Nitel Araştırma Yöntemlerine Giriş: Genel İlkeler ve Psikolojideki Uygulamaları Bahar Tanyaş* Giriş Avrupa akademik çevrelerinde ve araştırma merkezlerinde nitel araştırma yöntemlerinin sosyal bilimciler tarafından kullanımı tarihsel olarak 1960’lara kadar uzanmaktadır1. Sosyal bilimlerin genelindeki bu eğilimin psikolojiyi içine alması ise 1990’ları bulmuştur (Richardson, 1996). Bu gecikme, psikolojinin, kendini doğa bilimlerinin yakınında konumlandırmasıyla, bilim ve bilimsel yöntem anlayışının tekilliğiyle ve sayısallaştırmaya yönelik açık yanlılığı ile ilişkilendirilebilir (Henwood, 1996; Howitt, 2010; Woolgar, 1996). 1990’lar bir yandan nitel araştırma yöntemlerinin psikoloji içerisinde tanınması ve yaygınlaştırılması açısından önemli gelişmelere sahne olurken diğer yandan nitel çalışmalara karşı direncin akademik çevrelerde yoğun olduğu yıllardır. Yöntemi nitelleştirmek psikolojinin “merkez” ya da “baskın” grupları tarafından bilimselliği tartışmalı ve olası katkıları sınırlı bir çaba olarak görülmüştür (Richardson, 1996). Bu direncin temel sebeplerinden biri nitel geleneğin basit şekliyle psikolojiye bir yöntem çeşitliliği önermiyor, aksine disiplinin bilim anlayışını, mevcut yöntemlerin temellerini ve ürettiği bilgiyi sorguluyor oluşudur. Nesnelliği ile idealize edilen psikoloji, erkek-egemen, orta-sınıf ve Batılı oluşuyla eleştiriliyor; “gerçeği” keşfetmediği onu inşa ettiği iddia ediliyordu. Bu bağlamda özellikle feminist yaklaşımların ve sosyal inşacılığın etkilerinin altını çizmek gerekir (Willig, 2008). Bugün geldiğimiz noktada süreli yayınları, kaynak kitapları, tezleri, çalışma grupları, * Okan Üniversitesi Psikoloji Bölümü 1 Antropoloji gibi bazı disiplinler içerisinde nitel çalışmaların kullanımı çok daha eskilere dayanmaktadır; ancak varolan araştırma pratiğinin sorgulanmaya başlandığı, radikal değişimlerin ortaya çıktığı ve sistemli yöntemlerin oluşturulduğu sürecin başlangıcı 1960’lardır. 26 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 araştırma merkezleri, çeşitliliği, tarihi ve geleneğiyle nitel çalışmaların kendini psikoloji içerisinde meşru bir alan yarattığını söylemek mümkündür. Bu alanın yaratılmasında birçok araştırmacı ve akademisyenin önemli rolü bulunmaktadır ve çok ses getiren klasik metinler mevcuttur. Türkiye’deki psikoloji çevrelerinde ise nitel araştırmaların kullanımı hâlâ kısıtlıdır. Ancak araştırmacılar ve özellikle lisansüstü eğitim alan öğrenciler arasında nitel yöntemlere olan ilgi artış göstermektedir. Artan ilgi ve talebe karşılık kaynak metinler, yerel araştırma örnekleri, teorik arka plan ve uygulama sürecinin değerlendirildiği sunum ve makaleler, lisans ve lisansüstü dersleri görece az sayıdadır. Bu makalenin amacı, nitel araştırma yöntemleri hakkında bütüncül ve kullanışlı bir kaynak oluşturmak, nitel geleneğin yöntemsel katkılarını sistemli bir şekilde değerlendirmektir. Bu amaç dâhilinde öncelikle nitel araştırmaların temel varsayımlarını sunacağım ve nicel yöntemlerin, geçerlik, güvenirlik gibi geleneksel kavramlarının nitel gelenekteki konumunu tartışacağım. Bunları takiben kısaca psikolojide yaygın olarak kullanılan nitel yöntemlerden bazıları ele alacağım. Bunlar, Yoruma Dayalı Fenomenolojik Analiz (IPA/Interpretative Phenomenological Analysis), Gömülü Teori (Grounded Theory) ve Anlatı Analizi’dir (Narrative Analysis). Tartışma bölümünde, nitel araştırma uygulamalarındaki gereklilikler ve zorluklar üzerinde durmaya, yöntem seçimini belirleyen hususları tartışmaya çalışacağım. Son olarak, konu üzerinde daha ayrıntılı okuma yapmak isteyen araştırmacı ve öğrenciler için yerel kaynakları da içeren bir öneri listesi sunacağım. Nitel Araştırma Yöntemlerinde Genel İlkeler Müstakil bir çalışma alanı kabul edilen nitel araştırma yöntemleri, aslında içerisinde önemli farklılıklar gösteren yaklaşımlar için çerçeve bir tanımdır. Diğer yandan farklılık ve çeşitliliklerine rağmen bu yöntemler nitel analizin ortak paydalarına sahiptirler. Aşağıda bu ortak paydaları özetlemeye ve nitel yöntemlerin nicel yöntemlerden nasıl farklılaştığını tartışmaya çalışacağım. Bu noktada iki hususun altını çizmek istiyorum: 1) Nicel araştırma geleneğinden kopmadan, örneğin içerik analizi gibi, nitel veriyle çalışıp veriyi daha sonraki bir aşamada sayısallaştıran bazı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar, bu metin dâhilinde nitel yöntemler başlığı altında değerlendirilmemektedir. 2) Yerleşik nitel yöntemler ana akım pozitivist gelenek içerisinde esnek olarak kullanılabilmektedir. Ancak nitel-nicel ayrımı basit bir yöntem ayrımı değildir, sadece verinin biçimi ve analiziyle tanımlanmaz; psikoloji içerisinde paradigma bazında bir değişimi simgelemekte ve farklı epistemolojik konumlara gönderme yapmaktadır (Smith, Harre ve Van Langenhove, 1995; Willig, 2008 ). Nitel araştırma geleneği, nicel gelenekle tepkisel bir ilişki içinde olmuş ve bu bağlamda, özellikle erken dönemlerde, kendini eleştirdiği ya da karşı çıktığı üzerinden yapılandırmıştır (Denzin ve Lincoln, 2000; Woolgar, 1996). Hipotez test etme geleneğinin yeni teori ve olguların ortaya çıkışını teşvik etmemesi, nicel değişkenler arası kurulan istatistikî ilişkilerin ara süreçleri göz ardı etmesi, bireyler arası farklılıkların grup ortalamalarına indirgenmesi, araştırmacının nesnelliği varsayımının var olan yanlılıkların üstünü örtmesi ve veri toplama sürecindeki sınırlılıklar nicel çalışmalara yöneltilebilecek eleştirilerdendir. Nitel araştırmacılar, temelde deneyimin, eylemin ve olayların nasıl anlamlandırıldığı üzerine odaklanır ve anlamlandırma sürecinin özneden ve bağlamdan bağımsız olarak ele alınamayacağını savunurlar. Bu haliyle birçok araştırmacı, nitel araştırmaların yeni bir şey söylemediğini düşünebilirler. Ancak nitel araştırmalarda işler bundan biraz daha karmaşıktır. Nitel araştırma geleneği bilimin nesnel bir eylem olduğu kabulüne ters düşer ve neden-sonuç ilişkisini temel alan yordama amaçlı bilimsel anlayıştan ayrılır. Gözlemci ya da araştırmacı gözlemlediği/araştırdığı dünyanın içinde konumlandırılır. Dolayısıyla bilme ve araştırma eylemi araştırmacının ve araştırılanın ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 27 öznelliği içerisinde şekillenen, yoruma dayalı, yerel ve değişken bir olgu olarak ele alınır (Denzin ve Lincoln,2000; Henwood, 1996; Willig, 2008). Dilin kendisi salt bir iletim aracı olmaktan çıkar, deneyimi ve olguyu inşa eden bir eyleme dönüşür (Potter ve Wetherell, 1987). Nitel araştırmalarda veri toplamanın amacı önceden oluşturulmuş hipotezleri test etmek değildir. Nitel psikoloji küçük bir örneklem grubu ile belli bir olgunun tanımlanması, yorumlanması ve anlaşılmasına dayanır; teoriden veriye değil veriden teoriye yönelik bir sürecin içerisinde şekillenir. Verinin toplanması sırasında mümkün olduğu kadar kodlanmaması, kategorize edilmemesi, özetlenmemesi ya da sınırlandırılmaması esastır. Veri ortaya çıktığı şekliyle (naturalistic) ele alınır ve sayısallaştırılmaz(Henwood, 1996; Willig, 2008). Tüm bu temel varsayımlar, nicel araştırmalarda ve bu araştırmaları şekillendiren post-pozitivist paradigma çerçevesinde yapı taşı olan bazı kavramları problemli hale getirmektedir. Güvenirlik (realiability), geçerlik (validity) ve genellenebilirlik (generalizibility) kavramları bunların başında yer almaktadır. Bu kavramların nitel gelenek içersinde gerek pratikte ele alınışı gerekse kavramsal olarak konumlandırılmaları tartışmalıdır (Golafshani, 2003; Lincoln ve Guba, 2000). Bu tartışmalar özü itibariyle nitel yöntemler arasındaki epistemolojik farklılıkları yansıtır. Nitel araştırma yöntemlerinin “neyi bilebiliriz” ve “nasıl bilebiliriz” sorularına verdikleri cevaplar bir ucunda realizmin (gerçekçilik) diğer ucunda radikal bir relativizmin (görececilik) olduğu bir yelpazede farklı yerlerde konumlanmaktadırlar (Willig, 2008). Realist /gerçekçi uca daha yakın olan yöntemlerde (örneğin IPA) pozitivist araştırma geleneğinin temel kavramlarını uyarlama eğilimi olduğu, relativist /görececi uca yakın yöntemlerde ise (örneğin Söylemsel Psikoloji) bu kavramların daha radikal bir eleştirisinin yapıldığı ya da reddedildiği söylenebilir. Nicel gelenekte güvenirlik kavramı, ölçüm aracının bir özelliği “doğru” ve tutarlı bir şekilde ölçebilmesine gönderme yapar ve bir araştırmanın niteliğini (quality) değerlendirmek için gerekli ve önemli kriterlerden biridir. Ancak nitel ve nicel çalışmalardaki iyi nitelikli araştırma anlayışındaki farklar, güvenirlik kavramını nitel araştırmalar için kullanışlı kılmamaktadır (Golafshani, 2003). Kavramın pozitivist mantık içindeki şekliyle [örneğin, psikometrideki klasik test teorisinin önerdiği şekliyle (Hammond,2006)], nitel araştırmalara taşınmasının zorlukları açıktır. Güvenirlik ölçüm biçimlerinden biri olarak test-tekrar test güvenirliğini ele alırsak, bir değerlendirmenin farklı durumlarda aynı sonucu vermesini beklemek nitel araştırmaların temel varsayımlarına (örneğin bağlamın kendine özgünlüğü ve değişkenliği varsayımına) ters düşmektedir. Geçerlik kavramı, ölçüm aracının ölçtüğünü iddia ettiği özelliği ne kadar ölçebildiğini tanımlar. Nicel araştırmanın rasyoneli içerisinde bir ölçüm aracı güvenilir olabilir ama geçerli olmayabilir (örneğin; “bir şeyi” ölçüyordur ama bu, ölçtüğü düşünülen şey değildir) ancak güvenilir olmayan bir ölçüm geçerli de olamaz (kullanılan ölçüm aracı her hangi bir şeyi ölçemiyordur). Bu mantık - güvenirliğin geçerliğin öncülü oluşu -nitel geleneğe taşınamaz. Aksine güvenirlik olgusuna oldukça mesafeli duran nitel araştırmacıların geçerlik olgusuna daha ılımlı yaklaştığı, en azından bazı araştırmacıların geçerlik kavramını nitel geleneğe adapte etmeye çalıştıkları söylenebilir. Nitel çalışmalarda geçerlik, araştırmacının “katılımcının gerçekliği” olarak ortaya koyduğu bilginin bu gerçekliği ne kadar içine alabildiği şeklinde tanımlanabilir (Cho ve Trent, 2006); bağımsız denetim (independent audit), çoklu ölçüm (triangulation) ve katılımcı doğrulaması (member validation)2 gibi tekniklerle değerlendirilebilir (Smith, 2 Bağımsız denetimde (independent audit), çalışmada yer almamış bir araştırmacı, bulguların toplanan veri çerçevesindeki geçerliğini değerlendirir. Diğer bir deyişle, bağımsız araştırmacı, eldeki verilerin çalışmanın, bulgularını mümkün kılıp kılmadığını “doğrular”. Bu yaklaşım kodlayıcılar arası tutarlılık (inter-rater reliability) ile karıştırılmamalıdır. Aynı nitel veri başka bulguları (alternatif okumaları) da 28 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 1996). Ancak bu yaklaşımın da ne kadar kullanışlı olduğu nitel araştırmacılar, özellikle inşacı çalışmacılar, arasında tartışmalıdır (Lincoln ve Guba, 2000). Ayrıca önerilen teknikler daha çok veri analizi üzerinden değerlendirmeyi sağlar; verinin ortaya çıkış sürecini görece ihmal eder. Oysaki tüm araştırmalarda verinin toplanması da analizi kadar kritik bir süreçtir. Nitel gelenek içerisinde bu sürecin bulguları nasıl şekillendirdiğini anlamak için ise geçerlik yerine düşünümsellik (reflexivity) kavramı kullanılır (Willig, 2008). Düşünümselliğin temel çıkış noktası, veriyi salt katılımcı merkezli ya da veri toplama aracının geçerliğine bağlı bir olgu olarak ele almamasıdır. Veri, katılımcı-araştırmacı ilişkisi içerisinde ortaya çıkar/kurgulanır ve bu nedenle araştırmacıdan bağımsız ele alınamaz (Willig, 2008). Dolayısıyla nitel araştırma pratiği araştırmacının süreci etkileme ve şekillendirme biçimlerine odaklanmaya, örneğin araştırmacının süreçteki mevcudiyetinin belli konuları/bulguları nasıl daha konuşulabilir hale getirdiğini; diğerlerini ise nasıl örttüğünü düşünmeye teşvik eder. Araştırmalarda en az iki aktif aktör bulunur. Bunlardan biri araştırmacı/görüşmeci diğeri ise araştırılan/görüşülendir. Tıpkı katılımcılar gibi araştırmacılar da bu ilişkide birden fazla kimlikle bulunurlar: bir konuyu araştırmak için “yetkili” ve “bilgili” olduğu varsayılan uzman, psikolog ya da çoğunlukla bir üniversitenin üyesi vb. Bu kimlikler araştırma ortamının ilişkisel güç dinamiklerinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir ve katılımcının “ürettiği bilgi”yi şekillendirir. Benzer şekilde araştırmacının cinsiyeti, yaşı, ait olduğu sosyal sınıf ve bazı durumlarda etnik kimliği, dini inançları, cinsel oryantasyonu vb. görünürdür. Katılımcılar araştırmacı ve dolayısıyla araştırma ile bu kimliklerden bağımsız olarak, nötr bir ilişki kurmazlar. Aksi naif pozitivist bir varsayımdır ve nitel gelenek içerisinde veriyi “yanlı” hale getirir; iki kişinin temasında ortaya çıkmış bir bilgiyi sadece birinin “gerçekliği” olarak yansıtır. Araştırmacının kendisi kadar, araştırmaya dâhil olan diğer aktörler, üniversiteler, akademik danışmanlar, araştırma sonuçlarının sunulacağı kişi ve gruplar vb de katılımcının araştırma ile ilişkisini, dolayısıyla neyi veri olarak sunacağını şekillendirir (Riessman, 2008). Son olarak araştırmanın konusu ve örneklem ölçütlerinin de verinin ortaya çıkışında çerçeveyi çizdiğinin altı çizilmelidir (Potter ve Hepburn, 2005). Nitel gelenekte çalışan araştırmacıların tüm bu unsurların verinin kurgulanmasındaki rolünü değerlendirmesi gerekmektedir. Nitel araştırma sürecinde ele alınması gereken bir diğer husus örneklemin temsil kapasitesi (representativeness) ve bulguların genellenebilirliğidir (generalizibility). Nitel araştırmalar genellikle küçük bir örneklemle yapılan çalışmalardır ve örneklemi belirlerken katılımcıların evreni temsil etmeleri değil amaca uygun olarak seçilmiş olmaları önemlidir. Amaca yönelik seçim, çok genel bir tanımla, araştırma sorusunun önemli ve anlamlı olduğu kişilere ulaşabilmektir. Bu görece açık uçlu tanımın farklı yöntemlerde farklı önceliklere denk geldiğinin altını çizmek gerekir. Örneğin, IPA bu grubu mümkün olduğunca homojen bir grup olarak oluşturmaya çalışırken (Smith ve Osborn, 2003), gömülü teoride doyum noktasına ulaşmak (theoretical saturation) yani veride yeni kategoriler ortaya çıkmadığı ve gömülü olduğu varsayılan teori tüm yönleri ile tamamlandığı noktada örneklemeyi durdurmak esastır3 (Charmaz, 2003). mümkün kılar. Bu nedenle, bağımsız denetim, bulguları (farklı araştırmacıların aynı bulgulara ulaşmasını) değil, analiz mantığının değerlendirilmesini amaçlar. Çoklu ölçüm (triangulation), bir araştırma sorusunun farklı kaynaklar ya da yöntemler üzerinden çok yönlü olarak incelenmesini içerir (örneğin birebir görüşmeler, grup çalışmaları, günlükler, gözlemler vb. kullanılması, farklı araştırmacıların veriyi toplaması, farklı teorik perspektiflerin kullanılması gibi vb.). Katılımcı doğrulamasında (member validation) ise analiz araştırmanın katılımcılarına sunulur; bulgu ve yorumlar onlar tarafından değerlendirir. Bu oldukça demokratik bir teknik olmakla beraber araştırmacı ile katılımcının bulgular konusunda çatışması ihtimalini barındırır (Smith, 1996). 3 Örneklemde doyum noktası anlayışının aslında bir ideal olduğunun altını çizmek gerekir. Çünkü pratikte örneklemeye devam ettiğiniz sürece yeni kategorilerin ortaya çıkma ihtimali her zaman vardır. Örneğin 20 kişilik bir örnekleme ulaştınız ve 20. katılımcının verisi varolan kategorilere yeni bir şey eklemedi diyelim. Bu durum ulaşabileceğiniz 21. kişiyle yaptığınız görüşmenin olguya yeni bir boyut katacağı olasılığını ortadan kaldırmaz. ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 29 Gerek örneklemin büyüklüğü gerekse niteliği göz önüne alındığında nitel araştırmalarda istatistiksel olasılığa dayanan bir genellenebilirlik anlayışı olmadığı kolaylıkla fark edilecektir4. Ayrıca bu yaklaşımlar içerisindeki lokal ve öznel olana vurgu, genellenebilirliği kendi içinde problemli hale getirmektedir. Nitel araştırmalarda genellenebilirlik olgusu aktarılabilirlik (transferability) ve birikme (accumulation) çerçevesinde ele alınabilir. Riessman (2008), nitel araştırma bulgularının teorik önermeler üzerinden ve ancak belirli oranda farklı bağlamlara aktarılabileceğini öne sürmektedir. Bu oranın ne olduğunu belirleyen ise aktarım yapılan gruplar arasındaki ortaklıklardır diyebiliriz (Goodman, 2008). Diğer taraftan tıpkı nicel çalışmalarda olduğu gibi nitel araştırmalarda da bulguların birikimi söz konusudur. Araştırma konusu olan olgu hakkında yeterli bilgi ve görü belirli bir süreç içerisinde oluşur. Burada altı çizilmesi gereken fark, nitel araştırmalarda birikimin benzer bulguların birbirini destekleyerek yığıldığı - dolayısıyla hipotezin desteklendiği ya da çürütüldüğü- dikey bir süreç değil, aynı olgunun farklı gruplar tarafından ve değişen bağlamlarda nasıl deneyimlendiğine dair yatay genişlemeye açık bir süreç olduğudur. Özet olarak, nitel araştırmaların müstakil bir araştırma geleneğini temsil ettiğini, bu geleneğin kendini nicel araştırmalardan farklı konumlandırdığını, bu nedenle de bazı geleneksel kriterlerin nitel çalışmalar içinde revize edildiğini ya da reddedildiğini ve araştırmaların niteliğini değerlendirmek için yeni anlayışlar ortaya konduğunu söyleyebiliriz. Psikoloji’de Nitel Yöntemler Psikolojide yaygın olarak kullanılan yöntemler arasında Gömülü Teori , Yoruma Dayalı Fenomenolojik Analiz, Söylem Analizi ve Anlatı Analizi bulunmaktadır (Lyons ve Coyle, 2007; Smith, 2003; Willig, 2008) . Bu yöntemler ortak bir şemsiye altında yer almakla birlikte epistemolojik açıdan -neyi nasıl bilebiliriz soruları karşısında- farklı yerlerde konumlanırlar. Gömülü Teori ve IPA pozitivist/realist anlayışa, Söylem Analizi ve Anlatı Analizleri’nin versiyonları ise inşacı anlayışa daha yakındır (Riessman, 2008; Willig,2008) . Epistemolojik arka plan pratikte araştırma sürecinin bütününün nasıl yürütüldüğünü, örneğin, neyin veri kaynağı olarak kabul edildiğini, nasıl toplandığını, nasıl analiz edildiğini vb. şekillendirir. Bu makale içerisinde tüm bunları her bir yöntem için ayrıntılı olarak ele almak mümkün olmasa da bu yöntemlerin genel hatlarını ve kendine özgü özelliklerini kısaca sunmayı amaçlamaktayım. Yukarıda listelediğim yöntemler arasında yer alan Söylem Analizi’ni, bu sayıda Arkonaç tarafından ayrıntılı bir şekilde ele alındığı için, bu metne dâhil etmemeyi tercih ettim. Ayrıca şunun altını çizmek gerekir ki bu makalede yer almayan ancak nitel araştırma geleneğinde önemli bir yere sahip ve psikoloji araştırmalarında da kullanılan birçok başka yöntem bulunmaktadır, örneğin, protokol analizi, tema analizi, konuşma analizi, etnografik yöntemler gibi. Bu çalışmada psikolojide görece daha yaygın kullanılan ve nitel psikoloji eğitiminde ön plana çıkmış yöntemler ele alınmıştır. Gömülü Teori Gömülü Teori (Grounded Theory) veriyi temel alan ve analizin ana ürünü olarak bir teoriye ulaşmayı amaçlayan tümevarımsal bir yöntemdir. Sosyoloji disiplini içerisinde Glaser ve Strauss (1967) tarafından geliştirilmiştir. Mevcut teorilerin test edilebilir hipotezlere indirgenmesinin yeni teorilerinin oluşumuna ket vurduğu ve eldeki verinin 4 Aslında nicel araştırmalarda da genellenebilirlik meselesi sıkıntılıdır. Bir örneklemden evrene genelleme yapabilmek için örneklemin seçkisizleştirilmesi temeldir. Seçkisizleştirme ise çoğu durumda evrene ulaşmanın güçlüğünden dolayı pratikte uygulanması güç bir örnekleme yöntemidir. Bu nedenle birçok çalışmada temsili bir örneklemden çok ulaşılabilir bir örneklem kullanılmakta bu da bulguların genellenebilirliğini ciddi ölçüde sınırlamaktadır. 30 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 anlamlandırılmasını kısıtladığı fikrini benimser. Bu nedenle verinin öncül bir teoriden bağımsız olarak sistemli bir şekilde sentezlenmesi, analiz edilmesi ve kavramsallaştırması sürecini içerir. Kökenleri sembolik etkileşimciliğe5 (symbolic interactionism) dayanır. Pozitivist unsurlarının (dış gerçekliği odaklanma) yanında yoruma dayalı geleneği de (bireylerin eylem, anlam ve niyetlerini kurgulama biçimlerine odaklanma) temsil eder (Charmaz, 2003; Heath ve Cowley, 2004). Gömülü Teori’nin uzun versiyonu olarak tanımlanabilecek ideal versiyonunda araştırma soruları esnektir ve toplanan verinin sağladığı içgörülere paralel olarak değiştirilebilir. Bunun nedeni veri toplama ve analiz süreçlerinin birbirine sıkı sıkıya paralel yürütülmesidir. Veri toplandıkça ortaya yeni temalar ve sorular çıkar; bu temaları ve soruları değerlendirmek için yeniden veri toplanır. Örneğin, görüşmeler sırasında katılımcılardan bir tanesinin o zamana kadar gündeme gelmemiş bir meseleyi ortaya koyduğunu varsayalım, bu durumda devam eden görüşmelerde bu mesele diğer katılımcılarla da gündeme getirilir. Benzer şekilde araştırma soru ya da sorularının incelenen konu için uygun olmadığı veriyi toplarken fark edilebilir. Örneğin, Gezi eylemleri sırasında yaşanabilecek travmatik deneyimlerin değerlendirilmesi üzerine çalıştığımızı varsayalım ve alan çalışmasında eylemcilerin yaşadıklarını travmatik algılamadıklarını aksine bireysel anlamda daha güçlü hissettiklerini görmüş olalım bu durumda araştırma sorularımız değişecek ve verinin toplanmasına yeni sorularla devam edilecektir. Gömülü teori, veri üzerinden “anlam kategorilerini” tespit etme, tanımlama ve bütünleştirme üzerine odaklanır. Bu kategoriler ortak özelliklere sahip olay, deneyim ya da süreçlere işaret eder; hem tanımsal hem analitiktirler (Charmaz, 2003). Örneğin, şeker hastalarıyla yürütülen bir çalışmada “diyete uymama”, “insülin kullanımında düzensizlikler”, “sigara kullanımı” gibi temaları içeren “diyabeti yönetememe” gibi tanımsal bir üst kategori olarak ortaya koyulabileceği gibi, bu deneyimler “hastalığı inkâr” gibi analitik bir kategoriyi de temsil edebilir. Analiz sadece bu kategorilerin ortaya konmasını içermez. Katılımcıların anlatımları temel alınarak, bütüncül bir kavramsallaştırma yapılmasını, diğer kategorilerle birleştirilmesini ve açıklayıcı bir teoriye ulaşılmasını gerektirir. Analiz sürecinde, karşılaştırmalı bir analiz (kategori içi ve kategoriler arası karşılaştırma) ve olumsuz vaka analizi (araştırmacı oluşturduğu kategorilere uymayan örnekler arar) söz konusudur (Charmaz,2003). Gömülü Teori, sosyal süreçleri dipten (veriden) yukarıya (teoriye) doğru çalışabilmek için tasarlanmıştır. Bu bağlamda psikolojik olguların incelenmesinde ne kadar kullanışlı olacağı tartışmalıdır. Willig (2008) yöntemin sosyal psikoloji konularında araştırma yapmaya daha uygun olduğunu, ancak sosyal psikolojik süreçler olsa bile verinin sadece bireysel görüşmelerle toplanması durumundan yöntemin öngördüğü şekilde bir teori oluşturmanın mümkün olmadığını öne sürmüştür. Diğer taraftan, araştırmacılar son yıllarda gömülü teorinin uzun versiyonunu değil, kısa versiyonunu kullanmaya başlamışlardır. Diğer bir deyişle yöntem bir teoriye ulaşmayı amaçlamadan veri analizi için kullanılmaktadır. Bu durum yöntemin daha deneyimsel olgular üzerine odaklanan çalışmalarda da kullanılmasına olanak tanımaktadır (ibid). Yoruma Dayalı Fenomenolojik Analiz (IPA) Yoruma Dayalı Fenomenolojik Analiz (IPA/Interpretative Phenomenological Analysis) Jonathan A. Smith tarafından psikoloji içerisinde geliştirilmiş bir yöntemdir. Amacı, üzerinde çalışılan olguyu, bu olguyu birinci dereceden deneyimleyen kişilerin gözünden anlamaktır. Bu bağlamda, tamamen bireysel algı ve anlatılar üzerine odak5 Nesnelere ya da olgulara dair anlamlar nesneye/olguya içkin değildir, sosyal etkileşimler aracılığıyla inşa edilir; nesne ya da olgulara yönelik tepkileri o nesne ya da olguya yüklenen anlamlar belirler (Poloma,1993). ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 31 lanmakta, deneyimi “içerdekinin” perspektifinden araştırmaya çalışmaktadır. Smith (2004) yöntemin idiografik (öznel/bireysele odaklanan), tümevarımsal, ve mevcut ana akım psikolojik bilgiyi sürekli sorgulayan (interrogative) bir duruşu olduğunu öne sürmüştür. IPA bir vakanın çok ayrıntılı değerlendirilmesi ile başlar ve bu analiz tamamlanıp analitik yapı kurulduktan sonra bu yapı üzerinden ikinci vakanın değerlendirilmesine geçilir. Analizin bireyden çok deneyime odaklanması, olgunun, deneyimleyenin gözünden çok detaylı anlaşılmasını gerektirir. Bu nedenle de örneklem çok küçük (5-6 kişi gibi) ve mümkün olduğu kadar homojendir. Smith örneklemin küçüklüğünü savunurken bireye dair ne kadar derinlemesine analiz yapılırsa insana dair ortaklığa (dolayısıyla evrensele) o denli yaklaşılabileceğini savunmakta; Husserl fenomenolojine gönderme yapmaktadır. IPA’de metnin analizinin ilk aşaması basit şekilde katılımcının aktardığı, deneyime dair ortaya koyduğu ilginç ve önemli her şeyin etiketler halinde ya da kısa tanımlarla not edilmesini içerir. Cümle cümle tüm verinin üzerinde çalışılmaktadır. Tüm metin bu şekilde tamamlandıktan sonra; not edilen meseleler biraz daha soyut temalar olarak tekrar organize edilir. Bir sonraki aşamada bu temalar birbirleri ile karşılaştırılarak ve ilişkilendirilerek ana temalar ortaya çıkarılır. Ana temalar katılımcının ortaya koyduğu meselelerin psikolojik olarak yorumlanmasını içerir ve analizin oluşmuş ilk çerçevesini ortaya koyar. Bu çerçeve temel alınarak sonraki veri setinin (örn, ikinci katılımcının görüşmesinin) analizine geçilir. Analiz tamamlandığında tüm katılımcıların ortak deneyimlerinin yansıtıldığı esas tablo oluşturulacaktır. Aşağıdaki alıntı, Smith ve Osborn’un (2003, s. 72-77) ağrı üzerine bir çalışmadan örnek olarak sundukları analizin minik bir kesitidir. Uygulama yapmayı düşünenlere örneğin tamamını incelemeleri önerilir. Ana tema: İstenmeyen bir benlikle yaşamak (Living with an unwanted self) Alt temalardan biri: İstenmeyen benliğin gerçek benlik olarak kabul edilmemesi (unwanted self rejected as true self) Alt temanın ilk kodlanışı: nefret edilen parça (hateful bit) IPA hızlı bir şekilde psikoloji araştırmalarındaki yerini kuvvetlendirmiş, özellikle sağlık psikolojisi çalışmalarında tercih edilir olmuştur. Diğer taraftan tüm yöntemler gibi IPA’in de tartışmalı yönleri mevcuttur. Deneyimin dokusunu anlamaya çalışan bir yaklaşımda katılımcıların anlatılarının ne kadar yeterli ve uygun olduğu sorunu bu tartışmalardan biridir. Arka planını oluşturan fenomenolojik yaklaşım kişilerin iç gözlem (introspection) yoluyla kendi deneyimlerine odaklandıkları bir gelenektir. Ötekilerin deneyimlerine odaklanan IPA, katılımcıların yeterli iç gözlem yapabildiklerini, düşünce, duygu, deneyim ve algılarını uygun şekilde söze dökebildiklerini varsayar. Oysaki bazı katılımcılar için ve farklı kültürlerde, duygu, algı ve deneyimlerin söze dökülmesi, uygun ya da kolay olmayabilir (Willig, 2008). Benzer şekilde, anlatıları çok bireysel olgular olarak kabul etmekte, bir deneyimi anlatıya dökerken sosyal olarak kabul edilir ya da edilemez içerik ve ifade biçimleri olduğunu yeterince göz önüne almamaktadır. Anlatı/Narrative Analizi “Narrative” orijinalde tanımlanması ve Türkçe’ye çevrilmesi zor bir kavramdır. Kavramın sözlükteki karşılığı “hikâye”, “öykü”, “anlatım” olarak yer almakta, türediği “narrate” fiili ise anlatmak, hikâye etmek, aktarmak olarak çevrilmektedir6. “Hikâye” hem 6 http://www.seslisozluk.net Erişim Tarihi: 3 Temmuz 2013. 32 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 Türkçe’deki çağrışımları açısından (“bana hikâye anlatma” deyiminde olduğu gibi) hem de orijinal kullanımında “narrative” kavramının “story” kavramından özellikle ayırt edilmesi nedeniyle (Riessman, 2008) uygun bir çeviri olmayacaktır. Bu nedenle anlatmak fiilinden türeyen anlatı çevirisi uygun görülmüştür. “Anlatı” Türk Dil Kurumu’na ait güncel Türkçe sözlükte “ayrıntılarıyla anlatma”, “roman, hikâye, masal vb. edebî türlerde bir olay dizisini anlatma biçimi, hikâyeleme, hikâye etme”, “tahkiye (anlatış düzeni)” olarak tanımlanmaktadır. Kavramın hem anlatma eylemine hem de anlatış biçimine yaptırdığı gönderme açısından “anlatı” narrative için uygun bir çeviri gibi görünmektedir ancak elbette tartışmaya ve dilbilimcilerin geri bildirimlerine açık bir çeviridir. “Narrative” kavramının tanımlanmasında İngilizce konuşan araştırmacılar arasında da mutabakata varılmış net ve basit bir tanım yoktur. Batı’da hâkim olan anlatı/ narrative formu tarihsel olarak Aristo’nun Yunan tragedyası incelemesine dayanır ve giriş (beginning), gelişme (middle) ve sonuç (the end) olarak Türkçe’de de aşina olduğumuz klasik bir yapı gösterir. Bugün de anlatının düzeni, diğer bir değişle olayların zamansal bir düzen içinde ilişkilendirilmesi neyin anlatı olarak analize sokulacağını belirlemede önemlidir (Riessman, 2008). Salmon (2008), anlatıların -içeriğinden bağımsız olarak- olay ve düşünceleri birbiriyle bağlantılandırdığını, rastgele ve dağınık olguları anlamlı bir düzene soktuğunu öne sürmektedir. Bu yaklaşım anlatı analizinde önemli bir varsayıma işaret eder: deneyim ya da olaylar kendilerine ait bir düzene sahip değillerdir, bu düzen deneyim ve olguları anlamlandırırken anlatıcı tarafından oluşturulmaktadır. Bu bağlamda, anlatılar sadece olayları anlamlı şekilde birbirine bağlamaz, bu ilişkilendirmeler yoluyla dış dünyada ne olduğunu inşa eder. Anlatıların düzeni stratejiktir ve her anlatının bir amacı vardır. Diğer bir değişle, herhangi bir olay sırf böyle bir olay gerçekleştiği için anlatıya dâhil olmaz, bir olayın bir anlatıda yer almasının belli bir amacı/işlevi vardır. Konuşmacılar anlatıya dâhil edilecek olay ve konularda bilerek ya da bilmeyerek seçici davranırlar (Patterson, 2008). Örneğin, psikoloji yüksek lisans mülakatlarında öğrencilerin kendilerine dair oluşturdukları anlatılar, tarih kitaplarındaki değerlendirmeler, bir okulda öğretmenler toplantısında bir disiplin cezasının tartışılması vb anlatıya dökülmüş tüm olaylar belli stratejik eylemleri gerçekleştirir. Yukarıdaki sırayı takip edersek, adayın kendini programa uygun olarak sunmasını sağlayabilir, kimin düşman kimin dost olduğunu kurgulayabilir, cezanın meşruluğunu sorgulayabilir vb. Anlatı analizinin en ayırt edici özelliği de anlatının içeriği kadar bu içeriğin hangi stratejik amaç ya da eylemleri gerçekleştirdiğini analiz etmesidir. Örneğin, kimler ve neler haklı, etik, doğru, kabul edilebilir ve meşru görülmektedir? Neler konuşulmuş neler konuşulmamıştır? Anlatıcı dinleyiciyi ikna etmeye, suçlamaya, yok saymayı ya da yüceltmeye mi çalışıyordur vb. (Riessman, 2008). Anlatı analizin tek bir formu yoktur. En genel hatlarıyla tematik ve yapısal olarak iki ayrı grupta toplanabilir (Reissman, 2008). Tematik analizler ne söylendiği üzerine çalışırken, yapısal analizler nasıl söylendiği üzerine yoğunlaşır. Tematik analizlerin baskın bir yaklaşım bulunmamaktadır; yapısal analizlerde ise Labov (1972) ve Gee (1991)’nin yaklaşımları yaygın olarak kullanılır. Her iki araştırmacı da klasik eserler vermiş ancak yöntemleri zaman içerisinde çeşitli dönüşümler geçirmiştir. Labovian anlayışta anlatının aşağıdaki formda kurulduğu varsayılır: Özet (Abstract): Anlatı ne hakkında Oryantasyon (Orientation): Kim, Ne zaman, Nerede ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 33 Ayrıntılandıran Eylem (Complicating Action): Sonra Ne Oldu? Değerlendirme (Evaluation): Bu Anlatılanların Önemi Ne? Sonuç (Result): Sonuç Olarak Ne oldu Gee’nin yöntemi ise anlatıcının konuşmasındaki vurgulardan yola çıkarak, anlatının önce satırlar merkezinde yapılanmaya başladığını, satırların dörtlükler oluşturduğunu, bu dörtlüklerin ise oluşan daha büyük anlatı parçaları ve sonunda anlatının tamamını oluşturduğunu öne sürer. Anlatı analizleri birçok farklı başlıklar altında da tanımlanabilirler: örneğin, geleneği Ricoeur’a uzanan deneyime odaklı analizler (Squire, 2008), küçük hikâyeler yaklaşımı (Bamberg, 2004), kültürel/politik kimliklerin analizi (Plummer, 1995), Bakhtin’den etkilenen yaklaşımlar (Moen, 2006) gibi. Bunları bu makale içerisinde ayrıntılı olarak ele almak mümkün değildir. Ancak anlatılar üzerine çalışan araştırmacıların bu analiz ailesine aşina olması, kendini tüm bu çeşitlilik içerisinde net bir şekilde konumlandırabilmesi gerekir. Bu bağlamda anlatı analizi nitel araştırmaya yeni başlayacaklar tarafından oldukça güç bulunabilir. İlk defa nitel araştırma yapacakların, özellikle yüksek lisans tezleri gibi süre sınırı bulunan durumlarda, IPA ya da söylem analizi gibi daha net, pratikte araştırma sürecinin somut bir şekilde örneklendirildiği, epistemolojik bütünlüğü olan yöntemleri kullanmaları daha uygun olabilir. Tartışma ve Sonuç Bu makale dâhilinde nitel araştırma geleneğini genel hatları ile sunmaya özellikle uygulamada yeni olan araştırmacılar için giriş düzeyinde bir kaynak metin oluşturmaya çalıştım. Bu sunumun araştırmacıları daha ayrıntılı okumalara ve sınırlı da olsa nitel uygulamalara motive edeceğini umuyorum. Diğer taraftan nitel çalışma kararının basit bir karar olmadığını vurgulamakta yarar var. Nitel yöntemleri kullanmak gerek epistemolojik altyapıları gerekse uygulamalarındaki detaylar nedeniyle oldukça yorucu, uzun, sancılı ve talepkâr bir araştırma sürecine dâhil olmaktır. Nitel araştırmalar nicel çalışmalar kadar yapılandırılmış ve “kendinden meşru” değildir. Bu nedenle her bir basamağının yapılandırılması ve rasyonelinin oturtulması araştırmacıdan -nicel bir çalışmaya oranla- daha fazlasını talep eder. Yöntem üzerine yoğun okumalar gerektirir. Ayrıca küçük bir örneklemle çalışılıyor olsa bile verinin analizi uzun zaman almakta; analizin sistemli olarak sürdürülebilmesi deneyim gerektirmektedir. Özellikle öğrenciler arasında, nicel yöntemlerle yaşanan hayal kırıklığı ya da istatistik konusunda yaşanan güçlüklerden dolayı nitel yöntemlere bir eğilim ortaya çıkabilmektedir. Şunun altını çizmeyi önemli buluyorum: nicel yöntemlerde zayıf bir altyapıya sahip olmak nitel yöntemlerin öğrenilmesi ve uygulanmasında sıkıntılar yaratabilmektedir. Bunun temel sebeplerinden biri nitel geleneğin nicel geleneğe bir tepki olarak ortaya çıkması- ona karşı ve ondan farklı olarak konumlanmış olmasıdır. Bu bağlamda nitel araştırmacıların kendilerini neye karşı konumlandırmış olduklarını bilmeleri gerekir. Belli bir psikoloji araştırmasında yöntemin nicel mi nitel mi olacağı; nitel olacak ise hangi yöntemin seçileceği araştırmacılar için önemli sorulardır. Nitel-nicel tartışması her ne kadar “bilim insanı” modelinde rasyonel ve nesnel bir tercih gibi görünse de bu tercihin göründüğünden çok daha irrasyonel ve öznel olduğunu, araştırmacının bireysel tarihi, donanımı, deneyimi vb. birçok hususla yakından ilişkili olduğunu düşünenlerdenim. Diğer taraftan araştırmacıların tercihlerini kullanırken bu geleneklerin temel varsayımlarına ve araştırma sürecine hâkim olmaları gerekmektedir. Gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında, nicel araştırmaların, rutin uygulamalar zinciri şek- 34 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 linde, araştırma sürecini yeterince değerlendirmeden, sanki kitaptaki tariften okuyup yemeği pişirmek gibi bir model üzerinden yapıldığı örnekler fazlasıyla mevcuttur. Oysaki nicel araştırmaların da önemli varsayımları, belli bir bilgi felsefesi, uygulamanın her aşamasının önemli gereklilikleri vardır. Bu noktada nicel araştırma geleneğinin içinde yemek kitabı modelinden yetişmiş araştırmacıların nitel araştırmalarda fazlasıyla zorlanacağını belirtmek isterim. Nitel araştırmaların ise çok havalı, zekice birbirini takip eden laflardan oluşan ama nitelcilerin bile anlamadığı araştırma raporları yazmak ya da bir konuşmanın orasından burasından yapılmış alıntıları bulgu diye sunmak olmadığını da belirtmek gerekir. Nitel çalışma yapılması durumunda yöntemlerden hangisinin seçileceği ise araştırma sorusu ve araştırmacının pratiğinde inşacı-pozitivist uçlardan hangisine daha yakın olduğu ile şekillenir. Örneğin araştırma sorusu görece olguya odaklıysa IPA, bireye odaklıysa Anlatı Analizi, dile odaklıysa Söylem Analizi kullanılabilir. Ancak bunlar kesin reçeteler değildir. Benzer şekilde, inşacı anlayışın Gömülü Teoriye adapte edilmesinin, Söylem Analizi üzerinden içerik analizi yapılmasının imkânsız olmasa da güçlükleri olduğu söylenebilir. Özellikle alanda yeni olan araştırmacıların literatürü, araştırma soruları ve bulguların sunumu açısından karşılaştırılmalı olarak incelemesinde büyük yarar vardır. Diğer taraftan uygulama yapmadan bir yöntem hakkında yeterli düzeyde fikir sahibi olmak da oldukça güçtür ve araştırma sırasında yöntemin değiştirilmesi az rastlanır bir durum değildir. Kendine has zorluklarına ve akademik dirence rağmen nitel araştırma yöntemleri psikolojide kayda değer alanlar açmış; önemli teorik, yöntemsel ve pratik katkılarda bulunmuştur. Psikolojinin ürettiği bilginin sorgulanması, yöntemin tekil olamayacağı, bulgunun ve teorinin yöntemden bağımsız ele alınamayacağı gibi bugün hala tartışılmaya devam eden hususlar nitel geleneğin disiplin üzerindeki etkileridir. Ayrıca psikolojinin diğer sosyal bilimlerle daha üretken bir etkileşime girmesini kolaylaştırmıştır; araştırmalarda disiplinler arası uygulamaları daha olanaklı hale getirmiştir. Önerilen Okumalar Andrews, M. Squire, C. ve Tamboukou, M. (Ed.).(2008) Doing narrative research. London: Sage. Arkonaç, S.(Ed)(2012). Söylem çalışmaları . Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Arkonaç,S.(2014) Psikolojide söz ve anlam. İstanbul: Paradigma Yayınları. Denzin, N. K., ve Lincoln, Y., S. (Ed.) (2000). Handbook of qualitative research, 2. Baskı Thousand Oaks, CA: Sage. Plummer, K. (1995). Telling sexual stories. London: Routledge. Potter, J., ve Wetherell, M., (1987). Discourse and social psychology: Beyond attitudes and behaviour, London: Sage Riessman, C.K. (2008). Narrative methods for the human sciences. London: Sage. Smith, J.A., (Ed).(2003). Qualitative Psychology . London: Sage. Willig, C. (2008). Introducing qualitative research in psychology. London: Open Univer- sity Press. ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 35 Kaynaklar Bamberg, M. (2004). Talk, small stories, and adolescent identities. Human Development,47, 366-9. Charmaz, K. (2003). Grounded theory. J.A. Smith (Ed.) Qualitative psychology içinde (81-110). London: Sage. Cho, J ve Trent, A. (2006). Validity in qualitative research revisited. Qualitative Research, 6 (3), 319-340. Denzin, N. K., ve Lincoln, Y., S. (2000). Introduction: The discipline and practice of qualitative research. N. K. Denzin ve Y.S.Lincoln (Ed.),Handbook of qualitative research (2. Baskı) içinde (1-32). Thousand Oaks, CA: Sage . Gee, J.P. (1991). A linguistic approach to narrative. Journal of Narrative and Life History, 1(1), 15-39. Glaser, B.G. ve Strauss, A.L. (1967). The discovery of grounded theory. Chicago: Aldine. Golafshani, N. (2003). Understanding relaiability and validity in qualitative research. The Qualitative Report, 8 (4), 597-607. Goodman, S. (2008). The generalizability of discursive research. Qualitative Research in Psychology, 5 (4), 265-275. Hammond, S.M. (2006) Using psychometric tests. G.Breakwell, S.M. Hammond, C. Fife-Schaw, ve J. Smith (Eds). Research methods in psychology (3. Baskı) içinde ( 182209). London: Sage. Heath, H. ve Cowley, S. (2004). Developing a grounded theory approach: a comparison of Glaser and Strauss. International Journal of Nursing Studies, 41, 141-150. Henwood, K.L. (1996). Qualitative inquiry: perspectives, methods and psychology. J.T.E.Richardson (Ed). Handbook of qualitative research methods for psychology and social sciences içinde (25-40). Oxford: BPS ve Blackwell. Howitt, D. (2010). Introduction to qualitative methods in psychology. Essex: Pearson Education Limited. Labov, W. (1972). Language in inner city: studies in the Black English vernacular. Oxford: Basil Blackwell. Lincoln, Y. S. ve Guba, E. G. (2000). Paradigmatic controversies, contradictions, and emerging confluences. N. K. Denzin ve Y. S. Lincoln (Ed.),Handbook of qualitative research (2.baskı) içinde (163-188). Thousand Oaks, CA: Sage. Lyons, E. ve Coyle, A. (Eds.) (2007). Analysing qualitative data in psychology. London: Sage. Moen, T. (2006). Reflections on the narrative research approach. International Journal 36 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 of Qualitative Methods, 5 (4), 1-10. Patterson, W. (2008). Narratives of events: Labovian narrative analysis and its limitations. M. Andrews, C. Squire ve M. Tamboukou (Ed.). Doing narrative research içinde(22-40). London: Sage. Plummer, K. (1995). Telling sexual stories. London: Routledge. Poloma, M.M. (1993). Çağdaş sosyoloji kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş). Ankara: Gündoğan Yayınları. Potter, J. ve Wetherell, M., (1987). Discourse and social psychology: Beyond attitudes and behaviour. London: Sage Potter, J. ve Hepburn, A. (2005). Qualitative interviews in psychology: Problems and possibilities. Qualitative Research in Psychology, 2, 281-307. Richardson, J.T.E. (1996). Introduction. J.T.E.Richardson (Ed). Handbook of qualitative research methods for psychology and social sciences içinde (3-10). Oxford: BPS ve Blackwell. Riessman, C.K. (2008). Narrative methods for the human sciences. London: Sage. Salmon, P. (2008). Looking back on narrative research: An exchange. [1. Bölüm]. M. Andrews, C. Squire ve M. Tamboukou (Eds.). Doing narrative research içinde (78-85). London: Sage. Smith, J.A. (1996). Evolving issues for qualitative psychology. J.T.E.Richardson (Ed). Handbook of qualitative research methods for psychology and social sciences içinde (189-201). Oxford: BPS ve Blackwell. Smith, J.A. (Ed) (2003). Qualitative psychology. London: Sage. Smith, J.A.(2004). Reflecting on the development of interpretative phenomenological analysis and its contribution to qualitative research in psychology. Qualitative Research in Psychology, 1 (1), 39-54. Smith, J.A., Harre, R. ve Van Langenhove, L. (1995). Rethinking psychology. London: Sage . Smith, J.A., ve Osborn, M. (2003). Interpretative phenomenological analysis. J.A. Smith (Ed.). Qualitative psychology içinde (51-80). London: Sage. Squire, C. (2008). Experienced-centred and culturally oriented approached to narrative. M. Andrews, C. Squire, ve M. Tamboukou (Ed.). Doing narrative research içinde( 41-63). London: Sage. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2013, http://www.tdk.gov. tr/index.php? option=com_gts Willig, C. (2008). Introducing qualitative research in psychology. London: Open University Press. ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 37 Woolgar, S. (1996). Psychology, qualitataive methods and the ideas of science. J.T.E.Richardson (Ed). Handbook of qualitative research methods for psychology and social sciences içinde (11-24). Oxford: BPS ve Blackwell. Nitel Araştırma Yöntemlerine Giriş: Genel İlkeler ve Psikolojideki Uygulamaları Bahar Tanyaş Bu makalenin amacı, nitel araştırma yöntemlerini psikoloji disiplini çerçevesinde sistemli bir şekilde değerlendirmek; nitel çalışma geleneği üzerine giriş düzeyinde kullanışlı bir kaynak oluşturmaktır. Nitel araştırmalar, psikolojide sadece yöntemsel bir değişimi değil paradigma bazında bir dönüşümü ve epistemolojik farklılaşmayı da simgelemektedir. 1990’lardan itibaren kendini belirgin bir şekilde gösteren bu dönüşüm mevcut dirence rağmen psikoloji araştırmalarındaki yerini sağlamlaştırmıştır. Bu çalışmada ilk olarak nitel araştırma yöntemlerinin ortak paydaları ele alınacak; nitel geleneğin psikolojideki pozitivist anlayıştan ayrıldığı noktalar tartışılacaktır. Bunu takiben, psikoloji araştırmalarında sıklıkla kullanılan yöntemlerden Yoruma Dayalı Fenomenolojik Analiz, Gömülü Teori ve Anlatı Analizi’nin olgulara yaklaşımı ve veriyi analiz biçimleri özetlenecektir. Tartışma bölümünde ise, nitel geleneğin alt yapısal talepleri ve zorlukları üzerinde durulacak, yöntem seçimi meselesi ele alınacaktır. Son olarak, metnin daha ayrıntılı okumaları motive edeceği umularak kaynak önerileri sunulacaktır. Anahtar sözcükler: nitel araştırma yöntemleri, eleştirel psikoloji, psikolojide epistemoloji, nitel veri analizi, anlatı Destpêka Rêbazên Lêgerîna Cawanî: Rêgezên Gelemperî û Sepanên wê yên di Psîkolojiyê de Bahar Tanyaş Armanca vê gotarê di çarçoveya zanista derûnînasiyê de bi awayekî sîstematîk nirxandina rêbazên lêgerîn yên çawanî û di asta destpêkî de der barê kevneşopa xebata çawanî de pêkanîna çavkaniyeke karîger e. Lêgerînên çawanî ne tenê nîşaneya guherîneke rêbazî ne, her wiha di warê paradîgmayê de jî veguherînekê û cihêrengiyeke epîstemolojîk (pêzanînnasî) nîşan didin. Vê veguherîna ku ji salên 90’î û bi vir de bi awayekî berbiçav rûyê xwe nîşan dide, digel berhingariya heyî jî di lêgerînên psîkolojiyê de cihê xwe qewîn kiriye. Di vê xebatê de serê pêşîn dê aliyên hevpar ên lêgerîna çawanî werin nirxandin, pê re jî de aliyên kevneşopiya çawanî ji çemka pozîtîvîst a di psîkolojiyê de cuda dikin dê werin nîqaşkirin. Li pey vê yekê jî dê bi kurtasî awayên dahûrandina daneyan û nêzîkîtêdana diyardeyan a rêbazên mîna Dahûrandina Vegotinê, Teoriya Nuxamtî, Analîza Fenomenolojîk a li ser bingeha şîroveyê ku bi piranî di lêgerînên psîkolojiyê de tên bikaranîn, werin pêşkêşkirin. Di beşa nîqaşê de jî em ê li ser daxwazên binesazî yên kevneşopiya çawanî û zehmetiyên wê rawestin û mijara neqandina rêbazê jî hildin dest. Di dawiyê de jî bi hêviya ku daxwaza xwendinê zêdetir bike, dê hinek çavkanî werin pêşniyazkirin. Peyvên sereke: rêbazên lêgerîna çawanî, derûnînasiya rexneyî, di derûnînasiyê de epîstemolojî, dahûrandina daneyên çawanî, vegotin An Introduction to Qualitative Research Methods: General Principles and Applications in Psychology Bahar Tanyaş The aim of this article is to introduce the reader to qualitative research in psychology and to review some qualitative research methods that are widely used in psychological research. Qualitative research methods do not simply point out methodological variations in psychology; rather, they represent a paradigmatic shift and an epistemological deviation within the discipline. Though initially met with resistance within the psychological community, the merits 38 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 5, NİSAN 2014 of qualitative research have been acknowledged since 1990s. In this article, a set of common understandings underlying different qualitative methods will be presented and major differences between qualitative and quantitative research traditions will be discussed. Then, some of the most prevalent qualitative methods in psychology, namely Interpretative Phenomenological Analysis, Grounded Theory, and Narrative Analysis will be reviewed. In the discussion section, challenges of conducting a qualitative research study and the issue of how to select a research method will be explored. Finally, hoping that the present article motivates the reader to seek additional information on qualitative research, a list of further readings will be presented. Keywords: qualitative research methods, critical psychology, epistemology in psychology, qualitative data analysis, narrative
© Copyright 2024 Paperzz