Küresel Boyutta Biyolojik Terör Tehdidi

Savunma Bilimleri Dergisi
The Journal of Defense Sciences
Kasım/November 2014, Cilt/Volume 13, Sayı/Issue 2, 27-58.
ISSN (Basılı) : 1303-6831 ISSN (Online): 2148-1776
Küresel Boyutta Biyolojik Terör Tehdidi
İl k e r K İR E M İT Ç İ1
Öz
“Uzun süren savaşları kısaltmak için” gibi, farklı bir söylemin arkasına saklansa da Kitle İmha
Silahları, devletler için günümüzdeki en önemli caydırıcılık unsurudur. Ve bu da doğal olarak güç
demektir. Nükleer, kimyasal, biyolojik ve radyolojik adı altında dört değişik formatı olan bu
silahlardan biyolojik silahların – henüz ilk ikisi kadar sık telaffuz edilmese de – uluslararası toplum
tarafından önemi her geçen gün daha fazla anlaşılmaya başlanmıştır. Gerek Eylül 2001 tarihinde
gerçekleştirilen şarbonlu mektup eylemleri, gerekse El-Kaide ve Aum Shinrikyo terör örgütlerinin
girişimleri uluslararası toplumların dikkatini bu yeni ama aslında bir o kadar da eski olan terör
çeşidine yöneltmiştir. Diğer bir deyişle, biyolojik silahlar artık terör örgütleri tarafından da caydırıcı
bir unsur olarak algılanmaya başlamıştır. O halde biyolojik silahlar, terör amaçlı kullanıldıklarında ya
da kullanılma tehdidinde bulunulduğunda toplumlar ya da devletler üzerinde ne çeşit bir etki yaratır?
Bu etkinin ağır ve uzun süreli olacağı, panik duygusu ile karışık çok ciddi psikolojik stres
oluşturacağı varılan sonuçlardan en önemlisidir. Dahası, teröristler açısından cezbedici olan bu
hususun, biyolojik silahların kullanım alanlarının genişliği ile de birleştiğinde terör örgütlerine yeni
ufuklar açması, ülkelerin güvenlik politikalarında dikkate alınması gereken bir önceliktir.
Anahtar Kelimeler: Biyolojik Terörizm, Kitle İmha Silahları, Uluslararası Terörizm, Biyoterör.
The Threat of Biological Terrorism
On a Global Scale
Abstract
Although they have hidden back to a different discourse such as ‘to shorten the long-lasting wars’, the
Weapons of Mass Destruction (WMD) are currently the most important element of deterrence for
states. And, this naturally means power. Out of these weapons, which have four different formats
under the name of nuclear, chemical, biological and radiological, the biological weapons’ importance
have began to be understood by the international community more with each passing day, although
they are not yet to be pronounced as often as the first two. Either the anthrax letter attacks which were
held in September 2001 or the initiatives by Al-Qaeda and Aum Shinrikyo terrorist organizations
have led the attention of international community to this type of terrorism, which is new but at the
same time old as well. In other words, biological weapons have also begun to be perceived now by
the terrorist organizations as a deterrent. Then, what sort of impact do the biological weapons create
on society or on states when they are used or threatened to be used? That this effect will be severe and
prolonged, create a serious psychological stress when mixed with the sense of panic is the most
important conclusion reached. Moreover, that this consideration, which is attractant to terrorists,
opens up new horizons to the terrorist organizations when it is coupled with the extent of the field of
the use of biological weapons is a priority that the countries should take into account in their security
policies.
Keywords: Biological Terrorism, Weapons of Mass Destruction, International Terrorism, Bioterror.
1
Yazışma Adresi: Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, [email protected].
Makalenin geliş tarihi: 07.04.2014 Kabul tarihi: 25.06.2014
Kiremitçi
28 |
Giriş
2009 yılının ikinci yarısında hayatımıza giren önemli konulardan
birisi de influenza A virüsünün alt türlerinden biri olan H1N1 virüsü ya da
halk arasındaki adıyla “Domuz Gribi Virüsü” oldu.1 Hepimizi bir telaş aldı.
Panikledik. Her öksürdüğümüzde ya da çocuğumuzun her ateşi çıktığında
doktora gittik. Acaba domuz gribi miyiz diye. Aşı yaptırıp yaptırmama
konusunda bile kararsız kaldık. Vücudumuza bilmediğimiz bir mikrobun
enjekte edilmesinin endişesini yaşadık. Korktuk.
Telaş, panik, endişe ve korku; terör ve terörizm ile ne kadar da
yakından ilgili kavramlar, değil mi?
Öte yandan, içimizde hiç kimse yoktur ki, tanıdığı bir doktora,
hemşire bir arkadaşına ya da bir sağlık çalışanına konu ile ilgili fikir
sormamış olsun. Çünkü bahse konu aşının biyolojik silah olduğu yönündeki
iddialar artmıştı. Düşünün bir kere, bir mikrop bu kadar büyük bir
güvensizlik ortamı yaratabiliyorsa, insanlar bunun gibi 43 adet daha ajanın
[şimdilik], bundan daha fazla terör etkisi yaratabileceğini bilseler ne
yaparlardı? Nasıl bir etki altında kalırlardı?
“Uzun süren savaşları kısaltmak için” gibi kullananların bahanesi
olan farklı bir söylemin arkasına saklansa da Kitle İmha Silahları (KİS),
günümüzde en önemli caydırıcılık unsurudur. Bu da doğal olarak güç
demektir. Nükleer, kimyasal, biyolojik ve radyolojik adı altında dört değişik
formatı olan bu silahlardan biyolojik silahlar, henüz ilk ikisi kadar sık
telaffuz edilmese ve dünya üzerinde bilindik olayları çok fazla olmasa da
ileride olmayacağı ve tehdidinin göz ardı edilmesi gerektiği anlamına
gelmez. Zira nükleer, kimyasal ve radyolojik silahlar gibi geniş kitlelere her
türlü zararı verebilme kapasitesine sahip olan bu silahlar; kolay ve ucuza
elde edilmeleri, etkilerinin artıcı ve kalıcı olması, kullanım kolaylıkları ve
kullanıldıklarının geç farkına varılması gibi özellikleri nedeniyle diğer
üçünden çok daha etkili özgünlükler sergilemektedir (Özgür, 2006).
Bu çerçevede makale, biyolojik terörizmi toplum üzerindeki etkileri
bağlamında inceleyecektir. Biyolojik silahların terörizm algısı içindeki yeri
makalenin ana gövdesini, söz konusu silahların terör amaçlı
kullanıldıklarında ya da kullanılma tehdidinde bulunulduğunda toplumlar
üzerinde ağır ve uzun süreli bir etki yarattığı ve bu etkiyle birlikte kullanım
alanlarının genişliğinin terör örgütlerine yeni ufuklar açtığı hususu da tezini
oluşturacaktır. Bu tezin sınanmasında da ağırlıklı olarak konuyla ilgili
yapılmış uluslararası anketlerden yararlanılacaktır.
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 29
Tümden Gelim yönteminin kullanılacağı bu çerçevede, ilk olarak
literatürde “Süper Terörizm” olarak da bilinen “KİS ile Terörizm” konusu
ele alınacaktır. Zira Soğuk Savaş döneminin en önemli caydırıcılık ve güç
unsurunu bünyesinde barındıran bu silahlar, SSCB’nin dağılmasından sonra
terör örgütlerinin önemli ilgi alanlarından biri olmuştur. Bunlardan biri olan
biyolojik silahlar, her yönüyle makalenin ikinci kısmında ele alınmaya
çalışılacaktır. Özelliklerinin terör örgütlerini cezbetmesi nedeniyle,
biyolojik silahlara yönelen eğilimin sebepleri diğer kısımda geniş olarak
vurgulanacaktır. Değinilen tüm argümanları desteklemek adına, biyolojik
silahların kullanıldıklarında ya da kullanılma tehdidinde bulunulduğunda
toplum üzerinde nasıl bir etki yaratacağına dair tespitler bir sonraki kısımda
uluslararası yapılmış anketlerden yararlanılarak ifade edilecektir. Sonuç
kısmında ise, ülkelerin güvenlik politikalarında daha kapsamlı bir biyogüvenlik tedbirlerinin alınması gerektiğinin altı çizilecektir.
Kitle İmha Silahlarıyla Terörizm (Süper Terörizm)
Tarih sahnesine girişi çok daha eskilere dayanan, inanılmaz
gelişmesini II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde
gerçekleştiren, beklenen sonuç bölümü ise belki de hiç gelmeyecekmiş gibi
gözüken KİS; Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) adı
altında dört değişik formatı olan - ama konvansiyonel olmayan - silahlar
veya onları taşımak ve fırlatmak için kullanılan her türlü ekipman (balistik
füzeler2, uçaklar, uzun menzilli toplar, mektup zarfları, vs.) için kullanılan
ortak bir terimdir. Gerek tahribat potansiyelleri, gerekse de bu özelliğinden
kaynaklanan caydırıcılık niteliğiyle konvansiyonel silahlardan kesin bir
şekilde ayrılan KİS, her ne kadar aynı üst başlık altında toplansalar da
birbirlerinden oldukça farklıdır. Daha çok muhteviyatlarında, yapım
teçhizatlarında ve kullanım metotlarında kendini gösteren bu farklılığın, söz
konusu silahların etkileri yönünden de benzer nitelikte olduğu
görülmektedir (Tablo 1).
Tablo 1. Kitle İmha Silahlarının Genel Özelliklerinin Karşılaştırılması
(Kitle İmha Silahları Raporu, 2006)
ÖZELLİK
NÜKLEER SLH.
KİMYASAL SLH.
BİYOLOJİK SLH.
Ağırlık
Etki Alanı
1 Megaton
300 km2
15 ton
60 km2
Tahribat
% 90 ölüm
% 50 ölüm
10 ton
100 bin km2
% 75 ölüm ya da
% 50 ağır hasta
Maliyeti
800$ / km2
600$ / km2
11$ / km2
30 |
Kiremitçi
Rusya Federal Güvenlik Komitesi (FSB) Başkanı Aleksandr
Bortnikov, 2009 yılında İrkutsk şehrindeki Uluslararası Güvenlik
Toplantısında yaptığı bir açıklamada; son dönemde uluslararası terör
örgütlerinin daha aktif hale geldiklerini ve eylemlerinde KİS kullanmayı
hedeflediklerini, bu amaçla KİS’e sahip olmak için çalışmalar yaptığını
belirtmiştir (Rusya Online, 2009). Böyle bir açıklamanın, uluslararası
kamuoyunca KİS’in yayılmasından birinci derecede sorumlu tutulan
SSCB’nin halefi olan bir ülkeden gelmesi ilginçtir. Zira KİS’in terör
örgütlerinin eline geçme endişesinin sebebi ya da diğer bir ifadeyle KİS’in
devletlerin kontrolü dışında da kullanılabilir olmasından kaynaklanan
güvenlik sorununun başlangıcı, SSCB’nin dağılması ve geride kontrolsüzce
bıraktığı muazzam ama envanteri belli olmayan stoğudur3 (Kibaroğlu,
2006).
Rusya Federasyonu (RF)’nun Atom Enerji Eski Bakanı, Viktor
Mikhailov’un; SSCB’nin halefi olan RF’nin elinde 30.000 - artı eksi 5.000 adet nükleer başlık olduğu şeklinde açıklamalar yapması bu belirsizliğin bir
diğer ifadesidir (Kibaroğlu, 2003.) 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra
ABD’de kurulan Kitle İmha Silahları Terörizmi ve Yayılmanın Önlenmesi
Komisyonu; “2014 yılı sonunda dünyanın herhangi bir yerinde nükleer veya
biyolojik bir terör saldırısının meydana gelmesi ihtimali her zamankinden
çok daha fazladır” şeklinde bir çıkarımda bulunarak Bortnikov’u
destekleyen daha spesifik bir öngörü ortaya koymuştur (Allison, 2010: 18).
Bu olumsuz çıkarımlara, bir de SSCB’nden ayrılan devletlerin kendi
iç yapılanmalarını oluşturamamaları, dolayısıyla bu tür maddelerin gerek
ithali gerekse de ihracatı ile ilgili gümrük kontrol sistemlerini tesis
edememiş olmaları eklenince, terör örgütlerinin kontrolsüz kalan söz konusu
tehlikeli silahlar için gerekli olan maddeleri elde etmeleri günümüzde çok
daha kolaylaşmıştır. Sektördeki tecrübeli bilim adamlarının da bu kapsamda
terör örgütlerinin veya mafyanın bünyesinde yer almasının ortamı
doğmuştur. Örneğin, Çin 1991 ve 1993 yılları arasında 3.000 Rus bilim
adamı ve mühendise teklifte bulunmuş, bunlardan 1000’i (300’ü uzun vadeli
kalmak üzere) teklifi kabul etmiştir (Chandler, 1998).
Bu bağlamda ve günümüze kadar gerçekleşen gelişmeler ışığında
Uzak Doğu, Orta Doğu, Güney Asya, Basra Körfezi ve Kuzey Afrika’nın
tehdit riski yüksek olan bölgeler olarak değerlendirilmesi kaçınılmazdır.
Zira aralarında İran, Irak, Libya ve Kuzey Kore’nin bulunduğu bir takım
ülkeler, SSCB’nin dağılmasından sonra onun elinde bulunan KİS’e ve
yapımında kullanılan malzeme, teknoloji ve bilgiye sahip olmak amacıyla
girişimlerde bulunmuştur (Kibaroğlu, 2006). Devletlerin bile sahip olmak
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 31
için yararlandığı bu otorite boşluğundan, terör örgütlerinin yararlanmaması
için hiçbir sebep yoktur. Bu noktadan hareketle kitle imha terörü kısaca;
“Terör örgütlerinin siyasi ve/veya diğer amaçları uğruna, kitle imha
silahlarını, insanları toplu şekilde öldürmek, ekolojik zarar vermek,
psikolojik etkileşim yaratmak için kullanması veya kullanma tehdidi içeren
eylemleri gerçekleştirmesidir” şeklinde Demirci’nin
(2009) nükleer
terörizm” tanımı genişletilerek ifade edilebilir.
Yukarıda ifade edilmeye çalışılan ve SSCB’nin dağılmasından
kaynaklanan büyük tehlikenin farkında olan ABD, söz konusu güvenlik
açığını kapatmak için harekete geçmiştir. Geniş çapta bir şeylerin
yapılmasının gerekliliğine inanan ABD’nin iki senatörü, Sam Nunn ve
Richard Lugar, 1992 yılında destekledikleri bir kanunla ‘Ortak Tehdit
Azaltma Programı’nın hayata geçmesini sağlamışlardır. Eski SSCB
devletlerinden Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan, Belarus, Özbekistan
ve Kazakistanda mevcut KİS’i ve onlarla ilişkili olan her türlü alt yapıyı
güvenlik altına almak ve gerekirse yok etmek amacında olan söz konusu
programa (Nunn-Lugar programı), o dönem için 10 milyar dolar bütçe
ayrılmıştır. SSCB’deki kontrolsüz ve güvensiz KİS’in silah tüccarlarının ve
de dolayısıyla terör örgütlerinin eline geçmesinden duyulan endişenin bir
tezahürü olan bu programın dört ana hedefi vardır:

Eski SSCB’nin KİS ve ilişkili tüm alt yapıyı yok etmek,

KİS ve ilgili teknoloji ve materyali emniyet altına almak,

Şeffaflığı artırmak ve yönetimde standartlığı teşvik etmek,

KİS’in yayılmasını önlemek amacıyla savunma ve askerî iş
birliğini desteklemek,
Şekil 1’de Nunn-Lugar Programının 31 Mayıs 2013 tarihine kadar
gerçekleştirdiği işlemler yer almaktadır. Hedeflerinden çoğunda % 50’yi
geçen program, 2018 yılına kadar adı geçen ülkelerdeki tüm KİS’i ve
altyapısını kontrol altına almayı ya da pasif hale getirmeyi amaçlamaktadır.
Ancak, görüldüğü gibi bu başarılardan en düşük seviyede (% 58,5)
olanlardan birisi, “Biyolojik Laboratuarların Güvenliği” konusudur.
KİS’in yayılması sorunu sadece devletlerle ilgili değil, ele
geçirmeleri ve/veya kullanmaları durumunda terör örgütleri tarafından çok
ciddi ve içeriği bilinenden farklı bir terörizm tehdidi yaratabilecek ortamın
hâlihazırda oluşması nedeniyle de önemlidir. Çünkü tahmin edilen
senaryoların gerçekleşmesi durumunda, bugüne kadar yaşanan acılar ve
karşılaşılan zararlardan çok daha korkunçlarının yaşanması olasıdır. Bu
Kiremitçi
32 |
hususun ciddiye alınmamasının, olasılığının çok düşük görülmesinin ve
ihmal edilmesinin de tehdidin boyutlarını artırdığı kesindir.
Şekil 1. Nunn-Lugar Programının Skor Tabelası
(Nunn-Lubar CTR Scorecard)
1970-2011 yılları arasında yaklaşık 245 KBRN olayı rapor
edilmiştir. Nükleer terör olayının hiç kaydedilmediği bu dönemde4; 200
olayla kimyasal silahlarla gerçekleştirilen eylemler, 32 biyolojik ve 12
olayla da radyolojik silahlarla yapılan terör hareketleri yer almaktadır.
Azımsanamayacak miktarda olan bu saldırılar, en çok 2001 yılında
görülmüş olup 1000’nin üzerinde ölüme ve çok daha fazla insanın da
yaralanmasına sebep olmuştur (Global Terrorism Database, 2013). Şekil2’de KİS ile gerçekleştirilen eylemlerin yıllara göre dağılımı sunulmuştur.
Bununla birlikte, 2013 yılının başına kadar ‘Ulaşım ve Kalkınma
Politikası Enstitüsü’ne kayıtlı 120 ülke, nükleer ve diğer radyoaktif
maddelerle ilgili 2331 olayı rapor etmiştir. Bu sayıdan 419’u izinsiz
bulundurma ve ilgili suç faaliyetleri, 615’i çalıntı veya kayıp, 1244’ü diğer
yetkisiz faaliyetler ve olaylar, 69’u ise kategorisi belli olmayan vaka olarak
bildirilmiştir (IAEA Incident and Trafficking Database, 2013). Kontrol dışı
gerekleşen bu olayların sayısı gerçekten ürkütücüdür. Altı adet nükleer
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 33
silahın ise hâlen bulunamamış olması bu vahameti daha da artırmaktadır
(Broken Arrows: Nuclear Weapons Accidents).
Şekil 2. Yıllara Göre KİS Eylemleri (Global Terrorism Database, 2013)
Sonuç olarak; endişe duyulması gereken konu, devlet destekli
terörizm kavramı içinde KİS’in kullanılması değil, terör örgütlerinin bu
silahları bir şekilde elde etmeleri, hatta üretmeleri ve en nihayetinde de
kullanmalarına dayanan ürkütücü terör senaryolarıdır. Sonunda hangi güdü
(dinsel, ideolojik, psikolojik) ya da çıkar unsuruyla hareket ederlerse
etsinler, terör örgütlerinin KİS ile gerçekleştirecekleri her eylemin – fırsatın
bir kere ele geçmesiyle bile – masum pek çok insanın ölümüne yol açacağı
kesindir.7 Şekil 3’de çatışma ortamının geleceğinde, terörizmin kullanılması
ve KİS’e sahip olma eğilimleri ifade edilmeye çalışılmıştır. Görüldüğü gibi
yakın gelecekte KİS’in terör amaçlı kullanılması öngörülmektedir. Bu
amaçtaki beklentiler ise; toplu ölüm ve yaralanmalar, acil yardım
sistemlerine (hastane ve benzeri sağlık kuruluşları) aşırı yüklenmeler,
normal yaşamın alt üst olması, panik ve şaşkınlık, önemli tesislerin
kapatılması, hükümete ve devlete güvenin kaybolması olarak özetlenebilir.
Kiremitçi
34 |
Şekil 3. Çatışma ve Terörizm Ortamında KİS’e Sahip Olma (Chandler, 1998)
Biyolojik Silahların Tanımı, Özellikleri ve Tarihi
İki farklı kelimeden oluşan ‘Biyolojik Silah’ kavramını
açıklayabilmek için öncelikle her iki kelimenin ayrı ayrı ele alınması
gereklidir. Bu bağlamda Latince bios (yaşam) kökünden türeyen biyoloji;
“Yaşamı ve yaşayan canlıların yapısını, işlevini, gelişimini, kökenini,
evrimini, yayılımını ve sınıflandırılmasını inceleyen bilim dalı”dır. Silah
ise; “Kullanıldığında uzaktan veya yakından canlıları öldürebilen,
yaralayan, etkisiz hale getiren, canlı organizmaları hasta eden, cansız
varlıkları parçalayan ve ortadan kaldıran ve yok eden araçların tümü” olarak
tanımlanmaktadır (Biyolojik Silah Nedir?). Bu noktadan hareketle, Eylül
2001 tarihinde ABD’de şarbonlu mektup saldırıları ile dünya kamuoyunun
dikkatinin yöneldiği biyolojik silahlar; “Canlılar üzerinde zararlı etkiler
bırakmak amacıyla kullanılan ve milyonlarca kez üretilebilen
mikroorganizmalar, toksinler, arakonak hayvanlar, bitki öldürücüler, zararlı
haşarat ve hayvanlar, vb. ajanlar” olarak tanımlanabilir (Kenar, 2002).
Bu çerçevede, henüz nükleer ve kimyasal silahlar kadar sık telaffuz
edilmese ve dünya üzerinde bilindik olayları çok fazla olmasa da geniş
kitlelere zarar veren ve öldürücü nitelikte olan biyolojik silahlar; “kolay ve
ucuza elde edilmeleri, etkilerinin artıcı ve kalıcı olması, kullanım
kolaylıkları ve kullanıldıklarının geç farkına varılması gibi özellikleri
nedeniyle”, diğer KİS’lerden bariz bir şekilde ayrılmaktadır (Özgür, 2006).
Zira başka bir bakış açısıyla biyolojik silahlar; ‘Fakir Ülkelerin Kitle İmha
Silahı”6 olarak da nitelendirilmektedir. Birleşmiş Milletler (BM), Dünya
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 35
Sağlık Örgütü, NATO gibi uluslararası kuruluşlar ve Biyolojik Silahlar
Konvansiyonunun belirlemelerine göre, insanlara karşı biyolojik silah haline
getirilebilme özelliğine sahip 43 adet mikroorganizma (15 bakteri, 24 virüs,
2 mantar ve 2 parazit) mevcuttur.7 Bu silahların öldürücülük gücü o kadar
artmıştır ki alanın önde gelen bilim adamlarından ve SSCB’nin biyolojik
silah uzmanı olan Alıbek, “Dünya üzerinde nükleer silahların yarattığı
ölümcül etkilerden kat ve kat daha güçlü biyolojik silahlar üretilmiş
durumdadır” diyerek bu konunun ehemmiyetine dikkat çekmektedir
(Alıbek’ten aktaran Özgür, 2006). Yine kendisinin ifadesine göre, büyük
ihtimalle bu silahlar RF ve SSCB’nin eski cumhuriyetlerinin sınırlarının
dışına çoktan çıkmıştır (Arda, 2009).
Söz konusu mikroorganizmaların atılması, yayılması ve
dağıtılmasında uçak, insansız hava aracı, roket, füze, top, bomba, mayın,
jeneratör vb. araçlar ile posta/kargo ya da haşarat/böcek ile yayma,
havalandırma sistemine enjekte veya yiyecek/içeceklere sabotaj yöntemleri
kullanılabilir. Diğer KİS’lerden çok daha önceleri tarih sahnesinde yerini
alan bu silahlarla yapılan en yakın dikkat çekici eylem, 11 Eylül 2001 tarihli
saldırıların hemen sonrasında Amerika’da, mektuplu şarbonlar nedeniyle 17
kişinin hastalanması ve 5 kişinin de hayatını kaybetmesidir. Tablo 2’de
KİS’in öldürücü etkileri bakımından bir diğer karşılaştırma sunulmuştur.
Tablo 2. Kitle İmha Silahlarının Öldürücü Etkilerinin Karşılaştırılması (Lele, 2008)
Biyolojik – Kimyasal
Biyolojik – Nükleer
10 gram şarbon veya 1000 kg. sarin 3000–
8000 ölüme neden olmaktadır.
100 kg. şarbon 1,5–3 milyon ölüme yol
açmaktadır. Bir hidrojen bombası ise;
0,9–1,9 milyon ölüme neden olmaktadır.
Duyularla varlıkları anlaşılmayan ve açık alanda belirlenmeleri
oldukça zor ve zaman alıcı olan biyolojik silahlar; uygun ortamlarda hızla
çoğalabilir, kalıcı hale gelebilir ve tüm koruyucu önlemleri etkisiz hale
getirebilecek şekilde ortama uyum sağlayabilirler. En ufak miktarı bile
öldürücü olabilen biyolojik silahlar, canlılara zarar veren en büyük ve
tehlikeli silahların başında gelmektedir. Örneğin, botulinum toksini
kimyasal bir sinir ajanı olan sarinden 100.000 kat daha zehirlidir
(Karayılanoğlu, 2009). Bununla beraber kimyasal silahlar, dağıldıklarında
ya da sulandırıldıklarında daha az öldürücüdürler.
36 |
Kiremitçi
Biyolojik maddeler kokusuz, tatsız ve aerosol bulutu halinde hedef
kitle üzerine atılabilirler. O zaman boyutları 1 ile 5 mikrometre veya mikron
olabilir (Özgür, 2006). Doğal olarak, bu son derece küçük partiküller insan
gözüyle görülemez. Bu da pek çok alanda kullanışlı olan bir özelliktir.
Örneğin: askerî harekâtta ciddi bir etki yaratmak adına yüz binlerce ton
kimyasal ajanın kullanılması gerekirken aynı derecedeki olumsuz etkiyi
yaratabilmek için birkaç kilogram biyolojik madde yeterli olabilmektedir.
Bazı biyolojik silah ajanlarının ortaya çıktıklarındaki ölüm oranı Tablo 3’de
sunulmuştur. Bu tabloda, söz konusu etkilerin ölçülebilir bir değerle
vurgulanması açısından 50 kg. toz şarbon, veba ve tularemi ajanlarının
500.000 kişilik bir yerleşim merkezinde 2 km2’lik alana atılmasının
muhtemel sonuçları da gösterilmiştir.
Günümüzden 25.000 yıl öncesinde dahi varlığı bilinen biyolojik
silahların kullanımı çok eski tarihlere dayanmaktadır.8 Örneğin, ilk çağda
insanlar, bitki ve kendilerinden elde ettikleri toksin bulaştırılmış okları
kullanmışlar, dışkılardan elde ettikleri zehirli maddeleri su kaynaklarına
bulaştırarak düşmanlarını öldürmeye çalışmışlardır (Introduction to
Biological Weapons, 2013). 1346’da Tatar savaşçıları, Kırım Savaşı’nda
Cenevizlileri mağlup etmek amacıyla, vebalı cesetleri mancınıklarla Kaffa
(O dönemde Cenevizlilerin Karadeniz’i kontrol etmek için kullandıkları
şehir, bugünkü Ukrayna'da Feodossia) şehrinin surlarından içeri atarak
salgın oluşturmaya çalışmıştır (Croddy, 2001). 16’ncı yüzyılın sonlarına
doğru, Amerikan yerlilerinden kurtulmak için yine biyolojik silah olarak
tanımlanabilecek çiçek ve kızamık virüsleri bulaştırılmış battaniyeler ‘iyi
niyet gösterisi!’ olarak dağıtılmıştır.9 Daha sonra bu yöntemi, 1763 yılındaki
‘Pontiac Ayaklanması’ esnasında İngilizler General Jeffrey Amherst
komutasında Amerikan yerlilerine karşı bir kez daha kullanmışlardır
(Christopher vd, 1997).
Japonya’nın, “Ünite 731” ile başlayan biyolojik silah programı10,
Mançurya’da binlerce Çinlinin ölmesine sebep olmuş; İngilizler, İskoçya
açıklarındaki Gruinard Adası’nda11 şarbonla pek çok deneme yapmıştır
(Hüşan, 2010). ABD, 1942 yılında kendi biyolojik silah programını
başlatmış, silahlanmasını 1969 yılında tamamlamış, ancak müteakiben
Başkan Nixon yaptığı açıklamada biyolojik silahların her türlü yöntemle
kullanılmasından şartsız olarak vazgeçtiklerini duyurmuştur (Özgür, 2006).
SSCB, biyolojik silah programı alanındaki girişimleri için 60.000
çalışanı ile dünyada en fazla sayıdaki biyolojik silah araştırmacısı ve bilim
adamını barındırmış olan Sverdlovsk Üretim Merkezi’ni kurmuştur
(Karayılanoğlu vd, 2006).12 Öte yandan Vietnam ve müttefikleri de 1981
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 37
yılında, Laos ve Kamboçya'da, “sarı yağmur (yellow rain)” denilen mikro
toksinleri biyolojik silah olarak kullanmışlardır (Tucker, 2001). Benzer
şekilde BM, Körfez Savaşı döneminde Irak’ta, şarbon ve botulinum içeren
biyolojik silah temelli projelere ulaşmıştır (UN Compendium: The
Biological Weapons Programme).
Tablo 3. Bazı Biyolojik Silah Etkenlerinin Ortaya Çıktıklarındaki Ölüm Oranı (Dizer, 2009
ve Leblebicioğlu, 2011)
ETKEN
DİRENÇ
ÖLÜM ORANI
Şarbon
>>20 km
Çok stabil
Yüksek
(ölüm:95.000
etkilenen:125.000)
Çiçek
Çok stabil
Yüksek
Veba
(yayılım 10 km)
Canlı dokuda 270 gün
24 saat içinde tedavi
edilmezse yüksek
(ölüm:55.000
etkilenen:100.000)
Tularemi
>20 km.
Nemli toprakta birkaç ay
Tedavisiz olgularda orta
(ölüm:30.000
etkilenen:125.000)
Q ateşi
Toprakta aylarca
Çok düşük
Kolera
Temiz su ve aerosolde stabil değil
Tedavisiz olgularda yüksek
Ruam
Çok stabil
>%50
Botulismus
Su ve yiyecekte haftalarca
Solunum desteksiz yüksek
Ricin toksini
Stabil
Yüksek
Terör Örgütlerinin Biyolojik Silahlara Eğilimlerinin Sebepleri
Terör örgütleri, zaman zaman KİS’e sahip olmak niyetlerini açıkça
ifade etmişlerdir. Örneğin, ABD’nin 2 Mayıs 2011 tarihinde sınır ötesi bir
operasyonla öldürdüğü El Kaide terör örgütü eski lideri Useme Bin Ladin,
1999 yılında yaptığı bir bildiride; “Müslümanların, kafirlerin Müslümanlara
zarar verilmesini engelleyecek silahları denememelerinin onlar için bir
günah olabileceğini” belirtmiştir (Yusufzai, 1999). Bu motivasyona paralel
38 |
Kiremitçi
olarak Afganistan’da El Kaide tarafından desteklenen eğitim kamplarında
terör örgütü üyelerine; internetten, bilimsel ve teknolojik kaynaklardan ve
konferanslardan yararlanılarak KİS ile ilgili bilgiler verilmiştir. El Kaide’nin
Afganistan’daki bürosunda bulunan belgelerinde, nükleer silah üretimi için
sanılandan daha ciddi projeleri olduğu belirlenmiş ve bu maksatla örgüt
üyeleri birçok kez nükleer silah üretiminde kullanılan maddelere ulaşmak
için girişimlerde bulunmuştur. Örneğin Rusya İstihbarat Servisi, 1998
yılında Bin Ladin’in yönettiği Pakistan kaynaklı terör örgütüne, nükleer silah
üretiminde kullanılan belirlenemeyen miktarda uranyum satmaya çalışan bir
grup teröristin yakalandığını belirtmiştir (Rustemova, 2006). El Kaide’nin de
benzer şekilde tehlikeli kimyasal madde ve toksinler elde etmek için
girişimlerde bulunduğu bilinmektedir.
Aynı şekilde, El Kaide’nin Irak liderlerinden Abu Ayyub al-Masri de,
2006 yılının Eylül ayında yaptığı açıklamada; “Nükleer uzmanlar ve
patlayıcı mühendisleri gibi seçkin özellikleri olan üst düzey uzmanların”
kendileriyle birlikte çalışmasını önermiştir (Rising, 2006). Bu son
açıklamanın dayanak noktası olarak; 2003 yılında verilmiş bir Fetva’nın
olduğunu vurgulamak konunun bir diğer boyutuna dikkat çekecektir:
“Düşmanı yenmek adına KİS kullanımı, Kur’ana uygundur ve kabul
edilebilir” (Roberts, 2009). Buradan hareketle El Kaide’nin Sözcüsü Ebu
Ghait; “4 milyon Amerikalıyı öldürme hakkımız var” demesi, terör
örgütlerinin mümkün olan en fazla sayıda insan öldürmek niyetinde
olduğunun da göstergesidir (Allison, 2010).
Örgüt, 1990’lı yılların sonuna doğru, çok güçlü etkisi olduğunu
keşfettiği şarbon üretimine yönelmiştir. 1999 yılında bu maksatla, daha önce
Pakistan Bilim ve Endüstri Araştırma Konseyi’nde çalışan gıda patologu ve
veteriner Rauf Ahmed’i kiralamıştır. Ahmed, Khandahar’da küçük bir
laboratuar kurmuş ve öldürücü keskinlikte şarbon üretimine başlamıştır.
2001 yılının ilk aylarında ise örgüt, Yazid Sufaat adında bir başka bilim
adamını işe almıştır. Sufaat, daha önce Malezya Ordusu’nda görev yapmış
ve Kaliforniya Devlet Üniversitesinde biyoloji eğitimi almıştır (Larssen,
2010). Bunlara ilave olarak El Kaide, zirai ilaçlama uçaklarının, ürettiği
biyolojik silahları nüfusu kalabalık yerlere yaymak amacıyla kullanışlı
olduğu kanaatine varmış ve bu maksatla da girişimlerde bulunmuştur.
Örneğin, ABD’de yaşayan ve örgüt üyesi olan Zacarias Moussaoui,
Minnesota’daki ilaçlama uçakları için pilot eğitimi veren bir kursta ehliyet
almak üzereyken yakalanmıştır (Tucker, 2009).
Moussaoui’nin yakalanması akıllara El Kaide’nin bu tür uçakları
kullanarak şarbonu insanlar üzerine yayacağı fikrini getirmektedir. Ancak,
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 39
gerek Sufaat’ın 2001 yılında Malezya’ya girme teşebbüsünde bulunurken
gerekse Ahmed’in Pakistan yetkilileri tarafından yakalanması, El Kaide’nin
bu tarz çalışmalara ara vermesine sebep olmuştur. Fakat 11 Eylül 2001
saldırılarının tam da bu yıla denk gelmesi ve arkasından şarbonlu
mektuplarla biyolojik terör saldırıları gerçekleştirilmesi düşündürücüdür.
Öte yandan, küreselleşmenin etkileri neticesinde terör örgütlerinin
mali gücünün artması ve devlet destekli terörizmin de yaygın bir mücadele
stratejisi haline gelmesi terör örgütlerine yeni ufuklar açabilmektedir. Bu
nedenle, elinde tehlikeli kimyasal silahlar, bulaşıcı hastalık taşıyan
bakteriler veya binlerce insanın ölümüne yol açabilecek etkiye sahip nükleer
bomba bulunan teröristlerin olabileceği, artık kabul edilmesi gereken bir
gerçektir. Bu noktada asıl vurgulanmak istenen teröristleri biyolojik silah
kullanmaya motive eden unsurlardan ziyade, terör amaçlı biyolojik silah
kullanımının toplum üzerinde oluşturacağı ve terör örgütleri için cezbedici
olan psikolojik etkisidir. Ancak yine de terör örgütlerinin biyolojik silahlara
eğilim göstermelerine neden olan sebepleri özetle ifade etmek gerekirse:
 Biyolojik silahlarla gerçekleştirilen terör eylemlerinde, küçük
miktarlarda kullanılan ajanlarla büyük kitleler, gerek fiziksel gerekse de
ruhsal olarak etkilenebilir. Zira bu eylemlerde amaç, kitle imhasından daha
ziyade kitle paniğidir. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde gerçekleşmesi
muhtemel bir biyolojik terör saldırısının da bu yönde olabileceği yargısına
varılabilir ki bu çıkarım bir sonraki kısımda anketlerle desteklenmiştir.
 Biyolojik silahlar, üretilmesi ve elde edilmesi en kolay KİS’dir.
Teröristlerin kullanım amaçları için ufak ev tipi veya 25-50 m2’lik küçük
laboratuarlarda büyük miktarda biyolojik silah maddesi üretilebilir (Kenar,
2002).13
 Maliyeti en düşük KİS, biyolojik silahlardır. Bu özelliğinden
dolayı söz konusu silahlara ‘fakir ülkelerin atom bombası’ da denir.
 Biyolojik silahların kuluçka dönemine sahip olması teröristlerin
tespit edilmeden kaçmalarına imkân tanır.
 Biyolojik silahlar sadece canlı varlıklarda hastalık ve ölüm
meydana getirmektedirler. Diğer KİS gibi tahribat etkileri yoktur. Bu özellik
de kullanana açığa çıkmama imkânı sağlamakta ve suçlunun bulunmasını
son derece zor duruma sokmaktadır ki devletlerin ve terör örgütlerinin en
gözde tercih sebebi de aslında budur (Özgür, 2006).
İlave olarak küreselleşme, başta teknolojik etkileri olmak üzere, terör
örgütlerine hem bu tür silahların nasıl bir şey olduğunu, ne gibi etkileri
Kiremitçi
40 |
olduğunu, nerelerde hangi şartlar altında kullanılmasının çok daha büyük
tesir yapacağı konusunda gerekli girdileri sağlamakta ve algı oluşturmakta,
hem de bu tür silahların – nükleer olanları da dâhil – nasıl yapılabildiğini
şematik olarak adım adım göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, KİS’in nasıl
yapılacağına dair bilgileri sağlamada internet büyük bir faktör olmuştur.
Arama motorlarından herhangi birine girilerek kimyasal ve biyolojik silah
yapmak için gerekli bilgiler elde edilebilir. Ayrıca, bu konuda basılmış el
kitapları da bulunmaktadır.14 Bu özelliği ile küreselleşme, terör örgütlerinin
kapasiteleri üzerinde bir kuvvet çarpanı etkisi yapmıştır.
Sonuç olarak, son yıllarda biyolojik silahların askerî ve sivil
topluluklar üzerinde oluşturabileceği etkiler, yukarıda belirtilen teknolojik
gelişmeler ışığında, inanılmaz derecede tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bunda
küreselleşmenin de büyük etkisi olmuştur. Zira anlaşılamayan fakat yaygın
olan bir duyguyu belirttiği15 de iddia edilen küreselleşme; erişim, ulaşım,
iletişim ve hıza karşılık gelen teknolojik boyutu ile biyolojik maddelerin
terör amaçlı kullanılabilmesine yönelik bilgiler ve ortam sağlamaktadır. Bu
nedenle de uluslararası terörizmin en önemli kırılma noktalarından birisi hiç
şüphesiz küreselleşmedir. Teknolojik boyutunun yanı sıra; ekonomik,
askerî, sosyal, kültürel ve siyasi boyutlarıyla devasa bir değişim ve gelişim
süreci sergileyen küreselleşme; uluslara ait politik ve fiziki sınırların
anlamını yitirmesine sebep olmuş ve bu negatif etkisiyle biyolojik
maddelerin olağanüstü bir hızla yer değiştirmesine, diğer bir ifadeyle
transferine ortam sağlamıştır. Buna bağlı olarak çok uluslu terör örgütleri
ortaya çıkmış, terörizm küreselleşmiş ve terör eylemleri dünyanın
egemenlik ilişkilerini hedef almaya başlamıştır.
Biyolojik Terörün Toplum Üzerindeki Etkisi
Yukarıda belirtilen ifadeleri bir tanımda birleştirecek olursak;
“Biyolojik terörizm (biyo-terör), toplumda normal yaşamı durdurmak veya
ideolojik bir avantaj kazanmak amacı ile biyolojik etkenlerin şahıslara,
gruplara veya daha geniş nüfusa karşı korku yaratmak, hastalık oluşturmak
veya hastalık oluşturma korkusu yaratmak amacıyla kullanılmasıdır”
(Yenen ve Doğanay, 2008). Yeni bir disiplinlerarası bilim konusu olarak
öne çıkmaya başlayan biyo-terörde hedef; toplumlar, amaç yani istenen etki;
korku yaratmaktır ve terörizmin birinci hedeflerinden olan korku yaratmak
hususu bu terör çeşidinde de ön plandadır. Hal böyle olunca, terör örgütleri
adlarını ve güçlerini geniş kitlelere duyurma imkânı bulmakta, politik
hedeflerinin ve ideolojilerinin yayılmasını sağlamakta ve böylelikle
isteklerine ulaşmaları için pazarlık yapabilme kabiliyetine kavuşmaktadırlar
(Yenen ve Doğanay, 2008).
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 41
Devletler tarafından başta caydırıcılık olmak üzere çeşitli amaçlarla
geliştirilip üretilen biyolojik silahlar, bazen bir savaş bazen de bir terör aracı
olarak
hemen
her
dönemde
kullanılmıştır. Makalenin odak
noktası olan terörizm açısından bu kullanım dikkate alındığında; günümüze
kadar gerçekleşen bir takım terör olaylarında, biyolojik silah özelliği
kazandırılmış etkenlerin/mikroorganizmaların kullanıldığı görülmektedir.
Çünkü biyolojik silahlar ile en basit terör eylemlerini bile artık
gerçekleştirebilecek bilgi ortamı oluşmuştur ve biyolojik silahlar bu tür
eylemlerin başlıca aracı olabilmektedir. Örneğin bazı yazarlar ve bilim
adamları tarafından ‘bugüne kadar gerçekleştirilmiş en etkili biyolojik terör
olayı’ olarak nitelendirilen ve ABD’de 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra
gerçekleştirilen “şarbon (anthrax) terörü” bunlardan biridir.16
ABD’de 2001 yılında meydana gelen mektuplu şarbon eylemleri, 11
Eylül 2001 saldırılarından bir hafta sonra, 18 Eylül 2001 tarihinde başlamış
ve birkaç hafta sürmüştür. FBI tarafından soruşturma kapsamında
“Amerithrax” olarak da nitelendirilen söz konusu saldırılar sonucunda 5 kişi
yaşamını yitirmiş ve 17 kişi de şarbondan etkilenmiştir. Bahse konu olay,
sadece ABD’yi değil, aynı zamanda bütün dünyayı da sarsmıştır. Ancak,
sadece tıbbi olarak rakamlandırılan bu etkilenmelerin aslında psikolojik
olarak çok ama çok daha fazla olduğunu aşağıdaki “Harvard Halk Sağlığı
Okulu” anketi belirtmektedir. Çünkü söz konusu saldırılarla birlikte (şarbon
sporlarıyla kirletilmiş mektup ve posta paketleri) ABD’de, biyoterörizm
kaynaklı ciddi bir anlayış hâkim olmaya başlamıştır. Zira anılan
saldırılardan sonra ABD, 1997 yılında 137 milyon dolar olan biyolojik
savunma bütçesini yaklaşık 6 milyar dolara çıkarmıştır (Hall, 2010).
Söz konusu anket, biyo-terörün rapor edildiği üç şehirdeki17 şarbon
olaylarının, anılan şehirlerde yaşayan insanların endişelerini ve
davranışlarındaki değişiklikleri istatistikî olarak ortaya koymaktadır. 29
Kasım–3 Aralık 2001 tarihleri arasında yapılan ve ilk defa 17 Aralık 2001
tarihinde –11 Eylül saldırılarından yaklaşık üç ay sonra– yayınlanan bahse
konu anketin en önemli bulgusu; anılan üç metropoldeki insanların, söz
konusu saldırılardan doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiğidir. İşte bu
nokta, biyolojik bir maddeyi silah olarak kullananın, devletlerden birisinin
değil de terörist güçlerin olması nedeniyle farklı anlamlar ifade etmektedir.
Anketin diğer bulguları aşağıda sıralanmıştır (Blendon ve diğerleri, 2001):
1. Şarbona maruz kalma, bu sebeple teste tabi tutulma veya şarbon
ya da şüpheli şarbon nedeniyle iş yerinin kapatılması durumu:
a. Washington’da: % 21;
b. Trenton/Princeton’da: % 19
Kiremitçi
42 |
2. Şarbondan etkilenenler arasında, eve veya işyerine gelen bir
mektubu açarak şarbona maruz kalacağına dair duyulan endişe durumu:
a. Washington’da: % 43
b. Trenton/Princeton’da: % 51
3. Kendisinin ya da yakın aile bireylerinden birinin, sonraki 12 ay
içinde herhangi bir zamanda şarbona maruz kalabileceği korkusu:
a. Washington’da: % 26
b. Trenton/Princeton’da: % 35
4. Mektup açarken birtakım önlemler almak (elleri yıkamak,
eldiven giymek ya da hiç açmamak):
a. Washington’da: % 47
b. Trenton/Princeton’da: % 58
Makalenin tezini destekler nitelikteki bir başka çalışma; 25 Ekim–15
Kasım 2006 tarihleri arasında, 52 üst düzey ABD hükümet yetkilileri ve
milletvekilleri, eski üst düzey yetkililer ve sivil toplum uzmanları arasında
“Biyolojik Silah Tehdidi ve Silahsızlanma Seçenekleri” üzerine düzenlenen
ankettir. Bu anketin önemli bulguları ve şemaları aşağıdadır (Csis Report,
2006):
a. Biyolojik silahlar, kimyasal silahlardan daha büyük, artan ve
çok önemli bir tehdittir. Küçük bir kesime göre de nükleer silah tehdidinden
daha büyük ya da en azından ona eşit bir tehdittir (Şekil 4, 5 ve 6).
Katılımcıların Sayısı
40
%73
30
20
%27
10
0
Büyük Tehdit
Küçük Tehdit
* Katılımcılara ‘Fikrim Yok’ seçeneği de sunulmuştur ama hiçbiri bu seçeneği seçmemiştir.
Şekil 4. Biyolojik Silah Tehdidinin Değerlendirilmesi
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
Nükleer Silahlarla
Karşılaştırma
| 43
%35 %17
%48
Daha Az Tehdit
Aynı Seviye Tehdit
Daha Büyük Tehdit
Kimyasal Silahlarla
Karşılaştırma
%17 %9
0%
%74
50%
100%
* Katılımcılara ‘Fikrim Yok’ seçeneği de sunulmuştur ama hiçbiri bu seçeneği seçmemiştir.
Şekil 5. KİS Tehdidinin Karşılaştırılması
%58
30
Katılımcıların Sayısı
25
20
%25
15
%17
10
5
0
Aynı Seviyedeki
Tehdit
Oldukça Artan
Tehdit
Önemli Derecede
Artan Tehdit
* Katılımcılara ‘Oldukça Azalan Tehdit’, ‘Önemli Derecede Azalan Tehdit’ ve ‘Fikrim Yok’
seçenekleri de sunulmuştur ama hiç biri bu seçenekleri seçmemiştir.
Şekil 6. Biyolojik Silah Tehdidinin Durumu
Kiremitçi
44 |
b. On yıl içinde önemli bir biyolojik terör saldırısının gerçekleşme
ihtimali büyük bir olasılıktır (Şekil 7).
%54
30
Katılımcı Sayısı
25
İhtimal Dışı
20
Kısmen İhtimal Dışı
%27
İhtimal
15
%17
Büyük İhtimal
10
Kesin
5
%0
%2
0
10 Yıl İçinde
* Katılımcılara ‘Fikrim Yok’ seçeneği de sunulmuştur ama hiçbiri bu seçeneği seçmemiştir.
Şekil 7. On Yıl İçinde Bir Biyolojik Terör Saldırısı İhtimali
c. Biyolojik silahların yayılmasının önlenmesine yönelik en faydalı
olduğuna inanılan politika seçenekleri; çok yanlı biyo-güvenlik ve biyoemniyet önlemleridir. Katılımcılar % 100’e yakın bir oranda bu tarz sert
güvenlik önlemlerine destek vermiştir.
ç. Biyolojik silahların kullanılmasına dair en olası senaryoların
başında, hükümete olan kamu güvenini zayıflatmak için devletler ya da
teröristler tarafından aralıklı olarak gerçekleştirilecek küçük ölçekli
biyolojik saldırılar gelmektedir (Tablo 4).
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 45
Tablo 4. Biyolojik Silahların Kullanılmasına Dair Olası Senaryolar
İhtimali En Yüksek Olarak Görülen Senaryolar
Yüzde
Yerel, devlet ya da milli iktidarlara olan kamu güvenini zayıflatmak için devlet
ya da teröristler tarafından aralıklı olarak küçük ölçekli biyolojik saldırılar
gerçekleştirilmesi
%75
Bazı aktörlerin ya da bireylerin biyolojik silahlar üretmesi ve kullanması
%71
İkinci Sırada Yer Alan Senaryolar
Yüzde
Teröristlerin sıfırdan biyolojik silah edinimi
%60
Klasik biyolojik silahların devlet düzeyinde edinimi (örneğin; şarbon, botulinum
toksini, vs.)
%58
Malzeme veya teknik bilgi ile ilgili devlet yardımı alındıktan sonra biyolojik
silahların teröristlerce edinimi
%54
Üçüncü Sırada Yer Alan Senaryolar
Yüzde
Mümkün olduğunca çok insanı öldürmek için sivil topluma yönelik devlet ya da
terörist saldırıları
%48
Tarıma ve/veya hayvancılığa yönelik ağır zayiatlar vermek amacıyla devlet veya
teröristlerce gerçekleştirilen saldırılar
%42
Gelişmiş teknolojileri kullanarak hastalıkları, mevcut tedavilere karşı daha
dirençli, öldürücü ve bulaşıcı hale getirmek için yeni biyolojik ajanların devlet
düzeyinde edinimi
%38
* Katılımcılara ‘Fikrim Yok’ ve ‘Yukarıdakilerin Hiçbiri’ seçenekleri de sunulmuştur ama hiçbiri bu
seçenekleri seçmemiştir.
Biyolojik terörün toplum üzerindeki etkisini vurgulamak açısından
Aum Shinrikyo (Kıyamet Günü) adlı Japon bir dini örgütün (yeni adı
‘Aleph’) faaliyetlerinden de bahsetmek destekleyici olacaktır. Söz konusu
örgüt, 1991 ile 1994 yılları arasında Tokyo’da, biyolojik terör eylemleri
gerçekleştirmeye çalışmıştır. Örgüt, en dikkat çekici olayını ise, 1993
yılında aerosol haldeki binlerce litre şarbonu Tokyo şehir merkezinde 9
farklı yerdeki binaların çatılarından serbest bırakarak gerçekleştirmiştir
(Smithson, 2000). Amaçları on binlerce insanı öldürmek ve böylece dünyayı
kurtarmak olan grup, 1992 yılında 40 kadar doktor ve hemşire üyesi ile
‘Ebola’ kurbanlarına yardım etmek için Afrika/Zaire’ye gitmiştir. Asıl
hedefleri ebola virüsünü elde etmek ve onu kendi amaçları için kullanmak
olan grup, öldürücü biyolojik ajanları elde edemeyeceğini anlayınca Sarin
gazını üretmeye ve kullanmaya başlamıştır (Clinehens, 2000). Üç biyolojik
ve üç kimyasal olmak üzere toplam altı öne çıkan saldırı gerçekleştiren
46 |
Kiremitçi
örgüt, 27 Haziran 1994’te Motsumoto’da ve 20 Mart 1995’te Tokyo
Metrosu’nda beş değişik noktada gerçekleştirdiği kimyasal saldırılarla halk
arasında korku ve paniğe yol açmıştır. Anılan saldırılarda; 19 kişi ölmüş,
1.000’in üzerinde kişi gaza maruz kalmış ve yaklaşık 4.500 kişi de
psikolojik olarak etkilenmiştir (Chronology of Aum Shinrikyo’s CBW
Activities, 2001).
Saldırılardan hemen sonra 9 Nisan 1995 tarihinden yapılan
seçimlerde Tokyo ve Osaka Belediye Başkanlığını “Bağımsızlar”
kazanmıştır. Bu seçimlerde oy kullanan seçmenlerin düşüncelerinde,
Sosyalist Başbakan Murayama’ya siyasi bir yargılama göndermek yattığı
değerlendirilmektedir. Söz konusu saldırıyla ilgili olarak çeşitli
kaynaklardan derlenen anketlerin ve istatistikî çalışmaların sonuçları
aşağıda sunulmuştur:
a. 17 Mayıs 1995 tarihinde Japon halkının görüşüne yönelik
yapılan ankette; o dönemki Murayama Hükümeti’nin oylarında, Mart ayında
yapılan ankete göre % 4,6 düşüş olduğu saptanmıştır. Buna karşılık
hükümeti onaylamayanların oranı % 4,2 artarak % 50 gibi bir rakama
ulaşmıştır ki bu, Japonya’daki Koalisyonun Haziran 1994’te kurulduğundan
beri en yüksek rakamdır (Purver, 1995).
b. Söz konusu 4.500 kişinin tamamı, kendilerini gaza maruz kalmış
gibi düşündükleri için psikolojik travma geçirmişlerdir (Beaton ve Murphy,
2002).
c. Associated Press’in 1998 yılındaki raporuna göre, söz konusu
grubun % 50’si – aradan 3 yıl geçmiş olmasına rağmen – kendilerini hala
psikolojik ve mental olarak maluliyet durumunda hissetmektedir (Beaton ve
Murphy, 2002).
ç. Japonya Milli Polis Teşkilatının 1999 yılında 1.247 mağdurdan
topladığı anket bilgilerine göre 1) Mağdurların % 72’si sinirlerini
yatıştırmak için uyku ilacı ya da alkol kullanmakta, % 57’si saldırıyı ve
korkuyu tekrar yaşıyormuşçasına geriye dönüş (flashback)’ler görmekte
(Eifried, 2001),
d. Tokyo’daki St. Luke’s Hastanesinde olayla ilgili tedavi gören
610 hastadan altı ay sonra toplanan anket bilgilerinde (Zalman, 2010);
% 32’si korktuğunu, % 29’u uyuyamadığını, % 16’sı depresyonda
olduğunu, %16’sı kızgın olduğunu, bir diğer % 16’sı sürekli kabuslar
(büyük canavarlar ve üzerine düşen büyük kayalar) gördüğünü ve % 10’u da
metro sistemini kullanmaktan korktuğunu beyan etmiştir.
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 47
e. Saldırıdan sonraki gün metrodaki yolcu sayısı % 30 azalmıştır.
Metro yetkilileri 11,1 milyon dolar harcayarak 150 istasyona yeni güvenlik
kameraları yerleştirmiştir (Purver, 1995).
Söz konusu anketlerden çıkarılacak sonuç; konvansiyonel olmayan
ve toplum tarafından çok da bilinmeyen biyolojik ve kimyasal silahların
kullanılmasının toplum üzerindeki psikolojik etkisinin ağır ve uzun süreli
olacağı ve bunun panik duygusunun hızla yayılmasına sebep olacağıdır.
Böylelikle yerel otoritelerin kapasitelerinin tükendiğini görmek ve
hükümete karşı olan güveni sarsmak bu tür silahları kullanma eğiliminde
olan teröristler açısından çok daha cezbedici olarak algılanacaktır. Bu
nedenle devletler, biyolojik terör konusunu her zamankinden çok daha fazla
önemsemeli ve güvenlik politikalarında ciddi bir şekilde yer vermelidir.
Sonuç
Makalenin bölümlerinde vurgulandığı gibi yeterli maddi imkânlara
sahip terör örgütleri biyolojik silahları kolaylıkla elde edebilir. Bunları,
gerek kendileri üreterek gerekse ve daha büyük olasılıkla hâlihazırda
üretilmişleri satın alarak temin edebilirler. Terör örgütlerinin bu isteklerinin
arkasında biyolojik silahların onlara sağladığı önemli avantajlar
yatmaktadır. Etkilerini belirli bir zaman geçtikten sonra göstermesi ve terör
amaçlı kullanımının zamanında fark edilememesi biyolojik silahların terörist
örgütlere sunduğu avantajlardan bazılarıdır.
Ancak günümüze kadar gerçekleştirilen terör eylemlerinde biyolojik
silahların etkin ve yaygın bir şekilde kullanıldığı iddia edilemez. Fakat bu
ileride büyük psikolojik etkiler yaratacak şekilde kullanılmayacağı ya da
kullanılma tehdidinde bulunulmayacağı anlamına da gelmez. Zira yukarıda
belirtilen özellikleri, sağladığı avantajları ve kullanım alanlarının genişliği
sayesinde kendilerine yeni ufuklar açtığının daha fazla farkına varacak olan
terör örgütleri bunları kullanma cihetine gidebilecektir. İşte bu noktada
devletlerin hazırlıklı olması ve öncesinde gerekli tedbirleri alması çok
önemlidir. Çünkü yıllardan beri bu silahlar, bir tehdit ve caydırıcılık unsuru
olarak sürekli gündemde tutulmuştur. Daha geniş bir ifadeyle biyolojik
silahlar, özellikle II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde
diğer ülkelere karşı güç ve güven gösterisi, konvansiyonel silahları
dengeleme unsuru ve bir şantaj silahı olarak üretilmeye, geliştirilmeye ve
stoklanmaya devam edilmiştir.
Bu sürecin nihai sonucu olarak da biyolojik silahlar dünya için
önemli bir tehlike arz etmektedir. Yapılan değerlendirme göstermiştir ki
biyolojik silahların en büyük tehlikesi, ölümcül olmalarının yanında, elde
edilmelerinin nükleer ve kimyasal silahlardan daha ucuz olmasıdır. Haliyle
Kiremitçi
48 |
bu durum da az gelişmiş ülkeleri, güçlü devletlerle eşit koşullarda mücadele
edebilmek için en ucuz yol olan biyolojik silah üretimine sevk etmektedir.
Bu sebeple, yirmi birinci yüzyılda nükleer yayılmadan daha çok biyolojik
silahların üretiminin ve yaygınlaşmasının gündemde olması da beklenebilir.
Bu durumda şöyle bir soru akla gelebilir: biyolojik silah maddeleri
tamamen yasaklanabilir mi? Bu mümkün değildir. Çünkü bu tür maddelerin
aynı zamanda barışçıl amaçlara hizmet eden kullanım alanları da oldukça
fazladır. Bu yüzden dünya kamuoyu, bundan sonra meydana gelen her
salgın hastalığın arkasında, bilerek ve planlı olarak hazırlanmış terör niyetli
hareketlerin olabileceğini düşünmeden edemeyecektir. Böyle bir durumda
da suçlunun bulunması, özellikle de devlet bazında, neredeyse imkânsızdır.
Sonuç olarak ülkeler, biyolojik silahlardan korunmanın yollarını
aramalıdır. Çünkü bu tür silahları kontrol etme ve yönetme yetisine sahip
devletlerin veya terör örgütlerinin, tabir-i caizse içinde bulunduğumuz
yüzyılın silahını ellerinde tuttukları söylenebilir. Diğer bir yaklaşımla,
günün birinde, anılan silah veya maddelerin hayatımıza terör örgütleri
tarafından hiç beklemediğimiz anlarda sokulması muhtemeldir. O yüzden de
acaba, biyolojik terör olur mu olmaz mı tartışmalarından ziyade, ne zaman
olacağı konusu üzerine yoğunlaşmak daha akılcı olacaktır. Unutulmamalıdır
ki yirminci yüzyılda icat edilen tüm silahlar eninde sonunda kullanılmıştır.
Kaynakça
Allison, G. (2010). İçinde K. Koçak (Ed.), Küresel Terörizm ve Uluslararası İş
Birliği Sempozyumu. Ankara: Genelkurmay Basımevi.
Arda, C. (2009). How credible is the threat of chemical and biological weapons?.
İçinde O. Aytaç ve M. Kibaroğlu (Ed.). Defence against weapons of mass
destruction terrorism (s. 63-67). Amsterdam: IOS Press.
Aytaç, O. ve M. Kibaroğlu (Ed.). (2009). Defence against weapons of mass
destruction terrorism. Amsterdam: IOS Press.
Beaton, R. ve Murphy, S. (2002). Psychosocial responses to biological and
chemical terrorist threats and events. Official Journal of the American
Association of Occupational Health Nurses, 50 (4), 182-189.
Biyolojik Silah Nedir? (2014). 19 Ocak 2014’te http://www.polisiye.com/devam.
asp?yazid=688 adresinden alınmıştır.
Blendon, R.J., Benson, J.M., Desroches, C.M. ve Herrmann, M.J. (2001). The
impact of anthrax incidents in three metropolitan areas. Boston: Harward
School of Public Health.
Broken Arrows: Nuclear Weapons Accidents. 20 Eylül 2013’te, http://www.
atomicarchive.com/Almanac/Brokenarrows adresinden alınmıştır.
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 49
Chandler, R.W. (1998). The new face of war: Weapons of mass destruction & the
revitalization of America's transoceanic military strategy. McLean, VA:
Amcoda Press.
Christopher, G.W., Cieslak, T.J., Pavlin, J.A. ve Eitzen, E.M. (1997). Biological
warfare a historical perspective. JAMA, 278 (5), 412-417. 15 Ocak 2014’te
http://jama.ama-assn.org adresinden alınmıştır.
Chronology of Aum Shinrikyo’s CBW Activities. (2001). http://cns.miis.edu/
reports/pdfs/aum_chrn.pdf adresinden alınmıştır.
Clinehens, N. A. (2000). Aum Shinrikyo and weapons of mass destruction: A case
study. Araştırma Raporu, Alabama: Hava Komuta ve Kurmay Koleji.
Cooperative Threat Reduction Program. 18 Ocak 2014’de http://web.archive.org/
web/20070927215354/http://www.dtra.mil/oe/ctr/programs/
adresinden
alınmıştır.
Croddy, E. (2001). Chemical and biological warfare. New York: Copernicus.
Çankaya, S. ve M. Kibaroğlu (Ed.).(2010). Bioterrorism: Threats and deterrent,
Ankara: Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi.
Demirci, S.R. (2009). Nükleer terörizm tehdidi. 29 Ocak 2014’te http://www.
tasam.org/tr-TR/Icerik/1014/nukleer_terorizm_tehdidi
adresinden
alınmıştır.
Dizer, U. (2009). Biyolojik savaş etkenlerinin kliniği, tedavi ve korunma yolları.
İçinde T. Karayılanoğlu (Ed.), Kimyasal ve Biyolojik Terörizm (ss. 55-69).
Ankara: GATA Basımevi.
Eifried, G. (2001). Psychological effects of chemical and biological (CB)
terrorism: Lessons from the past. Defence Technical Information Center,
01 Şubat 2014’te http://www.dtic.mil/get-tr-doc/pdf?AD=ADP013457
adresinden alınmıştır.
Global Terrorism Database. (2013). 18 Kasım 2013’te http://www.start.umd.edu/
gtd/search/Results.aspx?chart=weapon&casualties_type
adresinden
alınmıştır.
Hall, K. E. (2010). The Dangerous Decline in the US Military’s Infectious-Disease
Vaccine Program. http:/www.au.af.mil/au/awc/awcgate/awc/2010_hall. pdf
adresinden alınmıştır.
Hüşan, U. H. (2010). Biyolojik terör riskine karşı tıbbi müdahalenin etkinliğinin
irdelenmesi ve yerel yanıtın geliştirilmesi. (Yayınlanmamış Doktora Tezi).
Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale.
IAEA Incident and Trafficking Database (ITDB). (2013). 20 Eylül 2013’te http://
www-ns.iaea.org/downloads/security/itdb-fact-sheet.pdf
adresinden
alınmıştır.
50 |
Kiremitçi
Introduction to Biological Weapons. (2013). 18 Mart 2013’te http://www.fas.org/
biosecurity/ resource/bioweapons.htm adresinden alınmıştır.
Karayılanoğlu, T., Kenar, K., Ortatatlı, M. ve Öztuna, A. (2006). Şarbon şüpheli
pakete NBC laboratuarlarının yaklaşımı: Olgu sunumu. Türk Hijyen ve
Deneysel Biyoloji Dergisi NBC Özel Sayısı, LXIII (1, 2, 3), 165-169.
Karayılanoğlu, T. Kimyasal ve Biyolojik Tehdit. (2009). İçinde T.Karayılanoğlu
(Ed.), Kimyasal ve biyolojik terörizm (ss. 1-9). Ankara: GATA Basımevi.
Kenar, L. (2002). Bir NBC atağı karşısında ülkemiz için ulusal NBC savunma ve
ilk yardım sisteminin oluşturulması. (Yayınlanmamış Doktora Tezi).
Gülhane Askerî Tıp Akademisi, Ankara.
Kibaroğlu, M. (2006). Kitle imha silahlarıyla terör: Kıyametin yeni eşiği mi?.
Avrasya Dosyası, 12 (3), 119-137.
Kibaroğlu, M. (2003-2004). Yeniden yapılanan orta doğu ve kitle imha silahları.
Avrasya Dosyası Orta Doğu Özel Sayısı, 9 (4) 107-125.
Kitle İmha Silahları Raporu. (2013). 22 Ekim 2013’te http://www.netpano.com/
kitle-imha-silahlari-raporu/ adresinden alınmıştır.
Larssen, R. M. (2010). Al QaedaWeapons of mass destruction threat: Hype or
reality?. Belfer Uluslararası İlişkiler ve Bilim Merkezi, Harvard Koleji
Yayını.
Leblebicioğlu, H. (2006). Türkiye’de ve dünyada ortaya çıkan biyolojik tehlikeler.
3 Ocak 2013’te http://www.toraks.org.tr/mesleki_semp/H_LEBLEBiCi
OGLU.PPT adresinden alınmıştır.
Lele, A. (2008). An approach for a biological threat analysis. İçinde S.Çankaya ve
M. Kibaroğlu (Ed.), Bioterrorism: Threats and deterrent (ss. 59-65).
Ankara: Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi.
Mayer, T.N. (1995). The biological weapon: A poor nation's weapon of mass
destruction. Battlefield of the Future, 21st Century Warfare Issues, 3,
http://www.airpower.maxwell.af.mil/airchronicles/battle/chp8.html
adresinden alınmıştır.
Nunn-Lubar CTR Scorecard. (2013). 21 Şubat 2013’te http://cms.dtra.mil/docs/sys
tem-documents/20130501_fy13_ctr-scorecard_slides_may13.pdf
adresinden alınmıştır.
Özgür, S. (2006). Geleceğe yönelen tehdit kitle imha silahları. İstanbul: IQ
Yayıncılık.
Purver, R. (1995). The Tokyo subway attack. Strategic Analyst, Canadian Security
Intelligence Service, 25 Ocak 2014’te https://www.csis-scrs.gc.ca/pblctns/
thr/cbtrrrsm06-eng.asp#tab34 adresinden alınmıştır.
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 51
Rising, D. (2006). Al Qaeda in Iraq beckons nuclear scientists. http://www.
boston.com/news/world/articles/2006/09/29/al_qaeda_in_iraq_beckons_nu
clear_scientists adresinden alınmıştır.
Roberts, G. (2009). Preventing weapons of mass destruction terrorism: Building
international partnership to meet the challenge. İçinde O. Aytaç ve M.
Kibaroğlu (Ed.), Defence against weapons of mass destruction terrorism
(ss. 9-28). Amsterdam: IOS Press.
Rustemova, S. (2006). Küresel terörizm. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Ankara
Üniversitesi, Ankara.
Rusya Online. Terör Örgütleri Kitle İmha Silahlarına Sahip Olmak İstiyor. (2009).
http://www.rusya.ru/Content/13333Ter%C3%B6r+%C3%B6rg%C3%BCtl
eri+ kitle+imha+silahlar%C4%B1na+sahip+olmak+ istiyor adresinden
alınmıştır.
Smithson, A. E. (2000). Rethinking the lessons of Tokyo. İçinde Smithson A.E. ve
Leslie-Anne Levy (Ed.), Ataxia: The chemical and biological terrorism
threat and US response Nu.:35 (ss. 71-111). Washington: Henry L.
Stimson Center.
The Biological Weapons Threat and Nonproliferation Options. (2006). Csis Report,
15Ocak2014’de http://csis.org/files/media/csis/pubs/061129_biosurvey.pdf
adresinden alınmıştır.
Tucker, J. B. (2001). The yellow rain controversy: Lessons for arms control
compliance. The Nonproliferation Review, Monterey, 25-42.
Tucker, J. B. (2009). Chemical-biological terrorism: Threats and responses. İçinde
O. Aytaç ve M. Kibaroğlu (Ed.), Defence against weapons of mass
destruction terrorism (ss. 147-159). Amsterdam: IOS Pres BV.
UN Compendium: The Biological Weapons Programme (Iraq), United Nations
Monitoring, Verification And Inspection Commission (Unmovic). 16
Nisan 2014’de http://www.unmovic.org adresinden alınmıştır.
Yenen, O.Ş. ve Doğanay, M. (2008). Biyoterörizm. Ankem Dergisi, XXII, 2, 95116.
Yusufzai, R. Conversation With Terror. (1999). http://content.time.com/time/
magazine/article/0,9171,17676,00.html adresinden alınmıştır.
Zalman, A. (2010). The social and psychological effects of bioterrorism. İçinde
Çankaya, S. ve Kibaroğlu, M. (Ed.), Bioterrorism: Threats and deterrents
(ss. 1-11). Ankara: Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi.
52 |
Kiremitçi
1.Sağlık Bakanlığı; 14 Aralık 2009 tarihli açıklamasında, domuz gribinden hayatını kaybedenlerin
sayısını 415 olarak açıklamıştır. Domuz Gribinden 62 Kişi Daha Öldü. (2009). 12 Haziran 2011
tarihinde
Hürriyet
gazetesinin
14
Aralık
2009
tarihli
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/13200383.asp? gid=229 adresinden alınmıştır.
2.Örneğin, Cruise füzeleri çok alçaktan düşük hızlarda uçabilmektedir. Bu özellikleri onları, kimyasal
ve biyolojik maddelerin kullanılması için çok etkili bir araç yapmaktadır.
3.Soğuk Savaş döneminde SSCB’nin ve ABD’nin ürettiği toplam nükleer silah sayısı 126.000’e
ulaşmıştır. Kullanılabilir durumda SSCB’nin elinde 40.000’in üzerinde, ABD ve NATO’da ise
30.000’in üzerinde nükleer başlık mevcut olmuştur. Söz konusu nükleer başlıklardan 15-20.000’inin
10.000 km.lik menzile sahip füzelerden atılabileceği değerlendirilecek olursa – ki bu SSCB’den
ABD’yi, ABD’den de SSCB’ni vurabilecek mesafedir – ‘dehşet’in dengesi daha iyi anlaşılabilir.
4.Öte yandan Sayın Rustemova, 23 Kasım 1995’te Rusya’da Çeçen ayrılıkçıların gerçekleştirdiği
eylemi (Moskova İzmaylovskiy Parkı’na radyoaktif izotop Cs-137 ve dinamit içeren atom bombası
yerleştirerek şehri bombalamak) bugüne kadar kayda geçen tek nükleer terörizm girişimi olarak
değerlendirmektedir. Bomba, eylemciler tarafından patlatılmadan yerli televizyon kanalına
bildirilmiştir. Bu eylem, Rusya’daki Çeçen ayrılıkçıların nükleer silahlara ulaşabildiklerinin ve onları
eylemlerinde kullanabileceklerinin somut bir göstergesidir.
5.El Kaide terör örgütünün temsilcisi Suleyman Abu Gait, örgütün Müslümanların ölümüne sebep
olan İsrail ve Amerika’ya karşı bir cevap olarak 4 milyon Amerikalıyı, onların içinden de 2 milyon
çocuğu öldürme hakkı olduğunu açıklamıştır.
6.Terim ilk kez, Amerikan ordusunda Yarbay rütbesine sahip Terry N. Mayer tarafından “The
Biological Weapon: A Poor Nation's Weapon of Mass Destruction” isimli makalenin başlığında
kullanılmıştır. Makalenin İngilizce orijinal metnine ulaşmak için bkz. Terry N. Mayer. (1995). The
Biological Weapon: A Poor Nation's Weapon of Mass Destruction. Battlefield of the Future, 21st
Century Warfare Issues, 3, http://www. airpower.maxwell.af. mil/airchronicles/battle/chp8.html
7.Söz konusu biyolojik silah maddelerinden birkaçı şunlardır: Bacillus Anthracis (Şarbon),
Francisella Tularensis (Tularemi, Fare Humması), Coxiella Burnetii (Q Humması), Brucella Grubu
(Dalgalı Humma), Yersinia Pestis (Veba), Tuberculosis Mycobacterium (Verem), Salmonella
Enteritidis (Salmonella), Vibrio Cholerae (Kolera), Variola (Çiçek), Sığır Vebası, Brucella Malitensis
(Bruselloz), Aphtovirus (Şap), Ebola, Corynobacterium Diphtheriae (Difteri), Salmonella Typhosa
(Tifo), Ricketsia Prowezeki (Tifüs), Ricketsia Mooseri (Tifüs), Ricketsia Ricketsii (Lekeli Humma),
Venezüella Enfasolamiası. Bunlar içinde en büyük tehdit unsuru olarak; şarbon, çiçek, veba hastalığı
etkenleri ve botulinum toksini gösterilmektedir.
8.M.Ö. 6’ncı yüzyılda Asurların düşman kuyularını çavdarmahmuzuyla, Antik Yunan Uygarlığının
Yedi Bilgesinden biri kabul edilen Atinalı Salon’un da kuşattığı Krissa kentinin su kaynaklarını ishal
yapıcı bir bitki olan helledor ile zehirledikleri bilinmektedir (Hüşan, 2010).
9.19’uncu yüzyılın ortalarına kadar, Amerikan yerli nüfusunu azaltmanın en masrafsız yolu bu
olmuştur.
10.Japonya bu faaliyetinde toplam 3.000 bilim adamı ve teknisyen, 150 bina ve 5 uydu kamp
kullanmıştır.
11.İngiltere, ada topraklarını 36 yıl boyunca şarbonla kirletmiştir. Adanın şarbondan arındırılmasına
1979 yılında başlanmış ve ancak 280 ton formaldehit, 2.000 ton su ve 50 milyon pound kullanıldıktan
sonra, 1987 yılında tam anlamıyla temizlenebilmiştir.
12.1979 yılında, söz konusu merkeze ait 19 numaralı Sovyet Askerî Birliğinde ölümcül bir kaza
meydana gelmiştir. Şarbon sporlarının bulunduğu laboratuardan aerosol yoluyla yanlışlıkla atılan
bakteriler, rüzgârın etkisiyle yayılmış ve binlerce sivilin akciğer şarbonuna yakalanmasına yol
açmıştır. Şimdiye dek bilinen en büyük akciğer şarbonu salgını olan bu biyolojik kazada ölü sayısının
200 ile 1.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
13.En basit halde; 15.000 TL, 20 m2’lik bir laboratuar, bira mayası, protein temelli kültür, plastik
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 53
giysiler ve gaz maskesi biyolojik silah üretimi için yeterlidir. Ayrıca, ABD Savunma Bakanlığı
yetkilileri, şarbon mikrobu içeren 85 kiloluk bir silahın uçaktan atılması sonucunda, Washington'da 3
milyon insanin ölebileceğini açıklamışlardır. Bahsedilen küçük laboratuarda 85 kilo şarbon elde
etmenin çok kısa sürede mümkün olabileceği açıktır.
14.Bu el kitaplarından biri, “Bacteriological Warfare-A Major Threat to North America
(Bakteriyolojik Savaş: Kuzey Amerika’ya Karşı Büyük Bir Tehdit)”, internette biyolojik silah
saldırısında hayatta kalmalarına yardımcı bir kitap olarak tanıtılmaktadır. Kitap aynı zamanda,
biyolojik maddelerin üretimini anlatmakta ve “Teröristin Kullanabileceği Bakteriler” konusunda bir
bölümü de içermektedir. Kitabın orijinal metni için bkz. Bacteriological Warfare-A Major Threat to
North America, http://www.101rl.com/ survivalfiles/files/chem/bacteriological%20 warfare.pdf.
15.Keohane ve Nye benzer bir nitelemeyi 1970’lerde “Interdependence (Karşılıklı Bağımlılık)” terimi
için de yapmışlardır.
16.1 gr. Antrax 100 milyon ölümcül doz içerir ve birkaç kilosu Hiroşima’da ölen insan sayısı kadar
ölümlere sebep olabilir.
17.Aslında anket üç şehir kapsamında yapılmıştır. Ancak, Boca Raton’da etkilenenlerin sayısı (% 9)
analiz için çok az olduğu için burada belirtilmemiştir.
Kiremitçi
54 |
Extended Summary
The Threat of Biological Terrorism
On a Global Scale
Introduction
Although they have hidden back to a different rhetorical discourse
such as ‘to shorten the long-lasting wars’, which is in fact the pretext of the
users, the Weapons of Mass Destruction (WMD) are currently the most
important element of deterrence for states. And, this naturally means
power. Out of these weapons, which have four different formats under the
name of nuclear, chemical, biological and radiological, the biological
weapons’ importance began to be understood by the international
community more with each passing day, although they are not yet to be
pronounced as often as the first two and don’t have many well-known
events throughout the world. But, this doesn’t mean that the threat of
biological weapons should be overlooked. Because biological weapons,
under the group of damaging to a wide audience, lethal or disabling
weapons such as chemical, radiological and nuclear weapons, are strictly
separated from other WMD owing to their characteristics of being obtained
easily and cheaply, and having permanent and increasing effects, ease of use
and late awareness of usage. Then, what sort of impact do the biological
weapons create on society or on states when they are used or threatened to
be used?
Terrorism
Terrorism)
with
Weapons
of
Mass
Destruction
(Super
WMD is the common term used for the unconventional weapons
which have four different formats under the name of nuclear, chemical,
biological and radiological and for all kinds of equipment to carry and throw
them. WMD, although they seem the same headings in top, are also quite
different from each other. This difference, which manifests itself more in
their content, production equipment and methods of use, is also similar in
terms of the effects of the said weapons.
Mass Destruction Terrorism for the sake of political and/or other
objectives is to use the WMD or to execute actions involving the threat of
use of the WMD by terrorist organizations in order to kill people on a
massive scale, harm ecologically or create psychological interaction.
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 55
The cause of the concern of the WMD’s falling into the hands of
terrorist organizations or, in other words, the beginning of the security
problem resulting from the WMD’s being used outside the control of the
states is the disintegration of the USSR and its massive but not certain stock
inventory, which it left behind uncontrolled.
In addition, when the states separated from USSR couldn’t create
their own internal constructs and hence couldn’t establish their customs
control systems regarding both the import and export of these materials
deteriorated this situation. It is much easier nowadays that the terrorist
organizations can obtain the necessary substances which are left
uncontrolled by the former Soviet states.
Definition, Characteristics and History of Biological Weapons
The biological weapons can be defined as the agents, such as
microorganisms, toxins, herbicides, insect pests, animals, and etc., used for
the purpose of harmful effects [such as death and illness] on living beings
and can be produced million times.
The biological weapons, from another perspective, are also
characterized as “Poor Countries’ Weapons of Mass Destruction.” There are
43 microorganisms (15 bacteria, 24 viruses, 2 funguses and 2 parasites),
which are capable of being used as biological weapons against the human
beings according to the acts of some international foundations such as the
United Nations, World Health Organization, NATO and Biological
Weapons Convention.
The use of biological weapons of which their existence presences
was even known 25,000 years ago is based on a very ancient history. It is
known that Japan, UK, U.S., USSR, Vietnam, South Africa and Iraq have
recently carried out various projects based on biological weapons.
The Reasons for the Trends of the Terrorist Organizations to
the Biological Weapons
Terrorist organizations, now and then, have openly stated their
intention to have WMDs. For example, the former Al Qaeda leader Osama
bin Laden, in his statement made in 1999, indicated that “it would be a sin
for Muslims not to try to possess the weapons that would prevent the infidels
from inflicting harm on Muslims.” In parallel with this motivation,
information regarding WMD is given to the members of the terrorist
organization in the training camps supported by al-Qaeda in Afghanistan by
making use of the internet, scientific and technological resources and
Kiremitçi
56 |
conferences. The organization, towards the end of the 1990s, headed towards
the production of anthrax, which it had discovered its very strong effect.
On the other hand, the increase of the financial power of the terrorist
organizations as a result of the impacts of the globalization and also
becoming of the state-sponsored terrorism a common strategy to combat
could open new horizons to the terrorist organizations. Therefore, it should
be considered as a reality that there might be terrorists who have dangerous
chemical weapons, bacteria carrying contagious diseases and nuclear bombs
that can cause the death of thousands of people in their hands.
The reasons for the trends of the terrorist organizations to the
biological weapons are summarized as follows;
 In the terrorist actions carried out with the biological weapons,
large masses can be affected both physically and spiritually by the agents
used in small amounts. Because the purpose of these actions is mass panic
rather than mass destruction.

Biological weapons are the easiest WMD to produce and obtain.

The lowest cost WMD is the biological weapons.
 That the biological weapons have the incubation period pave the
ways for the terrorists to escape from the detection without recognize.
 Biological weapons only bring disease and death on the living
beings. They don’t have any destruction effects as do other WMD. This
feature provides the users not to reveal and puts in an extremely difficult
situation to find out the guilty. In fact, it is the most popular reason for the
states and terrorist organizations to prefer.
Effects of Biological Terrorism on Society
Biological terrorism [bio-terror] is “the use of biological agents
against individuals, groups or wider population in order to create fear,
produce disease or generate fear of creating illness with the aim of stopping
the normal life in the society or gaining an ideological advantage.” In bioterror, the objective is the societies and the aim is to create fear. And, to
create fear, which is one of the first aims of the terrorism, is also at the
forefront of this kind of terror.
The anthrax terror, which was conducted after the 11 September
2001 attacks in the US and was described by some writers and scientists as
the most effective biological terrorism incident that has been fulfilled so far,
started on 18 September 2001, after a full week of 11 September 2001
Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2014, 13 (2), 27-58.
| 57
attacks, and took a couple of weeks. As a result of the attacks, which was
also characterized “Amerithrax” within the scope of the investigation
conducted by the FBI, 5 people were killed and 17 people were affected by
anthrax. The event did shake not only the US but also the whole world.
However, “The Harvard School of Public Health Survey” states that these
influences that are quantified only medically but are in fact much more
psychologically. That the people in the three metropoles, where the attacks
were realized, were directly or indirectly affected too much from the attacks
is the most important finding of the survey, which was held between
November 29 to December 3, 2001 and published for the first time on 17
December 2001-approximately three months after the September 11 attacks.
Another study that supports the thesis of the article is the survey
which was held on the “Biological Weapons Threat and Disarmament
Options.” That the biological weapons are increasing, very significant and
bigger threat than chemical weapons and the probability of a considerable
biological terrorist attack within ten years is a great possibility are the most
important findings of the survey, which was held between October 25 to
November 15, 2006, among 52 senior U.S. government officials and
congressmen, former senior officials and experts from civil society.
Japanese religious organization, Aum Shinrikyo (Judgment Day),
used the sarin gas in June 27, 1994, in Motsumoto and March 20, 1995 in
Tokyo Subway and caused the death of 13 people. Over 1000 people were
exposed to the gas and 4500 people were affected psychologically as well.
Conclusion to be drawn from these surveys is that the psychological
impact of the use of the biological weapons on society, which are
unconventional and not so much known by the society, will be severe and
long-lasting and it would lead to the rapid spread of panic. Thus, to see the
capacity of the local authorities exhausted and to undermine the confidence
against the government will be perceived as much more attractive by the
terrorist tend to use such weapons.
Conclusion
The biological weapons, whose biggest danger, besides being
deadly, is to get them cheaper than the nuclear and chemical weapons, can
easily be obtained by terrorist organizations. They can procure them either
by producing themselves or, more likely, by purchasing the already
produced ones. Behind the desires of the terrorist groups lie the important
advantages that the biological weapons provide them.
58 |
Kiremitçi
However, it can’t be claimed that the biological weapons have
already been used affectively and widely in the terrorist acts having been
realized so far. But, this doesn’t mean that they will not use or threaten to be
used in the future as to create great psychological effects.
As a result, countries should seek the ways of protection against
biological weapons. Because, it can be inferred that the states and the
terrorist organizations, which have the ability of managing and controlling
these weapons, hold this century’s weapon in their hands, so to speak. So, it
would be wiser to concentrate on the issue of when it will occur rather than
to debate whether a biological terror will be or not. It must be noted that all
the weapons invented in the 20th century have been used eventually and
unfortunately!