kàLßimĐèkiihTiLàL

kàLßimĐèkiihTiLàL
Tevhid Yolunda | Sadece Kur’an
4.Sürüm
KalemzádeKãmil
www.kalemzade.net
Agustos 2013 – İstanbul
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kalemzade.nete-Kitap
Kalem Haznesine Zamandan ve Ötesinden Dökülenler
2
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
öNsöź
Bu e-kitap tevhidin gerçek manasını keşfedişimden itibaren
yazdığım ilk dönem yazılarımdan oluşmaktadır. Asla ve asla bir
din öğretim kitabı değildir. Belli bir süreçte düşündüklerimin
paylaşımıdır. Bu kapsamda değerlendirilmelidir. Tek tezim
“oku” emrinin herkes tarafından anlaşılarak dinin tek kaynağı
olan Kuran’a sadece Kuran’a yönlenilmesi, Allah’ın kitabının
anlaşılamayacağından korkulmaması gereğidir. Bunun dışındaki
tüm düşüncelerim ve anlatımlarım bir gelişim döneminin
tezahürü olarak görülmelidir.
KalemzádeKãmil
3
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Kitabın tamamı veya bir kısmı hiçbir suretle parayla alınıp satılamaz”
4
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
oku’yuN…
Bu Bir Tebliğdir
Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla
başlayıp okuyun… O, kalemle yazmayı ve insana bilmediklerini
öğretendir… Yalnız O’na kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım
dileriz… Tek hüküm koyucudur… Kuran; O’nun insanların
akıllarını kullanıp faydalanmaları için indirdiği hak kitaptır…
Apaçık deliller olarak indirilmiş, eksiksiz bir gerçektir… Apaçık
bir mesajdır… Şüphe yoktur onda… Ona kuvvetle sarılıp,
muhtevasını iyi inceleyip ders almalı, böylece kötü akıbetlerden
korunmalısınız…
İlk paragrafa itirazı olanlar bundan sonrakileri okumayıp
bırakabilirler. Onlar itirazlarının geçerliliğini onaylatacak
binlerce din dışı ve hatta dini (!) kitap getirip önüme
yığabilirler. Ama o kitapların hepsi insan yazmasıdır. Benimse
ilk paragrafı onaylatacak tek belgem Allah’ın sözlerinin yazılı
ve kendisi tarafından korunmuş olduğu bir ilahi kitap olan
Kuran’dır. Yukarıdaki cümleler o kitabın birkaç noktasından
alıntılanarak derlenmiştir.
5
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla
başlayıp okuyun. Şarkı gibi söylemeyin, okuyun! Arapçasını
şiir gibi ezberleyip söylemeyin! Okuyun! Anladığınız ve
bildiğiniz dilde okuyun. Dünyada bırakın en sevdiğinizi,
herhangi bir insan bile size uzaklardan bir mesaj gönderse ve bu
mesaj gönderdiği ülkenin dilinde olsa, o mesajın içinde ne
olduğunu anlamak yerine gönderildiği ülkenin dilindeki haliyle
onu ezberleme yoluna mı gidersiniz? Yoksa aklınızı kullanıp, o
lisanı bilen birkaç kişiye bu mesajın çevirisini yaptırıp içinde
gerçekten sizin için neler yazıldığını mı öğrenmek istersiniz?
Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla
başlayıp okuyun. O, insanlara bilmediklerini öğreten
Rabbiniz’in sözleridir. Sevapları ve günahları kendilerine ait
olmak üzere söylüyorum ki Kuran; Muaviye’nin, Yezid’in,
başka herhangi bir Emevi ya da Abbasi Halifesinin, Yavuz’un,
Süleyman’ın veya Abdülhamit gibi Osmanlı Halifelerinin
sözleri ya da uygulamaları değildir. İmam-ı Azam Ebu
Hanife’nin, İmam Şafii’nin veya Maliki’nin sözleri de değildir.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Mevlana’nın, Abdülkadir Geylani’nin,
Gönenli Mehmet Efendi’nin veya Bediüzzaman Said-i
Nursi’nin de sözleri değildir. Ebu Hüreyre’den, Vehb İbni
Münebbih’den nakledilen ve hatta Ehl-i Beytin ve sahabenin
anlattığı iddia edilen anlatılar hiç değildir. Kuran; Buhari’nin,
Tırmizi’nin, Müslim’in, Ebu Davud’un Kütübi Sittesinde
bulunan veya sayılı imamların derlediği hadisler de değildir.
Kuran hadislerdeki ya da her türlü mezheplerdeki gibi abartılı
6
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
korkutmalardan ve zanlardan çok uzaktır. Hatta o, dört büyük
halifenin, hatta ve hatta peygamberin sözleri ya da sünnetleri
bile değildir. Kendisi de bir insan olan Peygamberimizi
Hıristiyanların Hz.İsa’yı tanrılaştırdığı gibi putlaştırırsanız siz
de doğru yoldan çıkarsınız. Çünkü unutmayın; Allah’ın birliği
yanında şehadet ederiz ki; Muhammed, Allah’ın kulu ve
elçisidir. Görevi sadece Kuran’ı tebliğdir. Ve Kuran sadece ve
sadece Allah’ın sözleridir. Hal bu iken “O olmasaydı kainatı
yaratmazdım” hadisindeki uydurmanın “İsa Tanrının oğludur”
demekten hiç de farkı olmadığını anlayın.
Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla
başlayıp okuyun. Çünkü; yalnız O’na kulluk eder ve yalnız
O’ndan yardım dileriz. Bir şeyhin bizi Allah’a ulaştıracağı
zannıyla onun tükürük hokkasını içerek yardım dilemek
batıllığına düşmeyiz. Yalnız Allah’ın dediklerini yaparız; kibri
dağları aşmış ve Firavunlaşmış din tüccarı siyasetçilerin
atalarının
ve
geleneklerinin
dönüştürülmüş
dininin
emrettiklerini değil! Allah’ı rüyasında gördüğü iddia edilen
mezhep imamların içtihatlarının, güçlerini korumak ve halkını
sömürmek adına Arap adetlerini din diye dünyaya yayan
Emevi, Abbasi ya da Osmanlı Halifelerinin ya da
Şeyhülislamlarının fetvalarının ve hatta bugün tek bir mezhep
adına okunan resmi ve demokratik (!) fetvaların Allah’ın hükmü
yerine hüküm koymak demek olduğunu bilerek Allah’ın tek
hüküm koyucu olduğunu ve onun dışındaki hükümlerin din
adına geçersiz olduğunu biliriz. Allah’tan her an, her yerde ve
7
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bilhassa ne söylediğimizi anladığımız şekilde kıldığımız namazı
vesile ederek yardım dileriz; bir türbede mum yakarak ya da
çaputlar bağlayarak, orada yatan mevtayı aracı ederek bile olsa
şirke düşmenin gafletine kapılmayız. Peygamber hırkası gibi
şeylere, sakalına, ayak izine müşriklerin atalarının putlarına
tapındığı gibi tapınır vaziyetlere girmenin cahilliğinin farkına
varırız.
Oku’yun!… Allah’ın kitabını okuyun. Kuran; apaçık deliller
olarak indirilmiş, eksiksiz bir gerçek, apaçık bir mesaj ve
şüpheye yer bırakmayacak şekilde din adına her şeyi
açıklamışken onu okumak yerine; anlaşılmaz içtihatlar ve
cinnetvari emirlerle dolu sohbet kitaplarını, en doğrusunun bile
doğruluğu tartışılır olan hadis kitaplarını, her mezhebe göre
farklı farklı hazırlanmış ilmihalleri, risaleleri, tefsirleri, sözde
İslami yaşam biçimlerini anlatır aile rehberlerini ve anladığınız
dilde çevrilmiş olduğu halde iyi niyetlerle bile yazılmış olsa da
sizi okuduğunu anlayamayan akılsızlar gibi görenlerin Kuran’a
eklediği alt paragrafları okumayın. Bilmediğiniz bir kelime
geçerse sözlüğe bakmak zor bir iş değil, hele ki bu devirde!
Uyduruk hadislere ve içtihatlara dayanarak dini zorlaştırıp
yaşanmaz hale getirmeyin. Doğruluğu ne kadar iddia edilirse
edilsin Peygamberimize ait olduğu söylenen bir sözün (hadisin)
yüzde yüz doğru olduğuna emin olamazken bir sözü onun
söylemiş olduğunu kesinkes iddia etmek ve dinin gereği haline
getirmek aslında ona hakaret etmenin, iftira atmanın ta
kendisidir.
8
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Oku’yun!… Sözgelimi abdest, övülmüş olan namaza temiz
durmanız içindir; vücudunuzun derinliklerinde kan, parazit ve
irinler akarken burnunuzun arka kemiklerindeki sümüğünüzü
çıkarmasanız da, abdesti anlamsız bir ritüel haline getirmeseniz
de dışınızı temizlemiş sayılırsınız. Gusletmek yıkanmak
demektir; genzinizi sızlatana kadar suyu çekmeseniz de
yıkanmış olursunuz, toplu iğne ucu kadar kuru yeriniz kalsa da!
Dişinize dolgu yaptırdınız diye cenabet geziyor değilsiniz.
Uyanın… Bu ve bunun gibi belki de milyonlarca hurafe ve
uydurma bizi dinimizi yaşayamaz hale getirmektedir. Oysa
dinimiz, Allah’ın kendi ayetleriyle “çok kolaylaştırdığı”nı
belirtilerek Kuran’da yazdığından başkası değildir. Orada
yazmıyorsa zaten insanı kendi sorumluluğunda serbest bıraktığı
(mübah) bir alan olup dinle ilgili de değildir. İçiniz rahat bir
şekilde müzik dinleyip, top oynayabilir, haremlik selamlık
düşünmeden ölçülü şekilde kadın erkek birbirinizle
konuşabilirsiniz.
Oku’yun!… Anlayın ki; türlü obsesyonlara girmenize hiç gerek
yokmuş meğer. Görün ki sol ayağınızla girseniz de, sol elinizi
kullansanız da, amuda kalkıp yürüseniz de fark etmez,
serbestlik serbestliktir, helal helaldir, haram haramdır. Kuran;
örtünüzü yakanıza vurun (göğüs dekoltenizi kapatın) derken;
çarşafa, peçeye bürünmenize ya da burkaya girmenize ve üç
boyutlu dünyaya bir ızgara deliğinin ardından eksik boyutla
bakmanıza gerek yok. Hatta gözlerinizi dört açın ki dünya tarihi
boyunca tekrar tekrar yaşandığı gibi etrafta din adına ne
9
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
dolaplar döndürülüyor, ne yalanlar uyduruluyor, ne hale
getirilmeye ya da üzerinizden hangi menfaatler sağlanmaya
çalışılıyor farkına varın. Karı koca birbirinin elbisesi ve en
güzel elbise takva elbisesi iken ne Arap, ne Acem, ne Kürt, ne
Afgan, ne Çin ne de Türk geleneğini ve kültürünü din
yapmayın. Kuran’da yazılı haram ve helallerin dışında kalanları
haram ilan ederek aslında cehennem yolcusu olduğunuzun
farkına varın. Kuran’ın herkesin anlayabileceği açık
hükümlerindeki kelimelerin eğrilip bükülmesiyle icat edilen
atalar dinini İslam zannetmeyin.
Oku’yun!… Onu duvara asıp bırakmayın, abdestli de olsanız
okuyun, abdestsiz de olsanız okuyun. Yeter ki Allah’ın adıyla
ve anlayacağınız dilde okuyun. Okuyanın melodisine kapılıp
ağlamak için değil, içindeki müthiş ve bir şekilde (izafen) direkt
şahsınıza hitap eden gerçekleri anlamak için okuyun da
mucizeyi görün. Allah, Peygamberimize hitaben “Onu
anlayasınız diye Arapça indirdik” derken “Arapça” kelimesine
takılıp “anlayasınız diye” bölümüne akıl erdiremeyip Arapçayı
Cennet dili bile yapan uyduruk açıklamaları din zannetmeyin.
Onu okuyup anlamayı başkalarına bırakmayın. O kitap sizin
içindir. Birileri okuyup anlayıp size kendi yorumladığı gibi
anlatacaksa sadece onlara gönderilirdi, tüm insanlığa değil.
Bugün olan; apaçık ve kolay emirler ve öğütlerle dolu Kuran’ın
önüne atalarımızın binlerce cilt geleneksel din kitabının
yığılmış ve bizi ona ulaşamaz hale getirmiş olduğudur.
10
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Oku’yun!… Ve düşünün!.. Ya birilerinin ataları ya da bizim
atalarımız yanlış yoldaysalar da mı onlara uyacağız? Eğer
öyleyse Ebu Cehil gibiler de Allah’ın varlığına inanıyor, sakal
bırakıyor, cübbe giyiyor, hatta kendilerine göre de olsa namaz
kılıyor ve atalarının dinlerine uyuyorlardı. Lut kavmi de, Semud
da, türlü mucizelere şahit olmuş İsrailoğlu da, yüzlerce
peygamberin gönderildiği türlü kavimler de atalarının dinini
uyguluyorlardı. Hatta ve hatta bilebildiğimiz kadarının hemen
hemen tamamı dinsiz değildi bu kavimlerin. Atalarının dinini
uygulayan bunca insan olduğuna ve bu hususa Kuran’da
defalarca ve üstüne basa basa değinildiğine göre mesele sadece
taştan puta tapanlar için değil. Resim yapmayı, fotoğraf
çekmeyi, midye yemeyi haram hale getiren atalarımızın dininin
İslam olmadığını, Kuran’da Allah’ın da belirttiği gibi mezhepler
ve tarikatlar haline gelerek “dinimizi fırka fırka böldüğümüzü”
ne zaman anlayacağız? Ya da anlayabilecek miyiz? Galiba
birçoğumuz anlayamayacağız. Çünkü yine Kuran’da Allah
kendisinin hidayete erdirecekleri hariç “Onların gözleri,
kulakları ve kalpleri mühürlenmiştir” diyor. “Onlar sadece
zanna uyar” diyor ve ekliyor: “Biz onların ardından bizi Allah’a
daha kolay ulaştıracaklarını umarak gitmiştik” dedikleri gün bu
sözleri ve dünyada iken dinden sapmış görerek aşağıladıklarının
cennet tarafına gittiklerini görüp şaşırdıklarında bu durum,
azabı hak edenlerin kendileri olduğu gerçeğinin önüne
geçemeyecek.
11
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Oku’yun!… Ve etrafınıza bakıp tefekkür edin. Serbestçe bilimi
de okuyun. Serbestçe tarihi de okuyun ve görün ki Emevi
döneminde de vaaz verirken nasıl birileri sözde Peygamber
aşkıyla ağlayıp kürsüleri yumruklamış ve halkı nasıl
yöneticilerin istediği gibi hareket etme moduna sokmuş!
Tarihimize sahip çıkmak demek yanlışları pas geçmek demek
değildir. Osmanlı döneminde Kuran’ı matbaada basmanın ve
hatta sonraları Türkçesini basmanın nasıl ve neden yasaklanmış
olduğunu görün.
Oku’yun!… Okurken şüpheye mi düştünüz? Bir kez daha
okuyun. Peygamber hakkında mı şüpheye düştünüz? İman ve
ilim dileyip bir kez daha okuyun. Olmadı, kendinize
peygambere empati yaptırın. O da insandı bizim gibi. Nasıl bir
imtihandır o açıklanması bir takım şüphelere yol açacak ayetleri
alması ve etrafına ulaştırması? Bir düşünün. O nasıl ve hangi
zor düşüncelerle sizin bu şüpheye düştüğünüz ayetleri
etrafındakilere açıklamıştır acaba! Ve görün! Anlayın ki siz de
okurken benzer bir imtihana tabi tutulmaktasınız aslında. Ama
sonra mantığınıza nasıl da geri dönülmez bir kesinlikle oturup,
şüpheye düştüğünüz ayetler asıl kurtarıcılarınız oluyor!
Göreceksiniz. Ne şüphe kalacak ne vesvese. Her türlü soruya
verebileceğiniz mantıklı cevaplar zihninize otururken artık
internet sitelerinde ateistlere verilecek saçma cevaplar aramak
zorunda da kalmayacaksınız.
12
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Oku’yun!… Hala dininizin ve dünyanızın gördüğünüz gibi
olduğunu ve dini biliyor diye çok değer verdiğiniz kimi ölmüş
ya da halen yaşayan insanların (putlarınızın) dininiz adına (iyi
ya da kötü niyetle) hareket etmiş olsalar bile, onların yolundan
giderek en doğru yola ulaşacağınızı zannediyor musunuz? Eğer
öyleyse ben yalnız Allah’ın sünnetine uyarak ve kendi
peygamberimle, gelmiş geçmiş tüm peygamberleri sadece örnek
alarak söylüyorum: Benim sözlerim size sadece bir tebliğden
ibarettir. Bu sitenin sahibi olmaktan doğan sorumluluğum
gereği vermek istediğim mesajı olabildiğince açıklamaya
çalıştım. Size anlayacağınız şekilde ve bildiğiniz dilde, ama
ilave edilmiş paragrafları hiç dikkate almadan (şüpheye
düştüğünüzde birkaç meali karşılaştırarak ve üzerine dikkatle
düşünerek) Kuran ayetlerini hiç zaman geçirmeden okuyun
diyorum. Allah’a ulaşmak ve O’nun emirlerini yerine getirmek
adına samimi olarak yaşamaya çalışırken O’nun yolundan
çıkmış ve her iki dünyanızı ziyan etmiş halde bulmayın
kendinizi. Bundan sonrası size ait! Benim dinim bana, sizin
(atalarınızın) dininiz size! Bana şahit olarak Allah yeter… Sürçi lisanımız olduysa Allah affetsin…
13
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
źıĐĐıyLà ĐüşüNmèk
Ayetlerle İlgili Vesveselerimiz
Çok zaman insanların aklını kurcalayan ve vesveselerinin açığa
çıkmasına vesile olan bir konudur Allah’ın Kuran’da köleliği
neden yasaklamadığı! Veya savaşı neden farz kıldığı! Ya da çok
eşli evliliğin neden yasaklanmamış olduğu! Eğri oturup doğru
konuşalım. Birazcık Kuran okuyan herkesin kafasında bu
sorular şöyle bir gel git yapar. Günaha girme endişesiyle o
sorulardan kurtulmak için ya işi imanımızın zayıflığına vurur,
daha çok ibadetle bunu atlatabileceğimizi düşünür, ya Allah’ın
(elbette ki) bizden çok daha iyi bildiğini ve aklımızın almıyor
olabileceğini öne sürer ya da sorulardan kaçmak için arkamıza
bile bakmadan başka şeylere yöneliriz. Cevaplayamadığımız
soruları düşünmek bile istemeyiz. Oysa soruların üzerine
gitmek en doğrusu olmalı, mademki imanı elde edebilme
peşindeyiz! Okuyup, aklımızı kullanıp çözüme ulaşmalı değil
miyiz? İşte bu gibi hallerde ben genellikle Allah’tan anlama
kolaylığı diledikten sonra zıddını düşünüp sorunu öyle çözmeye
azmetmek gerektiğini hissediyorum. Çünkü neticede
Kuran’daki her hükmün (öyle bir tercih hakkımız yok ama)
beğensek de beğenmesek de en doğru hüküm olduğu konusunda
şüphemizin olmaması gerek. Hoş, anladıktan sonra beğenmeme
14
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ihtimaliniz de kalmıyor zaten. Tek sorun aslında kolayca
anlamamız gerekirken işte o sır perdeleri nedeniyle
anlayamamış olmamız.
Allah Kuran’da köleliği neden yasaklamadı acaba? Zıddını
düşünün. Allah Kuran’da köleliği yasaklamış olsaydı ne olurdu
diye! İslâmı kabul edenler köleliği reddedecek ve bütün köle ve
cariyelere hürriyetlerini vereceklerdi. Ama kölelik dünya
üzerinde diğerleri tarafından uygulanmasına devam edecek ve
muhtemelen köle ticareti yapanlar ve köleleri çalıştırarak o
günden beri süregelen dünya ticaret hayatına el atmış olan
gayrimüslimler haksız avantaj sağlayarak dünya üzerinde çok
daha egemen bir ekonomik üstünlüğe ulaşacaklardı. Şöyle bir
tarihe baktığımızda köleliğin ve köle ticaretinin yirminci
yüzyıla kadar sürdüğünü görüyoruz. Belki de halen bunu devam
ettirenler vardır bile! Onları bir kenara bırakırsak sonunda
insanlar yirminci yüzyılda köleliği kendileri kaldırdılar. Demek
ki kölelik insanlığın medeni gelişim sürecinin bir parçasıyken
bunu Müslümanlardan men ederseniz İslam medeniyeti adına
hüküm sürmüş o kadar devletler ve imparatorluklar o güçlerine
erişemeyecek ve çok muhtemelen bu durum Müslümanlığın çok
daha erkenden ekonomik güçsüzlükler nedeniyle yeryüzünden
silinmesine neden olacaktı. Yani Kuran aynı zamanda kendini
koruyacağı tedbirlere de sahip ve onları mucizevî biçimde kendi
ayetleriyle koruyor. Eğer köleliği Allah, insanlara bırakmayıp
kendisi yasaklasaydı “Kuran’ın içinde çelişki olmadığı”
hükmüyle bizzat kendisi çelişmiş olmayacak mıydı? Hem
15
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kölelik O’nun emriyle kaldırılacak, bu yolla İslam düşmanlarına
açık bir galibiyet verilecek, hem de dinin bu şekilde
korunduğunu ifade edecekti! Ama öyle değil! İşte size mucize!
Bir başka açıdan da şunu diyebiliriz ki eğer yukarıdaki senaryo
kötüye değil de iyiye gitmiş olsaydı bu durumda kölelik ortadan
Allah vasıtasıyla kaldırılmış olacaktı. Yani insanların dünyevi
tekâmülüne, medeniyet sürecine Allah müdahale etmiş olacaktı.
Ama benim anladığım kadarıyla her hak dinde olduğu gibi
Kuran’da da ahlak ve iman meselesidir dinin müdahale ettiği ve
imtihanın söz konusu olduğu alan. Bir anlamda; sınav kâğıdında
olmayan bir soruyu tartışıyoruz. Allah’ın dini, insanların
dünyevi temeldeki gelişimlerine müdahale etmiyor. Ahlak ve
imanı imtihan ediyor. Kimseyi elektriği neden sen bulmadın
diye cehenneme göndermiyor veya tren yolunu yaparak, maden
çıkararak, fabrika kurarak sanayiyi geliştirdiği için de cennetle
ödüllendirmiyor. Dinin baktığı şey imtihana vesile olan hak,
ahlak ve iman alanı.
Evet, Allah köleliği yasaklamadı ama köleliği övdüğü tek bir
ayet bile yoktur. Kölelere iyi davranmaktan, haklarını
vermekten, bir işe zorla koşmamaktan, hürriyetini vererek
ödüllendirmekten ve hatta hürlere özgü kısıtlamalardan bir
kısmını onlardan istememekten bahsediyor. Dikkat edin hepsi
hakla ahlakla ilgili emirler ya da öğütler. Allah, köleliğin
medeniyet sürecinin bir parçası olduğuna, dolayısıyla onu
insanların kaldırmasına işaret ediyor aslında. Aynen dağların
16
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çakılı direkler olduğuna, evrenin genişlemesine, izafiyet
teorisine, yer altı kaynaklarına işaret ettiği gibi sosyal bilimlere
ait bir icat olarak köleliğin kaldırılmasına işaret ediyor. Toplum
için bunları mübah (serbest) alanlar olarak bırakıyor. Aklınızı
kullanın doğruyu bulun demeye getiriyor. Örneğin sigara içmek
de böyle bir konu. Kuran’da yasaklanmıyor ama aklını kullanan
insan bunun sağlığına zararlı olduğunu bulup bu alışkanlığından
vazgeçme imkânına sahip. Peki alkollü içki neden yasaklanmış
diyeceksiniz. Çünkü ibadeti engelleyici bir özelliği var.
Sarhoşken ne dediğimizi bilene kadar namaza yaklaşmamamız
istendiğine göre konu ibadetle ilgili değil mi? İbadet de imana
giden yolda çok ciddi bir araç. Yani içkide iman meselesi var,
ama sigarada yok. İmtihan iman ve ahlakla ilgili, bizim sadece
dünyamızı ilgilendiren hususlarla ilgili değil. İradenizi
kullanmayıp sigara içerseniz kendi sağlığınızı kaybedersiniz.
İmanınızı ve ahlakınızı değil!
Çok eşli evlilikte de durum bundan hiç farklı değil. Tek eşliliğin
daha makbul olacağına işaret ediyor ve sınırlı bir mübahlık
bırakarak yine hak ve ahlak alanına yöneliyor ayetler ve kadını
koruyor. Herkes illa ki dört kadınla evlensin demiyor. Ama
fuhşun her türlüsünü şiddetle yasaklıyor, çünkü ahlakı yerle bir
eden bir konu. Eşlere eşit davranmak, mihrini verip mahzun
etmemek, iftiraya karşı dört şahit istemek, tanımadığın
insanlarla cilveli konuşmamak, fahişelere benzer giyim
tarzlarından uzak durmak vesaire bakın hepsi ahlaki temelli
konular. Çok eşli evliliği yasaklamıyor ama çok eşliliği hiçbir
17
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ayette övmüyor da. Aynen kölelik konusunda olduğu gibi
medeniyet gelişimine müdahale etmeme yoluna gidiyor.
İnsanların kendilerinin bu adeti kaldırmasını daha uygun
görüyor. Nasıl bilimsel konulara ipucu verip bilimin gelişimine
yol açıyorsa aynısını yapıyor. Düşünsenize Kuran’da cep
telefonunun ya da televizyonun yapılışının şemasının
anlatıldığını. Oh! İnsanlar yan gelip yatsın, her İlahi kitapta yeni
icatlar ve yeni medeni gelişimler aksın üstüne. Ahlaki konular
hariç sosyal toplum gelişiminin de bilimsel gelişimden bu
manada farkı var mı sizce? O da medeni süreç bu da. Kuran
medeniyetin gelişimi için ilham kaynağı, hep ipucu veriyor ama
bu konuları yapın yapmayın diye emir vermiyor “aklınızı
kullanın da anlayın” diyor. Zıddıyla düşünelim. Çok eşlilik
Allah’ın emriyle kaldırılsaydı o dönemdeki binlerce mümin
kadın bir anda dul kalacaktı. Peki Allah iman verdiği kullarına
zulmeder mi? Binlerce kadın ve erkek belki de bu yüzden
Allah’ın emrine uymayı reddedecek ve daha İslam’ın
doğuşunda İslam’a karşı gelen önemli büyüklükte bir zümre
oluşacaktı! Bu da yine dinimizin kendini koruyacağı hükmüyle
çelişmeyecek miydi? İşte size bir mucize daha! Kuran kendi
kendini koruyor.
Son olarak gelelim savaşın farz kılınışına. Ateistler çok kullanır
bu hususu. İşte bakın sizin dininiz savaşmayı seven bir din diye!
Haydi yine zıddını düşünelim. Müslümanlara Allah Kuran’da
savaşı yasaklasaydı, haram kılsaydı ne olacaktı? Savaşlar
bitecek miydi? Düşmanları Müslümanlara okla, mızrakla, topla,
18
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
tüfekle, tankla, uçakla saldıracaklar ve Müslüman olanlar
harama girmemek için kuzu kuzu boyunlarını büküp ölmeye
razı mı olacaklardı! Allah savaşı farz kılarken bile “sizi
yerinizden çıkaranlarla savaşın” ve/veya “size saldırırlarsa siz
de onlarla savaşın” diyor. Yani kendinizi savunmalısınız diyor
ve savaş ortamında Müslümanlarla savaşanlara karşı caydırıcı
şiddetli cezalar verebileceklerini müminlere salık veriyor.
Savaşı farz kılarken bile savaşı övmüyor ama Müslümanların
kendilerini korumaları için bunun gerekli olduğunu ispatlıyor.
Kimseye durup dururken “günde üç vakit savaşacaksınız,
yürüyün savaşmaya, ne yatıyorsunuz” demiyor. Yine aynen
yukarıdaki konularda da olduğu gibi medeniyete müdahale
etmeme hususu bence burada da ortaya çıkıyor. Belki bir gün
insanlar anlar da savaşmaktan vazgeçerler. Saldıran olmazsa
karşı koyan da olmaz.
Ama mezhepler bunu demiyor. Taliban gibi terör örgütlerini
kınıyoruz ama aslında onlar mezheplerinin gereğini yapıyorlar.
Fakat Kuran’da verilen emirler değil yaptıkları. Sadece bu
husus bile bize “mezhep ve tarikat” kavramını yeniden
düşünmemiz gerektiğini söylemiyor mu? Kuran’da taşlayarak
öldürmeden tek bir bahis bile yokken Taliban ilgili hadislerden
ilham alarak, şarkı söylüyor diye bir kadını fuhuş yapmakla
suçluyor, hem değnek cezası hem de ardından taşlayıp ya da
boğazını kesip öldürme cezası veriyor. Hanefi mezhebine sahip
birisi bu durumda Taliban’ı neden suçlasın ki? Alın işte,
Taliban Hanefilerden daha çok Hanefi, mezhebinin gereğini
19
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yapıyor. Sadece Kuran’la da değil, birbirleri ile de çelişen yüz
binlerce hadis mezhepler (atalar) dinini oluşturuyor. İslam’ı
değil! Diyeceksiniz ki sahih olan var, olmayan var. Araştırın
bakalım (sözde) sahih olanlar birbirleriyle çelişmiyor mu? En
doğrusuna, Kuran’a uysa bile nasıl emin olabiliriz? Oniki
imamın ya da Kütübi Sitte’nin müelliflerinin (Tırmızi, Ebu
Davut, Müslim, Buhari) derlediği hadislerin sahih olduğunu
onların seçim kabiliyetlerine göre kabul etme durumundayız.
Ama onlar da kendi içlerinde çelişen hadislerle dolu. Hiç
tanımadığımız bu hadis derleyicilerin ve içtihatlarıyla
mezhepler oluşturan imamların dediklerinin ne kadar doğru
olduğuna nasıl emin olabiliriz ki tüm bunları din yapalım. Hadi
yaptık diyelim; sonuç ortada! Taliban, El-Kaide ve …(siyasete
gireceği için değinmek istemediğim bir takım diğer örgütler)
İşte sonuç ortada! Ölüm, öldürme, taşlama, intihar eylemi, adam
kesme, mayın, bomba, terör, fakirlik, sefalet, bilimden kopuş ve
cahillik… Hepsi de kendi mezheplerinin gereğini hakkıyla
yerine getiriyor!
O yüzden sadece Kuran! Sadece bize gönderilen mesajı okumak
ve ona uymak gerek. Hiç suyumuzu bulandırmaya gerek yok.
Özüne dönmüş olursunuz dininizin! Şimdi bu konuyu da
zıddıyla düşünün. Yani mevcut olanın tersine, şu saniyede
yeryüzündeki bütün İslam mezhepleri ve tarikatları ortadan
kalksa ne olur?… Düşündünüz mü?.. Birkaç saniye daha
düşünün…
20
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Mezhep kavgaları ortadan kalkacağı için bütün Müslümanlar
Kuran’a dönüp dinlerini yeniden anlamak isteyecekler. Yani
tabiri caizse dinimiz fabrika ayarlarına geri dönecek. Disk,
kazıma formatı ile formatlanıp tertemiz hale gelecek. Bütün
truva atları, virüsler, wormlar ortadan kalkacak. Bilgisayarımız
(aklımız) hızlanacak. İşletim sistemini güncellemeye, yardımcı
programlar yüklemeye de gerek yok. Çünkü bütün çağlara göre
güncellenmiş halde zaten elimizde bu sistem! Onu yapan hiçbir
şeyini eksik bırakmış değil ki üzerine javalar, flashlar, yamalar
ekleyelim. Sadece bir antivirüs programına ihtiyacımız var, o da
“Tek hüküm koyucunun Allah olduğunu” ayetle kabul eden
inancımız. Başka hüküm koyucular ararsak sistem yine
virüslerle dolar, biz de yine güncelleme peşine düşeriz.
Gereksiz güncellemelerle sistem daha da yavaşlar. Ve sonunda
sistemimizde biriken çerezler bilgisayarımızı çökertir.
21
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
màTèmàTiksèL sèvàpLàR
Parayla İman Satın Alınır mı?
Cübbeler, sarıklar ve çarşaflar değil mesele. Şekil değil mesele.
Allah, O istemedikçe iman sahibi olamayacağımızı söylüyor?
Niçin peki? Madem öyle, oturup imanın bize gelmesini mi
bekleyeceğiz? Tabii ki hayır! İnanç ve ahlak girift görünmekte!
İyi ahlakta olduğunuz süreçte Allah size onu verirse sevinirsiniz
veya inancınız tamsa ister istemez ahlaklı davranmak zorunda
kalırsınız. Tabii ki bu işte samimiyseniz! Daha önceleri; nasıl
olsa Allah affeder dediğiniz küçücük günahlara bile edindiğiniz
imanı kaybetme korkusuyla artık yanaşmamaya başlarsınız. Bir
de bakarsınız ki böyle daha da ufku açık hale gelmişsiniz. Artık
etrafınızdaki hiç kimseyi ne söylerse söylesin Müslüman
olmamakla suçlayamazsınız. Ama bazı şeylerin artık farkına
varmışsınızdır. Öyle ya da böyle hissedersiniz.
Samimi inançlıları dışarıda bırakarak söylüyorum ki aksine,
öyleleri de vardır ki imanlarını kendilerinin kazandığını
zannederler. Oysaki onlar Budist bir toplumda doğup
büyüselerdi muhtemelen en katı Budistler olurlardı. Niye mi?
Türkiye’deyken Kuran’da ne yazıyor diye merak edip
22
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Türkçesini okumayan Hindistan’da mı okuyacak! Çünkü
inançlarını düşünmeden, kavramadan, akıllarını kullanmadan
yaşarlar onlar. Böyleleri namazlarını ve oruçlarını asla
aksatmazlar ama sizin aksatıyor olduğunuzdan emindirler.
Dertleri kendileri değil sizsinizdir sanki! Besmeleyle kalkıp
besmeleyle oturduklarını kulağınıza doğru bağırarak gösterirler.
Bana ne işittiriyorsun, Allah işitiyor! Peygamberimin adını
anmaları ise zaten özel ritüeller gerektiren bir durumdur. Sarıkla
ve özel kıyafetlerle namazlarını kılarlar. Camide önde
gelenlerden olurlar. Yeri gelir müezzinliği, yeri gelir imamlığı
kimseye bırakmazlar. Dini konularda duymadıkları hadis,
bilmedikleri gayb yoktur. Ehli Beyti, sahabeyi, evliyaları,
imamları ve seyyid (peygamber soyundan) olduğu iddia
edilenleri över de överler. Şeriat yönetimini arzular ve her şeyin
dini yönetim altında düzeleceğini ve de herkesi böylece
kendileri gibi imanlı yapabileceklerini ve böylece Allah’ın
dinini kurtaracaklarını samimi olarak düşünürler. Oysaki
kurtulmaya ihtiyacı olan Allah’ın dini midir, yoksa biz bireyler
miyiz?
Evlerine girdiğinizde bir elleriyle sizi selamlığa alır kadınlardan
ayrı bir odaya götürürler. Duvarlarında çeşitli ayetler, arapça
dualar ve hadislerden oluşan hat sanatı posterler asılıdır.
Defalarca hacca ve umreye gittikleri için oradaki serüvenlerini
ve hissiyatlarını anlatır anlatır bitiremezler. On defa giderler de
en yakınlarından parasızlık yüzünden gitmemiş birine “al şu
parayı da bu sefer de sen git” demezler. Zekâtlarını ve hatta
23
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
fazlasını camilere, dini eğitim gören talebelere, imam hatip
okullarına, çeşitli mezhepsel teşkilatlara, tarikat oluşumlarına,
çeşitli cemaatlere ve onların kurumlarına, dini yardım
derneklerine, kurbanın en iyisine ve kendi gibi yaşayanlara
verirler. Fakat en yakınlarında olduğu halde fakirlik çeken ve
onur sahibi oldukları için isteyemeyen akrabalarını gözleri
görmez. Ya onları olduğundan iyi durumda zannederler, ya da
onlar gibi yaşamadıkları için görmezden gelmeyi tercih ederler.
Başkalarının da hakkı olduğunu bildikleri halde, hele ki halen
mal onların kontrolündeyse, mirası bile dağıtmakta isteksiz
davranırlar. Bir sürü problem çıkarırlar. Yazılı olmayan
vasiyetler öne sürerler. Mirası değersiz gösterme çabasına girip,
maddi zorlukları olduğunu bildikleri halde fakir olanlardan
mirasta fedakarlık yapmalarını beklerler. İşlerine gelirse bir
hadise, işlerine gelirse Kuran’a uyar, işlerine gelirse herkese
eşit, işlerine gelirse kadına yarım pay verilmesi gerektiğini
savunurlar. Ben zenginim, benim feragat etmem gerek demeyip,
bunu Allah tarafından verilen bir hak olduğu için geri
çeviremeyeceklerini (siz böyle bir talepte bulunmasanız da) öne
sürerler.
Hele ki cahillik edip sizin mekruha (!) bulaştığınızı, ailece
günün birinde sayfiyeye gittiğinizi falan öğrenmişler ve hele
hele kadınlarınızın başının açık olduğunu görmüşlerse onların
nazarında fasık veya mürted sınıfına girmiş bile olabilirsiniz.
Onlarsa Allah’ın rahmetinde ve muhafazasındadırlar. Yüzünüze
24
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
karşı bir şey söylemeseler de sizin için üzüldüklerini, keşke
başını kapatmış olanlardan olmanızı ve ezbere Yasin okumayı
biliyor olsaydığınızı başka akrabalar vasıtasıyla size tebliğ
ederler. Tabii ki bu aşamadan önce ailece sizin hakkınızdaki bu
konuları istişare (!) etmediklerini düşünmek safdillik olsa gerek.
Onlar (kendilerine göre) tam iman sahibidirler. Bu kişiler
kendilerinden o kadar emindirler ki bu kadar hakkıyla ibadet
edip bu kadar dinle oturup kalktıktan sonra cennetin kapılarının
kendilerine sonuna kadar açıldığını düşünürler. Çünkü onlar bu
kadar ibadeti harfi harfine yaptıklarına ve Allah’ın da bir adaleti
olduğuna göre, onların yerine ya da onlardan önce herhangi bir
alelade Müslüman cenneti hak edecek değildir! Hak edecek olsa
bile çok muhtemelen cennetin en alt tabakasındandırlar! Ama
biraz para görmüş zengin biriyseniz iş değişir. Sizinle oturup
kalkmaktan, sizi ağırlamaktan lezzet alırlar. Hatta sizin saygısız
üslubunuza ve abartılı baştan geçmişliklerinizi dinlemeye
katlanırlar. Zengin bir akraba olduğunuza göre onların
kadınlarının yanında oturacak yeterli ehliyetiniz de vardır. İşte
bu tam (!) iman sahibi kişiler imanlarını kendi başarılarıyla elde
ettiklerini ve bu sebeple Allah’ın onları çokça rızıklandırdığını
zannederler. Ama Allah’ın Kuran’da iman konusunu da rızık
konusunu da nasıl anlattığını bir kez bile okumamışlardır.
Onlar Arapça olarak öğrenip ezberledikleri sureleri tekrar tekrar
okuyarak (ne söylendiğini anlamasalar da) imanlarını
kuvvetlendireceklerinde iddialıdırlar. Öğrendikleri bütün dini
25
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bilgiler (Kuran’ı anlatanlar da dâhil olmak üzere) Kuran
dışındaki dini kitaplardan, dini gazete ve mecmualardan,
ilmihallerden, cübbeli cübbesiz sohbet dinletilerinden, cami önü
muhabbetlerinden ve zandan ibarettir. Onlara Türkçe Kuran’dan
bahsederseniz size hak verir görünmek üzere “elbette” derler
“Türkçesini de bilmek lazım, ama Arapçasını okumak daha
sevaptır.” 500 defa Yasin okumak, 1500 defa Ayetel Kürsi, 10
bin İhlas, 70 bin Kelime-i Tevhid… uzar gider. Matematiksel
sevaplara çok meraklıdırlar. Paralarını nasıl biriktiriyorlarsa
sevaplarını da öyle biriktirdiklerini ve bu yolla cenneti satın
alacaklarını zannederler. Tek başına namaz kılarken sen
istediğin kadar Allah’a gönülden yalvar, içten hıçkırıklarla
Allah’ın varlığını ve şefkatini ürperen tüylerinde hisset, kalbinin
manevi heyecanıyla dünyayla irtibatını kesip seni Yaratan’a
“online” ol; onlar için hiçbir ehemmiyeti yoktur. Çünkü vakit
namazı da olsa her namazı cemaatle kılmak 20 kat daha
sevaptır! Hem Allah dostu şeyhlere mahsus kerametler senin
neyine! Sen kimsin ki Allah seni kaale alıp duana mukabele
edecek!
İnsanlık hali! Diyelim ki beş parasız kaldınız. Çocuğunuz
ülkenin bir başka köşesindeki okulundan bayram tatili için
gelecek. Dolayısıyla ona para göndermeniz lazım. Öyle kötü bir
zaman ki hiçbir yerden size borç verecek birini bulamadınız.
Banka kartı yok, avansınız yok, belki işiniz yok, şu yok, bu yok.
Olmaz mı, olur. Siz yol parası için bir şey gönderemediğinizden
çocuğunuzu okulundan getirtemiyorsunuz. Son çözüm gidip her
26
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şeye rağmen o dini derneklere avuç dolusu yardımlar yapan
akrabanızdan borç istiyorsunuz… Emin olun ki arabasının
mafsalları arızalıdır. Onları yaptıracağı için size borç
veremeyeceğini söyler ve siz de oraya gidip o kişiden borç
istediğiniz için kendinizi yersiniz. Emin olun. Emin olun bu
böyledir!… Ama üç kuruş ucuza veriyor diye köylüsü
bakkaldan üç bidon peyniri tek seferde “cash” ödeyerek alırlar.
Siz affedilesi bir hata eder ve gider veresiye sarhoş olursunuz.
Ama orada öyle bir sarhoşa denk gelirsiniz ki sizi çocuğunuza
mahcup olmaktan kurtarır. İman kime nasip hiç bilemezsiniz. O
sarhoş ile bu sarhoş ayda yılda bir kıldıkları namazlarda öyle bir
“online” olmayı becerirler ki Araf Suresinin 48 ve 49’uncu
ayetlerinde tasvir edildiği gibi cennete davet edilenlerden
olurlar.
İşte bu imanını şekle dayalı inancıyla kazandığını zannedenler
şu anlatacağım duyguyu bilemezler. Çünkü böyle şeyleri
düşünmek bile onlar için dinden çıkmaktır. Ama siz bana
güvenin ve düşünün. Bir an için içinize sinen şüpheler
nedeniyle dininize olan inancınızı kaybettiğinizi düşünün. İşte
burada yol ayrımını görüyoruz. Önünüzdeki bir yol ne olursa
olsun cevaplarınızı bulmaya, diğeri ise artık her inancınızı her
şeyi tamamen kaybetmeye götürüyor. Eğer o güne kadar
inancınızın peşinde koşan birisiyseniz hayattaki her şey sizin
için anlamını kaybetmeye başlar. Ne para, ne aile ne de dünyevi
geleceğinize ilişkin çok önemli konular sizin için artık önemli
değildir. Çünkü ne kadar varlıklı ve sağlıklı bir hayat sürerseniz
27
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sürün sonsuzluğu kaybetmiş olma ihtimalinizin hüznü sizi yer
bitirir. Bu noktada imanın bilinen altılısından beşini kaybetseniz
bile eğer hala Allah’ın varlığına eminseniz etrafınızda sizin
inancınızı temsil ettiğini zanneden kötü örneklere rağmen
O’ndan ümidi kesmez, O’na yalvarır ve kurtuluş ararsınız.
Çözüm peşindesinizdir. Bir de bakarsınız ki hepsi eskisinden
çok daha sağlam size geri verilmiş. Ama eğer Allah’ı da inkâr
etme noktasına varırsanız işte ondan sonra bir şey isteyeceğiniz
kimse de kalmaz.
Yani sizin elinizde; iyi insan olmaya çalışmaktan ve imana
kavuşma (inancınızı kendinize ispat etme ve tahkik etme)
hevesinizden başka fazlaca bir şey yok. Elbette ki ibadetler
farzdır ve aksatmamalıyız. Ama iman “feyk” ise kıldığımız
namazların bile yüzümüze fırlatılacağına emin olun.
Hatta dünyanın kitabını yutmuş müspet bilim adamı olsanız da
yeteri kadar iyi insan değilseniz Allah sizi iman sahibi yapar
mı? Atomları fotonları parçalayacak formülleri üretip tekrar bir
araya nasıl getirebileceğinizi anlıyor olsanız bile iki satırlık
ayetin ne demek istediğini anlamaz ya da ona kibri hislerinizle
ve yaşadığınız hayattan ve insanlardan örneklendirdiğiniz kötü
zanlarınızla anlam verir ve Allah ya da peygamber hakkında
şüpheye hatta inkâra düşersiniz. İnsanlığa bilimsel olarak
faydanız olsa da kendinize ebedi hayat hususunda o foton
kadarcık bile fayda sağlayamazsınız. O yüzden Allah, ateşi
kendimizin burada biriktirdiğimizden bahsediyor.
28
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Samimi olmak gerekmez mi? Yani iyi ya da kötü her şeyi Allah
yaratır da; mesele ondan bilinçli ya da bilinçsiz olarak ne
istediğinizdir. Huzur istiyorsanız huzur da verir, ateş
istiyorsanız ateş de! Hem de sonsuz kadar verir! O zulmetmez,
bizim kendimize ettiğimiz zulümdür başımıza gelenler…
Samimi olmak lazım. İletişime geçeceksek “online” olmamız
lazım, hem iletişim ağına girip hem de “dışarıda göster” tuşuna
basmamak gerek…
29
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ßiR iNgiLiź càsusuNuN ifTiRàLàRı
“Bir İngiliz Casusunun İtirafları” İsimli Kitap Hakkında
Değerlendirmelerim
Kalemzade yine kendine göre hurafelerle mücadeleye devam
ediyor diyeceksiniz. Evet ben bana göre, siz de kendinize göre
etmelisiniz. Boş boş eski plakları çalıp, taklitle, batılla ve
yalanlarla vakit kaybetmemelisiniz.
Yıllardan beri (sözde) insanları İslam’a yapılan dış saldırıların
önüne geçme yolunda uyarmayı hedef aldığı imajını veren bir
kitap var. “Bir İngiliz Casusunun İtirafları” Kitap; ilgili
yayınevinin ilgili müellifinin hazırladığı ve güya (adı hiçbir
yerde geçmese de soyadı belli) Hempher isimli bir İngiliz
ajanının Necdli bir genci aldatarak mezhep kurma (Vahhabilik)
sürecini anlatan o malum ama tuhaf hikâyeyi barındırıyor.
İlk bakışta insanın hakikaten tabiri caizse cinleri tepesine
çıkıyor. Vay ψϖϪЖѬ؏؈☻İngilizler bakın neler yapmışlar, ne
hinoğlu hinmişler ki Müslümanlığı içten bölmek için mezhep
bile kurmuşlar (!) Ama Allah razı olsun bizim araştırmacı
âlimlerimizden ki onların foyasını ortaya çıkartmışlar ve
30
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yanılmamızı önlemişler (!) Dini bütün bir Müslüman’ın (eğer
düşünme zahmetine girmezse) bu kitabı okumamış bile olsa
otomatik olarak inanası geliyor. Ben de öyleydim, sizden farkım
yok. Bir İngiliz Casusunun İtirafları! Vay ahlaksızlar, dedim
hep (!) Ama dinin yeni bir mezhep kurmaya ihtiyaç
duymayacak ölçüde bir sürü mezhebe zaten bölünmüş olduğu
aklıma gelmiyordu o zamanlar!
Geçmişte rastladığım yerde arada bir göz gezdirmiş olsam da
net olarak ne anlatıldığını anlama gayretine girmiyordum.
Neticede gerçekten de en vahşi sömürgeci geleneğe sahip
İngilizlerin böyle bir şeyi de yapmış olabileceklerinin aksine bir
düşünce aklıma gelemezdi. “Kesin doğrudur” inanışım kitabı
detaylıca incelememe hep mani oldu. Ama sonunda okudum.
Okudum ve anladım ki hiçbir kitap baştan sona veya ön
yargısızca okunmadıkça onda neler olduğunu anlamak pek öyle
harcımız değilmiş.
Bunlar kendi değerlendirmelerim olup kimseye hakaret ya da
aşağılamak için yazmıyorum elbette. Bana katılmayanlar kitabı
okusunlar ve ilgili kitabevine inansınlar. Onlara para
kazandırsınlar, bana ne? Herhangi bir kitap gibi
değerlendirmelerimi aktarıyorum sadece. İşte bu kitap, öyle
çelişkilerle dolu, öyle maksatlıca hazırlanmış ve öyle basit
uydurmalarla dolu bir kitapmış ki meğer, ψϖϪЖѬ؏؈☻
diyerek geç de olsa anladım!
31
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
İtiraflarda bulunduğu iddia edilen meçhul Hempher öyle
ifadeler vermiş ki ehlisünnet mezheplerini ve ehlisünnet
âlimlerini öve öve bitirememiş. En doğru anlayışın, en doğru
içtihatların, Allah’a ulaştıran en doğru yolun ehlisünnet yolu
olduğunu öyle bir anlatmış ki bizimkiler kendi yolunun doğru
olduğunu bu kadar gönülden ortaya koyamazlar! Tabii ki bir de
“gavur bile söylediğine göre doğrudur” empozesi oluşturulmuş
oluyor böylece. Hal böyleyken Hempher imana gelmeyip hain
planlarını da bir bir devreye sokmuş! Okurken gayet açık ve
şüpheye mahal bırakmadan anlıyorsunuz ki ehlisünnet inancına
sahip din adamlarımız ve insanlarımız ne duymayı istiyorlarsa
onlar bir bir söylenmiş.
O kadar saçma ki Hempher denen hayali casus, bunları neden
itiraf etmiş, neden ihtiyaç duymuş tane tane yaptıklarını
açıklamaya, neden ömrünü bu işe adadıktan sonra ülkesine tüm
bunları açıklayarak ihanet etmiş ola ki, belli değil. İtirafların
kulağı tersten göstererek vardığı hedefi (anlatmak istenen)
kısaca şu: Sakın ehlisünnet inancından dört mezhep dışında
başka bir yola, Şiiliğe, Aleviliğe ve özellikle ve özellikle
mezhepsizliğe sapmayın. Mezhepsizlik din düşmanlığıdır. En
doğru yol ehlisünnet yoludur ve istisnasız bütün ehlisünnet
âlimlerine itaatte kusur eden kâfir olur (!)
Soruyorum; kötü niyetli olan bir İngiliz casusu böyle bir varışa
mı ulaşır yoksa yetmiş üçüncü fırkayı kurmak yerine hazır
bölünmüşlükleri kullanmak suretiyle zaten var olan ayrılığı mı
32
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
körükler? Niye zor, gereksiz ve başarı ihtimali düşük olan yolu
seçsin? Peki neden basit bir kütüphane sekreteri bizim ehli
sünnet âlimine günbegün bu sırları versin, bu gizli belgeleri
açıklasın. Cevap yok! Bu gerçekten bir İngiliz hamlesi olabilir,
neden olmasın ki! Ama anlatıldığı gibi değil, şekilde görüldüğü
gibi!
Okuyun siz de bakın daha neler neler var, ilkokul çocuğuna
verilen masal kitaplarından daha basit bir tarzda yazılmış ve
edebi yönden de hem kötü hem de saygısız imla kuralları dolu
bir kitap. Bazı kelimelerin baş harfini yazarken herhangi bir kişi
bile dikkat eder, Allah’ın ismini yazıyorum diyerek.
Ama Müslüman bir alim olan yazar pek etmemiş nedense!
Kitap tam bir “hırsıza bak!” kitabı. Asıl hırsızlar kimlerdir
acaba! Hadi deyin ki sen anlamadın yazar! Bu anlatılanlar
gerçektir. Sen kendi önyargılarınla bunlara varıyorsun! Ben de
sizin gibi düşündüm. “Olabilir” dedim ve ilgili yayınevinin
diğer kitaplarını da inceledim. Bu kez beynimden vurulmuşa
döndüm. Çünkü bahse konu bu kitaplara bugün hemen hemen
her evde rastlayabilirsiniz. Kitaplarının kapaklarına kesinlikle
aşina olduğunuza eminim.
Aşağıya bu kitapların içinden seçtiğim alıntılarla, müelliflerinin
kimleri neden kâfirliklerle suçladığına da örnekler vermek
istiyorum. Aslında bunları seçmede hiç zorlanmadım. Çünkü
kitapların tamamının hemen her sayfasında, neredeyse her
paragrafında benzer şeyler dolu. İnsanları dini nasıl yaşanamaz
33
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ve (arka planda Kuran’ın anlamını uzaklaşılması gereken bir
şeymiş gibi lanse ettiklerini) ulaşılamaz bir hale getirdiklerini
görüyorsunuz. Sözgelimi namaz kitaplarında öyle bir abdest
alma şekli anlatılmış ki bu abdesti alabilmek için kırk beş
dakika uğraşıp başa dönüp tekrar almak zorunda kalma
ihtimaliniz o kadar çok! Hele ki namazı anlatıldığı şekliyle
kılacak olsanız herhalde öğleyi akşama yetiştiremezsiniz. Hele
hele ezberleyeceğiniz o kadar çok Arapça dua var ki,
inanamazsınız! Buyrun (nedense) Namaz Kitabı’nda
bahsedilmiş konulardan sadece birkaç alıntıya, diğer
kitaplarında da bunlardan binlercesi var… Buyrun, imlasına bile
dokunmadan…
*Islâm bilgilerine inanmamak, bunları ve din âlimlerini
asagılamak küfr olur.
*Bir kimse, Peygamberlerin dedigi dogru ise, biz kurtulduk
dese, kâfir olur.
*Bir kimseye, sakalını bir tutamdan kısa yapma veyâ bir
tutamdan fazlasını kes, tırnaklarını kes, zîrâ, Resûlullahın
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sünnetidir deseler, o da
kesmem dese, kâfir olur. Sâir sünnetler de böyledir.
*Bir kimse, -basdan ayaga- harîr (ipek) giyinse, baska birisi bu
hâline, mubârek olsun dese, küfründen korkulur.
34
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
*Bir kimsenin hizmetkârı, kapıdan içeri girse, efendisine selâm
verse, efendisinin yanında bulunan bir kimse de, sus, efendisine
selâm vermek olurmu dese, o diyen kimse kâfir olur.
*Bir kimseye sen, mü’min misin deseler, o da insâallah dese,
te’vîl edemese küfrdür.
*Bir kimse, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yemek
yidikden sonra, mubârek parmagını yalardı dese, bir baskası,
bu is terbiyesizlikdir dese, kâfir olur.
*Kâfir olmak, hıyânet etmekden yegdir dese, kâfir olur.
*Ilm meclisinde ne isim var, yâhud âlimlerin dedigini islemege
kim kâdir olur dese veyâ fetvâyı yere atsa ve din adamlarının
sözü neye yarar dese, kâfir olur.
*Bir kimse, küfr söylese, bir kisi dahî gülse, gülen dahî kâfir
olur. Gülmesi zarûrî olursa, küfr degildir.
*Âdem aleyhisselâm bez dokurdu dese, birisi dahî, öyle ise biz
çuhacı oglanları imisiz dese, kâfir olur.
*Tefsîr ve fıkh kitâblarına hakâret eden, bunları begenmiyen,
kötüliyen kimse kâfir olur.
35
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
*Bir kimseye, kimin zürriyyetindensin, kimin milletindensin,
i’tikâdda mezhebin imâmı kimdir, amelde mezhebin imâmı
kimdir diye süâl etseler, bilmese, kâfir olur.
*Kur’ân-ı kerîmi, mevlidi ve ilâhîleri çalgı çalarken okumak
veyâ çalgı aletleri ile okumak küfrdür. Kur’ân-ı kerîmi, mevlidi,
ilâhîleri, salevât-ı serîfeleri fısk meclislerinde hurmet ile
okumak harâm olur. Eglence, keyf için okumak küfr olur.
*Sünnet üzere okunan Ezân-ı Muhammedîyi dinlemeyip, kıymet
vermezse hemen kâfir olur.
*Kur’ân-ı kerîme kendi aklı ile ma’nâ veren kâfir olur.
*Kâfire saygı bildiren bir söz söylemek, meselâ üstâdım
demek küfr olur. (Müellifin dört önemli üniversite hocasının
ikisinin Alman, birinin Amerikalı, birinin de İngiliz olduğunu
hatırlatmak isterim.)
*Abdülkâdir yerine, Abdülkoydur demek, kasd ile olur ise
küfrdür. Abdül’azîz yerine Abdülüzeyz, Muhammed yerine
Memo, Hasen yerine Hasso, Ibrâhîm yerine Ibo demek böyledir.
Bu ismleri, ayakkabı ve terliklere yazanların ve üzerlerine
basanların îmânlarının gitmesinden korkulur.
36
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
*Allahü teâlânın Velîlerinden, ölü veyâ diri birisini, dil veyâ
kalb ile inkâr etmek küfrdür. Evliyâya ve ilmi ile âmil olanlara
düsmanlık küfrdür.
*Kur’ân-ı kerîmi, din âlimlerinden hiçbirinin okumadıgı seklde
okumak, ma’nâyı ve kelimeleri bozmasa bile, küfrdür. Fennin,
tecribenin dısında olan, fen ile ilgisi bulunmıyan âyet-i
kerîmeleri, fen bilgisine uydurmaga kalkısmak, Selef-i sâlihînin
tefsîrlerini degisdirmek, büyük suç olur. Böyle tefsîr ve terceme
yapanlar kâfir olur.
*Müslimân denilen bir kız, âkıl-bâlig olunca müslimânlıgı
bilmez ise, milletsiz kâfir olur. Erkek de böyledir.
*Rükü’ tesbîhinde (Zı) ile (azîm) demek; Rabbîm büyükdür
demekdir. Eger ince (Ze) ile (azim) denilirse, (Rabbim benim
düsmanımdır) demek olur ve nemâz bozulur, ma’na degisdigi
için küfre de sebeb olur.
*Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan hâfıza, ne güzel okudun
diyen kimsenin îmânı gider, kâfir olur. Dört mezhebde de
harâm olan bir seye, güzel diyen kâfir olur. Yoksa, sesi, sadâsı,
Kur’ân-ı kerîmi okuması güzel demek istiyen kâfir olmaz.
*Geçmis evliyâya dil uzatmak, onlara câhil demek, sözlerinden
ahkâm-ı islâmiyyeye uymıyan ma’nâlar çıkarmak, öldükden
37
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sonra da kerâmet gösterdiklerine inanmamak ve ölünce
velîlikleri biter sanmak ve onların kabrleri ile bereketlenenlere
mâni’olmak, müslimânlara sû’izan, zulm etmek, mallarını gasb
etmek gibi ve hased, iftirâ ve yalan söylemek ve gıybet etmek
gibi harâmdır.
Din âlimi, din kitabı, Saadeti Ebediye diye ortalıkta dolaşanların
bizi ne hale getirdiğini anlayabiliyor musunuz? Tüm bunlara
inanacak olsak inanın bir kenarda hiç kıpırdamadan sürekli
Arapça
ezberlediğimiz
duaları
okumamız
ve
hiç
kıpırdamamamız gerekir. Bidat, haram, kâfirlik diye
bahsedilenleri bir araya toplasak ve bu yalanlara inansak
hepimiz mahvolduk demektir. Kitapların sonlarında ve
dipnotlarında .… Kitabevinin ve devlet idarecileri ile her
dönemde iyi ilişkiler kurmuş olduğunu düşündüğüm .…
Gazetesinin öve öve bitirilemediğini ve bu yayınları okuyarak
doğru yola ulaşacağınızı size empoze ettiklerini de atlamamak
gerek. Ha, (ben inanmasam da) her şeye rağmen kitabın
insanları dine davet etmek için böyle bir casus hikâyesini
gerçekmiş gibi anlattığını varsayalım. Hiç doğru yola yalanla
varmak gibi bir bahtsızlığı seçer mi bir İslam âlimi? Yakışır mı?
Tarihte birçok yalan hadis de böyle uydurulmadı mı! Düşünmek
gerek.
“Abooo! Kalemzade sus, sus! Dinden imandan çıkarma bizi?
Dedelerimize ve atalarımıza ihanet ettirme bize!” demek değil.
Düşünün, aksini iddia edin ve bana değil kendinize ispat edin.
38
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
12-Yusuf-108: Ey Resulüm de ki: “İşte benim yolum budur!
Ben insanları Allah’ın yoluna, düşünmeksizin, taklit yolu ile
değil, delile dayanarak, idraklerine hitap ederek davet
ediyorum. Ben de, bana tabi olanlar da böyleyiz. Allah’ı bütün
eksikliklerden tenzih ederim. Ben asla müşriklerden değilim.”
6-Enam-104: Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir.
Artık kim gözünü açıp görürse kendi lehine, kim de hakkı
görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. Sen de ki: “Ben
sizin üzerinizde bekçi değilim.”
6-Enam-159: Dinlerini parça parça edip fırka fırka olanlar
yok mu, senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi
Allah’a kalmıştır. Allah onların yaptıklarını ileride bir bir
onlara bildirip cezalarını verecektir.
Benim doğrularım bana. Sizinkiler size. Hatta bana inanmayın.
Siz de bu kitaplara inananlardansanız ve doğru yolda
olduğunuzu düşünüyorsanız o yolda devam edin. Sizin
bileceğiniz iş. Kendinizi ikna edin, kendinize inanın. Ama
bence din bu değil! Bunun adı olsa olsa sözde din adamlarına
(Hıristiyan ve Yahudilerde olduğu gibi) kölelik, sorgusuz itaat
ve hatta müşriklik olur. Din bu değil! “Hala aklımızı
kullanmayacak mıyız? Biz hiç düşünmez miyiz? Hiç mi
düşünmüyoruz?” Hiç mi?
39
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?kıRkTà ßiR mi sosyàL pàyLàşım mı
Okuma Yazma Biliyor musunuz?
Dikkatli bakmazsan fark edemiyorsun ki dışarıda belli belirsiz
bir yağmur yağıyor. Arada bir kar serpiştiriyor. Tek tük beyaz
taneler düşünce ancak gözüne değiyor. Hava soğuk mu
soğuk! Yolun kenarına yakın bir çukur var. İçi su dolu. İyi bir
dikkatle bakarsan kenarlarından sızar şekilde taştığını
anlayabiliyorsun. Demek ki göründüğü gibi değil. İnce ince
yağmış yağmur. Çoğalmış. Ama o çukur… Ne kadar yağarsa
yağsın, isterse bardaktan boşalırcasına, içine alabileceğinden
fazlasını içinde, üzerinde biriktirmesi mümkün değil. Üstelik
aşındırıyor!
Basit bir çukur. Anlatacak dili yok. Anlatmak istese de bizim
dilimizi bilmeye niyeti yok. Sadece taşıyor. Alfabetik bir lisanı
yok. Ama anlatıyor. Hatta yazıyor şiir gibi. Harfler su damlaları
olmuş, sızıntılar kelime. Her yeni düşen damla içindeki suyu
şöyle bir dalgalandırıyor. Buna karşı başka bir damla sızıntı
olmuş kenarından kelimeler gibi akıyor, gidiyor. Cümle olmuş
yoldaki diğer küçük girinti ve çıkıntılarla beraber. Paragraf
40
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
paragraf yazıyor caddelerde. Makale makale olmuş binalardaki
ıslak kiremitlerle tezler yazıyorlar.
Kurumuş ama ıslak, yaprağı kalmamış ama ayakta ağaçların su
damlayan dalları da istemiyor bulutlardan dökülenin fazlasını.
Ben yeterince ıslağım zaten, bu bana çok diyorlar. Çukur,
çukurlar, sokak, caddeler, ağaçlar, dallar, kiremitler, binalar ve
yolda yürüyen adamın sırtındaki ceket… Hepsi kitap kitap
olmuş okuyacak bir okur bekliyorlar. Ne boş bir beklenti!
Kimse okumuyor! Okuyamıyor!
Okuma yazma öğrenmemiş çocuklar, gençler, adamlar,
kadınlar… Hatta üniversite mezunları, doktora tezi vermekte
olanlar, yeni bir tuhafiyeci dükkanı açanlar, galeriden yeni
getirdiği 2013 model arabasının heyecanla direksiyonuna
geçenler, KPSS imtihanına girmek için hazırlananlar ve
mortgage kredisini alıp onsekizinci kattaki 4+1 dairesine
taşınanların pek çoğu okuma yazma bilmiyor. Televizyonda
borsa endeksi ya da altın fiyatları hakkında öngörüde bulunup
tartışan iki adam ve bir kadın ümmi, bilmiyorlar hala okumayı.
Marketten aldığı yarım kilo ezine peyniri ve indirimde olan 18
kg toz deterjanı poşetleyip evine doğru yürümekte olan kadın ve
yarınki hava tahmin raporunu akıllı cep telefonundan inceleyen
adam da bilmiyorlar okumayı. Öğle namazını camide kıldıktan
sonra şadırvanda sohbet eden yakaları kalkık ve birinin
cebinden taşmış kaplangözü tesbihi olan iki beyaz sakallı yaşlı
amcanın da haberi yok o kelimelerin nasıl yazıldığından ve
41
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hangi heceleme ile okunacağından. İmamsa dışarı bile bakmıyor
ki okusun! İşin kötüsü ben de hemen hemen aynı durumdayım.
Tüm bunları fark etmememe rağmen ben de kelimeleri birbirine
katamıyorum. Çünkü okulda öğrenilecek bir alfabeye ait harfler
ya da kendi çabamla bulacağım, kendi gözümle okuyabileceğim
kelimeler değil bunlar. Sadece benzetip de anlamaya
çalışıyorum.
Sadece anlamaya çalışıyorum ve diyorum ki üzerine belki de
zaman sürecinde yüz bin tonluk bulut yağacak olan o basit ve
akılsız çukur içine alabileceğinden çok suyu istemiyor,
isteyemiyor ve başka topraklara aksın gitsin diye ardından bile
bakmıyorsa, ıslak ağaç dalları üç beş tomurcuğa yetecek
hidrojen ve oksijen bileşiminden fazlasını toprağa bırakıyorsa,
iki martının içeceği suyu arkında tutan kiremit ötesini
saçaklardan akıtıyorsa, adamın sırtındaki ceket daha fazla suyu
çekip içindeki adamı üşütmek niyetinde değilse ve her bir nesne
zerre fazlasını istemiyorsa bizim gibi akıllı insanlar neyi
yığmaya çalışıyoruz?… Niye yığmaya çalışıyoruz?… Kimin
mülküne ortak olma peşindeyiz?… İhtiyacımız olan yağmurdan
fazlasını niye elimizde tutuyoruz?… Aşındırıyor bizi üstelik,
niye hala peşindeyiz?… Karnımız doyduğu halde neden arsızca
soğan sarımsak isteyip iyiyi daha aşağılık olanla değiştirme
peşindeyiz?
Niye bırakmıyoruz ki kırkta bir falan demeden üzerimize yağan
yağmurun fazlası akıp gitsin de, üstü örtülü fakir çukurları
42
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
doldursun!… Sadece biz mi böyleyiz?… Ya devlet çukurunun
(kamu malının, hazinesinin) başına geçirdiklerimiz!… Niye
kamu çukurunun başına geçenler biriken suyu kendi deposuna,
eşine, dostuna, yandaşına, paydaşına, dalkavuğuna, ağaoğluna,
paşaoğluna ve ortaklarına peşkeş çekmek yerine yönettiklerine
akıtmaktan vaz geçip, hatta yağmur azaldıkça bizden daha çok
istiyorlar!… Samiri’nin buzağısı gibi niye hak etmeyenleri baş
tacı yapıyoruz da denizi yarıp özgürlüğümüze kavuştuktan
sonra tekrar Firavun’un Mısır’ına gerisin geriye dönmeye heves
ediyoruz? Aklımız olduğu için mi? Vay bizim aklımıza!… Biz
Muaviye’den dilenme peşindeyken birileri Ali’mizi,
Hüseyin’imizi öldürüyorlar ve o yolla birbirimize savaş ilan
ettirerek bizi bölüyorlar! Görmüyor muyuz?
Niye yüzde ellimiz buzağıya, diğer yarımız dünyaya ve
geleneğe tapıyoruz? Komünist diye on yıllarca ötekileştirilenler
paylaşmayı çok daha iyi biliyor, haberiniz olsun! Binde bir bile
çıkmayacak mı içimizden şekle değil doğruya, adalete,
bölüşmeye, eşitliğe, kimseyi dışlamamaya, gerçeğe inanan ve
Hakk’a tapan? Hani onlarındı istiklal! Hani sosyal
adalet? Okuyamıyor muyuz? Okuma yazmamız yok mu
bizim!… Acaba biz!… Kitap yüklü eşekler miyiz!…
43
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
À∂LàyàN ĐèRviş TiTRèyèN müRiĐ
soRguLàNàmàyàN şèyh
Eğer Bilmiyorsanız Zikir Ehline Sorun
Kimilerince dayatıcı biçimde dindar kesme eskiden beri olduğu
gibi halen de yöneltilen “mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır”
ve benzeri zorlayıcı söylemler vardır. Bunu duyan ve zaten
çizginin üstünde olan insanlar ya “madem öyle ben bitmişim”
ya da “eğer böyleyse koyver gitsin” yanlışlarına sürüklenmekte
veya daha kötüsü elini eteğini öpecek bir şeyh arayışına
girmekteler. Fakat bu bilgisiz ya da aklını kullanamayan
kandırılmış garip insanların birçoğu Allah’a ulaşacağını
umarken hiç farkına bile varmadan ikinci bir tanrıya inanmakta
olduğu (şirk koştukları) gerçeğini anlayamadan ömrünü şeyhe
imanla bitirmekteler. Oysa mürşit bellidir.
Gidilen bu yolun doğru bir yol olduğunu anlatan ve bundan
maddi manevi nemalanan (felsefe kitaplarını din kitabı yapan)
zihniyet ise hem tarihi geleneksellik, sözde kerametler ve ulema
(!) kayıtlarıyla bu tezlerini beslemekte hem de daha berbatı bu
savlarının doğruluğunu Kuran’dan bir ayetle sözde ispat
etmekteler. Ağlayan dervişleri, şeyhinin tükürük hokkasını
44
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
dökmeye kıyamayıp içen müridleri anlatan güncel kitapların
yazarları da bilerek ya da bilmeyerek bu yangını harlamaya
devam etmekteler. Peki nedir bu dayanılan ayet diye soracak
olursanız 16-Nahl suresi 43. ayete bakmanız gerekecek. Bu
ayetin de tamamı değil bir kısmı aslında! Nedir o?
“…Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. (16-Nahl-43)”
Madem bize bu ayeti işaret ediyorlar, haddim olmayarak bir
bakayım tekrar dedim, anlayabilecek miyim bir şeyler! Bu ayet
ve bu ayetin içinde olduğu Nahl (Bal arısı) suresi gerçekten
şeyhlik-müridlik iddiasının doğruluğunu ispat ediyor mu? Önce
ayetin tamamına bakalım:
“Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden
başka (peygamber) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir
ehline sorun. (16-Nahl-43)”
“Kendilerine vahyedilen erkekler”den kastın peygamberler
olduğu açık. Yine de ben idraksız olabilirim (!) ihtimaline karşı
emin olmak için elimde bulunan 7-8 meale ve ardından
yirminin üzerinde Kur’an meallerinin karşılaştırmalı olduğu bir
siteye baktım. Zaten yukarıya yazdığım gibi kimisi parantez
içlerine yazmış “peygamber” diye. Parantez içine peygamber
yazılması ayrı bir konu ama, ona ileride başka yazılarda
45
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
değiniriz. Neticede meal yazarları da işbirliği etmiş gibi
peygamber olarak algılamış bu erkekleri.
E! Ne olmuş? Ne var ki bunda, diyenlere ayete bir kez daha
bakmalarını tavsiye ediyorum… Bu kesinlikle bir şeyhlikmüridlik ilişkisini değil daha önce kendisine kitap indirilen
Tevrat, Zebur ve İncil ehlini yani ehl-i kitap olanları işaret
ediyor. Allah’ın kitapları ki buna Kuran da dâhil biliyorsunuz
ayetlerde zaman zaman “zikir” diye sıfatlanarak ifade ediliyor.
Bu ayetten benim anladığım şudur ki; hem Peygamberimize
hitaben vahyin doğruluğuna işaret edilirken ve eksik bilgilerin
tamamlanabilmesine yönelik kaynak gösterilirken hem de
peygamberimizin elçiliğine şüphe ile bakanlara “bilmiyorsanız
ya da inanmakta zorlanıyorsanız gidin zikir sahiplerine sorun”
denerek kitap ehline sorabilirsiniz, onlar eski peygamberlerin
özelliklerini de son peygamberin müjdelendiğini de biliyorlar
deniyor. Birileri de sadece bu ifadeyi alarak “işte şeyhlik
müessesesinin ispatı” diyerek Allah’a iftira ediyor.
Bir konuyu daha iyi anlayabilmek adına, ilgili ayetin önündeki
ve arkasındaki ayetleri de okumamız gerekiyor. O da yeterli
gelmezse surenin tamamını… O halde gelin beraber bu ayetin
geçtiği Nahl suresinin diğer ayetlerine de göz gezdirelim.
Bahsekonu bu ayetin olduğu surenin diğer yerlerinde neler
söyleniyor bakalım. Nahl suresinin daha ilk ayeti ne diyor
biliyor musunuz?
46
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Allah’ın emri geldi, artık onda acele etmeyin. O (Allah), şirk
koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir. (16-Nahl-1)
Hepsini ve ayetlerin tamamını yazmayayım. Siz elinizdeki
kitaptan takip edebilirsiniz. Ya ikinci ayette ne deniyor?
“…Sadece benden korkup sakının. (16-Nahl-2)”
Ya üçüncüsünde?
“…O, şirk koştukları şeylerden yücedir. (16-Nahl-3)“
Yani surenin daha ilk üç ayetinde Allah “sadece benden korkun
çekinin, bana şirk koşmayın” derken 43. ayete gelince
şeyhlerinizden korkun, onların yolundan ayrılmayın, tükürük
hokkasını için mi diyecek!!! 9. ayette bakın ne deniyor?
“Yolu doğrultmak Allah’a aittir, kimi yollar ise eğridir. Eğer
dileseydi sizin tümünüzü elbette hidayete erdirirdi. (16-Nahl9)”
Şeyhlik davasını güdenlerin, mürşidi olmayanın mürşidi
şeytandır diyerek kendinize pir bulun demeye getirenlerin
dayanak aldığı ayetin olduğu surenin içinde Allah’ın “yolu
47
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
doğrultmanın kendisine ait olduğunu” söylemesi ne kadar
manidar değil mi?
”Yaratan, hiç yaratmayan gibi olur mu? Hiç düşünmüyor
musunuz? (16-Nahl-17)”
Kim bu yaratamadığı halde baş tacı edilenler acaba? Taştan,
tahtadan putlar mı sadece? Hiç sanmıyorum. Hele 20. ayet
bomba gibi şeyhliğin tepesine iniyor. Anlayana tabi:
“Allah’tan başka yalvardıkları hiç bir şey yaratamazlar,
üstelik onlar yaratılıp durmaktadır. (16-Nahl-20)”
Ne tesadüf değil mi? “Başkasına yalvarmayın” sözünün
başkasına yalvarmayı savunanların dayandığı surede olması!
25.ayete bir bakın.
“Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce
saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri
için. Bak ne kötü yük yükleniyorlar. (16-Nahl-25)”
Kim acaba bu başkalarının günahlarının bir kısmını da
yüklenenler! Bilgisizler kim peki? Ben bir şey demiyorum artık.
Siz düşünün! 26. ayet eski dinlerde de benzer şeyler olmuş
olduğuyla ilgili ve müthiş bir uyarı var böylelerine.
48
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Onlardan öncekiler, hileli düzenler kurmuşlardı da Allah,
onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece
üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda
olmadıkları yerden gelmişti. (16-Nahl-26)”
27.ayette Allah’a ortak koşanlara hitaben seslenildikten sonra
28.ayet anlayana yeterli değil mi?
“Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak canlarını
aldıklarında ’Biz hiç bir kötülük yapmıyorduk’ diye teslim
olurlar. Hayır, şüphesiz Allah sizin neler yaptığınızı bilendir.
(16-Nahl-28)”
49.ayet ilmiyle övünüp büyüklük taslayan, el etek öptüren
şeyhlere yönelik olmasın!!!
“Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah’a
secde ederler ve büyüklük taslamazlar. (16-Nahl-49)”
Ya 51.ayet?
“Allah dedi ki: İki ilah edinmeyin. O ancak tek bir
ilahtır. Öyleyse benden, yalnızca benden korkun. (16-Nahl51)“
49
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Hele 52. ayet ne hakkında dersiniz?
“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, itaat-kulluk da sürekli
olarak O’nundur. Böyleyken Allah’tan başkasından mı
korkup-sakınıyorsunuz? (16-Nahl-52)”
Ben daha ne söyleyeyim? Kim kimin kulu, kim kime itaat
ediyor? Düşünmeyecek miyiz? 62.ayet bütün taraf ve fırka
olanları ilgilendirmiyor mu?
“Onlar, Allah’a, hoşlarına gitmeyen şeyleri uygun görürler,
dilleri de yalan olarak en güzel olanın “kendilerinin
olduğunu” düzmektedir…. (16-Nahl-62)”
Nasıl ki batılca ölülere okunup durmakta olan Yasin suresinin
70. ayetinde ”Bu Kuran diriler içindir” denmektedir şeyhlik
müessesini savunup duranların tutunduğu Nahl suresi de
gördüğünüz gibi aslında onları yalancı çıkarmaktadır. Elbette ki
anlayana!…
Asıl olanın pir’lerinin gittiği yolun hak yol olduğuna inanmak
olduğunu düşünenler dönüp lütfen ayetlere tekrar baksın.
Şeyhin eteğini tutmanın doğru yola ermek olduğuna emin
olanlar lütfen Nahl suresinde ne yazılı olduğuna iyice bir göz
gezdirsin. Şeyhine “niçin” diye sormanın büyük terbiyesizlik
olduğunu söyleyenler lütfen ayetler üzerinde azıcık düşünsün.
50
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Şeyhinde değişik bir hal görmesine rağmen aklı tutulup onu terk
etmekten tir tir titreyen ve şeyhine daha da bağlananlar ve
şeyhinin söylediklerine karşı delil bulmanın bile ayıplandığı
ortamlarda bilemeden düşünemeden şeyhini tanrı edinenler
lütfen inandıklarını tahkik edip her neye inanacaklarsa öyle
inansınlar.
Sözüm şeyh ehline! Kuran sadece sizin şeyhinize değil size de
gönderildi. Allah’a güvenin. Aklınızı kimseye teslim etmeyin.
Sadece Nahl suresi değil Kuran’daki bütün kıssalar hemen
hemen aynı şeylerden bahsediyor. Okuyun da görün. Her
Fatiha’da okuduğunuz gibi yalnız O’na itaat edin, yalnız
O’ndan yardım dileyin. Medet şeyhim demeyin. Peygamberler
gibi yapın; mürşidiniz aklınızı kullanarak okuyacağınız Allah’ın
kitabı olsun. Eğer okuma yazma bilmiyorsanız Zikir (Kuran)
ehline sorun, hadis ehline değil.
51
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
uyuyàRàk iNàNàNLàR
Yolkesen Kimin Yolunu Keser?
Uyanmak ve idrak etmeye çalışmak gerek! İdrak öyle bir şey ki
senin gözünde dostlarını dost olarak tutarken, varsa
düşmanlarını bile eskisi kadar düşman saymaz. Hatta onların
kimilerini de dost haline getirir. Bir de bakarsın ki mutabakat
kendiliğinden sağlanmış. En azından mutabakat uyananın
zihninde sağlanmıştır. Kimi eski dostlar uzaklaşsa da ya da kimi
kendini karşıt fikirli zannedenler anlamasa da bu böyledir.
Uyananın zihninde ne eskisi gibi mesafeler uzaktır artık, ne de
kaybettiğinle uzaklaşmaktasındır. Mutabakat bakana göreymiş
meğer dersin. Anlaşılmak zorunda bile değilsindir.
Anlaşılamamanın nedenini bile sen zaten anlamışsındır.
Anlatmak ve daha ötesini anlamak seni aşıyor da olabilir. Belki
de anlatmak görevin bile değildir!…
İdrakın artarken ne kadar küçük ve beceriksiz olduğunu da
idrak edersin. Senin onu/onları artık çok daha net anlamaya
başladığını o/onlar anlamamış bile olsalar senin sahne perden,
ekranı görebileceğin kadar yanlara açılmış, büyük beyaz perde
görünmüştür. Senden uzaklaşanın ise neden uzaklaştığını belki
52
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
de ondan daha iyi anlıyor ve aslında ona hak bile veriyorsundur.
Niye böyledir? Çünkü ne kadar idrakımız artıyorsa kendimiz
kendi gözümüzde o oranda küçülmekteyiz. Eğer küçülme
yerine tersine büyüdüğümüzü zannediyorsak o uyanışta sorun
vardır. Büyürsek ekran küçülür, sonunda görünmez olur. Biz
büyürsek artık küçük saydıklarımızı göremeyiz ve
göremediklerimizi
yok
sayarız! Bilmem
ne
kadar
anlatabilemediğimi anlatabilebildim mi?
Kimse anlamadıysa
da en azından ben anladım.
Gelelim asıl konuya. İşte birileri gerçekten uyandığında
insanları daha iyi anlamaya başlıyorlar. Ama her zaman bu iş
böyle olmuyor. Bu uyanış kimilerini yukarıda söylediğim gibi
tevazuya, birleştirmeye ve salt ilme götürürken kimilerini ise
sahte tevazuya, büyüklük taslamaya, kibre ve hatta kendini
tanrılaştırmaya (tanrılaştırılmaya) götürüyor. İşte bu anlattığım
bir doğum sancısı. Kimin? İşte dünyanın kaymağını yiyenlerin
ya da öyle olmadığı halde hazretleştirilen bazı zatların doğumu
genelde böyle oluyor. Musa’yla beraber tüm mucizeleri görmüş,
deniz yarılıp içinden geçmişken dönüp tüm bunlara rağmen
buzağıyı (altını, mücevheri, malı, mülkü, metayı, iktidarı) tanrı
edinen kimi insanlar yok muydu? İşte kimileri diğer insanları
tanımaya ve iyi anlamaya başlayınca o insanların güçlü ve zayıf
yanlarını (ideolojilerini, mezheplerini, meşreplerini, heveslerini,
kaygılarını, saflıklarını, temizliklerini, korkularını) da çözmeye
ve bundan faydalanmayı düşünmeye başlıyorlar, ardından onlar
da buzağıya tapsınlar da kendisine faydaları olsun istiyorlar.
53
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Tarihsel döngü hep aynı. Hatta bazıları gerçekten bu kötülüğü
diğer insanların iyiliği için yaptığını zannediyor. Diğer insanları
çözenler onları kandırarak rantlarını arttırmayı bile onlar için
yaptıklarını vazediyor. İşin daha kötü tarafı buzağı heykelindeki
delik, rüzgarın tesiriyle düdük olduğunda tanrısalın o olduğuna
kendileri de inanmaya başlıyorlar. O andan sonra kötünün
(şeytanın) bu insanlarla hemen hemen işi kalmıyor. Artık
kötülük (Firavun) sömürülenleri bu yolda tutmak için çaba sarf
ediyor. Doğru yola sapanın sapmaması için gidip doğru yolun
önüne ekibiyle (vezir, Haman, dalkavuklar) oturuyor ve geleni
de kötülüğe (Firavuna, buzağıya) yönlendiriyor. Çünkü
sömürenin değil, sömürülenin doğru yola sapmaması önemli
onun için. Sömüren zaten doğru yoldan çok uzakta. Bilse de
bilmese de!
Bundan sonra neler olur? Sömüren için sömürmeye devam
etmesi önemlidir artık. Toplumsal değerlerin önemi onun için
kalmamıştır. Çünkü artık o, toplumun üzerindedir. Her ne kadar
toplumdan gelse de toplumsal sorunları yoktur artık. Toplumsal
sorunlar basit şeylerdir onun için. Hatta o sorunları daha önce
kısmen ya da aynen yaşamıştır ve dolayısıyla her şeyin en
iyisini o düşünmektedir! Böylece o toplumun tanrısı olma
hakkını elde etmiştir! Ondan izinsiz yapılacak iş, görülecek
dava, güdülecek koyun kalmamıştır. Kibir, sahte tevazu,
toplumu kendi yolunda tutma çabası en önemli şeydir onun için.
Çünkü toplum doğru yolda olduğuna emin olduğundan
düşünme ihtiyacı duymamaktadır. Onların iyiliğine bile olsa
54
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
onların adına kendisi düşünmekte, onların ne düşüneceğine ve
konuşacağına kararı vermekte, lüzumlu icraatları yapabilmekte
ve kendine münafıkları tarafından da övüldükçe övülmektedir.
O ne verirse köleleri ona teşekkür ederek minnettar olmak
(secde etmek) zorundadır. Çünkü köleler sahiplerinin idealarını
kolayca benimsemekte ve onu sevmektedir. Ona saygı duyma
zorunluluğu hissetmektedirler. Tanrılarını çiftlemişlerdir artık.
Yoldan çıkacak olan olursa bile sahipleri yolu kesecek tedbirleri
çoktan almıştır ve bu tedbirlere köleler sahipten bile çok
sarılmaktadır.
Gerçek İlah’sa toplumu bilir, birey birey, yürek yürek bilir. En
üsttedir ama en alttakini de, sapmayanı da, sapanı da unutmaz.
Aklını kullananın yolunu açar, kullanmayanı şeriklerinin
pisliğinde bırakır, kimsenin yolunu kesmez.
10-Yunus 100 Allah pisliği akıllarını kullanmayanların
üzerine yağdırır.
Sahte tanrılar ve şeytan ise yanlış yolda gidenin yoluna çıkmaz,
doğru yoldan gitmek isteyenin önüne çıkar. Eğer şeytanı
gözetliyorsak başkalarının yolunda değil, her zaman doğru
bildiğimiz yolda yolkesen olarak tam karşımızda aramalı değil
miyiz?
55
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
7-Araf 16 İblis: ”Öyle ise” dedi, “beni azdırmana karşılık, and
içerim ki, ben de onlar için senin doğru yolunun üstüne
oturacağım.
Çoğu insan kendi yol güvenliğini kontrol etmek yerine çok basit
ve genellikle şekilsel şeyler ileri sürerek kendi yolunun doğru
olduğunu başkalarına ispat etme peşinde koşturuyor. Ama
bunlar ilahi amacın yanında çok sönük ve zayıf kalıyor. Tepkiyi
ve herkesin asabiyetini artırmaktan fazla işe yaramıyor.
Hatırlarsınız bir dönem modaydı “Niye Tanrım diyorsunuz da
Allah demiyorsunuz?” diye başkalarını, birilerini eleştirenler,
bu şekilde kısır bir çekişmeye girip didişenler vardı. Oysa bir
insan ister “Tanrım” desin, ister “Rabbim”, ister “Allah”, ister
“Rahman” mesele yöneldiği tek ve eşsiz yaratıcı ise sorun
neredeydi? Allah demekle “The God” demenin arasında lisan
farkından başka bir şey mi var? Tanrı ilah demek değil mi? İlah
Tanrı demek değil mi? “El-İlah” kelimesi de diğerleri gibi
insani kelimeler olarak kaynaşarak “Allah” kelimesi oluşmuş
değil mi? El İlah, The God değil mi? Mesele O’nun sıfatları
değil mi, bunların dışında apayrı ve daha derin idrak gerektiren
konular yok mu? Niçin herkes gereksizde, cehalette ve derede
boğulmada bu kadar meraklı?
17-İsra 110 De ki: «İster Allah deyin, ister Rahman deyin,
hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.»…
56
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Çünkü dindar olduğunu zannedenlerin bile çoğu dinlerinden de
Allah’tan da, onun vasıflarından da bihaberce inanıyorlar.
Birileri bizi her dönem basit çekişmelerin içine sokup sokup
çıkarıyor, buna rağmen uyanamıyoruz. Tanrı mı Allah mı
tartışması, başörtü türban tartışması, üç vakit beş vakit
tartışması, dolgulu dişle abdest tartışması, orucu ne bozar
tartışmaları, mehdi deccal tartışması, vs.vs. Birileri ne istiyorsa
biz onu tartışıyoruz. Öyle değil mi? Var mı itiraz eden? Var mı
başkasını değil kendisini sorgulayan? Var mı okuyup da
ayetlerin ne anlama geldiğini derin derin düşünebilen?
16-Nahl 44 Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu
zikiri / Kur’an’ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara
açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.
Hadi bilmiyoruz da niye insan gibi öğrenmiyor da içgüdüsel
olarak başkaları sandıklarımızdan, başkalaştırdıklarımızdan
dinimizi korumaya kalkıyoruz. Niye din ya da Allah üstelik?
Korunması gereken kendimiz değil miyiz? Biz ne haldeyiz, niye
kendimize hiç iğne batırmıyor da başkalarına çuvaldızla, şişle
saldırıyoruz?… Hangi yolun önünde kim yolumuzu kesmiş
oturuyor, ilgilenmiyoruz! Çünkü gittiğimiz yolun en doğrusu
olduğuna o kadar eminiz ki!… Arada bir pencereden bakmak
aklımıza bile gelmiyor! Hatta bırakın pencereyi Allah bilir
yolkesenler yolda bile değil direksiyonlardadır da uyuduğumuz
için bizim haberimiz bile yoktur!…
57
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Birisi çıkıp peygamberimiz şunu söyledi dese ya da üç beş satır
yazıp altına Hz.Muhammed yazsa hemen inanıyoruz. Aynen
uydurup uydurup Mevlana, Yunus Emre, Atatürk vs yazdıkları
gibi peygamberimize de yazıyorlar. İlk defa da yazmıyorlar. En
az 1300 yıldır yazıyorlar. Hatta Hz.Musa için de daha öncekiler
için de bu böyle. Ayıklamadan ya da ayıklandığını zannederek
insanların uydurma sözlerine peygamberin sözü diye
inanıyoruz! Bakın sadece Kuran’da değil, Tevrat’ta, İncil’de
bile yazıyor bu uyarılar. Bir hadisin gerçekten peygamber sözü
olup olmadığını anlamak için Kuran aynasına tutmaktan başka
çaremiz yok. Eğer onu da sadece bilmediğimiz bir dilde
okuyorsak hiçbir çıkar yolumuz kalmıyor. Birileri bilir diye
havala edip onlar sahih dedi diye inanıyorsak inandığımız
sadece zandan ibaret kalmaz mı? Hani tahkik? Takip
ettiklerimizi iyi etüt etmemiz gerekmez mi?
39-Zümer 27 Andolsun, biz bu Kur’an’da, belki öğüt alıp
düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik.
Unutmayalım; şeytan imanın tüm şartlarına hepimizden çok
haiz ve dinin bütün gereklerinin hak olduğuna hepimizden çok
vakıftır ama buna rağmen doğru yolda değildir!!!
Biz inandıklarımıza sadece bize anlatılan kadar, duyduğumuz
insan sözleriyle, tahkik etmeden, hatta dinimizin kitabını bile
okumadan inanıyorsak hangimiz daha az kabahatli oluruz? Bizi
yolumuzdan çeviren şeytan mı, şeytandan bile daha aşağıya
58
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
düşenler mi? Bir gün karşımıza cismen dikilip bize inancımızla
ilgili bir soru sorduğunu varsayın. Bizden çok daha bilgili olan
şeytanı nasıl ikna edip de yolumuza devam edebileceğiz? Hadi
kaale almayıp devam edebildik diyelim aynı soruyu günü gelip
Allah sorduğunda ne yapacağız?
Hiçbir delile dayanmayan sözlere güvenerek Allah’a inanan ve
Allah yolunda zannıyla (öyle olsa da) Kuran’a tercih eder gibi
birilerinin peşine dinen, siyaseten, ilmen veya dünyevi
heveslerle takılıp giden insan ne kadar makbuldür
acaba? Uyuyarak inanmayalım. Uyanalım. İnanmak demek,
iman etmek demek her önüne gelene inanmak demek değildir.
31-Lokman 6 Öyle insanlar da vardır ki hiçbir delile
dayanmaksızın, halkı Allah yolundan saptırmak ve onunla
alay etmek için asılsız sözler ve hikâyelerle meşgul olurlar.
İşte onları zelil ve perişan eden bir azap vardır.
Ve işte İncillere bile çokça konu olmuş! Neden acaba?
Matta 15 (7-8-9) “Ey ikiyüzlüler! Yeşeya’nın sizinle ilgili şu
peygamberlik sözü ne kadar yerindedir: Bu halk dudaklarıyla
beni sayar, ama yürekleri benden uzak. Bana boşuna
taparlar. Çünkü öğrettikleri sadece insan buyruklarıdır.”
Lütfen Oku’yun! Oku’yalım…
59
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sàRày ĐàmıNà pisLèyèN köpèk
Yeryüzünü Gezin Dolaşın da Görün
Dünya üzerinde yıkılmış, harap olmuş binlerce antik kent ve
uygarlık bulunuyor. Bunların belki de çok büyük kısmı
arkeologlar ve tarihçiler tarafından ortaya çıkartılmış ve çeşitli
metodlarla tarihleri (yaşamları) okunmuş, açıklanmaya
çalışılmış. Böyle yerleri gezip görüp insanlık tarihini canlı
olmasa da okumak bugünkü iletişim imkânları sayesinde çok
mümkün. Eskiden olsa uzun yolculuklar yapmak, önceden
planlar kurmak, nokta hedefli birçok turistik geziye katılmak ve
rehber kiralamak gerekirdi. Zaten insanların çoğunun ilgi
alanına girmeyen böyle gereksiz(!) bir iş için kaynak ayırması
israf sayılmaktaydı. Oysa şimdi internet gibi bir nimet
sayesinde bu gezileri yapmak, gözleri olanın okuması, kulakları
olanın duyması için birkaç web sayfası sörfü yapmak hiç de zor
ve zaman israfı olmasa gerek. Hele bu gördüklerinizi dizi ve
magazin programı seyretmek için ayrılacak o değerli
zamanlardan kısarak kitap okumayla da desteklerseniz
gördükleriniz hayatınıza anlam verecek uyanışlara vesile
olacaktır. Kitap okumayı bir türlü sevemeyenler içinse bu tarihi
kalıntıları anlatan o kadar ilgi çekici belgesel film var ki aslında
60
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
istisnalar hariç hemen hiçbirimizin bunları öğrenmemek için
mazereti kalmıyor.
6-Enam 11 De ki: Dünyayı gezin dolaşın, sonra da
yalanlayıcıların âkıbetlerinin nice olduğunu bir düşünün.
Canlı olarak da hemen hepimiz büyük ihtimalle tarihi bir
yıkıntıyı
gezmişizdir.
Fotoğraflarda
ve
videolarda
gördüklerimizse cabası. Bu gördükleri karşısında düşünen
insanın şaşkınlığa uğramaması mümkün değil. Tromso betonu
gibi sert kayaların, tuğlaların nasıl yerle bir olduğunu, o
zenginliklerin, korunmuşlukların nasıl ortadan kalktığı,
medeniyet denizinde kürek çeken o imparatorlukların,
krallıkların nasıl yıkılabildiği, aşılmaz denen duvarların aşıldığı,
bitirilemez denen malın mülkün nasıl yok olup gittiğini insan
zihninde canlandırmakta zorlanıyor. Elbette bu yıkılışların
çeşitli bilimsel açıklamaları var. Ama her açıklayışta iş dönüp
dolaşıyor ve o medeniyet sahibi üstün insanların ne bu bilimsel
nedenleri, ne de bu bilimsel nedenlere götüren yolculuktaki
anahtarın ahlak zafiyeti ve mal hırsı olduğunu göremediklerine
gelip dayanıyor.
3-Al-i İmran 137 Sizden önce, Allah’ın koymuş olduğu hayat
kanunlarına uygun olarak, nice olaylar, ümmetler geçti…
İsterseniz dünyayı gezip dolaşın da dîni yalan sayanların
âkıbetlerini görün!
61
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Zenginleri fakirlerden ayıran duvar kalıntılarının arasında
gezerken, işçilerin kanıyla teriyle üst üste yığılan taşlara
sürtünüp geçerken düşünüyor musunuz? İşte kölelerin inşa edip
de içeriye efendilerinden ve üstün sayılmış sınıftan başkalarının
girmelerinin yasaklandığı o sarayların bahçesine, yıkık çatısına
az önce hemen yanınızdan geçen uyuz bir köpek pisliyor.
Şeytanın belki de en büyük suçu insana secde etmemesi değil,
secde etmemesine gösterdiği gerekçedir. Nedir o gerekçe? “Ben
ondan üstünüm!” Bütün mesele bu işte! Eğer şeytanın gerekçesi
“Ben sadece sana (Allah’a) secde ederim” olsaydı böyle olur
muydu sonu sizce? Acaba Allah’ın beklediği cevap bu olabilir
miydi? Üzerinde düşünmek gerek.
7-Araf 12 Allah buyurdu: “Sana emrettiğimde secde etmeni
engelleyen neydi?” İblis dedi: “Ben ondan hayırlıyım. Beni
ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.”
7-Araf 13 Buyurdu: “O halde in oradan. Senin haddine mi
orada büyüklük taslamak! Hadi çık! Sen alçaklardansın.”
Daha Kuran’ın en başındaki Fatiha suresinde “İyya kena’büdü
ve iyya kenestain” diye bize söyleterek Allah bize bunu
hatırlatıyor olabilir mi! “Yalnız sana kulluk eder yalnız senden
yardım dileriz” Kimse Allah’tan üstün değildir ve senin de,
mülkün de sahibi odur. Sen de yeryüzünde böbürlenip şu
62
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
insandan, bu insandan, kimseden üstünüm deme! Üstünlük
sakalda, çarşafta, paracıkların, araban, gemin, kaftanın
olmasında, tacı takmanda değil de O’na bağlılıkta ve O’na
güvenmekte olmasın!!!
Kendini ve eşrafını başkalarından üstün görmeye başlayanlar
kırmızı butona basmış demektir. İnsanları avam, ümmi, ibrani,
varoş, malını çalacak hırsız, duvarının üstünden atlayıp rahatsız
edecek sefil, üzüm bağındaki tırtıl, her zaman yardıma muhtaç
zavallı, üzerinden sadece sevap kazanılacak fakirler gibi
görmeye alışanlar kendilerini başkalarının gözünde tanrı gibi
görmeye başladıkları anda medeniyetlerini yıkmak için
bombanın pimini çekmiş oluyorlar. Ve onlar istiyorlar ki bizim
kendimizi tanrı görmemiz yetmez, ezilenler de bizi öyle görsün!
O halde onlar karınları doydu doyacak kadar üstlerine muhtaç
olmalılar! Yüksek kuleler, piramitler, ibadethaneler, tapınaklar,
newcity’ler, gökdelenler, saraylar yapmalıyız tanrı olduğumuzu
göstermek için! Sunaklarda gök tanrıya bizim vasıtamızla
adaklar kurbanlar adamalılar ve böylece bizi gök tanrıyla
aralarında ulaştırıcı tanrılar görmeliler! Bize zarar vermemeleri
için kendimizi korumalı, bize uyanları ödüllendirmeli,
uymayanları hain ilan etmeliyiz! Biz de tanrı ve onun ortakları
olduğumuza göre biz de o yönettiğimiz alt tabakalara bizden
kopmamaları için başka korkular salmalıyız! O korkuları da
özenle seçmeliyiz ki onlardan korktukları için bize daha çok
bağlanıp korunmak için bize muhtaç olsunlar!
63
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
27-Neml 69 De ki: “Hele dünyayı bir dolaşın da suçlu
kâfirlerin âkıbetleri nasıl olmuş görün!”
Hiç dikkat ettiniz mi? Her üç kutsal kitapta da fakirler ve alt
sınıf, zenginlere karşı ayaklanıyor ve Allah’ın adına
peygamberlerinin liderliğinde onlarla mücadele ediyor. Musa
Mısır kölelerini tanrının gölgesi(!) Firavuna’a karşı, İsa fakir
İbranileri zengin Yahudi din adamlarına ve Roma kralının vergi
toplayıcılarına karşı, Muhammed de fakir Arapları ve ümmileri
zengin Arap tüccarlarına karşı yanına alıyor. Ne Firavun, ne
Yahudi din adamları ne de Mekkeli zengin müşrikler dinsizdi.
Hepsinin inandığı bir Allah vardı. Ama hepsinin ortak yanı
Allah’ın yanında şerikleri olmalarıydı. Bu şeriklerin en başta
geleni tahtadan taştan putlar değil paraları ve mallarıydı.
Hepsinin de peygamberlere karşı çıkmalarının altındaki ana
neden ellerindeki mal ve mülklerinin ayaklanan fakirler
tarafından talan edileceği korkusuydu. Nitekim Allah da
gönderdiği mesajlarda (ayetlerle) onların bu korkularını
arttırıyordu.
Zengin Mekke müşrikleri halk adına Kâbe’yi koruyor, onur
görevi olarak onun örtüsünü değiştiriyor, oraya getirilen
kurbanlık hayvanları, çuval çuval bulgurları, giyim eşyalarını ve
diğer malları tasnif edip az bir kısmını Allah adına fakirlere, bir
kısmını şerik putlara, büyük kısmını da yönetimin bulundurma
hakkı olarak kendilerine ayırıyorlardı. Gebe deveden Allah’a
kurban (garibana infak) olmaz deyip onu kendilerine alırken
64
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
boynuzu kırık koyunu, topal keçiyi, öldü ölecek sığırı, çürük
sebzeyi ve kurtlanmış bakliyatı yardım dilemek için oraya gelen
garibana veriyorlardı. Olay gariban sevindirme olmaktan çıkıp
suyun başındaki zenginlerin mal kapma yarışına dönüşüyordu.
81-Tekvir 4 Doğurmak üzere olan develer, kıyılmaz mallar
terk edildiği zaman,
Bugün de bayram kurban kesenle (mal infak edebilenle)
kesmeyeni (edemeyeni) ayırma operasyonuna dönüşüyor. Sırf
gösteriş için kesilen kurbanlar ve desinler diye eşe dosta
dağıtılan sakatatlarla insanlar infak ettiğini sanıyorlar. Gücü
olmadığından hayvan kesemeyen ve utancından bilinmek
isteyemeyen yoksunlar ve borçlular içinse kurban bayramı
utanç bayramına dönüştürülüyor. Zengin dindar, bayram
tatilinde para harcamak için Armutlu’daki devremülküne ya da
İhl..Holding.. Kuzuluk kaplıcalarına giderken fakir dindar,
komşularıyla iade-i ziyaretli bayram konukluğu yapıyor ve
mezarlıklarda ölmüşlerine dua ediyor.
İşte bütün o eski uygarlıklara ait antik kentleri fırsat bulup
gezerken ya da internette incelerken bu düşünceler süzgecinde
bakın o yıkıntılara ve üzerlerindeki işaretlere. Göreceksiniz ki
satır satır okuyabiliyorsunuz tarihi ve ispat üstüne ispat
ediyorsunuz Allah’ın elinizdeki kitabını. İnsanlar sadece dinsiz
toplumlarda değil bizatihi dini icra eden toplumlarda dinin
zamanla tahrife uğramasıyla sınıflara bölünmüştür. Allah’ın
65
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kitaplarında istediği mücadele bu temel üzerine kuruludur.
Yoksa dinsizin, müşrikin dini kendine Allah’ın dini müminedir.
İkaz öncelikle kendini mümin sayana, Allah yolunda gitmek
isteyenin aklını kullanması gerektiğinedir.
40-Mümin 21 Hiç dünyada dolaşıp da kendilerinden önce
gelip geçenlerin âkıbetlerinin nasıl olduğunu görmüyorlar
mı? Onlar gerek kuvvet, gerekse dünyada bıraktıkları eserler
yönünden kendilerinden daha güçlü idiler. Öyle iken Allah
onları günahları sebebiyle yakalayıp cezalandırdı ve Allah’a
karşı kendilerini koruyan da çıkmadı.
Ormanların kesilerek kurulduğu şehirlere kıtlığın ve
verimsizliğin ağaçsızlıktan geldiğini ve ahlaksızlıkları ve sınıf
ayrımları içinde yıkıldığını göreceksiniz. Kayalara oyulmuş
süper medeniyetlerin doğal düzenin bozuluşunun yanında sınıf
ayrımı, haksız kazanç ve benzeri nedenlerle uğradıkları
istilalarla yıkıldıklarını göreceksiniz. Derelerin denizlerin
yönünü değiştirip gittikçe kalabalıklaşan şehri sulamaya
çalışanların karşılaştıkları doğal felaketleri okuyacaksınız.
Petra’yı, Machu Picchu’yu, eski Mısır’ı, Akropolis’i, Ankhor
Wat’ı, Palymra’yı, Busra’yı, Ugarit gibi nicelerini ve güncel
şehirlerin birçoğunun altında yatan kat kat eski medeniyetleri
inceleyin de görün. Kutsal kitaplarda anlatılandan hiç de farklı
olmadığını anlayacaksınız. Su kanallarının nasıl kuruduğunu,
yüksek duvarların nasıl yerle yeksan olduğunu, bahçelerin nasıl
66
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çekirgelere ve böceklere hedef olduğunu, kendini tanrı yerine
koyanların iskeletlerinin ne hale geldiğini anlayabilmek artık bu
devirde hiç de zor değil.
35-Fatır 44 Dünyada hiç dolaşıp da, kendilerinden önce
yaşamış milletlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar
mı? Onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde ve ne de
yerde Allah’ı engelleyecek bir şey yoktur. Çünkü O alîmdir,
kadirdir (her şeyi hakkıyla bilir ve her şeye gücü yeter)
Yine de anlayana ve aklını kullanabilene tabii ki! Yoksa bir
şeyler anlayınca kendisinin de tanrı ya da peygamber olduğunu
zannedenlere değil sözüm. Kendilerine itibar ediliyor diye
kendini mesih, mehdi, gavs, kutup, Allah dostu, şeyh, zamanın
sahibi, zamanın müçtehidi, veliullah, rahip, papaz, haham,
molla, Saint, aziz, peder, seyyid, dede, rahibe, imam, halife,
vesair din adamı, talebe abisi, NLP koçu, quantum azizi…. ilan
edenlere değil sözüm. Gözü görmeyene değil sözüm.
31-Lokman 18 Kibirli davranarak insanlara yüzünü dönme,
yerde çalımlı çalımlı yürüme! Çünkü Allah kibirle kasılan,
kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.
Sadece Rum (Romalılar) suresinde neler anlatıldığına bir
bakmak bile yeter anlayana. Surenin adı bile yetiyor aslında
ama insanlar Kuran’ı hep Arapça okuduğu için maalesef
67
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
nelerden bihaber olduklarından bile bihaberler. Roma tarihini
anlatan dizileri, belgeselleri seyrederler; gladyatörlerin ve
sevgililerinin aşk hikâyelerini anlatan filmleri izleyip
söylediklerini dinlerler ama gördükleriyle bağlantı kuracak
kitabın ellerinin altında olduğunu bilemezler. Hadi bunu iddia
edenler, hala iddia etsin sadece Arapça okumak lazım diye.
Birkaçına bakalım da ondan sonra hala iddia edebiliyor
musunuz bakalım! Elinizde hazine var hazine! Siz hala 77000
tevhid çekip, günde 700 ihlâs okuyup, arapça hatim ettim diye
cenneti kazanacağınızı, mehdinin gelip sizi kurtaracağını,
Takkeli sohbeti dinleyerek iflah olacağınızı zannedin bekleyin
bakalım, biz de bekliyoruz.
30-Rum 9 Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece
kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını
görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün
idiler, toprağı alt üst etmişler ve onu, kendilerinin imar
ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de, onlara
açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu,
ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
30-Rum 28 Size kendi nefislerinizden bir örnek verdi: Size
rızık olarak verdiğimiz şeylerde, sağ ellerinizin malik
olduklarınızdan, sizinle eşit olup kendi kendinizden
korktuğunuz gibi kendilerinden de korkmakta olduğunuz
ortaklar var mıdır? İşte biz, aklını kullanabilen bir kavim için
ayetleri böyle birer birer açıklarız.
68
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
30-Rum 32 Onlar ki kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve
kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi
elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır.
30-Rum 41 İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla,
karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye
(Allah) onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine
taddırmaktadır.
30-Rum 42 De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha
öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu
müşrik olanlardır.
Sözüm görmek isteyene ve kendime aslında.. Siz de sözü
kendinize söyleyin, ona okumayı öğretin. Kitabı da hayatı da
dünyayı da tarihi de kâinatı da okuyabilmeyi… Saraylarda
böbürlenenleri veliler edinmeyin. Bakın çok daha büyüklerinin
o muhteşem saraylarının damına köpekler pisliyor binlerce
yıldır…
22-Hac 46 Peki bu inkârcılar biraz olsun dünyayı gezip
dolaşmazlar mı ki, hiç değilse bu sayede düşünüp
duygulanacak gönüllere, gerçeğin sesini işitecek kulaklara
sahip olsunlar. Ne var ki onlarda kör olan, gözler değil, asıl
kör olan sinelerindeki gönüller!
69
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ÀLèm-i mècNuN
İçine Cin Girmiş Beşer
Mecnun deyince aklınıza ilk olarak “Leyla ile Mecnun”
hikâyesi geliyor değil mi? Küçükten beri birbirlerini seven ama
bir türlü kavuşamayan Kays ve (Leyla) Leyli’nin hikâyesi!
Sevdiğinin babası tarafından reddedilen Kays’ın Leyla’sının
başkasıyla evlendirilmesi, Kays’ın çöllere düşüp Mecnun
olması, Leyla’nın öldüğünü duyunca mezarı başına gelip orada
Kays’ın da ruhunu teslim etmesi gibi insanı Ferdi
dinlemişçesine damardan sarsan olaylar zinciri! Hikâyenin
temelinde yatan tema ise aslında Kays’ın çöllerde Allah’a
yönelişidir. Kays’ın kavradığı gerçeklik Leyla’nın aşkından
Allah aşkına giden yolu bulmuş olmasıdır. Nitekim Fuzuli’nin
kıssalarında şöyle bir olay geçiyor.
Kays çöllerde gezerken namaz kılan bir dervişin önünden geçer.
Derviş Kays’a (yani Mecnun’a) namaz kılarken önünden
geçmiş olduğu için fırça atar. Kays ise cevaben “Ben Leyla’nın
aşkından etrafımı görmez kör oldum, senin namaz kıldığını
görmedim de sen nasıl bir aşkla namaz kılıyorsun ki beni fark
ediyorsun?” der.
70
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Kısacası Kays’a Mecnun denmesi bu hatırlatmadan sonra saçma
gelmiyor mu? Çünkü “cin” kökünden gelen “Mecnun” kelimesi
sahiplik ön ekiyle bütünleşerek “içine cin girmiş kimse”
anlamına gelir. Oysa Kays’ın içine giren cin değil, Leyla’nın ve
bu arada yönelinen Allah’ın aşkıdır. Kays dünyevi muradını
kaybetse de ebedi mutluluğu Allah’a ulaşmakta bulmuştur.
Belki de Leyla ile vuslatını O’nun vaat ettiği o ebedi hayatta
bulduğu için Allah’ı sevmiş, bu müthiş hediyeye müteşekkir
olmuş ve bu yolla Allah aşkına pervane olmuştur. İçine cinni bir
şey girmemiştir. Niye” Mecnun” deniyor peki?
İranlı düşünür Ali Şeriati bir konferansında (kitabında) bu
konudan, biraz daha nüansı olan bir perspektifte olsa da
bahsediyor. Orada kaşıntılı bir köyden bahsediyor. Köy
sakinlerinin tamamı sürekli kaşınan insanlar! Yolcunun biri
konaklamak için bu köye uğruyor ve kalacak bir yer bulurum
ümidiyle köy kahvesine oturup bir çay istiyor. Kahvehanede her
köşede kaşınıp durmakta olan insanlar bizim yolcuyu görünce
yanına yanaşıp “bir hastalığının olup olmadığını” soruyorlar.
Yolcu “bir şeyim yok” deyince “o halde sen neden
kaşınmıyorsun ki” diye soruyorlar! İşte geleneksel toplumun
görüşü budur! Herkesin kaşındığı bir ortamda siz kaşınmazsanız
toplum kendisinin değil sizin hastalıklı ya da sapmış
olduğunuzu düşünür. Oysa hastalık yayılmış ve artık normal bir
hal gibi algılanmaya başlanmıştır. İnsan olmak kavrayana
isimdir, insan yalnızdır ama beşer her yerde!
71
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bunun Mecnun’la ilgisi nedir? Şöyle ki Kays’ın içine giren cin
olmadığı halde insanlar farklı davranan bu kişiyi “içine cin
girmiş” manasıyla “Mecnun” olarak isimlendirmiştir. Oysa
içine cin ve şeytan giren Kays değil belki de Kays’ın içinde
olduğu toplumun geri kalan kısmıdır. Namaz kılarken kendi
içindeki cinnisine değil de önünden geçen sevdalıya kabahat
bulan dervişler, abdest alırken temizlenme yerine kaç defa elini
kolunu ıslatacağını kendisine telkin eden cinnilere sahip
abdestli obsesifler, kendi fırtınalı cinnilerini göremeyip bütün
derdi başkasının içindeki makul iklimi cin diye kovmak olan
cin’sler Kays’ın da Mecnun (içine cin girmiş) olduğuna inanır.
Cin’in onu ele geçirip artık vücuduna ve diline onun
hükmettiğine inanır. Çünkü farklıdır.
Gelelim bugünlere! Bugün “para” köy kahvesinin de, dervişin
de, şeyh’in de, meclis’in de, cemaatin de, ekonomistin de, tarih
boyunca olduğu gibi bugün hükmedenlerin de, kitlenin
tamamının da cin’i olmuş değil mi? Televizyon ekranlarında
“içine cin (para) kaçmış” mecnun insanlar o para ve mal uğruna
o para ve malın kendisi olmuş, akşama kadar grafikler eşliğinde
o paranın ve malın seyrini izler ve o para ve maldan medet umar
durumda değiller mi?
Sokakta yürüyen adamın içinde ki “cin’si münasebet” cinleri
adamın elini ağzını oynatmakta, tanıdığı tanımadığı kadınlar
üzerine çirkinleştirdiği adamı sarktırmakta ve “ya çıkarsa”
medetini çocuğu yaşındaki gencecik kızlardan ummakta ya da
72
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
en azından gözünden diğer organlarına bu tek yönlü elektriği
aktarmakta değil mi? Tam tersi de mümkündür. Elbette cinsi
arzu insanın yaratılışında vardır, yoksa zaten apayrı bir problem
vardır. Karıştırmamak gerek. Ama ne Leyla’nın ne de Kays’ın
bakışları değildir bu bakışlar! Bu sakat zihniyetle çeşitli
kontrolsüz davranışlara giren beşerin elinde tesbih, başında
yazma olup olmaması yaptığı işin yanlışlığını örtmez, bilakis
arttırır.
Uzatmayayım. Demem o ki bugün herkes “mecnun” olmuş
kendi cinlerinin emir komutasında sadece dünyayı (heva ve
heveslerini) hedef ettirilmiş olduğu halde cinlerinden ve
şeytanlarından uzak bir hayat yaşadığını zannetmekte. Birileri
çıkıp herkesten farklı biçimde genel geçer davranış ve hurafesel
geleneklere aykırı ve başkaldırmış şekilde davranıyorsa mecnun
zannediliyor. Oysa kaşınanlar kendileri! Hastalıkla iç içe
kaşınarak yaşarken kaşınmayanlar hastalıklı zannediliyor.
Televizyonda arada bir de olsa beğenerek izlediğim bir komedi
dizisi var. Efsanevi konseptle çok uyuşmasa da o dizinin adı da
“Leyla ile Mecnun” çoğunuz bilirsiniz. En çok hangi tarafını
beğeniyorum biliyor musunuz? İnsanların karakterli ve
karaktersiz (kötü karakterli) yanlarını bir arada sunmasını!
Filmde geçen karakterlerin hemen hepsi aynı anda hem çok iyi
hem de çok kötü davranışlar sergiliyor, insanların hem ahlaki
hem de kötü ahlaki yönleri aynı zatın bünyesinde ortaya
konuyor. Çok ders alınası bir görüntü bu!
73
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Hepimizin içinde kötü temayüller de var, iyiye yönelişler de.
Mesele hangisine karşı galip geleceğimizde. İyi tarafımız yeter
ki galip gelsin de isteyen sapmış desin isteyen mecnun!
İnsanların çoğu daima denizin içindeki balık misali
düşünmeden yaşamaya devam edeceklerdir, dolayısıyla insan
sıfatına erişemeyecek, beşer olarak kalacaklardır. Eğer biz
bilinçli, önüne getirileni seçebilen ve onun üzerine de bir şeyler
ortaya koyabilerek insan olmaya yönelen varlıklarsak, alelade
beşer cinsi asla bizi yolumuzdan çevirecek kadar kuvvetli
olamayacak ve kendileri putları tarafından sömürülmeye devam
edileceklerdir. Çünkü cini ve şeytani tuzaklar ve taklide yönelik
akıl yürütmeler daima zayıftır, zayıf kalacaktır.
İnsanları sevmek ve mazlum görmek lazım elbette ama bazen
kendi cin’lerim (!) benim de tepeme çıkıyor, uyduruk ve
matematiksel sevaplar peşinde koşarken başkalarına illa ki
topluma ve geleneksel anlayışa uymak zorunda olduğunu
koleksiyoncu bilgi birikimi ile söyleyenlere içimden diyesim
geliyor ki “Bu kadar meraklısıysanız, alın bütün sevaplarım
sizin olsun, günahlarım benim! Bana bir tek Allah yeter.”
74
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
!müjdè !kuRTuLduNuź
Cennete Hoş Geldiniz ama Boş Geldiniz!
Ömür boyu korkutuldunuz ve türlü âlimler ve onların takipçileri
tarafından hep yönlendirildiniz. Kendiniz düşünmek yerine
düşünmeyi hep başkalarına havale edip, siz düşünenlerin
söylediklerini yaptınız. Okuyup anladığını düşünenlerin
hitabetlerini ve peygamberin adını ağızlarına alışlarında
kürsüleri gözyaşları içerisinde yumrukladıklarını ve de o esnada
cemaatten “Allah!” diye nida edenlerin sesleriyle yüreğiniz
yerinden hopladı. Ah ben, dediniz, ne olurdu ben de o haykırışı
yapabilen kadar imanlı olsaydım! Dininizi öğrenmek için
hatipleri dinlemeye, ilmihallerdeki abartılı sünnetleri yapmaya
odaklandınız. Şöyle yaparsan böyle yaparsan cayır cayır
cehennem de yanacaksınız! Saçının her teli korkunç bir yılan
olup boğazınıza sarılacak! Mezhebinle ilgili sorular
sorduklarında cevap veremeyeceğiniz için iki korkunç melek
gelip kafanıza tokmaklarla vuracak, börtü böcek, mikrop ve
kurtlar vücudunuzu yerken türlü acılara gark olacaksınız!
Korktunuz ve korktuğunuz için namazınızı beş vakit kıldınız.
Korktunuz ikinci rekâtta mı üçüncü rekâtta mıyım diye
75
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şaşırdığınız için. Korktunuz ettehiyyatüyü okurken ilk oturuşta
mı ikinci oturuşta mıyım diye aklınızdan uçtuğu için. Utandınız
ve korktunuz şeytan mı geçti içimden ki namazda okurken
esnedim diye! Korktunuz ve utandınız Fatiha’yı ve peşinden
Asr suresini okurken istemsiz olarak ocaktaki yemeği ya da
dükkâna gelecek müşterileri düşündüğünüz için. Korktunuz ve
kendinizi yediniz üşenerek kalktığınız namaz için acaba
münafık mı oluyorum böyle bir hale girdim diye! Korktunuz on
beş yaşında tuttuğunuz orucu kimse görmeden bozduğunuzu
hatırladığınız için. Ömür boyu o altmış bir günü tutmam lazım
diye içiniz içinizi yedi.
Tövbe ettiniz de gene de sakatladınız geçen yazki orucunuzu
diye korktunuz. Korktunuz abdest alırken kulağımı ıslatabildim
mi, guslederken toplu iğne ucu kadar yerim kaldı mı acep diye!
Peygamberimi takip ediyorum diye ardı sıra takip ettiğiniz
cübbeli cübbesiz, sakallı sakalsız, çarşaflı çarşafsız, kitaplı
kitapsız hocaları takip ettiniz. On, yıl, otuz, elli senelik borç
namazlarınızı kaza ettiniz her namazın ardından ve kandil
gecelerinde sabahlara kadar! Kurbanlar kesip eşe dosta ve fakir
akrabanıza dağıttınız. Yetmiş bin tevhid okudunuz üstüne yirmi
bin Amen-e Resulü bu dünyadaki türlü dertlerinizden kurtulup
öbür âlemde cennetle hediyelenmek için. Evinizin her köşesine
bereket duaları, karınca duaları ve boncuklar astınız. Her
duyduğunuzu din adına, her gösterileni Allah adına yapıp, her
görüşünüzü dininiz adına konuştuğunu söyleyenlerin dediği gibi
yaptınız. Oyunuzu ona göre verdiniz, oyununuzu ona göre
76
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
oynadınız. Mehdi sandınız önünüze geleni, beklediniz Mesih
gelir diye bir gün! Ama size gelen olmadı bir türlü! Ve gün
geldi bitti! O gün geldi çattı! Öldünüz! Öldünüz işte!
Gözlerinizi kapadınız ve açtınız! A… a! Kıyam etmişsiniz!
Kıyamet günü olmuş bile, öldüğünüz yerden diriltilip ayağa
kalktınız, kıyam ettiniz. Kaç saniye geçti ki gözümü kapayalı,
kaç saat oldu ki dünyaya ben geldim diyeli! Ne kabir azabı
çekmişsiniz, ne ruhunuz başıboş dolaşmış yeryüzünde! Sizi
korkutan insanlar ve peygamberin yolunda gidiyor diye takip
ettikleriniz görünürlerde yok! Kürsüleri yumruklarken
gözyaşlarına boğulanlar sizden çok çok uzaklarda! Ne kızınız,
oğlunuz, kardeşiniz, ne eşiniz ne de anne babanız ortalıklarda
değil! Atalarınız da yok, hazretleriniz de! Herkes kendi
bacağının derdinde olsa gerek! İçinizde tuhaf bir huzur var! Ne
de olsa sınav bitmiş! Ama bir de huzursuzluk! Ki hesap var,
belki de çok zor olacak!
Bir baktınız ki yürümüş dağların eteklerinden zincirlere
vurulmuş bir yığın beşer sürüklene sürüklene götürülüyor.
Sonra bir de baktınız; başka bir yönden bir sürü insan neşe ve
sevinç içerisinde uçarak başka bir yöne! Başlarında peygamber!
Acep ben, diye düşündünüz! Ne olacak benim halim!
Ama umduğunuz gibi olmadı, korktuklarınız gibi kötü şeyler
olmadı! De ki kurtuldunuz! Ufuktan bir melek geldi ve
mimiksiz bir ifadeyle “müjde, kurtuldun” dedi size! Tüm yanlış
77
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bildiğiniz yanlışlarınıza ve doğru bildiğiniz yanlışlara rağmen,
dedi ki kurtuldunuz! Ne cehenneme atılacaksınız ne türlü
azaplar çekeceksiniz! Hatta cennete de gideceğinizi öğrendiniz!
Ne güzel değil mi? Bu sırada melek arkasını döndü gidiyor,
üzerine düşeni yapmış ve size kurtulduğunuzu tebliğ etmiş!
Sordunuz hesap yok mu diye! Bir an durdu melek ve geriye
dönüp aynı mimiksiz ifadeyle size bakıp “Var! Ama ister
misin? Kurtuldun işte!” dedi.
“Allah nerede? Onu görebilecek miyim?” diye sordunuz.
“Hayır” dedi melek, “Allah sana görünmek de seni görmek de
istemiyor!” Başınızdan aşağı kaynar sular döküldü. “Nasıl
yani?” diye sordunuz “Hani kurtulmuştum!”
“Evet, kurtuldun ve sana cennet verilecek ama ebediyen Allah
sana görünmeyecek, yüzüne de bakmayacak! İşte bak! Cennet
orada! Yürü git, sorgusuz sualsiz içeri girebilirsin. Kimse seni
durdurmaz. Köşklerin de, bahçelerin de, türlü şaraplardan
nehirlerin de, hizmetçilerin de hazır. Mülkün orada seni
bekliyor. Ama Allah’ın sana bunlardan başka bir tecellisini ve
gülümsemesini bekleme. O diğer cennetlik kullarıyla özel
olarak ilgilenecek, seninle değil!”
“Neden? Ne yaptım ki ben?” diye sordunuz. “Bir şey yapmadın.
Allah senin günahlarını affetti ve seni hesaptan muaf tuttu, daha
ne istiyorsun!” dedi melek “Beklediğin şefaat bu değil miydi?”
Dayanamadınız ve “O halde ben de hesaba çekilmek istiyorum”
78
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
dediniz “Ben de Allah’ın tebessümüne nail olmak istiyorum.
Cennet bana yetmez! Hatta Onun bir memnun ifadesini cennete
yeğleyebilirim.”
“Peki” dedi melek “Madem istiyorsun, ilk sorunu soruyorum,
hazır mısın?” “Hazırım” dediniz hevesle. Ve sorunuz geldi.
“Sen dünya hayatını yaşarken Allah sana ‘Kuran’ adında bir
mesaj gönderdi. Aldığını biliyoruz. O mesajda ne yazdığını
okudun mu? Hani ilk cümlesi ‘OKU’ diye başlayan!”
“Hayır! Ama içinde ne yazdığını başkaları bana..” derken melek
sözünüzü kesti. “Böyle bir cevap kural gereği hesabı burada
bitirir! Başka sual yok! Cennet senin emrinde, git oraya ama
Allah’tan da, nebi elçilerinden de, biz meleklerinden de
tebessüm bekleme!”
“Ama böyle cennet mi olur, Allah’sız bir cennet olur mu? Bu
düpedüz cehennem! Ateşi de Allah’ın yüzüme bakmaması!”
diye haykırdınız. Melek size üzgün bir ifadeyle acır bir
gülümseme gönderdi ve “Emir böyle. Senin cennetin
okunmamış
bir
kitaptır. Okusaydın istediğin gibi
biçimlendirebilirdin! Ve biz de sana diğer soruları sorardık! Ne
biliyorsun ki ne soralım artık? Sen Onun kitabının yüzüne
merak edip bakmamışken, O senin yüzüne neden baksın?” dedi.
79
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Sizi orada bıraktı ve kitaplarını okumuşlara doğru sevinç içinde
yönlendi. Cennetine hoş geldin! Ama ne yazık ki boş geldin!
İşte böyle arkadaşlar. İster misiniz böyle bir cennet? Elbette
böyle bir gayb hikâyesi sadece benim zihnimde uydurduğum bir
şey. Bir hayalden öteye geçmeyen bir masal, sözde bir ibret
vesikası. Bunlardan binlercesini farklı anlamlarda hadis
kitaplarında uydurulmuş olarak bulabilirsiniz. Belki yakın bir
gelecekte olur a, bu benim hikâyem de peygamber ağzındanmış
gibi lanse edilip ehlisünnet, şia ya da diğerlerinin kitaplarına
hadis ya da keramet diye girer de insanlar beni de evliya
ederler!
80
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
LisàNsıź ĐiLLèR göNüLLè koNuşuR
Kabil’de Bir Sabah
Sabah erkendi. Serinlikte yürüdüm. Kimse yoktu, ta ona
rastlayana kadar. Kültürü, geleneği usulü çökmüş ellerini
sarkıtmış derin mi derin düşünüyordu. Günaydın dedim, iyi
misin? Başını kaldırıp gözlerime baktı. Beni anlamadığını çok
iyi anlamıştım. O da bana bir şeyler söyledi, ben de
anlamadım. Ama anladım, güzel söyledi. O da anladı ki, güzel
söyledim. Kalktı hemen sevinir gibi. İki kolunu doladı,
göğsüme dayanıp dile getirdi hoşluğunu. Kocaman bir adam,
ama küçük bir çocuk gibi. Sonra baktım, gözleri dolmuş! Düştü
düşecekler bozulmuş toprağa. Gülümsedi buğulu perdenin
arkasından. Ben de gülümsedim. Diller ayrı, hayatlar başkaydı
ama… Anladık birbirimizi. Sevdik halimizi, gönlümüzü, hiç
umursamadan sözümüzü. Dile gerek yokmuş meğer, anlamak
için özümüzü.
Ha Yusuf de, ha Habil! Ha Meryem de, ha Hacer. Gönül gördü,
kalp konuştu. İnsandan insan, bahardan bahardık. El sallayıp
uzaklaştık. Yine düştük halimize, yolumuza, işimize! Öyle bir
sabahtı işte! İki yabancı… Dertler farklı belki, ama hüzün
aynı… Lisanlar anlaşmadan, haller anlaştı.
81
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?èNgèLLèmèkTè oLàNı göRĐüN mü
Semiallahulimen hamideh
Semiallahulimen hamideh ne demek acaba! Bilmeden mi
söylüyoruz? Ne söylüyoruz? Allah’a ne demek istiyoruz.. ya da
kendimize? Namaz kılarken ne dediğini bilmek gerek, diye
savunulduğunda kimileri diyor ki “Ne yani! Sen şimdi bize
beynamazların habire söylediği gibi namazı Türkçe kılmak
gerektiğini mi söylüyorsun?”
Ve başlıyorlar sıralamaya “Fatiha’sız namaz olmaz. Türkçe
duayla namaz olmaz. Subhanekesiz, ettehiyyatüsüz, namaz
olmaz. Kaçıncı rekâttasın, bilmezsen baştan başlayacaksın.
Farzlarda hata yapmışsan tekrar kılacaksın, vacipten hatan
varsa sehiv secdesi yapacaksın. Arapça dua edip sonra tespih
çekeceksin ki namazın tamam olsun.”
Bu tepkiler aslında o kadar anlaşılmaz ve alakasız, o kadar
önyargılarla dolu, cahilce ve sığ tepkiler ki aslında ne yaptığını
kendileri bile bilmeyenlerden beklenir ama namaz kılan
birisinden asla beklenmemesi gerekir. İlgili ayete bir bakalım.
82
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
4-Nisa 43 Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi
bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül
edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya
yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan gelmişseniz
yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu
durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe)
yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır,
esirgeyendir.
İnsanların çoğu muhtemelen bu konuyu ayet üzerinden değil
namaz hocalarından ve ilmihallerden ya da kulaktan
öğrenmişlerdir. Bu yüzden kimileri bu ayeti okursa “Aman
Allah’ım!” diyeceklerdir “Allah bize sarhoşken ve cünüp iken
namaz kılmamızı mı emrediyor?” Bir daha bakalım ayete…
Evet! Şartlarını içerirse aynen öyle diyor.
Baştan söyleyeyim ki yaftayı yapıştırmayın. Ne içki içiyorum,
ne de içki içmeyi övüyorum burada! İçki içmek elbette ayetlerle
haram kılınmış, ama eğer sarhoşken bile ne dediğimizi
biliyorsak namazı kılmamız gerek. Yok işte yedi gün
kılamamak, yok kırk gün kabul olmaması gibi durum. Yok işte
aldığın alkol kanından temizlenmeden namaz kılamazsın gibi
bir şey. Yok işte! Peki bize neden böyle öğretmişler ki!
Düşünmek gerek!
Allah bize elbette cünüp gezin demiyor. Ama eğer seyahatte
cünüplük söz konusu ise namazı teyemmüm edip kılmak gerek.
83
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Hani Kuran tek başına ibadet için yeterli olmuyor, her şeyi
açıklamıyordu da illa ki ilmihal bilgisine ihtiyaç vardı! Belki de
yüz binde bir gerçekleşecek bir durumu bile Allah kitapta eksik
bırakmamış. Ama görecek göz, duyacak kulak, algılayacak kalp
gerek. Okumazsan ve hele hele düşünmeye tenezzül bile
etmezsen bilemezsin. Peki bize neden böyle öğretmişler ki!
Düşünmek gerek!
Demek ki birileri insanlara iyilik yapıyorum derken, ya da dine
yaklaştırayım derken, ya da namaza saygı göstereyim derken,
ya da en iyisini öğreteyim derken insanları namazdan men
ediyor. Ve diyor ki; sarhoşken namaz kılamazsın, şöyle şöyle
hastaysan namaz kılamazsın, şöyle yaparsan abdestin bozulur
kılamazsın, böyle yaparsan yerler ağlar kılamazsın, kılamazsın
da kılamazsın! Ama Allah Kuran’da ister savaşta, ister yatakta
ister yolda olsan da kılacaksın diyor. Kırk senelik kaza
kılacaksın demiyor. Ben bağışlarım, esirgerim, affederim,
suçlarını örterim, yeter ki kıl diyor. Zora koşmuyor, dosdoğru
kıl diyor. Parmağının kanamasından, parmağının köpeğe
dokunmasından, kolonya sürmekten dolayı abdestin
bozulmasından bahsetmiyor. En olasılığı düşük şartlarda bile
kılmak gerektiğinden bahsediyor. Zor ve geçerli olanın
dosdoğru kılmak olduğunu söylüyor.
Namazdan insanları men etmek demek illa ki tutup kolundan
“kılmayacaksın” demek midir, yoksa bir sürü sözde zorunlu
şekil ve aklımıza uydurma ve hurafe olduğunu bile getirmekten
84
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kokutulduğumuz hurafelerle sınırlandırmak mıdır? Güzel bir
şey yapıyorum zannederek salıncağa çiçek koyup sallamak
kenara ittiğin çocuğun neşesinin yerini tutar mı? Düşünmek
gerek!
Ebu Cehil peygamberimizi namaz kılarken, daha önce bu
şekilde ibadet edilmediğini ileri sürerek engellemek istiyor ve
rivayete göre onun halini görünce korkarak vaz geçiyor. Şu
ayetler iniyor.
96-Alak 9,10,11,12,13,14 Engellemekte olanı gördün mü?
Namaz kıldığı zaman bir kulu. Gördün mü? Ya o (kul) doğru
yol üzerinde ise, Ya da takvayı emrettiyse. Gördün mü? Ya (bu
engellemek isteyen) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise. O, Allah’ın
gördüğünü bilmiyor mu?
İşte böyle! Ya o takva üzerinde ise, ne dediğini biliyor ve
namazı Allah’ın ona verdiği ve “beni buradan arayabilirsin”
dediği bir cep telefonu gibi görüyor ve her şartta ona ne
yapacağını soruyor, istiyor, utancını, pişmanlığını belirtiyor ve
Onunla konuşarak yardım diliyorsa sen nasıl olur da şöyleysen
kılamazsın, böyleysen kılamazsın, önünden biri geçerse
bozulur, boynundan yaşmağın düşerse bozulur, Allahümme salli
demek için bir subhanallah diyecek kadar beklersen bozulur
dersin!
85
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Rivayeti bir taraf bırakıp burada salattan maksadın desteklemek
olduğunu göz önüne alırsak da aslında sonuç değişmiyor. Yeter
ki anlamaya meyledelim. Dersi alalım değil midir maksat!
Sen kimsin ki Allah’ın hükmü üzerine hüküm koyup namazı
kitapta olmayan standartlara bağlarsın! Ya o namazı kılan kul
takva üzerineyse! Ya senin önünden geçtiğini görecek kadar, ya
da yaşmağının açıldığını fark edecek kadar namazından (senin
gibi) bihaber değilse! O kul o ilahi cep telefonundan Rabbiyle
görüşürken ve saygı ile ürpererirken önünden geçen yayayı
görmeyecek kadar dalmış olamaz mı? Namaz kılarken takvayı
mı yasaklayacaksın? Düşünmek gerek!
2-Bakara 45 Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan
yardım dileyin! Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile
ürperenlere değil.
Fatiha’sız namaz olmaz diyorsun da Kuran’ın özeti ve önsözü
hükmündeki Fatiha’nın anlamını, neyi anlattığını bilerek mi
okuyorsun? Eğer biliyorsan sorun yok ki zaten. İster Arapça
oku, ister Türkçe, ister Çince! Eğer anlamını biliyor ve okurken
anlıyorsan dediğini elbette indirildiği dille okumak gibisi var
mı! Subhanekenin, ettehiyyatünün, salli bariklerin, rüku, secde
zikirlerinin birer Arapça dua olduğunu anlayamayıp hala Kuran
olduğunu zannederek namaz kılan milyonlarca insan var. Bize
doğruyu gösterebilmek için ne yapsaydı peygamberimiz,
kendisi Arapça konuşurken Türkçe mi dua etseydi de biz de
86
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
duamızı anladığımız gibi yapabilseydik! Kuru taklit nereye
kadar? Hiç mi düşünmeyeceğiz?
Namaza başlamayı seremoni haline, bitişini seremoni haline
getiren sözde en doğru yolda olduklarını savunan cemaatlerle
hasbelkader namaz kıldığınızda edilen Arapça duaların içinde
ellerinin bir avuç içini bir dışını çevirip dururlarken ne kadar
anlaşılmaz ve (bence) komik durumlara düşmekte olduklarını
anlamamak için nasıl bir kavramaya sahip olmak gerek
bilemiyorum. Ama biliyorum ki ve eminim ki Allah’a dua
ederken elimi ters çevirecek şeyler söylemesem daha iyi olur!
Neye “amin” dediğimi bilmiyorsam başıma gelecek her şeye de
müstehakım demektir!
İşte “Semiallahulimen hamideh” derken ne dediğinden habersiz
olan insanlara şunu söylemek isterim: “Allah kendisine hamd
edenleri işitti.” Ne dediğini bilmeyenleri değil. Hiç mi
düşünmeyeceğiz!
87
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
isyàN
Kandırdılar Bizi
Kandırdılar bizi! Kandırdılar milletimizi! Kandırdılar bizi,
özgür bırakmadılar zihinlerimizi! İçtiler içimizi, biçtiler
dilimizi! Asma tavanlardan mekanik rahleler ve elektronik
seccadeler indirenlerin hitabetleri büyülerken bizi, taş üzerinde
secde edenlerin kırıldı dizi! Kapalı havuzlu villalarda
ağırlaşırken birileri, kadınlarınız şeytan denerek kandırıldı,
perçemi düşen masumun üzerine saldırtıldı gafiller! Aldım
kabul ettim demesine gerek yokken fukaranın, ezmek için laf
icat edenlerin mal hırsına kaptırıldı milletim!
Olmayan hikâyelerle korku denizlerinde boğdurulduk, okyanus
oldu ingilizin ilmihalleri, zorlaştırdıkça yordurulduk! Genzimiz
sızlatılırken, toplu iğne ucu gibi bastırıldık, güneş doğuyor
batıyor diye secde ettirilmedik, oniki yaşında çocukken
altmışbirgünlere yandırıldık!
Kandırıldık! Çok kandırıldık! Öyle kandırıldık ki, yalana öyle
alıştırıldık ki, yalanı doğru bilip, doğru söyleyene rastlayınca
hiç düşünmeden duraksamadan karşı çıktık!
88
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Peygamberimin vefat ettiği günden beri aldattılar, özgür
bırakmadılar zihinlerimizi! Kardinallerle hahamlar imam olmuş
başımıza, kiliseler liman olmuş anlamadık! Yaratanı düşünmeyi
bile bize haram kıldılar, yerinize düşünenler var dediler,
aldatıldık! Haram kıldılar istediğin gibi O’nu sevmeyi, yasak
ettiler O’nun dediklerini öğrenmeyi, yerinize öğrenenler var
diye bastırıldık! Aklın yetmez diyenler aklımızı başımızdan
aldı!
Ah insanım ah! Hakarete uğradığını anlamayıp ateşten denizlere
daldı, sahte köşkler çakma cennetler satın aldı! Peygamberime
atılan iftiralara bizi biat ettirip, ayet yerine koydular kendi
dedikodularını, masallarını! Bir ayeti okuyup yüreğine
dokunduğunda öpecekken kitabı, kendi eteklerini ve ayaklarını
öptürdüler şu mazlum milletime!
İnsan isyankâr ama isyanımızı bile sahiplenip kullandılar, çok
fena kandırdılar! Kandırdılar bizi, özgür bırakmadılar
zihinlerimizi! Eski müşrikler gitti, başka türlüleri geldi,
bilemedi milletim! Dertli derdinin çaresini beklerken çarşafa,
beze, tarağa, bıyığa, mese, tesbihe sardılar, derdimizi bile
kendileri belirleyip, derimizi yüzdüler, anlamadı milletim!
Şimdi zincirlere bağlı Mısır köleleri gibi firavunlarını zengin
etmiş kendi hala fakir, piramitler inşa etmekte milletim,
çalıştıkça daha az doyuyor, belki düzelir diye hülyalara dalıyor!
Gün Mısır günü değil, Musa arzda değil, denizi yarmak vah ki
ne vah, kimlere kalıyor!
Ah içimdeki isyan, ah! Ah isyan! Ah! Ah!
89
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ĐüşüNèN köLè
Köle-Efendi İlişkisi ve Özgür Düşünce
Bir köle kölelikten nasıl kurtulur, kılavuzu nedir acep? Bunu
anlamak için önce köle nedir, kavramak gerek. Efendisinin
emirlerinden çıkmayan mıdır, efendisinin emirlerine karşı
gelmeyi düşünmeyen midir?
Önce efendisinin emirlerine karşı çıkmayanı ele alalım. Bu
emirlere karşı çıkmayışının altında yatan neden ya da nedenler
nelerdir?
Halinden memnun olmak olabilir. Efendisini sevmek olabilir.
Vefasızlıktan çekinmek olabilir. Gözü yükseklerde olmamak
gibi etik bir neden olabilir. Böylelerinin en büyük kâbusu olsa
olsa efendisinin gözünden düşmek olsa gerek. Kuldan
efendilerine kul olanların en yüceye kul olmalarını engelleyen
belki de buydu!
Efendisinin emirlerine karşı gelmeyi düşünmeyeni ele alalım.
90
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Köle doğduğu için normal olanın köle olması olduğunu
düşünüyor olabilir. Elindekini de kaybedeceği korkusuyla
aksini
düşünmekten
bile
uzak
duruyor
olabilir.
Cezalandırılmaktan korkuyor olabilir. Uyuyor olabilir ki
böylelerinin de en büyük kâbusu olsa olsa uyandığı zaman
denizden çıkmış balığa dönmek korkusudur. Denizin yarılması
gibi bir mucizeyi gördükten sonra gerisin geriye Firavun’un
Mısır’ına dönüp eski kölelik günlerine kavuşmayı ve kudret
helvası ve bıldırcın eti yerine alıştıkları soğanı ve sarımsağı
özlemişlerin hissiyatı da belki de buydu!
Demek ki efendisinin emirlerine karşı gelmeyen de köledir,
karşı gelmeyi aklına getirmeyen de. Ama bu akla getirmemenin
kök suyu işte beni rahatsız eden. Çünkü köle olduğunun
farkında olmayan da köleler vardır, kendisine emredildiğinden
haberi olmadan emirleri yerine getiren de! Şuursuz bir uydu
gibi gezegenlerinin etrafında dolaşırlar.
Efendilerinse en büyük kâbusu kölelerinin uyanmasıdır.
Emirlerinin sorgulanmasını istemezler. Uyanıp kendilerine karşı
çıktıklarında toplu ve etkin bir güç olabilecekleri korkusu, o
köleleri üzerinden saltanat sürenlerin uykularını kaçıracak
mahiyettedir. O yüzden kölelerinin bağıntısı ne olursa olsun
efendiler kullarının uyanmasını ve özgürlüğü düşünmelerini,
özgürlük hayalleri kurmalarını istemezler. Hastalananları, zayıf
düşenleri isyankârlarla beraber köle pazarlarında satarlar. Bu
facialarını önlemenin yolu da emrindekilere vurdukları
91
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
demirden zincirler değil özgür düşünmelerine vurdukları sanal
zincirlerdir.
Eğer kullar özgür düşünmezlerse akıllarını kullanmaz ve
hürriyet planları yapmazlar, saltanat kendilerinde kalmaya
devam eder. Bu yüzden kölelerin sadıklarına makamlar,
memuriyetler verir, dalkavuklarını ödüllendirirler ki diğerleri de
onlara özensinler de bu yolda işimize yarasınlar. Suç işleyenlere
ise en büyük ceza efendilerinin verdikleri değil, kendinden
olanların verdikleridir. Bunu bilen efendi sadist değilse ya da
çok zorda kalmadıysa açıktan ibretlik ceza vermeyip, yerine
kullarının birbirlerini ihanetle suçlamasını yeğlerler. Efendisine
rakip köleler böylece hainlikle suçlandığında kolayca diğer
kölelerin gözünde bedbaht hale gelir, efendileri ise sadakatle
birlikte doğrunun ve mutluluğun timsali olurlar. Böylece alt
mekanizma üst mekanizmayı korumuş olur.
Dolayısıyla en sıkı kelepçe zihinlere vurulan kelepçe olur ki
köleler neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamazlar, daha
doğrusu efendilerinin istediklerini doğru, istemediklerini yanlış
olarak söyleyen papağanlar haline gelirler. Ardından nesilleri de
bu köle kültürünü gelenek haline getirirler. Efendileri
hasbelkader tavrını değiştirirse kulları da düşünme
kabiliyetlerini kaybetmiş oldukları için aynı tavır değişikliğine
ayak uydururlar. Soğan, sarımsak, bulgur ve ısınacak odun
miktarının artmasından mutlu olur, ileride daha da çok
mallarının olacağı umuduyla ömürlerini tüketirler.
92
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Efendilerinin zenginliği ise haktır! Çünkü vefa sahibi köleler
olarak onların elinden ekmeklerini yediklerine inanmaktadırlar!
Efendileri ne kadar zenginleşirse kullarına da o kadar çok
bulgur ve çalı çırpı verecektir! Olur a! Birgün özgürlüklerine de
kavuşacaklarsa doğru olan efendilerinin onları hür bırakmasıdır.
Bu durumda bile efendilerinin yanından ayrılmak isteyen pek az
olacaktır.
Oysa Allah’ın efendiliği beşerin efendiliğinden, O’na kulluk
beşere kulluktan ne kadar da farklıdır! O, dünyadaki çakma
efendilerin aksine kullarından düşünmemeyi değil özgür
düşünmelerini talep ediyor. Uyumalarını değil uyanmalarını
telkin ediyor. Bir anlamda (tahkik manasında) kendisine bile
karşı çıkmamızı istiyor. Şöyle ki; kuldan efendiler kendi
emirlerinin sorgulanmasını bile istemezken O, kesin emirlerini
bile anlayarak hazmedin, düşünmeden inanmayın, okuyun,
kavrayın, benim adımla kandırılmayın diyor. Kölelik için değil
hürriyet için yarışın diyor. Üstüne üstelik elimize de kölelikten
kurtuluşun yol haritasını veriyor.
Düşünene!…
93
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
RàiNà ĐèmèyiN uNźuRNà ĐèyiN
Kur’an’ın Kendi Kendisini Açıklaması
Kuran’ı her okuyanın anlayamayacağını, onu kendisi okuyup
anlamak yerine daha önce onu okumuş, incelemiş ve daha önce
bildiği ilimlerle yoğurmuş din adamlarının kitaplarından ve
vaazlarından anlamaları gerektiğine inanan ve geleneksel
(atalar) dini anlayışını kurtarmayı tercih eden kardeşlerimiz
için; hadis, fıkıh, icma, ilmihal gibi bilgilerinden hatta tarih,
dilbilgisi, psikoloji ve benzeri müspet ilimlerden bile haberi
olmayanlar için Kuran’daki anlaşılması ilk bakışta zor gibi
görünen bir ayeti ele alarak beraber inceleyelim istedim bugün.
Benim tezim Kuran’ı okumuş her insanın er ya da geç Kuran’ın
mesajını ve herhangi bir ayetini kendisine yetecek kadar
anlayabilecek kapasiteye sahip olduğudur. Arka planda ihtiyacı
olduğu tek ilim kendi hayatı, kendi yaşadığı ortamı, yani
Allah’ın verdiği altyapı bilgileridir. Üstelik Kuran, her mekâna
ve her zamana hitap etmekte olan bir mucize değil midir?
Şimdi dikkatinizi verin. Bütün geçmiş bilgilerimizden
sıyrılalım, hatta okuma yazmamız hariç her bildiğimizi unutmuş
94
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
gibi yapalım ve ilk defa Kuran’ı okuyormuş gibi düşünelim
kendimizi. Belki okuma yazma bilmiyor bile olsak birileri bize
Kuran’ın mealini okuyabilir de! Yani o bile şart değil aslında!
Biz dağda köyün ağasının koyunlarını güden, köyünden hiç
dışarı çıkmamış masum, temiz yürekli, sadece okuma yazmayı
sökmüş, fakir bir çobanız varsayalım. Koyunlar meleşirken ve
bir dut ağacının gölgesinde dinlenirken koynumuzda taşıdığımız
Kuran mealini çıkardık ve elimize aldık! Bakara suresinde daha
açık manalı ayetleri okurken birden karşımıza anlaşılması
imkânsız gibi görünen şu ayet çıktı!
2-Bakara 104 Ey îman edenler, «Râinâ» demeyin, «Unzurnâ»
deyin ve dinleyin. Kâfirler için çok acıklı bir azâb vardır.
Başka hiçbir bilgimiz yok! Sadece okuduğumuzu bilmeye
çalışmaktayız! Bu şartlar altında anlamaya çalışalım bakalım,
anlayabilecek miyiz?…
Hayır tam olarak anlayamadık… Ama Mademki bir kitap
okuyorum, muhtemelen bu satıra denk geldiğimde bunun
önündeki ayetleri okumuş olmalıyım. Birkaç ayet önden alalım,
99.ayet mesela!
2-Bakara 99 Biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları yoldan
çıkan sapıklardan başkası inkâr etmez.
95
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Ne düşündüm? Ayetler apaçıkmış, inkâr etmemem gerekiyor.
İçimdeki Allah’a teslimiyet duygusuyla asla böyle bir şey
yapmayacağımı düşündüm. Neden inkâr edeyim de
kaybedenlerden olayım! Devam!
2-Bakara 100 O fâsıklar hem bunları reddedecek, hem de ne
zaman bir anlaşma yapsalar, içlerinden bir güruh onu bozup
atıverecek öyle mi? (Hatta sadece az bir güruh da değil),
onların ekserisi ahit tanımaz imansızlardır.
Demek ki kötü niyetli birileri hem bu ayetleri kabul etmeyecek
hem de verdikleri sözlerinde durmayacaklarmış. Onların
içlerinden bazı kimseler o ayetlere uyacaklarına dair verdikleri
sözlere uymayacak, bozmaya çalışacaklar ve ayetleri
atıvereceklermiş. Hatta onların çoğu böyleymiş. Kim bunlar?
Muhtemelen
bu
surenin
başından
beri
anlatılan
İsrailoğullarından bahsediyor! Ama bundan ders alıp acaba
bugün de böyle kimseler var mı diye düşünmem gerek. Çünkü
elimdeki kitap bana da zamanıma da köyüme de hitap etmeli.
2-Bakara 101 Onlara, Allah katından, ellerinde ki Tevrat’ı
tasdik eden bir Peygamber gelince, O Ehl-i kitaptan bir kısmı,
güya gerçeği hiç bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın kitabını
arkalarına atarak ondan yüz çevirdiler de.
96
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Doğru anlamışım! Hala İsrailoğullarından bahsediyor. Onların
elindeki Tevrat da Allah’ın kitabıymış ve onda da gerçekler
yazıyormuş. Yeni peygamber gelince onların kitabının doğru
olduğunu söylediği halde demek ki onlar mahsuzcuktan
bilmiyormuş gibi yapıp kendi ellerindeki kitaptan bile yüz
çevirmişler. Ama düşündüm de bizim köydeki ahali de
Kuran’da ne yazıyor diye merak edip okumuyor da hep imamın
vaazlarını dinleyerek öğreniyorlar. Kendi okuyan ise sadece
Arapçasını okuyor. Bu da kitabı arkasına atmak demek değil
mi?
2-Bakara 102 Tuttular, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında
şeytanların uydurdukları sözlere tâbi oldular. Hâlbuki
Süleyman küfre gitmemişti. Fakat asıl o şeytanlar küfre
gittiler. Halka sihiri ve Babil’de Hârut ve Mârut adlı iki
meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: “Biz sırf
imtihan için gönderildik, sakın kâfir olma!” demedikçe hiç
kimseye sihir öğretmezlerdi. İşte bunlardan koca ile karısının
arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni
olmadıkça onlar bununla hiç kimseye zarar veremezlerdi.
Onlar kendilerine zarar getirip fayda vermeyen şeyler
öğreniyorlardı. Büyüye müşteri olan kimsenin âhiretten nasibi
olmadığını pek iyi biliyorlardı. Karşılığında kendi varlıklarını
sattıkları şey ne kötü! Keşke bunu anlasalardı!
Uzun bir ayetmiş! Anladığım kadarıyla; Süleyman hakkında
kendi ellerindeki kitaba değil de imtihan maksadıyla gönderilen
97
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
meleklerin çarpıttıkları sözlerine, sihirlere, kendilerine zarar ya
da fayda vermeyen şeylere inanıyorlar birbirlerine onları
öğretiyorlarmış. Ama böyle yaptıkları için kâfir olmuşlar.
Demek ki aslolan Allah’ın gönderdiği kitap olmalıymış. Keşke
bunu anlasalarmış ama anlamamışlar. Büyü yapmak ve
yaptırmak kötü bir şeymiş demek ki! Ama bizim köydeki
Düriye Hanımın da kocasından ayrılması için muska
yapmışlardı da o da büyüyü bozmak için bir cinci hocaya başka
bir muska yaptırıp boynuna asmış, kocasının çorabına da at
sidiği sürmüştü. Bu büyü değil mi! Şimdi de kadın yüz yirmi
bin tevhid okuyup üzerindeki nazarı bozmaya çalışıyor. O
halde!!!
2-Bakara 103 Şayet onlar iman edip (sihir gibi) haramlardan
sakınmış olsalardı, Allah katından kendilerine verilecek
mükâfatlar elbette haklarında daha hayırlı olurdu. Keşke
bunu bilselerdi!
Hmmm! Demek ki bir şey umacaksak ya da isteyeceksek Allah
katından istemeli ve onun haram kıldığı, yasakladığı yollardan
istememeliyiz.
2-Bakara 104 Ey îman edenler, «Râinâ» demeyin, «Unzurnâ»
deyin ve dinleyin. Kâfirler için çok acıklı bir azâb vardır.
98
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Raina ne demek? Unzurna ne demek? Benimle ne alakası var bu
kelimelerin? Seslenilen kişi “ey iman eden” olarak mademki
benim, benim de bu kelimeyi kullanırsam acıklı bir azaba
düşme ihtimalim var. İyi de ben Türkçe konuşuyorum, ne raina
demişliğim var ne de unzurna! Anlamlarını bile bilmediğim bu
kelimeleri Türkçeye çevirmeden buraya aktardıklarına göre
çevirmenin bir bildiği vardır ama benim anlamam imkânsız!
Hani Kuran her çağa, her insana hitap ediyordu! O halde ben
buradan hangi dersi nasıl alacağım? Neyse ben devam edeyim
bari!
2-Bakara 105 Gerek Ehl-i kitaptan gerek müşriklerden olsun,
kâfirler, Rabbinizden size herhangi bir hayır indirilmesini
arzu etmezler. Fakat Allah rahmetini dilediğine seçip ihsan
eder. Allah büyük lütuf sahibidir.
Ehli kitaptan da kâfirler varmış, müşriklerden de! Ve bunlar
Allah’ın rahmetinin bizim üzerimize inmesini istemezlermiş.
Demek kıskanıyorlar. Ama benim aklım hala bir önceki
104.ayette! Yoksa Allah rahmetini üzerime indirmiyor da ben o
yüzden mi anlamıyorum hiçbir şey!
2-Bakara 106 Biz, daha hayırlısını veya benzerini
getirmedikçe, herhangi bir âyetin hükmünü neshetmez veya
ertelemeyiz. Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?
99
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Allah’ın her şeyi yapmaya gücü yeter. Bir ayeti değiştirecekse o
değiştirir. Demek ki Kuran’ı gönderdi ki Tevrat’taki bazı
emirleri yenileriyle değiştirdi, onu arkasına atanları ve ondan
bir şeyleri gizleyen ve değiştirenleri suçüstü yakaladı.
Bir şeyler anlıyoruz gibi ama bizim çoban diğer ayetlere dalıp
gitti ve Bakara 104’ü unuttu. Aradan birkaç gün geçti ve yine
güneşli bir gün koyunları güderken dut ağacının gölgesinde
kitabını açıp okumaya başladı. Artık 4.sureye gelmiş ve epey
bir kısmını da okumuştu. Ama son okuduğu ayet onu şok etti.
Hiddetlendi!
4-Nisa 44 Baksanıza kendilerine kitaptan nasip verilenlerin
yaptıklarına! Kendilerinin hidâyeti bırakıp sapıklığı satın
almaları yetmiyormuş gibi, sizin de yolunuzu şaşırmanızı
istiyorlar.
Kimmiş beni yolumdan şaşırtmak isteyen? Etrafımda bir tane
İsrailoğlu yokken! Üstelik kitap sahibi olanlarmış bunlar!
Mademki her çağa ait bu kitap bugün de var demek ki beni
yolumdan çevirmek isteyenler. Üstelik kitap ehli artık Kuran’ın
sahiplerini de içermiyor mu? Ha! Bir de Allah neden dinsizlere
pek fazla bir şey demiyor da sürekli bizi elinde Allah’ın kitabı
olanlara karşı uyarıyor?
100
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
4-Nisa 45 Allah düşmanlarınızı pek iyi bilir. İşlerinizi
üstlenen bir veli olarak da, bir yardımcı olarak da elbette
Allah yeter!
Of! Aman Allah’ım! Bir an Allah’ın benimle konuştuğunu
zannettim! Az önceki soruma cevap vermiş gibi! Ben, diyor
düşmanlarınızı sizden iyi bilirim. Ben sizin işlerinizi
üstleniyorum, merak etmeyin! Ben size yardımcı olarak
yeterim, sizi kime karşı uyaracağımı iyi bilirim diyor.
4-Nisa 46 Yahudilerden bir kısmı, bazı sözleri aslî şeklinden
ve mânasından saptırır, mesela: “İşittik” (ama isyan ettik),
“işit” (hay işitmez olası!) ve “râina” derler. Bu sözleri,
ağızlarını eğip bükerek güya vaziyeti kurtarmak ve dinle alay
etmek için söylerler. Halbuki onlar sadece “İşittik ve itaat
ettik”, “İşit!”, “unzurnâ” deselerdi kendileri için elbette daha
hayırlı ve daha dürüst bir iş olurdu. Fakat Allah, inkârları
yüzünden onları rahmetinden kovdu. Artık onlar pek az iman
ederler.
Aman Ya Rabbim! Ben bunu unutmuştum! Üç gün önce
anlamadığım ayeti bir başka ayet bugün bana kendisi açıkladı.
Üstüne onu anlayacak kadar da bana ayet okuttu, aklımı
yormamı ve üzerinde düşünmemi sağlayarak gerekli olgunluğa
eriştirdi. Kuran kendi ayetini bana kendi açıkladı. Demek ki o
zamanlarda bazı Yahudiler sözleri eğip bükerek manasından
101
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
saptırıyorlar, dinle alay ediyor belki de peygamberimle dalga
geçiyorlardı. Peki bugün!!!
Evet, başka hiçbir ilmi olmadığını düşündüğümüz çobanın bile
kitabı okuyarak anlamaya ihtiyacı olacak kadarını anladığını
inkâr edebilir miyiz? Üstelik bugün birçok çobanın bile elinde
cep telefonu olabildiğini, internete zaman zaman ulaşabileceğini
ve soracağı sorular olduğunda kolayca bir kaynağa
ulaşabileceğini biliyoruz. Anlamadığı ayeti sözde bilgisini
parayla satan birilerine sormak yerine sadece bir kaynaktan
raina ve unzurna kelimelerinin kökenini öğrenerek bile bu ayete
daha da kuvvetli bir anlam veremez mi? Çobanımız bilgisini
daha da geliştirmek istiyorsa şimdi gitsin ve bu kelimelerin ne
anlama geldiğini ister imam efendiye ister google amcaya
sorsun ya da bir ansiklopedi karıştırsın!
Kaynaklarda raina kelimesinin “bizi koyun gibi güt, biraz
yavaş, bizi de dikkate al, takip edemiyoruz” gibi farklı
anlatımlarla yer alıyor. Ama unzurna’da güdülmeden ziyade
daha çok “bize bak, bizi de gözet” anlamı var. Burada ilginç
olan durum ise İbranice olan her iki kelimenin de birbirinin
yerine kullanılabiliyor olması. Ancak raina kelimesi raiyna ya
da benzer bir ağızla söylendiğinde anlamı değişiyor ve “sözü
dinlenmez adam, ahmak adam” anlamlarına gelen bir hakarete
dönüşüyor. Bu durumda gerçek apaçık ortaya çıkıyor.
102
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Anlaşılıyor ki peygamberimiz ayetleri okurken bir takım
İbranice bilen münafıklar “raina” yerine “raiyna” diyerek ve
İbranice bilmeyen Peygamberimiz ve diğer Araplarca
anlaşılamayacağını düşünerek aklı sıra ayetlerle ve peygamberle
alay ediyorlar. İlgili ayet inince ise tabiri caizse sobeleniyorlar.
Ayetlerin çağımıza bakan tarafları olduğunu inkâr
edemeyeceğimize göre bugün de “raiyna” diyenler çıkmış
olmalıdır.
Geleneksel atalar dini anlayışı bize Yahudilerin zaten
lanetlenmiş olduğunu (!) bu ayetle onların ne kadar kötü
olduklarını, Tevratın da aynı yöntemle tahrif edilmiş olduğunu
ve Kuran okunurken değil “raina” demek, konuşmanın bile
neredeyse haram olduğunu söylemekte. Kuran’a saygıyı ona
dokunmamakla, güzel makamlarla okunuşunu ilahi bir melodi
gibi dinlemekle ve tecvidli okumayı öğrenmekle gösteriyoruz.
Anlamını İsrailoğulları gibi arkamıza atmış durumdayız. Peki
bu dokunulmazlığa rağmen Kuran’ı yazım üzerinden tahrif
edemeyen bu münafık zihniyet bu işi ve hakareti nasıl
yapmaktadır? Düşündük mü?
43-Zuhruf 36-37 Kim Rahman’ın hikmetlerle dolu ders olarak
gönderdiği Kur’ân’ı göz ardı ederse, Biz de ona bir şeytan
sardırırız; artık o, ona arkadaş olur. Bu şeytanlar onları
yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda
olduklarını sanırlar.
103
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bugün apaçık ayetleri bazı sözlerle ve uydurma hadislerle
çarpıtan, değiştiren, başka hükümler verenler yok mu?
Geçmişte hiç olmamış olabilir mi? Kuran’ı okumak yerine
Arapçasını ezberlemeyi savunduran, birileri çıkıp Kuran’ın
manasından bahsettiğinde o kişileri “sözü dinlenmez ahmak
adamlar” sayarak “mürted, bidat sahibi, sapmış” diye
niteleyenler yok mu? Allah bize bu hatırlatmayı yaparak aynı
zamanda kendinizi koyun gibi güttürmeyin demek istiyor
olamaz mı?
39-Zümer 3 İyi bilin ki halis din, yani bütün gönlüyle candan
itaat, yalnız Allah’a yapılır. Allah’tan başka birtakım hâmiler
edinerek: “Biz onlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye
ibadet ediyoruz.” diyenlere gelince, elbette Allah, onların
hakkında ihtilaf ettikleri hususlarda aralarında hükmünü
verecektir. Allah yalancılığı, nankörlük ve kâfirliği huy
edinenleri hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz.
Güya gerçeği sadece kendileri biliyorlarmış gibi insanları din
diye âdeti muhafazakâr halde tutarak koyun gibi güdenler yok
mu? Kime güveneceğiz? Zamanın ruhu değişmedi mi? Hala
düşünmeyecek miyiz? Allah aynı surede dört ayeti neden aynen
vermiş? Yok mu düşünen ve ibret alan?
54-Kamer 17 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın
anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret
alan?
104
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
54-Kamer 22 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın
anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret
alan?
54-Kamer 32 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın
anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret
alan?
54-Kamer 40 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın
anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret
alan?
Allah’ın meydan okumasındaki coşkuyu hissedebilmeniz için
bu sureyi Kuran’dan okumalısınız. Oturup utanmadan
sevincinizden ağlamalısınız hatta! Allah yeminler edip duruyor
bu kitabı kolaylaştırdım, anlayabilirsiniz diye. Tüm bunlardan
sonra birileri çıkıp “Herkes Kuran’a kafasına göre okuyup
anlam veremez, büyük zatların, âlimlerin kitabından okumalı,
öğrenmeliyiz” derse o kişiye ne denir? Allah o kişiye ne der?
Allah’ınızı severseniz bir saniye düşünün! Düşünelim azıcık!
Odada bir fil yok mu?
İşte bu yazıdaki iddiam: Herkes Kuran’ı anlaması gereken
ölçüde, nasip miktarınca anlayabileceği kadar anlayacaktır. Biz
Allah’ı adaletsiz mi zannediyoruz da terazide herkesin aynı
seviyede sorulara muhatap olacağını iddia ediyoruz? Herkes
105
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ilahi kitaba ya da kendisinin ihtiyacı olan ayetlere ulaşmakta ve
fırsat eşitliğine sahip olmaktadır. Ama herkes cübbeli risalelere,
hakikat diye safsata ve hainlik üreten kitabevlerine, sayıları
çokçalanmış mehdilere, sahte Mesih muhabbetlerine ve çağdaş
manastırlara ulaşmak durumunda değildir. Ulaşmasınlar da!
Allah adaletsiz değildir.
Bizim okuryazar çoban hakikati gördü. Ağasını düşündü, sonra
kendini! Koyunlarına şöyle bir bakıp “raina demeyeceğim
bundan sonra” dedi. Peki yüksek okullardan, türlü
üniversitelerden mezun olmuş, yüksek lisanslar, doktoralar ve
kitaplar yazmış olan bizler onun görebildiği herhangi bir şey
görebildik mi? Tüm bu müspet bilimimize, gezip
görmüşlüğümüze ve birbirinden üstün makamlarımıza rağmen
atalar dinine mi devam edeceğiz? Dönüp bakın Kamer
suresindeki dört ayete! Bu kitap, Kuran; sadece din adamlarına
mı gönderilmiş de, onu okumayıp hala kürsüde gözyaşları
dökenlerin vaazlarını dinleyip dinleyip “güt bizi” diyoruz!!!
106
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
!ÀcèLè èTmè ÀNLàyàcàksıN
Kuran’ı Anlamakta Zorlanmak
Bugün Kuran’ı anlamakta zorlandığımızı düşündüğümüz ve onu
anlamak için yeterli bilgimizin olmadığını hissettiğimiz için
kavrama azmimizi kaybetme tehlikesine düştüğümüz
zamanlarda ümitsizliğe karşı bizi korumaya alan bir ayete
rastladım. Daha önce defalarca okuduğum halde her seferinde
peygamberimize Kuran’ın indirilişi esnasında onun ezberleme
gayretine yönelik sıkıntısına ilaç olması açısından Allah’ın ona
bir yardımı olduğu anlamını vermiştim.
Elbette bu mana da doğru ve açık anlamı zaten bu anlam olarak
görünüyor. Ancak her ayetin her devre işaret edebileceğini ve
peygambere hitap eden her ayetin bir şekilde diğer insanlara da
hitap ettiği gerçeğini zaman zaman maalesef göz ardı
edebiliyoruz. Bu durum aynı zamanda Kuran’ın yaşayan bir
kitap olduğunu, ayetlerin derinde birçok anlamlar
taşıyabileceğini ve her okuyuşta bize yeni bir şeyler verdiğini
bir başka istikamette ispat ediyor bana göre. Ayet 20’nci sure
olan Taha suresinin 114’üncü ayeti:
107
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
20-Taha 114 Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana
O’nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur’an’ı (okumakta)
acele etme ve “Rabbim, benim ilmimi artır” de.
Biz insanlar olarak aceleciyiz. Kuran’ı okurken de anlamını
kavramaya çalışırken de bu böyle. Bir an önce bütün Kuran’ı
okuyup, hurafelerden uzaklaşarak en kısa zamanda anlama
gayretine giriyoruz. Oysa ayetleri acele etmeden okuyup
üzerinde derin derin düşünmemizi Allah bize başka ayetlerde de
söylüyor. Ayrıca Kuran’ın peygamberimize bile 23 senede
indirilmiş olduğunu göz önüne almamız gerektiğini
düşünüyorum. İşte tam da bu noktada Allah’ın bize yardım
ettiğini görüyoruz. Burada gördüğüm, bahsettiğim o biraz daha
saklı olan anlamın da bu olduğunu anlıyorum.
Nasıl ki burada peygamberimize hitaben “acele etme” ve
“Rabbim benim ilmimi artır” diye dua et deniyor; bize de “acele
etmeyin, daha iyi anlamak, daha derin anlamlara ulaşmak için
Allah’tan ilminizin, bilginizin artırılmasını dileyin” deniyor. Ve
işte bir başka surede de Allah onu açıklamanın kendisine ait
olduğunu söyleyerek yardımımıza yetişiyor.
75-Kıyamet 16,17,18,19 Sana vahyedileni unutmamak için
tekrarlarken, hemen anında bellemek için dilini kımıldatma.
Çünkü vahyi senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize
ait bir iştir. O halde Biz Kur’ân’ı okuduğumuzda, sen de onun
okunuşunu izle! Ayrıca onu açıklamak da bize ait bir iştir.
108
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Burada bizim de idraklerimize Allah’ın destek vereceğini ve
aynı zamanda diğer okuyacağımız ayetlerle destekleyerek
anlamamış olduğumuz ayetleri açıklayacağını anlamalı değil
miyiz? Nitekim öyle de oluyor. Allah onu anlamada bize
yardım edeceğini söylüyor ve dediğini yapıyor. O halde biz de
Allah’a güveniyorsak Kuran’ı anlayamamaktan korkmamıza
gerek var mı? Zaten anlamanın kolay olduğunu haykıran Allah,
hiç merak etmeyelim ki sıkıştığımız anda da yardımımıza
yetişecektir. Yeter ki ona sımsıkı sarılalım, anlayamıyoruz diye
ondan uzaklaşıp din şirk’etlerin tuzağına düşmeyelim.
Peygamberin din gününde şikâyet ettiği halktan olmayalım.
25-Furkan 30 O gün Peygamber: “Ya Rabbî, halkım bu
Kur’ân’ı terk edip ondan uzaklaştılar!” der.
43-Zuhruf 43,44 O halde sen sana vahyedilen buyruklara
sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen dosdoğru yoldasın. Bu Kur’ân
hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir. İleride
ondan dolayı sorguya çekileceksiniz.
54-Kamer 17-22-32-40 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye
Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen
ve ibret alan?
109
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?kàiNàTıN èfèNĐisi kimĐiR
Müşrik Hocalar Şerik Kitaplarıyla Kendi Hallerine
Peygamberimizden bahsederken ona “kâinatın efendisi” “iki
dünyanın efendisi” “iki cihan serveri” gibi tabirler
yakıştırmanın yanlışlığını açıklamaya çalışacağım bugün.
Aklını kullanamayan birisine siz de bu hususu anlatmaya
kalkarsanız muhtemelen sizin dine ve peygambere hakaret
ettiğinizi ima ederek ya da direkt söyleyerek suçlamaya
kalkacaktır. Efendi kelimesinin Rab kelimesinin Türkçe
karşılığı olduğunu bilmeyen bu zayıf idrakli ve bilmemesi ayıp
değil ama bilmediğini de bilmeyen bu insanlar bilmeyerek
peygamberimize “Rabb-ül Alemin” dediklerinin farkında bile
değillerdir.
Bu zihinsel mağlubiyetin ardından şöyle bir savunma gelecektir.
“Ben peygamberime böyle söylerken onu rab yerine
koymuyorum ki! Rab değil yönetici, büyük, sayılan, saygın,
üstün gibi anlamlar vermiş oluyorum. Sadece onu övmek, ona
saygımı göstermek için bunu söylüyorum! ” Peki düşüncesiz
kardeşim, deyin böylelerine; Biz hepimiz kime aitiz? Elbette
Allah diyeceklerdir. Peki yerin göğün, kainatın sahibi kimdir
110
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
diye sorun. Elbette Allah diyeceklerdir. Peki her şeyin idaresini
elinde tutan kimdir, diye sorun. Elbette Allah diyeceklerdir.
Ardından ekleyin; o halde sen bu rablığı, yöneticiliği, irade
sahipliğini, saygınlığı, üstünlüğü Allah’ın bir kulu ve elçisine
nasıl yakıştırabiliyor ve hakikatten, gerçekten bu kadar uzak bir
laf edebiliyorsun!
23-Müminun 84-90 De ki: “Bütün dünya ve içinde yaşayanlar
kimindir
söyleyin
bakalım,
biliyorsanız.”
Elbette:
“Allah’ındır” diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “Neden
aklınızı başınıza almıyorsunuz?” “Peki, yedi kat göğün ve
yüce arşın Rabbi kimdir?” diye sor. Elbette, “Allah’tır”,
diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “İnandığınız Allah’a karşı
gelmekten sakınmaz mısınız?” De ki: “Peki her şeyin gerçek
yönetimini elinde tutan, Kendisi her şeyi koruyup gözeten,
ama Kendisi himaye altında olmayan kimdir? Biliyorsanız
söyleyin bakalım!” Elbette, “Allah’tır” diyecekler. Sen de ki:
“Öyleyse
nasıl
oluyor
da
büyülenip
gerçekten
uzaklaşıyorsunuz?” Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik; fakat
buna rağmen onlar yalanı tercih ediyorlar. İşte gerçek:…
Muhtemelen bilmiyordur ama diyelim ki Kuran’dan haberdar
ve bu ayetlerin İsa peygamberi yücelten ve onu Allah’ın oğlu
yerine koyan Hıristiyanları kast ettiğini söylesin. Böyle bir
durumda kendi faciasını gözler önüne sermiş olacaktır. Çünkü
Hıristiyanlar İsa peygamberi oğul rab yapmışken bizimkiler
111
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
peygamberimize
yapmışlardır!!!
“kâinatın
efendisi”
diyerek
tam
rab
3-Al-i İmran 79 Hiçbir insana yakışmaz ki, Allâh ona Kitap,
hüküm (hikmet) ve peygamberlik versin de, sonra (o kalksın)
insanlara: “Allâh’ı bırakıp bana kullar olun”, desin; fakat:
“Öğrettiğiniz Kitap ve okuduğunuz şeyler gereğince Rabba
halis kullar olun!” der.
“Allah’ın habibi” tabirine hiç girmek bile istemiyorum.
Arapçada anlamı belli olan bu kelimeyi peygamberle birlikte
anmak bile bir Müslümanı yeterince rahatsız etmeli. Bunun
yanında peygamberimize çeşitli yalan yanlış rivayetlerle
yakıştırılan gayb ve gelecek haberleri verme hikâyeleri ise
bazen tam bir komedi haline dönüşüyor. Sözgelimi; Allah
kıyamet saatini ansızın gelecek bir olay olarak bildirmişken
rivayetlerde peygamberimiz sözde türlü alametleri ki bunların
çoğunu Kuran’ı duyduğumuzdan daha çok duymuş, öğrenmiş
ve hatta bekleme moduna girmişizdir ki onun hangi gün hangi
saatte kopacağına kadar söylemiş zannedilmektedir.
Bunun yanında peygamberin gölgesinin yere düşmeyeceğinden,
etinin kemiğinin çürütülmesinin toprağa haram kılındığına,
hiçbir hata yapmadığından, kırk erkek gücüne sahip olduğuna,
indirilen ayetleri hayata uygulayabilmek için illa ki onun
söylediği rivayet edilen sözlere uymak gerektiğine kadar neler
neler anlatıla geldiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Hatta
112
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
maalesef ayetlerden daha çok bu uydurmaları biliyoruz. Kendi
döneminde peygamberimizin kıyameti ve Osmanlı padişahının
İstanbul’u alışıyla ilgili olduğu gibi diğer gelecek kehanetlerini,
etrafındakilere detaylı olarak anlattığı bize zannettirilerek
uydurma hikâyelere inanmamız beklendi, bekleniyor. Oysa
bakın ayetler ne diyor!
6-Enam 50 De ki: “Ben, size Allah’ın hazîneleri benim
yanımdadır” demiyorum. Yok, “Ben gaybı bilirim.” Yok, “Ben
meleğim.” de demiyorum. Bana ne vahyediliyorsa, ben ancak
ona tabi olurum” De ki: “Kör, görenle bir olur mu? Hiç
düşünmüyor musunuz?”
7-Araf 187 Sana kıyamet saatinin ne zaman geleceğini
sorarlar. De ki: “Onun ne zaman geleceğine dair bilgi yalnız
Rabbimin nezdindedir. Vaktini O’ndan başkası açıklayamaz.
O öyle bir meseledir ki, ne göklerde ve ne de yerde ona
tahammül edecek hiç kimse yoktur!” O size ansızın gelecektir.
Sen sanki onu biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki:
“Ona dair gerçek bilgi yalnız Allah’ın nezdindedir; ama
insanların çoğu bunu bilmezler.”
17-İsra 73 Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir
şeyi uydurup, Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak ve
ancak o takdirde seni dost edineceklerdi.
113
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
18-Kehf 110 De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Ancak
şu farkla ki bana “sizin ilahınız tek İlahtır” diye vahyediliyor.
Artık kim Rabbine âhirette kavuşacağını umuyorsa, makbul
ve güzel işler işlesin ve sakın Rabbine ibadetinde hiç bir şeyi
O’na ortak koşmasın.”
İşte görüyorsunuz peygamberimiz “Ben sadece sizin gibi bir
insanım” diyor. O halde peygambere iftira atıp dine hakaret
eden, Kuran’ı yalanlayan kim? Allah’ın elçisine “kâinatın
efendisi” diyerek sağdan yaklaşan şeytana yol veren mi, yarım
saat Arapça dualar ederken ben sizin üzerinizdeki nazarı
kaldırdım diyen cübbesi kalın müşrik hocaların dine ve
dinleyenlerine hakaretlerini iyi bir şey dinliyorum zannıyla
dinleyenler mi, yoksa Kuran’da yazılı olan ne ise ben ona
inanırım diyen mi?
25-Furkan 30 O gün Peygamber: “Ya Rabbî, halkım bu
Kur’ân’ı terk edip ondan uzaklaştılar!” der.
114
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
müşRik kiTàpLàR
Doğru Yola Oturan İblisler
Öyle sözde din (şirk) kitapları var ki (düşünmeyen) insanı
çaktırmadan dinden imandan çıkartırlar! Çıkartıyorlar da!
Bunların içlerinde öyle tehlikelileri de var ki (düşünmeyen)
insanı batıl bir din yapısının içine sokmakla kalmıyor aynı
zamanda (şeytan gibi bildikleri) gerçekleri de anlatırken
saptırarak ve başkalarının ağzındanmış gibi söyleyerek
okurlarına hakaret edip onları popülist bir yaklaşımla
büyüleyerek istediklerini yaptıracak yola sürüklüyorlar.
Beynini, aklını gelenek dinine teslim etmiş nice cahil ve gafil
insan bu kitapların ve bu kitapları müracaat noktası gören
hocaların peşinde (şirk peşinde) koşuyorlar. İcra ettikleri sahte
dinin küfür olduğuna asla inanamayacak kadar putperest halde
olduklarını bilmiyorlar. Görmek istemedikleri için de hiçbir şey
göremiyorlar. Elimdeki böyle bir kitap! Sözde Hıristiyan
misyonerlerin ağzından Müslümanları nasıl nitelendiriyorlar
bakın.
115
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bu tespit sadece Hıristiyan misyonerlere ait zannediyorsanız
yanılıyorsunuz!
Bakın ben demiyorum. Fikirlerine karşı çıktığım ve birçok
insanın İslami kitap, imanı öğretiyor diye sarıldığı bu kitap(lar)
diyor: Ve bu sayfada yer alan bazı tespitleri bence hiç de
mesnetsiz değil. Aynen şeytan gibi! Her şeyin doğrusunu bildiği
halde doğruyu söylerken yanlış yolu tercih ettirmeye gayret
eden iblis gibi! Çoğunuz cahilsiniz, kafanız çalışmaz, bana uyun
116
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
diyor. Ne kendi kitabınızı ne de diğer hak kitapları biliyorsunuz
diyor. İbadetlerinizi bilmeden anlamadan yaparsınız, ne
Kuran’ın kapsamını ne de Kuran’ı anlatanların ne olduğunu
bilirsiniz diyor. Müslümanlığı sevmeniz bildiğinizden değil ana
baba ve hocalardan gördüklerinize inanmanızdandır diyor. Daha
ne doğrular söylüyorlar ama yanlışlara bulamak için!
Çoğunuz ne Arapça ne de başka lisan bilmezsiniz, diğer dinlerin
ve hurafe dolu mezhepleşmişliklerin yanlışlıklarını anlatan
kitapları okumanız bir yana, var olduklarından bile haberdar
değilsiniz diyor. O yüzden size öyle kitaplarla güya
Hıristiyanlığı anlatıyorlar ki sizin dilinizde, sizin gibi cahillerin
anlayabileceği kolaylıkta oluyor diyor. Ama nasıl da hedef
saptırıyor! Tüm bunları diyor ama aynen şeytan gibi doğru
yolun üzerine bir yılan gibi çöreklenip insanları başka yollara
gitmeye zorluyor. Hırsıza bak deyip imanları çalıyor.
117
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Sizce bu yukarıdaki ifadeler Hıristiyan misyonerlerin foyasını
ortaya çıkarmak için mi söyleniyor? Eğer bu uyanışı verdikten
sonra yeni bir uyuşturucu vermezse okuyan doğal olarak
Kuran’a yönelecektir. Bakalım hiç Kuran’ı bir defa da anlamak
için kendiniz okuyun diyecek mi bu kitap!
118
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Hedef kitleyi tespit ettiniz mi? Kesinlikle bu satırları okuyacak
olanların hiçbir yönlendirme olmasa bile fuhuşhanelere,
meyhanelere gidecek zihniyette olmadığını bal gibi biliyorlar. O
halde her söylenene inanmaya hazır bu insanlara dini
öğretmekse maksat, bu konularda gezmenin manası ne sizce?
Okuyana duymak istediklerini söylemekten ve kendi tarafına
çekmeye çalışmaktan öte olmayan bir popülist yaklaşım değil
mi? Bakalım daha neler var görelim.
Gördünüz mü? Eğer ehli sünnet alimlerinin söylediğinin aksine
bir şey iddia ederseniz mürted oluyormuşsunuz? İyi de ehli
sünnet alimlerinin uyuşmadığı durumlarda ne olacak? Mesela
mürtedliğin cezasının ne olduğunu biliyorsunuz? Hanefiyseniz
ölüm! Şafii ya da hanbeliyseniz başka! Ortaçağın hıristiyan
papazlarının cadı avlaması gibi ehli sünnet ilim adamlarına
karşı çıkan adam arayıp kilisenizin hükmünü mü vereceksiniz?
119
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bu ne özgürlük, bu ne akıl, bu ne vicdan! Hadi tamam diyelim,
hükümleri ehli sünnet alimlerine göre verdiniz; dayanakları
hangi kitap? Berika, Hadika, Buhari, Müslim!!! Hani Kuran
nerede??? Yok! Çünkü aradığınız hükümleri orada
bulamazsınız!!!
Ortadaki paragrafa dikkat ettiniz mi? Mesajı aldınız mı? Kuran
ayetlerini sadece peygamberimiz anlayıp açıkladığı için (!)
bizim için esas olan hadislermiş. Onları da alimler bize
açıklayacaklar, orada bulamazlarsa kendileri anlam verecekler.
Ama biz kafası çalışmayan avamız. Anlayamaz ve onları
ayıklayamayız. Mezhebsizler hadis uydururlarmış! Yalanı fark
120
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ettiniz mi? Bir kere mezhepsizlerin büyük kısmı hadise inanmaz
ki hadis uydursunlar! Siz sahih dediğiniz hadislere bir göz atın
yeter! Gülmek geliyor içimden ağlamak yerine! Şu tefsir ilmi
diye abartılan da… Neyse o ilim çeşitleri konularına belki başka
bir zaman daha hazırlıklı olarak gireriz! Orada da ne
sahtekârlıklar dönüyor ne göz boyamalar var ya hadi neyse!
İşte bu! Bakın siz düşünmeyin, ben bunları zaten düşündüm ve
yazdım diyor. Ben bunların farkındayım, gelin benim kitabımı
okuyun, benim dediğim gibi hurafelerle yaşayın, kurtulun diyor.
Her dönemde türlü firavunlarla işbirliği yapmış münafık
tüccarlar sizi!!! Herkese lazım olan iman, ama sizinki asla
değil! İşiniz gücünüz duygu sömürüsü ile reklam yapıp dolap
121
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çevirmek! Gazetelerinizi de gördük, televizyonlarınızı da,
kitaplarınızı da! Ne anlatıyorsanız tam tersini medyada ve
sosyal hayatta sergilediniz utanmadan! Kuran’ı bilmiyorsun
diyorsun ama gösterdiğin kitapların arasında Kuran yok
nedense! Hakiki Müslümanlık bu zırva kitaplardan
öğrenilirmiş!!! Çünkü Kuran’ı okurlarsa senin ne mal olduğunu
anlayacaklar! Gizleyin Allah’ın ayetlerini bakalım nereye kadar
gizleyebileceksiniz! Sizin tatlı dilinizi eşek arıları soksun! Alın
size takdir ve teşekkür mektubu!
63-Münafikun 4 “Onları gördüğünde kalıpları kıyafetleri
senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında
sözlerine kulak verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara
dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. İçleri boş, ödlek
olduklarından çıkan her sesten pirelenir, her yeni haberi
kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan
sakın! Allah belalarını versin onların! Nasıl da hakikatten
vazgeçiriliyorlar.”
122
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ÀĐèmo∂LuNà üfLèNèN Ruh
İçine Üflenen Ruhu Hiçe Sayan Âdemoğlu
Çok zaman çok yerde duyduğumuz, okuduğumuz halde
“Allah’ın kendi ruhundan insana üflemesi” nedir diye düşündük
mü hiç! Bu kadar derin bir konu üzerinde O’nun yeryüzünde
yarattığı halifeler sıfatıyla hiç aklımızı yorduk mu? Aklımızı da
tanrılaştırmamalıyız, diyor bazılarımız. Bu da doğru, çok doğru
bir söz bana göre de. Ancak bu sözdeki inceliği anlayabilecek
idrake sahip olmak bir yana beşer, heva ve heveslerini
tanrılaştırmış durumda zaten. Eğer aklını kullanma becerisini
arka plana atarsa çok daha fazla şeyleri tanrı edinmeye devam
edecektir. O halde (elbette ki tanrılaştırmadan) aklını kullanmalı
insan. Allah’ın bizden istediği de bu olsa gerek.
Nasıl ki işleyen demir ışıldarsa, nasıl ki bıraktığın demir
paslanırsa, nasıl ki kenara attığın meyve çürürse, nasıl ki yol
vermediğin yağmur sel olup felakete dönüşürse, nasıl ki
umursamadığın düşman gün gelir seni kendi yurdunda yabancı
hale getirirse, nasıl ki ilgilenmediğin çocuk sokakta tinerciye
dönüşürse, nasıl ki okumadığın kitabı okuyanlar seni ezerse, işte
123
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
o kullanmadığın akıl da seni perişan eder, rezil eder, neticede
helak eder.
Eğer aklımızı yormamıza gerek yoksa Allah bize “sana
ruhumdan üfledim” diye neden söyledi? Bize açıklama yapmak
zorunda mıydı “size ruhumdan üfledim” diye. Demek ki
içimizdeki ruh Allah’ın ruhunun vasfını taşımakta, içimizdeki
adem Allah’ın vasıflarını cüzi şekilde bünyesinde
bulundurmakta. Bu bulundurmadan dolayı da Allah’ın bu
vasıflarını yeryüzünde hâkim kılmakla görevliyiz. En azından
bence, öyle olmalı. Yoksa başımıza gelen her şeye, her
fakirliğe, her zulme, her dayatmaya, her kabalığa, her aldatmaya
razı olacaksak ve karşısında kıyam edip bu zulümleri yapana
karşı çıkmayacaksak ha Allah’ın sıfatlarını taşımışız ha
taşımamışız neye yarar! Biz Allah’ın bize emanet ettiği o cüzi
sıfatları zalime dövdürmekle mi görevliyiz!
Peygamberimiz öyle mi yapmış? Başımıza gelene razı olalım,
kendi kendimize hergün beşyüz ihlas okuyalım, tesbih çekelim
bekleyelim, ölünce de böylece cennete varis oluruz mu
demiştir! Aksine ömrü boyunca haksızlıkla hem kılıçla, hem
aklıyla savaşmıştır. Ali’nin zülfikarının anlamı oturup halimize
ağlayalım, sızlanalım, sadece dua edip kendimizi kurban edelim
mi olmuştur! Yoksa o kılıç, dini dinden çıkaranların boynuna
mı vurulmuştur! Hangi peygamber, hangi mücadelesinden
vazgeçmiştir? İsa gibi öldürülmeye çalışıldığını bile bile zulme
124
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
direnmiş, kılıcı yoksa sözüyle yıkmıştır karşısındaki batılı. Ama
ademin çoğu maalesef bundan habersiz!
Ahlaklanmak Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır, sözünün
ardında yatanı da işte Allah’ın bize verdiği bu sıfatların insanda
tecelli etmesi, yani insanın o vasıflara sahip çıkması gerektiğidir
diye anlamak gerekmez mi? Allah’ın zamandan münezzeh
olmasını, onun için zamansızlığın hak olduğunu bildiğimize
göre aslında zamansızlığın da insanın gayesi olduğu açıktır.
İnsan yaratılışında zamandan münezzeh olma isteği ile
yoğrulmuş durumdadır. Bu Allah’ın bize üflediği vasıflardan
biridir. Bu bizim kendimizi tanrılaştırmamız değildir. Akıl da
öyledir, mühendislik icat edip olmayan bir alet yapmak da,
güzel ahlaklı olmak da, zulmedilene acımak da, zamansızlık da,
affedici olmak da, şefkat etmek de…
Fikrimce kimse ölmek istemez, istememeli, öldükten sonra
yeniden dirilmek, sonsuz bir hayata kavuşmak ister, istemeli!
Hiçbir resul gönderilmemiş, hiçbir hak kitap indirilmemiş
olsaydı bile bu yolla insan yeniden dirilişe yine de inanmak
zorunda kalırdı. Bu his insanın içindedir. Kovulacak,
kaçınılacak bir his değildir. Bu ahrete inanmanın hak oluşu,
ahretin var olduğunun bir başka cihetten ispatıdır. İnsana
üflenen ruh zamansız yaşamak isterken bu dünyada zamana
hasredilerek yaşamak durumundadır ve bundan kurtulma
peşindedir, öyle de olmalıdır. Bunu anlayabilmek için aklı
özgür bırakmak gerekir, etrafına duvarlar örmek değil! Nitekim
125
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Allah’ı inkâr edenlerin bile reenkarnasyona saplanmalarının
altında yatan muhtemeldir ki aynı içten güdülenmedir.
Yine fikrimce; ne dediğini bilmeden Kuran’ı hatmetmekle,
dilediği gibi yiyip içip günde en az yüz defa selavat getirmekle,
parazitli bir telefon bağlantısı gibi Allah’a bilmediğin dille dua
etmekle, akşama kadar yatarak oruç tutmakla, Ali’m diye
ağlayıp sızlamayı ibadet saymakla, Hüseyin’im kendini ümmete
feda ederek bizi affettirdi demekle, Mercedes arabasına adak
kurbanlar kesmekle, duvarlara karınca duaları asmakla,
boynuna hemayil takmakla, karısını kızını çarşaflara sarmakla,
sakalını hocaya üfletmekle yeryüzünün halifeleri olduğunu
zannedenlerin dini Allah’ın dini olamaz!!! Helâya sol ayakla
girmekle halife olunamaz!!!
Unutmayalım, Biz Allah’ın ruhundan içine üflediği varlıklarız.
Onun vasıflarını burada ezdirir tavırlara giremeyiz. Böyle bir
görevimiz olmasaydı bizi melek yaratırdı, biz de sadece
söyleneni yapar, söylenmeyene kafa yormazdık. Şeytan da bize
secde etmek zorunda kalmazdı. Sen kim olmalısın, kimi örnek
almalısın ki bu yolla edindiğin vasıflarla şeytan sana secde
etsin! Yoksa niye etsin? Düşün!!! Tırnaklarını sırayla
kesiyorsun diye mi!!!
126
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ßuNLàR Đà sàhih hàĐis
Neden Bu Sahih (!) Hadislere İnanmıyorsunuz?
“Bir hadisin sahih olduğu bildiriliyorsa ve sahih hadis
kitaplarında geçiyorsa ona kesinkes inanırım ve hayatıma
uygularım” diyenler sizler için seçme hadislerim var. Lütfen
bunlara da inanır mısınız! Hepsi Kütüb-i Sitte’den alınmıştır.
“Sahih hadislere bu hadis Kuran’a uymuyor diyerek
inanmayanlar dinden çıkıp kâfir olmuştur, bu kadar din adamı
yanılıyor mu!” diyenlerse ikişer kez üçer kez beşer onar kez
okusunlar ve uygulasınlar da kâfir olmasınlar!!!
Ebu Katade (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i bu minder üzerinde
iken işittim şöyle dedi: “Benden çok hadis rivayet etmekten
kaçının! Herkim benim üzerimde bir şey söylemek isterse hak
veya doğru söylesin! Kim benim söylemediğim sözü bana isnad
edip söylerse, cehennemdeki oturma yerine hazırlansın!” İbni
Mace 35, Müslim 14, Tirmizi 2796, Darimi 244
127
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Ebu Said El-Hudri (r.a.)’den rivayet edilmiştir. Bu hadiste
efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. ”Benden (bir şey)
yazmayınız. Kim benden Kur’an’dan başka bir şey yazdı ise onu
imha etsin. Kim benim üzerime yalan söylerse Cehennemdeki
yerini hazırlasın” Müslim 4/2298
Ebu Hureyre (r.a.)den rivayet edilmiştir. “Biz hadis yazarken
Efendimiz (s.a.v.) yanımıza geldi ve; Yazdığınız şey nedir? dedi.
Senden işittiğimiz hadisler, dedik. Rasulullah (s.a.v.):Allahın
kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler
Allahın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için dalalete
düştüler.dedi”
Adiy
ibni
Hatim (Radiyallahu
Anh),
Allah’ın
Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bu ayeti (Tevbe 31)
okuduğunu işitince dedi ki: “Onlar, onlara (din adamlarına)
ibadet
etmiyorlardı.” Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi
ve
Sellem) şöyle buyurdu: “Fakat Allah’ın haram kıldığını onlara
helal kılıyorlar, onlar da bunu helal kabul ediyorlardı. Allah’ın
helal kıldığını onlara haram kılıyorlar, onlar da bunu haram
kabul ediyorlardı. İşte bu onların, onlara (din adamlarına)
ibadetleridir.” Beyhaki Sünenü’l-Kübra 10/116, Tirmizi 3292
128
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
!sàkıN okumàyıN
Kitap Tanıtımı
Size bugün bir kitap tanıtacağım. Ama siz tanıttığıma bakıp da
sakın okumayın! Levh-i Mahfuz yayınlarından! Hayatınız ve
ebediyetiniz için daha önemli bir kitap yok. Ama olsun,
okumayın! “Oku” diye başlıyor. Ama olsun okumayın!
“Oku”nun ne anlama geldiğini siz nereden bileceksiniz, o
yüzden okumayın! 1400 yıl önce çıkmış! İsmi Kuran-ı Kerim.
Yazarı Allah. Okurları için yazdığı son kitabı. Sana gerekmiyor
yani, sadece okurları için! İlk baskısı Mekke ve Medine’de çok
rağbet görmüş! Ama siz on dört asır önce çıkmış bir kitabı niye
okuyasınız! Dünyanın en çok satılan ama satılma oranına göre
anlamak için belki de en az okunan kitabı! Çoğunluğa uyalım!
Demek ki okumaya gerek yok! Ama illa ki okumak istiyorsanız
sakın ha içinde ne yazdığını anlamak için çevirilerine falan göz
atmayın, sadece orijinal diliyle hatta tecvidli okuyun! Sonra
anlamaya falan başlarsınız Allah korusun! Okumayın!
Anlamayın! Anlaşılmaz olun!!!
Fakat Kuran hariç her türlü din kitabını, ilmihalleri ve hadis
kitaplarını okuyun. Onlar da Arapçadan çeviri ama olsun;
129
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hadisler Allah’ın koruması altındadır (!) senetlidir, ittifaklıdır,
tevatür yoluyla kesintisiz gelmiştir, çevrilirken asla anlam kaybı
oluşmaz, yalan karışmaz! Ama Kuran ayetlerini çevirirseniz
farklı anlamlara gelir ve tevatür yoluyla değil direkt Allah’tan
geldiği için yalan karışır, yanlış anlaşılır, siz de günaha
girersiniz anlamaya çalıştığınız için! Allah’ı anlamazsınız ama
velileri anlarsınız! Allah’ın değil kullarının kitaplarını okuyun,
kullarını veli edinin siz! Böylece şirkten kurtulursunuz! Ama
direkt Allah’ın hükümlerine bakarsanız şirke girer, kâfir
olursunuz!!!
Kuran’ı anlamak için okuyalım diyenler hep sapıklar zaten!
Kafaları hiç basmıyor! Kendileri sapmışlar, başkalarını da
saptırmak için Kuran’ı okuyup herkesin gerektiği kadar
anlayabileceğini ve yanlış anlamaktan korkulmamasını, çünkü
Allah’ın adaletli olduğunu iddia ediyorlar! Vay sapıklar vay!
Nasıl da Kuran’daki ilk emir olan “Oku” sözünü tekrar edip
durarak doğru yoldan ayrılıyorlar!!!
Siz beni dinleyin! Allah’ın bu kutsal kitabını güzelce sarıp
sarmalayın, duvara asın! En ulaşılamayacak yerlere koyun! Ona
dokunmamak için üüüüfff, çok sebep var! Sağa sola taşımayın!
Hele abdestsiz sakın dokunmayın! Kutsal şeye dokunulur mu
hiç! Çarpılır marpılırsınız aman ha! İçindeki kargacık burgacık
yazıların zaten senin için anlaşılır tarafı yok! Manasını okusan
da anlamazsın! Onları okuduğunu ve anladığını iddia edenleri
kendine şeyh edinir, üzerine düşeni yapmış olursun! Olmadı
130
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şeyhinin iki kaşının ortasını hayal eder, alnının çatısına bakarsın
da kitapta ne yazdığını öyle anlarsın, hatta önce şeyhine, sonra
oradan aldığın adresle kitabın yazarına ulaşırsın! Ya da eline
binlik bir tesbih al, yetmişbin defa selavat getir, yazarın ne
dediğini anlamayı da aşar üstüne borcun varsa ödemiş,
hastalığın varsa iyileştirmiş, bin hac sevabı da almış olursun!
Hatta üzerine yüz rekât tesbih namazı kıl ki amel defterin iki
sene kapansın, hiç günah yazılmasın! Ama kitap öylece kenarda
dursun! Cenazen olunca da bir hoca tutarsın, eline kitabı verir,
parasını verir okutursun! Sen yine anlamazsın ama olsun,
ölenler anlar nasıl olsa!!!
Niye okuyasınız ki! Ne yazıyormuş içinde! “Düşünmeyecek
misiniz” yazıyormuş. Sen nasıl olsa düşünebiliyorsun! Bu
mudur yani! Boşver düşünemeyenler okusun! Başka ne
yazıyor? “Aklınızı kullanmayacak mısınız” diyormuş. Demek
ki aklı olmayanlara yönelik! Senin bildiğim kadarıyla var!
İhtiyacın yok o zaman! Başka? “Şükretmeyecek misiniz”
varmış. Sen şükrediyorsun zaten! Hele hele bir beladan,
hastalıktan ya da kazadan yakanı kurtarınca aklına geliyordur
şükretmek! Demek ki bu da sana göre değil! Sen boşver! Kitap
orada duruyor mu, bırak dursun! Hem çok okursan kafayı
üşütürsün, aman ha! Bizim orada bir deli vardı, çok okuduğu
için delirmiş aslında! Onun gibi olmak istemiyorsan çok da
düşünme, iyi değil böyle şeyler! Birileri okur, bize anlatır!
Riske girme! Sen dokunursan ne olur ne olmaz, çarpar
marpar… Ama adam çarpmaz… (Sen öyle san)
131
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bütün bunlara gerek yok arkadaşlar! Sadece bir kelime-i
şahadet getirmek yeter! Bir defa diyosun, ölene kadar yetiyor o
sana! Bizim dinimiz hepi hepi bu kadar! Neydi o hani var ya
eşhedü ennalahe, hah işte o! Ne mi demek? Geçen bi dizi filmde
de geçtiydi ama… God bless you, God thanks gibi bişey.
Neyse!
Son verirken hatırlatayım. Elinizin kiriyle sakın dokunmayın o
kitaba! Oku’mayın! Sizin aklınız size yeter! Allah’ın sözlerine
akılla anlam veremezsiniz ama okumamak gerektiği kararını
aklınızla verebilirsiniz!!! Senin dinin en iyi din, en son din, en
mantıklı din. Bunu biliyorsun ya tamamdır! Ötesini boşver, ya
cübbeli hocaların veya nur yüzlü hocaannelerin sohbetlerine
gidelim, ya da kişisel gelişim kitapları okuyup hayatın
gizemlerini bulalım, yoga yapıp nirvanaya ulaşalım biz!!!
132
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ßèNim öfkèm kàRĐèşimè Đè∂iL
Yazılarımdaki Öfke Kime, Neye Karşı
İçten belli belirsiz bir öfke ve direnişi içimde yaşattığımın ve
yazılarıma yansıttığımın farkındayım diyerek başlayayım.
Arada bir masaya yumruğumu vurduğumu biliyorum yani.
Değerli
ziyaretçilerimin
değerlendirmelerinde;
son
zamanlardaki yazılarımda kullandığım üslubun tonlamasındaki
bu öfkeden doğan göndermelerimin genellikle bir zümre
yönünde* olduğu şeklinde haklı eleştiriler alıyorum. Büyük
oranda doğru bir tespit! Esasen günlük hayatımda yazılarımla
oranlandığında daha düşük bir tempoda konuşmaya gayret
ederim. Yine de bu sakinlik arada bir de olsa o baldan tatlı olan
öfke patlamalarına dönüşüyor. Ancak o durumlarda dahi sirke
küpünü
aşındırmamaya
gayret
ederim.
Bu
öfke
termometresindeki cıvanın yükselişini ilk olarak yazı
üslubumun karakteristiği olması ve odaklandığım konuya olan
duygu yoğunluğum ile açıklayabilirim. Daha önemli nedenleri
ise aşağıda, yazının devamında vereceğim.
133
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Zümre kelimesi ile kastedilen nedir diye düşündüm. İçinden
çıkıp geldiğim ve iyi tanıdığım bir kültürü eleştirmem bir
zümreye kasıtlı bir yöneliş olarak algılanmamalı. Bu doğal bir
yöneliştir. Eğer yöneldiğim düşünülen zümre belirli bir
cemaatse hemen düzelteyim ki bu yanlış bir algı olmuş. Ama
şayet zümreden kasıt “dinimizi bize yalan yanlış öğretmiş ve
öğretmekte olanlar” ise çok iyi anlaşılmışım demektir. Ve
öfkemin büyük kısmı onlaradır, kesinlikle doğrudur. Arada
geçen güncel isimler ve sıfatlar varsa ki kalabalığın içinde
zihniyetlerinin fark edilmeleri kastıyla işaret parmağımı
kullanmışımdır, vardır onlar, ama sadece simge oluşturuyorlar
yazılarımda. Bu da bilinmeli. Aslında bunlar o kadar çoklar ki
(ben de kendi çapımda) bugünkülerden baltayı kimin boynuna
asıp “işte bu yaptı” diyeceğim zatı (aslında bir tanesi büyük
aday ama) henüz tespit edebilmiş değilim. Bu sözümden de
anlaşılmış olmalı ki benim öfkem doğru insanlara ya da
aldatılmış beşere değil tamamen putlara karşı!
Bir düşünün; gözünüzün önünde en yakınlarınızın,
akrabalarınızın,
arkadaşlarınızın,
sevdiğiniz
insanların,
saydığınız insanların ebediyet kellelerine kılıçlar vuruluyor,
ebediyete gidecek ayaklarına prangalar bağlanıyor, yılanlar
tarafından dilleriyle zehirler saçarak ısırılıyorlar. Ne yaparsınız?
Öfkelenmez misiniz? Benim öfkem safça aldanmışa değil,
yılanlara, şeytanlara ve onlarla işbirliği yapanlara!
134
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bir düşünün; görüyorsunuz! Sizi ve sevdiklerinizi yemek üzere
ağzını açmış kocaman bir ejderha görüyorsunuz, homurtularını
duyuyorsunuz, pis kokusunu alıyor, tırtıklı derisine dokunuyor,
havadaki
kokmuş
nefesinin
zerrelerini
damağınızda
hissediyorsunuz. Ama etrafınızdakiler ne görüyor, ne duyuyor,
ne kokusunu alıyor, ne yanık tadını! Yahu arkadaş benim
gördüğümü nasıl göremezsiniz, benim duyduğumu nasıl
duyamazsınız öfkesi benim öfkem! Benim öfkem anlamayana
değil, anlatamamaya!
Bir düşünün; bugüne kadar savunduğunuz neredeyse her şey
yerle yeksan olurken eskiden hedefinizde olanlar basit kuklalara
dönüşmüş! İnsanlar o basit kuklaları çok menem bir şey
zannedip ya lehinde el pençe divan, ya da aleyhinde kıyamda
dururken ne yaparsınız? Durun, asıl sorun onlar değil, onlar da
bilmiyorlar “hırsıza bak diyene bakın” öfkesi benim öfkem!
Benim öfkem kandırılmakta olunmaya!
Benim öfkem âlimlere değil kendini cilt cilt kitapların arkasına
saklamış, kurbanlık koyunun postuna bürünmüş, peçeyi kendine
perde yapmış zalimlere! Benim öfkem âlim olmayan âlimlere!
Benim öfkem sana değil, kardeşime değil!
Her düşünen sorgulamıyor kardeşim benim! Belirli sınırlar
içinde, düşündüğünü zannediyor! Oysa bırak nakli, başkaları
korkuyor olsa da sapmaktan, vahyi dahi içselleştirmek için
tahkik etmek gerekir diyorum ben! Tahkik ederek inandığım
135
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
vahiy aklımı aşıyorsa sorun yok zaten, gaybe inandım ben. Ve
takılanlar olsa bile çözümsüz kalmıyor aklın özgürse! Çözüme
ulaşmayan, tıkanan ve çelişkiye yenilenlerse vahyin dışında
kalıyor hep, görüyorum bunu! Benim öfkem bir naklin ya da
davranışın aklımı aşmasına değil aklıma ve vahye aykırı
olmasına!
Benim öfkem ne şekilde ibadet edildiğine değil, şekli öne
sürerek ibadet ettirilmiyor oluşumuza kardeşim benim! Benim
öfkem namazlarımızın (Allah korusun) suratımıza fırlatılmasına
sebep olanlara, olmakta olanlara, olacaklara!
Bir gecede orijinal dilin kaybedilmesi* diye bir şey yok! O
geceden evvelki dil de aynı dildi, o geceden önceki okuma
yazma oranlarının o geceden sonrakiyle ciddi bir farkı da yok!
Hanedan ve aydın dili diyorsan bu devirde de avamdan farklı
kardeşim benim! Keşke herkes Kuran arapçasını bilse de anlasa
ama bu mümkün değil! Keşke o edebi ahengi de net olarak
hissedebilsek de oradan da bir şeyler alsak! Ama emin ol Arap
da anlamıyor, anlasa bu hale gelir miydik?
Üstelik batı’lı ne yapsın, düşünmek gerek! O da bizim gibi
bölük pörçük, o da kandırılmış, o bizden daha da çok hurafelere
boğulmuş, onları da azizler, papalar, patrikler, rahipler,
hahamlar ve kiliseler sömürüyor, elindeki kitaplar bile
darmadağın edilmiş, ama hala okumaya uğraşıyor, oradan
aldığını süsleyip satıyor, en modern filmlerine konu ediniyorlar.
136
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Allah adaletsiz mi? Bize indirilene de onlara indirilene de iman
etmedik mi! Demek ki esas, tek tek ayetlerle de kalmıyor;
kitabın ruhunda kitabın temasında kardeşim benim! Benim
öfkem her şeyi okumaya değil, okumanın şekline değil,
içeriğine ulaştırılmamaya ve Allah’ın lafzını okumak yerine
onun adına illa ki başka şeyler okutulmasına!
Benim öfkem doğru bildiğimiz yanlışların ortaya
çıkartılmasının karşısında, kandırılanlar olmamıza rağmen
kendimizin durmasına kardeşim benim! Bu çukurlarla dolu
yollarla nice manevi faydalar* dediğin şeyler gelmedi,
gelmiyor, amortisörler gevşiyor, kaporta eziliyor, lastiğimiz
patlıyor, topuğumuz yarılıyor işte! Bir gün gelir de şu yoldaki
trafiği düzeltir* diye boşuna trafik polisi (mehdi ya da mesih)
bekleme kardeşim, o yollarda herkes polis olmuş haraç kesip
duruyor yolculara. Doğru yolun ise tek bir polisi vardı, o da
mevzuat neyse ona uydu, başka kurallar uydurmadı, kendinden
hüküm vermedi ve üzerimize bekçi de kılınmadı. Öfkem
kendince kurallar uydurarak yolumuzu kesip haraç isteyenlere!
Bence sen de kimseyi bekleme, trafik kuralları belli, otobana
çık ve yürü! Beklersen biri mutlaka yanına yanaşır, beklediğin
benim der ve seni soyar kardeşim benim!
Fikrimce; işte seninle benim birbirimizi anlamıyor hale
getirmelerinden başka bir şey değil yüzyıllardır olanlar! Ben de
insan olduğuma göre benim de hatam vardır. Senin de vardır.
Hatta bana inanmayın, kendiniz okuyun deyip duruyorum.
137
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Hatta ve hatta fitne sayın söylediklerimi ve karşımda durun!
Aksini ispat etmek için okuyun ortak kitabımızı. Okuyup
araştıran, her karşısına çıkan fitnede Allah’a ve dinine olan
inancını kaybedecekse, okumayan, düşünmeyen çoktan aynı
batağa saplanmış demektir de haberi yoktur zaten, kardeşim
benim!
İşte psikolojimiz! Ben senin kardeşinim. Bütün öfkem
kandırılmamak ve sorgulamak için! Ben size din anlatma
peşinde değilim. Öyle bir vasfım da yok ve de asla olmasın
zaten. Bütün hedefim sadece tebliğen “oku” diyebilmektir.
Kendi inandıklarını sorgulamaktan korkan insan, okuduğunda
“ya yanılır da farklı anlarsam” düşüncesiyle yoldan çıkmaktan
korkuyorsa hiçbir dinde de değildir, inandığını söylediğine de
gerçekten inanmıyordur zaten!
Amelde nasıl başkasının namazı bizim işimize yaramıyorsa,
imanda da mesele başkasının inanması değil bizzat kendimizin
inanmasıdır. Allah’a yönelmiş bir müslümanın hiç test etmeden
“filanca hocanın söylediği kesin doğrudur” demesiyle, Allah’a
hiçbir yönelimi olmadığı halde “dedem de namazında
niyazındaydı” diyen insan arasında ne kadar fark var ki!
Sorgulamadan ve kalbini mutmain etmekten imtina ederek
inanan insan çürük gemiye binip binmediğini ve geminin hangi
limana yanaşacağını bilebilir mi? Birileri bilet kesmek için
istedikleri kadar çürük geminin reklamını yapsın, gemi hınca
hınç kaptana güvenenlerle dolu olsun hiç fark etmez, tahtalar
138
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çürükse ve batacaksa batacaktır! Bahtı olup da bir filikaya
binebilenler veya yüzme öğrenebilmişlerden bir adaya kadar
yüzebilecekler dışında büyük çoğunluk boğulacaktır.
Tekrarlayayım ki öfkeli duruş, ilgili yazı ve yorum üslubumun
sıfatıdır, size dokunsa da, beni aleyhte eleştirseniz de size karşı
değildir! Senin bilmeden ve farkına varmadan taptığını
düşündüğüm şeylere ben tapmak istemiyorum. Belirli ya da
belirsiz bütün şirklerden kaçmaya çabalıyor ve dinimi sadece
Allah’a uymaya dayandırıyorum. Yok ben dinimi insanlardan
öğrenirim diyorsan, benim dinim bana senin dinin sana. Güzel
ahlaka koşan her insanın güzel bir ilme ve imana koştuğu
muhakkak olsun! Darılmadan, bize kırılmadan, Allah’a da
emanet olsun kardeşim benim.
139
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
puTLàşTıRıLàNLàR
Bir Hadis ve Bir Ayet Üzerine
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki hadise illa ki inanmak gerekir,
diyor insanlar! Nasıl bir akıl içlerinde doğrular da vardır diye
bütün hikâyelere kesinkes inanır! Hadise inanıp inanmamak
sorun da değildir aslında. Anlatılması gereken şey “hadisin
vahyin yerine konulamayacağı”dır. Benim söylemek istediğim
de bu. Hadis vahyin yerine hüküm gibi kabul edilemez. Ama
bu, hadise inanmak ya da inanmamak değildir. İnanıp
inanmamak gerekmez de, bu da mı imanın şartı!!!
Biz tarihe inanıyor muyuz, inanmıyor muyuz mesela! Sosyal
bilimler hatta fen bilimleri bile zamanla değişebiliyor. Tarihe
inanıp inanmamak ne kadar mantıksız bir söylem değil mi?
Çünkü okuduğumuz tarih içinde yalanlar kadar doğrular,
tarafsız anlatışlar kadar farklı ideolojiler ve taraflı hikâyeler de
vardır. Ama bu durum tarih ilmini reddetmek anlamına gelmez.
Bunun yanında mutlak doğru olarak kabul de edilemez. Diğer
bilim dalları tarih biliminden faydalanır. Hadis de, hadis ilmi de
böyledir, olacaksa böyle olmalıdır. Diğer bilimler adına
faydalanılabilmelidir. Ama tarih kitabı nasıl ki tarihin bizatihi
140
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kendi değilse hadis de peygamberimizin bizatihi aynası olamaz.
Mutlaka içine yalanlar, kasıtlar, iyi niyetle bile olsa abartılar ve
taraflılıklar karışmıştır. Birileri sahih ya da değil ya da onların
alt sınıflarına bu hadisleri ayrıştırmış olması sadece kaynağın
güvenilirliği açısından araştırana katsayı sağlar. En güvenilir
hadis bile sözün, olayın aslı değildir. Bu peygamberimizi
küçültmek ya da onun yolundan ayrılmak da demek değildir.
Hatta onu iftiradan korumak ve onun emanetine sarılmaktır.
Oysa ayetlerde durum böyle değildir. Onlar kendilerini ve
birbirlerini hem kanıtlar hem de açıklarlar. Hadislerle
karşılaştırmak bile hatadır. Ayeti okuruz hükmü anlarız,
anlayamadığımızda eğer takılmışsa kafamıza araştırmaya
başlar, hadisi de gerekirse okuruz ve faydalanırız. Ayette bile
kalbi mutmain etmek esasken hadisin yeni bir hüküm koyması
kitabın sözüne ve özüne aykırıdır. Hadis doğruysa doğru
olduğunu görür faydalanırız, yanlışsa yanlış olduğunu görür
faydalanırız. Hadis ayetlerle uyuşuyor olsa bile hükmü hadisten
değil ayetten alıp hadisteki ibretle ayetin hükmüne daha bir
adaptasyon sağlarız. Ama hadis olmazsa olmaz değildir. Yeri
gelir daha iyi bir desteği fizikten, matematikten ya da felsefeden
de alabiliriz. Hadis dini bilim olmaktan çıkartılıp illa ki
gerekliyse tarihin bir alt ihtisas alanı olmalıdır. Bilimsel ve
çağdaş metodlarla incelenmelidir, Buhari’nin ya da Tırmizi’nin
metodlarıyla değil! Hak ettiği bilimsel değer hadislere ancak
böyle verilir. Yoksa, altına “Hz.Muhammed” yazdıktan sonra
hiç düşünmeden insanların çoğu uydurma hadisi din hükmü gibi
141
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
telakki ediyor! Ama her hadis böyle değil. Doğrular da var
elbette.
Şimdi böyle bir örnek vermek üzere bir hadis ve onu
destekleyen bir ayet yazdım aşağıya. İyi bir dikkatle bakarsanız
hadisle ayet arasında uyum vardır. Yine de yüzde yüz değildir
bu uyum. Ama ardından bugünü düşünürseniz güncel
örneklerini görebilirsiniz. İşte bu hadisten faydalanmaktır. İşine
geleni seçmek değil, Kuran’a uyanı seçmektir. Yine de tedbiri
elden bırakmamaktır.
Hadis: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden önce yaşamış kimselerden salih bir kimse öldüğü vakit
onun kabrinin üzerine (türbeden) bir mescit bina eder ve oraya
ölen kişinin resimlerini nakşeder süslerlerdi. İşte onlar kıyamet
günü Allah-u Teâlâ’nın yanında mahlûkatın en şerlileridir!”
Ahmed bin Hanbel Müsned 6/55
10-Yunus 66 “İyi bilesiniz ki göklerde ve yerde kim varsa
hepsi Allah’ın kuludur, O’nun hükmü altındadır. Allah’tan
başka birtakım şeriklere ibadet edenler de gerçekte o putlarına
tâbi olmazlar. Onlar sadece birtakım zanlara uymakta ve sırf
kafadan atmaktadırlar.”
142
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Aklınıza gelmedi mi ki; iyi de Mevlana denilen Celaleddin
Rumi’nin türbesi neredeyse böyle!!! O halde!!! Bam teline
vurayım!
O halde başka kitaplardan önce Kuran’ı okumalıyız, kimseyi
bilerek ya da bilmeyerek put haline getirmemeliyiz diyorum
diye beni Celaleddin’i küçültmekle itham etmeyin. Birisinin put
haline getirilmesi putlaştıranı şirke sokar, put gibi davranılan
kişiyi değil. Celaleddin belki de çok büyük bir düşünürdür ve
ola ki Allah katında da iyi bir kimsedir. Takipçilerinin hataları,
kabahatleri nasıl ki onu küçültmüyorsa ben de önce Kuran’ı
okuyalım derken falanca filanca ciltler dolusu kitapları ve
onların müelliflerini küçültmüyorum. İlim adamlarına ulûhiyet
vermeye ne gerek var! Üstelik Mesnevi’ye göz gezdiren herkes
onda bir takım problemler olduğunu görecektir.
Elbette her kitaptan bir fayda sağlanır. Celaleddin’den ve daha
birçok düşünürlerin kitaplarından ve ilgili dökümanlarından ben
de faydalanıyorum ama onları olmazsa olmaz görmüyorum
veya dini hükümleri Mesnevi’den çıkarmıyorum. Hadisi de,
hepsini de Türkçe okuyup faydalanıyorum. İş meale gelince bu
Türkçe düşmanlığı niye? Sırf meal mi okuyun dediler bize!
Zorla mı okuttular? Arapça okuduk anladık da niye
Arapçasından anlamaya çalıştınız mı dediler bize? Hadisler de
çeviri değil mi? Bu düşünmeden reddediş niye?….
143
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Niye biliyor musunuz?…. Bize öyle öğrettiler de ondan!
Dokunmaktan bile korktuk Kuran’dan!!! Niye biliyor musunuz?
Birileri böyle istiyor diye!!! Birileri istiyor ki insanlar
uyanmasın! Birileri korkuyor ki avam Kuran’ı okursa uyanır!
Birileri titriyor; insanlar uyanır da insandan efendiler
edindiklerini, onların birer kölesi olduklarını fark ederler, bizi
bırakıp denizi yararlar diye! Mezhep kavgaları devam etsin,
Kabil Habil’i öldürsün, birilerinin rantı devam etsin,
birleşilmesin de dünya efendiler meclisindekiler efendiliklerine
devam etsin diye! Olmak ya da olmamak!!! İşte bütün mesele!!!
Eğer okuduğumuz kitaplardan faydalanıyorsak ne ala! İyi
yazıyorlar diye müelliflerine ve o kitabın yüzlerce yıllık
takipçisi olduğunu iddia edenlere uluhiyet vermeye, onlardan
kerametler beklemeye, iki kaşının arasından medet ummaya
gerek yok! Eğer çok faydalıysa “bu kitabı yazandan Allah razı
olsun” diyelim yetmez mi? Birilerine el pençe divan durmaya,
aklı teslim etmeye gerek yok. Aklını teslim edenin beyin ölümü
gerçekleşmiştir, bir mucize olmazsa kalbini teslim etmesi,
kalbinin durması da yakındır!
Kalp akıldan da önemlidir, akla haddini bildirir. Ama beyin
olmadan çok da anlamlı değildir. Kölelerinin beynini teslim
etmesini en çok efendileri ister ki köle baş kaldırmasın,
efendilik huzurları bozulmasın! Efendiler de bunu en kolay din
yoluyla yaparlar. Bizden önce bizim dinimizi, kitabımızı
144
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sahiplenmiş olurlar, Allah adına uyduğumuzu zannederek
efendilerimize uyarız!
Kuran bize başka kitapların ne olduğu (faydalı ya da faydasız
olduğu) hakkında iyi bir fikir de verir. Mesele budur. Önce
Kuran’dır. Dinimizin kitabını ne zaman sevindireceğiz?
Öldüğümüzde hocaya okuturken mi!!! Önce Kuran’dır. Ama
sözde değil! Duvarda asılı olarak veya sandığın köşesinde
gömülü olarak değil! Risalelerin arkasında kaybolmuş, rafın
arkasına devrilmiş ve unutulmuş şekilde değil! Önde! Başta!
Elde! Gözümüzün içinde!
29-Ankebut 51 “Hem kendilerine okunan bu kitabı
indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu? Elbette bunda iman
edecek kimseler için bir rahmet ve yeterli bir ders vardır.”
145
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çi∂ ĐàmLàsı & çim pàRçàsı
Bir Nefeste Ebediyete
Yemyeşil bir çim parçası olmak istedim bugün. Onun gibi
hissetmek, onun neler düşünebileceğini bilmek istedim. Bir yazı
yazayım dedim onun ağzından. Onun teninden. Onun
nefesinden. Sabahı bekleyen kumruları, güle koşan bülbülleri
herkes yazdı. Bir otun sevdasını benim gibi düşünen oldu mu
acaba! Bilmem, belki de olmuştur! Bu da benden olsun!
Kalemzade’den bir nefeste… Bakalım nereye varacak?… Ben
de bilmiyorum…
Bütün gece bekledim ayazda! Bu kadar kalabalıkta, yalnızlığım
damarlarımda! Gelmeyeceksin sandım bir ara… Hatta çok ara!
Çok bekledim. Öyle çok bekledim ki neredeyse gün geceyi
örtecek, umut tükenecekti. Silinmeye yüz tutmuş yıldızlara
baktım. Gövdesi onlara dek uzanan gül ağacına! Karınca
ailesini aradım sonra. Birazdan sabah kahvaltısını edip
topraktan kapılarını açacaklardı! Sonra içimde bir ateş
hissettim. Galiba güneş doğacak ve sen daha gelmeden
gidecektin! Dünkü gibi! Ondan önceki günkü gibi! Daha önceki
gibi!
146
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Ama geldin! İçimde vardın ki geldin! Bilmeden sevdim! Gözüm
yok ama, gönlümle gördüm seni! Sabaha kadar bekledim
seversin diye beni! Nereden geldin bilmiyorum ama yavaş
yavaş hissettim, öpüyorsun beni! Sen sarılınca ben de sarıldım
sana! Ben sarıldıkça sen daha çok öptün! Sevdin beni! Seven
sen miydin bilmiyorum ama sevildiğimi biliyordum! Öpen sen
miydin bilmiyorum ama okşuyordun şefkatle! Öyle bir
dokundun ki âşık oldum sana! Hiç ayrılmak istemedim! Hiç
gitme, dedim. Ne olur gitme dedim!
Aşkımızla büyüdün. Büyüdükçe daha çok sevdin. Seni
taşımakta zorlanıyor olsam da belimi bükmenden hoşnuttum.
Yeter ki gitme dedim. Birden korkup çığlık attın! Sarsıldık!
Endişelendin tutamayacağımdan seni. Anladım ki en az benim
kadar sen de sevdin beni. Mutluydum. Sabaha kadar seni
beklemenin karşılığına doyamadım bir türlü. Asla ayrılmak
istemedim. Ama!… Bir de baktım ki yuvarlanıp düştün sağ
tarafımdan! Bu kadar kısa mıydı mutluluk! Yok muydu bunun
ebedisi!
Savruldum bir öne bir arkaya, iki öne iki arkaya! Gün doğmuştu
çoktan ama benim bir su damlası sevdam ölmüştü. Sen toprağa
karışırken ben güneşe dönüp kızdım. İstedim ki sen dönesin de
söndüresin hain ateşini! Sen bir çiğ damlası, gözyaşı olmuşsun,
ben bir çim parçası, seni ağlamaktaydım! Yarın sabah yine gelir
misin? Yine sever misin? Okşar, öper misin beni? Bu kadar kısa
mı olacaktı! Yok muydu bunun ebedisi!…
147
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bütün ömür beklerim ayazda! Bu kadar kalabalıkta, yalnızlığım
damarlarımda! Gelmeyeceksin sanmam artık! Çok beklesem de.
Öyle çok beklesem de, silinmeye yüz tutmuş yıldızlar görsem
de, gül ağacı kurusa da! Karınca ailesi tekrar tekrar evine dönse
de. İçimde ateşler hissetsem de, güneş de kabahatsiz! Sevdiğine
yüzmekte! Onun da hasreti bitecek! Biliyorum! Hasretler bir
gün biter ve mutluluk ebedi olur! Su damlamla… Çiğ
damlamla…
148
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yàNmàyàN hàvLu
Neyse Buyrun Hadis’e
İncelemek için rastgele bir tane hadis seçtim bugün. Öyle
haklılığımı onaylasın diye gidip en belirgin uyduruk hadislerden
biri değil seçtiğim. Abartılı yalanlarla ve hurafelerle dolu
olduğu açıkça sırıtan bir hadis değil. Rastgele önüme çıkan üç
beş tane hadisten çok kısa olmayan ve çok da uzun olmayan bir
tane tercih ettim. Yani içinde ne anlatıldığıyla ilgilenmeden
herhangi birimizin herhangi bir anda ya da herhangi bir yerde
karşılaşabileceği gibi alelade bir seçim yaptım. Seçim esnasında
hiçbir önyargıyla hareket etmedim ve içinde verdiği vermediği
ne var diye önceden düşünmedim. Beraber (yazarken)
inceleyelim istedim. Zanna tabi olmadan ve taraf da olmadan
bir şeyler anlamaya gayret edelim. Bakalım bize kazandırdığı
bir şey, din adına verdiği bir ibret var mı? Varsa ne var? Yoksa
ne yok? Cümle cümle kelime kelime inceleyelim ve ne fayda ya
da zarar vermiş görelim.
Hadisçi değiliz ama (!) hadi biz kıt ilmimizle Kuran ayetlerine
anlam veremeyiz ama (!) doğru yanlış düşünmeden sahih (!)
hadisleri hep önümüze sürdüklerine göre hadisler, azıcık da olsa
149
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bir şeyler anlamamız içindir herhalde! Üstümüze düşen ibreti
alırız. Yoksa Kuran’ın Türkçesini okumayın, ona kendi
aklınızla anlam vermeyin diyenler hadisler için de aynı şeyleri
söylerlerse geriye zaten Kuran’ı öğretecek, Pardösülü Mehmet
Efendi gibilerin seçkin (!) ve derin (!) vaazları kalıyor!!! Neyse
espri yapmayayım! Tutar öyle biri çıkar!!! Sevenleri vardır,
kutuplarına (!) ya da kendilerine hakaret saymasınlar! Buyrun
Hadis’e!
“Enes ra. bir gün sahabeden bir zatı evine misafir eder.
Yemekten önce ellerini yıkaması için leğen ve su getirir. Sahabe
ellerini yıkar. Kurulaması için havluyu tam uzatacakken
havlunun temiz olmadığını görür ve yanan ateşin içine havluyu
atar. Bir süre bekledikten sonra elini ateşe uzatır ve havluyu
tertemiz bir şekilde çıkarır. Bunu gören sahabe şaşkınlığını
gizleyemez ve hayretle sorar: Ya Enes, havluyu yanan ateşe
attın ve çıkardın. Elinin yanmayışını anlarım, kerametindendir
ve keramet de haktır. Fakat havlunun yanmayışını anlayamadım
deyince Enes ra. şöyle buyurur: Bak kardeşim yine böyle
günlerden bir gün Rasulullah Efendimizi yemeğe davet
etmiştim. Ellerini yıkadıktan sonra Rasulallaha bu havluyu
uzattım ve bu havluyla mübarek ellerini ve dudaklarını
kuruladı. Bilmez misin ki Rasulullahın teninin değdiği bir yere
ateş haram kılındı. İşte havlunun yanmayışı bundandır….
Rabbim şefaatine mazhar eylesin…. Amin.”
İnceliyoruz…
150
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
En başta şunu söylemem gerekir ki hadis kitaplarına girmiş bu
hadisin Peygamberimize bile ait olmadığını fark ettim hemen.
Yani onun herhangi bir sözü ya da davranışı bile yok hadisede.
Tamamen gözlem! İlginç! (Neyse 1) Hangi Enes olduğunu
bilmesek de (Neyse 2) Enes isimli sahabe, kim olduğu
bilinmeyen bir zatı evine misafir etmiş. Güzel. Misafirlik iyidir.
(İbret 1) Gelen misafirin kim olduğunu bilseydik keşke. Hadisin
sağlamasını belki daha iyi yapabilirdik (Neyse 3) Bu hadisi
Enes mi anlatmıştır, gelen misafir mi, yoksa Enes ailesinden
olayı gören bir başkası mı? Belli değil (Neyse 4) Eğer Enes
anlattıysa kendisini keramet sahibi olarak göstermesi yakışmaz,
eğer misafir anlattıysa kim olduğunu neden söylememiş, eğer
aileden biriyse niçin bir kere bile olaya dâhil olmamış! Dikkatle
bakılırsa hissediliyor ki bir anlatıcı var aslında olayın içinde
(Neyse 5) Bak böyle böyle olmuş diyor ve hadisin sonunda
Resulullahtan şefaat talep ediyor. Aldığım kaynakta
yazmıyordu ama muhtemeldir ki kendisinden rivayet edilen
kişidir. Fakat olayın içinde yok. Dikkatimi çeken o kısım! Gerçi
bazı hadislerin kırk bir türlü şekilde anlatılışı da var ya neyse,
oraya girersek daha neler çıkar! Biz devam edelim. Anlatıcı kişi
ister aileden olsun ister hanenin tepesinden olayı dikizleyen
hayali bir şahıs fark etmez. Olaya (anlatım dili hariç!!!) hiçbir
fiziki müdahalede bulunmamış.
Misafire su getirmek ve havlu tutmak hoş bir davranış (İbret 2)
ama insan temiz bir havlu getirir (Neyse 6) Misafire kirli havlu
tutulur mu, bu ne pislik (Neyse 7) Hadi geç fark etti diyelim.
151
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Tutup misafirin gözü önünde ateşe attın havluyu. Bu ne
saçmalık! (Neyse 9) Neyi ispat etmeye çalışıyorsun? (Neyse 10)
Yanmadığını! Ne gerek var böyle bir gösteriye! Git temizini
getir. Olmaaz! Çünkü hedef kitle başka, hedef tema başka, niyet
başka! (Neyse 11) İyi de ateşe atılıp çıkarılmış havlu (hadi
yanmadı) hiç mi is’e dumana bulaşmadı? Yanmıyor ama belli ki
kir tutuyor!!! Böyle bir havluyu eline yüzüne sürer mi insan!
(Neyse 12) Bir süre sonra elini ateşin içine sokup havluyu
tertemiz çıkarıyor. Yetenek’sizsiniz yarışması mı bu? Bu çaba
neden? (Neyse 13) İbret vermek için! Yani misafire bir şeyler
öğretme onu eğitme çabası! Ne ayıp! (Neyse 14)
Bunu gören sahabe şaşkınlığını gizleyememiş ve hayretle
sormuş: Ya Enes, havluyu yanan ateşe attın ve çıkardın. Elinin
yanmayışını anlarım, kerametindendir ve keramet de haktır.
Fakat havlunun yanmayışını anlayamadım!
Mesajları aldınız mı? Anlatıcı ve dinleyicileri için tam bir
“kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” vakası! Anlatıcı kim
acaba, çok merak ettim! Elinin yanmaması kerametindenmiş
(Neyse 15) ve keramet hakmış (Neyse 16) Ama buna rağmen
havlunun yanmayışına takılmış!!! (Neyse 17) Devam edelim.
Enes ra. şöyle buyurur: Dikkat edin yüceltmeye. Enes
buyurmuş!… Yani cevap vermemiş emir vermiş, hadi olmadı
hükmü açıklamış veya bu üstün sahabe bu büyük zat (!)
gerçekleri ortaya koymuş (Neyse 18) ve demiş ki:
152
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bak kardeşim yine böyle günlerden bir gün Rasulullah
Efendimizi yemeğe davet etmiştim. Ellerini yıkadıktan sonra
Rasulallaha bu havluyu uzattım ve bu havluyla mübarek ellerini
ve dudaklarını kuruladı.
Bir gün peygamberimizi yemeğe davet etmiş ve ona bu havluyu
vermiş. Bu ne pislik! O günden beri havluyu yıkamadın mı?
(Neyse 19)
Rasulullah bu havluya mubarek ellerini ve dudaklarını
kurulamış! Bu ne abartı, bu mubarekliğin bize verdiği mesaj ne?
Mubarek eller… Mubarek dudaklar… Hadi biz bu kültürden
gelen insanlar olarak bu yakıştırmaların iyi niyetle yapılmış
olduğunu, peygamber sevgisinin tezahürü olduğunu düşünürüz.
Müslüman olmayan birçok insan ise bunu ya putperestlik ya
sapıklık ya da en iyi ihtimalle bağnazlık olarak değerlendirir.
Haksız da sayılmaz. Samimi düşünün, Müslümanlığa ısınır mı
bunu okuyan biri? Buyrun dinimizin, İslam’ın temsil edilişini
görün! (Neyse 20) Devam!
Bilmez misin ki Rasulullahın teninin değdiği bir yere ateş
haram kılındı. İşte havlunun yanmayışı bundandır….
Demek ki peygamberimizle tokalaşan herkes azaptan kurtuldu!
İçinde münafıklar olsa da sahabenin tamamı tertemiz insanlar
haline geldi! Havlu kutsal emanetler arasına girmiş olmalı!
153
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Nerede bu havlu!!! Yanmamış olmalı! Yanmıyor ama
kirlenebiliyor! Yanmayan havlu çürümüştür hiç demeyin bana!
Bir de misafire fırçayı basıyor “bilmez misin ki…” diyor (Çifte
Neyse’yi tek sayalım 21) Acaba fırçayı hayali misafir mi yiyor
yoksa biz okuyanlar mı!!! Acaba kime mesaj!!!
Rabbim şefaatine mazhar eylesin…. diye devam etmiş. Demek
ki şefaat de hakmış mesajını alıyoruz buradan! Nasıl olsa şefaat
var ya! Uzatmayayım çok uzun bir açıklama gerek! (Neyse 22)
Ve Amin diye bitiriyor… O konuya girmek bile istemiyorum.
İslam nakil dini değil akıl dinidir. En saçma masalları nakil diye
kabul eder bir dine inanılır mı? Her neyse! Saydınız mı? 2
İbret!!! 22 Neyse!!! İbretler de dinle değil misafirperverliğe ait
hoş geleneklerle ilgili…
İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerle ilgili nakledilen
mucizeleri kıskanıp, en büyük mucizenin elinin altındaki Kuran
olduğunu göremeyip, kendi peygamberini putlaştıranlara ya da
putlaştırtanlara ait bu uydurmaların bana verdiği ele avuca gelir
pek (hiç) bir şey yok. Bu uydurmalar faydadan çok zarar veren
bir yapıya sahip ve aklını ve kalbini özgürleştirmekten korkan,
beynini gümüş tepside ikram etmeye hazır zayıf imanlılara hitap
ediyor ve de onları daha da zayıf bir köle hale getiriyor.
154
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Enes şöyle iyi biridir, İslam’a böyle böyle hizmeti vardır gibi
beylik sözlerle “sen sahabeye hakaret ediyorsun” durumuna
getirilmesin sözlerim. Anlatılanın Enes olduğuna emin misiniz?
Enes’e iftira ediliyor olmasın!!!
Hadi düşünelim. Bu hadis bize dinimizi anlamada ve hem
Ahiret hem de dünya hayatımızı yönlendirmede ne
kazandırıyor! Hangi ayete işaret ediyor? Hangi ayeti açıklıyor?
Hangi Kuran hükmünü teyit ediyor? Hangi Kuran kıssasını
açıklıyor? Hangi ibadetimizin içini dolduruyor? Koca bir sıfır!!!
Uydurma bir fantastik roman, bir masal veya bir Nasreddin
Hoca fıkrası bile okusak oradaki karakterlerin anlatılan
davranışlarından ve tasvirlerden işimize yarayacak bir takım
bilgiler alır, bir takım ahlaki davranışlar ortaya koyup
düşünebiliriz.
Burada ne alıyoruz peki? En öne çıkan mesaj “sen bir hiçsin”
mesajıdır. Gizlice verilmiş “kölesin, avamsın, anlayamazsın”
mesajı yani. Ne kerametin var, ne bilgin var, aklın da basmaz,
peygamberimizi (ve hatta sahabeyi) putlaştırmaya ve tahkik
etmeden taklide devam mesajı… Esasen gizli bir obsesyon, bir
stres, bir vesvese, bir umutsuzluk yayıyor inananların üzerine…
Dinimiz adına, Kuran’daki mesajlar adına verdiği hiçbir şey
olmayan böyle kıssaları okuyarak ne fayda sağlayabiliriz!
Bunlara inanacak kadar saf mıyız biz! Hadi inandık diyelim!!!
Hani nerede neyi uygulayacağız? Misafire kirli havlu getirip
ateşe atmamız ve “ey saf adam bilmez misin ki” mi dememiz
155
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
gerekiyor? Ne ders var? Karşımızdaki adam peygamberi
sevmeyen bir adam bile değil? Kime neyi ispata çalışıyorsun?
Ne fayda!!! Hani ne fayda!!!
Madem yücelteceğiz Allah’ın vasıflarını görüp anlatsak da
kulları kendilerin ne olduğunu ve ne olmadığını anlasa olmaz
mı? Bu hadiste Kuran nerede? Yok. Peki Allah nerede? Dönün
okuyun sadece sonunda peygamberden şefaat beklemenin
dileme aracı oluşunda!!! Evet eksik kalmasın, bir de
peygamberin değdiği yere ateşi haram kılmasında! Umarım
peygamberimiz bir gün bile Ebu Cehil’le ve imana gelmemiş
müşriklerden herhangi biriyle tokalaşmamıştır!!! Bu hadiste çok
ibret var diyenler de çıkacaktır! Evet görüyorsunuz, düşünüp
anlayana gerçekten de çok ibret var!!! Düşünebildiğini,
anlayabildiğini inkar edene değil!!!
Yine de hadi her şeye rağmen, kendi görüşüm çerçevesinde
yorumlamış olabilirim hadisi. Şimdi bu hadisi birkaç kez daha
okumanızı öneriyorum. Ama farklı empatiler yaparak lütfen! Şu
an içinde bulunduğunuz kişisel dini, siyasi, ideolojik
yaklaşımınız her ne ise onu unutmuş gibi okuyun. Bir defa katı
bir Atatürkçü olarak okuyun mesela. Bir defa alevi gibi, bir defa
batılı bir Hıristiyan olarak, bir defa Vahhabi gibi, bir defa bir
Yahudi gibi, bir defa bir ateist gibi, bir defa bir müspet bilim
adamı gibi, bir defa evrimci gibi, bir defa evrim karşıtı gibi,
aklınıza ne geliyorsa (nurcu, tasavvufçu, şucu bucu ne varsa) ve
son bir defa da tam bir Ehl-i Kuran gibi.
156
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Çoğunuz tekrar okumayacak biliyorum. Belki şöyle bir
bakacak. Ben de olsam öyle yapardım. O halde sadece bir kez
daha üşenmeyip o çok sevdiğimiz ve bir sürü uydurma hadis
yüzünden cinsel sapıklıkla bile hiç utanılmadan iftira edilen o
biricik Peygamberimiz’in gözünden okuyun. Yani onun yerinde
olsaydınız bu hadisi okurken nasıl düşünürdünüz, neler
hissederdiniz? Göreceksiniz ki önce bugünkü haliyle dininizin
temsil ediliş şeklinden utanacaksınız ve ardından kimin perdesi
açık, kimin kapalı apaçık ortaya çıkacak. Tabi eğer içinizdeki
geçmiş kabullerinizden bir an için kurtulmayı başarabilirseniz!
İçinizi kemiren sorulara gerçek cevapları aramaya başlamaya
cesaret edebilirseniz! Aklınızı hapishaneden kaçırabilir,
kulaklarınızdaki tıkaçları çıkartabilir ve idrakınızı örten
perdenizi yırtabilirseniz!!!
İşte o zaman hiçbir sorunuzu bilinçaltınıza gömmek zorunda
kalmayacak, vesveselerinizi giderecek cevapları kısa sürede
bulabilecek ve dinimize yapılan saldırıların arkasındaki gerçek
nedenlerin, Kuran ve peygamber düşmanlığı işleyen film ya da
karikatürleri yapanların kullandığı kaynağın, şeytan ayetleri
diye sunulanların, din zannettiğimiz uydurma ve abartı dolu
hadisler olduğunu anlayacaksınız!!! Onlar kendileri uydurup
bize hakaret etmiyorlar, bizim uyduruklardan alıyorlar
ilhamlarını!!!
157
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
!!!ÀLLàh źàLim mi
Allah Bize Yalan mı Söyledi!!!
Dönüştürülmüş Hıristiyanlık inancındaki bazı şirk yüklü
anlayışları hepimiz az çok biliyoruz. İsa Peygamberi Allah’ın
oğlu gören anlayışı, onun kendisini bütün Hıristiyanların
günahlarının affedilmesi için feda ettiğine dair uyduruk
rivayetleri, sonradan uydurulmuş din adamları sınıfının masum
Hıristiyanları nasıl kendilerine köle ettiğini duyup duruyoruz.
Aynı şekilde dönüştürülmüş Musevilik inancında da yine din
adamları zümresinin gerçek Tevrat’a ait ayetleri sakladıklarını,
ortada olanların anlamlarını çarpıttıklarını, kendilerinden ilave
dini hükümler koyduklarını ve bu yolla sadece kendilerinin
Allah’ın gerçek kulları olduğunu işitip kınıyoruz. Haklı olarak
onların bu tutumlarını eleştiriyor ve Allah’ın böyle adaletsiz,
böyle ayrımcı, böyle sınıfçı olmayacağını, böylece kendi
kendisine şirk yolu açmayacağını akıl ve mantık çerçevesinde
düşünüp haykırıyoruz. Ancak mesele kendi dinimiz olunca da
aynı, hatta daha bir hassasiyetle davranmamız gerekirken, tam
tersine bize söylenenleri hiçbir mantık süzgecinden ve Kuran
testinden geçirmeden kabul ediyoruz.
158
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Nasıl ki Hıristiyanlar ilk yaratılan “kelime” o idi (!) diyerek
yolundan gittiklerini iddia ettikleri İsa peygamberi yaratılmış
her şeyin nedeni sayıyorlarsa, bugün bize dayatılan müşrik
inanç da aynı şekilde ilk yaratılanın peygamberimizin nuru
olduğunu iddia ediyor. Ne kadar benzeştiklerini anlamamak için
kör olmak gerek! Üstüne üstelik “peygamberimiz olmasaydı
âlemleri bile yaratmazdı” uyduruk sözüyle Allah’a iftira
atılıyor. Peygamberimizi yücelttiklerini zannederken Allah’a
verdikleri sıfata bakın! Sanki Allah mümin kullarını bile
sevmeyen, onları yarattığına bin pişman, zoraki yaratmış bir
Zeus gibi!!!
Nasıl ki Hıristiyanlar İsa Peygamberin çarmıha gerilip
öldürülerek (!) gelmiş geçecek olan bütün Hıristiyanların
günahının kefaretinin onun tarafından ödendiğini iddia
ediyorlarsa, bugün bize dayatılan müşrik inançlarda da her
uydurulanı peygamberimizin yolu sayıp kıyamette o yolda
gidenlere şefaat edeceğini veya aynı şekilde Ali veya
Hüseyin’in yolunda gidenlerinin de bu günah kefaretini ödemiş
olduğu iddia ediliyor. Ne kadar benzeştiklerini anlamamak için
kulaklarımızda ağırlıklar olması gerek! Rahipler kime karşı,
kimin affetmezliğine (!) karşı saf Hıristiyanların günahını
affediyormuş? Peki kime karşı, kimin zulmüne karşı
Peygamberimiz (mümin kullara korku yokken) mümin kullara
şefaat ediyormuş? Yoksa birileri daha fazla günahkar iken
şefaate nail olup cennete giderken, daha az günahkar birileri
159
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şefaat edilmeyerek cehenneme mi gönderilecek!!! Allah
affetmeyi bilmeyen ve adalet gözetmeyen bir zalim mi!!!
Allah “Benim dilemem dışında, kimsenin kimseye şefaati fayda
vermez” demiyor mu? Etrafınıza baktığınızda bırakın
peygamberimizi, türlü türlü insanlar hakkında bile şefaat
hikayeleri anlatıldığını görürsünüz. Oysa şefaat şefaat deyip
duracağımıza makbul ve güzel işler yapma peşine düşsek hata
mı ederiz! Müşrikler Kabe’ye doldurdukları putlardan şefaat
bekliyorlardı. İbrahim Peygamberin kavmi de kendi
putlarından! Köleleri Firavundan! Yuşa’dan, Zekeriya’dan,
İsa’dan hep beklenildi. Papa’dan, papazdan hala bekleniyor.
Geylani’den, Mevlana’dan, Sait’ten ve hatta güncel ismi lazım
değillerden! Akla gelmeyen tek bir zat var genelde! Kimdir o
biliyor musunuz? Şefaatin gerçek sahibi… Dileyecek olan…
Allah…
Kuran apaçık biçimde bize “peygamberler arasında ayrım
gözetmeyin” diye emretmesine rağmen nasıl oluyor da bizler
çıkıp kıyamet gününde diğer peygamberlerin dinimizin
peygamberinden medet umacaklarını, her birinin kendi nefsini
kurtarma peşinde olduklarını iddia edebiliyoruz! Peki kime
karşı, kimin zulmüne karşı diğer peygamberler bizim
peygamberimize yalvarıyor veya yüzü suyu arıyor? Allah
Kuran’da apaçık biçimde “benim başarıya erişmiş mümin
kullarıma o gün hiçbir üzüntü yoktur ve rahatça cennete
gireceklerdir” diye müjdelerken biz nasıl kalkıp da onu
160
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
peygamberlere bile azap çektiren pek zalim bir mitolojik tanrı
gibi gösterebiliyoruz!!! Bu aldatmacayı anlayamamak için
kalplerimizin mühürlü olması gerek! Allah zalim mi de salih
kullarını bile cehenneme tıkma peşinde olsun!!!
Allah Kuran’da “Bu kitaptan (Kuran’dan) sorumlusunuz ve
ondan sorulacaksınız” derken yalan mı söyledi bize!!! Başka
kitaplar vardı da onları bizden gizleyip mektuplar halinde,
beyitler halinde, maniler halinde, şiirler halinde, kasideler
halinde, ciltler halinde, ilmihaller halinde, risaleler halinde
Kuran’da bizden gizlediği bütün detaylarıyla ve açıklamalarıyla
özel kullarına mı verdi!!! Allah bize haksızlık mı yaptı!!! Niye
sakladı bunları bizden!!! Allah gerçeği örten bir zalim mi!!!
Allah Kuran’da bize namaz kılın, oruç tutun, zekâtı verin, infak
edin, haccı yapın, iyi işler işleyin, kötülükler yapmayın, bana
şirk koşmayın diye sıralamışken neden kendinize şeyh edinin,
rabıta yapın, tesbih çekin, bu sureyi ezberleyip günde yüz defa
okuyun, hemayil takın, çarşaf giyin, sakal bırakın, sarık takın
demeyerek bazı ibadetleri (!) bizden sakladı!!! Sonra da kalkıp
başkalarına söyledi!!! Eğer mesele daha çok sevap kazanmaksa,
ben şimdi Kuran’da yazmayan sakal bırakmak, cübbe giymek
gibi bir emri uygulamadığım için bunu yapanlardan daha az
sevap kazanacaksam Allah bana haksızlık yapmış olmuyor mu?
O zaman neden bana “bu kitaptan sorulacaksınız” diyerek beni
yönlendirdi!!! Allah’a inanan ve zekat bile veren Ebu Cehil de
161
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yoksa sakallı ve cübbeli olduğu için ödüllendirilecek mi!!! Bu
ne yaman çelişki!!! Allah bizi aldatan bir zalim mi!!!
Uyanık olmak gerek. Bugünkü Ebu Cehiller Allah dostu
kisvesiyle, büyük zatlar kılığıyla, büyük imamlar
pohpohlamasıyla, büyük âlimler yüceltmesiyle, büyük din
adamları kandırmacasıyla, sünnet diye kandırarak, hadis diye
aldatarak, mezhebin gereği diye farzlaştırarak, tasavvuf diye
anlatarak, takva diye boyayarak, bu ameli bu inancı terk eden
dinden çıkar diye korkutarak, kabir azabı diye korkutarak, içine
cin girer diye korkutarak, dokunma yanarsın diye korkutarak,
uyduruk menkıbeler anlatarak, kürsüleri yumruklayarak, iğrenç
benzetmeler yaparak, düzeysiz espriler patlatarak, ağlayıp
zırlayarak, uşak makamında Kuran okuyarak, felsefe ve ilim
kitaplarını din kitabı haline getirerek, Allahu Ekber diye
haykırarak, her söyledikleri Kuran’ın hükmüymüş gibi yalanlar
savurarak, eksiksin diye inandırarak, aklın yetmez diye
aşağılayarak, bir mürşide mürit ol diye köleleştirerek bize
şirkin, müşrikliğin alasını dayatıyorlar.
Hiç unutmayalım. Şeytan huzurdan kovulduğunda “Ben senin
doğru yoluna oturacağım ve onları senin yolundan çevireceğim”
diyerek and içmiştir. Bugün şeytan tamamen doğru yolun
üstüne çöreklenmiş dev bir yılan halindedir ve onun ortaklarının
da uzattıkları dallarda yasak meyveler Allah yolunda gittiğini
zanneden masum ama aklını kullanmadığı için şirke doğru
kürek çeken insanların aklını başından almış durumdadır. Takva
162
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
elbiseleri paramparça haldedir. Bu sarhoşluktan tek kurtuluş
dinimizin kitabına; Allah’ın ipine iman ve idrak hevesi ile
sarılmaktır.
Yazı ironisi gereği satırlarımız arasında “Allah” ismi önüne ve
arkasına konmuş olan bütün kötü sıfatlar için kalbi şekilde
“asla, kat’a ve haşa” demiş ve bunu ünlemlerle belirtmişizdir.
Allah varsa hatalarımız kadar niyetimizi de, kalbimizin
künhünü de biliyor. Elbette Allah yalan söylemez… Elbette
Allah asla zalim değildir… Ve elbette her şeyin en doğrusunu O
bilir…
163
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
pèygàmßèR yoLu vè şèyTàN ÀyèTLèRi
Peygamber Yolunu Kim Takip Ediyor?
“Kuran’a ne kadar sarılırsak o kadar yolumuzu şaşırmayız”
prensibine rağmen kimilerimiz “acaba yanlış yola mı saparım”
endişesi ve “acaba böyle söyleyenler peygamberimizin yolunu
terk etmiş olmuyor mu” tereddüttü ile dinimizi Kuran’dan
öğrenmeye soğuk bakıyor. Ne kadar “Kuran yeter” denilse de
“Evet öyle ama…” diye başlayan cümlelerimizi genellikle
“peygamberimizin yolu…” diye başlayan başka ifadelerimiz
takip ediyor. Çünkü bu hususta geleneksel anlayış o kadar ciddi
bir baskı kurmuş durumda ki Müslümanlar herhangi bir dini
davranışını onayabilecekleri bir başka kitap ya da mercii
bulmuşlarsa derhal iç huzuruna ererken alışıldık hareketlerini
Kuran’ın onayıp onamadığıyla birisi ikaz etmedikçe
ilgilenmiyorlar bile. Samimi olarak Kuran’a sarılmayı
istemelerine rağmen bunu bir din adamının iki dudağı arasından
çıkacak kelimelere derhal inanmakla ya da başka bir dini kitaba
koşulsuz güvenmekle aynı şey zannediyorlar.
Ayrıca tuhaf bir durum da var bu noktada. Çünkü doğru
bildiklerini Kuran onaylamışsa hiçbir sorun çıkmazken, yanlış
bildikleri Kuran’la ortaya çıkınca yine gidip bir başka kitap ya
164
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
da zattan, hatta takvim ya da facebook sayfalarından bu
yanlışlarının doğru olduğunu onaylamalarını bekliyorlar yine.
Sosyal paylaşım sitelerini geziyorum arada bir. Acı ama gerçek
olan şu ki; Kuran’ın rehberliğine, Facebook kadar bile
güvenilmiyor. Oysa diller asla bunu söylemiyor. “Kuran’da
elbette en doğrusu yazıyordur” diyor insanımız. Ama akıl devre
dışı kalıp davranışlar “Kuran’ı akıl yanlış anlayabilir, o yüzden
ben bunu gidip güvendiğim (!) insanların vaazlarından,
kitaplarından ya da elime geçen herhangi bir ilmihalden
öğrenirim” diyor. Eğer o kaynak da alışageldiği davranışı
onaylıyorsa yine iç huzuruna eriyor. Kuran’ın onaylamamış
olduğunu unutuyor. Kısacası insanoğlu hep iç huzuru arıyor
ama, iç huzurunu sağlamayı, iç huzurunun asıl kaynağından
kaçarak bulacağını zannediyor. Bomboş hikâyelerle geçici
teselliler buluyor. Bir süre oyalanıp sonra aynı döngüye yeniden
başlıyor.
Bütün bu çoğunluğa rağmen gerçek bir müminin, yine de
bıkmadan usanmadan gerçeği o gerçek kaynaktan yani
Kuran’dan çıkartmaya devam etmesi gerek. Kuran’ı rehber
edinenler kimilerince Peygamberin yolundan ayrılmış
zannedilse de, biz yine Kuran’a bakalım, bu konuda kim haklı
çıkacak diye… Kitabımızdaki peygamberimize ve onun
davranışlarını anlatan ayetlere bakalım… Aşağıya hızlı bir
Kuran taramasında ilk rastladığım birkaç tanesini aldım.
Bakalım da kim Allah’ın elçisinin yolundan gidiyor, kim
gitmiyor görelim. Ve hadi o ne yapmışsa biz de doğruluğu
165
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
mutlak olan kaynağımızdan öğrendiğimiz o doğruları
uygulayalım. Herhalde bu sünnetlere kimse karşı çıkmaz!
Çünkü kaynak Kuran. Hepimizin inandığı kitap. Önce Kuran
ayetlerini okuyalım, sonra sıra şeytan ayetlerine de gelecek! Ve
karar vereceğiz peygamberimizin mi yolundan gidiyoruz,
şeytanın mı!!!
Yazının bundan sonrasını, yanlış anlamaya mahal vermemek
için lütfen çok dikkatli okuyalım. Çünkü biraz da düşmanımıza
(şeytana) empati yapacağız. Diyelim ki peygambere uyan değil
de doğru yoldan sapmış ve şeytana uymuş olan biziz diye
düşüneceğiz! Şeytan apaçık olarak alıntıladığımız ayetlerde
yazan hususların tam tersini bize dayatmayacak mıydı? Evet! O
halde ne yapar bakalım…
9-Tevbe 3 Ve büyük Hacc günü, Allah’tan ve Resulünden
insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden
uzaktır, O’nun Resulü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için
daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı
elbette aciz bırakacak değilsiniz. Küfre sapanları acıklı bir
azabla müjdele.
Tevbe Suresine ait olan bu ayette “Allah’ın elçisinin
müşriklerden uzak olduğu, şirkten uzak durmak için tevbe
etmek gerektiği, bunu yapmayıp küfre sapanları azap
beklediği,” açıklanmış olduğuna göre tam tersi şöyle olur
“müşriklere yaklaşıp onlardan olmak, şirkte olup tevbe
166
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
etmemek ve böylece küfre sapıp azabı hak etmek” O halde
şeytan olsak bunları açıktan söyleyemeyeceğimize göre, buraya
nasıl bir hile koymalıyız ki insanları kandıralım? Önce şirke
soktuğumuz kişinin şirkte olduğunu anlamamasını sağlamalı
değil miyiz? Bunun en kolay yolu başkasını ona hedef
göstermek, başkasının şirkte olduğuna, kendisinin doğru yolda
olduğuna inandırmak ve onun aklına başka güzel afyonlar verip
uyutmaktır. O afyon da peygamberi seviyor olmamız olabilir
mi? Ne dersiniz? Madem peygamberi herkes seviyor, şeytan da
bu sevgiyi şirke dönüştürmeye çalışabilir mi? Yoksa bu kadar
da şeytan olamaz mı diyeceksiniz! Unutmayalım o bizim
düşmanımız, yeryüzüne onunla düşman olarak indik…
Bu ayetin tam karşılığı olacak şeytan ayeti böyle bir şey olabilir
mi: “O müşrikler öyle kimselerdir ki iki cihan sultanı,
yaratılmışların şahı kutlu nebi Ahmet Muhammed Mustafa
(s.a.v.) efendimizin sünnet-i seniyyesinden ve temsil
derinliğinden insanları uzaklaştırmak için onun sözlerini akılları
sıra yalanlayarak İnsanlığın İftihar Tablosunu sadece Allah’la
kul arasındaki bir postacı gibi aciz bir insan durumuna
düşürürler. Nezaketi lisaniyemizi bozmamak için bu tip inanç
biçimleri için sapıklık kelimesini de kullanmayabiliriz (!) Tövbe
etmedikleri sürece bunlar, Müslümanların içine nifak tohumu
ekenlerin ta kendileri ve İslam âlemi için en tehlikeli bidatlere
sahip olanlarıdır. Onları azabın en şiddetlisi beklemektedir.
HafizenAllah!”
167
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Allah’ı aciz bırakma gayretine giren kim sizce? Şeytanın bu
foyasını ortaya çıkaran biz Kuran ehli mi miyiz yoksa
peygamberin yolundan gittiğini iddia edip peşlerindeki
masumları zehirleyenler mi? Bizim gibi insanlar, kendini din
alimi diye tanıtan ama bilerek bilmeyerek şirk yolunda
gidenlere karşı hem kendi nefsimizi hem de masum inananları
uyarmaya gayret edip Kuran safına çekmeye çalışırken,
şeytanın hemen her sözü bu masum insanları Kuran’dan
uzaklaştırma gayretindedir. Kim doğru söylüyor? Yalancı olan
biz miyiz? Peygamberimizin vasfı şirkten uzak olmaksa bunu
yapan filanca hocaefendilerin peşinden gidenler mi yoksa
Kuran’ı rehber edinenler midir? Alın size peygamber sünneti
işte. “Şirkten uzak durmak” Nefsinize sorun; kim peygamberi
takip ediyor?
41-Fussilet 6 De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım. Yalnız,
bana şu vahyolunuyor: “Sizin İlahınız, sadece bir tek
İlahtır. O halde O’na yönelerek doğru yolda yürüyün, O’ndan
af dileyin! O’na eş, ortak uyduranların vay haline!
Fussilet Suresindeki bu ayette “Peygamberin de bizim gibi bir
insan olduğu, Allah’ın tek bir İlah olduğu, ona yönelmek
gerektiği, ondan af dilenmesi gerektiği ve ona eş ortak
uyduranları azap beklediği” açıklanmış olduğuna göre tam tersi
şöyle olur “Peygamberin bizim gibi bir insan olmadığı, Allah’ın
tek ilah olmadığı, Allah yerine başkasından af beklenmesi ve eş
ortak icat edilip Allah yerine ona yönelinmesi”
168
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
O halde hile kuran şeytanın ayeti şöyle olabilir mi? “Allah’ın
habibi, iki cihan serveri, şanı yüce peygamber efendimiz
(s.a.v.)in ümmetinden en çok övündüğü kimseler şunlardır ki;
onun yolundan gidip, onun derdiyle dertlenip, onun ilmiyle
ilimlenen
Allah
dostlarıdır
bunlar.
Ben-i
İsrail
peygamberlerinden bile üstündürler. Hele bir tanesi vardır ki
zamandan da mekândan da münezzeh olarak halen dipdiri olup
aynı anda birçok yerde bulunabilir ve her mümin kulun
yardımına yetişir. Cinniler onun adını duyunca korkudan dağılıp
kaçacak yer ararlar. Kutuplar ve geçmiş nebiler bile ondan
medet umar. Sizden birisi o gavs-ı azamın adını aklına getirdiği
an bile korkudan emin olur, bütün belalar ise def olur gider.”
Ayetteki peygamber sünneti Allah’a yönelip ondan af
dilemektir. Fatiha suresinden beri aynı konu; yalnız ondan
yardım istemektir… Peki filanca gavs-ı azamdan yardım
dileyenler doğru yapıyor olabilirler mi? İşte sünnet. Sadece
Allah’tan yardım dileyenler mi peygamber yolundan gidiyor
yoksa gavsı azamlardan da dileyenler mi? Nefsinize sorun; kim
peygamberi takip ediyor? Kim sünneti uyguluyor?
46-Ahkaf 9 De ki: “Peygamber olarak gelen ilk insan ben
değilim ki! Dünya hayatında benim ve sizin başınıza neler
geleceğini bilemem. Ben sadece bana ne vahyediliyorsa ona
uyarım. Çünkü ben açıkça uyaran bir elçiden başka bir şey
değilim.”
169
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Ahkaf suresine ait bu ayette “Peygamber olarak gelen ilk
insanın bizim peygamberimiz olmadığı, geleceği bilemeyeceği,
ne vahyedilmişse ona uyduğu ve açıkça uyaran bir elçi olduğu”
açıklanmış olduğuna göre çok uzatmayayım, tam tersi şeytan
ayeti şu değil midir: “Bizim peygamberimiz ilk peygamberdir,
bütün peygamberlerden önce yaratılmıştır ve hepsinden
üstündür. Kıyamet günü bütün peygamberler nefsi, nefsi diye
inlerken peygamber efendimiz ümmetini soracaktır. O gaybı en
iyi şekilde bilir. Çünkü Allah isterse gaybı dilediğine bildirir.
Seven habibiyle sırrını paylaşmaz mı? Sadece Kuran’daki
vahiylere değil ona sır olarak indirilen esasen ikinci bir vahiy
kitabına sahiptir. Bunlar da hadisler vasıtasıyla bize kadar
gelmiştir. O sadece bir elçi değil aynı zamanda ilk yaratılan ruh
ve bütün âlemlere nurdur. İki kâinatın efendisidir o. Onun
sözleri direkt olarak sahabe-i kiram vasıtasıyla ve emin raviler
yoluyla bugüne kesintisiz gelir. Allah elbette o hadisleri de
Kuran gibi koruyacak kadar merhametlidir. Yoksa bugün namaz
bile kılamazdık!”
Ahkaf 9’daki peygamber sünneti nedir? Ne vahyedilmişse ona
uymaktır. O halde sadece Kuran’a uymak mıdır bu, yoksa
Kuran’la beraber hadislerin tamamına, ayrıca filanca imamların
kitaplarına, artı ciltler dolusu kasidelere, artı nurlarla bezenmiş
(!) külliyatlara… mı? Nefsinize sorun; kim peygamberi takip
ediyor? Kim ehl-i sünnet!!!
170
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
28-Kasas 49 De ki: “Eğer doğruysanız, bu durumda Allah
katından bu ikisinden (Musa’ya indirilen Tevrat ve bana
indirilen Kur’an’dan) daha doğru olan bir kitap getirin de,
ben de ona uymuş olayım.”
Kasas suresine ait bu ayette Allah peygamberimize “Allah’ın
indirdiği kitaplardan daha hayırlısı varsa onları getirebilirseniz
getirin de, ben de ona uyayım” şeklinde müşriklere meydan
okumasını emrediyor. Peki bunun tam tersi olan hileli şeytan
ayeti şu değil midir? “Allah’ın ipi vasfında çok faydalı eserler
vardır. Herkes kendi aklı ile Kuran’a anlam veremeyeceğinden
bu kitaplara yönelinmelidir. Onlar da Kuran’da söylenilenden
farklı şeyler söylemezler. Onu en iyi biçimde açıklarlar. Hele
bazı kitaplar vardır ki zamanın müçtehidleri tarafından Kuran’ın
çağdaş tefsiri olarak yazılmış, daha doğrusu ilhamen yazdırılmış
ve rüyalar vasıtasıyla Resulullah tarafından onaylanmıştır.
Bütün mevcudat, lisan-ı haliyle buna şahiddir!”
Allah’ın ayetindeki peygamber sünneti nedir? Elbette en doğru
kitabın ardından gitmektir. O halde peygamberi takip edenler
Kuran’ı rehber edinenler mi, filanca kitapları takip edenler
midir? Maksadım herhangi bir adres göstermek değil, içinde
bulunduğumuz hali gözler önüne sermek sadece. Dönüp
ayetlere tekrar bakalım, sonra soralım kendimize: Hangimiz
şeytanın yolundan, hangimiz peygamberimizin yolundan
gidiyoruz!!! Nefsinize sorun, nefsinizi ikna edin bakalım; kim
peygamberi takip ediyor? Kim etmiyor? Sünnete uyan kim?
171
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
İstediğiniz ayeti siz de alın ve tam tersini uydurun, göreceksiniz
ki bir şekilde şeytan da karşılığını aynı şekilde uydurmuştur…
O halde Kuran’ın manasını bilmeyen, şeytanın oyuncağı olmaz
mı? O halde dininin kitabını okumayan neyin farkına varabilir!
Belki kimilerimiz diyecek ki “iyi de bazı kitaplardan
faydalanmıyor muyuz?” Evet araştırmacı bir insan sadece
bazılarından değil açıkça şirk olan kitaplardan da faydalanır.
İçlerinde elbette ki çok faydalı ve dosdoğru kitaplar da vardır.
Doğruyu bulma ve yanlışı gösterme yolunda her şey okunur.
Ama Kuran’ı okutmaya teşvik etmedikten sonra en iyi tefsir
kitabı bile eksik kalacak ve insan sözleri olduğu için
okuyucusunun aklındaki “Allah’ın sözleri”ni okumamış
olmanın eksikliğini gideremeyecek, yani bilinç dışı bile olsa bir
şüphe, bir müphemlik bırakacaktır. Ama Kuran’ı okuyan
şüphelerinden kaçmaz, onlardan birer birer, üçer beşer, onar
biner sıyrılır.
Kuran’ı okumamış insan ise dinini Kuran dışı kaynaklardan
öğrenmeye kalkıştığından çok büyük ihtimalle birçok şirk
kokusu saçan kitapların ve onları takip eden sözde âlimlerin
tesiri altında kalacaktır. Bir kitabın içinde birçok doğru
bulunabilir. Hatta yüzde doksan dokuzu iman ve itikat
konularını gayet güzel örneklerle açıklayabilir. Fakat
unutmamalı; koca bir bardak suya damlatılan bir gram zehir o
suyu içeni zehirlemeye yetecektir. İşte şeytanın hilesi de böyle
değil midir? Şeytan doğru yola oturacağını söylememiş midir?
172
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Koca bir külliyata bir şekilde giren ya da sokulan üç beş şirk de
benim gözümde o zehirli su gibidir. İsteyen gider o
bardaklardan içer, ama Allah’a güvenene billur pınar başı gibi
Kuran yeter…
173
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şèyTàNıN foyàsı
Şeytan Nasıl Aldatır?
Çoğu kimse şeytanı ve kötülüklerini somut olarak karşısında
göreceğini ve hiç düşünme zahmetine bile girmeden onun
yanlışlarını apaçık fark edebileceğini sanıyor. Şeytan sanki
açıkça Allah yok diyecek, sanki açıkça Allah’a şunu şirk koşun
diye zorlayacak, sanki namaz kılmayın, oruç tutmayın diyecek,
sanki alenen günah işlemeyi övecek veya sanki Kuran’ı
okumayın diyecek de Müslüman bir insan da ona karşı çıkarak
bu şekilde nefsiyle olan cihadını kazanacak! Şeytan bunları
açıkça bu şekilde söyleyecek ve foyasını meydana çıkaracak
kadar cahil ve aptal mıdır? Şeytan düşmanlığını hile ile gizler,
tuzak kurarak insanları aldatır.
Bir insanı öldürmeye niyet eden katil “al bunu iç” diyerek zehri
sunmaz. Öldüreceği kişinin sevdiği bir yiyeceğin içine
döküverip verir. Nuri Alço’nun filmlerinde canlandırdığı
tecavüzcü karakteri misali uyuşturucu hapını gizlice kızın
gazozuna atar. Üçkâğıtçı, bul karayı al şu kadar parayı diyerek
cazip vaadlerde bulunur. Sapık, kaçıracağı çocuğu çikolatayla
kandırır. Savaşta düşman düşmana en büyük zaiyatları aldatma
174
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
taktikleri ile gaflete düşürüp baskınla verir. Hal böyleyken
şeytanın insanı hilesiz ve vaatsiz mi kandıracağını sanıyoruz!
4-Nisa 120 Şeytan onlara sadece vaadlerde bulunur, birtakım
kuruntularla oyalar. Şeytan aslında onlara kuru bir
aldatmadan başka ne vaad eder ki!
Şeytan Allah’a inanan bir insana “sakın namaz kılma” der mi?
Öyle bir şey diyerek yüzündeki maskeyi çıkarır mı? Ama türlü
vaatlerle namazımızı öyle bir hale getirir ki namaz namaz
olmaktan çıkmış, amacından sapmış olur. Anlamadan, ne
dediğini bilmeden, Allah’a neden ve nasıl yalvaracağını
düşünmeden, hiç şükretmeden ve istemeden, içi dinen bomboş
bir namazı emreder ki Allah’ın emri yerine gelmesin de günü
geldiğinde o namazlar yüzümüze fırlatılsın!
İşte böyle bir namazda Allah’la irtibat kurmak, O’nu yüceltmek,
O’ndan af dilemek ve O’ndan istemek gibi gerekli işler yerine
Şeytan ister ki; namazda Allah’ın huzurunda olduğunu
hissetmek adına, kulağının yumuşağına, ayağının topuğuna,
burnundaki nefese, kalçasındaki kaşınmaya odaklansın
insanoğlu! Sağ ayağını dik tutmasına, secdede parmaklarını
açmasına kapamasına, okuduğu duada parmağını kaldırırsa
daha iyi şahit olduğuna, saçının teli görünürse namazının
bozulacağına, ha harfi yerine he harfini okursa (o bilmediği)
anlamın zıtlaştığına, hangi sureyi önce hangisini sonra
okuyacağına odaklansın da bir tek Allah’la irtibata
175
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
odaklanmasın insan! İster ki kaçıncı rekâtta olduğunu
önemsesin de, kaçıncı rekâtta olduğunu düşünerek Allah’ı
unutsun! İnsanları Allah’ı zikretmekten alıkoymak için öyle bir
söz uydurur ki; böyle takıntılarla namaz kılanlar esnediklerinde
Allah’ı değil korkuyla Şeytan’ı hatırlasınlar da onu zikretmiş
olsunlar. İster ki araya şeytan girmesin diye yirmi santime
sıkışıp iki kişilik yerde üç kişi saf tutsunlar, namaz kılarken
birbirlerine çarpsınlar da namazlarına konsantre olmasınlar,
böylece namazda gerçeği düşünüp uyanmaktan alıkonulsunlar.
İster ki aldığı abdest oldu mu olmadı mı, bozuldu mu bozulmadı
mı diye vesveseye düşüp onu düşünsün de Allah’ı düşünmesin
hakkıyla! İster ki ne kadar çok kılarsam o kadar sevap
kazanırım diye düşünerek hızlı hızlı kılsın da dilinde dönen
kelimelerin anlamı kalbine dönmesin! Namazla ilgili tüm
vesveseleri yazmaya kalksak bırakın bu makaleyi, herhalde bir
kitap oluşturacak kadar veri vardır hepimizin aklında. Üstelik
bu veri deposuna (kimilerine göre) dinini öğrenemeyecek kadar
aklı eksikler bile sahiptir! O halde “Kuran’ı herkes öğrenemez”
tezinin aksini ispattır bu. Çünkü bu kadar gereksiz bilgiyi
öğrenebilen akıl bence Kuran’ı da elbet yeterince öğrenebilir.
Ama bu durum Şeytan’ın işine gelmez o başka…
26-Şuara 221,222,223 Şeytanların kime indiğini size haber
vereyim mi? Onlar, gerçeği ters yüz eden, günaha düşkün
olan her yalancıya inerler. Çünkü o iftiracılar şeytanlara
kulak verirler, esasen onların çoğu yalancıdırlar.
176
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Şeytan Allah’a inanan bir insana “Allah yok” der mi? Peki
şeytan Allah’a inanan bir insana “Allah’la beraber bunlara da
tap, O’na şirk koş” der mi? Böyle gereksiz bir riske girer mi?
Girmez elbette. Onun yerine içmekten hoşlandığınız gazozun
içine hap atar. Öyle sözler uydurur ve öyle vaatler verir ki ancak
bu şekilde Allah’ın yolunda olunması gerektiğini size dayatır.
Peygamber sevgisini şirke dönüştürür. İlim adamı sevgisini
şirke dönüştürür. Yetmezse ashabı kullanır, ehli beyti kullanır,
malı kullanır, mülkü kullanır, kadını ve erkeği kullanır, devlet
büyüğünü kullanır, büyük (!) adamları kullanır, küçük adamları
kullanır… Neyi ya da kimi seviyorsanız onu kullanır. Sonra da
parmağına taktığı büyük (!) zatların ağzından konuşur ve
zehrini kusar durur.
Allah’ı dünyevileştirir. Şöyle ki; gelmiş geçmiş peygamberlerin,
gelen geçen evliyanın, velinin, hocaefendinin, seyidin, kutubun,
gavsın ve türlü uyduruk makamların yolgeçen hanına
dönüştürür Allah’ın makamını! Havada uçan mollalar,
zamandan münezzeh veliler, yollarda karşılaşılan peygamberler,
meleklere fırça atan hocaefendiler, Allah’la pazarlık yapan
elçiler, yazdığı kitabı peygambere imzaya çıkaran üstadlar,
Hızır’laşan imamlar, şefaatçiilik yarışına giren Allah dostları…
Saysam bitmeyecek, bunun için de ayrı bir kitap gerek… Bu
saçmalıkları dinleyenlerse din adına bir şey kazanamamak bir
yana dursun, sadece kendilerinin Allah dostu olmadığına ikna
olurlar, başka bir şey değil! Neticede şeytanın istediği de budur.
İlginçtir ki bu (sözde) Allah dostlarının gittikleri iddia edilen
177
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yoları incelerseniz göreceksiniz; Allah’a bu kadar (sözde)
yakınlıklarına rağmen Kuran’ın manasına giremeden birbirini
tekfir eder, tartışır ve hizipleşir haldedirler. Buna rağmen, bu
halleriyle peşlerine bir sürü saf insanı takıp, kendilerine kul edip
götürürler.
22-Hacc-3 Öyle insanlar vardır ki, hiçbir bilgiye
dayanmaksızın Allah hakkında tartışıp durur, her azgın ve
hayâsız şeytanın peşine takılır.
36-Yasin 61 Bana kulluk edin, doğru olan yol budur.
Şeytan Allah’a inanan bir insana “oruç tutmayacaksın” der mi?
Böyle aptalca bir davranış yerine namazda olduğu gibi oruçta
da bir sürü takıntıyla ibadetin özünü gizlemeye çalışır. Türlü
kısıtlamalar getirir. Bozulacağından korkutur. Usandırır. Sonra
bir de bakarsınız ki en akla hayale gelemeyecek şeylerden ötürü
“acaba orucum bozulur mu?” diye imamlara koşmaya başlar
insanlar. İnsan hayatında öyle günler olur ki iş yoğunluğu
yüzünden sabah içtiğini bile hatırlamadığı bir bardak çayla
hiçbir şey yemeden ve içmeden akşamı eder de, oruç tuttukları
günlerde iş güç yapamayacak hale gelirler ve sürekli oruç
tuttuklarını belirtir biçimde sızlanıp dururlar. Allah’ı hatırlamak
yerine her gördükleri yiyeceğe iştahla bakar, normalde
ilgilenmeyecekleri haramdan bile takıntılı dikkatleri nedeniyle
gözlerini koruyamazlar.
178
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Şeytan ister ki insan orucu bir eza gibi hissetsin. İster ki oruç
tuttuğu için gözü yiyene takılsın da kendi ibadetini düzeltmek
yerine başkasının ibadet etmeyişine hiddetlensin. Bu yüzden
anlaşmazlıklar, kavgalar çıksın ve hatta oruç tutan tutmayanı
Allah adına öldürsün! Ama kendi eksiğinin ve zaaflarının
farkına varıp da düzeltmesin! Orucun içi boşalıp sadece şöyle
bozulur mu böyle bozulur mu vesveseleriyle bencilane hale
gelip sadece kendi alacağı sevaba odaklanılsın, aç ve açıkta olan
insanların varlığı kimsenin aklına gelmesin! Gelirse de iki kilo
peynir parasıyla fitre diye iş geçiştirilsin. Sözüm infakı
değersizleştirmek gibi alınmasın. Azı da çoğu da çok değerlidir.
Ama şeytan, aç yine aç kalırken, tok yine kuş sütlü iftar
sofralarında tok olarak yaşamaya devam etsin ister. Bu da ayrı
bir kitap olur sanırım…
36-Yasin 62 Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli
saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?
Maalesef birçoğumuz işletmiyorduk Allah’ım! Zannediyorduk
ki şeytan sadece meyhanede, k..hande gezer de insanları dinden
o şekilde uzaklaştırır! Oralarda olmadığımıza göre de bizim için
mesele yoktu!!! Zannediyorduk ki camide, tekkede, dergâhta,
yatsıdan sonra din iman konuşulan evlerde şeytan çaresiz kalır!
Zannediyorduk ki şeytan bize “Kuran’ı boşverin” dediği an onu
tanırız!!! Oysa şeytan Allah’a inanan bir insana “Kuran okuma”
der mi? Şeytan en cahil olarak gördüğü insana bile bunu
diyecek kadar fikirsiz olabilir mi? Aksine “okuyun” der. Hem
179
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
de öyle bir okuyun ki önce güzelce dualar ederek abdestinizi
alın, sonra noktasından virgülüne ezberleyin, ha’sından hı’sına
elif’inden lamelif’ine aman hata yapmayın diye üzerine titrer.
Okuduğuna okuyacağına pişman etmeye çalışır. Namazla,
niyazla birleştirip onları yaparken de aman böyle okuyun der.
Aman Arapça okuyun der. Aman şunu okumazsan namazın
olmaz, bunu okumazsan namazın bozulur der. Kendi anladığın
dilde okursan sakın ha, günaha girersin der. Kuran okuma
yarışmalarına katılmayı, en ünlü hafız olmayı vaadeder,
tecvidin köküne dalınmasını ister. Eğer Arap’sanız iş değişir
tabi! Orada da sanatsal, şiirsel okuma ve makam sevdaları
başlar, anlam yine kimsenin umurunda olmaz!
Şeytan ister ki kimse Allah’ın mesajını anlamasın. Derdi odur.
Kimse ayetlerin anlamı üzerinde düşünmesin ister. Bunun için
aklı küçümser ve küçümsetir, okumak isteyenin kalbini sahibine
küstürür, türlü hilelerle korkutur, Kuran’a anlamak için
yöneleni ise imandan çıkma vesvesesi ile ürkütür. Ama
şeytanların asıl musallat olduğu kişiler Kuran’ın mesajlarından
uzak duranlardır. Keşke bilebilseydi insan!
43-Zühruf 36,37 Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten gelip
ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona
can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama
onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar.
180
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
58-Mücadile 19 Şeytan onları sarıp kuşatmıştır; böylelikle
de onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın
fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana
uğrayanların ta kendileridir.
İnsan Allah’a yönelirse şeytanın hareket alanı o ölçüde
daralacaktır. Allah onu ve hilelerini müminlerden uzak tutsun…
Biz Allah’a ve kitabına yöneldikçe o zaten Allah’ın izniyle
çaresiz kalacaktır.
3-Ali İmran 175 İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını
korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü’minlerseniz,
Ben’den korkun.
41-Fussilet 36 Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni
dürtecek olursa hemen Allah’a sığın! Çünkü en iyi işiten
O’dur, en iyi bilen O…
Aldanmayıp Şeytan’ın foyasını ortaya çıkartmak isteyen bir
mümin derin bir güvenle Allah’a ve gönderdiği ayetlere
sarılmalıdır. Çünkü…
16-Nahl 99 Şüphesiz ki, onun iman edenler ve Rabbine
güvenenler üzerinde hiçbir gücü yoktur.
181
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çocuk ÀkLı iLè ĐüşüNèßiLsèk
Hangi Evliya?
Hadi kendimizi, kirli bilgilere bulaşmamış küçük bir çocuk
yerine koyup düşünelim bugün… “Hangi Evliya?”
“Tövbe de!” diyerek ve yerinde titreyerek uyardı çocuğu “O o
kadar ilim sahibi kıymetli bir zat, şeyh efendinin bir daha sakın
elini öpmemezlik yapma!”
Küçük delikanlı başını öne eğdi, biraz düşündükten sonra
saçıyla kaşının arasını iki parmağıyla hafifçe sıvazlayıp “ama
neden” dedi “Sen benim büyüğümsün. Senin elini öpünce mutlu
oluyorum. Çünkü sen beni seviyorsun. Ama o adam neden elini
öptürüyor ki bana? Beni sevdiğini bile bilmiyorum.”
“Oğlum o bizim şeyhimiz. Çok şey biliyor. Allah ona ilim
vermiş.”
182
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Çocuk kaşını kaldırıp sorusuna devam etti “Biz de insan değil
miyiz, biz de çok şey okuyup ondan daha da çok bilgi edinemez
miyiz dede?”
Yaşlı adam gözlerini devirirken başındaki örme takkeyi düzeltip
“Bak” dedi “Okumak iyidir oğlum, her şeyi oku öğren tabi.
Büyük adam ol. Çalış, zengin ol. Ama biz ne kadar uğraşırsak
uğraşalım, Kuran’ı onun gibi anlamamız, onun seviyesine
çıkmamız mümkün değil. Kuran Allah’ın kelamı. Herkes
anlayamaz. Onlarsa Allah’ın dostlarıdır. Onlara Allah kendi
katından türlü mucizeler, türlü kerametler hediye etmiştir.”
“Ama!” dedi çocuk “Allah neden ayrım yapıyor? Ben Allah’ın
dostu değil miyim? Benim suçum ne? Allah beni benim onu
sevdiğim kadar sevmiyor mu?”
Adam bir silkindi ve ağzındaki nefesi sinirli biçimde üflerken
bir an durup cevap verdi. “Yavrum bak” dedi “Günaha sokma
beni! Allah’tan hesap mı soruyorsun? Evliyalar senin gibi sorup
dursalardı evliya olabilirler miydi? Düşün.”
“Düşünüyorum” dedi çocuk “O yüzden soruyorum. Evliyalar
eğer soru sormadıysalar cevapları nasıl buldular da o kadar ilim
sahibi oldular?”
183
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Allah onlara doğuştan ilim verdi, hikmet verdi yavrum.
Peygamber soyundan olanı var, şeyhinden hilafeti olanı var,
nice kutup’ların talebeleri var! Bu kadar türbede tekkede ne
değerler var biliyor musun sen?”
“Peki!” dedi çocuk “Benim suçum peygamber soyundan
gelmemek mi? Sen evliya değilsen, benim suçum ne? Ben de
Allah dostu olmak istiyorum. Ama Allah senin söylediğin gibi
doğuştan ayrım yapıyorsa o zaman bu haksızlık olmaz mı?”
Adam iyice sinirlenmeye başladı ve “Ya sabır!” deyip tesbihine
sarıldı. “Ama biz de kendi haddimizi bilerek ilim sahibi olmak
için Kuran okuyoruz bak” dedi torununa.
“Okuyoruz da dede!” dedi çocuk “Ben hiçbirşey anlamıyorum
ki okuduğumuzdan! Allah neden yabancı bir dilde gönderdi ki
Kuran’ı? Türkçesi yok mu bunun?”
“Arapça Cennet dili oğlum. Türkçesinden anlayamayız zaten.
Türkçesinden okursan kelimelerin anlamı değişir. Yoldan
çıkarız. İşte o yüzden bu âlimleri dinliyoruz ya! Onlar bize
anlatıyorlar ne güzel.”
Çocuk ikna olacak gibi değildi, kafasını hala karıştıran
şeylerden biri daha döküldü dudaklarından.
184
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Demek ki Allah dostu olmak için Arapça bilmek lazım!”
Adamın gözü parladı. “Keşke öğrenebilsek!” dedi “ama
öğretmediler, dilimizi bozdular. Neyse ki Kuran’ı
okuyabiliyoruz yüzünden. Hiç merak etme Allah bize onun
nurunu indirir. Ben nasıl anlıyorsam sen de anlarsın.
Ezberlemeye devam et.”
“Tamam dede” dedi çocuk “ezberleyeceğim ama bir sorum var!
Sen anlıyorsun ya…”
“Söyle yavrum” dedi adam sevinçle. Nihayet torunu yola
geliyordu!
“Ben daha küçüğüm öğreneceğim. Sen bu güne kadar o kadar
tecvidli Kuran okudun, vaaz dinledin. Her gün beş vakit namaz
kıldın. Biliyorsundur. Defalarca söylemişsinidir..”
“Evet!” diye devam etmesini istedi dedesi merakla.
“Günde kırk rekât namaz kıldığına ve her rekâtta altı defa
söylediğine göre bilirsin. “Subhane Rabbiyel ala! ne demek
dede?”
185
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Dedesi irkildi “şeyy!” dedi sustu. Beklemiyordu böyle bir soru.
Çocuksa devam etti.
“Onu hatırlayamadın galiba dedeciğim. Peki Subhane Rabbiyel
aziym, ne demek?”
“Şimdi hatırlayamadım oğlum ama…” derken sözünü kesti
torunu.
“İyya kenağbudu ve iyyakenestain, ne demek dede? Onu da her
rekâtta okuyoruz ya!”
Cevap gelmeyince çocuk devam etti.
“Ya subhaneke duasında, ettehiyyatü’de, salli ve bariklerde,
kulhüvallahu’da, innaeğteyna’da ne diyoruz dede?”
Dedesi neye uğradığını şaşırmıştı. Ağzında
gevelemeye çalışırken çocuk devam etti.
bir
şeyler
“Peki dede bizim vaazını dinleyip her gün büyük alim diye
övdüğümüz şu sevdiğin adam bu güne kadar bunların bir
tanesinin anlamını öğretmedi de, ne anlattı size!!!”
186
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Oğlum iyi bir Müslüman olmayı öğretti o bize.” dedi adam
ama kündeye gelmiş gibiydi.
“Son olarak dede şeyi sorayım, hani ilk namaza başlarken
söylüyoruz ya Allahu Ekber diye, o ne demek, onu biliyor
musun?”
Adam altın bulmuşcasına sevindi “Tabi oğlum” dedi “Allah
uludur, büyüktür, eşi benzeri yok demektir.”
“Bunu nereden öğrendin dede, bizim şeyhimizden mi?”
Yaşlı adam, gözleri uzaklarda bir yere takılmış gibi dondu kaldı
bir an.
“Yok oğlum” dedi “ondan değil!” Bir an sustu ve mırıldanır
gibi devam etti “Başka birinden!”
“O kim dede? Merak ettim, onun da tekkesi türbesi var mı?”
Adam bir an düşündü ve elindeki tesbihi koparıp atarken
torununa dönüp “Onun da var” dedi “Onun bile var! Tekkeleri
de var, türbesi de! Müritleri de! Onu bile şeyh edinenler var!”
187
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Torununa sarılıp öptü adam ve yaşarmaya başlayan gözlerini
kapatıp yalvardı.
“Tövbe YaRabbi! Tövbemi kabul et YaRabbi! Sen bu çocuğa
iki dünyasında da saadet ver Allah’ım! Taştan su çıkarırsın.
Hangi evliya, bir çocuk kadar tesir eder bir insana! Hangi
velinin sözü, bir çocuğun sözü kadar saftır! Ne büyüksün sen!”
188
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
fuTßoLLà źàmàNà vè hàyàTà ÀTıf
Futbol Mezhepleri ve Köle Taraftarlık
Futbol… Bir oyun, bir eğlence, bir oyalanma… Oysa
stadyumun dışında gerçek bir hayatımız var. Fakat bazen ortam
öylesine geriliyor ki yeterli tedbirler alınamazsa taraftar
hareketleri nedeniyle çok vahim olaylarla karşı karşıya
kalabiliyoruz. Peki, bu kadar önemli mi bu futbol! Ya da bizim
için futbolu bu kadar önemli hale getiren başka etkenler mi var!
Alt tarafı top! Üst tarafı ve arkası nedir acaba!
6-En’am 32 Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir
şey değildir. Âhiret yurdu ise, fenalıklardan sakınanlar için
daha hayırlıdır, hâlâ akıllanmayacak mısınız?
Allah bu ayette dünya hayatımızın bir oyun ve oyalanmadan
başka bir şey olmadığını ikaz ediyor bize. Rüya içinde rüya
misali; şu futbol sevdamız ve futbol maçı esnasındaki gereksiz
bağlanmalarımızı düşünerek ayette dünya hayatı yerine futbolu,
ahiret hayatı yerine de stadyumun dışındaki hayatımızı koyalım.
Bakın ayet ne hale geliyor: “Futbol bir oyun ve oyalanmadan
189
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
başka bir şey değildir. Stadyumdan çıktıktan sonraki gerçek
hayatınız daha önemlidir, hala akıllanmayacak mısınız?”
Ne kadar da doğru değil mi? Futbolu ve onu seyretmeyi sadece
bir oyun, bir eğlence olmaktan çıkarıp sanki hayat futboldan ve
bölünüp, hizipleşip oradaki takımlara taraftar olmaktan
ibaretmiş gibi görmeye başladığımız an kavga etmeye,
küfretmeye, birbirimizin boğazını sıkmaya başlıyoruz. İçimizde
bunun sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunun farkına
varanları ise “burası sinema, tiyatro değil, küfretmeyen taraftar
bizimle değil” diye rahatsız ediyoruz. Oysa onlar aklını
çalıştıranlar değil mi? Maç bittikten sonra gerçek hayata
döneceklerini ve otobüse binip burada sövdükleri diğer takım
taraftarlarıyla aynı semte gideceklerini unutmuyorlar. Burada
geçici bir süre kalacaklarını biliyorlar. Ama birileri çıkıp
stadyumun dışında bir hayat olmadığını ve futbol dışındaki
hayatın hiçbir önemi olmadığını ve hatta şu maç dışında bir
hayat olmadığını iddia ederse ne kadar da saçmalamış olurlar
değil mi?
29-Ankebut 64 Düşünseler şunu da anlarlardı ki: bu dünya
hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve
ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir. Keşke bunu bir
bilselerdi!
İşte o saçmalayanlar “düşünselerdi anlarlardı ki bu stadyumdaki
maç geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve asıl
190
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bizi bekleyen hayat dışarıdadır. Keşke bunu bir bilselerdi!”
Ama bilmiyorlar işte! Zannediyorlar ki hakeme söverek, karşı
tribüne küfrederek, ayağı burkulan karşı takım futbolcusunun
bu halinden memnuniyet duyarak, oyunu kazanmak adına her
şeyi mubah görerek, kalecinin gözüne lazer tutarak, yedek
kulübesindekilerin başına bozuk para atarak ve ilahlaştırdıkları
futbolcuları ve çaprazdan doksana attıkları golleri kutsayarak
mutluluğa erecekler!
Oysa bu maçın sonucundan nemalanacak olanların, milyon
dolarlarına kavuşacak olanların, reklam ve yayın gelirlerini
artıracak olanların, stadyum gelirini cebine indirecek olanların
hiçbiri bu tribünde bağırıp çağıranlar olmayacak! Taraftarlar
sadece oyun ve eğlenceden ibaret bir dönemin canlı tanıkları
olacaklar. Stadyumdan çıktıklarında gerçek kazananların
kendileri olmadığını, sıkış tıkış bindikleri toplu taşıma
vasıtalarında fark edecekler. Bu sırada ilahlaştırdıkları futbolcu
ve kulüp yöneticileri özel otobüsleriyle önce kulüp binasına,
oradan da son model arabalarıyla milyon dolarlık villalarına
giderken yanlarından geçecekler. Aynı esnada taraftarlar hala
sokaklarda maçın kritiğini yapıyor ya da hakem hatalarını
eleştiriyor ve hatta birbirleriyle bu yüzden kavga ediyor
olacaklar.
Ardından taraftarların bu geçici eğlenceyi sevmelerinden
faydalanan SarayBahçe yöneticileri stadyumlarını milyonları
uyuttukları muhteşem bir TaştanBeşik haline getirecek, bu
191
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sayede kestikleri makbuzlarla insanları oyalamaya devam
edecekler… Bu da yetmeyecek özel kıyafetler (formalar) ve
takılar tasarlayarak onları sattıkları taraftarları aidiyet
duygusuna hapsederek paralarını stadyum dışlarında da yemeye
gayret edecekler… İleri derecede köleleştirdikleri taraftarlarını
“tek doğru yolun!” kendi takımlarının taraftarı olduğuna ikna
ederek her yanlışlarını da savunduracak milyonlarca bedava
avukat haline getirecekler… Yine de doymayıp rekabeti ayakta
tutacak söylemlerle sürekli gaza getirdikleri taraftarların haksız
yolla paralarını yemeye devam edecekler… Buna rağmen
köleleşmiş taraftarlar doğru yolda olduklarına inanmayı ve seve
seve bu ilizyonu seyretmeyi sürdürecek, normal hayatlarını bile
maçlara ve galibiyetlere göre ayarlamaya çalışacaklardır. Aynen
din tüccarlarının saf dindarlara yaptığı gibi!
9-Tevbe 34 Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve
rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve
insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar…
Futbol dünyasının dinde hizipleşme dünyasına ne kadar
benzediğini anlatmaya çalıştığım bu benzetmelerden sonra şunu
da hatırlatmak istiyorum ki futbol çoğu zaman toplum
mühendisliğinin bir aleti olarak kullanıldı. Paralı ya da hatır
yollu şikeler yapıldı. Savaş silahı olarak kullanıldı. Neredeyse
bir dine dönüştürüldü. Endüstriyel bir canavar haline getirildi.
Mezhepsel ya da milliyetçi çatışmaları körüklemek için
kullanıldı. Bir uyuşturucu olarak insanların damarlarına enjekte
192
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
edildi. İdeolojik ayrışmaları derinleştirmek için bir araç oldu.
Çünkü futbol kesinlikle sadece futbol olarak kalmadı! Meşin
yuvarlak, top yuvarlak denip her tarafa doğru yuvarlandı!
Taraftarlık zaman zaman öyle noktalara getirildi ki en salim
selim adamlar bile taraflı düşünmenin zirvesine çıkıp normal
şartlar altında beyaz dediklerine siyah, çirkin dediklerine güzel
dediler. Top kafalı insanlar annesi babası vefat ettiği gün maça
gidebildiler. En uysal bildiğimiz insanlar diğer takım
taraftarlarının din, anne, eş, soy gibi en kutsal değerlerine
söverken, ertesi gün o diğer takımın taraftarı olan arkadaşıyla,
öz kardeşiyle, aile bireyiyle ya da akrabasıyla yüz yüze
geleceğini düşünemeyecek kadar cahil bir bilinçötesini devreye
soktular. Bu sosyal hipnoza insanlar öyle bir kendilerini
kaptırdılar ki futbol yüzünden katliamlar, isyanlar, kavgalar ve
savaşlar çıktı.
Mısır’ın El Masri ve El Ehli takımları arasında çıkan kavgada
80 kişi ölürken 1000 civarında yaralı vardı. Olayın arka
planında El Ehli taraftarlarının askeri rejim ve Mubarek karşıtı
olması ve ordunun saldırıya müdahale etmediği iddiaları yer
alıyor. Çeşitli ülkelerdeki dini, etnik, sosyal kamplaşmalar
futbol takımlarına ve taraftarlarına izafe edilerek görünmez eller
siyasi kavgalarını yürütüyor ve taraftarlar farkına varmadan
bazı emellere hizmet ediyorlar. Protestan Glasgow Rangers ile
Katolik Celtic takımının rekabeti, İspanyol Kraliyetini temsil
eden Real Madrid ile Katalan Barcelona mücadelesi, Mussolini
193
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Lazio’su ile karşıt Roma rekabeti, burjuva River Plate ve
taraftar cinayetlerini bir taraftarının ekranlarda gol skoru
saydığı ayak takımı kulübü olarak gösterilen Boca Juniors
kavgası bunlardan sadece birkaçı.
1969 yılında El Salvador ile Honduras ülkeleri arasında yaşanan
öyle bir olay var ki akıllara zarar. Savaş çıkmıştır! Yanlış
duymadınız, futbol maçında tetiklenen düşmanlık hisleri
nedeniyle diktatörlerce yönetilen iki ülke arasında savaş çıkmış
ve dört bin kişi ölürken, on iki bin kişi yaralanmış, elli bin kişi
de evinden ve topraklarından sürülmüştür.
Buna benzer kamplaştırma çabaları Türkiye’de de gündeme
getirilmeye çok defa çalışıldı. Bunlardan etnik temelde provoke
edilen Bursaspor Diyarbakırspor çatışması, mezhepsel temelde
kışkırtılarak önü açılan Kayserispor Sivasspor faciası acı
örneklerdir. İşte bu ikincisi, ülkemizdeki en kanlı futbol
savaşıdır. Kayseri ve Sivas arasında o dönem sadece mezhepsel
değil gelişmişlik seviyesine ve yatırımlara yönelik de bir
sürtüşme mevcuttur. 1967 yılında Kayseri’de oynanan
Kayserispor-Sivasspor ikinci lig karşılaşmasında tribünlerde
tetiklenen çatışma sonucu çoğunluğu Sivaslı olmak üzere 41
kişi ölmüş ve 600 kişi yaralanmıştır. Maç öncesi Sivasspor
taraftarları kışkırtılıp şehirde yağma ve yediklerinin paralarını
ödememeye teşvik ediliyorken stadta iş tezahüratla başlıyor,
küfürleşmeyle devam ediyor, taşlar bıçaklar uçuşuyor, yangın
194
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çıkarılıyor ve tribünlere sonunda 41 tane cansız beden seriliyor.
Bu mu spor, bu mu kardeşlik!
İş orada bitmiyor, ardından Sivas sokaklarında Kayserili avı
başlıyor. Nedeni ise Sivas’ta çıkartılan dedikodular. Öyle ki beş
bin Sivaslının öldürüldüğü ve Kayserililerin Sivaslıların
kafasıyla top oynadığı bile söylenerek herkes provoke ediliyor.
Sivas’ta dükkânlara saldırılıyor, Kayserili olduğu tahmin edilen
insanların evleri basılıyor. Sivaslıların tepkisinden çekinen polis
bile olaya müdahale etmekte zorlanıyor. En sonunda askerler
devreye girerek olay sona erdiriliyor. Bu olaylardan sonra
Sivas’taki Kayserililerin büyük kısmı Sivas’ı terk ediyor. Bu
olayın bir benzeri 1969 yılında Kırıkkale-Tarsus İdman Yurdu
maçında yaşanıyor ve dört ölü ve yüz civarında yaralı ile ancak
atlatılabiliyor.
1996 ve 1997 yılları stadyumlardaki provokasyonlar sonucu en
çok olay çıkan dönem olarak Türk futbol tarihimize geçiyor.
2000 yılındaki Galatasaray – Leeds United maçı öncesi
İstanbul’da iki İngiliz holigan öldürülüyor ve büyük bir
gazetemiz “İlk şamarı Holiganlar Yedi” gibi yakışıksız ve
kışkırtıcı bir manşet atıyor. Televizyonlarda ise anüsüne Türk
Lirası banknotunu sokan bir İngiliz holigan sözde sansürlenerek
defalarca gösteriliyor ve böylece Galatasaray taraftarıyla
birlikte Türkiye insanın tamamı da kışkırtılıyordu.
195
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Futbol tarihi yukarıdaki olaylar gibi büyük ya da küçük birçok
olayla dolu. Her seferinde kaşınacak bir yara bulunup onun
üzerinden kışkırtılan taraftarlar birbirlerine saldırmasalar bile
sadece futbol takımının değil bir ideolojinin, milletin, dinin,
mezhebin, toplumsal sınıfın ve bunlara benzer birçok
ayrışmanın taraftarı olmaya zorlanmışlardır. Bunların arka
planında bazen siyasi, bazen etnik, bazen de ekonomik
sebeplerin yattığına inanmamak safdillik olsa gerek. Bunlardan
hiçbiri bulunamazsa da yapay nedenler üretilip taraftarın önüne
sürülebiliyor. Köpeğine hiç düşünmeden “Arap” ya da “Kunta
Kinte” ismi koyanlar bir bakıyorsunuz sırf kendi futbolcularına
maç psikolojisiyle hakaret edildi diye en büyük ırkçılık karşıtı
oluveriyor. Dikkat ediniz, kullanılanlar bu ülkenin belki de en
milliyetçi, en vatanperver görülen insanları!
Kitleler öyle bir coşturuluyor ki stadyumda kulağımıza “sen de
küfret” diye üfleyen iblislere o heyecan içinde karşı durmanın
imkânı epeyce düşük yüzdelerde kalıyor. İnsan kitleleri on
binlerce kişilik korolar halinde (hiç utanç bile duymadan) açık
seçik ve sanatsal biçimde sövüyor! Erkeklere ceza verip sadece
kadınları tribünlere alıyorlar. Onlar âlâsını ediyor! Azıcık durup
düşündüğünde insanın utançtan alt dudağını ısırası geliyor.
İnsanların içi boş şeylerle uğraşması, zamanını boşa geçirmesi
hangi pencereden bakarsanız bakın büyük yanlış. Ben de arada
bir futbol seyrediyorum, ben de küçüklükten gelen bir
alışkanlıkla bir takımı öyle ya da böyle tutuyorum. Ama durup
196
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
düşündüğümde!… Hakikaten ne kadar boş! Belki hoş, belki bir
miktar, belki ucundan köşesinden… Ama kesinlikle verdiğimiz
değerde değil. Birileri oyun oynuyor, biz seyrediyor ve farkına
varmadan ortamdan kazanma peşindeki kurtların bizi inlerine
çekmelerine mani olamayan koyunlar gibi hareket ediyoruz.
Birbirimize sinirlenip köpürdükçe kaç para olursa olsun daha
çok maça gidiyor, televizyon kanalını, ürünlerini satın alıyor,
daha çok bağırıyor, daha çok forma, içecek ve çekirdek
tüketiyoruz. Birbirimizle kavga ederken hep veren taraftayız!
Hatta bizi daha iyi yönetebilmek adına taraftar dernekleri bile
kurmuşlar! Bizse özgür irademizle tezahürat yaptığımızı,
protesto ettiğimizi sanıyoruz. Biz birbirimizin boğazını sıkarken
birileri fırsattan istifade hepimizin boğazını sıkıyor.
Saçma sapan işler yapıyoruz. Sevdiğimiz bir kadına bile
söylemekten imtina ettiğimiz sevgi sözcüklerini takımlarımız ve
sahadaki futboldan geçinen bacak kasları gelişmiş adamlar için
söylüyoruz.
Hayatında
eşine
bir
kere
bile “seni
seviyorum” dememiş bıyıklı ve göbekli adam yerinde
zıplarken “I love you Hagi, I love you Webo” diye çığlık çığlığa
bağırıyor. Biliyorum gülüyorsunuz ama bunlar gerçek, hem
gülünecek hem de ağlanacak haldeyiz.
Stadyumların taraftarlar için tapınak (mabed) haline getirildiği,
insanların içinde bulunduğu sosyal açlığın ve boşluğun futbolla
da değil futbol adına fanatizmle doldurulduğu, saçma
sapan sloganların hiç düşünülmeden savrulduğu, maç
197
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
öncesi “totem yapıyoruz abi!” diye batıl inanışlara girenlerin
olduğu ve “Yeter ki filanca takım kazanmasın kardeş!” diye
başka takımlardan hatır mağlubiyetleri almayı hak gören
herhangi bir kulübün olduğu bir ortamda şike meselelerine
girsek ne olur girmesek ne olur! Hepsi aynı turşunun suyu! Biri
kırmızı ışıkta geçerken yakalandığı halde cezalandırılmamış
işte!
Zamanın
İspanyol
diktatörü Salazar’ın 3F olarak
adlandırılan “fiesta, foda, futbol” ile insanları yönettiğini açıkça
söylediği bilinmekte. Bu kapsamda stadyumları dev beşiklere
ve dev uyku tulumlarına benzettiğine dair bilgiler var. Eminim
ki bu, Salazar’a özel bir anlayış olarak kalmamış durumda.
İnsanlar futbolun çekiciliği ve fanatizmi ile uyutulurken her
zaman arka planda biraz daha rahatlamış ekonomi kurmayları,
siyaset kurtları ya da diğer misyonerler vardır. İnsanlara futbolu
hiçbir zaman futbol olarak bırakmamış karagöz ustalarının
istedikleri senaryoyu yazabilmek için sonuç ya da maç skoru
tayin edebilme becerilerinin olmadığını zannetmek de saflık
olsa gerek. Ama bile bile dev makinenin birer dişlisi olmaya
devam ediyoruz.
Bu kadar basit ve hayatla irtibatı sadece bir oyun ve eğlenceden
ibaret olan futbolun savaş haline, neredeyse bir din haline, hayat
tarzına, içsel ve duygusal âleme getirildiği ortamda birbirimizi
sevdiğimiz renklerden dolayı farklı zannetmeye başlıyoruz. Bu
sayede gölge perdesinin arkasındaki kuklacıların ekmeğine yağ
198
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sürmekle kalmayıp ekmeklerini fırında zaten biz pişiriyor, altın
tepside ikram ediyoruz.
Bir zamanlar, bir futbolcu eliyle gol atmış da hakem bunu
görmemiş ya da görmezlikten gelmiş veya farklı yorumlamış
diye koskoca bir şehir yürüyüş yapmıştı. Ki o dönem sık sık
şehit haberlerinin alındığı bir yıldı. Size sormak istiyorum;
böyle basit bir sebeple eylem yapmanın ya da karşı takıma
düşman olarak abartılı tepkiler vermenin futbol yüzünden 1969
yılında El Salvador ve Honduras arasında çıkan savaştan ne
farkı var? Bu kadar mı önemli?
İşte sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret olan futbol hayatının,
insanların sadece denenmek üzere bir oyun ve oyalanmadan
ibaret olarak gönderildiği dünya hayatına ne kadar benzediği
ortada! Kendisinin dünyada geçici bir oyundaymış gibi oyalanıp
denendiğini unutarak Allah’ın dünyayı ve insanları yaratarak
kendi kendine oyun oynadığını zanneden,
21-Enbiya 17 Eğlenmek isteseydik nezdimizde eğlenecek çok
şey bulurduk! Faraza yapacak olsak, öyle yapardık!
veya mezhebini bir futbol takımını destekleyen fanatik bir
taraftar gibi desteklemeye devam eden ve yahut dinini bir oyun
ve eğlence aracı yapan aklını teslim etmiş tüm anlayışlara sahip
insanların da kıyamet günü uyandığında iş işten çoktan geçmiş,
199
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hem dünyalarını hem de ahretlerini harap etmiş olacağı ortada
değil mi!
7-Araf 51 O kâfirlere ki onlar dinlerini oyun ve eğlence
konusu haline getirmişlerdi; dünya hayatı kendilerini
aldatmıştı. İşte onlar, kendilerinin en önemli günü olan bu
günkü karşılaşmayı unuttular ve âyetlerimizi bilerek inkâr
ettikleri gibi, Biz de bugün onları unutup kendi hallerine terk
edeceğiz.
Din oyun ve eğlence aracı değildir. Allah bizi deniyor, bizimle
oyun oynamıyor. Dünya ise oyalandığımız bir futbol sahası gibi
bir oyun (müsabaka) alanı, bir denenme yeri ve gerçek yurt ise
ahiret yurdudur. Neyin eğlence, neyin oyun, neyin oyalanma,
neyin denenme ve neyin gerçek olduğunu bilenlerden olmamız
temennisiyle…
200
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ßöLük ßöLük ÀyRıLàNLàR
Buyrun Kartvizitim Diyenler!
Düşünelim… Bir öte dünya tasavvuru… Azap sadece
cehennemden mi ibaret? Ya hayal kırıklığının azabı! Ya çok
büyük bir ümitse! Başka bir ümide gerek bile bırakmayan! Ki
bu kadar büyük olursa umut! Hadi bir yolculuk yapalım hep
beraber, bir sanal gerçeklikte. Bakalım neler olacak? Hadi
bakalım ne hissederiz, eğer böyle olursa!…
103-Asr 1,2,3 “Yemin ederim zamana: İnsanlar hüsranda.
Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler
yapanlar, bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.”
Öyle kalabalık bir ortam ki iğne atsan yere düşmez. Hepsi
merakla çağrılmayı ve pasaportlarının onaylanıp verilmesini
bekliyorlar. Ellerinde çeşitli isimlere ait kartvizitler var.
Kartvizitlerde isimleri yazılı kişiler de burada ve onların
öncülüğünde otobüslere binerek yollarına devam edecekler.
Eveeet diyor görevli, ismini okuduklarım bir adım öne çıksın ve
kimin (neyin) refakatinde buraya geldiklerini söylesinler…
201
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Adem Ademoğlu!”
“Burda! Buyrun kartvizitim!”
Görevli alıp evirip çeviriyor ve “bekleyen rehberlerin arasında
sizin karttaki rehberin adı yok” diyor.
“İyi bakın efendim, Pardösülü Mehmet Efendi’nin grubundayım
ben. Burada olmalı!”
Bir saniye diyor görevli ve kalabalığa doğru seslenerek
Pardösülü Mehmet Efendi diye biri var mı aranızda diye
soruyor. Önce ses çıkmıyor. Tekrar ediyor. Yine ses çıkmıyor.
Bu sırada arka sıralardan birkaç kişi Pardösülü Mehmet’i ite
kaka öne doğru gönderiyorlar. İstemeye istemeye öne çıkan
Mehmet Efendi’ye bakarak “siz misiniz” diye soruyor görevli.
Zar zor “evet” diyor Pardösülü.
Sizin kartvizitinizi göreyim diyor. Pardösülü Mehmet uzatıyor
eliyle. Görevli evirip çevirip bakıyor. Seyit Zahit Efendi de yok
rehberlerimiz arasında diyor. Pardösülü Mehmet Efendi sağa
sola göz bebeklerini oynatıp, bir kez daha bakın diyor, olmalı!
Aynı şekilde Seyit Zahit Efendi de kalabalığın arasından tekme
tokat öne gönderiliyor.
202
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Seyit Zahit’in kartvizitine bakılıyor. Kutbi Mahmut Efendi! O
da arkalardan gelip Mehdi Macit Efendi’nin ismini veriyor.
Aynı düzen devam ediyor. Gözüyaşlı Ferhat Hoca, İngiliz
Işıkçıbaşı Efendi, Ebu Hümeyra Hatun, Hahami Yahud Efendi,
Cadıavcısı Aziz Pedro, Papa Kırkbirinci Mr.Brown, Buzağıbaşı
Kleopatra, Demirci Süleyman Ağa, Badeci Recep Efendi, Şeyh
Rantçı Efendi, Ebu Cehil, Peçeci Kezban Hocaanne, Patrik
Zeus, Burkalı Yahuda Hanım, Çarşafçı Rahibe Anne ve Samiri
diye uzayıp gidiyor. Herbirinin takipçileri de peşlerinde oldukça
kalabalık gruplar oluşturuyorlar. Önlerinde bir dağ gibi yığılan
geçersiz kartvizitlerle ümitleri yıkılmış bir sürü beşer… Arada
bir ilim sahibi bazı kişiler çıkıp kendilerini rehber edinenleri
“Biz doğru yolu işaret ettik ama onlar bizim sözlerimizi de
saptırdılar” diye reddederek İsa, Musa, Nuh, İbrahim, Davut,
Yunus, İsmail, Yakup, Yusuf, Muhammed gibi Allah’ın
ayetlerini rehber edinenlerin takipçilerinin arasına katılıyorlar.
12-Yusuf 103 “Şunu unutma ki: Sen, büyük bir kuvvetle arzu
etsen bile insanların çoğu iman etmezler.”
Gruplar tamamlanınca ayetleri rehber edinen gruplar süper
otobüslere biniyor ve hoş bir heyecanla ışık hızının on dokuz
katında yola çıkıp anında gözden kayboluyorlar. Büyük
çoğunluk ise orada lastiği patlamış kamyon gibi kalıyorlar.
Hepsi şokta! Büyük umutlarla çıkacakları sonsuz seyahate
ulaşmaları pek de mümkün görünmüyor. Birbirlerine yardım
edecek durumları da kalmıyor ve önce ithamlar, sonra
203
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
aralarında bir kavgadır başlıyor. O sırada daha önce
okumadıkları yazılmış bir ses canlı olarak işitiliyor…
37-Saffat 22-33 Yüce Allah meleklere şöyle emreder: “O zalim
müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah’tan başka putlaştırdıkları
nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin!
Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!”
Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?
Doğrusu bugün onlar birbirini yardımdan mahrum bırakıp
azaba teslim etmişler, acz içinde kıvranmaktadırlar.
Birbirlerine dönüp itham ederek karşılıklı soru yöneltirler.
Tâbi olanlar önderlerine: “Siz, derler, bize (en çok önem
verdiğimiz taraftan), sağ cihetten gelir, ısrarla size tâbi
olmamızı isterdiniz?”
“Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler
değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki!
Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!” “Ne dersek boş! Artık
Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak
ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık,
çünkü biz de azmış durumdaydık.”
204
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
O halde o gün hepsi azap çekmekte müşterektirler.
38-Sad 59-64 İşte şunlar dünyada körü körüne maiyetinizde
koşup giden güruhtur! “Merhaba!” olmasın onlara, rahat
yüzü görmesin o zalimler! Zira onlar cehenneme
gireceklerdir.
Tâbi olanlar, onlara: “Hayır, asıl size merhaba olmasın, rahat
yüzü görmeyin sizler! Bu azabı bize getiren sizsiniz. O ne kötü
yerdir!” derler.
Sonra hep birden dua edip derler ki: “Ya Rabbena, kim
bunları önümüze yığdı ise, Sen onun azabını kat kat artır!”
Azgınlar: “Neden acaba, derler, dünyada kendilerini değersiz
saydığımız birtakım adamları burada görmüyoruz? Aklımız
sıra, onlarla alay ederdik! Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da
onun için mi kendilerini göremiyoruz?”
İşte bu, yani cehennemliklerin dâvalaşması kesin bir
gerçektir.
38-Sad 67-68 De ki: “Bu Kur’ân pek mühim bir mesajdır.
Ama siz ona sırtınızı dönüyorsunuz.”
205
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Àmmè cüźüNè kàĐàR GèLĐim Àmà...
…Kuran’a Geçemedim Abi!!!
Size “Jules Verne’in Balonla Beş Hafta’sını okudunuz mu” diye
sorsam bana ne cevap verirsiniz? “Evet okudum” ya da “hayır
okumadım” dersiniz bu klasiği doğal olarak. Peki “Tevrat’ı
okudunuz mu?” diye sorsam! Ona da “evet okudum” ya da
“hayır okumadım” dersiniz. Peki İncil’i? Aynı cevap; okudum
ya da okumadım. Peki ben size “Kuran’ı okudunuz mu?” diye
sorsam!!! Ki doğrusu ayırtedici olarak “ı” takısı atılarak ve
şimdiki zamandan geniş zamana atfedilerek “Kuran okuyor
musun?”dur. Çünkü bir Müslüman için devamlı okunması
gereken bir kitaptır. Ama öyle sorunca algılar direkt “orijinal
diliyle okuyor musun”a yönleniyor maalesef. Neyse buyurun
cevaplara…
“Okudum! Bi kere!” Böyle cevap verenlerin içlerinde okumuş
olanlar varsa da çok samimi bir cevap gibi görülmez. Bir defa
okuduğunu söyleyerek sorumluluğunu yerine getirmiş olduğu
imajı vermeye çalıştığı düşünülebilir. Çünkü birçokları birkaç
sayfadan öteye geçememiştir.
206
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
“Okumadım! Ama okuyacağım!” Samimidir. Okumadığını bilir
ama hep erteler.
“Okudum ama abi bişey de anlamadım ben!” Daha samimidir.
Ama roman gibi okumaya çalıştığı için anlayarak okuma
eksikliği vardır ya da dine mesafelidir.
“Okuyordum ama korktum/sıkıldım bıraktım!” Daha da
samimidir. Muhtemeldir ki kendini sorgulama ve günaha girme
korkusundan okuduğuna odaklanamamıştır.
“Ben Kuran okumasını bilmiyorum!!!” Dan!!! İşte aranan
adam! İşte aradığım en samimi ikinci cevap. Bunun yanında en
saf, ama en mantıksız cevap!!! Size “Dostoyeevski romanı
okudunuz mu” diye sorsam bana “Ben roman okumasını
bilmiyorum” der misiniz? Demezsiniz. Dostoyevski’yi Rusça
okumuyorsunuz çünkü. Peki Tolstoy? Onun hikâyeleri bile bazı
risalelere Türkçe olarak çevrilmiş değil mi! (ironi mi yaptım ne)
Peki “Tevrat’ı okudunuz mu?” diye sorsam “Ben Tevrat
okumasını bilmem” der misiniz? Peki İncil’i okumasını bilmem
der misiniz? Ne aklınıza İbranicesi ne Latincesi ne İngilizcesi
ne Çincesi gelir! Öyle bir şey düşünmezsiniz bile. Eğer Tevrat,
Zebur, İncil okunacaksa (ki ona da pek kimse yanaşmaz ya)
Türkçesinden bahsedildiği refleksen anlaşılır. (Sözüm meclisten
dışarı) Peki ben sana “Kuran’ı okudun mu?” diye sorduğumda
neden “Ben Kuran okumasını bilmiyorum” diyorsun a be
kardeş!!!
207
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Cevabını ben söyleyeyim. Çünkü sana hep “Kuran okumasını
BİLİYOR MUSUN?” diye soruldu da ondan!!! Beynimiz bu
soruyla yoğrulup durdu. Kuran okumasını bilmek! Ayrı bir
okuma eğitimi gerektiren bir şey! Yanlış anlaşılmasın orijinalini
okuyabilmek de elbette kötü bir şey değil. Ben de okuyorum.
Fakat öncelik bu mu? Bize hiç “Filanca romanı okumayı biliyor
musun?” şeklinde sorulmazken, hadi o kutsal kitap değil… Bize
“okudun mu” demek yerine hiç “Tevratı, İncili okumayı biliyor
musunuz?” şeklinde sorulmazken sıra Kuran’a gelince neden
“Sen Kuran’ı okumayı BİLİYOR MUSUN” diye soruluyor?
Yani Kuran okumayı bilenler ve bilmeyenler var! Öyle mi?
Öyle insanlarımız var ki Kuran’ın çevirilerini okumaktan
şeytandan, küfürden kaçar gibi kaçıyorlar. Ama anlamını
bilmedikleri nice Arapça dualara hiç şeytan ve küfür akıllarına
gelmeden ellerini açıp “amin” diyorlar. İnsan bilmediği duaya
“amin” der mi a be düşüncesiz kardeşim!!!
Kuran okumasını biliyor musun? Hayır bilmiyorum! İyi o
zaman senin okumana gerek yok!!! Bilenler okusun!… Sana
anlatırlar! Aklını peynir ekmekle mi yedin sen!!! Birisi sana
“film seyretmeyi biliyor musun” diye sordu mu hiç? Ya da
birisi sana “filanca filmi seyrettin mi” diye sorduğunda “ben
film seyretmeyi bilmem” diye cevap verdin mi hiç? Ve yahut da
“filmi başkaları seyretsin de bana anlatır” mı dedin? Birisi sana
“müzik dinleyebiliyor musun” diye sordu mu hiç? Ya da birisi
“5. Senfoniyi dinledin mi” diye sorduğunda “ben senfoni
208
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
dinlemeyi bilmiyorum, başkası dinlesin bana o tıngırdatır” mı
diyeceksin? Her neyse, örnekleri ağırlaştırmayayım! Malum
soruya yukarıdakilerin dışında verilen çok yaygın bir cevaba
geliyorum şimdi
Sıkı durun!
“Amme cüzüne kadar geldim ama Kuran’a geçemedim abi!!!
Hoca geçirmedi!!!” En samimisi de işte budur. Merak etme
kardeş, yalnız değilsin. Çoğumuz yazları camide aynı yollardan
geçtik. Ya senin gibi amme cüzüne kadar geldik ya da Kuran’a
geçip Fatiha’yı ezbere okuduk. Ama Bakara 1’de “Elif, Lam,
Mim” deyince tatil bitti!!! Bakara 2’ye geçemedik bir türlü.
2-Bakara 2 “İşte bu içinde kuşku olmayan kitap’tır, takva
sahipleri için bir yol göstericidir.”
“Amme cüzüne kadar geldim ama Kuran’a geçemedim abi!!!”
Geçemezsin tabi! Daha Kuran’dan haberin bile yok ki
senin. “Zalikel kitabu lareybe fihi. Hüdenlil müttekin.” demekle
iş bitmiyormuş. Yol göstericiymiş meğer Kuran, bak! Haberin
var mıydı? Rehbermiş, kılavuzmuş. “Sağı kır, solu kır, ortala,
topla gel” diyormuş ama sen söyleneni anlamadığın için
tamponu duvara vuruyormuşsun ha bire! Nasıl geçeceksin!
Ama meraklanma yalnız değilsin. Bırak herhangi bir ayetini
Kur’an ne demek onu bile bilmiyoruz biz! Kur’an kelimesinin
“kıraat”ten gelen ve “anlayarak okumak” demek olan kökünden
209
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
haberimiz bile yok hiçbirimizin. Kelime olarak, “toplamak,
okumak, bir araya getirmek” manalarına gelen Kuran’dan
haberi olanımız yok. Neticede “okunan” demek olan Kuran’ı
okuyanımız yok! Merak etme yalnız değilsin. Hatta
çoğunluklasın!!! Kuran’a
inandığını söylediği
halde
kuşkularıyla yüzleşemeyen, kendini vahiy kâtibi zanneden ya da
onu okurken yanlış yaparım veya yoldan saparım diye korkan
çoğunlukla berabersin.
Oysa Kuran’ı rehber alan kişi aklına gelen kuşkulardan kaçar
mı? Onların cevabının Kuran’da olduğunu bilip bulmaya
çalışmaz mı? Çözmek, anlamak için Kuran’ı okumaz mı? Oysa
Kuran ayetleri okunup üzerinde derin derin düşünmek
gerektirmez mi? Haftada bir ezbere okunup hatmedilmek değil.
İnsan (eğer varsa) o şüphelerle (nefsiyle) cihat eder. Kalbi
mutmain olur. İnsan devekuşu değildir ki korkularından kaçmak
için kafasını kuma gömsün! Aman kâfir olmayayım diye
Kuran’ı okumaktan korksun! Devekuşu musun sen?
“Amme cüzüne kadar geldim ama Kuran’a geçemedim abi!!!”
Hmm… Kuran’a geçemedin ha! Merak etme kardeş, asla yalnız
yürümüyorsun! Uyduruk hadisler anladığın dile çevrilip herkes
tarafından rahat rahat okunurken, Kuran anlamaksızın Arapça
okunmaya devam ediliyor. Birçokları Kuran’ı defalarca
hatmettiği halde hala Kuran’a geçemiyor!
210
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Đèmèk ki ÀhiRèT vàR
Ölüme Dair Hissi Bir Çözümleme
İlk bilgisayarımı 1993 yılında, bir yıldan beri biriktirdiğim
paramla 1395 dolara almıştım. Fiyatını unutmadığıma göre epey
etkilemiş
Olivetti PC 386 SX modeldi. 320 MB gibi devasa
(!) bir hard diski vardı. DOS 4.3 işletim sistemi ile çalışıyor ve
komut satırına WIN yazınca Windows 3.0 versiyonlu programı
çalıştırıyordu. Gorilla gibi çeşitli GW Basic oyunları
oynayabiliyor, DBase programı ve PW (Professional Write)
yazım programını kullanabiliyordum.
Zamanla bilgisayar teknolojisi gelişti, daha akıllı işletim
sistemleri ve daha kapsamlı işlevleri olan program ve oyunlar
çıkmaya başladı. Yeni programları yükledikçe benim bilgisayar
yavaşlamaya başladı. İşletim sistemini yenilesem de artık bazı
programları çalıştırmamaya meyletti. Sonra Pentium işletim
sistemleri çıktı, RAM’ler (geçici hafızalar) arttı, hard disklerin
(sabit hafızalar) kapasitesi büyüdü, monitörler gelişti, CD’ler
çıktı, cazur cuzur çalışan yazıcılar yerini mürekkeplilere bıraktı.
211
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Benim o ilk bilgisayarım tarih oldu. Öldü!… Ama ben onunla
ölmedim! Yeni ve daha üstün bir bilgisayarın, yepyeni
programların sahibi oldum. Aynen eski televizyonumuz, eski
çoraplarımız, eski buzdolabımız, eski cep telefonlarımız ve eski
ayakkabılarımız gibi. Çoğunu sevdim, ama hepsi öldüler. Hatta
köpeğim öldü, kuşlarım kaçtı, suladığım çiçekler soldu! Ben hiç
ölmedim onlarla!
İnsanlar da öldü! Bakın Müslüm Gürses de öldü. Barış Manço
da ölmüştü! Milyonları peşinden sürükleyen ne ünlü simalar
öldü! Kimler kimler öldü! Ama sevenleri onlarla ölmedi!
Akrabalarımdan, komşularımdan ölenler oldu. Büyükbabalarım
da öldü, büyükannelerim de! Sonra dayım, teyzem, halam! Okul
arkadaşlarımdan, asker arkadaşlarımdan ve mahalledekilerden
de! Gözlerimin önünde son nefesini verip ölenler de gördüm!
Ağladım, ama ben ölmedim hiçbiriyle, ben ölmedim
sevdiklerimle!
Ölmek istedim de ölemedim Bilal’imle!…
Babam öldü!… Onunla da ölmedim! Doğdum hatta! Büyüdüm,
geliştim, daha çok sorumluluk almaya, daha çok aklımı
kullanmaya, daha çok okumaya devam ettim. Onun ölümüyle
beynimdeki işletim sistemim yenilendi, programlarım ve
oynadığım oyunlarım değişti! Etrafımı daha iyi algılar, daha iyi
anlar oldum. Yeni bir bilgisayar gibi daha hızlı düşünmeye,
kendi çapımda daha derin zihinsel işlemler yapmaya başladım.
212
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Gönül gözümün çözünürlüğü artmış gibi daha iyi görmeye,
anlamaya başladım etrafımda olan biteni!
Ve!… O an geldiğinde ben de öleceğim! Ama demek ki ölen
yine ben olmayacağım. Sadece bu içine girdiğim beden ölecek.
Demek ki dirileceğiz. Demek ki Ahiret var. Kesinlikle var!
Taşıdığım bu beden cihazı bozulsa da, ölse de demek ki yenisi
verilecek. Demek ki Ahiret var. Kesinlikle var! Demek ki ölüm;
beden cihazının işlevini kaybetmesi, benim değil! Demek ki
Ahiret var. Kesinlikle var! Ölmeyense yok. Demek ki dünya da
evren de ölecek. Onun da yenisi ve daha iyisi, yeni ve daha hızlı
bir versiyonu çıkacak. Demek ki Ahiret var. Kesinlikle var!
Demek ki zaman da ölecek! Zamandan kopup yeni bir
programla, yepyeni bir işletim sistemiyle, yeni bir evrenle
yaşayacak. Daha bir pikseller bölünecek, daha net bir
çözünürlükte!… Demek ki Ahiret var…
Bilgisayar hayat gibi… Ama asıl hayat onun dışında… Ekran
var! Görüyoruz! Fakat sanal! Demek ki sanal ve geçici bir
dünya bu! Sisteme dadanmış şeytan virüsler, truva atı nefisler
var! Antivirüs kullanmak lazım! Demek ki din var, kitap var!
Anti virüs programını sisteme kuracak, sapmış programları
sistemin açıklarından haberdar edecek bir sihirbaz kurulum
programı gerek! Demek ki elçi var, peygamber var!
213
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Çıktı almak için yazıcılar var, göstermek için kameralar, flash
diskler, dvd’ler, güç kaynakları, kablolar, elektrikler! Demek ki
melekler var, melekeler var!
Demek ki esas dünya bilgisayarın dışında! Ve sistem hep aynı
yönde gelişiyor!… Yollar hep aynı yöne!… Gideni buraya
döndüren yok!… Çark hep aynı yönde! Demek ki “O” tek
başına var!…
Her şeyi bilen… Biliyor diye suçlanan… Doğruyu ve iyiyi
yaratmak adına; irade vererek yarattı diye kötülüğe ve kötülere
kimilerince sebep zannedilen… Biri var!… O’nun adına
zannedip, yarattığı geçici meta adına birbirine düşen bize,
bizden yakın biri var… Bizi bizden iyi tanıyan… Bir efendi…
Öyle bir efendi ki kulunu derdi eden… Kulu isteyince veren ve
bunu kendine en önemli iş edinen bir efendi… Seven, gözeten,
koruyan ama bir türlü hak ettiği kadar sevilemeyen… Yarattığı
nefesi, zevk-i sefası, parası, harası, malı, sağlığı, arsası, borsası,
karısı, kocası, evladı, hacısı, hocası, elçisi O’ndan daha çok
sevilen birisi!…
Tüm çirkefimize rağmen üzerimizi ve içimizi temizleyip, öğüt
verip, zora koşmayan, affedip yola sokan, beceremediğimizde
kellemizi vurmayıp, aksine şefkat gösterip yardım eden bir
efendimiz var… O var!… Kimse olmadığında, kimse
yardımımıza koşmadığında, uçan kuş bile bulunmadığında
nefesimizde O var…
214
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
O var ama yalnız… Yanımızda olduğu halde yapayalnız…
Kullarını yarattığı halde kulları tarafından terk edilen… Oysa ne
güzeldir O… O’nu sevmek, O’na teşekkür etmek, O’na şahit
olmak varken nasıl aldanıp da başka efendiler ediniyorlar, nasıl
oluyor da yarattığına meyledip O’nu terk ediyorlar!… Oysa O,
emanetini vermek için sadece anılmayı, tanınmayı ve
emanetinin istenmesini bekliyor… Verdiği sözü tutmak istiyor.
Kılavuz olacak kitaplar gönderiyor. O bizim biricik Rabbimiz…
Kıt aklımızla ve üç beş duyumuzla kabahat zannettiğimiz tek
kabahati bizi yaratmış ve ebediyeti hediye etmeye söz vermiş
olması!…
Sen bizim biricik Rabbimizsin, sen bizim kalbimizin künhünü
bilirsin, sözlerimizi yanlış anlamazsın, ne hissettikse
hissedersin. Sen yine de bu idraksiz sözlerimizi kınama,
merhamet et, bize en doğru yolu göster… Senin her şeye gücün
yeter, ama biz dayanamayız!… İbrahim gibi aklıyla dosdoğru
yola girip sana yönelenlerden eyle, saçma sözlerimizden ve
hatalarımızdan dolayı bizi sevmekten vazgeçme!… Sen bizim
biricik Mevla’mızsın. Ne olur bizi sevmekten vazgeçme!… Biz
senin kitabını rehber edindik. Bu yolda büyüklü küçüklü, açık
gizli, kesin ve şüpheli her şerikten yüz çevirdik. Biz senin
şahidiniz. Bizi sevmekten vaz geçme. Kusurlarımızı affet!…
22-Hac 78 Allah yolunda gereği gibi cihad edin. Sizi insanlar
içinde bu emanete ehil bulup seçen O’dur. Din konusunda,
size hiçbir zorluk da yüklemedi. Haydin öyleyse babanız
215
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
İbrâhim’in milletine ve yoluna! Bundan önce de, bu
Kur’ân’da da, size Müslüman adını veren O’dur. Ta ki Resul
size şahid olsun, siz de diğer insanlar nezdinde Hakkın
şahitleri olasınız. Haydin namazı hakkıyla ifa edin, zekâtı
verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. O sizin biricik mevlanız,
efendinizdir. O, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır.
216
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?kuRàN’ı RèhßèR
iTikàĐı ßoźuk mu
èĐiNèNLèRiN
Gelin Resule İtaat Edin ki Allah’a İtaat Etmiş Olun
Bizlere itikadınız bozuk gibi sözler edilse de, ben
peygamberimizin Kuran’da tarif edilen ahlakını örnekle onlara
güzel söz söyleyerek başlamak istiyorum. Bu yazımı, çok değer
verdiğimiz ve Allah şahittir ki samimi olduklarına gönülden
inandığımız eski ama eskimeyen arkadaşlarımız için
yazıyorum. Sevinç ve memnuniyetle görüyorum ki halen
geleneksel din anlayışına bağlı kaldıkları halde mevcut
inanışlarını onayabilmek adına da olsa samimi olarak Kuran
ayetlerinin anlamlarını öğrenme gayretine girenler var. Bir
kıpırdanış var. Özellikle çok sevdiğimiz tanıdık ve
arkadaşlarımızın bu yönelişi, Allah’ın en doğru yoluna
ulaşabilmeleri adına bir adım olur hevesi ve ümidindeyim. İşte
bu kardeşlerimiz Kuran ile yetinmenin yeterli olmadığını,
hadislere inanmanın ve bu yolla geldiği kabul edilen peygamber
sünnetlerini uygulamanın şart olduğunu düşünerek bir takım
ayetleri samimiyetle bizim önümüze sürüyorlar. Oysa Kuran’da
sünnet sadece Allah’ın sünneti olarak geçer. Ayetlerin ışığını
gördükten sonra açığıyla gizlisiyle, büyüğüyle küçüğüyle,
217
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kesiniyle şüphelisiyle bütün şirklerden ve şirk olasılıklarından
yüz çevirerek Kuran ehli olmayı, sadece günümüzde yayılmakta
olan bir görüş olarak değerlendirenlerin yanıldığını, bunun din
hesabının verileceği günün esası olduğunu, her dönemde böyle
müminlerin var olduğunu, peygamberimizin de Kuran ile
yetindiğini bizzat Kuran kendisi ispatlıyor.
43-Zuhruf 43,44 O halde sen sana vahyedilen buyruklara
sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen DOSDOĞRU YOLDASIN. Bu
ZİKİR (Kur’ân) hem sana, hem milletine güzel bir namdır,
şereftir. İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz.
İşte bizler de ileride ondan sorguya çekileceğimizi biliyor,
Kuran’a sımsıkı sarılıyor ve Allah’ın izniyle dosdoğru yola
adım atmış olduğumuzu iliklerimize kadar hissediyoruz. Bu
yolda her fırsatta ettiğimiz dualarımızda, ilmimizi ve ilmimizle
beraber imanımızı artırmasını Allah’tan istiyoruz. Allah’a bizi
daha kolay ulaştıracakları zannıyla hiçbir yaratılmışın ardından
gözlerimizi kapatarak gitmiyor, gerçekten ilim sahibi olduğunu
düşündüğümüz insanlara bile (onların da insan olmalarından
ötürü hata yapabilecekleri gerçeğini göz ardı etmeyerek)
olduğundan fazla kıymet biçmemeye çalışıyoruz. Kuran
Müslümanlığını son günlerde yayılmakta olan bir itikat
eksikliği ve bir bidat zanneden arkadaşlarımız etraflarına iyi
bakmayı başarabilirlerse, Müslümanların yüzyıllardır hangi
bidat bataklıkları içerisinde bırakıldığını anlayabilirler.
218
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Kuran’daki “peygamberler arasında ayrım gözetmeyin”
manasındaki açık ayetlere rağmen peygamberimizi İsevilerin
peygamberi ile yarışa sokan gözüyaşlı hocaefendiler, Kuran’a
insanların yaklaşmalarını desteklemeleri gerektiği halde,
yayılmakta olan tehlikeli bir görüş olarak değerlendirip “Kuran
Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı!” diyerek kimin
avukatlığını yapıyorlar acaba? Pardösülü ebucehiller,
peygamberin Allah’ın perdesi önünde arkasında Cebrail’den
üstün olduğunu gösterme gayretiyle, onu tanrılaştırırken hangi
kovulmuşun ağzından konuşuyorlar acaba? Dini sadece bir
ruhsal meditasyon ve rehabilitasyon zannettirerek kul
edindiklerinin hayatla bağlarını koparan ve Geylani’yi,
Gazali’yi, Mevlana’yı ve benzerlerini İsrailoğullarına gelen
peygamberlerle yarıştıran tasavvuf liderleri Allah yerine
kimlerden medet umuyorlar ve umduruyorlar acaba? Ali ve ehli
beyt sevgisini abartan dedeler insanları, Kuran’ı tebliğ eden
peygamber gerçeğinden uzaklaştırmıyorlar mı? Kuran’ı rafların
arkasına atıp körpe beyinlere risalelerle doğru yolu
bulacaklarını empoze eden abiler ellerindeki külliyatı ne kadar
abarttıklarını göremeyecekler mi? Habire ellerini açıp
dönenlerle mi, habire ezbere Kuran okuyanlarla mı,
Mevlana’nın felsefi sözlerine Kuran ayetlerinden daha çok atıf
yapan ve kendine kullar edinen şeyh efendilerle mi, tuvalete
girmeden önce bile, kilise gördüğünde bile Arapça okunacak bir
dua icat edip masum insanları obsesifliğe sürükleyenlerle mi,
guslü (yıkanmayı) ayine dönüştürenlerle mi, etrafına topladığı
manken kızlarla mehdiliğini ilan edenlerle mi, uydurduğu
müşrik kitaplarıyla insanlara tam (!) ilmihaller sunanlarla mı,
219
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kendi uydurdukları hadislerle “dinden döneni öldürmeyi vacip”
sayanlarla mı, keçi ayetleri ile kadınları taşlayıp öldürenlerle
mi, Allah adına dünyayı kana boyayanlarla mı doğru yolu
bulacağız? Söyleyin bana sapık olan Kuran’a güvenenler mi?
Kuran’a güvenenlere birazcık dikkat edin, sonra da diğerlerine.
Önyargılarınızı yıkıp bakın bizim gibi müminlere. Kuran’ı
rehber edinenler sadece tebliğ peşindedir. Bidat sonradan
uydurulan şeylerdir. Hiçbir şey uydurmuyoruz biz. Dinin özüne
dönüyoruz. Her sözümüzü Allah’ın şahitliğinde Kuran’da
gösterme peşindeyiz ve Kuran’da olmayan şeyleri anmaktan
bile rahatsız oluyoruz. Kuran’daki hükümleri göstererek başka
hükümlerin yanlışlığını ortaya koymaya çalışıyoruz. Sıratı Müstakim dosdoğru yol değil midir? Her fırka en doğru yol
bizimkisi diyerek birbirleri ile kavga ederlerken, mezhep
savaşları yaparlarken Kuran’da (yukarıdaki ayetlerde de) bu
dosdoğru yol zaten açıklanmıştır. O da vahyedilen buyruklara
sımsıkı sarılmaktır. Dönün bakın… Arapça diye diretiyorsanız
aşağıya bakın. Latin harflerini beğenmedim diyorsanız açın
orijinal harflerinden okuyun. Nasıl okursanız okuyun, yeter ki
anlamak için okuyun.
43-Zuhruf 43,44 “Festemsik billezı uhıye ileyk inneke
ala SIRATIM MÜSTEKİYM. Ve innehu leZİKRul leke ve li
kavmik ve sevfe tüs’elun”
220
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Dinini fırka fırka yapanlarsa doğru yol diye binlerce başka
hüküm anlatırlar, hatta dayatırlar. Kuran’ı rehber edinenler
hatırlattıkları Kuran’dan ve Allah’ın yolundan ötürü para
istemez, menfaat temin etme peşine düşmezler. Diğerleri ise
bağış alırlar, adak kurbanlar kesmek üzere para toplarlar,
yardımları sömürürler, sözde zekât fitre toplarlar, umre adı
altında turizm satarlar, tesettür adı altında kendi ürünlerini
pazarlarlar, bildiğimiz kapital düzenini destekleyecek şekilde
dini atıflar gölgesinde ticaret yaparlar. Kendi yazdıkları
kitaplarının içindekinden çok kitaplarının manevi değerini övüp
yüceltirler, daha çok satması için kampanyalar düzenlerler. Web
sitelerindeki reklam ve linklere göz gezdirin, kurdukları
televizyon kanallarında yaptıkları reklamları görün bakın
insanların dindarlıklarından faydalanarak daha neler neler
satarlar.
Kuran’ı rehber edinenler Allah’ın ayetlerine karşı gelmezler,
diğerleri ise ayetleri yanlış meallerle, hadislerle, içtihatlarla,
hikâyelerle tahrif ederler. Geçmişte olduğu gibi saltanatı için
kardeşini öldürse ona kılıf bulacak bir hadis, oğlunu öldürse ona
kılıf bulacak bir içtihat bulurlar. Ama kendilerini onayan meali
tahrif edilmemiş bir ayet bulamazlar.
Kuran’ı rehber edinenler sürekli Kuran’ı savunurken diğerlerine
dikkat edin mezheplerini ya da tarikatlarını, cemaatlerini
savunurlar ve bu düzenin yıkılma ihtimallerini dinin yıkılması,
dinin elden gitmesi olarak izah ederler. Oysa Kuran Müslümanı
221
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
için dinin yıkılması diye bir şey yoktur. Çünkü din sadece
Allah’ındır. Dinde hizipleşmenin, mezhepleşmenin olmadığının
farkına varan Kuran Müslümanı yıkılan ve kandırılanın aslında
insanlar olduğunu bilir ve tek derdi peygamberimiz gibi tebliğ
yoluyla insanları Kuran’a davet etmektir. Diğerleri ise bazen
önünü arkasını okumadan cımbızla seçerek ayet bulduklarını
sanırlar. Bak bu ayet peygambere itaat etmemizi istiyor, sen
nasıl hadisleri inkâr edersin derler. Ancak o ayetlerin önünde
arkasında, itaatin nasıl olması gerektiğini anlatan ayetleri
göremezler. Elçi ile nebi kelimelerini birbirinin yerine
istediklerini onayacak şekilde kullanırlar. Bunu yaparken
Kuran’ın kendi kendini açıklayan bir kitap olduğunu unuturlar.
Kuran’ı rehber edinenler en çok Allah’ı överler, bütün övgüleri
O’na yöneltirler. Diğerleri ise Allah’tan çok peygamberi,
Allah’tan çok evliyaları, Allah’tan çok velileri, Allah’tan çok
şeyhlerini, Allah’tan çok şairleri, Allah’tan çok liderlerini
överler. Kuran’ı rehber edinenler kitaplar arasında en çok
Kuran’ı överken, diğerleri Kuran’dan çok risaleleri, Kuran’dan
çok mesnevileri, Kuran’dan çok mevlitleri, Kuran’dan çok
hadisleri, Kuran’dan çok ilmihalleri, Kuran’dan çok kendi
elleriyle yazdıklarını överler. Kuran’ı rehber edinenler dinlerini
överken, diğerleri dininden çok mezheplerini, dininden çok
tarikatlarını, dininden çok dergâhlarını, dininden çok
cemaatlerini, dininden çok rivayetleri överler. Kuran’ı rehber
edinenler dinini öğrenip uygulamada başkasını değil kendi
nefislerini yenmek için yarışırlarken, diğerleri kendilerinden
222
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çok peygamberleri yarıştırır, kendilerinden çok evliyaları
yarıştırır, kendinden çok peygamberlerle evliyaları yarıştırır,
kendilerinden çok peygamberle Allah’ı yarıştırır, kendilerinden
çok kimi evliyalarla Allah’ı yarıştırır. Kuran’ı rehber edinenler
Peygamberimizi severek ona hüsnü zanla empati yapıp, onu
anlayıp, onu iftiralardan korumaya çalışırken, diğerleri
peygamberimiz adına hadis uydurarak ona iftiralar savuranları,
sahabe diyerek, veli diyerek, alim diyerek, Allah dostu diyerek
korumaya çalışırlar.
Gerçekten sevdiğimiz ve ümitle Kuran’a yöneleceklerini
beklentisiyle dua ettiğimiz bazı arkadaşlarımız Peygambere
inanmak ama sözlerini ve fiillerini yok saymak itikadi bir
bozukluktur diyorlar. Zira Allahu Teâlâ Kuran-ı Kerim’de
bizlere “Peygambere isterseniz uyun istemezseniz uymayın”
demiyor, kesin bir şekilde peygamberimize itaati emrediyor,
diyorlar ve bazı ayetleri buna örnek gösteriyorlar. Sanki Kuran’ı
rehber edinenler Allah’ın elçisine uymuyorlar, onun yolunda
gitmiyorlarmış gibi! Oysa hadislere önem atfetmemek
Peygambere önem atfetmemek değildir. Peygamberimizi
iftiralardan korumak onun gerçek niyetinden sapmak değildir.
Kuran’ı rehber edinenler hadise bakmıyor değil, bakmaz
değildir! Bakar! Ve o hadisi okuduğunda genellikle içine
yapılmış olan ilaveyi, varsa şirki ve hatta ne maksatla söylenmiş
olabileceğini bile fark ederler. Çünkü Kuran’ı okumuş ve etüd
etmiştirler. Eğer hadis bir ayete atfen söylenmişse hangi ayete
223
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
atfen söylendiğini çoğunlukla fark eder ve varsa yanlışlığı
apaçık görürler. Ama Kuran’ı okumayan kişi “acaba yanlış mı”
diye değil “ya bu hadiste yazan doğruysa!” diye vesvese yapar.
“Bunu uygulasam, kabul etsem ne çıkar” diye düşünür. Eğer
kabul etmezse imanını riske sokacağını zannedip “Allah benim
iyi niyetli olduğumu bilmiyor mu?” der. Allah Kuran’ı
koruyorken peygamberin sözlerini mi korumayacak diye akıl
yürütür. Allah elbette adaletlidir. İyi niyetli oluşu ve kalplerin
künhünü elbette bilir. Ona göre de muamele edeceği
şüphesizdir. Ancak Kuran’ı okumayan ve öğrendiklerini Kuran
süzgecinden geçiremeyen kişi şunu unutur: Allah o kişinin
Kuran’daki ayetlerden haberdar olmayarak istemeyerek de olsa
imanına hasar verdiğini de bilmektedir. Ve Allah o kişinin
bilmeden, idrak etmeden, zanna itibar ettiği kadar Kuran’a itibar
etmediğinin, söz konusu hadis dosdoğru bile olsa tahkiksiz
iman ettiğinin de farkındadır. O halde asıl risk olan, hadise din
diye güvenmektir.
Halen sadece Kuran’ı rehber edinenlerin yanlış yolda
olduklarını,
tehlikeli
sularda
yüzdüklerini
düşünen
arkadaşlarımızın Kuran ayetlerinden seçerek iyi niyetlerle bize
gösterdikleri, peygamberimize itaatin belirtildiğini söyledikleri
ayetlere bakalım şimdi.
3-Al-i İmran 31,32 De ki: «Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana
uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah
bağışlayandır, esirgeyendir.» De ki: «Allah’a ve RESULÜNE
224
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
itaat edin.» Eğer yüz çeviririlerse şüphesiz Allah, kâfirleri
sevmez.
Ali İmran 31 ve 32’de Allah’a ve elçisine itaat geçer. Allah’ın
elçisine itaat Allah’ın emrine itaattir. Elçi, adı üstünde;
kendiliğinden ayrıca emir vermez. Temsil ettiği makamın
mesajını iletir. Ve bu ayetlerin ardından Meryem’in annesinin
ve Meryem’in sadece Allah’a bağlanışı anlatılır. Bu tesadüf
değildir. Burada Allah’ın iyi kullarının ve peygamberlerin
dinlerini sadece Allah’a yönelttiği anlatılarak onlara uymanın
ne demek olduğu belirtilmiş olur.
3-Al-i İmran 35 Hani İmran’ın karısı: «Rabbim, karnımda
olanı, ‘HER TÜRLÜ BAĞIMLILIKTAN ÖZGÜRLÜĞE
KAVUŞTURULMUŞ OLARAK’ sana adadım, benden kabul
et. Şüphesiz işiten, bilen Sensin Sen.» demişti.
Bazı meallerde kasıtlı olarak “elçi” kelimesinin yerine
“peygamber” kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Oysa
doğrusu elçi ya da resuldür. Demek ki Kuran’ı Arapça okumalı
diye diretip, Türkçe okursanız anlamı değişir diyenlerin bile
birçoğu Arapçasından bir fayda sağlayamamışlar. Diyeceksiniz
ki elçi de peygamber de aynı kişi değil mi? Evet peygamberimiz
hem elçi hem de nebi, ancak Allah bizim ne halt edeceğimizi
bildiği için “uyun” dediği zaman “resul” kelimesini kullanıyor.
Çünkü resulün din adına söylediği sözleri Allah’ın vahyettiği,
iletmesini istediği sözleridir, peygamberin sözleri ise sadece
225
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kendisini bağlayan sözleridir ve hem din adına hem de doğal
yaşamı adına olabilir. Peygamberimiz her insan gibi bir insan
olarak hayatta her türlü konudan bahisle konuşmuştur.
İstemeden de olsa hatalı şeyler de söyleyebilmiş olma ihtimali
vardır. Allah bize peygamber sözlerinin bile din olmadığını,
sadece resul (elçi) sıfatıyla konuştuğu şeylerin din olduğunu
anlatıyor.
3-Al-i İmran 32 Kul etıy’ullahe ver RASUL* fe in tevellev fe
innellahe le yühıbbül kafirın
Allah, resul kelimesini kullanarak bu hataları sıfırlıyor ve
Kuran’ı bir başka cihetten de korumuş oluyor. Bu mesajı
alabilmek için Kuran’ın dışındaki geleneksel inanışlardan
sıyrılmak şarttır. Kirli bilgiler kulaklarımızda ağırlık,
gözlerimizde ve kalplerimizde perdedir. İşte Al-i İmran 132’de
de, 32’nci ayette olduğu gibi yine Allah’a ve ELÇİSİNE itaatten
bahsedilir.
3-Al-i İmran 132 Allah’a ve RESULÜNE itaat edin, ki
merhamet olunasınız.
3-Al-i İmran 132 Ve etıy’ullahe ver RASULE lealleküm
türhamun
226
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bu bahisten sonra 134 ve 135’inci ayetlerde peygamberimizin
ve iyi bir kulun vasfı açıklanır. İtaatten kasıt anlaşılır. Buradan
da anlıyoruz ki “Hadislerin Kuran’a ihtiyacından çok, Kuran’ın
hadislere ihtiyacı vardır” diyen sulugözlü büyük hocaefendiler
yanılıyorlar ve tüm ilimlerine rağmen Kuran’ın kendi kendini
açıkladığından bihaberler. Eğer bihaber değilse kasıtlılar
demektir. O daha da düşünülesi bir durum olur! Bakın ayet nasıl
da iyi bir müminin vasıflarını anlatıyor. Birileri hadislerde
peygamber nasıl davranmış, biz de öyle davranalım diye
arayadursun bakalım…
3-Al-i İmran 134,135 O müttakîler ki bollukta da darlıkta da
Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar,
insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi
davrananları sever. O müttakiler ki çirkin bir iş yaptıklarında
veya kendi nefislerine zulmettiklerinde, peşinden hemen
Allah’ı anar, günahlarının affedilmesini dilerler. Zaten
günahları Allah’tan başka kim affeder ki? Bir de onlar, bile
bile işledikleri günahlarda ısrar etmez, o günahları
sürdürmezler.
Öne sürülen ayetlerden Al-i İmran 164’te ilginç ve parmak
basılması şart olan bir durum var. Anlaşılması gereken
peygamberimizin ayetleri insanlara OKUDUĞU, ve
peygamberimize ait örnek alınası vasıfları iken ayetteki
“hikmet” kelimesi bazı tahrifçi mealcilerce “sünnet” diye
çevrilerek Kuran’a bir başka saldırı yapılıyor. Bunu gören
227
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
masum kardeşlerimiz de daha önceden inandırılmış oldukları
şeyleri “sünnet” kelimesi ile doğruladıklarını düşünüyorlar.
Oysa “hikmet” sözde ve davranışta tam ve doğru isabet, lafzı az
manası engin söz ve derin anlayış kabiliyeti, bilgelik gibi
anlamlara gelir. Ne kadar manidar değil mi? Bugün olduğu gibi
yüzyıllardır sadece Kuran’ı rehber edinenler de ayetlerdeki
hikmeti görmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Diğerleri ise ayetlerin
derinliğine uydurulmuş hadislerle ve sözde Allah dostu
evliyaların kerametleriyle inmeye çalışıyor.
3-Al-i İmran 164 Le kad mennellahü alel mü’minıne iz bease
fıhim RASULEM min enfüsihim yetlu aleyhim ayatihı ve
yüzekkıhim ve yüallimühümül KİTABE vel HIKMEH* ve in
kanu min kablü le fı dalalim mübın
3-Al-i İmran 164 Gerçekten Allah, kendi içlerinden birini,
onlara âyetlerini OKUMASI, Onları her türlü kötülüklerden
arındırması, Kendilerine KİTAP ve HİKMETİ öğretmesi için
RESUL yapmakla, müminlere büyük bir lütuf ve inâyette
bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar besbelli bir sapıklık
içinde idiler.
Bakın peygamberimiz içimizden biriymiş. Anlayana o kadar
manidar ki… Daha da manidar olanı ise peşinden geliyor.
Hemen peşinden gelen 165,166,167’nci ayetler sanırım
insanların içine düştüğü durumu yeterince gözler önüne
seriyordur. Çünkü bu ayetlerde geçmişten verilen örnekleri
228
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
günümüze izdüşümü yaptığımızda, gerçekten iman edenlerle
Kuran ayetlerini çevirirken tahrif eden münafıkların ve iman
ettiğini zannederken münafıkların sözlerinden etkilenen
aldanmışların ayrımı yapılıyor. O “sünnet de sünnet” diyen
kardeşlerimiz şu ayetlerin üzerinde biraz düşünürlerse ümit
ediyorum
yaptıkları
hatanın
büyüklüğünün
farkına
varacaklardır. Kuran’ı rehber edinen birçoklarımız gibi…
Birçoğumuz da sizin gibiydik, farklı değildik. O yüzden sizi çok
iyi anlıyoruz.
3-Al-i İmran 165,167 Hâl böyle iken, düşmanlarınızın başına
iki mislini getirdiğiniz bir bela sizin başınıza gelince: “Bu
nereden geldi?” mi diyorsunuz? De ki: “Bu felâket sizin
yüzünüzdendir.” Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir. İki
ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen musîbet Allah’ın
izniyle olmuştu. Bu da O’nun müminleri ayırd etmesi,
münafıklık yapanları da meydana çıkarması için idi. O
münafıklara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa
düşmanınızın size ve ailelerinize saldırmasını önleyin!”
denildiğinde: “Biz savaş olacağını bilseydik size katılırdık.”
dediler. Doğrusu o gün onlar imandan ziyade küfre yakın
idiler. ONLAR AĞIZLARIYLA KALPLERİNDE OLMAYAN
ŞEYLERİ SÖYLÜYORLARDI. Ama Allah onların
gizlediklerini pek iyi bilir.
Önümüze sürülen itaat ayetlerinden bir diğeri de Nisa 59. Bu
ayet tek başına alındığında Allah’a, resulüne (elçisine) ve bunun
229
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yanında “sizden olan emir sahiplerine” de itaatten bahsedildiği
görülür. Aynı meal tahrifi burada da yapılmış, resul yerine
peygamber kelimesi kullanılmıştır. İnanmayanlar için onun da
okunuşunu buraya koyalım bakalım. Daha da olmazsa gidin
yine orijinalinden bakın.
4-Nisa 59 “Ya eyyühellezıne amenu etıy’ullahe ve
etıy’ur RASULE ve ülil emri minküm fe in tenaze’tüm fı
şey’in fe rudduhü ilellahi ves RASULİ in küntüm tü’minune
billahi vel yevmil ahırv zalike hayruv ve ahsenü te’vıla”
4-Nisa 59 Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; RESULE itaat
edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde
anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve RESULÜNE
döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız.
Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
Bu ayetteki “emir sahipleri” sözü birçok mezhepçi tarafından,
özellikle tasavvuf şeyhleri tarafından ve siyasi dinciler
tarafından acımasızca kullanılır. Oysa bahsedilen emir sahipleri
“bizden olan, bizim gibi, mümin gibi dindar olan” emir
sahipleridir. Ne demek istediğimi önündeki ve arkasındaki
ayetleri alarak okuyalım şimdi, daha iyi anlayacaksınız.
4-Nisa 58 Hiç şüphe yok Allah, size emanetleri ehline
(sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında
230
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.
Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah,
işitendir, görendir.
Demek ki emaneti ehline teslim edecekmişiz. Devlet
teşekküllerinin başına, hukukun başına, öğrenci işlerinin başına,
turizm işlerinin başına, sanat işlerinin başına, ekonominin
başına, içişlerine, dışişlerine, temsil makamlarının başlarına
yakınımızı, eşimizi, dostumuzu, paydaşımızı, yoldaşımızı,
mezhepdaşımızı, meşrepdaşımızı değil işin ehlini, işi bileni
getirecekmişiz.
Hükmedildiği
zaman
da
adaletle
hükmedilecekmiş demek ki. Bizden olan olmayan diye ayırıp
karşımızdakinin düşüncesini beğenmediğimiz için değil
gerçekten suçlu ise içeri tıkacakmışız. Onlar bize yapmamış bile
olsa biz onlara hakla hukukla hükmedecekmişiz ki farkımız
olsun. Suçlularla anlaşıp, suçluların şahitliğiyle işini yapanları
yargılamayacakmışız ve haksız yere toplumun önüne
atmayacakmışız demek ki. Popülist konuşmalarla taraftarımızı
artırmak için gerçekleri saptırmayacakmışız demek ki. Vatan
evladıyla vatan hainini ayırt edecekmişiz. Zenginleri kayırıp
vatandaşı azarlamayacakmışız. Hâkimleri kendi cemaatimizden
seçmeyecekmişiz demek ki. Bununla Allah bize ne güzel öğüt
veriyormuş. O her şeyi biliyor ve görüyormuş. İşte gerçekler
bunlarmış. Anlayana…
4-Nisa 59 Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; RESULE itaat
edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde
231
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve RESULÜNE
döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız.
Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
Bizden olan emir sahiplerine itaat edeceğiz elbette. Ama ya
bizden olmadıklarını anlamış ve bizdenmiş gibi davrandıklarına
şahit olmuşsak! Öyle lafla dindarlık olmaz. Peygamberin izinde
olduğunu iddia eden siyaset çevreleri bana dindarlığın resmini
çizebilirler mi? Nasıl ki peygamberimiz “ilk kaldırdığım faiz
amcamın faizidir” demişse takip edilen dindar siyasetçiler de
peygamberin izinden gidip “ilk kaldırdığımız faiz şu devlet
bankasının faizidir” diyebilirler mi? Diyemezler. O halde
benden olduklarını iddia edemezler. Makam ve rant peşindeki
hiçbir siyasetçi daha kendileri dinlerinden bihaberken kalkıp
beni dindarlığa davet edemez.
Eğer emir sahiplerinden bir diğer kastın din adamları olduğunu
iddia eden varsa bu zaten İslam’a aykırıdır. Çünkü dinimizde ve
tüm tevhid dinlerinde din adamlıkları sonradan uydurulmuştur.
Açık şekilde bidattir. Din adamlığı diye bir sınıf yoktur. Diğer
bir kasıt bilim adamları olabilir. Gerçek bilimin peşinde ve
kendi ihtisas alanlarında, işinin ehli olan bilim adamlarına saygı
duyup, bilimi almak, kullanmak ve üstüne koymak herkesten
önce Müslüman’ın görevidir. Keşke öyle olsaydı da bugünkü
İslam âlemi bu cahillik batağında olmasaydı. Devam
ediyoruz…
232
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
4-Nisa 60 Baksana hem sana indirilen hem de senden önce
indirilen kitaplara inandığını iddia eden o münâfıkların
yaptıklarına! Kalkıp azgın şeytanın önünde muhakeme olmak
istiyorlar. Halbuki onlara o şeytanı reddetmeleri emri
verilmişti. Şeytan da onları haktan büsbütün saptırmak ister.
Baksana diyor işte Allah “Hem sana hem daha önceki
indirilenlere inandığını söyleyen o münafıkların yaptığına.
Şeytan onları doğruluktan büsbütün saptırmak isterken şeytanın
önünde muhakeme olmak istiyorlar” Ben demiyorum Allah
diyor. Böyle olanlar planlarını düşmanlarla yapar, bizim
yanımızda bizden olduğunu söylerken, düşmanlarıyla baş başa
kaldıklarında “muhakkak ki biz sizinle beraberiz” derler. Siz
düşünün, kime isabet ettirirseniz ettirin. Umarım uyanırız.
Gelelim öne sürülen ayetlerden Nisa 65’e. Bu ayette
peygamberimizin hakem yapılıp sonra hükme münafıkların
boyun eğmeyişi anlatılır.
4-Nisa 65 Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında
çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin
hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı bulmaksızın, tam bir
teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
Hemen sonra gelen Nisa 66’da kastın yine Allah’ın hükmü
olduğu, yani elçisinin vereceği hükmün de Allah’ın ayetinin
233
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
tebliği olduğu anlaşılır. YAZILI olan şey ÖĞÜT olarak
isimlendirilmiştir ayette. Öğüdü veren de BİZ öznesi olduğuna
göre… Ayet çok çok açık. Ama anlamak isteyene.
4-Nisa 66 Eğer gerçekten BİZ, onlara: «Kendinizi öldürün ya
da yurtlarınızdan çıkın» diye YAZMIŞ OLSAYDIK, onlardan
az bir bölümü dışında, bunu yapmazlardı. Onlar, kendilerine
verilen ÖĞÜDÜ yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için
hayırlı ve daha sağlam olurdu.
Bir diğer ayet Nisa 69. Burada Allah’a ve resulüne itaat
edenlerin kimlerle olduğu görülüyor. Bunlar nebiler, sıddikler,
şehidler ve salih kişilerdir. Demek ki nebilik bile insani sıfatlar
arasında sayılıyor. Aynı ayetin içerisinde Resule itaat, Nebiye
arkadaş oluş. O kadar manidar ki… Resule itaatten kasıt hadis,
sünnet değildir. Münafıkların onun yoluna dönmesi
gerektiğidir. Onun yolu da Kuran yoludur.
4-Nisa 69 Ve mey yütıılahe ver RASULE fe ülaike meallezıne
en’amellahü alehim minen NEBİyyıne ves SIDDIKıyne veş
ŞÜHEDAi ves SALİHıyn ve hasüne ülaike RAFIKA
Nisa 69 Kim Allah’a ve RESULÜNE itaat ederse işte onlar,
Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği nebîler, sıddîkler, şehidler,
salih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel
ARKADAŞLAR!
234
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Buradan şeyhlik müessesine işaret çıkarmaya çalışmak da
abesle iştigaldir. Çünkü burada arkadaşlıktan bahsediyor Allah.
Ne şeyhlik müridlik ne de astlık üstlük ilişkisi vardır.
Arkadaşlık hiyerarşik bir düzen değildir. Münafıklıktan
vazgeçip
Allah’ın ve
elçisinin
yoluna
dönenlerin
ödüllendirileceği bahsinin devamı olan bir ayettir. Bir sonraki
ayet gerçekleri göz önüne biraz daha sermektedir.
4-Nisa 70 “Bu lütuf ALLAH’tandır. Bilen olarak ALLAH
yeter.”
Demek ki kimin Allah’a ve elçisine itaat edip etmediğini, kimin
öteki dünyada kime arkadaş olacağını, Allah’ın bilmesi
yeterliymiş. Kimin münafık kimin mümin olduğunu da elbette
en iyi o bilir. Kuran Müslümanı olmayı dinsizliğe köprü
görenler hangi çürük köprülerden geçmekte olduklarına,
gözlerini ayaklarına çevirip şöyle bir baksınlar.
4-Nisa 80 Mey yütıır RASULE fe kad etaallah ve men tevella
fe ma erselnake aleyhim hafıyza
4-Nisa 80 Kim RESULE itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.
Kim itaatten yüz çevirirse aldırma, zaten seni üzerlerine
BEKÇİ GÖNDERMEDİK ki!
235
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Öne sürülen ayetlerden bir diğeri de Nisa 80. Bunu öne sürenler
bilmeden ve samimi olarak aynen diğer ayetlerdeki gibi
peygambere itaat yazan mealleri okumuşlar. Bu inceliği umarım
artık fark etmişlerdir. Çünkü bu ne tesadüftür ki Kuran’ı illa ki
Arapça okunmalı diye ileri sürenlerin mealleri kendilerinin
tahrif ettiğini ve baktığımızda Arapçaya da ihanet ettiklerini
görüyoruz. Bu ayette ayrıca şu bekçi kelimesi de çok manidar.
Peygamberimiz üzerimize bekçi gönderilmemiş. Bu kadar
anlam bütünlüğü olur. Peygamberimize rüyalarında risalelerini
ve şeyhliklerine haleflerini onaya çıkaranlara da duyurulur…
Kuran tamam ama yanında illa ki sünnet diyenlere de üzerinde
düşünmeleri tavsiye olunur…
7-Araf 156 Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz
ki biz Sana yöneldik. Dedi ki: «Azabımı dilediğime isabet
ettiririm, RAHMETİM İSE her şeyi kapsamıştır ONU korkup
sakınanlara, zekâtı verenlere ve BİZİM AYETLERİMİZE
İMAN EDENLERE yazacağım.»
7-Araf 157 Ellezîne yettebiûner RESULEN NEBİYyel
ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel
incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve
yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve
yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne
âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn NûRELLEZî
UNZİLE meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).
236
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
7-Araf 157 Onlar, Ümmi PEYGAMBER RESULE uyanlardır.
Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılıdır ki O
onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü)
yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve
onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor. Ona
inananlar, saygı gösterip düşmanlarına karşı yardım edenler
ve ONUNLA BİRLİKTE İNDİRİLEN NURU izleyenler, işte
kurtuluşa erenler bunlardır.
Öne sürülen diğer Araf suresi ayetlerinde de Allah nebi derken
bile yine Resul sıfatını ekliyor ve onunla birlikte indirilen nura
(vahyedilene) uyanların korunacağını söylüyor. Hala
anlayamayacak mıyız?
7-Araf 158 Kul yâ eyyuhen nâsu innî RESULULLAHİ
ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ
ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve
RESULihin NEBİYyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve
kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).
7-Araf 158 De ki: «Ey insanlar, ben ALLAH’IN sizin hepinize
gönderdiği bir ELÇİSİyim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız
O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür.
Öyleyse Allah’a ve ümmi PEYGAMBER RESULÜNE iman
edin. O DA ALLAH’A VE ONUN SÖZLERİNE
İNANMAKTADIR. Ona iman edin ki hidayete ermiş
olursunuz.
237
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Sadece Allah’a ve Allah’ın sözlerine inanmalıyız. Hala da
anlayamayacak mıyız?
10-Yunus 104-106 De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden
şüphede iseniz, iyi bilin ki, ben sizin Allah’tan başka ibadet
ettiğiniz şeylere asla ibadet etmem; lâkin sadece ve sadece,
sizin ruhunuzu teslim alacak olan Allah’a ibadet ederim.
Bana müminlerden olmam emredildi ve “yüzünü, özünü
Allah’ı bir tanıyarak dine ver ve sakın müşriklerden olma.”
“Sakın Allah’tan başka, sana ne fayda ne zarar vermeyecek
olan putlara yalvarma, şayet böyle yaparsan, o takdirde
kesinlikle zalimlerden olursun” diye talimat verildi.
Ve öne sürülen diğer ayetler… Hem Arapça hem Türkçe…
24-Nur 63 La tec’alu düaer RASULİ beyneküm ke düai
ba’dıküm ba’da kad ya’lemüllahüllezıne yetesellelune
minküm livaza fel yahzerillezıne yühalifune an emrihı en
tüsıybehüm fitnetün ev yüsıybehüm azabün elım
24-Nur 63 ELÇİNİN DAVETİni, aranızda herhangi birinin
diğerini davet etmesi gibi tutmayın. Allah sizden eften püften
özürler göstererek sıvışıp gidenleri biliyor. Onun emirlerine
aykırı davrananlar, başlarına bir felaketin gelmesinden veya
acı bir cezaya çarpılmaktan sakınsınlar.
238
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
33-Ahzab 70,71 Ya eyyühellezıne amenüttekullahe ve kulu
kavlen sedıda. Yuslıh leküm a’maleküm ve yağfir leküm
zünubeküm ve mey yütııllahe ve RASULehu fe kad faze fevzen
azıyma
33-Ahzab 70,71 Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten
sakının ve hep doğru söz söyleyin ki Allah da işlerinizi ve
hallerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin. Kim Allah’a ve
RESULÜNE itaat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya
nail olur.
59-Haşr 7 Ma efaallahu ‘ala RESULihi min ehlilkura
felillahi ve lirRESULi ve liziylkurba velyetama velmesakiyni
vebnissebiyli key la yekune duleten beynel’ağniyai minkumve
ma atakumurresulu fehuzuhu ve ma nehakum ‘anhu fentehu
vettekullahe innallahe şediydul’ıkabi.
59-Haşr 7 Allâh’ın, o kent halkından, ELÇİSİne verdiği
ganimetler, Allah’a, ELÇİYE, (ona) akrabâ olanlara,
yetimlere, yoksullara (yolda kalan) yolcuya âittir. Tâ ki (o
mallar), içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey
olmasın. ELÇİ size ne verdiyse onu alın, size neyi
yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü
Allâh’ın azâbı şiddetlidir.
239
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
(Yazılarımızda verdiğimiz ayetlerin Türkçe mealleri farklı
meallerden orijinal anlamına en uygunları seçilmeye
çalışılarak alınmıştır. Tek bir meale bağlı kalınmamıştır. Latin
harfleri ile yazılan orijinal metinler iki farklı aynaktan
derlenmiştir. Hata ihtimaline karşı Kuran’dan okunması en
doğru telafuzu verecektir.)
Son olarak çokça ileri sürülen şu abdest ve namaz hususuna da
değinmek istiyorum. En çok ileri sürülen “eğer sadece Kuran’a
uyarsak nasıl abdest alıp nasıl namaz kılacağız?” klişesi
Kuran’dan haberdar olmayanların sığındığı son sığınaktır. Bunu
bize söyleyenlerin birçoğu namazlarını kılarken kıyamda,
rükûda, rükûdan kalkarken, secdede, oturuşta okudukları ayet
ve dualarda itiraf edemeseler de ne dediklerinin anlamını
genellikle bilmeyenlerdir.
Oysa Kuran’da abdestin de namazın da tarifi vardır. Abdest ve
(yıkanmak manasına gelen) gusül ayetleri zaten çok açıktır.
Namazla ilgili ise birçok ayet vardır. Bu ayetler bir araya
getirildiğinde namazın nasıl kılınacağı hususunda hiçbir
tereddüt kalmamaktadır. Ve unutulmamalıdır ki namazla ilgili
olarak Allah, Kuran-ı Kerim’de en büyük vurguları manaya ve
ne dediğini bilerek kılmaya yapmaktadır. Vakitler, rekât sayıları
ve kılınış biçimi gibi diğer hususlar okuyan için anlaşılması zor
olan şeyler değildir. Zor olan kirli bilgilerden sıyrılıp o namazı
hakkıyla ifa edebilmektir.
240
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Maalesef insanlar kendi doğrularını Kuran’la tasdik etmeye
çalışıyor, tasdik etmediklerini Kuran’da bulamadıkları için
kitabı eksik görüyorlar. Kuran’ın düzelticiliğini göz ardı
ediyorlar. Oysa Kuran din adına her şeyi açıklamış, eksiksiz ve
kendini açıklayan bir kitaptır. Bununla ilgili, yani namazla ilgili
birçok husus Kuran’ı rehber edinenlerce daha önce defalarca
açıklanmış olduğu için üzerinde daha fazla durmuyorum. Ancak
unutulmamalı ki en doğrusu her zaman için Kuran’dadır. Siz
Kuran’ı okumayı başarabilirseniz sorularınızın cevabını orada
rahatça bulabilirsiniz.
Üstüne üstelik Kuran’ı namaz konusunda eksik görenler
bilmelidir ki bugün camilerde kılınan namazı baştan sona kadar
anlatan ve açıklayan tek kaynaklı bir hadis yoktur. Birbiri ile
çelişen ya da sadece matematiksel sevap hesabı yapan hadisler
bu konuda da çoğunluğu oluşturmaktadır.
İşte Kuran’ı rehber edinen bizleri yanlış yolda zanneden
arkadaşlarımız… Evet; bugün Kuran’ı rehber edinen
birçoklarımız gibi sizinle aynı yollardan geçtik. İsterseniz bizi
tekfir etmeye devam edin ama bilin ki biz size kötü bir şey
söylemiyoruz. İmanımız Allah bize lütfettiği sürece sağlam ve
kalbimiz daha önce hiç olmadığı kadar mutmaindir.
Bilmediğimiz dualara amin demiyor, anlamını bilmediğimiz
şeyleri ne namazda ne başka yerde söylemiyoruz. İçlerinde şirk
sözleri geçen ilahileri dinlemiyoruz. Müslümanlarla değil
şeytanın vesveseleri ve nefsimizle savaşıyoruz.
241
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Peygamberimizi de çok seviyoruz ama bize hidayet nasip eden
Allah’ı her şeyden çok seviyoruz. Sadece ona şükrediyor,
sadece ondan yardım diliyoruz. Koyun gibi güdülmeyi bırakıp
sadece O’na kul oluyoruz. Biz Kuran’da olan hiçbir şeyi
reddetmiyoruz. İşimize gelen ya da gelmeyen diye ayırmıyoruz.
Biz tebliğ ettiğimiz Kuran ayetlerinden ve sizleri uyarmamızdan
ötürü sizden hiçbir şey istemiyoruz. Yazdıklarımızdan,
söylediklerimizden dolayı ne para, ne makam, ne üstünlük ne de
insanlar tarafından takdir edilme beklemiyoruz. Tek istediğimiz
sevdiğimiz insanların da uyanması ve hak dine yönelmesi. Ne
olur içinde bulunduğunuz batağı fark edip tövbe ederek tevhid
dinine dönün. Allah’ın ipi olan Kuran’a, sadece Kuran’a sarılın
ki dosdoğru yola ulaşasınız. Hiç endişe etmeyin, bunu
yaptığınızda Allah sizi bütün acabalarınızdan ve şeytanın
fısıltılarından kurtaracak ve koruyacaktır.
Eğer içinize vesvese düşürdüğümüzü düşünüyorsanız bize
uymayı da askıya alın ve bu kadar dininize sahipseniz secdeye
kapanıp gerekirse yarım saat Allah’tan size en doğru yolu
göstermesini dileyin. Üç tane “SubhaneRabbiyelAla” ile
geçiştirmeyin. O’ndan yardım dileyin. Biz kendimiz için
istediğimizi sizin için de istiyoruz. Haydin kardeşlerimiz,
dosdoğru yola… Kuran yoluna… Sizden tek istediğimiz bu.
242
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Đà∂LàRıN yükLèNmèkTèN kàçıNdı∂ı
èmàNèT
Alın Yazısı, Alternatif Evrenler ve Kader Hakkında Bir
Tefekkür
Kader bahsinin Kuran’dan örneklendirilmeyip yanlış
aktarılması ve üzerinde düşünülmekten kaçınılması nedeniyle
insanlar soru işaretleriyle yaşıyorlar. Kader, Müslümanlarca en
çok ihtilafa düşülen konulardan birisi olagelmiştir hep. Bu
ihtilaf genel olarak iki tane birbirine muhalif tezin ortaya
çıkışıyla görünür olmuştur. Birincisi Allah’ın biz insanların
yapacağı her şeyi daha önceden belirlemiş ve bizim asla o
yazılmış çizginin (alın yazısının) dışına çıkamayacağımız
yönündedir. İkincisi ise Allah’ın biz insanların yapacağı şeyleri
bilmesinin mümkün olmayacağı, eğer öyle olursa imtihanın bir
manası kalmayacağı yönündedir. Kuran’a inanmayanlarsa sırf
bu eksik (tam açıklanamamış) kader anlayışı nedeniyle
inançsızlıklarına (kendilerine göre) haklı bir mazeret
edinmişlerdir. Bense bu yazımda süregelen bu iki tezin de
dışında bir kader anlayışını görüşlerinize sunmaya çalışacağım
ve algıladığım bu yönüyle kaderin Kuran ayetleriyle uyum
içinde olup olmadığını sizlerin de düşünce ufkuna bir açılım
243
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
olarak göndereceğim. Demem o ki bu yazım küçük, özgün bir
analiz, bir kişisel değerlendirmedir…
Ne demiştik? Birinci tez; hayat çizgimiz üzerinde, ne
yapacağımız önceden belirlenmiş olarak sırası geleni yapıyor
oluşumuzdu. İkinci tezde ise Allah’ın bizim ne yapacağımızı
önceden bilmiyor oluşu söz konusuydu. Bense diyorum ki;
Allah bizim ne yapacağımızı biliyor değil, ne yapacağımızı
bilmiyor da değil, belirliyor da değil! Ayağa kalktıysanız
oturun! Öyle değil! Açıklayacağım. Allah bizim sadece ne
yapacağımızı değil, çok daha fazlasını, ne yapacağımız
hususundaki bütün (belki de sonsuz) olasılıkları bile biliyor.
Dağlara taşlara önerilip de yüklenilmekten çekinilen, buna
rağmen insanın yüklendiği bu ağır emanet, işte bu olasılıklardan
en doğrularını seçme ve Allah’ın yaratmasına vesile olma
emaneti ol’an bir şeydir. Ardı ardına gelen ve kimilerince ilk
bakışta birbiri ile çelişiyor zannedilen Nisa suresindeki iki
ayetin sırrı da burada yatmıyor mu?
4-Nisa 78 Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe
yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir
iyilik dokunsa: «Bu Allah’tandır» derler; onlara bir kötülük
dokunsa: «Bu sendendir» derler. De ki: «Tümü Allah’tandır.»
Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya
çalışmıyorlar?
244
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
4-Nisa 79 Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır,
kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni
insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter.
Bir insanın hayatını, diğer insanların ve yaratılmış diğer
mahlukatın hayatlarıyla iç içe geçmiş müthiş kompleks (karışık)
bir labirent oyunu gibi düşünün. Doğum diye bir girişi ve ölüm
diye bir çıkışı var. Ama bu ikisinin arasında tam ortadan
ilerleyen dosdoğru yolu göremeyenler için milyonlarca
seçeneğe sahip yollar var. Her an dosdoğru yola çıkmak kadar,
her an dosdoğru yoldan dışarı çıkacak olasılık koridorları da
var. Labirentin her ne safhasında olursanız olun, öyle sokaklara
girersiniz ki sizi direkt olarak ölüm denen çıkışa ve zamansal
sınırları olmayan sonsuz bir hayata ulaştırır. Bu kaçınılmaz bir
sondur. Yüksekçe yerlerde yapılmış tahkimlerle olağanüstü
korumalara alınmış bir şatoda bile olsak er geç labirentin bu
çıkışına ulaşacağız. Belki dosdoğru yoldan, belki de çıkmaz bir
sokağın dibindeki geri çıkılmaz kuyuya düşerek…
Eğer insanoğlu halen hayatta ise ya dosdoğru yolda olduğunu
ispatlayamamış ve önünde halen yanlış seçeneklere sapma
ihtimali vardır ya da eğri büğrü çıkmaz yollara sapıp sapıp geri
dönüp başka yollar bulma ihtimali ile dosdoğru yola girme
seçeneği vardır. Eğer insanın önünde halen sapacağı veya
sapmışsa doğru yola döneceği ihtimalli yollar varsa ölümün önü
kapalıdır. Yani yaşayan her insanın halen doğru ve yanlış
seçenekleri mevcuttur. Eğer hangi yolda gideceği ve ölüme
245
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hangi yoldan ulaşacağı kesinleşmişse zaten ölüm hak edilmiş
demektir ve o andan sonra imtihan hayatını yaşamanın bir
anlamı yoktur. İnsan o belirleyici anda ölüm kapısına ulaşır. Ya
dosdoğru yoldan gelip bir sevinçle çıkar, ya da geri dönelmesi
imkânsız olan yanlış yollardan gelip orada seçeneksiz kalarak
kuyuya düşüp, dış kapıya sürüklenerek hüsranla çıkar. Ama o
dar kapıdan herkes geçer. Kimisi bu kapıya (seçeneksizliğe,
seçeneği kalmamışlığa) daha çocuk denecek yaşta ulaşırken
kimisi yüzü aşkın sene yaşayarak ulaşabilir. Önündeki
olasılıklar tükenmeyen kişi olasılıklarını seçmeye devam eder.
Her an kurtulabileceği gibi her an hüsrana da uğrayabilir.
Ölümün önünde engeller vardır. Bu engeller hak yoldan bir
yardım olabileceği gibi şer yönden bir dayatma da olabilir.
İnsanın önü sıra ve ardı sıra giden melekler (ve melekeler) o
insanı henüz hak edilmemiş olan ölümden koruyabileceği gibi o
kişi bilerek ya da bilmeyerek yaptığı dualar ve yönelişler
nedeniyle Allah tarafından kötü temayüllerden ve şerre
çağırılışlardan da korunur. Ya da tam tersi olur. Ama bu
durumda da yöneliş ve seçim insanın kendisindendir. Anlatmak
istediğim şu ki seçimi insan yapar, yaratış Allah’tandır.
Onlara bir iyilik dokunsa “Bu Allah’tandır” ama bir kötülük
dokunsa “Bizi doğru bildiğimiz yoldan çevirmeye çalıştığın,
atalarımızın dinini inkâr ettiğin, ben sadece bana vahyedilene
uyarım dediğin için sendendir” derler. Fakat bu topluluklar
hiçbir sözü anlamaya çalışmazlar. Kuru bir zanna tabi olurlar.
İşte onlar yaratılan her şeyin tümünün Allah’tan olduğunu ama
246
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yaratılışa sebebin kendi gafil seçimleri olduğunu bir türlü
anlamazlar. Oysa Allah kötülüğü yaratmak istemiyor. O kötü
seçenekler oralarda bir yerlerde yaratılmamış halde dururken,
sırf bu yüzden denenmekte olan insanın bu yanlış seçimi her
şeyi yaratan Allah’ın ona verdiği sözden dolayı o kötülüğü de
yaratmasına neden oluyor. O yüzden başımıza her ne iyilik
gelirse Allah’tan, her ne kötülük gelirse bilin ki kendi
nefsimizin o gafil, aceleci, heveslerine düşkün, kibirli ya da asi
seçimindendir. İşte yukarıdaki o iki ayetin ve aşağıdaki ayetin
sırlarından biri bence budur.
7-Araf 131 Onlara bir iyilik geldiği zaman «Bu bizim için»
dediler; onlara bir kötülük de isabet ettiğinde (bunu da) Musa
ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı.
Haberiniz olsun, Allah katında asıl uğursuz olanlar
kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
İşte kader. Kader bir ölçüdür. Bu kompleks labirentin ölçüsüdür
bana göre. Kader “ne yaparsak ne olur, nereden gidersek nereye
çıkarız”ı gösteren bir kavram haritasıdır. Her şeyi yaratan Allah
hangi yoldan gidilirse çıkışa ulaşılacağını bilmektedir. Kalplerin
künhünü bilen Allah’ın bizim seçimlerimizi de var olabilecek
en iyi olan tahminle bilmesi şaşılacak bir şey değildir. O’nun
her şeyi bilmesi kötülüğe sebep değildir. Kötülük zehirse, iyilik
panzehirdir ve bu seçim kabiliyeti sebebiyle beşer cinsi insana
dönüşür. İnsan yazılı olan bir yoldan yürümekte değil, yazılı
olan bütün olası yollardan birinde kendi seçimiyle
247
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yürümektedir. Bu seçim hakkı onun insan olmasının vasfı,
Allah’ın nasıl yaratmasına vesile olması demek olan, dağların
bile yüklenmekten çekindiği emanetidir. Allah, bizim için
sınırladığı o labirent platformunda “ol” emrini insanın istekleri
doğrultusunda kullanmakta, kısmen de olsa ona vermektedir.
İnsanın yüklendiği emanet “Allah’ın yaratışına, seçimimiz
nedeniyle sebep olduğumuz” emanetidir. Allah katında
uğursuzluk, bu hayat platformu üzerinde, yeryüzü üzerinde
insana verilmiş olan “ol” emanetine hıyanet etmektir. “Ol”
emrinin cüzi temsilini kendi heva ve hevesleri doğrultusunda mı
Allah’ın istediği biçimde mi kullanacaktır insan! Emanet; işte
bu sorumluluktur, bu imtihandır, bu “ol” emrine ortak oluştur.
Bu gerçekten çok çok çok ağır bir emanettir!
33-Ahzab 72 Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve
dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve
ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok
zalim, çok cahildir.
33-Ahzab 73 Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık
kadınları,
müşrik
erkekleri
ve
müşrik
kadınları
azablandıracak; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların da
tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok
esirgeyendir.
İşte kader bir ölçüdür. Teşbihen dağların bile “ne diye
huzurumu bozacağım” der gibi reddettiği bu ağır emaneti hak
248
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
etmeye layık olan insanlar, bu dünyada yılandan kaçar gibi iyi
olmayan ve makbul olmayan işlerden kaçındıkları gibi cennette
de yanlış bir şey yapmazlar. AKIL ve KALP bütünlüğü ile
seçimleri en iyisiyle yapmaya çalışırlar. Rüştlerini ispat ettikleri
için bu emanetle birlikte oraya gönderilirler. İnsanın eğer hak
edebilirse diğer yaratılmışlardan üstünlüğüdür bu. Yoksa diğer
mahlûkattan da aşağı iner. İşte kader böyle bir ölçüdür ki
mümin erkek ve kadınların bu liyakatini ortaya çıkarır.
İşte kader böyle bir ölçüdür. Ölçülmüş biçilmiş bir labirent
platformunda yollarımızın tıkandığı (tövbe ihtimalinin
kalmadığı) ve geri dönülemez bir hal aldığı durumda, ya da
dosdoğru yoldan sapmanın artık mümkün olmadığı (sırat-ı
müstakiym) durumda ışık hızında ya da ötesinde ölüm kapısına
ulaşmaktayız. O andan sonra yeryüzünde sorulacak sorulara
cevap vermeye, dönülebilecek yollara dönmeye bile gerek
kalmaz. Artık yaşın kaç olursa olsun seçeneğin net olarak belli
olmuş ve hangi yoldan çıkışa varacağın ortaya çıkmıştır. Direkt
ölüm kapısına ulaşırsın.
Ama halen yaşıyorsak! O halde halen önümüzde duran
seçenekler, yapacağımız işler, dönme ihtimalimiz olan doğru ya
da yanlış yollar, beklenen emirler vardır. Belki de sadece
kendimiz için de değil, başkalarının doğru yola girmesine vesile
olacak noktalarda başkaları için de beklemekteyiz. İşte bu
ölçüdür, kaderdir. Bizler çok çok çok bilinmeyenli çok büyük
bir denklemin birer değişkeniyiz. Yapacağımız hatalar bile
249
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
başkaları için sapılacak yeni yollar, göstereceğimiz güzel bir
tavır başkaları için anayola girilecek doğru koridorlar
oluşturacaktır. Belki de bu yüzden Maide suresinde “bir insanı
öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” denilmiştir.
5-Maide 32 İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu
bildirdik:Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan
bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.
Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların
hayatını kurtarmış olur. Resullerimiz onlara açık âyetler ve
deliller getirmişlerdi. Ne var ki onların çoğu bütün bunlardan
sonra, hâla yeryüzünde fesat ve cinayette aşırı gitmektedirler.
Makbul olmayan nedenlerle bir insanı öldüren kişi o insanın
önünde duran seçenekleri seçmesine mani olmuş olabilir. Henüz
seçenekleri olan insan bir insan tarafından öldürülerek hem o
insandaki hem de platformdaki ölçüye müdahale edilmiş, o
insanın öldürülmesiyle, yaşaması durumunda yaratılışa vesile
olacak doğru koridorlar tıkanmıştır. Yani “ol” emanetine ihanet
edilmiştir. Dolayısıyla birçok insan, hatta insanlık bu
katliamdan etkilenmiştir. Eğer o en büyük merhamet sahibi
Allah’ın affediciliği, düzelticiliği, bir çekirdeğin üzerindeki
tomurcuk kadar bile kimseye haksızlık etmeyeceği, verilmiş
sözü ve bize sormadan iyiyi yaratmadaki ısrarı olmasaydı belki
de ilk insan katlinde yeryüzünde insan defteri Allah tarafından
kapatılabilirdi… Ama öyle olmadı. Demek ki yeryüzü için ve
insan için hala bir umut kapısı, iyinin neden olacağı bir kelebek
250
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
etkisi var. Hala kıyamete kapı açacak o yıkılış saati gelmediyse
halen kâinatın varoluşu için iyiye endeksli önemli gerekçeler
vardır. Halen fırsatı kaçırmamış insanoğlu vardır. İşte kader
böyle bir ölçüdür. O ölçü çerçevesinde kader bahsini daha iyi
anlayabilmemiz için Allah (kimilerince birbirini neshettiği
zannedilen, inançsızlarca çelişki zannedilen) birbiri peşi sıra iki
ayrı ayet daha göndermiştir. Çünkü O, bütün olasılıkları
bildiğini anlarız diye bunu bize ispat etmeyi istemektedir.
8-Enfal 65 Ey Peygamber, mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp
teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz
(kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi)
bulunursa, bunlar da kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar
(gerçeği) kavramayan bir topluluktur.
8-Enfal 66 Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde
bir za’f olduğunu da bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa,
(onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi)
olursa, Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah,
sabredenlerle beraberdir.
Sabreden 20 kişi 200 kişiyi mağlup edebilirken, 100 kişi 1000
kişiyi yenebilecekken; bu savaşa katılan ve katılmayanların
seçimleri ve bu yönde oluşan zaafları nedeniyle Allah’ın
yaratışı 100 kişi 200 kişinin, 1000 kişi 2000 kişinin hakkından
gelebilme durumuna dönüşmüştür. Yani oran bire ondan bire
ikiye değişmiştir. Bence bu ayetlerden yola çıkarak Allah’ın
251
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yaratışına neden olanın insan ve insanın seçimleri olduğunu
söylemek yanlış değildir. En azından kuru kuruya, hiç birşey
bilmeksizin, zanna tabi olarak, kaderimse değiştiremem diyerek
kadere inanmaktan, ortada Allah’ın bir ölçüsü, mükemmel bir
denklemi olduğuna inanmak ve bu yolda seçeneklerini doğruya
endekslemek iyi olandır. Evet biz, bu müthiş kompleks
denklemin bir parçasıyız. Aksi halde 65. Ayette Allah’ın bir
şeyleri bilmediğini 66. Ayette ise farkına vardığını iddia etmiş
oluruz ki bu Allah’ın her şeyi bilen oluşunun aksine bir görüş
olur. O elbette her şeyi bilmekte, ancak yaratışına neden
olanlara verdiği mühletteki yönelimlerinin neye yol açacağını
ve başlarına gelecek kötülüklere sebebin kendileri olduğunu
anlatmaktadır. O’nun her şeyi biliyor oluşu kötülüğü de
yaratmış olduğu anlamında değildir. Kötülük istenirse
yaratılacak biçimde olmayan varlığıyla, olmayan bir yerlerde
titreşmekte, “ol” emrini ya da olmamayı beklemektedir. O’nun
her şeyi biliyor oluşu; kötülüğü isteyeceğiz diye, verdiği sözden
dönmesine, verdiği seçim hakkını, serbestliği geri almasına
neden değildir. O elbette bizim bilmediklerimizi de bilmektedir.
O bizde bir zayıflık görse de elbette ki ödülü hak edecek olan
insanın başarısına emin ki halen merhamet altında nefes
almaktayız.
54-Kamer 49,53 Biz her şeyi bir kadere (bir düzene, ölçüye,
plana) göre yarattık. Bizim emrimiz, bir göz çarpması gibi
yalnızca ‘bir keredir’. Gerçekten Biz sizin nice benzerlerinizi
imha ettik! Haydi var mı düşünen ve ibret alan? Onların
252
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük
her şey satır satır (yazılı)dır.
İşlemiş olduğumuz her şey kayıtlıdır demek sadece onlar
yazılıdır (bellidir) demek değildir. Bütün olasılıklarıyla her şey,
bütün yapabileceklerimiz (bütün alternatif evrenler) bütün
seçeneklerimiz kayıtlıdır ve yaptıklarımız, her durumda
onlardan bir tanesidir. Çıkamayacağımız olan kader platformu o
korunmuş kitaptaki platformdur. Bir olasılıklar denizidir.
Onların dışında bir seçeneğimiz yoktur. Çünkü olmayan
alternatifler yazılmış değil ve yaratılma ihtimali söz konusu bile
değildir. O boyuta ulaşmamız da söz konusu değildir. Yazılmış
olanlar ise bizim tüm seçeneklerimizdir. Yazılmış her şey
yaşanmaz ama yaşanmış olan her şey yazılmış durumdadır. İşte
alın yazısı zannedilen kader gerçeği olsa olsa budur. İşte
alternatif evrenler zannedilen şey de sanırım budur. İşte kader
böyle bir ölçüdür. “Allah mademki her şeyi biliyor, neden…”
diye başlayan arayışlarımıza atfolunur!
Her şeye rağmen en doğrusunu Allah bilir. Cümlelerimde şu
şöyledir bu böyledir diye düşüncelerimi ifade ettim diye (başta
belirttiğim gibi) bunun bir tefekkür yazısı olduğunun
unutulmamasını istiyorum. Kendimi ve okuyanları okumaya ve
düşünmeye sevk etmekten başka bir hedefim yoktur. Yeni bir
ihtilaf kapısı açmayalım. Her şeyin en doğrusunu elbette Allah
bilir.
253
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
gèmiyè
ßiNĐikLèRi
hàTıRLàyàNLàR
źàmàN
Onlar, Allah’ın Kadrini Hakkıyla Takdir Edemediler
Arkasında giderek birilerinin, Kuran’ı hak ettiği biçimde
anlayarak okumasan da, böylece uyduğunu düşünüyorsun
madem; gel bugün birlikte bir deniz seyahatine çıkalım seninle.
Ama sadece ikimiz değil! Çoğunlukla çok güvendiğimiz veya
çok saygı duyduğumuz veya sevdiğimiz veya yanında olmaktan
hep hoşlandığımız veya karada iken arkasında olduğumuz
insanlar da olsun bizlerle beraber. Nuh’un gemisine biner gibi
eşler halinde olmasa da benzer biçimde gruplar halinde binelim
iskeleye yanaşan koca gemiye. Dünyanın da en güvenli, en
güçlü gemisi olsun bu gemi. Bir grubun başında Geylani olsun
rehber olarak, bir diğerinin başında Celaleddin Rumi mesela!
Diğer bir grubun başında Gazali olsun, bir diğerinin başında
Buhari veya Hacı Bayram! Birilerinin başında Papa ve rahipler
olsun, bir başkalarının başında hahambaşları ve imamlar. Bir
başka gruptan Sait bir diğerinden Kıbrıslı veya Işıkçıbaşı
sorumlu olsun. Kaptan köşkünde de ister İsa ister Musa İster
Davud ister Nuh istersen de Muhammed Nebi olsun. Kimi
istiyorsan o olsun.
254
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Az sonra yola çıkacağımızı ve henüz hiçbir sorun olmadığını
bilmekte iken tatlı bir heyecanla turistik seyahatimizden daha
bu aşamasında lezzet almaya başlarız. Ama hemen hepimizin
aklına ister istemez neye güveneceğimiz gelir. Kimileri göz
ucuyla can simitlerine göz gezdirirken, kimileri filikaların kaç
kişi alabileceğini düşünür. Kimileri geminin ihtişamına rağmen
suyun üstünde nasıl durabildiğine şaşsa da bu kadar çok insanın
güvenip bu gemiye binmelerinden cesaret alarak kötü bir şey
olmayacağını ZANnetmeye başlar. İnsanların çokluğuna
duyulan bu ZANsal güvenden sonra, güven gemiye kayar.
Çoğumuz geminin sağlamlığına ve ayakta duran muhteşem
görünüşüne aldanarak asla batmayacağını ZANnetmeye
başlarız. Ama hak ettiği biçimde kullanmadığımız aklımız, bu
ZANlara hiç inanmaz da farkında değilizdir. Kaptan her ne
kadar haykırsa da “ben de sizinle aynı gemideyim, yolculuk
talimatına uyalım” diye, kaptana güveni, kaptan olmayan
süpermenlerin abartıları ile sağlamaya çalışırız.
Hadi şimdi uzatılan iskeleden gemiye girmeye başlayalım…
Artık ne yapacağımız hususunda rehberlerin bizi gayet güzel
yönlendireceğini, herhangi bir aksaklık durumunda koruyacak
tedbirleri alacağını, kısaca bize çobanlık ya da bekçilik
yapacağını düşünürüz. Bu ZANnı gemide bulunan üstün
insanlara kaydırırız bir süre sonra. Mademki gemide Celaleddin
gibi, Abdülkadir gibi, Hacı Bayram gibi Süpermenler var ne
diye korkalım ki artık! Hele ki biz onlara uyduğumuz sürece,
onlardan yardım istediğimiz ve onları saydığımız sürece
255
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
başımıza bir iş gelmeyeceğini ZANnetmeye devam etmemizde
ne mahsur olabilir ki! Hele hele kaptan köşkünde en büyük
Nebi varken bizi kurtarır değil mi?
Ama gelin görün ki fırtına çıktı! Kasırga, boran çıktı! Dalgalar
geminin boyunu aşarcasına coştu! Devrilecek beşik gibi
sallanıyoruz! Alabora olduk olacağız! Başımızdan aşağı buz
gibi sular döküldükçe nefes bile almakta zorlanmaya başladık!
Denizin içine batıp batıp çıkıyoruz! Değil bir grup rehberinden
yardım dilemek bizimle aynı gemide olan veya kaptanlık yapan
peygamberlere bile sesimizi ulaştıramayız! Abdülkadir’in
uçamadığını, Pardösülünün de Sulugözlünün de bizim gibi
ıslandığını, Romalı Celalettin’in kendi etrafında bile
dönemediğini gördükten ve herkes kendi canının derdine
düştükten sonra aklımıza işte O geliyor değil mi? Yardımı
istenecek tek varlık… Allah…
Ve dualarla yakararak yalvararak O’ndan yardım isteriz değil
mi? O anda zaten O’ndan başkasına yalvarmak aklımıza bile
gelmez. Hatta birçoğumuz her ne kadar bir ZANla başkalarına
ve gemiye güvensek de aslında yaratılışımız gereği daha gemiye
ilk adımımızı attığımız anda “Allah’ım sen bizi koru” deriz.
Uçağa binerken “Peygamberim beni korusun” diyene rastladınız
mı hiç? Ey Nebi bizi koru demezler, ey Geylani bize sahip çık
demezler, ey Takkeli bu gemiyi ancak sen kurtarırsın demezler
ve ey nefsim sen yetersin kendi kendini korumaya da demezler.
Eğer Allah’a inanıyorsa bir insan, çok büyük ihtimalle uçağa ya
256
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
da gemiye bindiği andan itibaren Allah’ı daha çok anmaya
başlarlar, gemide kimler olursa olsun… Nitekim fırtına
çıkmışsa, zaten varlığına inanmayanlar bile “Ya varsa!” diye
O’na dua etmeye başlarlar… Velhasıl diyelim ki batmadı
gemimiz. Allah’ın yardımıyla fırtınadan çıktık ve bir güvenli
sahile kendimizi attık. Tehlike geçtikten sonra ne olur
dersiniz…
29-Ankebut 65 Onlar gemiye bindikleri zaman, DİNİ
YALNIZCA ONA HAS KILAN gönülden bağlılar’ olarak,
Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp
kurtarınca da, hemen şirk (ortak) koşarlar.
Karaya çıktıktan sonra insanların çoğu yine başlarlar
başkalarına güvenmeye. Yine başlarlar uçana, kaçana ve dönene
inanmaya. Yine başlarlar en doğru yol onların bizi götüreceği
yoldur demeye. Maalesef bu böyle. Ortalık süt limanken medet
tekrar Geylaniyedir!!! Çünkü artık kendilerini basit korkulara
gark eder ama, helakten güvende hissederler. Haz isterler…
Heva ve hevesler ön plandadır. Çünkü hayat devam etmektedir
yine… Zevk isterler… Başkalarının harami zevkleri dikkatlerini
çeker, eleştirirler de kendilerinin de başka türlü bir zevkle
meşgul olduklarını fark edemezler. Dinlerini akıl, tefekkür ve
derin düşünmeden uzaklaştırıp eğlence aracı haline
getirdiklerini anlayamazlar veya itiraf edemezler.
257
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
6-Enam 63, 64 De ki: Sizi karanın ve denizin
karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve)
gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun,
bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.»
De ki: «Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah
kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.
Üç defa hac, dokuz defa umre yaparlar da bir dahaki sefere bir
yakınlarını göndermektense onlara anlatır da anlatırlar
zevklerini, nasıl hazlandıklarını tavaflarında ve bir devrin
değiştiği topraklarda. Sözüm hak edene; Bodrum’da ya da
Miami’de yapılan turistik tatillerden tek farkları içinde Allah’ın
ve elçisinin adı geçiyor oluşudur oysa. Gerçeği düşünmekse çok
çok uzaklardadır. Çünkü mana sadece zevk ve sefa olmuştur
artık. Dinlencedir, eğlencedir. Ha ilahi dinlemişlerdir selavatlar
içinde, ha Scorpions’un “Still loving you” şarkısını. Aynı
efkârı, farklı ritüellerde yaşarlar. Ha Müslüm şarkısıyla ağlarlar,
ha tasavvufi bir melodiyle. Acı biber sevmek gibi bir lezzeti ve
arabesk hazzını ibadet hazzı ZANnederler. Baklava tadını
zemzemden alır, otelinin odasına her seferinde ödedikleri parayı
zekât ZANnederler.
16-Nahl 53,54 Hem sizde nimet namına ne varsa hepsi
Allah’tandır. Kaldı ki size bir sıkıntı dokunduğunda da yalnız
O’na yalvarırsınız. Ama sonra sizin o sıkıntınızı giderince,
içinizden bir kısmı hemen Rab’lerine ortak koşarlar.
258
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Elbette ibadetten haz alınır. Ama gerçek mümin sırf hazzın
değil, gerçeğin peşindedir. Bu yaklaşımla bilmem kaçıncı
umresinde olan artık olgunlaştığını, dininin sahibi olduğunu
düşünür. Başkalarının nail olmadığı bir ibadete kavuştuğunu
düşündükçe erdiğini sanır. Oysa gerçek mümin hiçbir zaman
ben erdim demeyecek karakterdedir. Artık olduğunun değil
olma yolunda çabaladığının farkında ve Allah’ın rızasına
ereceğinin umudundadır. Umar ama kendi hakkında bile
hükmünü Allah’a bırakır. Dinini farkına varmadan eğlence
haline getirenlerse verilen nimetleri, yolunda gittiğini
ZANnettikleri yaratılmış kutsallarından ve kendi başarılarından
olduğunu iddia ederler. Allah gidilecek hedeftir ama yol onun
değil, birlikte gidilenlerin çizdiği yoldur nedense. Elçinin
gösterdiğine değil işaret parmağına bakarlar.
29-Ankebut 66 Ki kendilerine verdiğimiz (ni’metler)e
nankörlük etsinler ve (şu geçici hayâtta) zevk içinde
yaşasınlar. Ama yakında (gerçeği) bileceklerdir.
Ölüm tehdidi anında Allah’ı andığını, düze çıktığında hemen
herkes unutur. Oysa Firavun bile ölüm korkusu anında Allah’a
yalvarmıştır. Gerçek uyarıları kaale almak yerine büyüklenenler
ve/veya büyütülenlerin talimatları devreye girer ölüm korkusu
hafiflediğinde. Gemiye girerken sağ ayağınla girseydin gemi
fırtınaya yakalanmazdı der birileri ve öne geçer böylece. O
sırada Düğmeli Mehmet Hoca çıkıp bütün yolcular adına İsmi
Azam duası yapmasaydım ölürdünüz der. Gemi kaptanının
259
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
gemiyi kurtarmak için kendini ışınlayarak Allah katına çıktığı
dedikoduları yayılır. Diğer liderler de bu esnada abartılır da
abartılır. Ama pek kimse insanları fırtınadan kurtaranın Allah
olduğunun üzerinde durmaz. Ortada bir başarı vardır ve bu
başarıya herkes neredeyse ortaktır artık. Bu böyle devam eder.
Ta ki bir başka fırtınaya, bir başka depreme, bir başka yangına,
bir başka sele, bir başka afete kadar…
6-En’am 65 De ki: «O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın
altından azab göndermeye veya sizi parça parça birbirinize
kırdırıp kiminizin şiddetini kiminize taddırmaya güç
yetirendir.» Bak, iyice kavrayıp anlamaları için ayetleri nasıl
çeşitli biçimlerde açıklamaktayız?
Üstümüzden, ayaklarımızın altından veya birbirimizden gelen
şiddetten ders alabilip bu zulmün nedenini düşünen insan
şirkten nasıl kaçmaya çalışmaz ki…
31-Lokman 13 Lokman oğluna nasihat ederken: “Evladım!”
dedi, “sakın Allah’a eş, ortak uydurma! Çünkü şirk pek
büyük bir zulümdür.”
İnsanoğlu O’ndan geldiğini ve sadece O’na yönelmesi
gerektiğini unutmuşsa, üstüne bir de tutunacağı dalı (Kuran’ı)
bırakmışsa eğer, gökten yere düşmüş ve vahşi kuşlar tarafından
parçalanmaya başlamış veya esen her rüzgâra göre hareket
260
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
etmeye meyilli hale gelmiş demektir. Bu rüzgar esiyorsa “beni
emin bir limana çıkarır” ZANneder. Rüzgârın ne tarafa estiğini
görebilecek gözü, vahşi hayvanların sesini duyabilecek kulağı
ve gerçeğe açtığı bir kalbi yoktur artık. Her ağlayana
duygulanıp kanar, her komiklik yapanı samimi ZANneder, her
“O”yum diyeni (birgün gelecek ZANnedilen) Mehdi kabul eder,
her imamın önünde eğilmeyi Allah’ın önünde eğilmekle bir
tutar… Böylece ortak koşar da asla ortak koşmadığını
düşünür…
Oysa
üzerinde
dolaşan
akbabalar
onu
parçalamaktadır.
22-Hacc 31 Hiçbir şeyi ONA ORTAK KOŞMADAN Allah’a
yönelen kimseler olun. Allah’a ortak koşan kimse sanki
gökten düşmüş de kuşlar onu kapıp parçalamış, yahut rüzgâr
onu ıssız bir yere savurmuştur.
Şimdi düşünelim beraber… İster peygamberimizi aklına getir,
ister onun da dışında takip edilmekte olanları. Şirki, Allah’ın
varlığını kabul etmeyip sadece putları ve başkalarını Allah
edinmek ZANnedenlere sözüm. Hiçbir müşrik (ortak koşan)
Allah’ı reddetmez. Ama Allah’ın yanında O’nun hükmü gibi
hükümler verebilecek kişiler olduğunu ZANneder. Ki şirk,
Allah’ı reddetmekten bile daha ağır ve affedilmeyecek bir
günahken, eğer hala Allah adına hüküm verdiği ZANnedilen
kişiler varsa gel onların şu ayette yapabildikleri olup olmadığına
bakalım.
261
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
30-Rum 40 Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra da
sizi öldürmekte, daha sonra da sizi diriltmektedir.
Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı?
O, şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.
Dikkat edin, Allah’ın sözlerini rehber edinmiş kişiler en çok
hangi günahtan kaçarlar? Ya insanların sözlerini rehber edinmiş
kişiler en çok hangi günahlardan kaçarlar? Kuran’ı rehber
edinmiş kişiye “sapmışsın” diyenler dikkat edin; eğer sapmışsak
bu kendi aleyhimizedir, kendi sebebimizledir. Biz sapmışsak
bizi saptıran herhangi bir başka yol gösterici meta ya da insan
yoktur. Tamamen kendi hatamızdır. Çünkü en çok kaçtığımız
şey şirktir. Bu açıktır. Apaçıktır. Ortadadır. Kuran’ı rehber
edinmiş kişi bırakın şeyhi, hocayı, risaleyi, peygamberi bile
Allah’ın dinine ortak görmeme gayretindedir. Bu yüzden bizi
eleştirmiyor musunuz? Ama yok sapmamış da doğru yolu
bulmuşsak bu sadece ve sadece indirilen vahiyler (Kuran)
nedeniyledir. Ya siz!!! Biz şirkten kaçıyoruz. Ya siz!!! Biz
Allah’a iftira edilmesini hazmedemiyoruz. Ya siz!!! Atalarınıza
laf edilmesine, hocalarınıza laf edilmesine, (sözde) alimlerinize
laf edilmesine bile katlanamıyorsunuz… Farkında mısınız!!!
Sizin ve bizim hangi günahlardan kaçındığımızın!!! Bakın, biz
kendimizi Kuran’la sorguluyoruz. Ya siz!!!
4-Nisa 48 Şu muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını
affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse
262
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hakkında affeder. Kim Allah’a ortak icad ederse müthiş bir
iftira etmiş, çok büyük bir günah işlemiştir.
4-Nisa 116 Şu kesin ki: Allah Kendisine şirk koşulmasını
affetmez, ama dilediği kimse hakkında bunun altındaki diğer
günahları affeder. Her kim Allah’a şirk koşarsa, haktan çok
uzağa sapmış olur.
Kuran’ı rehber edinmiş kişi ister gemide, ister yeraltında, ister
uçakta, ister evinde, ister sokakta olsun bütün düşüncesi ile
dinini Allah’a özgülerken tek gidilecek yolun Kuran’ın yolu
olduğunu ha bire söyleyip durur. Ne dersiniz! Acaba sizin
Kuran’a atfetmediğiniz önemi onların atfetmesi sizi rahatsız mı
ediyor? Eğer öyleyse (yani Kuran’ı rehber edinenler değil de
Kuran’ı rehber edinenleri yanlış yolda görenler haklıysa) bu
dağlara ne oluyor!!! Şu ayet de mi sizi derin uykunuzdan
uyandıramıyor!!!
59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş
olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş
eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler
diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.
Hadi uyanın artık! “La” sesine kulak verin ve “ilah”lık sıfatını
hiç kimseye vermeyip “ille Allah” deyin… Tevhide gelin…
263
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Belki düşünürüz diye Allah bize nasıl örnekler vermiş dönüp bir
kez daha bakın…
İnsanların çoğu hüsranda; hizip hizip, mezhep mezhep, cemaat
cemaat, dergâh dergâh, tarikat tarikat bölünmüşler ve
birbirleriyle acımasız biçimde ve sefalet içinde savaşıyorlar.
Yaşadıkları din Kuran’daki İslam değil. Hadi biz yanılıyoruz!!!
Şu ayet de mi çok anlaşılmaz!!!
30-Rum 31,32 BAŞKA HERŞEYDEN GEÇEREK O’na tam
gönül verin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı hakkıyla
ifa edin! Ve asla dinlerini parça parça edip kendileri de öbek
öbek olan o müşriklerden olmayın! Öyle ki her hizip, kendi
yanındakiyle böbürlenmektedir.
Size birisi sorsa “elbette Kuran çok çok önemli” diyeceğinizi
biliyoruz. Ama ona önem atfetmek bunu sözle onamak kadar
basit değildir. Ona önem atfetmek onu yaşamaktır. Onun
dediğinin dışına çıkmamaktır. Onun dediğinden başkasını din
saymamaktır. Onun dediğini yapmaktır. Ona önem atfetmek
ona iki dudakla “saygılıyım” dedikten sonra “ama şu da var”
demek değildir. Ona saygı göstermek ona dağlar gibi saygı
göstermektir. Hadi bir kez daha okuyalım.
59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş
olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş
264
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler
diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.
Yetmediyse bir kez daha…
59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş
olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş
eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler
diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.
Sevmek istediğin insanı sev tabii ki. Ama filanca âlim de benim
efendim değil midir, diye mi soruyorsun? Peygamberimizi sev
elbette, ben de seviyorum. Ama peygamberim de efendim değil
midir diye mi soruyorsun?
39-Zümer 66 Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve
şükredenlerden ol.
39-Zümer 67 Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir
edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O’nun avucu
(kabzası)ndadır, gökler de sağ eliyle dürülüp bükülmüştür. O,
onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.
Ama sen huzur buluyorum, haz alıyorum mu diyorsun filanca
üstün hocadan, falanca kutsanmış cemaatten, filanca risale ve
265
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şiirlerden ve Allah ve Kuran’la beraber bu ortaklarla birlikte de
olduğunda? O halde şunu da oku…
6-Enam 70 Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri
ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla
(Kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake
düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne de bir
şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz.
İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre
saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı
bir azab vardır.
Ve yaptığın güzel işlerden medet umduğunda şunu asla
unutma…
39-Zümer 65 Andolsun, sana ve senden öncekilere
vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz senin
amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan
olacaksın.
Arkasında giderek birilerinin, Kuran’ı hak ettiği biçimde
anlayarak okumasan da, böylece uyduğunu düşünüyorsun
madem; yanılıyorsam da bana yanıldığımı ve senin yolunun
(yollarınızın) doğru olduğunu ispat et bakalım.
266
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş
olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş
eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler
diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.
Biz sadece gemiye bindiği zaman Allah’ı hatırlayanlar değiliz.
Biz Kuran’dan neredeyse dağlar gibi etkilenmişiz…
Hadi sen de düşün biraz…
267
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
üźèyR ÀLLàh’ıN o∂LuĐuR ĐèĐiLèR
Tarih Boyu Şirkin İzdüşümü
Bazen insanın aklına gelmiyor değil. Nasıl ki “Müslüman’ım”
diyen bir insan Kuran’a dönüp dinini sadece Allah’a özgü
kılarak her türlü şirk kokusundan uzak tutmaya çalışıyorsa…
Bu yolda uydurulmuş hadislerden, tahrifkar meallerden,
şeyhlerden, rabıtalardan, obsesifçe yapılan ibadetlerden,
hocaefendilerden, tesbihçilerden, keramet masallarından ve sair
etkilerden arınmaya çabalıyorsa… Neden Yahudiler ve
Hıristiyanlar da ellerinde bulunan Allah’ın kitaplarını (Tevrat’ı,
Zebur’u, İncil’i) içine eklenmiş insan sözlerinden,
uydurmalardan, rahip ve kral mektuplarından ve her türlü
ilavelerden arındırarak Kitab-ı Mukaddes’in özünü ortaya
çıkarmasınlar… Aklın ve kalbin yolu eminim ki o kitapları da
olabilecek en güzel biçimde (en azından özünü, ihtiyaca yetecek
kadarını) ortaya koyabilir.
Çünkü görüyoruz ki ellerindeki Kitab-ı Mukaddes isimli toplu
kitap mevcut haliyle (istisnalar hariç) tam aksine onları inkâra
doğru daha çok itiyor. Benim anlayabildiğim kadarıyla mevcut
bu kitapların içine işlemiş hurafeler bizde (Kuran’da) orijinal
268
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
metnin dışında kalmış, onlarda ise daha çok kitabın içinde gibi.
Buna rağmen bizdeki durum onlardan çok da farklı değil.
Çünkü onlar kitabın içine bakarken bizimkiler onlardan da daha
çok kitabın dışındakilerden etkilenmiş durumdalar. Sonuç her
iki durumda da pek farklı sayılmaz. Bana öyle geliyor ki onlar
heva ve hevesli bir dünyevilikle inkâra sürüklenirken,
bizimkiler abartılı bir uhrevilikle müşrikliğe sürükleniyorlar…
Neticede aklı, idraki ve kalbi çalıştırmamak kaybettiriyor.
Dünyanın neresinde olursanız olun…
Neden böyle düşünüyorum. Çünkü bu kapsamda (içlerinde
kabul edenler ve özellikle Hıristiyanlardan sempatiyle bakanlar
olsa da) Kuran’ı onlara kabul ettirmek çok zor. Keşke bu
birliktelik sağlanabilse de sonradan gelen kitapla önceden
gelenlerin doğru bilgilerinin onaylandığı, ihtilafların ortadan
kaldırıldığı, ümmetlere göre olan kıstasların ve hükümlerin ayrı
bir paragrafta kabul edildiği, geldiği çağa göre olan teşbihli
anlatımların bugüne izdüşümlerinin bulunabilirliğinin olduğu
bilimsel bir metodolojiyle anlaşılabilse! Ne var ki içimde kişisel
olarak böyle bir heves barındırsam da pek bu kadar ümitle de
bakamıyorum yeryüzündeki insanoğluna.
Özellikle Yahudiler, içimdeki bu ümitsizliğimin en büyük
sebebi. Koca Kuran-ı Kerim içinde kendilerince tutunmak için
buldukları Tevbe-30 gibi iki üç ayete karşı çıkarak tüm Kuran’ı
reddetmekte maalesef üstlerine yok. Kendilerini inandırdıkları
“ırksal üstünlük” uydurması (yanlış anlaması) birçok gerçeği
269
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
görmelerinin önüne geçiyor. Hatta Hıristiyanların bu kapsamda
çok çok daha anlayışla ve anlama isteğiyle Kuran’a
yaklaştıklarını düşünüyorum konuştuklarım, okuduklarım ve
kültürel yaşamlarından bugüne kadar gördüğüm kadarıyla …
9-Tevbe 30 Yahudiler: ‘Uzeyr Allah’ın oğludur,’ dediler.
Hıristiyanlar da, ‘Mesih Allah’ın oğludur,’ dediler. Bu,
ağızlarından çıkan sözleridir. Önceden inkâr etmiş olanların
sözlerini taklit ediyorlar. ALLAH onları mahkûm eder. Nasıl
da çevriliyorlar?
Mesela takılmışlar “Biz asla Üzeyr Allah’ın oğludur” demedik
“Bugün bunu iddia eden de yok” diye… Bu ayetle ilgili olarak
(özellikle hadis kaynaklı) karşı iddiaları duymuşsunuzdur. Ama
ben onların üzerinde durmayacağım. Çünkü, kendimi
Yahudilerin yerine koyduğumda bana göre de çok tatmin edici
değil (tarih gözüyle baktığım) hadislerdeki savunmalar. Bu
ayetteki önem de bence Üzeyr meselesi değil zaten. İman
ediyorum ki Allah böyle bir ayet göndermişse kesinkes
doğrudur ve bunun arka planında mutlaka bir şey vardır. Bu
kapsamda benim bir Kuran ehli olarak yaptığım bugüne
izdüşüm beni daha çok ilgilendiriyor. Üç beş bin sene önce bir
kısım Yahudilerin Üzeyr’in hakkında ne dediğinin kendisi
değil!
Bu izdüşüm de şöyle… Yeni bir hak din geldiğinde Allah
bizden eski hak kitabın esaslarının doğrusunu onaylamamızı
270
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
istiyor hep. Bu Tevrat’da da, Zebur’da da, İncil’de de, bildiğiniz
gibi Kuran’da da böyle. Ama yeni kitaba inananların bir kısmı
eski kitapta (dinde) üstünlük gibi gördüğü şeyleri süratle kendi
dinine ithal etme peşine düşüyor. Allah isteseydi bizi tek ümmet
yapardı demeyip, Allah isterse bizi tek ırk yapardı, tek renk
yapardı, tek dil konuştururdu demeyip, Allah’a daha çok
yönelmek ve istenen davranışları (sözleşmede geçen maddeleri)
yapmak yerine heva ve heveslerini ön plana çıkararak,
kıskanarak, özenerek, eski dinle yeni dini karıştırma ve Allah
harici kutsallaştırdıklarıyla öne çıkma gayretine giriyorlar. Yani
bir nevi futbol takımı taraftarlığı, bir savaş nedeni, bir üstünlük
mücadelesi geliştiriyorlar. Bu davranış da insanları süratle şirke
götürüyor.
Bu şirkin en önemli ayağı genelde ilgili elçiyi ve/veya
peygamberi ve/veya bilgini yüceltme meselesi oluyor.
İsrailoğulları Musa’yı İbrahim’den daha kıymetli görürken,
Nasranîler İsa’yı Musa’dan daha kıymetli, Kuran’da açıkça
“peygamberler arasında ayrım gözetmeyin” dendiği halde
Müslümanlar da bizim peygamberimiz Muhammed Nebiyi
bütün peygamberlerden daha üstün görüyor. Hadi bir noktaya
kadar kendi peygamberin olduğu için diğerlerinden daha çok
sevdin… Olabilir diyelim. Ama ardından Musa denizi yardıysa,
Allah’la konuştuysa, İsa da Allah’ın oğlu olmalı demeler
başlıyor. Bu durumda bizimkiler boş durur mu!!! Daha da
yüceltmek lazım, daha da üstün vasıflar olması lazım değil
mi!!! İki cihan serveri, cennetin nuru ve cehennemin narı, iki
271
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kainatın efendisi Resulullah Ahmed Muhammed Mustafa
sallallahu aleyhi ve selem efendimizin nuru ilk yaratılan nur
olup gerçekte ilk peygamber ve Allah katında her şey o var
olduğu için yaratılmıştır” durumuna geliyor… Yani tabiri caizse
fondip yapılıp, şirkin dibine vuruluyor… İşte Tevbe 30’un
bugüne izdüşümü bence budur. İnsanların doğru yoldan, hak
kitaptan, gerçek dinin Allah’a özgü kılınmasından nasıl
çevrildikleri anlatılıyor bu ayette.
Peki Üzeyr’in alakası ne? Üzeyr kutsal kitaplar dışı kaynaklarda
iddia edildiği gibi Ezra ise, Tevrat içindeki kitaplarda Ezra’nın
kaybedilen (Tevrat taşıyıcı) ahid sandığını tekrar ortaya
çıkardığı, unutulan Allah’ın kelamı Tevrat’ı İsrailoğullarına
yeniden okuduğu ve İsrailoğullarını yeniden imana getirdiği söz
konusu. Ezra, Tevrat’ta bir kâhin, bir bilgin gibi geçiyor.
Peygamberimize atfedilen hadis kitaplarında Üzeyr’in kim
olduğunu peygamberimizin bilmediğini söylediği hadisler de
var, Üzeyr’in (Kuran’da bahsi geçen) yüz yıl uyutulan kişi
olduğu ve uyandığında Tevrat’ı hatırlayan tek kişi olarak
İsrailoğullarına hatırlattığını söyleyenler de. Kuran’a göre ise
Üzeyr’in peygamber olup olmadığı bildirilmiyor. Dolayısıyla
Ezra ve Üzeyr aynı kişilerse (çok da önemli değil) Tevrat’la bir
uyuşmazlık yok gibi.
Ama asıl mesele şirk meselesi. Yukarıdaki şirkle ilgili bahsimi
göz önüne alırsanız bana hak vereceğinizi düşünüyorum ki;
Tevrat’ı yeniden ortaya çıkaran Ezra’nın İsrailoğulları
272
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
tarafından oldukça kutsanmış olduğu ve değerinin abartılabilir
olduğu açıktır. Şimdi Yahudiler çıkıp biz böyle bir şirk
yapmadık, Üzeyr Allah’ın oğlu diyen yok deseler de bunu
diyebilenlerin olmuş olması ihtimali (Kuran’a atıf yapmasak
bile) çok çok yüksektir. Üstelik bugün elimizde olan Tevrat’ın
kendi ifadesine göre bile İsrailoğullarının o dönemlerde ve göç
boyunca o kadar çok şirk suçu işledikleri bölümler var ki ben
sayamadım bile. Yani Üzeyr’e Allah’ın oğlu deseler de
demeseler de zaten yaptıkları yanında solda sıfır kalıyor.
Allah’ın Kuran’da verdiği sadece bir örnek. İsterseniz
Tevrat’tan İsrailoğullarının işlediği şirk suçlarından sadece
birkaçını buraya alalım. Çok var aslında. Buzağıya tapma gibi
bölümleri saymıyorum bile…
Eski Ahit: Hâkimler 2-11,12,13 İsrailliler Rab’bin gözünde kötü
olanı yaptılar, Baallar’a (Madruk) taptılar. Kendilerini
Mısır’dan çıkaran atalarının tanrısı Rab’bi terk ettiler.
Çevrelerinde yaşayan ulusların değişik ilahlarına bağlanıp
onlara taparak Rab’bi öfkelendirdiler. Çünkü Rab’bi terk edip
Baal’a ve Aştoretler’e taptılar.
Eski Ahit: Hâkimler 10-6 İsrailliler yine Rab’bin gözünde kötü
olanı yaptılar; Baallar’a, Aştoretler’e, Aram, Sayda, Moav,
Ammon ve Filist ilahlarına kulluk ettiler. Rab’bi terk ettiler.
O’na kulluk etmediler.
273
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Eski Ahit: 1.Samuel 7-3 Samuel İsrail halkına şöyle dedi: “Eğer
bütün yüreğinizle Rab’be dönmeye istekliyseniz, yabancı
ilahları ve Aştoret’in putlarını aranızdan kaldırın. Kendinizi
Rab’be adayıp yalnız O’na kulluk edin. Rab de sizi Filistliler’in
elinden kurtaracaktır.
Eski Ahit: Nehemya 9-26 Ama halkın söz dinlemedi, sana
başkaldırdı. Yasana sırt çevirdiler, sana dönmeleri için
kendilerini uyaran peygamberleri öldürdüler. Seni çok
aşağıladılar.
Eski Ahit: Nehemya 9-28 Ne var ki İsrail halkı rahata
kavuşunca yine senin gözünde kötü olanı yaptı. Bu yüzden
onları düşmanlarının eline terk ettin. Düşmanları onlara
egemen oldu. Yine sana yönelip feryat ettiler. Onları göklerden
duydun ve merhametinden ötürü defalarca kurtardın.
Eski Ahit: 2.Krallar 21-2,3 Rab’bin İsrail halkının önünden
kovmuş olduğu ulusların iğrenç törelerine uyarak RAB’bin
gözünde kötü olanı yaptı. Babası Hizkiya’nın yok ettiği puta
tapılan yerleri yeniden yaptırdı. İsrail Kralı Ahav gibi, Baal
için sunaklar kurdu, Aşera putu yaptı. Gök cisimlerine taparak
onlara kulluk etti.
Eski Ahit: 2.Krallar 23-10,11 Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını
ilah Molek* için ateşte kurban etmesin diye, Ben-Hinnom
274
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Vadisi’ndeki Tofet’i kirletti. Yahuda krallarının güneşe adamış
olduğu atları Rab’bin Tapınağı’nın girişinden kaldırdı. Atlar
tapınağın avlusunda, hadım Natan-Melek’in odasının
yanındaydı. Yoşiya güneşe adanmış savaş arabalarını da ateşe
verdi.
Eski Ahit: 2.Krallar 17-32,33 Bir yandan Rab’be tapınıyor, öte
yandan tapınma yerlerindeki yapılarda görev yapmak üzere
aralarından rasgele kâhinler seçiyorlardı. Böylece hem Rab’be
tapınıyorlar, hem de aralarından geldikleri ulusların törelerine
göre kendi ilahlarına kulluk ediyorlardı.
Eski Ahit: Yasanın Tekrarı 12-31,32 Tanrınız Rab’be bu
biçimde tapınmayacaksınız. Onlar ilahlarına Rab’bin tiksindiği
iğrenç şeyler sunuyorlar. Oğullarını, kızlarını bile yakarak
ilahlarına kurban ediyorlar. Size bildirdiğim bütün buyruklara
iyice uyun. Bunlara hiçbir şey eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın.
Eski Ahit: Hâkimler 6-10 Size dedim ki, Ben Tanrınız RAB’bim.
Topraklarında yaşadığınız Amorlular’ın ilahlarına tapmayın.
Ama sözümü dinlemediniz.
İşte kendi kitaplarınız anlatıyor. Atalarınızın şirk koşmadığı
kâhin, bilgin, kral kalmamış, tapmadığınız dağ, taş, kuş
kalmamış kalkıp atalarımız Üzeyr’i Allah’a oğul yaparak şirk
koşmadı diyerek Kuran’ı reddediyorsunuz… Koca deniz
275
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yarılmış geçmişler karşıya, türlü mucizelerle canlı şahit
olmuşlar da dönüp yine buzağıya tapınmışlar, soğan sarımsak
aramışlar! Gülesim geliyor ağlanacak halinize… Neyse biz
tekrar Kuran’ımıza dönelim.
9-Tevbe 31 Onlar hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu
İsa’yı Allah’ın yanı sıra rab edindiler. Oysa onlar sadece tek
bir Tanrıya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka
hiçbir tanrı yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden
münezzehtir.
Gördüğünüz gibi Kuran da onlara aynı şeyi söylüyor ve tabii ki
bize de! Onlar bilginlerini, kâhinlerini, din adamlarını rab
edinip, yanı sıra putlara da tapmışsa, Hıristiyanlar da nasıl
İsa’yı Allah’ın oğlu sanmışsa bizim atalarımız da karbon kâğıdı
çekmiş sanki!!! Hatta daha da abartmış mı desem!!! Şeyhler,
dervişler, hocaefendiler, din âlimleri, evliyalar, veliler,
takkeliler, sulugözlüler, peygamber sakalı, ayak izi, cennet taşı
yetmedi peygamber ilk yaratılan nur!!! Yetmedi, İsrailoğlu
peygamberlerinin mucizelerinden daha bir mucizeler, uçan,
kaçan, zamandan münezzeh oturumlar yapan evliyalar daha bir
peygamber… Daha yazayım mı!!!
9-Tevbe 32,33 Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler.
Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. O’dur ki
Resulünü, bütün dinlere üstün kılmak için hidâyetle ve hak
dini ile gönderdi. Müşrikler isterse hoşlanmasınlar!
276
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Üstün olması gereken hak dinmiş demek ki. Allah’ın dini.
Üstelik bir bakın bugünkü izdüşümüne de; şu aşağıdaki ayette
yapılanların aynısı yapılmıyor mu, bir düşünün. Bugün de
toplanmıyor mu, yenmiyor mu malı mülkü emeği “Allah Allah”
diye kandırılarak İsrailoğulları gibi günüm insanlarının,
buzağılar bile imar edilmeden…
9-Tevbe 34 Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve
rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve
insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Altını, gümüşü
yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir
azabın beklediğini müjdele!
Kaç kişi var etrafınızda toplanan bağışlarla müşkülden
kurtardıkları bir fakir, borcunu ödedikleri bir borçlu, yükünü
hafiflettikleri bir engelli, seçilmeden burs bağışlanan bir
öğrenci, cemaatlerinden olmayıp da hacca gönderilen bir
dindar! Ve saire… Ama ayrıca parasını ödersen dershanesine
gidersin, parasını ödersen okulunda okursun, parasını ödersen
kitabını alırsın, parasını ödersen satın alırsın! Evet, parasını
ödersen onlardan da olursun. Zaten paran varsa en iyi sen
olursun… Neyse gözümüz var zannedilmesin. Varsın paran
olmasın kardeşim… Gün gelir elbet o altınlar, gümüşler,
dolarlar, eurolar, jet-skiler, çiftlikler, yardımlar, zekâtlar,
fitreler, adaklar, kurban paraları, bağışlar onlara geri döner.
277
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
9-Tevbe 35 Gün gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar
cehennem ateşinde ısıtılarak onlarla alınları, yanları ve
sırtları dağlanır: ‘Kendiniz için biriktirdiğiniz işte budur.
Biriktirdiğinizi tadın.’
Bir Müslüman kitabına da laf ettirmez. Ama kitabını okumayan
maymuna döner de haberi olmaz. Ya da “kitap yüklü eşekler”
gibi dolaşır durur… Ha külliyat taşımış, ha İncil, ha Veda
taşımış ha Zebur, ha Tevrat taşımış, ha Kuran… Okumadıktan
sonra ne farkı olacak ki!
278
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
öRTü vè giźLèmè
Onunla Düşman Olarak İndik
Bu yazımızda konuya girmeden önce biraz askerlik anılarımızı
tazeleyelim istedim. Henüz gitmeyenler için bir ön bilgi ve
bayanlar içinse “bu erkekler orada ne yapıyorlar?” sorusuna az
da olsa, cevap da vermiş oluruz böylece. Askerliğini yapmış
olanlar iyi bileceklerdir ki muharebede (savaş durumunda) ve
dolayısıyla taktik eğitimlerde “örtü ve gizleme” şeklinde bir
askeri tabir kullanılır. Düşman kendisini bizden gizlemek, bizim
askerimiz de düşmandan kendisini gizleyebilmek için örtü ve
gizleme yapmak durumundadır. “Gizleme” (kamuflaj)
düşmanın gözünden korunmak için alınan tedbirler, “örtü” ise
karşı tarafın hem gözünden hem de ateşinden korunmayı esas
alan tedbirlerdir.
Bir asker kendi vücudunu, silahını, mühimmatını, mevzisini,
aracını, teçhizatını ve her türlü malzemesini arazi şekil ve
renklerine uydurarak (özellikle) uzaktan görünmemek için
gizleme yapar. Örneğin ordugâhlarda (arazide konaklanan ve
savaş hazırlığı yapılan yerlerde) cephanelerin, büyük silahların,
tankların ve diğer araçların düşman tarafından havadan ve/veya
279
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
uydudan görünmesinin önlenmesi için, yani onları düşman hava
ve kara saldırılarına açık hale getirmemek için gizleme ağı
kullanılır. Gizleme ağları arazi rengine uygun küçük kumaş
parçalarının file şeklinde büyük bir ağa parça parça tutturulması
ile oluşturulmuştur. Bunlar bir gölgelik gibi silah ve gereçlerin
üzerine çekildiğinde üstten gözetleyenler için doğal bir bitki
örtüsü, etrafına çevrildiğinde de uzaktan bakanlar için doğal bir
arazi şekli zannedilir. Asker kendisini de gizleyebilmek için
yüzünü araziye uygun renkli cilt boyalarıyla boyar, silahının
parlamaması için belli yerlerine is ya da çamur sürer, taktik
eğitimler ve operasyonlarda saat ve benzeri takıları cebinde
tutar, gece arazide ilerlerken sigara içmez, fener yakmaz,
yüksek sesle konuşmaz, etrafa çöp atarak belirtiler bırakmaz.
Düşman da benzer gizleme taktiklerini kullanır. Ancak tüm bu
gizleme taktikleri karşı tarafa fark edilmemek içindir. Bir
gizleme ağı, düşecek bir havan veya top mermisini
durduramayacaktır. Kör bir kurşun bile gelip toprak rengine
boyanmış bir askeri öldürebilecektir.
Örtü ise daha koruyucudur. Cephaneleri beton korunakların
içine ve toprak altındaki depolara koyarak onları örtmüş
olursunuz. Askerlerin herhangi bir saldırıda karşı koyacak
olanları korunaklı mevzilere ve görevi olmayanlar sığınaklara
girerlerse örtü sağlamış olurlar. Ormanlık bir alanda yürüyen
askerler hem gizlenmiş hem de kısmen örtü altına girmiş
olurlar. Askerin yüzünü boyaması sadece gizleme tedbiridir
ama gaz maskesi takarsa kimyasal saldırılara karşı örtü sağlamış
280
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
olur. Şapkalarına ağaç yaprakları takarak gizleme yapabilirler
ama çelik başlık ve çelik yelek giyerlerse mermiye karşı örtü
sağlamış olurlar. Askeri araçlar korunaklı hangarlarda örtü
altındadır. Kesik araziler (paralel uzanan sırt ve tepe hatları)
derelere ve vadilere örtü sağlar. Asker araziye göre en uygun
şekilde yürür ve doğal örtüden faydalanarak mümkün mertebe
kendisini korumuş olur.
Örtü ve gizleme en basit aldatma taktiğidir. Komutanlar
düşmanı alt edebilmek için ileri seviyelerde farklı aldatma
taktikleri de kullanırlar. Çok uzatmayalım; bu tedbirleri hem
düşman hem de biz alırız. Düşman nasıl bizim düşmanımızsa,
biz de onun için düşman durumundayız. Her iki taraf birbirine
değişik taktiklerle üstün gelme ve korunma gayretindedir. Tüm
bu kurallar ve temel taktikler askeri talimnamelerde yazılıdırlar.
Biraz uzun bir giriş oldu biliyorum, gelelim asıl meseleye… İşte
insan ve şeytanın yeryüzüne düşman olarak inmiş olduğu
gerçeğine…
7-Araf 24 Allah ‘Birbirinize düşman olarak inin,’ buyurdu.
‘Yeryüzünde sizin için bir vakte kadar bir yerleşim ve nasip
vardır.
Yeryüzüne Şeytan’la düşman olarak inilmiş olduğu gerçeğini
göz ardı eden insanoğlu bu bilinçsizlikle dünyada sanki sonsuza
kadar kalacakmış gibi hesaplar yapmaya ömrü boyunca devam
eder. Şeytandan haberdar olan ama düşmanın neler
281
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yapabileceğinden habersiz olan insanoğlu ise nasıl olsa kendisi
kötü amellere/işlere bulaşmadığını düşünerek düşmanı olan
Şeytan’dan sakınabildiği gafletine düşer. Çünkü düşmanın nasıl
davranabileceğine dair bir fikri yoktur. Düşmanın doktrininden,
imkân ve kabiliyetlerinden haberi olmayan insan kendisini
emniyette zanneder. Oysa düşmana karşı en önemli dersi ve
eğitimi alabileceği taktik talimnameyi okuyan ve eğitimlerinde
bunu uygulayan, prova eden asker nasıl uyanık olabiliyorsa;
insanoğlu da şeytana karşı böyle yapmalı değil midir?
Ama insanların çoğu tam aksine elindeki talimnameyi göz ardı
ettiği için düşmanla karşılaştığında bırakın ne yapacağını,
düşmanın gizleme, örtü ve diğer hangi aldatma teknikleri
uygulayabileceğini bilmediği için onunla karşılaştığı zaman bile
onu tanıyamıyor. Düşman müttefik sınırlar içerisinde kafasına
estiği gibi dolaşıyor ve hatta emrine aldığı insanlarla içten içten
gülüp, alaylar edip duruyor. Ama talimnameden haberdar olan,
savaşmayı bilen ve gördüğü zaman düşmanını tanıyacak
insanoğlundan ise fellik fellik kaçıyor. Yeni aldatma taktikleri
bulma çabasına giriyor. Neyseki küfrün, kâfirliğin örtmek
demek olduğunu unutmayan insanın avantajı, şeytanın
hilelerinin zayıf olmasıdır ve bu her zaman lehte olan bir
durumdur. Ama neticede şeytan onu tanımayanları iyi aldatır,
onlardan iyi gizlenir ve her zaman kendini de gerçekleri de iyi
örter. Âdemoğlunu daha en baştan beri aldatmak onun en iyi
tecrübesidir.
282
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
2-Bakara 36 Derken Şeytan, ayaklarını kaydırdı da onları
bulundukları yerden çıkardı. Biz de ‘İnin aşağı,’ dedik. ‘Artık
birbirinize düşman olarak yaşayacaksınız. Yeryüzünde sizin
için belirli bir vakte kadar bir yerleşim ve bir nasip vardır.’
Şeytan insanları Allah’ın sözlerine uymaktan alıkoyup başka
sözler üreterek ve ürettirerek insanların arasına Allah’ın sözleri
hususunda ihtilaf sokar, aralarında kavgalar çıkarır ve böylece
düşmanını önce kendi içinde böler. En güzel sözlerin
kendisinde olduğu açıklanan Kuran’sa, inananlar için en
kapsamlı bir talimname değil midir? Talimnamede (Kuran’da)
insanın bu savaş için ihtiyaç duyduğu taktikler ve savaş
kuralları ve hatta düşmanın taktikleri yazmaktadır. En doğru
Komutan emirleri de zaten onda değil midir?
17-İsra 53 Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini,
söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz
şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.
Şeytan da bir düşman olarak araziye uyar. Etrafında Allah’tan,
peygamberden ve kitaptan bahsedenler olduğunda tutup kötü
sözler söylemez, söylenen iyi sözlerin içine kendi sözlerini,
kendi zehrinden bir katreyi atar. Tutup bembeyaz karlar içinde
siyah elbiseler giymez. Yemyeşil arazide kırmızılara bürünmez.
Görünür ışıkla değil kızılötesiyle, morötesiyle, mikrodalgayla, x
ışınlarıyla dolaşır. Kamuflaj yapar kendine. Ama Kuran
hidayettir, bedbaht etmez. Kuran, gizleme ağlarına bürünmüş
283
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şeytanı ve alet edevatını görebilmek için göz görmezken
şeytanın kızılötesi görünümünü gören bir termal kameradır.
20-Taha 123 Buyurdu ki: “Birbirinize düşman olarak hepiniz
oradan inin! Size benden bir hidayet geldiği zaman, kim
benim hidayetime tâbi olursa o (dünyada) sapmaz, (ahirette
de) bedbaht olmaz.
Şeytan aldatır. Gel beraber şirk koşalım demez. Hayırlıyım diye
görünür. Hayır konuşurken âlim der, evliya der, imam der,
peygamber der abartır ve şirk koşturur da kendi koşmadan geri
çekilir. Ben ırağım sizden deyip insanı kabak gibi ortada
bırakır. Gizlemeyle, kamuflajla, örtüyle yaklaşır ve ani bir
baskınla şaşkın insanı çepeçevre çevirir. Onu yaklaşırken
göremezse insan, fark ettiğinde artık çok geçtir. Ama Kuran,
insan göremezken yaklaşan şeytanı radyo dalgalarıyla tarayıp
bulan bir gözetleme radarıdır.
7-Araf 21,22 Ve her halde ben sizin hayrınızı istiyenlerdenim
diye ikisine de yemin etti. Onları böylece kandırarak
yerlerinden indirdi. Nihayet ağaçtan tattıklarında, kendilerine
çirkin yerleri görünüverdi de Cennet yapraklarıyla örtünmeye
çalıştılar. Rableri onlara seslendi: ‘Ben size bu ağacı
yasaklamadım mı? Size demedim mi Şeytan sizin apaçık
düşmanınızdır diye?’
284
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Şeytan insanı kendi gözetleme cihazlarıyla gözetlerken plan
yapar. Nasıl yaklaşacağını düşünür. Gafil insansa onu
gözetlemez, görmediği zaman da yok zanneder, uzakta
zanneder en azılı düşmanını. Ne kendisine bir gizleme ağı örter,
ne bir örtü! Öylece düşmanın keskin nişancılarının,
bombalarının, toplarının ve hava taarruzlarının karşısında açık
hedef haline gelir de, eğer kullanılacaksa kendisini öldürmediği
için şeytanıyla dost hale bile gelir. Ve böylece kendisini doğru
yolda zanneder. Oysa Kuran şeytana karşı en üstün korunaklı
bir örtü, en güzel gizleme ağı, en iyi kamuflajdır. Bu savaşta
Allah’a inanan ve güvenen insan kamuflajını Kuran’ın
emirleriyle yapar, Allah’ın boyasıyla yüzünü boyar. Kimseler
ilişemez, düşmanı onu görmeden önce o düşmanını görür.
Kuran, görüntüyü en çok büyüten ve en uzaktan görüp ikaz
eden çok büyütmeli, hd görüntülü, kocaman bir dürbündür.
7-Araf 27 Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak,
onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya
uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini
göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten
şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.
Şeytan dünyanın ordusunu toplar. İnsanları emrine alıp
insanlara karşı muharebe meydanına sürer. Sayıca çoğalır.
Kandırdıklarını kendi saflarına katar ve onlara komutanlık
yapar. Ama Kuran pusuladır. Kuran’ı rehber edinenin komutanı
285
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Allah’tır. En iyi aldatma taktiklerini Şeytan değil Allah bilir.
Sahip O olduktan sonra mağlubiyet kimin ola!!!
47-Muhammed 10,11 Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden
öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Allah
onları yere geçirmiştir; inkârcılara da onların başına gelenin
benzerleri vardır. Çünkü Allah inananların mevlasıdır
(sahibidir). Kâfirlerin ise mevlası (sahibi) yoktur.
Şeytan en büyük kâfir (gizleyen, örten) olduğuna göre onun da
mevlası (sahibi, koruyucusu) yoktur. Ve Kuran… Komutansız
(sahipsiz) düşmanın (şeytanın) bütün hilelerini ve ordugâhını
yerle bir edecek en güçlü silahtır. Savaş, muharebe, müsabaka;
mezheplerin, tarikatların, mehdilerin, imamların, şeyhlerin,
evliyaların birbiri ile maçı değil, şeytanla insana ait işte bu
müsabakadır. İşte bu, Kuran’da her şey var. Dinin sadece ve
sadece Allah’a yöneltilmesi ve ahirete savaşı kazanmış olarak
gidilmesi gerekir. Hala anlayamayacak mıyız?
39-Zümer 45 Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete
inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah’tan başkası
anıldığı zaman hemen yüzleri güler.
Derdimiz bir takım yaratılmışların niçin veya ne kadar seviliyor
olduğu değil, dinin Allah’la birlikte onların şahsına da
özgülenmesi… Şeytanın en büyük silahı ve Allah’ın tek
286
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
affetmeyeceği günahın sebebi… Üstelik bu bizim değil, bunu
yapanların sorunu… Mesele Allah’ın kadrinin bilinmemesi ve
gönderdiği mesajın hak ettiği biçimde okunmaması. Savaşı
kaybetmenin en büyük sebebi… Hala anlayamayacak mıyız?
2-Bakara 165 İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını «eş ve
ortak» tutanlar vardır ki, onlar (bu eş ve ortakları), Allah’ı
sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise,
daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman,
hiç tartışmasız bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve
Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir
bilselerdi.
Bu da mı gol değil!!!
287
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ßiźim gißi ßiR ßèşèR
İnnemâ Ene Beşerun Mislukum | Sadece Sizin Gibi Bir
Beşerim
Ne zaman bir elçi gelse insan evladının çoğu önce ona şöyle bir
bakıp “işte bu da bizim gibi bir insan” diyerek ona inanmadığı
gibi, ondan sonra gelip de inananların çoğuysa hemen onu “o
bizim gibi bir insan olamaz, birçok üstünlükleri olmalıdır”
diyerek aslında aynı yanlışa düşmüyorlar mı? Onun bir insan
olduğunu görerek yalanlayanlarla, onu insanüstü zannederek
olağanüstü hikâyelerle anlatanlar arasında hangi fark ola ki!
Birincisi inanmayarak yalanlıyor, ikincisi ise iftira atarak. Hatta
bana öyle geliyor ki; ona (olumlu yönde bile olsa) iftira atmak
ona hiç inanmamaktan daha da ağırmış gibi!
41-Fussilet 5 Ve dediler ki: Bizi kendisine çağırmakta
olduğun şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir,
kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde
vardır. Artık sen (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten
yapıyoruz.
288
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Hadi onu (onları) görenlerin kalpleri, gözleri ve kulakları o
gündeki menfaatleri gereği mühürlü, sonrakilerin ona inanmak
peşinde oldukları halde kalplerini örten şey ne ola ki! Bugünkü
insanların hemen hiçbiri Allah’tan başkalarına kul olmak
istemezken, çağrıldıkları şeye heves içindelerken, bilmeden
bunun tam tersini yapmalarındaki sebep ne ola! İşte kendisi
söylerken “ben de sizin gibi bir beşerim” diye, sanki o elçi
yalan söylüyormuş gibi “senin şöyle şöyle kerametlerin, şöyle
şöyle doğaüstü güçlerin vardır” demenin bu ayetlere karşı
gelmek demek olduğunu anlayamayacak olmanın altında ne
yata ki!
41-Fussilet 6 De ki, ‘Ben, sadece sizin gibi bir beşerim. Bana,
sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyediliyor. O’na yönelin,
O’ndan bağışlanma dileyin. Vay ortak koşanlara!’
“Ben sadece sizin gibi bir beşerim” dedikten sonraki nokta
koyulur koyulmaz “Sizin ilahınız bir tek ilahtır” sözünün
gelmesi hiç mi insanları düşündürmüyor? Hiç mi manidar değil!
Çok açık değil mi buradaki mananın en önemlisinin “O’nunla
beraber, putlarınızı da, beni de ilah edinmeyin” olduğu? Yoksa
ağırlıklar benim kulaklarımda mı ki burada onların gördüklerini
göremiyorum!!! Ama bakın sonra “O’na yönelin, O’ndan
bağışlanma dileyin” diyor. Demiyor ki “gidin kilisede günah
çıkartın” demiyor ki “şeyhinizin iki kaşı ortasına yönelip de
Allah’a ulaşın” demiyor ki “kâhininize ya da duvar dibine
ağlayın da sizi bağışlasın” demiyor ki “gelin sakalımın başında
289
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yalvarın” demiyor ki “başkalarını da Allah; affına,
bağışlamasına, hidayetine, haram helal ilanına, hüküm
koyuculuğuna ortak yapmıştır” Aksine diyor ki “Vay ortak
koşanlara” O halde benim göremediğim neyi görüyor onlar da
“Allah’ın elçisinin dokunduğu yer ateşe haram kılınmıştır”
diyorlar! Ben Kuran’da bulamazken kim kılıyor bu haramı ve
diğer bilumum haramları? Kim bu ortak? Ben neden
göremiyorum onu!!! Varsa böyle bir ağırlık, söylesinler atayım
ben de kulaklarımdan!!!
41-Fussilet 7 Ki onlar, zekâtı vermeyenler ve onlar ahireti
inkâr edenlerdir.
41-Fussilet 8 Muhakkak ki âmenû olanlar ve salih amel
işleyenler, onlar için kesintisiz ecir (mükâfat) vardır.
İşte tıkanılan nokta… Bakıyorum ki öyle ya da böyle zekât da
veriyorlar, ahreti de inkâr etmiyorlar. İyi ve faydalı işler
yapanlar da var! O halde!!! Sanki çıkmaz bir sokağa denk
geldim de ne geri dönebiliyor, ne de bir başka çıkış
bulamıyorum gibi bir hal!!! Hmm… Öyle mi acaba!!! Acaba ne
var burada göremediğimiz… Ya bahsedilenler başka birileri ya
da…
Ya da yukarıdaki ayetlerdeki gibi bir durum var burada da…
Değil mi!!! Nasıl ki sonradan gelenler elçiye inandığı halde onu
290
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bir beşer olmaktan öte görmüşler ve ona olağanüstü hikayelerle
iftira atarak yanlışa sürüklenmişlerse… Zekatta da, ahiret
inancında da benzer yanlışlara düşmüş olabilirler mi!!! İşte
böyle düşünürken imdadımıza yine Allah yetişiyor ve Kehf
suresinin nihayetiyle bizi çıkmaz sokaklardan çıkarıyor. Bakın
karşımıza çıkan, aynen yukarıdaki ayetin bir başka versiyonu…
Üstelik bu ne tevafuktur ki çıkmaz bir mağaraya tıkılıp kalan
Kehf arkadaşlarının anlatıldığı surenin en sonunda!!!
18-Kehf 110 De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana,
‘ilahınız tek bir ilahtır’ diye vahyedilmiştir. Kim Rabbine
kavuşmayı umuyorsa, güzel işler yapsın ve Rabbinin
İBADETİNE hiç kimseyi ortak etmesin.
Neredeyse aynı ayet! Ama farkı var! Sonundaki ibadet bahsi!
Demek ki Allah’a ortak koşmanın da alt versiyonları varmış…
Rabbinin ibadetine de ortak koşmayacakmışsın!!! Rabbi O’na
güveneni çıkılmaz sokaklarda bırakır mı? İbadet de Rabbinindir
diyor, başkasının değil! Zekât verdin diye “aldım kabul ettim”
denmesini bekliyorsan bir sorun var demek ki ibadetinde? Bana
kalırsa zekât verdiğin, bazen zekât aldığını bile bilmese sanki
daha da güzel olur gibi… Ne o, ne de başka biri… Sadece Allah
bilsin yetmez mi? Allah her şeyi bilen, her şeyi işiten değil mi?
5-Maide 75,76 Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir.
Ondan önce de peygamberler gelip geçmişti. Onun annesi ise
dosdoğru ve iffetli bir hanımdı. İkisi de yiyip içerdi. Bir onlara
291
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
âyetleri nasıl açıkladığımıza bak, bir de onların nasıl yüz
çevirdiklerine! De ki: Allah’ı bırakıp da size ne zararı, ne de
faydası dokunmayan şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Oysa
Allah herşeyi işiten, herşeyi bilendir.
İstediğin kadar zekât ver, istediğin kadar hacca git, istediğin
kadar namaz kıl, istediğin kadar oruç tut, ahrete de inan ama
bunlara da başkalarını ortak etme… Rabbinin ibadetini
başkalarına peşkeş çekme!!! Desinler diye söyleme, desinler
diye kılma, desinler diye tutma, desinler diye gitme, desinler
diye inanmış gibi yapma!!! Ballandıra ballandıra anlatma
ibadetini. Allah’ın rızasını gözetip, seni O’nun övmesini, O’nun
senin için “salih kulumdur” demesini umut et. Başkalarının
“Bak, Allah’ın ne güzel kulu” demesini değil. Öbür türlü
olduğunda, yani sen onlardan beklenti içindeyken insanlar da
haksız çıkarmayıp seni takdir ederse… ne dersin! Hoşuna gider
değil mi? Peki yaptığın bu iyi işlerin bu yüzden boşa gitmiş
olabilir mi? Nasıl olsa takdirnameni aldın! Aynı şeyden iki kere
mi ödüllendirilmek istiyorsun!!! Gerçeği varken sahtesine meyil
etmiş olmayasın!!! Sen takdirnameni Allah’tan umut et. Bu
esnada kulları seni överse promosyon… Övmezlerse diye
doğrudan sapma…
Okuyan, araştıran, düşünen, öğrenen, anlamaya çalışan,
konuşan ve yazan ademoğlu ve havvakızı unutma! Birileri iman
ettim derler ve zannederler ama “onlar gerçekten iman etmiş
değillerdir” Çünkü dilleri bunu söylerken kalpleri onu tahkik
292
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
etmekten bile korkar. Çünkü korkuyla ve vesveseyle
büyümüşler, korkuyla ve vesveseyle okumuşlar, korkuyla ve
vesveseyle namaz kılmışlar, korkuyla ve vesveseyle oruç
tutmuşlar, korkuyla ve vesveseyle Allah ve elçisi adına
anlatılanları dinlemişler, korkuyla ve vesveseyle ahirete iman
etmişler ve Allah’ın sözlerine değil, o sözleri kendince
anlatanlara cahillikleri nedeniyle korkuyla ve vesveseyle
inanmak zorunda kalmışlardır. Sevmeyi ise gerektiğini
düşündükleri zaman!!! Hele güvenmeyi!!! Hemen hiçbir
zaman!!!
Tabii ki sözü dinledikten ve düşündükten sonra en güzel
SÖZLERe (Kuran’a) yönelenler ve orada düşünmeye devam
edenler ve böylece idrak edip Allah’ın NURunu (indirdiğini)
fark ederek dine eklenmiş bütün LAHİKAları terk edenler
müstesna… Kalpten seven sevdiğinin sözünün üstüne söz, toz
kondurur mu!!! Bunu da söylemiş, emretmiş olabilir diye her
şeye inanıp, ona (iyi niyetle bile olsa) iftira atılmasına göz
yumabilir mi!!! Ama kimileri vardır ki Allah’ı sever gibi
başkalarını severler!!!
17-İsra 89 Biz bu Kur’ân’da insanlara her türlü mânâyı
çeşitli misallerle açıkladık. Yine de insanların çoğu
inkârcılıktan geri durmuyor.
İşte böyle… O günkü inkârcıların elçilere inanmak için
onlardan beklentileri vardı. Olağanüstü şeyler yapmalarını
293
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
istiyorlardı. Allah’ın elçisi ise madem, süper kahramanlıkları
olmalıydı, melekler inmeli, dağlar yıkılmalıydı her seferinde!!!
Oysa elçi sadece ve sadece bir insandı…
23-Muminun 33 Kavminin ileri gelenlerinden, dünya
hayatında nimetler içinde yüzdürdüğümüz halde âhirete
kavuşmayı yalanlayan kâfirler dediler ki: ‘Bu da sizin gibi bir
beşerdir. Sizin yediğinizden yer, içtiğinizden içer.
23-Muminun 34 “Kendiniz gibi bir beşere uyarsanız, o
takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz.”
Onlara göre; Allah’a ve O’nun mesajına itaat etmeye çağıran bir
insan, şunları şunları ve bunları bunları yapamadıkça elçi
olamazdı… Sihirbazları alt etmedikçe O’na inanılamazdı. Hoş,
etse bile inanmazlardı ya…
17-İsra 90 Dediler ki: ‘Bize yerden bir pınar akıtmadıkça sana
inanacak değiliz.
17-İsra 91 ‘Yahut senin hurma ve üzümlerden bir bağın olsun
da arasından gürül gürül ırmaklar akıt.
17-İsra 92 ‘Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten bir
parça düşür. Veya Allah ile melekleri karşımıza getir.
294
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
17-İsra 93 ‘Yahut altından bir evin olsun. Yahut göğe çık.
Gerçi göğe çıktığına da inanacak değiliz -meğerki bize
gözümüzle görüp okuyacağımız bir kitap indiresin.’ Sen de ki:
Rabbim her türlü noksandan uzaktır. Ben ise ancak beşerden
bir elçiyim.
17-İsra 94 Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları iman
etmekten alıkoyan şey de ‘Allah bir beşeri mi elçi olarak
gönderdi?’ demelerinden başka birşey değildir.
Peşpeşe gelen beş ayet okuduk İsra suresinden. Gelelim taşı
tamı tamına gediğine koymaya. Çok dikkat edelim şimdi! İşte
bu güne gelene kadar, bu mucizeler bir anlamda (sanal olarak)
gerçekleşti farkında mısınız!!!. Türlü uyduruk hadisler ve
hikayelerle o günkü inkarcıların istedikleri yapılmış oldu
böylece. Düşünün sadece bir saniye… Bugünküler elçiye, o gün
böyle isteyenlerin istediği şekilde itaat etmiş olmuyorlar mı!!!
İnanmak için bu olağanüstü olaylara ve mucizelere ihtiyaç
duymuyorlar mı? Bilmeden, okumadan, anlamadan, cahilce,
gafilce…
Maalesef bu böyle… Oysa en büyük mucize ellerinde
sapasağlam duruyor da “onu bir okuyun da görün gerçeği”
diyen birisi çıkınca aynen onların elçileri yalanlamak için
söyledikleri gibi “sen sapmışsın” diyorlar… Ne olur dönün bir
daha okuyun şu beş ayeti… Müşrik o gün ne görmek istediyse,
fazlasıyla, envai çeşidiyle bugün hadis kitaplarında yazılmış
295
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
durumdadır. O da yetmemiştir; insanlar tarafından kutsanmış
kimseler, veliler, evliyalar ve sözde Allah dostları göklerde
zamandan münezzeh şekilde dolaşmaktadır!!! Neyse ki
Rabbimizin benzersiz sözleri bizleri çıkmaz sokaklarda
bırakmamakta, şeytanın tuzaklarına düşmemize mani olmakta…
Hiç bitmez tükenmez manalarıyla…
18-Kehf 109 De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için denizler
mürekkep olsa, hattâ bir o kadarını daha getirsek, Rabbimin
sözleri bitmeden denizler tükenirdi.
17-İsra 88 De ki: Bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için bütün
insanlar ve cinler toplanıp da birbirine yardımcı olsalar, yine
de onun benzerini getiremezler.
Hal böyleyken neyi eksik görüyor beşer Kuran’da!!! Bütün
ilacımız ondayken bu düşünmeden (dilden kabullü) reddediş ve
başka kaynaklara yöneliş niye!!! Fakat biz reddetmiyoruz ki,
diyorsan dön şu beş ayeti bir daha oku! Gör… Dilin
reddetmiyor ama kalbin reddediyor!!! Ama sen farkında bile
değilsin. Çünkü zanna ve geleneğe öyle inanmışsın ki, karşı
çıkmayı bırak, düşünmekten bile korkuyorsun!!! Çünkü din,
kitap, Allah denince aklına korkmaktan başka bir şey gelmiyor.
Çünkü kitaptaki sevinci görmekten çok uzaklardasın. Çünkü
korku filminin içine girmiş onu yaşıyorsun. Korktukça,
korkulması gereken ayetlerin hedefine oturuyorsun. Sevinç
duyulası ve müjde alınası ayetlerse sadece hayalinde bir ütopya
296
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
olarak kalıyor. Ey beşer, gönlün hasta ama ilacından korkuyor,
kaçıyorsun.
17-İsra 82 Biz Kur’ân’dan mü’minlere şifa ve rahmet olan
şeyi indiriyoruz. Bu ise zalimler için hüsrandan başka birşey
arttırmıyor.
Bütün peygamberlerin insandan elçiler olduğunu anlamak bu
kadar zor mu!!!
11-Hud 25 Biz Nuh’u da kavmine gönderdik. O dedi ki: ‘Ben
size apaçık bir uyarıcıyım.
Hemen ardındaki ayette bakın, yine aynı uyarı varken…
Allah’tan başkasına kulluk etmeyin!!!
11-Hud 26 Allah’tan başkasına kulluk etmemeniz için
gönderildim. Ben sizin hakkınızda acı bir günün azabından
kaygılanıyorum.
Onun da ardından yine aynı şekilde inkâr ediş… Sen bir
beşersin, sana neden uyalım ki!!! Sanki mucizeler gösterdiğinde
inanacaklarmış gibi…
297
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
11-Hud 27 Kavminin ileri gelen inkârcıları, ‘Biz seni
kendimiz gibi bir beşer olarak görüyoruz,’ dediler. ‘Sana
uyanların da bizim en aşağılıklarımızın olduğu ilk bakışta
anlaşılıyor. Sizde bize karşı hiçbir üstünlük görmüyoruz ve
sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz.’
Neden tarih hep tekerrür ediyor sizce? Çünkü onlar ne kadar
insansalar bizler de insanız ve hep aynı yanılgıya düşüyoruz…
Her depremi en kötüsü, her yağmuru en şiddetlisi, her kışı en
soğuğu, her yazı en sıcağı, her güzeli en güzeli, her hocayım
diyeni en takvalısı, her hükmedeni en adaletlisi zannediyoruz.
Her bıyıklıyı dayımız, her sakallıyı hızırımız sanıyoruz. Hep
aynı filmi seyrettiği halde âdemoğlu “bu şimdiye kadar
seyrettiğim en iyi ya da en kötü filmdi” diyor. Abarttıkça
abartıyor da öyle inanmak istiyor!
Bitirirken, bu “beşer” bahsi ile bağlantılı olarak; ayetlerin
anlamını, dilinin ne dediğini bilmeden şu ayeti namazda okuyan
birinin halini düşünelim.
23-Muminun 38 O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a
karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.
İşte başlı başına bir ayet ama inkârcıların sözünden ibaret…
Üstelik açın okuyun; tek başına değil, Müminun 33’deki
başlangıcı pas geçerek Müminun 34’ten başlarsanız okumaya,
298
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kesintisiz bir şekilde 35,36,37,38 dâhil devam ediyor. Anlamını
bilmesen de bunu namazda Arapça okuyabilirsin diyenlere,
“ha” demek yerine “hı” dersen anlam değişir de namazın
bozulur diye vesvese yapanlara soruyorum… Anlamını
bilmeden ama tecvidli bir şekilde ayetleri okuduğunuzda “Sen
yalnızca bir beşersin, yalancısın, öldükten sonra dirilmeyeceğiz,
sana neden uyalım ki” demiş olarak rükuya vardığınızda
namazınız oluyor mu!!!
299
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hèRşèy hàźıRĐı
İnsan Kendini Yeterli Görür de Azar
Bugün insanoğlu elindeki cep telefonundan internete canlı
yayın yapılabiliyorsa bunu kendi yeterliliği zannediyor. Oysa
bakmıyor ki kızılötesi ışık ve radyo dalgaları var edilmeseydi
bu mümkün olmayacaktı. Araştırıp bulduğunda der ki radyo
dalgaları o patladı, şu çatladı, enerji açığa çıkınca şöyle oldu
böyle oldu da madde ve ışık oluştu. Bu görünmez ışıkları da, şu
dalga boyunu da, radyo dalgaları olduğunu da piksel piksel ben
buldum! Ama ne var ki adı üstünde bulmuştur işte, kendisi var
etmemiştir. Âdemin her keşfi, her üst bilginin bir alt keşfini
keşfetmekten öte değil ki!
Bugün insanoğlu elindeki cep telefonundan internete canlı
yayın yapılabiliyorsa, bunun için gerekli olan ve dolayısıyla var
olan maddelerden ilk hatırımıza gelenlere bakalım. Demir ve
diğer bazı iletken metaller var telefonun içinde ve bunların
hiçbirini insan yapmadı, yer altında vardılar, keşfedip çıkarttı.
Plastik ve diğer bazı elastik maddeler var içinde ve bunların
hiçbirini insan yapmadı, petroldeydi, keşfedip çıkarttı.
Telefonun çalışması için gerekli olan ışık dalga boyları doğada
300
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
vardı. Rakamlar ve matematik, dinamik, statik ve fizik, motor,
sanayi, uydu, yerçekimi vesaire vesaire… Bugüne kadar yapılan
keşifler olmasaydı telefon bu hale gelemezdi. İnsan elbette bir
araya getirdi bunları. Kare gördü kare yuvasına, üçgen gördü
üçgen yuvasına, daire gördü daire yuvasına yerleştirdi. Ama
geometrik şekillerin de yuvalarının da hepsi hazırdı.
Bugün insanoğlu elindeki cep telefonundan internete canlı
yayın yapılabiliyorsa ve bundan dolayı kendini kendine yeterli
görüyorsa yanılıyor. Elbette bilimi asla küçümsemiyor ve her ne
sebeple olursa olsun bilimden uzaklaşmayı insanın ilk önce
kendisine ihaneti olduğunu düşünüyorum. Ama insan tabiatın
kanunları gibi, kalbini de hazır buldu, akan kanını da, nefes
alışını da, karaciğerinin enzimlerinin işlevlerini de, yiyeceği
buğdayı, gülün kokusunu ve lezzetli koyunları da… İnsanın
hazır bulmadığı ne var ki! Herşey hazırdı. Diyeceksiniz ki insan
kendi aklı sayesinde bunları icat etti. Ama farkında mısınız ki
insan, aklını da hazır buldu. Lakin kimisi kullanmayı bildi,
kimisi zanna tabi oldu.
301
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
mèLèkLèRiN vè ÀTèisTLèRiN oRTàk
soRusu
Makul Sorulara Makul Cevaplar Vardır
Yeryüzünde her yerde bir din olgusu vardır. Ateistlerin bile!
Hatta benim anlayabildiğim kadarıyla ateistlerin asıl sorunu
tanrının varlığıyla yokluğuyla değil, algıladıkları tanrının
niteliğiyle, bir anlamda din adına yapılan işlerin iyi olması
gereken bir tanrıya yakıştırılamaması ile ilgilidir. Ateistler ve
yakın görüşlere sahip azınlıklar hariç hemen herkes Allah’ın
dininin esaslarını gönderdiğine ikna halindedir. Ama alelade
dindarlar buna rağmen gönderilen talimatın (kitabın) bu konuda
yeterince aydınlatıcı olmadığı veya anlaşılmasının zor olduğu
düşüncesindedir. İnsanoğlu, bu hususları açıklayıp yeterince
kalplerini teskin edecek cevapları hep başka insanlardan bekler.
Eğer bir başka insan, kendi gibi bir insanı ikna etmeyi
başarabilirse ona uyar ve dosdoğru yolu bulduğunu sanır. Bu
sanış, bu zan, ta ki bir başka duvara toslayana kadar devam
eder. Karşısına çıkan karşıt fikirlere direnemeyen insan,
Yaratıcıyı reddetmeyi içsel olarak reddeder ve kendi inancını
yeni bir şekle sokma arayışı içerisinde bu kez başka bir mantıklı
açıklayıcı ve onayıcı bulma peşine düşer. Oysa bu mantıki
302
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
açıklamaların tamamı eksiksiz olarak Allah’ın kitabında
(Kuran’da) vardır.
Dini konularda “ben asla şüphe duymam” diyen insanoğlunun,
kesinlikle samimi olmadığını düşünüyorum. İlla ki Allah ve
Ahiret konusunda şüpheye düşülmesinden bahsetmiyorum.
Ama dini emirler ve diğer iman ve ibadet konularında daima bir
teskiniyet arayıcılığı vardır. Hatta olmalıdır. Sorgulayıcı
olmanın gereğidir bu. Bu arayış da peşinden “nasıl” sorusunu
getirir. Bir iç mücadelesi başlar. Nefis ve vicdan muhasebesi
bizi en doğruyu bulmaya sürekli iter durur. Ama çoğunlukla
mücadele yarıda bırakılıp nefsin arzularına uyulur. Nefis tatmin
olduğunda ise tekrar vicdani arayış mücadelesi devam eder.
Ateist olduğunu söyleyenlerin, yanlışta inatla ısrar etseler de, en
azından bu hususta daha samimi olduğunu düşünüyorum.
İnanmadıklarını söylerler ve sorularla karşımıza çıkarlar. Ve
enteresan biçimde bugün ateistlerin sorduğu en aykırı soruların
hemen tamamının Kuran’da olduğunu görüyoruz. Bugün
ateistler dindarları her ne konuda sıkıştırıyor ve makul bir cevap
veremez konumda bırakıyorlarsa ilginç bir şekilde bu aykırı
sorulara Kuran’da da rastlıyoruz. Ama bunu görebilip
anlayabilmek için ateistler gibi önyargıyla ve sui zanla kitabı
okumak değil, sözde dindarlar gibi de bilmediğin dilde
ezberlemek değil, Kuran’ın içinde ne yazdığını gerçekten
okumuş olmak gerekir. Aksi takdirde Kuran’ın dışındaki ve
çoğunluğunun uydurma olduğu belli olan bir sürü rivayetteki
303
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hikâyelerle ve mantığa tam oturmamış zanlarla ateistlerin
karşısına çıkarsanız ne onları ikna edebilir ne de aslında kendi
kalbinizi teskin edebilirsiniz. Edindiğiniz şüphelerden Kuran’ı
okumadıkça olsa olsa devekuşları gibi kafanızı kuma gömerek
kurtulduğunuzu zannedersiniz. Bu yenilginizi fark eden tanrı
tanımazlar ise sizin bu cahilliğinize acıyarak gülerler.
Ateistlere “biz insanlar Allah’ın halifesiyiz” derseniz onlar da
size “dünyada bu kadar akılsız, ahlaksız, diğer insanların
namusuna göz koyan, dedikodu yapan, para için bin türlü takla
atan ve bütün ahlak söylemlerine rağmen diğer insanların
hâkimi durumuna gelir gelmez kendi gibi düşünmeyenlere
yasaklar koyan, özgürlüklerini kısıtlayan ve hatta uydurdukları
dinler adına birilerini öldüren bu kan dökücü insanların mı
yaratıcının seçkin kulları olmayı hak ettiğini” sorarlar ve hatta
bu inandığınız ölçülerde sizin tanrınızı şuçlu veya hatalı bile
bulurlar. Altyapısı sizin mantığınıza oturmamış ve sadece
inandım demekten öteye gitmeyip içi doldurulmamış bir
halifelik anlayışı ateistlerin gözünde aklını kullanamayanların
kendi kendini avutmasıdır. Kendilerini uyuşturan bir afyondur.
Bu durumda haklıdırlar da… Ve size derler ki “Bu ne saçmalık!
Sen bunu hak edecek ne yapıyorsun ki? Beni kâfir olarak
niteliyor ve senin gibi olmadığım için kendini gizli bir kibirle
yüceltiyorsun! Allah böyle kötülükler yapan ve savaşıp duran
insanları mı halife yapmış?” Yeryüzünde, bunu soran
ateistlerken, Kuran’ı okursanız aynı soruyu soranın Allah’ın
günah bile işlemekten arınmış melekleri olduğunu görürsünüz.
304
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
O halde ateistlerle aynı şeyi soran melekler de mi Allah’ın
varlığını kabul etmiyor!!! Kafir kim!!!
2-Bakara 30 Hani Rabbin, Meleklere: «Muhakkak ben,
yeryüzünde bir halife var edeceğim» demişti. Onlar da: «Biz
seni övüp yüceltir ve (sürekli) takdis edip dururken, orada
fesat çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var
edeceksin?» dediler. (Allah:) «Şüphesiz, sizin bilmediğinizi
ben bilirim.» dedi.
Elbette ateistlerin doğru yolda olduğunu söylemiyorum ama
Allah’a inandığı halde şirk koşanların bile en derin cehennemle
karşılaşacaklarına yönelik ayetler aklıma gelmiyor değil.
Ateistlerin düşünme, aklını kullanma ve sorgulama hususunda
kuru kuruya dinine bağlananlardan, idrak yolunda daha çok
mesafe kat etmiş oldukları ve önlerinin en azından açık olduğu
görülüyor. Çünkü sorguladıkları için, her an doğrunun farkına
varabilme potansiyelleri yüksektir. Ama sorgulamayan ve
inandığına tahkik etmeden inanan, düşünmeden kabul etmeyi
onur sayan, şüphe etmeyi dinen eksiklik gören insanların en
doğruyu fark edebilme potansiyelleri çok daha düşüktür.
Düşünme ihtiyacı hissetmediklerine göre, kat ettikleri dini
mesafe sona ermiş durumdadır. Kader/ölçü labirentleri
tıkanmıştır. Artık düşünmek yerini matematiksel sevap
biriktirmeye bırakmıştır. Tefekkür yerini sürekli tekrar eden içi
doldurulmamış zikirlere terk etmiştir. Sorgulamayan dindar
305
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
tarafından yetmiş defa bilmediği dildeAmene Resulü okumak
dini olgunluk zannedilmeye başlanmıştır.
Oysa bu sırada ateist, Bakara suresinin o son iki ayetini
okuyarak düşünmeden inanan rakibine kendini haklı çıkaracak
doneler bulma peşindedir. Der ki; madem Allah insana
kaldıramayacağı yük yüklemez, senin neden çocuğun ölüyor,
sen neden köle gibi çalışıp asgari ücret alıyorsun, sen neden
günde beş vakit namaz kılmak için olur olmaz yerlerde mescid
aramak zorunda bırakılıyorsun, senin kızın neden üniversiteden
atılıyor, neden borç içinde yüzüyorsun, Allah neden senin
yükünü hafifletmiyor? Üstelik bunları bir tarafa bırak, sen
neden ölüyorsun? Demek ki ölüm senin kaldıramayacağın bir
yük ki ölüyorsun! Bu da demek ki bu ayet sana yalan söylüyor
ve sen de buna kuru kuruya inanıyorsun!!! Hadi cevap ver!!!
İşte eğer sen Kuran’ı hak ettiği biçimde okumamışsan bu
“düşünen ateiste” cevap veremezsin. Hâlihazır mantıksal
çözümlemesiyle senden çok çok daha iyi durumdadır. Senin
önünde binlerce ayet dururken okumayıp düşünmediğin halde, o
sadece tek bir ayet okuyup seni geçmiştir. Ama sen maalesef
aynı ayeti Arapça olarak ezbere bildiğin halde bırak onu,
kendini bile ikna edici bir cevap veremezsin. O Allah’ın
varlığını kabul etmese de, okuduğu için seni alt etmiş, senin
cihadından çok cihad yapmış ve Allah’ın izniyle seni yenmiştir.
Sen, bu adam zaten Allah’a inanmıyor, ben otomatik galip
sayılırım diyorsan yanılıyorsun. Çünkü o soru senin “inandığın
306
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şekliyle dininin” ölüm fetvasıdır. Bütün cihadsal ganimetin o
ateist kişinin eline geçmiştir. Sen ise yenilmiş bir ordunun esir
düşmüş ve köleleştirilmiş erinden ya da eve kapatılmış
cariyesinden öte durumda değilsindir. Ateisti ikna edip
etmemenden daha önemlisi kendi kendini ikna edememiş
oluşundur!!! Hayatın gelip geçiciliğini ve bir imtihan sırrı
barındırdığını anlatan ayetlerden hakkıyla haberin yoksa, her
gece gördüğün rüyaların anlamı ya da anlamsızlığıyla yaşadığın
dünya hayatının ne kadar benzeştiği aklına bile gelmez. Eğer
gelse, bu soruya cevabı yapıştırırsın, o anlamasa da sen anlamış
olursun. Bu da yeter. Nasibi yoksa (Allah katında hak
etmemişse) o zaten inanmamaya devam edecektir. Bu onun
sorunu. Ama sen kendi sorununu çözmelisin. Bir ateistin sorusu
genellikle sana yeterince iman edip etmediğini gösterir.
Cevabını veremiyorsan bu konuda çaba sarf etmen gerekir.
Onun için değil, kendin için.
Peki bu çaba nasıl olmalı? Bir kere, korkmayı bir kenara
bırakmalıyız. Eğer korkmuşsan bu saldırıdan, derhal
insanlardan bu sorunun cevabını bilenleri ararsın. Hatta böyle
bir kişi olarak şu yazımı okuyorsan benim vereceğim cevaba
odaklanmışsın ve ne cevap vereceğimi beklemektesindir. Oysa
Kuran’ı rehber edinmiş bir kişi bu şüphelerden korkmaz ve her
dini sorunun cevabının da Kuran’da olduğundan emindir.
Benim söyleyeceklerimden değil, Kuran ayetinden mutmain
olma peşindedir ve hatta cevabi nitelikte başka başka ayetler de
olabileceğinden aklının bir köşesine bu araştırmayı yapmayı
307
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
koymuştur bile. Ve hatta ve hatta o ayetler aklına çoktan gelmiş
olanlar bile vardır. Elbette bazen bir insan da doğruyu işaret
edebilir. Her söylenen yanlış değildir. Ancak mesele söylenen
çözümün Kuran’la bağdaşıp bağdaşmadığıdır. Fikirden öte
Kuran’da olmayan yeni bir hüküm koyulursa sorun çözülmez,
hatta katmerleşir.
Meleklerin ve ateistin “Bu bozguncu kan dökücüler mi halife
olacak?” sorusuna dönelim. Cevapları bulmak için uzaklara
gitmeye gerek bile yok. Genelde hemen ardından gelen ayetler
zaten cevabı da birlikte veriyor. Üstelik sadece sorunun
cevabını değil, kimin kafir olduğunu da söylüyor!!!
2-Bakara 31,32,33,34 Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti.
Sonra onları meleklere yöneltip: «Eğer doğru sözlüler iseniz,
bunları bana isimleriyle haber verin» dedi. Dediler ki: «Sen
yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiç bir bilgimiz yoktur.
Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi
olansın.» (Allah:) «Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber
ver» dedi. O da, bunları onlara isimleriyle haber verince,
(Allah) dedi ki: «Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını
gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da, açığa
vurduklarınızı da ben bilirim.» Ve meleklere: «Ademe secde
edin» dedik de İblis’ten başka (diğerlerinin tümü) secde
ettiler. O ise, dayattı ve kibirlendi ve kâfirlerden oldu.
308
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Gördünüz değil mi cevabı! Ateistlerin sorduğu soruyu sorarak
sorgulayan melekler değil, Allah’ın varlığından zerre kadar
şüphesi bile olmayan ama üstün olduğunu ileri sürerek
kibirlenen şeytan kâfir oldu!!!
Peki gördünüz mü “bu kan dökücü insanları mı halife
kılacaksın” diye soran meleklere ve bizim ateistimize aynı anda
gelen cevabı! Allah mealen diyor ki “İnsan her ne kadar kan
dökücü ve bozgunluk çıkarıcı olsa da sizden üstün olabileceğini
size göstereceğim. Gerçeği ben biliyorum. Çünkü (melekler
olarak) sizin içinizde kötülükten eser bile yokken, benim
öğrettiğimden başka bir şey bilemezken ve böylece bana itaat
ederken, insanların arasında, içindeki kötülük seçeneğine
rağmen öğrettiğimden yola çıkarak tahkik ederek, anlayarak,
kalpleriyle kabul ederek, idraklerini kullanarak bana itaat
edenler çıkacaktır. İşte onlar sizden üstün bir akıl yürütme ve
seçicilik sahibidir. Sadece verdiklerimle de yetinmez,
öğrenmeyi de öğrenip, kendi kendilerine öğrenmeye ve akıl
yürütmeye, ilimde derinleşmeye devam ederek doğruyu bulup
seçmeye devam ederler. Daha iyi sorgulamak için didinirler.
Sadece benim öğrettiğim kadarını yapacak olsalardı elbette siz
meleklerden farklı olmazlardı. Ama onlarda daha büyük bir
kapasite vardır. Onlar benden ilim isterler. Ben de veririm. Hadi
bakalım insanın sizden üstün olduğunu kabul edin artık!”
Ayrıca burada (aklıma gelmişken) dikkat çekici bir diğer husus
daha var. Şöyle ki bu ayetlerde meleklerin (basit manada
309
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
düşünürsek) isim verme, ismini haber verme gibi özellikleri
olmadığı gibi bir durum ortaya çıkarken, üç ayların başlangıcı
kabul edilen Regaip Kandiline ismini meleklerin verdiğine dair
Kuran dışı bir rivayet olması düşündürücüdür!!! Neyse devam
edelim…
İşte bize o soruyu soran ateist arkadaşa “işte senin bu
sorgulayıcılığın, düşünme ve doğruyu bulup seçme
kabiliyetinden dolayı Allah’ın halifeliğine adaysın” diye
söylediğinizde vereceği cevap ne olursa olsun o insanın yol
ayrımını ortaya koyacaktır. Eğer sizi anlamışsa “dur bir dakika,
neredeyse sen beni tarif ediyorsun” diyecektir. Zafer o andan
itibaren sizindir. Hem kendinizi ikna etmiş hem de inanmayan
bir başka insanı doğru düşünmeye sevk etmişsinizdir. Gerisi
ona kalmış. Kabul etmese de sorun yoktur. Çünkü Kuran’ı
okumuşsanız o andan sonra gelecek soruların da cevabının
çorap söküğü gibi aklınıza dokunduğunu göreceksiniz. Bakın
hiç ara vermeden peşinden gelen ayetleri okuyalım. Demek
istediğimi anlayacaksınız.
2-Bakara 35,36 Ve dedik ki: «Ey Adem, sen ve eşin cennette
yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin;
ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.»
Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece
onları içinde bulundukları durumdan çıkardı. Biz de:
«Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde
belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır» dedik.
310
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Gördüğünüz gibi meleklerin sorusu ve şeytanın üstünlük
iddiasının ardından Allah halife kıldığı insanı derhal kalite
kontrole soktu. Üstelik ona üstünlük taslayanı da test süresince
serbest bırakıp “buyur becerebiliyorsan becer onlardan üstün
olduğunu ispatlamaya” dedi. Ne insana ne şeytana ceza
vermedi, fırsat verdi. Sizce kim haklı çıkacak!!! Şeytan
üstünlüğünü ispat peşinde, ya bir ateist kadar bile
sorgulamaktan korkan sözde dindarlar neyin peşindeler!!!
Bütün soruların cevaplarını yazan bir kitabı kendi dilimizde
anlamayı uygun görmezken, anlamadığımız bir dilde
ezberleyerek mi bize üstün olduğu iddiası olan şeytana galip
geleceğiz? Ama hadislerin (rivayetlerin) çevirilerini okumayı ve
orada yazanları uygulamayı çok gerekli görüyoruz! Bu bir
çelişki değil mi? Neden aynı şeyi Kuran için uygulamıyoruz? O
Allah’ın sözü diyerek, onu dilimize çevirirsek bozarız diyoruz
değil mi? O halde hadisler de çeviri olduğuna göre onlar da
bozulmuş olamaz mı? Bu ne kuru kuruya kabuldür? Hani Kuran
için, Allah’ın onu koruyacağına inanmıştık! Ama hadisleri daha
çok koruduğuna inanmıyor muyuz bu haliyle!!! Bu nasıl perhiz,
bu ne biçim turşu!!!
Eğer Kuran’ı Allah’ın koruduğu doğruysa (ki doğru) kendi
dilimize çevirip okuduğumuz zaman neden bozmuş olalım ki?
Aksine meallerle Kuran’ı bozmaya çalışanlar doğru çeviriler
sayesinde birer birer ortaya çıkmazlar mı!!! Çünkü orijinali
elimizdedir. Bundan büyük kolaylık mı olur!!!
311
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Allah Kuran’ı kendisi için mi indirdi, bizim için mi? İçinde ne
yazdığını bilelim diye mi indirdi, yoksa insanlardan manasını
gizleyelim diye mi? İsrailoğulların kahinlerinin yaptığını mı
yapma peşindeyiz? O kadar açık ki!!! Aslında şu satırları
yazmaktan bile utanıyorum, Allah’ın, meleklere ve şeytana
üstün kıldığı insanlara bunları açıklamanın bile yersiz olduğunu
düşündükçe!!! Hele ki bir zamanlar, bugün eleştirdiğim anlayışa
(anlamayışa) uyanlardan olduğumu hatırladıkça!!!
Allah’ım sana nasıl teşekkürler edelim, nasıl bir şükür
gösterelim de, verdiğinin karşılığı olabilsin…
22-Hac 78 Allah yolunda gereği gibi cihad edin. Sizi insanlar
içinde bu emanete ehil bulup seçen O’dur. Din konusunda,
size hiçbir zorluk da yüklemedi. Haydin öyleyse babanız
İbrâhim’in milletine ve yoluna! Bundan önce de, bu
Kur’ân’da da, size Müslüman adını veren O’dur. Ta ki Resul
size şahid olsun, siz de diğer insanlar nezdinde Hakkın
şahitleri olasınız. Haydin namazı hakkıyla ifa edin, zekâtı
verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. O sizin biricik mevlanız,
efendinizdir. O, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır.
312
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ÀhiT sàNĐı∂ıNĐàki kuRàN
Kitabı Korumak Kimin Görevi?
Kuran… Okumasak da inandığımız kitap! Allah’ın sözü. Çok
değerli. Belki de bu yüzden uyarıp duruyor birileri bizi. Onu
korumalısın diye. Sanki İsrailoğullarının ahit sandığını taşıyor
gibi hissediyoruz bazen. Onlar da Tevrat’ı taşıyıp duruyorlardı
ama ileri gelenleri içine bakılmasını bile büyük suç
sayıyorlardı… Yoksa aynı şey mi başımıza geliyor! Biz de
Kuran’ı ahit sandığına mı koyduk da, okumadan oradan oraya
taşıyıp duruyoruz!!! Yok canıım… Nerden çıkartıyoruz ki bunu
da!!!
Biz kopyalarını, nüshalarını çıkarmışız ne güzel. Ara sıra
duvara asıp bıraksak da, ölülerimize okumak için indirip içine
bakabiliyoruz. Ve sonra korumak için de okuyoruz hatta. Kimse
onu elimizden alamaz. Hafızamıza alıyoruz kelimeleri tecvidli
mecvidli. Din polislerimiz sürekli uyarıyor bizi! Arapçasını
kendi diline çevirip okursan anlamı bozulur diye! Ha yerine hı
dersen bozarsın Kuran’ı diye! Korkuyoruz bu büyük
sorumluluktan. İngilizce bilmeyen birinin, İngilizce bir kitabı,
anlamadan İngilizce okuması ne kadar anlamsızsa, Allah’ın
313
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Arapça indirdiği kitabı, Arapça bilmeyenlerin, anlamadan
Arapça okuması, tam tersine o kadar anlamlıdır, diyorlar bize!!!
Çünkü o Allah’ın kitabı… Anlamı kalbimize manasını
okumasak da inermiş!!!
İndiği dille, Arapça okumamız gerekiyormuş, latin harfleriyle
okumak bile kötüymüş, yasakmış!!! İllaki “be nun, sat lam
ğayın ye mim” diyecekmişiz!!! Biz ikinci sınıfmışız!!! Biz
okuyup anlam vermemeliymişiz, yanlış anlayıp kesin dinden
çıkarmışız!!! Birileri bize anlatıyor ya zaten, işte onların yanlış
anlama
ihtimalleri
yokmuş!!!
Biz
anlamasak
da
dememeliymişiz yine de, neden anlamıyoruz kendi kitabımızı
diye!!! Ezbere okumalı, beklemeliymişiz böylece, mana
inecekmiş elbet üzerimize!!! Şimdilik çok uzaklardan bize
sesleniliyor gibi hissetsek ve anlamıyor olsak da!!!
Anlamak zahmetinden kurtulmuşuz, sadece Kuran’ı korumayı
dert edinmişiz ne güzel!!! Ezberliyoruz unutulursa bir gün
hatırlatırız herkese diye!!! Acayip hallerle koruyoruz Kuran’ı,
üzerimize vazife olarak!!! Ne önemli ve kutsal bir görev!!! Ama
anlamıyoruz! Anlamıyoruz işte! Hele anlatanları hiç
anlayamıyoruz!!! Acaba okumadığımızdan olabilir mi!!! Yok
canııım!!! Ama güveniyoruz Allah dostlarına, binlerce yıllık
alimlere, Allah’a güvendiğimizden çok!!! Onlar bizi Allah
yoluna sokacaklar elbet!!!
314
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Arada bir de kendine Kuran’ı rehber edindiğini söyleyen birkaç
sapık çıkıyor ve konuşuyorlar saçma sapan!!! Neymiş efendim;
Kuran’da deniyormuş ki “başımıza ne geliyorsa bizim
yüzümüzdenmiş” Şu ayeti anlayarak okumadığımızdan
olabilirmiş mesela!!!
15-Hicr 9 “O Zikri biz indirdik biz; ve O’nu koruyacak olan
da şüphesiz biziz.”
315
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ĐiNi Đè∂èRLèRi ÀLèNèN Àşà∂ıLàMàk
Sevan Nişanyan ve Suçu Hakkında
Dilbilimci ve yazar Sevan Nişanyan hakkında peygamberimize
hakaret ettiği iddiasıyla “Halkın bir kesiminin benimsediği dini
değerleri alenen aşağılama” suçundan mahkûm edildiğini
medyadan duymuşsunuzdur. Bu yazımda bu konuda oluşan
fikirlerimi sunmaya çalışacağım. Fazıl Say’la ilgili söylemleri
de hemen hemen bu kapsamda görüyorum. Mahkeme
kararından haberim olduğunda her Müslüman gibi ben de
“Nişanyan acaba nasıl hakaret etmiş” diye şöyle bir araştırdım.
Karşılaştığım ifadeyi okuyunca, Ahzab suresiyle ilgili yazı
dizimde değindiğim hususun aynen oluştuğunu üzüntüyle
gördüm. Nişanyan’ın İslam dinine atfedilen kaynakları
inceleyip sorguladığı ve bunun neticesinde bizim
beğenmediğimiz ve kabul edemeyeceğimiz bir sonuca ulaşıp,
peygamberimize sui zanla bakarak olumsuz bir rol biçtiği açık.
Ona göre peygamberimiz tanrıyla iletişim kurduğunu öne
sürerek (!) bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin eden (!)
tarihi bir kişilikmiş! Gerçekten de rahatsız edici bir ifade. Ama
şaşırmadım. Çünkü bunu ilk defa Nişanyan söylemiyor.
316
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Peki, Nişanyan’ın bunu söylemesi bir suç mu? Kanunlarımıza
baktığımızda… Evet, suçmuş. Yani Nişanyan’ı yargılayan
hukuk memurlarının yapacağı pek bir şey yok. Çünkü önlerinde
bir suç duyurusu ve onunla ilgili bir kanun maddesi var.
Dolayısıyla onu uygulamak durumundalar. Uygulamazlarsa
kendileri suç işlemiş olurlar. Pekii, bu kanun maddesi uygun
mu? Bence hayır! Bence asla uygun değil. Burada Nişanyan’ın
söylediklerini savunacağımı düşünmeyin. Çünkü benim dinim
bana, Nişanyan’ın hatalı olduğunu söylüyor ve ben dinimin bu
konuyla ilgili ifade ve işaretlerini reddetmiyorum. Nişanyan
dilediği biçimde inanmakta özgürdür. Çünkü böyle olduğunu
benim dinim söylüyor. Benim içimde kabaran öfke karşı bir
sövüşe dönüşmeye çalışsa da, sabrederek ona diyeceğim tek şey
“Senin dinin sana, benimki bana”dır.
Şimdi geleyim can alıcı noktaya… Mademki böyle bir kanun
var, o halde benim dinime Nişanyan’dan çok daha fazla hakaret
edip alenen aşağılayan diğer insanları neden tutuklamıyorlar?
Mesela “Kuran yetim, Kuran’ın babası öldü” diye haykıranlar
bırakın peygamberimi benim Allah’ıma hakaret etmiyorlar
mı!!! Hem de milyonlarca kişiye ulaşarak yapmıyorlar mı
bunu!!! Mesela Kuran’da yeminler edilerek “Biz onu
anlayasınız diye kolaylaştırdık” diye belirtilirken, “Siz kendi
aklınızla Kuran’ı anlayamazsınız” diyen takkeli jet ski tatilcileri
hem beni aşağılıyor hem de benim Allah’ıma yalancı demiş
olmuyorlar mı!!! O halde tutuklayın onları!
317
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
O halde perde arkasında ya da önünde peygamberi
tanrılaştıranları, Kuran’da olmadığı halde kadınlara recm
(taşlayarak öldürme) cezası var diye Allah’a iftira atanları,
peygamberimin bir gecede dokuz eşiyle birlikte olabildiğini
iddia eden uyduruk hadisçileri, peygamberimizin dokuz yaşında
bir kızla evlendiğini, aklına geldiği an herhangi bir eşiyle
hemen cinsel ilişkiye girdiğini iddia eden uyduruk kıssaları
anlatan cahil ya da gafil ya da kasıtlı din adamlarını tutuklayın!
Mademki böyle bir kanun var, işte açıkça peygamberime
hakaret ediyorlar, benim inandığım dini değerlerimi alenen
aşağılıyorlar, benim inandığım Kuran’ı yalanlıyorlar, kanun
buysa tutuklayın onları!!!
Sonra da onların bu saçmalıkları öğrendikleri sözde din
kitaplarını da toplatın! Kız gibi giydirilen oğlanların adamlara
sunuluşunu anlatan mesnevileri, Allah’la görüştüğünü iddia
eden imamların anlatıldığı parlak sayfaları, Allah’ın ipi diye
sıfatlanan itikat kitaplarını, adım attığımızda kafir olduğumuzu
öne süren tam ilmihalleri, türlü zenginlik ve şatafat içinde
yüzerken (Kuran’da olmadığı halde) mehdi olduklarını ima
edenlerin rengarenk kitaplarını, bizi obsesif ve düşünme özürlü
sözümona dindarlar haline getiren türlü türlü ilmihal kitaplarını
toplayın o zaman! Bizim dini değerlerimize en büyük
hakaretleri edenler ve dini inançlarımızı en aleni şekilde
aşağılayanlar Nişanyan gibiler değil, Kuran dışındaki sözde din
külliyatları ve de bunları din diye anlatan din tüccarlarıdır.
Nişanyan’ın değil asıl bu gibilerin bize zararı dokunmaktadır.
318
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Nişanyan’ın dini Nişanyan’adır ama bunlar benim dinimden
olduklarını iddia ederken, benim dinimi değiştirip bana Allah’ın
dini diye satmaya kalkmaktalar.
Nişanyan gibiler sorgulayan insanı temsil eder ve ibret
vesileleridir. Yanlış sonuçlara ulaşmaları sadece kendi
bilecekleri iştir. Siz Nişanyan böyle dedi diye peygamberinize
hüsnü zanınızı mı kaybediyorsunuz? Eğer kaybediyorsanız siz
Nişanyan’a atfettiğinizden çok daha derin bir yanılgı
içerisindesiniz demektir. Nişanyan gibiler yarın bir gün bu
sorgulayıcıkları nedeniyle bizim doğrumuza da ulaşabilirler.
Ama biz sorgulamayarak iyi yaptığımızı düşünüyorsak
devekuşundan zerre farkımız kalır mı? Hatta devekuşu bile
fıtratına göre davrandığı için bizden daha doğru bir hareket
yapmaktadır. Hatta ve hatta bize ibret teşkil etmektedir.
Fıtratındaki gaye de belki de budur. Ama bizim fıtratımız
düşünmek, sorgulamaktır. Kafamızı kuma gömmek değildir.
Aslında Nişanyan bize ibret olmakta, düşünme fırsatına vesile
olmaktadır. Bence Sevan Nişanyan’dan çok, biz suçluyuz.
Çünkü düşünmüyoruz. Aklımızı ve kalbimizi, Allah’ın verdiği
nimetleri inkâr ediyoruz. Nişanyan peygamberimize hakaret
etmiş.. Allah ıslah etsin… Sevan Nişanyan’ın tek hatası, aynı
zamanda bir felsefeci olmasına rağmen önündeki dini
anlatımlara ve olaylara sui zanla bakmış olmasıdır. Aynı sui
zanla peygamberimize baktıktan sonra düştüğü derin mantıki
319
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hatayı fark ederek gerçek İslam’a yönelmiş ve doğru yolu
bulmuş insanlar da var bu ülkede.
Ve son olarak, madem öyle “Kuran müslümanlığı diye bir
sapıklık çıktı” diyenleri de tutuklayın!!! … İroni yapıyorum.
Tutuklamasınlar elbette. Herkes özgür düşüncesini söylemeli,
yanlışlar ortaya dökülmeli ki doğrular da dökülebilsin.
320
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?yàRàTıLış ßiTTi mi
Yoksa Halen Üretim Tezgâhında mıyız?
Kuran’da Allah bize bu dünyada nasıl olmamız, nasıl
davranmamız gerektiğini enine boyuna ve açık seçik anlatıyor.
Doğru olun, dürüst olun, yardım edin, bağışlayın, sizinle
savaşanlarla savaşın ama vazgeçerlerse affedin, okuyun,
öğrenin, bilenle bilmeyen bir değildir bilen olun, lütuf
sonsuzdur malı yığmayın, ilmi ve hikmeti öğrenin öğretin,
koruyucu olun, gelip geçici dünya hayatını değil ebedi hayatı
hedefleyin, zannın değil aklın peşinden gidin, heva ve
heveslerinizin peşine düşmeyin, bölünüp parçalanmayın, birliğe
gelin, ahlaklı olun, kimseyi ve hiçbir şeyi ibadetinize ortak
etmeyin ve bunun gibi birçok şey söylüyor. Peki hiç
düşündünüz mü, O’nun bizden istediği bu vasıfların tamamına
sahip olan ve bu ilmin tamamına ulaşan bir insan var mı? Hadi
şimdi bunun üzerine biraz tefekkür edelim…
Öyle ya da böyle en iyimiz bile bu vasıfların tamamına sahip
değiliz. Daha önce de bunların tamamına sahip olanlar
olduğuna hiç ihtimal vermiyorum. Ama madem ki hedef bu, er
ya da geç içimizden bir kısmı bu en güzel hedeflere sahip olma
321
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
durumuna erişecek ki Allah önümüze hedef olarak bunları
koydu. Öyle düşünüyorum ki işte bu sahibiyet din gününde
tamamlanacak. Yani içimizde Allah’ın lütfuna nail olacak
olanlar kıyamdan (kıyamet gününden) itibaren bu vasıfların
tamamını elde etmiş olacak. Yani bir anlamda yaratılış kıyamet
gününde tamamlanacak. Bu da şu anlama geliyor ki
yaratılışımız henüz bitmedi ve hepimiz halen üretim tezgahının
üzerinde bulunan ve yontulmakta olan ham maddeler
halindeyiz. Veyahut halen eğitim sürecindeki öğrencileriz.
Şimdi ilk paragrafı hatırlayın. Allah bizden neler istiyordu?
Doğru olmak. İnsanların bazısı doğru, bazısı yanlış. Allah
peygamberimize bile “UMULUR Kİ en üstün makama erersin”
diyor. Biz şüphe etmesek de, en azından o ayetin indiği
dönemde henüz peygamberimizin bile bütün “en iyi” vasıflara
sahip olmamış olduğunu anlıyoruz. Doğruluğundan şüphe
edilmeyecek olan kim peki? Elbette Allah. Allah bizden, başka
ne istiyordu? Dürüst olun. Dürüstlüğünden şüphe edilmeyecek
olan kimdir peki? Elbette Allah. Başka ne istiyordu? Yardım
edin! İnsanlara en çok yardım eden kimdir? Elbette Allah.
Bağışlayın diyordu. Bağışlayıcıların en bağışlayıcısı da
Allah’tır. Koruyucuların da en koruyucusu yine Allah’tır.
Sizinle savaşanlarla savaşın diyordu. Allah kimle savaşıyor?
Tek affetmeyeceği günah olan şirkle. Yani edinilen sahte
tanrılarla kendisine saldıranlarla. Dininin peygamberlerini kime
karşı destekledi? Hep müşriklere yani ortak koşanlara karşı!
Bize savaş açanları bile vazgeçerlerse affetmemizi istiyor. En
322
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
affedici kimdir? Elbette Allah. Okuyun, öğrenin, ilim sahibi
olun diyor bize. En alim kimdir? Elbette Allah.
Ebedi hayatı hedeflememizi istiyor. Ebedi olan kimdir? Allah…
Aklı kullanın diyor. Şüphesiz ki en akıllı en üstün zekaya sahip
olan kimdir? Allah… Bölünüp parçalamayın dininizi derken
bizi nereye çağırıyor? Tevhide… Kendi tekliğine,
bölünmezliğine… Ahlak sahibi olun derken hangi ahlakı
öngörüyor dersiniz? Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmayı, onun
boyasına bürünmeyi değil mi? Ve diğer birçok isteği var
bizden…
Peki dikkat ettiniz mi, Allah bizden ne istiyorsa onların en üstün
hali Allah’ın zatında zaten mevcut. Allah bize ortak koşmayın,
her şeyi bağışlarım da şirki bağışlamam diyorsa ve eğer öyle
yaparsanız kendisine zulmedenlerden (kendisine zarar
verenlerden) olursunuz diyorsa buradan ne çıkartmamız
gerekir? Düşünelim… Allah’ın Kuran’da geçen sıfatlarını bir
kenara yazın ve bir diğer kenara da insandan istediklerini yazın.
Göreceksiniz ki o kadar benzeşiyorlar ki.
İşte Allah’a ulaşma kavramı tam da burada başlamıyor mu? Biz
dünyaya yaratılıp işi bitmiş ve elbette imtihan için
gönderildiğimizi düşünüyorken (ki sınav da bir eğitimdir)
aslında insanın yaratılışı süreci ve eğitimi halen devam ediyor
olabilir mi!!! Bence pek tabii ki olabilir. Yeryüzünde insan
dışındaki bütün varlıklar yaratılış gayelerinin dışında hiçbir iş
323
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yapmayan ve üzerlerine yüklü verilerle hayata gelen
varlıklardır. Yeni doğmuş bir buzağı doğar doğmaz ayağa
kalkarken insan evladı altı ay sonra ancak sürünür,
yürüyebilmek içinse en az sekiz dokuz aylık bir öğrenim
devresi geçirir.
Aynı anda doğmuş bir köpeği, bir kuşu, bir yılanı ve bir bebeği
doğaya bırakın. Hepsinin yaşama ihtimalleri bebeğinkinden çok
çok daha fazladır. Çünkü yaratılış gayelerinin dışında yaşama
gibi bir seçenekleri yoktur. Daima doğru olandır yaptıkları.
Ama insan henüz keşfetmediği yetenekleri (nefes alma,
organların işlevleri vb) dışında ne yapacağına öğrenerek karar
verir. Hepsinden aciz olmasına rağmen insanoğlu anne babası
tarafından korunur, öğrendikçe öğrenir ve gün gelir o köpeğin
boğazına tasmayı takar, kuşun etini yer ve yılanın başını ezer.
İnsanoğlu sürekli doğayı ve hayatı okur, bir sürü problemle
karşılaşır, tecrübe sahibi olur, sürekli seçim yapar, gelişir ve bu
gelişme öleceği güne kadar fiziken düşse de, fikren devam eder,
edebilir. Ve din günü bu öğrenme ve tüm gerçeği tüm
çıplaklığıyla kavrama işi tamamlanır. Ebedi teçhizatını hak eder
ya da etmez ama bu hak ediş o ana kadarki eğitim sürecinin
sonucudur.
Böyle düşünmenin Kuran’a veya Allah’ın dinine aykırı hiçbir
tarafının da olduğunu düşünmüyorum. Bizler torna ya da
marangoz tezgahının üzerindeki yontulmakta ve işlenmekte
olan ve de daha önce üretilmiş olanlardan daha kıymetli duruma
324
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
getirilmeye çalışılan ham maddeler olamaz mıyız? Bu tezgah
öyle bir tezgah ki üzerinde aktif olarak kendimiz de kendimizi
Allah’tan istediklerimizle takviye ediyoruz. Başımızdaki
ustanın ise, bizden kendini işe yaramaz hale getirenlerini talaşa
ayırıp fırında yakması veya demir ocağında eritmesi kadar
doğal da bir durum olamaz.
Ben sizi amaçsız, kendi kendime eğlenmek için yeryüzüne
göndermedim, eğer eğlenmek isteseydim her türlü zaten
eğlenebilirdim, diyen Allah’ın amacı bizim amacımız olduğu
zaman ancak iyi bir neticeye ulaşmaz mıyız? Yoksa Allah,
egosunu yenememiş bir sahte Yunan tanrısı mı ki “Ben gizli bir
hazineydim de, bilinmek istedim, bunun için de mahlûkatı
yarattım” demiş olsun!!! Allah bize heva ve heveslerinizin
peşine düşmeyin dedikten sonra “ben bilinmek, görülmek
istedim” diyerek bize yapmamamız gerektiğini söylediği şeyi
kendisi yapar mı!!!
Oysa Allah’ın vasıflarını aklımıza getirirsek asla hedefin bu
olmadığını, aksine gerçek hedefin yarattığı kullarının
kendilerini bilmeleri olduğunu anlarız. Üstelik Allah’ın bütün
muhteşemliği hali hazırdaki dünyada da görebilenler için zaten
apaçık ortadadır. Bunu anlayabilmek için ahirete gerek yoktur.
Allah her yerde her an varlığını zaten ispat ediyor. Yani asıl
gizli hazine insanın kendisidir. Kendisini tanıyıp bilmesidir.
Ademoğlu dünya hayatında İblis’in secde edeceği kıvama
gelmek üzere bir torna üzerinedir. Doğruyu ve yanlışı seçme
325
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kabiliyetinin sınanması üzere bir nevi rüya âleminde
denenmektedir. Bu dünyadaki en güzel şeyler bile en güzeli
değil, en acı şeyler bile çok mühim felaketler değildir. Başa
geldiğinde Yakup sabrıyla, Eyüp sabrıyla dayanabilmeyi
başarabilmelidir insan. Çünkü ölüm denen göz açmayla insan,
az sonra uyandığında gereksiz yere stres yaptığı bir rüyada
olduğunu, gerçek hayatın din gününden itibaren başlayacağını
anlayacak ve dünyada olmuş bitmiş en kötü şeylerin bile o
kadar da kötü olmadığını, yaratılma (process) sürecinin bir
parçası olduğunu anlayacaktır. Ve böylece insan kendini bilmiş
olarak uyanacaktır. İşe yarayıp yaramayacağını, önünde İblis’in
secde edebileceği kıvama gelip gelmediğini, kendisi kabul
edecektir. Allah’ın halife yaratmaya karar verdiği an,
meleklerin anlayamadığı şey, insanın seçme özgürlüğü ile
hilafeti hak edeceği gerçeği değil midir? Hilafet ise Allah’ın
vasıflarıyla vasıflanmış insanların O’nun yaptıkları gibi doğru
işler yapabilecek olmalarıdır. Kibirleriyle cennetlerinde
olamayacakları için, bu şeytani sıfattan torna tezgâhında
temizlenen insan, Allah’a ulaşmaya nail olduğunda, kendi
cennetinde, edindiği bu vasıfları hakkıyla kullanabilecek hale
gelmiş olacaktır.
Allah’ın söz verdiği ebediyete kavuşan insanoğlu Allah’ın
ahlakıyla ahlaklanmış ve ilim sahibi olmuş olarak Allah’a (ve
cennetine) ulaşacak, ya da bozuk bir mamul gibi, bir talaş gibi
(cehenneme) atılacaktır. Ve Kuran’da geçtiği ifade ile (Allah’ın
dilemesi hariç) orada ebediyen kalacaklardır. Allah’ı bilmek ve
326
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hak ettiği biçimde hatırlamak için Kuran’ın bir satırını okumak
bile yetiyor bazen. Kimse kimseyi tekfir etmesin, Allah’ı bilen
biliyor. Bilemeyen uyduruyor da yok bilinmek istediği için
yarattı, yok şu kişi için yarattı diyor gafilce. Oysa asıl bilinmek
isteyenler Kuran’daki satır aralarında, kendini bilmeyi bir türlü
bilemeyen insanoğlu tarafından, keşfedilmeyi bekliyor.
Allah bize sadece kendisine şirk koşmamamızı değil, Allah’ın
ibadetine de kimseyi ortak etmememizi istiyor madem, bize ne
demek istiyor, düşündük mü? Marangoz tezgâhının üzerinde
yontulmakta olan bir odun olan insanoğlu eğer ibadetine de
başkalarını ortak koşarsa ne olur ki? Öyle olursa ne olur sanki?
Çok mu kötü bir şey!!! Benim buna cevabım net. Evet,
kesinlikle çok kötü bir şey yapmış olur. Allah’ın bizim için
hedeflediği yüksek kalite standardının altını hedeflemiş olur
insanoğlu denen bu odun, eğer böyle yaparsa. Açıklayayım…
Allah tarafından öğretilmiş belli kıstasları dışarıda bırakarak
söylemek gerekir ki; eğer filanca iyi adam gibi namaz kılmak
mecburiyetinde olursa, falanca gibi oruç tutmayı hedeflerse,
filancanın giyimini, onun bunun kılığını, sakalını, öbürünün iyi
huylarını sadece hedef edinip üzerine almaya çalışır ve böylece
asıl örnek olan Allah’a ortak sandığı örneklere yönelirse en
büyük hatayı yapar. Çünkü bu durumda en fazla (olsa olsa) o
örnek aldığı kişi kadar gelişebilir. Ancak onun kadar
yontulabilir. Sadece onun geçebildiği kadar bir tezgâhta işe
yarar bir ürün haline gelir. Hedef, İlahi hedef yanında çok
327
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
küçük kalır. Oysa Allah’ın hedefi bir insanın yeryüzünde
ulaşabileceği hedef kadar küçük olamaz. Eğer hedef Allah’ın
ahlakıyla ahlaklanmaksa ve Allah’ın ilmiyle ilimlenmekse ki
öyle; bu ahlak ve ilim din gününe kadar tamamlanmaya devam
edecek ve örnek aldığımız insanlar bile bu aşamayı din gününde
tamamlayacaktır. Yani gördüğümüz tüm iyi örnekler bile halen
tornadan çıkmamıştır, kaliteli bir mamul olmaktan eksiktir.
İnsan halen yeryüzünde (eğitim tornasında) şekillenmekte,
demirden, topraktan, çamurdan biçim verilmekte ve içine
gerçek ahlak üflenmekte, kötü budaklardan, işe yaramaz
damarlardan arınmaktadır. İbadet kendimiz içindir, Allah’a bir
şey kazandırmak için değil. Eğer ibadetimizi Allah’a değil de
bir insana özgülersek kendi kârımızdan zarar etmiş oluruz ve
istenen biçimi alamadığımız için din gününde talaşa ayrılırız.
Hâlihazırda ise Allah’ın ol emrinin gereği halen olma
aşamasındadır. Belki bir an’dır ama zaman bizim için var
edilmiş ve işlemektedir. Elbette Allah’ın dini ve hedefi
tamamlanacaktır. Ama meleklerin “yeryüzünde kan dökecek
birini mi halife kılacaksın” diye sorduğunun üzerinden pek bir
şey geçmiş değildir. İblis şu anda halen secdeden (insanın
üstünlüğünü kabulden) kaçınmaktadır. Ve hepsi birden hala
Allah’ın bildiği şeyleri anlama üzerinedir. Oysa insan belki de
onlardan önce Allah’ın öğretmesiyle öğrenebilmiş olacaktır
gerçekleri. Halen okuldaki öğrenciler olan insanların hepsi
mezun olacaktır ama az bir kısmı iyi bir üniversiteye gidecek,
akademik kariyerini başarılı bir hayata döndürebilecektir.
328
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Çoğunluğun hedefi ise karnını doyurmak gibi basit ve ilkel bir
hayat olarak kalacaktır. En iyi armudu bile yese, başaranların
elde ettiklerinin yanında zakkum ağacı meyvesinden öteye
geçemeyecektir.
Âdem ve Havva yasak meyveyi yediği için suç işlerken aslında
planlanan bir doğruyu yapmıştır. İnsanoğlu yanlış yaparak
doğruyu öğrenmektedir. Bir insanın hiç yanlış yapmadığını, hiç
günah işlemediğini iddia etmek aslında onun hiçbir şey
bilmediğini, pişman olacak şeyler yapmadığı için aslında hiçbir
zaman doğruyu öğrenemeyeceğini iddia etmek gibidir. Bilerek
yapılan cürüm ciddi kusurlar oluşturur. Ama insanlar hata yapar
ve pişman olarak hatalarından ders alır. Dünya hayatı da, içinde
bulunduğumuz kâinat da, dinin rehberi Kuran da birer derstir.
Ders içinde ders, torna üzerine tornadır.
Tefekkürümüzdür, en doğrusunu elbette Allah bilir.
329
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?isLàmiyèT NàsıL ßiR TèsLimiyèT
Kime, Neye ve Nasıl Teslim Olunur?
İslamiyet bildiğimiz gibi selam ve barış manalarının yanı sıra
“teslim olmak” Müslüman ise “teslim olan” anlamlarına gelir.
Müslüman olmayan ya da iman etmeye yanaşmayan birine “gel
teslim ol (Müslüman ol)” denince ne düşünür? Muhtemelen “bu
konudaki delillerin nedir ki ben teslim olayım” der. Neden diye
sorar? Bu da onun en doğal hakkıdır. Başka dinde iken
sorgulayıp da Müslüman olanları ne kadar takdir ediyoruz değil
mi? Eğer “neden Müslüman olayım” diye sormazsa ve hiç itiraz
etmeden “tamam teslim oldum” derse ne kadar da şaşırırız?
Düşünürüz ki bu insan, daha önceden İslamiyet hakkında
birtakım şeyler öğrenmiş ve sindirmiştir ki hemen teslim oldu!
Aksi takdirde “teslim ol” der demez teslim oluyorsa ya bizle
dalga geçiyor ya geçiştiriyor, ya bir art niyet besliyor ya da
aklını kaybediyordur! Hiç insan, sorgulayıp anlamadan ve idrak
etmeden teslim oldum der mi?
Aynen polisten kaçan bir suçlu veya savaşta düşmanla çarpışan
bir asker gibi! Kaçacak yeri kalmayan suçlu, bir köşede polisler
tarafından sıkıştırılır ve artık çaresiz kaldığını anlarsa elindeki
330
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
silahı bırakır ve “teslim oldum” der. Savaşta düşmanıyla
mücadele eden ve buna rağmen başaramayıp artık yapacak bir
şeyi kalmadığını fark eden asker düşmanına teslim olur. Peki
suç işleyen hırsız daha polisi görür görmez teslim olur mu? Peki
henüz savaşa tutuşan ve halen kazanma şansı olan asker durup
dururken düşmana teslim olur mu? Bir hain ya da aptal değilse
elbette teslim olmaz. Mücadelesine devam eder. Demek ki
teslimiyet karşı tarafın üstünlüğünü kabul etmektir, pes
etmektir.
İntihar etmeye kalkan bir insana “dur yapma” denmesi onu
intihardan vazgeçirmez ama “kendini aşağıya atarsan çoluk
çocuğunun hali ne olur?” derseniz veya “eğer vazgeçersen
borcunu ben ödeyeceğim” derseniz intihara meyilli kişiyi
düşünmeye ve sorgulamaya sevk edersiniz ve bu tefekkürü
sonucunda ikna olmuşsa size teslim olarak yapacağı işten
vazgeçer. İkna olmazsa atar kendini! Demek ki teslimiyet karşı
tarafın söylediklerinden ikna olmaktır.
Hal böyleyken insanlar hiç sorgulamadan, anlamadan,
bilmeden, kavramadan, idrak etmeden “Ben kendimi bildim
bileli Müslüman’ım” demeleriyle iman etmiş oluyorlar mı
acaba? Hiçbir şey bilmeden, okumadan, anlamadan “teslim
oldum” demeleri mi akıllıcadır yoksa “neden” diye
sorgulayarak kabul etmeleri mi! Ben önce teslim olayım da
sonra savaşı kazanırım demek mi akıllıcadır!!! Peki hemencecik
inanmak mı akıllıcadır, yoksa içindeki acabaları yok ederek
331
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bunu yapmak mı! Mesele, Allah’ın ilmini anlayarak ikna olup,
böylece teslim olmak değil midir?
Bu kapsamda, teslim olmakla ilgili bazı ayetlerden faydalanarak
bu teslimiyetin nasıl olması gerektiğini Kuran’daki manalara
bakarak anlamaya çalışalım. Bakalım ayetler bize nasıl teslim
olmamız (Müslüman olmamız) gerektiğini anlatıyor mu? Yoksa
(birilerinin iddia ettiği gibi) o da mı Kuran’da yok!!!
Firavun’un ne zaman teslim olduğunu biliyorsunuz değil mi?
Hani deniz yarıldı ve Musa’nın peşinden gitti de tekrar sular
kavuşunca teslim olmuştu. Yani, artık çaresiz kaldığı için, kibri
artık onu daha fazla kurtaramayacağı için, kaçacak yeri
kalmadığı için kabul etmişti.
10-Yunus 90 Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun
ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular
onu boğacak düzeye erişince (Firavun): «İsrailoğullarının
kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve
ben de müslümanlardanım» dedi.
Gördüğümüz gibi, sular onu boğacak düzeye eriştiği zaman
teslim olmuş… Tabi ki bu örneği teslim oluşun kelime manasını
görmek için verdim. Hadi o Firavun! Onu örnek alacak değiliz
ya! Başka ayetlere de bakalım…
332
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
27-Neml 42,43,44 Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: «Senin
tahtın böyle mi?» denildi. Dedi ki: «Tıpkı kendisi. Bize ondan
önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.» Allah’tan
başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan)
alıkoymuştu. Gerçekte o, küfre sapan bir kavimdendir. Ona:
«Köşke gir» denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve
(eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki:
«Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk
zeminidir.» Dedi ki: «Rabbim, gerçekten ben kendime
zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi
olan Allah’a teslim oldum.»
Melike Belkıs’ın ne dediğine dikkat ettiniz mi? Taht mucizesine
gerek kalmadığını, ondan önce (mektubun tesiriyle) Allah’tan
edindiği ilimle zaten Müslüman olduğunu söylüyor. Daha önce
inkâr eden bir kavmin melikesi olmasına rağmen ilmi konuda
geldiği seviye dolayısıyla teslim olduğunu söylüyor. Kendisinin
aldığı (Allah’ın lütfettiği) ilim onu inkârdan vazgeçiriyor ve
teslim olmaya itiyor. Süleyman’ın gönderdiği mektubu
inceleyerek, merak ederek, sarayından kalkıp gelerek araştırıyor
ve öyle inanıyor. İlme yeniliyor, bilerek, isteyerek…
11-Hud 13,14 Yoksa ‘Onu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De
ki: O zaman, Allah’tan başka kimi yardıma çağırabiliyorsanız
çağırın ve uydurma şeylerle dolu da olsa, ona benzer on tane
sûre getirin-iddianızda doğru iseniz. Size cevap veremezlerse,
333
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bilin ki o Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve Ondan başka tanrı
yoktur. Artık hakka teslim oluyor musunuz?
“Size cevap veremezlerse” diyor ayette! Yani artık başka
çareleri kalmazsa teslim oluyorlar! Neye teslim oluyorlar?
Doğruya, Hakka teslim oluyorlar. Müslüman olmaya…
Anlıyorlar da Müslüman oluyorlar. Bizse “anlamasak da (teslim
olduk) Müslüman’ız” diyoruz. Garip!!!
28-Kasas 53 Onlara Kur’ân okunduğu zaman, ‘Ona inandık,’
dediler. ‘O hiç kuşkusuz Rabbimizden gelen haktır. Biz daha
önce de hakka teslim olmuş kimselerdik.’
Okunduğu zaman ona inandılar ve doğru olduğuna şahitlik
ettiler. Daha önce de başka kanıtlar nedeniyle teslim olmuşlardı.
İkna olmuşlardı… Ezbere değil! Kanıtlarla, delillerle ikna
olmuşlardı…
72-Cin 14 «Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var,
zulmedenler de. İşte (Allah’a) teslim olanlar, artık onlar
‘gerçeği ve doğruyu’ araştırıp bulanlardır.»
Gördüğümüz gibi: Teslim olanlar, Müslüman olanlar “gerçeği
ve doğruyu” ARAŞTIRIP BULANLARmış. Her söylenene
inananlar değil.. Kitabını okumayanlar değil.. Anlamını
bilmeyenler değil… Sabah akşam üzerlerine, anlamını
334
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bilmedikleri kitabın manasının ineceğini bekleyenler değil…
İnandım deyip cennetlerinde zevk-ü sefa hayalleri kuranlar
değil… Matematiksel sevaplar biriktirenler değil… Yanık sesli
ilahiler dinleyerek bir yere varmayı umanlar değil… İçimizde
Müslüman olanlar da varmış, kendisine zarar verenler de…
Müslüman olanlar ARAŞTIRANLARmış, boş bakışlarla
masalcı hocaları dinleyenler, din denince her söylenene “şıp”
diye inananlar değil… Ben demiyorum, Kuran öyle söylüyor…
Elbette ki “Ben inandım” diyenlere “sen inanamazsın”
demiyorum. Ancak fazla değil, yorulmayın, azıcık düşünelim.
Hak etmek gerekmez mi? Bir yerlerde bir problem yok mu?
Neden inandığını bana değil, başkasına değil, kendi kalbine
anlatman gerekmez mi? ARAMAK, anlamak, idrak etmek ve
BULMAK gerekmez mi? Ne olur ayete bir daha bak! Bak,
teslim olmak için (Müslüman olmak için) ARAŞTIRMAK
gerekiyormuş… Ayeti mi inkar edelim, seni üzmemek, senin
beklediğini söylemek için!!! Sen kendi kitabını bile
OKUmazsan, anlamazsan nasıl BULacaksın? OKUsana dininin
kitabında ne yazdığını arkadaşım! Okumadan uçana kaçana
inanıyorsun, bir de okuyup Kuran’a inansana… Bırak
boncukları saymayı, zikrini (Kuran’la) Zikir’le yap. Allah’ın
ilmine teslim ol ki, özgürlüğüne kavuşasın. Bana değil, senin
okuduğunun sana faydası var, anlamıyor musun? Gel bilmem
ne halakasına katıl demiyoruz “oku” diyoruz sadece sana. Tek
gerçeğe teslim olmak varken neden yalana ve şüpheye teslim
oluyorsun!!!
335
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?iNàNĐık ĐèmèkLè iş ßiTTi mi
Madem İnanıyorsunuz Neden Tam Aksini Yapıyorsunuz?
Son tevhid dini olan İslamiyetin tek ve değiştirilemez kaynağı
Kuran’dır. Bunu ilk söylediğinizde herkes kabul eder. Oysa
bunu diliyle kabul edip icraatte kabul etmeyenler çoğunluktadır.
Çoğu inanan Kuran’ı övmek için över, içinde ne olduğunu
bildiği için değil! Ama birimiz çıkıp, işte biz dinimizin tek
kaynağının Kuran olduğunu bildiğimizden onun dışındaki
kaynakları din hükmü verecek manada göremeyiz dediğinde
işler değişir! En başta Müslümanlar tabi ki Kuran derler, ama
bunun yanında hadisler, rivayetler, mesneviler, risaleler,
külliyatlar, lar lar lar, ler ler ler… de var!!! Hani tek ve
değişmez kaynak Kuran’dı!!! Ne oldu! Bakıyorum da dilinizin
söylediğini, ama’larla inkar ediyorsunuz!!!
Kuran’a göre yaşadığını iddia edenlerin, gerçekten Kuran’a
göre yaşayıp yaşamadığını ise sadece Allah bilir. Ama
dinimizin tek kaynağı olan Kuran’da ne yazdığından haberdar
değilsek, Kuran’ı bir dinsiz olarak okuyan kadar bile, Kuran’a
göre yaşayıp yaşamadığımızı bilemeyiz. Buna rağmen
Müslüman’ım diyenlerin çoğu Kuran’ı okumuyorlar. Saçmalığa
336
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bakın ki kimileri okumadıkları kitaba inanıyorlar ve hak ettiği
biçimde okumadıkları için orada söylenenlerin neredeyse tam
aksini yapıyorlar. Ne acı!
Bir an için hadi biz de dinin tek kaynağının Kuran olmadığını,
onun yanında bütün ler ler ler ve lar lar lar’ın da dinin kaynağı
olduğunu kabul edelim! Yüzbinlerce hadisi Kuran’ın yanına
ikinci bir kitap olarak koyalım ve onlara göre de yaşayalım!
Çelişkileri nedeniyle bu mümkün değil ama hadi tamam, oldu
diyelim!!!
Örneğin; sahih kabul edilen ve meşhur ulema tarafından
hemfikir olunan hadislere göre bir kadın vücudunun tamamı
avret olarak görülür ve kadının mümkünse tüm vücudunu
örtmesi, en azından el, ayak ve yüzü hariç örtünmüş olması farz
kabul edilir. Bakın sünnet değil farz!!! O halde şimdi gözlerinizi
sulugözlü hoca efendilerin televizyon kanallarına ya da bilmem
ne cemaatinin ticarethanelerine çevirin… Gördünüz mü?
Hadi Kuran’ı biz yanlış anlamış olabiliriz de hani sizin
hadisleriniz Kuran’la uyum içinde ve doğruydu!!! Nedir
televizyon kanalınızdaki bu kadınların hali o zaman? Ne
yapıyorsunuz siz? Gerdanları açık kadınların oynadığı diziler ne
arıyor sizin kameralarınızın karşısında!!! Plaj görüntüleri veren
bikinili kızların oynadığı reklamların ne işi var televizyon
kanallarınızda!!! Haşemalı kızlar ve göbek altını göstermeyen
donlar giymiş delikanlılar yok mu deodorant ya da dondurma
337
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
reklamı yapacak!!! Neden haberlerinizi, saçlarını güzelce
yaptırıp süslenmiş ve en kaliteli makyajları yapmış kadınlar
sunuyor bütün ekranlarda!!! Hadi diğer kanallar yoldan çıkmış
diyelim, siz neden dinin bir diğer kaynağı olarak kabul ettiğiniz
hadis külliyatlarınızın hükmettiği emir ve yasakları
uygulamıyorsunuz!!! Acaba derdiniz din değil mi sizin? Acaba
dininiz imanınız anlattığınız şey değil mi sizin!!! Uydurulana
inandığınızı söylüyor, bir şekilde dayatıyor, ama kendiniz bile
ona uymuyorsunuz! Dininiz imanınız nedir sizin!!!
Peki hastaneler!!! Sizin kendi özel hastanelerinizde neden diş
hekimleri dolgu yapıyorlar? Hani diş dolgusu yapanın gusül
abdesti geçersizdi!!! Cünüp mü geziyorsunuz yoksa siz!!!
Madem doğum kontrol haramdı, marketlerinizdeki kondomlar
ne iş hacı!!! Balon niyetine şişirip çocuklara mı veriyorsunuz!!!
Madem inanıyorsunuz ulemanız söylemiş, neden dininizin
emrinin hilafında hareket ediyorsunuz!!!
57-Hadid 27 Sonra onların izleri üzerinde peygamberlerimizi
birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da
arkalarından gönderdik; ona İncil’i verdik ve onu izleyenlerin
kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. Türettikleri
ruhbanlığı ise, biz onlara yazmadık. Ancak Allah’ın rızasını
aramak için türettiler ama buna da gerektiği gibi uymadılar.
Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik,
onlardan birçoğu da fasık olanlardır.
338
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Niye kendi inandığınızı bile uygulamıyorsunuz?… Niye biliyor
musunuz? Ben söyleyeyim… Çünkü ikiyüzlüsünüz siz…
Riyakârsınız. Kendinize bile samimi değilsiniz. Eğer bir
hedefiniz varsa o hedefe ulaşmak için her şeyi mübah kabul
edebiliyorsunuz. İnandık deyip aslında inanmıyorsunuz.
Dilinizin söylediğini kalbiniz yalanlıyor. Siz -mış gibi
yapıyorsunuz, öyle bir yapıyorsunuz ki kendi yalanınıza
kendiniz bile şıp diye ikna oluyor ama iş nefsinize geldiğinde
ilk önce kendiniz uymuyorsunuz. Nefsiniz kabardığında eve
kapattığınız çarşaflıya değil, milletin namusuna dilinizi üst
damağınıza yapıştırıp “cık cık cık” sesleriyle ilk önce siz
bakıyorsunuz!
Desinler’e alışmışsınız. Dininizin hükmünü bile bırakın hadisi,
neredeyse üçüncü kitap olarak kendiniz veriyorsunuz. Cahile
cehalet satıyorsunuz. Sizin dil bilmez, kulak duymaz namazınız
dua ve şükür etmeyi bile unutturmuş, rekat ve kelime
saydırmakta size. Tefekkür edeceğiniz yerde boncuk
sayıyorsunuz. İnandık dedik diye iş bitti de, kazandık
zannediyorsunuz. İmanı da ilmi de verenin kim olduğunu
unutmuş, kendinizi bir şeyleri sonuna kadar hak etmiş
zannediyorsunuz. Irmakları hayal edip koşarken, ateşten
denizlere kulaç atma ihtimalinizi hiçe sayıyor, göz ardı
ediyorsunuz.
Kalemin ucu kırılmadan yazıyı bitirsem iyi olacak…
339
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
29-Ankebut 2,3,4 İnsanlar yalnız “inandık” demekle, hiç
sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Gerçek şu ki, Biz
onlardan öncekileri de imtihan ettik. Sözünde doğru olanları
ve yalancıları Allah böylece birbirinden ayırt edecektir. Yoksa,
kötülükler yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar. Ne
kadar kötü, ne kadar yanlış hüküm veriyorlar!
340
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yıLĐıźLàR söNĐüRüLĐü∂ü źàmàN
Mürselat’ı (Gönderilenleri) Düşünürken
Estiğinde o… her demde rüzgârlar… bir kavak pamuğuna binip
gitmek gibi heyecanla… kahırdan değil… sevinçten
ağlayanlardan olmak var. Ve görmek var… yeni bir doğuşla
doğacak müjdeyi… Kalplerde filiz verenlerin, sonuna kadar bir
haklı çınar olduğunu… Satürn’e kadar… Atbaşı galaksisine
kadar… On üzeri on dokuza kadar… “İşte bu! Şükürler olsun!
İşte bu!” diye haykırarak ve onurunla bir kez daha
reddedilemeyecek şekilde kanıtladığın, o güne ulaşmak var.
Verilmiş sözü, sözleri değil… Söz Veren’i… iliklerin ötesinde,
kalplerin en derininde, gözlerin en güzeliyle ve hislerin en
hislisiyle hissetmek var. Hissettiğin zaman…
Ama estiğinde o… her başka demde rüzgârlar… düşüp
devrilenlerden olmak da var. Şaşkınlık ve dehşetle uyanmak da
var. Özürlüler olarak, özürler üstüne özürler dileyebilmekten
özürlü olmak da var. On üzeri eksi on dokuzdan gelen keskin
bir sesle… “Geçtiii” diye işitmek de var. “Bundan haberim
yoktu” diyebilmekten men olunmak da var. Ay güneş bir olup
geçip giderken… yıldızlar silinip süpürülürken… bir katre
ateşböceği kadar ışığın olmadan karanlıklarda kalmak… gök
341
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yarıldığında aşağı… yer yarıldığında yukarı… dağlar
yürütülürken sağa sola kaçamamak… denizler kaynatılırken
öteye beriye kulaç atamamak da var. Hissetmek istemediğin
zaman…
“Ben yalanlamadım ki” desen de “düşünmedin de bilemedin”
denirken anlayıp da hüsrandan… ya da “buyur” edildiğinde…
“neyim bu lütfa layıktı” diyerek… sevinçten ağlamak da var.
Başına kuşların çamur yağdırdıklarının… sesle darmadağın
edilmişlerin… helak dalgalarıyla boğulmuşların… tufanlar
altında kalmışların… lavlar arasında taşlaşmışların… tapınılmış
olup da azmışların… ve aklını kullanmamışlıkla hüsrana
uğramışların peşine takılıp da… üç çatallı gölgeye gitmek de
var… Ayakları yere değmeden koşanlarla… yükselip alçalıp
huzurla süzülenlerle… tapınılmış olup da tapınılmayı
reddedenlerle… ve aklını kimseye teslim etmeyenlerle arkadaş
olup… mutlulukla ve kol kola uçmak da var. Bütün gözler,
zamandan koptuğu zaman…
Şimdi yap, yapmakta geç kalmış olacaksın… Şimdi söyle,
söyleyemeyeceksin… Şimdi gör, görmek işine yaramayacak…
Şimdi sev, sevmekte geç kalacaksın… Şimdi anla, anlamak için
çok geç olacak… Şimdi oku, okumak fayda vermeyecek…
Şimdi ara, arayıp da bulamayacaksın… Şimdi sor kendine,
sorulacaksın… Kaç şimdi ortak saydıklarından, onlarla
olacaksın… Yalanlama artık, yalanlayamayacaksın… Şimdi
yak ışığını… Bir mum bile bulamayacaksın… Yıldızlar
söndürüldüğü zaman…
342
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?Àpàçık ĐèLiL mi ÀRıyoRsuN
Gök Gürlüyor, Duymuyor musun?
Normal geliyor sana değil mi? Bak gök gürlüyor ve şelale gibi
akıyor yine bulutlar. Düşün bir an için… Olmasaydı bulut diye
bir şey, olmasaydı yağmurlar ve olmasaydı gök gürültüsü veya
gök gürültüsüz bir fizik kanunuyla yağsaydı yağmur! Öyle bir
dünya düzeni olsaydı da bunlarsız yaşansaydı hayat! Ve bir gün
aniden bulutlar kaplasaydı semayı ve elektriklenseydi gökyüzü.
Bir ışık aniden aydınlatsaydı yüzümüzü ve ardından gök
gürleseydi haykırır gibi kulağımıza! Ne korkardık değil mi? Ne
büyük bir şaşkınlığa uğrardık! İşte apaçık bir delil gelmiş olmaz
mıydı!!!
Olmasaydı yeryüzünde rengârenk bitkiler! Her yer sadece
çimlere bezenseydi ve hep böyle görseydik çevremizi.
Olmasaydı yüzbinlerce çiçek çeşidi ve belki de milyonlarca
milyarlarca gül, menekşe, lale, hanımeli… Ve bir sabah
baksaydık, çimlerin arasından o ana kadar tanımadığımız bir
papatya bitivermiş! Yeşil, küçük ve zarif bir dalın tepesinde
bembeyaz yapraklar ve ortasında parlak sarı tohumlar! Bu nasıl
343
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
oldu da oldu diyerek, şaşkınlıklar içerisinde kalmaz mıydık?
İşte apaçık bir delil gelmiş olmaz mıydı!!!
Bilmeseydik renklerini doğanın! Ne ağacın yeşilini, ne denizin
mavisini, ne kar’ın beyazını! Açık koyu tek renk tonlarla
algılıyor olsaydık her cismi, her maddeyi! Ve bir gün aniden
gözlerimizi açtığımızda masmavi dalgaların sahilimize
vurduğunu, yaprakların yemyeşil olduğunu, sokakta top
oynayan küçük beyin eve döndüğünde yanaklarının kıpkırmızı
kesildiğini ve kocaman kahverengi gözleriyle bize baktığını
görseydik! Yerimizde kalakalır, tüylerimiz kabarır ve nereden
çıktı bu renk cümbüşü demez miydik? İşte apaçık bir delil
gelmiş olmaz mıydı!!!
Olmasaydı kulaklarımız! Normal saysaydık kulaksız doğmayı.
Hiçbir ses duymasak, gözümüzle fark etmediğimiz hiçbir şeye
bakma ihtiyacı hissetmeseydik! Ve bir gün bir kızımız
doğsaydı, kafasının iki yanında iki garip nesne!!! Kızımız
insanlardan utanmasın diye gizlemez miydik bu ucube
yavrumuzun kulaklarını! Özürlü gibi büyüse ve bir gün alışkın
olduğumuz işaret diliyle deseydi “ben bir şeyler duyuyorum
anne”! Alıp hekime götürseydik ne oldu bu kıza diye! Bilim
adamları üzerinde deneyler yapsaydı kızımızın! Ve anlasaydık
ki yavrumuz bizim algılayamadığımız şeyler algılıyor. Gözünün
bakmadığı yerde olan hareketleri fark ediyor. Şimdi bak, bir tek
o özürlü doğmuş kızcağız değil hepimiz ucubeyiz ve sesler
344
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
duyuyoruz da üstünde bile duymuyoruz! İşte apaçık deliller
içinde yaşamıyor muyuz!!!
Olmasaydı düşünme diye bir becerimiz! Önümüze ne çıkarsa
onu yapıyor olsaydık. Bir meyve ağacına denk geldiğimizde
koparıp yesek, birkaç yünü kabarmış koyun gördüğümüzde
yaslanıp uyusak, bir su birikintisine rastladığımızda avucumuza
alıp içmeye çalışsak, hiçbir şeyi problem saymasak, geleni alsak
da hiç seçmesek, hiç biriktirmesek, yılanı gördüğümüzde
korksak ama kaçmayı bilemesek ve gökten bir kitap düştüğünde
açıp okuyabilsek ve sadece dediğini yapsaydık! Bir an devran
değişseydi ardından ve kafamıza düşen o kitabı açıp
okuduğumuzda aniden düşünmeye başlasaydık! Nasıl bir
karmaşa yaşardık ve nasıl bir düğüm çözülmesi olurdu
beynimizde! Nasıl atardı kalbimiz küt küt! Dur bir dakika, ben
düşünebiliyorum derken, ilahi özgürlüğü fark edip, çığlık
çığlığa semaya şükürle haykırmaz mıydık!!! İşte apaçık bir delil
gelmiş olmaz mıydı!!!
Her şey ne kadar da normal geliyor değil mi? Defalarca gök
gürlerken, ha bire şimşekler çakarken, altındaki bilimsel
tecrübemiz ve çözümlememizle basit bir doğa olayı deyip
geçiyoruz. Milyonlarca çiçek her bahar biterken topraktan “ne
güzel kokuyor”dan öte bir şey değilmiş gibi geliyor ve üzerine
basıp geçiyoruz. Doğal hayatımızdaki renk cümbüşünü hiçe
sayıp hd çözünürlükle görüntü veren televizyon ekranları
üretenlere hayran kalıyoruz. Sesler duyuyor, dokunuyor,
345
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kokluyor, anlıyor, ayrıştırıyor ve seçiyoruz… Ve kitaplar… Ve
Kur’an… Bırakın düşünmeyi, okumuyoruz bile, ne yazıyor
içinde diye! Ortalık ayetten geçilmezken, bizim tepemize alışık
olmadığımız bir mucize gelmesini bekliyoruz, inanmak ve
anlamak için!!!
İşte biz bu kadar cahil, nankör ve zalimiz! Kimimiz bilimsel
olarak açıklayabildiğimiz için Yaratan’ı reddediyor, kimimiz
açıklayamadığımız şeyleri Allah’tandır diyerek kuru kuruya
inanıyoruz. Allah’ım ne kadar cahiliz, ne kadar kendimize
kötülük yapıyoruz, ne kadar düşünmeziz!!! Ayetsiz (kitaptan
ayet almaksızın) bir tefekkür olsun diyerek başlıyoruz. Ayetlere
boğuluyoruz! Tabiat kelime kelime olmuş, hayatlar cüz olmuş,
kâinat kitap olmuş, okumuyoruz da anlayamıyoruz! Ve bir de
bakıyorsun ki o yüz on dört surede bunlar zaten anlatılmış. Bir
kez daha anlıyoruz ki, bu kitapta (Kuran’da) hiçbir şey eksik
bırakılmamış…
346
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
?TèhLikèNiN fàRkıNĐà mısıNıź
İblis’in Eski ve Yeni Numaraları
Acaba bugün şeytan bizim kitabımızı okumamamız için ne
tedbirler alıyordur? Tutup kolumuzdan çekiyor mudur?
Gözlerimizi arkadan yaklaşıp elleriyle kapatıyor olabilir mi?
Veya elimizdeki kitabı alıp yırtabilir mi? Ya da ne bileyim
oradan buradan üfleyip kitaptaki harflerin yerini değiştiriyor
olabilir mi? Bu şekilde olamaz elbette. Bu kadar ilkel
düşünüyorsak hala bu yüzyılda, bir baltaya da sap olmaz
sanırım bizden. Oysa şeytan maşa sahibi bir hilecidir, kendisi
müdahale etmez, insanları kullanır ve yapmak istediklerini
tuzak kurarak yapar. Eğer bizim okumamızı istemiyorsa bunun
birçok çeşit gizli yollarını kullanır ve bu yollar dosdoğru yol
üzerinden insanı çekmeye tuzaklıdır.
İnsanoğlu her geçen gün geliştiğine ve her geçen gün eski
yanlışlarını fark edip, düzeltip ileriye doğru adım attığına göre
şeytan da aynı oranda kendini ve tuzaklarını geliştirmek
zorundadır. Binlerce yıl önce okutmak istemiyorsa insanların
ağzından
insanları
öğrenmekten
korkutmak
üzere
peygamberleri büyücü, sahifeleri levhaları dokunulması haram
347
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kutsallar olarak kabul ettirip okuyup öğrenmemelerini sağlamış
olması kuvvetle muhtemeldir. Ama bugün Kuran’a
dokunursanız çarpılırsınız dedirtirse birinin ağzından, buna
kargalar bile güler… Mi acaba!!! Demek ki hala böyleleri bile
var aramızda!!!
İsrailoğulları zamanında şeytanın tuzaklarından biri Tevrat’ı
ahit sandığında saklatıp, sandığın açılarak bakılmasının büyük
günah kabul edilmesiydi. Bu suçu işleyenlerden öldürülenler
bile vardı. Peki bugün Kuran ahit sandığına kapatılmış derseniz
buna güler mi kargalar… Gülmez gülmez, o da yapıldı çünkü.
Ahit sandığı yok belki ama çeyiz sandığında saklayanlar ya da
sarıp sarmalayıp duvara çaktığı çiviye asanlar var hala. Demek
ki bu da yapılıyor.
Ancak esas tuzaklar türlü rivayetlerde saklı. Ve rivayet tarihine
baktığımızda çeşitli dönemlerde muhtelif okutmama tuzakları
görüyoruz. Bunlar günümüze kadar gelmiş durumdalar. Hayret
ki hala kabul görüyorlar. Birkaç tane sayalım…
- Kuran’a abdestsiz dokunulmazmış. (Genel kabul görmüş
olduğu halde ayet tahrifidir. Ayetteki ona temizlerden
başkasının ilişemezliği zarar veremezlik ya da anlayamamazlık
gibi anlamlara gelir. Abdest ve benzeri bir kelime geçmez ve
böyle bir durum söz konusu değildir. Bunu böyle söylemek
pisliğe bulanmış ellerle kitaba dokunmayı hak göstermek,
saygısızlığı doğru bir tavır saymak değildir elbette)
348
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
- Kuran’ı herkes okuyup anlayamazmış. (O’nun anlaşılmasını
kolaylaştırdım, diyen Allah’ı yalancı çıkartmak ve ayete karşı
gelmektir)
- Kuran’da her şey yokmuş. (Bu kitap eksiksiz bir kitaptır,
diyen Allah’ın sözüne inanmamaktır.)
- Kuran’dan okunanların anlamını ancak din âlimleri
anlayabilirmiş. (Bu kitap apaçık bir kitaptır, bütün insanlara
gönderilmiştir, diyen Allah’ı yalanlamaktır)
- Başka kitaplara da ihtiyaç varmış. (Bu kitap size yetmiyor mu,
diyen Allah’a “hayır, yetmiyor” demektir)
- Kuran’ın birilerince açıklanması şartmış. Kendimiz anlam
veremezmişiz. (Kuran kendi kendini açıklayan bir kitaptır,
diyen Allah’ı yalancı çıkartmaktır)
- Kuran dışındaki dini hükümlerden de sorumluymuşuz. (Bu
kitaptan sorulacaksınız, diyen Allah’a başkalarını eş koşmaktır)
- Bu kadar âlim yanlış mı yapmışmış. Hepsi yanlışmış da bir tek
anlarız diyenler mi doğruymuş. (İnsanların çoğuna uyarsanız
sizi yoldan saptırırlar, insanların çoğu yanlış yoldadır, diyen
Allah’a güvenmemek, uyarısına kulak asmamaktır)
349
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
- Sadece Kuran’a uyarım, istersem nafile ibadet de yaparım
demek, sünneti hiçe saymak, sünneti terk etmek demekmiş.
(Kuran’da peygamberimizin kıyam günü yapacağı tek şikâyet
ümmetinin Kuran’ı terk etmiş olmasıdır, sünnetini değil.)
- Kuran’ı Arapça okumak gerekirmiş. Türkçesini okursanız
anlamı
değişirmiş.
(Peygamberimize
hitaben
“Onu
ANLAYASINIZ DİYE Arapça indirdik” şeklindeki ayetin
“Arapça” kelimesine takılıp “anlayasınız diye” bölümünü
reddetmektir. Çünkü ilk muhatap Arap olduğu için Kuran
Arapçadır. Bu manayı anlayamayıp da illaki Arapça demek
cahillik değil, hiç kusura bakılmasın cahillik ötesi bir şeydir. Bir
akıl tutulmasıdır.)
İlk etapta aklıma gelenler bunlar. Bu saptırmalarla şeytan bugün
Müslüman olduğunu söyleyen birçok kimseyi maalesef
kandırmış durumdadır. Peki şeytan, her şeye rağmen Kuran’ı
anlayarak okumaya çalışanları rahat bırakmış olabilir mi? Biz
okuyup anlamaya, üzerinde derin derin düşünmeye çalışıyoruz
diye terk etmiş midir bizi? Yoksa bizim için de özel engelli
parkurları var mıdır? Bence vardır. Okuduğuna güven
kaybettiren ve “demek ki ben de anlayamıyormuşum”a götüren
tuzaklardır bunların çoğu. Birkaç tane sayayım…
- Muhkem ayetlerle müteşabihleri ayırt edememeden
faydalanarak en açık ayetlerin bile altında çok daha derin
manalar olduğunu ve bunları anlayamadığımızı iddia edebilir
350
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şeytan. Ki bunun örneklerini para kazanmak için satılan kısmi
tefsirler olarak kitapçılarda görmeye başladık. Vay be, demek
bu anladığımız gibi değil de böyleymiş dedirten bu kitaplar
insanları “ben asla bu manayı bulamazdım, demek ki
anlayamıyormuşum ben okuduğumu” şeklinde bir yanılgıya
sürükleyebilir.
- Kadimlere meraklı, kerametsever veya mucizeperest insanlara
Kuran’da geçen mucizevî olayların altında medeniyetlerin
sözde bilimsel temellerinin yattığını abartarak anlatışlar ve bu
yolla başka bir tarih bilgisi oluşturarak aslında yeni bir
rivayetler
zinciri
oluşturmaktır.
Kitapçılara
bakınız,
göreceksiniz yine.
- İlla ki bazı rivayetleri reddetmek adına ayetlerin altında başka
anlamlar olduğu zannını okuyana vererek ayetin manasını
kovmaya çalışabilir şeytan. Oysa bazı rivayetlerle ayetlerin
çakışması kadar doğal bir durum yoktur. Her rivayet de yalan
değildir ve pek tabi ki doğru olabilecek pek çok hadis de vardır.
Ancak hükmün Kuran’dan alınması gerektiği asla
unutulmamalıdır.
- Belki bazıları samimi olarak ve iyi niyetle ayetlerin daha da
derinine inmeye çalışıyor olabilirler. Oysa ayetler hep bir ders
niteliğindedir. Bize fayda ya da zarar getirmeyecek konularla
ilgili zorlamalar ayetlere dayatılmamalıdır. Bu gereksiz derinlik
de bizi ayetlerin manasından uzaklaştırabilir. Örneğin denizin
351
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yarılıp karşıya geçilmesinde İsrailoğullarının inançsal ve
özgürlük durumu ve Musa Peygamber’le bağlantılı ders yükü
göz önüne alınması gerekirken denizin aslında yarılmadığı, yer
altında bir tünel hazırlandığı veya Nuh tufanının yerel mi
olduğu genel mi olduğu gibi hususlar her nasıl olursa olsun bize
bir fayda ya da zarar verecek şeyler değildir. Olayların
Kuran’da açıklanmayan kısımları her nasıl olmuşsa olsun dersin
temasını değiştirmez. Biz oradan alacağımız derse, verilen
mesaja odaklanmalıyız. Elbette müteşabih ayetlerde bir
fizikçinin bakışı ile alacağı ders ile bir esnafın ya da bir
öğrencinin veya bir sığır çobanın alacağı dersler pekâlâ farklı
olabilir. Yine de kimse kendi algısını başkasına dayatmak
durumunda değildir. Bu tür durumlarda tahsil seviyesi düşük
olan kişi Kuran’ı gerektiği gibi anlayamadığı yanılgısına düşer.
Oysa herkes Kuran’dan nasibini almaktadır. Kuran bir derstir ve
gelmiş geçmiş ve gelecek herkese hitap ettiği gibi her yaşa,
tahsile, makama, topluluğa da kendi seviyesinde ve
doluluğunda hitap eder. Her insanın imtihan soruları kendine
özel olan bir sınavdır hayat.
Neticede şeytanın tuzakları da insanın gelişimi ölçüsünde
gelişecek ve bize daima “oku” emrinin hilafında olacak şekilde
“okuma” diyecek, “düşün” emrinin yerine “anlayamazsın,
düşünme” diye dayatacaktır. Bu dikkatle ve vesveselere
yenilmeden okuyanlardan olmamız dileğiyle.
352
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ßiTkiN ĐüşèRkèN
Ne Kadar da Benziyor Sözleri
Susmak geldi içinden. Susamadın. Anlatabilirim diye düşündün.
Sen anladıysan herkes anlar ZANnettin. Anlatamadın.
Göstermek istedin, bakın güneş orada. Avuç avuç balçıklarla
koşuşturdular. O kadar meyilli ki insanoğlu hizipleşmeye, ne
desen seni de hizipçi sandılar. O kadar benziyor ki sözleri
birbirine, şaşırmamak elde değil… Ayetleri bir bir okuyorsun,
sana ve birbirlerine karşı duruşlarındaki sözlerinde… Onlarsa
tek kelimeyi bile heceleyemiyorlar.
Sana bu saçmalıkları kim öğretiyor, kimlerdensin sen dediler.
Yok kimse öğretmiyor, kitabımdan okuyorum dedin.
İnanmadılar. Belli ki vardır birileri dediler. Yok dedin, var
dediler. Yok kardeşim hiç kimse dedin. Vardır vardır dediler.
Ya Rabbena! Biliyorum kınama, bunları da sen yarattın;
vesiledir, ibrettir.
Düpedüz sapmışsın sen dediler. Sapmışsam sapmışım, siz
okuyun da sapmayın… Okuyorum dediler. Daha da
uzaklaştılar. Bak burada bu yazıyor, reddedilir mi hiç! Elbette
353
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
reddetmiyorum dedikten sonra başka kabullere dönüp yine
reddettiklerini bile fark edemediler. Ya Rabbena! Nasıl bir
idraktır bu!
Acaba insanları üzüyor muyum dedin. Döndün bir kez daha
kendini gözden geçirdin. Sözlerinin öfkesine pranga vurdun.
Güzel sözler söyleyip, uzun uzun anlattın. Bakın dedin, bir kere
bir yine bir eder… Sen, iki demiş olanlardan daha mı iyi
bileceksin dediler. Bir zamandan beri üçtür diyenlere
benzediler. Üzmeyeyim dediğinde, onlar seni daha da çok
üzdüler. Ya Rabbena! Daha ne diyeyim, hangi kelimeyi
kullanayım!
Sen gönülden sevdin, acıdın yüzlerine bakarken. Onlar “seni
severiz seni” deyip dalgaya meylettiler. Sen adamakıllı bir
adamdın, ne oldu sana böyle dediler. Seni anlamak yerine seni
yargılamayı tercih ettiler. Ellerinde etiketler, yapıştırıp durdular
da göremediler hiçbiri seni ifade edemiyor. Sussan olmuyor,
susmasan olmaz, yazsan olmuyor yazmasan olmaz… Sen
dinden bahsettin siyaset zannettiler. Meselelere ucundan
dokundun, dininden şüphelendiler. Bayrağımız ortak dediğinde
ırkçı oldun, Kuran’ı gösterince dinci. Ya Rabbena! Bu nasıl bir
akıl tutulması, anlayış ver bana!
Bu kitap bize yetmiyor mu, diye sordun. Yetiyor tabi dediler,
sonra yetmiyor gibi başkalarını tercih ettiler. Diller “elbette”
derken, bedenler “hayır yetmez” diye haykırdı. “Okumak lazım
354
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
elbet” dedikten sonra ne yalandır ki okumadılar! Ya Rabbena!
Nasıl göremiyor bu gözler! Ne örtü varmış şu kalplerde!
Şu kadarcık bir yolda bitkin düşüyoruz. Şimdi düşünüyorum da
peygamberimi, peygamberlerimi ve tüm elçileri. Ne
meşakketler çekmişsiniz. Ne cehaletlerle, ne cahillerle
mücadele etmişsiniz. Şimdi çok daha iyi anlıyorum. Ne
güzelmişsiniz siz… Ne dertliymişsiniz, ne yürekler varmış
sizde. Ne büyük işler başarmışsınız. Ne sabırlıymışsınız. Ne
dirayetliymiş, nasıl bir irade nasıl bir kalp mutmainliği varmış
sizde!
Ya Rabbena! Sen onların hepsinden razı ol. Hepsini en yüce
makamlarına yücelt. Onlara katre kadar hüzün verme. Biz onları
çok sevdik. Her birinin kalbini kalbimizde, yüreğimizde,
ciğerimizde hissettik. Ne olur, Sen de onları çok çok sev. Bu
dünyadaki hüzünlerini sonsuz mutluluklara çevir. Kendi
cahilliğimizi, etkisizliğimizi ve zayıflığımızı görüyorum da…
Ne mükemmel kullarınmış onlar senin…
Ve ibret al ey nefis… Her yağmur beni ben yapar. Sense hep
güneş ararsın. Geçici sevinçler göğsüne dolar. Bense hüznümle
sarmaş dolaş…
355
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Đü∂ümLèRè üfLèyèNLèR
Yangına Körükle Gidenler
İnsanlara sevgiyle bakmak, onları sevmek elbette ki iyi bir şey.
Yine de kimileri vardır ki bilmeden, anlamadan, belki de
Allah’ı sever gibi başkalarını severler. İnsanlar onları
gördüklerinde belki inançları sebebiyle, belki görmek istedikleri
gibi gördüklerinden dolayı, belki de kendilerine benzer şekilde
giyindikleri için hoşlarına giderler. Hele ki konuştuklarında
onlara kulak verecekleri şeyler söylüyorlar ve kalplerini
fetheden sözlerle göğüslerine işliyorlarsa, yanlış sözler bile
söylediklerinde onlara katılır ve hem onları hem de kötülüğü
yakıştıramadıklarından yanlış işlerini bile savunurlar. Ya o
kadar güvendikleri insanlar, bu bağlılığı hak etmiyorlarsa!!!
Eğer durum öyle ise, sevilenler yaptıkları yanlışları ve
söyledikleri yalanları çok iyi bildikleri için çok muhtemel ki
tedirgindirler. Her çıkan haykırışı haklı haksız demeden
mahkûm ederler ve kendilerini sevenleri de onlar gibi tepki
göstermeye yardıma çağırırlar. Çünkü suçlarını çok iyi
bildikleri ve bunun haricinde birçok yalanları ve hileleri olduğu
için her çıkan gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar.
356
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
63-Münafikun 4 Onları gördüğün zaman, görünüşleri hoşuna
gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar, dikilip
dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine
sanarlar; onlar gerçek düşmandır; onlardan sakın. Allah
onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar!
Güzel işler de yaparlar elbet ama göz boyama altında yaptıkları
bu güzel işler, işledikleri fahiş hataları görmezden gelmeye
neden olur insanlar için. Kula kul olurcasına derin bir sevgiyle
kahramanına bağlanan insanlar, derin bir yanılgı içerisinde
olduklarını bile daha anlamamışken, bir de bakarlar ki daha bir
başka güzelimsi insan türemiş ve artık onun etrafında
toplanmışlardır. Onu belki daha da çok severler. Öyle güzel
sözler söyler, öyle makbul işler yaparlar ki peşlerinden koşa
koşa gidilir onların. Gün gelir de bir bakarlar ki, yeni sevdaları
bir öncekini yerden yere vurmaya başlar. Ama onları öyle içten,
öyle can damarlarından yakalamıştır ki, eskisini yeriyor diye
onlar da, o eskiden çok sevdikleri kişileri ve bir zamanlar
alkışladıkları işleri yermeye başlarlar. Oysa ne yenisi ne eskisi,
kötü işleri güzel sözleriyle ve ardındaki kötülükleri örtülmüş
iyiliklerle boyamaktan öte değildirler. Öyle bir karanlıktadırlar
ki parıldayan ve eriyip gideceği kesin olan mumlarla
aydınlandıklarını zannederler. Muma bakarken gözleri kamaşıp,
karanlığın şerrini göremezler. Oysa gerçek olan sabah aydınlığı,
ancak şafağın sökmesiyle gelecektir.
357
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Düğümlere üfleyen kim olursa olsun fark etmiyor. İster kadın,
ister erkek, ister hükümdar, ister müdür hiç fark etmiyor. Onlar
başkalarını kıskanır ve onlardan daha güçlü, daha zengin, daha
söz sahibi, daha itibarlı, daha bir rütbeli ve kısaca heva ve
hevesleriyle üstün olma peşindedirler. Düğümlere üfleyenler
bizi hep kandırırlar, aldatırlar. Asıl niyetleri sorunumuzu
çözmek değil o sorundan menfaatler sağlamaktır. Aynen falcılar
veya üfürükçü hocalar gibidirler. Asıl niyetleri düğümleri
(olayları, karışıklıkları, problemleri) çözmek değil onlara
üflemekten (menfaat temin etmekten, yaraları kaşımaktan,
ayrılmışlıkları körüklemekten, sorunları bir fırsat olarak
görmekten, çözüyormuş gibi yapmaktan, karışıklığın karşısında
gibi görünerek nemalanmaktan) ibarettir. Çünkü onlar daha çok
mal ve para kazanan başkalarını, yerini aldıkları daha öncekileri
ya da kendilerinin yerini alma ihtimali olanları kıskanmakta, kin
ve haset gütmekte, bu yüzden ellerindeki güce sıkı sıkıya
sarılmakta, doğrunun ve hakkın değil baş ezmenin, daha fazla
malın ve daha üstün gücün peşinde koşmaktadırlar. Oysa
köprüyü geçene kadar dayı dedikleri çöl ayılarının sonunda
yemek üzere onları kullanmakta olduğunu, ya da dost saydıkları
tarafından günü gelince benzerleri gibi çöpe atılacaklarını,
yandaşlarının ve sevenlerinin bile, yenisini, daha çok verenini
ve daha itibarlısını bulduğu anda onları terk edeceklerini yok
saymaktadırlar. Yakın ve uzak tarih bunun örnekleriyle doludur.
İşte tam da bu yüzden herhangi bir insana değil, sadece ve
sadece tek olan Rabbe sığınmak, yaratılmışların şerlerinden
358
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
uzak durmanın en makul yoludur. Seven için de böyle, sevilen
için de…
113-Felak Suresi: De ki, Şafağın Rabbine sığınırım.
Yarattıklarının şerrinden. Çöktüğü zaman karanlığın
şerrinden. DÜĞÜMLERE ÜFLEYENLERİN ŞERRİNDEN.
Ve kıskandığı vakit kıskananın şerrinden.
İnsanların Rabbi sadece ve sadece tek olan bir Rabdır. Bir insan
ya da başka bir yaratılmış değildir. Mesele bir insanı fiilen tanrı
saymak değildir. İnsanlar başka insanların peşinden,
kendilerinin sahibi gibi, maliki gibi de gitmemelidir. İnsanların
maliki de sadece Allah’tır. Farkında olunan ya da olunmayan
her türlü kölelik insan onurunu zedeler. İnsanlar sevilmelidir
ama Allah’ı sever gibi değil. İnsanlara güvenilebilir ama bir
insana Allah’a güvenir gibi güvenilmemelidir. Çünkü kötülük
en az görünenden geldiği kadar, görünmeyenden de gelir.
Şeytan kötülükleri süsleyerek iyiymiş gibi gösterir. İnsanlara
vesvese vererek, başkalarıyla onları korkutarak, sinsi planlarla
sözlerini onaylatacak hikâyeler uydurarak, doğruyu yanlış,
yanlışı doğru gösteren ya da koyunları ürküterek başka bir yola
yönelten bir yılan misali, insanların kalplerinin üzerine kıvrılıp
yatarak yapar bunu. Oysa insanlar kalplerinin temiz olduğunu
düşünerek aldanmaya devam ederler. Ta ki bir başka ve daha
derin bir korkuya kapılana kadar. Keşke insan korktuğunda ve
telaşa kapıldığında Allah’a yönelmesi gerektiğini ve onun
359
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
indirdiği rehber olan Kuran’a sarılmasıyla tüm korkulardan
emin olabileceğini bir bilseydi…
114-Nas Suresi: De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.
İnsanların malikine. İnsanların İlâhına. Şerrinden sinsice
fısıldayanın. O ki insanların göğüslerine fısıldar. Gerek
cinlerden, gerekse insanlardan.
Tüm bunları münafıklara aldanmamayı öğütleyen Münafikun
suresinde, karanlıklardan sabah aydınlığına geçiş (şafak)
manasına gelen Felak suresinde ve insanlar (toplum, halk)
anlamına gelen Nas suresinde hissetmek ne kadar da manidar…
360
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çokLuk yàRışı
Tekasür Suresinin Düşündürdükleri
Acaba insan kendisini zayıf gördüğü için mi sırtını çokluğa
dayar veya övünmek için mi? “Biz sizden fazlayız” dediğimizde
acaba bu bizim her daim doğru olduğumuzu mu gösterir? Çok
olmamız güvende olduğumuzun garantisi midir? Birçok sayıda
oluşumuz, inandıklarımızı ve güvendiklerimizi sorgulamamız
önünde bir engel mi olmalıdır? Kabullerimizden sonra mı
inanmalıyız, inandıktan sonra mı kabul etmeliyiz? Yoksa her
ikisinden önce sorgulamış olmamız gerekmez mi? İkna olmayıp
inanmamakla, ikna olmadan inanmak arasında çok mu fark
vardır?
Bir tarafta ikna olmadığı için kabul etmeyenler çokken, diğer
tarafta ikna olma ihtiyacı hissetmeden kabul edenler birçokken,
ben ikna olup da kabul ettim ya da etme peşindeyim diyenler
neden bu kadar az? Ve niçin çokluklar tarafından hep
yalnızlaştırılır ve ötekileştirilirler? “Dünya dönüyor hepiniz
yanılıyorsunuz” dediği için kiliselerden aforoz edilenlerle
“Kuran’da bu inandıklarınızın tam tersi var” dediği için
361
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Müslümanlıktan saptığı ileri sürülenler arasında teknik olarak
ne fark var?
Bizim takımın taraftarı daha çoksa bütün maçlardan galip
ayrılacağının garantisi var mıdır? Bizim şehir daha kalabalıksa,
bu durum bizim yaşadığımız şehri daha mutluca yaşanılır bir
yer haline getirir mi? Bizim derneğimizin üye sayısı daha
yüksekse her yaptığı işin doğru olduğu anlamına mı gelir? Çok
fazla çocuğumuz varsa bu bizim hangi iyi ve makbul işimizi
ortaya dökmüş olur? Çok çoluk çocuğu olmak daha ahlaklı ve
övünülesi bir hayat mı demektir?
Herkesin Allah’a inanıyor olması kendi şahsımız için ne kadar
önemdedir? Bu şekilde, yani çokluk içinde olduğumuz için
Allah’a daha yakın mı oluyoruz? Yoksa mesele kendi
takvamızla ona ulaşmak değil midir?
Fabrikada seri üretilmiş sentetik halılar mı kıymetlidir, yoksa el
dokuması olanlar mı? Yeraltında bolca bulunan metaller mi
değerlidir, yoksa altınlar, platinler mi? Yeryüzünde her tarafa
yayılmış alelade çakılları, taşları mı boynumuza takarız yoksa
elması, turmalini, zümrütü, yakutu ve ametisti mi? Tercih etmek
zorunda kalsaydık saçlarımızı mı seçerdik iki gözümüzü mü?
Yoksa tek olan kalbimizi mi? Ve çeşit çeşit konularda yazılmış
kitaplar mı çok şey verir insana, yoksa eşi benzeri olmayan, her
çağa, her yere, her türlü insana öğütler veren ve hayatın tüm
362
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
gerçeğini içinde barındıran Yaratıcı’nın kitabı mı? Bana çok
olup da benzerlerinden daha değerli olan kaç şey sayabilirsiniz?
Mesele nicelik değil de nitelik olmasın!!! Çakma dindarlık değil
de orijinal bir takva olmasın!!! Taklit değil de sorgulayış
olmasın!!! Bizden çok var diye değil doğru ise benimseyiş
olmasın!!! “Göz göre göre yalanlara inanacak kadar gözlerimiz
kapalı mı” diye azıcık kendimize sorup düşünebilmek
olmasın!!! Çokları gibi, inanmak gerektiğini düşünerek takliden
inanmak değil de, gerçekten ikna olarak iman etmek olmasın!!!
Bizim cemaat daha fazla dediğimizde en doğru yolda
olduğumuzu mu ispat etmiş oluyoruz acaba? Çok paramız
pulumuz, malımız varsa, bu mallar bizim iyiliğimizi mi artırır,
sorumluluğumuzu mu? Hepsi bir yana, bu çoklukla övünme
nedir ki, bizim fert olarak övünülecek hiçbir şeyimiz yoksa
eğer! Ferdi başarı yoksa bu çokluğun bize ne faydası olabilir ki!
Filanca büyük kişinin bile zamanında taraftarı olması bizim
takıma gol attırır mı? Evliya kabul edilen falancanın, zamanında
bu cemaate/tarikata/mezhebe bağlı olması o yolun doğruluğunu
ya da o cemaate bugün bağlı olanların da iyi ve doğru insanlar
olduğunun delili midir? Mesele kendimizi düzeltmemiz değil
midir? Ve bu çokluk yarışı bizi bir felakete doğru sürüklüyor
olmasın!!! Bu mal yığış, bu para biriktiriş, bu çok evlat
sendromu, doğru olup olmadığı üzerinde düşünme zahmetine
bile girmediğimiz bu bir sürü görüş, gelenek ve töre, şükretmek
363
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
yerine bu nimet bolluğunu infak etmeyip stoğa çeviriş,
düşünmeden akıl yürütmeden her dini söylemi doğru varsayış
ve bu yolla gelen taraftarlık ve de çokluk zihniyeti bizim
sonumuzu getiriyor olmasın!!!
102-Tekasür Suresi “Çoklukla övünmek sizi oyaladı.
Mezarları ziyaret edinceye / ölünceye dek. Hayır! Yakında
bileceksiniz. Elbette, yakında bileceksiniz. Doğrusu, kesin
olarak bilseydiniz. Cehennemi görürdünüz. Zaten, onu
gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra, o gün
nimetlerden sorulacaksınız.”
364
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Thè QuRàN is oNLiNè, ĐowNLoàĐ fRèè
Allah’ın Sözlerini Kalbinize Download Ederseniz Neler
Olacak?
Nüzul, indirme, download ve benzeri farklı dillerdeki benzer
kelimeleri birbirinin yerine çokça kullandığımız bir devirde
yaşıyoruz. Belki de dillerin birbiriyle iletişimi ve alışverişi
sanıldığı kadar zararlı değil diye düşünmeye başladığımı itiraf
etmeliyim. Özellikle bilgisayar kavramı olarak download
(indirme) kelimesinin kullanılışının tesadüf(süz)lüğünü manidar
görüyorum. Bu kelimelerin manasal çerçevesinde; Allah’ın
düzenini gösteren kâinatın oluşumunu, Kuran’daki ayetlerin
peygamberimizin kalbine indirilişini ve bugünkü insanlar olarak
Allah’ın dersinin bizim de kalbimizde yer edişini benzer
görerek, bu kalbe indirilişin bize olan davranışsal ve hissi
etkilerini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.
Allah Kuran’ı bizim için indirmiştir. Ama biz onu kendi
aklımıza ve kalbimize indirmek yerine ziplenmiş (!) bir
vaziyette duvarda ya da kütüphanemizin en ulaşılmaz rafında
tozlar içinde tutuyoruz. Yani eğer okumuyorsak Kuran’ı,
değerli gördüğümüz için internetten indirip, hiç açmadan
arşivimize attığımız ve unuttuğumuz bir veri gibi sakladığımızı
365
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
düşünüyorum. İçinde doğruların yazdığına duygusal bir
eminlikle inanıyor ama mantıksal zeminde o doğruların,
dağarcığımızda (hard diskimizde) birikmiş bir sürü bilgiyle
uyumlu olup olmadığına bakmıyoruz. Aynı zamanda antivirüs
özelliği de olan Kuran’ı hayatımıza kurmuyor (setup) ve
kendimizi onunla güncellemeyi (update etmeyi) aklımıza bile
getirmiyoruz. Sistemin dışında kalan, sistemle uyumunun ve
(truva atlarının) saldırganlığının olup olmadığına emin
olmadığımız başka başka programcıkları yükleyip duruyoruz
hayatımıza.
Bu çerçevede teşbihli üslubu normalleştireyim. Okumadığımız
Kuran’a sonuna kadar inandığımızı ve dinimizi yaşadığımızı
zannederken, din adına söylenen her şeyi hiç düşünmeden
Kuran’a uyumlu kabul edip, bu haliyle iman etmiş olduğumuzu
düşünüyoruz. Bazen öyle anlar geliyor ki din adına birçok
çelişkiler ve anlamsızlıklarla karşılaşıyoruz. Bunlara cevap
verebilmek için ya Kuran dışı birçok din kitabına, ilmihallere ya
da vaazlara başvuruyor ya da aklımızın yetmediği zannıyla
“vardır bir açıklaması” deyip geçiyoruz. Böyle mantıksız
bastırmalar yerine eğer biraz olsun aklımızı işletebilsek
karşımızda dev gibi bir sorunlar yumağı olduğunu göreceğiz.
İşte o anda korkmak gayet doğaldır. Çünkü iman tehlike altında
diye düşünürüz. Gerçekten de öyledir. İşte bu, gerçek sorun’un
farkına varıştır. Çünkü daha öncesinde korkuya dayalı
imanımızla zaten, gerçek manada iman etmiş değilizdir de
haberimiz yoktur!
366
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Eğer o anda aklınızı kullanmaya devam ederseniz dininizin,
imanınızın hakikaten elinizden gitmekte olduğunu fark
edersiniz. Bu yüzden tahkik etmekten vazgeçerseniz, bilin ki
kaybedenlerden olursunuz. Ama her şeye rağmen üzerine gider
ve Allah’a yalvarışla anlamaya meylederseniz O da sizin
kalbinizi temizler. Eğer dilerse ilmi de verir. Hurafe olduğunu
aklınıza bile getirmediğiniz hurafeleri, yalan olduğunu
düşünmekten bile korktuğunuz din adına söylenmiş yalanları,
hatta savunduğunuz geleneksel inancınızı bir kenara bırakmaya
hazır olacak kadar imanınızı tehlikede gördüğünüz o an
bilmelisiniz ki aynı zamanda gerçek anlamda iman etmeye en
yakın olduğunuz andasınızdır. O anı yakaladığınızda eğer
Kuran’ı hak ettiği biçimde anladığınız dilde okumaya karar
verirseniz başınıza gelecekleri hayal bile edemezsiniz.
Anlatmak bile zor ama birkaç örnek vermeye çalışayım yine de.
İnanın boş konuşmuyorum, download anında neler olabilir, bir
kulak verin sözlerime. Açıklamalarım bu tecrübenin
benzerlerini yaşamış olanlara değil. Onlar zaten beni çok iyi
anlayacaklardır.
Doğruları öğrendikçe göğsünüz sıkışacak, okudukça hem
şükredecek hem de arada bir içiniz titreyerek irkileceksiniz.
Korkunuz adeta müjdelenmeye dönüştükçe “acaba” daha neleri
yanlış biliyormuşum diye merakla ve içinizden bir şeyler akar
gibi sorgulayacaksınız kendinizi. “Eyvah”lar ve “vay be”leriniz
birbirine karışacak. “Bu da mı yalanmış, yok canım, yanlış
anladım galiba” derken ürkerek dönüp bir kez daha, bir kez
367
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
daha, bir kez daha okuyacaksınız ve “hakikaten bildiğim bu şey
de yalanmış” diyeceksiniz. Şeytanın foyalarını an be an, gün be
gün, bir bir açığa çıkarmaya başlayacaksınız.
Her okuduğunuz satır ve o güne kadar içinizde oluştuğu halde
dikkate almaktan çekindiğiniz iman götüresi sorularınızın
cevaplarını Kuran’da fark ettikçe şükrünüz daha bir artacak. Ve
ardından sadece şeklen değil içi dolu dolu olarak manasal
secdelere varıp duracaksınız. Biraz ara vereyim şu download
işlemine deyip başka şeylere bile yöneldiğinizde bir süre daha
kalbiniz kütür kütür atmaya ve beyniniz öğrendiklerinizle
kaynaşmaya devam edecek.
Allah’ın size bazı şeyler için geçmişte fırsat vermemiş
olmasının ne kadar da büyük bir lütuf olduğunu fark
edeceksiniz. Değil bir yıl, bir gün önce bile ne kadar cahil ve
aklını kullanmamış olduğunuzu Kuran’ın her sayfasında berrak
bir aynaya bakar gibi göreceksiniz.
Allah istemedikçe kimsenin iman edemeyeceğini ve en basit
ifadeleri bile anlayamayacağını kesinkes kavrayacaksınız.
Kendiniz için duyduğunuz sevinci, diğer insanlar için
duyduğunuz kaygı baskılayacağı için açık söyleyeyim aynı
zamanda çok üzüleceksiniz. Hele ki daha önce bazı
söylediklerinizle taban tabana zıt şeyleri söylemek durumunda
kalacağınız için size inanmama ihtimalleri aklınıza gelecek.
Yine de tükürüğünüzü yutup “doğruyu söylemek en doğrusu”
368
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
diyeceksiniz. Artık beyaz yalanlara bile yüz vermeyeceksiniz.
Sizi kınamaları pahasına da olsa doğru olacaksınız, doğru
söyleyeceksiniz. Anlatabilmek için yırtınmaya azmedeceksiniz.
Geçmişte ne Allah adını anarken ağladıklarınızın, ne
bulunduğunuz toplu ibadet ortamlarında hissettiklerinizin, ne de
o güne kadar kıldığınız namazlarınızın sizi hiç böylesine
titretmemiş, kalbinizi yerinden çıkacakmış gibi sevinç ve
şaşkınlık ifadeleri ile bir arada sarsmamış olduğunu
göreceksiniz.
Geçmişinizde, Musa’nın denizi yarmasını, Nuh tufanını,
İbrahim’in ateşte yanmamasını dinledikçe veya okudukça kendi
peygamberimiz adına gizli bir kıskançlık duymuş olduğunuzu
hatırlayacak, daha doğrusu farkına varacaksınız. Madem benim
peygamberim en muhteşemi, niçin aksiyonu düşük mucizeler
anlatılıyor diye düşündüğünüzü hatırlayacaksınız. Oysa Kuran’a
göre hiçbir nebiyi birbirinden ayırt etmememiz gerektiğini
bilseydiniz belki de bu vesvese ya da şeytani aldatmaların ve de
bazı
uydurmaların
tesirine
girmeyecek
olduğunuzu
anlayacaksınız.
Üzerinizden çok ciddi bir yük (kargaşa, takıntı haline
getirdiğiniz davranışlar, çelişkiler yumağı, hayatın anlamı ya da
anlamsızlığı ve çözümsüzlük) kalktığını hissederken aynı anda
çok ağır bir sorumluluk yüklendiğinizi hissedeceksiniz.
Anladıkça daha çok anlamaya çalışacak, aynı zamanda
369
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sevdiklerinizin de anlayabileceğini düşündüğünüz Kuran (din)
gerçeklerini bir an önce onlara tebliğ etmek için
sabırsızlanacaksınız. Kendi imanınızı artık geri almaması için
Allah’a yalvarışlar içinde dualar ederken sevdiklerinizi de bir an
önce kurtarmak isteyeceksiniz.
Kafanızda her şimşek çaktığında Kuran’ı kaç defa öpeceğinizi
sayamayacaksınız. Ayetleri okudukça Allah’ın bizzat sizinle
konuşmakta olduğunun farkına varacaksınız. Bu ilk zamanlarda
gözleriniz hiç kurumayacak. Geçmişteki sert ya da yumuşak
hatalarınızı hatırladıkça tövbeler üstüne tövbeler edeceksiniz.
Hele ki yanılgıda olan bu kadar insanın içinden sizi seçip
lütfuna layık gördüğü için “Allah’ım benim ne liyakatim vardı
ki bana bu kadar paha biçilmez bir hediyeyi verdin” diyerek
sevinçten ağlayacaksınız.
Önünüzdeki döneme yönelik nasıl davranışlara gireceğiniz
hususunda kâh ümitsizliğe kapılacak, kâh mutluluğa gark
olacaksınız. En güzeli ise sevdiğiniz insanlar için bugüne kadar
yapmak isteyip de yapamadığınızı düşündüğünüz dini
yöneltmeler için aslında çok da bir şey kaybetmediğinizi, hatta
işinizin kolaylaşmış olduğunu göreceksiniz.
Ve sonra hem kendinizi düzeltme gayretiyle nefsinizle, sizi
halen eski durumunuza geri çevirmek veya farklı bir mayın
tarlasına sokmak için yeni tuzaklar kuracak olan şeytanla ve
hem de insanların tepkileriyle mücadeleniz başlayacak.
370
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Mücadeleniz devam ederken bu güne kadar hiç olmadığı kadar
kalbiniz mutmainleşecek, inandıklarınıza artık bilerek ve
aklınızla barışık olarak yöneleceksiniz. Gerçek dinin ne
olduğunu günbegün daha da iyi anlamanın huzuruna
varacaksınız. İşin ilginci tüm bunlar sadece ve sadece “oku”
emrini anladığınız dilde hakkıyla yerine getirmeye çalışmanızla
başlayacak. Baharla beraber çiçek açan bir erik ağacı gibi…
Sonrası… Fiilen zaten sırat köprüsünün üzerinde olduğumuzun
farkındalığıyla, artık eğer Allah’tan sakınır, aklımızı kullanır ve
sadece Allah’a güvenirsek umulur ki başaranlardan olacağız.
Her zaman için çok çok eksiklerimiz olduğunu bildiğimizden,
hiç bir zaman kendimiz hakkında emin olamasak da yine de hiç
bir zaman O’ndan ümidi kesmeyeceğiz.
371
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ĐüşüNmèĐèN Đo∂Ru pèşiNĐè
Yazıklar Olsun Her Yalancı İftiracıya
Kapı tokmağı itaatkâr, biliyor sahibini! Sabah yeli günaydın der
gibi! Bahçe günün neşesine hazırlanıyor. Bir efendi yok dalların
arasında! Hepsi birden eğilmişler rüzgârla kardeş! Balarısı
taşıyor ayaklarında… Bir nesli daha, benden değil demeden!
Dakikalar tükenirken bu gayret neden? Neden bunca
kemirgenlik! Gül güzelim, dut tatlıyım, ayrık otu ayırtganım
diye kibirli değil! Hep aynı hedef, hep benzer türküler ve aynı
adımlar! Yalan yok gayretlerinde! Düşünmeden doğru peşinde!
Bir efendi yok su damlasında! Ben değilim derken çakıl taşı…
Sertim ama bağrımdan geçebilirsin diyor zayıf mı zayıf bir
yonca köküne! Bir böcek yuvarlıyor kum tanesini! İki karınca
yol arıyor nereye varacaksa! Şikâyetsiz bir çimin umrunda değil
üç beş kere ezilmek! Çiğ damlası memnun ömrünün
uzunluğundan! Yalan yok heveslerinde! Düşünmeden doğru
peşinde!
Ortalık canlandıkça canlanıyor. Hiç efendilik taslamıyor
martılar! Karabatak dalıp dalıp çıkıyor. Gece boyu köpüren
372
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
dalgaların kızgınlığı geçiyor. Sahildeki kayalar dövülmekten
memnun! İşte denizanası sadece hayata tutunmak için değil,
görevini tamamlamak için çabalıyor. O ses illa benim demiyor
sabah kuşları! Kertenkele duvarın dibinden kıvrılırken kalbi
duracak gibi çarpıyor! Ama memnun sürünmekten! Yalan yok
korkularında! Özenmiyor kimseye. Düşünmeden doğru peşinde!
İşte bir insan göründü! Tokmağını sıkıp sertçe kapadı ahşap
kapıyı. İşte yolun başında! Yürüdü iki ayak üstünde, ne gerek
vardı demeden! Gül dalının yeni tomurcuklanmış ucunu kırıp
tespih yaptı eline. Yakasını kaldırıp rüzgâra karşı direndi!
Balarısını görünce birkaç adım uzağından geçti dut ağacının!
Yoluna çıkan çakılı ayağıyla sertçe dürttü ve gönderdi bir
hasrete doğru! Böceği görmek bile istemedi, ezdi geçti!
Karıncalar kaçışmasa aynı son! Çiğ damlası pabucunu ıslattı,
çamurunu hışımla sürtüp kuruladı çimlere. Bir de ıslık tuturdu
sonra! Kim ne der diye düşündü. Duraktakilerin yanından
geçerken ters ıslıkla nefesi içine ve sessizden! Her gün aynı
yöne yürüyerek giden arkadaşını almadı arabasına! Anahtarı
öterken martılara öyle bir sövdü ki pislikleri daha bir yapıştı
dün yıkadığı kaportasına! İşte geldi, kayalığın üzerinde yürüdü.
Havasından geçilmiyor. Denizi seviyor ama uzaktan uzaktan!
Dalgalara temkinli! Denizanası suyun berraklığını bozdu ona
göre! Serçeler bıcır bıcır ötüşürken bu martı da neden çığlık
attı! Kertenkelenin kuyruğuna bastı bile bile! Ne kadar çirkin
diye düşündü karabatağı görünce! Ben akıllıyım dedi onlar
373
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
aptal! Ben güçlüyüm diye övündü, her şey ne kadar zayıf!!!
Düşünebilirken yanlış peşinde!
Yazıklar olsun efendileri aynıyken birbirine efendilik
taslayana!!! Yazıklar olsun düşünemezler düşünürken,
düşünebilip de düşünmeyene!!! Yazıklar olsun gerçekleri bile
bile reddedip, yalanları ve nimetleri arsızca cebe doldurana!!!
Düşünebilip de malı, menfaati ahlakına tercih edene!!! Allah
adına uydurduğu yalanlarla insanları avlayana! İnsan olduğunu
zannedip de hayvan bile olmayana!!! Üzerine çiğ düşmüş ot
bile olamayana!!!
45-Casiye 7 “Yazıklar ve azaplar olsun günaha batmış her
yalancı iftiracıya”
374
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
çàpRàź cèźà
Maide 33: Kol ve Bacakları Çaprazlama Kesme Cezası
Kuran’daki az da olsa bazı ayetler itiraf etmeliyiz ki ilk bakışta
ve üzerinde yeterince düşünülmediği takdirde ona iman edenler
için bir nebze rahatsız edici olabiliyorlar. Ancak üzerinde ders
edilip Allah’ın mesajı tam olarak algılanmaya çalışıldığında
Kuran’a aykırı olmayacak şekilde manalar bir bir su yüzüne
çıkıyor. Özellikle kitabın kendi kendisini açıkladığı, kitabın
bütünlüğü ve ayetlerin birbirine çeşitli bağlarla bağlı olduğu
gerçeği ile hiçbir anlaşılmaz durum sürekli olarak
anlaşılmayacak halde kalmıyor.
5-Maide 33 Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve
yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası;
ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve
ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden
sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir.
Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
Allah’a ve elçisine savaş açanlar açıktır ki inançları nedeniyle
müminlere türlü zulümler uygulayanlardır. Ayete ilk
375
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
baktığımızda her türlü zulmü sanki bu şekilde cezalandırmamız
gerektiği gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Allah bize illa ki
çaprazlama kesin demiyor aslında ve dört tane seçenek veriyor.
Öldürmek, asmak, çaprazlama kesmek ve sürgün. Ancak bu
ayeti tek başına alırsak bu sonuca ulaşıyoruz. Oysa ayetin
önüne, arkasına ve birçok diğer ayete baktığımızda bu cezanın
öldürme ve ağır yaralama durumlarında geçerli olduğunu ve
“kısasa kısas” prensibinin bir tezahürü olduğunu anlıyoruz.
5-Maide 45 Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana
can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas
edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar,
sadakasına sayarsa o, kendisi için kefaret olur. Allah’ın
indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.
2-Bakara 178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size
kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına
karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (varisi)
tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol
izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden
bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde
bulunana elem dolu bir azap vardır.
2-Bakara 179 Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat
vardır. Umulur ki korunursunuz.
376
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Kısas. Bu bile bir seçenek gördüğünüz gibi. Maide 33’ten
birkaç ayet önce Maide 27’den alalım. Adem’in oğullarından
birinin diğerini ölümle tehdit ettiğini hatırlayalım.
5-Maide 27 Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek
olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da,
birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı
kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim”
demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten
sakınanlardan kabul eder” demişti.
Peki bu tehdide, tehdit edilen Ademoğlu (bildiğimiz kadarıyla
Habil) ne cevap vermiş dersiniz? Bakalım.
5-Maide 28 “Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana
uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak
değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan
korkarım.”
Gördük mü? Bu ayet bize neyi hatırlatıyor sizce? Yazının
başında ifade etmeye çalıştığım bizim duygularımızı değil mi?
Aynen bizim gibi, “öldürmek” ona rahatsız edici geliyor.
Gördüğünüz gibi tehdit edilen (Habil) “ben seni öldürmem,
kesmem, asmam, elimi kaldırmam” diyor. Çünkü “Allah’tan
korkarım” diyor. Peki bu şekilde kardeşini cezasız mı bırakmış
oluyor? Sıradaki ayete bakalım.
377
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
5-Maide 29 “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi
günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu
zalimlerin cezasıdır.”
Bundan büyük bir sürgün olur mu? Allah’a havale edip
cehennemlik olması için dua etmek, daha mı hafif bir ceza
sizce? Allah’a inanan ve güvenen için elbette çok ağır. 30 ve
31’inci ayette olan oluyor, cinayet işleniyor ve pişman
olunuyor. Hemen ardından İsrailoğulları için Tevrat’ta ne emir
verdiğini anlatıyor Allah.
5-Maide 32 Bundan dolayı İsrailoğullarına şunu yazdık:
“Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir
bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki
bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini yaşatırsa,
sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara
resûllerimiz apaçık deliller getirdiler. Ama onlardan birçoğu
bundan sonra da yeryüzünde aşırı gitmektedir.
İsrailoğullarına öldürmenin ve bozgunculuk çıkarmanın ne
olduğu anlatılıyor ve hemen ardından makalenin konusu olan
Maide 33’e geliyor sıra. Bir anlamda Tevrat’taki (Maide
32’deki) hükmün devamı ve (Maide 33’de belirtildiği gibi)
savaş gereği olarak kabul edilebilecek bir ayet.
378
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
5-Maide 33 Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve
yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası;
ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve
ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden
sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir.
Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
Her devrin ve her ülkenin kendine göre (devlet hukukuna
yönelik) ceza yöntemleri olabileceği göz önüne alınırsa ve
İsrailoğullarının Firavun döneminde Mısır ülkesi vatandaşları
olduğu hatırlanırsa esasen burada Firavun’un kuralının kısasa
kısası yaptığı söylenebilir. Yani “madem senin kanunun bu,
eğer ben de yakalarsam seni çapraz keserim” durumu söz
konusu. Benzer bir durum Yusuf kıssasında da vardır. Yusuf
kardeşi Bünyamin’i hırsızlık bahanesiyle, Mısır’da hüküm
sürmesine rağmen Kenan ülkesi kanunları gereği alıkoymuştur.
Peki Maide 33’teki çaprazlama kesişin Firavun’a ait bir yasa
olduğunu nereden çıkartıyorum ben? Elbette Kuran’daki
Firavun kıssasının anlatıldığı yerlerden. Üstelik bir defa da
değil, benim görebildiğim kadarıyla üç defa geçiyor. Firavun,
Musa’nın dinine geçen sihirbazlarını çaprazlama kesmekle
tehdit ediyor.
7-Araf 124 “Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim, sonra da sizin tümünüzü elbette
asacağım.”
379
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Bakın sadece çaprazlama cezası değil asmak da geçiyor. Aynen
Maide 33’deki gibi.
20-Taha 71 Firavun, “Demek, ben size izin vermeden önce
ona inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten
büyüğünüzdür. Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına
asacağım. Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış,
mutlaka göreceksiniz.”
26-Şuara 49 Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız
ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında
bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi.
Çaprazlama kesmek, asmak, öldürmek. Dördüncüsü neydi?
Sürgün!!! Firavun en sonunda İsrailoğullarını istemeden de olsa
sürmedi mi!!!
Kısacası Firavun’un cezaları ne ise kısasa kısas prensibi gereği,
Allah Maide 33’te Allah’a ve elçisine savaş açanların aynı
şekilde cezalandırılmasına fırsat veriyor. Yani “oyunu
düşmanın kurallarıyla oynayın” diyor bize.
Biz yine de Maide 33’ün Maide 32’nin devamı olan Tevrat
anlatısı değil de ayrı bir hüküm olduğunu kabul edebiliriz.
380
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Göreceksiniz sonuç pek de değişmeyecek. Maide 34’den devam
edelim, bakın.
5-Maide 34 Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe
edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah’ın çok bağışlayıcı,
çok merhamet edici olduğunu bilin.
Düşmanlarımız bizimle savaş halinde iken ve biz onları ele
geçirmeden önce eğer pişman olurlarsa bu cezalardan hiçbirini
yine de uygulayamıyormuşuz demek ki. Yani hiç öyle rahatsız
olduğumuz kadar bir sonuç çıkmıyor çaprazlama kesme
emrinden. Alelade yaşarken düşmanlarınıza böyle bir ceza verin
durumu asla yok burada. Savaş var, ezilme var, müminlere
saldırı var. Sokaklarda kolunu bacağını kesecek adam arayın
demiyor Allah bize. Üstelik bugün bile birçok devletin
hukukunda halen idam cezası olduğunu ya da (eli ayağı
kesilmese de hareket edemez bir halde) müebbet hapis cezaları
olduğunu görürüz. Şahsen mevcut hukuk kurallarının ayetteki
emirlerden çok da farklı olduğunu düşünmüyorum. Ayette
Firavun’un hukuk kurallarına karşılık aynısı öngörülürken,
bugün de düşmansal bir tavra karşı düşmanın güncel hukuk
kuralları öngörülebilir. Öyle de zaten. Eğer Afganistan’da bir
suç işlemişseniz Afganistan’ın, Çin’de işlemişseniz Çin’in,
Almanya’da bir suç işlemişseniz Almanya’nın, Türkiye’de
işlemişseniz
Türkiye’nin
hukuk
kurallarına
göre
cezalandırılırsınız. Uluslar arası suçlara da uluslar arası
mahkemeler bakar.
381
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Neticede bahsedilenler hep ülke yönetimine atfen kurallardır.
Bir kişinin kalkıp kendi adaletiyle cezasını kendisi vermesi
durumu değildir. Kuran dışı rivayetlerde bile Mekke ya da
Medine dönemlerinde bir müminin kalkıp kendi kendine
birilerini kestiğini ben duymadım, okumadım. İkinci Mekke
döneminde devlet hukuku gereği yapılmışsa, onu da
bilmiyorum. Duyduğum bir saçma rivayet dışında araştırmadım
da.
Buhari’de geçen o rivayete (hadise) göre; Peygamberimizin
tavsiyesi üzerine deve sütü ve deve sidiği içerek iyileştirilen
misafir bir kavim ve sonra adam öldürüp dinden döndükleri için
yine peygamberimiz tarafından çapraz kesilen, gözlerine mil
çekilen ve türlü işkencelerle öldürülen insanlar olduğu ve ayetin
emrinin bu şekilde hayata geçirildiği iddia ediliyor. Allah’ınızı
severseniz söyleyin bana; bu rivayete, en SAHİH kabul edilen
bu Buhari’ye inanılır mı? Aslında açıkça yalan olduğu belli ama
incelemeye kalksanız da göreceksiniz ki Kuran’a açıkça aykırı
birçok hüküm söz konusu burada. Maide 33’ü karşılayan bir
durum hiç değil. Üstelik affetme alternatifleri varken o günkü
müminlerin de bizden çok farklı düşünebileceğine ihtimal bile
vermiyorum.
Zaten rivayetlere göre iş yapmak, Kuran’a anlam vermek aman
bizden uzak olsun. Sonuçlarını görüyorsunuz. Şu rivayete bir
bakın, işi açıklamaktan öte daha da çözümsüz bir hale getiriyor.
Sahih deniyor bu hadise ve mezhepler için en önde gelen hadis
382
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kitabında yer alıyor. İşte örneği; Kuran’dan ne kadar
uzaklaşırsak o kadar yolumuzu şaşırıyor, ne kadar Kuran’a
sarılırsak o kadar makbul ve güzel sonuçlara ulaşıyoruz. Birisi
kalkıp bugün deve sidiğinin faydalı olduğunu ileri sürüyorsa
kendisi de hiç çekinmeden bunu uygulayabilir değil mi! Neyse
uzatmayayım, şimdi kalkıp Buhari’ye ve bu rivayeti güncelleyip
süsleyip geliştirip cami kürsülerinde anlatanlara hakaret ettiğim
öne sürülebilir. Ama peygambere ve Allah’a hiç iftira ve
hakaret edilmiyor değil mi bu hadiste!!! Peygamberime bu
iftirayı attıktan sonra, o atan kişi başına takke takıp sırtına
cübbe giyip bana din adına başka güzel şeyler de anlattı diye
onu nasıl din alimi sayabilirim…
Maide suresinin devamında hırsızın elinin kesilmesi meselesini
de benzer kapsamda değerlendiriyorum. Tövbe ve affetme
alternatifini Allah her daim önümüze sürüyor. Emrin hemen
akabinde ikinci bir ayet olarak geliyor.
5-Maide 38 Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir
müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini
kesin. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
5-Maide 39 Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe
edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini
kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.
383
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Peki tüm bunlara ne gerek vardı diye düşünenler olabilir. Keşke
Allah, Firavun’a rağmen onun gibi cezalar vermeyi
öngörmeseydi, kısasa kısas yapmasaydı da her daim affedin
deseydi, diye çıkış yapan olabilir. Bir an için öyle olduğunu
düşünelim. Önce düşmanlar açısından bakalım. Ne düşünür ve
nasıl hareket ederlerdi? Oh ne güzel, bunlara ne eza etsek
boyunlarını büküyor, ne kadar zora koşsak onlar bizi
affediyorlar nasıl olsa diyerek, mutlak bir galibiyetin sahipleri
olmazlar mıydı? En azından bu emirlerle kâfirler tehdit edilmiş
ve içlerine korku salınmış, doğru yol (Tevhid yolu, Kuran yolu)
güçlendirilmiştir.
Bir de Müslümanlar açısından bakalım. Veya direkt kendi
açımızdan bakalım. Ve hatta Müslüman olması da şart değil,
herhangi bir insan olsun. Bir terörist ya da düşman tarafından
babamızın, kardeşimizin, çocuğumuzun kolunun bacağının
kesildiğini gören bir baba ya da inancı yüzünden kızımızın
aşağılanıp onursuz sayıldığı, zedelendiği bir anne olduğumuzu
düşünün ve yahut da bir şekilde öldürüldüklerini…
İçinizdeki öfke bir intikam ateşini alevlemez mi? O öfkeyle
eline geçse düşmana, neler yapmaz insan! Allah da bunu
biliyor. Allah bizi öyle bir tanıyor ki neler hissedebileceğimizi
öyle bir biliyor ki, işte tam da bu yüzden bu tip ayetler, bizim
öfkemizin O’nun öfkesi oluşunun temsili oluyor. Firavun’un
cezaları da öfkedendi, inananlar da aynı şekilde Firavun’a
384
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
öfkeleniyorlardı. Bakın cezalandırılacak
Firavun’a ne cevap veriyorlar.
olan
sihirbazlar
7-Araf 126 “Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde iman
ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize
sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al.”
Ve Firavun da inananların öfkelerinin farkındaydı. Çünkü
(kontrol edilmesi gerekse de) insani bir duygu bu.
26-Şuara 53,54,55 Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi.
Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.”
“Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.”
Allah “Ben de sizinle duygudaşım” diyor bence. Sizin
yaratılışınız gereği böyle bir durumda intikamınızı aynı şekilde
almak isteyeceğinizi biliyorum diyor. Bizim adımıza O da
(kararında) öfkeleniyor. Toplumunuza (yönetiminize) kısas için
izin de veriyorum diyor ama fazlasına değil düşmanınızın
yaptığının en fazla aynısına. Ama yine de keşke affetseniz de
intikamdan vazgeçseniz diyor. Bu daha iyidir diyor. Vazgeçene,
el aman diyene elinizi kaldırmayın diyor. Ben böyle duyuyorum
bu ayetleri.
Bakara 192,193,194 Eğer onlar vazgeçerlerse, Allah çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir. Hiçbir zulüm ve baskı
385
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla
savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık
düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır. Haram ay, haram aya
karşılıktır. Hürmetler kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size
saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın.
Ama böyle bir durum başına gelmeyen müminler isek “ne gerek
vardı bu ayetlere, ne gerek vardı bu kısas hükmüne” gibi
hissediyor ve öngörülen cezaların yazılı olduğu ayetlerden ilk
bakışta huzursuz oluyoruz. Ayetlerinin birini beğenip öbürünü
beğenmeme durumuna düşmekten çekindiğimiz için sorgulayıp
düşünmekten vazgeçiyoruz çoğu zaman. Öyle ama Allah bu
ayetleri indirirken bizim böyle bir hissiyata gireceğimizi de
elbette gayet iyi biliyor. Böyle bir cezayı basitçe anlaşıldığı
şekliyle uygulamayı istemeyeceğimizi de bildiğinden birkaç
seçeneğin yanında tövbe ve affetme alternatiflerini de önümüze
hemen koyuyor. Çünkü Allah verdiği emirlere isteyerek
uymamızı istiyor. Namazı, orucu, iyilik yapmayı sadece ben
emrettim diye bir görev olarak değil, sizin bizatihi isteyerek
yapmanızı istiyorum demek istediği gibi.
41-Fussilet 11 Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi;
ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi.
İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.
Bu da (kısas da) öyle. İstemeden yapacağınıza hiç yapmayın
daha iyi demeye getiriyor. Ama hıncınıza yenilebilirsiniz, eğer
386
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
size bir kötülük yaptıysalar kısas hakkınızdır diyor. Çünkü
fıtratımızı çok iyi biliyor. Yine de yapmazsanız ne iyi olur
demeye getiriyor. Düşünmemizi istiyor, belki sizin başınıza
gelmedi ama böyle kötü şeyler başlarına gelenlerin nasıl
öfkelenebileceklerini, içlerinden neler geçtiğine dair duygularını
da anlayın diyor. Bize kötülük edilmesine Allah bile
katlanmıyor. O yüzden kısas hakkınız diyor. Ama yine de eğer
vazgeçerseniz işte o zaman iyi değil çok iyi olursunuz,
başaranlardan olursunuz diyor. Bu ayeti indirirken sizin neler
hissedeceğinizi bilerek indirdim diyor. Eğer indirmeseydim
başına böyle işler gelenlere haksızlık etmiş olurdum diyor. O
halde ayetler apaçık hale geliyor. Allah bize seçenekler sunuyor
ve buyurun, hadi seçin bakalım diyor.
Tüm bunlardan sonra anlıyoruz ki uzayın, kâinatın dengesine
benzer bir denge var Kuran’da. Ayın az biraz yörüngeden
sapması durumunda ya da dünyanın eğimindeki az bir
değişiklikte ve yahut güneşin biraz daha yaklaşması gibi
durumlarda yeryüzünde hayatın sona ereceği gerçeği gibi…
Ayetler ve hükümler biraz daha sert ya da biraz daha yumuşak
olması durumunda kitabın manasal matematiği sanki tam
tamına oturmayacakmış gibi hissediliyor. Sürçi lisanımız
okuyanların anlayışına havaledir. Açıklamalarımız Kuran’ın
aynası değil, bizim tefekkürümüzüdür… Elbette en doğrusunu
Allah biliyor.
387
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ßèyiN èRgèNLi∂i
Büyümüş de Büyüyememiş Çocuklar
Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, hala çocuk gibi
masallara inanır insan. Hala çocuk gibi öcülerle korkutulur.
Hala çocuk gibi oyuncak bekler. Din onun için oyuncaktan
başka bir şey değildir henüz. Namaza ya da okumaya kalkarken
üşenerek kalkıyorsan, ekmek almak için bakkala gönderilmeye
direnen bir çocuksundur hala.
Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, hala çocuk gibi
mucizeler bekler insan. Hala çocuk gibi iyi kalpli perilerin
etrafında uçtuğunu zanneder. Hala çocuk gibi sihirli değnekler
arar oyuncaklarının içinde. Hep büyüklerden bekliyor da kendin
cesaretle haykırmıyorsan gerçeği, ilkokul öğretmeninin arkasına
saklanıyorsundur hala.
Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, korunmak için
hala çocuk gibi babasını, büyüklerini arar insan. Hala çocuk
gibi onun bunun eteğine sarılmak, kucağına oturmak ister.
Büyük sorunlarını çözmeleri için hep bir takım büyüklerin bir
388
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
şeyler yapmasını bekliyorsan, babasına mahalle arkadaşını
şikâyet eden bir çocuksundur hala.
Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, hala birilerinin
sana harçlık vermesini beklersin. Hala çocuk gibi büyüklerinden
istersin. Zekât verirken aldım kabul ettim denmesini
bekliyorsan, hesap yapıyorsan infak için, babası öyle dedi diye,
kardeşine elindeki çikolatasının ucundan mecburen veren bir
çocuksundur hala.
Artık çocuk değilsin, büyüdüğünü kabul et. Dinini oyuncak
zannetme. Masalları değil Kuran’ı oku. Sakalını çekiştireceğine
aklını çalıştır. Bırak büyük aramayı, büyüdüğünün farkına var.
Sen, çikolata dağıt artık çocuklara. İstemeden yaptığın iş ne
kadar makbul, idrak et. Kalbini belinin altına düşürme, en üstte
olan beynine yükselt. Hayat senin sorumluluğun, farkına var.
Annen baban kızacak diye değil, kendin istediğin için yap ne
yapacaksan. Cevap kartı elindeyse zor değil hiçbir soru,
kalmayacak çözülemeyen bir düğüm. Seni Yaratandan başka
hiç kimseden, kendi hayatın için isteme hüküm. İsteyerek git
O’na doğru…
41-Fussilet 11 Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi;
ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi.
İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.
389
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
46-Ahkaf 15 Biz insana, ana ve babasına iyilik etmesini
öğütledik. Anası onu zahmetle taşır, zahmetle doğurur. Ana
karnında taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet
olgunluk çağına erince ve kırk yaşına varınca: “Rabbim,
bana, anama ve babama verdiğin nimete şükretmeğe ve razı
olacağın yararlı işler yapmağa beni yönelt. Benim soyumu
islah et. Ben tövbe edip, sana teslim olanlardanım,” der.
390
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
iNàNmàk mèsèLèsi
İnandık Ama Nasıl? İkna Olduk mu? Görev Tamamlandı
mı?
İnanmak… O kadar rahatlatıcı ki! Huzur verici! Her şeyi
halletmiş, görevini tamamlamış gibi! Bonuslarıyla beraber bir
platform oyununu bitirmiş gibi! Bütün level’ları can vermeden
geçmiş gibi! Maratonu daha başlamamışken birinci bitirmiş
gibi! Kim milyoner olmak ister yarışmasında bütün soruları
doğru cevaplamış gibi! Bütün yaptığımız iyi işler yanında henüz
yapmadıklarımızın bile yapılmış da hiçbir önemi kalmamış
gibi! 8000 feet’den paraşütle atlamışız da en tehlikesiz noktaya
en yumuşak inişle inmişiz gibi! İnandık ya… Her şey bitmiş
gibi!… Öyle mi gerçekten? İnanınca her şey başarıyla bitiyor
mu gerçekten!!! İnanmak başarının yarısı… Ya inanmamak!!!
İkna olmadan inanmak!!! Hangi yarıları!!!
Açın bilgisayarınızı. En kolay bir platform oyununu yükleyin.
Start’a basın ve bu oyunu kazanacağınıza inandığınızı söyleyin.
Sonra koltuğunuzdan kalkıp gidin başka işlerle ilgilenin, oyunu
kazanıp kaybedeceğinizi hiç düşünmeden, hiç endişelenmeden
başka işlere verin kendinizi. Yemek yeyin, sokaklarda
keyfinizce gezin, arkadaşlarınızla buluşup eğlenin, spor yapın…
391
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Yorulun dünyanızla ve eve döndüğünüzde yatın uyuyun…
Elbet uyanacaksınız! İşte uyandığınızda gidin ve tekrar
bilgisayarınızın başına dönün. Bakın bakalım oyunu kazanmış
mısınız, yoksa ekranda kocaman bir “Game Over” yazısı mı
var!!!
Sporcu lisansınızı alın. Bir maratona katılmak için başvurun.
Kayıtlarınızı tamamlayın. Göğüs numaranızı iğneleyin
formanıza. Başlangıç çizgisine geçin. Start verildiğinde sadece
ve sadece kazanacağınıza inanın. Telaş etmeyin. Siz inandınız
ya! Biraz yürüyün tabi! Eğer bir ağaca denk gelirseniz
gölgesinde yatın uyuyun! Elbet uyanacaksınız! İşte
uyandığınızda bakın bakalım yarış ne alemde! Kazanmış
mısınız yoksa yarışı bitirenler çoktan evlerine gitmiş de
yapayalnız mı kalmışsınız!!!
Kim milyoner olmak ister yarışmasına katılın. Başaracağınıza
inanın. On beş soru vardı değil mi? Siz inandınız ya! Sorulara
nasıl olsa cevap verebileceğinizi düşünüyorsunuz ya! O yüksek
koltuğa kıvrılın uyuyun! Elbet uyanacaksınız! İşte
uyandığınızda bakın bakalım kaçıncı soruya gelmişsiniz! On
beş soruyu da cevaplayıp milyoner mi olmuşsunuz, yoksa
birinci soruya siz cevap bile vermeden süreniz dolmuş da sahne
arkasına mı alınmışsınız!!!
Uçak sizi 8000 feet’e çıkarsın. Sırtınıza paraşütünüzü takının.
Başarıyla yere ineceğinizi düşünün! İnanın! Kapıdan sizi
392
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
tekmeyle bile atsalar nasıl olsa yere ineceksiniz! Siz inandınız
ya! Havada düşerken uyuyun ne ola ki! Elbet uyanacaksınız!
İşte uyandığınızda bakın bakın bakalım güzel bir noktaya mı
inmişsiniz yoksa kemiklerinizin bir kısmı kırılmış da o yüzden
mi uyanmışsınız!!!
Şimdi biz Allah’a inandık ya… Meleklerine… Elçilerine…
İndirdiği kitaplara ve ahiret gününe… Hele hele ne olduğu
hakkında akıl yürütememiş bile olsak kadere… Uyuyalım!!!
Uyuyabiliriz artık!!! Nasıl olsa inandık ya! Elbet sonunda
uyanacağız! Bakalım bakalım ne halde olacağız! Emin miyiz
başaracağımıza! Emin miyiz dosdoğru işleri yaptığımıza! Emin
miyiz inandıklarımıza inanmış da başarmış olduğumuza!
Nasıl olsa Allah’a inanmayanlar yerin dibine geçecek ya.. Nasıl
olsa Allah yerine ya da Allah’la beraber taştan tahtadan putlara
yalvaranlar alevlere girecek ya! Onlar Allah’a inanmadılar ya…
Biz inandık ya!.. Nasıl olsa onlardan daha iyi Allah’ı nasıl
tanıdıksa tanıdık ya! Tabii ki biz kazanacağız ya! Uyuyarak da
inansak fark etmez uyumadan da inansak fark etmez ya! Ne
sorulursa sorulsun, ne hesap verilecekse verilsin o saatten sonra
biz doğru cevapları verebileceğiz, ama onlar veremeyecekler
ya!.. Öyle mi acaba!!! Ne soru sorulsa da!!!
Mesela dediler ki “Hani sen Allah’a inanmıştın ya… Neden
inandın?” Ne cevap vereceğiz? Hangi deliller neticesinde
inandık!!! Allah’a inanmayan gafilce “ben görmediğime,
393
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
mantığıma indirmediğime inanmam” dediği için yanıldı tamam
da biz hangi delile istinaden inandık!!! Var mı cevabımız?
Kendi kalbimizi bile mutmain edecek tek bir makul delil
söyleyelim sinemize!!! Var mı?
Mesela dediler ki “Hani sen meleklere inanmıştın ya… Neden
inandın?” Ne cevap vereceğiz? Dine inanmayanlar gafilce “ne
meleği kardeşim, inanılır mı böyle şeye” dediği için yanıldı
tamam da biz Allah’ın bu meleklerine, melekelerine ve
yeteneklerine nasıl, nerede ve ne biçimde şahit olduk da
inandık!!! Var mı bir cevabımız? Kendi kafamızı bile
kurcalanmaktan kurtarabilecek tek bir kanıtımız var mı!!!
Mesela dediler ki “Hani sen peygamberlere, resullere inanmıştın
ya… Neden inandın?” Ne cevap vereceğiz? Dine inanmayanlar
gafilce “ne elçisi kardeşim, onlar şahsi menfaatleri için insanları
din diye kandıran sahtekarlardı” dediği için yanıldı tamam da
biz Allah’ın elçilerinin doğru sözlü kimseler olduğunu nasıl
anladık!!! Var mı bir cavabımız? Kendi peygamberimiz
hakkında bile atılan iftiralara cevap verebilecek kadar akıllı uslu
bir bilgimiz yokken hangi fark ettiriciden faydalanarak ve hangi
delille savunacağız inandığımız peygamberi!!!
Mesela dediler ki “Hani sen ahret gününe ve yeniden
dirileceğine inanmıştın ya… Neden inandın?” Ne cevap
vereceğiz? Dine inanmayanlar gafilce inanmamışlarken
gerçekleşmiş olan o kıyam gününde o dine inanmayanlardan ne
394
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
farkımız olacak? O zaman geldiğinde “İşte buradayız ya.
Demek ki inandığımız doğruymuş” mu diyeceğiz? İnkârcılar da
oradayken ne fark var ki aramızda? Üstelik bize inandığın
doğru mu diye sormuyorlar da neden inandın diye
soruyorlarken!!!
Mesela dediler ki “Hani sen Allah’ın indirdiği Kuran’a ve
öncekilere iman ettin ya… Neden inandın bu kitaba? Ve
öncekilere nasıl bir ölçüde?” Ne cevap vereceğiz? Dine
inanmayanlar bile onu okumuş ve inanmamışlarken bizim ne
farkımız olacak onlardan eğer okumamışsak? Bir farkımız
olacak merak etmeyin!!! Onların bir kısmı en azından merak
edip de okumuş ama anlayamamış durumda olacaklar! Bizse
eğer okumamışsak hem okumayıp hem anlamamışlardan
olacağız!!! Kim daha fazla zararda dersiniz!!!
Üstelik… Üstelik.. Akıllı bir insan… Tanımadığı birine, hiç
düşünmeden, O’nu kalbine hiç tanıtmadan, ne gibi özellikleri
olduğunu anlayamadan ona inanır, ona güvenir mi? Akıllı bir
insan, gerçek manada ve reddedilemeyecek bir gerçeklikte ne
dediğini hiç bilmeden bir başka insanı Allah’ın elçisi kabul
edebilir mi? Akıllı bir insan rüzgârların nasıl estiğini,
yağmurların nasıl yağdığını, dünyanın nasıl döndüğünü,
koyunun yününün sıcaklığını, nefesini, yaşamı boyunca iç ve
dış dünyadan gelebilecek tehlikelere karşı nasıl korunmuş
olduğunu ve sair bilimle pamuk kılçık olmuş bilgilerin b’sini
düşünmeden Allah’ın ne tür melekeleri olduğunu ve bunlardan
395
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
biri ile elçinin kalbine inen ayetlerinin nasıl inmiş olabileceğini
(Kuran’da anlatıldığı halde) düşünmeden melek denen
varlıklara inanır mı? Akıllı bir insan bahar üzerine, kış üzerine,
meyve üzerine, karınca üzerine, hastalık üzerine, şifa üzerine,
ölüp giden babası ya da çocuğu üzerine düşünmeden kadere
inandım, ahrete inanıyorum diyebilir mi hiç?
Hadi tüm bunları bir tarafa bırakalım. Tüm bunları
anlayabilmek bir insan için çok zor diyelim! Bir şeyleri fark
edebilmek için bir fark ettirici lazım, bütün bunlar fıtratımızda
varsa da hatırlamak için bir hatırlatıcı lazım ve tüm bunların
eksiksiz ve apaçık sözlerle bir insana anlatılması lazım değil
mi… Bir fark ettirici… Yani Furkan! Bir hatırlatıcı… Yani
Zikir! Bizi bu bilgisizlik karanlığından çıkarıcı bir ışık… Yani
Nur! Bir yönlendirici… Huda! Bir hayat kurtarıcı… Şifa! Bir
açıklayıcı… Beyan! Gerçeğin ta kendisi ifadeler… Hak Kelam!
En güzel sözler… Ahsenel hadis! Apaçık bir delil… Mübin
ayet! Kalbe inen, inerek onu ikna eden.. İnzal… Tenzil…
Eksiksiz… Kemale ermiş kâmil bir rehber lazım demek ki…
Var mı dersiniz!.. Var deriz değimli? İşte o rehber Kuran’dır.
İşte Kuran! Ona inanıyoruz ya! Peki akıllı bir insan, içinde ne
anlatıldığını okumadığı bir kitaba inanır mı hiç!!! İnsan
okumadığı bir kitaba inanır mı hiç!!! Ya da anlamını bilmeden
okuduğu kitaba nasıl inanır insan! İnsan okuyup da anlamadığı
bir kitaba inanır mı hiç!!! Daha kaç türlü söylemek lazım!!!
396
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Zikir hatırlatıcı demekse demek ki hatırlamamız gereken bir
şeyler var. Nedir o şeyler? Kuran’da… Furkan fark ettirici ise
madem demek ki fark etmemiz gereken şeyler var. Nedir o
şeyler? Kuran’da… İnzal var ise, birşeyler kalbe inecekse
nerede bunlar? Kuran’da… Şifa oradaysa biz neredeyiz Allah
aşkına!!!
Allah’a inandım deyip, tahkik edip incelemeden, ikna olmadan
öylece bırakmakla, yeryüzünde tanımadığımız herhangi bir
insana inanmak arasında ne fark vardır ki!!! Allah’a inanıyorum
deyip ama O’nun ne dediğinden haberi olmamakla, her önüne
gelene inanmak arasında ne fark olsun ki!!! İtiraf edemesek de
bunun “Ya varsa!” korkusundan başka bir şey olmadığı açıktır.
“Ya varsa” demek ise “var” demek değildir. Kalbe inmiş bir
olgu değildir. Korkaklıktır. Korktuğu için inanmak demektir.
Korktuğu için inanıp ikna olmadan itaat etmek demektir.
Anlamamaktır. Zanna yenilmektir. Sorulduğunda makul ve
mantıklı cevaplar veremeyecek olmaktır. Başarısızlıktır. Akla
gerek yok demektir. Gafilliktir. Su içerken ağzını yukarı
çevirip çevirip indiren akılsız bir kuş kadar bile olamamaktır.
İnanmak böyle, peki ibadetlerimizi anladık mı? Neden
yapıyoruz diye! Ramazan günü karşımızda su içen birisini
gördüğümüzde neden cinlerimiz tepemize çıkıyor? Derdimiz ne
bizim? O insanı kıskanmak mı? O insanı düzeltmek mi?
Kendimizi zararda hissetmek mi? Hayır! Hiçbiri aslında… O
halde Ramazan’da karşımızdaki binanın yağmur oluğundan
397
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sızan suyu içmekte olan serçeye neden hiddetlenmiyoruz da az
önceki satırlardaki gibi şefkatle bakıyoruz!!! Bırak içen içsin
bize ne! Biz kendi orucumuzu neden tuttuğumuzu anlayamadık
mı hala! Elimizdeki nimetlerin farkına vardıramadı mı oruç
bizi? Aç kalmak mıdır oruç tutmak!!! Eğer öyle düşünüyorsak
yiyelim, neden aç kalıyoruz ki! Bir başka anlamda özeniyor
muyuz yoksa soğuk suyu mideye indirene? O halde bırakalım
orucu morucu!!! Biz de içelim madem bu kadar
öfkeleniyorsak!!!
Ya namaz! Kimimiz diyor ki dünyaya dalarsan vaktin gelip
geçtiğini bile anlayamaz, namazını unutur, aksatırsın. Bu ifade
de yanlış bana göre. Namazı bir görev olarak değil, bir amaç
olarak değil, bir vasıta olarak görmek gerekmez mi? Namaz
birçok faydası yanında bizi dünyaya gereğinden fazla
meyletmekten alıkoyan şeyin kendisidir zaten. Dikkat edelim…
Dünyaya meyletmeyip namaz borcunu ifa etmek değil, namaz
kılarak dünyaya gereğinden fazla meyletmekten alıkonuluruz.
İkisi aynı şey değildir. Namaz bize Allah’ı hatırlatır, kitabı
hatırlatır, ne için yaşadığımızı hatırlatır. Namaz kılmak için
yaşamıyoruz. Niçin yaşadığımız anlamak ve doğru işlere
yönelebilmek için namaz kılıyoruz. Oruç da namaz da birer
kolaylaştırıcıdır. Yani araçtır, amaç değil. Başkasının namazı,
başkasının orucu bizim için ne fayda ne zarardır. Bizimkidir
anlamayı kolaylaştıran, başkasınınki değil.
398
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
O kişi bizi namazımızdan ve orucumuzdan alıkoyacak bir iş
yapmadıktan sonra biz neden onu içeceği bir bardak sudan
alıkoyalım ki! Bizim namazımızdan, orucumuzdan ona ne değil
mi? O halde onun su içmesinden, namaz kılmamasından bize
ne! Biz örnek olduk mu ki ondan saygı bekliyoruz!!! Acaba o
suyu içenin inanmadığı için su içtiğine emin miyiz? Belki başka
mazeretleri vardır! Biz bilmiyoruz da Allah biliyordur! Allah’ın
bir planı vardır o insanın yola gelmesi için belki. Ama biz
bilmiyoruzdur! Belki ikna aşamasındadır da bizim tavrımızla
iknaya sekte vuracağızdır! Nereden biliyoruz gerçekten
saygısızlık yaptığını! Eğer onun su içişini saygısızlık olarak
değil de, susamış da su içiyor şefkatiyle görebildikse, işte o
zaman bizim orucumuz hedefine ulaşmıştır belki de… Ya da
başkalarının namazının hesabı bize mi düştü! Namaz kılmadığı
halde namaz kılanları destekliyorsa ve biz bunu bilmeden o
kişiye namaz hesabı sormuşsak ne büyük bir yol kazası
yaptırabileceğimizi düşünebiliyor muyuz!!! Öncelik ibadet mi
yoksa iman mıdır? Bunu biz bile ibadet ettiğimiz halde
bilmiyorsak kime neye neden kızıyoruz!!!
Birisine dinimizi anlatacaksak önce kendimiz anlamalı değil
miyiz? Üstelik dinini bilmeyen birisi namaz kılarak ya da oruç
tutarak mı bilmeye başlayacak! Önce ikna olup, peşinden bu
ikna oluşla inanacak ki namaz ve oruçla inandıklarını
pekiştirsin… Önce ikna olmaya ihtiyacı var madem, biz ne
berbat bir müdahale yapıyoruz da ikna olacaksa da bir çuval
inciri berbat ediyoruz! İkna etmekse zorlama yapmak değildir.
399
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Kaynak bellidir. Bu dinin kaynağı Kuran’dır. Bir şekilde ikna
etmek istediğimiz kişiyi Kuran’ı okumaya yönlendirmek varken
oruç tut, bana saygı duy demekle mi yönlendireceğiz! Hele hele
biz ikna olup da mı inandık, yoksa inandım demekle mi
inandık!!! Yani biz inandık mı gerçekten de, başkasının da
inanmasını bekliyoruz!!!
İşte!… Biz inanıyoruz ve inandığımız işleri yapıyoruz ya! O
neden yapmıyor ya! Madem inanıyoruz, başaracağız ya…
Madem başaracağız, güveniyoruz ya… Okumasak da,
inanıyoruz ya… Din adına ne söylense yapıyoruz ya… Uyusak
da olur değil mi… Okumasak da olur değil mi? Kuran’a
inanıyoruz ya anlamadan içindekileri tekrar edip dursak da olur
değil mi!!! Hadi uyuyalım! Er geç uyanacağız nasıl olsa! İşte o
an uyandığımızda bakalım bakalım… Platform (yeryüzü)
oyununu kazanmış mıyız yoksa karşımızda “Mission
Completed” yerine kocaman bir “Game Over” yazısı mı var!!!
400
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ÀfyoN yuTmuş iNsàNLık
Sabır…
İnsanlar kendilerini Kuran’a davet eden birisine rastladıklarında
ne söylendiğine değil de bu daveti yapan kişinin kendilerine ne
kadar benzeyip benzemediğine bakıyorlar. Eğer hâlihazırdaki
tavır, eda, kılık, kıyafet gibi hususlar uymuyorsa ne
söylendiğinin önemi kalmıyor. İşin ilginç tarafı ise
karşısındakini cismen görmedikleri halde sadece ifadelerine
muhatap olanlar da benzer şeyi düşünsel manada yapıyorlar.
Yani eğer davetçi tarafından öne sürülen düşünce Kuran’a davet
edilen kişinin geçmiş inanışlarına uymuyorsa da aynı şey
yapılıyor. Eğer geleneksel inanışa aykırı bir şeyler ifade
ediliyorsa Kuran’a davet edilse de bir, edilmese de!
Güvenmiyorlar, inanmıyorlar. Hadi güvenilmesin ve de
inanılmasın da üzerinde düşünme çabası bile sarf edilmiyor
çoğu zaman. Demek ki herkes Kuran’ı bildiğini düşünerek
sadece karşı tarafı yargılamakla meşgul! Sen kimsin ki zaten
Müslüman olan bir insanı Kuran’a davet ediyorsun!!!
39-Zümer 3 İyi bilin ki halis din, yani bütün gönlüyle candan
itaat, yalnız Allah’a yapılır. Allah’tan başka birtakım hâmiler
edinerek: “Biz onlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye
401
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
ibadet ediyoruz.” diyenlere gelince, elbette Allah, onların
hakkında ihtilaf ettikleri hususlarda aralarında hükmünü
verecektir. Allah yalancılığı, nankörlük ve kâfirliği huy
edinenleri hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz.
Halk içinde kullanılan bir deyim vardır ki bu konuyu
düşünürken hatıra geliyor: Sakalımız yok ki sözümüz dinlene!
Ne kadar da yerli yerinde ve doğru bir tespit var bu ifadede.
Klasik olarak insanlara ne kadar doğru şeyler söylerseniz
söyleyin, eğer sizi kendilerinden ya da alıştıkları cins
hatiplerden biri gibi görmezlerse sözünüze itibar etmiyorlar.
Kendilerinden biri gibi yaşasanız da eğer aykırı şeyler
söylüyorsanız bu kez sizden daha da başka üstünlükleriniz
olmasını bekliyorlar. Hani o kadar ilahiyat profesörü, o kadar
geçmiş âlimler varken onlar değil de sen mi haklı olacaksın
misali! Yani kendilerinden olsanız bir dert, olmasanız bir dert!
Büyük yanılgı aradığını bulamamaktır. Mesele genellikle ne
söylediğiniz değil de onların sizin ne söylemenizi istediğidir!
Beklentilere cevap veremezseniz, onların hoşuna gidecek
şeylere değinmezseniz söyledikleriniz ya bir kulaktan girip
öbüründen çıkar ya da sizi aykırı ve sapmış bir uç olarak
görürler. Söylediklerinizin doğru olup olmaması size yakıştırılıp
yakıştırılmamasıyla da ilgilidir. Eğer yakıştıramamışlarsa hem
inanmaz hem de sizi başkalarına benzetirler.
Siz dininizi sadece Allah’a has kılmanız gerektiğini anlatırsınız.
Bu kapsamda kimsenin din adına Allah’la beraber anılmaması
402
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
gerektiğini açıklamaya çalışırsınız. Övgülerin sadece Allah’a
mahsus olduğunu ifade edersiniz. Onlarsa “filanca âlimi bile
kabul etmiyorsun tebrik ederim!” diyerek sizi öfke türevi bir
alaya alırlar. “Şu şu dervişleri ve şeyhleri de kabul etme
bakalım, sen Müslüman ve Kur’an ehli değilsin kardeşim” diye
reddederler. Cerbezelerle insanları doğru yoldan çıkarma
peşinde olduğunuzu iddia ederler. “Ya ateistsin ya da hıristiyan
veya münafık” diye yaftalarlar.
Bu yaftalanmanın üzerine hatırıma geçen yıl sonlarına doğru bir
nedenle aynı ortamda bulunurken sohbet etme fırsatı bulduğum
birçok batılı Hıristiyan geldi. Yeri gelmişken paylaşayım.
İçlerinde Amerikalı, Hırvat, Kanadalı, Portekizli ve Fransız
olanlar vardı. Biraz Temel fıkrası gibi oldu ama tek Türk ben
değildim aralarında.
Onlarla yazılarımda paylaştığıma
benzer konuları konuştuğumda görmüştüm ki bir kısmı oldukça
ılımlı ve üstüne ekler bir tarzda yaklaşmışlardı bana. Sözlerimi
kendi fikirlerine yakın hissedenlerden birkaç Portekizli ve
siyahî bir Amerikalı kendilerinin de benzer düşüncelerle
dindaşlarına ve kutsal kitaplarına baktıklarını itiraf ettiler.
Üstelik Kuran’a, genelin aksine “God’s message” (Rab’bin
mesajı) olarak bakmalarına şaşırmıştım. Belki de beni üzmemek
adına Kuran için güzel şeyler söylemişlerdir bilemem, ama öyle
bile olsa neticede samimi bir yaklaşım hissettim ve daha çok
kendi toplumlarıyla ilgili (kuru kuruya inanmaya yönelik)
benzeşmelerden bahsetmeleri ilginçti. Kuran ayetleri hakkında
söylediklerimi ve İncil’den verdiğim (Kuran’la örtüşen)
403
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
örnekleri biraz da şaşkın ama pür dikkat dinlemeleri benim için
şaşırtıcıydı. Söylediklerimi “wise words” (hikmetli sözler)
olarak betimleyip teşekkür eden bir Portekizli başta olmak üzere
bu birkaç kişi beni dinlediklerinde çoğunluklarının aksine hiç de
İslamofobik gelmediler bana. İslamofobik olan çoğunluğu da
gördüm ama onların birçoğu zaten bizimle başka herhangi bir
konuda bile konuşmaya zorunlu olmadıkça yanaşmıyorlardı.
Kısacası “insanların çoğu” onlarda da problemliydi. Neyse…
Demek istediğim onların arasında da gerçekten dini anlamda
makul düşünenler olduğunu ve aslında çok da bize uzak
olmayanlar olduğunu bizzat görgü tanıklığımla anlamıştım.
Eğer orada hissettiğim gibi, bir kişinin bile Kuran’a ve İslam’a
bakış açışını olumluya çevirmeye vesile olabilmişsem ne mutlu
bana. Hatıram daha geniş aslında ama övünmek için anlattığımı
düşünmeyin… Sadece hıristiyan olma ihtimalimi dile getirenler
için ne menem bir hıristiyan olduğumu (!) göstermek istedim.
Bu anımsayıştan sonra gelelim tekrar bizimkilere…
Siz doğruları söylemeye çalışırken sizi ateist ya da Hıristiyan
bir misyoner olma ihtimaliyle yaftalayanların bu şekilde tekfir
edişlerinin ardından “Canım hiç bu kadar acımamıştı” diye
hüzünlenir ve ilk iş olarak kendinizi her ihtimale karşı “yanlış
düşündüğüm ve iyi tahkik edemediğim bir şey var mı?” diye bir
kez daha gözden geçirirsiniz. Onlarsa “Bunlar yeni değil
tabi” diyerek sözde her yanlışı bildiklerini ve sizin de o yanlış
yollardan birinde olduğunuzu anladıklarını iddia ederler. Sizi
asla iyi niyetli değil, kasıtlı bir art niyet sahibi olarak görürler.
404
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Her sözünüzü aleyhlerine sanarlar. Eğer dinsiz dememiş bile
olsalar sizi de dinini parçalamış bir fırkaya mensup zannederler.
Eskiden beri büyüklerince uyarıldıkları şeylerden birisisinizdir
onlar için.
Böyle anlatıyorum diye herkesi aynı potaya koyduğum
zannedilmesin. Doğal ve makul eleştirilerle bize yaklaşanlar sağ
olsunlar bazen bize yanılabileceğimiz noktaları da gösteriyorlar.
Hatta bizden çok daha derin tahkik yapanlar da vardır. Hüsnü
zanla sözlerimize kulak veren birçok değerli insan da var
elbette. Tabii ki sözlerim herkes için geçerli değil. Bir şeyler
ifade etmeye çalıştığımızda bize hak vermeye veya anlamaya
çalışanlar değil tasvir ettiklerim. Hatta bugün bizi tekfir
edenlerle bile, yarın sımsıcak bir dost oluverme ihtimalimiz
varken…
Ama işte bir kısım insanlar bizim gibi düşünenleri hizipçi ya da
bidat sahibi zannederken kendi yürüdükleri yolun gerçekten bir
hizip yolu olup olmadığını hiç tahkik etme ihtiyacı
duymuyorlar. Çünkü yürüdükleri yoldan emin olduklarını
düşünüyorlar. Ancak sözlerinden anlaşılıyor ki bu eminlik akıl
ve kalp bütünlüğüyle ortaya çıkan bir emin olma durumu değil.
Eminler sadece… Çünkü atalarından beri, kendilerini bildiler
bileli o yoldadırlar ve aksinin sapkınlık olduğuna ikna
halindedirler. O yolda huzur bulmuşlar, o yolda iman etmişler, o
yolda hayatlarına kendilerine göre bir düzen vermişlerdir. Eğer
sizin söyledikleriniz doğru olsaydı bile, o doğru yola ulaşmada
405
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
sizin onları geçememiş olmanız gerektiğini hissederler. Onlar
gibi olmasalar da bu taraftan bakıldığında aynen
peygamberimiz dönemindeki müşrikler ve özellikle ehli
kitaptan olanların davrandığı gibi davranışları olduğu bir realite.
Onlar gibi dindarlar varken biz mi doğruyu bulacağız!!!
46-Ahkaf 11. İnkâr edenler, inananlara şöyle derler: “Eğer
bu, hayırlı bir şey olsaydı, bunlar ona inanmakta bizi
geçemezlerdi.” Bununla umduklarını bulamayınca şöyle
diyecekler: “Bu, eski bir uydurmadır.”
Eğer siz de onların yanılgılarına uysaydınız, onların sizin de
Allah’la beraber övmeniz gerektiğini düşündükleri isimleri
söyleseydiniz bu kez gönülleri gevşer, rahatlarlardı. Çünkü
onların inandığı gibi inandığınızı zannederler ve sözlerinize
daha bir kulak verirlerdi. Ve eğer gerçekten art niyetli olsanız
emin olun ki en küçük bir ilmi tecrübenizle onların sevdiği
isimleri överek nice yanlışları ve sapkınlıkları onlara din diye
yutturabilirdiniz.
39-Zümer 45 Allah, tek olarak anıldığı zaman; ahirete
inanmayanların kalbleri ürker. Ama O’ndan başkaları da
anıldığı zaman, hemen sevinirler.
Çünkü onların atalarını ve dayandıkları içi boş hurma
kütüklerini övmeniz onları onore edecek, üzerinde pek de
406
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
analitik düşünmedikleri inançlarını pekiştirecek ve bugüne
kadar doğru yolda olduklarını bilinçlerine onaylatacaktır. Ama
haberleri yoktur ki eğer istedikleri gibi konuşmanızın ardından
sizin vereceğiniz her türlü zehri din diye içmeye hazırdırlar.
Çünkü sizi benimsemiş, kendilerinden biri olarak görmüşlerdir
artık. İşte yüzyıllardır Müslüman toplumların üzerinde oynanan
oyunlar ve kurulan tuzaklar büyük oranda bu çerçevede
gerçekleşmiştir. Bu, din olabileceği gibi zaman zaman
kavmiyetçilik de olmuştur. İkisi birden de olmuştur. Analitik
düşünenler sadece dindar olmuyorlar, heva ve heveslerinin
peşinden gidip düşünmeyen insanları sömürme yolunu da
seçebiliyorlar. Kutsal değerlerine sözde saygı duyulduğu
hissiyatı verilen toplumlar din diye, milliyet diye afyonları birer
birer yutmuştur. Neticeler her dönem görüldüğü halde geri
dönüş yapacak kalpler hep örtülü kalmıştır.
Bir an için bir başka dinden ya da dinsizlikten Kuran’ı hak ettiği
biçimde okuması vasıtasıyla dinimize geçmiş birisini
düşünelim. Kuran‘da fark ettiği gerçekleri topluma açıklıyor
olsun. Hemen herkes o kişiden övgüyle ve bir nevi kıvançla söz
eder. Anlattıklarına değer verir, “helal olsun”lar havada
yankılanır ve “işte bak adam ne güzel doğru yolu bulmuş”
denir. Biz ise bu toplumun içinden gelen kişiler olarak o
yabancı şahsın Kuran hakkında söylediklerinin aynısını
söyleyelim… Göreceksiniz ki benzer şeyleri söylesek de biz
sapmış kabul edileceğizdir. İşte bu durum toplumun dinine ikna
ile değil bir futbol takımı taraftarlığından pek de farklı olmayan
407
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
bir zihniyetle bağlandığını gösteriyor. Onlar için geçmişteki gol
kralları ile, ve taraftar sayılarıyla övünmektir doğru olduklarını
onaylayan!
Müslümanlar bilinçli olarak cahil bırakılmıştır. Bunun böyle
olduğu bugün tamamen ortaya çıkmış durumdadır. Üstelik bu
sadece din değil hemen her konuda böyledir. Yine de din,
bağlayıcı bir afyon olarak damara öncelikle verilmiştir, bu da
bir gerçektir. Ama bu afyon din, elbette gerçek İslam değildir.
Bunu anlamanın tek yolu da Kuran’ı anladığı dilde okumaktan
geçer. Bugün Müslümanları yeni fırkalara bölecek yeni bir
mezhep çıksa sözgelimi bilimsel ya da akıl yoluyla yaklaşarak
bir tarım reformu yapmak yerine organik olmayan meyveleri
muhtemelen haram ilan edecektir. Sosyal medya kültürünü bir
basamak ileriye götürüp daha faydalı bir bilgi havuzu yapmak
yerine twitter gibi platformların mekruh olduğunu ileri
sürebilecektir. İşte bu durum din ve taraftarlık adına bilinçli bir
cahiliyetin seçimi olacaktır. Bilimi ve bilimsel gelişmeyi
geçmişte dinle karşı karşıya getirmiş olan zihniyet gibi…
31-Lokman 20 …İnsanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme
dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitaba
dayanmaksızın Allah hakkında mücadele edip durur.
31-Lokman 21 Onlara; “Allah’ın indirdiğine uyun”
denildiğinde, şu cevabı verirler: “Hayır biz atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şeye uyarız…”
408
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Kuran’ı okumayarak ya da anlamaksızın okuyarak, dini vecibe
diye bir sürü matematiksel sevaplar peşinde koşarak,
namazlarını ne dediğini bilmeden kılarak, desinler diye iyilikler
yaparak, kalplerinin temiz olduğu iddiasıyla övünerek ve kulağa
hoş gelecek amellerin gösterişine düşerek, kendi gözünü
haramdan sakınma görevini başkalarının davranışlarına
yükleyerek, din namına bir sürü ticari televizyon kanallarıyla
uyutularak, arabesk bir hüzünle hitap eden radyo
istasyonlarından peygamber sevgisini öğrendiğini zannederek
mutlu olan ve yanık sesli tiz ilahiler dinleyerek teselli bulan bir
sürü (ve aslında iyi niyetli olma ihtimali çok olan) insan var
etrafımızda. Siz kalkıp “kalmadı tesellisi ne şarkının ne sazın”
deseniz de sizi Kuran’a sarılan değil de kadehlere sarılanlarla
bir sayıyorlar. Sözleriniz onları rahatsız etmekten ve kendinizi
üzmekten başka işe çoğunlukla yaramıyor. Yine de sabır,
mücadeleye devamı gerektiriyor. Bir kişi için bile olsa… Hatta
sadece kendiniz için bile olsa…
409
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
uTàNĐım ÀLĐı∂ım NèfèsTèN
Bir Linç Videosu İzledim, İzlemez Olaydım
Dün gece sosyal medyada paylaşılan (birkaç yıllık cep telefonu
çekimi) bir videoyu izledim. Bırakın insanlığımı var oluşumdan
bile utandım. Ben böyle insanlarla aynı dünyada değil aynı
kainatta yaşadığıma utandım. Aynı havayı ciğerlerime çektiğim
için utandım. Aynı toprağa ayağımı bastığım için utandım. Aynı
yörüngede dolaşan bir güneş sisteminde olduğum için utandım.
Aynı güneşe baktığım için, aynı yıldızları seyrettiğim için, aynı
uzuvlara sahip olduğum, aynı Allah’ın yarattığı bir varlık
olduğum için utandım. Utandım alt üst olan midemden, utandım
baktığım gözlerimden, utandım şu satırları yazan
parmaklarımdan.
Dini ne olursa olsun… Sorarsan Müslümanmış, hıristiyanmış,
yezidiymiş, yahudiymiş, zerdüştmüş, budistmiş hiç umrumda
değil. Ben bu adamların dininden değilim. Katolikmiş,
protestanmış, malikiymiş, ehli sünnet vel cemaatmiş,
hanefiymiş, hanbeliymiş, şiiiymiş, aleviymiş, şafiymiş hiç
umrumda değil… Ben bu vahşiler her kimse hiçbirinin dininden
mezhebinden değilim… Reddediyorum Allah’ın kitabı
dışındaki tüm ayrılıkları.
410
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
İnsanmış… Peh! Bunlar hayvan bile değiller… Ben bu
şerefsizlerin ırkından cinsinden de değilim. Hadismiş,
sünnetmiş, kutsi hadismiş, kutsiymiş, yazılıymış, çiziliymiş!!!
Reddediyorum. Kasideymiş, beyitmiş, şiirmiş, risaleymiş,
rivayetmiş!!! Reddediyorum. Aynı safta bu zihniyetteki
adamlarla eğer kılmışsam o kıldığım namazı reddediyorum. Bu
zihniyetteki müşriklerin bir lokması boğazımdan bilmeden bile
geçtiyse parmaklarımı boğazıma geçirip kusmak istiyorum.
Reddediyorum bu zihniyetteki adamların varsa verdiği zehir
zıkkım iki damla suyu.
Reddediyorum eşeklerle fantezi hikâyesi kuran celalleri.
Reddediyorum Allah’ın kitabı yerine kendi uydurduğu kitapları
din edinenleri. Reddediyorum aklını donunda gezdiren sapık
dindarları. Reddediyorum beyinsiz evliyaları. Sözde evliyaymış,
sözde mücehhidmiş, sözde imammış, sözde din adamıymış,
sözde
hocaefendiymiş,
kaftanlıymış,
pardösülüymüş,
sakallıymış, sakalsızmış, ağlarmış, sızlarmış, Allah derken
kürsüleri yumruklarmış… Reddediyorum. Reddediyorum vahyi
taklitle değiştirip ilkel törelerini ibadet edinenleri.
Reddediyorum Allah ve peygamberlere iftiralar düzüp din diye
ahlak diye insanlara dayatanları. Keçiler değil köpekler yesin
sizin o recm ayetlerinizi. Başınıza dönsün…
Reddediyorum eğer olacaksam böyle insan olmayı. Ben o
taşlayıp öldürülen kız çocuğuyum. Günahı her ne ise ben de onu
işledim sayıyorum. Onu taşlayan, kanının akmasından zevk
411
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
duyan, kafasına tuğlaları indiren, ondan utanıp da sesini
çıkarmayan cahil dindarlarla değil onunla, o kız çocuğumla, o
kız kardeşimle, o kız arkadaşımla, o kız annemle, o kız bebemle
kol kola Allah’ın huzuruna çıkmak istiyorum. Ki intikamı için
onunla beraber Allah’a secde edip yalvarayım…
Ne kadar da haklıymışım… Kuran… Sadece Kuran… Başka
hiçbirşey Allah adına… Sadece Kuran… Sadece Kuran…
Sadece Kuran…
412
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
màźLumu gèTiRiN ßàNà
Mazlum Olma Müslim Ol
Mazlumu itip kakmaya alışmış zalimler için yaptıkları eziyetin
duru durağı yoktur. Zulüm zulmü doğurur. Zalim ne kadar
eziyet etse de doyuma ulaşmaz, daha da gücünü pekiştirmek ve
daim kılmak için didinip durur. Her şeyden pirelendikçe daha
da ezmeye meyleder… Yemekten doymaz daha da yer…
Kandırmakla doymaz, daha da çok yalan söyler… Paraya, mala
doymaz daha da yığar… Dalkavukları ve köleleri arttıkça daha
da azar… Merhum Kemal Sunal ve merhum Dinçer Çekmez’in
meşhur sinema filmi “Şark Bülbülü”ndeki unutulmaz repliği
hatırlarsınız. Zalim mafya babası krize girdiğinde “Mazlumu
Getirin Bana” diye haykırarak zulmedeceği adamı ister. Onu
dövdükçe rahatlar. Ancak, filmi hatırlayanlar bilirler; olaya
hasbelkader dâhil olan Şaban karakteri, klasik bir mazlum
değildir. Hoş bir mizah ortaya koyarak tokada tokatla karşılık
verir, kısasa kısasla. Öyle, bile bile dayağı yedikten sonra bir
kenara çuval gibi yığılan eski Mazlum gibi değildir. Zalimin
zulmüne karşılık verir. İşte zalimi kendine getirmeye başlayan
da Şaban’ın bu tavrıdır. Şaban’ın bu tepkisi, aslında kendini
Müslüman olarak tanımlayan tüm insanlara da ders olacak
niteliktedir.
413
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Mazlum zalimden zulüm gören, Müslim (Müslüman) ise
Allah’a teslim olan demektir. Bir Müslüman’ın Allah’a teslim
olması demek, asla zalime teslim olması demek değildir. Ama
yeryüzündeki İslam coğrafyasına bakarsanız göreceksiniz ki bir
Müslim coğrafyası değil de sanki bir Mazlum coğrafyasıdır.
İrili ufaklı birçok toplumda yaşayan milyonlarca insanın
Müslim adı altında Mazlumca bir yaşam sürdüğünü görürsünüz.
Ensesine vurulup ağzındaki lokmanın alındığı bir yetimdir bu
coğrafya. Eşek sudan gelene kadar dövülüp bir dahaki hiddet
patlamasına kadar kenara yığılan Mazlum bir köledir bu
coğrafya. İçlerinde arada bir Şabanlık yapanlar çıksa da
akıllarını
kullanmadıklarından
dolayı
mafyabaşlarının
zalimliğini de doğru dürüst önleyemezler. Hastanelik olurlar da
mazlum mazlum yine gider patronlarına teslim olup üç beş
kuruşluk yevmiye için dayak yemeye devam ederler. Böyleleri
hiçbir zaman gerçek Müslim olamazlar. Çünkü Müslim olan
zalime değil, sadece Allah’a teslim olur.
İşte bu coğrafyanın bu ezik siyasi yapısı, içindeki alt gruplara,
insanlara, bireylere kadar sirayet etmiştir. Öyle bir arabesk
kültür yerleşmiştir ki bu coğrafyaya, neredeyse insanlar
Mazlum olmaktan zevk alır hale gelmişlerdir. Köle olmak onur
olmuş, eziklik psikolojisi büyüğünden küçüğüne, okumuşundan
cahiline, tepeden tırnağa kan damarlarına, hücrelerine,
atomlarına işlemiştir. Bu aşağılık kompleksi zaman zaman
futbol ve benzeri pek de mühim olmayan platformlardaki geçici
başarılarla açığa çıksa da akıl ve fikir düzleminde bir icraata
414
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
genellikle geçirilememiştir. Bunun neticesi olarak saltanat
tarihiyle övünme, ataların değerlerine itaat, alelade olayları
abartma, simgelerle avunma ve efsanelerle büyüklüğünü
kanıtlama gibi pek de akıl karı olmayan, emzik misali kendi
kendini avutan işlere yönelmiş ve bunlarla oyalanmıştır
insanlar. İşin acı tarafı din de bu işin tam merkezindedir.
Hayatın en ciddi meselesi olan din, başkalarının silahı gibi, o
dinin inananlarına karşı kullanılmaktadır. Elbette Allah’ın dini
İslam övünçle haykırılmaya layıktır. Ancak cahil ve ezik
toplum bunu ne için övünç kaynağı gördüğünü bile bilememiş
ve bu yolla zalimler tarafından uyutulmaya ve yönlendirilmeye
rahatlıkla devam edilmiştir. Övünülen din Allah’ın dini olduğu
halde adı öyle kalmış, içi boşaltılmış ve rivayet ve yalanlarla
doldurulmuş bir insan dinine çevrilmiştir. Kuran adındaki en
önemli silahını bile kullanmayı beceremeyip tersten tutan bu
toplumlar, her tetiğe bastıklarında kendi göğüslerine ateş
etmişlerdir.
Allah’ın diniyle ayağa kalkacak toplumlar tam tersine patates
çuvalına dönmüş Mazlumlar gibi duvar diplerine yığılmıştır.
Sanki dinimiz bize pısırık pısırık bir kenarda oturmayı
emrediyormuş gibi, dünyadan elini ayağını çekmiş tesbihli
dervişler örnek insanlar gibi sunulmuştur. Sanki dinimizde
kısasa kısas yokmuş gibi dayak yediğimizde mağdur edebiyatı
ile kendimize acındırarak bir şeyler kazanmayı ummuşuz. Sanki
dinimiz tevhid gerçeğini, ilmi, aklı, sevgiyi, barışı, hakkı,
doğruyu, idrakı, zalimin karşısında dik durmayı bize
415
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
öğütlemiyormuş gibi kitabımızdaki ayetleri bile anlatırken
utanır hale gelmişiz. Sanki (Kuran’dan) söylediklerimiz
yanlışmış gibi, başkalarının, batının ve bizden olmayanların
söylediklerinin peşine düşmüşüz. Sanki en doğru yaşamı
kitabımız bize anlatmıyormuş gibi hem onu yaşamamış hem de
başkalarının hatalı yaşamlarına özenmişiz.
Nitekim eziklik, damarlarımıza ve oradan virüsler halinde bütün
organlarımıza işlemiş. Hem “dinim dinim” demiş, dinimize
karşı çıkan memleketdaşlarımıza saldırmış, hem de bizim
dinimizi gerçekten kabul etmeyenlere “şunlar ne de güzel”
diyerek yanaşmış, onlara benzemeye çalışmışız. Eziklik ezikliği
getirirken, Müslim Mazlum olmuş. Mazlum deyince akla
Müslim gelir olmuş. Nur üstüne nur değil acı üstüne acıyla
arabeskleşip Müslim olduğumuzu zannetmişiz. Sopayı yedikçe
sahibine itaat eden …ler gibi, mağdurlukla ve mazlumlukla göz
diktiğimiz aidiyet putuyla onur duymaya başlamışız. Cahilliği
cahillik ile örterken, aklını heva ve heveslerine kullanan
zalimlerin
köleleri
olmuşuz.
Çok
mu
abarttığımı
düşünüyorsunuz? Hiç sanmıyorum. Aslında az bile söyledim.
Çünkü biz haklıyız. Bizim dinimiz en korunmuş rehbere sahip
olanı değil mi? En son vahiyler bu kitaptakiler değil mi? Bu
okumadığımız Kuran’da yazan her şey dosdoğru değil mi?
Gerçekler elimizin altındayken… Doğruluk elimizin
altındayken… Biz ne yapıyoruz? Tek kelime… Uyuyoruz…
Fakat bakın Kuran bize ne diyor?
416
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
74-Müddesir 1,2 Ey bürünüp örtünen. Kalk ve uyar.
Uyanın diyor Kuran bize. Korkmayın diyor Kuran bize.
Pusmayın diyor Kuran bize. Karanlıktan korkan çocuklar gibi
üzerinize yorganızı örtüp, titreyip durmayın diyor Kuran bize.
Kalkın diyor… Gerçeği haykırın diyor… Uyarın diyor… Çünkü
gerçeği size bildirdim, hazineyi elinize verdim, ezik ezik
durmayın diyor… Biz ne diyoruz? Mazlumuz!!! Güçlü olana
boynumuz kıldan ince!!! Güçlüye boyun eğeriz!!! Ey akılsızlar
diyor Kuran bize… Güçlü olan sizsiniz… Gerçeği bilen
sizsiniz… Bırakın bu arabesk edebiyatını… Bırakın bu mazlum
ayaklarını… Mazlum olmayın Müslim olun. İnsana değil sizi
yaratana kul olun… Atın üzerinizden şu ölü toprağını…
Silkinin, kalkın, uyanın, uyarın… Sizin arkanızda Allah’ın
büyüklüğü ve gücü var… O’na hiç mi güvenmiyorsunuz?
Arının pisliğinizden, masallarınızdan, hikâyelerinizden, kirli
bilgilerinizden… Sarılın Kuran’a ve haykırın gerçeği.
74-Müddesir 3,4,5,6,7 Rabbinin yüceliğini duyur! Örtülerini
temizle. Uzaklaştır kendinden pisliği! Çok bularak başa
kakma yaptığın iyiliği! Ve yalnız Rabbin için dayanıklı kıl
benliği!
Kuran bize ezik olma üstün ol, mazlum olma Müslim ol derken
biz gidip şeyhe mürit oluyoruz… Biz gidip patrona köle
oluyoruz… Biz gidip mezarlardaki ölülere yalvarıyoruz… Biz
gidip sakala yeleğe tapınıyoruz… Biz gidip firavuna dalkavuk
417
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
oluyoruz… Biz gidip Kuran yerine risale, şiir ve ilmihal
okuyoruz… Biz gidip uyaracağımıza, tağutlar tarafından
uyarılıp duruyoruz… Fakiri yoksulu el birliği verip
yükselteceğimize biz gidip birilerinin matematiğine göre zekât
veriyoruz… Biz gidip birilerini taklit ederek namaz kılıyoruz…
Allah’ın Zikrini (Kuran’ı) okuyacağımıza ve hayatımıza
uygulayacağımıza biz gidip bir kenarda sinerek oltu taşından
tesbih çekmekle, salavat çekmekle zikir çektiğimizi zannedip,
övünüp, sevap miktarımızın artacağını sanıyoruz… Biz
zorluklara göğüs gerip gerçeği haykırmak için kendimizi
yıpratacağımıza, bizi asıl yıpratan ve kirletenleri dinimizi
korumak adına delicesine savunup duruyoruz…
Müslim mazlum olmayı hedeflememesi gerektiği gibi zalim de
olamaz elbet. Kin tutmaz. Affeder. Bir topluluğa olan öfkesi
nedeniyle adaletten sapmaz. Korkup pusmaz ama gurura kapılıp
zalimliğe de heveslenmez. Müslim adam ikisi arası en güzel bir
yolu tutar. Dosdoğru yolu tutar. Aynen namazda olduğu gibi…
17-İsra 110 De ki: “Allah deyin, Rahman deyin; hangisini
derseniz, hep O’nundur, o en güzel isimler. Bununla beraber
namazında çok bağırma, çok da gizleme; ikisinin arası bir yol
tut.
Aynen infakta, zekâtta ve harcamada olduğu gibi…
418
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
25-Furkan 67 Ve onlar ki, harcadıkları vakit israf etmezler,
pintilik de yapmazlar; ikisi arasında dengeli giderler.
Aynen yolda yürüdüğü ve konuştuğu zamanki gibi…
31-Lokman 19 Yürüyüşünde mutedil ol, sesini alçalt. Şu bir
gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.
Mazlum olma Müslim ol… Zalim olma Müslim ol… Dosdoğru
yolda ol, böyle çok daha güzelsin diyor Kuran bize… Eğer
bunu yapmazsak ve Kuran’ı yine göz ardı edersek “Mazlumu
getirin bana” diyenimiz de çok olur, dayak yemekle övünenimiz
de.
419
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
#ĐiRèNNàsRèĐĐiN
Ya Tutarsa!
Nasreddin Hoca… Tombul, şirin ve komik adam… Komik
fıkralar… Eğlence kitaplarının bir köşesini süsleyen ama
kimilerine göre pek de öyle önem atfedilecek şeyler
söylemeyen, çağa hitap etmeyen esprilerin sahibi! Edebi ve
felsefi olarak okullarımızda hak ettiği biçimde nedense
okutulmayan ama halk arasında seslendirilen şakaları…
Hikâyelerinde yaptıkları, kendi akılsızlığına verilir tarzda
işlenen konular… Bindiği dalı kesen bir Nasreddin Hoca…
Eşeğe ters binen bir Nasreddin Hoca… Göle yoğurt çalan bir
Nasreddin Hoca… Kürkünü yediren, kazanı doğurtan aykırı bir
şahsiyet!!!
Gerçekten öyle mi acaba? Gerçekten bu saçmalıklar (!)
Nasreddin Hoca’nın şahsına mı atfedilmeli, yoksa Nasreddin
Hoca bir şeyleri en can alıcı biçimde anlatmış da insanların
anlamamakta ısrar ettiği, asıl saçmalayanların insanların
kendisinin olduğu gerçeği mi süzülmeli bu hikâyelerden?
Kimilerine göre onun bu hikayeleri eski zaman şakaları.. Bir
Jim Carrey değil, bir Cem Yılmaz değil, bir Lourel Hardy, bir
420
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Metin Akpınar bile değil… Oysa ki o, bir komedyen değil.
Hatta bence müthiş bir Aristo.
Halen araştırıp incelemekte olduğum Ahi Evren/Mevlana
çatışması konusuna girmeyeceğim. Ama Nasreddin Hoca’nın
şakalarında geçen manevi/kültürel şahsiyeti öyle ya da böyle
herkesin hafızasının köşelerinde yer etmiş durumda. İyi ki de
yer etmiş. Bu sayede onun esprilerinden çıkan gerçekleri belki
daha iyi anlatabiliriz insanlara. San’ı da “hoca” olunca belki
derdimize derman olur, insanların bakışında. O yüzden
Nasreddin Hoca tabirini kullanmaya ve şakalarındaki hikâyeler
ister kurmaca birer hikâye ister yaşanmış gerçekler kabul
edilsin, alacağımız derse bakacağım.
Nasreddin Hoca’dan alıntılanan bu yarı şaka yarı ciddi alıntılar
içerisinde, bazıları farklı şekillerde anlatılsa ve/veya tahrife
uğramış olsa da klasik hoca anlayışında olan hurafeleri
bulamayız. Madem bizi obsesifler gibi yaşatmaktan başka işe
yaramayan türlü abartılı rivayet uydurmalarına gerçekmiş gibi
itibar ediyoruz, hadi biraz da Nasreddin’in anlattığı hikâyelere
gerçek değerini vermeye çalışalım.
Nasreddin Hoca hikâyelerinde, fiilen hocanın yaptığı işler
aslında toplumun yaptığı işlerin bilinçli bir yansıtmasıdır.
Gerçekte Nasreddin, topluma “siz işte böylesiniz, aklınızı
kullanmayacak ve anlayamayacak mısınız” mesajını veriyor.
Bindiği dalı kesen Nasreddin’i gören komşusu eğer hocanın bu
421
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
hareketini garipsiyor ve aptalca buluyorsa neden kendi hayatına
dönüp bakmaz! Çünkü o komşu adam, dininin emirleri yerine,
Kuran’da yazan gerçekler yerine kendisine anlatılan, kulaktan
duyduğu, gelenek edindiği, türlü diğer hocalardan dinlediği ve
çoğunun Kuran’da yazılanın tam tersi olduğu (sözde) dini
emirleri İslam ZANnetmekte ve geleneksel dini anlayışa karşı
çıkmak aklına bile gelmemektedir. Oysa Nasreddin Hoca’nın
bindiği dalı kesmesinin akıl dışı oluşunu hemen fark etmektedir.
Aynı aklı yaşamının en ciddi konusu olan din işinde ise
kullanmaktan nedense korkmaktadır. Kuran’da söylenenin tam
aksini din diye uygulayan insanevladı bindiği dalı kesmekte
değil midir? Hadi canım Kalemzade… Şimdi de Nasreddin
fıkralarını mı bu konuya bağlıyorsun!!! Bu fıkralar alelade
şakalardır… mı diyorsunuz? Öyle olsun… Diğerlerine de bir
bakalım öyle mi?
Eşeğe neden ters biner bu Nasreddin Hoca? Akılsızlığından mı?
Yoksa burada verdiği mesaj da aynı olmasın! Ey insanevladı,
siz dininizin kaynağı Kuran’da ne söyleniyorsa tam tersini din
diye benimsemişsiniz, diyor olmasın Hoca Nasreddin! Kuran’da
fırka fırka olup da dininizi bölmeyin diye belirtilmişken mezhep
mezhep tarikat tarikat olup da birbirine düşen, birbirini katleden
insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Arapça bilmeyen
insanevladı Kuran’ı anlamadan sağdan sola Arapça okurken
ama soldan sağa okunan Türkçe çevirisine bakmaya bile
lütfetmezken eşeğe ters binmekte değil midir? Merdivenden
yuvarlanan cübbelerin, ben yağmurdan değil rahmete
422
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
basmaktan kaçıyorum diye aldatan hocaefendilerin peşinde
giden insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Allah “bu
kitap size yetmiyor mu” derken, parayı verenin düdüğü çaldığı
din kitaplarını, sen de haklısın diyen mızraklı ilmihalleri,
tavuğun suyunun suyunun suyunun suyu hadis külliyatlarını,
risaleleri ve mesnevileri din ZANneden insanevladı eşeğe ters
binmekte değil midir? Allah “Sadece bana kulluk edin” derken,
peygamberleri, sahabeleri, sözde evliyaları, din adamlarını ilaha
benzer tutumlarla anan, el etek öperek, kılına, taşına tapınarak,
mezarları başında aman dileyerek acınası halini gösteren
insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Allah bize
düşünün, araştırıp idrak edin de iman edin derken düşünme
işini, bilim işini, araştırma ve anlama işini başkalarına havale
eden insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir?
Kürkünü çorbaya neden daldırır bu Nasreddin Hoca? Siz
aslında insanların bilgisine, takvasına ve iyiliğine değil
görünüşüne göre kıymet veriyorsunuz demiyor mu? Siz
Allah’ın dost edinin dediği kimseyi değil, sadece umduğunuz ve
ZANnettiğiniz
menfaatinizi
verme
ihtimali
olanı
gözetiyorsunuz demiyor mu? Aklınızın ve takvanızın değil heva
heves ve putlaştırma huyunuzun peşinde gidiyorsunuz demiyor
mu? Kazan doğurdu dediğimde inanıyor ama kazan öldü
dediğimde aklınız olduğunu hatırlayıp olmaz öyle şey demiyor
musunuz? Sadece kendi menfaatini ilah edinen, aslında
inanmayan ama inanmadığını bile bilmeyip işine gelene
inandığını söyleyen zavallılarsınız demiyor mu? Siz çoğunuz
423
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
işte böylesiniz, Kuran’ı aklımla anlayamıyorum dedikten sonra
iş açık menfaatinize gelince zekâ pırıltıları saçıyorsunuz
demiyor mu? Aklınız var ama nerede ne zaman kullanacağınızı
bilmiyorsunuz, demiyor mu?
Göle maya çalan Nasreddin Hoca gölün maya tutmayacağını
bilmiyor muydu? Yine topluma ayna tutmuyor mu burada?
Umulacaksa doneler ortaya konarak akılla umulur, akıl yoksunu
ummaya ise ZAN denir. “Ya tutarsa” diyerek akılsız bir
ummayı, sadece ZANnetmeyi gündeme taşımıyor mu?
İnsanevladına işte siz beni göle maya çalarken görünce aklınızı
kullanıyor da gölün maya tutmayacağını anlıyorsunuz da siz
neden dininizi ZAN’na tabi etmekten vazgeçmiyorsunuz
demiyor mu? Siz günde yediyüz selavat çekerek türlü sevaplar
kazandığınızı, bu yolla cennete gideceğinizi ZANnediyorken,
beni göle maya çaldım diye neden ayıplıyorsunuz demiyor mu?
Ben nasıl göle maya tutturacağımı ZANnediyorsam siz de aynı
şekilde dindeki gerçekler yerine ZANna uyuyorsunuz demiyor
mu?
İşte siz de böylesiniz, dininizi kitabınızı bilmeden, ne dediğinizi
bilmeden yatıp kalkarak dininizi yaşadığınızı ve bundan dolayı
ödüllendirileceğinizi ZANnediyorken, elalem uzaydaki
gezegenleri izleyecek teleskoplar icat edip onlarla yıldızlararası
mesafeleri ölçüp senin okumadığın Kuran ayetlerindeki
mucizeleri görüyor demiyor mu? Kuran’da bütün gerçekler
apaçık yazarken ve bir kaşık aklınız bile olsa dininize maya
424
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
tutturacağınız kadar kolayken, kalkıp da ciltler dolusu
külliyatlarla din tuturmaya çalışıyorsunuz demiyor mu?
Nasreddin Hoca “Böyle giderseniz sizden ne yoğurt olur, ne
cacık” demiyor mu bize?
Nasreddin Hoca… Halkı için halkının cahilliğine direnen ve
hep onlara doğruları anlatmaya çalışan bir düşünür… Halkın
gaz vermesiyle beraber yürürken Timur’un karşısına vardığında
yalnız bırakıldığının farkına varan Nasreddin… Eşeğine arpalı
kitap okutup anırdığında biz anlamıyoruz ne okuduğundan
diyenlere o eşekçe okudu anlamazsınız tabi diyen Nasreddin…
Palavracıya Halep oradaysa arşın burada hadi atla diyen
Nasreddin… Evinin tamiratını yapmamasından dolayı
gıcırdayan tahtalardan zikir diye övünen adamı ya secdeye
varırsa diye ikaz eden Nasreddin… Zalim padişaha cennete
sığamayacağınız için cehenneme gidersiniz diyebilen
Nasreddin… Kavuğu takınca yabancı dildeki mektup
okunuyorsa al kavuğu da sen oku diyen Nasreddin… Kaza
namazı yerine ben de önümüzdeki haftanın namazını kılıyorum
diyen Nasreddin… Sırt üstü düşünce kuyuya düşen ay’ı
çıkardım diyen Nasreddin… Senin papağanın insanlar gibi
konuşuyorsa benim hindim de insanlar gibi düşünür diyen
Nasreddin… Biliyoruz ki daha neler neler anlatıyor… da
anlayan nerede!!!
İşte böyle… Eşeğe ters binen ben değilim sizsiniz, bindiği dalı
kesen de, insana değil kürküne değer veren de, kazanın
425
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
doğurduğuna işine geldiği için inanıp öldüğüne işine gelmediği
için inanmayan da, gölü yoğurda çevireceğini ZANneden de
sizsiniz diyor Nasreddin Hoca. Tombul, şirin ve komik adam…
Hiç de değil… Komik olan o değil biziz… Biziz ZANnın
peşinde koşan insanevladı. Aklını kullanmayıp da komik olan,
komik ve acınası durumlara düşen… Kitabına sırtını çevirip
“Ya tutarsa” diyerek duyduğu sözlere göre dinini yaşadığını
ZANneden… Elaleme maskara olan, sözde müslüman olan
insanevladı…
426
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
içiNĐèkiLèR
__3 Önsöz
KalemzádeKãmil
__5 Oku’yun…
Bu Bir Tebliğdir
_14 Zıddıyla Düşünmek
Ayetlerle İlgili Vesveselerimiz
_22 Matematiksel Sevaplar
Parayla İman Satın Alınır mı?
_30 Bir İngiliz Casusunun İftiraları
“Bir İngiliz Casusunun İtirafları” Kitabı Değerlendirmelerim
_40 Kırkta Bir mi sosyal Paylaşım mı?
Okuma Yazma Biliyor musunuz?
_44 Ağlayan Derviş Titreyen Mürid Sorgulanamayan Şeyh
Eğer Bilmiyorsanız Zikir Ehline Sorun
_52 Uyuyarak İnananlar
Yolkesen Kimin Yolunu Keser?
_60 Saray Damına Pisleyen Köpek
Yeryüzünü Gezin Dolaşın da Görün
_70 Alem-i Mecnun
İçine Cin Girmiş Beşer
_75 Müjde! Kurtuldunuz!
Cennete Hoş Geldiniz ama Boş Geldiniz!
427
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
_81 Lisansız Diller Gönülle Konuşur
Kabil’de Bir Sabah
_82 Engellemekte Olanı Gördün mü?
Semiallahulimen hamideh
_88 İsyan
Kandırdılar Bizi
_90 Düşünen Köle
Köle-Efendi İlişkisi ve Özgür Düşünce
_94 Raina Demeyin Unzurna Deyin
Kuran’ın Kendi Kendisini Açıklaması
107 Acele Etme Anlayacaksın!
Kuran’ı anlamakta Zorlanmak
110 Kâinatın Efendisi Kimdir?
Müşrik Hocalar Şerik Kitaplarıyla Kendi Hallerine
115 Müşrik Kitaplar
Doğru Yola Oturan İblisler
123 Âdemoğluna Üflenen Ruh
İçine Üflenen Ruhu Hiçe Sayan Âdemoğlu
127 Bunlar da Sahih Hadis
Neden Bu Sahih (!) Hadislere İnanmıyorsunuz?
129 Sakın Okumayın!
Kitap Tanıtımı
133 Benim Öfkem Kardeşime Değil
Yazılarımdaki Öfke kime, Neye Karşı?
140 Putlaştırılanlar
Bir hadis ve Bir Ayet Üzerine
146 Çiğ Damlası & Çim Parçası
Bir Nefeste Edebiyete
428
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
149 Yanmayan Havlu
Neyse Buyrun Hadis’e
158 Allah Zalim mi!!!
Allah Bize Yalan mı Söyledi!!!
164 Peygamber Yolu ve Şeytan Ayetleri
Peygamber Yolunu Kim Takip Ediyor?
174 Şeytanın Foyası
Şeytan Nasıl Aldatır?
182 Çocuk Aklı ile Düşünebilsek
Hangi Evliya?
189 Futbolla Zamana ve Hayata Atıf
Futbol Mezhepleri ve Köle Taraftarlık
201 Bölük Bölük Ayrılanlar
Buyrun Kartvizitim Diyenler!
206 Amme Cüzüne Kadar Geldim ama…
…Kuran’a Geçemedim Abi!!!
211 Demek ki Ahiret Var
Ölüme Dair Hissi Bir Çözümleme
217 Kuran’ı Rehber Edinenlerin İtikadı Bozuk mu?
Gelin Resule İtaat Edin ki Allah’a İtaat Etmiş Olun
243 Dağların Yüklenmekten Kaçındığı Emanet
Alın Yazısı, Alternatif Evrenler ve Kader Hakkında Bir
Tefekkür
254 Gemiye Bindikleri Zaman Hatırlayanlar
Onlar, Allah’ın Kadrini Hakkıyla Takdir Edemediler
268 Üzeyr Allah’ın Oğludur Dediler
Tarih Boyu Şirkin İzdüşümü
279 Örtü ve Gizleme
Onunla Düşman Olarak İndik
429
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
288 Bizim Gibi Bir Beşer
İnnemâ Ene Beşerun Mislukum | Sadece Sizin Gibi Bir
Beşerim
300 Herşey Hazırdı
İnsan Kendini Yeterli Görür de Azar
302 Meleklerin ve Ateistlerin Ortak Sorusu
Makul Sorulara Makul Cevaplar Vardır
313 Ahit Sandığındaki Kuran
Kitabı Korumak Kimin Görevi?
316 Dini Değerleri Alenen Aşağılamak
Sevan Nişanyan ve Suçu Hakkında
321 Yaratılış Bitti mi?
Yoksa Halen Üretim Tezgâhında mıyız?
330 İslamiyet Nasıl Bir Teslimiyet?
Kime, Neye ve Nasıl Teslim Olunur?
336 İnandık Demekle İş Bitti mi?
Madem İnanıyorsunuz Neden Tam Aksini Yapıyorsunuz?
341 Yıldızlar Söndürüldüğü Zaman
Mürselat’ı (Gönderilenleri) Düşünürken
343 Apaçık Delil mi Arıyorsun?
Gök Gürlüyor, Duymuyor musun?
347 Tehlikenin Farkında mısınız?
İblis’in Eski ve Yeni Numaraları
353 Bitkin Düşerken
Ne Kadar da Benziyor Sözleri
356 Düğümlere Üfleyenler
Yangına Körükle Gidenler
361 Çokluk Yarışı
Tekasür Suresinin Düşündürdükleri
430
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
365 The Quran is Online, Download Free
Allah’ın Sözlerini Kalbinize Download Ederseniz Neler
Olacak?
372 Düşünmeden Doğru Peşinde
Yazıklar Olsun Her Yalancı İftiracıya
375 Çapraz Ceza
Maide 33: Kol ve Bacakları Çaprazlama Kesme Cezası
388 Beyin Ergenliği
Büyümüş de Büyüyememiş Çocuklar
391 İnanmak Meselesi
İnandık Ama Nasıl? İkna Olduk mu? Görev Tamamlandı mı?
401 Afyon Yutmuş İnsanlık
Sabır…
410 Utandım Aldığım Nefesten
Bir Linç Videosu İzledim, İzlemez Olaydım
413 Mazlumu Getirin Bana
Mazlum Olma Müslim Ol
420 #direnNasreddin
Ya Tutarsa!
431
KalemzádeKãmil
kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL
Kalbimdeki İhtilal (4.Sürüm)
KalemzádeKãmil
www.kalemzadekamil.net
Agustos 2013 –İstanbul
432
KalemzádeKãmil