Risale-i Nur Külliyatından Munazarat Müellifi: Bediüzzaman Said Nursi 1 AZAMETL BAHTSIZ B R KIT'ANIN, ANLI TAL 'S Z B R DEVLET N, DE ERL SAH PS Z B R KAVM N REÇETES veyahut BED ÜZZAMAN'IN M Ü N  Z A R  T 'ı --- sh:»(Mü:5) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------TAKD M Bu Münazarat Risalesi, Hz. Üstad Bediüzzaman'ın Devr-i Me rutiyet'te ark'ta a iretler arasında seyahat ederken te'lif etti i bir eserdir. lk önce H. 1329'da stanbul'da Matbaa-i Ebuzziya'da tab' edilmi tir. M. 1950 ve müteakib senelerde Isparta'da teksir ile ne redilen Mektubat Mecmuasının ikinci cildinde Hutbe-i amiye ile birlikte Hz. Üstadımızın tensibiyle ne redilmi tir. Fakat Üstadımız ilk matbu' nüshayı kendi dest-i hattıyla tashih etmi ve 42. sahifesinde "Dine zarar olmasın, ne olursa olsun" sualinin ba ına kendi mübarek dest-i hattıyla "Buradan ba lansın" diye i aretlemi tir. te buna binaen teksir Mektubat'ta Münazarat Risalesi "Buradan ba lansın" --- sh:»(Mü:6) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------dan itibaren yazılmı ve öyle de ne redilmi tir. Hz. Üstadımız bazı ha iyeler ilâve etmi ve tashihatta bulunmu tur. Mektubat'ta bulunan bu Münazarat'tan ba ka bir de yine Hüsrev A abey'in hattıyla müstakil olarak 1951'de Hz. Üstadımız Emirda ı'nda iken, Eski ehir'de teksir edilip ne redilen "Hutbe-i amiye'nin bir zeyli ile Eski Said'in kırkbe sene evvel a airin suallerine verdi i cevablar" ismi ile bir Münazarat daha ne redilmi tir. Bilâhere yeni harfle ne redilen Münazarat'lar, Hz. Üstad zamanında ne redilen bu nüshalara göredir. Ancak mezkûr sebeblere binaen nüsha farkları meydana gelmi tir. Gerek Münazarat, gerek Divan-ı Harb-i Örfî ve sair bütün Nur Mecmua ve Risalelerinin ne rinde Hz. Üstadımızın tashihleri me'haz ve esas alınmı tır. Hz. Üstadımız, Kastamonu ve Emirda Lâhikalarında Münazarat ve Divan-ı Harb-i Örfî'den bahsetti inde tashihat yapılması lüzumunu belirtmi , bilâhere bizzât kendileri bu tashihatı yapmı lardır. --- sh:»(Mü:7) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------Emirda Lâhikası el yazma nüshalarda bulunan Hz. Üstad'ın u cümlesi: "Hususan eski Divan-ı Harb-i Örfî'deki müdafaatı, Risale-i Nur'un mesle ine uymayan bazı cümleleri tayyedilsin" gibi Hz. Üstadımızın Münazarat ve Divan-ı Harb-i Örfî gibi eski âsârı hakkında böyle beyanları var. Hz. Üstadımız, bu eserlerini ne rederken defaatle tashihat yaptı ına bizler ahidiz. Eski matbu' Münazarat'taki Hz. Üstadımızın kendi mübarek dest-i hattıyla yaptı ı tashihler de meydandadır. Biz, Nur'ların ne riyle alâkadar bazı karde lerle beraber; evvelâ Hz. Üstadımızın matbu' nüshada yaptı ı tashihler esas alınarak ve di er nüshalar da Hz. Üstadımızın nazarından geçmesi ve kabul etmesi mülahazasıyla umumunu cem'ederek, imdiye kadar ne redilen nüshalar da dikkate alınarak Münazarat Risalesi böylece ne redilmektedir. Hz. Üstadımızın Hizmetinde Bulunan Talebeleri 2 --- sh:»(Mü:8) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------- Hal aldatıyor... Aldanmayınız. stikbal hesabına konu uyor... Öyle dinleyiniz. [ arktaki a iretlerin suallerine cevab olarak hazırlanıp 1329 (M. 1911) da ne redilen bu eser, bilâhere Müellif Bediüzzaman Said Nursî tarafından tekrar gözden geçirilerek ne redilmi tir.] --- sh:»(Mü:9) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------[Kırkbe sene evvel, Eski Said'in a airin suallerine verdi i cevabların bir kısmıdır.] S- Dine zarar olmasın, ne olursa olsun? C- slâmiyet güne gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar. Hem de ma lub bîçare bir reise yahut müdahin memurlara veyahut mantıksız bir kısım zabitlere itimad edilirse ve dinin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir, yoksa efkâr-ı âmme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı slâmiyenin madeni olan -herkesin kalbindeki efkat-i imaniye olan- envâr-ı lahînin lemaatının içtima'larından ve hamiyet-i slâmiyenin erarat-ı neyyiranesinin imtizacından hasıl olan amud-u nuranînin ve o seyf-i elmasın hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir, siz muhakeme ediniz. Evet u amud-u nuranî (*), dinin himayetini, (*): Risale-i Nur'u hissetmi ki, üç sahife ile cevab veriyor. Fakat siyaset perdesi ba ka renk vermi . --- sh:»(Mü:10) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ ehametinin ba ına, murakabenin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki, lemaat-ı müteferrika tele'lüe ba lamı . Yava yava incizab ile imtizac edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmi tir ki: Hiss-i dinî, lâsiyyema (bâhusus) din-i hakk-ı fıtrînin sözü daha nafiz, hükmü daha âlî, tesiri daha ediddir. Elhasıl: Ba kasına itimad etmeyen, nefsiyle te ebbüs eder. Size bir misal söyleyece im: Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o i i bilirsiniz. imdi her biriniz, bazı koyunları bir çobanın uhdesine vermi siniz. Halbuki çoban tenbel ve muavini kayıtsız, köpekleri de ersizdir. Tamamıyla ona itimad etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, bîçare koyunları müstebid kurtlar ve hırsızlar ve belalar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle nevm-i gafleti terkedip hanesinden her biri bir kahraman gibi ko sun, koyunların etrafında halka tutup bir çobana bedel bin muhafız olmakla hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin daha mı iyidir? Acaba Mamhuran hırsızlarını tövbekâr ve sofi eden u sır de il midir? Evet ruhları a lamak istedi, biri bahane oldu a ladılar. --- sh:»(Mü:11) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Evet, evet.. neam, neam.. sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa; sizin evkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira kâinatı na amatıyla raksa getiren hakaikın esrarını ihtizaza veren musika-i lahiye hiç durmuyor. Mütemadiyen güm güm eder. Padi ahların padi ahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur'an denilen musika-i lahiyesi ile umum âlemi doldurarak kubbe-i âsumanda iddetli ses getirmekle, sadef-i kehf-misal olan ülema ve me ayih ve hutebanın dima , kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsı onların lisanlarından çıkıp seyr ü seyelan ederek, çe it çe it sadâlarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadânın tecessüm ve intibaıyla; umum kütüb-ü slâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir eridi hükmüne getiren ve her bir tel, bir nev'iyle onu ilân eden o sadâ-yı semavî ve ruhanîyi kalbin kula ıyla i itmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadâya nisbeten sivrisinek gibi bir emîrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarının vızvızlarını i itecek 3 midir? Elhasıl: nkılab-ı siyasî cihetiyle dininden --- sh:»(Mü:12) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------havf eden adamın dinde hissesi; beyt-ül ankebut gibi zayıf dü mü cehalettir, onu korkutur.. takliddir, onu tela a dü ürttürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannetti inden; kalbini, aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar. S- Bazı adam, dedi iniz gibi demiyor. Belki "Mehdi gelmek lâzımdır." der. Zira dünya eyhuhet itibariyle mü evve tir; slâmiyet a razın teneffüsü ile müzelziledir. C- E er Mehdi acele edip gelse; ba -göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu. Zannetti iniz gibi çirkin de ildir. Güzel çiçekler, baharda vücudpezir olur. Rahmet-i lahî anındandır ki; u milletin sefaleti, nihayetpezir olsun. Bununla beraber kim dese "Zaman bütün berbad oldu", eskisine temayül gösterse; bilmedi i halde slâmiyetin muhalefetinden ne 'et eden eski seyyiatı, bazı ecnebilerin zannı gibi slâmiyete isnad etmektir. S- Efkârı te vi eden, hürriyet ve me rutiyeti takdir etmeyen kimlerdir? --- sh:»(Mü:13) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------C- (*) Cehalet a anın, inad efendinin, garaz beyin, intikam pa anın, taklid hazretlerinin, mösyö gevezeli in taht-ı riyasetlerinde, insan milletinden menba'-ı saadetimiz olan me vereti inciten bir cem'iyettir. Benî-be erde ona intisab eden; bir dirhem zararını bin lira milletin menfaatına feda etmeyen.. hem de menfaatını ızrar-ı nâsta gören.. hem de müvazenesiz, muhakemesiz mana veren.. hem de meyl-i intikam ve garaz-ı ahsîsini feda etmedi i halde, ma rurane millete ruhunu feda etmek davasında bulunan.. hem de beylik veya tavaif-i mülûk mukaddemesi olan muhtariyet veya istibdad-ı mutlak manasıyla bir cumhuriyet gibi gayr-ı makul fikirlerde bulunan.. hem de zulüm görmü , kin ba lamı , hürriyet ve me rutiyetin birinci ihsanı olan afv ve istiharat-ı umumiyeyi fikr-i intikamına yediremedi inden herkesin asabına dokundurmakla tâ heyecana gelip terbiye görmekle te effi isteyenlerdir. (*): Burada mason ve dönmelerin ve bol evizmi isteyenlerin cem'iyetinden haber vermek içinde, bir çeyrek asır istibdad-ı mutlakla hükmeden bir hâkimiyeti gaybî ihbar eder. --- sh:»(Mü:14) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Neden bunların umumuna fena diyorsun? Halbuki hayırhahımız gibi görünüyorlar. C- Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ek idir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söyledi im için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmedi im halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. te size söyledi im sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. E er altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz. S- Neden hüsn-ü zannımıza sû'-i zan edersin? Eski padi ahlar ve eski hükûmetler seni haktan çeviremedi. Jön Türkler sizi kendilerine râm ve müdaheneci edemediler. Zira seni hapis ettiler, asacaklardı; sen tezellül etmedin. Merdane çıktın. Hem sana --- sh:»(Mü:15) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------büyük maa vereceklerdi; kabul etmedin. Demek sen onların tarafdarlı ı için demiyorsun. Demek hak tarafdarısın... C- Evet hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir. Fakat u hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve akibete bakınız. S- Nasıl anlayaca ız? Biz cahiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklid ederiz. C- Çendan cahilsiniz, fakat âkılsınız. Hanginizle zebib, yani üzümü payla sam, zekâvetiyle bana hile edebilir. Demek cehliniz özür de il... te mü tebih a açları gösteren, 4 semereleridir. Öyle ise, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız. te birisinde istirahat ve itaattır. Ötekisinde ihtilaf ve zarar saklanmı tır. Size bir misal daha söyleyece im: u sahrada bir nar görünür. Ben derim nurdur; nar olsa da, eski nardan kalma zayıf, yukarı tabakasıdır. Geliniz etrafına halka tutup tema a edelim. stifaza edip tâ tabaka-i nariye yırtılsın, istifade eyleyelim. E er dedi im gibi nur ise, --- sh:»(Mü:16) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------zâten istifade edece iz. E er onların dedikleri gibi nar olsa, karı tırmadık ki bizi yaksın. Onlar diyorlar ki: "Ate suzandır." E er, nur olursa kalb ve gözlerini kör eder. E er nar dedikleri nur-u saadet (*) dünyanın hangi tarafına çıkmı ise, milyonlarla insanın tulum gibi kan suyu üzerine bo altılmı ise söndürülmemi . Hattâ bu iki senedir mülkümüzde iki-üç defa söndürülmesine te ebbüs edildi. Fakat söndürmek isteyenler, kendileri söndüler.(**) S- Sen dedin ate de il, imdi ate nazarıyla bakıyorsun. C- Evet nur, fenalara nardır. S- O fırkadan ehl-i fazl kısmına ne diyece iz? Onlar iyi adamlardır. C- Çok iyiler var ki, iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar. S- Nasıl iyilikten fenalık gelir? (*): Burada dahi Risale-i Nur'u hissetmi fakat siyaset perdesiyle bakmı , hakikatın ekli de i mi . (**): Said'i yirmibe sene ezen bir parti, bu hükmü, zulmü sönmesiyle tasdik etti. --- sh:»(Mü:17) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Muhali taleb etmek, kendine fenalık etmektir.... Zerratı günahkârlardan mürekkeb bir hükûmet, tamamıyla masum olamaz. Demek nokta-i nazar, hükûmetin hasenatı seyyiatına tereccuhudur. Yoksa seyyiesiz hükûmet muhal-i âdidir. Ben öyle adamlara, anar ist nazarıyla bakıyorum. Zira onlardan birisi -Allah etmesinbin sene ya ayacak olsa, âdeta mümkün hükûmetin hangi suretini görse, hülya ile yine razı olmayacak. u hülyanın neticesi olan meyl-üt tahrib ile o sureti bozma a çalı acak.(*) u halde böylelerin fena zannettikleri Jön Türkler nazarlarında dahi, mel'un, anar ist ve i ti a cı fırkasından addolunurlar. Meslekleri ihtilal ve fesaddır. S- Belki onlar eski hali istiyorlar? C- Size kısa bir söz söyleyece im. Ezber edebilirsiniz. te eski hal muhal.. ya yeni hal veya izmihlal.... Kendisi slâm, millet-i hâkimesi slâm, üss-ül esas-ı siyaseti de u düsturdur: Bu devletin dini, Din-i slâm'dır. u esası vikaye etmek (*): Ki, komünist ve anar ist manasıyla Kemalizm ve inkılab softaları ve dönmeleri görmü gibi haber veriyor. --- sh:»(Mü:18) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ vazifemizdir. Çünki milletimizin maye-i hayatiyesidir. S- Demek hükûmet bundan sonra da slâmiyet ve din için hizmet edecek midir? C- Hayhay! Bazı akılsız dinsizler müstesna olmak artıyla, hükûmetin hedef-i maksadı -velev gizli ve uzak olsa bile- uhuvvet-i imaniye sırrıyla üçyüz milyonu bir vücud eden ve nuranî olan slâmiyetin silsilesini takviye ve muhafaza etmektir. Zira nokta-i istinad ve noktai istimdad yalnız odur. Ya murun kataratı, nurun lemaatı da ınık ve yayılmı kaldıkça çabuk kurur, çabuk söner. Fakat sönmemek ve mahvolmamak için, Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak bize ve ile ezel canibinden nida ediyor. Evet e cihetten na me-i eyler huru . Evet zaruret ve incizab ve temayül ve tecarüb ve tecavüz ve tevatür; o katarat ve lemaatı musafaha ettirerek, ortalarındaki mesafeyi tayyedip bir havz-ı âb-ı hayatı ve dünyayı ı ıklandıracak bir elektrik-i nevvareyi te kil edecektir. Zira kemalin cemali dindir. --- sh:»(Mü:19) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Hem din; saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir. (1) S- imdi hürriyet bahsini sual edece iz. Nedir u hürriyet ki; o kadar tevilat onda birbiriyle çeki iyorlar? Ve hakkında acib garib rü'yalar görülür? 5 C- Yirmi seneden beri onu, hattâ rü'yalarda takib eden ve o sevda ile her eyi terkeden birisi size güzel cevab verebilir. Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmi ler. Hattâ âdeta hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet i lerse, ba kasına zarar vermemek artıyla bir ey denilmez diye bize anlatmı lar. Acaba böyle midir? Cevab: Öyleler hürriyeti de il, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira nazenin hürriyet, âdâb-ı eriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet de ildir. Belki hayvanlıktır, eytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır. Hürriyet-i umumî, efradın zerrat-ı hürriyatının (1): Acele etme, yani ifre gibi i aratı var. --- sh:»(Mü:20) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ muhassalıdır. Hürriyetin e'ni odur ki: Ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın. !"# $ &% '( " ) * + " ) !"# $ ,- . ) / +0 (1) -( 12 /3 42 567-8 9 ;: < ) 0 S- Bazı nas, senin gibi mana vermiyorlar. Hem de bazı Jön Türklerin a'mal ve etvarı pis tefsir ediliyor. Zira bazı ramazanı yer, rakı içer, namazı terkeder. Böyle, Allah'ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadakat edecektir? C- Evet, neam.. hakkınız var. Fakat hamiyet ayrı, i ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan, fezail-i slâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat i ve san'at ba ka oldu u için, fâsık bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayya bir adam, ayya olmadı ı vakitte iyi saat yapabilir. te imdi salahat ve mehareti, tabir-i âherle fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem'edenler vezaife kifayet etmezler. Öyle (1): Acele etme, yani Mizan Ceridesinin sahibi Murad haklıdır. Tanin muharriri Hüseyin Cahid yanlı ve hata ediyor. --- sh:»(Mü:21) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ ise, ya meharettir veya salahattır. San'atta meharet ise müreccahtır. Hem de o sarho namazsızlar Jön Türk de iller, belki eyn Türktürler. Yani fena ve çirkin Türktürler. Genç Türklerin râfızîleridirler. Her eyin bir râfızîsi var. Hürriyetin râfızîsi de süfehadır. Ey Türkler ve Kürdler! nsaf ediniz. Bir râfızî bir hadîse yanlı mana verse veya yanlı amel etse; acaba hadîsi inkâr etmek mi lâzımdır, yoksa o râfızîyi tahtie edip namus-u hadîsi muhafaza etmek mi lâzımdır? Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve te'dibden ba ka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı me ruasında ahane serbest olsun. )*< = -> - ? ->@A 9@A BA8" nehyinin sırrına mazhar olsun. S- (1) Demek biz eskiden beri hürriyetimize mâlik idik. Hürriyetimiz tev'em olarak bizimle do mu . Öyle ise ba kalar keyiflensin, bize ne? (1): Hayme-ni inler tarafından yani göçebe, siyah çadırlı bedevilerin sualidir. --- sh:»(Mü:22) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Evet zâten o sevda-yı hürriyettir ki, sizi tahammül-sûz me akkatlere mütehammil kılmı . Ve medeniyetin mü a' a' bu kadar mehasininden, sizin anka-i me rebaneniz sizi müsta ni etmi tir. Fakat ey göçerler! Sizde olanı yarı hürriyettir. Di er yarısı da ba kasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kut-u lâyemut ve vah et ile âlûde olan hürriyet, sizin da kom ularınız olan hayvanlarda da bulunuyor. Vakıa, u bîçare vah i hayvanların bir lezzeti ve tesellisi varsa, o da hürriyetleridir. Lâkin güne gibi parlak, her ruhun ma ukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki: Saadet-saray-ı medeniyette oturmu ve marifet ve fazilet ve slâmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir. 6 S- Ne diyorsun? u sena etti in hürriyet hakkında denilmi tir: ?- 9 - CD E -(F ?- - G!"# G!"# C- O bîçare âir, hürriyeti bol evizm mesle i ve ibahe mezhebi zannetmi . Hâ â! Belki insana kar ı hürriyet, Allah'a kar ı ubudiyeti intac eder. Hem de çok adamlar görmü üm, Sultan Abdülhamid'e ahrardan ziyade --- sh:»(Mü:23) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------hücum ederdi ve derdi: "Hürriyeti ve kanun-u esasîyi otuz sene evvel kabul etti i için fenadır." te yahu, Sultan Abdülhamid'in mecbur oldu u istibdadını hürriyet zanneden ve kanun-u esasînin müsemmasız isminden ürken adamın sözünde ne kıymet olur. Hem de, yirmi senelik slâmiyet'in bir fedaisi de demi tir: (*) )- " ! #H-I -(F J ! + G!"# S- Nasıl, hürriyet imanın hassasıdır? C- Zira rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat'a hizmetkâr olan adam, ba kasına tezellül ile tenezzül etmeye ve ba kasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzet ve ehamet-i imaniyesi bırakmadı ı gibi; ba kasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın efkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet bir padi ahın do ru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tenezzül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. te Asr-ı Saadet... S- Bir büyük adama ve bir veliye ve (*): Güzel tarif. --- sh:»(Mü:24) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------bir eyhe ve bir büyük âlime kar ı nasıl hür olaca ız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz. C- Velayetin, eyhli in, büyüklü ün e'ni tevazu ve mahviyettir. Tekebbür ve tahakküm de ildir. Demek tekebbür eden, sabiyy-i müte eyyihtir. Siz de büyük tanımayınız. S- Neden tekebbür küçüklük alâmetidir? C- Zira her bir insan için, içinde görünecek ve onunla nâsı tema a edecek bir mertebe-i haysiyet ve öhret vardır. te o mertebe e er kamet-i istidadından daha yüksek ise; o, o seviyede görünmek için tekebbür ile ona uzanıp tetavül ve tekebbür edecektir. ayet kıymet ve istihkakı daha bülend ise, tevazu ile tekavvüs edip ona e ilecektir. S- Pekâlâ, kabul ettik ki hürriyet iyidir, güzeldir. Fakat u Rum ve Ermenilerin hürriyeti çirkin görünüyor, bizi dü ündürür. Re'yin nedir? C- Evvela: Onların hürriyeti; onlara zulmetmemek ve rahat bırakmaktır. Bu ise, er'îdir. Bundan fazlası; sizin fenalı ınıza, divaneli inize --- sh:»(Mü:25) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------kar ı bir tecavüzleridir, cehaletinizden bir istifadeleridir. Sâniyen: Farzediniz ki, hürriyetleri bildi iniz gibi size fena olsun. Lâkin, yine biz ehli slâm zararlı de iliz. Çünki içimizdeki Ermeniler üç milyon olmadı ı gibi, gayr-ı müslimler dahi on milyon yoktur. Halbuki bizim milletimiz ve ebedî karde lerimiz üçyüz milyondan ziyade iken, bunlar üç müdhi kayd-ı istibdad ile mukayyed olup, ecnebilerin istibdad-ı manevîlerinin taht-ı esaretlerinde ezilirler. te hürriyetimizin bir ubesi olan gayr-ı müslimlerin hürriyeti, bizim umum milletimizin hürriyetinin rü vetidir. Ve o müdhi istibdadı manevînin dâfiidir. Ve o kayıdların anahtarıdır. Ve ecnebilerin, bizin dû ümüze çöktürdükleri müdhi isbibdad-ı manevînin râfi'idir. Evet Osmanlıların hürriyeti; koca Asya tali'inin ke afıdır, slâmiyetin bahtının miftahıdır, ittihad-ı slâm surunun temelidir.(*) S- Nedir o üç kayıd ki, istibdad-ı manevî onunla âlem-i slâmiyeti kaydetmi tir? (*): Kırk dört sene sonra söylemesi lâzım gelen sözleri, o zaman söylemi . --- sh:»(Mü:26) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ 7 C- Meselâ: Rus hükûmetinin istibdadı, bir kayıddır. Rus milletinin tahakkümü de di er bir kayıddır. Âdât-ı küfriye ve zalimanelerinin tagallübü de üçüncü bir kayıddır. ngiliz hükûmeti, gerçi zahiren müstebid de ilse de, milleti mütehakkimedir. Âdâtı dahi mütegallibedir. te size Hindistan bir bürhan ve Mısır yarı bürhandır. Binaenaleyh milletimiz ya üç veya bir buçuk kayıd ile mukayyeddir. Buna mukabil, bizim gayr-ı müslimlerin ayaklarında yalnız bir yalancı kaydımız vardı. Ona bedelen çok nazlarını çekti imiz gibi, onlar neslen ve serveten ziyadele tiler; biz bir nevi hizmetkârlık olan memuriyet ve askerlik cihetiyle servet ve nesilce a a ıya dü tük. Fikr-i milliyet, hürriyetin pederidir. Yine esir Ekrad ve Etrak idi. te o yalancı kaydı, üç veya on milyonun aya ında açıyoruz. Tâ ki, üç kayıd ile mukayyed üçyüz milyon slâmın hürriyetine meydan açılsın (*). Elbette âcilen ve âcilen >KL-+ üçü veren >KLMN üçyüzünü kazanan, hasaret etmiyor. (*): Lillahilhamd, imdi açılmaya ba ladı. --- sh:»(Mü:27) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ O-8 !"# $ = - P * 6> (= >? QL ->=?-H -> 2 !8$ = OK2 RI- 2* (*) - - S?6F &R < 61 2 ST*? 2 * 2- -> -3 ) U P= V#/ + VS 3 S- Heyhat! Nasıl hürriyetimiz umum âlem-i slâm'ın hürriyetinin mukaddimesi ve fecr-i sadıkı olur? C- ki cihet ile: Birincisi: Bizde olan istibdad, Asya'nın hürriyetine zulmanî bir sed çekmi ti. Ziya-yı hürriyet o muzlim perdeden geçemez idi ki, gözleri açsın, kemalâtı göstersin. te bu seddin tahribiyle, fikr-i hürriyet Çin'e kadar yayıldı ve yayılacaktır. Fakat Çin ifrat edip komünist oldu. Âlemdeki terazinin hürriyet gözü a ır geldi inden, birdenbire terazinin öteki gözünde olan vah et ve istibdadı kaldırdı, gitgide kalkacak. E er siz sahife-i efkârı okusanız, tarîk-i siyaseti görseniz, huteba-i umumî olan -do ru konu an(*): Yine bak mâ âallah hem Nur'un Zülfikar ve Hüccetullah-il Bali a gibi mecmualarını, hem Yemen, Mısır, Cezayir, Hind, Fas, Kafkas, Fars ve Arab gibi slâm milletlerini haber verir gibi ifreli bir fıkradır. --- sh:»(Mü:28) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ ceraidi dinleseniz anlayacaksınız ki: Arabistan, Hindistan, Cava, Mısır, Kafkas, Afrika ve emsallerinde o derece fikr-i hürriyetin galeyanıyla, âlem-i slâm'ın efkârında öyle bir tahavvül-ü azîm ve inkılab-ı acib ve terakki-i fikrî ve teyakkuz-u tam intac etmi tir ki, bahasına yüz sene verse idik yine ucuzdu. Zira hürriyet, milliyeti gösterdi. Milliyet sadefinde olan slâmiyetin cevher-i nuranîsi tecelliye ba ladı. slâmiyetin ihtizazını ihbar etti ki: Herbir Müslim, cüz'-ü ferd gibi ba ıbo de ildir. Belki her biri, mürekkebat-ı mütedâhile-i mütesaideden bir cüz'dür. Sair eczalar ile, cazibe-i umumiye-i slâmiye noktasında birbiriyle sıla-i rahmleri vardır. u ihbar bir kavî ümid verir ki; nokta-i istinad, nokta-i istimdad gayet kavî ve metindir. u ümid, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti. u hayat, âlem-i slâm'daki galeyan eden fikr-i hürriyetten istimdad ederek umum âlem-i slâm üzerine çökmü olan istibdad-ı manevî-i umumînin perdelerini parça parça edecektir. (*) S- / WF ? / + (*): Lillahilhamd, kırkbe sene sonra parça parça etmeye ba ladı. --- sh:»(Mü:29) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ kinci Cihet: imdiye kadar ecnebiler bahane-mahane tutarlardı. Milletimizi eziyorlardı. imdi ise, ellerinde uruk-u insaniyetkâranelerine veya damar-ı mutaassıbanelerine veya a'sab-ı dessasanelerine dokunduracak, ellerinde serri te-i bahane olacak öyle nokta bulamazlar. Bulsalar da tutamazlar. Bahusus medeniyet, hubb-u insaniyeti tevlid eder. 8 S- (*) Heyhat! Bize teselli veren u ulvî emeli ye'se inkılab ettiren ve etrafımızda hayatımızı zehirlendirmek ve devletimizi parça parça etmek için a ızlarını açmı olan o müdhi yılanlara ne diyece iz? C- Korkmayınız. Medeniyet, fazilet, hürriyet; âlem-i insaniyette galebe çalma a ba ladı ından, bizzarure terazinin öteki yüzü ey'en fe- ey'en hafifle ecektir. Farz-ı muhal olarak, Allah etmesin, e er bizi parça parça edip öldürseler; emin olunuz, biz yirmi olarak ölece iz, üçyüz olarak dirilece iz. Ba ımızdan rezail ve ihtilafatın gubarını silkip, hakikî münevver ve müttehid olarak kervan-ı benî be ere pi darlık edece iz. Biz, en edid, en kavî ve en bâki hayatı intac eden öyle bir ölümden korkmayız. (*): Deh etli ve hakikatlı bir sual. --- sh:»(Mü:30) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ Biz ölsek de, slâmiyet sa kalır. O milliyet-i kudsiye sa olsun. (*) XY" VZMN CB93 S- Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olaca ız? C- Müsavat ise, fazilet ve erefte de ildir; hukuktadır. Hukukta ise, ah ve geda birdir. Acaba bir eriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tazibinden men'etse; nasıl benî âdem'in hukukunu ihmal eder? Kellâ... Biz imtisal etmedik. Evet mam-ı Ali'nin (R.A.) âdi bir Yahudi ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salahaddin-i Eyyubî'nin miskin bir Hristiyan ile mürafaası, sizin u yanlı ınızı tashih eder zannederim. ......... S- Rum ve Ermenilerin hürriyeti bizi te vi ediyor. Bir kerre tecavüze ba lıyorlar; (*): Eski Said parlak bir nurun hissiyle, kuvvetli bir ümidle, tam teselli ile, siyaseti slâmiyete âlet etmek fikriyle, hararetle hürriyete çalı ırken; di er bir hiss-i kabl-el vuku'la deh etli dinsizce bir istibdad-ı mutlakı, kırksekiz sene evvel bir hadîsin manasıyla gelece ini haber verdi i bir kumandanın çıkmasını ve Said'in teselli haberlerini yirmibe senede bilfiil tekzib edece ini hissederek, otuz seneden beri "Eûzü billahi mine eytani vessiyase" deyip siyaseti bıraktı, Yeni Said oldu. --- sh:»(Mü:31) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ bir kerre hürriyet ve me rutiyet bizimdir, biz yaptık diyorlar. Bizi me'yus ediyorlar? C- Zannediyorum tecavüzleri, eskiden sizden tahayyül ettikleri tecavüze kar ı bir te effi-i gayz ve bundan sonra sizden tevehhüm ettikleri tecavüze kar ı bir nümayi gibidir. E er tamamıyla iman etseler ki, tecavüz sizden olmaz, adalete kanaat edeceklerdir. ayet adalete kanaat etmezlerse; hak, hakkın kuvvetiyle burunlarını kırıp ikna ettirecektir. Hem de "me rutiyeti biz istihsal ettik" olan sözleri yalandır. Hürriyet ve me rutiyet; askerimizin süngüsüyle, cem'iyet-i milliyenin kalemiyle sahife-i vücuda geldi. Öyle herzegûların arzuları, beylik ve muhtariyetin ammizadesi olan adem-i merkeziyet-i siyasiye idi. Sonra da yüzde doksan bize ittiba' ettiler. Be i geveze, birkaç tanesi de zevzeklik edip eski hülyalarından vazgeçmek istemiyorlar. SYahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'anda nehiy vardır: [- * &?-\ * < ( *RE Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz? --- sh:»(Mü:32) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------C- Evvela: Delil kat'iyy-ül metin oldu u gibi, kat'iyy-üd delalet olmak gerektir. Halbuki tevil ve ihtimalin mecali vardır. Zira nehy-i Kur'anî âmm de ildir, mutlaktır. Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm mü tak üzerine olsa; me'haz-ı i tikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile yahudiyet ve nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Öyle ise herbir müslümanın herbir sıfatı müslüman olması lâzım olmadı ı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh müslüman olan bir sıfatı veya bir san'atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin. 9 Sâniyen: Zaman-ı Saadette bir inkılab-ı azîm-i dinî vücuda geldi. Bütün ezhanı noktai dine çevirdi inden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gayr-ı müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin imdi âlemdeki bir inkılab-ı azîm-i medenî --- sh:»(Mü:33) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------ve dünyevîdir. Bütün ezhanı zabt ve bütün ukûlü me gul eden nokta-i medeniyet, terakki ve dünyadır. Zâten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed de ildirler. Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayi i muhafazadır. te u dostluk, kat'iyyen nehy-i Kur'anîde dâhil de ildir. S- Bir kısım Jön Türk der: "Demeyiniz Hristiyanlara hey kâfir. Zira ehl-i kitabdırlar." Neden kâfir olana kâfir demiyece iz? C- Kör adama, hey kör demedi iniz gibi... Çünki eziyettir. Eziyetten nehiy var: -] #=J &JMN = ilh.... Saniyen: Kâfirin iki manası vardır: Birisi ve en mütebadiri, dinsiz ve münkir-i Sani' demektir. u mana ile, ehl-i kitaba ıtlak etme e hakkımız yoktur. kincisi: Peygamberimizi ve slâmiyeti münkir demektir. u mana ile onlara ıtlak etmek hakkımızdır. Onlar dahi razıdırlar. Lâkin örfen evvelki mananın tebadüründen, bir kelime-i tahkir ve eziyet olmu tur. --- sh:»(Mü:34) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Hem de daire-i itikadı, daire-i muamelata karı tırma a mecburiyet yoktur. Kabildir, o kısım Jön Türklerin muradı bu olsun. S- Çok fena eyleri i itiyoruz. Bahusus gayr-ı müslimler de güya bir slâm kızını almı lar.. filan yerde böyle olmu , di er yerde öyle olmu . Olmu .. olmu .. olmu .. ilââhir... C- Evet maatteessüf daha yeni ve bulanık bir devlette ve cahil ve peri an bir millette, öyle fena ve pis eylerin vukuu zarurî gibidir. Eskiden daha berbadı vardı. Fakat imdi görünüyor. Bir derd görünürse, devası âsândır. Hem de büyük i lerde yalnız kusurları gören cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Cerbezenin e'ni, bir seyyieyi sünbüllendirerek hasenata galib etmektir. Meselâ u a iretin herbir ferdi, bir günde attı ı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir ahısta tahayyül edip ba ka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa.. veyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ı zaman tevehhümüyle, birden dakika-i vâhidede, o ahıstan sudûrunu tasavvur etse; acaba ne derece evvelki adam müstakzer, --- sh:»(Mü:35) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------ikinci adam müteaffin olur? Hattâ hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa ma aralarından kaçsalar, hakları var. Akıl onları tevbih etmeyecektir. te u cerbezenin tavr-ı acibi; zaman ve mekânda müteferrik eyleri toplar, bir yapar. O siyah perde ile her eyi tema a eder. Hakikaten cerbeze, enva'ıyla garaibin makinasıdır. Görünüyor ki, cerbeze-âlûd bir â ıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbet ile müncezib ve rakkasane hareket ediyor ve gülü üyor. Çocu unun vefatıyla matem tutan bir vâlidenin nazarında, umum kâinat hüzün-engizane a la ıyor. Herkes istedi i ve haline münasib gördü ü meyveyi koparır. Bu makamda size bir temsil irad edece im. Meselâ: Sizden bir adam yalnız bir saat tenezzüh etmek üzere gayet müzeyyen ve müzehher bir bahçeye girse; nekaisten müberra olmak, cinan-ı cennetin mahsusatından ve her kemale bir noksanı karı tırmak, u âlem-i kevn ü fesadın mukteziyatından olmakla u bahçenin müteferrik kö elerinde de bazı pis ve murdar eyler bulundu u için -inhiraf-ı mizac sevki ve emriyle--- sh:»(Mü:36) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------yalnız o taaffünatı taharri ve o murdar eylere idame-i nazar eder. Güya onda yalnız o var. 10 Hülyanın hükmüyle fena hayal tevessü' ederek, o bostanı bir selhhane ve mezbele suretinde gösterdi inden midesi bulanır ve istifra' eder, kemal-i nefret ile kaçar. Acaba be erin lezzet-i hayatını gussedar eden böyle bir hayale, hikmet ve maslahat rûy-i rıza gösterir mi? Güzel gören güzel dü ünür, güzel dü ünen güzel rü'ya görür. Güzel rü'ya(1) gören, hayatından lezzet alır. S- Gayr-ı müslimin askerli i nasıl caiz olur? C- Dört vecihle: Evvela: Askerlik kavga içindir. Dünkü gün siz o deh etli ayı ile bo u tu unuz vakit karılar, çingeneler, çocuklar, itler size yardım ettiklerinden size ayıb mı oldu? Sâniyen: Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın, Arab mü riklerinden muahid ve halifleri vardı. Beraber kavgaya giderlerdi. Bunlar ise, ehl-i kitabdır. Orduda toplu olmayıp müteferrik olduklarından, bizdeki ekseriyet (1): Mevt, bir nevmdir. --- sh:»(Mü:37) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ ve kuvvet-i hissiyat, mazarrat-ı mütevehhimeye kar ı sed çeker. Sâlisen: Düvel-i slâmiyede velev nadiren olsun gayr-ı müslim, askerlikte istihdam olunmu tur. Yeniçeri Oca ı buna ahiddir. ......... S- Eskiden slâmlar zengin, onlar fakir idiler. imdi her yerde kaziye bilakistir. Hikmeti nedir? C- ki sebebi biliyorum: /A2 -= )-2FK ^ olan ferman-ı Rabbanîden müstefad olan meyelan-ı Y 1 Y2-9 olan ferman-ı Nebevîden müstefad olan evk-i kesb, bazı telkinat ile o Birincisi: sa'y ve meyelan kırıldı ve o evk de söndü. Zira i'lâ-yı kelimetullah u zamanda maddeten terakkiye mütevakkıf oldu unu bilmeyen; ve dünya 5 I _ !+?Q= /7 ` = cihetiyle kıymetini takdir etmeyen; ve kurûn-u --- sh:»(Mü:38) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------vustâ ve kurûn-u uhranın ilcaatını tefrik eylemeyen; ve birbirinden gayet uzak, biri mezmum ve biri memduh olan tahsil ve kesbde olan kanaatı ile, mahsul ve ücretteki kanaatı temyiz etmeyen; ve birbirinden nihayet derecede baîd, hattâ biri tenbelli in ünvanı, di eri hakikî ihlasın sadefi olan iki tevekkülü (ki biri, me ietin muktezası olan esbab arasındaki nizama kar ı temerrüd hükmünde olan, tertib-i mukaddemattaki bir tevekkül-ü tenbelane; di eri, slâmiyetin muktezası olan, netice itibariyle gerdendade-i tevfik olarak vazife-i lahiyeye karı mamakla terettüb-ü neticede mü'minane tevekküldür) ikisini birbiriyle iltibas eden ve "Ümmetî! Ümmetî!" sırrını teferrüs etmeyen ve S- a " = S- I hikmetini anlamayan bazı adamlar ve bilmeyen bir kısım vaizlerdir ki, o meyelanı kırdılar; o evki de söndürdüler. kinci Sebeb: Biz, gayr-ı tabiî ve tenbelli e müsaid ve gururu ok ayan imaret mai etine el atıp, belamızı bulduk. --- sh:»(Mü:39) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------S- Nasıl? C- Mai et için tarîk-i tabiî ve me ru' ve zîhayat; san'attır, ziraattır, ticarettir. Gayr-ı tabiî ise, memuriyet ve her nev'iyle imarettir. Bence imareti, ne nam ile olursa olsun, medar-ı mai et edenler bir nevi cerrar ve aceze ve seeledir. Fakat hilebaz kısmında... Bence memuriyete veya imarete giren, yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa yalnız mai et ve menfaat için girse, bir nevi çingenelik eder (*). te memuriyet filcümle ve askerlik bilcümle bizde oldu u için, servetimizi israf eline verip neslimizi etrafa saçıp zayi' ettik. E er 11 öyle gitse idi, biz de elden giderdik. te onların asker olması, zarurete yakın bir maslahat-ı mürseledir. Hem de mecburuz. Mesalih-i mürsele ise, mam-ı Mâlik mezhebinde bir illet-i er'iye olabilir. S- imdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar, nasıl olur? C- Saatçı ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi... Zira me rutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Me rutiyet (*): Ey memurlar, Eski Said'in kırkbe sene evvel söyledi i bu sözünden gücenmeyiniz. --- sh:»(Mü:40) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ do ru olursa; kaymakam ve vali reis de iller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-ı müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farzediniz ki, memuriyet bir nevi riyaset ve bir a alıktır. Gayr-ı müslimlerden üç bin adamı a alı ımıza, riyasetimize erik etti imiz vakitte; millet-i slâmiyeden aktar-ı âlemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi' edip, bini kazanan zarar etmez. S- eriatın bazı ahkâmı, meselâ valilerin vazifelerine taalluku var. C- Bundan sonra bizzarure hilafeti temsil eden Me ihat-ı slâmiye ve diyanet dairesi; hem âlî, hem mukaddes, hem ayrı, hem nezzare olacaktır. imdi hâkim ahıs de il, efkâr-ı âmme oldu u için, onun nev'inden ahs-ı manevî bir fetva emini ister.... S- Eskiden beri i itiyoruz ki: "Bazı Jön Türkler masondurlar, dine zarar ediyorlar." C- stibdad, kendini ibka etmek için u telkinatı vermi tir.(*) Bazı lâübalilik dahi, (*): Nasılki imdi yirmibe sene istibdad-ı mutlakı yapanlar, dindarları irtica' ile ittiham ederek, istibdad-ı mutlakın altındaki irtidadlarını saklıyorlar. --- sh:»(Mü:41) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ u vehme kuvvet veriyor. Fakat emin olunuz ki, onların masonlu a girmeyen kısmının maksadları, dine zarar de ildir. Fakat bazıları, dine lâyık olmayan bârid taassuba müfritane ili iyorlar. Demek hürriyete ve me rutiyete hizmetleri sebkat eden veyahut kabul eyleyenleri Jön Türk tesmiye ediyorsunuz. te onların bir kısmı, slâmiyet fedaileridir. Bir kısmı da, selâmet-i millet fedaileridir. Onların ukde-i hayatiyelerini te kil eden, mason olmayan ekserî ttihad ve Terakki'dir. Ve sizin u a airiniz kadar ülema ve me ayih, Jön Türkler meyanında mevcuddur. Vakıa onlarda bir takım edebsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksanı sizin gibi mu'tekid müslimlerdir. (Velhükmü lil-ekser). ) * ! P * W C - b 2 -c# + "d ) 56+- 0 ; 3 O 6 - #;$ / + / 2 6 * ! * ;3# - < % ? F (1) e/ &61+ # f 2 6 + -F g h-1\ [-@ 2 ?- I = 6A2* (1): Tekrar tema a et, çünki bu Arabî fıkra ifrelidir, i aratı var. --- sh:»(Mü:42) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Hüsn-ü zan ediniz; sû'-i zan, hem size, hem onlara zarar verir. S- Neden sû'-i zannımız onlara zarar versin? C- Onların bir kısmı sizin gibi tahkiksiz, taklid ile slâmiyetin zevahirini bilirler. Taklid ise, te kikat ile yırtılır. O halde bazılarına -bahusus dinde sathî, felsefe ile mütevaggil olursa- dinsiz dedi iniz vakit, ihtimal ki tereddüde dü üp, mesle i slâmiyet'ten hariçmi gibi vesveselerle "Herçi bâd âbâd" diyerek, me'yusane belki muannidane slâmiyete münafî harekâta ba lar. te ey bî-insaflar! Gördünüz, nasıl bazı bîçarelerin dalaletine sebeb oluyorsunuz. Fena adama, iyisin iyisin denilse iyile mesi ve iyi adama, fenasın fenasın denildikçe fenala ması çok vuku' bulmu tur. S- Neden? C- Faraza, bazılarının altında büyük fenalıkları varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zira çok fenalıklar vardır ki; iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde yırtılmadıkça ve ondan tegafül edildikçe, mahdud ve mahsur kaldı ı gibi, sahibi 12 --- sh:»(Mü:43) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------de perde-i hicab ve hayâ altında kendisinin ıslahına çalı ır. Lâkin vakta ki perde yırtılsa, hayâ atılır; hücum gösterilse, fenalık fena tevessü' eder. Ben 31 Mart hâdisesinde una yakın bir hal gördüm. Zira slâmiyet'in me rutiyetperver ve hamiyetli fedaileri, cevher-i hayat makamında bildikleri nimet-i me rutiyeti eriata tatbik edip, ehl-i hükûmeti adalet namazında kıbleye ir ad ve nam-ı mukaddes eriatı me rutiyet kuvvetiyle i'lâ; ve me rutiyeti eriat kuvvetiyle ibka; ve bütün seyyiat-ı sâbıkayı, muhalefet-i eriat üzerine ilka etmek için bazı telkinatta ve teferruatın tatbikatında bulundular. Sonra, sa ını solundan farkedemiyenler, hâ â eriatı istibdada müsaid zannederek, tuti ku ları taklidi gibi " eriat isteriz!" demekle, hakikî maksad ortada anla ılmaz oldu. Zâten plânlar serilmi ti. te o zaman yalan olarak hamiyet maskesini takınan bazı herifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. te cây-ı ibret bir nokta-i siyah! --- sh:»(Mü:44) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ 4i i 6 * j (C / + ?6 * ! C k ! ( Z6A 6 *0 ! l* P 4\ 6 * ..!"# $ ! 2 = [ 6H j ! l (1) -7?-=J 5- -( + 4 3 / + -> 2 >5 \$ = S- Neden dinsiz zannetti imiz bazılarından bize zarar gelsin? C- Hayal perdesi üstünde size bir timsal manzarasını göstererek mazarratını anlataca ım: te u sahrada gayet muhte em bir bostan içinde bir kasr var. Kasrın bir kö esinde sizin Beytü ebab Kaplıcası gibi bir kaplıca oldu unu tahayyül ediniz. Siz dı arıda bürudetin tazyikiyle, kar'ın tokadıyla, rüzgârın sillesiyle ihtiyaren veya ızdıraren saray içine girme e mecbursunuz. Lâkin kapıda bir-iki kör ve havuz içinde bazı çıplak adamları görmü veya i itmi siniz. Bundan tevehhüm ediyorsunuz ki; o saray, körhane veya çıplakhanedir. Siz girdi inizde, onlar (1): Gitme, dikkat et. Âlîhimmet olanlar, o hâdisede sükût ettiler. Garazkâr cerideler, hakikî hürriyetin sadâsını susturdular. Me rutiyet pek az adamların üstüne münhasır kaldı. Fedakârları da da ıldılar. --- sh:»(Mü:45) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ gibi olmak için taat libasını çıkarıyorsunuz ve onların avretini görmemek için, akide denilen hakikat gözünü kapatıyorsunuz. Halbuki onlar muhte em odalarda gözleri açık ve avretleri mestur olarak mütefekkirane me veret ve bazı kö elerdeki kör ve çıplakların setr ve tedavisine hizmet ediyorlar. te sen, u suret-i vah iyane ve eblehanede avretin açık, gözün kapalı olarak içlerine girsen; acaba bundan daha büyük maskaralık ve zarar olabilir mi? Hakikaten bence, bir müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri slâmiyet'ten tecerrüd etse bile, fıtratı ve vicdanı hiç bir vakit slâmiyet'ten vazgeçemez. En ebleh, en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız olan slâmiyet'e bütün mevcudiyetiyle tarafdardır; lasiyyema siyasetten haberdar olanlar... Hem zaman-ı saadetten imdiye kadar hiç bir tarih bize bildirmiyor ki; bir müslüman muhakeme-i akliyesiyle ba ka bir dini, slâmiyet'e tercih etmi olsun ve delil ile ba ka bir dine dâhil olmu olsun. Dinden çıkanlar var, o ba ka mes'ele.. taklid ise, ehemmiyetsizdir. Halbuki edyan-ı saire müntesibleri --- sh:»(Mü:46) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ı kat'î ile daire-i slâmiyet'e dâhil olmu lar ve olmaktadırlar. E er biz, do ru slâmiyet'i ve slâmiyet'e lâyık do rulu u ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardır. Hem de tarih bize bildiriyor ki: Ehl-i slâm'ın temeddünü, hakikat-ı slâmiyete ittiba'ları nisbetindedir. Ba kaların temeddünü ise, dinleriyle makûsen mütenasibdir. Hem de hakikat bize bildiriyor ki: Mütenebbih olan be er, dinsiz olamaz. Lasiyyema uyanmı , 13 insaniyeti tanımı , müstakbele ve ebede namzed olmu adam dinsiz ya ayamaz. Zira uyanmı bir be er, kâinatın tehacümüne kar ı istinad edecek ve gayr-ı mahdud âmâline ne v ü nema verecek ve istimdadgâhı olacak noktayı -yani din-i hak olan dane-i hakikatı- elde etmezse ya amaz. Bu sırdandır ki; herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharri uyanmı tır. Demek istikbalde nev'-i be erin din-i fıtrîsi slâmiyet olaca ına beraat-ül istihlal vardır. Ey insafsızlar! Umum âlemi yutacak, birle tirecek, besleyecek, ziyalandıracak bir istidadda --- sh:»(Mü:47) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------olan hakikat-ı slâmiyeti nasıl dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaassıb bir kısım hocalara tahsis edip, slâmiyet'in yarı ehlini dı arıya atmak istiyorsunuz. Hem de, umum kemalâtı câmi', bütün nev'-i be erin hissiyat-ı âliyesini besleyecek mevaddı muhit olan o kasr-ı nuranîyi slâmiyeti, ne cür'etle matem tutmu bir siyah çadır gibi bir kısım fukaraya ve bedevilere ve mürteci'lere has oldu unu tahayyül ediyorsunuz? Evet herkes âyinesinin mü ahedatına tâbi'dir. Demek sizin siyah ve yalancı âyineniz size öyle göstermi tir. S- frat ediyorsun, hayali hakikat gösteriyorsun. Bizi de techil ile tahkir ediyorsun. Zaman âhirzamandır, gittikçe daha fenala acak. (*) C- Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bizim için tedenni dünyası olsun?... Öyle mi? te ben de sizinle konu mayaca ım, u tarafa dönüyorum, müstakbeldeki (*): Muhtemeldir ki, burada büyük bir veli; Eski Said'in Risale-i Nur'un dar dairesini gayet geni ve siyasî bir daire olarak bir hiss-i kabl-el vuku'la kırk sene evvel hissederek, bu risaledeki çok cevabları o histen ne 'et etti inden, o veli yalnız bu noktada itiraz etmi . --- sh:»(Mü:48) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ insanlarla konu aca ım: Ey üçyüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmi ve sâkitane Nur'un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi tema a eden Said'ler, Hamza'lar, Ömer'ler, Osman'lar, Tahir'ler, Yusuf'lar, Ahmed'ler vesaireler!.. Sizlere hitab ediyorum. Ba larınızı kaldırınız, "Sadakte" deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. u muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konu uyorum. Ne yapayım, acele ettim, kı ta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. imdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden unu bekliyoruz ki: Mazi kıt'asına geçmek için geldi iniz vakit, mezarımıza u rayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin (*) mezar ta ı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor topra ının kapıcısı olan kal'anın ba ına takınız. Kapıcıya tenbih edece iz; bizi ça ırınız. Mezarımızdan 9 ->m 7 sadâsını i iteceksiniz. (*): Medreset-üz Zehra'nın Van'daki nümunesi olan ve vefat eden Horhor Medresesi'nin mezar ta ı hükmünde bulunan Van Kal'ası demektir. --- sh:»(Mü:49) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------(1) W @ W l / + 67-P = * u zamanın memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakikatsız ve ayrılmı olan bu çocuklar, varsınlar u kitabın (*) hakaikını hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki; u kitabın mesaili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir. Ey muhatablarım! Ben çok ba ırıyorum. Zira asr-ı sâlis-i a rın (yani onüçüncü asrın) minaresinin ba ında durmu um, sureten medenî ve dinde lâkayd ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları câmiye davet ediyorum. te ey iki hayatın ruhu hükmünde olan slâmiyet'i bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Mesîl-i neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz; ta ki, hakikat-ı slâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedid 14 gelsin!.. S- Eskiler bizden a'lâ veya bizim gibi; gelenler bizden daha fena gelecekler? (1): Gitme! Seni ça ırır. (*): stikbalde te'lif edilecek Risale-i Nur Külliyatını hiss-i kabl-el vuku' ile haber veriyor. --- sh:»(Mü:50) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------C- (*) Ey Türkler ve Kürdler, acaba imdi bir miting yapsam; sizin bin sene evvelki ecdadınızı ve iki asır sonraki evlâdlarınızı u gürültühane olan asr-ı hazır meclisine davet etsem... Acaba sa tarafta saf tutan eski ecdadınız demiyecekler mi: "Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! Netice-i hayatımız siz misiniz? Heyhat! Bizi akîm bir kıyas ettiniz, bizi kısır bıraktınız!" Hem de sol tarafında duran ve ehristan-ı istikbalden gelen evlâdlarınız, sa daki ecdadlarınızı tasdik ederek demiyecekler mi ki: "Ey tenbel pederler! Siz misiniz hayatımızın su ra ve kübrası? Siz misiniz u anlı ecdadımızla bizi rabteden rabıtamızın hadd-i evsatı? Heyhat!.. Ne kadar hakikatsız ve karı tırıcı ve mü agabeli bir kıyas oldunuz!" (**) te ey bedevi göçerler ve ey inkılab softaları! (1) Manzara-i hayal (2) üstünde gördünüz (*): Antikalı ı için bu cevab dahi yazıldı. (**): Fenn-i Mantık'ın tabiratı. O zaman lm-i Mantık dersini alan talebeleri, o mecliste bulunmasından öyle söylemi . (1): Sonradan ilâve edilmi tir. (2): Hayal dahi bir simoto raftır. --- sh:»(Mü:51) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ ki, u büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler. S- Bu kadar tahkire müstehak de iliz. Biz eslafın ezyalini tutmakla beraber, ahlafın te ebbüsatından dahi geri kalmama a söz veriyoruz. ->1 3 k=K9 a 2 - $ 3 C- Nedamet etti inizden vazifeniz olan suale avdet edebilirsiniz. S- Ülema-i eslaf istibdadın fenalı ından bahsetmi ler mi? (*) C- Bin kerre evet. Zira a leb-i uara kasidelerinde, çok müellifler kitablarının dibacelerinde zamandan ikayet ve dehre itiraz ve fele e hücum etmi ve dünyayı ayak altına alıp çi nemi ler. E er kalb kula ıyla ve akıl gözüyle dinleyip baksanız, göreceksiniz ki: Bütün itirazat okları, mazinin muzlim perdesine sarılan istibdadın ba rına gider. Ve i iteceksiniz ki; bütün vaveylâlar istibdad pençesinin tesirinden gelir. Gerçi istibdad görünmüyordu ve ismi belli (*): Bu sual-cevab dahi her zaman ya ıyabilece inden, o kırk sene evvelki ders imdi dahi lüzumludur, ya ar. --- sh:»(Mü:52) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ de ildi; lâkin herkesin ruhu istibdadın manasıyla tesemmüm ederdi ve bir zehir atanı bilirdi. Bazı kuvvetli dâhîler nefes aldıkça amîk ve derin bir feryad koparırlardı. Fakat akıl onu güzelce tanımazdı. Çünki karanlıkta ve toplanmamı idi. Vakta ki o mana-yı istibdadı, def'i muhal bir bela-yı semavî zannettiler; zamana hücum ve dehrin ba ına tokat ve fele in ba rına oklar atma a ba ladılar. Çünki bir kaide-i mukarreredir: Bir ey cüz'-ü ihtiyarînin dairesinden ve cüz'iyetten çıkıp külliyet dairesine girse, veyahut bihasebil'âde def'i muhal olsa; zamana isnad edilir ve kabahat dehre atılır, ta lar fele in kubbesine vurulur. E er iyi tema a etsen göreceksin ki; fele e atılan ta lar, döndü ü vakit bir yeis olarak kalbde tahaccür eder... 5<-A2 ( 4n-c - .* OQ " - 3 -l W . bF 0 (1).)-=Q i ( + f - .* 7<-2 = / + o S- Acaba u zaman ve dehrin ikayetinden Sani-i Zülcelal'in san'at-ı bedi'ine itiraz çıkmaz mı? 15 (1): Dur, geçme, anla… Yani iyilikleri reislere, fenalıkları zamana verip etimle ekva ederler. --- sh:»(Mü:53) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------C- (*) Hâyır, aslâ... Belki manası udur: Güya ikayetçi der ki: stedi im emir ve arzu etti im ey ve te ehhi etti im hal ise, hikmet-i ezeliyenin düsturu ile tanzim olunan âlemin mahiyeti müstaid ve inayet-i ezeliyenin pergârıyla nak olunan fele in kanunu müsaid ve me iet-i ezeliyenin matbaasında tab'olunan zamanın tabiatı muvafık ve mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i lahî razı de illerdir ki; u âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın yed-i kudretinden u ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün i tihasıyla istedi imiz semeratı koparsın. Verse de tutamaz, dü se de kaldıramaz. Evet bir ahsın tehevvüsü için büyük bir daire-i muhitayı hareket-i mühimmesinden durdurmaz. S- Çok âlim ve âirler, zamanlarında büyük hâkimleri ifrat ile sena etmi ler. Halbuki o hâkimlerin ço una müstebid nazarıyla bakıyorsun? Demek iyi etmemi ler. C- O?-9 / 1 W . / -A 5- &?< -= A#P ! 2 ,KI * (*): Ehemmiyetli bir cevabdır. --- sh:»(Mü:54) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ kaidesince, onların niyetleri: Ümerayı seyyiattan latif bir hile ile vaz geçirmek ve onlara hasenat arkasında müsabaka için garib bir bah i -i âiraneyi ortaya koymak... Lâkin o bah i koca bir milletin sırtından alındı ından istibdadkârane hareket etmi lerdir. Demek çendan niyette iyi etmi ler, lâkin amelde yanlı gitmi ler. S- Neden? C- Zira kaside ve bazı te'liflerinde büyük bir kavmin mehasinini manen garat edip, bir müstebide verip ve ondan gösterdiklerinden, u noktadan bilmeyerek istibdadı alkı lamı lar. S- Biz Türkler ve Kürdler, bizde kalbimizin dolusu, belki cesedimiz mâlâmâl, belki inbisat edip u derelerde da olarak tahaccüretmi kal'amız olan bir ecaat vardır. Ve ba ımızın dolusu zekâvetimiz var. Ve sinemizi mâlâmâl edecek gayret vardır. Ve bedenimizi ve azalarımızı dolduracak itaat vardır. Ve dereleri hayatlandıracak ve da ları müzeyyen edecek efradımız var (1). (1): Demek kuvve-i maneviyeleri kırılmamı . --- sh:»(Mü:55) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ Neden böyle sefil ve müflis ve zelil kaldık ki.. hem yol üstünde de kaldık. Terakkiye binenler bizi çi neyip istikbale do ru ko up gidiyorlar. Kom umuz olan milletler bizden az iken, kuvvetleri bizden çok kısa iken üzerimize tetavül ediyorlar? (1) -F 7-l Y p" (2.? ) C- Hînâ, me rutiyette tövbenin kapısı açıktır ve tövbe edenler çoktur. imdiki rüesaya tevbih ve ta'nifte hakkım yoktur. Ben ta ımı sâbıka atıyorum. Bazılarının hatırı kırılsa mazur tutulsun. Yalnız hakkın hatırı kırılmasın. Zira milletin hatırı, onların hatırından daha âlî, daha gâlîdir. te o tedenninin mühim bir sebebi: Bazı rüesa ile haksız olarak millete fedakârlık iddia eden sahtekâr hamiyetfüru lar veya velayeti dava eden ehliyetsiz bazı müte eyyihlerdir. Fakat sünnet-i seniyeye muhalif olan bu sünnet-i seyyie, yine istibdadın seyyiatındandır. S- Nasıl? (1): stersen dikkat et. O zaman Ermeni meb'usu Vartakis ve Hakkari meb'usu Seyyid Molla Tahir'e i aret eder. --- sh:»(Mü:56) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Zira herbir millet için, o milletin cesaret-i milliyesini te kil eden ve namus-u milliyesini muhafaza eden ve kuvveti onda toplanacak bir manevî havuz vardır. Ve sehavet-i milliyesini te kil eden ve menafi'-i umumiyesini temin eden ve fazla kalan malları onda tahazzün edecek bir hazine-i maneviyesi vardır. te o iki kısım reisler, bilerek veya bilmeyerek, o havuzun ve o hazinenin etrafında delik-melik açtılar. Maye-i bekayı ve madde-i hayatı çektiler. Havuzu kurutup, hazineyi bo bıraktılar. Böyle gitse, devlet milyarlar borç altında kalıp dü ecek. Nasıl bir adamın kuvve-i gazabiyesi olan dafiası ve kuvve-i eheviye 16 olan cazibesi olmazsa ölmü olmu olur ve hayy iken meyyittir. Hem de bir imendiferin buhar kazanı delik-melik olsa, peri an ve hareketten muattal kalır. Hem de bir tesbihin ipi kırılsa da ılır. Öyle de, bir ahs-ı manevî olan bir milletin kuvvet ve malının havuzu ve hazinesini bo altan ba lar; o milleti serseri, peri an ve mevcudiyetsiz edip, fikr-i milliyetin ipini kesip, parça parça ederler. Evet, q r /=-+ ,< & ./F .4 --- sh:»(Mü:57) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------bazı avamın hatırı için hakikatın hatırını kırmayaca ım. S- u makam, nihayet derecede tafsile de er bir makamdır. Mücmel ve mübhem bırakma! C- Zaman-ı sâbık, vah et ve cehaletinizi istihdam ederek pis bir tarîk ile ve müheyya etti i plânlarla, bir kısım büyükler cebir kuvvetiyle o menbaı ve o madeni delip, zülal-i hayatı kumistan ve ûristan sahrasına akıttılar. Bazı tenbel ve cerrarlar ye illendi. Hattâ onlar servet-i dünyadan tenfir yolunda pençesini küçük bir "sayd"a (ava) atan bîçarelerin hassas ve zaîf damarlarını tutarlardı. Ta pençeleri o sayddan açılsın, onlar o avı kaçırsınlar. Evet her milletin -o milletin menfaatı için- bir miktar malı ile fedakârlık edip bir sehaveti vardır. te bizdeki sehavet-i milliye sû'-i istimal edildi. Ba ka milletin sehavet-i milliyesi zeyn-âb (havuz) gibi içine girer, milletin cevfinde hazine tutar. Ulûm ve maarif, altına su verir. Hem de zaman-ı sâbıkta bir kısım büyükler, namus-u milleti muhafaza eden cesaret-i milliyeyi sû'-i istimal edip, zemin-i --- sh:»(Mü:58) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------ihtilaf olan kumistana atıp kaybettiler. Her biri o kuvvetin bir zarfını ba kasının boynuna vurup kırdılar ve kırıldı. Hattâ be yüz bin kahraman ile namus-u milleti muhafaza etmeye müstaid olan bir kuvvet-i azîmeyi mabeynlerinde sarfedip ihtilafat zemininde mahvettiklerinden, kendilerini terbiyeye müstehak ederlerdi. E er me rutiyetten ve hürriyet-i er'iyeden istifade edip, o delikleri kapatıp veya zen-âb suretine çevirseniz, o kıymetdar kuvveti harice sarfetmek için devletimizin eline verseniz; bahasına merhamet ve adalet ve medeniyeti kazanacaksınız. –E er isterseniz sizin ile becayi olaca ım. Ben sorayım, siz cevab veriniz. C- > 1I 68 * Bm2-3 S- Ermeni milleti sizden daha cesur olabilir mi? (1) C- Hâyır. Aslâ! Olmamı ve olamaz. S- Neden onların bir fedaisini yandırıp parça parça ederlerdi, esrarını ve arkada ını (1): Türkler ve Kürdler ecaat fenninde allâme olduklarından ben sâil, onlar mücîb olabilirler. --- sh:»(Mü:59) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ izhar etmezdi. Halbuki sizin bir yi idinize bir bıçak vurulsa, bütün esrarını kanıyla beraber fı kırtarak döker. Bu, ecaatça büyük bir tefavüttür. Sebebi nedir? C- Biz asıl sebebini te his edemiyoruz. Fakat biliriz ki; zerreyi da gibi eder ve arslanı tilkiye ma lub ettirir bir nokta vardır. Senin vazifeni kaldıramıyoruz. Vücudunu bildik, mahiyetini sen erhet... C- Öyle ise dinleyiniz ve kulaklarınızı be açınız. te fikr-i milliyetle uyanmı bir Ermeninin himmeti, mecmu-u millettir. Güya onun milleti küçülmü , o olmu veya onun kalbinde yerle mi . Onun ruhu ne kadar tatlı ve kıymetdar olsa da, milletini daha ziyade tatlı ve büyük bilir. Bin ruhu da olsa feda etme e iftihar eder. Çünki kendince yüksek dü ünür. Halbuki imdikilere demiyorum, lâkin sizin eskiden bir yi idiniz uyanmamı , nura girmemi , slâmiyet milletinin namusunu bilmemi , yalnız bir menfaat veya bir garaz veya bir adamın veya bir a iretin namusunu mülahaza eder, kısa dü ünürdü. Elbette tatlı hayatını öyle küçük eylere herkes 17 --- sh:»(Mü:60) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------feda etmez. Faraza, slâmî fikr-i milliyetle (1) onlar gibi tema a etseydiniz, kahramanlı ınızı âleme tasdik ettirip yüksek tabakalara çıkacaktınız. E er Ermeniler sizin gibi sathî ve kısa dü ünseydiler, nihayette korkak ve sefil olacaklardı. Hakikaten sizin hârikulâde ecaate istidadınız vardır. Zira bir menfaat veya cüz'î bir haysiyet veya itibarî bir eref için veya "Filan yi ittir" sözlerini i itmek gibi küçük emirlere hayatını istihfaf eden veya a asının namusunu isti'zam için kendini feda eden kimseler e er uyansalar, hazinelere de er olan slâmiyet milliyetine yani üçyüz milyon slâmın uhuvvetlerini ve manevî yardımlarını kazandıran slâmiyet milliyetine, binler ruhu da olsa, acaba istihfaf-ı hayat etmezler mi? Elbette hayatını on paraya satan, on liraya binler evkle satar. Maatteessüf güzel eylerimiz gayr-ı müslimler eline geçti i gibi, güzel olan ahlâklarımızı da yine gayr-ı müslimler çalmı lar. Güya bir kısım içtimaî ahlâk-ı âliyemiz yanımızda revac bulmadı ından, bize darılıp onlara gitmi . Ve (1): Milliyetimiz bir vücuddur; ruhu slâmiyet, aklı Kur'an ve imandır. --- sh:»(Mü:61) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ onların bir kısım rezaili, kendileri içinde çok revaç bulmadı ından cehaletimizin pazarına getirilmi !.. Hem büyük bir taaccüble görmüyor musunuz ki: Terakkiyat-ı hazıranın üss-ül esası ve belki din-i hakkın muktezası olan "Ben ölürsem; devletim, milletim ve ahbablarım sa dırlar" gibi kelime-i beyza ve haslet-i hamrayı gayr-ı müslimler çalmı lar. Çünki onların bir fedaisi der: "Ben ölürsem milletim sa olsun, içinde bir hayat-ı maneviyem vardır." Ve bütün sefaletin ve ahsiyatın esası olan "Ben öldükten sonra dünya ne olursa olsun. sterse tufan olsun." Veyahut ,QF K3 ->P + C4= ) * olan kelime-i hamka ve seciye-i avrâ', himmetimizin elini tutmu rehberlik ediyor. te en iyi haslet ki, dinimizin muktezasıdır. Biz ruhumuzla, canımızla, vicdanımızla, fikrimizle ve bütün kuvvetimizle demeliyiz ki: "Biz ölsek, milletimiz olan slâmiyet haydır, ilelebed bâkidir. Milletim sa olsun. Sevab-ı uhrevî bana kâfidir. Milletin hayatındaki hayat-ı maneviyem beni ya attırır, --- sh:»(Mü:62) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------âlem-i ulvîde beni mütelezziz eder. -Fd*? F O " Z * " deyip, Nur'un ve hamiyetin nurlu rehberlerini kendimize rehber etmeliyiz. S- Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp, namus-u slâmiye-i milliyeyi muhafaza edece iz? C- Fikr-i milliyet ile, milletin cevfinde havz-ı kevser gibi bir havz-ı marifet ve muhabbet yapınız. Altındaki suyunu çeken delikleri, maarif ile kapatınız. çine su akıtan yukarıdaki mecraları, fazilet-i slâmiye ile açınız. Büyük bir çe me var, imdiye kadar sû'-i istimal ile ûristana da ılıp bazı seele ve acezeye ne v ü nema verdi. Bu çe meye güzel bir mecra yapınız, mesaî-yi er'iye ile u havuza dökünüz. Sonra da bostan-ı kemalâtınıza su veriniz. Bu, hiç bitmez ve tükenmez bir menba'dır. (*) (*): Kırkbe sene evvel bedevi a aire olan bu dersler, imdi Nur'un akirdlerine de bir ders olabilir diye kalbime ihtar edildi. Ben de Medreset-üz Zehra erkânına havale ederim. Lüzumsuz, münasib olmayan kelimeleri çıkarıp bu zamana ve Nurculara muvafık kısmını yazsınlar. Tâ Eski Said dahi bir Nurcu olsun, o zamanda münferid kalmasın. --- sh:»(Mü:63) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Nedir o çe me? C- Zekat. Sizler Hanefî ve afiîsiniz. ! "QE k / 4c-3 B >!@n- Y7R ) 4 AF* R1 Cevab: 5-.Q - 7 Q - F >5*-.J 9 3 ) BL Sual: (1) S- Nasıl? C- E er ezkiya zekâvetlerinin zekatını ve a niya velev zekatın zekatını milletin 18 menfaatına sarfetseler; milletimiz de ba ka milletlere yolda karı abilir. S- Daha ba ka? C- anat-ı milliye-i slâmiye denilen nüzur ve sadakat, zekatın ammizadeleridirler, asabiyetini çekerler, hizmette yardım edecekler. S- Neden çok âdât-ı müstemirremizi tezyif (1): Darılma, u kelâm zekatın postunu giymi . --- sh:»(Mü:64) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------ediyorsun? (1) C- Herbir zamanın bir hükmü vardır. u zaman, bazı ihtiyarlanmı âdâtın mevtine ve neshine hükmediyor. Mazarratlarının menfaatlarına olan tereccuhu, i'damına fetva veriyor. S- Her eyden evvel bize lâzım olan nedir? C- Do ruluk. S- Daha? C- Yalan söylememek. S- Sonra? C- Sıdk, ihlas, sadakat, sebat, tesanüd. (*) S- Yalnız? C- Evet! S- Neden? C- Küfrün mahiyeti yalandır. manın mahiyeti sıdktır. u bürhan kâfi de il midir ki; hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır. (1): Bazı sualler kom u görünüyor. Lâkin ortalarında büyük bir dere var. Hayal bir balona binse ve eline bir dûrbîn alsa, ancak vatanlarını bulabilir. (*): Madem muhatablar içine Nurcular girdiler. Sıdk kelimesine ihlas, sadakat, sebat, tesanüd gibi kelimeler ilâve olur. --- sh:»(Mü:65) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- En evvel rüesamız ıslah olunmalı? C- Evet reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almı lar veya dima ınızda hapsetmi ler. Öyle ise, imdi onların yanındaki akıllarınızla konu aca ım: Eyyüherrüus verrüesa!.. Tekasülî olan tevekkülden sakınınız. i birbirinize havale etmeyiniz. Elinizdeki malımızla ve yanınızdaki aklımızla bize hizmet ediniz. Çünki u mesakini istihdam ile ücretinizi almı sınız. te hizmet vaktidir... 0 W \ /3 A c - s? 6 - 9 A3 S- Bir-iki senedir herkeste bir arzu-yu diyanet ve meyelan-ı hak uyanmı tır. Hattâ bizim Küdan, Mamhuran hırsızları da, eyh Ahmed'in bir nasihatı ile sofi olmu lar. )K R7 5*- P / + ;" a 6* C- Re adet-penah me rutiyet ve eyh-i Risale-i Nur sayesindedir.(*) (*): Madem Nurcular Mamhuran içine girmi ler; " eyh-i me rutiyet" yerine, Ahrar perdesi ve hamiyet-i slâmiye ve milliye altında, ittihad-ı Muhammedî dairesinde eyh-i Risalet-ün Nur denilmeli. --- sh:»(Mü:66) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Zira me rutiyet-i er'iye taht-ı efkâra çıktı; habl-ül metin-i milliyeti ihtizaza getirdi; nuranî urvet-ül vüska olan slâmiyet ihtizaza geldi. Her bir müslim anladı ki, ba ıbo de il. Menfaat-ı mü tereke ile ve hiss-i mücerred ile ba kalarıyla ba lıdır. Umum slâm bir a iret gibi birbiriyle merbuttur. Nasıl bir a iretten bir adam bir iyilik etse; umum a iret bu namus ile iftihar eder, hissedar olur. O namus bir olarak kalmaz. Binlerle âyinede görünen bir mum gibi, binler olur. O a iretin rabıta-i hayatiyesine nur ve kuvvet verir. E er birisi bir cinayet i lese, bütün efrad-ı a iret onunla bir derece müttehem sayılır. Meselâ: u mecliste olan adamlar birbiriyle ba lı olur. Birisi kendini çamura atsa, arkada larını ya beraber dü ürecek veya 19 tahrik ile taciz edecek. Binaenaleyh imdi bir günah "bir"likte kalmaz, bine çıkar. Bir hayır, V!1 !n-= V! 1 2 #B. /3 B - 2 a12 4 1F V!1 Bt . hükmüne geçer. --- sh:»(Mü:67) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------te u nüktedir ki, ya fikren veya ruhen uyanmı lara a lama a hahi vermi tir. Bir bahane ile a larlar, tövbekâr olurlar. Lâkin minare ba ında olan akıl, kalîb-i kalb dibinde bulunan sebebini iyi göremiyor. Elhasıl: slâm uyandı ve uyanıyor (*). Fenalı ı fena, iyili i iyi olarak gördüler. Evet u dereler a airini tövbekâr eden i te bu sırdır. Hem de bütün slâm yava yava bu istidadı almakta ve kesbetmektedir. Lâkin sizler bedevi oldu unuzdan ve fıtrat-ı asliyeniz oldukça bozulmamı oldu undan, slâmiyetin kudsî milliyetine daha yakınsınız. S- (1) Misafirperverlik müstahsen bir âdetimiz oldu unu bilirken, neden kimseye misafir olmuyorsun? Talebelerinizi de ekme imizi yemekten, hediyemizi almaktan men' ediyorsun. Halbuki size iyilik etmek borcumuzdur ve hakkınızdır. * -( + 76 B. 6 te u âdetimiz ui . Neden u âdet-i müstemirreyi tezyif ediyorsun? (*): Evet kırkbe sene sonra Pakistan, Arabistan a airi dahi hâkimiyet ve istiklallerini kazandılar. Eski Said'i bu dersinde tasdik ediyorlar ve daha edecekler. (1): u birbirinden uzak suallerden senin hayalin atlamakla cimnasti e alı ır. Lâkin dikkat et; bir ey aya ına dola ıp, dü üttürüp aya ı kırılmasın. --- sh:»(Mü:68) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Evvela: lim azizdir, zelil etmek istemem. Hem de size göstermek isterim ki: Bir kısım ehl-i ilim vardır ki; dünyaya tenezzül etmez ve san'at-ı ilmi, medar-ı mai et etmez. Talebe ise, cerrar ve seeleden ayrıdır. Sâniyen: Vazifelerinde ihmal ile kanaat gösteren ve maa larıyla kanaat etmeyen; harcırahları ellerini misafirlikten çektirmemi olan bazı memurlara fiilen nasihat etmek isterim. Sâlisen: Vâridat-ı zulmiyeleri kesilmi olan bazı büyüklere, zulümat-ı zulme sapıp pek geni açtı ı masarıfın kapısının seddine yol gösteriyorum. Râbian: Millet içinde seyahat edenler, acaba millet için mi veyahut keyif için midir? Bir mizan göstermekle hile ve hamiyete bir mehenk gösteriyorum. S- Sen halkın ihsanına mani oluyorsun. Acaba bundan sehavetin tezyifi çıkmaz mı? C- hsan ihsandır, e er nev'e olsa veya --- sh:»(Mü:69) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------muhtaca ve fakire olsa... Sehavet o vakit tam sehavettir, e er millet için olsa; yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. ayet muhtaç olmayan ahsa olsa, ahsı tenbel eder, çingeneli e alı tırır. Elhasıl: Millet bâkidir; ferd fâni... 0 t " -=* /F-3 < * -76= -=* G! - ! Sual: ! *6 v 2* -7[ 6i?* != [- = W 2 /3 ! \EP Z-F-2 /3 , -= (1) >5 Ai )d " V AP F-F< 5 P+ [ 67- -(=?-9 ! 2 1A 4 8 -( KH*0 C- ) ! * w / Z 8F 6 !"-(# - -(F a= xxx 3 -= 30 &R 7 )-=Q R7 ) a= ! # y I A#P =6I &R )-2# 20 / -A 6\ R( u-1 z 3* ! # {- + WP. (1): u ibare, kendine hediye olunan ve mevzuun fabrikasından çıkan yerli bir üslûbu giymi tir. --- sh:»(Mü:70) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Mütegallib ba lar, kendi kendilerine dü tüler. Zulmün kapısı, onların yüzlerine kar ı kapatıldı. Dü enlere ayak vurulmaz. Sekeratta olanları bırak kendi haline... Sekeratını tamam etsin. C- sterim ki: Hürriyet-i er'iyenin sünnetini onlara ezber ettirece im. E er ölmedilerse temessül etsinler. Evet yalnız istibdadın kuvveti ile terbiye olan ba lar, bil'istihkak dü tüler. Lâkin içlerinde gayet hamiyetli adamlar var, onlara te ekkür ederiz. Bazı mütekâsil var, onlardan ikayet ederiz. Bazı mütehayyir, mütereddid var; onları ir ad etmek isteriz. Bazı ölmü ler var, miraslarını muhafaza etmek isteriz. Tâ yeni çıkmalar almasınlar. * 7 9P 3 2-9 = * 7 9P 3 ! # 5> - ( ) AF xxx = RI-" Km (o = / + |3-$ 3 -> = * 76i 3 " # $ = S- Sen eskiden umum eyhlere muhabbet, hattâ müte eyyihlere de hüsn-ü zan ederdin. Neden imdi bid'aya dü mü bir kısım müte eyyihlere hücum ediyorsun? C- Bazan adavet, iddet-i muhabbetten --- sh:»(Mü:71) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------gelir. Evet nefsim için onları ne kadar severdim. Nefs-i slâmiyet için bin derece daha ziyade onlara â ıktım. (1) ! $ [- c 76 I /3 * ! F- !p1#\ 5 7- ( [ 6" 2 /3 } F 6 * 6 3? * 6F< . -(F-E I /( 6 3? 6F<? I -7<- )- "6F0 Lâkin onların asl-ı esas-ı mesle i, kulûbün tenviri ve rabtı, yani fazilet-i slâmiye üzerine sülûk.. yani hamiyet-i slâmiye ile tahattüm.. yani slâmiyet için hayatta zühd ve ravhı terk.. Yani ihlas için terk-i menafi'-i ahsî.. Yani tesis-i muhabbet-i umumiyeye teveccüh.. yani ittihad-ı slâmiyeye hizmet ve ir ad... ( =6I /3 2-9 * m9 = T*-2 6 -> C2- 30 "6 #/ $ -(" 8= / ( 7 B" $ 6"? VRm $3 (1): u üslûb, bir silsilenin mübarek hırkalarının parçalarından dikilmi tir. Yani: ah-ı Nak ibend, mam-ı Rabbanî, Hâlid Ziyaeddin, Seyyid Taha, Seyyid Sıbgatullah ve Seyda gibi evliyaya i aret var. --- sh:»(Mü:72) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Daima ittihad-ı slâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et? C- ki Mekteb-i Musibet ehadetnamesi ismindeki eserimde tarif etmi im. imdi ileride o kasr-ı muallânın bir ta ını, bir nak ını gösterece im. te, kâ'be-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i slâmın Hacer-ül Esved'i, Kâ'be-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzası, Ravza-i Mutahhara'dır; Mekke-i Mükerreme'si, Ceziret-ül Arab'dır; Medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i er'iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniye'dir. E er slâmiyet milliyetini ve ittihad-ı slâmın ta ını ve nak ını istersen, i te bak! Hayâ ve hamiyetten ne 'et eden civanmerdane humret (1); hürmet ve merhametten tevellüd eden masumane tebessüm (2); fesahat ve melahattan hasıl olan ruhanî halâvet (3); a k-ı ebabîden, evk-i baharîden ne 'et eden semavî ne 'e (4); hüzn-ü gurubîden, ferah-ı seherîden vücuda gelen melekûtî lezzet (5); hüsn-ü mücerredden, cemal-i mücelladan tecelli eden mukaddes zînet (6);(Ha iye) birbiri (Ha iye): u müselsel üslûbdaki fıkralar; herbiri slâmiyetin bir uaına, bir hüsnüne, bir seciyesine, bir 21 rabıtasına, bir temeline i arettir. --- sh:»(Mü:73) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ ile imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nuranî ancak o ark ve garbın kab-ı kavseyni olan kâ'be-i saadetinin tâk-ı muallâsının kavs-i kuzahının elvan-ı seb'asının lacivert levninin timsali, belki u levnin manzarası bir derece irae edilebilir. Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. ttihad, imtizac-ı efkârdır. mtizac-ı efkâr, marifetin ua'-ı elektrikiyle olur. S- Neden eskiden sükût ettin? C- (1) /@p L / + C492 4 93 <-$# K ->AF-= )-. < 61 2 ) S- Bid'alara dü en eyhlere hücum hatardır. çlerinde evliya bulunur. =<- = 4 A3 -= / + z1\ 3 V! -(8 (1 \ ) v-E Cevab: ! $ } F !A 3 (7-1L / + ?6 2* 6 KL BL / ) 0 (2) } k J = (3 ~-l = 6i? ) &< =*0 (1): Lisan-ı Arabî'nin elzemiyetini dü ündü üm vakitte söylemi im. (2): Mür idler u tekkede, yani bu ibarette toplanmı lar. Ziyaret etmeden geçme. Yani hem Mevlevî, hem Kadirî, hem Nak î, hem Bekta î'ye i aret var. --- sh:»(Mü:74) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ Evet benim hücumum onların aleyhinde de il, lehlerindedir. Tâ ki onların suretiyle kendini gösteren bazı ehliyetsiz, onların kıymetini tenzil etmesin. Beni tehdid ile vazgeçiremezler. Azm-i kat'î ile maksadımın yoluna tesadüf eden herbir mehalike girece im. u hayat-ı dünyeviyeyi edna bir Ermeni, milleti için feda etti i halde; ben ki, u hayat ile alâkam pek zayıf... Bahusus yedi defadır u hayat elimden uçacaktı, emaneten elimde bırakılmı . Bunu vermekten minnet etmek hakkım de ildir. O ruh, kafesten a aca uçmak; akıl, re'sten yeise kaçmak istedikleri halde, ileride feda için ibka edildi. Bu hayat ile tehdid etmek hiçtir. Kaldı ki, hayat-ı uhreviye ile tehdid ediyorlar. Ondan da hiç minnet çekmem. imdiki nâr-ı teessüfle muhterik bir ruh olsun, onların bedduasıyla Cehennem'de yansın; o teessüf ate ini içinden çıkarmak ile vicdan, maksaddan bir Firdevs tazammun etti i gibi, hayal dahi emelden bir Cennet'i te kil edecektir. Umumun malûmu olsun ki: ki elimde iki hayatımı tutmu um, iki hasım için iki meydan-ı mübarezede iki harb ile me gulüm. Tek hayatlı olan adam meydanıma çıkmasın. --- sh:»(Mü:75) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------S- imdiki eyhlerden ne istersin? C- Daima onların demdemelerinin mevzuu olan ihlası; hem de tekke denilen manevîle mi kı lalarda, tarîkat denilen ruhanîle mi askerlikte ona murabıt oldukları cihad-ı ekberi ve terk-i iltizam-ı nefsi; hem de onların iarı olan, zühdün manası olan terk-i menafi'-i ahsiyeyi; hem de daima iddiasında bulundukları ve mizac-ı slâmiyetin mayesi olan muhabbeti isterim. Zira onlar, bizi istihdam ederek ücretlerini almı lar. imdi bize hizmet etmek borçlarıdır. S- Nasıl olsunlar? C- Ya ba larımızdan kalksınlar yahut inad, gıybet ve tarafdarlı ı mabeynlerinden kaldırsınlar. Zira bir kısım dalalet ve bid'at fırkalarının te ekkülüne, bazı bidatkâr müte eyyihler sebebiyet vermi tir. S- Nasıl birbiriyle ittihad ve ittifak edecekler? Halbuki bazıları bazılarını münkirdir. Onların düsturlarındandır ki; münkir ile muhabbet, belki ünsiyet dahi haramdır. nkâr mes'elesi mühimdir? C- Öyleyse size öyle bir hitab etmek hakkımdır: 22 --- sh:»(Mü:76) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Ey divaneler! lahîdir. Veya itmediniz mi, anlamamı mısınız ki: körle mi 2 CY$" -= I Y$" / .6 =€ " misiniz ki, G5 I )• =€• - F görmüyor bir düstur-u Nebevîdir. Acaba bir namus-u musunuz ki: u sıdk ve kizb mabeyninde mütereddid olan inkâr mes'elesi, nasıl oldu u iki esas-ı azîm ve metine nâsih olabildi? Bu inkâr mes'elesi do ru olsun; Allah'ın kelâmı de il ki, mensuh olmasın. te zaman onu nesheder. Zararı faidesine galebesi, neshine fetva verir. Mensuh ile amel caiz de ildir. S- Belki birbirleriyle adavetleri, birbirinden gördükleri nâme ru bazı ef'al içindir? C- Acaba ne cihetle, ne insaf ile, ne suretle Sübhan Da ı kadar a ır ve büyük olan iman ve slâmiyet ve insaniyet ve cinsiyet sebebiyle hasıl olan muhabbet; öyle çocu un bahanesiyle bazı nâme ru harekât vesilesinden --- sh:»(Mü:77) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------mütehassıl olan adavete kar ı hafif ve ma lub olmu tur? Evet muhabbeti iktiza eden slâmiyet ve insaniyet, Cebel-i Uhud gibidir. Adaveti intac eden esbab, bazı küçük çakıl ta ları gibidir. Muhabbeti adavete ma lub ettiren adam, nazar-ı hakikatta Cebel-i Uhud'u bir çakıl ta ından a a ı derecesine indirmek kadar ahmakane hareket etmi tir. Adavetle muhabbet, ziya ile zulmet gibi içtima edemez. Adavet gelebe çalsa, muhabbet müma ata inkılab eder. Muhabbet galebe çalsa, adavet terahhum ve acıma a inkılab eder. Benim mezhebim; muhabbete muhabbet etmektir, husumete husumet etmektir. Yani dünyada en sevdi im ey muhabbet ve en darıldı ım ey de husumet ve adavettir. S- Veli olan eyhin, müddeî olan müte eyyih ile farkları nedir? C- E er hedef-i maksadı, slâmın ziya-yı kalb ve nur-u fikriyle ittihad ve mesle i muhabbet ve iarı terk-i iltizam-ı nefs ve me rebi mahviyet ve tarîkatı hamiyet-i slâmiye olsa kabildir ki, bir mür id ve hakikî eyh olsun. Lâkin e er mesle i tenkis-i gayr --- sh:»(Mü:78) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------ile meziyetini izhar ve husumet-i gayr ile muhabbetini telkin ve in ikak-ı asâyı istilzam eden hiss-i taraftarlık ve meyelan-ı gıybeti intac eden kendine muhabbeti, ba kalarına olan husumete mütevakkıf gösterilse; o bir müte eyyih-i müteevvi dir, bir zi'b-i mütegannimdir. Din ile, dünyanın saydına gider. Ya bir lezzet-i menhuse veya bir içtihad-ı hata onu aldatmı , o da kendisini iyi zannedip büyük me ayihe ve zevat-ı mübarekeye sû'-i zan yolunu açmı tır! S- Sözlerin iyi, fakat dinleyen nerede? Mesle in âlî, ittiba' edenler a a ıdır. C . s " C . s?6" -= Z- # - ,- + - F &6( a1 = / + OK2 * & ( a1 = / + OK Cevab: 0 Sual: Âlem-i slâm ülemasının ortalarındaki müdhi ihtilafata ne dersin? Re'yin nedir? Cevab: Ben âlem-i slâmiyete gayr-ı muntazam veya intizamı bozulmu bir meclis-i meb'usan ve bir encümen-i ûra nazarıyla --- sh:»(Mü:79) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------bakıyorum. eriattan i itiyoruz ki; re'y-i cumhur budur, fetva bunun üzerinedir. te u, bu meclisteki re'y-i ekseriyetin naziresidir. Re'y-i cumhurdan maada olan akval, e er hakikat ve ma zdan hâlî ve bo olmazsa istidadatın re'ylerine bırakılır. Tâ herbir istidad terbiyesine münasib gördü ünü intihab etsin. Lâkin burada iki nokta-i mühimme vardır: (1) Birincisi: u istidadın meyelanı ile intihab olunan ve bir derece hakikatı tazammun eden ve ekalliyette kalan kavl, nefs-ül emirde mukayyed ve o istidad ile mahsus oldu u halde, sahibi ihmal edip mutlak bıraktı. Etbaı iltizam edip tamim etti. Mukallidi taassub edip, o kavlin hıfzı için muhaliflerin hedmine çalı tılar. u noktadan müsademe, mü agabe, cerh ve 23 red, o derece meydan aldı ki, ayakları altından çıkan toz ve a ızlarından feveran eden duman ve lisanlarından püsküren berkler, im ekli ve bazan rahmetli bir bulut, ems-i slâmiyetin tecellisine bir hicab te kil etmi tir. Lâkin ziya-yı emsten tefeyyüz etmesine istidad (1): u iki noktaya dikkat ile kıymet versen fena olmaz. --- sh:»(Mü:80) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ bah eden rahmetli bulut derecesinde kalmadı. Ya muru vermedi i gibi, ziyayı dahi men'etmektedir. kincisi: Ekalliyette kalan kavl, e er içindeki hakikat ve ma z, onu intihab eden istidadlardaki heves ve heva ve mevrus âyineye ve mizacına galebe çalmazsa, o kavl bir hatarı azîmde kalır. Zira istidad onunla insiba edip onun muktezasına inkılab etmek lâzım iken; o, onu kendine çevirir ve telkîh eder, kendi emrine müsahhar eder. te u noktada hüda hevaya tahavvül ve mezheb dahi mizacdan te errüb eder. Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir döker. S- Acaba kâinatta u meclis-i âlî-i slâmî, u sergerdan küre ehrinde bir intizamı daha bulamıyacak mıdır? C- man ederim ki; umum âlem-i slâm, millet-i insaniyede ve Âdem kavminde bir meclis-i meb'usan-ı mukaddese hükmüne geçecektir. Selef ve halef asırlar üzerinde birbirine bakıp mabeynlerinde bir encümen-i ûra te kil edeceklerdir. Fakat birinci kısım olan ihtiyar babalar, sâkitane ve sitayi kârane dinleyeceklerdir. --- sh:»(Mü:81) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------S- (1) Taaddüd-ü zevcat ve esir ve köle gibi bazı mesaili, bazı ecnebiler serri te ederek, medeniyet nokta-i nazarında eriata bazı evham ve übehatı irad ediyorlar. C- imdilik mücmelen bir kaide söyleyece im. Tafsilini müstakil bir risale ile beyan etmek fikrindeyim. te slâmiyet'in ahkâmı iki kısımdır: Birisi: eriat ona müessistir, bu ise hüsn-ü hakikî ve hayr-ı mahzdır. kincisi: eriat, muaddildir. Yani gayet vah i ve gaddar bir suretten çıkarıp, ehven-ü er ve muaddel ve tabiat-ı be ere tatbiki mümkün ve tamamen hüsn-ü hakikîye geçebilmek için zaman ve zeminden alınmı bir surete ifra etmi tir. Çünki birden tabiat-ı be erde umumen hükümferma olan bir emri birden ref' etmek, bir tabiat-ı be eri birden kalbetmek iktiza eder. Binaenaleyh eriat vâzı-ı esaret de ildir, belki en vah i suretten böyle tamamen hürriyete yol açacak ve geçebilecek surete indirmi tir, ta'dil etmi tir. (1): Bir Arnavut tarafından vuku' bulan sualdir. --- sh:»(Mü:82) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ Hem de dörde kadar taaddüd-ü zevcat tabiata, akla, hikmete muvafık olmakla beraber eriat bir taneden dörde çıkarmamı , belki sekiz-dokuzdan dörde indirmi tir. Bahusus taaddüdde öyle erait koymu tur ki; ona müraat etmekle hiçbir mazarrata müeddi olmaz. Bazı noktada er olsa da ehven-ü erdir. Ehven-ü er ise bir adalet-i izafiyedir. Heyhat!.. Âlemin her halinde hayr-ı mahz olamaz. ............ Maatteessüf sû'-i tesadüf ile hükûmete itiraz edenlerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. Ehl-i ifratın bir kısmı, Arab'dan sonra slâmiyetin kıvamı olan Etrak'i tadlil ediyorlardı. Hattâ bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel kanun-u esasî ve hürriyetin ilânını tekfire delil gösterirdi, hüccet ederdi. Bîçare bilmezdi ki: 9$" = bimana U#6\" ,QF - 9$" =* ilâ âhir = dır. Acaba sâbık istibdadı, hürriyet --- sh:»(Mü:83) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------zanneden ve kanun-u esasîye itiraz eden adamlara nasıl itiraz etmeyece im? Çendan 24 hükûmete itiraz ederdiler, lâkin onlar istibdadın daha deh etlisini istediler. Bunun için onları reddederdim. te imdi ehl-i hürriyeti tadlil eden u kısımdandır. kinci kısım olan ehl-i tefriti gördüm. Dini bilmiyorlar, ehl-i slâma insafsızca itiraz ediyorlar, taassubu delil gösteriyorlardı. te imdi Osmanlılıktan tecerrüd edip, tamtamına Avrupa'ya temessül etmek fikrinde bulunanlar u kısımdandır. Eyyühel avam! imdi Allah'a ısmarladık. Siz durunuz, havass ile konu ulacak bir davam var. Hükûmet ve e raf ve ttihad Terakki'ye (mason olmayan kısmına) kar ı bir mühim mes'elem var. Ey tabaka-i havas! Biz avam ve ehl-i medrese, sizden hakkımızı isteriz. S- Ne istersin? C- Sözünüzü fiiliniz tasdik etmek, ba kasının kusurunu kendinize özür göstermemek, i i birbirine atmamak, üzerinize vâcib olan hizmetimizde --- sh:»(Mü:84) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------tekâsül etmemek, vasıtanızla zayi' olan mâfâtı telafi etmek, ahvalimizi dinlemek, hacatımızla isti are etmek, bir parça keyfinizi terketmek ve keyfimizi sormak istiyoruz! Elhasıl: Vilayat-ı arkıye ve ülemasının istikbalini temin etmek istiyoruz. ttihad ve Terakki manasındaki hissemizi isteriz. Üzerinize hafif, yanımızda çok azîm bir ey isteriz. S- Maksadını mübhem bırakma, ne istersin? C- Câmi-ül Ezher'in kızkarde i olan, Medreset-üz Zehra namıyla dâr-ül fünunu mutazammın pek âlî bir medresenin, Kürdistan'ın merkezi hükmünde olan Bitlis'te ve iki refikasıyla Bitlis'in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir'de tesisini isteriz. Emin olunuz biz Kürdler ba kalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden ne 'et eder. S- Nasıl? Ne gibi? Ne için? C- Ona bazı erait ve vâridat ve semerat vardır. S- eraiti nedir? C- Sekizdir. --- sh:»(Mü:85) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Birincisi: Medrese nam me'luf ve me'nus ve cazibedar ve evk-engiz itibarı oldu u halde büyük bir hakikatı tazammun etti inden ra abatı uyandıran o mübarek medrese ismiyle tesmiye. kincisi: Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc.. ve Lisan-ı Arabî vâcib, Kürdî caiz, Türkî lâzım kılmak. S- u mezcde ne hikmet var ki, o kadar tarafdarsın; daima söylüyorsun? C- Dört kıyas-ı fasid (1) ile hasıl olan safsatanın zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halas etmek, meleke-i feylesofanenin taklid-i tufeylaneye etti i mugalatayı izale etmek... S- Ne gibi? (1): te o kıyaslar, maneviyatı maddiyata kıyas edip Avrupa sözünü onda dahi hüccet tutmak. Hem de bazı fünunda me hur olanların, ba kasında da sözünü hüccet tutmak. Hem de bazı fünun-u cedideyi bilmeyen ülemanın sözünü, ulûm-u diniyede dahi kabul etmemek. Hem de fünun-u cedidede mehareti için gurura gelip, dinde de nefsine itimad etmek. Hem de selefi halefe, maziyi hale kıyas edip haksız itirazda bulunmak gibi fasid kıyaslardır. --- sh:»(Mü:86) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. kisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. ftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, übhe tevellüd eder. Üçüncü art: Zülcenaheyn ve Kürdlerin ve Türklerin mutemedi olan Ekrad ülemasından veya istînas etmek için lisan-ı mahallîye a ina olanları müderris olarak intihab etmektir. Dördüncüsü: Ekrad'ın istidadları ile isti are etmek, onların sabavet ve besatetlerini nazara almaktır. Zira çok libas var; bir kamete güzel, ba kasına çirkin gelir. Çocukların talimi; 25 ya cebr ile, ya hevesatlarını ok amak ile olur. Be inci art: Taksim-ül a'mal kaidesini bitamamiha tatbik etmek.. tâ ubeler birbirine medhal ve mahreç olmakla beraber, herbir ubede mütehassıs çıkabilsin. Altıncı art: Bir mahreç bulmak ve müdavimlerin tefeyyüzünü temin etmek; hem de mekatib-i âliye-yi resmiyeye müsavi tutmak --- sh:»(Mü:87) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------ve imtihanları, onların imtihanları gibi müntic kılmak, akîm bırakmamaktır. Yedinci art: Dâr-ül muallimîni muvakkaten u dâr-ül fünun dairesinde merkez kılmak, mezcetmektir. Tâ ki, intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebadül ile herbiri ötekine bir kanaat verip zülcenaheyn olsun. ......... S- Vâridatı nedir? C- Hamiyet ve gayret. S- Sonra? C- u medrese, çekirdek gibi bilkuvve bir ecere-i tûbâyı tazammun eyliyor. E er hamiyet ve gayretle ye illense, tabiatıyla madde-i hayatını cezb ile sizin kuru kesenizden isti na edecektir. S- Ne cihetle? C- Çok cihetle. Birincisi: Evkaf, hakkıyla intizama girse, u havuza tevhid-i medaris tarîkıyla bir mühim çe meyi akıtacaktır. kincisi: Zekattır. Zira biz hem Hanefî, --- sh:»(Mü:88) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------hem afiîyiz. Bir zamandan sonra o Medreset-üz Zehra slâmiyete ve insaniyete gösterece i hizmetle, übhesiz bir kısım zekatı bil'istihkak kendine münhasır edecektir. Bahusus zekatın zekatı da olsa kâfidir. Üçüncüsü: u medrese ne redece i semeratla, tamim edece i ziya ile, slâmiyete edece i hizmetle ukûl yanında en a'lâ bir mekteb oldu u gibi; kulûb yanında en ekmel bir medrese, vicdanlar nazarında en mukaddes bir zaviyeyi temsil edecektir. Nasıl medrese, öyle de mekteb, öyle de tekke oldu undan; slâmiyetin ianat-ı milliyesi olan nüzur ve sadakat kısmen ona teveccüh edecektir. Dördüncüsü: Mezkûr tebadül için dâr-ül muallimîn ile imtizac etti inden, dâr-ül muallimînin vâridatı bir derece tevsi' ile muvakkaten ve âriyeten -e er mümkün ise- verilse, bir zaman sonra isti na edecek, o âriyeyi iade edecektir. S- Bunun semeratı nedir ki, on belki elli seneden beri ba ırıyorsun? C- cmali: (1) Kürd ve Türk ülemasının (1): u Medreset-üz Zehra'ya dair mebahisi, hürriyetin üçüncü senesinde nutuk suretiyle Bitlis'te, Van'da, Diyarbekir'de, daha birçok yerlerde ahaliye ders verdim. Umumen dediler: "Hakikattır, hem mümkündür." Demek diyebilirim ki, ben bu mes'elede onların tercümanıyım. --- sh:»(Mü:89) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ istikbalini temin ve maarifi, Kürdistan'a medrese kapısıyla sokmak ve me rutiyetin ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir. S- zah etsen fena olmaz. C- Birincisi: Medarisin tevhid ve ıslahı... kincisi: slâmiyeti, onu paslandıran hikâyat ve srailiyat ve taassubat-ı bârideden kurtarmak. Evet slâmiyetin e'ni metanet, sebat, iltizam-ı hak olan salabet-i diniyedir. Yoksa cehilden, adem-i muhakemeden ne 'et eden taassub de ildir. Bence taassubun en deh etlisi, bazı Avrupa mukallidlerinde ve dinsizlerinde bulunur ki; sathî übhelerinde muannidane ısrar gösteriyorlar. Bürhan ile temessük eden ülemanın anı de ildir. Üçüncüsü: Mehasin-i me rutiyeti ne r için bir kapı açmaktır. Evet Ekrad'da me rutiyeti incitecek niyet yoktur. Fakat istihsan edilmezse istifade edilmez, o daha zarardır. 26 --- sh:»(Mü:90) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Hasta, tiryakı zehir-âlûd zannetse elbette istimal etmez. Dördüncüsü: Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarîk ve ehl-i medresenin nefret etmeyece i saf bir menba'-ı fünun açmaktır. Zira mükerreren söylemi im: Fena bir tefehhüm, me 'um bir tevehhüm imdiye kadar sed çekmi tir. Be incisi: Yüz defa söylemi im, yine söyleyece im: Ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekkenin musalahalarıdır. Tâ, temayül ve tebadül-ü efkâriyle lâekall maksadda ittihad eylesinler. Teessüf ile görülüyor ki: Onların tebayün-ü efkârı, ittihadı tefrik etti i gibi; tehalüf-ü me aribi de, terakkiyi tevkif etmi tir. Zira herbiri mesle ine taassub, ba kasının mesle ine sathiyeti itibariyle tefrit ve ifrat ederek; biri di erini tadlil, öteki de berikini techil eyliyor. Elhasıl: slâmiyet hariçte temessül etse; bir menzili mekteb, bir hücresi medrese, bir kö esi zaviye, salonu dahi mecma-ül küll.. biri di erinin noksanını tekmil için bir meclis-i ûra olarak, bir kasr-ı me îd-i nuranî timsalinde arz-ı didar edecektir. Âyine kendince --- sh:»(Mü:91) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------güne i temsil etti i gibi, u Medreset-üz Zehra dahi o kasr-ı lahiyeyi haricen temsil edecektir. Eyyühel e raf! Biz size hizmet etti imiz gibi, siz de bize hizmet ediniz. Yoksa... Ey bize vesayete muhtaç çocuk nazarıyla bakan ehl-i hükûmet! Size itaat etti imiz gibi, saadetimizi temin ediniz. Ve illâ... Ey Kürd ve Türk'ün cem'iyet-i milliye vazifesini bil'istihkak omuzunuza alan eski ttihad ve Terakki! yi ettiniz mezcettiniz. yi etseniz iyi... Ve illâ -( 7 / Z-F-= *C< 3 (1) S- Ülemaya pek çok itab edilir, hattâ... C- Büyük, pek büyük bir insafsızlık!.. S- Neden? (1): htar: Ey kendini havass zanneden ehl-i siyaset ve ehl-i hükûmet! Yeisi kırmak için avama ders ve hitab olan u kitabı sened tutup teselli etmeyiniz. Zira sizin sû'-i istimaliniz, onların sû'-i tefehhümünden daha ziyade sû'-i tesir eder. Size bir ders vermek için zamanı tevkil eyledim. Dersini dinlemediniz, deh etli tokadını yediniz. --- sh:»(Mü:92) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ C- Ademin kabahatını, vücuda vermek kadar ahmaklıktır. S- Ne demek? C- Bir zâtta ilim, adem-i hilim ile iktiranı cihetiyle, adem-i hilimden ne 'et eden kabahatı ile ilmi mahkûm etmek ne derece eblehliktir. Öyle de; slâm'ın kudsiyetini daima telkin eden ve ahkâm-ı diniyeyi iktidarlarınca tebli eden ve imdi millet-i slâmiye mabeyninde en ziyade hürmet ve muhabbet ve merhamete müstehak olan bîçare ülemayı, zamana yakı acak ülemanın adem-i vücudundan ne 'et eden kabahatı ve günahı ile mahkûm etmek ve o kabahat ve o günahı o bîçarelere hamletmek, ahmaklık de ildir de ya nedir? Evet vücudlarından zarar gelmemi , istedi imiz ülemanın ademinden gelmi tir. Zira zekiler galiben mektebe gittiler. Zenginler, medresenin mai etine tenezzül etmediler. Medrese de -intizam ve tefeyyüz ve mahreç bulunmadı ından- zamana göre ülemayı yeti tiremedi. Sakınınız! Ülemaya bu zetmek, büyük bir hatardır (1). (1): Ey ehl-i medaris, me'yus olmayınız! imdi ilim ve fen hâkimdir. Her nev'iyle teali edecek. En a'lâsı en âlî tabakaya çıkacak. --- sh:»(Mü:93) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Niyeti hâlis olanlar azdır. Senin niyetin hâlis olsa muvaffak olacaksın, niyetine bak? C- Lillahilhamd ve lâ fahr.. (2) hlas-ı niyeti ihlâl eden ve anasır-ı garaz olan neseb ve nesil ve tama' ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum. Zira me hur bir nesebim yok ki, mazisini muhafazaya çalı ayım. Ben ebu lâ ey oldu umdan bir neslim de yoktur ki, istikbalini temin edeyim. Öyle bir cünunum var ki, Divan-ı Harb deh et ve tahvifiyle tedavisine muktedir olamadı. Öyle bir cehaletim var ki, beni ümmi edip, dinar ve dirhemin nak ını okuyamıyorum... 27 Kaldı, ticaret-i uhrevî. Öyle bir ahdetmi im, re's-ül malı da kaybetsem mesle imden dönmeyece im. imdiden hasaret ediyorum, çok günaha dü üyorum. Bir ey kaldı: O da öhret-i kâzibedir. te (2) : eyhin kerameti eyhten rivayet; lâkin tahdis-i nimet dahi bir ükürdür. --- sh:»(Mü:94) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ ben ondan usandım, kaçıyorum. Zira uhdesinden gelmedi im çok vazifeyi bana yükletiyor. S- Neden me rutî hükûmete ve dinsiz olmayan Jön Türklere mümkün oldu u kadar hüsn-ü zan ediyorsun? C-Mümkün oldu u derecede sû'-i zan etti iniz için, ben hüsn-ü zan ederim. E er öyle ise zâten iyi; yoksa, tâ öyle olsunlar, yol gösteriyorum. S- ttihad ve Terakki hakkında re'yin nedir? C- Kıymetlerini takdir ile beraber, siyasiyyunlarındaki iddete mu'terizim. (1) Me'muldür ki, o iddet nedamete ve efkate inkılab etsin. Lâkin onların iktisadî ve maarifî olan -bahusus arkî vilayetlerdeki- ubelerini bir derece istihsan ve tebrik ederim. (1): Adaletin tevziinde adalet olmazsa zulüm görünür. Bir hatır için bin hatır kırılmaz. iddet ayrı, hamiyet ayrıdır. Bir hodpesend hakkı iltizam etse, çokları haksızlı a sevk eder, belki mecbur eder. --- sh:»(Mü:95) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Zindan-ı atalete dü tü ümüzün sebebi nedir? C- Hayat bir faaliyet ve harekettir. evk ise matiyyesidir. te himmetiniz evke binip mübareze-i hayat meydanına çıktı ı vakit, en evvel dü man-ı edid olan yeis rast gelir. kılıncını istimal ediniz. Sonra Kuvve-i maneviyesini kırar. Siz o dü mana kar ı müzahametsiz olan hakkın hizmetinin yerini zabteden meyl-üt tefevvuk istibdadı hücuma ba lar. Himmetin ba ına vurur, atından dü ürttürür. Siz F . hakikatını o dü mana gönderiniz. Sonra da ilel-i müteselsiledeki terettübü atlamakla mü evve eden aculiyet çıkar, himmetin aya ını kaydırır. Siz, ? * * -H * * 1H * yu siper ediniz. Sonra da, medenî-i bittab' oldu undan ebna-yı cinsinin hukukunu muhafazaya --- sh:»(Mü:96) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------ve hakkını onlar içinde arama a mükellef olan insanın âmâlini da ıtan fikr-i infiradî ve tasavvur-u ahsî kar ı çıkar. Siz de, S- (A F S- I olan mücahid-i âlîhimmeti mübarezesine çıkarınız. Sonra ba kasının tekâsülünden görenek fırsat bulup ve hücum edip belini kırar. Siz de ) #. B. 3 / + olan hısn-ı hasîni himmete melce ediniz. Sonra da acz ve nefsin itimadsızlı ından ne 'et eden tefviz ve i i birbirine bırakmak olan dü man-ı gaddar geliyor. Himmetin elini tutup oturtturur. Siz de "6 7 J Bc = .C @" olan hakikat-ı ahikayı üzerine çıkarınız. Tâ o dü manın eli o himmetin dâmenine yeti mesin. Sonra Allah'ın vazifesine müdahale etmek olan dinsiz dü man gelir; himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Siz de s6# 2 / + =- * Z = - . 2 --- sh:»(Mü:97) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------olan kâr-a ina ve vazife inas olan hakikatı gönderiniz. Tâ onun haddini bildirsin. Sonra umum me akkatın anası ve umum rezaletin yuvası olan meylürrahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar. Siz de /A2 -= )-2FK ^ olan mücahid-i âlîcenabı o cellad-ı sehhara gönderiniz. Evet size me akkatta büyük rahat var. Zira fıtratı müteheyyic olan insanın 28 rahatı, yalnız sa'y ve cidaldedir. (1) , 68 * /A2 /3 ? 3 !8# ( )-2F ) ! ! P /3 9 ) 0 Seyahatımda beni tanımayanlar kıyafetime bakıp, beni tacir zannedip derlerdi ki: - Sen tacir misin? C- Evet tacirim, hem de kimyagerim. (1): imdi anlıyorum ki, ne dedi imi anlamıyorsunuz. Zira ben siz oluyorum, anlamıyorum. unun büyük karde i olan "Ülema Reçetesi" daha mübhem konu uyor. Demek beraber gezmekli im lâzım. te ben de hayalimi terfik ettim. --- sh:»(Mü:98) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------ S- Nasıl? C- ki madde var, mezcettiriyorum: Bir tiryak-ı âfî, bir elektrik-i muzi tevellüd eder. S- Nerede bulunur? C- Medeniyet ve fazilet çar ısında; cebhesinde insan yazılan ve iki ayak üstünde olan sandık içindeki, üstüne kalb yazılan siyah veya pırlanta gibi parlak olan bir kutudadır. S- simleri nedir? C- man, muhabbet, sadakat, hamiyet. Ceride-i Seyyare, Ebu lâ ey, bnüzzaman, Ehu-l acaib, bn-ü ammi-l garaib Said El-Kürdî En-Nursî Bediüzzaman *** --- sh:»(Mü:99) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------Aziz karde lerim! Mahrem Sırr-ı nna A'tayna'da cifirle istihracım, aynen Münazarat Risalesi'nde "Bir nur çıkacak ve görece iz" diye gaybî müjdeler gibi, ilhamî ve hak bir hakikatı, fikrimle olan tatbikatımda bir kusur vardı. O kusur, beni dü ündürüyordu. Münazarat ve Sünuhat gibi risalelerdeki müjde-i nuriye ise, Risale-i Nur tam halletti. Geni daire-i siyasiye yerine, yüksek bir daire-i nuriye ile o kusuru izale etti i gibi, nna A'tayna sırr-ı mahreminde, oniki onüç sene sonra " slâmiyet'e darbe vuranların ba larında öyle müdhi bir patlayı olacak ki, kıyamete kadar unutulmayacak" mealindeki istihrac-ı cifrî çok geni bir dairede oldu u halde, nur müjdesi sırrının aksine olarak dar bir dairede ve hususî bir hükûmette tatbik etmek suretiyle, fikrim o geni daireyi ihata edemeyerek o hakikatın suretini de i tirmi . Halbuki o istihracın gösterdi i aynı tarihte, o rejimin müessisi ve ba ı dünyadan göçtü, darbesini yedi. Ve aynı senede, perde altında bilinmeyen ve küre-i arzın ekserini ve nev'-i be erin kısm-ı a'zamını istibdadı altına alan bir müdhi cereyanın dü ümü ve --- sh:»(Mü:100) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------dü mesi ve manen binler ba ından bir ba ı ve en müdhi i olan o göçüp giden adam, tokat yedi i aynı zamanda, daha sene tamam olmadan, o müdhi cereyanın bütün ba ları ve tarafdarları öyle semavî müdhi tokatlara ve iddetli fırtınalı musibetlere tutulmaya ba ladılar; kıyamete kadar azabını çekecekler ve çekiyorlar. Ve edyan-ı semaviyeye ve slâmiyet'e ettikleri cinayetlerin cezasını, çok geni bir dairede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz medeniyetin pisli i ile dünyayı mülevves ettikleri için, aynı istihracın gösterdi i tarihte, o mimsiz medeniyetin ba ına da öyle bir semavî tokat indi ki, en karanlık vah etten daha a a ı indirdi. Elhasıl: Sırr-ı nna A'tayna'da çok geni bir daire, dar bir dairede tatbik edilmi . Nur müjdesi ise; dar ve manevî fakat yüksek bir daireyi, geni ve maddî bir daire suretinde tasvir edilmi ti. Cenab-ı Hakk'a yüzbin ükür ediyorum ki; bu iki kusurumu, kuvvetli bir ihtar-ı manevî ile ıslah etti. VZ- 2 ( -m# 2 ,#61" sırrına mazhar eyledi. Elhamdülillahi biadedi zerrat-il kâinat. *** 29 --- sh:»(Mü:101) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------- 0 F-$12 2Aziz karde lerim! Eski Said'in matbu eski eserlerinden birisi elime geçti. Merak ve dikkatle baktım. Bu gelen fıkra kalbe geldi. Münasibse Mektubat âhirinde yazılsın. Evvelâ: Hürriyetin üçüncü senesinde a airler arasında me rutiyet-i me ruayı a aire tam bildirmek ve kabul ettirmek için Ertu a airi içinde hususan Küdan ve Mamhuran'a verdi i ders ve 1329'da Matbaa-i Ebuzziya'da tab'edilen, kırkbir sene evvel tab' edilmi fakat maatteessüf yirmi-otuz seneden beri arıyordum, bulamamı tım. Bu defa birisi bir nüsha bulup bana göndermi . Ben de Eski Said kafasını alıp ve Yeni Said'in sünuhatıyla dikkatle mütalaa ettim. Anladım ki, Eski Said acib bir hiss-i kabl-el vuku' ile otuz-kırk sene sonra imdi vukua gelen vukuat-ı maddiye ve maneviyeyi hissetmi . Ve bedevi Ekrad a airi perdesi arkasında, bu zamanın medenî perdesini kendilerine maske yapan ve vatanperverlik perdesi altında dinsiz ve hakikî bedevi ve hakikî mürteci; yani bu milleti, slâmiyet'ten evvelki âdetlerine sevkeden hainleri --- sh:»(Mü:102) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------görmü gibi onlarla konu up ba larına vuruyor. Sâniyen: O matbu eserin yüzbe inci sahifeden tâ yüzdokuza kadar parçaya dikkatle baktım. O zamanda a aire ders verdi im o sualler ve cevablar vaktinde mühim bir veli içlerinde bulunuyormu . Benim de haberim yok. O makamda iddetli itiraz etti. Dedi: "Sen ifrat ediyorsun, hayali hakikat görüyorsun, bizi de tahkir ediyorsun. Âhirzamandır, gittikçe daha fenala acak." O vakit, ona kar ı matbu kitabda böyle cevab vermi : Herkese dünya terakki dünyası olsun, yalnız bizim için mi tedenni dünyasıdır? Öyle mi? te ben de sizinle konu mayaca ım, u tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konu aca ım. Ey yüzden tâ üçyüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmi , sâkitane benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile beni tema a eden (Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed v.s.) size hitab ediyorum. --- sh:»(Mü:103) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizin ile konu uyorum. Ne yapayım acele ettim, kı ta geldim. Siz in âallah cennet-âsâ bir baharda gelirsiniz. imdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaklar. Sizden unu rica ederim ki, mazi kıt'asına geçmek için geldi iniz vakit mezarıma u rayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini mezar ta ı denilen, kemiklerimi misafir eden topra ın kapıcısının ba ına takınız. (Yani htiyar Risalesi'nin Onüçüncü Ricasında beyan etti i gibi, Medreset-üz Zehra'nın mekteb-i ibtidaîsi ve Van'ın yekpare ta ı olan kal'asının altında bulunan Horhor Medresemin vefat etmesi ve Anadolu'da bütün medreselerin kapatılması ile vefat etmelerine i aret ederek umumunun bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van kal'ası mezar ta ı olmu . Ey yüz sene sonra gelenler! u kal'anın ba ında bir Medrese-i Nuriye çiçe ini yapınız. Cismen dirilmemi , fakat ruhen bâki ve geni bir heyette ya ayan Medreset-üz Zehra'yı cismanî bir surette bina ediniz, demektir.) --- sh:»(Mü:104) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------Zâten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmi ve o matbu risalenin yüzkırkyedinci sahifeden ta yüzelliyedinci sahifeye kadar Medreset-üz Zehra'nın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatları yazmı . Bir fâl-i hayırdır ki; yirmibe senelik deh etli ve medreseleri öldüren istibdadın 30 kırılması ile Maarif Vekili Tevfik, Van'da ark Üniversitesi namında Medreset-üz Zehra'yı in a etmesine karar vermesi ve ümidin haricinde reis Celal dahi mühim mes'eleler içinde Tevfik'in fikrine i tirak etmesi, Eski Said'in kırk sene evvelki sözü ve ricası do ru çıkaca ını gösteriyor. imdi kırkbe sene evvelki cevabının izahında üç hakikat beyan edilecek. Birincisi: Eski Said bir hiss-i kabl-el vuku' ile iki acib hâdiseyi hissetmi , fakat rü'yayı sadıka gibi tabire muhtaç imi . Nasıl bir kırmızı perde ile beyaz veya siyah bir eye bakılırsa kırmızı görünür. O da siyaset-i slâmiye perdesiyle o hakikata bakmı . Hakikatın sureti bir derece eklini de i tirmi . --- sh:»(Mü:105) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------O hazır büyük veli dahi o yanlı ını görüp o cihette iddetle itiraz etmi . te o hakikat iki kısımdır: Birincisi: Bu Osmanlı ülkesinde büyük bir parlak nur çıkacak, hattâ hürriyetten evvel pek çok defa talebelere teselli vermek için "Bir nur çıkacak, gördü ümüz bütün fenalıklara kar ı bu vatana saadet temin edecek" diyordu. te kırk sene sonra Risale-i Nur o hakikatı kör gözlere dahi gösterdi. te Nur'un zahiren, kemmiyeten dar cihetine bakmayarak hakikat cihetinde keyfiyeten geni ve fevkalâde menfaatını hissetmesi suretiyle hem de siyaset nazarıyla bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmi . O büyük veli, onun dar daireyi geni tasavvurundan ona itiraz etmi . Hem o zât haklı, hem Eski Said bir derece haklıdır. Çünki Risale-i Nur imanı kurtarması cihetiyle o dar dairesi madem hayat-ı bâkiye ve ebediyeyi imanla kurtarıyor. Bir milyon talebesi, bir milyar hükmündedir. Yani bir milyon de il, belki bin insanın hayat-ı ebediyesini temine çalı mak, bir milyar insanın hayat-ı fâniye-i dünyeviye ve medeniyetine --- sh:»(Mü:106) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------çalı maktan daha kıymetdar ve manen daha geni olması; Eski Said'in o rü'ya-yı sadıka gibi olan hiss-i kabl-el vuku' ile o dar daireyi bütün Osmanlı memleketini ihata edece ini görmü . Belki in âallah o görü , yüz sene sonra Nurların ekti i tohumların sünbüllenmesi ile aynen o geni daire Nur dairesi olacak, onun yanlı tabirini sahih gösterecek. kinci Hakikat: Kırk sene evvel Eski Said bu matbu kitabetlerinde, arat-ül 'caz'ın ba taki ifade-i meramında ve sair eserlerinde musırrane ve mükerreren talebelerine diyordu ki: Hem maddî, hem manevî büyük bir zelzele-i içtimaî ve be erî olacak. Benim dünya terki ile inzivamı ve mücerred kalmamı gıbta edecekler diyordu. Hattâ hürriyetin birinci senesinde stanbul'da Câmi-ül Ezher'in Reis-i Üleması olan eyh Bahid Hazretleri (R.H.) stanbul'da Eski Said'e sordu: ! n- *?* ! F6 * ! F- tA !"# $ R7 #; /3 , -= Said cevaben demi : -= ->= " 6 23 V! n- *?* V! *6 G! =- ! F- tA ) 0 -= ->= " 6 23 ! =K2 - G! =- - *?* * --- sh:»(Mü:107) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------Yani: Osmanlı hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkında fikrin nedir? O vakit Eski Said demi : Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hamiledir, Avrupa gibi bir hükûmeti do uracak. Avrupa da slâmiyet'e hamiledir, o da bir slâm devleti do uracak. eyh Bahid'e söylemi . O allâme zât demi : Ben de tasdik ediyorum. Beraberinde gelen hocalara dedi: Ben bununla münazara edip galebe edemem. Birinci tevellüdü gözümüzle gördük. Bir çeyrek asır Avrupa'dan daha dinden uzak. kinci tevellüd de in âallah yirmi-otuz sene sonra çıkacak. Çok emarelerle hem arkta hem garbda Avrupa içinde bir slâm devleti çıkacak. 31 Üçüncü Hakikat: Hem Eski Said, hem Yeni Said hem maddî hem manevî büyük bir hâdise Osmanlı memleketinde büyük ve deh etli ve tahribatçı bir zelzele-i be eriye Osmanlı memleketinde olacak diye hiss-i kabl-el vuku' ile, Eski Said mükerrer ve musırrane --- sh:»(Mü:108) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------haber veriyordu. Halbuki o his ile nur mes'elesinin aksi ile gayet geni daireyi dar görmü . Zaman onu ikinci harb-i umumî ile tam tasdik etti i halde, onun o çok geni daireyi Osmanlı memleketinde gördü ünü öyle tabir ediyor ki: kinci harb-i umumî be ere etti i tahribat-ı azîme gerçi çok geni tir. Fakat hayat-ı dünyeviyeye ve bekasız medeniyete baktı ı cihetinde Osmanlı'daki tahribata nisbeten dardır. Osmanlı'daki manevî zelzele hayat-ı ebediye ve saadet-i bâkiyenin zararına bir tahribat ve bir zelzele-i maneviye-i slâmiye manen o ikinci harb-i umumîden daha deh etli olmasından Eski Said'in o sehvini tashih ediyor ve rü'ya-yı sadıkasını tam tabir ediyor ve o hiss-i kabl-el vukuunu gözlere gösteriyor. Ve o mu'teriz ehl-i velayeti zahiren haklı fakat hakikaten Eski Said'in o hissi daha haklı oldu unu isbatla, o veli zâtın itirazını tam reddediyor. Said Nursî *** --- sh:»(Mü:109) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------HULUS BEY' N FIKRALARI Risale-i Nur mektublarından bu mektubunuzun bendeki tesirlerini hülâsaten arzedeyim: Sıhhat ve âfiyetinizin devamı, ükrümü; bu gibi mesailin hallini isteyenlerin vücudu, ümidimi; nazarımda ilim sayılacak her eyi sizden ö rendi im için, bu vesile ile hakikat sahasındaki malûmatımı; hasb-el be eriye fütur hasıl oluyorsa, evkimi; hasta bir talebeniz oldu umdan Kur'an'ın eczahanesinden verdi iniz bu ilâçlarınızla sıhhatimi, matbaha-i Kur'an'dan intihab buyurdu unuz bu gıdalarla bütün hasselerimin kuvvetini, hayatın be derecesini de talim, mevtin itibarî bir keyfiyet oldu unu tefhim, i'dam-ı ebedînin mutasavver olamayaca ına kalbimi takvim buyurduktan sonra, Allah için muhabbetin her halde bu hayat derecelerinde de devam ederek hayat-ı bâkiyede bâki meyvesini verece ini i aret buyurmakla müddet-i hayatımı nihayetsiz artırma a sebeb olmu tur. Risale-i Nur ile ihdâ buyurdu unuz dualar, zâten her gün sevgili Üstadı dü ünme e kâfi gelmektedir. Kur'an'ın nihayetsiz füyuzatından, tükenmez hazinesinden inayet-i --- sh:»(Mü:110) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------Hak'la edindi iniz ve tebli e me'zun oldu unuz manaları, cevherleri göstermekle, bildirmekle de bu bîçare ve mü tak talebe ve karde inize sonuna kadar ders vermek istedi inizi izhar ediyorsunuz ki; bu suretle de ebeden ve te ekkürle gözümün önünden, hayalimden ayrılmamaklı ınız temin edilmi oluyor. /# ? B@3 = R7 q $ *** Muvasalatımın ilk gecesi pederimin misafirlerine tahsis eyledi i odaya devam eden zevata; mütevekkilen alallah, ak am ile yatsı arasında Risale-i Nur'u okuma a ba ladım. Sevgili Üstadım! Evvelce arzetti im vechile ben artık bir ey için ya adı ımı zannediyorum. O da, üstadım olan dellâl-ı Kur'an'ın vazife-i memure-i maneviyesini îfada kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'an hesabına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibarettir. Orada bulundu unuz müddetçe Hazret-i Kur'an'dan hakikat-ı iman ve slâm hesabına vaki' olacak istihraç ve tecelliyattan mahrum bırakılmamaklı ımı hâssaten istirham ediyorum. n âallah müstecab olan duanızla Allah-u Zülcelal, Risale-i Nur hizmetinde --- sh:»(Mü:111) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------ümid ve arzu etti im neticeye vâsıl, merhum ve ma fur Abdurrahman gibi âhir nefeste iman ve tevfik ve saadet-i bâkiyede iki cihan serveri Nebiyy-i Ekremimiz Muhammeden-il Mustafa (Sallallahu Teâlâ Aleyhi ve Sellem) Efendimize ve siz muhterem üstadımın arkasında ve 32 yakınında kom uluk vermek suretiyle âmâl-i hakikiyeye nâil buyurur. *** Evet slâmiyet gibi bir âlî tarîkatım, acz ve fakrı Allah'a kar ı bilmek gibi bir me rebim, Seyyid-ül Mürselîn gibi bir rehberim, Kur'an-ı Azîmü an gibi bir mür idim, bir dakikada mertebe-i velayete eri mek gibi ulvî bir netice almak mümkün olan askerlik gibi bir mesle im var. Üstadım bana ve dinleyen her zevi-l ukûle, tarîkat zamanı de il, imanı kurtarmak zamanıdır, be vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba'-ı sünnet et, yedi kebairi i leme dersini vermi tir. Ben gerek bu derse, gerek Risale-i Nur ile verilen derslere, Kur'an'dan istinbat buyurarak gösterdi i hakikatlere kar ı Allah'ın --- sh:»(Mü:112) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------tevfikiyle can ü dilden belî dedim, tasdik ettim ve bana böylece hakikat dersini veren bu zâta da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim. Hata etmedim, isabet ettim. *** Gönül isterdi ki, o muazzam Sözler'e sönük yazılarımla biraz uzun cevab yazayım. Fakat buna muvaffak olamıyorum. Kabiliyetimin azlı ı, istidadımın kısalı ı, iktidarımın noksanlı ıyla beraber uhdeme verilmi olan birkaç maddî vazifelerin taht-ı tesirinde dima ım me gul ve âdeta me bu' oldu undan, o mübarek cevherlerinize mukabil âdi boncuk bile ibraz edemeyece im. Biliyorsunuz ki, çok ifadelerimde sizi taklid etti im birinci sebebi, merbutiyet-i hâlisanemin; ikinci sebebi, kudret-i kalemiyemin kifayetsizli idir. Fakat mübarek Yirmidördüncü Söz'de misali geçen fakir gibi, ben de derim: Ey sevgili Üstadım, e er gücüm yetse, elimden gelse bütün o nurlu Sözler ayarında kelimelerden mürekkeb cümlelerle size maruzatta bulunmak isterim. Fakat biliyorsunuz ki, yok. Niyetime göre muamele buyurunuz. Hulusi *** 33
© Copyright 2024 Paperzz