenleme ise Türk
Ticaret Kanunu ile yapıldı.
SPK, Ortaklıktan çıkarma ve satma
hakkına ilişkin düzenlemelerin temel amaçlarını şu şekilde özetliyor:
“Belirli bir pay oranına ulaşan kişi
ya da grubun, halka açık bir şirket
olarak kalmanın maliyeti ve yönetim
risklerinin bundan sağlanan menfaatleri aşması durumunda şirketin
yapısını değiştirme, halka açıklık
statüsünden çıkma gibi planlarının
küçük yatırımcının haklarını da koruyacak şekilde gerçekleştirilebilmesi, derinliği olmayan hisse se-
netlerinde yapay fiyat oluşumuna
sık rastlanması nedeniyle bu tür işlemlerden yatırımcıların korunması,
kontrol yetkisi bulunmayan pay sahiplerinin, etki edemediği kararların
sonuçlarına katlanmak istememesi
durumunda ortaklıktan adil bir bedel karşılığında ayrılmasına olanak
tanınmasıdır.”
Halka Arz Çalışmalarını
Olumsuz Etkiler mi?
Gelelim asıl soruya: Bu adım, halka
arz teşvik çalışmaları sürecini etkiler mi? Söz konusu düzenlemenin
yürürlüğe girmesi ile birlikte, Fiili
Dolaşım Oranı (FDO) %5’in altında
olan şirketlerden 5’inin Borsa kotundan çıkmak için başvurduklarını
görüyoruz.
Borsa İstanbul Kotasyon ve Özel Pazar İş Grubu Müdürü Sertaç Fuad
Karaağaoğlu, bunun doğal bir süreç
olduğunu ve dünyanın gelişmiş borsalarına bakıldığında, bu borsaların
kota alma prosedürlerinin yanı sıra
borsa kotundan da çıkış mekanizmalarını da bulundurduklarını ifade
ediyor. Karaağaoğlu, borsalara katılım kadar, borsalardan çıkış mekanizmalarının da bulunmasının,
bu mekanizmaların basit ve kolay
uygulanabilir olmasının hem şirketlerin borsada işlem görme isteklerini
artırmak hem de borsalar arasındaki
rekabette öne geçebilmek açısından
önem arz ettiğini söylüyor.
Borsa İstanbul olarak bu konuda
SPK’ya ve Borsa’ya müracaat eden
5 şirketin yetkilileri ile görüştüklerini
de söyleyen Karaağaoğlu, durumu
şu şekilde özetliyor: “Bunlardan dördü, yakın geçmişte yabancı sermayedarlar tarafından satın alınmış şirketler. Hakim ortak konumuna gelen
yabancı ortakların, dünya piyasalarından uygun koşullarla finansmana
ulaşabilmeleri, kendi ülke borsasında zaten işlem görüyor olmaları ve
satın aldıkları Türk şirketini yeniden
yapılandıracak olmaları, fiili dolaşım
Söz konusu
tebliğler
yürürlüğe
girdikten sonra
borsa kotundan
çıkmak için resmi
başvuru yapan 5
şirketin toplam
işlem hacminin
Borsa’nın toplam
işlem hacmi içindeki
payı binde 2.
Bu şirketlerin
toplam piyasa
değerlerinin
Borsa’daki tüm
şirketlerin toplam
piyasa değerleri
içindeki payı binde
9 iken, Borsa’daki
şirketlerin toplam
halka açık kısımları
içindeki payları
ise binde 1.
oranları düşük olan bu şirketlerin
az sayıda yatırımcı ve düşük işlem
hacimleri ile piyasa değerlerinin oluşumunun önüne geçmek gibi temel
bazı nedenlerle bu kararı aldıklarını
gördük. Dolayısıyla, alınan bu kararların halka arz teşvik çalışmalarını
olumsuz yönde etkileyeceğini düşünmemekteyiz. Çünkü halka arz
kararı verecek şirketler ile Borsa kotundan çıkmak isteyen şirketlerin bu
kararlarına temel teşkil eden saikler
tamamen farklıdır. Borsa İstanbul
ya da SPK tarafından kaynaklanan
bir nedenle bu kararlar alınmış değil. Diğer yandan şirketlerin kottan
çıkması sırasında küçük yatırımcıla-
Borsa İstanbul Kotasyon ve Özel Pazar İş Grubu Müdürü Sertaç Fuad Karaağaoğlu,
borsalara katılım kadar borsalardan çıkış mekanizmalarının da bulunmasının, bu
mekanizmaların basit ve kolay uygulanabilir olmasının, hem şirketlerin borsada
işlem görme isteklerini artırmak hem de borsalar arasındaki rekabette öne
geçebilmek açısından önem arz ettiğini söylüyor.
rın paylarını satacağı fiyatın tespiti
ile ilgili yeni düzenleme yapmak için
SPK’nın tebliğde değişiklik yapmak
üzere çalıştığı bilinmektedir.”
Söz konusu tebliğler yürürlüğe
girdikten sonra borsa kotundan
çıkmak için resmi başvuru yapan
5 şirketin toplam işlem hacminin
Borsa’nın toplam işlem hacmi içindeki payı binde 2. Bu şirketlerin toplam piyasa değerlerinin Borsa’daki
tüm şirketlerin toplam piyasa değer-
leri içindeki payı binde 9 iken, Borsa’daki şirketlerin toplam halka açık
kısımları içindeki payları ise binde 1.
Her yeni düzenlemede olduğu gibi,
bu tebliğin etkileri de zaman içinde
daha net bir şekilde ortaya çıkacak.
Diğer taraftan, bireysel yatırımcıları korumaya yönelik düzenlemeler ise, yatırımcıların bu süreçten
olumsuz yönde etkilenmemesi açısından önemli bir adım olarak yorumlanıyor.
39
Erkan Güral
Söyleşi
40
NG Kütahya Seramik
Yönetim Kurulu Başkanı
Erkan Güral
“Yurtdışı pazarlarımızı
genİşleteceğİz”
NG Kütahya Seramik yurtdışı pazarında nasıl bir yere sahip ve bu payı
artırmayı düşünüyor musunuz? Ağırlıklı ihracat bölgeleriniz nerelerdir?
Kütahya Seramik yakın bir zaman önce 225 milyon TL’lik bir yatırımla yeni
bir fabrika açtı. Şirket hem Türkiye’deki hem de yurtdışındaki pazar paylarını
artırma hedefinde. Erkan Güral ile yeni yatırımlarından dünya seramik
sektörüne, tasarım faaliyetlerinden Milli Takımlar ana sponsorluğuna kadar
uzanan çok yönlü bir söyleşi yaptık…
Ö
ncelikle sizden şirketin
bu yılına dair finansal
bir değerlendirme alabilir
miyiz? Şirket açısından
nasıl bir yıl yaşanıyor?
2014, bizim için oldukça başarılı bir sene oldu. Türkiye’nin dört
bir tarafından siparişler alıyoruz.
Öte yandan yıl boyunca sürdürdüğümüz yeni showroom açılışları
da devam ediyor. Yeni yatırımlarımızla üretim kapasitemizi genişletiyoruz. Özellikle büyük ebatlı
seramikler konusunda dünyada ilk
olma özelliğine sahip ürünleri pazara sunuyoruz.
NG Kütahya Seramik’in tasarım yaklaşımı, tasarıma bakış açısı nedir?
NG Kütahya Seramik ailesi olarak
ürünlerimizde tasarım, inovasyon ve
fonksiyonelliğin bir arada bulunmasına önem veriyoruz. En son teknolojilerin kullanıldığı fabrikalarımızda
teknoloji ile tasarımı buluşturarak
binlerce renk ve desen seçeneğinde, yüzlerce farklı ebatta, yer-duvar
karosu, sırlı porselen karo ve teknik
granit seramik üretimi yapıyoruz.
Ürünlerimiz, deneyim, inovasyon
yeteneği ve tutkuyla tasarlanıyor.
Seramik sektörüne yön veren tasarımlarımızı hayata geçirebilmek için
ve dünya seramik endüstrisinin önde
gelen markaları arasında yer aldık.
225 milyon TL yatırım yaptığımız
yeni fabrikamız, 77 bin metrekaresi
kapalı olmak üzere toplam 320 bin
metrekare arsa üzerine kuruldu. 300
kişinin çalıştığı fabrika, büyük ebat
teknik granit seramik üretim kapasitesi ve teknolojisi ile dünya seramik
sektörüne adını altın harflerle yazdırdı. Bu anlamda yalnızca Türkiye için
değil, dünya için de bir ilki gerçekleştirdik. Bu fabrika ile bugüne dek
dünyada üretilmesi imkânsız olduğu
düşünülen ürünlere imza atıyoruz.
Türkiye’de ve dünyada ilk kez üretilen 120x240, 160x480 cm boyutundaki karolarla seramik sektörüne
yön verecek nitelikte büyük ebatlar
sunuyoruz.
gerekli olan teknolojik alt yapıyı fabrikalarımıza kuruyoruz. Sürekli yeni
modeller yaratarak, her beğeniye hitap edecek ürünler sunuyoruz. Deneyimli ekibimizin bilgi ve birikimini,
genç tasarımcılarımızın yenilikçi anlayışıyla buluşturuyoruz.
Eylül ayında 225 milyon TL yatırımla yeni fabrikanızı açtınız. Bu yatırımınızın detaylarını ve bu yatırımla
ilgili beklentilerinizi bizimle paylaşır
mısınız?
Biz her zaman ‘ilk’leri hayata geçirdik.
Sektörümüzde hayal olarak görülen
çalışmaları birer birer gerçekleştirdik
Avrupa’da kriz sebebiyle bir daralma yaşandı ve Avrupa seramik
sektörü bundan etkilendi. Çin, şu
anda dünyanın en büyük üreticisi
konumunda bulunuyor. İspanya ve
İtalya’nın ardından gelen ülkemizi
ihracat bağlamında değerlendirdiğimizde, dünyanın dört bir yanına ihracat yapan Türkiye ile karşılaşıyoruz.
Katma değeri son derece yüksek bir
sektör olan seramik sektörü, kendi
dinamikleri ve hammaddeleri ile üretim yaptığından, cari açık konusunda ülkemize gerçekten destek veren
sektörlerimizden biri ve bu anlamda
oldukça önem taşıyor.
Avrupa, Ortadoğu ve Arap ülkeleri,
Amerika, Asya, Kanada ve Rusça
konuşulan ülkeler önemli pazarlarımız arasında yer alıyor. Afrika kıtası
ise şu anda gelişmekte olan önemli bir pazar olarak bizim de dikkatle takip ettiğimiz pazarlardan biri.
Yeni fabrikamızda üretilen karoların
önemli bölümünün bu pazarlara ihraç edileceğini öngörüyoruz.
Avrupa,
Ortadoğu
ve Arap ülkeleri,
Amerika, Asya,
Kanada ve Rusça
konuşulan ülkeler
önemli pazarlarımız
arasında yer alıyor.
Afrika kıtası ise şu
anda gelişmekte
olan önemli bir
pazar olarak
bizim de dikkatle
takip ettiğimiz
pazarlardan biri.
Kısa bir süre önce NG Kütahya Seramik olarak Milli Takımlar ana sponsorlarından biri oldunuz. Konuyla ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Türkiye Futbol Federasyonu ile gerçekleştirilen sponsorluk anlaşmasıyla, Türk Milli Futbol Takımları’nın
ana sponsoru olduk. Türk Milli Futbol Takımları’na destek veren ilk
seramik markası olarak yine bir ilki
daha hayata geçirdik. Avrupa’da ve
dünyada yepyeni başarılar için Türk
Milli Futbol Takımı ile el ele koşacağız. Fatih Terim liderliğindeki Milli Takımımız tarihinin en büyük başarılarına koşarken, NG Kütahya Seramik
ailesi olarak takımımızın yanında olmanın gururunu yaşıyoruz.
Şirketinizin kısa ve uzun vadeli hedeflerini ana hatlarıyla öğrenebilir
miyiz?
NG Kütahya Seramik olarak bugüne dek hayata geçirdiğimiz tüm
çalışmalara ‘ilk ve en büyük’ olma
arzusuyla başladık. Bu hedefimize
ulaşarak, Türkiye’de pek çok önemli
ve yenilikçi projeyi müşterilerimizin
Erkan Güral: “Fatih Terim liderliğindeki Milli Takımımız
tarihinin en büyük başarılarına koşarken, NG Kütahya
Seramik ailesi olarak takımımızın yanında olmanın
gururunu yaşıyoruz.”
beğenisine sunduk. Bizim daima büyük hedeflerimiz oldu. Önümüzdeki
dönemde de şimdiye kadar olduğu
gibi sektörümüzde öncü olmaya devam edeceğiz. Hem sektörümüze
hem de ülke ekonomisine katkı yapmayı sürdüreceğiz.
Türkiye’de pazar payımızı artırırken,
yurtdışında var olan pazarlarımızı
genişleteceğiz. Öte yandan NG Kütahya Seramik olarak, Türkiye’nin
yanı sıra Avrupa’da da kendinden
söz ettirecek ürün gruplarıyla farklılığımızı ve yenilikçi vizyonumuzu
zirveye taşıyacağız. Farklı şehirlerde showroom’lar açarak kalitemizi
profesyonellere ve nihai tüketicilere
ulaştırmaya devam edeceğiz.
41
Yakın Bakış
42
Planlamadan Baskıya...
Kurumsal Yayıncılık
Her kurumun kendine has ayrı bir kültürü
var ve kurum yayını çıkaran ekipler bu
kültürü doğru algılamak, özümsemek ve bunu
yansıtabilmekle yükümlü. Bu yaklaşım
ise “müthiş bir uzmanlık” gerektiriyor.
Dergiler, gazeteler, televizyon, radyo ve son yılların en
büyük buluşu internet... Birçok farklı mecrada başıboş
dolaşan binlerce mesajın, kirlenmeden yerine ulaşabilmesi mümkün mü? Geçmişten bugüne neredeyse
her kurum bu sorunun yanıtını arıyor.
Bu yolda yaşanan büyük iletişim kazalarından bazı firmalar kurtulamadı, bazıları ise büyük yaralar aldı.
Artık, ‘işi bilene bırakma’ devrindeyiz. Şirketler küçülüyor, geçmişte kendi bünyelerinde hallettikleri
işleri ‘outsource’ yöntemiyle çözüyor ve kendilerini birçok şeyden,
‘biraz anlayanlar’dan kurtarıp “işin
ehli” olanlara teslim ediyor. Kurumlar,
mesajlarını “iletişim kazalarına uğramadan
yerlerine doğru bir biçimde ulaştırma” görevini de ehliyetli uzmanlara bırakıyor. Bu kurumların,
iş-iletişim hedeflerine hizmet eden mesajları, doğru
ve sağlıklı bir biçimde belirledikleri hedef kitleye
ulaştırmalarını sağlayan en önemli araçlardan birisi
de kurum yayınları olarak karşımıza çıkıyor.
“Dergiden kuş çıkacak!”
Kurumsal yayınlar, firmanın iş ve iletişim
hedefleri, değerleri ve öz kültürüyle örtüşmelidir. Peki, kurum dışından bir ekip
bunu nasıl yansıtabilir? Hemen söyleyelim:
Bilgi ve uzmanlıkla... Bu uzmanlık, kurumun
değerlerini, hedeflerini ve kültürünü araştırır. Hizmet
verdiği sektörü ve tüketici kitlesini tanır; bunu iyi bir
tasarımla birleştirir. “Bakın, size öyle bir dergi yapacağım
ki içinden kuş çıkacak,” diyen, işinin ehli olmayan ajansların sözlerine boş yere heves etmeyin. 15 yıldır içinden
kuş çıkan bir yayın görmedim ama sizi iyi ifade eden bir
uzmanın hazırladığı yayının, kurumunuzun iç iletişimine
büyük değer kattığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Doğa Özkan
Bersay İletişim Grubu / Kreatif Direktör
[email protected]
“Farklı” olmak
Dergiden kuş çıkartamazsınız
ama öyle bir yayın hazırlarsınız ki
okuyucunun “farklı” bakışıyla, masasında tutma süresiyle, çantasına
alıp eve götürmesiyle bu emeğin
karşılığını alırsınız.
Tasarım dili kurumu yansıtmalı
İşin en zor kısmına geldik...
Sanıldığının aksine, tasarım
derginin gizli öznesi değil,
yüklemidir. Çünkü herkes
tasarımdan “bir şekilde” anlar.
Tasarım yaparken karışan birçok
editör arkadaşıma, kendi yapması
için koltuğumu hemen teslim
etmişimdir! :) İşin şakası bir
yana, herkesin gözü farklıdır.
Kimi sadelikten kimi ise
hareketli tasarımdan hoşlanır.
Derginin tasarım ön izlemesi
zaten kurumsal kimliği oluşturur.
Şirketin iş yapış biçimi, hedef
kitlesi ve piyasadaki duruşu,
kurumsal yayının da tasarımını belirler. Devamlı kendini
yenileyen teknoloji firmasının dergi tasarımını
pop-art yapabilmek cesaret ister. Ya da otomotiv
sektöründeki bir kurumun yayınına bisiklet
kapağı basabilirmisiniz? Uluslararası birçok
tasarım ve Koç Holding şirketlerinin hemen
hemen hepsinin logo tasarımlarına imza atan
üstad Ivan Charmayeff bir röportajında
şöyle der: “Bence biz hikaye anlatmıyoruz.
Biz sadece çalıştığımız şirketlerin
yaptıklarını, size verdikleri servisi, marka
olarak ifade ettiklerini basit bir şekilde
önünüze sunarak akılda kalmalarını
sağlıyoruz. Bizim yaptığımız onların
hikayesini temsil eden semboller
yaratmak. Ama hikayeyi yazan
onlar. Eğer onlar işlerini iyi
yapmazsa, size sundukları
ürün ya da servisi
kaliteli tutmazsa, bizim
yarattığımız logo ya
da kurumsal kimliğin
hiçbir çekiciliği
kalmaz. Onların hikayesi
pozitifliğini koruduğu sürece, bizim tasarladığımız
logonun siz de uyandırdığı his de pozitif kalacaktır.”
Bu cümlelerle alçakgönüllüğünü de ortaya koyan
Charmayeff, boşuna idol olmadığını ve “işin ehli”ne
güvenmenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi
anlatıyor. Sadece çizgiden ibaret olduğu düşünülen
tasarım sürecinin altında o kadar çok hazırlık, marka
okuması ve kurumu anlama çabası var ki...
Peki nedir bu kurum içi yayıncılık süreci?
Hedefinizi iyi belirleyin: Bu noktada pek çok soruyu
yanıtlamaya hazır olun. Pazar hedefleriniz neler?
Hedef kitlenizi kimler oluşturuyor? Müşteri ya da
çalışan sadakatini sağlamak ana hedefleriniz arasında
mı? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz... En önemlisi,
bu sorulara dersine iyi çalışmış bir editoryal kadroyla
cevap aramaktır.
İçeriğiniz kurumu yansıtmalı: Derginin yayın kurulunu
oluşturan kurum tarafı ve
editoryal kadro bir araya
gelerek, haber başlıklarını,
kadronun sorumluluk alanları
belirler. Oluşturulan içeriğin
kurumun iletişim hedeflerini ve
hassasiyetlerini yansıtması büyük
önem taşımaktadır.
Üretimi doğru planlanmalı:
Üretim planı haber akışının nasıl
ve hangi tarihler arası sağlanacağı,
derginin tasarım sürecinin ne zaman
başlayacağı ve finalin ne zaman
verileceği süreçlerini kapsar. Bu
planının doğru planlanması,
yayının sürekliliğini sağladığı
gibi, okur nezdindeki kurum
algısının yukarı çekilmesini
de sağlayacaktır.
Uygun editörü seçin:
Üretim planının
yapılmasının ardından
gerekli malzemeler
toplanır ve yayını
hazırlayan kuruluş, öncelikle yazıların içeriğini ve
formatını belirler. Saptanan format doğrultusunda,
(röportaj, makale, deneme...) sorumlu editör yazıları
redakte etmeye başlar. Yazılar tamamlandıktan sonra
tasarım aşamasına geçilir. Unutulmamalıdır ki kurum
yayıncılığında haberleri hazırlayacak editörler kilit
kişilerdir. Editör seçimi, yayının sürdürülebilirliğini
doğrudan etkilemektedir.
Tasarımın yapılması ve maket sunumu: Editör
tarafından oluşturulan yazılar tasarımla birlikte
yayının ana omurgasını oluşturur. Kurumun
hazırlanan makete onay vermesinin ardından baskı
aşamasına geçilir.
Baskıda ödün vermeyin: Bu kadar emeğin bir araya
toplanmasının ardından işin en önemli kısımlarından
biri matbaadır. Sayfaların istenilen kalitede basılması
için üretim ekibi matbaa ile sürekli bir iletişim
içinde olmalıdır. Bu aşamadan sonra artık derginize
dokunabilirsiniz. :)
Kurumsal dergi, kurumun çalışanına ya da
hedef kitlesine seslendiği en önemli iletişim
aracıdır. Sizi iyi tanıyan, “işin ehli” bir
kadro ile hazırlanacak bir yayın, yıllar sonra
kurumsal hafızayı oluşturduğu gibi, kendi
birimini ya da kendisini dergide gören bir
çalışanın aidiyet duygusunu da artıracaktır.
43
Mercek
44
Etkili Kurumsal Değişimin
Yol Haritası
Değişim hayatın gerçeği. Değişim hayatın dinamiği. Değişim hayatın olmazsa
olmazı. Baş döndüren bir hızla değişen bu çağa şirketler nasıl uyum sağlamalı?
ABD’li ünlü istatistikçi Edward Deming’in ifadesiyle; “Yeni bir ekonomik çağı
yaşıyoruz. Yönetim; başarı için harekete geçmeli, sorumlulukları öğrenmeli ve
değişim için liderlik üstlenmelidir.”
İK Danışmanı
Av. Helin Koç
D
eğişim kaçınılmaz bir
gerçekliktir.
Değişime
direnmek, akıntıya kürek
çekmektir. Çünkü değişmeyen tek şey değişimdir. Değişim
hem insanlar hem kurumlar ve hem
de toplumların yaşamlarında karşılaştıkları kaçınılmaz bir olgu olup,
planlı veya plansız olarak bir sistemin, bir sürecin veya bir ortamın bir
durumdan başka bir duruma geçirilmesidir.
Amerika’da başlayıp Avrupa’ya hızla yayılan ve varlığını uzun bir süre
daha koruyacağı beklenen kriz orta-
mı, kurumsal yapılar ve organizasyonlar açısından köklü değişimlere
sahne oldu. Krizle öne çıkan ve finansal ağırlıklı konular arasında bir
süre göz ardı edilen bu organizasyonel etki, sonraki süreçte, sadece
batı ülkelerinde değil, tüm dünyada
kendisini hissettirmeye başladı.
Gerek
çalışanlar
gerekse şirketler
için tüm alışılmış
kuralları tekrar
belirleyen bu
yeni dünyanın
sloganı şu:
Fark Yaratarak
Değişemezsen
Yok Olursun!
Peki, şirketler
neden değişime
ihtiyaç duyar?
Çünkü değişim bir
ihtiyaçtır. Kurum,
uygun bir değişim
düzleminde
değişim gereklerine
olumlu bir cevap
vermediğinde
“değişmemenin”
ürettiği sonuçlar çok
daha kökten olur.
Çalışanları kurumlara uzun vadeli
bağlayan sahiplenme duygusunu
geliştiren uygulamalar yerlerini,
küçülerek var olmaya yönelik, kısa
vadeli önlemlere bıraktı. Yani, hayata tutunma korkusu ağır bastı...
Aslında bu değişimin, batı toplumunun çalışanlara yaklaşımından
oldukça uzakta ve patron şirketleri
ağırlıklı bir özel şirket portföyüne
sahip olan, bizim gibi ülkeleri, ilk
aşamada fazla etkilemediği düşünüldü. Ancak globalleşmenin batıdan, doğunun en gizli ülkelerine
kadar yayıldığı günümüz dünyasında, olumlu veya olumsuz hiçbir
değişimden uzak kalınamazdı. Ül-
kemizde yatırım yapmış dev şirketlerdeki gelişmeler, birer birer batan
uluslararası kuruluşlar, ülkemizdeki
çalışma yaşamını da hızla etkilemeye başladı. Günlük ve korkuyla
yaşayan şirketler, çalışanlar için de
ciddi iş güvenliği endişeleri yaratmaya başladı.
Şirketler neden
değişime ihtiyaç duyar?
Gerek çalışanlar gerekse şirketler
için tüm alışılmış kuralları tekrar
belirleyen bu yeni dünyanın sloganı
ise şu: Fark Yaratarak Değişemezsen Yok Olursun! Peki, şirketler neden değişime ihtiyaç duyar? Çünkü değişim bir ihtiyaçtır. Kurum,
uygun bir değişim düzleminde
değişim gereklerine olumlu bir cevap vermediğinde “değişmemenin”
ürettiği sonuçlar çok daha kökten
olur. Yıpratıcı olur. Sarsıcı olur. Değişimin içinden ve dört bir yandan
etkiyen o hem bilindik hem bilinmez değişimin türbülansından geçmek, gerçekte acı verir, yıpratıcıdır
ama aynı zamanda kaçınılmaz ve
gereklidir de.
Var olabilmenin formülü!
Şirketler için var olabilmenin formülü: verimlilik x 2, masraflar + 2
olurken, geleceğin çalışma öncelikleri:
• Birleşim yönetimi,
• Panik yönetimi,
• İş basitleştirme teknikleri,
• Kurumsal yeterlilik ve artı değer analizleri,
kurumsal genlere dayalı butik yönetim sistemleri gibi korku üretimi
uygulamalar olacak.
Çalışanlar ise, işe girişlerinden başlayarak kariyerlerinin her aşamasında:
• Beklenti analizleri yaparak etkili
iletişim kurma,
• Fark yaratarak dikkat çekme,
• Çalışanlar arası rekabette var
olma,
ve benzeri yeni yöntemler kullanarak, kariyer savaşlarında var olmaya
çalışacaklar.
Mademki milenyuma girdik. Değişim çağında yaşıyoruz. O zaman
kurumsal değişim farkındalığı konusundaki bu makaleyi Edward
Deming’in şu anlamlı ifadesiyle
bitirelim: Yeni bir ekonomik çağı
yaşıyoruz. Yönetim; başarı için harekete geçmeli, sorumlulukları öğrenmeli ve değişim için liderlik üstlenmelidir.
45
Yatırım
46
Piyasalar Volatil
Bir Seyir İzliyor
ALB Menkul Değerler Araştırma Uzmanı
Arda Coşar
“Büyümenin
zayıf seyri
devam eder”
T
Düşük büyüme beklentileri, düşürülemeyen enflasyon, IŞİD örgütünün Suriye
ve Irak’taki saldırıları, Ukrayna–Rusya kaynaklı jeopolitik gerginlikler piyasada
dalgalanmalar yaratıyor. Yılın son çeyreğine, FED ve kredi derecelendirme
kuruluşlarından gelecek haberlerin beklentisiyle giren piyasaların görünümünü
ALB Menkul Değerler’den Arda Coşar, Destek Menkul Değerler’den Engin Kılıç ve
Ekonomist Mehmet Ali Kalfa yorumladı…
ürkiye ekonomisi ilk çeyrekte iç talepte görülen
zayıflığa rağmen özellikle net ihracatta görülen
artışa bağlı olarak %4,7’lik bir büyüme kaydetse
de, ikinci çeyrekte hem net ihracatın büyümeye olan
katkısının azalması hem de iç talepte zayıflığın artarak
devam etmesi sebebi ile büyüme %2,1 seviyesine geriledi. Zira ilk çeyrekte güçlü gelen sanayi üretim verileri,
ikinci çeyrekte zayıflık göstermişti. Üçüncü çeyrek sanayi üretim verilerine baktığımız zaman, yılın geri kalanında
büyümede zayıf seyrin devam etmesini bekliyoruz. Enflasyon tarafında, iklim koşullarından kaynaklanan gıda
fiyatlarındaki yüksek seyir ve geçen seneye göre yüksek
olan döviz kurlarının fiyatlara olan etkisiyle yükselen ve
bir türlü düşürülemeyen rakamlarla karşı karşıya kaldık.
Ancak burada asıl önemli olan, enflasyonun arz yönlü
enflasyon olması; bu durum da merkez bankasının enflasyonla olan mücadelesinde elini kısıtlıyor. Bu açıdan
gıda fiyatlarındaki yüksek seyir giderilmeden enflasyonda
gerileme beklemek oldukça güç. Yıl sonunda %9-10 arası enflasyonun gerçekleşmesi beklenebilir. Cari açık tarafında ise geçen seneye göre yüksek döviz kurlarının etkisi, zayıf iç talep ve gelişmiş ülkelerde görülen toparlanma
süreci sayesinde gerileme devam ediyor. Cari açıktaki
gerileme eğilimine baktığımız zaman yaklaşık 45 milyar
USD ile GSYH’nin %6’sının aşağına gerilemesini bekliyoruz. Diğer bir yandan 1 yıl vadeli 167,1 milyar USD
dış borç ve finanse edilmesi gereken tahmini 45 milyar
USD cari açık, toplamda yaklaşık 212 milyar USD yurt
dışı finansman ihtiyacı ekonomi açısından risk yaratıyor.
FED’in 2015 yılı ikinci çeyreğinde faiz artırım sürecine
başlaması ve küresel düzeyde USD faizlerinin yükselmesi, hem TL üzerinde değer kaybı hem de faizlerde görülebilecek yükselmeyle ekonomiyi tehdit ediyor. Ekonomi
üzerinde diğer önemli risk ise düşürülemeyen enflasyon.
“Yurt dışı ve yurt içi riskler, endeksi baskılıyor”
Yılın son çeyreğinde gündemde FED faiz artırım beklentileri, Avrupa Merkez Bankası (AMB) genişlemeci politikaları, yurt içinde enflasyon ve kredi derecelendireme
kuruluşları en önemli gündem maddeleri olması beklene-
bilir. FED endişeleri sebebiyle gelişmekte olan ülke para
birimlerinde görülen zayıflığın TL üzerinde etkili olduğunu görüyoruz. USDTRY’nin 2.2250 üzerinde tutunması önemli. Bu seviye üzerinde tutunması durumunda
2.2500 ve 2.2630 dirençlerinin hedeflenmesi, haber
akışıyla 2.2250 seviyesi aşağısında kalması durumunda
ise 2.2000 ve 2.1850 desteklerinin hedeflenmesi beklenebilir. FED tarafından gelebilecek açıklamaların, USDTL
üzerinde sert hareketlere sebebiyet verebileceği gözden kaçmamalıdır. BIST 100’de Mart ayında başlayan
yükseliş 84 bin 500 seviyesine kadar sürmüş, ilerleyen
dönemde FED endişeleri, jeopolitik riskler, yurt içinde
ise kredi derecelendirme kuruluşları ve yüksek enflasyon sebebiyle geriledi. BIST 100’de hisse senedi fiyatları emsal ülkelere göre pahalı olmamakla beraber, yurt
dışı ve yurt içi risklerin endeksi baskıladığı görülmekte.
BIST 100’de bundan sonra önemli olan 76 bin desteği
üzerinde tutunması. Bu seviyesinin üzerinde tutunması
durumunda tekrar 80 bin - 82 bin 500 ve 84 bin 500
dirençlerini hedeflemesi ve son çeyrekte 76 bin - 84
bin 500 seviyeleri arasında dalgalanması beklenebilir.
76 bin desteğinin aşağı yönlü kırılması durumunda ise
72 bin desteğini hedefleyen bir endeksle karşılaşabiliriz.
“Yatırımcılar risk profiline göre çeşitlendirme yapmalı”
Yatırımcıların tasarruflarında risk profiline göre çeşitlendirme yapmaları gerekli. Bu kapsamda kişinin risk profiline göre tasarruflar hisse senedi, sabit getirili menkul
kıymetler, USD ve altına dağıtılabilir. Hisse senedi ağırlıklı yatırım yapanlara satış, faaliyet kârı ve net kârını geçen sene aynı döneme göre artıran, ihracat yapan, net
döviz borcu olmayan ya da az olan, yükseliş trendinde
bulunan sanayi hisselerine ağırlık vermeleri; aynı zamanda endekste görülebilecek yukarı yönlü sert hareketlerden yararlanmak içinde bir miktar banka hissesi bulundurmaları önerilebilir. Ayrıca seçilen hisselerin yükseliş
trendinde bulunması gerekli. Ancak en önemlisi BIST
100 endeksinin 76 bin desteğini aşağı yönlü kırması durumunda VİOP 30 kontratında satış yaparak hisse senedi pozisyonlarını hedge’lemeleri önem arz etmektedir.
47
Yatırım
48
Ekonomist
Destek Menkul Değerler
Kaldıraçlı İşlemler Birim Yöneticisi
Mehmet Ali Kalfa
Engin Kılıç
Y
“FED ve kredi
derecelendirme
kuruluşlarından
gelecek yorumlar
ön planda olacak”
urt içi piyasalar için oldukça volatil bir üç çeyreği
geride bırakmak üzereyiz. Özellikle yurt içi tarafta yaşanan siyasi gerilimler, ABD ekonomisinin
toparlandığı algısını oluşturan olumlu ekonomik veriler,
küresel ölçekte artan siyasi tansiyon ve petrol fiyatlarının bu gelişmelere olan etkisi, Euro Bölgesi ekonomilerindeki zayıf seyir ve buna bağlı olarak Avrupa Merkez
Bankası’nın ekonomik aktiviteye yönelik atmış olduğu
adımlar gerek yurt içi gerekse yurt dışı piyasalarda hareketliliğe neden oldu. Yurt içi piyasalar özelinde içinde
bulunduğumuz yılın ilk çeyreğinde siyasi tansiyonda yaşanan gelişmelere bağlı olarak kurda 2,39 seviyelerine
yükselişler görülmüş ve ardından TCMB kur tarafında
yaşanan sert yükselişi engellemek amacıyla politika faizlerini %4,5 seviyesinden %10 seviyesine yükseltmişti.
Aynı dönemde endekste ise 60 bin seviyelerine kadar
gerilemeler görülmüştü. Fakat TCMB’nin politika faizi
üzerinde radikal bir karar alması sonucu kur tarafında
kademeli olarak 2,06 seviyelerine kadar gerilemeler görüldü. Endekste ise 84 bin seviyeleri test edildi. Fakat
Irak-Suriye ve Ukrayna–Rusya kaynaklı jeopolitik gerginliklerin finansal piyasalarda dalgalanma yarattığı gözlemlendi. ABD Merkez Bankası’nın yaptığı açıklamalarda faiz
oranlarının piyasanın beklentisinden daha erken bir tarihte değiştirilebileceği algısı da, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde satış baskısının artmasına neden
olmaktadır. Genel anlamda 2014 yılının ilk üç çeyreği
sert hareketliliğin yaşandığı bir konjonktüre denk geldi.
“Endekste 74 bin-80 bin aralığında
hareketler görülebilir”
Yılın son çeyreğinin de hareketli geçmesini beklemekteyiz. FED, 29 Ekim tarihinde yapacağı FOMC toplantısında 15 milyar dolarlık tahvil alarak alımı yaparak bu
politikayı sonlandıracak. Dolayısıyla ABD ekonomisinden
olumlu verilerin gelmeye devam etmesi sonucu FED üzerinde faiz artırımı baskısının oluşmasını beklemekteyiz.
Bu durum, özellikle gelişmekte olan piyasalar üzerinde
“En belirgin sorun, reel
ekonomilerdeki yavaşlama”
satış baskısının oluşmasına neden olacak en önemli gelişme. Yurt içi piyasalarda ise TCMB’nin beklentilerinin
aksine yüksek seyreden enflasyon ve beklentilerden düşük gelen büyüme rakamlarının finansal piyasalarda baskı oluşturması beklenebilir. Tabii bu durumda TCMB’nin
faiz politikasının da önemi yüksek. Enflasyon rakamının
beklentilerden yüksek seyri ve kur tarafında 2,25 seviyelerine doğru yükseliş potansiyelinin görülmesi, TCMB’nin
faiz indirimi konusunda elini zorlaştırmaktadır. Avrupa tarafından gelecek açıklamalar ise bir diğer önemli gelişmedir. Kredi derecelendirme kuruluşları Fitch ve
Moody’s’in Türkiye ekonomisi hakkında yapacakları toplantının kararları da dikkatle takip edilecektir. 3 Ekim’de
Fitch ve 5 Aralık’ta Moody’s’in yapacağı açıklamalarda
kredi notu görünümünün durağandan negatife çekilmesi
gündemde. Yalnız kısa vadeli notta herhangi bir indirim
beklememekteyiz. ECB’nin son toplantısında faizleri sıfır
düzeyine yakınlaştırması ve varlığa dayalı menkul alımı
programına gidileceğini açıklaması, euro bazlı carry trade akımının oluşacağı algısını yarattı fakat bu algının kısa
sürdüğü gördük. Son çeyrekte FED ve kredi derecelendirme kuruluşlarından yapılacak yorumların ön plana çıkacağını, bu sayede de doların yurt içi piyasalarda değer
kazanmaya devam etmesini beklemekteyiz. Endekste ise
74 bin - 80 bin aralığında hareketler görülebilir.
Y
ılın ilk üç çeyreğinde bir bütün olarak global anlamda yurt dışı borsaların çok küçük düzeltmelerle
sürekli yukarı yönde hareket ettiği bir zaman dilimi
oldu. Türkiye ekonomisi bu zaman diliminde ilk çeyrekte
%4,7 ve 2. çeyrekte ise %2,1’lik bir büyüme kaydetti.
Henüz açıklanmamış olan 3. çeyrek büyümesinin de iç
talepte özellikle yılın 3. çeyreğindeki yavaşlama sebebiyle %3’ün altında bir rakam olmasını beklemekteyim.
İlgili dönemde özellikle 2. çeyrekten itibaren enflasyon
bekleyişlerinin ise gerçeklerden uzak olduğu ortaya çıktı
ve TC Merkez Bankası’nın gösterge faizleri düşüreceği
beklentilerini önemli ölçüde askıya aldı. Bu zaman diliminde yaşanan Ukrayna-Rusya gerilimi, Suriye ve Irak’a
yayılan IŞİD örgütü ve örgütün saldırıları ve İsrail’in Gazze
saldırısı jeopolitik sorunlar olarak adlandırıldı. Ancak bu
jeopolitik sorunlar, Borsa İstanbul ve yurtdışı piyasaları
ciddiye alınır derecede etkilemedi. Yılın ilk 3 çeyreğinde
ortaya çıkan bu jeopolitik sorunların Türk ekonomisine
reel anlamda ya dolaylı ya da direkt olarak etkisi oldu.
IŞİD’ın varlığını Irak’ta hissettirmesi Türkiye’nin 2. ihracat pazarı olan Irak’a ihracatın yaklaşık %50 düşmesine
yol açıp reel ekonomi anlamında göze görünen en ciddi
sorun olarak karşımıza çıktı. Rusya-Ukrayna çatışması
Rusya ile Avrupa Birliği ve ABD arasında karşılıklı ekonomik ambargolar uygulanmasına yol açtı ve bu sorunun bu
şekilde tırmanması Türk ekonomisini reel anlamda ve dolaylı olarak hem negatif ve hem de pozitif şekilde etkiledi.
“Piyasalar volatil bir seyir izler”
Yakın gelecekte gerek yurt içi gerekse yurt dışı piyasalarda volatil bir seyir izlenmesini beklemekteyiz. Bu tarz hareketlerden dolayı yatırımcılar portföy çeşitlendirmesine
giderek, hisse pozisyonlarını bir miktar azaltıp, yabancı
para (dolar) pozisyonlarını artırabilirler. Ayrıca özel sektör tahvilleri de portföylerde bulundurulabilir. Ayrıca ons
altında yaşanan gerilemeler sonucu orta ve uzun vade
için portföylere altın eklenebilir. Hisse seçiminde ise öz
sermaye kârlılığı yüksek, borçluluk oranı ve döviz yükümlülüğü düşük şirket hisselerine orta ve uzun vadeli
düşünülerek yatırım yapılabilir.
“Borçlu Japonya, global krize neden olabilir”
Yılın son çeyreğine girerken global anlamda reel ekonomilerde yavaşlama ve ekonomilerin talep yönlü enflasyon yaratamaması en belirgin sorun olarak karşımıza
çıkmakta. Açıklanan verilerden ABD ekonomisinin 2009
yılından itibaren yaşadığı düzelme ortamının doyum
noktasına ulaştığını görmekteyim. Bunun dışında ABD
ekonomisinin 2014’ün başlarında ve ortalarında tahmin
edilen %3’lük büyüme ve %2’lik enflasyon rakamına
ulaşamayacağını düşünmekteyim. Zira ABD’de düşük
ücretler sebebiyle halkın tüketim gücünün düşmesi, iç
talepte her türlü tüketim yönünde yavaşlamaya sebebiyet vermektedir. Japonya’da ise dünyadaki yavaşlamadan mümkün olduğunca az etkilenmek için ağırlıklı olarak
iç talebi canlandırıcı önlemler alınmasına rağmen ülkenin
borçluluk düzeyinin %140 civarında olması ve bu borcun
yakın gelecekte döndürülemeyeceği gerçeği herhangi bir
zamanda ortaya çıkabilir ve durum global anlamda bir krize sebep olabilir. Avrupa Birliği ekonomileri ise Almanya
haricinde ya durgunluk ya da küçülme yaşamaktadır. Çin
ekonomisine dair ise global anlamda yumuşak iniş mi
yoksa sert iniş mi yaşanacağı tartışılmaktadır. Son açıklanan veriler Çin ekonomisinin konut sektöründen kaynaklanan sorunlar sebebiyle sert iniş yaşayacağı senaryolarına ağırlık kazandırmaktadır. Çin ekonomisi bölgede
başta Avustralya ve Yeni Zelanda olmak üzere pek çok
ekonomiyi, global anlamda ise hem ABD hem de Avrupa
Birliği ekonomilerini etkileyebilecek güçte olan dünyanın
ikinci büyük ekonomisidir. Türkiye özelinde ise iç talebin
yılın 4. çeyreğinde yavaşlamaya devam edeceğini öngörmekteyim. Ekonomik teoride “bir ekonomide tüketim
olağan şekilde devam etmediğinde, yani azaldığında bu
durumdan kaynaklanan ayrıca bir enflasyon olur” saptaması vardır. Dolayısıyla Türkiye’de TÜFE enflasyonunda yılsonuna kadar bir düşme trendi yaşanmayacağını,
büyümenin ise ilk çeyrekte öngördüğüm gibi yıllık bazda %3 civarı gerçekleşeceğini, yılın son çeyreğinde ise
%2,5 civarı gerçekleşebileceğini öngörmekteyim. Bu
şartlar altında BIST 100 endeksi için 3. çeyrek için öngördüğüm görülebilecek 85 bin zirvesinin yılın geri kalanı
için 82 bin olarak yenileyebiliyorum. Bu haliyle BIST100
endeksi için halihazırda %5-7 arası yukarı bir potansiyel
kalmıştır öngörüsünü taşımaktayım.
Yatırımcılara son çeyreğe doğru girerken portföylerini çeşitlendirmelerini, genel anlamda hisse senetleri piyasalarındaki ağırlığı %25 veya daha da altına çekip, %25
civarı emtia (mesela altın), %25 ABD doları bazlı sabit
getirili yatırım araçlarına ve %25 ise sabit getirili TL bazlı
yatırım araçlarına yönelmelerini önerebilirim.
49
www.boryad.org
September - October - November
Tofaş CEO
Kamil Başaran
Housing Sales Slump
General Manager of Kardemir
Fadıl Demirel
Changes in the Number of Foreign Investors
in the Last 5 Years
Scope
52
Foreigners at the Stock Exchange
Prefer Banks and Holdings
developments, with the effects
also of the Central Bank of Turkey’s (TCMB) raising the interest
rates by 500 basis points, foreigners’ share fell down to some
61 percent. But as the forecasts
about local elections became
clearer at the last week of March,
new purchases were made. Following the March-July period, in
which foreigners’ share moved in
the 63-63.5 interval, expectations
about the presidential election
were repurchased and then portfolio value of foreigners saw new
peaks. When the overall trend is
analyzed, it appears that foreigners maintained their position especially after March.
Foreigners carry
out sizable transactions
In the first eight months of 2014, foreign investors’ share in the stock exchange
moved between 63 and 63.5 percent. When we look at the last five years of the
stock exchange, it appears that the share of foreigners has stayed between 62
and 67 percent. The U.S. keeps the leading position among foreign investors.
Foreigners at BIST prefer mostly banks, holdings and REITs.
T
he share of foreigners
in the stock exchange
has always been important with regard to both
monitoring the course of markets and evaluating foreign investors’ interest in markets. As we
are approaching the last quarter
of the year these days according
to the financial calendar, we put
the presence of foreign investors
in the stock exchange under the
scope. We see that foreign investors’ share in the stock exchange
moved around 63 to 63.5 percent
in the first eight months of 2014.
According to Central Registry
Agency (MKK) data, portfolio volume of foreigners is around $69.7
billion (approximately TL 150.5
billion) as of Sept. 4. But in July,
when the expectations about the
presidential election were priced,
the value of portfolios held by for-
eigners peaked with $71.3 billion
(TL 152 billion at the exchange
rate on July 30). Additionally, the
share of foreigners reached up to
64.2 percent.
When we look at January 2014,
both the uncertainties created by
local elections and political tensions arising at 17 and 25 December stand out. In addition to
negative pricing related to these
When the transactions by foreign investors are analyzed on a
monthly basis, it is seen that they
carry out sizable transactions in
BIST-30 stocks. Looking at the
transactions on stock basis, indexleading stocks like those of banks
and holdings stand out. In the first
eight months of the year, the most
purchased stocks on the lot basis
belong to sectors like holdings,
banks, and real estate investment
trusts (REITs). In terms of volume,
while foreigners seem to have a
small share in the total volume,
domestic investors maintain their
investments mostly in small-medium level stocks. However, since
foreign investors focus on index
stocks, they play a more determining role with respect to the course
of the market.
So, what course will the share of
foreign investors in the stock exchange follow in the rest of the
year? Assistant Research Expert
Kemal Ozan Sayın from Gedik Investment Securities bases his
forecast on different dynamics:
“The index has virtually no story
In terms
of volume,
while foreigners
seem to have a
small share in
the total volume,
domestic investors
maintain their
investments mostly
in small-medium
level stocks.
However, since
foreign investors
focus on index
stocks, they play a
more determining
role with respect to
the course of the
market.
left. When inflation and growth
data are looked at, it appears that
the TCMB does not have much of
a room for maneuver. We think
that the important internal dynamic that will affect foreign investors’ performance in the rest of
the year is the awaited statement
from Fitch Ratings about Turkey’s
credit rating. If Fitch signals that
the credit rating is to be revised
to negative or downgraded, then
we can expect the share of foreign
investors to recede down to 6160 percent. Since that outflow of
foreign money may occur in banks
at the first stage, the index can be
negatively affected. But we can
predict that a possible exit by foreigners, whose positions have not
shown a significant change after
the signals Fitch gave at its latest
seminar, will be limited. External
dynamics will be more decisive at
that point. Especially when the effects of the Fed’s planned steps on
developing markets are taken into
consideration, the signals to come
will have an impact on foreigners’
position. But the general opinion
in the current conjuncture is that
foreigners will keep their positions
and finish the year with a share of
62.5-63.5 percent.
That is the picture of foreign investors in the stock exchange in
53
Scope
54
2014. In recent years, there have
not been large fluctuations in the
share of foreigners in the stock
exchange. While foreigners’ share
in portfolios has increased or decreased on a yearly basis between
2009 and 2013, their share in the
stock exchange maintained its
course between 62 and 67 percent. According to MKK data, the
number of foreign investors has
increased in the last five years.
Standing at 7,454 in 2009, the
number rose to 7,523 first and
then to 7,732, and 8,304 in the
following years, respectively. Looking at the data for 2013, we see
the number rose again to 9,555.
The biggest increase in 2013
Analysis of the data for the last five
years shows that the biggest increase in the number of foreign investors occurred in 2013. In 2013,
there was a net year-over-year increase of 1,251, in the number of
foreign investors. That figure represents a considerable increase as
compared to previous years. On
the other hand, however, there has
not been a similar increase in the
total portfolio size held by foreign-
ers. In 2012, total portfolio value
of foreigners at BIST was TL 140
billion 529 million. This figure fell
to TL 122 billion 219 million in
2013. Briefly stated, the increase
in the number of investors was not
reflected in portfolio volume.
Total portfolio volume stood at
TL 213 billion 205 million at the
end of 2012, with TL 140 billion
529 million of this belonging to
foreigners, and TL 72 billion 676
million belonging to domestic investors. Foreigners’ share in the
stock exchange, which was 65.9
percent at the end of 2012, declined to 62.6 percent as of the
end of 2013. In other words, the
share of domestic investors in the
stock exchange rose from 34.1 to
37.4 percent. While the portfolio
volume of foreigners stood at TL
122 billion 219 million at the end
of 2013, that of over one million
domestic investors was only TL 73
billion.
Americans come first
among foreigners
Among the foreigners holding
shares being traded at the BIST,
According
to MKK
data, the number
of foreign investors
has increased in
the last five years.
Standing at 7,454 in
2009, the number
rose to 7,523 first
and then to 7,732,
and 8,304 in the
following years,
respectively.
Looking at the data
for 2013, we see the
number rose again
to 9,555.
Americans come first. According
to data from the first eight months
of the year, United Kingdom, Luxembourg, Ireland, Netherlands,
and Singapore follow the US, respectively. As of August 2014,
total portfolio volume of 1,340
American investors in the stock
exchange was TL 40 billion 70 million, while that of investors from
United Kingdom totaled TL 28
billion 574 million. Review of the
data from previous years provides
somehow similar figures. In 2013,
TL 40 billion 305 million or 20.6
percent of the shares traded at the
BIST belonged to 1,312 American
investors. Americans’ share in the
BIST decreased by 1 percent as
compared to 2012. At the end of
2013, 515 British investors held
12.7 percent of the shares with
a total of TL 24 billion 889 million, and 329 investors from Luxembourg held 4 percent of shares
with a portfolio of TL 7 billion 834
million.
Ayrıntılı bilgi: isbank.com.tr
Kamil Başaran
Intervıew
56
commercial vehicles in the country
under the Fiat brand in Bursa. In order to protect ourselves from economic fluctuations in both domestic
and global markets, we developed a
strategy to diversify export markets
and managed the risk effectively. We
expect to maintain the positive trend
in financial data through the year.
CEO of Tofaş
Kamil Başaran
What were the main problems you
had and the strategies you developed to overcome these problems
in 2014?
“Automotive sector
will finish the year as
the export champion”
Tofaş managed to maintain profit growth in 2014 despite a shrinking domestic
market. The company aims to maintain the positive trend in financial data
through the end of the year. Tofaş CEO Kamil Başaran says their strategy to be
protected from economic fluctuations in global markets is “to diversify export
markets and manage the risks effectively.”
W
e are nearing the
last quarter of 2014.
How does the automotive industry perform this year? Do you think it will
finish the year as the leader among
all sectors?
As is known, automotive industry entered 2014 amidst apparent
contraction in the market. The hike
in special consumption tax (ÖTV)
rates effective at the beginning of
2014, new arrangements regarding
consumer loans, and high increase
in exchange rates have further aggravated the contraction in the
market. With the help of remedial
measures in the global economy
and the more positive atmosphere
emerging in Turkey after the elections, a recovery in both economic
indicators and industry demand occurred. Turkish automotive industry,
in which we estimate a production
of around 1 million units this year,
saw exports in the January-August
period grow by 8.9 percent yearon-year and rise to $14.976 billion.
Looking at the figures, we expect
the automotive industry, which is
the locomotive sector of the country in terms of exports, to finish this
year as the export champion again.
Tofaş increased its profit by 24.3
percent in the first half of the year.
Is the year going on in parallel to
your expectations? How does Tofaş
prepare to end 2014?
In the first half of 2014, we raised
our sales revenue to TL 3,495 billion, and our net profit to TL 268.6
million with a 24.3 percent increase
as you mentioned above. Despite the
contraction in the market, we continue to create value for our stakeholders by maintaining our stable
performance in exports. In the January-August period we sold around
48,000 units under our six brands.
In the light commercial vehicle segment, we reached the highest market share in the last four years with
our eight-month performance. As of
the end of August, we sold 24,521
vehicles and maintained our leadership in the light commercial vehicle segment with a 27.4 percent
increase. We produce one-third of
Although Turkish automotive market
saw market contraction in the first
half of the year, it still has a huge
potential. Tofaş has always tried to
envision the future from a broad perspective, made its plans and investments thinking about the next 10
to 20 years. So, knowing that the
negative or static period in the last
few years is temporary, we believed
in continuing our investment without losing motivation and carried out
great projects.
Due to contraction in the European
market which absorbs 70 percent
of our exports, we have developed a
strategy to diversify our export markets and managed the risks in this
field effectively. In this regard, we
began to export to new markets in
the Middle East, North Africa, and
South America. We have strengthened our presence in a difficult market like Great Britain with the Vauxhall brand. In the last two years,
such new markets as Argentina,
Morocco, Ukraine, and Chile have
been added to the already extensive
export range of Tofaş. Last year we
generated an income of 1.6 billion
euros after expanding our export volume by 4 percent.
Despite fluctuations in domestic
and global markets, we are putting
in performance in line with our production, domestic market, and ex-
We began
to export
to new markets in
the Middle East,
North Africa, and
South America. We
have strengthened
our presence in a
difficult market like
Great Britain with
the Vauxhall brand.
In the last two years,
such new markets
as Argentina,
Morocco, Ukraine,
and Chile have been
added to the already
extensive export
range of Tofaş.
tween 2014 and 2021 with the
Doblo America project that will be a
new success story in the history of
Turkish automotive industry. Planned
to be realized with an investment of
US$360 million in accordance with
the customer demands and regulations in North America and Canada,
the project will provide Tofaş and
Turkish supplier-industry a valuable
opportunity for gaining experience.
Could you share with us your efforts and approaches with regard to
corporate governance and sustainability?
You concentrate on North American
and Canadian markets. Could you
tell us about your initiatives related
to these markets?
In line with the importance we attach to the Corporate Governance
Principles, we raised our corporate
governance grade to 9.14 in 2013
through continuous development
initiatives. As a consequence, we
maintained our status as “the company with the highest grade.” Borsa
Istanbul (BIST) is going to create
Sustainability Index. With our “Corporate Sustainability Policy”, we
deal with the business models and
the processes in this direction that
aim for a sustainable future on the
basis of corporate, social, and environmental management, through an
integrated approach. For example,
we think that the CDP reporting – an
international Carbon Disclosure Project – is important to Turkish automotive industry. At Tofaş we took a
step this year toward becoming the
first domestic automotive company
to do “Sustainable Reporting.”
The industry tries to keep up through
exports and continues to provide
added value to the Turkish economy.
We are utterly proud of providing
added value to the industry’s export
activities. Doblo America Export,
which is set to start at the end of
2014 and target North America, is
a part of our market diversification
strategy. We plan to export 175,000
vehicles to the US and Canada be-
The “World Class Manufacture
(WCM)” Model, which we implement
as part of the social dimension of
sustainability, includes primarily work
processes and occupational health
and safety. The primary goal at our
factory is to establish zero occupational accident. The methods we
applied and the results we obtained
have been praised and awarded both
in Turkey and the European Union.
port targets. The fact that 80 percent of our sales in domestic market
are comprised of locally-produced
models strengthens our competitive
position. At this point, a large share
of local models in production brings
positive contribution.
57
Fadıl Demirel
Intervıew
58
dance with this vision. Currently
we are the single rail producer that
can meet the entire rail demand in
Turkey, besides with exporting rail.
We produce high-speed rail lines,
grooved rail, and head-hardened
rail. Additionally, we produce railway switch in Çankırı province at
a facility we have set up in partnership with Turkish State Railways
(TCDD) and the Austrian firm VoestAlphine. This is the largest railway
switch production facility in Turkey.
General Manager of Kardemir
Fadıl Demirel
“We launched a massive
investment thrust”
Kardemir, one of the leading Turkish industrial enterprises, continues its investments
in iron and steel industry with the aim of strengthening its position both in the global
and domestic iron and steel sectors. Saying they have launched a massive investment
thrust in the last four years, Kardemir General Manager Fadıl Demirel adds that
the company will be able to export high value added products thanks to these
investments.
H
ow do you evaluate Kardemir’s operations and
financial
performance
this year? What are the
advantages and disadvantages for
this year for the company?
Karabük Iron and Steel Enterprises (Kardemir) currently pursues
a program to raise its liquid steel
production capacity that stood at
1.1 million tons per year in 2010
to 3.3 million tons. As part of this
effort, beginning with the end of
2013 some facilities, which will
positively influence our operating
results and increase our operating
profitability have been taken into
operation. Within this context, the
investments for the 5th blast fur-
nace and the 120-ton converter
steelworks, which will allow our
production and sales volume to
increase and our operating profitability to rise after realization, are
about to be completed. We plan to
take these investments into operation at the third quarter of 2014.
Taking into consideration these
ongoing investment operations
and contributions from productivity increases in our processes, our
company had a net profit of TL 200
million 47 thousand 877 in the first
half of 2014 (TL 100 million 800
thousand 484 in the first quarter,
and TL 99 million 247 thousand
393 in the second quarter) in total. This performance represents
We aren’t satisfied with producing only rail. We have also started
the construction of our Rail Wheel
Manufacturing Facility Project. We
plan to complete the investment in
just 30 months and take the facility into operation by the first half of
2016. At the Rail Wheel Manufacturing Facility, we will produce rail
wheels for freight and passenger wagons, high-speed train wagons, light rail systems, and locomotives which are not yet produced in
Turkey and imported from abroad.
We planned the facility’s capacity
to be 200,000 units per year. We
will also export our products to international markets.
more than a 100 percent increase
as compared to the figures for entire 2013.
What are your new investment
plans? Have you designated priority areas for the new investments?
You state that you want to turn the
town of Karabük into a center for
the production of railway rolling
stock materials. How much have
you advanced toward this target
so far? What kind of efforts do you
plan to carry out?
We have launched a massive investment thrust in the last four years.
Our company, which has managed
to attain a liquid steel production
capacity of 1 million tons per year
since the start of production in
1939 until 2010, reached a capacity of 2 million tons per year now.
With the 5th blast furnace we are
going to take into operation in the
upcoming days, our liquid crude
iron production capacity will reach
3 million tons per year. We have
also made considerable progress in
our steel mill capacity increase investment. Again, with the 120-ton
We defined our vision as “To attain global competitive power by
producing also those products that
are not manufactured yet in Turkey, and produce at least 3 million
tons of steel.” The investments we
have made into the railway transport industry are steps in accor-
Currently
we are the
single rail producer
that can meet the
entire rail demand
in Turkey, besides
with exporting rail.
capacity third converter that will
become operational in the coming
days, our liquid-steel production
capacity will reach 3 million tons
per year. Immediately after that,
we will upgrade the capacities of
the existing two converters to 120
tons from 90 tons each. Thus our
annual liquid-steel production capacity will rise to 3.4 million tons.
We will make use of this production increase by churning out
high-quality steel in accordance
with our vision: “To attain global
competitive power by producing
also those products that are not
manufactured yet in Turkey, and
produce at least 3 million tons of
steel.” We have two large investments standing out at this point
and are in progress: Bar and Wire
Rod Mill and Rail Wheel Manufacturing Facility.
The Bar and Wire Rod Mill is an investment intended to produce high
value added products as part of our
company’s growth strategies. It will
have an annual production capacity
of 700 thousand tons and serve especially the automotive sector and
machinery manufacturing industry.
The project’s budget is $90 million.
We plan to take the facility into operation in just 20 months, at the
beginning of 2015. The facility will
produce high value added products
that are not produced yet in Turkey
and procured from abroad.
We also plan to complete the Rail
Wheel Manufacturing Facility in
just 30 months and take it into operation by the first half of 2016.
The project’s budget is $140 million. At the Rail Wheel Manufacturing Facility, we will produce rail
wheels for freight and passenger
wagons, high-speed train wagons,
light rail systems, and locomotives
which are not yet produced in Turkey and procured from abroad. We
planned the facility’s capacity to
be 200,000 units per year. We will
also export our products to international markets. This is an important
investment that will support our
aim of becoming a national brand
in railway transport industry.
59
Scope
60
Housing Sales Slump
2013 was a golden year for the housing market in terms of sales. Reasonable
housing loan rates helped the housing sector peak. This year, however, it is a
different story. Housing sales dropped by 10 percent in the first seven months
of the year. Lending rates are one of the most significant factors behind housing
sales. But worries about economic growth and current account seem to thwart
a decline in interest rates for some time.
A
s reasonable interest
rates for housing loans
emerged beginning with
2010, demand for housing loans increased. At that point,
the volume of total housing loans
reached a historic peak with TL
50.4 billion as of the end of 2013.
Indeed, 2013 proved to be a turning
point for housing sector. So that, the
volume of housing loans extended
in the second quarter of 2013 surpassed that of total loans extended
in the first two quarters of 2014.
As compared to 2010, following
the contraction and stagnation in
2011 and 2012, 2013 turned out
to be a year of records in terms of
both housing sales and the volume
of housing loans extended. Overall
volume of housing loans extended
has totaled approximately TL 32
billion in 2010, but dropped to TL
29.75 and TL 28.5 in 2011 and
2012, respectively. In 2013, however, the volume jumped to TL 50.4
The volume
of housing
loan received
dropped by 48
percent in the first
six months of 2014,
as compared to
the same period
in 2013. In this
period, overall
volume of housing
loan reached TL
115 billion with an
increase of TL
15 billion.
with a huge increase. The number
of people getting housing loan was
452,477 in 2010, and 414,033 in
2011, but fell down to 372,802. In
2013, a total of 595,772 people
got housing loan. The volume of
housing loan received dropped by
48 percent in the first six months
of 2014, as compared to the same
period in 2013. In this period, overall volume of housing loan reached
TL 115 billion with an increase of
TL 15 billion. Again in the same period, the number of people receiving
housing loan was 168,521. Thus
we see that the number of people
receiving housing loan declined by
over 50 percent as compared to the
first six months of 2013.
Housing loan
volume peaked in 2013
Average housing loan size was TL
76,362 in 2012. The figure rose to
TL 84,596 in 2013. This upward
trend in housing loan size continued to grow also in 2014, rising to
TL 89,277 in the first six months.
Volume of housing loans, which began to face a sharp decline begin-
ning with the third quarter of 2011,
began to recover from the third
quarter of 2012 onward, arriving
at a peak in the second quarter of
2013. 2013 went down in recent
history as the year with a record
volume of housing loans extended,
together with housing sales.
In 2013, a total of 1,157,190
houses were sold. That figure
meant a sharp increase as compared to previous years. The increase was attributed to two parallel developments: borrowing costs
saw record-low levels and value
added tax (KDV) rates on houses
which received building licenses
after January 2013 were raised.
These developments predated the
demand. Although we entered
2014 with political risks and higher
interest rates comparing to 2013,
609,877 houses were sold in the
first seven months.
Fatih Tosun: “Unstable sales
trend continues”
Deputy General Manager of TSKB
Real Estate Appraisal Company,
Fatih Tosun, whom we asked to
comment on the matter, says that
nationwide housing sales figures
show the unstable sales trend continues. Mr. Tosun evaluates the last
five years of the housing market as
follows: “The average total number of houses sold in the last 5
years appear to be 745,000. With
the overall number of houses sold
in 2013 reaching 1,157,190, the
sector’s hopes for the future grew.
But there occurred a 9.7 percent
contraction in housing sales in the
first 7 months of 2014, pointing to
an overall decline of 10 percent or
more for the year. Only 32 percent
of overall housing sales in the first
7 months of 2014 were mortgaged
sales. That rate was 43 percent in
the same period of 2013. The data
suggest mortgaged house sales
dropped by 32 percent.”
Turkey entered 2014 with politics
overshadowing economy. Economic issues began to come to
the fore after the presidential election. But worries about economic
growth and current account seem
to thwart a decline in interest rates
for the moment. Lending rates are
61
Scope
62
Deputy General
Manager of TSKB
Real Estate Appraisal
Company, Fatih
Tosun, says that
nationwide housing
sales figures show
the unstable sales
trend continues.
one of the most significant factors
behind housing sales. The rates entered a downward trend beginning
with April. However, experts from
the sector say it is difficult to predict at the moment whether the interest rates will drop to their level in
the second quarter of 2013 or not.
New trends in the
housing sector
The above analysis refers to housing sales. But what about consumers’ house preferences? In other
words, what are the new trends in
the housing sector? The development of the housing sector, especially in the last decade, is quite
interesting. Changing trends in Istanbul, which harbors the largest
housing supply, are shaped basically by such factors as technological
developments, greater access to
technology, the decline in housing loan rates, changes in lifestyle,
earthquake risk, and improvement
in transportation alternatives.
Air pollution, lack of green space
and socializing spaces observed in
city centers emerge as significant
reasons leading people to demand
houses – even in outlying areas –
with this kind of amenities. With
falling housing loan rates, housing
spaces diminished for those desiring to buy quality houses in special
projects and overall prices came
to affordable levels although price
per square meter is high. In recent
years, as flat types like 1+1 (a flat
with one bedroom and one other
room) and 1+0 (one bedroom flat)
emerged, demand for these flats
that are designed for investment or
residence turned out well contrary
to expectations. The perception of
this type of flats suggests they are
seen to be easy to sell from the
point of project developers and
affordable from the point of buyers. Especially in those projects
containing 1+1 and 1+0 types of
flats that were put up on sale between 2009 and 2013, around 2540 percent of overall houses were
smaller in terms of square meter.
When we look at the housing projects launched in 2014, located in
outlying areas and offering social
spaces, we see that percentage of
1+1 and 1+0 types of flats declined while that of 2+1 and 3+1
In 2013,
a total of
1,157,190 houses
were sold.
Although we
entered 2014 with
political risks
and higher
interest rates
comparing to 2013,
609,877 houses
were sold in the
first seven
months.
flats which can meet the demand
for family houses increased. But it
is seen that large-space flats are
preferred over small-space ones in
the luxury residence projects with
average unit price per square meter
exceeding US$ 6,000.
Projects offering earthquake-resistant houses with high interior space
quality, containing pool, social facilities, indoor and outdoor sport
facilities and significant amount
of green space are seen as exciting and demanded by people living
in apartments in the interior areas
of cities. But the growing housing
stock and competition bring along
diversification as well. In this diversification thrust, different architectural concepts assume the biggest
role in boosting the recognition of
the project. As for the latest trends
in the market, architectural concept began to receive greater attention and architectural solutions
were used as a marketing tool in
recently launched housing projects. Again, floor gardens in highrise buildings and green spaces in
sprawling huge projects emerge as
prioritized elements.
Teşekkürler Türkiye!
20 yıldır hep daha iyisi için çalıştık,
sayenizde Türkiye’nin Turkcell’i olduk.
Gelecekte de teknolojimizle,
birlikte her gün daha iyiye…