kàLßimĐèkiihTiLàL Tevhid Yolunda | Sadece Kur’an 4.Sürüm KalemzádeKãmil www.kalemzade.net Agustos 2013 – İstanbul kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kalemzade.nete-Kitap Kalem Haznesine Zamandan ve Ötesinden Dökülenler 2 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL öNsöź Bu e-kitap tevhidin gerçek manasını keşfedişimden itibaren yazdığım ilk dönem yazılarımdan oluşmaktadır. Asla ve asla bir din öğretim kitabı değildir. Belli bir süreçte düşündüklerimin paylaşımıdır. Bu kapsamda değerlendirilmelidir. Tek tezim “oku” emrinin herkes tarafından anlaşılarak dinin tek kaynağı olan Kuran’a sadece Kuran’a yönlenilmesi, Allah’ın kitabının anlaşılamayacağından korkulmaması gereğidir. Bunun dışındaki tüm düşüncelerim ve anlatımlarım bir gelişim döneminin tezahürü olarak görülmelidir. KalemzádeKãmil 3 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Kitabın tamamı veya bir kısmı hiçbir suretle parayla alınıp satılamaz” 4 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL oku’yuN… Bu Bir Tebliğdir Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla başlayıp okuyun… O, kalemle yazmayı ve insana bilmediklerini öğretendir… Yalnız O’na kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım dileriz… Tek hüküm koyucudur… Kuran; O’nun insanların akıllarını kullanıp faydalanmaları için indirdiği hak kitaptır… Apaçık deliller olarak indirilmiş, eksiksiz bir gerçektir… Apaçık bir mesajdır… Şüphe yoktur onda… Ona kuvvetle sarılıp, muhtevasını iyi inceleyip ders almalı, böylece kötü akıbetlerden korunmalısınız… İlk paragrafa itirazı olanlar bundan sonrakileri okumayıp bırakabilirler. Onlar itirazlarının geçerliliğini onaylatacak binlerce din dışı ve hatta dini (!) kitap getirip önüme yığabilirler. Ama o kitapların hepsi insan yazmasıdır. Benimse ilk paragrafı onaylatacak tek belgem Allah’ın sözlerinin yazılı ve kendisi tarafından korunmuş olduğu bir ilahi kitap olan Kuran’dır. Yukarıdaki cümleler o kitabın birkaç noktasından alıntılanarak derlenmiştir. 5 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla başlayıp okuyun. Şarkı gibi söylemeyin, okuyun! Arapçasını şiir gibi ezberleyip söylemeyin! Okuyun! Anladığınız ve bildiğiniz dilde okuyun. Dünyada bırakın en sevdiğinizi, herhangi bir insan bile size uzaklardan bir mesaj gönderse ve bu mesaj gönderdiği ülkenin dilinde olsa, o mesajın içinde ne olduğunu anlamak yerine gönderildiği ülkenin dilindeki haliyle onu ezberleme yoluna mı gidersiniz? Yoksa aklınızı kullanıp, o lisanı bilen birkaç kişiye bu mesajın çevirisini yaptırıp içinde gerçekten sizin için neler yazıldığını mı öğrenmek istersiniz? Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla başlayıp okuyun. O, insanlara bilmediklerini öğreten Rabbiniz’in sözleridir. Sevapları ve günahları kendilerine ait olmak üzere söylüyorum ki Kuran; Muaviye’nin, Yezid’in, başka herhangi bir Emevi ya da Abbasi Halifesinin, Yavuz’un, Süleyman’ın veya Abdülhamit gibi Osmanlı Halifelerinin sözleri ya da uygulamaları değildir. İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin, İmam Şafii’nin veya Maliki’nin sözleri de değildir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Mevlana’nın, Abdülkadir Geylani’nin, Gönenli Mehmet Efendi’nin veya Bediüzzaman Said-i Nursi’nin de sözleri değildir. Ebu Hüreyre’den, Vehb İbni Münebbih’den nakledilen ve hatta Ehl-i Beytin ve sahabenin anlattığı iddia edilen anlatılar hiç değildir. Kuran; Buhari’nin, Tırmizi’nin, Müslim’in, Ebu Davud’un Kütübi Sittesinde bulunan veya sayılı imamların derlediği hadisler de değildir. Kuran hadislerdeki ya da her türlü mezheplerdeki gibi abartılı 6 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL korkutmalardan ve zanlardan çok uzaktır. Hatta o, dört büyük halifenin, hatta ve hatta peygamberin sözleri ya da sünnetleri bile değildir. Kendisi de bir insan olan Peygamberimizi Hıristiyanların Hz.İsa’yı tanrılaştırdığı gibi putlaştırırsanız siz de doğru yoldan çıkarsınız. Çünkü unutmayın; Allah’ın birliği yanında şehadet ederiz ki; Muhammed, Allah’ın kulu ve elçisidir. Görevi sadece Kuran’ı tebliğdir. Ve Kuran sadece ve sadece Allah’ın sözleridir. Hal bu iken “O olmasaydı kainatı yaratmazdım” hadisindeki uydurmanın “İsa Tanrının oğludur” demekten hiç de farkı olmadığını anlayın. Oku’yun!… Dininizin kitabını Yaratan Rabbinizin adıyla başlayıp okuyun. Çünkü; yalnız O’na kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım dileriz. Bir şeyhin bizi Allah’a ulaştıracağı zannıyla onun tükürük hokkasını içerek yardım dilemek batıllığına düşmeyiz. Yalnız Allah’ın dediklerini yaparız; kibri dağları aşmış ve Firavunlaşmış din tüccarı siyasetçilerin atalarının ve geleneklerinin dönüştürülmüş dininin emrettiklerini değil! Allah’ı rüyasında gördüğü iddia edilen mezhep imamların içtihatlarının, güçlerini korumak ve halkını sömürmek adına Arap adetlerini din diye dünyaya yayan Emevi, Abbasi ya da Osmanlı Halifelerinin ya da Şeyhülislamlarının fetvalarının ve hatta bugün tek bir mezhep adına okunan resmi ve demokratik (!) fetvaların Allah’ın hükmü yerine hüküm koymak demek olduğunu bilerek Allah’ın tek hüküm koyucu olduğunu ve onun dışındaki hükümlerin din adına geçersiz olduğunu biliriz. Allah’tan her an, her yerde ve 7 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bilhassa ne söylediğimizi anladığımız şekilde kıldığımız namazı vesile ederek yardım dileriz; bir türbede mum yakarak ya da çaputlar bağlayarak, orada yatan mevtayı aracı ederek bile olsa şirke düşmenin gafletine kapılmayız. Peygamber hırkası gibi şeylere, sakalına, ayak izine müşriklerin atalarının putlarına tapındığı gibi tapınır vaziyetlere girmenin cahilliğinin farkına varırız. Oku’yun!… Allah’ın kitabını okuyun. Kuran; apaçık deliller olarak indirilmiş, eksiksiz bir gerçek, apaçık bir mesaj ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde din adına her şeyi açıklamışken onu okumak yerine; anlaşılmaz içtihatlar ve cinnetvari emirlerle dolu sohbet kitaplarını, en doğrusunun bile doğruluğu tartışılır olan hadis kitaplarını, her mezhebe göre farklı farklı hazırlanmış ilmihalleri, risaleleri, tefsirleri, sözde İslami yaşam biçimlerini anlatır aile rehberlerini ve anladığınız dilde çevrilmiş olduğu halde iyi niyetlerle bile yazılmış olsa da sizi okuduğunu anlayamayan akılsızlar gibi görenlerin Kuran’a eklediği alt paragrafları okumayın. Bilmediğiniz bir kelime geçerse sözlüğe bakmak zor bir iş değil, hele ki bu devirde! Uyduruk hadislere ve içtihatlara dayanarak dini zorlaştırıp yaşanmaz hale getirmeyin. Doğruluğu ne kadar iddia edilirse edilsin Peygamberimize ait olduğu söylenen bir sözün (hadisin) yüzde yüz doğru olduğuna emin olamazken bir sözü onun söylemiş olduğunu kesinkes iddia etmek ve dinin gereği haline getirmek aslında ona hakaret etmenin, iftira atmanın ta kendisidir. 8 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Oku’yun!… Sözgelimi abdest, övülmüş olan namaza temiz durmanız içindir; vücudunuzun derinliklerinde kan, parazit ve irinler akarken burnunuzun arka kemiklerindeki sümüğünüzü çıkarmasanız da, abdesti anlamsız bir ritüel haline getirmeseniz de dışınızı temizlemiş sayılırsınız. Gusletmek yıkanmak demektir; genzinizi sızlatana kadar suyu çekmeseniz de yıkanmış olursunuz, toplu iğne ucu kadar kuru yeriniz kalsa da! Dişinize dolgu yaptırdınız diye cenabet geziyor değilsiniz. Uyanın… Bu ve bunun gibi belki de milyonlarca hurafe ve uydurma bizi dinimizi yaşayamaz hale getirmektedir. Oysa dinimiz, Allah’ın kendi ayetleriyle “çok kolaylaştırdığı”nı belirtilerek Kuran’da yazdığından başkası değildir. Orada yazmıyorsa zaten insanı kendi sorumluluğunda serbest bıraktığı (mübah) bir alan olup dinle ilgili de değildir. İçiniz rahat bir şekilde müzik dinleyip, top oynayabilir, haremlik selamlık düşünmeden ölçülü şekilde kadın erkek birbirinizle konuşabilirsiniz. Oku’yun!… Anlayın ki; türlü obsesyonlara girmenize hiç gerek yokmuş meğer. Görün ki sol ayağınızla girseniz de, sol elinizi kullansanız da, amuda kalkıp yürüseniz de fark etmez, serbestlik serbestliktir, helal helaldir, haram haramdır. Kuran; örtünüzü yakanıza vurun (göğüs dekoltenizi kapatın) derken; çarşafa, peçeye bürünmenize ya da burkaya girmenize ve üç boyutlu dünyaya bir ızgara deliğinin ardından eksik boyutla bakmanıza gerek yok. Hatta gözlerinizi dört açın ki dünya tarihi boyunca tekrar tekrar yaşandığı gibi etrafta din adına ne 9 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL dolaplar döndürülüyor, ne yalanlar uyduruluyor, ne hale getirilmeye ya da üzerinizden hangi menfaatler sağlanmaya çalışılıyor farkına varın. Karı koca birbirinin elbisesi ve en güzel elbise takva elbisesi iken ne Arap, ne Acem, ne Kürt, ne Afgan, ne Çin ne de Türk geleneğini ve kültürünü din yapmayın. Kuran’da yazılı haram ve helallerin dışında kalanları haram ilan ederek aslında cehennem yolcusu olduğunuzun farkına varın. Kuran’ın herkesin anlayabileceği açık hükümlerindeki kelimelerin eğrilip bükülmesiyle icat edilen atalar dinini İslam zannetmeyin. Oku’yun!… Onu duvara asıp bırakmayın, abdestli de olsanız okuyun, abdestsiz de olsanız okuyun. Yeter ki Allah’ın adıyla ve anlayacağınız dilde okuyun. Okuyanın melodisine kapılıp ağlamak için değil, içindeki müthiş ve bir şekilde (izafen) direkt şahsınıza hitap eden gerçekleri anlamak için okuyun da mucizeyi görün. Allah, Peygamberimize hitaben “Onu anlayasınız diye Arapça indirdik” derken “Arapça” kelimesine takılıp “anlayasınız diye” bölümüne akıl erdiremeyip Arapçayı Cennet dili bile yapan uyduruk açıklamaları din zannetmeyin. Onu okuyup anlamayı başkalarına bırakmayın. O kitap sizin içindir. Birileri okuyup anlayıp size kendi yorumladığı gibi anlatacaksa sadece onlara gönderilirdi, tüm insanlığa değil. Bugün olan; apaçık ve kolay emirler ve öğütlerle dolu Kuran’ın önüne atalarımızın binlerce cilt geleneksel din kitabının yığılmış ve bizi ona ulaşamaz hale getirmiş olduğudur. 10 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Oku’yun!… Ve düşünün!.. Ya birilerinin ataları ya da bizim atalarımız yanlış yoldaysalar da mı onlara uyacağız? Eğer öyleyse Ebu Cehil gibiler de Allah’ın varlığına inanıyor, sakal bırakıyor, cübbe giyiyor, hatta kendilerine göre de olsa namaz kılıyor ve atalarının dinlerine uyuyorlardı. Lut kavmi de, Semud da, türlü mucizelere şahit olmuş İsrailoğlu da, yüzlerce peygamberin gönderildiği türlü kavimler de atalarının dinini uyguluyorlardı. Hatta ve hatta bilebildiğimiz kadarının hemen hemen tamamı dinsiz değildi bu kavimlerin. Atalarının dinini uygulayan bunca insan olduğuna ve bu hususa Kuran’da defalarca ve üstüne basa basa değinildiğine göre mesele sadece taştan puta tapanlar için değil. Resim yapmayı, fotoğraf çekmeyi, midye yemeyi haram hale getiren atalarımızın dininin İslam olmadığını, Kuran’da Allah’ın da belirttiği gibi mezhepler ve tarikatlar haline gelerek “dinimizi fırka fırka böldüğümüzü” ne zaman anlayacağız? Ya da anlayabilecek miyiz? Galiba birçoğumuz anlayamayacağız. Çünkü yine Kuran’da Allah kendisinin hidayete erdirecekleri hariç “Onların gözleri, kulakları ve kalpleri mühürlenmiştir” diyor. “Onlar sadece zanna uyar” diyor ve ekliyor: “Biz onların ardından bizi Allah’a daha kolay ulaştıracaklarını umarak gitmiştik” dedikleri gün bu sözleri ve dünyada iken dinden sapmış görerek aşağıladıklarının cennet tarafına gittiklerini görüp şaşırdıklarında bu durum, azabı hak edenlerin kendileri olduğu gerçeğinin önüne geçemeyecek. 11 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Oku’yun!… Ve etrafınıza bakıp tefekkür edin. Serbestçe bilimi de okuyun. Serbestçe tarihi de okuyun ve görün ki Emevi döneminde de vaaz verirken nasıl birileri sözde Peygamber aşkıyla ağlayıp kürsüleri yumruklamış ve halkı nasıl yöneticilerin istediği gibi hareket etme moduna sokmuş! Tarihimize sahip çıkmak demek yanlışları pas geçmek demek değildir. Osmanlı döneminde Kuran’ı matbaada basmanın ve hatta sonraları Türkçesini basmanın nasıl ve neden yasaklanmış olduğunu görün. Oku’yun!… Okurken şüpheye mi düştünüz? Bir kez daha okuyun. Peygamber hakkında mı şüpheye düştünüz? İman ve ilim dileyip bir kez daha okuyun. Olmadı, kendinize peygambere empati yaptırın. O da insandı bizim gibi. Nasıl bir imtihandır o açıklanması bir takım şüphelere yol açacak ayetleri alması ve etrafına ulaştırması? Bir düşünün. O nasıl ve hangi zor düşüncelerle sizin bu şüpheye düştüğünüz ayetleri etrafındakilere açıklamıştır acaba! Ve görün! Anlayın ki siz de okurken benzer bir imtihana tabi tutulmaktasınız aslında. Ama sonra mantığınıza nasıl da geri dönülmez bir kesinlikle oturup, şüpheye düştüğünüz ayetler asıl kurtarıcılarınız oluyor! Göreceksiniz. Ne şüphe kalacak ne vesvese. Her türlü soruya verebileceğiniz mantıklı cevaplar zihninize otururken artık internet sitelerinde ateistlere verilecek saçma cevaplar aramak zorunda da kalmayacaksınız. 12 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Oku’yun!… Hala dininizin ve dünyanızın gördüğünüz gibi olduğunu ve dini biliyor diye çok değer verdiğiniz kimi ölmüş ya da halen yaşayan insanların (putlarınızın) dininiz adına (iyi ya da kötü niyetle) hareket etmiş olsalar bile, onların yolundan giderek en doğru yola ulaşacağınızı zannediyor musunuz? Eğer öyleyse ben yalnız Allah’ın sünnetine uyarak ve kendi peygamberimle, gelmiş geçmiş tüm peygamberleri sadece örnek alarak söylüyorum: Benim sözlerim size sadece bir tebliğden ibarettir. Bu sitenin sahibi olmaktan doğan sorumluluğum gereği vermek istediğim mesajı olabildiğince açıklamaya çalıştım. Size anlayacağınız şekilde ve bildiğiniz dilde, ama ilave edilmiş paragrafları hiç dikkate almadan (şüpheye düştüğünüzde birkaç meali karşılaştırarak ve üzerine dikkatle düşünerek) Kuran ayetlerini hiç zaman geçirmeden okuyun diyorum. Allah’a ulaşmak ve O’nun emirlerini yerine getirmek adına samimi olarak yaşamaya çalışırken O’nun yolundan çıkmış ve her iki dünyanızı ziyan etmiş halde bulmayın kendinizi. Bundan sonrası size ait! Benim dinim bana, sizin (atalarınızın) dininiz size! Bana şahit olarak Allah yeter… Sürçi lisanımız olduysa Allah affetsin… 13 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL źıĐĐıyLà ĐüşüNmèk Ayetlerle İlgili Vesveselerimiz Çok zaman insanların aklını kurcalayan ve vesveselerinin açığa çıkmasına vesile olan bir konudur Allah’ın Kuran’da köleliği neden yasaklamadığı! Veya savaşı neden farz kıldığı! Ya da çok eşli evliliğin neden yasaklanmamış olduğu! Eğri oturup doğru konuşalım. Birazcık Kuran okuyan herkesin kafasında bu sorular şöyle bir gel git yapar. Günaha girme endişesiyle o sorulardan kurtulmak için ya işi imanımızın zayıflığına vurur, daha çok ibadetle bunu atlatabileceğimizi düşünür, ya Allah’ın (elbette ki) bizden çok daha iyi bildiğini ve aklımızın almıyor olabileceğini öne sürer ya da sorulardan kaçmak için arkamıza bile bakmadan başka şeylere yöneliriz. Cevaplayamadığımız soruları düşünmek bile istemeyiz. Oysa soruların üzerine gitmek en doğrusu olmalı, mademki imanı elde edebilme peşindeyiz! Okuyup, aklımızı kullanıp çözüme ulaşmalı değil miyiz? İşte bu gibi hallerde ben genellikle Allah’tan anlama kolaylığı diledikten sonra zıddını düşünüp sorunu öyle çözmeye azmetmek gerektiğini hissediyorum. Çünkü neticede Kuran’daki her hükmün (öyle bir tercih hakkımız yok ama) beğensek de beğenmesek de en doğru hüküm olduğu konusunda şüphemizin olmaması gerek. Hoş, anladıktan sonra beğenmeme 14 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ihtimaliniz de kalmıyor zaten. Tek sorun aslında kolayca anlamamız gerekirken işte o sır perdeleri nedeniyle anlayamamış olmamız. Allah Kuran’da köleliği neden yasaklamadı acaba? Zıddını düşünün. Allah Kuran’da köleliği yasaklamış olsaydı ne olurdu diye! İslâmı kabul edenler köleliği reddedecek ve bütün köle ve cariyelere hürriyetlerini vereceklerdi. Ama kölelik dünya üzerinde diğerleri tarafından uygulanmasına devam edecek ve muhtemelen köle ticareti yapanlar ve köleleri çalıştırarak o günden beri süregelen dünya ticaret hayatına el atmış olan gayrimüslimler haksız avantaj sağlayarak dünya üzerinde çok daha egemen bir ekonomik üstünlüğe ulaşacaklardı. Şöyle bir tarihe baktığımızda köleliğin ve köle ticaretinin yirminci yüzyıla kadar sürdüğünü görüyoruz. Belki de halen bunu devam ettirenler vardır bile! Onları bir kenara bırakırsak sonunda insanlar yirminci yüzyılda köleliği kendileri kaldırdılar. Demek ki kölelik insanlığın medeni gelişim sürecinin bir parçasıyken bunu Müslümanlardan men ederseniz İslam medeniyeti adına hüküm sürmüş o kadar devletler ve imparatorluklar o güçlerine erişemeyecek ve çok muhtemelen bu durum Müslümanlığın çok daha erkenden ekonomik güçsüzlükler nedeniyle yeryüzünden silinmesine neden olacaktı. Yani Kuran aynı zamanda kendini koruyacağı tedbirlere de sahip ve onları mucizevî biçimde kendi ayetleriyle koruyor. Eğer köleliği Allah, insanlara bırakmayıp kendisi yasaklasaydı “Kuran’ın içinde çelişki olmadığı” hükmüyle bizzat kendisi çelişmiş olmayacak mıydı? Hem 15 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kölelik O’nun emriyle kaldırılacak, bu yolla İslam düşmanlarına açık bir galibiyet verilecek, hem de dinin bu şekilde korunduğunu ifade edecekti! Ama öyle değil! İşte size mucize! Bir başka açıdan da şunu diyebiliriz ki eğer yukarıdaki senaryo kötüye değil de iyiye gitmiş olsaydı bu durumda kölelik ortadan Allah vasıtasıyla kaldırılmış olacaktı. Yani insanların dünyevi tekâmülüne, medeniyet sürecine Allah müdahale etmiş olacaktı. Ama benim anladığım kadarıyla her hak dinde olduğu gibi Kuran’da da ahlak ve iman meselesidir dinin müdahale ettiği ve imtihanın söz konusu olduğu alan. Bir anlamda; sınav kâğıdında olmayan bir soruyu tartışıyoruz. Allah’ın dini, insanların dünyevi temeldeki gelişimlerine müdahale etmiyor. Ahlak ve imanı imtihan ediyor. Kimseyi elektriği neden sen bulmadın diye cehenneme göndermiyor veya tren yolunu yaparak, maden çıkararak, fabrika kurarak sanayiyi geliştirdiği için de cennetle ödüllendirmiyor. Dinin baktığı şey imtihana vesile olan hak, ahlak ve iman alanı. Evet, Allah köleliği yasaklamadı ama köleliği övdüğü tek bir ayet bile yoktur. Kölelere iyi davranmaktan, haklarını vermekten, bir işe zorla koşmamaktan, hürriyetini vererek ödüllendirmekten ve hatta hürlere özgü kısıtlamalardan bir kısmını onlardan istememekten bahsediyor. Dikkat edin hepsi hakla ahlakla ilgili emirler ya da öğütler. Allah, köleliğin medeniyet sürecinin bir parçası olduğuna, dolayısıyla onu insanların kaldırmasına işaret ediyor aslında. Aynen dağların 16 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çakılı direkler olduğuna, evrenin genişlemesine, izafiyet teorisine, yer altı kaynaklarına işaret ettiği gibi sosyal bilimlere ait bir icat olarak köleliğin kaldırılmasına işaret ediyor. Toplum için bunları mübah (serbest) alanlar olarak bırakıyor. Aklınızı kullanın doğruyu bulun demeye getiriyor. Örneğin sigara içmek de böyle bir konu. Kuran’da yasaklanmıyor ama aklını kullanan insan bunun sağlığına zararlı olduğunu bulup bu alışkanlığından vazgeçme imkânına sahip. Peki alkollü içki neden yasaklanmış diyeceksiniz. Çünkü ibadeti engelleyici bir özelliği var. Sarhoşken ne dediğimizi bilene kadar namaza yaklaşmamamız istendiğine göre konu ibadetle ilgili değil mi? İbadet de imana giden yolda çok ciddi bir araç. Yani içkide iman meselesi var, ama sigarada yok. İmtihan iman ve ahlakla ilgili, bizim sadece dünyamızı ilgilendiren hususlarla ilgili değil. İradenizi kullanmayıp sigara içerseniz kendi sağlığınızı kaybedersiniz. İmanınızı ve ahlakınızı değil! Çok eşli evlilikte de durum bundan hiç farklı değil. Tek eşliliğin daha makbul olacağına işaret ediyor ve sınırlı bir mübahlık bırakarak yine hak ve ahlak alanına yöneliyor ayetler ve kadını koruyor. Herkes illa ki dört kadınla evlensin demiyor. Ama fuhşun her türlüsünü şiddetle yasaklıyor, çünkü ahlakı yerle bir eden bir konu. Eşlere eşit davranmak, mihrini verip mahzun etmemek, iftiraya karşı dört şahit istemek, tanımadığın insanlarla cilveli konuşmamak, fahişelere benzer giyim tarzlarından uzak durmak vesaire bakın hepsi ahlaki temelli konular. Çok eşli evliliği yasaklamıyor ama çok eşliliği hiçbir 17 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ayette övmüyor da. Aynen kölelik konusunda olduğu gibi medeniyet gelişimine müdahale etmeme yoluna gidiyor. İnsanların kendilerinin bu adeti kaldırmasını daha uygun görüyor. Nasıl bilimsel konulara ipucu verip bilimin gelişimine yol açıyorsa aynısını yapıyor. Düşünsenize Kuran’da cep telefonunun ya da televizyonun yapılışının şemasının anlatıldığını. Oh! İnsanlar yan gelip yatsın, her İlahi kitapta yeni icatlar ve yeni medeni gelişimler aksın üstüne. Ahlaki konular hariç sosyal toplum gelişiminin de bilimsel gelişimden bu manada farkı var mı sizce? O da medeni süreç bu da. Kuran medeniyetin gelişimi için ilham kaynağı, hep ipucu veriyor ama bu konuları yapın yapmayın diye emir vermiyor “aklınızı kullanın da anlayın” diyor. Zıddıyla düşünelim. Çok eşlilik Allah’ın emriyle kaldırılsaydı o dönemdeki binlerce mümin kadın bir anda dul kalacaktı. Peki Allah iman verdiği kullarına zulmeder mi? Binlerce kadın ve erkek belki de bu yüzden Allah’ın emrine uymayı reddedecek ve daha İslam’ın doğuşunda İslam’a karşı gelen önemli büyüklükte bir zümre oluşacaktı! Bu da yine dinimizin kendini koruyacağı hükmüyle çelişmeyecek miydi? İşte size bir mucize daha! Kuran kendi kendini koruyor. Son olarak gelelim savaşın farz kılınışına. Ateistler çok kullanır bu hususu. İşte bakın sizin dininiz savaşmayı seven bir din diye! Haydi yine zıddını düşünelim. Müslümanlara Allah Kuran’da savaşı yasaklasaydı, haram kılsaydı ne olacaktı? Savaşlar bitecek miydi? Düşmanları Müslümanlara okla, mızrakla, topla, 18 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL tüfekle, tankla, uçakla saldıracaklar ve Müslüman olanlar harama girmemek için kuzu kuzu boyunlarını büküp ölmeye razı mı olacaklardı! Allah savaşı farz kılarken bile “sizi yerinizden çıkaranlarla savaşın” ve/veya “size saldırırlarsa siz de onlarla savaşın” diyor. Yani kendinizi savunmalısınız diyor ve savaş ortamında Müslümanlarla savaşanlara karşı caydırıcı şiddetli cezalar verebileceklerini müminlere salık veriyor. Savaşı farz kılarken bile savaşı övmüyor ama Müslümanların kendilerini korumaları için bunun gerekli olduğunu ispatlıyor. Kimseye durup dururken “günde üç vakit savaşacaksınız, yürüyün savaşmaya, ne yatıyorsunuz” demiyor. Yine aynen yukarıdaki konularda da olduğu gibi medeniyete müdahale etmeme hususu bence burada da ortaya çıkıyor. Belki bir gün insanlar anlar da savaşmaktan vazgeçerler. Saldıran olmazsa karşı koyan da olmaz. Ama mezhepler bunu demiyor. Taliban gibi terör örgütlerini kınıyoruz ama aslında onlar mezheplerinin gereğini yapıyorlar. Fakat Kuran’da verilen emirler değil yaptıkları. Sadece bu husus bile bize “mezhep ve tarikat” kavramını yeniden düşünmemiz gerektiğini söylemiyor mu? Kuran’da taşlayarak öldürmeden tek bir bahis bile yokken Taliban ilgili hadislerden ilham alarak, şarkı söylüyor diye bir kadını fuhuş yapmakla suçluyor, hem değnek cezası hem de ardından taşlayıp ya da boğazını kesip öldürme cezası veriyor. Hanefi mezhebine sahip birisi bu durumda Taliban’ı neden suçlasın ki? Alın işte, Taliban Hanefilerden daha çok Hanefi, mezhebinin gereğini 19 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yapıyor. Sadece Kuran’la da değil, birbirleri ile de çelişen yüz binlerce hadis mezhepler (atalar) dinini oluşturuyor. İslam’ı değil! Diyeceksiniz ki sahih olan var, olmayan var. Araştırın bakalım (sözde) sahih olanlar birbirleriyle çelişmiyor mu? En doğrusuna, Kuran’a uysa bile nasıl emin olabiliriz? Oniki imamın ya da Kütübi Sitte’nin müelliflerinin (Tırmızi, Ebu Davut, Müslim, Buhari) derlediği hadislerin sahih olduğunu onların seçim kabiliyetlerine göre kabul etme durumundayız. Ama onlar da kendi içlerinde çelişen hadislerle dolu. Hiç tanımadığımız bu hadis derleyicilerin ve içtihatlarıyla mezhepler oluşturan imamların dediklerinin ne kadar doğru olduğuna nasıl emin olabiliriz ki tüm bunları din yapalım. Hadi yaptık diyelim; sonuç ortada! Taliban, El-Kaide ve …(siyasete gireceği için değinmek istemediğim bir takım diğer örgütler) İşte sonuç ortada! Ölüm, öldürme, taşlama, intihar eylemi, adam kesme, mayın, bomba, terör, fakirlik, sefalet, bilimden kopuş ve cahillik… Hepsi de kendi mezheplerinin gereğini hakkıyla yerine getiriyor! O yüzden sadece Kuran! Sadece bize gönderilen mesajı okumak ve ona uymak gerek. Hiç suyumuzu bulandırmaya gerek yok. Özüne dönmüş olursunuz dininizin! Şimdi bu konuyu da zıddıyla düşünün. Yani mevcut olanın tersine, şu saniyede yeryüzündeki bütün İslam mezhepleri ve tarikatları ortadan kalksa ne olur?… Düşündünüz mü?.. Birkaç saniye daha düşünün… 20 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Mezhep kavgaları ortadan kalkacağı için bütün Müslümanlar Kuran’a dönüp dinlerini yeniden anlamak isteyecekler. Yani tabiri caizse dinimiz fabrika ayarlarına geri dönecek. Disk, kazıma formatı ile formatlanıp tertemiz hale gelecek. Bütün truva atları, virüsler, wormlar ortadan kalkacak. Bilgisayarımız (aklımız) hızlanacak. İşletim sistemini güncellemeye, yardımcı programlar yüklemeye de gerek yok. Çünkü bütün çağlara göre güncellenmiş halde zaten elimizde bu sistem! Onu yapan hiçbir şeyini eksik bırakmış değil ki üzerine javalar, flashlar, yamalar ekleyelim. Sadece bir antivirüs programına ihtiyacımız var, o da “Tek hüküm koyucunun Allah olduğunu” ayetle kabul eden inancımız. Başka hüküm koyucular ararsak sistem yine virüslerle dolar, biz de yine güncelleme peşine düşeriz. Gereksiz güncellemelerle sistem daha da yavaşlar. Ve sonunda sistemimizde biriken çerezler bilgisayarımızı çökertir. 21 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL màTèmàTiksèL sèvàpLàR Parayla İman Satın Alınır mı? Cübbeler, sarıklar ve çarşaflar değil mesele. Şekil değil mesele. Allah, O istemedikçe iman sahibi olamayacağımızı söylüyor? Niçin peki? Madem öyle, oturup imanın bize gelmesini mi bekleyeceğiz? Tabii ki hayır! İnanç ve ahlak girift görünmekte! İyi ahlakta olduğunuz süreçte Allah size onu verirse sevinirsiniz veya inancınız tamsa ister istemez ahlaklı davranmak zorunda kalırsınız. Tabii ki bu işte samimiyseniz! Daha önceleri; nasıl olsa Allah affeder dediğiniz küçücük günahlara bile edindiğiniz imanı kaybetme korkusuyla artık yanaşmamaya başlarsınız. Bir de bakarsınız ki böyle daha da ufku açık hale gelmişsiniz. Artık etrafınızdaki hiç kimseyi ne söylerse söylesin Müslüman olmamakla suçlayamazsınız. Ama bazı şeylerin artık farkına varmışsınızdır. Öyle ya da böyle hissedersiniz. Samimi inançlıları dışarıda bırakarak söylüyorum ki aksine, öyleleri de vardır ki imanlarını kendilerinin kazandığını zannederler. Oysaki onlar Budist bir toplumda doğup büyüselerdi muhtemelen en katı Budistler olurlardı. Niye mi? Türkiye’deyken Kuran’da ne yazıyor diye merak edip 22 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Türkçesini okumayan Hindistan’da mı okuyacak! Çünkü inançlarını düşünmeden, kavramadan, akıllarını kullanmadan yaşarlar onlar. Böyleleri namazlarını ve oruçlarını asla aksatmazlar ama sizin aksatıyor olduğunuzdan emindirler. Dertleri kendileri değil sizsinizdir sanki! Besmeleyle kalkıp besmeleyle oturduklarını kulağınıza doğru bağırarak gösterirler. Bana ne işittiriyorsun, Allah işitiyor! Peygamberimin adını anmaları ise zaten özel ritüeller gerektiren bir durumdur. Sarıkla ve özel kıyafetlerle namazlarını kılarlar. Camide önde gelenlerden olurlar. Yeri gelir müezzinliği, yeri gelir imamlığı kimseye bırakmazlar. Dini konularda duymadıkları hadis, bilmedikleri gayb yoktur. Ehli Beyti, sahabeyi, evliyaları, imamları ve seyyid (peygamber soyundan) olduğu iddia edilenleri över de överler. Şeriat yönetimini arzular ve her şeyin dini yönetim altında düzeleceğini ve de herkesi böylece kendileri gibi imanlı yapabileceklerini ve böylece Allah’ın dinini kurtaracaklarını samimi olarak düşünürler. Oysaki kurtulmaya ihtiyacı olan Allah’ın dini midir, yoksa biz bireyler miyiz? Evlerine girdiğinizde bir elleriyle sizi selamlığa alır kadınlardan ayrı bir odaya götürürler. Duvarlarında çeşitli ayetler, arapça dualar ve hadislerden oluşan hat sanatı posterler asılıdır. Defalarca hacca ve umreye gittikleri için oradaki serüvenlerini ve hissiyatlarını anlatır anlatır bitiremezler. On defa giderler de en yakınlarından parasızlık yüzünden gitmemiş birine “al şu parayı da bu sefer de sen git” demezler. Zekâtlarını ve hatta 23 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL fazlasını camilere, dini eğitim gören talebelere, imam hatip okullarına, çeşitli mezhepsel teşkilatlara, tarikat oluşumlarına, çeşitli cemaatlere ve onların kurumlarına, dini yardım derneklerine, kurbanın en iyisine ve kendi gibi yaşayanlara verirler. Fakat en yakınlarında olduğu halde fakirlik çeken ve onur sahibi oldukları için isteyemeyen akrabalarını gözleri görmez. Ya onları olduğundan iyi durumda zannederler, ya da onlar gibi yaşamadıkları için görmezden gelmeyi tercih ederler. Başkalarının da hakkı olduğunu bildikleri halde, hele ki halen mal onların kontrolündeyse, mirası bile dağıtmakta isteksiz davranırlar. Bir sürü problem çıkarırlar. Yazılı olmayan vasiyetler öne sürerler. Mirası değersiz gösterme çabasına girip, maddi zorlukları olduğunu bildikleri halde fakir olanlardan mirasta fedakarlık yapmalarını beklerler. İşlerine gelirse bir hadise, işlerine gelirse Kuran’a uyar, işlerine gelirse herkese eşit, işlerine gelirse kadına yarım pay verilmesi gerektiğini savunurlar. Ben zenginim, benim feragat etmem gerek demeyip, bunu Allah tarafından verilen bir hak olduğu için geri çeviremeyeceklerini (siz böyle bir talepte bulunmasanız da) öne sürerler. Hele ki cahillik edip sizin mekruha (!) bulaştığınızı, ailece günün birinde sayfiyeye gittiğinizi falan öğrenmişler ve hele hele kadınlarınızın başının açık olduğunu görmüşlerse onların nazarında fasık veya mürted sınıfına girmiş bile olabilirsiniz. Onlarsa Allah’ın rahmetinde ve muhafazasındadırlar. Yüzünüze 24 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL karşı bir şey söylemeseler de sizin için üzüldüklerini, keşke başını kapatmış olanlardan olmanızı ve ezbere Yasin okumayı biliyor olsaydığınızı başka akrabalar vasıtasıyla size tebliğ ederler. Tabii ki bu aşamadan önce ailece sizin hakkınızdaki bu konuları istişare (!) etmediklerini düşünmek safdillik olsa gerek. Onlar (kendilerine göre) tam iman sahibidirler. Bu kişiler kendilerinden o kadar emindirler ki bu kadar hakkıyla ibadet edip bu kadar dinle oturup kalktıktan sonra cennetin kapılarının kendilerine sonuna kadar açıldığını düşünürler. Çünkü onlar bu kadar ibadeti harfi harfine yaptıklarına ve Allah’ın da bir adaleti olduğuna göre, onların yerine ya da onlardan önce herhangi bir alelade Müslüman cenneti hak edecek değildir! Hak edecek olsa bile çok muhtemelen cennetin en alt tabakasındandırlar! Ama biraz para görmüş zengin biriyseniz iş değişir. Sizinle oturup kalkmaktan, sizi ağırlamaktan lezzet alırlar. Hatta sizin saygısız üslubunuza ve abartılı baştan geçmişliklerinizi dinlemeye katlanırlar. Zengin bir akraba olduğunuza göre onların kadınlarının yanında oturacak yeterli ehliyetiniz de vardır. İşte bu tam (!) iman sahibi kişiler imanlarını kendi başarılarıyla elde ettiklerini ve bu sebeple Allah’ın onları çokça rızıklandırdığını zannederler. Ama Allah’ın Kuran’da iman konusunu da rızık konusunu da nasıl anlattığını bir kez bile okumamışlardır. Onlar Arapça olarak öğrenip ezberledikleri sureleri tekrar tekrar okuyarak (ne söylendiğini anlamasalar da) imanlarını kuvvetlendireceklerinde iddialıdırlar. Öğrendikleri bütün dini 25 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bilgiler (Kuran’ı anlatanlar da dâhil olmak üzere) Kuran dışındaki dini kitaplardan, dini gazete ve mecmualardan, ilmihallerden, cübbeli cübbesiz sohbet dinletilerinden, cami önü muhabbetlerinden ve zandan ibarettir. Onlara Türkçe Kuran’dan bahsederseniz size hak verir görünmek üzere “elbette” derler “Türkçesini de bilmek lazım, ama Arapçasını okumak daha sevaptır.” 500 defa Yasin okumak, 1500 defa Ayetel Kürsi, 10 bin İhlas, 70 bin Kelime-i Tevhid… uzar gider. Matematiksel sevaplara çok meraklıdırlar. Paralarını nasıl biriktiriyorlarsa sevaplarını da öyle biriktirdiklerini ve bu yolla cenneti satın alacaklarını zannederler. Tek başına namaz kılarken sen istediğin kadar Allah’a gönülden yalvar, içten hıçkırıklarla Allah’ın varlığını ve şefkatini ürperen tüylerinde hisset, kalbinin manevi heyecanıyla dünyayla irtibatını kesip seni Yaratan’a “online” ol; onlar için hiçbir ehemmiyeti yoktur. Çünkü vakit namazı da olsa her namazı cemaatle kılmak 20 kat daha sevaptır! Hem Allah dostu şeyhlere mahsus kerametler senin neyine! Sen kimsin ki Allah seni kaale alıp duana mukabele edecek! İnsanlık hali! Diyelim ki beş parasız kaldınız. Çocuğunuz ülkenin bir başka köşesindeki okulundan bayram tatili için gelecek. Dolayısıyla ona para göndermeniz lazım. Öyle kötü bir zaman ki hiçbir yerden size borç verecek birini bulamadınız. Banka kartı yok, avansınız yok, belki işiniz yok, şu yok, bu yok. Olmaz mı, olur. Siz yol parası için bir şey gönderemediğinizden çocuğunuzu okulundan getirtemiyorsunuz. Son çözüm gidip her 26 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şeye rağmen o dini derneklere avuç dolusu yardımlar yapan akrabanızdan borç istiyorsunuz… Emin olun ki arabasının mafsalları arızalıdır. Onları yaptıracağı için size borç veremeyeceğini söyler ve siz de oraya gidip o kişiden borç istediğiniz için kendinizi yersiniz. Emin olun. Emin olun bu böyledir!… Ama üç kuruş ucuza veriyor diye köylüsü bakkaldan üç bidon peyniri tek seferde “cash” ödeyerek alırlar. Siz affedilesi bir hata eder ve gider veresiye sarhoş olursunuz. Ama orada öyle bir sarhoşa denk gelirsiniz ki sizi çocuğunuza mahcup olmaktan kurtarır. İman kime nasip hiç bilemezsiniz. O sarhoş ile bu sarhoş ayda yılda bir kıldıkları namazlarda öyle bir “online” olmayı becerirler ki Araf Suresinin 48 ve 49’uncu ayetlerinde tasvir edildiği gibi cennete davet edilenlerden olurlar. İşte bu imanını şekle dayalı inancıyla kazandığını zannedenler şu anlatacağım duyguyu bilemezler. Çünkü böyle şeyleri düşünmek bile onlar için dinden çıkmaktır. Ama siz bana güvenin ve düşünün. Bir an için içinize sinen şüpheler nedeniyle dininize olan inancınızı kaybettiğinizi düşünün. İşte burada yol ayrımını görüyoruz. Önünüzdeki bir yol ne olursa olsun cevaplarınızı bulmaya, diğeri ise artık her inancınızı her şeyi tamamen kaybetmeye götürüyor. Eğer o güne kadar inancınızın peşinde koşan birisiyseniz hayattaki her şey sizin için anlamını kaybetmeye başlar. Ne para, ne aile ne de dünyevi geleceğinize ilişkin çok önemli konular sizin için artık önemli değildir. Çünkü ne kadar varlıklı ve sağlıklı bir hayat sürerseniz 27 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sürün sonsuzluğu kaybetmiş olma ihtimalinizin hüznü sizi yer bitirir. Bu noktada imanın bilinen altılısından beşini kaybetseniz bile eğer hala Allah’ın varlığına eminseniz etrafınızda sizin inancınızı temsil ettiğini zanneden kötü örneklere rağmen O’ndan ümidi kesmez, O’na yalvarır ve kurtuluş ararsınız. Çözüm peşindesinizdir. Bir de bakarsınız ki hepsi eskisinden çok daha sağlam size geri verilmiş. Ama eğer Allah’ı da inkâr etme noktasına varırsanız işte ondan sonra bir şey isteyeceğiniz kimse de kalmaz. Yani sizin elinizde; iyi insan olmaya çalışmaktan ve imana kavuşma (inancınızı kendinize ispat etme ve tahkik etme) hevesinizden başka fazlaca bir şey yok. Elbette ki ibadetler farzdır ve aksatmamalıyız. Ama iman “feyk” ise kıldığımız namazların bile yüzümüze fırlatılacağına emin olun. Hatta dünyanın kitabını yutmuş müspet bilim adamı olsanız da yeteri kadar iyi insan değilseniz Allah sizi iman sahibi yapar mı? Atomları fotonları parçalayacak formülleri üretip tekrar bir araya nasıl getirebileceğinizi anlıyor olsanız bile iki satırlık ayetin ne demek istediğini anlamaz ya da ona kibri hislerinizle ve yaşadığınız hayattan ve insanlardan örneklendirdiğiniz kötü zanlarınızla anlam verir ve Allah ya da peygamber hakkında şüpheye hatta inkâra düşersiniz. İnsanlığa bilimsel olarak faydanız olsa da kendinize ebedi hayat hususunda o foton kadarcık bile fayda sağlayamazsınız. O yüzden Allah, ateşi kendimizin burada biriktirdiğimizden bahsediyor. 28 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Samimi olmak gerekmez mi? Yani iyi ya da kötü her şeyi Allah yaratır da; mesele ondan bilinçli ya da bilinçsiz olarak ne istediğinizdir. Huzur istiyorsanız huzur da verir, ateş istiyorsanız ateş de! Hem de sonsuz kadar verir! O zulmetmez, bizim kendimize ettiğimiz zulümdür başımıza gelenler… Samimi olmak lazım. İletişime geçeceksek “online” olmamız lazım, hem iletişim ağına girip hem de “dışarıda göster” tuşuna basmamak gerek… 29 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ßiR iNgiLiź càsusuNuN ifTiRàLàRı “Bir İngiliz Casusunun İtirafları” İsimli Kitap Hakkında Değerlendirmelerim Kalemzade yine kendine göre hurafelerle mücadeleye devam ediyor diyeceksiniz. Evet ben bana göre, siz de kendinize göre etmelisiniz. Boş boş eski plakları çalıp, taklitle, batılla ve yalanlarla vakit kaybetmemelisiniz. Yıllardan beri (sözde) insanları İslam’a yapılan dış saldırıların önüne geçme yolunda uyarmayı hedef aldığı imajını veren bir kitap var. “Bir İngiliz Casusunun İtirafları” Kitap; ilgili yayınevinin ilgili müellifinin hazırladığı ve güya (adı hiçbir yerde geçmese de soyadı belli) Hempher isimli bir İngiliz ajanının Necdli bir genci aldatarak mezhep kurma (Vahhabilik) sürecini anlatan o malum ama tuhaf hikâyeyi barındırıyor. İlk bakışta insanın hakikaten tabiri caizse cinleri tepesine çıkıyor. Vay ψϖϪЖѬ؏؈☻İngilizler bakın neler yapmışlar, ne hinoğlu hinmişler ki Müslümanlığı içten bölmek için mezhep bile kurmuşlar (!) Ama Allah razı olsun bizim araştırmacı âlimlerimizden ki onların foyasını ortaya çıkartmışlar ve 30 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yanılmamızı önlemişler (!) Dini bütün bir Müslüman’ın (eğer düşünme zahmetine girmezse) bu kitabı okumamış bile olsa otomatik olarak inanası geliyor. Ben de öyleydim, sizden farkım yok. Bir İngiliz Casusunun İtirafları! Vay ahlaksızlar, dedim hep (!) Ama dinin yeni bir mezhep kurmaya ihtiyaç duymayacak ölçüde bir sürü mezhebe zaten bölünmüş olduğu aklıma gelmiyordu o zamanlar! Geçmişte rastladığım yerde arada bir göz gezdirmiş olsam da net olarak ne anlatıldığını anlama gayretine girmiyordum. Neticede gerçekten de en vahşi sömürgeci geleneğe sahip İngilizlerin böyle bir şeyi de yapmış olabileceklerinin aksine bir düşünce aklıma gelemezdi. “Kesin doğrudur” inanışım kitabı detaylıca incelememe hep mani oldu. Ama sonunda okudum. Okudum ve anladım ki hiçbir kitap baştan sona veya ön yargısızca okunmadıkça onda neler olduğunu anlamak pek öyle harcımız değilmiş. Bunlar kendi değerlendirmelerim olup kimseye hakaret ya da aşağılamak için yazmıyorum elbette. Bana katılmayanlar kitabı okusunlar ve ilgili kitabevine inansınlar. Onlara para kazandırsınlar, bana ne? Herhangi bir kitap gibi değerlendirmelerimi aktarıyorum sadece. İşte bu kitap, öyle çelişkilerle dolu, öyle maksatlıca hazırlanmış ve öyle basit uydurmalarla dolu bir kitapmış ki meğer, ψϖϪЖѬ؏؈☻ diyerek geç de olsa anladım! 31 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL İtiraflarda bulunduğu iddia edilen meçhul Hempher öyle ifadeler vermiş ki ehlisünnet mezheplerini ve ehlisünnet âlimlerini öve öve bitirememiş. En doğru anlayışın, en doğru içtihatların, Allah’a ulaştıran en doğru yolun ehlisünnet yolu olduğunu öyle bir anlatmış ki bizimkiler kendi yolunun doğru olduğunu bu kadar gönülden ortaya koyamazlar! Tabii ki bir de “gavur bile söylediğine göre doğrudur” empozesi oluşturulmuş oluyor böylece. Hal böyleyken Hempher imana gelmeyip hain planlarını da bir bir devreye sokmuş! Okurken gayet açık ve şüpheye mahal bırakmadan anlıyorsunuz ki ehlisünnet inancına sahip din adamlarımız ve insanlarımız ne duymayı istiyorlarsa onlar bir bir söylenmiş. O kadar saçma ki Hempher denen hayali casus, bunları neden itiraf etmiş, neden ihtiyaç duymuş tane tane yaptıklarını açıklamaya, neden ömrünü bu işe adadıktan sonra ülkesine tüm bunları açıklayarak ihanet etmiş ola ki, belli değil. İtirafların kulağı tersten göstererek vardığı hedefi (anlatmak istenen) kısaca şu: Sakın ehlisünnet inancından dört mezhep dışında başka bir yola, Şiiliğe, Aleviliğe ve özellikle ve özellikle mezhepsizliğe sapmayın. Mezhepsizlik din düşmanlığıdır. En doğru yol ehlisünnet yoludur ve istisnasız bütün ehlisünnet âlimlerine itaatte kusur eden kâfir olur (!) Soruyorum; kötü niyetli olan bir İngiliz casusu böyle bir varışa mı ulaşır yoksa yetmiş üçüncü fırkayı kurmak yerine hazır bölünmüşlükleri kullanmak suretiyle zaten var olan ayrılığı mı 32 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL körükler? Niye zor, gereksiz ve başarı ihtimali düşük olan yolu seçsin? Peki neden basit bir kütüphane sekreteri bizim ehli sünnet âlimine günbegün bu sırları versin, bu gizli belgeleri açıklasın. Cevap yok! Bu gerçekten bir İngiliz hamlesi olabilir, neden olmasın ki! Ama anlatıldığı gibi değil, şekilde görüldüğü gibi! Okuyun siz de bakın daha neler neler var, ilkokul çocuğuna verilen masal kitaplarından daha basit bir tarzda yazılmış ve edebi yönden de hem kötü hem de saygısız imla kuralları dolu bir kitap. Bazı kelimelerin baş harfini yazarken herhangi bir kişi bile dikkat eder, Allah’ın ismini yazıyorum diyerek. Ama Müslüman bir alim olan yazar pek etmemiş nedense! Kitap tam bir “hırsıza bak!” kitabı. Asıl hırsızlar kimlerdir acaba! Hadi deyin ki sen anlamadın yazar! Bu anlatılanlar gerçektir. Sen kendi önyargılarınla bunlara varıyorsun! Ben de sizin gibi düşündüm. “Olabilir” dedim ve ilgili yayınevinin diğer kitaplarını da inceledim. Bu kez beynimden vurulmuşa döndüm. Çünkü bahse konu bu kitaplara bugün hemen hemen her evde rastlayabilirsiniz. Kitaplarının kapaklarına kesinlikle aşina olduğunuza eminim. Aşağıya bu kitapların içinden seçtiğim alıntılarla, müelliflerinin kimleri neden kâfirliklerle suçladığına da örnekler vermek istiyorum. Aslında bunları seçmede hiç zorlanmadım. Çünkü kitapların tamamının hemen her sayfasında, neredeyse her paragrafında benzer şeyler dolu. İnsanları dini nasıl yaşanamaz 33 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ve (arka planda Kuran’ın anlamını uzaklaşılması gereken bir şeymiş gibi lanse ettiklerini) ulaşılamaz bir hale getirdiklerini görüyorsunuz. Sözgelimi namaz kitaplarında öyle bir abdest alma şekli anlatılmış ki bu abdesti alabilmek için kırk beş dakika uğraşıp başa dönüp tekrar almak zorunda kalma ihtimaliniz o kadar çok! Hele ki namazı anlatıldığı şekliyle kılacak olsanız herhalde öğleyi akşama yetiştiremezsiniz. Hele hele ezberleyeceğiniz o kadar çok Arapça dua var ki, inanamazsınız! Buyrun (nedense) Namaz Kitabı’nda bahsedilmiş konulardan sadece birkaç alıntıya, diğer kitaplarında da bunlardan binlercesi var… Buyrun, imlasına bile dokunmadan… *Islâm bilgilerine inanmamak, bunları ve din âlimlerini asagılamak küfr olur. *Bir kimse, Peygamberlerin dedigi dogru ise, biz kurtulduk dese, kâfir olur. *Bir kimseye, sakalını bir tutamdan kısa yapma veyâ bir tutamdan fazlasını kes, tırnaklarını kes, zîrâ, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sünnetidir deseler, o da kesmem dese, kâfir olur. Sâir sünnetler de böyledir. *Bir kimse, -basdan ayaga- harîr (ipek) giyinse, baska birisi bu hâline, mubârek olsun dese, küfründen korkulur. 34 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL *Bir kimsenin hizmetkârı, kapıdan içeri girse, efendisine selâm verse, efendisinin yanında bulunan bir kimse de, sus, efendisine selâm vermek olurmu dese, o diyen kimse kâfir olur. *Bir kimseye sen, mü’min misin deseler, o da insâallah dese, te’vîl edemese küfrdür. *Bir kimse, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yemek yidikden sonra, mubârek parmagını yalardı dese, bir baskası, bu is terbiyesizlikdir dese, kâfir olur. *Kâfir olmak, hıyânet etmekden yegdir dese, kâfir olur. *Ilm meclisinde ne isim var, yâhud âlimlerin dedigini islemege kim kâdir olur dese veyâ fetvâyı yere atsa ve din adamlarının sözü neye yarar dese, kâfir olur. *Bir kimse, küfr söylese, bir kisi dahî gülse, gülen dahî kâfir olur. Gülmesi zarûrî olursa, küfr degildir. *Âdem aleyhisselâm bez dokurdu dese, birisi dahî, öyle ise biz çuhacı oglanları imisiz dese, kâfir olur. *Tefsîr ve fıkh kitâblarına hakâret eden, bunları begenmiyen, kötüliyen kimse kâfir olur. 35 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL *Bir kimseye, kimin zürriyyetindensin, kimin milletindensin, i’tikâdda mezhebin imâmı kimdir, amelde mezhebin imâmı kimdir diye süâl etseler, bilmese, kâfir olur. *Kur’ân-ı kerîmi, mevlidi ve ilâhîleri çalgı çalarken okumak veyâ çalgı aletleri ile okumak küfrdür. Kur’ân-ı kerîmi, mevlidi, ilâhîleri, salevât-ı serîfeleri fısk meclislerinde hurmet ile okumak harâm olur. Eglence, keyf için okumak küfr olur. *Sünnet üzere okunan Ezân-ı Muhammedîyi dinlemeyip, kıymet vermezse hemen kâfir olur. *Kur’ân-ı kerîme kendi aklı ile ma’nâ veren kâfir olur. *Kâfire saygı bildiren bir söz söylemek, meselâ üstâdım demek küfr olur. (Müellifin dört önemli üniversite hocasının ikisinin Alman, birinin Amerikalı, birinin de İngiliz olduğunu hatırlatmak isterim.) *Abdülkâdir yerine, Abdülkoydur demek, kasd ile olur ise küfrdür. Abdül’azîz yerine Abdülüzeyz, Muhammed yerine Memo, Hasen yerine Hasso, Ibrâhîm yerine Ibo demek böyledir. Bu ismleri, ayakkabı ve terliklere yazanların ve üzerlerine basanların îmânlarının gitmesinden korkulur. 36 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL *Allahü teâlânın Velîlerinden, ölü veyâ diri birisini, dil veyâ kalb ile inkâr etmek küfrdür. Evliyâya ve ilmi ile âmil olanlara düsmanlık küfrdür. *Kur’ân-ı kerîmi, din âlimlerinden hiçbirinin okumadıgı seklde okumak, ma’nâyı ve kelimeleri bozmasa bile, küfrdür. Fennin, tecribenin dısında olan, fen ile ilgisi bulunmıyan âyet-i kerîmeleri, fen bilgisine uydurmaga kalkısmak, Selef-i sâlihînin tefsîrlerini degisdirmek, büyük suç olur. Böyle tefsîr ve terceme yapanlar kâfir olur. *Müslimân denilen bir kız, âkıl-bâlig olunca müslimânlıgı bilmez ise, milletsiz kâfir olur. Erkek de böyledir. *Rükü’ tesbîhinde (Zı) ile (azîm) demek; Rabbîm büyükdür demekdir. Eger ince (Ze) ile (azim) denilirse, (Rabbim benim düsmanımdır) demek olur ve nemâz bozulur, ma’na degisdigi için küfre de sebeb olur. *Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan hâfıza, ne güzel okudun diyen kimsenin îmânı gider, kâfir olur. Dört mezhebde de harâm olan bir seye, güzel diyen kâfir olur. Yoksa, sesi, sadâsı, Kur’ân-ı kerîmi okuması güzel demek istiyen kâfir olmaz. *Geçmis evliyâya dil uzatmak, onlara câhil demek, sözlerinden ahkâm-ı islâmiyyeye uymıyan ma’nâlar çıkarmak, öldükden 37 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sonra da kerâmet gösterdiklerine inanmamak ve ölünce velîlikleri biter sanmak ve onların kabrleri ile bereketlenenlere mâni’olmak, müslimânlara sû’izan, zulm etmek, mallarını gasb etmek gibi ve hased, iftirâ ve yalan söylemek ve gıybet etmek gibi harâmdır. Din âlimi, din kitabı, Saadeti Ebediye diye ortalıkta dolaşanların bizi ne hale getirdiğini anlayabiliyor musunuz? Tüm bunlara inanacak olsak inanın bir kenarda hiç kıpırdamadan sürekli Arapça ezberlediğimiz duaları okumamız ve hiç kıpırdamamamız gerekir. Bidat, haram, kâfirlik diye bahsedilenleri bir araya toplasak ve bu yalanlara inansak hepimiz mahvolduk demektir. Kitapların sonlarında ve dipnotlarında .… Kitabevinin ve devlet idarecileri ile her dönemde iyi ilişkiler kurmuş olduğunu düşündüğüm .… Gazetesinin öve öve bitirilemediğini ve bu yayınları okuyarak doğru yola ulaşacağınızı size empoze ettiklerini de atlamamak gerek. Ha, (ben inanmasam da) her şeye rağmen kitabın insanları dine davet etmek için böyle bir casus hikâyesini gerçekmiş gibi anlattığını varsayalım. Hiç doğru yola yalanla varmak gibi bir bahtsızlığı seçer mi bir İslam âlimi? Yakışır mı? Tarihte birçok yalan hadis de böyle uydurulmadı mı! Düşünmek gerek. “Abooo! Kalemzade sus, sus! Dinden imandan çıkarma bizi? Dedelerimize ve atalarımıza ihanet ettirme bize!” demek değil. Düşünün, aksini iddia edin ve bana değil kendinize ispat edin. 38 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 12-Yusuf-108: Ey Resulüm de ki: “İşte benim yolum budur! Ben insanları Allah’ın yoluna, düşünmeksizin, taklit yolu ile değil, delile dayanarak, idraklerine hitap ederek davet ediyorum. Ben de, bana tabi olanlar da böyleyiz. Allah’ı bütün eksikliklerden tenzih ederim. Ben asla müşriklerden değilim.” 6-Enam-104: Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir. Artık kim gözünü açıp görürse kendi lehine, kim de hakkı görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. Sen de ki: “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim.” 6-Enam-159: Dinlerini parça parça edip fırka fırka olanlar yok mu, senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onların yaptıklarını ileride bir bir onlara bildirip cezalarını verecektir. Benim doğrularım bana. Sizinkiler size. Hatta bana inanmayın. Siz de bu kitaplara inananlardansanız ve doğru yolda olduğunuzu düşünüyorsanız o yolda devam edin. Sizin bileceğiniz iş. Kendinizi ikna edin, kendinize inanın. Ama bence din bu değil! Bunun adı olsa olsa sözde din adamlarına (Hıristiyan ve Yahudilerde olduğu gibi) kölelik, sorgusuz itaat ve hatta müşriklik olur. Din bu değil! “Hala aklımızı kullanmayacak mıyız? Biz hiç düşünmez miyiz? Hiç mi düşünmüyoruz?” Hiç mi? 39 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?kıRkTà ßiR mi sosyàL pàyLàşım mı Okuma Yazma Biliyor musunuz? Dikkatli bakmazsan fark edemiyorsun ki dışarıda belli belirsiz bir yağmur yağıyor. Arada bir kar serpiştiriyor. Tek tük beyaz taneler düşünce ancak gözüne değiyor. Hava soğuk mu soğuk! Yolun kenarına yakın bir çukur var. İçi su dolu. İyi bir dikkatle bakarsan kenarlarından sızar şekilde taştığını anlayabiliyorsun. Demek ki göründüğü gibi değil. İnce ince yağmış yağmur. Çoğalmış. Ama o çukur… Ne kadar yağarsa yağsın, isterse bardaktan boşalırcasına, içine alabileceğinden fazlasını içinde, üzerinde biriktirmesi mümkün değil. Üstelik aşındırıyor! Basit bir çukur. Anlatacak dili yok. Anlatmak istese de bizim dilimizi bilmeye niyeti yok. Sadece taşıyor. Alfabetik bir lisanı yok. Ama anlatıyor. Hatta yazıyor şiir gibi. Harfler su damlaları olmuş, sızıntılar kelime. Her yeni düşen damla içindeki suyu şöyle bir dalgalandırıyor. Buna karşı başka bir damla sızıntı olmuş kenarından kelimeler gibi akıyor, gidiyor. Cümle olmuş yoldaki diğer küçük girinti ve çıkıntılarla beraber. Paragraf 40 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL paragraf yazıyor caddelerde. Makale makale olmuş binalardaki ıslak kiremitlerle tezler yazıyorlar. Kurumuş ama ıslak, yaprağı kalmamış ama ayakta ağaçların su damlayan dalları da istemiyor bulutlardan dökülenin fazlasını. Ben yeterince ıslağım zaten, bu bana çok diyorlar. Çukur, çukurlar, sokak, caddeler, ağaçlar, dallar, kiremitler, binalar ve yolda yürüyen adamın sırtındaki ceket… Hepsi kitap kitap olmuş okuyacak bir okur bekliyorlar. Ne boş bir beklenti! Kimse okumuyor! Okuyamıyor! Okuma yazma öğrenmemiş çocuklar, gençler, adamlar, kadınlar… Hatta üniversite mezunları, doktora tezi vermekte olanlar, yeni bir tuhafiyeci dükkanı açanlar, galeriden yeni getirdiği 2013 model arabasının heyecanla direksiyonuna geçenler, KPSS imtihanına girmek için hazırlananlar ve mortgage kredisini alıp onsekizinci kattaki 4+1 dairesine taşınanların pek çoğu okuma yazma bilmiyor. Televizyonda borsa endeksi ya da altın fiyatları hakkında öngörüde bulunup tartışan iki adam ve bir kadın ümmi, bilmiyorlar hala okumayı. Marketten aldığı yarım kilo ezine peyniri ve indirimde olan 18 kg toz deterjanı poşetleyip evine doğru yürümekte olan kadın ve yarınki hava tahmin raporunu akıllı cep telefonundan inceleyen adam da bilmiyorlar okumayı. Öğle namazını camide kıldıktan sonra şadırvanda sohbet eden yakaları kalkık ve birinin cebinden taşmış kaplangözü tesbihi olan iki beyaz sakallı yaşlı amcanın da haberi yok o kelimelerin nasıl yazıldığından ve 41 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hangi heceleme ile okunacağından. İmamsa dışarı bile bakmıyor ki okusun! İşin kötüsü ben de hemen hemen aynı durumdayım. Tüm bunları fark etmememe rağmen ben de kelimeleri birbirine katamıyorum. Çünkü okulda öğrenilecek bir alfabeye ait harfler ya da kendi çabamla bulacağım, kendi gözümle okuyabileceğim kelimeler değil bunlar. Sadece benzetip de anlamaya çalışıyorum. Sadece anlamaya çalışıyorum ve diyorum ki üzerine belki de zaman sürecinde yüz bin tonluk bulut yağacak olan o basit ve akılsız çukur içine alabileceğinden çok suyu istemiyor, isteyemiyor ve başka topraklara aksın gitsin diye ardından bile bakmıyorsa, ıslak ağaç dalları üç beş tomurcuğa yetecek hidrojen ve oksijen bileşiminden fazlasını toprağa bırakıyorsa, iki martının içeceği suyu arkında tutan kiremit ötesini saçaklardan akıtıyorsa, adamın sırtındaki ceket daha fazla suyu çekip içindeki adamı üşütmek niyetinde değilse ve her bir nesne zerre fazlasını istemiyorsa bizim gibi akıllı insanlar neyi yığmaya çalışıyoruz?… Niye yığmaya çalışıyoruz?… Kimin mülküne ortak olma peşindeyiz?… İhtiyacımız olan yağmurdan fazlasını niye elimizde tutuyoruz?… Aşındırıyor bizi üstelik, niye hala peşindeyiz?… Karnımız doyduğu halde neden arsızca soğan sarımsak isteyip iyiyi daha aşağılık olanla değiştirme peşindeyiz? Niye bırakmıyoruz ki kırkta bir falan demeden üzerimize yağan yağmurun fazlası akıp gitsin de, üstü örtülü fakir çukurları 42 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL doldursun!… Sadece biz mi böyleyiz?… Ya devlet çukurunun (kamu malının, hazinesinin) başına geçirdiklerimiz!… Niye kamu çukurunun başına geçenler biriken suyu kendi deposuna, eşine, dostuna, yandaşına, paydaşına, dalkavuğuna, ağaoğluna, paşaoğluna ve ortaklarına peşkeş çekmek yerine yönettiklerine akıtmaktan vaz geçip, hatta yağmur azaldıkça bizden daha çok istiyorlar!… Samiri’nin buzağısı gibi niye hak etmeyenleri baş tacı yapıyoruz da denizi yarıp özgürlüğümüze kavuştuktan sonra tekrar Firavun’un Mısır’ına gerisin geriye dönmeye heves ediyoruz? Aklımız olduğu için mi? Vay bizim aklımıza!… Biz Muaviye’den dilenme peşindeyken birileri Ali’mizi, Hüseyin’imizi öldürüyorlar ve o yolla birbirimize savaş ilan ettirerek bizi bölüyorlar! Görmüyor muyuz? Niye yüzde ellimiz buzağıya, diğer yarımız dünyaya ve geleneğe tapıyoruz? Komünist diye on yıllarca ötekileştirilenler paylaşmayı çok daha iyi biliyor, haberiniz olsun! Binde bir bile çıkmayacak mı içimizden şekle değil doğruya, adalete, bölüşmeye, eşitliğe, kimseyi dışlamamaya, gerçeğe inanan ve Hakk’a tapan? Hani onlarındı istiklal! Hani sosyal adalet? Okuyamıyor muyuz? Okuma yazmamız yok mu bizim!… Acaba biz!… Kitap yüklü eşekler miyiz!… 43 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL À∂LàyàN ĐèRviş TiTRèyèN müRiĐ soRguLàNàmàyàN şèyh Eğer Bilmiyorsanız Zikir Ehline Sorun Kimilerince dayatıcı biçimde dindar kesme eskiden beri olduğu gibi halen de yöneltilen “mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” ve benzeri zorlayıcı söylemler vardır. Bunu duyan ve zaten çizginin üstünde olan insanlar ya “madem öyle ben bitmişim” ya da “eğer böyleyse koyver gitsin” yanlışlarına sürüklenmekte veya daha kötüsü elini eteğini öpecek bir şeyh arayışına girmekteler. Fakat bu bilgisiz ya da aklını kullanamayan kandırılmış garip insanların birçoğu Allah’a ulaşacağını umarken hiç farkına bile varmadan ikinci bir tanrıya inanmakta olduğu (şirk koştukları) gerçeğini anlayamadan ömrünü şeyhe imanla bitirmekteler. Oysa mürşit bellidir. Gidilen bu yolun doğru bir yol olduğunu anlatan ve bundan maddi manevi nemalanan (felsefe kitaplarını din kitabı yapan) zihniyet ise hem tarihi geleneksellik, sözde kerametler ve ulema (!) kayıtlarıyla bu tezlerini beslemekte hem de daha berbatı bu savlarının doğruluğunu Kuran’dan bir ayetle sözde ispat etmekteler. Ağlayan dervişleri, şeyhinin tükürük hokkasını 44 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL dökmeye kıyamayıp içen müridleri anlatan güncel kitapların yazarları da bilerek ya da bilmeyerek bu yangını harlamaya devam etmekteler. Peki nedir bu dayanılan ayet diye soracak olursanız 16-Nahl suresi 43. ayete bakmanız gerekecek. Bu ayetin de tamamı değil bir kısmı aslında! Nedir o? “…Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. (16-Nahl-43)” Madem bize bu ayeti işaret ediyorlar, haddim olmayarak bir bakayım tekrar dedim, anlayabilecek miyim bir şeyler! Bu ayet ve bu ayetin içinde olduğu Nahl (Bal arısı) suresi gerçekten şeyhlik-müridlik iddiasının doğruluğunu ispat ediyor mu? Önce ayetin tamamına bakalım: “Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamber) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. (16-Nahl-43)” “Kendilerine vahyedilen erkekler”den kastın peygamberler olduğu açık. Yine de ben idraksız olabilirim (!) ihtimaline karşı emin olmak için elimde bulunan 7-8 meale ve ardından yirminin üzerinde Kur’an meallerinin karşılaştırmalı olduğu bir siteye baktım. Zaten yukarıya yazdığım gibi kimisi parantez içlerine yazmış “peygamber” diye. Parantez içine peygamber yazılması ayrı bir konu ama, ona ileride başka yazılarda 45 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL değiniriz. Neticede meal yazarları da işbirliği etmiş gibi peygamber olarak algılamış bu erkekleri. E! Ne olmuş? Ne var ki bunda, diyenlere ayete bir kez daha bakmalarını tavsiye ediyorum… Bu kesinlikle bir şeyhlikmüridlik ilişkisini değil daha önce kendisine kitap indirilen Tevrat, Zebur ve İncil ehlini yani ehl-i kitap olanları işaret ediyor. Allah’ın kitapları ki buna Kuran da dâhil biliyorsunuz ayetlerde zaman zaman “zikir” diye sıfatlanarak ifade ediliyor. Bu ayetten benim anladığım şudur ki; hem Peygamberimize hitaben vahyin doğruluğuna işaret edilirken ve eksik bilgilerin tamamlanabilmesine yönelik kaynak gösterilirken hem de peygamberimizin elçiliğine şüphe ile bakanlara “bilmiyorsanız ya da inanmakta zorlanıyorsanız gidin zikir sahiplerine sorun” denerek kitap ehline sorabilirsiniz, onlar eski peygamberlerin özelliklerini de son peygamberin müjdelendiğini de biliyorlar deniyor. Birileri de sadece bu ifadeyi alarak “işte şeyhlik müessesesinin ispatı” diyerek Allah’a iftira ediyor. Bir konuyu daha iyi anlayabilmek adına, ilgili ayetin önündeki ve arkasındaki ayetleri de okumamız gerekiyor. O da yeterli gelmezse surenin tamamını… O halde gelin beraber bu ayetin geçtiği Nahl suresinin diğer ayetlerine de göz gezdirelim. Bahsekonu bu ayetin olduğu surenin diğer yerlerinde neler söyleniyor bakalım. Nahl suresinin daha ilk ayeti ne diyor biliyor musunuz? 46 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Allah’ın emri geldi, artık onda acele etmeyin. O (Allah), şirk koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir. (16-Nahl-1) Hepsini ve ayetlerin tamamını yazmayayım. Siz elinizdeki kitaptan takip edebilirsiniz. Ya ikinci ayette ne deniyor? “…Sadece benden korkup sakının. (16-Nahl-2)” Ya üçüncüsünde? “…O, şirk koştukları şeylerden yücedir. (16-Nahl-3)“ Yani surenin daha ilk üç ayetinde Allah “sadece benden korkun çekinin, bana şirk koşmayın” derken 43. ayete gelince şeyhlerinizden korkun, onların yolundan ayrılmayın, tükürük hokkasını için mi diyecek!!! 9. ayette bakın ne deniyor? “Yolu doğrultmak Allah’a aittir, kimi yollar ise eğridir. Eğer dileseydi sizin tümünüzü elbette hidayete erdirirdi. (16-Nahl9)” Şeyhlik davasını güdenlerin, mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır diyerek kendinize pir bulun demeye getirenlerin dayanak aldığı ayetin olduğu surenin içinde Allah’ın “yolu 47 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL doğrultmanın kendisine ait olduğunu” söylemesi ne kadar manidar değil mi? ”Yaratan, hiç yaratmayan gibi olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz? (16-Nahl-17)” Kim bu yaratamadığı halde baş tacı edilenler acaba? Taştan, tahtadan putlar mı sadece? Hiç sanmıyorum. Hele 20. ayet bomba gibi şeyhliğin tepesine iniyor. Anlayana tabi: “Allah’tan başka yalvardıkları hiç bir şey yaratamazlar, üstelik onlar yaratılıp durmaktadır. (16-Nahl-20)” Ne tesadüf değil mi? “Başkasına yalvarmayın” sözünün başkasına yalvarmayı savunanların dayandığı surede olması! 25.ayete bir bakın. “Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak ne kötü yük yükleniyorlar. (16-Nahl-25)” Kim acaba bu başkalarının günahlarının bir kısmını da yüklenenler! Bilgisizler kim peki? Ben bir şey demiyorum artık. Siz düşünün! 26. ayet eski dinlerde de benzer şeyler olmuş olduğuyla ilgili ve müthiş bir uyarı var böylelerine. 48 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Onlardan öncekiler, hileli düzenler kurmuşlardı da Allah, onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (16-Nahl-26)” 27.ayette Allah’a ortak koşanlara hitaben seslenildikten sonra 28.ayet anlayana yeterli değil mi? “Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak canlarını aldıklarında ’Biz hiç bir kötülük yapmıyorduk’ diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah sizin neler yaptığınızı bilendir. (16-Nahl-28)” 49.ayet ilmiyle övünüp büyüklük taslayan, el etek öptüren şeyhlere yönelik olmasın!!! “Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah’a secde ederler ve büyüklük taslamazlar. (16-Nahl-49)” Ya 51.ayet? “Allah dedi ki: İki ilah edinmeyin. O ancak tek bir ilahtır. Öyleyse benden, yalnızca benden korkun. (16-Nahl51)“ 49 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Hele 52. ayet ne hakkında dersiniz? “Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, itaat-kulluk da sürekli olarak O’nundur. Böyleyken Allah’tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (16-Nahl-52)” Ben daha ne söyleyeyim? Kim kimin kulu, kim kime itaat ediyor? Düşünmeyecek miyiz? 62.ayet bütün taraf ve fırka olanları ilgilendirmiyor mu? “Onlar, Allah’a, hoşlarına gitmeyen şeyleri uygun görürler, dilleri de yalan olarak en güzel olanın “kendilerinin olduğunu” düzmektedir…. (16-Nahl-62)” Nasıl ki batılca ölülere okunup durmakta olan Yasin suresinin 70. ayetinde ”Bu Kuran diriler içindir” denmektedir şeyhlik müessesini savunup duranların tutunduğu Nahl suresi de gördüğünüz gibi aslında onları yalancı çıkarmaktadır. Elbette ki anlayana!… Asıl olanın pir’lerinin gittiği yolun hak yol olduğuna inanmak olduğunu düşünenler dönüp lütfen ayetlere tekrar baksın. Şeyhin eteğini tutmanın doğru yola ermek olduğuna emin olanlar lütfen Nahl suresinde ne yazılı olduğuna iyice bir göz gezdirsin. Şeyhine “niçin” diye sormanın büyük terbiyesizlik olduğunu söyleyenler lütfen ayetler üzerinde azıcık düşünsün. 50 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Şeyhinde değişik bir hal görmesine rağmen aklı tutulup onu terk etmekten tir tir titreyen ve şeyhine daha da bağlananlar ve şeyhinin söylediklerine karşı delil bulmanın bile ayıplandığı ortamlarda bilemeden düşünemeden şeyhini tanrı edinenler lütfen inandıklarını tahkik edip her neye inanacaklarsa öyle inansınlar. Sözüm şeyh ehline! Kuran sadece sizin şeyhinize değil size de gönderildi. Allah’a güvenin. Aklınızı kimseye teslim etmeyin. Sadece Nahl suresi değil Kuran’daki bütün kıssalar hemen hemen aynı şeylerden bahsediyor. Okuyun da görün. Her Fatiha’da okuduğunuz gibi yalnız O’na itaat edin, yalnız O’ndan yardım dileyin. Medet şeyhim demeyin. Peygamberler gibi yapın; mürşidiniz aklınızı kullanarak okuyacağınız Allah’ın kitabı olsun. Eğer okuma yazma bilmiyorsanız Zikir (Kuran) ehline sorun, hadis ehline değil. 51 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL uyuyàRàk iNàNàNLàR Yolkesen Kimin Yolunu Keser? Uyanmak ve idrak etmeye çalışmak gerek! İdrak öyle bir şey ki senin gözünde dostlarını dost olarak tutarken, varsa düşmanlarını bile eskisi kadar düşman saymaz. Hatta onların kimilerini de dost haline getirir. Bir de bakarsın ki mutabakat kendiliğinden sağlanmış. En azından mutabakat uyananın zihninde sağlanmıştır. Kimi eski dostlar uzaklaşsa da ya da kimi kendini karşıt fikirli zannedenler anlamasa da bu böyledir. Uyananın zihninde ne eskisi gibi mesafeler uzaktır artık, ne de kaybettiğinle uzaklaşmaktasındır. Mutabakat bakana göreymiş meğer dersin. Anlaşılmak zorunda bile değilsindir. Anlaşılamamanın nedenini bile sen zaten anlamışsındır. Anlatmak ve daha ötesini anlamak seni aşıyor da olabilir. Belki de anlatmak görevin bile değildir!… İdrakın artarken ne kadar küçük ve beceriksiz olduğunu da idrak edersin. Senin onu/onları artık çok daha net anlamaya başladığını o/onlar anlamamış bile olsalar senin sahne perden, ekranı görebileceğin kadar yanlara açılmış, büyük beyaz perde görünmüştür. Senden uzaklaşanın ise neden uzaklaştığını belki 52 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL de ondan daha iyi anlıyor ve aslında ona hak bile veriyorsundur. Niye böyledir? Çünkü ne kadar idrakımız artıyorsa kendimiz kendi gözümüzde o oranda küçülmekteyiz. Eğer küçülme yerine tersine büyüdüğümüzü zannediyorsak o uyanışta sorun vardır. Büyürsek ekran küçülür, sonunda görünmez olur. Biz büyürsek artık küçük saydıklarımızı göremeyiz ve göremediklerimizi yok sayarız! Bilmem ne kadar anlatabilemediğimi anlatabilebildim mi? Kimse anlamadıysa da en azından ben anladım. Gelelim asıl konuya. İşte birileri gerçekten uyandığında insanları daha iyi anlamaya başlıyorlar. Ama her zaman bu iş böyle olmuyor. Bu uyanış kimilerini yukarıda söylediğim gibi tevazuya, birleştirmeye ve salt ilme götürürken kimilerini ise sahte tevazuya, büyüklük taslamaya, kibre ve hatta kendini tanrılaştırmaya (tanrılaştırılmaya) götürüyor. İşte bu anlattığım bir doğum sancısı. Kimin? İşte dünyanın kaymağını yiyenlerin ya da öyle olmadığı halde hazretleştirilen bazı zatların doğumu genelde böyle oluyor. Musa’yla beraber tüm mucizeleri görmüş, deniz yarılıp içinden geçmişken dönüp tüm bunlara rağmen buzağıyı (altını, mücevheri, malı, mülkü, metayı, iktidarı) tanrı edinen kimi insanlar yok muydu? İşte kimileri diğer insanları tanımaya ve iyi anlamaya başlayınca o insanların güçlü ve zayıf yanlarını (ideolojilerini, mezheplerini, meşreplerini, heveslerini, kaygılarını, saflıklarını, temizliklerini, korkularını) da çözmeye ve bundan faydalanmayı düşünmeye başlıyorlar, ardından onlar da buzağıya tapsınlar da kendisine faydaları olsun istiyorlar. 53 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Tarihsel döngü hep aynı. Hatta bazıları gerçekten bu kötülüğü diğer insanların iyiliği için yaptığını zannediyor. Diğer insanları çözenler onları kandırarak rantlarını arttırmayı bile onlar için yaptıklarını vazediyor. İşin daha kötü tarafı buzağı heykelindeki delik, rüzgarın tesiriyle düdük olduğunda tanrısalın o olduğuna kendileri de inanmaya başlıyorlar. O andan sonra kötünün (şeytanın) bu insanlarla hemen hemen işi kalmıyor. Artık kötülük (Firavun) sömürülenleri bu yolda tutmak için çaba sarf ediyor. Doğru yola sapanın sapmaması için gidip doğru yolun önüne ekibiyle (vezir, Haman, dalkavuklar) oturuyor ve geleni de kötülüğe (Firavuna, buzağıya) yönlendiriyor. Çünkü sömürenin değil, sömürülenin doğru yola sapmaması önemli onun için. Sömüren zaten doğru yoldan çok uzakta. Bilse de bilmese de! Bundan sonra neler olur? Sömüren için sömürmeye devam etmesi önemlidir artık. Toplumsal değerlerin önemi onun için kalmamıştır. Çünkü artık o, toplumun üzerindedir. Her ne kadar toplumdan gelse de toplumsal sorunları yoktur artık. Toplumsal sorunlar basit şeylerdir onun için. Hatta o sorunları daha önce kısmen ya da aynen yaşamıştır ve dolayısıyla her şeyin en iyisini o düşünmektedir! Böylece o toplumun tanrısı olma hakkını elde etmiştir! Ondan izinsiz yapılacak iş, görülecek dava, güdülecek koyun kalmamıştır. Kibir, sahte tevazu, toplumu kendi yolunda tutma çabası en önemli şeydir onun için. Çünkü toplum doğru yolda olduğuna emin olduğundan düşünme ihtiyacı duymamaktadır. Onların iyiliğine bile olsa 54 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL onların adına kendisi düşünmekte, onların ne düşüneceğine ve konuşacağına kararı vermekte, lüzumlu icraatları yapabilmekte ve kendine münafıkları tarafından da övüldükçe övülmektedir. O ne verirse köleleri ona teşekkür ederek minnettar olmak (secde etmek) zorundadır. Çünkü köleler sahiplerinin idealarını kolayca benimsemekte ve onu sevmektedir. Ona saygı duyma zorunluluğu hissetmektedirler. Tanrılarını çiftlemişlerdir artık. Yoldan çıkacak olan olursa bile sahipleri yolu kesecek tedbirleri çoktan almıştır ve bu tedbirlere köleler sahipten bile çok sarılmaktadır. Gerçek İlah’sa toplumu bilir, birey birey, yürek yürek bilir. En üsttedir ama en alttakini de, sapmayanı da, sapanı da unutmaz. Aklını kullananın yolunu açar, kullanmayanı şeriklerinin pisliğinde bırakır, kimsenin yolunu kesmez. 10-Yunus 100 Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. Sahte tanrılar ve şeytan ise yanlış yolda gidenin yoluna çıkmaz, doğru yoldan gitmek isteyenin önüne çıkar. Eğer şeytanı gözetliyorsak başkalarının yolunda değil, her zaman doğru bildiğimiz yolda yolkesen olarak tam karşımızda aramalı değil miyiz? 55 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 7-Araf 16 İblis: ”Öyle ise” dedi, “beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Çoğu insan kendi yol güvenliğini kontrol etmek yerine çok basit ve genellikle şekilsel şeyler ileri sürerek kendi yolunun doğru olduğunu başkalarına ispat etme peşinde koşturuyor. Ama bunlar ilahi amacın yanında çok sönük ve zayıf kalıyor. Tepkiyi ve herkesin asabiyetini artırmaktan fazla işe yaramıyor. Hatırlarsınız bir dönem modaydı “Niye Tanrım diyorsunuz da Allah demiyorsunuz?” diye başkalarını, birilerini eleştirenler, bu şekilde kısır bir çekişmeye girip didişenler vardı. Oysa bir insan ister “Tanrım” desin, ister “Rabbim”, ister “Allah”, ister “Rahman” mesele yöneldiği tek ve eşsiz yaratıcı ise sorun neredeydi? Allah demekle “The God” demenin arasında lisan farkından başka bir şey mi var? Tanrı ilah demek değil mi? İlah Tanrı demek değil mi? “El-İlah” kelimesi de diğerleri gibi insani kelimeler olarak kaynaşarak “Allah” kelimesi oluşmuş değil mi? El İlah, The God değil mi? Mesele O’nun sıfatları değil mi, bunların dışında apayrı ve daha derin idrak gerektiren konular yok mu? Niçin herkes gereksizde, cehalette ve derede boğulmada bu kadar meraklı? 17-İsra 110 De ki: «İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.»… 56 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Çünkü dindar olduğunu zannedenlerin bile çoğu dinlerinden de Allah’tan da, onun vasıflarından da bihaberce inanıyorlar. Birileri bizi her dönem basit çekişmelerin içine sokup sokup çıkarıyor, buna rağmen uyanamıyoruz. Tanrı mı Allah mı tartışması, başörtü türban tartışması, üç vakit beş vakit tartışması, dolgulu dişle abdest tartışması, orucu ne bozar tartışmaları, mehdi deccal tartışması, vs.vs. Birileri ne istiyorsa biz onu tartışıyoruz. Öyle değil mi? Var mı itiraz eden? Var mı başkasını değil kendisini sorgulayan? Var mı okuyup da ayetlerin ne anlama geldiğini derin derin düşünebilen? 16-Nahl 44 Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri / Kur’an’ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler. Hadi bilmiyoruz da niye insan gibi öğrenmiyor da içgüdüsel olarak başkaları sandıklarımızdan, başkalaştırdıklarımızdan dinimizi korumaya kalkıyoruz. Niye din ya da Allah üstelik? Korunması gereken kendimiz değil miyiz? Biz ne haldeyiz, niye kendimize hiç iğne batırmıyor da başkalarına çuvaldızla, şişle saldırıyoruz?… Hangi yolun önünde kim yolumuzu kesmiş oturuyor, ilgilenmiyoruz! Çünkü gittiğimiz yolun en doğrusu olduğuna o kadar eminiz ki!… Arada bir pencereden bakmak aklımıza bile gelmiyor! Hatta bırakın pencereyi Allah bilir yolkesenler yolda bile değil direksiyonlardadır da uyuduğumuz için bizim haberimiz bile yoktur!… 57 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Birisi çıkıp peygamberimiz şunu söyledi dese ya da üç beş satır yazıp altına Hz.Muhammed yazsa hemen inanıyoruz. Aynen uydurup uydurup Mevlana, Yunus Emre, Atatürk vs yazdıkları gibi peygamberimize de yazıyorlar. İlk defa da yazmıyorlar. En az 1300 yıldır yazıyorlar. Hatta Hz.Musa için de daha öncekiler için de bu böyle. Ayıklamadan ya da ayıklandığını zannederek insanların uydurma sözlerine peygamberin sözü diye inanıyoruz! Bakın sadece Kuran’da değil, Tevrat’ta, İncil’de bile yazıyor bu uyarılar. Bir hadisin gerçekten peygamber sözü olup olmadığını anlamak için Kuran aynasına tutmaktan başka çaremiz yok. Eğer onu da sadece bilmediğimiz bir dilde okuyorsak hiçbir çıkar yolumuz kalmıyor. Birileri bilir diye havala edip onlar sahih dedi diye inanıyorsak inandığımız sadece zandan ibaret kalmaz mı? Hani tahkik? Takip ettiklerimizi iyi etüt etmemiz gerekmez mi? 39-Zümer 27 Andolsun, biz bu Kur’an’da, belki öğüt alıp düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik. Unutmayalım; şeytan imanın tüm şartlarına hepimizden çok haiz ve dinin bütün gereklerinin hak olduğuna hepimizden çok vakıftır ama buna rağmen doğru yolda değildir!!! Biz inandıklarımıza sadece bize anlatılan kadar, duyduğumuz insan sözleriyle, tahkik etmeden, hatta dinimizin kitabını bile okumadan inanıyorsak hangimiz daha az kabahatli oluruz? Bizi yolumuzdan çeviren şeytan mı, şeytandan bile daha aşağıya 58 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL düşenler mi? Bir gün karşımıza cismen dikilip bize inancımızla ilgili bir soru sorduğunu varsayın. Bizden çok daha bilgili olan şeytanı nasıl ikna edip de yolumuza devam edebileceğiz? Hadi kaale almayıp devam edebildik diyelim aynı soruyu günü gelip Allah sorduğunda ne yapacağız? Hiçbir delile dayanmayan sözlere güvenerek Allah’a inanan ve Allah yolunda zannıyla (öyle olsa da) Kuran’a tercih eder gibi birilerinin peşine dinen, siyaseten, ilmen veya dünyevi heveslerle takılıp giden insan ne kadar makbuldür acaba? Uyuyarak inanmayalım. Uyanalım. İnanmak demek, iman etmek demek her önüne gelene inanmak demek değildir. 31-Lokman 6 Öyle insanlar da vardır ki hiçbir delile dayanmaksızın, halkı Allah yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için asılsız sözler ve hikâyelerle meşgul olurlar. İşte onları zelil ve perişan eden bir azap vardır. Ve işte İncillere bile çokça konu olmuş! Neden acaba? Matta 15 (7-8-9) “Ey ikiyüzlüler! Yeşeya’nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne kadar yerindedir: Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden uzak. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri sadece insan buyruklarıdır.” Lütfen Oku’yun! Oku’yalım… 59 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sàRày ĐàmıNà pisLèyèN köpèk Yeryüzünü Gezin Dolaşın da Görün Dünya üzerinde yıkılmış, harap olmuş binlerce antik kent ve uygarlık bulunuyor. Bunların belki de çok büyük kısmı arkeologlar ve tarihçiler tarafından ortaya çıkartılmış ve çeşitli metodlarla tarihleri (yaşamları) okunmuş, açıklanmaya çalışılmış. Böyle yerleri gezip görüp insanlık tarihini canlı olmasa da okumak bugünkü iletişim imkânları sayesinde çok mümkün. Eskiden olsa uzun yolculuklar yapmak, önceden planlar kurmak, nokta hedefli birçok turistik geziye katılmak ve rehber kiralamak gerekirdi. Zaten insanların çoğunun ilgi alanına girmeyen böyle gereksiz(!) bir iş için kaynak ayırması israf sayılmaktaydı. Oysa şimdi internet gibi bir nimet sayesinde bu gezileri yapmak, gözleri olanın okuması, kulakları olanın duyması için birkaç web sayfası sörfü yapmak hiç de zor ve zaman israfı olmasa gerek. Hele bu gördüklerinizi dizi ve magazin programı seyretmek için ayrılacak o değerli zamanlardan kısarak kitap okumayla da desteklerseniz gördükleriniz hayatınıza anlam verecek uyanışlara vesile olacaktır. Kitap okumayı bir türlü sevemeyenler içinse bu tarihi kalıntıları anlatan o kadar ilgi çekici belgesel film var ki aslında 60 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL istisnalar hariç hemen hiçbirimizin bunları öğrenmemek için mazereti kalmıyor. 6-Enam 11 De ki: Dünyayı gezin dolaşın, sonra da yalanlayıcıların âkıbetlerinin nice olduğunu bir düşünün. Canlı olarak da hemen hepimiz büyük ihtimalle tarihi bir yıkıntıyı gezmişizdir. Fotoğraflarda ve videolarda gördüklerimizse cabası. Bu gördükleri karşısında düşünen insanın şaşkınlığa uğramaması mümkün değil. Tromso betonu gibi sert kayaların, tuğlaların nasıl yerle bir olduğunu, o zenginliklerin, korunmuşlukların nasıl ortadan kalktığı, medeniyet denizinde kürek çeken o imparatorlukların, krallıkların nasıl yıkılabildiği, aşılmaz denen duvarların aşıldığı, bitirilemez denen malın mülkün nasıl yok olup gittiğini insan zihninde canlandırmakta zorlanıyor. Elbette bu yıkılışların çeşitli bilimsel açıklamaları var. Ama her açıklayışta iş dönüp dolaşıyor ve o medeniyet sahibi üstün insanların ne bu bilimsel nedenleri, ne de bu bilimsel nedenlere götüren yolculuktaki anahtarın ahlak zafiyeti ve mal hırsı olduğunu göremediklerine gelip dayanıyor. 3-Al-i İmran 137 Sizden önce, Allah’ın koymuş olduğu hayat kanunlarına uygun olarak, nice olaylar, ümmetler geçti… İsterseniz dünyayı gezip dolaşın da dîni yalan sayanların âkıbetlerini görün! 61 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Zenginleri fakirlerden ayıran duvar kalıntılarının arasında gezerken, işçilerin kanıyla teriyle üst üste yığılan taşlara sürtünüp geçerken düşünüyor musunuz? İşte kölelerin inşa edip de içeriye efendilerinden ve üstün sayılmış sınıftan başkalarının girmelerinin yasaklandığı o sarayların bahçesine, yıkık çatısına az önce hemen yanınızdan geçen uyuz bir köpek pisliyor. Şeytanın belki de en büyük suçu insana secde etmemesi değil, secde etmemesine gösterdiği gerekçedir. Nedir o gerekçe? “Ben ondan üstünüm!” Bütün mesele bu işte! Eğer şeytanın gerekçesi “Ben sadece sana (Allah’a) secde ederim” olsaydı böyle olur muydu sonu sizce? Acaba Allah’ın beklediği cevap bu olabilir miydi? Üzerinde düşünmek gerek. 7-Araf 12 Allah buyurdu: “Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?” İblis dedi: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” 7-Araf 13 Buyurdu: “O halde in oradan. Senin haddine mi orada büyüklük taslamak! Hadi çık! Sen alçaklardansın.” Daha Kuran’ın en başındaki Fatiha suresinde “İyya kena’büdü ve iyya kenestain” diye bize söyleterek Allah bize bunu hatırlatıyor olabilir mi! “Yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım dileriz” Kimse Allah’tan üstün değildir ve senin de, mülkün de sahibi odur. Sen de yeryüzünde böbürlenip şu 62 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL insandan, bu insandan, kimseden üstünüm deme! Üstünlük sakalda, çarşafta, paracıkların, araban, gemin, kaftanın olmasında, tacı takmanda değil de O’na bağlılıkta ve O’na güvenmekte olmasın!!! Kendini ve eşrafını başkalarından üstün görmeye başlayanlar kırmızı butona basmış demektir. İnsanları avam, ümmi, ibrani, varoş, malını çalacak hırsız, duvarının üstünden atlayıp rahatsız edecek sefil, üzüm bağındaki tırtıl, her zaman yardıma muhtaç zavallı, üzerinden sadece sevap kazanılacak fakirler gibi görmeye alışanlar kendilerini başkalarının gözünde tanrı gibi görmeye başladıkları anda medeniyetlerini yıkmak için bombanın pimini çekmiş oluyorlar. Ve onlar istiyorlar ki bizim kendimizi tanrı görmemiz yetmez, ezilenler de bizi öyle görsün! O halde onlar karınları doydu doyacak kadar üstlerine muhtaç olmalılar! Yüksek kuleler, piramitler, ibadethaneler, tapınaklar, newcity’ler, gökdelenler, saraylar yapmalıyız tanrı olduğumuzu göstermek için! Sunaklarda gök tanrıya bizim vasıtamızla adaklar kurbanlar adamalılar ve böylece bizi gök tanrıyla aralarında ulaştırıcı tanrılar görmeliler! Bize zarar vermemeleri için kendimizi korumalı, bize uyanları ödüllendirmeli, uymayanları hain ilan etmeliyiz! Biz de tanrı ve onun ortakları olduğumuza göre biz de o yönettiğimiz alt tabakalara bizden kopmamaları için başka korkular salmalıyız! O korkuları da özenle seçmeliyiz ki onlardan korktukları için bize daha çok bağlanıp korunmak için bize muhtaç olsunlar! 63 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 27-Neml 69 De ki: “Hele dünyayı bir dolaşın da suçlu kâfirlerin âkıbetleri nasıl olmuş görün!” Hiç dikkat ettiniz mi? Her üç kutsal kitapta da fakirler ve alt sınıf, zenginlere karşı ayaklanıyor ve Allah’ın adına peygamberlerinin liderliğinde onlarla mücadele ediyor. Musa Mısır kölelerini tanrının gölgesi(!) Firavuna’a karşı, İsa fakir İbranileri zengin Yahudi din adamlarına ve Roma kralının vergi toplayıcılarına karşı, Muhammed de fakir Arapları ve ümmileri zengin Arap tüccarlarına karşı yanına alıyor. Ne Firavun, ne Yahudi din adamları ne de Mekkeli zengin müşrikler dinsizdi. Hepsinin inandığı bir Allah vardı. Ama hepsinin ortak yanı Allah’ın yanında şerikleri olmalarıydı. Bu şeriklerin en başta geleni tahtadan taştan putlar değil paraları ve mallarıydı. Hepsinin de peygamberlere karşı çıkmalarının altındaki ana neden ellerindeki mal ve mülklerinin ayaklanan fakirler tarafından talan edileceği korkusuydu. Nitekim Allah da gönderdiği mesajlarda (ayetlerle) onların bu korkularını arttırıyordu. Zengin Mekke müşrikleri halk adına Kâbe’yi koruyor, onur görevi olarak onun örtüsünü değiştiriyor, oraya getirilen kurbanlık hayvanları, çuval çuval bulgurları, giyim eşyalarını ve diğer malları tasnif edip az bir kısmını Allah adına fakirlere, bir kısmını şerik putlara, büyük kısmını da yönetimin bulundurma hakkı olarak kendilerine ayırıyorlardı. Gebe deveden Allah’a kurban (garibana infak) olmaz deyip onu kendilerine alırken 64 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL boynuzu kırık koyunu, topal keçiyi, öldü ölecek sığırı, çürük sebzeyi ve kurtlanmış bakliyatı yardım dilemek için oraya gelen garibana veriyorlardı. Olay gariban sevindirme olmaktan çıkıp suyun başındaki zenginlerin mal kapma yarışına dönüşüyordu. 81-Tekvir 4 Doğurmak üzere olan develer, kıyılmaz mallar terk edildiği zaman, Bugün de bayram kurban kesenle (mal infak edebilenle) kesmeyeni (edemeyeni) ayırma operasyonuna dönüşüyor. Sırf gösteriş için kesilen kurbanlar ve desinler diye eşe dosta dağıtılan sakatatlarla insanlar infak ettiğini sanıyorlar. Gücü olmadığından hayvan kesemeyen ve utancından bilinmek isteyemeyen yoksunlar ve borçlular içinse kurban bayramı utanç bayramına dönüştürülüyor. Zengin dindar, bayram tatilinde para harcamak için Armutlu’daki devremülküne ya da İhl..Holding.. Kuzuluk kaplıcalarına giderken fakir dindar, komşularıyla iade-i ziyaretli bayram konukluğu yapıyor ve mezarlıklarda ölmüşlerine dua ediyor. İşte bütün o eski uygarlıklara ait antik kentleri fırsat bulup gezerken ya da internette incelerken bu düşünceler süzgecinde bakın o yıkıntılara ve üzerlerindeki işaretlere. Göreceksiniz ki satır satır okuyabiliyorsunuz tarihi ve ispat üstüne ispat ediyorsunuz Allah’ın elinizdeki kitabını. İnsanlar sadece dinsiz toplumlarda değil bizatihi dini icra eden toplumlarda dinin zamanla tahrife uğramasıyla sınıflara bölünmüştür. Allah’ın 65 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kitaplarında istediği mücadele bu temel üzerine kuruludur. Yoksa dinsizin, müşrikin dini kendine Allah’ın dini müminedir. İkaz öncelikle kendini mümin sayana, Allah yolunda gitmek isteyenin aklını kullanması gerektiğinedir. 40-Mümin 21 Hiç dünyada dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçenlerin âkıbetlerinin nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Onlar gerek kuvvet, gerekse dünyada bıraktıkları eserler yönünden kendilerinden daha güçlü idiler. Öyle iken Allah onları günahları sebebiyle yakalayıp cezalandırdı ve Allah’a karşı kendilerini koruyan da çıkmadı. Ormanların kesilerek kurulduğu şehirlere kıtlığın ve verimsizliğin ağaçsızlıktan geldiğini ve ahlaksızlıkları ve sınıf ayrımları içinde yıkıldığını göreceksiniz. Kayalara oyulmuş süper medeniyetlerin doğal düzenin bozuluşunun yanında sınıf ayrımı, haksız kazanç ve benzeri nedenlerle uğradıkları istilalarla yıkıldıklarını göreceksiniz. Derelerin denizlerin yönünü değiştirip gittikçe kalabalıklaşan şehri sulamaya çalışanların karşılaştıkları doğal felaketleri okuyacaksınız. Petra’yı, Machu Picchu’yu, eski Mısır’ı, Akropolis’i, Ankhor Wat’ı, Palymra’yı, Busra’yı, Ugarit gibi nicelerini ve güncel şehirlerin birçoğunun altında yatan kat kat eski medeniyetleri inceleyin de görün. Kutsal kitaplarda anlatılandan hiç de farklı olmadığını anlayacaksınız. Su kanallarının nasıl kuruduğunu, yüksek duvarların nasıl yerle yeksan olduğunu, bahçelerin nasıl 66 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çekirgelere ve böceklere hedef olduğunu, kendini tanrı yerine koyanların iskeletlerinin ne hale geldiğini anlayabilmek artık bu devirde hiç de zor değil. 35-Fatır 44 Dünyada hiç dolaşıp da, kendilerinden önce yaşamış milletlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde ve ne de yerde Allah’ı engelleyecek bir şey yoktur. Çünkü O alîmdir, kadirdir (her şeyi hakkıyla bilir ve her şeye gücü yeter) Yine de anlayana ve aklını kullanabilene tabii ki! Yoksa bir şeyler anlayınca kendisinin de tanrı ya da peygamber olduğunu zannedenlere değil sözüm. Kendilerine itibar ediliyor diye kendini mesih, mehdi, gavs, kutup, Allah dostu, şeyh, zamanın sahibi, zamanın müçtehidi, veliullah, rahip, papaz, haham, molla, Saint, aziz, peder, seyyid, dede, rahibe, imam, halife, vesair din adamı, talebe abisi, NLP koçu, quantum azizi…. ilan edenlere değil sözüm. Gözü görmeyene değil sözüm. 31-Lokman 18 Kibirli davranarak insanlara yüzünü dönme, yerde çalımlı çalımlı yürüme! Çünkü Allah kibirle kasılan, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez. Sadece Rum (Romalılar) suresinde neler anlatıldığına bir bakmak bile yeter anlayana. Surenin adı bile yetiyor aslında ama insanlar Kuran’ı hep Arapça okuduğu için maalesef 67 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL nelerden bihaber olduklarından bile bihaberler. Roma tarihini anlatan dizileri, belgeselleri seyrederler; gladyatörlerin ve sevgililerinin aşk hikâyelerini anlatan filmleri izleyip söylediklerini dinlerler ama gördükleriyle bağlantı kuracak kitabın ellerinin altında olduğunu bilemezler. Hadi bunu iddia edenler, hala iddia etsin sadece Arapça okumak lazım diye. Birkaçına bakalım da ondan sonra hala iddia edebiliyor musunuz bakalım! Elinizde hazine var hazine! Siz hala 77000 tevhid çekip, günde 700 ihlâs okuyup, arapça hatim ettim diye cenneti kazanacağınızı, mehdinin gelip sizi kurtaracağını, Takkeli sohbeti dinleyerek iflah olacağınızı zannedin bekleyin bakalım, biz de bekliyoruz. 30-Rum 9 Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. 30-Rum 28 Size kendi nefislerinizden bir örnek verdi: Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, sağ ellerinizin malik olduklarınızdan, sizinle eşit olup kendi kendinizden korktuğunuz gibi kendilerinden de korkmakta olduğunuz ortaklar var mıdır? İşte biz, aklını kullanabilen bir kavim için ayetleri böyle birer birer açıklarız. 68 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 30-Rum 32 Onlar ki kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır. 30-Rum 41 İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır. 30-Rum 42 De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik olanlardır. Sözüm görmek isteyene ve kendime aslında.. Siz de sözü kendinize söyleyin, ona okumayı öğretin. Kitabı da hayatı da dünyayı da tarihi de kâinatı da okuyabilmeyi… Saraylarda böbürlenenleri veliler edinmeyin. Bakın çok daha büyüklerinin o muhteşem saraylarının damına köpekler pisliyor binlerce yıldır… 22-Hac 46 Peki bu inkârcılar biraz olsun dünyayı gezip dolaşmazlar mı ki, hiç değilse bu sayede düşünüp duygulanacak gönüllere, gerçeğin sesini işitecek kulaklara sahip olsunlar. Ne var ki onlarda kör olan, gözler değil, asıl kör olan sinelerindeki gönüller! 69 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ÀLèm-i mècNuN İçine Cin Girmiş Beşer Mecnun deyince aklınıza ilk olarak “Leyla ile Mecnun” hikâyesi geliyor değil mi? Küçükten beri birbirlerini seven ama bir türlü kavuşamayan Kays ve (Leyla) Leyli’nin hikâyesi! Sevdiğinin babası tarafından reddedilen Kays’ın Leyla’sının başkasıyla evlendirilmesi, Kays’ın çöllere düşüp Mecnun olması, Leyla’nın öldüğünü duyunca mezarı başına gelip orada Kays’ın da ruhunu teslim etmesi gibi insanı Ferdi dinlemişçesine damardan sarsan olaylar zinciri! Hikâyenin temelinde yatan tema ise aslında Kays’ın çöllerde Allah’a yönelişidir. Kays’ın kavradığı gerçeklik Leyla’nın aşkından Allah aşkına giden yolu bulmuş olmasıdır. Nitekim Fuzuli’nin kıssalarında şöyle bir olay geçiyor. Kays çöllerde gezerken namaz kılan bir dervişin önünden geçer. Derviş Kays’a (yani Mecnun’a) namaz kılarken önünden geçmiş olduğu için fırça atar. Kays ise cevaben “Ben Leyla’nın aşkından etrafımı görmez kör oldum, senin namaz kıldığını görmedim de sen nasıl bir aşkla namaz kılıyorsun ki beni fark ediyorsun?” der. 70 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Kısacası Kays’a Mecnun denmesi bu hatırlatmadan sonra saçma gelmiyor mu? Çünkü “cin” kökünden gelen “Mecnun” kelimesi sahiplik ön ekiyle bütünleşerek “içine cin girmiş kimse” anlamına gelir. Oysa Kays’ın içine giren cin değil, Leyla’nın ve bu arada yönelinen Allah’ın aşkıdır. Kays dünyevi muradını kaybetse de ebedi mutluluğu Allah’a ulaşmakta bulmuştur. Belki de Leyla ile vuslatını O’nun vaat ettiği o ebedi hayatta bulduğu için Allah’ı sevmiş, bu müthiş hediyeye müteşekkir olmuş ve bu yolla Allah aşkına pervane olmuştur. İçine cinni bir şey girmemiştir. Niye” Mecnun” deniyor peki? İranlı düşünür Ali Şeriati bir konferansında (kitabında) bu konudan, biraz daha nüansı olan bir perspektifte olsa da bahsediyor. Orada kaşıntılı bir köyden bahsediyor. Köy sakinlerinin tamamı sürekli kaşınan insanlar! Yolcunun biri konaklamak için bu köye uğruyor ve kalacak bir yer bulurum ümidiyle köy kahvesine oturup bir çay istiyor. Kahvehanede her köşede kaşınıp durmakta olan insanlar bizim yolcuyu görünce yanına yanaşıp “bir hastalığının olup olmadığını” soruyorlar. Yolcu “bir şeyim yok” deyince “o halde sen neden kaşınmıyorsun ki” diye soruyorlar! İşte geleneksel toplumun görüşü budur! Herkesin kaşındığı bir ortamda siz kaşınmazsanız toplum kendisinin değil sizin hastalıklı ya da sapmış olduğunuzu düşünür. Oysa hastalık yayılmış ve artık normal bir hal gibi algılanmaya başlanmıştır. İnsan olmak kavrayana isimdir, insan yalnızdır ama beşer her yerde! 71 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bunun Mecnun’la ilgisi nedir? Şöyle ki Kays’ın içine giren cin olmadığı halde insanlar farklı davranan bu kişiyi “içine cin girmiş” manasıyla “Mecnun” olarak isimlendirmiştir. Oysa içine cin ve şeytan giren Kays değil belki de Kays’ın içinde olduğu toplumun geri kalan kısmıdır. Namaz kılarken kendi içindeki cinnisine değil de önünden geçen sevdalıya kabahat bulan dervişler, abdest alırken temizlenme yerine kaç defa elini kolunu ıslatacağını kendisine telkin eden cinnilere sahip abdestli obsesifler, kendi fırtınalı cinnilerini göremeyip bütün derdi başkasının içindeki makul iklimi cin diye kovmak olan cin’sler Kays’ın da Mecnun (içine cin girmiş) olduğuna inanır. Cin’in onu ele geçirip artık vücuduna ve diline onun hükmettiğine inanır. Çünkü farklıdır. Gelelim bugünlere! Bugün “para” köy kahvesinin de, dervişin de, şeyh’in de, meclis’in de, cemaatin de, ekonomistin de, tarih boyunca olduğu gibi bugün hükmedenlerin de, kitlenin tamamının da cin’i olmuş değil mi? Televizyon ekranlarında “içine cin (para) kaçmış” mecnun insanlar o para ve mal uğruna o para ve malın kendisi olmuş, akşama kadar grafikler eşliğinde o paranın ve malın seyrini izler ve o para ve maldan medet umar durumda değiller mi? Sokakta yürüyen adamın içinde ki “cin’si münasebet” cinleri adamın elini ağzını oynatmakta, tanıdığı tanımadığı kadınlar üzerine çirkinleştirdiği adamı sarktırmakta ve “ya çıkarsa” medetini çocuğu yaşındaki gencecik kızlardan ummakta ya da 72 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL en azından gözünden diğer organlarına bu tek yönlü elektriği aktarmakta değil mi? Tam tersi de mümkündür. Elbette cinsi arzu insanın yaratılışında vardır, yoksa zaten apayrı bir problem vardır. Karıştırmamak gerek. Ama ne Leyla’nın ne de Kays’ın bakışları değildir bu bakışlar! Bu sakat zihniyetle çeşitli kontrolsüz davranışlara giren beşerin elinde tesbih, başında yazma olup olmaması yaptığı işin yanlışlığını örtmez, bilakis arttırır. Uzatmayayım. Demem o ki bugün herkes “mecnun” olmuş kendi cinlerinin emir komutasında sadece dünyayı (heva ve heveslerini) hedef ettirilmiş olduğu halde cinlerinden ve şeytanlarından uzak bir hayat yaşadığını zannetmekte. Birileri çıkıp herkesten farklı biçimde genel geçer davranış ve hurafesel geleneklere aykırı ve başkaldırmış şekilde davranıyorsa mecnun zannediliyor. Oysa kaşınanlar kendileri! Hastalıkla iç içe kaşınarak yaşarken kaşınmayanlar hastalıklı zannediliyor. Televizyonda arada bir de olsa beğenerek izlediğim bir komedi dizisi var. Efsanevi konseptle çok uyuşmasa da o dizinin adı da “Leyla ile Mecnun” çoğunuz bilirsiniz. En çok hangi tarafını beğeniyorum biliyor musunuz? İnsanların karakterli ve karaktersiz (kötü karakterli) yanlarını bir arada sunmasını! Filmde geçen karakterlerin hemen hepsi aynı anda hem çok iyi hem de çok kötü davranışlar sergiliyor, insanların hem ahlaki hem de kötü ahlaki yönleri aynı zatın bünyesinde ortaya konuyor. Çok ders alınası bir görüntü bu! 73 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Hepimizin içinde kötü temayüller de var, iyiye yönelişler de. Mesele hangisine karşı galip geleceğimizde. İyi tarafımız yeter ki galip gelsin de isteyen sapmış desin isteyen mecnun! İnsanların çoğu daima denizin içindeki balık misali düşünmeden yaşamaya devam edeceklerdir, dolayısıyla insan sıfatına erişemeyecek, beşer olarak kalacaklardır. Eğer biz bilinçli, önüne getirileni seçebilen ve onun üzerine de bir şeyler ortaya koyabilerek insan olmaya yönelen varlıklarsak, alelade beşer cinsi asla bizi yolumuzdan çevirecek kadar kuvvetli olamayacak ve kendileri putları tarafından sömürülmeye devam edileceklerdir. Çünkü cini ve şeytani tuzaklar ve taklide yönelik akıl yürütmeler daima zayıftır, zayıf kalacaktır. İnsanları sevmek ve mazlum görmek lazım elbette ama bazen kendi cin’lerim (!) benim de tepeme çıkıyor, uyduruk ve matematiksel sevaplar peşinde koşarken başkalarına illa ki topluma ve geleneksel anlayışa uymak zorunda olduğunu koleksiyoncu bilgi birikimi ile söyleyenlere içimden diyesim geliyor ki “Bu kadar meraklısıysanız, alın bütün sevaplarım sizin olsun, günahlarım benim! Bana bir tek Allah yeter.” 74 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL !müjdè !kuRTuLduNuź Cennete Hoş Geldiniz ama Boş Geldiniz! Ömür boyu korkutuldunuz ve türlü âlimler ve onların takipçileri tarafından hep yönlendirildiniz. Kendiniz düşünmek yerine düşünmeyi hep başkalarına havale edip, siz düşünenlerin söylediklerini yaptınız. Okuyup anladığını düşünenlerin hitabetlerini ve peygamberin adını ağızlarına alışlarında kürsüleri gözyaşları içerisinde yumrukladıklarını ve de o esnada cemaatten “Allah!” diye nida edenlerin sesleriyle yüreğiniz yerinden hopladı. Ah ben, dediniz, ne olurdu ben de o haykırışı yapabilen kadar imanlı olsaydım! Dininizi öğrenmek için hatipleri dinlemeye, ilmihallerdeki abartılı sünnetleri yapmaya odaklandınız. Şöyle yaparsan böyle yaparsan cayır cayır cehennem de yanacaksınız! Saçının her teli korkunç bir yılan olup boğazınıza sarılacak! Mezhebinle ilgili sorular sorduklarında cevap veremeyeceğiniz için iki korkunç melek gelip kafanıza tokmaklarla vuracak, börtü böcek, mikrop ve kurtlar vücudunuzu yerken türlü acılara gark olacaksınız! Korktunuz ve korktuğunuz için namazınızı beş vakit kıldınız. Korktunuz ikinci rekâtta mı üçüncü rekâtta mıyım diye 75 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şaşırdığınız için. Korktunuz ettehiyyatüyü okurken ilk oturuşta mı ikinci oturuşta mıyım diye aklınızdan uçtuğu için. Utandınız ve korktunuz şeytan mı geçti içimden ki namazda okurken esnedim diye! Korktunuz ve utandınız Fatiha’yı ve peşinden Asr suresini okurken istemsiz olarak ocaktaki yemeği ya da dükkâna gelecek müşterileri düşündüğünüz için. Korktunuz ve kendinizi yediniz üşenerek kalktığınız namaz için acaba münafık mı oluyorum böyle bir hale girdim diye! Korktunuz on beş yaşında tuttuğunuz orucu kimse görmeden bozduğunuzu hatırladığınız için. Ömür boyu o altmış bir günü tutmam lazım diye içiniz içinizi yedi. Tövbe ettiniz de gene de sakatladınız geçen yazki orucunuzu diye korktunuz. Korktunuz abdest alırken kulağımı ıslatabildim mi, guslederken toplu iğne ucu kadar yerim kaldı mı acep diye! Peygamberimi takip ediyorum diye ardı sıra takip ettiğiniz cübbeli cübbesiz, sakallı sakalsız, çarşaflı çarşafsız, kitaplı kitapsız hocaları takip ettiniz. On, yıl, otuz, elli senelik borç namazlarınızı kaza ettiniz her namazın ardından ve kandil gecelerinde sabahlara kadar! Kurbanlar kesip eşe dosta ve fakir akrabanıza dağıttınız. Yetmiş bin tevhid okudunuz üstüne yirmi bin Amen-e Resulü bu dünyadaki türlü dertlerinizden kurtulup öbür âlemde cennetle hediyelenmek için. Evinizin her köşesine bereket duaları, karınca duaları ve boncuklar astınız. Her duyduğunuzu din adına, her gösterileni Allah adına yapıp, her görüşünüzü dininiz adına konuştuğunu söyleyenlerin dediği gibi yaptınız. Oyunuzu ona göre verdiniz, oyununuzu ona göre 76 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL oynadınız. Mehdi sandınız önünüze geleni, beklediniz Mesih gelir diye bir gün! Ama size gelen olmadı bir türlü! Ve gün geldi bitti! O gün geldi çattı! Öldünüz! Öldünüz işte! Gözlerinizi kapadınız ve açtınız! A… a! Kıyam etmişsiniz! Kıyamet günü olmuş bile, öldüğünüz yerden diriltilip ayağa kalktınız, kıyam ettiniz. Kaç saniye geçti ki gözümü kapayalı, kaç saat oldu ki dünyaya ben geldim diyeli! Ne kabir azabı çekmişsiniz, ne ruhunuz başıboş dolaşmış yeryüzünde! Sizi korkutan insanlar ve peygamberin yolunda gidiyor diye takip ettikleriniz görünürlerde yok! Kürsüleri yumruklarken gözyaşlarına boğulanlar sizden çok çok uzaklarda! Ne kızınız, oğlunuz, kardeşiniz, ne eşiniz ne de anne babanız ortalıklarda değil! Atalarınız da yok, hazretleriniz de! Herkes kendi bacağının derdinde olsa gerek! İçinizde tuhaf bir huzur var! Ne de olsa sınav bitmiş! Ama bir de huzursuzluk! Ki hesap var, belki de çok zor olacak! Bir baktınız ki yürümüş dağların eteklerinden zincirlere vurulmuş bir yığın beşer sürüklene sürüklene götürülüyor. Sonra bir de baktınız; başka bir yönden bir sürü insan neşe ve sevinç içerisinde uçarak başka bir yöne! Başlarında peygamber! Acep ben, diye düşündünüz! Ne olacak benim halim! Ama umduğunuz gibi olmadı, korktuklarınız gibi kötü şeyler olmadı! De ki kurtuldunuz! Ufuktan bir melek geldi ve mimiksiz bir ifadeyle “müjde, kurtuldun” dedi size! Tüm yanlış 77 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bildiğiniz yanlışlarınıza ve doğru bildiğiniz yanlışlara rağmen, dedi ki kurtuldunuz! Ne cehenneme atılacaksınız ne türlü azaplar çekeceksiniz! Hatta cennete de gideceğinizi öğrendiniz! Ne güzel değil mi? Bu sırada melek arkasını döndü gidiyor, üzerine düşeni yapmış ve size kurtulduğunuzu tebliğ etmiş! Sordunuz hesap yok mu diye! Bir an durdu melek ve geriye dönüp aynı mimiksiz ifadeyle size bakıp “Var! Ama ister misin? Kurtuldun işte!” dedi. “Allah nerede? Onu görebilecek miyim?” diye sordunuz. “Hayır” dedi melek, “Allah sana görünmek de seni görmek de istemiyor!” Başınızdan aşağı kaynar sular döküldü. “Nasıl yani?” diye sordunuz “Hani kurtulmuştum!” “Evet, kurtuldun ve sana cennet verilecek ama ebediyen Allah sana görünmeyecek, yüzüne de bakmayacak! İşte bak! Cennet orada! Yürü git, sorgusuz sualsiz içeri girebilirsin. Kimse seni durdurmaz. Köşklerin de, bahçelerin de, türlü şaraplardan nehirlerin de, hizmetçilerin de hazır. Mülkün orada seni bekliyor. Ama Allah’ın sana bunlardan başka bir tecellisini ve gülümsemesini bekleme. O diğer cennetlik kullarıyla özel olarak ilgilenecek, seninle değil!” “Neden? Ne yaptım ki ben?” diye sordunuz. “Bir şey yapmadın. Allah senin günahlarını affetti ve seni hesaptan muaf tuttu, daha ne istiyorsun!” dedi melek “Beklediğin şefaat bu değil miydi?” Dayanamadınız ve “O halde ben de hesaba çekilmek istiyorum” 78 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL dediniz “Ben de Allah’ın tebessümüne nail olmak istiyorum. Cennet bana yetmez! Hatta Onun bir memnun ifadesini cennete yeğleyebilirim.” “Peki” dedi melek “Madem istiyorsun, ilk sorunu soruyorum, hazır mısın?” “Hazırım” dediniz hevesle. Ve sorunuz geldi. “Sen dünya hayatını yaşarken Allah sana ‘Kuran’ adında bir mesaj gönderdi. Aldığını biliyoruz. O mesajda ne yazdığını okudun mu? Hani ilk cümlesi ‘OKU’ diye başlayan!” “Hayır! Ama içinde ne yazdığını başkaları bana..” derken melek sözünüzü kesti. “Böyle bir cevap kural gereği hesabı burada bitirir! Başka sual yok! Cennet senin emrinde, git oraya ama Allah’tan da, nebi elçilerinden de, biz meleklerinden de tebessüm bekleme!” “Ama böyle cennet mi olur, Allah’sız bir cennet olur mu? Bu düpedüz cehennem! Ateşi de Allah’ın yüzüme bakmaması!” diye haykırdınız. Melek size üzgün bir ifadeyle acır bir gülümseme gönderdi ve “Emir böyle. Senin cennetin okunmamış bir kitaptır. Okusaydın istediğin gibi biçimlendirebilirdin! Ve biz de sana diğer soruları sorardık! Ne biliyorsun ki ne soralım artık? Sen Onun kitabının yüzüne merak edip bakmamışken, O senin yüzüne neden baksın?” dedi. 79 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Sizi orada bıraktı ve kitaplarını okumuşlara doğru sevinç içinde yönlendi. Cennetine hoş geldin! Ama ne yazık ki boş geldin! İşte böyle arkadaşlar. İster misiniz böyle bir cennet? Elbette böyle bir gayb hikâyesi sadece benim zihnimde uydurduğum bir şey. Bir hayalden öteye geçmeyen bir masal, sözde bir ibret vesikası. Bunlardan binlercesini farklı anlamlarda hadis kitaplarında uydurulmuş olarak bulabilirsiniz. Belki yakın bir gelecekte olur a, bu benim hikâyem de peygamber ağzındanmış gibi lanse edilip ehlisünnet, şia ya da diğerlerinin kitaplarına hadis ya da keramet diye girer de insanlar beni de evliya ederler! 80 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL LisàNsıź ĐiLLèR göNüLLè koNuşuR Kabil’de Bir Sabah Sabah erkendi. Serinlikte yürüdüm. Kimse yoktu, ta ona rastlayana kadar. Kültürü, geleneği usulü çökmüş ellerini sarkıtmış derin mi derin düşünüyordu. Günaydın dedim, iyi misin? Başını kaldırıp gözlerime baktı. Beni anlamadığını çok iyi anlamıştım. O da bana bir şeyler söyledi, ben de anlamadım. Ama anladım, güzel söyledi. O da anladı ki, güzel söyledim. Kalktı hemen sevinir gibi. İki kolunu doladı, göğsüme dayanıp dile getirdi hoşluğunu. Kocaman bir adam, ama küçük bir çocuk gibi. Sonra baktım, gözleri dolmuş! Düştü düşecekler bozulmuş toprağa. Gülümsedi buğulu perdenin arkasından. Ben de gülümsedim. Diller ayrı, hayatlar başkaydı ama… Anladık birbirimizi. Sevdik halimizi, gönlümüzü, hiç umursamadan sözümüzü. Dile gerek yokmuş meğer, anlamak için özümüzü. Ha Yusuf de, ha Habil! Ha Meryem de, ha Hacer. Gönül gördü, kalp konuştu. İnsandan insan, bahardan bahardık. El sallayıp uzaklaştık. Yine düştük halimize, yolumuza, işimize! Öyle bir sabahtı işte! İki yabancı… Dertler farklı belki, ama hüzün aynı… Lisanlar anlaşmadan, haller anlaştı. 81 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?èNgèLLèmèkTè oLàNı göRĐüN mü Semiallahulimen hamideh Semiallahulimen hamideh ne demek acaba! Bilmeden mi söylüyoruz? Ne söylüyoruz? Allah’a ne demek istiyoruz.. ya da kendimize? Namaz kılarken ne dediğini bilmek gerek, diye savunulduğunda kimileri diyor ki “Ne yani! Sen şimdi bize beynamazların habire söylediği gibi namazı Türkçe kılmak gerektiğini mi söylüyorsun?” Ve başlıyorlar sıralamaya “Fatiha’sız namaz olmaz. Türkçe duayla namaz olmaz. Subhanekesiz, ettehiyyatüsüz, namaz olmaz. Kaçıncı rekâttasın, bilmezsen baştan başlayacaksın. Farzlarda hata yapmışsan tekrar kılacaksın, vacipten hatan varsa sehiv secdesi yapacaksın. Arapça dua edip sonra tespih çekeceksin ki namazın tamam olsun.” Bu tepkiler aslında o kadar anlaşılmaz ve alakasız, o kadar önyargılarla dolu, cahilce ve sığ tepkiler ki aslında ne yaptığını kendileri bile bilmeyenlerden beklenir ama namaz kılan birisinden asla beklenmemesi gerekir. İlgili ayete bir bakalım. 82 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 4-Nisa 43 Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. İnsanların çoğu muhtemelen bu konuyu ayet üzerinden değil namaz hocalarından ve ilmihallerden ya da kulaktan öğrenmişlerdir. Bu yüzden kimileri bu ayeti okursa “Aman Allah’ım!” diyeceklerdir “Allah bize sarhoşken ve cünüp iken namaz kılmamızı mı emrediyor?” Bir daha bakalım ayete… Evet! Şartlarını içerirse aynen öyle diyor. Baştan söyleyeyim ki yaftayı yapıştırmayın. Ne içki içiyorum, ne de içki içmeyi övüyorum burada! İçki içmek elbette ayetlerle haram kılınmış, ama eğer sarhoşken bile ne dediğimizi biliyorsak namazı kılmamız gerek. Yok işte yedi gün kılamamak, yok kırk gün kabul olmaması gibi durum. Yok işte aldığın alkol kanından temizlenmeden namaz kılamazsın gibi bir şey. Yok işte! Peki bize neden böyle öğretmişler ki! Düşünmek gerek! Allah bize elbette cünüp gezin demiyor. Ama eğer seyahatte cünüplük söz konusu ise namazı teyemmüm edip kılmak gerek. 83 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Hani Kuran tek başına ibadet için yeterli olmuyor, her şeyi açıklamıyordu da illa ki ilmihal bilgisine ihtiyaç vardı! Belki de yüz binde bir gerçekleşecek bir durumu bile Allah kitapta eksik bırakmamış. Ama görecek göz, duyacak kulak, algılayacak kalp gerek. Okumazsan ve hele hele düşünmeye tenezzül bile etmezsen bilemezsin. Peki bize neden böyle öğretmişler ki! Düşünmek gerek! Demek ki birileri insanlara iyilik yapıyorum derken, ya da dine yaklaştırayım derken, ya da namaza saygı göstereyim derken, ya da en iyisini öğreteyim derken insanları namazdan men ediyor. Ve diyor ki; sarhoşken namaz kılamazsın, şöyle şöyle hastaysan namaz kılamazsın, şöyle yaparsan abdestin bozulur kılamazsın, böyle yaparsan yerler ağlar kılamazsın, kılamazsın da kılamazsın! Ama Allah Kuran’da ister savaşta, ister yatakta ister yolda olsan da kılacaksın diyor. Kırk senelik kaza kılacaksın demiyor. Ben bağışlarım, esirgerim, affederim, suçlarını örterim, yeter ki kıl diyor. Zora koşmuyor, dosdoğru kıl diyor. Parmağının kanamasından, parmağının köpeğe dokunmasından, kolonya sürmekten dolayı abdestin bozulmasından bahsetmiyor. En olasılığı düşük şartlarda bile kılmak gerektiğinden bahsediyor. Zor ve geçerli olanın dosdoğru kılmak olduğunu söylüyor. Namazdan insanları men etmek demek illa ki tutup kolundan “kılmayacaksın” demek midir, yoksa bir sürü sözde zorunlu şekil ve aklımıza uydurma ve hurafe olduğunu bile getirmekten 84 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kokutulduğumuz hurafelerle sınırlandırmak mıdır? Güzel bir şey yapıyorum zannederek salıncağa çiçek koyup sallamak kenara ittiğin çocuğun neşesinin yerini tutar mı? Düşünmek gerek! Ebu Cehil peygamberimizi namaz kılarken, daha önce bu şekilde ibadet edilmediğini ileri sürerek engellemek istiyor ve rivayete göre onun halini görünce korkarak vaz geçiyor. Şu ayetler iniyor. 96-Alak 9,10,11,12,13,14 Engellemekte olanı gördün mü? Namaz kıldığı zaman bir kulu. Gördün mü? Ya o (kul) doğru yol üzerinde ise, Ya da takvayı emrettiyse. Gördün mü? Ya (bu engellemek isteyen) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise. O, Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu? İşte böyle! Ya o takva üzerinde ise, ne dediğini biliyor ve namazı Allah’ın ona verdiği ve “beni buradan arayabilirsin” dediği bir cep telefonu gibi görüyor ve her şartta ona ne yapacağını soruyor, istiyor, utancını, pişmanlığını belirtiyor ve Onunla konuşarak yardım diliyorsa sen nasıl olur da şöyleysen kılamazsın, böyleysen kılamazsın, önünden biri geçerse bozulur, boynundan yaşmağın düşerse bozulur, Allahümme salli demek için bir subhanallah diyecek kadar beklersen bozulur dersin! 85 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Rivayeti bir taraf bırakıp burada salattan maksadın desteklemek olduğunu göz önüne alırsak da aslında sonuç değişmiyor. Yeter ki anlamaya meyledelim. Dersi alalım değil midir maksat! Sen kimsin ki Allah’ın hükmü üzerine hüküm koyup namazı kitapta olmayan standartlara bağlarsın! Ya o namazı kılan kul takva üzerineyse! Ya senin önünden geçtiğini görecek kadar, ya da yaşmağının açıldığını fark edecek kadar namazından (senin gibi) bihaber değilse! O kul o ilahi cep telefonundan Rabbiyle görüşürken ve saygı ile ürpererirken önünden geçen yayayı görmeyecek kadar dalmış olamaz mı? Namaz kılarken takvayı mı yasaklayacaksın? Düşünmek gerek! 2-Bakara 45 Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan yardım dileyin! Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil. Fatiha’sız namaz olmaz diyorsun da Kuran’ın özeti ve önsözü hükmündeki Fatiha’nın anlamını, neyi anlattığını bilerek mi okuyorsun? Eğer biliyorsan sorun yok ki zaten. İster Arapça oku, ister Türkçe, ister Çince! Eğer anlamını biliyor ve okurken anlıyorsan dediğini elbette indirildiği dille okumak gibisi var mı! Subhanekenin, ettehiyyatünün, salli bariklerin, rüku, secde zikirlerinin birer Arapça dua olduğunu anlayamayıp hala Kuran olduğunu zannederek namaz kılan milyonlarca insan var. Bize doğruyu gösterebilmek için ne yapsaydı peygamberimiz, kendisi Arapça konuşurken Türkçe mi dua etseydi de biz de 86 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL duamızı anladığımız gibi yapabilseydik! Kuru taklit nereye kadar? Hiç mi düşünmeyeceğiz? Namaza başlamayı seremoni haline, bitişini seremoni haline getiren sözde en doğru yolda olduklarını savunan cemaatlerle hasbelkader namaz kıldığınızda edilen Arapça duaların içinde ellerinin bir avuç içini bir dışını çevirip dururlarken ne kadar anlaşılmaz ve (bence) komik durumlara düşmekte olduklarını anlamamak için nasıl bir kavramaya sahip olmak gerek bilemiyorum. Ama biliyorum ki ve eminim ki Allah’a dua ederken elimi ters çevirecek şeyler söylemesem daha iyi olur! Neye “amin” dediğimi bilmiyorsam başıma gelecek her şeye de müstehakım demektir! İşte “Semiallahulimen hamideh” derken ne dediğinden habersiz olan insanlara şunu söylemek isterim: “Allah kendisine hamd edenleri işitti.” Ne dediğini bilmeyenleri değil. Hiç mi düşünmeyeceğiz! 87 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL isyàN Kandırdılar Bizi Kandırdılar bizi! Kandırdılar milletimizi! Kandırdılar bizi, özgür bırakmadılar zihinlerimizi! İçtiler içimizi, biçtiler dilimizi! Asma tavanlardan mekanik rahleler ve elektronik seccadeler indirenlerin hitabetleri büyülerken bizi, taş üzerinde secde edenlerin kırıldı dizi! Kapalı havuzlu villalarda ağırlaşırken birileri, kadınlarınız şeytan denerek kandırıldı, perçemi düşen masumun üzerine saldırtıldı gafiller! Aldım kabul ettim demesine gerek yokken fukaranın, ezmek için laf icat edenlerin mal hırsına kaptırıldı milletim! Olmayan hikâyelerle korku denizlerinde boğdurulduk, okyanus oldu ingilizin ilmihalleri, zorlaştırdıkça yordurulduk! Genzimiz sızlatılırken, toplu iğne ucu gibi bastırıldık, güneş doğuyor batıyor diye secde ettirilmedik, oniki yaşında çocukken altmışbirgünlere yandırıldık! Kandırıldık! Çok kandırıldık! Öyle kandırıldık ki, yalana öyle alıştırıldık ki, yalanı doğru bilip, doğru söyleyene rastlayınca hiç düşünmeden duraksamadan karşı çıktık! 88 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Peygamberimin vefat ettiği günden beri aldattılar, özgür bırakmadılar zihinlerimizi! Kardinallerle hahamlar imam olmuş başımıza, kiliseler liman olmuş anlamadık! Yaratanı düşünmeyi bile bize haram kıldılar, yerinize düşünenler var dediler, aldatıldık! Haram kıldılar istediğin gibi O’nu sevmeyi, yasak ettiler O’nun dediklerini öğrenmeyi, yerinize öğrenenler var diye bastırıldık! Aklın yetmez diyenler aklımızı başımızdan aldı! Ah insanım ah! Hakarete uğradığını anlamayıp ateşten denizlere daldı, sahte köşkler çakma cennetler satın aldı! Peygamberime atılan iftiralara bizi biat ettirip, ayet yerine koydular kendi dedikodularını, masallarını! Bir ayeti okuyup yüreğine dokunduğunda öpecekken kitabı, kendi eteklerini ve ayaklarını öptürdüler şu mazlum milletime! İnsan isyankâr ama isyanımızı bile sahiplenip kullandılar, çok fena kandırdılar! Kandırdılar bizi, özgür bırakmadılar zihinlerimizi! Eski müşrikler gitti, başka türlüleri geldi, bilemedi milletim! Dertli derdinin çaresini beklerken çarşafa, beze, tarağa, bıyığa, mese, tesbihe sardılar, derdimizi bile kendileri belirleyip, derimizi yüzdüler, anlamadı milletim! Şimdi zincirlere bağlı Mısır köleleri gibi firavunlarını zengin etmiş kendi hala fakir, piramitler inşa etmekte milletim, çalıştıkça daha az doyuyor, belki düzelir diye hülyalara dalıyor! Gün Mısır günü değil, Musa arzda değil, denizi yarmak vah ki ne vah, kimlere kalıyor! Ah içimdeki isyan, ah! Ah isyan! Ah! Ah! 89 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ĐüşüNèN köLè Köle-Efendi İlişkisi ve Özgür Düşünce Bir köle kölelikten nasıl kurtulur, kılavuzu nedir acep? Bunu anlamak için önce köle nedir, kavramak gerek. Efendisinin emirlerinden çıkmayan mıdır, efendisinin emirlerine karşı gelmeyi düşünmeyen midir? Önce efendisinin emirlerine karşı çıkmayanı ele alalım. Bu emirlere karşı çıkmayışının altında yatan neden ya da nedenler nelerdir? Halinden memnun olmak olabilir. Efendisini sevmek olabilir. Vefasızlıktan çekinmek olabilir. Gözü yükseklerde olmamak gibi etik bir neden olabilir. Böylelerinin en büyük kâbusu olsa olsa efendisinin gözünden düşmek olsa gerek. Kuldan efendilerine kul olanların en yüceye kul olmalarını engelleyen belki de buydu! Efendisinin emirlerine karşı gelmeyi düşünmeyeni ele alalım. 90 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Köle doğduğu için normal olanın köle olması olduğunu düşünüyor olabilir. Elindekini de kaybedeceği korkusuyla aksini düşünmekten bile uzak duruyor olabilir. Cezalandırılmaktan korkuyor olabilir. Uyuyor olabilir ki böylelerinin de en büyük kâbusu olsa olsa uyandığı zaman denizden çıkmış balığa dönmek korkusudur. Denizin yarılması gibi bir mucizeyi gördükten sonra gerisin geriye Firavun’un Mısır’ına dönüp eski kölelik günlerine kavuşmayı ve kudret helvası ve bıldırcın eti yerine alıştıkları soğanı ve sarımsağı özlemişlerin hissiyatı da belki de buydu! Demek ki efendisinin emirlerine karşı gelmeyen de köledir, karşı gelmeyi aklına getirmeyen de. Ama bu akla getirmemenin kök suyu işte beni rahatsız eden. Çünkü köle olduğunun farkında olmayan da köleler vardır, kendisine emredildiğinden haberi olmadan emirleri yerine getiren de! Şuursuz bir uydu gibi gezegenlerinin etrafında dolaşırlar. Efendilerinse en büyük kâbusu kölelerinin uyanmasıdır. Emirlerinin sorgulanmasını istemezler. Uyanıp kendilerine karşı çıktıklarında toplu ve etkin bir güç olabilecekleri korkusu, o köleleri üzerinden saltanat sürenlerin uykularını kaçıracak mahiyettedir. O yüzden kölelerinin bağıntısı ne olursa olsun efendiler kullarının uyanmasını ve özgürlüğü düşünmelerini, özgürlük hayalleri kurmalarını istemezler. Hastalananları, zayıf düşenleri isyankârlarla beraber köle pazarlarında satarlar. Bu facialarını önlemenin yolu da emrindekilere vurdukları 91 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL demirden zincirler değil özgür düşünmelerine vurdukları sanal zincirlerdir. Eğer kullar özgür düşünmezlerse akıllarını kullanmaz ve hürriyet planları yapmazlar, saltanat kendilerinde kalmaya devam eder. Bu yüzden kölelerin sadıklarına makamlar, memuriyetler verir, dalkavuklarını ödüllendirirler ki diğerleri de onlara özensinler de bu yolda işimize yarasınlar. Suç işleyenlere ise en büyük ceza efendilerinin verdikleri değil, kendinden olanların verdikleridir. Bunu bilen efendi sadist değilse ya da çok zorda kalmadıysa açıktan ibretlik ceza vermeyip, yerine kullarının birbirlerini ihanetle suçlamasını yeğlerler. Efendisine rakip köleler böylece hainlikle suçlandığında kolayca diğer kölelerin gözünde bedbaht hale gelir, efendileri ise sadakatle birlikte doğrunun ve mutluluğun timsali olurlar. Böylece alt mekanizma üst mekanizmayı korumuş olur. Dolayısıyla en sıkı kelepçe zihinlere vurulan kelepçe olur ki köleler neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamazlar, daha doğrusu efendilerinin istediklerini doğru, istemediklerini yanlış olarak söyleyen papağanlar haline gelirler. Ardından nesilleri de bu köle kültürünü gelenek haline getirirler. Efendileri hasbelkader tavrını değiştirirse kulları da düşünme kabiliyetlerini kaybetmiş oldukları için aynı tavır değişikliğine ayak uydururlar. Soğan, sarımsak, bulgur ve ısınacak odun miktarının artmasından mutlu olur, ileride daha da çok mallarının olacağı umuduyla ömürlerini tüketirler. 92 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Efendilerinin zenginliği ise haktır! Çünkü vefa sahibi köleler olarak onların elinden ekmeklerini yediklerine inanmaktadırlar! Efendileri ne kadar zenginleşirse kullarına da o kadar çok bulgur ve çalı çırpı verecektir! Olur a! Birgün özgürlüklerine de kavuşacaklarsa doğru olan efendilerinin onları hür bırakmasıdır. Bu durumda bile efendilerinin yanından ayrılmak isteyen pek az olacaktır. Oysa Allah’ın efendiliği beşerin efendiliğinden, O’na kulluk beşere kulluktan ne kadar da farklıdır! O, dünyadaki çakma efendilerin aksine kullarından düşünmemeyi değil özgür düşünmelerini talep ediyor. Uyumalarını değil uyanmalarını telkin ediyor. Bir anlamda (tahkik manasında) kendisine bile karşı çıkmamızı istiyor. Şöyle ki; kuldan efendiler kendi emirlerinin sorgulanmasını bile istemezken O, kesin emirlerini bile anlayarak hazmedin, düşünmeden inanmayın, okuyun, kavrayın, benim adımla kandırılmayın diyor. Kölelik için değil hürriyet için yarışın diyor. Üstüne üstelik elimize de kölelikten kurtuluşun yol haritasını veriyor. Düşünene!… 93 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL RàiNà ĐèmèyiN uNźuRNà ĐèyiN Kur’an’ın Kendi Kendisini Açıklaması Kuran’ı her okuyanın anlayamayacağını, onu kendisi okuyup anlamak yerine daha önce onu okumuş, incelemiş ve daha önce bildiği ilimlerle yoğurmuş din adamlarının kitaplarından ve vaazlarından anlamaları gerektiğine inanan ve geleneksel (atalar) dini anlayışını kurtarmayı tercih eden kardeşlerimiz için; hadis, fıkıh, icma, ilmihal gibi bilgilerinden hatta tarih, dilbilgisi, psikoloji ve benzeri müspet ilimlerden bile haberi olmayanlar için Kuran’daki anlaşılması ilk bakışta zor gibi görünen bir ayeti ele alarak beraber inceleyelim istedim bugün. Benim tezim Kuran’ı okumuş her insanın er ya da geç Kuran’ın mesajını ve herhangi bir ayetini kendisine yetecek kadar anlayabilecek kapasiteye sahip olduğudur. Arka planda ihtiyacı olduğu tek ilim kendi hayatı, kendi yaşadığı ortamı, yani Allah’ın verdiği altyapı bilgileridir. Üstelik Kuran, her mekâna ve her zamana hitap etmekte olan bir mucize değil midir? Şimdi dikkatinizi verin. Bütün geçmiş bilgilerimizden sıyrılalım, hatta okuma yazmamız hariç her bildiğimizi unutmuş 94 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL gibi yapalım ve ilk defa Kuran’ı okuyormuş gibi düşünelim kendimizi. Belki okuma yazma bilmiyor bile olsak birileri bize Kuran’ın mealini okuyabilir de! Yani o bile şart değil aslında! Biz dağda köyün ağasının koyunlarını güden, köyünden hiç dışarı çıkmamış masum, temiz yürekli, sadece okuma yazmayı sökmüş, fakir bir çobanız varsayalım. Koyunlar meleşirken ve bir dut ağacının gölgesinde dinlenirken koynumuzda taşıdığımız Kuran mealini çıkardık ve elimize aldık! Bakara suresinde daha açık manalı ayetleri okurken birden karşımıza anlaşılması imkânsız gibi görünen şu ayet çıktı! 2-Bakara 104 Ey îman edenler, «Râinâ» demeyin, «Unzurnâ» deyin ve dinleyin. Kâfirler için çok acıklı bir azâb vardır. Başka hiçbir bilgimiz yok! Sadece okuduğumuzu bilmeye çalışmaktayız! Bu şartlar altında anlamaya çalışalım bakalım, anlayabilecek miyiz?… Hayır tam olarak anlayamadık… Ama Mademki bir kitap okuyorum, muhtemelen bu satıra denk geldiğimde bunun önündeki ayetleri okumuş olmalıyım. Birkaç ayet önden alalım, 99.ayet mesela! 2-Bakara 99 Biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları yoldan çıkan sapıklardan başkası inkâr etmez. 95 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Ne düşündüm? Ayetler apaçıkmış, inkâr etmemem gerekiyor. İçimdeki Allah’a teslimiyet duygusuyla asla böyle bir şey yapmayacağımı düşündüm. Neden inkâr edeyim de kaybedenlerden olayım! Devam! 2-Bakara 100 O fâsıklar hem bunları reddedecek, hem de ne zaman bir anlaşma yapsalar, içlerinden bir güruh onu bozup atıverecek öyle mi? (Hatta sadece az bir güruh da değil), onların ekserisi ahit tanımaz imansızlardır. Demek ki kötü niyetli birileri hem bu ayetleri kabul etmeyecek hem de verdikleri sözlerinde durmayacaklarmış. Onların içlerinden bazı kimseler o ayetlere uyacaklarına dair verdikleri sözlere uymayacak, bozmaya çalışacaklar ve ayetleri atıvereceklermiş. Hatta onların çoğu böyleymiş. Kim bunlar? Muhtemelen bu surenin başından beri anlatılan İsrailoğullarından bahsediyor! Ama bundan ders alıp acaba bugün de böyle kimseler var mı diye düşünmem gerek. Çünkü elimdeki kitap bana da zamanıma da köyüme de hitap etmeli. 2-Bakara 101 Onlara, Allah katından, ellerinde ki Tevrat’ı tasdik eden bir Peygamber gelince, O Ehl-i kitaptan bir kısmı, güya gerçeği hiç bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın kitabını arkalarına atarak ondan yüz çevirdiler de. 96 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Doğru anlamışım! Hala İsrailoğullarından bahsediyor. Onların elindeki Tevrat da Allah’ın kitabıymış ve onda da gerçekler yazıyormuş. Yeni peygamber gelince onların kitabının doğru olduğunu söylediği halde demek ki onlar mahsuzcuktan bilmiyormuş gibi yapıp kendi ellerindeki kitaptan bile yüz çevirmişler. Ama düşündüm de bizim köydeki ahali de Kuran’da ne yazıyor diye merak edip okumuyor da hep imamın vaazlarını dinleyerek öğreniyorlar. Kendi okuyan ise sadece Arapçasını okuyor. Bu da kitabı arkasına atmak demek değil mi? 2-Bakara 102 Tuttular, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurdukları sözlere tâbi oldular. Hâlbuki Süleyman küfre gitmemişti. Fakat asıl o şeytanlar küfre gittiler. Halka sihiri ve Babil’de Hârut ve Mârut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: “Biz sırf imtihan için gönderildik, sakın kâfir olma!” demedikçe hiç kimseye sihir öğretmezlerdi. İşte bunlardan koca ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadıkça onlar bununla hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar kendilerine zarar getirip fayda vermeyen şeyler öğreniyorlardı. Büyüye müşteri olan kimsenin âhiretten nasibi olmadığını pek iyi biliyorlardı. Karşılığında kendi varlıklarını sattıkları şey ne kötü! Keşke bunu anlasalardı! Uzun bir ayetmiş! Anladığım kadarıyla; Süleyman hakkında kendi ellerindeki kitaba değil de imtihan maksadıyla gönderilen 97 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL meleklerin çarpıttıkları sözlerine, sihirlere, kendilerine zarar ya da fayda vermeyen şeylere inanıyorlar birbirlerine onları öğretiyorlarmış. Ama böyle yaptıkları için kâfir olmuşlar. Demek ki aslolan Allah’ın gönderdiği kitap olmalıymış. Keşke bunu anlasalarmış ama anlamamışlar. Büyü yapmak ve yaptırmak kötü bir şeymiş demek ki! Ama bizim köydeki Düriye Hanımın da kocasından ayrılması için muska yapmışlardı da o da büyüyü bozmak için bir cinci hocaya başka bir muska yaptırıp boynuna asmış, kocasının çorabına da at sidiği sürmüştü. Bu büyü değil mi! Şimdi de kadın yüz yirmi bin tevhid okuyup üzerindeki nazarı bozmaya çalışıyor. O halde!!! 2-Bakara 103 Şayet onlar iman edip (sihir gibi) haramlardan sakınmış olsalardı, Allah katından kendilerine verilecek mükâfatlar elbette haklarında daha hayırlı olurdu. Keşke bunu bilselerdi! Hmmm! Demek ki bir şey umacaksak ya da isteyeceksek Allah katından istemeli ve onun haram kıldığı, yasakladığı yollardan istememeliyiz. 2-Bakara 104 Ey îman edenler, «Râinâ» demeyin, «Unzurnâ» deyin ve dinleyin. Kâfirler için çok acıklı bir azâb vardır. 98 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Raina ne demek? Unzurna ne demek? Benimle ne alakası var bu kelimelerin? Seslenilen kişi “ey iman eden” olarak mademki benim, benim de bu kelimeyi kullanırsam acıklı bir azaba düşme ihtimalim var. İyi de ben Türkçe konuşuyorum, ne raina demişliğim var ne de unzurna! Anlamlarını bile bilmediğim bu kelimeleri Türkçeye çevirmeden buraya aktardıklarına göre çevirmenin bir bildiği vardır ama benim anlamam imkânsız! Hani Kuran her çağa, her insana hitap ediyordu! O halde ben buradan hangi dersi nasıl alacağım? Neyse ben devam edeyim bari! 2-Bakara 105 Gerek Ehl-i kitaptan gerek müşriklerden olsun, kâfirler, Rabbinizden size herhangi bir hayır indirilmesini arzu etmezler. Fakat Allah rahmetini dilediğine seçip ihsan eder. Allah büyük lütuf sahibidir. Ehli kitaptan da kâfirler varmış, müşriklerden de! Ve bunlar Allah’ın rahmetinin bizim üzerimize inmesini istemezlermiş. Demek kıskanıyorlar. Ama benim aklım hala bir önceki 104.ayette! Yoksa Allah rahmetini üzerime indirmiyor da ben o yüzden mi anlamıyorum hiçbir şey! 2-Bakara 106 Biz, daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe, herhangi bir âyetin hükmünü neshetmez veya ertelemeyiz. Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin? 99 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Allah’ın her şeyi yapmaya gücü yeter. Bir ayeti değiştirecekse o değiştirir. Demek ki Kuran’ı gönderdi ki Tevrat’taki bazı emirleri yenileriyle değiştirdi, onu arkasına atanları ve ondan bir şeyleri gizleyen ve değiştirenleri suçüstü yakaladı. Bir şeyler anlıyoruz gibi ama bizim çoban diğer ayetlere dalıp gitti ve Bakara 104’ü unuttu. Aradan birkaç gün geçti ve yine güneşli bir gün koyunları güderken dut ağacının gölgesinde kitabını açıp okumaya başladı. Artık 4.sureye gelmiş ve epey bir kısmını da okumuştu. Ama son okuduğu ayet onu şok etti. Hiddetlendi! 4-Nisa 44 Baksanıza kendilerine kitaptan nasip verilenlerin yaptıklarına! Kendilerinin hidâyeti bırakıp sapıklığı satın almaları yetmiyormuş gibi, sizin de yolunuzu şaşırmanızı istiyorlar. Kimmiş beni yolumdan şaşırtmak isteyen? Etrafımda bir tane İsrailoğlu yokken! Üstelik kitap sahibi olanlarmış bunlar! Mademki her çağa ait bu kitap bugün de var demek ki beni yolumdan çevirmek isteyenler. Üstelik kitap ehli artık Kuran’ın sahiplerini de içermiyor mu? Ha! Bir de Allah neden dinsizlere pek fazla bir şey demiyor da sürekli bizi elinde Allah’ın kitabı olanlara karşı uyarıyor? 100 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 4-Nisa 45 Allah düşmanlarınızı pek iyi bilir. İşlerinizi üstlenen bir veli olarak da, bir yardımcı olarak da elbette Allah yeter! Of! Aman Allah’ım! Bir an Allah’ın benimle konuştuğunu zannettim! Az önceki soruma cevap vermiş gibi! Ben, diyor düşmanlarınızı sizden iyi bilirim. Ben sizin işlerinizi üstleniyorum, merak etmeyin! Ben size yardımcı olarak yeterim, sizi kime karşı uyaracağımı iyi bilirim diyor. 4-Nisa 46 Yahudilerden bir kısmı, bazı sözleri aslî şeklinden ve mânasından saptırır, mesela: “İşittik” (ama isyan ettik), “işit” (hay işitmez olası!) ve “râina” derler. Bu sözleri, ağızlarını eğip bükerek güya vaziyeti kurtarmak ve dinle alay etmek için söylerler. Halbuki onlar sadece “İşittik ve itaat ettik”, “İşit!”, “unzurnâ” deselerdi kendileri için elbette daha hayırlı ve daha dürüst bir iş olurdu. Fakat Allah, inkârları yüzünden onları rahmetinden kovdu. Artık onlar pek az iman ederler. Aman Ya Rabbim! Ben bunu unutmuştum! Üç gün önce anlamadığım ayeti bir başka ayet bugün bana kendisi açıkladı. Üstüne onu anlayacak kadar da bana ayet okuttu, aklımı yormamı ve üzerinde düşünmemi sağlayarak gerekli olgunluğa eriştirdi. Kuran kendi ayetini bana kendi açıkladı. Demek ki o zamanlarda bazı Yahudiler sözleri eğip bükerek manasından 101 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL saptırıyorlar, dinle alay ediyor belki de peygamberimle dalga geçiyorlardı. Peki bugün!!! Evet, başka hiçbir ilmi olmadığını düşündüğümüz çobanın bile kitabı okuyarak anlamaya ihtiyacı olacak kadarını anladığını inkâr edebilir miyiz? Üstelik bugün birçok çobanın bile elinde cep telefonu olabildiğini, internete zaman zaman ulaşabileceğini ve soracağı sorular olduğunda kolayca bir kaynağa ulaşabileceğini biliyoruz. Anlamadığı ayeti sözde bilgisini parayla satan birilerine sormak yerine sadece bir kaynaktan raina ve unzurna kelimelerinin kökenini öğrenerek bile bu ayete daha da kuvvetli bir anlam veremez mi? Çobanımız bilgisini daha da geliştirmek istiyorsa şimdi gitsin ve bu kelimelerin ne anlama geldiğini ister imam efendiye ister google amcaya sorsun ya da bir ansiklopedi karıştırsın! Kaynaklarda raina kelimesinin “bizi koyun gibi güt, biraz yavaş, bizi de dikkate al, takip edemiyoruz” gibi farklı anlatımlarla yer alıyor. Ama unzurna’da güdülmeden ziyade daha çok “bize bak, bizi de gözet” anlamı var. Burada ilginç olan durum ise İbranice olan her iki kelimenin de birbirinin yerine kullanılabiliyor olması. Ancak raina kelimesi raiyna ya da benzer bir ağızla söylendiğinde anlamı değişiyor ve “sözü dinlenmez adam, ahmak adam” anlamlarına gelen bir hakarete dönüşüyor. Bu durumda gerçek apaçık ortaya çıkıyor. 102 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Anlaşılıyor ki peygamberimiz ayetleri okurken bir takım İbranice bilen münafıklar “raina” yerine “raiyna” diyerek ve İbranice bilmeyen Peygamberimiz ve diğer Araplarca anlaşılamayacağını düşünerek aklı sıra ayetlerle ve peygamberle alay ediyorlar. İlgili ayet inince ise tabiri caizse sobeleniyorlar. Ayetlerin çağımıza bakan tarafları olduğunu inkâr edemeyeceğimize göre bugün de “raiyna” diyenler çıkmış olmalıdır. Geleneksel atalar dini anlayışı bize Yahudilerin zaten lanetlenmiş olduğunu (!) bu ayetle onların ne kadar kötü olduklarını, Tevratın da aynı yöntemle tahrif edilmiş olduğunu ve Kuran okunurken değil “raina” demek, konuşmanın bile neredeyse haram olduğunu söylemekte. Kuran’a saygıyı ona dokunmamakla, güzel makamlarla okunuşunu ilahi bir melodi gibi dinlemekle ve tecvidli okumayı öğrenmekle gösteriyoruz. Anlamını İsrailoğulları gibi arkamıza atmış durumdayız. Peki bu dokunulmazlığa rağmen Kuran’ı yazım üzerinden tahrif edemeyen bu münafık zihniyet bu işi ve hakareti nasıl yapmaktadır? Düşündük mü? 43-Zuhruf 36-37 Kim Rahman’ın hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği Kur’ân’ı göz ardı ederse, Biz de ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur. Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar. 103 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bugün apaçık ayetleri bazı sözlerle ve uydurma hadislerle çarpıtan, değiştiren, başka hükümler verenler yok mu? Geçmişte hiç olmamış olabilir mi? Kuran’ı okumak yerine Arapçasını ezberlemeyi savunduran, birileri çıkıp Kuran’ın manasından bahsettiğinde o kişileri “sözü dinlenmez ahmak adamlar” sayarak “mürted, bidat sahibi, sapmış” diye niteleyenler yok mu? Allah bize bu hatırlatmayı yaparak aynı zamanda kendinizi koyun gibi güttürmeyin demek istiyor olamaz mı? 39-Zümer 3 İyi bilin ki halis din, yani bütün gönlüyle candan itaat, yalnız Allah’a yapılır. Allah’tan başka birtakım hâmiler edinerek: “Biz onlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” diyenlere gelince, elbette Allah, onların hakkında ihtilaf ettikleri hususlarda aralarında hükmünü verecektir. Allah yalancılığı, nankörlük ve kâfirliği huy edinenleri hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz. Güya gerçeği sadece kendileri biliyorlarmış gibi insanları din diye âdeti muhafazakâr halde tutarak koyun gibi güdenler yok mu? Kime güveneceğiz? Zamanın ruhu değişmedi mi? Hala düşünmeyecek miyiz? Allah aynı surede dört ayeti neden aynen vermiş? Yok mu düşünen ve ibret alan? 54-Kamer 17 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? 104 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 54-Kamer 22 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? 54-Kamer 32 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? 54-Kamer 40 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? Allah’ın meydan okumasındaki coşkuyu hissedebilmeniz için bu sureyi Kuran’dan okumalısınız. Oturup utanmadan sevincinizden ağlamalısınız hatta! Allah yeminler edip duruyor bu kitabı kolaylaştırdım, anlayabilirsiniz diye. Tüm bunlardan sonra birileri çıkıp “Herkes Kuran’a kafasına göre okuyup anlam veremez, büyük zatların, âlimlerin kitabından okumalı, öğrenmeliyiz” derse o kişiye ne denir? Allah o kişiye ne der? Allah’ınızı severseniz bir saniye düşünün! Düşünelim azıcık! Odada bir fil yok mu? İşte bu yazıdaki iddiam: Herkes Kuran’ı anlaması gereken ölçüde, nasip miktarınca anlayabileceği kadar anlayacaktır. Biz Allah’ı adaletsiz mi zannediyoruz da terazide herkesin aynı seviyede sorulara muhatap olacağını iddia ediyoruz? Herkes 105 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ilahi kitaba ya da kendisinin ihtiyacı olan ayetlere ulaşmakta ve fırsat eşitliğine sahip olmaktadır. Ama herkes cübbeli risalelere, hakikat diye safsata ve hainlik üreten kitabevlerine, sayıları çokçalanmış mehdilere, sahte Mesih muhabbetlerine ve çağdaş manastırlara ulaşmak durumunda değildir. Ulaşmasınlar da! Allah adaletsiz değildir. Bizim okuryazar çoban hakikati gördü. Ağasını düşündü, sonra kendini! Koyunlarına şöyle bir bakıp “raina demeyeceğim bundan sonra” dedi. Peki yüksek okullardan, türlü üniversitelerden mezun olmuş, yüksek lisanslar, doktoralar ve kitaplar yazmış olan bizler onun görebildiği herhangi bir şey görebildik mi? Tüm bu müspet bilimimize, gezip görmüşlüğümüze ve birbirinden üstün makamlarımıza rağmen atalar dinine mi devam edeceğiz? Dönüp bakın Kamer suresindeki dört ayete! Bu kitap, Kuran; sadece din adamlarına mı gönderilmiş de, onu okumayıp hala kürsüde gözyaşları dökenlerin vaazlarını dinleyip dinleyip “güt bizi” diyoruz!!! 106 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL !ÀcèLè èTmè ÀNLàyàcàksıN Kuran’ı Anlamakta Zorlanmak Bugün Kuran’ı anlamakta zorlandığımızı düşündüğümüz ve onu anlamak için yeterli bilgimizin olmadığını hissettiğimiz için kavrama azmimizi kaybetme tehlikesine düştüğümüz zamanlarda ümitsizliğe karşı bizi korumaya alan bir ayete rastladım. Daha önce defalarca okuduğum halde her seferinde peygamberimize Kuran’ın indirilişi esnasında onun ezberleme gayretine yönelik sıkıntısına ilaç olması açısından Allah’ın ona bir yardımı olduğu anlamını vermiştim. Elbette bu mana da doğru ve açık anlamı zaten bu anlam olarak görünüyor. Ancak her ayetin her devre işaret edebileceğini ve peygambere hitap eden her ayetin bir şekilde diğer insanlara da hitap ettiği gerçeğini zaman zaman maalesef göz ardı edebiliyoruz. Bu durum aynı zamanda Kuran’ın yaşayan bir kitap olduğunu, ayetlerin derinde birçok anlamlar taşıyabileceğini ve her okuyuşta bize yeni bir şeyler verdiğini bir başka istikamette ispat ediyor bana göre. Ayet 20’nci sure olan Taha suresinin 114’üncü ayeti: 107 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 20-Taha 114 Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O’nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur’an’ı (okumakta) acele etme ve “Rabbim, benim ilmimi artır” de. Biz insanlar olarak aceleciyiz. Kuran’ı okurken de anlamını kavramaya çalışırken de bu böyle. Bir an önce bütün Kuran’ı okuyup, hurafelerden uzaklaşarak en kısa zamanda anlama gayretine giriyoruz. Oysa ayetleri acele etmeden okuyup üzerinde derin derin düşünmemizi Allah bize başka ayetlerde de söylüyor. Ayrıca Kuran’ın peygamberimize bile 23 senede indirilmiş olduğunu göz önüne almamız gerektiğini düşünüyorum. İşte tam da bu noktada Allah’ın bize yardım ettiğini görüyoruz. Burada gördüğüm, bahsettiğim o biraz daha saklı olan anlamın da bu olduğunu anlıyorum. Nasıl ki burada peygamberimize hitaben “acele etme” ve “Rabbim benim ilmimi artır” diye dua et deniyor; bize de “acele etmeyin, daha iyi anlamak, daha derin anlamlara ulaşmak için Allah’tan ilminizin, bilginizin artırılmasını dileyin” deniyor. Ve işte bir başka surede de Allah onu açıklamanın kendisine ait olduğunu söyleyerek yardımımıza yetişiyor. 75-Kıyamet 16,17,18,19 Sana vahyedileni unutmamak için tekrarlarken, hemen anında bellemek için dilini kımıldatma. Çünkü vahyi senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iştir. O halde Biz Kur’ân’ı okuduğumuzda, sen de onun okunuşunu izle! Ayrıca onu açıklamak da bize ait bir iştir. 108 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Burada bizim de idraklerimize Allah’ın destek vereceğini ve aynı zamanda diğer okuyacağımız ayetlerle destekleyerek anlamamış olduğumuz ayetleri açıklayacağını anlamalı değil miyiz? Nitekim öyle de oluyor. Allah onu anlamada bize yardım edeceğini söylüyor ve dediğini yapıyor. O halde biz de Allah’a güveniyorsak Kuran’ı anlayamamaktan korkmamıza gerek var mı? Zaten anlamanın kolay olduğunu haykıran Allah, hiç merak etmeyelim ki sıkıştığımız anda da yardımımıza yetişecektir. Yeter ki ona sımsıkı sarılalım, anlayamıyoruz diye ondan uzaklaşıp din şirk’etlerin tuzağına düşmeyelim. Peygamberin din gününde şikâyet ettiği halktan olmayalım. 25-Furkan 30 O gün Peygamber: “Ya Rabbî, halkım bu Kur’ân’ı terk edip ondan uzaklaştılar!” der. 43-Zuhruf 43,44 O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen dosdoğru yoldasın. Bu Kur’ân hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir. İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz. 54-Kamer 17-22-32-40 Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan? 109 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?kàiNàTıN èfèNĐisi kimĐiR Müşrik Hocalar Şerik Kitaplarıyla Kendi Hallerine Peygamberimizden bahsederken ona “kâinatın efendisi” “iki dünyanın efendisi” “iki cihan serveri” gibi tabirler yakıştırmanın yanlışlığını açıklamaya çalışacağım bugün. Aklını kullanamayan birisine siz de bu hususu anlatmaya kalkarsanız muhtemelen sizin dine ve peygambere hakaret ettiğinizi ima ederek ya da direkt söyleyerek suçlamaya kalkacaktır. Efendi kelimesinin Rab kelimesinin Türkçe karşılığı olduğunu bilmeyen bu zayıf idrakli ve bilmemesi ayıp değil ama bilmediğini de bilmeyen bu insanlar bilmeyerek peygamberimize “Rabb-ül Alemin” dediklerinin farkında bile değillerdir. Bu zihinsel mağlubiyetin ardından şöyle bir savunma gelecektir. “Ben peygamberime böyle söylerken onu rab yerine koymuyorum ki! Rab değil yönetici, büyük, sayılan, saygın, üstün gibi anlamlar vermiş oluyorum. Sadece onu övmek, ona saygımı göstermek için bunu söylüyorum! ” Peki düşüncesiz kardeşim, deyin böylelerine; Biz hepimiz kime aitiz? Elbette Allah diyeceklerdir. Peki yerin göğün, kainatın sahibi kimdir 110 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL diye sorun. Elbette Allah diyeceklerdir. Peki her şeyin idaresini elinde tutan kimdir, diye sorun. Elbette Allah diyeceklerdir. Ardından ekleyin; o halde sen bu rablığı, yöneticiliği, irade sahipliğini, saygınlığı, üstünlüğü Allah’ın bir kulu ve elçisine nasıl yakıştırabiliyor ve hakikatten, gerçekten bu kadar uzak bir laf edebiliyorsun! 23-Müminun 84-90 De ki: “Bütün dünya ve içinde yaşayanlar kimindir söyleyin bakalım, biliyorsanız.” Elbette: “Allah’ındır” diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “Neden aklınızı başınıza almıyorsunuz?” “Peki, yedi kat göğün ve yüce arşın Rabbi kimdir?” diye sor. Elbette, “Allah’tır”, diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” De ki: “Peki her şeyin gerçek yönetimini elinde tutan, Kendisi her şeyi koruyup gözeten, ama Kendisi himaye altında olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin bakalım!” Elbette, “Allah’tır” diyecekler. Sen de ki: “Öyleyse nasıl oluyor da büyülenip gerçekten uzaklaşıyorsunuz?” Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik; fakat buna rağmen onlar yalanı tercih ediyorlar. İşte gerçek:… Muhtemelen bilmiyordur ama diyelim ki Kuran’dan haberdar ve bu ayetlerin İsa peygamberi yücelten ve onu Allah’ın oğlu yerine koyan Hıristiyanları kast ettiğini söylesin. Böyle bir durumda kendi faciasını gözler önüne sermiş olacaktır. Çünkü Hıristiyanlar İsa peygamberi oğul rab yapmışken bizimkiler 111 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL peygamberimize yapmışlardır!!! “kâinatın efendisi” diyerek tam rab 3-Al-i İmran 79 Hiçbir insana yakışmaz ki, Allâh ona Kitap, hüküm (hikmet) ve peygamberlik versin de, sonra (o kalksın) insanlara: “Allâh’ı bırakıp bana kullar olun”, desin; fakat: “Öğrettiğiniz Kitap ve okuduğunuz şeyler gereğince Rabba halis kullar olun!” der. “Allah’ın habibi” tabirine hiç girmek bile istemiyorum. Arapçada anlamı belli olan bu kelimeyi peygamberle birlikte anmak bile bir Müslümanı yeterince rahatsız etmeli. Bunun yanında peygamberimize çeşitli yalan yanlış rivayetlerle yakıştırılan gayb ve gelecek haberleri verme hikâyeleri ise bazen tam bir komedi haline dönüşüyor. Sözgelimi; Allah kıyamet saatini ansızın gelecek bir olay olarak bildirmişken rivayetlerde peygamberimiz sözde türlü alametleri ki bunların çoğunu Kuran’ı duyduğumuzdan daha çok duymuş, öğrenmiş ve hatta bekleme moduna girmişizdir ki onun hangi gün hangi saatte kopacağına kadar söylemiş zannedilmektedir. Bunun yanında peygamberin gölgesinin yere düşmeyeceğinden, etinin kemiğinin çürütülmesinin toprağa haram kılındığına, hiçbir hata yapmadığından, kırk erkek gücüne sahip olduğuna, indirilen ayetleri hayata uygulayabilmek için illa ki onun söylediği rivayet edilen sözlere uymak gerektiğine kadar neler neler anlatıla geldiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Hatta 112 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL maalesef ayetlerden daha çok bu uydurmaları biliyoruz. Kendi döneminde peygamberimizin kıyameti ve Osmanlı padişahının İstanbul’u alışıyla ilgili olduğu gibi diğer gelecek kehanetlerini, etrafındakilere detaylı olarak anlattığı bize zannettirilerek uydurma hikâyelere inanmamız beklendi, bekleniyor. Oysa bakın ayetler ne diyor! 6-Enam 50 De ki: “Ben, size Allah’ın hazîneleri benim yanımdadır” demiyorum. Yok, “Ben gaybı bilirim.” Yok, “Ben meleğim.” de demiyorum. Bana ne vahyediliyorsa, ben ancak ona tabi olurum” De ki: “Kör, görenle bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?” 7-Araf 187 Sana kıyamet saatinin ne zaman geleceğini sorarlar. De ki: “Onun ne zaman geleceğine dair bilgi yalnız Rabbimin nezdindedir. Vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O öyle bir meseledir ki, ne göklerde ve ne de yerde ona tahammül edecek hiç kimse yoktur!” O size ansızın gelecektir. Sen sanki onu biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: “Ona dair gerçek bilgi yalnız Allah’ın nezdindedir; ama insanların çoğu bunu bilmezler.” 17-İsra 73 Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup, Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi. 113 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 18-Kehf 110 De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Ancak şu farkla ki bana “sizin ilahınız tek İlahtır” diye vahyediliyor. Artık kim Rabbine âhirette kavuşacağını umuyorsa, makbul ve güzel işler işlesin ve sakın Rabbine ibadetinde hiç bir şeyi O’na ortak koşmasın.” İşte görüyorsunuz peygamberimiz “Ben sadece sizin gibi bir insanım” diyor. O halde peygambere iftira atıp dine hakaret eden, Kuran’ı yalanlayan kim? Allah’ın elçisine “kâinatın efendisi” diyerek sağdan yaklaşan şeytana yol veren mi, yarım saat Arapça dualar ederken ben sizin üzerinizdeki nazarı kaldırdım diyen cübbesi kalın müşrik hocaların dine ve dinleyenlerine hakaretlerini iyi bir şey dinliyorum zannıyla dinleyenler mi, yoksa Kuran’da yazılı olan ne ise ben ona inanırım diyen mi? 25-Furkan 30 O gün Peygamber: “Ya Rabbî, halkım bu Kur’ân’ı terk edip ondan uzaklaştılar!” der. 114 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL müşRik kiTàpLàR Doğru Yola Oturan İblisler Öyle sözde din (şirk) kitapları var ki (düşünmeyen) insanı çaktırmadan dinden imandan çıkartırlar! Çıkartıyorlar da! Bunların içlerinde öyle tehlikelileri de var ki (düşünmeyen) insanı batıl bir din yapısının içine sokmakla kalmıyor aynı zamanda (şeytan gibi bildikleri) gerçekleri de anlatırken saptırarak ve başkalarının ağzındanmış gibi söyleyerek okurlarına hakaret edip onları popülist bir yaklaşımla büyüleyerek istediklerini yaptıracak yola sürüklüyorlar. Beynini, aklını gelenek dinine teslim etmiş nice cahil ve gafil insan bu kitapların ve bu kitapları müracaat noktası gören hocaların peşinde (şirk peşinde) koşuyorlar. İcra ettikleri sahte dinin küfür olduğuna asla inanamayacak kadar putperest halde olduklarını bilmiyorlar. Görmek istemedikleri için de hiçbir şey göremiyorlar. Elimdeki böyle bir kitap! Sözde Hıristiyan misyonerlerin ağzından Müslümanları nasıl nitelendiriyorlar bakın. 115 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bu tespit sadece Hıristiyan misyonerlere ait zannediyorsanız yanılıyorsunuz! Bakın ben demiyorum. Fikirlerine karşı çıktığım ve birçok insanın İslami kitap, imanı öğretiyor diye sarıldığı bu kitap(lar) diyor: Ve bu sayfada yer alan bazı tespitleri bence hiç de mesnetsiz değil. Aynen şeytan gibi! Her şeyin doğrusunu bildiği halde doğruyu söylerken yanlış yolu tercih ettirmeye gayret eden iblis gibi! Çoğunuz cahilsiniz, kafanız çalışmaz, bana uyun 116 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL diyor. Ne kendi kitabınızı ne de diğer hak kitapları biliyorsunuz diyor. İbadetlerinizi bilmeden anlamadan yaparsınız, ne Kuran’ın kapsamını ne de Kuran’ı anlatanların ne olduğunu bilirsiniz diyor. Müslümanlığı sevmeniz bildiğinizden değil ana baba ve hocalardan gördüklerinize inanmanızdandır diyor. Daha ne doğrular söylüyorlar ama yanlışlara bulamak için! Çoğunuz ne Arapça ne de başka lisan bilmezsiniz, diğer dinlerin ve hurafe dolu mezhepleşmişliklerin yanlışlıklarını anlatan kitapları okumanız bir yana, var olduklarından bile haberdar değilsiniz diyor. O yüzden size öyle kitaplarla güya Hıristiyanlığı anlatıyorlar ki sizin dilinizde, sizin gibi cahillerin anlayabileceği kolaylıkta oluyor diyor. Ama nasıl da hedef saptırıyor! Tüm bunları diyor ama aynen şeytan gibi doğru yolun üzerine bir yılan gibi çöreklenip insanları başka yollara gitmeye zorluyor. Hırsıza bak deyip imanları çalıyor. 117 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Sizce bu yukarıdaki ifadeler Hıristiyan misyonerlerin foyasını ortaya çıkarmak için mi söyleniyor? Eğer bu uyanışı verdikten sonra yeni bir uyuşturucu vermezse okuyan doğal olarak Kuran’a yönelecektir. Bakalım hiç Kuran’ı bir defa da anlamak için kendiniz okuyun diyecek mi bu kitap! 118 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Hedef kitleyi tespit ettiniz mi? Kesinlikle bu satırları okuyacak olanların hiçbir yönlendirme olmasa bile fuhuşhanelere, meyhanelere gidecek zihniyette olmadığını bal gibi biliyorlar. O halde her söylenene inanmaya hazır bu insanlara dini öğretmekse maksat, bu konularda gezmenin manası ne sizce? Okuyana duymak istediklerini söylemekten ve kendi tarafına çekmeye çalışmaktan öte olmayan bir popülist yaklaşım değil mi? Bakalım daha neler var görelim. Gördünüz mü? Eğer ehli sünnet alimlerinin söylediğinin aksine bir şey iddia ederseniz mürted oluyormuşsunuz? İyi de ehli sünnet alimlerinin uyuşmadığı durumlarda ne olacak? Mesela mürtedliğin cezasının ne olduğunu biliyorsunuz? Hanefiyseniz ölüm! Şafii ya da hanbeliyseniz başka! Ortaçağın hıristiyan papazlarının cadı avlaması gibi ehli sünnet ilim adamlarına karşı çıkan adam arayıp kilisenizin hükmünü mü vereceksiniz? 119 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bu ne özgürlük, bu ne akıl, bu ne vicdan! Hadi tamam diyelim, hükümleri ehli sünnet alimlerine göre verdiniz; dayanakları hangi kitap? Berika, Hadika, Buhari, Müslim!!! Hani Kuran nerede??? Yok! Çünkü aradığınız hükümleri orada bulamazsınız!!! Ortadaki paragrafa dikkat ettiniz mi? Mesajı aldınız mı? Kuran ayetlerini sadece peygamberimiz anlayıp açıkladığı için (!) bizim için esas olan hadislermiş. Onları da alimler bize açıklayacaklar, orada bulamazlarsa kendileri anlam verecekler. Ama biz kafası çalışmayan avamız. Anlayamaz ve onları ayıklayamayız. Mezhebsizler hadis uydururlarmış! Yalanı fark 120 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ettiniz mi? Bir kere mezhepsizlerin büyük kısmı hadise inanmaz ki hadis uydursunlar! Siz sahih dediğiniz hadislere bir göz atın yeter! Gülmek geliyor içimden ağlamak yerine! Şu tefsir ilmi diye abartılan da… Neyse o ilim çeşitleri konularına belki başka bir zaman daha hazırlıklı olarak gireriz! Orada da ne sahtekârlıklar dönüyor ne göz boyamalar var ya hadi neyse! İşte bu! Bakın siz düşünmeyin, ben bunları zaten düşündüm ve yazdım diyor. Ben bunların farkındayım, gelin benim kitabımı okuyun, benim dediğim gibi hurafelerle yaşayın, kurtulun diyor. Her dönemde türlü firavunlarla işbirliği yapmış münafık tüccarlar sizi!!! Herkese lazım olan iman, ama sizinki asla değil! İşiniz gücünüz duygu sömürüsü ile reklam yapıp dolap 121 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çevirmek! Gazetelerinizi de gördük, televizyonlarınızı da, kitaplarınızı da! Ne anlatıyorsanız tam tersini medyada ve sosyal hayatta sergilediniz utanmadan! Kuran’ı bilmiyorsun diyorsun ama gösterdiğin kitapların arasında Kuran yok nedense! Hakiki Müslümanlık bu zırva kitaplardan öğrenilirmiş!!! Çünkü Kuran’ı okurlarsa senin ne mal olduğunu anlayacaklar! Gizleyin Allah’ın ayetlerini bakalım nereye kadar gizleyebileceksiniz! Sizin tatlı dilinizi eşek arıları soksun! Alın size takdir ve teşekkür mektubu! 63-Münafikun 4 “Onları gördüğünde kalıpları kıyafetleri senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. İçleri boş, ödlek olduklarından çıkan her sesten pirelenir, her yeni haberi kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah belalarını versin onların! Nasıl da hakikatten vazgeçiriliyorlar.” 122 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ÀĐèmo∂LuNà üfLèNèN Ruh İçine Üflenen Ruhu Hiçe Sayan Âdemoğlu Çok zaman çok yerde duyduğumuz, okuduğumuz halde “Allah’ın kendi ruhundan insana üflemesi” nedir diye düşündük mü hiç! Bu kadar derin bir konu üzerinde O’nun yeryüzünde yarattığı halifeler sıfatıyla hiç aklımızı yorduk mu? Aklımızı da tanrılaştırmamalıyız, diyor bazılarımız. Bu da doğru, çok doğru bir söz bana göre de. Ancak bu sözdeki inceliği anlayabilecek idrake sahip olmak bir yana beşer, heva ve heveslerini tanrılaştırmış durumda zaten. Eğer aklını kullanma becerisini arka plana atarsa çok daha fazla şeyleri tanrı edinmeye devam edecektir. O halde (elbette ki tanrılaştırmadan) aklını kullanmalı insan. Allah’ın bizden istediği de bu olsa gerek. Nasıl ki işleyen demir ışıldarsa, nasıl ki bıraktığın demir paslanırsa, nasıl ki kenara attığın meyve çürürse, nasıl ki yol vermediğin yağmur sel olup felakete dönüşürse, nasıl ki umursamadığın düşman gün gelir seni kendi yurdunda yabancı hale getirirse, nasıl ki ilgilenmediğin çocuk sokakta tinerciye dönüşürse, nasıl ki okumadığın kitabı okuyanlar seni ezerse, işte 123 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL o kullanmadığın akıl da seni perişan eder, rezil eder, neticede helak eder. Eğer aklımızı yormamıza gerek yoksa Allah bize “sana ruhumdan üfledim” diye neden söyledi? Bize açıklama yapmak zorunda mıydı “size ruhumdan üfledim” diye. Demek ki içimizdeki ruh Allah’ın ruhunun vasfını taşımakta, içimizdeki adem Allah’ın vasıflarını cüzi şekilde bünyesinde bulundurmakta. Bu bulundurmadan dolayı da Allah’ın bu vasıflarını yeryüzünde hâkim kılmakla görevliyiz. En azından bence, öyle olmalı. Yoksa başımıza gelen her şeye, her fakirliğe, her zulme, her dayatmaya, her kabalığa, her aldatmaya razı olacaksak ve karşısında kıyam edip bu zulümleri yapana karşı çıkmayacaksak ha Allah’ın sıfatlarını taşımışız ha taşımamışız neye yarar! Biz Allah’ın bize emanet ettiği o cüzi sıfatları zalime dövdürmekle mi görevliyiz! Peygamberimiz öyle mi yapmış? Başımıza gelene razı olalım, kendi kendimize hergün beşyüz ihlas okuyalım, tesbih çekelim bekleyelim, ölünce de böylece cennete varis oluruz mu demiştir! Aksine ömrü boyunca haksızlıkla hem kılıçla, hem aklıyla savaşmıştır. Ali’nin zülfikarının anlamı oturup halimize ağlayalım, sızlanalım, sadece dua edip kendimizi kurban edelim mi olmuştur! Yoksa o kılıç, dini dinden çıkaranların boynuna mı vurulmuştur! Hangi peygamber, hangi mücadelesinden vazgeçmiştir? İsa gibi öldürülmeye çalışıldığını bile bile zulme 124 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL direnmiş, kılıcı yoksa sözüyle yıkmıştır karşısındaki batılı. Ama ademin çoğu maalesef bundan habersiz! Ahlaklanmak Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır, sözünün ardında yatanı da işte Allah’ın bize verdiği bu sıfatların insanda tecelli etmesi, yani insanın o vasıflara sahip çıkması gerektiğidir diye anlamak gerekmez mi? Allah’ın zamandan münezzeh olmasını, onun için zamansızlığın hak olduğunu bildiğimize göre aslında zamansızlığın da insanın gayesi olduğu açıktır. İnsan yaratılışında zamandan münezzeh olma isteği ile yoğrulmuş durumdadır. Bu Allah’ın bize üflediği vasıflardan biridir. Bu bizim kendimizi tanrılaştırmamız değildir. Akıl da öyledir, mühendislik icat edip olmayan bir alet yapmak da, güzel ahlaklı olmak da, zulmedilene acımak da, zamansızlık da, affedici olmak da, şefkat etmek de… Fikrimce kimse ölmek istemez, istememeli, öldükten sonra yeniden dirilmek, sonsuz bir hayata kavuşmak ister, istemeli! Hiçbir resul gönderilmemiş, hiçbir hak kitap indirilmemiş olsaydı bile bu yolla insan yeniden dirilişe yine de inanmak zorunda kalırdı. Bu his insanın içindedir. Kovulacak, kaçınılacak bir his değildir. Bu ahrete inanmanın hak oluşu, ahretin var olduğunun bir başka cihetten ispatıdır. İnsana üflenen ruh zamansız yaşamak isterken bu dünyada zamana hasredilerek yaşamak durumundadır ve bundan kurtulma peşindedir, öyle de olmalıdır. Bunu anlayabilmek için aklı özgür bırakmak gerekir, etrafına duvarlar örmek değil! Nitekim 125 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Allah’ı inkâr edenlerin bile reenkarnasyona saplanmalarının altında yatan muhtemeldir ki aynı içten güdülenmedir. Yine fikrimce; ne dediğini bilmeden Kuran’ı hatmetmekle, dilediği gibi yiyip içip günde en az yüz defa selavat getirmekle, parazitli bir telefon bağlantısı gibi Allah’a bilmediğin dille dua etmekle, akşama kadar yatarak oruç tutmakla, Ali’m diye ağlayıp sızlamayı ibadet saymakla, Hüseyin’im kendini ümmete feda ederek bizi affettirdi demekle, Mercedes arabasına adak kurbanlar kesmekle, duvarlara karınca duaları asmakla, boynuna hemayil takmakla, karısını kızını çarşaflara sarmakla, sakalını hocaya üfletmekle yeryüzünün halifeleri olduğunu zannedenlerin dini Allah’ın dini olamaz!!! Helâya sol ayakla girmekle halife olunamaz!!! Unutmayalım, Biz Allah’ın ruhundan içine üflediği varlıklarız. Onun vasıflarını burada ezdirir tavırlara giremeyiz. Böyle bir görevimiz olmasaydı bizi melek yaratırdı, biz de sadece söyleneni yapar, söylenmeyene kafa yormazdık. Şeytan da bize secde etmek zorunda kalmazdı. Sen kim olmalısın, kimi örnek almalısın ki bu yolla edindiğin vasıflarla şeytan sana secde etsin! Yoksa niye etsin? Düşün!!! Tırnaklarını sırayla kesiyorsun diye mi!!! 126 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ßuNLàR Đà sàhih hàĐis Neden Bu Sahih (!) Hadislere İnanmıyorsunuz? “Bir hadisin sahih olduğu bildiriliyorsa ve sahih hadis kitaplarında geçiyorsa ona kesinkes inanırım ve hayatıma uygularım” diyenler sizler için seçme hadislerim var. Lütfen bunlara da inanır mısınız! Hepsi Kütüb-i Sitte’den alınmıştır. “Sahih hadislere bu hadis Kuran’a uymuyor diyerek inanmayanlar dinden çıkıp kâfir olmuştur, bu kadar din adamı yanılıyor mu!” diyenlerse ikişer kez üçer kez beşer onar kez okusunlar ve uygulasınlar da kâfir olmasınlar!!! Ebu Katade (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i bu minder üzerinde iken işittim şöyle dedi: “Benden çok hadis rivayet etmekten kaçının! Herkim benim üzerimde bir şey söylemek isterse hak veya doğru söylesin! Kim benim söylemediğim sözü bana isnad edip söylerse, cehennemdeki oturma yerine hazırlansın!” İbni Mace 35, Müslim 14, Tirmizi 2796, Darimi 244 127 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Ebu Said El-Hudri (r.a.)’den rivayet edilmiştir. Bu hadiste efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. ”Benden (bir şey) yazmayınız. Kim benden Kur’an’dan başka bir şey yazdı ise onu imha etsin. Kim benim üzerime yalan söylerse Cehennemdeki yerini hazırlasın” Müslim 4/2298 Ebu Hureyre (r.a.)den rivayet edilmiştir. “Biz hadis yazarken Efendimiz (s.a.v.) yanımıza geldi ve; Yazdığınız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler, dedik. Rasulullah (s.a.v.):Allahın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allahın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için dalalete düştüler.dedi” Adiy ibni Hatim (Radiyallahu Anh), Allah’ın Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bu ayeti (Tevbe 31) okuduğunu işitince dedi ki: “Onlar, onlara (din adamlarına) ibadet etmiyorlardı.” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Fakat Allah’ın haram kıldığını onlara helal kılıyorlar, onlar da bunu helal kabul ediyorlardı. Allah’ın helal kıldığını onlara haram kılıyorlar, onlar da bunu haram kabul ediyorlardı. İşte bu onların, onlara (din adamlarına) ibadetleridir.” Beyhaki Sünenü’l-Kübra 10/116, Tirmizi 3292 128 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL !sàkıN okumàyıN Kitap Tanıtımı Size bugün bir kitap tanıtacağım. Ama siz tanıttığıma bakıp da sakın okumayın! Levh-i Mahfuz yayınlarından! Hayatınız ve ebediyetiniz için daha önemli bir kitap yok. Ama olsun, okumayın! “Oku” diye başlıyor. Ama olsun okumayın! “Oku”nun ne anlama geldiğini siz nereden bileceksiniz, o yüzden okumayın! 1400 yıl önce çıkmış! İsmi Kuran-ı Kerim. Yazarı Allah. Okurları için yazdığı son kitabı. Sana gerekmiyor yani, sadece okurları için! İlk baskısı Mekke ve Medine’de çok rağbet görmüş! Ama siz on dört asır önce çıkmış bir kitabı niye okuyasınız! Dünyanın en çok satılan ama satılma oranına göre anlamak için belki de en az okunan kitabı! Çoğunluğa uyalım! Demek ki okumaya gerek yok! Ama illa ki okumak istiyorsanız sakın ha içinde ne yazdığını anlamak için çevirilerine falan göz atmayın, sadece orijinal diliyle hatta tecvidli okuyun! Sonra anlamaya falan başlarsınız Allah korusun! Okumayın! Anlamayın! Anlaşılmaz olun!!! Fakat Kuran hariç her türlü din kitabını, ilmihalleri ve hadis kitaplarını okuyun. Onlar da Arapçadan çeviri ama olsun; 129 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hadisler Allah’ın koruması altındadır (!) senetlidir, ittifaklıdır, tevatür yoluyla kesintisiz gelmiştir, çevrilirken asla anlam kaybı oluşmaz, yalan karışmaz! Ama Kuran ayetlerini çevirirseniz farklı anlamlara gelir ve tevatür yoluyla değil direkt Allah’tan geldiği için yalan karışır, yanlış anlaşılır, siz de günaha girersiniz anlamaya çalıştığınız için! Allah’ı anlamazsınız ama velileri anlarsınız! Allah’ın değil kullarının kitaplarını okuyun, kullarını veli edinin siz! Böylece şirkten kurtulursunuz! Ama direkt Allah’ın hükümlerine bakarsanız şirke girer, kâfir olursunuz!!! Kuran’ı anlamak için okuyalım diyenler hep sapıklar zaten! Kafaları hiç basmıyor! Kendileri sapmışlar, başkalarını da saptırmak için Kuran’ı okuyup herkesin gerektiği kadar anlayabileceğini ve yanlış anlamaktan korkulmamasını, çünkü Allah’ın adaletli olduğunu iddia ediyorlar! Vay sapıklar vay! Nasıl da Kuran’daki ilk emir olan “Oku” sözünü tekrar edip durarak doğru yoldan ayrılıyorlar!!! Siz beni dinleyin! Allah’ın bu kutsal kitabını güzelce sarıp sarmalayın, duvara asın! En ulaşılamayacak yerlere koyun! Ona dokunmamak için üüüüfff, çok sebep var! Sağa sola taşımayın! Hele abdestsiz sakın dokunmayın! Kutsal şeye dokunulur mu hiç! Çarpılır marpılırsınız aman ha! İçindeki kargacık burgacık yazıların zaten senin için anlaşılır tarafı yok! Manasını okusan da anlamazsın! Onları okuduğunu ve anladığını iddia edenleri kendine şeyh edinir, üzerine düşeni yapmış olursun! Olmadı 130 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şeyhinin iki kaşının ortasını hayal eder, alnının çatısına bakarsın da kitapta ne yazdığını öyle anlarsın, hatta önce şeyhine, sonra oradan aldığın adresle kitabın yazarına ulaşırsın! Ya da eline binlik bir tesbih al, yetmişbin defa selavat getir, yazarın ne dediğini anlamayı da aşar üstüne borcun varsa ödemiş, hastalığın varsa iyileştirmiş, bin hac sevabı da almış olursun! Hatta üzerine yüz rekât tesbih namazı kıl ki amel defterin iki sene kapansın, hiç günah yazılmasın! Ama kitap öylece kenarda dursun! Cenazen olunca da bir hoca tutarsın, eline kitabı verir, parasını verir okutursun! Sen yine anlamazsın ama olsun, ölenler anlar nasıl olsa!!! Niye okuyasınız ki! Ne yazıyormuş içinde! “Düşünmeyecek misiniz” yazıyormuş. Sen nasıl olsa düşünebiliyorsun! Bu mudur yani! Boşver düşünemeyenler okusun! Başka ne yazıyor? “Aklınızı kullanmayacak mısınız” diyormuş. Demek ki aklı olmayanlara yönelik! Senin bildiğim kadarıyla var! İhtiyacın yok o zaman! Başka? “Şükretmeyecek misiniz” varmış. Sen şükrediyorsun zaten! Hele hele bir beladan, hastalıktan ya da kazadan yakanı kurtarınca aklına geliyordur şükretmek! Demek ki bu da sana göre değil! Sen boşver! Kitap orada duruyor mu, bırak dursun! Hem çok okursan kafayı üşütürsün, aman ha! Bizim orada bir deli vardı, çok okuduğu için delirmiş aslında! Onun gibi olmak istemiyorsan çok da düşünme, iyi değil böyle şeyler! Birileri okur, bize anlatır! Riske girme! Sen dokunursan ne olur ne olmaz, çarpar marpar… Ama adam çarpmaz… (Sen öyle san) 131 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bütün bunlara gerek yok arkadaşlar! Sadece bir kelime-i şahadet getirmek yeter! Bir defa diyosun, ölene kadar yetiyor o sana! Bizim dinimiz hepi hepi bu kadar! Neydi o hani var ya eşhedü ennalahe, hah işte o! Ne mi demek? Geçen bi dizi filmde de geçtiydi ama… God bless you, God thanks gibi bişey. Neyse! Son verirken hatırlatayım. Elinizin kiriyle sakın dokunmayın o kitaba! Oku’mayın! Sizin aklınız size yeter! Allah’ın sözlerine akılla anlam veremezsiniz ama okumamak gerektiği kararını aklınızla verebilirsiniz!!! Senin dinin en iyi din, en son din, en mantıklı din. Bunu biliyorsun ya tamamdır! Ötesini boşver, ya cübbeli hocaların veya nur yüzlü hocaannelerin sohbetlerine gidelim, ya da kişisel gelişim kitapları okuyup hayatın gizemlerini bulalım, yoga yapıp nirvanaya ulaşalım biz!!! 132 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ßèNim öfkèm kàRĐèşimè Đè∂iL Yazılarımdaki Öfke Kime, Neye Karşı İçten belli belirsiz bir öfke ve direnişi içimde yaşattığımın ve yazılarıma yansıttığımın farkındayım diyerek başlayayım. Arada bir masaya yumruğumu vurduğumu biliyorum yani. Değerli ziyaretçilerimin değerlendirmelerinde; son zamanlardaki yazılarımda kullandığım üslubun tonlamasındaki bu öfkeden doğan göndermelerimin genellikle bir zümre yönünde* olduğu şeklinde haklı eleştiriler alıyorum. Büyük oranda doğru bir tespit! Esasen günlük hayatımda yazılarımla oranlandığında daha düşük bir tempoda konuşmaya gayret ederim. Yine de bu sakinlik arada bir de olsa o baldan tatlı olan öfke patlamalarına dönüşüyor. Ancak o durumlarda dahi sirke küpünü aşındırmamaya gayret ederim. Bu öfke termometresindeki cıvanın yükselişini ilk olarak yazı üslubumun karakteristiği olması ve odaklandığım konuya olan duygu yoğunluğum ile açıklayabilirim. Daha önemli nedenleri ise aşağıda, yazının devamında vereceğim. 133 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Zümre kelimesi ile kastedilen nedir diye düşündüm. İçinden çıkıp geldiğim ve iyi tanıdığım bir kültürü eleştirmem bir zümreye kasıtlı bir yöneliş olarak algılanmamalı. Bu doğal bir yöneliştir. Eğer yöneldiğim düşünülen zümre belirli bir cemaatse hemen düzelteyim ki bu yanlış bir algı olmuş. Ama şayet zümreden kasıt “dinimizi bize yalan yanlış öğretmiş ve öğretmekte olanlar” ise çok iyi anlaşılmışım demektir. Ve öfkemin büyük kısmı onlaradır, kesinlikle doğrudur. Arada geçen güncel isimler ve sıfatlar varsa ki kalabalığın içinde zihniyetlerinin fark edilmeleri kastıyla işaret parmağımı kullanmışımdır, vardır onlar, ama sadece simge oluşturuyorlar yazılarımda. Bu da bilinmeli. Aslında bunlar o kadar çoklar ki (ben de kendi çapımda) bugünkülerden baltayı kimin boynuna asıp “işte bu yaptı” diyeceğim zatı (aslında bir tanesi büyük aday ama) henüz tespit edebilmiş değilim. Bu sözümden de anlaşılmış olmalı ki benim öfkem doğru insanlara ya da aldatılmış beşere değil tamamen putlara karşı! Bir düşünün; gözünüzün önünde en yakınlarınızın, akrabalarınızın, arkadaşlarınızın, sevdiğiniz insanların, saydığınız insanların ebediyet kellelerine kılıçlar vuruluyor, ebediyete gidecek ayaklarına prangalar bağlanıyor, yılanlar tarafından dilleriyle zehirler saçarak ısırılıyorlar. Ne yaparsınız? Öfkelenmez misiniz? Benim öfkem safça aldanmışa değil, yılanlara, şeytanlara ve onlarla işbirliği yapanlara! 134 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bir düşünün; görüyorsunuz! Sizi ve sevdiklerinizi yemek üzere ağzını açmış kocaman bir ejderha görüyorsunuz, homurtularını duyuyorsunuz, pis kokusunu alıyor, tırtıklı derisine dokunuyor, havadaki kokmuş nefesinin zerrelerini damağınızda hissediyorsunuz. Ama etrafınızdakiler ne görüyor, ne duyuyor, ne kokusunu alıyor, ne yanık tadını! Yahu arkadaş benim gördüğümü nasıl göremezsiniz, benim duyduğumu nasıl duyamazsınız öfkesi benim öfkem! Benim öfkem anlamayana değil, anlatamamaya! Bir düşünün; bugüne kadar savunduğunuz neredeyse her şey yerle yeksan olurken eskiden hedefinizde olanlar basit kuklalara dönüşmüş! İnsanlar o basit kuklaları çok menem bir şey zannedip ya lehinde el pençe divan, ya da aleyhinde kıyamda dururken ne yaparsınız? Durun, asıl sorun onlar değil, onlar da bilmiyorlar “hırsıza bak diyene bakın” öfkesi benim öfkem! Benim öfkem kandırılmakta olunmaya! Benim öfkem âlimlere değil kendini cilt cilt kitapların arkasına saklamış, kurbanlık koyunun postuna bürünmüş, peçeyi kendine perde yapmış zalimlere! Benim öfkem âlim olmayan âlimlere! Benim öfkem sana değil, kardeşime değil! Her düşünen sorgulamıyor kardeşim benim! Belirli sınırlar içinde, düşündüğünü zannediyor! Oysa bırak nakli, başkaları korkuyor olsa da sapmaktan, vahyi dahi içselleştirmek için tahkik etmek gerekir diyorum ben! Tahkik ederek inandığım 135 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL vahiy aklımı aşıyorsa sorun yok zaten, gaybe inandım ben. Ve takılanlar olsa bile çözümsüz kalmıyor aklın özgürse! Çözüme ulaşmayan, tıkanan ve çelişkiye yenilenlerse vahyin dışında kalıyor hep, görüyorum bunu! Benim öfkem bir naklin ya da davranışın aklımı aşmasına değil aklıma ve vahye aykırı olmasına! Benim öfkem ne şekilde ibadet edildiğine değil, şekli öne sürerek ibadet ettirilmiyor oluşumuza kardeşim benim! Benim öfkem namazlarımızın (Allah korusun) suratımıza fırlatılmasına sebep olanlara, olmakta olanlara, olacaklara! Bir gecede orijinal dilin kaybedilmesi* diye bir şey yok! O geceden evvelki dil de aynı dildi, o geceden önceki okuma yazma oranlarının o geceden sonrakiyle ciddi bir farkı da yok! Hanedan ve aydın dili diyorsan bu devirde de avamdan farklı kardeşim benim! Keşke herkes Kuran arapçasını bilse de anlasa ama bu mümkün değil! Keşke o edebi ahengi de net olarak hissedebilsek de oradan da bir şeyler alsak! Ama emin ol Arap da anlamıyor, anlasa bu hale gelir miydik? Üstelik batı’lı ne yapsın, düşünmek gerek! O da bizim gibi bölük pörçük, o da kandırılmış, o bizden daha da çok hurafelere boğulmuş, onları da azizler, papalar, patrikler, rahipler, hahamlar ve kiliseler sömürüyor, elindeki kitaplar bile darmadağın edilmiş, ama hala okumaya uğraşıyor, oradan aldığını süsleyip satıyor, en modern filmlerine konu ediniyorlar. 136 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Allah adaletsiz mi? Bize indirilene de onlara indirilene de iman etmedik mi! Demek ki esas, tek tek ayetlerle de kalmıyor; kitabın ruhunda kitabın temasında kardeşim benim! Benim öfkem her şeyi okumaya değil, okumanın şekline değil, içeriğine ulaştırılmamaya ve Allah’ın lafzını okumak yerine onun adına illa ki başka şeyler okutulmasına! Benim öfkem doğru bildiğimiz yanlışların ortaya çıkartılmasının karşısında, kandırılanlar olmamıza rağmen kendimizin durmasına kardeşim benim! Bu çukurlarla dolu yollarla nice manevi faydalar* dediğin şeyler gelmedi, gelmiyor, amortisörler gevşiyor, kaporta eziliyor, lastiğimiz patlıyor, topuğumuz yarılıyor işte! Bir gün gelir de şu yoldaki trafiği düzeltir* diye boşuna trafik polisi (mehdi ya da mesih) bekleme kardeşim, o yollarda herkes polis olmuş haraç kesip duruyor yolculara. Doğru yolun ise tek bir polisi vardı, o da mevzuat neyse ona uydu, başka kurallar uydurmadı, kendinden hüküm vermedi ve üzerimize bekçi de kılınmadı. Öfkem kendince kurallar uydurarak yolumuzu kesip haraç isteyenlere! Bence sen de kimseyi bekleme, trafik kuralları belli, otobana çık ve yürü! Beklersen biri mutlaka yanına yanaşır, beklediğin benim der ve seni soyar kardeşim benim! Fikrimce; işte seninle benim birbirimizi anlamıyor hale getirmelerinden başka bir şey değil yüzyıllardır olanlar! Ben de insan olduğuma göre benim de hatam vardır. Senin de vardır. Hatta bana inanmayın, kendiniz okuyun deyip duruyorum. 137 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Hatta ve hatta fitne sayın söylediklerimi ve karşımda durun! Aksini ispat etmek için okuyun ortak kitabımızı. Okuyup araştıran, her karşısına çıkan fitnede Allah’a ve dinine olan inancını kaybedecekse, okumayan, düşünmeyen çoktan aynı batağa saplanmış demektir de haberi yoktur zaten, kardeşim benim! İşte psikolojimiz! Ben senin kardeşinim. Bütün öfkem kandırılmamak ve sorgulamak için! Ben size din anlatma peşinde değilim. Öyle bir vasfım da yok ve de asla olmasın zaten. Bütün hedefim sadece tebliğen “oku” diyebilmektir. Kendi inandıklarını sorgulamaktan korkan insan, okuduğunda “ya yanılır da farklı anlarsam” düşüncesiyle yoldan çıkmaktan korkuyorsa hiçbir dinde de değildir, inandığını söylediğine de gerçekten inanmıyordur zaten! Amelde nasıl başkasının namazı bizim işimize yaramıyorsa, imanda da mesele başkasının inanması değil bizzat kendimizin inanmasıdır. Allah’a yönelmiş bir müslümanın hiç test etmeden “filanca hocanın söylediği kesin doğrudur” demesiyle, Allah’a hiçbir yönelimi olmadığı halde “dedem de namazında niyazındaydı” diyen insan arasında ne kadar fark var ki! Sorgulamadan ve kalbini mutmain etmekten imtina ederek inanan insan çürük gemiye binip binmediğini ve geminin hangi limana yanaşacağını bilebilir mi? Birileri bilet kesmek için istedikleri kadar çürük geminin reklamını yapsın, gemi hınca hınç kaptana güvenenlerle dolu olsun hiç fark etmez, tahtalar 138 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çürükse ve batacaksa batacaktır! Bahtı olup da bir filikaya binebilenler veya yüzme öğrenebilmişlerden bir adaya kadar yüzebilecekler dışında büyük çoğunluk boğulacaktır. Tekrarlayayım ki öfkeli duruş, ilgili yazı ve yorum üslubumun sıfatıdır, size dokunsa da, beni aleyhte eleştirseniz de size karşı değildir! Senin bilmeden ve farkına varmadan taptığını düşündüğüm şeylere ben tapmak istemiyorum. Belirli ya da belirsiz bütün şirklerden kaçmaya çabalıyor ve dinimi sadece Allah’a uymaya dayandırıyorum. Yok ben dinimi insanlardan öğrenirim diyorsan, benim dinim bana senin dinin sana. Güzel ahlaka koşan her insanın güzel bir ilme ve imana koştuğu muhakkak olsun! Darılmadan, bize kırılmadan, Allah’a da emanet olsun kardeşim benim. 139 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL puTLàşTıRıLàNLàR Bir Hadis ve Bir Ayet Üzerine Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki hadise illa ki inanmak gerekir, diyor insanlar! Nasıl bir akıl içlerinde doğrular da vardır diye bütün hikâyelere kesinkes inanır! Hadise inanıp inanmamak sorun da değildir aslında. Anlatılması gereken şey “hadisin vahyin yerine konulamayacağı”dır. Benim söylemek istediğim de bu. Hadis vahyin yerine hüküm gibi kabul edilemez. Ama bu, hadise inanmak ya da inanmamak değildir. İnanıp inanmamak gerekmez de, bu da mı imanın şartı!!! Biz tarihe inanıyor muyuz, inanmıyor muyuz mesela! Sosyal bilimler hatta fen bilimleri bile zamanla değişebiliyor. Tarihe inanıp inanmamak ne kadar mantıksız bir söylem değil mi? Çünkü okuduğumuz tarih içinde yalanlar kadar doğrular, tarafsız anlatışlar kadar farklı ideolojiler ve taraflı hikâyeler de vardır. Ama bu durum tarih ilmini reddetmek anlamına gelmez. Bunun yanında mutlak doğru olarak kabul de edilemez. Diğer bilim dalları tarih biliminden faydalanır. Hadis de, hadis ilmi de böyledir, olacaksa böyle olmalıdır. Diğer bilimler adına faydalanılabilmelidir. Ama tarih kitabı nasıl ki tarihin bizatihi 140 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kendi değilse hadis de peygamberimizin bizatihi aynası olamaz. Mutlaka içine yalanlar, kasıtlar, iyi niyetle bile olsa abartılar ve taraflılıklar karışmıştır. Birileri sahih ya da değil ya da onların alt sınıflarına bu hadisleri ayrıştırmış olması sadece kaynağın güvenilirliği açısından araştırana katsayı sağlar. En güvenilir hadis bile sözün, olayın aslı değildir. Bu peygamberimizi küçültmek ya da onun yolundan ayrılmak da demek değildir. Hatta onu iftiradan korumak ve onun emanetine sarılmaktır. Oysa ayetlerde durum böyle değildir. Onlar kendilerini ve birbirlerini hem kanıtlar hem de açıklarlar. Hadislerle karşılaştırmak bile hatadır. Ayeti okuruz hükmü anlarız, anlayamadığımızda eğer takılmışsa kafamıza araştırmaya başlar, hadisi de gerekirse okuruz ve faydalanırız. Ayette bile kalbi mutmain etmek esasken hadisin yeni bir hüküm koyması kitabın sözüne ve özüne aykırıdır. Hadis doğruysa doğru olduğunu görür faydalanırız, yanlışsa yanlış olduğunu görür faydalanırız. Hadis ayetlerle uyuşuyor olsa bile hükmü hadisten değil ayetten alıp hadisteki ibretle ayetin hükmüne daha bir adaptasyon sağlarız. Ama hadis olmazsa olmaz değildir. Yeri gelir daha iyi bir desteği fizikten, matematikten ya da felsefeden de alabiliriz. Hadis dini bilim olmaktan çıkartılıp illa ki gerekliyse tarihin bir alt ihtisas alanı olmalıdır. Bilimsel ve çağdaş metodlarla incelenmelidir, Buhari’nin ya da Tırmizi’nin metodlarıyla değil! Hak ettiği bilimsel değer hadislere ancak böyle verilir. Yoksa, altına “Hz.Muhammed” yazdıktan sonra hiç düşünmeden insanların çoğu uydurma hadisi din hükmü gibi 141 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL telakki ediyor! Ama her hadis böyle değil. Doğrular da var elbette. Şimdi böyle bir örnek vermek üzere bir hadis ve onu destekleyen bir ayet yazdım aşağıya. İyi bir dikkatle bakarsanız hadisle ayet arasında uyum vardır. Yine de yüzde yüz değildir bu uyum. Ama ardından bugünü düşünürseniz güncel örneklerini görebilirsiniz. İşte bu hadisten faydalanmaktır. İşine geleni seçmek değil, Kuran’a uyanı seçmektir. Yine de tedbiri elden bırakmamaktır. Hadis: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden önce yaşamış kimselerden salih bir kimse öldüğü vakit onun kabrinin üzerine (türbeden) bir mescit bina eder ve oraya ölen kişinin resimlerini nakşeder süslerlerdi. İşte onlar kıyamet günü Allah-u Teâlâ’nın yanında mahlûkatın en şerlileridir!” Ahmed bin Hanbel Müsned 6/55 10-Yunus 66 “İyi bilesiniz ki göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah’ın kuludur, O’nun hükmü altındadır. Allah’tan başka birtakım şeriklere ibadet edenler de gerçekte o putlarına tâbi olmazlar. Onlar sadece birtakım zanlara uymakta ve sırf kafadan atmaktadırlar.” 142 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Aklınıza gelmedi mi ki; iyi de Mevlana denilen Celaleddin Rumi’nin türbesi neredeyse böyle!!! O halde!!! Bam teline vurayım! O halde başka kitaplardan önce Kuran’ı okumalıyız, kimseyi bilerek ya da bilmeyerek put haline getirmemeliyiz diyorum diye beni Celaleddin’i küçültmekle itham etmeyin. Birisinin put haline getirilmesi putlaştıranı şirke sokar, put gibi davranılan kişiyi değil. Celaleddin belki de çok büyük bir düşünürdür ve ola ki Allah katında da iyi bir kimsedir. Takipçilerinin hataları, kabahatleri nasıl ki onu küçültmüyorsa ben de önce Kuran’ı okuyalım derken falanca filanca ciltler dolusu kitapları ve onların müelliflerini küçültmüyorum. İlim adamlarına ulûhiyet vermeye ne gerek var! Üstelik Mesnevi’ye göz gezdiren herkes onda bir takım problemler olduğunu görecektir. Elbette her kitaptan bir fayda sağlanır. Celaleddin’den ve daha birçok düşünürlerin kitaplarından ve ilgili dökümanlarından ben de faydalanıyorum ama onları olmazsa olmaz görmüyorum veya dini hükümleri Mesnevi’den çıkarmıyorum. Hadisi de, hepsini de Türkçe okuyup faydalanıyorum. İş meale gelince bu Türkçe düşmanlığı niye? Sırf meal mi okuyun dediler bize! Zorla mı okuttular? Arapça okuduk anladık da niye Arapçasından anlamaya çalıştınız mı dediler bize? Hadisler de çeviri değil mi? Bu düşünmeden reddediş niye?…. 143 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Niye biliyor musunuz?…. Bize öyle öğrettiler de ondan! Dokunmaktan bile korktuk Kuran’dan!!! Niye biliyor musunuz? Birileri böyle istiyor diye!!! Birileri istiyor ki insanlar uyanmasın! Birileri korkuyor ki avam Kuran’ı okursa uyanır! Birileri titriyor; insanlar uyanır da insandan efendiler edindiklerini, onların birer kölesi olduklarını fark ederler, bizi bırakıp denizi yararlar diye! Mezhep kavgaları devam etsin, Kabil Habil’i öldürsün, birilerinin rantı devam etsin, birleşilmesin de dünya efendiler meclisindekiler efendiliklerine devam etsin diye! Olmak ya da olmamak!!! İşte bütün mesele!!! Eğer okuduğumuz kitaplardan faydalanıyorsak ne ala! İyi yazıyorlar diye müelliflerine ve o kitabın yüzlerce yıllık takipçisi olduğunu iddia edenlere uluhiyet vermeye, onlardan kerametler beklemeye, iki kaşının arasından medet ummaya gerek yok! Eğer çok faydalıysa “bu kitabı yazandan Allah razı olsun” diyelim yetmez mi? Birilerine el pençe divan durmaya, aklı teslim etmeye gerek yok. Aklını teslim edenin beyin ölümü gerçekleşmiştir, bir mucize olmazsa kalbini teslim etmesi, kalbinin durması da yakındır! Kalp akıldan da önemlidir, akla haddini bildirir. Ama beyin olmadan çok da anlamlı değildir. Kölelerinin beynini teslim etmesini en çok efendileri ister ki köle baş kaldırmasın, efendilik huzurları bozulmasın! Efendiler de bunu en kolay din yoluyla yaparlar. Bizden önce bizim dinimizi, kitabımızı 144 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sahiplenmiş olurlar, Allah adına uyduğumuzu zannederek efendilerimize uyarız! Kuran bize başka kitapların ne olduğu (faydalı ya da faydasız olduğu) hakkında iyi bir fikir de verir. Mesele budur. Önce Kuran’dır. Dinimizin kitabını ne zaman sevindireceğiz? Öldüğümüzde hocaya okuturken mi!!! Önce Kuran’dır. Ama sözde değil! Duvarda asılı olarak veya sandığın köşesinde gömülü olarak değil! Risalelerin arkasında kaybolmuş, rafın arkasına devrilmiş ve unutulmuş şekilde değil! Önde! Başta! Elde! Gözümüzün içinde! 29-Ankebut 51 “Hem kendilerine okunan bu kitabı indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu? Elbette bunda iman edecek kimseler için bir rahmet ve yeterli bir ders vardır.” 145 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çi∂ ĐàmLàsı & çim pàRçàsı Bir Nefeste Ebediyete Yemyeşil bir çim parçası olmak istedim bugün. Onun gibi hissetmek, onun neler düşünebileceğini bilmek istedim. Bir yazı yazayım dedim onun ağzından. Onun teninden. Onun nefesinden. Sabahı bekleyen kumruları, güle koşan bülbülleri herkes yazdı. Bir otun sevdasını benim gibi düşünen oldu mu acaba! Bilmem, belki de olmuştur! Bu da benden olsun! Kalemzade’den bir nefeste… Bakalım nereye varacak?… Ben de bilmiyorum… Bütün gece bekledim ayazda! Bu kadar kalabalıkta, yalnızlığım damarlarımda! Gelmeyeceksin sandım bir ara… Hatta çok ara! Çok bekledim. Öyle çok bekledim ki neredeyse gün geceyi örtecek, umut tükenecekti. Silinmeye yüz tutmuş yıldızlara baktım. Gövdesi onlara dek uzanan gül ağacına! Karınca ailesini aradım sonra. Birazdan sabah kahvaltısını edip topraktan kapılarını açacaklardı! Sonra içimde bir ateş hissettim. Galiba güneş doğacak ve sen daha gelmeden gidecektin! Dünkü gibi! Ondan önceki günkü gibi! Daha önceki gibi! 146 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Ama geldin! İçimde vardın ki geldin! Bilmeden sevdim! Gözüm yok ama, gönlümle gördüm seni! Sabaha kadar bekledim seversin diye beni! Nereden geldin bilmiyorum ama yavaş yavaş hissettim, öpüyorsun beni! Sen sarılınca ben de sarıldım sana! Ben sarıldıkça sen daha çok öptün! Sevdin beni! Seven sen miydin bilmiyorum ama sevildiğimi biliyordum! Öpen sen miydin bilmiyorum ama okşuyordun şefkatle! Öyle bir dokundun ki âşık oldum sana! Hiç ayrılmak istemedim! Hiç gitme, dedim. Ne olur gitme dedim! Aşkımızla büyüdün. Büyüdükçe daha çok sevdin. Seni taşımakta zorlanıyor olsam da belimi bükmenden hoşnuttum. Yeter ki gitme dedim. Birden korkup çığlık attın! Sarsıldık! Endişelendin tutamayacağımdan seni. Anladım ki en az benim kadar sen de sevdin beni. Mutluydum. Sabaha kadar seni beklemenin karşılığına doyamadım bir türlü. Asla ayrılmak istemedim. Ama!… Bir de baktım ki yuvarlanıp düştün sağ tarafımdan! Bu kadar kısa mıydı mutluluk! Yok muydu bunun ebedisi! Savruldum bir öne bir arkaya, iki öne iki arkaya! Gün doğmuştu çoktan ama benim bir su damlası sevdam ölmüştü. Sen toprağa karışırken ben güneşe dönüp kızdım. İstedim ki sen dönesin de söndüresin hain ateşini! Sen bir çiğ damlası, gözyaşı olmuşsun, ben bir çim parçası, seni ağlamaktaydım! Yarın sabah yine gelir misin? Yine sever misin? Okşar, öper misin beni? Bu kadar kısa mı olacaktı! Yok muydu bunun ebedisi!… 147 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bütün ömür beklerim ayazda! Bu kadar kalabalıkta, yalnızlığım damarlarımda! Gelmeyeceksin sanmam artık! Çok beklesem de. Öyle çok beklesem de, silinmeye yüz tutmuş yıldızlar görsem de, gül ağacı kurusa da! Karınca ailesi tekrar tekrar evine dönse de. İçimde ateşler hissetsem de, güneş de kabahatsiz! Sevdiğine yüzmekte! Onun da hasreti bitecek! Biliyorum! Hasretler bir gün biter ve mutluluk ebedi olur! Su damlamla… Çiğ damlamla… 148 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yàNmàyàN hàvLu Neyse Buyrun Hadis’e İncelemek için rastgele bir tane hadis seçtim bugün. Öyle haklılığımı onaylasın diye gidip en belirgin uyduruk hadislerden biri değil seçtiğim. Abartılı yalanlarla ve hurafelerle dolu olduğu açıkça sırıtan bir hadis değil. Rastgele önüme çıkan üç beş tane hadisten çok kısa olmayan ve çok da uzun olmayan bir tane tercih ettim. Yani içinde ne anlatıldığıyla ilgilenmeden herhangi birimizin herhangi bir anda ya da herhangi bir yerde karşılaşabileceği gibi alelade bir seçim yaptım. Seçim esnasında hiçbir önyargıyla hareket etmedim ve içinde verdiği vermediği ne var diye önceden düşünmedim. Beraber (yazarken) inceleyelim istedim. Zanna tabi olmadan ve taraf da olmadan bir şeyler anlamaya gayret edelim. Bakalım bize kazandırdığı bir şey, din adına verdiği bir ibret var mı? Varsa ne var? Yoksa ne yok? Cümle cümle kelime kelime inceleyelim ve ne fayda ya da zarar vermiş görelim. Hadisçi değiliz ama (!) hadi biz kıt ilmimizle Kuran ayetlerine anlam veremeyiz ama (!) doğru yanlış düşünmeden sahih (!) hadisleri hep önümüze sürdüklerine göre hadisler, azıcık da olsa 149 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bir şeyler anlamamız içindir herhalde! Üstümüze düşen ibreti alırız. Yoksa Kuran’ın Türkçesini okumayın, ona kendi aklınızla anlam vermeyin diyenler hadisler için de aynı şeyleri söylerlerse geriye zaten Kuran’ı öğretecek, Pardösülü Mehmet Efendi gibilerin seçkin (!) ve derin (!) vaazları kalıyor!!! Neyse espri yapmayayım! Tutar öyle biri çıkar!!! Sevenleri vardır, kutuplarına (!) ya da kendilerine hakaret saymasınlar! Buyrun Hadis’e! “Enes ra. bir gün sahabeden bir zatı evine misafir eder. Yemekten önce ellerini yıkaması için leğen ve su getirir. Sahabe ellerini yıkar. Kurulaması için havluyu tam uzatacakken havlunun temiz olmadığını görür ve yanan ateşin içine havluyu atar. Bir süre bekledikten sonra elini ateşe uzatır ve havluyu tertemiz bir şekilde çıkarır. Bunu gören sahabe şaşkınlığını gizleyemez ve hayretle sorar: Ya Enes, havluyu yanan ateşe attın ve çıkardın. Elinin yanmayışını anlarım, kerametindendir ve keramet de haktır. Fakat havlunun yanmayışını anlayamadım deyince Enes ra. şöyle buyurur: Bak kardeşim yine böyle günlerden bir gün Rasulullah Efendimizi yemeğe davet etmiştim. Ellerini yıkadıktan sonra Rasulallaha bu havluyu uzattım ve bu havluyla mübarek ellerini ve dudaklarını kuruladı. Bilmez misin ki Rasulullahın teninin değdiği bir yere ateş haram kılındı. İşte havlunun yanmayışı bundandır…. Rabbim şefaatine mazhar eylesin…. Amin.” İnceliyoruz… 150 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL En başta şunu söylemem gerekir ki hadis kitaplarına girmiş bu hadisin Peygamberimize bile ait olmadığını fark ettim hemen. Yani onun herhangi bir sözü ya da davranışı bile yok hadisede. Tamamen gözlem! İlginç! (Neyse 1) Hangi Enes olduğunu bilmesek de (Neyse 2) Enes isimli sahabe, kim olduğu bilinmeyen bir zatı evine misafir etmiş. Güzel. Misafirlik iyidir. (İbret 1) Gelen misafirin kim olduğunu bilseydik keşke. Hadisin sağlamasını belki daha iyi yapabilirdik (Neyse 3) Bu hadisi Enes mi anlatmıştır, gelen misafir mi, yoksa Enes ailesinden olayı gören bir başkası mı? Belli değil (Neyse 4) Eğer Enes anlattıysa kendisini keramet sahibi olarak göstermesi yakışmaz, eğer misafir anlattıysa kim olduğunu neden söylememiş, eğer aileden biriyse niçin bir kere bile olaya dâhil olmamış! Dikkatle bakılırsa hissediliyor ki bir anlatıcı var aslında olayın içinde (Neyse 5) Bak böyle böyle olmuş diyor ve hadisin sonunda Resulullahtan şefaat talep ediyor. Aldığım kaynakta yazmıyordu ama muhtemeldir ki kendisinden rivayet edilen kişidir. Fakat olayın içinde yok. Dikkatimi çeken o kısım! Gerçi bazı hadislerin kırk bir türlü şekilde anlatılışı da var ya neyse, oraya girersek daha neler çıkar! Biz devam edelim. Anlatıcı kişi ister aileden olsun ister hanenin tepesinden olayı dikizleyen hayali bir şahıs fark etmez. Olaya (anlatım dili hariç!!!) hiçbir fiziki müdahalede bulunmamış. Misafire su getirmek ve havlu tutmak hoş bir davranış (İbret 2) ama insan temiz bir havlu getirir (Neyse 6) Misafire kirli havlu tutulur mu, bu ne pislik (Neyse 7) Hadi geç fark etti diyelim. 151 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Tutup misafirin gözü önünde ateşe attın havluyu. Bu ne saçmalık! (Neyse 9) Neyi ispat etmeye çalışıyorsun? (Neyse 10) Yanmadığını! Ne gerek var böyle bir gösteriye! Git temizini getir. Olmaaz! Çünkü hedef kitle başka, hedef tema başka, niyet başka! (Neyse 11) İyi de ateşe atılıp çıkarılmış havlu (hadi yanmadı) hiç mi is’e dumana bulaşmadı? Yanmıyor ama belli ki kir tutuyor!!! Böyle bir havluyu eline yüzüne sürer mi insan! (Neyse 12) Bir süre sonra elini ateşin içine sokup havluyu tertemiz çıkarıyor. Yetenek’sizsiniz yarışması mı bu? Bu çaba neden? (Neyse 13) İbret vermek için! Yani misafire bir şeyler öğretme onu eğitme çabası! Ne ayıp! (Neyse 14) Bunu gören sahabe şaşkınlığını gizleyememiş ve hayretle sormuş: Ya Enes, havluyu yanan ateşe attın ve çıkardın. Elinin yanmayışını anlarım, kerametindendir ve keramet de haktır. Fakat havlunun yanmayışını anlayamadım! Mesajları aldınız mı? Anlatıcı ve dinleyicileri için tam bir “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” vakası! Anlatıcı kim acaba, çok merak ettim! Elinin yanmaması kerametindenmiş (Neyse 15) ve keramet hakmış (Neyse 16) Ama buna rağmen havlunun yanmayışına takılmış!!! (Neyse 17) Devam edelim. Enes ra. şöyle buyurur: Dikkat edin yüceltmeye. Enes buyurmuş!… Yani cevap vermemiş emir vermiş, hadi olmadı hükmü açıklamış veya bu üstün sahabe bu büyük zat (!) gerçekleri ortaya koymuş (Neyse 18) ve demiş ki: 152 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bak kardeşim yine böyle günlerden bir gün Rasulullah Efendimizi yemeğe davet etmiştim. Ellerini yıkadıktan sonra Rasulallaha bu havluyu uzattım ve bu havluyla mübarek ellerini ve dudaklarını kuruladı. Bir gün peygamberimizi yemeğe davet etmiş ve ona bu havluyu vermiş. Bu ne pislik! O günden beri havluyu yıkamadın mı? (Neyse 19) Rasulullah bu havluya mubarek ellerini ve dudaklarını kurulamış! Bu ne abartı, bu mubarekliğin bize verdiği mesaj ne? Mubarek eller… Mubarek dudaklar… Hadi biz bu kültürden gelen insanlar olarak bu yakıştırmaların iyi niyetle yapılmış olduğunu, peygamber sevgisinin tezahürü olduğunu düşünürüz. Müslüman olmayan birçok insan ise bunu ya putperestlik ya sapıklık ya da en iyi ihtimalle bağnazlık olarak değerlendirir. Haksız da sayılmaz. Samimi düşünün, Müslümanlığa ısınır mı bunu okuyan biri? Buyrun dinimizin, İslam’ın temsil edilişini görün! (Neyse 20) Devam! Bilmez misin ki Rasulullahın teninin değdiği bir yere ateş haram kılındı. İşte havlunun yanmayışı bundandır…. Demek ki peygamberimizle tokalaşan herkes azaptan kurtuldu! İçinde münafıklar olsa da sahabenin tamamı tertemiz insanlar haline geldi! Havlu kutsal emanetler arasına girmiş olmalı! 153 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Nerede bu havlu!!! Yanmamış olmalı! Yanmıyor ama kirlenebiliyor! Yanmayan havlu çürümüştür hiç demeyin bana! Bir de misafire fırçayı basıyor “bilmez misin ki…” diyor (Çifte Neyse’yi tek sayalım 21) Acaba fırçayı hayali misafir mi yiyor yoksa biz okuyanlar mı!!! Acaba kime mesaj!!! Rabbim şefaatine mazhar eylesin…. diye devam etmiş. Demek ki şefaat de hakmış mesajını alıyoruz buradan! Nasıl olsa şefaat var ya! Uzatmayayım çok uzun bir açıklama gerek! (Neyse 22) Ve Amin diye bitiriyor… O konuya girmek bile istemiyorum. İslam nakil dini değil akıl dinidir. En saçma masalları nakil diye kabul eder bir dine inanılır mı? Her neyse! Saydınız mı? 2 İbret!!! 22 Neyse!!! İbretler de dinle değil misafirperverliğe ait hoş geleneklerle ilgili… İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerle ilgili nakledilen mucizeleri kıskanıp, en büyük mucizenin elinin altındaki Kuran olduğunu göremeyip, kendi peygamberini putlaştıranlara ya da putlaştırtanlara ait bu uydurmaların bana verdiği ele avuca gelir pek (hiç) bir şey yok. Bu uydurmalar faydadan çok zarar veren bir yapıya sahip ve aklını ve kalbini özgürleştirmekten korkan, beynini gümüş tepside ikram etmeye hazır zayıf imanlılara hitap ediyor ve de onları daha da zayıf bir köle hale getiriyor. 154 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Enes şöyle iyi biridir, İslam’a böyle böyle hizmeti vardır gibi beylik sözlerle “sen sahabeye hakaret ediyorsun” durumuna getirilmesin sözlerim. Anlatılanın Enes olduğuna emin misiniz? Enes’e iftira ediliyor olmasın!!! Hadi düşünelim. Bu hadis bize dinimizi anlamada ve hem Ahiret hem de dünya hayatımızı yönlendirmede ne kazandırıyor! Hangi ayete işaret ediyor? Hangi ayeti açıklıyor? Hangi Kuran hükmünü teyit ediyor? Hangi Kuran kıssasını açıklıyor? Hangi ibadetimizin içini dolduruyor? Koca bir sıfır!!! Uydurma bir fantastik roman, bir masal veya bir Nasreddin Hoca fıkrası bile okusak oradaki karakterlerin anlatılan davranışlarından ve tasvirlerden işimize yarayacak bir takım bilgiler alır, bir takım ahlaki davranışlar ortaya koyup düşünebiliriz. Burada ne alıyoruz peki? En öne çıkan mesaj “sen bir hiçsin” mesajıdır. Gizlice verilmiş “kölesin, avamsın, anlayamazsın” mesajı yani. Ne kerametin var, ne bilgin var, aklın da basmaz, peygamberimizi (ve hatta sahabeyi) putlaştırmaya ve tahkik etmeden taklide devam mesajı… Esasen gizli bir obsesyon, bir stres, bir vesvese, bir umutsuzluk yayıyor inananların üzerine… Dinimiz adına, Kuran’daki mesajlar adına verdiği hiçbir şey olmayan böyle kıssaları okuyarak ne fayda sağlayabiliriz! Bunlara inanacak kadar saf mıyız biz! Hadi inandık diyelim!!! Hani nerede neyi uygulayacağız? Misafire kirli havlu getirip ateşe atmamız ve “ey saf adam bilmez misin ki” mi dememiz 155 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL gerekiyor? Ne ders var? Karşımızdaki adam peygamberi sevmeyen bir adam bile değil? Kime neyi ispata çalışıyorsun? Ne fayda!!! Hani ne fayda!!! Madem yücelteceğiz Allah’ın vasıflarını görüp anlatsak da kulları kendilerin ne olduğunu ve ne olmadığını anlasa olmaz mı? Bu hadiste Kuran nerede? Yok. Peki Allah nerede? Dönün okuyun sadece sonunda peygamberden şefaat beklemenin dileme aracı oluşunda!!! Evet eksik kalmasın, bir de peygamberin değdiği yere ateşi haram kılmasında! Umarım peygamberimiz bir gün bile Ebu Cehil’le ve imana gelmemiş müşriklerden herhangi biriyle tokalaşmamıştır!!! Bu hadiste çok ibret var diyenler de çıkacaktır! Evet görüyorsunuz, düşünüp anlayana gerçekten de çok ibret var!!! Düşünebildiğini, anlayabildiğini inkar edene değil!!! Yine de hadi her şeye rağmen, kendi görüşüm çerçevesinde yorumlamış olabilirim hadisi. Şimdi bu hadisi birkaç kez daha okumanızı öneriyorum. Ama farklı empatiler yaparak lütfen! Şu an içinde bulunduğunuz kişisel dini, siyasi, ideolojik yaklaşımınız her ne ise onu unutmuş gibi okuyun. Bir defa katı bir Atatürkçü olarak okuyun mesela. Bir defa alevi gibi, bir defa batılı bir Hıristiyan olarak, bir defa Vahhabi gibi, bir defa bir Yahudi gibi, bir defa bir ateist gibi, bir defa bir müspet bilim adamı gibi, bir defa evrimci gibi, bir defa evrim karşıtı gibi, aklınıza ne geliyorsa (nurcu, tasavvufçu, şucu bucu ne varsa) ve son bir defa da tam bir Ehl-i Kuran gibi. 156 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Çoğunuz tekrar okumayacak biliyorum. Belki şöyle bir bakacak. Ben de olsam öyle yapardım. O halde sadece bir kez daha üşenmeyip o çok sevdiğimiz ve bir sürü uydurma hadis yüzünden cinsel sapıklıkla bile hiç utanılmadan iftira edilen o biricik Peygamberimiz’in gözünden okuyun. Yani onun yerinde olsaydınız bu hadisi okurken nasıl düşünürdünüz, neler hissederdiniz? Göreceksiniz ki önce bugünkü haliyle dininizin temsil ediliş şeklinden utanacaksınız ve ardından kimin perdesi açık, kimin kapalı apaçık ortaya çıkacak. Tabi eğer içinizdeki geçmiş kabullerinizden bir an için kurtulmayı başarabilirseniz! İçinizi kemiren sorulara gerçek cevapları aramaya başlamaya cesaret edebilirseniz! Aklınızı hapishaneden kaçırabilir, kulaklarınızdaki tıkaçları çıkartabilir ve idrakınızı örten perdenizi yırtabilirseniz!!! İşte o zaman hiçbir sorunuzu bilinçaltınıza gömmek zorunda kalmayacak, vesveselerinizi giderecek cevapları kısa sürede bulabilecek ve dinimize yapılan saldırıların arkasındaki gerçek nedenlerin, Kuran ve peygamber düşmanlığı işleyen film ya da karikatürleri yapanların kullandığı kaynağın, şeytan ayetleri diye sunulanların, din zannettiğimiz uydurma ve abartı dolu hadisler olduğunu anlayacaksınız!!! Onlar kendileri uydurup bize hakaret etmiyorlar, bizim uyduruklardan alıyorlar ilhamlarını!!! 157 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL !!!ÀLLàh źàLim mi Allah Bize Yalan mı Söyledi!!! Dönüştürülmüş Hıristiyanlık inancındaki bazı şirk yüklü anlayışları hepimiz az çok biliyoruz. İsa Peygamberi Allah’ın oğlu gören anlayışı, onun kendisini bütün Hıristiyanların günahlarının affedilmesi için feda ettiğine dair uyduruk rivayetleri, sonradan uydurulmuş din adamları sınıfının masum Hıristiyanları nasıl kendilerine köle ettiğini duyup duruyoruz. Aynı şekilde dönüştürülmüş Musevilik inancında da yine din adamları zümresinin gerçek Tevrat’a ait ayetleri sakladıklarını, ortada olanların anlamlarını çarpıttıklarını, kendilerinden ilave dini hükümler koyduklarını ve bu yolla sadece kendilerinin Allah’ın gerçek kulları olduğunu işitip kınıyoruz. Haklı olarak onların bu tutumlarını eleştiriyor ve Allah’ın böyle adaletsiz, böyle ayrımcı, böyle sınıfçı olmayacağını, böylece kendi kendisine şirk yolu açmayacağını akıl ve mantık çerçevesinde düşünüp haykırıyoruz. Ancak mesele kendi dinimiz olunca da aynı, hatta daha bir hassasiyetle davranmamız gerekirken, tam tersine bize söylenenleri hiçbir mantık süzgecinden ve Kuran testinden geçirmeden kabul ediyoruz. 158 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Nasıl ki Hıristiyanlar ilk yaratılan “kelime” o idi (!) diyerek yolundan gittiklerini iddia ettikleri İsa peygamberi yaratılmış her şeyin nedeni sayıyorlarsa, bugün bize dayatılan müşrik inanç da aynı şekilde ilk yaratılanın peygamberimizin nuru olduğunu iddia ediyor. Ne kadar benzeştiklerini anlamamak için kör olmak gerek! Üstüne üstelik “peygamberimiz olmasaydı âlemleri bile yaratmazdı” uyduruk sözüyle Allah’a iftira atılıyor. Peygamberimizi yücelttiklerini zannederken Allah’a verdikleri sıfata bakın! Sanki Allah mümin kullarını bile sevmeyen, onları yarattığına bin pişman, zoraki yaratmış bir Zeus gibi!!! Nasıl ki Hıristiyanlar İsa Peygamberin çarmıha gerilip öldürülerek (!) gelmiş geçecek olan bütün Hıristiyanların günahının kefaretinin onun tarafından ödendiğini iddia ediyorlarsa, bugün bize dayatılan müşrik inançlarda da her uydurulanı peygamberimizin yolu sayıp kıyamette o yolda gidenlere şefaat edeceğini veya aynı şekilde Ali veya Hüseyin’in yolunda gidenlerinin de bu günah kefaretini ödemiş olduğu iddia ediliyor. Ne kadar benzeştiklerini anlamamak için kulaklarımızda ağırlıklar olması gerek! Rahipler kime karşı, kimin affetmezliğine (!) karşı saf Hıristiyanların günahını affediyormuş? Peki kime karşı, kimin zulmüne karşı Peygamberimiz (mümin kullara korku yokken) mümin kullara şefaat ediyormuş? Yoksa birileri daha fazla günahkar iken şefaate nail olup cennete giderken, daha az günahkar birileri 159 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şefaat edilmeyerek cehenneme mi gönderilecek!!! Allah affetmeyi bilmeyen ve adalet gözetmeyen bir zalim mi!!! Allah “Benim dilemem dışında, kimsenin kimseye şefaati fayda vermez” demiyor mu? Etrafınıza baktığınızda bırakın peygamberimizi, türlü türlü insanlar hakkında bile şefaat hikayeleri anlatıldığını görürsünüz. Oysa şefaat şefaat deyip duracağımıza makbul ve güzel işler yapma peşine düşsek hata mı ederiz! Müşrikler Kabe’ye doldurdukları putlardan şefaat bekliyorlardı. İbrahim Peygamberin kavmi de kendi putlarından! Köleleri Firavundan! Yuşa’dan, Zekeriya’dan, İsa’dan hep beklenildi. Papa’dan, papazdan hala bekleniyor. Geylani’den, Mevlana’dan, Sait’ten ve hatta güncel ismi lazım değillerden! Akla gelmeyen tek bir zat var genelde! Kimdir o biliyor musunuz? Şefaatin gerçek sahibi… Dileyecek olan… Allah… Kuran apaçık biçimde bize “peygamberler arasında ayrım gözetmeyin” diye emretmesine rağmen nasıl oluyor da bizler çıkıp kıyamet gününde diğer peygamberlerin dinimizin peygamberinden medet umacaklarını, her birinin kendi nefsini kurtarma peşinde olduklarını iddia edebiliyoruz! Peki kime karşı, kimin zulmüne karşı diğer peygamberler bizim peygamberimize yalvarıyor veya yüzü suyu arıyor? Allah Kuran’da apaçık biçimde “benim başarıya erişmiş mümin kullarıma o gün hiçbir üzüntü yoktur ve rahatça cennete gireceklerdir” diye müjdelerken biz nasıl kalkıp da onu 160 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL peygamberlere bile azap çektiren pek zalim bir mitolojik tanrı gibi gösterebiliyoruz!!! Bu aldatmacayı anlayamamak için kalplerimizin mühürlü olması gerek! Allah zalim mi de salih kullarını bile cehenneme tıkma peşinde olsun!!! Allah Kuran’da “Bu kitaptan (Kuran’dan) sorumlusunuz ve ondan sorulacaksınız” derken yalan mı söyledi bize!!! Başka kitaplar vardı da onları bizden gizleyip mektuplar halinde, beyitler halinde, maniler halinde, şiirler halinde, kasideler halinde, ciltler halinde, ilmihaller halinde, risaleler halinde Kuran’da bizden gizlediği bütün detaylarıyla ve açıklamalarıyla özel kullarına mı verdi!!! Allah bize haksızlık mı yaptı!!! Niye sakladı bunları bizden!!! Allah gerçeği örten bir zalim mi!!! Allah Kuran’da bize namaz kılın, oruç tutun, zekâtı verin, infak edin, haccı yapın, iyi işler işleyin, kötülükler yapmayın, bana şirk koşmayın diye sıralamışken neden kendinize şeyh edinin, rabıta yapın, tesbih çekin, bu sureyi ezberleyip günde yüz defa okuyun, hemayil takın, çarşaf giyin, sakal bırakın, sarık takın demeyerek bazı ibadetleri (!) bizden sakladı!!! Sonra da kalkıp başkalarına söyledi!!! Eğer mesele daha çok sevap kazanmaksa, ben şimdi Kuran’da yazmayan sakal bırakmak, cübbe giymek gibi bir emri uygulamadığım için bunu yapanlardan daha az sevap kazanacaksam Allah bana haksızlık yapmış olmuyor mu? O zaman neden bana “bu kitaptan sorulacaksınız” diyerek beni yönlendirdi!!! Allah’a inanan ve zekat bile veren Ebu Cehil de 161 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yoksa sakallı ve cübbeli olduğu için ödüllendirilecek mi!!! Bu ne yaman çelişki!!! Allah bizi aldatan bir zalim mi!!! Uyanık olmak gerek. Bugünkü Ebu Cehiller Allah dostu kisvesiyle, büyük zatlar kılığıyla, büyük imamlar pohpohlamasıyla, büyük âlimler yüceltmesiyle, büyük din adamları kandırmacasıyla, sünnet diye kandırarak, hadis diye aldatarak, mezhebin gereği diye farzlaştırarak, tasavvuf diye anlatarak, takva diye boyayarak, bu ameli bu inancı terk eden dinden çıkar diye korkutarak, kabir azabı diye korkutarak, içine cin girer diye korkutarak, dokunma yanarsın diye korkutarak, uyduruk menkıbeler anlatarak, kürsüleri yumruklayarak, iğrenç benzetmeler yaparak, düzeysiz espriler patlatarak, ağlayıp zırlayarak, uşak makamında Kuran okuyarak, felsefe ve ilim kitaplarını din kitabı haline getirerek, Allahu Ekber diye haykırarak, her söyledikleri Kuran’ın hükmüymüş gibi yalanlar savurarak, eksiksin diye inandırarak, aklın yetmez diye aşağılayarak, bir mürşide mürit ol diye köleleştirerek bize şirkin, müşrikliğin alasını dayatıyorlar. Hiç unutmayalım. Şeytan huzurdan kovulduğunda “Ben senin doğru yoluna oturacağım ve onları senin yolundan çevireceğim” diyerek and içmiştir. Bugün şeytan tamamen doğru yolun üstüne çöreklenmiş dev bir yılan halindedir ve onun ortaklarının da uzattıkları dallarda yasak meyveler Allah yolunda gittiğini zanneden masum ama aklını kullanmadığı için şirke doğru kürek çeken insanların aklını başından almış durumdadır. Takva 162 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL elbiseleri paramparça haldedir. Bu sarhoşluktan tek kurtuluş dinimizin kitabına; Allah’ın ipine iman ve idrak hevesi ile sarılmaktır. Yazı ironisi gereği satırlarımız arasında “Allah” ismi önüne ve arkasına konmuş olan bütün kötü sıfatlar için kalbi şekilde “asla, kat’a ve haşa” demiş ve bunu ünlemlerle belirtmişizdir. Allah varsa hatalarımız kadar niyetimizi de, kalbimizin künhünü de biliyor. Elbette Allah yalan söylemez… Elbette Allah asla zalim değildir… Ve elbette her şeyin en doğrusunu O bilir… 163 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL pèygàmßèR yoLu vè şèyTàN ÀyèTLèRi Peygamber Yolunu Kim Takip Ediyor? “Kuran’a ne kadar sarılırsak o kadar yolumuzu şaşırmayız” prensibine rağmen kimilerimiz “acaba yanlış yola mı saparım” endişesi ve “acaba böyle söyleyenler peygamberimizin yolunu terk etmiş olmuyor mu” tereddüttü ile dinimizi Kuran’dan öğrenmeye soğuk bakıyor. Ne kadar “Kuran yeter” denilse de “Evet öyle ama…” diye başlayan cümlelerimizi genellikle “peygamberimizin yolu…” diye başlayan başka ifadelerimiz takip ediyor. Çünkü bu hususta geleneksel anlayış o kadar ciddi bir baskı kurmuş durumda ki Müslümanlar herhangi bir dini davranışını onayabilecekleri bir başka kitap ya da mercii bulmuşlarsa derhal iç huzuruna ererken alışıldık hareketlerini Kuran’ın onayıp onamadığıyla birisi ikaz etmedikçe ilgilenmiyorlar bile. Samimi olarak Kuran’a sarılmayı istemelerine rağmen bunu bir din adamının iki dudağı arasından çıkacak kelimelere derhal inanmakla ya da başka bir dini kitaba koşulsuz güvenmekle aynı şey zannediyorlar. Ayrıca tuhaf bir durum da var bu noktada. Çünkü doğru bildiklerini Kuran onaylamışsa hiçbir sorun çıkmazken, yanlış bildikleri Kuran’la ortaya çıkınca yine gidip bir başka kitap ya 164 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL da zattan, hatta takvim ya da facebook sayfalarından bu yanlışlarının doğru olduğunu onaylamalarını bekliyorlar yine. Sosyal paylaşım sitelerini geziyorum arada bir. Acı ama gerçek olan şu ki; Kuran’ın rehberliğine, Facebook kadar bile güvenilmiyor. Oysa diller asla bunu söylemiyor. “Kuran’da elbette en doğrusu yazıyordur” diyor insanımız. Ama akıl devre dışı kalıp davranışlar “Kuran’ı akıl yanlış anlayabilir, o yüzden ben bunu gidip güvendiğim (!) insanların vaazlarından, kitaplarından ya da elime geçen herhangi bir ilmihalden öğrenirim” diyor. Eğer o kaynak da alışageldiği davranışı onaylıyorsa yine iç huzuruna eriyor. Kuran’ın onaylamamış olduğunu unutuyor. Kısacası insanoğlu hep iç huzuru arıyor ama, iç huzurunu sağlamayı, iç huzurunun asıl kaynağından kaçarak bulacağını zannediyor. Bomboş hikâyelerle geçici teselliler buluyor. Bir süre oyalanıp sonra aynı döngüye yeniden başlıyor. Bütün bu çoğunluğa rağmen gerçek bir müminin, yine de bıkmadan usanmadan gerçeği o gerçek kaynaktan yani Kuran’dan çıkartmaya devam etmesi gerek. Kuran’ı rehber edinenler kimilerince Peygamberin yolundan ayrılmış zannedilse de, biz yine Kuran’a bakalım, bu konuda kim haklı çıkacak diye… Kitabımızdaki peygamberimize ve onun davranışlarını anlatan ayetlere bakalım… Aşağıya hızlı bir Kuran taramasında ilk rastladığım birkaç tanesini aldım. Bakalım da kim Allah’ın elçisinin yolundan gidiyor, kim gitmiyor görelim. Ve hadi o ne yapmışsa biz de doğruluğu 165 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL mutlak olan kaynağımızdan öğrendiğimiz o doğruları uygulayalım. Herhalde bu sünnetlere kimse karşı çıkmaz! Çünkü kaynak Kuran. Hepimizin inandığı kitap. Önce Kuran ayetlerini okuyalım, sonra sıra şeytan ayetlerine de gelecek! Ve karar vereceğiz peygamberimizin mi yolundan gidiyoruz, şeytanın mı!!! Yazının bundan sonrasını, yanlış anlamaya mahal vermemek için lütfen çok dikkatli okuyalım. Çünkü biraz da düşmanımıza (şeytana) empati yapacağız. Diyelim ki peygambere uyan değil de doğru yoldan sapmış ve şeytana uymuş olan biziz diye düşüneceğiz! Şeytan apaçık olarak alıntıladığımız ayetlerde yazan hususların tam tersini bize dayatmayacak mıydı? Evet! O halde ne yapar bakalım… 9-Tevbe 3 Ve büyük Hacc günü, Allah’tan ve Resulünden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resulü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. Küfre sapanları acıklı bir azabla müjdele. Tevbe Suresine ait olan bu ayette “Allah’ın elçisinin müşriklerden uzak olduğu, şirkten uzak durmak için tevbe etmek gerektiği, bunu yapmayıp küfre sapanları azap beklediği,” açıklanmış olduğuna göre tam tersi şöyle olur “müşriklere yaklaşıp onlardan olmak, şirkte olup tevbe 166 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL etmemek ve böylece küfre sapıp azabı hak etmek” O halde şeytan olsak bunları açıktan söyleyemeyeceğimize göre, buraya nasıl bir hile koymalıyız ki insanları kandıralım? Önce şirke soktuğumuz kişinin şirkte olduğunu anlamamasını sağlamalı değil miyiz? Bunun en kolay yolu başkasını ona hedef göstermek, başkasının şirkte olduğuna, kendisinin doğru yolda olduğuna inandırmak ve onun aklına başka güzel afyonlar verip uyutmaktır. O afyon da peygamberi seviyor olmamız olabilir mi? Ne dersiniz? Madem peygamberi herkes seviyor, şeytan da bu sevgiyi şirke dönüştürmeye çalışabilir mi? Yoksa bu kadar da şeytan olamaz mı diyeceksiniz! Unutmayalım o bizim düşmanımız, yeryüzüne onunla düşman olarak indik… Bu ayetin tam karşılığı olacak şeytan ayeti böyle bir şey olabilir mi: “O müşrikler öyle kimselerdir ki iki cihan sultanı, yaratılmışların şahı kutlu nebi Ahmet Muhammed Mustafa (s.a.v.) efendimizin sünnet-i seniyyesinden ve temsil derinliğinden insanları uzaklaştırmak için onun sözlerini akılları sıra yalanlayarak İnsanlığın İftihar Tablosunu sadece Allah’la kul arasındaki bir postacı gibi aciz bir insan durumuna düşürürler. Nezaketi lisaniyemizi bozmamak için bu tip inanç biçimleri için sapıklık kelimesini de kullanmayabiliriz (!) Tövbe etmedikleri sürece bunlar, Müslümanların içine nifak tohumu ekenlerin ta kendileri ve İslam âlemi için en tehlikeli bidatlere sahip olanlarıdır. Onları azabın en şiddetlisi beklemektedir. HafizenAllah!” 167 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Allah’ı aciz bırakma gayretine giren kim sizce? Şeytanın bu foyasını ortaya çıkaran biz Kuran ehli mi miyiz yoksa peygamberin yolundan gittiğini iddia edip peşlerindeki masumları zehirleyenler mi? Bizim gibi insanlar, kendini din alimi diye tanıtan ama bilerek bilmeyerek şirk yolunda gidenlere karşı hem kendi nefsimizi hem de masum inananları uyarmaya gayret edip Kuran safına çekmeye çalışırken, şeytanın hemen her sözü bu masum insanları Kuran’dan uzaklaştırma gayretindedir. Kim doğru söylüyor? Yalancı olan biz miyiz? Peygamberimizin vasfı şirkten uzak olmaksa bunu yapan filanca hocaefendilerin peşinden gidenler mi yoksa Kuran’ı rehber edinenler midir? Alın size peygamber sünneti işte. “Şirkten uzak durmak” Nefsinize sorun; kim peygamberi takip ediyor? 41-Fussilet 6 De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım. Yalnız, bana şu vahyolunuyor: “Sizin İlahınız, sadece bir tek İlahtır. O halde O’na yönelerek doğru yolda yürüyün, O’ndan af dileyin! O’na eş, ortak uyduranların vay haline! Fussilet Suresindeki bu ayette “Peygamberin de bizim gibi bir insan olduğu, Allah’ın tek bir İlah olduğu, ona yönelmek gerektiği, ondan af dilenmesi gerektiği ve ona eş ortak uyduranları azap beklediği” açıklanmış olduğuna göre tam tersi şöyle olur “Peygamberin bizim gibi bir insan olmadığı, Allah’ın tek ilah olmadığı, Allah yerine başkasından af beklenmesi ve eş ortak icat edilip Allah yerine ona yönelinmesi” 168 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL O halde hile kuran şeytanın ayeti şöyle olabilir mi? “Allah’ın habibi, iki cihan serveri, şanı yüce peygamber efendimiz (s.a.v.)in ümmetinden en çok övündüğü kimseler şunlardır ki; onun yolundan gidip, onun derdiyle dertlenip, onun ilmiyle ilimlenen Allah dostlarıdır bunlar. Ben-i İsrail peygamberlerinden bile üstündürler. Hele bir tanesi vardır ki zamandan da mekândan da münezzeh olarak halen dipdiri olup aynı anda birçok yerde bulunabilir ve her mümin kulun yardımına yetişir. Cinniler onun adını duyunca korkudan dağılıp kaçacak yer ararlar. Kutuplar ve geçmiş nebiler bile ondan medet umar. Sizden birisi o gavs-ı azamın adını aklına getirdiği an bile korkudan emin olur, bütün belalar ise def olur gider.” Ayetteki peygamber sünneti Allah’a yönelip ondan af dilemektir. Fatiha suresinden beri aynı konu; yalnız ondan yardım istemektir… Peki filanca gavs-ı azamdan yardım dileyenler doğru yapıyor olabilirler mi? İşte sünnet. Sadece Allah’tan yardım dileyenler mi peygamber yolundan gidiyor yoksa gavsı azamlardan da dileyenler mi? Nefsinize sorun; kim peygamberi takip ediyor? Kim sünneti uyguluyor? 46-Ahkaf 9 De ki: “Peygamber olarak gelen ilk insan ben değilim ki! Dünya hayatında benim ve sizin başınıza neler geleceğini bilemem. Ben sadece bana ne vahyediliyorsa ona uyarım. Çünkü ben açıkça uyaran bir elçiden başka bir şey değilim.” 169 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Ahkaf suresine ait bu ayette “Peygamber olarak gelen ilk insanın bizim peygamberimiz olmadığı, geleceği bilemeyeceği, ne vahyedilmişse ona uyduğu ve açıkça uyaran bir elçi olduğu” açıklanmış olduğuna göre çok uzatmayayım, tam tersi şeytan ayeti şu değil midir: “Bizim peygamberimiz ilk peygamberdir, bütün peygamberlerden önce yaratılmıştır ve hepsinden üstündür. Kıyamet günü bütün peygamberler nefsi, nefsi diye inlerken peygamber efendimiz ümmetini soracaktır. O gaybı en iyi şekilde bilir. Çünkü Allah isterse gaybı dilediğine bildirir. Seven habibiyle sırrını paylaşmaz mı? Sadece Kuran’daki vahiylere değil ona sır olarak indirilen esasen ikinci bir vahiy kitabına sahiptir. Bunlar da hadisler vasıtasıyla bize kadar gelmiştir. O sadece bir elçi değil aynı zamanda ilk yaratılan ruh ve bütün âlemlere nurdur. İki kâinatın efendisidir o. Onun sözleri direkt olarak sahabe-i kiram vasıtasıyla ve emin raviler yoluyla bugüne kesintisiz gelir. Allah elbette o hadisleri de Kuran gibi koruyacak kadar merhametlidir. Yoksa bugün namaz bile kılamazdık!” Ahkaf 9’daki peygamber sünneti nedir? Ne vahyedilmişse ona uymaktır. O halde sadece Kuran’a uymak mıdır bu, yoksa Kuran’la beraber hadislerin tamamına, ayrıca filanca imamların kitaplarına, artı ciltler dolusu kasidelere, artı nurlarla bezenmiş (!) külliyatlara… mı? Nefsinize sorun; kim peygamberi takip ediyor? Kim ehl-i sünnet!!! 170 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 28-Kasas 49 De ki: “Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa’ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur’an’dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ben de ona uymuş olayım.” Kasas suresine ait bu ayette Allah peygamberimize “Allah’ın indirdiği kitaplardan daha hayırlısı varsa onları getirebilirseniz getirin de, ben de ona uyayım” şeklinde müşriklere meydan okumasını emrediyor. Peki bunun tam tersi olan hileli şeytan ayeti şu değil midir? “Allah’ın ipi vasfında çok faydalı eserler vardır. Herkes kendi aklı ile Kuran’a anlam veremeyeceğinden bu kitaplara yönelinmelidir. Onlar da Kuran’da söylenilenden farklı şeyler söylemezler. Onu en iyi biçimde açıklarlar. Hele bazı kitaplar vardır ki zamanın müçtehidleri tarafından Kuran’ın çağdaş tefsiri olarak yazılmış, daha doğrusu ilhamen yazdırılmış ve rüyalar vasıtasıyla Resulullah tarafından onaylanmıştır. Bütün mevcudat, lisan-ı haliyle buna şahiddir!” Allah’ın ayetindeki peygamber sünneti nedir? Elbette en doğru kitabın ardından gitmektir. O halde peygamberi takip edenler Kuran’ı rehber edinenler mi, filanca kitapları takip edenler midir? Maksadım herhangi bir adres göstermek değil, içinde bulunduğumuz hali gözler önüne sermek sadece. Dönüp ayetlere tekrar bakalım, sonra soralım kendimize: Hangimiz şeytanın yolundan, hangimiz peygamberimizin yolundan gidiyoruz!!! Nefsinize sorun, nefsinizi ikna edin bakalım; kim peygamberi takip ediyor? Kim etmiyor? Sünnete uyan kim? 171 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL İstediğiniz ayeti siz de alın ve tam tersini uydurun, göreceksiniz ki bir şekilde şeytan da karşılığını aynı şekilde uydurmuştur… O halde Kuran’ın manasını bilmeyen, şeytanın oyuncağı olmaz mı? O halde dininin kitabını okumayan neyin farkına varabilir! Belki kimilerimiz diyecek ki “iyi de bazı kitaplardan faydalanmıyor muyuz?” Evet araştırmacı bir insan sadece bazılarından değil açıkça şirk olan kitaplardan da faydalanır. İçlerinde elbette ki çok faydalı ve dosdoğru kitaplar da vardır. Doğruyu bulma ve yanlışı gösterme yolunda her şey okunur. Ama Kuran’ı okutmaya teşvik etmedikten sonra en iyi tefsir kitabı bile eksik kalacak ve insan sözleri olduğu için okuyucusunun aklındaki “Allah’ın sözleri”ni okumamış olmanın eksikliğini gideremeyecek, yani bilinç dışı bile olsa bir şüphe, bir müphemlik bırakacaktır. Ama Kuran’ı okuyan şüphelerinden kaçmaz, onlardan birer birer, üçer beşer, onar biner sıyrılır. Kuran’ı okumamış insan ise dinini Kuran dışı kaynaklardan öğrenmeye kalkıştığından çok büyük ihtimalle birçok şirk kokusu saçan kitapların ve onları takip eden sözde âlimlerin tesiri altında kalacaktır. Bir kitabın içinde birçok doğru bulunabilir. Hatta yüzde doksan dokuzu iman ve itikat konularını gayet güzel örneklerle açıklayabilir. Fakat unutmamalı; koca bir bardak suya damlatılan bir gram zehir o suyu içeni zehirlemeye yetecektir. İşte şeytanın hilesi de böyle değil midir? Şeytan doğru yola oturacağını söylememiş midir? 172 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Koca bir külliyata bir şekilde giren ya da sokulan üç beş şirk de benim gözümde o zehirli su gibidir. İsteyen gider o bardaklardan içer, ama Allah’a güvenene billur pınar başı gibi Kuran yeter… 173 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şèyTàNıN foyàsı Şeytan Nasıl Aldatır? Çoğu kimse şeytanı ve kötülüklerini somut olarak karşısında göreceğini ve hiç düşünme zahmetine bile girmeden onun yanlışlarını apaçık fark edebileceğini sanıyor. Şeytan sanki açıkça Allah yok diyecek, sanki açıkça Allah’a şunu şirk koşun diye zorlayacak, sanki namaz kılmayın, oruç tutmayın diyecek, sanki alenen günah işlemeyi övecek veya sanki Kuran’ı okumayın diyecek de Müslüman bir insan da ona karşı çıkarak bu şekilde nefsiyle olan cihadını kazanacak! Şeytan bunları açıkça bu şekilde söyleyecek ve foyasını meydana çıkaracak kadar cahil ve aptal mıdır? Şeytan düşmanlığını hile ile gizler, tuzak kurarak insanları aldatır. Bir insanı öldürmeye niyet eden katil “al bunu iç” diyerek zehri sunmaz. Öldüreceği kişinin sevdiği bir yiyeceğin içine döküverip verir. Nuri Alço’nun filmlerinde canlandırdığı tecavüzcü karakteri misali uyuşturucu hapını gizlice kızın gazozuna atar. Üçkâğıtçı, bul karayı al şu kadar parayı diyerek cazip vaadlerde bulunur. Sapık, kaçıracağı çocuğu çikolatayla kandırır. Savaşta düşman düşmana en büyük zaiyatları aldatma 174 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL taktikleri ile gaflete düşürüp baskınla verir. Hal böyleyken şeytanın insanı hilesiz ve vaatsiz mi kandıracağını sanıyoruz! 4-Nisa 120 Şeytan onlara sadece vaadlerde bulunur, birtakım kuruntularla oyalar. Şeytan aslında onlara kuru bir aldatmadan başka ne vaad eder ki! Şeytan Allah’a inanan bir insana “sakın namaz kılma” der mi? Öyle bir şey diyerek yüzündeki maskeyi çıkarır mı? Ama türlü vaatlerle namazımızı öyle bir hale getirir ki namaz namaz olmaktan çıkmış, amacından sapmış olur. Anlamadan, ne dediğini bilmeden, Allah’a neden ve nasıl yalvaracağını düşünmeden, hiç şükretmeden ve istemeden, içi dinen bomboş bir namazı emreder ki Allah’ın emri yerine gelmesin de günü geldiğinde o namazlar yüzümüze fırlatılsın! İşte böyle bir namazda Allah’la irtibat kurmak, O’nu yüceltmek, O’ndan af dilemek ve O’ndan istemek gibi gerekli işler yerine Şeytan ister ki; namazda Allah’ın huzurunda olduğunu hissetmek adına, kulağının yumuşağına, ayağının topuğuna, burnundaki nefese, kalçasındaki kaşınmaya odaklansın insanoğlu! Sağ ayağını dik tutmasına, secdede parmaklarını açmasına kapamasına, okuduğu duada parmağını kaldırırsa daha iyi şahit olduğuna, saçının teli görünürse namazının bozulacağına, ha harfi yerine he harfini okursa (o bilmediği) anlamın zıtlaştığına, hangi sureyi önce hangisini sonra okuyacağına odaklansın da bir tek Allah’la irtibata 175 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL odaklanmasın insan! İster ki kaçıncı rekâtta olduğunu önemsesin de, kaçıncı rekâtta olduğunu düşünerek Allah’ı unutsun! İnsanları Allah’ı zikretmekten alıkoymak için öyle bir söz uydurur ki; böyle takıntılarla namaz kılanlar esnediklerinde Allah’ı değil korkuyla Şeytan’ı hatırlasınlar da onu zikretmiş olsunlar. İster ki araya şeytan girmesin diye yirmi santime sıkışıp iki kişilik yerde üç kişi saf tutsunlar, namaz kılarken birbirlerine çarpsınlar da namazlarına konsantre olmasınlar, böylece namazda gerçeği düşünüp uyanmaktan alıkonulsunlar. İster ki aldığı abdest oldu mu olmadı mı, bozuldu mu bozulmadı mı diye vesveseye düşüp onu düşünsün de Allah’ı düşünmesin hakkıyla! İster ki ne kadar çok kılarsam o kadar sevap kazanırım diye düşünerek hızlı hızlı kılsın da dilinde dönen kelimelerin anlamı kalbine dönmesin! Namazla ilgili tüm vesveseleri yazmaya kalksak bırakın bu makaleyi, herhalde bir kitap oluşturacak kadar veri vardır hepimizin aklında. Üstelik bu veri deposuna (kimilerine göre) dinini öğrenemeyecek kadar aklı eksikler bile sahiptir! O halde “Kuran’ı herkes öğrenemez” tezinin aksini ispattır bu. Çünkü bu kadar gereksiz bilgiyi öğrenebilen akıl bence Kuran’ı da elbet yeterince öğrenebilir. Ama bu durum Şeytan’ın işine gelmez o başka… 26-Şuara 221,222,223 Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi? Onlar, gerçeği ters yüz eden, günaha düşkün olan her yalancıya inerler. Çünkü o iftiracılar şeytanlara kulak verirler, esasen onların çoğu yalancıdırlar. 176 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Şeytan Allah’a inanan bir insana “Allah yok” der mi? Peki şeytan Allah’a inanan bir insana “Allah’la beraber bunlara da tap, O’na şirk koş” der mi? Böyle gereksiz bir riske girer mi? Girmez elbette. Onun yerine içmekten hoşlandığınız gazozun içine hap atar. Öyle sözler uydurur ve öyle vaatler verir ki ancak bu şekilde Allah’ın yolunda olunması gerektiğini size dayatır. Peygamber sevgisini şirke dönüştürür. İlim adamı sevgisini şirke dönüştürür. Yetmezse ashabı kullanır, ehli beyti kullanır, malı kullanır, mülkü kullanır, kadını ve erkeği kullanır, devlet büyüğünü kullanır, büyük (!) adamları kullanır, küçük adamları kullanır… Neyi ya da kimi seviyorsanız onu kullanır. Sonra da parmağına taktığı büyük (!) zatların ağzından konuşur ve zehrini kusar durur. Allah’ı dünyevileştirir. Şöyle ki; gelmiş geçmiş peygamberlerin, gelen geçen evliyanın, velinin, hocaefendinin, seyidin, kutubun, gavsın ve türlü uyduruk makamların yolgeçen hanına dönüştürür Allah’ın makamını! Havada uçan mollalar, zamandan münezzeh veliler, yollarda karşılaşılan peygamberler, meleklere fırça atan hocaefendiler, Allah’la pazarlık yapan elçiler, yazdığı kitabı peygambere imzaya çıkaran üstadlar, Hızır’laşan imamlar, şefaatçiilik yarışına giren Allah dostları… Saysam bitmeyecek, bunun için de ayrı bir kitap gerek… Bu saçmalıkları dinleyenlerse din adına bir şey kazanamamak bir yana dursun, sadece kendilerinin Allah dostu olmadığına ikna olurlar, başka bir şey değil! Neticede şeytanın istediği de budur. İlginçtir ki bu (sözde) Allah dostlarının gittikleri iddia edilen 177 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yoları incelerseniz göreceksiniz; Allah’a bu kadar (sözde) yakınlıklarına rağmen Kuran’ın manasına giremeden birbirini tekfir eder, tartışır ve hizipleşir haldedirler. Buna rağmen, bu halleriyle peşlerine bir sürü saf insanı takıp, kendilerine kul edip götürürler. 22-Hacc-3 Öyle insanlar vardır ki, hiçbir bilgiye dayanmaksızın Allah hakkında tartışıp durur, her azgın ve hayâsız şeytanın peşine takılır. 36-Yasin 61 Bana kulluk edin, doğru olan yol budur. Şeytan Allah’a inanan bir insana “oruç tutmayacaksın” der mi? Böyle aptalca bir davranış yerine namazda olduğu gibi oruçta da bir sürü takıntıyla ibadetin özünü gizlemeye çalışır. Türlü kısıtlamalar getirir. Bozulacağından korkutur. Usandırır. Sonra bir de bakarsınız ki en akla hayale gelemeyecek şeylerden ötürü “acaba orucum bozulur mu?” diye imamlara koşmaya başlar insanlar. İnsan hayatında öyle günler olur ki iş yoğunluğu yüzünden sabah içtiğini bile hatırlamadığı bir bardak çayla hiçbir şey yemeden ve içmeden akşamı eder de, oruç tuttukları günlerde iş güç yapamayacak hale gelirler ve sürekli oruç tuttuklarını belirtir biçimde sızlanıp dururlar. Allah’ı hatırlamak yerine her gördükleri yiyeceğe iştahla bakar, normalde ilgilenmeyecekleri haramdan bile takıntılı dikkatleri nedeniyle gözlerini koruyamazlar. 178 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Şeytan ister ki insan orucu bir eza gibi hissetsin. İster ki oruç tuttuğu için gözü yiyene takılsın da kendi ibadetini düzeltmek yerine başkasının ibadet etmeyişine hiddetlensin. Bu yüzden anlaşmazlıklar, kavgalar çıksın ve hatta oruç tutan tutmayanı Allah adına öldürsün! Ama kendi eksiğinin ve zaaflarının farkına varıp da düzeltmesin! Orucun içi boşalıp sadece şöyle bozulur mu böyle bozulur mu vesveseleriyle bencilane hale gelip sadece kendi alacağı sevaba odaklanılsın, aç ve açıkta olan insanların varlığı kimsenin aklına gelmesin! Gelirse de iki kilo peynir parasıyla fitre diye iş geçiştirilsin. Sözüm infakı değersizleştirmek gibi alınmasın. Azı da çoğu da çok değerlidir. Ama şeytan, aç yine aç kalırken, tok yine kuş sütlü iftar sofralarında tok olarak yaşamaya devam etsin ister. Bu da ayrı bir kitap olur sanırım… 36-Yasin 62 Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz? Maalesef birçoğumuz işletmiyorduk Allah’ım! Zannediyorduk ki şeytan sadece meyhanede, k..hande gezer de insanları dinden o şekilde uzaklaştırır! Oralarda olmadığımıza göre de bizim için mesele yoktu!!! Zannediyorduk ki camide, tekkede, dergâhta, yatsıdan sonra din iman konuşulan evlerde şeytan çaresiz kalır! Zannediyorduk ki şeytan bize “Kuran’ı boşverin” dediği an onu tanırız!!! Oysa şeytan Allah’a inanan bir insana “Kuran okuma” der mi? Şeytan en cahil olarak gördüğü insana bile bunu diyecek kadar fikirsiz olabilir mi? Aksine “okuyun” der. Hem 179 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL de öyle bir okuyun ki önce güzelce dualar ederek abdestinizi alın, sonra noktasından virgülüne ezberleyin, ha’sından hı’sına elif’inden lamelif’ine aman hata yapmayın diye üzerine titrer. Okuduğuna okuyacağına pişman etmeye çalışır. Namazla, niyazla birleştirip onları yaparken de aman böyle okuyun der. Aman Arapça okuyun der. Aman şunu okumazsan namazın olmaz, bunu okumazsan namazın bozulur der. Kendi anladığın dilde okursan sakın ha, günaha girersin der. Kuran okuma yarışmalarına katılmayı, en ünlü hafız olmayı vaadeder, tecvidin köküne dalınmasını ister. Eğer Arap’sanız iş değişir tabi! Orada da sanatsal, şiirsel okuma ve makam sevdaları başlar, anlam yine kimsenin umurunda olmaz! Şeytan ister ki kimse Allah’ın mesajını anlamasın. Derdi odur. Kimse ayetlerin anlamı üzerinde düşünmesin ister. Bunun için aklı küçümser ve küçümsetir, okumak isteyenin kalbini sahibine küstürür, türlü hilelerle korkutur, Kuran’a anlamak için yöneleni ise imandan çıkma vesvesesi ile ürkütür. Ama şeytanların asıl musallat olduğu kişiler Kuran’ın mesajlarından uzak duranlardır. Keşke bilebilseydi insan! 43-Zühruf 36,37 Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar. 180 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 58-Mücadile 19 Şeytan onları sarıp kuşatmıştır; böylelikle de onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. İnsan Allah’a yönelirse şeytanın hareket alanı o ölçüde daralacaktır. Allah onu ve hilelerini müminlerden uzak tutsun… Biz Allah’a ve kitabına yöneldikçe o zaten Allah’ın izniyle çaresiz kalacaktır. 3-Ali İmran 175 İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü’minlerseniz, Ben’den korkun. 41-Fussilet 36 Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın! Çünkü en iyi işiten O’dur, en iyi bilen O… Aldanmayıp Şeytan’ın foyasını ortaya çıkartmak isteyen bir mümin derin bir güvenle Allah’a ve gönderdiği ayetlere sarılmalıdır. Çünkü… 16-Nahl 99 Şüphesiz ki, onun iman edenler ve Rabbine güvenenler üzerinde hiçbir gücü yoktur. 181 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çocuk ÀkLı iLè ĐüşüNèßiLsèk Hangi Evliya? Hadi kendimizi, kirli bilgilere bulaşmamış küçük bir çocuk yerine koyup düşünelim bugün… “Hangi Evliya?” “Tövbe de!” diyerek ve yerinde titreyerek uyardı çocuğu “O o kadar ilim sahibi kıymetli bir zat, şeyh efendinin bir daha sakın elini öpmemezlik yapma!” Küçük delikanlı başını öne eğdi, biraz düşündükten sonra saçıyla kaşının arasını iki parmağıyla hafifçe sıvazlayıp “ama neden” dedi “Sen benim büyüğümsün. Senin elini öpünce mutlu oluyorum. Çünkü sen beni seviyorsun. Ama o adam neden elini öptürüyor ki bana? Beni sevdiğini bile bilmiyorum.” “Oğlum o bizim şeyhimiz. Çok şey biliyor. Allah ona ilim vermiş.” 182 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Çocuk kaşını kaldırıp sorusuna devam etti “Biz de insan değil miyiz, biz de çok şey okuyup ondan daha da çok bilgi edinemez miyiz dede?” Yaşlı adam gözlerini devirirken başındaki örme takkeyi düzeltip “Bak” dedi “Okumak iyidir oğlum, her şeyi oku öğren tabi. Büyük adam ol. Çalış, zengin ol. Ama biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım, Kuran’ı onun gibi anlamamız, onun seviyesine çıkmamız mümkün değil. Kuran Allah’ın kelamı. Herkes anlayamaz. Onlarsa Allah’ın dostlarıdır. Onlara Allah kendi katından türlü mucizeler, türlü kerametler hediye etmiştir.” “Ama!” dedi çocuk “Allah neden ayrım yapıyor? Ben Allah’ın dostu değil miyim? Benim suçum ne? Allah beni benim onu sevdiğim kadar sevmiyor mu?” Adam bir silkindi ve ağzındaki nefesi sinirli biçimde üflerken bir an durup cevap verdi. “Yavrum bak” dedi “Günaha sokma beni! Allah’tan hesap mı soruyorsun? Evliyalar senin gibi sorup dursalardı evliya olabilirler miydi? Düşün.” “Düşünüyorum” dedi çocuk “O yüzden soruyorum. Evliyalar eğer soru sormadıysalar cevapları nasıl buldular da o kadar ilim sahibi oldular?” 183 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Allah onlara doğuştan ilim verdi, hikmet verdi yavrum. Peygamber soyundan olanı var, şeyhinden hilafeti olanı var, nice kutup’ların talebeleri var! Bu kadar türbede tekkede ne değerler var biliyor musun sen?” “Peki!” dedi çocuk “Benim suçum peygamber soyundan gelmemek mi? Sen evliya değilsen, benim suçum ne? Ben de Allah dostu olmak istiyorum. Ama Allah senin söylediğin gibi doğuştan ayrım yapıyorsa o zaman bu haksızlık olmaz mı?” Adam iyice sinirlenmeye başladı ve “Ya sabır!” deyip tesbihine sarıldı. “Ama biz de kendi haddimizi bilerek ilim sahibi olmak için Kuran okuyoruz bak” dedi torununa. “Okuyoruz da dede!” dedi çocuk “Ben hiçbirşey anlamıyorum ki okuduğumuzdan! Allah neden yabancı bir dilde gönderdi ki Kuran’ı? Türkçesi yok mu bunun?” “Arapça Cennet dili oğlum. Türkçesinden anlayamayız zaten. Türkçesinden okursan kelimelerin anlamı değişir. Yoldan çıkarız. İşte o yüzden bu âlimleri dinliyoruz ya! Onlar bize anlatıyorlar ne güzel.” Çocuk ikna olacak gibi değildi, kafasını hala karıştıran şeylerden biri daha döküldü dudaklarından. 184 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Demek ki Allah dostu olmak için Arapça bilmek lazım!” Adamın gözü parladı. “Keşke öğrenebilsek!” dedi “ama öğretmediler, dilimizi bozdular. Neyse ki Kuran’ı okuyabiliyoruz yüzünden. Hiç merak etme Allah bize onun nurunu indirir. Ben nasıl anlıyorsam sen de anlarsın. Ezberlemeye devam et.” “Tamam dede” dedi çocuk “ezberleyeceğim ama bir sorum var! Sen anlıyorsun ya…” “Söyle yavrum” dedi adam sevinçle. Nihayet torunu yola geliyordu! “Ben daha küçüğüm öğreneceğim. Sen bu güne kadar o kadar tecvidli Kuran okudun, vaaz dinledin. Her gün beş vakit namaz kıldın. Biliyorsundur. Defalarca söylemişsinidir..” “Evet!” diye devam etmesini istedi dedesi merakla. “Günde kırk rekât namaz kıldığına ve her rekâtta altı defa söylediğine göre bilirsin. “Subhane Rabbiyel ala! ne demek dede?” 185 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Dedesi irkildi “şeyy!” dedi sustu. Beklemiyordu böyle bir soru. Çocuksa devam etti. “Onu hatırlayamadın galiba dedeciğim. Peki Subhane Rabbiyel aziym, ne demek?” “Şimdi hatırlayamadım oğlum ama…” derken sözünü kesti torunu. “İyya kenağbudu ve iyyakenestain, ne demek dede? Onu da her rekâtta okuyoruz ya!” Cevap gelmeyince çocuk devam etti. “Ya subhaneke duasında, ettehiyyatü’de, salli ve bariklerde, kulhüvallahu’da, innaeğteyna’da ne diyoruz dede?” Dedesi neye uğradığını şaşırmıştı. Ağzında gevelemeye çalışırken çocuk devam etti. bir şeyler “Peki dede bizim vaazını dinleyip her gün büyük alim diye övdüğümüz şu sevdiğin adam bu güne kadar bunların bir tanesinin anlamını öğretmedi de, ne anlattı size!!!” 186 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Oğlum iyi bir Müslüman olmayı öğretti o bize.” dedi adam ama kündeye gelmiş gibiydi. “Son olarak dede şeyi sorayım, hani ilk namaza başlarken söylüyoruz ya Allahu Ekber diye, o ne demek, onu biliyor musun?” Adam altın bulmuşcasına sevindi “Tabi oğlum” dedi “Allah uludur, büyüktür, eşi benzeri yok demektir.” “Bunu nereden öğrendin dede, bizim şeyhimizden mi?” Yaşlı adam, gözleri uzaklarda bir yere takılmış gibi dondu kaldı bir an. “Yok oğlum” dedi “ondan değil!” Bir an sustu ve mırıldanır gibi devam etti “Başka birinden!” “O kim dede? Merak ettim, onun da tekkesi türbesi var mı?” Adam bir an düşündü ve elindeki tesbihi koparıp atarken torununa dönüp “Onun da var” dedi “Onun bile var! Tekkeleri de var, türbesi de! Müritleri de! Onu bile şeyh edinenler var!” 187 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Torununa sarılıp öptü adam ve yaşarmaya başlayan gözlerini kapatıp yalvardı. “Tövbe YaRabbi! Tövbemi kabul et YaRabbi! Sen bu çocuğa iki dünyasında da saadet ver Allah’ım! Taştan su çıkarırsın. Hangi evliya, bir çocuk kadar tesir eder bir insana! Hangi velinin sözü, bir çocuğun sözü kadar saftır! Ne büyüksün sen!” 188 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL fuTßoLLà źàmàNà vè hàyàTà ÀTıf Futbol Mezhepleri ve Köle Taraftarlık Futbol… Bir oyun, bir eğlence, bir oyalanma… Oysa stadyumun dışında gerçek bir hayatımız var. Fakat bazen ortam öylesine geriliyor ki yeterli tedbirler alınamazsa taraftar hareketleri nedeniyle çok vahim olaylarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Peki, bu kadar önemli mi bu futbol! Ya da bizim için futbolu bu kadar önemli hale getiren başka etkenler mi var! Alt tarafı top! Üst tarafı ve arkası nedir acaba! 6-En’am 32 Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu ise, fenalıklardan sakınanlar için daha hayırlıdır, hâlâ akıllanmayacak mısınız? Allah bu ayette dünya hayatımızın bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey olmadığını ikaz ediyor bize. Rüya içinde rüya misali; şu futbol sevdamız ve futbol maçı esnasındaki gereksiz bağlanmalarımızı düşünerek ayette dünya hayatı yerine futbolu, ahiret hayatı yerine de stadyumun dışındaki hayatımızı koyalım. Bakın ayet ne hale geliyor: “Futbol bir oyun ve oyalanmadan 189 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL başka bir şey değildir. Stadyumdan çıktıktan sonraki gerçek hayatınız daha önemlidir, hala akıllanmayacak mısınız?” Ne kadar da doğru değil mi? Futbolu ve onu seyretmeyi sadece bir oyun, bir eğlence olmaktan çıkarıp sanki hayat futboldan ve bölünüp, hizipleşip oradaki takımlara taraftar olmaktan ibaretmiş gibi görmeye başladığımız an kavga etmeye, küfretmeye, birbirimizin boğazını sıkmaya başlıyoruz. İçimizde bunun sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunun farkına varanları ise “burası sinema, tiyatro değil, küfretmeyen taraftar bizimle değil” diye rahatsız ediyoruz. Oysa onlar aklını çalıştıranlar değil mi? Maç bittikten sonra gerçek hayata döneceklerini ve otobüse binip burada sövdükleri diğer takım taraftarlarıyla aynı semte gideceklerini unutmuyorlar. Burada geçici bir süre kalacaklarını biliyorlar. Ama birileri çıkıp stadyumun dışında bir hayat olmadığını ve futbol dışındaki hayatın hiçbir önemi olmadığını ve hatta şu maç dışında bir hayat olmadığını iddia ederse ne kadar da saçmalamış olurlar değil mi? 29-Ankebut 64 Düşünseler şunu da anlarlardı ki: bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir. Keşke bunu bir bilselerdi! İşte o saçmalayanlar “düşünselerdi anlarlardı ki bu stadyumdaki maç geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve asıl 190 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bizi bekleyen hayat dışarıdadır. Keşke bunu bir bilselerdi!” Ama bilmiyorlar işte! Zannediyorlar ki hakeme söverek, karşı tribüne küfrederek, ayağı burkulan karşı takım futbolcusunun bu halinden memnuniyet duyarak, oyunu kazanmak adına her şeyi mubah görerek, kalecinin gözüne lazer tutarak, yedek kulübesindekilerin başına bozuk para atarak ve ilahlaştırdıkları futbolcuları ve çaprazdan doksana attıkları golleri kutsayarak mutluluğa erecekler! Oysa bu maçın sonucundan nemalanacak olanların, milyon dolarlarına kavuşacak olanların, reklam ve yayın gelirlerini artıracak olanların, stadyum gelirini cebine indirecek olanların hiçbiri bu tribünde bağırıp çağıranlar olmayacak! Taraftarlar sadece oyun ve eğlenceden ibaret bir dönemin canlı tanıkları olacaklar. Stadyumdan çıktıklarında gerçek kazananların kendileri olmadığını, sıkış tıkış bindikleri toplu taşıma vasıtalarında fark edecekler. Bu sırada ilahlaştırdıkları futbolcu ve kulüp yöneticileri özel otobüsleriyle önce kulüp binasına, oradan da son model arabalarıyla milyon dolarlık villalarına giderken yanlarından geçecekler. Aynı esnada taraftarlar hala sokaklarda maçın kritiğini yapıyor ya da hakem hatalarını eleştiriyor ve hatta birbirleriyle bu yüzden kavga ediyor olacaklar. Ardından taraftarların bu geçici eğlenceyi sevmelerinden faydalanan SarayBahçe yöneticileri stadyumlarını milyonları uyuttukları muhteşem bir TaştanBeşik haline getirecek, bu 191 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sayede kestikleri makbuzlarla insanları oyalamaya devam edecekler… Bu da yetmeyecek özel kıyafetler (formalar) ve takılar tasarlayarak onları sattıkları taraftarları aidiyet duygusuna hapsederek paralarını stadyum dışlarında da yemeye gayret edecekler… İleri derecede köleleştirdikleri taraftarlarını “tek doğru yolun!” kendi takımlarının taraftarı olduğuna ikna ederek her yanlışlarını da savunduracak milyonlarca bedava avukat haline getirecekler… Yine de doymayıp rekabeti ayakta tutacak söylemlerle sürekli gaza getirdikleri taraftarların haksız yolla paralarını yemeye devam edecekler… Buna rağmen köleleşmiş taraftarlar doğru yolda olduklarına inanmayı ve seve seve bu ilizyonu seyretmeyi sürdürecek, normal hayatlarını bile maçlara ve galibiyetlere göre ayarlamaya çalışacaklardır. Aynen din tüccarlarının saf dindarlara yaptığı gibi! 9-Tevbe 34 Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar… Futbol dünyasının dinde hizipleşme dünyasına ne kadar benzediğini anlatmaya çalıştığım bu benzetmelerden sonra şunu da hatırlatmak istiyorum ki futbol çoğu zaman toplum mühendisliğinin bir aleti olarak kullanıldı. Paralı ya da hatır yollu şikeler yapıldı. Savaş silahı olarak kullanıldı. Neredeyse bir dine dönüştürüldü. Endüstriyel bir canavar haline getirildi. Mezhepsel ya da milliyetçi çatışmaları körüklemek için kullanıldı. Bir uyuşturucu olarak insanların damarlarına enjekte 192 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL edildi. İdeolojik ayrışmaları derinleştirmek için bir araç oldu. Çünkü futbol kesinlikle sadece futbol olarak kalmadı! Meşin yuvarlak, top yuvarlak denip her tarafa doğru yuvarlandı! Taraftarlık zaman zaman öyle noktalara getirildi ki en salim selim adamlar bile taraflı düşünmenin zirvesine çıkıp normal şartlar altında beyaz dediklerine siyah, çirkin dediklerine güzel dediler. Top kafalı insanlar annesi babası vefat ettiği gün maça gidebildiler. En uysal bildiğimiz insanlar diğer takım taraftarlarının din, anne, eş, soy gibi en kutsal değerlerine söverken, ertesi gün o diğer takımın taraftarı olan arkadaşıyla, öz kardeşiyle, aile bireyiyle ya da akrabasıyla yüz yüze geleceğini düşünemeyecek kadar cahil bir bilinçötesini devreye soktular. Bu sosyal hipnoza insanlar öyle bir kendilerini kaptırdılar ki futbol yüzünden katliamlar, isyanlar, kavgalar ve savaşlar çıktı. Mısır’ın El Masri ve El Ehli takımları arasında çıkan kavgada 80 kişi ölürken 1000 civarında yaralı vardı. Olayın arka planında El Ehli taraftarlarının askeri rejim ve Mubarek karşıtı olması ve ordunun saldırıya müdahale etmediği iddiaları yer alıyor. Çeşitli ülkelerdeki dini, etnik, sosyal kamplaşmalar futbol takımlarına ve taraftarlarına izafe edilerek görünmez eller siyasi kavgalarını yürütüyor ve taraftarlar farkına varmadan bazı emellere hizmet ediyorlar. Protestan Glasgow Rangers ile Katolik Celtic takımının rekabeti, İspanyol Kraliyetini temsil eden Real Madrid ile Katalan Barcelona mücadelesi, Mussolini 193 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Lazio’su ile karşıt Roma rekabeti, burjuva River Plate ve taraftar cinayetlerini bir taraftarının ekranlarda gol skoru saydığı ayak takımı kulübü olarak gösterilen Boca Juniors kavgası bunlardan sadece birkaçı. 1969 yılında El Salvador ile Honduras ülkeleri arasında yaşanan öyle bir olay var ki akıllara zarar. Savaş çıkmıştır! Yanlış duymadınız, futbol maçında tetiklenen düşmanlık hisleri nedeniyle diktatörlerce yönetilen iki ülke arasında savaş çıkmış ve dört bin kişi ölürken, on iki bin kişi yaralanmış, elli bin kişi de evinden ve topraklarından sürülmüştür. Buna benzer kamplaştırma çabaları Türkiye’de de gündeme getirilmeye çok defa çalışıldı. Bunlardan etnik temelde provoke edilen Bursaspor Diyarbakırspor çatışması, mezhepsel temelde kışkırtılarak önü açılan Kayserispor Sivasspor faciası acı örneklerdir. İşte bu ikincisi, ülkemizdeki en kanlı futbol savaşıdır. Kayseri ve Sivas arasında o dönem sadece mezhepsel değil gelişmişlik seviyesine ve yatırımlara yönelik de bir sürtüşme mevcuttur. 1967 yılında Kayseri’de oynanan Kayserispor-Sivasspor ikinci lig karşılaşmasında tribünlerde tetiklenen çatışma sonucu çoğunluğu Sivaslı olmak üzere 41 kişi ölmüş ve 600 kişi yaralanmıştır. Maç öncesi Sivasspor taraftarları kışkırtılıp şehirde yağma ve yediklerinin paralarını ödememeye teşvik ediliyorken stadta iş tezahüratla başlıyor, küfürleşmeyle devam ediyor, taşlar bıçaklar uçuşuyor, yangın 194 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çıkarılıyor ve tribünlere sonunda 41 tane cansız beden seriliyor. Bu mu spor, bu mu kardeşlik! İş orada bitmiyor, ardından Sivas sokaklarında Kayserili avı başlıyor. Nedeni ise Sivas’ta çıkartılan dedikodular. Öyle ki beş bin Sivaslının öldürüldüğü ve Kayserililerin Sivaslıların kafasıyla top oynadığı bile söylenerek herkes provoke ediliyor. Sivas’ta dükkânlara saldırılıyor, Kayserili olduğu tahmin edilen insanların evleri basılıyor. Sivaslıların tepkisinden çekinen polis bile olaya müdahale etmekte zorlanıyor. En sonunda askerler devreye girerek olay sona erdiriliyor. Bu olaylardan sonra Sivas’taki Kayserililerin büyük kısmı Sivas’ı terk ediyor. Bu olayın bir benzeri 1969 yılında Kırıkkale-Tarsus İdman Yurdu maçında yaşanıyor ve dört ölü ve yüz civarında yaralı ile ancak atlatılabiliyor. 1996 ve 1997 yılları stadyumlardaki provokasyonlar sonucu en çok olay çıkan dönem olarak Türk futbol tarihimize geçiyor. 2000 yılındaki Galatasaray – Leeds United maçı öncesi İstanbul’da iki İngiliz holigan öldürülüyor ve büyük bir gazetemiz “İlk şamarı Holiganlar Yedi” gibi yakışıksız ve kışkırtıcı bir manşet atıyor. Televizyonlarda ise anüsüne Türk Lirası banknotunu sokan bir İngiliz holigan sözde sansürlenerek defalarca gösteriliyor ve böylece Galatasaray taraftarıyla birlikte Türkiye insanın tamamı da kışkırtılıyordu. 195 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Futbol tarihi yukarıdaki olaylar gibi büyük ya da küçük birçok olayla dolu. Her seferinde kaşınacak bir yara bulunup onun üzerinden kışkırtılan taraftarlar birbirlerine saldırmasalar bile sadece futbol takımının değil bir ideolojinin, milletin, dinin, mezhebin, toplumsal sınıfın ve bunlara benzer birçok ayrışmanın taraftarı olmaya zorlanmışlardır. Bunların arka planında bazen siyasi, bazen etnik, bazen de ekonomik sebeplerin yattığına inanmamak safdillik olsa gerek. Bunlardan hiçbiri bulunamazsa da yapay nedenler üretilip taraftarın önüne sürülebiliyor. Köpeğine hiç düşünmeden “Arap” ya da “Kunta Kinte” ismi koyanlar bir bakıyorsunuz sırf kendi futbolcularına maç psikolojisiyle hakaret edildi diye en büyük ırkçılık karşıtı oluveriyor. Dikkat ediniz, kullanılanlar bu ülkenin belki de en milliyetçi, en vatanperver görülen insanları! Kitleler öyle bir coşturuluyor ki stadyumda kulağımıza “sen de küfret” diye üfleyen iblislere o heyecan içinde karşı durmanın imkânı epeyce düşük yüzdelerde kalıyor. İnsan kitleleri on binlerce kişilik korolar halinde (hiç utanç bile duymadan) açık seçik ve sanatsal biçimde sövüyor! Erkeklere ceza verip sadece kadınları tribünlere alıyorlar. Onlar âlâsını ediyor! Azıcık durup düşündüğünde insanın utançtan alt dudağını ısırası geliyor. İnsanların içi boş şeylerle uğraşması, zamanını boşa geçirmesi hangi pencereden bakarsanız bakın büyük yanlış. Ben de arada bir futbol seyrediyorum, ben de küçüklükten gelen bir alışkanlıkla bir takımı öyle ya da böyle tutuyorum. Ama durup 196 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL düşündüğümde!… Hakikaten ne kadar boş! Belki hoş, belki bir miktar, belki ucundan köşesinden… Ama kesinlikle verdiğimiz değerde değil. Birileri oyun oynuyor, biz seyrediyor ve farkına varmadan ortamdan kazanma peşindeki kurtların bizi inlerine çekmelerine mani olamayan koyunlar gibi hareket ediyoruz. Birbirimize sinirlenip köpürdükçe kaç para olursa olsun daha çok maça gidiyor, televizyon kanalını, ürünlerini satın alıyor, daha çok bağırıyor, daha çok forma, içecek ve çekirdek tüketiyoruz. Birbirimizle kavga ederken hep veren taraftayız! Hatta bizi daha iyi yönetebilmek adına taraftar dernekleri bile kurmuşlar! Bizse özgür irademizle tezahürat yaptığımızı, protesto ettiğimizi sanıyoruz. Biz birbirimizin boğazını sıkarken birileri fırsattan istifade hepimizin boğazını sıkıyor. Saçma sapan işler yapıyoruz. Sevdiğimiz bir kadına bile söylemekten imtina ettiğimiz sevgi sözcüklerini takımlarımız ve sahadaki futboldan geçinen bacak kasları gelişmiş adamlar için söylüyoruz. Hayatında eşine bir kere bile “seni seviyorum” dememiş bıyıklı ve göbekli adam yerinde zıplarken “I love you Hagi, I love you Webo” diye çığlık çığlığa bağırıyor. Biliyorum gülüyorsunuz ama bunlar gerçek, hem gülünecek hem de ağlanacak haldeyiz. Stadyumların taraftarlar için tapınak (mabed) haline getirildiği, insanların içinde bulunduğu sosyal açlığın ve boşluğun futbolla da değil futbol adına fanatizmle doldurulduğu, saçma sapan sloganların hiç düşünülmeden savrulduğu, maç 197 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL öncesi “totem yapıyoruz abi!” diye batıl inanışlara girenlerin olduğu ve “Yeter ki filanca takım kazanmasın kardeş!” diye başka takımlardan hatır mağlubiyetleri almayı hak gören herhangi bir kulübün olduğu bir ortamda şike meselelerine girsek ne olur girmesek ne olur! Hepsi aynı turşunun suyu! Biri kırmızı ışıkta geçerken yakalandığı halde cezalandırılmamış işte! Zamanın İspanyol diktatörü Salazar’ın 3F olarak adlandırılan “fiesta, foda, futbol” ile insanları yönettiğini açıkça söylediği bilinmekte. Bu kapsamda stadyumları dev beşiklere ve dev uyku tulumlarına benzettiğine dair bilgiler var. Eminim ki bu, Salazar’a özel bir anlayış olarak kalmamış durumda. İnsanlar futbolun çekiciliği ve fanatizmi ile uyutulurken her zaman arka planda biraz daha rahatlamış ekonomi kurmayları, siyaset kurtları ya da diğer misyonerler vardır. İnsanlara futbolu hiçbir zaman futbol olarak bırakmamış karagöz ustalarının istedikleri senaryoyu yazabilmek için sonuç ya da maç skoru tayin edebilme becerilerinin olmadığını zannetmek de saflık olsa gerek. Ama bile bile dev makinenin birer dişlisi olmaya devam ediyoruz. Bu kadar basit ve hayatla irtibatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret olan futbolun savaş haline, neredeyse bir din haline, hayat tarzına, içsel ve duygusal âleme getirildiği ortamda birbirimizi sevdiğimiz renklerden dolayı farklı zannetmeye başlıyoruz. Bu sayede gölge perdesinin arkasındaki kuklacıların ekmeğine yağ 198 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sürmekle kalmayıp ekmeklerini fırında zaten biz pişiriyor, altın tepside ikram ediyoruz. Bir zamanlar, bir futbolcu eliyle gol atmış da hakem bunu görmemiş ya da görmezlikten gelmiş veya farklı yorumlamış diye koskoca bir şehir yürüyüş yapmıştı. Ki o dönem sık sık şehit haberlerinin alındığı bir yıldı. Size sormak istiyorum; böyle basit bir sebeple eylem yapmanın ya da karşı takıma düşman olarak abartılı tepkiler vermenin futbol yüzünden 1969 yılında El Salvador ve Honduras arasında çıkan savaştan ne farkı var? Bu kadar mı önemli? İşte sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret olan futbol hayatının, insanların sadece denenmek üzere bir oyun ve oyalanmadan ibaret olarak gönderildiği dünya hayatına ne kadar benzediği ortada! Kendisinin dünyada geçici bir oyundaymış gibi oyalanıp denendiğini unutarak Allah’ın dünyayı ve insanları yaratarak kendi kendine oyun oynadığını zanneden, 21-Enbiya 17 Eğlenmek isteseydik nezdimizde eğlenecek çok şey bulurduk! Faraza yapacak olsak, öyle yapardık! veya mezhebini bir futbol takımını destekleyen fanatik bir taraftar gibi desteklemeye devam eden ve yahut dinini bir oyun ve eğlence aracı yapan aklını teslim etmiş tüm anlayışlara sahip insanların da kıyamet günü uyandığında iş işten çoktan geçmiş, 199 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hem dünyalarını hem de ahretlerini harap etmiş olacağı ortada değil mi! 7-Araf 51 O kâfirlere ki onlar dinlerini oyun ve eğlence konusu haline getirmişlerdi; dünya hayatı kendilerini aldatmıştı. İşte onlar, kendilerinin en önemli günü olan bu günkü karşılaşmayı unuttular ve âyetlerimizi bilerek inkâr ettikleri gibi, Biz de bugün onları unutup kendi hallerine terk edeceğiz. Din oyun ve eğlence aracı değildir. Allah bizi deniyor, bizimle oyun oynamıyor. Dünya ise oyalandığımız bir futbol sahası gibi bir oyun (müsabaka) alanı, bir denenme yeri ve gerçek yurt ise ahiret yurdudur. Neyin eğlence, neyin oyun, neyin oyalanma, neyin denenme ve neyin gerçek olduğunu bilenlerden olmamız temennisiyle… 200 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ßöLük ßöLük ÀyRıLàNLàR Buyrun Kartvizitim Diyenler! Düşünelim… Bir öte dünya tasavvuru… Azap sadece cehennemden mi ibaret? Ya hayal kırıklığının azabı! Ya çok büyük bir ümitse! Başka bir ümide gerek bile bırakmayan! Ki bu kadar büyük olursa umut! Hadi bir yolculuk yapalım hep beraber, bir sanal gerçeklikte. Bakalım neler olacak? Hadi bakalım ne hissederiz, eğer böyle olursa!… 103-Asr 1,2,3 “Yemin ederim zamana: İnsanlar hüsranda. Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.” Öyle kalabalık bir ortam ki iğne atsan yere düşmez. Hepsi merakla çağrılmayı ve pasaportlarının onaylanıp verilmesini bekliyorlar. Ellerinde çeşitli isimlere ait kartvizitler var. Kartvizitlerde isimleri yazılı kişiler de burada ve onların öncülüğünde otobüslere binerek yollarına devam edecekler. Eveeet diyor görevli, ismini okuduklarım bir adım öne çıksın ve kimin (neyin) refakatinde buraya geldiklerini söylesinler… 201 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Adem Ademoğlu!” “Burda! Buyrun kartvizitim!” Görevli alıp evirip çeviriyor ve “bekleyen rehberlerin arasında sizin karttaki rehberin adı yok” diyor. “İyi bakın efendim, Pardösülü Mehmet Efendi’nin grubundayım ben. Burada olmalı!” Bir saniye diyor görevli ve kalabalığa doğru seslenerek Pardösülü Mehmet Efendi diye biri var mı aranızda diye soruyor. Önce ses çıkmıyor. Tekrar ediyor. Yine ses çıkmıyor. Bu sırada arka sıralardan birkaç kişi Pardösülü Mehmet’i ite kaka öne doğru gönderiyorlar. İstemeye istemeye öne çıkan Mehmet Efendi’ye bakarak “siz misiniz” diye soruyor görevli. Zar zor “evet” diyor Pardösülü. Sizin kartvizitinizi göreyim diyor. Pardösülü Mehmet uzatıyor eliyle. Görevli evirip çevirip bakıyor. Seyit Zahit Efendi de yok rehberlerimiz arasında diyor. Pardösülü Mehmet Efendi sağa sola göz bebeklerini oynatıp, bir kez daha bakın diyor, olmalı! Aynı şekilde Seyit Zahit Efendi de kalabalığın arasından tekme tokat öne gönderiliyor. 202 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Seyit Zahit’in kartvizitine bakılıyor. Kutbi Mahmut Efendi! O da arkalardan gelip Mehdi Macit Efendi’nin ismini veriyor. Aynı düzen devam ediyor. Gözüyaşlı Ferhat Hoca, İngiliz Işıkçıbaşı Efendi, Ebu Hümeyra Hatun, Hahami Yahud Efendi, Cadıavcısı Aziz Pedro, Papa Kırkbirinci Mr.Brown, Buzağıbaşı Kleopatra, Demirci Süleyman Ağa, Badeci Recep Efendi, Şeyh Rantçı Efendi, Ebu Cehil, Peçeci Kezban Hocaanne, Patrik Zeus, Burkalı Yahuda Hanım, Çarşafçı Rahibe Anne ve Samiri diye uzayıp gidiyor. Herbirinin takipçileri de peşlerinde oldukça kalabalık gruplar oluşturuyorlar. Önlerinde bir dağ gibi yığılan geçersiz kartvizitlerle ümitleri yıkılmış bir sürü beşer… Arada bir ilim sahibi bazı kişiler çıkıp kendilerini rehber edinenleri “Biz doğru yolu işaret ettik ama onlar bizim sözlerimizi de saptırdılar” diye reddederek İsa, Musa, Nuh, İbrahim, Davut, Yunus, İsmail, Yakup, Yusuf, Muhammed gibi Allah’ın ayetlerini rehber edinenlerin takipçilerinin arasına katılıyorlar. 12-Yusuf 103 “Şunu unutma ki: Sen, büyük bir kuvvetle arzu etsen bile insanların çoğu iman etmezler.” Gruplar tamamlanınca ayetleri rehber edinen gruplar süper otobüslere biniyor ve hoş bir heyecanla ışık hızının on dokuz katında yola çıkıp anında gözden kayboluyorlar. Büyük çoğunluk ise orada lastiği patlamış kamyon gibi kalıyorlar. Hepsi şokta! Büyük umutlarla çıkacakları sonsuz seyahate ulaşmaları pek de mümkün görünmüyor. Birbirlerine yardım edecek durumları da kalmıyor ve önce ithamlar, sonra 203 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL aralarında bir kavgadır başlıyor. O sırada daha önce okumadıkları yazılmış bir ses canlı olarak işitiliyor… 37-Saffat 22-33 Yüce Allah meleklere şöyle emreder: “O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah’tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!” Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz? Doğrusu bugün onlar birbirini yardımdan mahrum bırakıp azaba teslim etmişler, acz içinde kıvranmaktadırlar. Birbirlerine dönüp itham ederek karşılıklı soru yöneltirler. Tâbi olanlar önderlerine: “Siz, derler, bize (en çok önem verdiğimiz taraftan), sağ cihetten gelir, ısrarla size tâbi olmamızı isterdiniz?” “Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!” “Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.” 204 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL O halde o gün hepsi azap çekmekte müşterektirler. 38-Sad 59-64 İşte şunlar dünyada körü körüne maiyetinizde koşup giden güruhtur! “Merhaba!” olmasın onlara, rahat yüzü görmesin o zalimler! Zira onlar cehenneme gireceklerdir. Tâbi olanlar, onlara: “Hayır, asıl size merhaba olmasın, rahat yüzü görmeyin sizler! Bu azabı bize getiren sizsiniz. O ne kötü yerdir!” derler. Sonra hep birden dua edip derler ki: “Ya Rabbena, kim bunları önümüze yığdı ise, Sen onun azabını kat kat artır!” Azgınlar: “Neden acaba, derler, dünyada kendilerini değersiz saydığımız birtakım adamları burada görmüyoruz? Aklımız sıra, onlarla alay ederdik! Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da onun için mi kendilerini göremiyoruz?” İşte bu, yani cehennemliklerin dâvalaşması kesin bir gerçektir. 38-Sad 67-68 De ki: “Bu Kur’ân pek mühim bir mesajdır. Ama siz ona sırtınızı dönüyorsunuz.” 205 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Àmmè cüźüNè kàĐàR GèLĐim Àmà... …Kuran’a Geçemedim Abi!!! Size “Jules Verne’in Balonla Beş Hafta’sını okudunuz mu” diye sorsam bana ne cevap verirsiniz? “Evet okudum” ya da “hayır okumadım” dersiniz bu klasiği doğal olarak. Peki “Tevrat’ı okudunuz mu?” diye sorsam! Ona da “evet okudum” ya da “hayır okumadım” dersiniz. Peki İncil’i? Aynı cevap; okudum ya da okumadım. Peki ben size “Kuran’ı okudunuz mu?” diye sorsam!!! Ki doğrusu ayırtedici olarak “ı” takısı atılarak ve şimdiki zamandan geniş zamana atfedilerek “Kuran okuyor musun?”dur. Çünkü bir Müslüman için devamlı okunması gereken bir kitaptır. Ama öyle sorunca algılar direkt “orijinal diliyle okuyor musun”a yönleniyor maalesef. Neyse buyurun cevaplara… “Okudum! Bi kere!” Böyle cevap verenlerin içlerinde okumuş olanlar varsa da çok samimi bir cevap gibi görülmez. Bir defa okuduğunu söyleyerek sorumluluğunu yerine getirmiş olduğu imajı vermeye çalıştığı düşünülebilir. Çünkü birçokları birkaç sayfadan öteye geçememiştir. 206 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL “Okumadım! Ama okuyacağım!” Samimidir. Okumadığını bilir ama hep erteler. “Okudum ama abi bişey de anlamadım ben!” Daha samimidir. Ama roman gibi okumaya çalıştığı için anlayarak okuma eksikliği vardır ya da dine mesafelidir. “Okuyordum ama korktum/sıkıldım bıraktım!” Daha da samimidir. Muhtemeldir ki kendini sorgulama ve günaha girme korkusundan okuduğuna odaklanamamıştır. “Ben Kuran okumasını bilmiyorum!!!” Dan!!! İşte aranan adam! İşte aradığım en samimi ikinci cevap. Bunun yanında en saf, ama en mantıksız cevap!!! Size “Dostoyeevski romanı okudunuz mu” diye sorsam bana “Ben roman okumasını bilmiyorum” der misiniz? Demezsiniz. Dostoyevski’yi Rusça okumuyorsunuz çünkü. Peki Tolstoy? Onun hikâyeleri bile bazı risalelere Türkçe olarak çevrilmiş değil mi! (ironi mi yaptım ne) Peki “Tevrat’ı okudunuz mu?” diye sorsam “Ben Tevrat okumasını bilmem” der misiniz? Peki İncil’i okumasını bilmem der misiniz? Ne aklınıza İbranicesi ne Latincesi ne İngilizcesi ne Çincesi gelir! Öyle bir şey düşünmezsiniz bile. Eğer Tevrat, Zebur, İncil okunacaksa (ki ona da pek kimse yanaşmaz ya) Türkçesinden bahsedildiği refleksen anlaşılır. (Sözüm meclisten dışarı) Peki ben sana “Kuran’ı okudun mu?” diye sorduğumda neden “Ben Kuran okumasını bilmiyorum” diyorsun a be kardeş!!! 207 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Cevabını ben söyleyeyim. Çünkü sana hep “Kuran okumasını BİLİYOR MUSUN?” diye soruldu da ondan!!! Beynimiz bu soruyla yoğrulup durdu. Kuran okumasını bilmek! Ayrı bir okuma eğitimi gerektiren bir şey! Yanlış anlaşılmasın orijinalini okuyabilmek de elbette kötü bir şey değil. Ben de okuyorum. Fakat öncelik bu mu? Bize hiç “Filanca romanı okumayı biliyor musun?” şeklinde sorulmazken, hadi o kutsal kitap değil… Bize “okudun mu” demek yerine hiç “Tevratı, İncili okumayı biliyor musunuz?” şeklinde sorulmazken sıra Kuran’a gelince neden “Sen Kuran’ı okumayı BİLİYOR MUSUN” diye soruluyor? Yani Kuran okumayı bilenler ve bilmeyenler var! Öyle mi? Öyle insanlarımız var ki Kuran’ın çevirilerini okumaktan şeytandan, küfürden kaçar gibi kaçıyorlar. Ama anlamını bilmedikleri nice Arapça dualara hiç şeytan ve küfür akıllarına gelmeden ellerini açıp “amin” diyorlar. İnsan bilmediği duaya “amin” der mi a be düşüncesiz kardeşim!!! Kuran okumasını biliyor musun? Hayır bilmiyorum! İyi o zaman senin okumana gerek yok!!! Bilenler okusun!… Sana anlatırlar! Aklını peynir ekmekle mi yedin sen!!! Birisi sana “film seyretmeyi biliyor musun” diye sordu mu hiç? Ya da birisi sana “filanca filmi seyrettin mi” diye sorduğunda “ben film seyretmeyi bilmem” diye cevap verdin mi hiç? Ve yahut da “filmi başkaları seyretsin de bana anlatır” mı dedin? Birisi sana “müzik dinleyebiliyor musun” diye sordu mu hiç? Ya da birisi “5. Senfoniyi dinledin mi” diye sorduğunda “ben senfoni 208 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL dinlemeyi bilmiyorum, başkası dinlesin bana o tıngırdatır” mı diyeceksin? Her neyse, örnekleri ağırlaştırmayayım! Malum soruya yukarıdakilerin dışında verilen çok yaygın bir cevaba geliyorum şimdi Sıkı durun! “Amme cüzüne kadar geldim ama Kuran’a geçemedim abi!!! Hoca geçirmedi!!!” En samimisi de işte budur. Merak etme kardeş, yalnız değilsin. Çoğumuz yazları camide aynı yollardan geçtik. Ya senin gibi amme cüzüne kadar geldik ya da Kuran’a geçip Fatiha’yı ezbere okuduk. Ama Bakara 1’de “Elif, Lam, Mim” deyince tatil bitti!!! Bakara 2’ye geçemedik bir türlü. 2-Bakara 2 “İşte bu içinde kuşku olmayan kitap’tır, takva sahipleri için bir yol göstericidir.” “Amme cüzüne kadar geldim ama Kuran’a geçemedim abi!!!” Geçemezsin tabi! Daha Kuran’dan haberin bile yok ki senin. “Zalikel kitabu lareybe fihi. Hüdenlil müttekin.” demekle iş bitmiyormuş. Yol göstericiymiş meğer Kuran, bak! Haberin var mıydı? Rehbermiş, kılavuzmuş. “Sağı kır, solu kır, ortala, topla gel” diyormuş ama sen söyleneni anlamadığın için tamponu duvara vuruyormuşsun ha bire! Nasıl geçeceksin! Ama meraklanma yalnız değilsin. Bırak herhangi bir ayetini Kur’an ne demek onu bile bilmiyoruz biz! Kur’an kelimesinin “kıraat”ten gelen ve “anlayarak okumak” demek olan kökünden 209 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL haberimiz bile yok hiçbirimizin. Kelime olarak, “toplamak, okumak, bir araya getirmek” manalarına gelen Kuran’dan haberi olanımız yok. Neticede “okunan” demek olan Kuran’ı okuyanımız yok! Merak etme yalnız değilsin. Hatta çoğunluklasın!!! Kuran’a inandığını söylediği halde kuşkularıyla yüzleşemeyen, kendini vahiy kâtibi zanneden ya da onu okurken yanlış yaparım veya yoldan saparım diye korkan çoğunlukla berabersin. Oysa Kuran’ı rehber alan kişi aklına gelen kuşkulardan kaçar mı? Onların cevabının Kuran’da olduğunu bilip bulmaya çalışmaz mı? Çözmek, anlamak için Kuran’ı okumaz mı? Oysa Kuran ayetleri okunup üzerinde derin derin düşünmek gerektirmez mi? Haftada bir ezbere okunup hatmedilmek değil. İnsan (eğer varsa) o şüphelerle (nefsiyle) cihat eder. Kalbi mutmain olur. İnsan devekuşu değildir ki korkularından kaçmak için kafasını kuma gömsün! Aman kâfir olmayayım diye Kuran’ı okumaktan korksun! Devekuşu musun sen? “Amme cüzüne kadar geldim ama Kuran’a geçemedim abi!!!” Hmm… Kuran’a geçemedin ha! Merak etme kardeş, asla yalnız yürümüyorsun! Uyduruk hadisler anladığın dile çevrilip herkes tarafından rahat rahat okunurken, Kuran anlamaksızın Arapça okunmaya devam ediliyor. Birçokları Kuran’ı defalarca hatmettiği halde hala Kuran’a geçemiyor! 210 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Đèmèk ki ÀhiRèT vàR Ölüme Dair Hissi Bir Çözümleme İlk bilgisayarımı 1993 yılında, bir yıldan beri biriktirdiğim paramla 1395 dolara almıştım. Fiyatını unutmadığıma göre epey etkilemiş Olivetti PC 386 SX modeldi. 320 MB gibi devasa (!) bir hard diski vardı. DOS 4.3 işletim sistemi ile çalışıyor ve komut satırına WIN yazınca Windows 3.0 versiyonlu programı çalıştırıyordu. Gorilla gibi çeşitli GW Basic oyunları oynayabiliyor, DBase programı ve PW (Professional Write) yazım programını kullanabiliyordum. Zamanla bilgisayar teknolojisi gelişti, daha akıllı işletim sistemleri ve daha kapsamlı işlevleri olan program ve oyunlar çıkmaya başladı. Yeni programları yükledikçe benim bilgisayar yavaşlamaya başladı. İşletim sistemini yenilesem de artık bazı programları çalıştırmamaya meyletti. Sonra Pentium işletim sistemleri çıktı, RAM’ler (geçici hafızalar) arttı, hard disklerin (sabit hafızalar) kapasitesi büyüdü, monitörler gelişti, CD’ler çıktı, cazur cuzur çalışan yazıcılar yerini mürekkeplilere bıraktı. 211 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Benim o ilk bilgisayarım tarih oldu. Öldü!… Ama ben onunla ölmedim! Yeni ve daha üstün bir bilgisayarın, yepyeni programların sahibi oldum. Aynen eski televizyonumuz, eski çoraplarımız, eski buzdolabımız, eski cep telefonlarımız ve eski ayakkabılarımız gibi. Çoğunu sevdim, ama hepsi öldüler. Hatta köpeğim öldü, kuşlarım kaçtı, suladığım çiçekler soldu! Ben hiç ölmedim onlarla! İnsanlar da öldü! Bakın Müslüm Gürses de öldü. Barış Manço da ölmüştü! Milyonları peşinden sürükleyen ne ünlü simalar öldü! Kimler kimler öldü! Ama sevenleri onlarla ölmedi! Akrabalarımdan, komşularımdan ölenler oldu. Büyükbabalarım da öldü, büyükannelerim de! Sonra dayım, teyzem, halam! Okul arkadaşlarımdan, asker arkadaşlarımdan ve mahalledekilerden de! Gözlerimin önünde son nefesini verip ölenler de gördüm! Ağladım, ama ben ölmedim hiçbiriyle, ben ölmedim sevdiklerimle! Ölmek istedim de ölemedim Bilal’imle!… Babam öldü!… Onunla da ölmedim! Doğdum hatta! Büyüdüm, geliştim, daha çok sorumluluk almaya, daha çok aklımı kullanmaya, daha çok okumaya devam ettim. Onun ölümüyle beynimdeki işletim sistemim yenilendi, programlarım ve oynadığım oyunlarım değişti! Etrafımı daha iyi algılar, daha iyi anlar oldum. Yeni bir bilgisayar gibi daha hızlı düşünmeye, kendi çapımda daha derin zihinsel işlemler yapmaya başladım. 212 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Gönül gözümün çözünürlüğü artmış gibi daha iyi görmeye, anlamaya başladım etrafımda olan biteni! Ve!… O an geldiğinde ben de öleceğim! Ama demek ki ölen yine ben olmayacağım. Sadece bu içine girdiğim beden ölecek. Demek ki dirileceğiz. Demek ki Ahiret var. Kesinlikle var! Taşıdığım bu beden cihazı bozulsa da, ölse de demek ki yenisi verilecek. Demek ki Ahiret var. Kesinlikle var! Demek ki ölüm; beden cihazının işlevini kaybetmesi, benim değil! Demek ki Ahiret var. Kesinlikle var! Ölmeyense yok. Demek ki dünya da evren de ölecek. Onun da yenisi ve daha iyisi, yeni ve daha hızlı bir versiyonu çıkacak. Demek ki Ahiret var. Kesinlikle var! Demek ki zaman da ölecek! Zamandan kopup yeni bir programla, yepyeni bir işletim sistemiyle, yeni bir evrenle yaşayacak. Daha bir pikseller bölünecek, daha net bir çözünürlükte!… Demek ki Ahiret var… Bilgisayar hayat gibi… Ama asıl hayat onun dışında… Ekran var! Görüyoruz! Fakat sanal! Demek ki sanal ve geçici bir dünya bu! Sisteme dadanmış şeytan virüsler, truva atı nefisler var! Antivirüs kullanmak lazım! Demek ki din var, kitap var! Anti virüs programını sisteme kuracak, sapmış programları sistemin açıklarından haberdar edecek bir sihirbaz kurulum programı gerek! Demek ki elçi var, peygamber var! 213 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Çıktı almak için yazıcılar var, göstermek için kameralar, flash diskler, dvd’ler, güç kaynakları, kablolar, elektrikler! Demek ki melekler var, melekeler var! Demek ki esas dünya bilgisayarın dışında! Ve sistem hep aynı yönde gelişiyor!… Yollar hep aynı yöne!… Gideni buraya döndüren yok!… Çark hep aynı yönde! Demek ki “O” tek başına var!… Her şeyi bilen… Biliyor diye suçlanan… Doğruyu ve iyiyi yaratmak adına; irade vererek yarattı diye kötülüğe ve kötülere kimilerince sebep zannedilen… Biri var!… O’nun adına zannedip, yarattığı geçici meta adına birbirine düşen bize, bizden yakın biri var… Bizi bizden iyi tanıyan… Bir efendi… Öyle bir efendi ki kulunu derdi eden… Kulu isteyince veren ve bunu kendine en önemli iş edinen bir efendi… Seven, gözeten, koruyan ama bir türlü hak ettiği kadar sevilemeyen… Yarattığı nefesi, zevk-i sefası, parası, harası, malı, sağlığı, arsası, borsası, karısı, kocası, evladı, hacısı, hocası, elçisi O’ndan daha çok sevilen birisi!… Tüm çirkefimize rağmen üzerimizi ve içimizi temizleyip, öğüt verip, zora koşmayan, affedip yola sokan, beceremediğimizde kellemizi vurmayıp, aksine şefkat gösterip yardım eden bir efendimiz var… O var!… Kimse olmadığında, kimse yardımımıza koşmadığında, uçan kuş bile bulunmadığında nefesimizde O var… 214 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL O var ama yalnız… Yanımızda olduğu halde yapayalnız… Kullarını yarattığı halde kulları tarafından terk edilen… Oysa ne güzeldir O… O’nu sevmek, O’na teşekkür etmek, O’na şahit olmak varken nasıl aldanıp da başka efendiler ediniyorlar, nasıl oluyor da yarattığına meyledip O’nu terk ediyorlar!… Oysa O, emanetini vermek için sadece anılmayı, tanınmayı ve emanetinin istenmesini bekliyor… Verdiği sözü tutmak istiyor. Kılavuz olacak kitaplar gönderiyor. O bizim biricik Rabbimiz… Kıt aklımızla ve üç beş duyumuzla kabahat zannettiğimiz tek kabahati bizi yaratmış ve ebediyeti hediye etmeye söz vermiş olması!… Sen bizim biricik Rabbimizsin, sen bizim kalbimizin künhünü bilirsin, sözlerimizi yanlış anlamazsın, ne hissettikse hissedersin. Sen yine de bu idraksiz sözlerimizi kınama, merhamet et, bize en doğru yolu göster… Senin her şeye gücün yeter, ama biz dayanamayız!… İbrahim gibi aklıyla dosdoğru yola girip sana yönelenlerden eyle, saçma sözlerimizden ve hatalarımızdan dolayı bizi sevmekten vazgeçme!… Sen bizim biricik Mevla’mızsın. Ne olur bizi sevmekten vazgeçme!… Biz senin kitabını rehber edindik. Bu yolda büyüklü küçüklü, açık gizli, kesin ve şüpheli her şerikten yüz çevirdik. Biz senin şahidiniz. Bizi sevmekten vaz geçme. Kusurlarımızı affet!… 22-Hac 78 Allah yolunda gereği gibi cihad edin. Sizi insanlar içinde bu emanete ehil bulup seçen O’dur. Din konusunda, size hiçbir zorluk da yüklemedi. Haydin öyleyse babanız 215 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL İbrâhim’in milletine ve yoluna! Bundan önce de, bu Kur’ân’da da, size Müslüman adını veren O’dur. Ta ki Resul size şahid olsun, siz de diğer insanlar nezdinde Hakkın şahitleri olasınız. Haydin namazı hakkıyla ifa edin, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. O sizin biricik mevlanız, efendinizdir. O, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. 216 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?kuRàN’ı RèhßèR iTikàĐı ßoźuk mu èĐiNèNLèRiN Gelin Resule İtaat Edin ki Allah’a İtaat Etmiş Olun Bizlere itikadınız bozuk gibi sözler edilse de, ben peygamberimizin Kuran’da tarif edilen ahlakını örnekle onlara güzel söz söyleyerek başlamak istiyorum. Bu yazımı, çok değer verdiğimiz ve Allah şahittir ki samimi olduklarına gönülden inandığımız eski ama eskimeyen arkadaşlarımız için yazıyorum. Sevinç ve memnuniyetle görüyorum ki halen geleneksel din anlayışına bağlı kaldıkları halde mevcut inanışlarını onayabilmek adına da olsa samimi olarak Kuran ayetlerinin anlamlarını öğrenme gayretine girenler var. Bir kıpırdanış var. Özellikle çok sevdiğimiz tanıdık ve arkadaşlarımızın bu yönelişi, Allah’ın en doğru yoluna ulaşabilmeleri adına bir adım olur hevesi ve ümidindeyim. İşte bu kardeşlerimiz Kuran ile yetinmenin yeterli olmadığını, hadislere inanmanın ve bu yolla geldiği kabul edilen peygamber sünnetlerini uygulamanın şart olduğunu düşünerek bir takım ayetleri samimiyetle bizim önümüze sürüyorlar. Oysa Kuran’da sünnet sadece Allah’ın sünneti olarak geçer. Ayetlerin ışığını gördükten sonra açığıyla gizlisiyle, büyüğüyle küçüğüyle, 217 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kesiniyle şüphelisiyle bütün şirklerden ve şirk olasılıklarından yüz çevirerek Kuran ehli olmayı, sadece günümüzde yayılmakta olan bir görüş olarak değerlendirenlerin yanıldığını, bunun din hesabının verileceği günün esası olduğunu, her dönemde böyle müminlerin var olduğunu, peygamberimizin de Kuran ile yetindiğini bizzat Kuran kendisi ispatlıyor. 43-Zuhruf 43,44 O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen DOSDOĞRU YOLDASIN. Bu ZİKİR (Kur’ân) hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir. İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz. İşte bizler de ileride ondan sorguya çekileceğimizi biliyor, Kuran’a sımsıkı sarılıyor ve Allah’ın izniyle dosdoğru yola adım atmış olduğumuzu iliklerimize kadar hissediyoruz. Bu yolda her fırsatta ettiğimiz dualarımızda, ilmimizi ve ilmimizle beraber imanımızı artırmasını Allah’tan istiyoruz. Allah’a bizi daha kolay ulaştıracakları zannıyla hiçbir yaratılmışın ardından gözlerimizi kapatarak gitmiyor, gerçekten ilim sahibi olduğunu düşündüğümüz insanlara bile (onların da insan olmalarından ötürü hata yapabilecekleri gerçeğini göz ardı etmeyerek) olduğundan fazla kıymet biçmemeye çalışıyoruz. Kuran Müslümanlığını son günlerde yayılmakta olan bir itikat eksikliği ve bir bidat zanneden arkadaşlarımız etraflarına iyi bakmayı başarabilirlerse, Müslümanların yüzyıllardır hangi bidat bataklıkları içerisinde bırakıldığını anlayabilirler. 218 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Kuran’daki “peygamberler arasında ayrım gözetmeyin” manasındaki açık ayetlere rağmen peygamberimizi İsevilerin peygamberi ile yarışa sokan gözüyaşlı hocaefendiler, Kuran’a insanların yaklaşmalarını desteklemeleri gerektiği halde, yayılmakta olan tehlikeli bir görüş olarak değerlendirip “Kuran Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı!” diyerek kimin avukatlığını yapıyorlar acaba? Pardösülü ebucehiller, peygamberin Allah’ın perdesi önünde arkasında Cebrail’den üstün olduğunu gösterme gayretiyle, onu tanrılaştırırken hangi kovulmuşun ağzından konuşuyorlar acaba? Dini sadece bir ruhsal meditasyon ve rehabilitasyon zannettirerek kul edindiklerinin hayatla bağlarını koparan ve Geylani’yi, Gazali’yi, Mevlana’yı ve benzerlerini İsrailoğullarına gelen peygamberlerle yarıştıran tasavvuf liderleri Allah yerine kimlerden medet umuyorlar ve umduruyorlar acaba? Ali ve ehli beyt sevgisini abartan dedeler insanları, Kuran’ı tebliğ eden peygamber gerçeğinden uzaklaştırmıyorlar mı? Kuran’ı rafların arkasına atıp körpe beyinlere risalelerle doğru yolu bulacaklarını empoze eden abiler ellerindeki külliyatı ne kadar abarttıklarını göremeyecekler mi? Habire ellerini açıp dönenlerle mi, habire ezbere Kuran okuyanlarla mı, Mevlana’nın felsefi sözlerine Kuran ayetlerinden daha çok atıf yapan ve kendine kullar edinen şeyh efendilerle mi, tuvalete girmeden önce bile, kilise gördüğünde bile Arapça okunacak bir dua icat edip masum insanları obsesifliğe sürükleyenlerle mi, guslü (yıkanmayı) ayine dönüştürenlerle mi, etrafına topladığı manken kızlarla mehdiliğini ilan edenlerle mi, uydurduğu müşrik kitaplarıyla insanlara tam (!) ilmihaller sunanlarla mı, 219 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kendi uydurdukları hadislerle “dinden döneni öldürmeyi vacip” sayanlarla mı, keçi ayetleri ile kadınları taşlayıp öldürenlerle mi, Allah adına dünyayı kana boyayanlarla mı doğru yolu bulacağız? Söyleyin bana sapık olan Kuran’a güvenenler mi? Kuran’a güvenenlere birazcık dikkat edin, sonra da diğerlerine. Önyargılarınızı yıkıp bakın bizim gibi müminlere. Kuran’ı rehber edinenler sadece tebliğ peşindedir. Bidat sonradan uydurulan şeylerdir. Hiçbir şey uydurmuyoruz biz. Dinin özüne dönüyoruz. Her sözümüzü Allah’ın şahitliğinde Kuran’da gösterme peşindeyiz ve Kuran’da olmayan şeyleri anmaktan bile rahatsız oluyoruz. Kuran’daki hükümleri göstererek başka hükümlerin yanlışlığını ortaya koymaya çalışıyoruz. Sıratı Müstakim dosdoğru yol değil midir? Her fırka en doğru yol bizimkisi diyerek birbirleri ile kavga ederlerken, mezhep savaşları yaparlarken Kuran’da (yukarıdaki ayetlerde de) bu dosdoğru yol zaten açıklanmıştır. O da vahyedilen buyruklara sımsıkı sarılmaktır. Dönün bakın… Arapça diye diretiyorsanız aşağıya bakın. Latin harflerini beğenmedim diyorsanız açın orijinal harflerinden okuyun. Nasıl okursanız okuyun, yeter ki anlamak için okuyun. 43-Zuhruf 43,44 “Festemsik billezı uhıye ileyk inneke ala SIRATIM MÜSTEKİYM. Ve innehu leZİKRul leke ve li kavmik ve sevfe tüs’elun” 220 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Dinini fırka fırka yapanlarsa doğru yol diye binlerce başka hüküm anlatırlar, hatta dayatırlar. Kuran’ı rehber edinenler hatırlattıkları Kuran’dan ve Allah’ın yolundan ötürü para istemez, menfaat temin etme peşine düşmezler. Diğerleri ise bağış alırlar, adak kurbanlar kesmek üzere para toplarlar, yardımları sömürürler, sözde zekât fitre toplarlar, umre adı altında turizm satarlar, tesettür adı altında kendi ürünlerini pazarlarlar, bildiğimiz kapital düzenini destekleyecek şekilde dini atıflar gölgesinde ticaret yaparlar. Kendi yazdıkları kitaplarının içindekinden çok kitaplarının manevi değerini övüp yüceltirler, daha çok satması için kampanyalar düzenlerler. Web sitelerindeki reklam ve linklere göz gezdirin, kurdukları televizyon kanallarında yaptıkları reklamları görün bakın insanların dindarlıklarından faydalanarak daha neler neler satarlar. Kuran’ı rehber edinenler Allah’ın ayetlerine karşı gelmezler, diğerleri ise ayetleri yanlış meallerle, hadislerle, içtihatlarla, hikâyelerle tahrif ederler. Geçmişte olduğu gibi saltanatı için kardeşini öldürse ona kılıf bulacak bir hadis, oğlunu öldürse ona kılıf bulacak bir içtihat bulurlar. Ama kendilerini onayan meali tahrif edilmemiş bir ayet bulamazlar. Kuran’ı rehber edinenler sürekli Kuran’ı savunurken diğerlerine dikkat edin mezheplerini ya da tarikatlarını, cemaatlerini savunurlar ve bu düzenin yıkılma ihtimallerini dinin yıkılması, dinin elden gitmesi olarak izah ederler. Oysa Kuran Müslümanı 221 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL için dinin yıkılması diye bir şey yoktur. Çünkü din sadece Allah’ındır. Dinde hizipleşmenin, mezhepleşmenin olmadığının farkına varan Kuran Müslümanı yıkılan ve kandırılanın aslında insanlar olduğunu bilir ve tek derdi peygamberimiz gibi tebliğ yoluyla insanları Kuran’a davet etmektir. Diğerleri ise bazen önünü arkasını okumadan cımbızla seçerek ayet bulduklarını sanırlar. Bak bu ayet peygambere itaat etmemizi istiyor, sen nasıl hadisleri inkâr edersin derler. Ancak o ayetlerin önünde arkasında, itaatin nasıl olması gerektiğini anlatan ayetleri göremezler. Elçi ile nebi kelimelerini birbirinin yerine istediklerini onayacak şekilde kullanırlar. Bunu yaparken Kuran’ın kendi kendini açıklayan bir kitap olduğunu unuturlar. Kuran’ı rehber edinenler en çok Allah’ı överler, bütün övgüleri O’na yöneltirler. Diğerleri ise Allah’tan çok peygamberi, Allah’tan çok evliyaları, Allah’tan çok velileri, Allah’tan çok şeyhlerini, Allah’tan çok şairleri, Allah’tan çok liderlerini överler. Kuran’ı rehber edinenler kitaplar arasında en çok Kuran’ı överken, diğerleri Kuran’dan çok risaleleri, Kuran’dan çok mesnevileri, Kuran’dan çok mevlitleri, Kuran’dan çok hadisleri, Kuran’dan çok ilmihalleri, Kuran’dan çok kendi elleriyle yazdıklarını överler. Kuran’ı rehber edinenler dinlerini överken, diğerleri dininden çok mezheplerini, dininden çok tarikatlarını, dininden çok dergâhlarını, dininden çok cemaatlerini, dininden çok rivayetleri överler. Kuran’ı rehber edinenler dinini öğrenip uygulamada başkasını değil kendi nefislerini yenmek için yarışırlarken, diğerleri kendilerinden 222 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çok peygamberleri yarıştırır, kendilerinden çok evliyaları yarıştırır, kendinden çok peygamberlerle evliyaları yarıştırır, kendilerinden çok peygamberle Allah’ı yarıştırır, kendilerinden çok kimi evliyalarla Allah’ı yarıştırır. Kuran’ı rehber edinenler Peygamberimizi severek ona hüsnü zanla empati yapıp, onu anlayıp, onu iftiralardan korumaya çalışırken, diğerleri peygamberimiz adına hadis uydurarak ona iftiralar savuranları, sahabe diyerek, veli diyerek, alim diyerek, Allah dostu diyerek korumaya çalışırlar. Gerçekten sevdiğimiz ve ümitle Kuran’a yöneleceklerini beklentisiyle dua ettiğimiz bazı arkadaşlarımız Peygambere inanmak ama sözlerini ve fiillerini yok saymak itikadi bir bozukluktur diyorlar. Zira Allahu Teâlâ Kuran-ı Kerim’de bizlere “Peygambere isterseniz uyun istemezseniz uymayın” demiyor, kesin bir şekilde peygamberimize itaati emrediyor, diyorlar ve bazı ayetleri buna örnek gösteriyorlar. Sanki Kuran’ı rehber edinenler Allah’ın elçisine uymuyorlar, onun yolunda gitmiyorlarmış gibi! Oysa hadislere önem atfetmemek Peygambere önem atfetmemek değildir. Peygamberimizi iftiralardan korumak onun gerçek niyetinden sapmak değildir. Kuran’ı rehber edinenler hadise bakmıyor değil, bakmaz değildir! Bakar! Ve o hadisi okuduğunda genellikle içine yapılmış olan ilaveyi, varsa şirki ve hatta ne maksatla söylenmiş olabileceğini bile fark ederler. Çünkü Kuran’ı okumuş ve etüd etmiştirler. Eğer hadis bir ayete atfen söylenmişse hangi ayete 223 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL atfen söylendiğini çoğunlukla fark eder ve varsa yanlışlığı apaçık görürler. Ama Kuran’ı okumayan kişi “acaba yanlış mı” diye değil “ya bu hadiste yazan doğruysa!” diye vesvese yapar. “Bunu uygulasam, kabul etsem ne çıkar” diye düşünür. Eğer kabul etmezse imanını riske sokacağını zannedip “Allah benim iyi niyetli olduğumu bilmiyor mu?” der. Allah Kuran’ı koruyorken peygamberin sözlerini mi korumayacak diye akıl yürütür. Allah elbette adaletlidir. İyi niyetli oluşu ve kalplerin künhünü elbette bilir. Ona göre de muamele edeceği şüphesizdir. Ancak Kuran’ı okumayan ve öğrendiklerini Kuran süzgecinden geçiremeyen kişi şunu unutur: Allah o kişinin Kuran’daki ayetlerden haberdar olmayarak istemeyerek de olsa imanına hasar verdiğini de bilmektedir. Ve Allah o kişinin bilmeden, idrak etmeden, zanna itibar ettiği kadar Kuran’a itibar etmediğinin, söz konusu hadis dosdoğru bile olsa tahkiksiz iman ettiğinin de farkındadır. O halde asıl risk olan, hadise din diye güvenmektir. Halen sadece Kuran’ı rehber edinenlerin yanlış yolda olduklarını, tehlikeli sularda yüzdüklerini düşünen arkadaşlarımızın Kuran ayetlerinden seçerek iyi niyetlerle bize gösterdikleri, peygamberimize itaatin belirtildiğini söyledikleri ayetlere bakalım şimdi. 3-Al-i İmran 31,32 De ki: «Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.» De ki: «Allah’a ve RESULÜNE 224 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL itaat edin.» Eğer yüz çeviririlerse şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez. Ali İmran 31 ve 32’de Allah’a ve elçisine itaat geçer. Allah’ın elçisine itaat Allah’ın emrine itaattir. Elçi, adı üstünde; kendiliğinden ayrıca emir vermez. Temsil ettiği makamın mesajını iletir. Ve bu ayetlerin ardından Meryem’in annesinin ve Meryem’in sadece Allah’a bağlanışı anlatılır. Bu tesadüf değildir. Burada Allah’ın iyi kullarının ve peygamberlerin dinlerini sadece Allah’a yönelttiği anlatılarak onlara uymanın ne demek olduğu belirtilmiş olur. 3-Al-i İmran 35 Hani İmran’ın karısı: «Rabbim, karnımda olanı, ‘HER TÜRLÜ BAĞIMLILIKTAN ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞTURULMUŞ OLARAK’ sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten, bilen Sensin Sen.» demişti. Bazı meallerde kasıtlı olarak “elçi” kelimesinin yerine “peygamber” kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Oysa doğrusu elçi ya da resuldür. Demek ki Kuran’ı Arapça okumalı diye diretip, Türkçe okursanız anlamı değişir diyenlerin bile birçoğu Arapçasından bir fayda sağlayamamışlar. Diyeceksiniz ki elçi de peygamber de aynı kişi değil mi? Evet peygamberimiz hem elçi hem de nebi, ancak Allah bizim ne halt edeceğimizi bildiği için “uyun” dediği zaman “resul” kelimesini kullanıyor. Çünkü resulün din adına söylediği sözleri Allah’ın vahyettiği, iletmesini istediği sözleridir, peygamberin sözleri ise sadece 225 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kendisini bağlayan sözleridir ve hem din adına hem de doğal yaşamı adına olabilir. Peygamberimiz her insan gibi bir insan olarak hayatta her türlü konudan bahisle konuşmuştur. İstemeden de olsa hatalı şeyler de söyleyebilmiş olma ihtimali vardır. Allah bize peygamber sözlerinin bile din olmadığını, sadece resul (elçi) sıfatıyla konuştuğu şeylerin din olduğunu anlatıyor. 3-Al-i İmran 32 Kul etıy’ullahe ver RASUL* fe in tevellev fe innellahe le yühıbbül kafirın Allah, resul kelimesini kullanarak bu hataları sıfırlıyor ve Kuran’ı bir başka cihetten de korumuş oluyor. Bu mesajı alabilmek için Kuran’ın dışındaki geleneksel inanışlardan sıyrılmak şarttır. Kirli bilgiler kulaklarımızda ağırlık, gözlerimizde ve kalplerimizde perdedir. İşte Al-i İmran 132’de de, 32’nci ayette olduğu gibi yine Allah’a ve ELÇİSİNE itaatten bahsedilir. 3-Al-i İmran 132 Allah’a ve RESULÜNE itaat edin, ki merhamet olunasınız. 3-Al-i İmran 132 Ve etıy’ullahe ver RASULE lealleküm türhamun 226 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bu bahisten sonra 134 ve 135’inci ayetlerde peygamberimizin ve iyi bir kulun vasfı açıklanır. İtaatten kasıt anlaşılır. Buradan da anlıyoruz ki “Hadislerin Kuran’a ihtiyacından çok, Kuran’ın hadislere ihtiyacı vardır” diyen sulugözlü büyük hocaefendiler yanılıyorlar ve tüm ilimlerine rağmen Kuran’ın kendi kendini açıkladığından bihaberler. Eğer bihaber değilse kasıtlılar demektir. O daha da düşünülesi bir durum olur! Bakın ayet nasıl da iyi bir müminin vasıflarını anlatıyor. Birileri hadislerde peygamber nasıl davranmış, biz de öyle davranalım diye arayadursun bakalım… 3-Al-i İmran 134,135 O müttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever. O müttakiler ki çirkin bir iş yaptıklarında veya kendi nefislerine zulmettiklerinde, peşinden hemen Allah’ı anar, günahlarının affedilmesini dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim affeder ki? Bir de onlar, bile bile işledikleri günahlarda ısrar etmez, o günahları sürdürmezler. Öne sürülen ayetlerden Al-i İmran 164’te ilginç ve parmak basılması şart olan bir durum var. Anlaşılması gereken peygamberimizin ayetleri insanlara OKUDUĞU, ve peygamberimize ait örnek alınası vasıfları iken ayetteki “hikmet” kelimesi bazı tahrifçi mealcilerce “sünnet” diye çevrilerek Kuran’a bir başka saldırı yapılıyor. Bunu gören 227 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL masum kardeşlerimiz de daha önceden inandırılmış oldukları şeyleri “sünnet” kelimesi ile doğruladıklarını düşünüyorlar. Oysa “hikmet” sözde ve davranışta tam ve doğru isabet, lafzı az manası engin söz ve derin anlayış kabiliyeti, bilgelik gibi anlamlara gelir. Ne kadar manidar değil mi? Bugün olduğu gibi yüzyıllardır sadece Kuran’ı rehber edinenler de ayetlerdeki hikmeti görmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Diğerleri ise ayetlerin derinliğine uydurulmuş hadislerle ve sözde Allah dostu evliyaların kerametleriyle inmeye çalışıyor. 3-Al-i İmran 164 Le kad mennellahü alel mü’minıne iz bease fıhim RASULEM min enfüsihim yetlu aleyhim ayatihı ve yüzekkıhim ve yüallimühümül KİTABE vel HIKMEH* ve in kanu min kablü le fı dalalim mübın 3-Al-i İmran 164 Gerçekten Allah, kendi içlerinden birini, onlara âyetlerini OKUMASI, Onları her türlü kötülüklerden arındırması, Kendilerine KİTAP ve HİKMETİ öğretmesi için RESUL yapmakla, müminlere büyük bir lütuf ve inâyette bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar besbelli bir sapıklık içinde idiler. Bakın peygamberimiz içimizden biriymiş. Anlayana o kadar manidar ki… Daha da manidar olanı ise peşinden geliyor. Hemen peşinden gelen 165,166,167’nci ayetler sanırım insanların içine düştüğü durumu yeterince gözler önüne seriyordur. Çünkü bu ayetlerde geçmişten verilen örnekleri 228 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL günümüze izdüşümü yaptığımızda, gerçekten iman edenlerle Kuran ayetlerini çevirirken tahrif eden münafıkların ve iman ettiğini zannederken münafıkların sözlerinden etkilenen aldanmışların ayrımı yapılıyor. O “sünnet de sünnet” diyen kardeşlerimiz şu ayetlerin üzerinde biraz düşünürlerse ümit ediyorum yaptıkları hatanın büyüklüğünün farkına varacaklardır. Kuran’ı rehber edinen birçoklarımız gibi… Birçoğumuz da sizin gibiydik, farklı değildik. O yüzden sizi çok iyi anlıyoruz. 3-Al-i İmran 165,167 Hâl böyle iken, düşmanlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir bela sizin başınıza gelince: “Bu nereden geldi?” mi diyorsunuz? De ki: “Bu felâket sizin yüzünüzdendir.” Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir. İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen musîbet Allah’ın izniyle olmuştu. Bu da O’nun müminleri ayırd etmesi, münafıklık yapanları da meydana çıkarması için idi. O münafıklara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa düşmanınızın size ve ailelerinize saldırmasını önleyin!” denildiğinde: “Biz savaş olacağını bilseydik size katılırdık.” dediler. Doğrusu o gün onlar imandan ziyade küfre yakın idiler. ONLAR AĞIZLARIYLA KALPLERİNDE OLMAYAN ŞEYLERİ SÖYLÜYORLARDI. Ama Allah onların gizlediklerini pek iyi bilir. Önümüze sürülen itaat ayetlerinden bir diğeri de Nisa 59. Bu ayet tek başına alındığında Allah’a, resulüne (elçisine) ve bunun 229 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yanında “sizden olan emir sahiplerine” de itaatten bahsedildiği görülür. Aynı meal tahrifi burada da yapılmış, resul yerine peygamber kelimesi kullanılmıştır. İnanmayanlar için onun da okunuşunu buraya koyalım bakalım. Daha da olmazsa gidin yine orijinalinden bakın. 4-Nisa 59 “Ya eyyühellezıne amenu etıy’ullahe ve etıy’ur RASULE ve ülil emri minküm fe in tenaze’tüm fı şey’in fe rudduhü ilellahi ves RASULİ in küntüm tü’minune billahi vel yevmil ahırv zalike hayruv ve ahsenü te’vıla” 4-Nisa 59 Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; RESULE itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve RESULÜNE döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. Bu ayetteki “emir sahipleri” sözü birçok mezhepçi tarafından, özellikle tasavvuf şeyhleri tarafından ve siyasi dinciler tarafından acımasızca kullanılır. Oysa bahsedilen emir sahipleri “bizden olan, bizim gibi, mümin gibi dindar olan” emir sahipleridir. Ne demek istediğimi önündeki ve arkasındaki ayetleri alarak okuyalım şimdi, daha iyi anlayacaksınız. 4-Nisa 58 Hiç şüphe yok Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında 230 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. Demek ki emaneti ehline teslim edecekmişiz. Devlet teşekküllerinin başına, hukukun başına, öğrenci işlerinin başına, turizm işlerinin başına, sanat işlerinin başına, ekonominin başına, içişlerine, dışişlerine, temsil makamlarının başlarına yakınımızı, eşimizi, dostumuzu, paydaşımızı, yoldaşımızı, mezhepdaşımızı, meşrepdaşımızı değil işin ehlini, işi bileni getirecekmişiz. Hükmedildiği zaman da adaletle hükmedilecekmiş demek ki. Bizden olan olmayan diye ayırıp karşımızdakinin düşüncesini beğenmediğimiz için değil gerçekten suçlu ise içeri tıkacakmışız. Onlar bize yapmamış bile olsa biz onlara hakla hukukla hükmedecekmişiz ki farkımız olsun. Suçlularla anlaşıp, suçluların şahitliğiyle işini yapanları yargılamayacakmışız ve haksız yere toplumun önüne atmayacakmışız demek ki. Popülist konuşmalarla taraftarımızı artırmak için gerçekleri saptırmayacakmışız demek ki. Vatan evladıyla vatan hainini ayırt edecekmişiz. Zenginleri kayırıp vatandaşı azarlamayacakmışız. Hâkimleri kendi cemaatimizden seçmeyecekmişiz demek ki. Bununla Allah bize ne güzel öğüt veriyormuş. O her şeyi biliyor ve görüyormuş. İşte gerçekler bunlarmış. Anlayana… 4-Nisa 59 Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; RESULE itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde 231 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve RESULÜNE döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. Bizden olan emir sahiplerine itaat edeceğiz elbette. Ama ya bizden olmadıklarını anlamış ve bizdenmiş gibi davrandıklarına şahit olmuşsak! Öyle lafla dindarlık olmaz. Peygamberin izinde olduğunu iddia eden siyaset çevreleri bana dindarlığın resmini çizebilirler mi? Nasıl ki peygamberimiz “ilk kaldırdığım faiz amcamın faizidir” demişse takip edilen dindar siyasetçiler de peygamberin izinden gidip “ilk kaldırdığımız faiz şu devlet bankasının faizidir” diyebilirler mi? Diyemezler. O halde benden olduklarını iddia edemezler. Makam ve rant peşindeki hiçbir siyasetçi daha kendileri dinlerinden bihaberken kalkıp beni dindarlığa davet edemez. Eğer emir sahiplerinden bir diğer kastın din adamları olduğunu iddia eden varsa bu zaten İslam’a aykırıdır. Çünkü dinimizde ve tüm tevhid dinlerinde din adamlıkları sonradan uydurulmuştur. Açık şekilde bidattir. Din adamlığı diye bir sınıf yoktur. Diğer bir kasıt bilim adamları olabilir. Gerçek bilimin peşinde ve kendi ihtisas alanlarında, işinin ehli olan bilim adamlarına saygı duyup, bilimi almak, kullanmak ve üstüne koymak herkesten önce Müslüman’ın görevidir. Keşke öyle olsaydı da bugünkü İslam âlemi bu cahillik batağında olmasaydı. Devam ediyoruz… 232 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 4-Nisa 60 Baksana hem sana indirilen hem de senden önce indirilen kitaplara inandığını iddia eden o münâfıkların yaptıklarına! Kalkıp azgın şeytanın önünde muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki onlara o şeytanı reddetmeleri emri verilmişti. Şeytan da onları haktan büsbütün saptırmak ister. Baksana diyor işte Allah “Hem sana hem daha önceki indirilenlere inandığını söyleyen o münafıkların yaptığına. Şeytan onları doğruluktan büsbütün saptırmak isterken şeytanın önünde muhakeme olmak istiyorlar” Ben demiyorum Allah diyor. Böyle olanlar planlarını düşmanlarla yapar, bizim yanımızda bizden olduğunu söylerken, düşmanlarıyla baş başa kaldıklarında “muhakkak ki biz sizinle beraberiz” derler. Siz düşünün, kime isabet ettirirseniz ettirin. Umarım uyanırız. Gelelim öne sürülen ayetlerden Nisa 65’e. Bu ayette peygamberimizin hakem yapılıp sonra hükme münafıkların boyun eğmeyişi anlatılır. 4-Nisa 65 Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı bulmaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. Hemen sonra gelen Nisa 66’da kastın yine Allah’ın hükmü olduğu, yani elçisinin vereceği hükmün de Allah’ın ayetinin 233 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL tebliği olduğu anlaşılır. YAZILI olan şey ÖĞÜT olarak isimlendirilmiştir ayette. Öğüdü veren de BİZ öznesi olduğuna göre… Ayet çok çok açık. Ama anlamak isteyene. 4-Nisa 66 Eğer gerçekten BİZ, onlara: «Kendinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın» diye YAZMIŞ OLSAYDIK, onlardan az bir bölümü dışında, bunu yapmazlardı. Onlar, kendilerine verilen ÖĞÜDÜ yerine getirselerdi, bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu. Bir diğer ayet Nisa 69. Burada Allah’a ve resulüne itaat edenlerin kimlerle olduğu görülüyor. Bunlar nebiler, sıddikler, şehidler ve salih kişilerdir. Demek ki nebilik bile insani sıfatlar arasında sayılıyor. Aynı ayetin içerisinde Resule itaat, Nebiye arkadaş oluş. O kadar manidar ki… Resule itaatten kasıt hadis, sünnet değildir. Münafıkların onun yoluna dönmesi gerektiğidir. Onun yolu da Kuran yoludur. 4-Nisa 69 Ve mey yütıılahe ver RASULE fe ülaike meallezıne en’amellahü alehim minen NEBİyyıne ves SIDDIKıyne veş ŞÜHEDAi ves SALİHıyn ve hasüne ülaike RAFIKA Nisa 69 Kim Allah’a ve RESULÜNE itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği nebîler, sıddîkler, şehidler, salih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel ARKADAŞLAR! 234 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Buradan şeyhlik müessesine işaret çıkarmaya çalışmak da abesle iştigaldir. Çünkü burada arkadaşlıktan bahsediyor Allah. Ne şeyhlik müridlik ne de astlık üstlük ilişkisi vardır. Arkadaşlık hiyerarşik bir düzen değildir. Münafıklıktan vazgeçip Allah’ın ve elçisinin yoluna dönenlerin ödüllendirileceği bahsinin devamı olan bir ayettir. Bir sonraki ayet gerçekleri göz önüne biraz daha sermektedir. 4-Nisa 70 “Bu lütuf ALLAH’tandır. Bilen olarak ALLAH yeter.” Demek ki kimin Allah’a ve elçisine itaat edip etmediğini, kimin öteki dünyada kime arkadaş olacağını, Allah’ın bilmesi yeterliymiş. Kimin münafık kimin mümin olduğunu da elbette en iyi o bilir. Kuran Müslümanı olmayı dinsizliğe köprü görenler hangi çürük köprülerden geçmekte olduklarına, gözlerini ayaklarına çevirip şöyle bir baksınlar. 4-Nisa 80 Mey yütıır RASULE fe kad etaallah ve men tevella fe ma erselnake aleyhim hafıyza 4-Nisa 80 Kim RESULE itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim itaatten yüz çevirirse aldırma, zaten seni üzerlerine BEKÇİ GÖNDERMEDİK ki! 235 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Öne sürülen ayetlerden bir diğeri de Nisa 80. Bunu öne sürenler bilmeden ve samimi olarak aynen diğer ayetlerdeki gibi peygambere itaat yazan mealleri okumuşlar. Bu inceliği umarım artık fark etmişlerdir. Çünkü bu ne tesadüftür ki Kuran’ı illa ki Arapça okunmalı diye ileri sürenlerin mealleri kendilerinin tahrif ettiğini ve baktığımızda Arapçaya da ihanet ettiklerini görüyoruz. Bu ayette ayrıca şu bekçi kelimesi de çok manidar. Peygamberimiz üzerimize bekçi gönderilmemiş. Bu kadar anlam bütünlüğü olur. Peygamberimize rüyalarında risalelerini ve şeyhliklerine haleflerini onaya çıkaranlara da duyurulur… Kuran tamam ama yanında illa ki sünnet diyenlere de üzerinde düşünmeleri tavsiye olunur… 7-Araf 156 Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki: «Azabımı dilediğime isabet ettiririm, RAHMETİM İSE her şeyi kapsamıştır ONU korkup sakınanlara, zekâtı verenlere ve BİZİM AYETLERİMİZE İMAN EDENLERE yazacağım.» 7-Araf 157 Ellezîne yettebiûner RESULEN NEBİYyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn NûRELLEZî UNZİLE meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne). 236 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 7-Araf 157 Onlar, Ümmi PEYGAMBER RESULE uyanlardır. Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılıdır ki O onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, saygı gösterip düşmanlarına karşı yardım edenler ve ONUNLA BİRLİKTE İNDİRİLEN NURU izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır. Öne sürülen diğer Araf suresi ayetlerinde de Allah nebi derken bile yine Resul sıfatını ekliyor ve onunla birlikte indirilen nura (vahyedilene) uyanların korunacağını söylüyor. Hala anlayamayacak mıyız? 7-Araf 158 Kul yâ eyyuhen nâsu innî RESULULLAHİ ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve RESULihin NEBİYyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne). 7-Araf 158 De ki: «Ey insanlar, ben ALLAH’IN sizin hepinize gönderdiği bir ELÇİSİyim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmi PEYGAMBER RESULÜNE iman edin. O DA ALLAH’A VE ONUN SÖZLERİNE İNANMAKTADIR. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz. 237 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Sadece Allah’a ve Allah’ın sözlerine inanmalıyız. Hala da anlayamayacak mıyız? 10-Yunus 104-106 De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden şüphede iseniz, iyi bilin ki, ben sizin Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeylere asla ibadet etmem; lâkin sadece ve sadece, sizin ruhunuzu teslim alacak olan Allah’a ibadet ederim. Bana müminlerden olmam emredildi ve “yüzünü, özünü Allah’ı bir tanıyarak dine ver ve sakın müşriklerden olma.” “Sakın Allah’tan başka, sana ne fayda ne zarar vermeyecek olan putlara yalvarma, şayet böyle yaparsan, o takdirde kesinlikle zalimlerden olursun” diye talimat verildi. Ve öne sürülen diğer ayetler… Hem Arapça hem Türkçe… 24-Nur 63 La tec’alu düaer RASULİ beyneküm ke düai ba’dıküm ba’da kad ya’lemüllahüllezıne yetesellelune minküm livaza fel yahzerillezıne yühalifune an emrihı en tüsıybehüm fitnetün ev yüsıybehüm azabün elım 24-Nur 63 ELÇİNİN DAVETİni, aranızda herhangi birinin diğerini davet etmesi gibi tutmayın. Allah sizden eften püften özürler göstererek sıvışıp gidenleri biliyor. Onun emirlerine aykırı davrananlar, başlarına bir felaketin gelmesinden veya acı bir cezaya çarpılmaktan sakınsınlar. 238 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 33-Ahzab 70,71 Ya eyyühellezıne amenüttekullahe ve kulu kavlen sedıda. Yuslıh leküm a’maleküm ve yağfir leküm zünubeküm ve mey yütııllahe ve RASULehu fe kad faze fevzen azıyma 33-Ahzab 70,71 Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin ki Allah da işlerinizi ve hallerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin. Kim Allah’a ve RESULÜNE itaat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya nail olur. 59-Haşr 7 Ma efaallahu ‘ala RESULihi min ehlilkura felillahi ve lirRESULi ve liziylkurba velyetama velmesakiyni vebnissebiyli key la yekune duleten beynel’ağniyai minkumve ma atakumurresulu fehuzuhu ve ma nehakum ‘anhu fentehu vettekullahe innallahe şediydul’ıkabi. 59-Haşr 7 Allâh’ın, o kent halkından, ELÇİSİne verdiği ganimetler, Allah’a, ELÇİYE, (ona) akrabâ olanlara, yetimlere, yoksullara (yolda kalan) yolcuya âittir. Tâ ki (o mallar), içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. ELÇİ size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir. 239 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL (Yazılarımızda verdiğimiz ayetlerin Türkçe mealleri farklı meallerden orijinal anlamına en uygunları seçilmeye çalışılarak alınmıştır. Tek bir meale bağlı kalınmamıştır. Latin harfleri ile yazılan orijinal metinler iki farklı aynaktan derlenmiştir. Hata ihtimaline karşı Kuran’dan okunması en doğru telafuzu verecektir.) Son olarak çokça ileri sürülen şu abdest ve namaz hususuna da değinmek istiyorum. En çok ileri sürülen “eğer sadece Kuran’a uyarsak nasıl abdest alıp nasıl namaz kılacağız?” klişesi Kuran’dan haberdar olmayanların sığındığı son sığınaktır. Bunu bize söyleyenlerin birçoğu namazlarını kılarken kıyamda, rükûda, rükûdan kalkarken, secdede, oturuşta okudukları ayet ve dualarda itiraf edemeseler de ne dediklerinin anlamını genellikle bilmeyenlerdir. Oysa Kuran’da abdestin de namazın da tarifi vardır. Abdest ve (yıkanmak manasına gelen) gusül ayetleri zaten çok açıktır. Namazla ilgili ise birçok ayet vardır. Bu ayetler bir araya getirildiğinde namazın nasıl kılınacağı hususunda hiçbir tereddüt kalmamaktadır. Ve unutulmamalıdır ki namazla ilgili olarak Allah, Kuran-ı Kerim’de en büyük vurguları manaya ve ne dediğini bilerek kılmaya yapmaktadır. Vakitler, rekât sayıları ve kılınış biçimi gibi diğer hususlar okuyan için anlaşılması zor olan şeyler değildir. Zor olan kirli bilgilerden sıyrılıp o namazı hakkıyla ifa edebilmektir. 240 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Maalesef insanlar kendi doğrularını Kuran’la tasdik etmeye çalışıyor, tasdik etmediklerini Kuran’da bulamadıkları için kitabı eksik görüyorlar. Kuran’ın düzelticiliğini göz ardı ediyorlar. Oysa Kuran din adına her şeyi açıklamış, eksiksiz ve kendini açıklayan bir kitaptır. Bununla ilgili, yani namazla ilgili birçok husus Kuran’ı rehber edinenlerce daha önce defalarca açıklanmış olduğu için üzerinde daha fazla durmuyorum. Ancak unutulmamalı ki en doğrusu her zaman için Kuran’dadır. Siz Kuran’ı okumayı başarabilirseniz sorularınızın cevabını orada rahatça bulabilirsiniz. Üstüne üstelik Kuran’ı namaz konusunda eksik görenler bilmelidir ki bugün camilerde kılınan namazı baştan sona kadar anlatan ve açıklayan tek kaynaklı bir hadis yoktur. Birbiri ile çelişen ya da sadece matematiksel sevap hesabı yapan hadisler bu konuda da çoğunluğu oluşturmaktadır. İşte Kuran’ı rehber edinen bizleri yanlış yolda zanneden arkadaşlarımız… Evet; bugün Kuran’ı rehber edinen birçoklarımız gibi sizinle aynı yollardan geçtik. İsterseniz bizi tekfir etmeye devam edin ama bilin ki biz size kötü bir şey söylemiyoruz. İmanımız Allah bize lütfettiği sürece sağlam ve kalbimiz daha önce hiç olmadığı kadar mutmaindir. Bilmediğimiz dualara amin demiyor, anlamını bilmediğimiz şeyleri ne namazda ne başka yerde söylemiyoruz. İçlerinde şirk sözleri geçen ilahileri dinlemiyoruz. Müslümanlarla değil şeytanın vesveseleri ve nefsimizle savaşıyoruz. 241 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Peygamberimizi de çok seviyoruz ama bize hidayet nasip eden Allah’ı her şeyden çok seviyoruz. Sadece ona şükrediyor, sadece ondan yardım diliyoruz. Koyun gibi güdülmeyi bırakıp sadece O’na kul oluyoruz. Biz Kuran’da olan hiçbir şeyi reddetmiyoruz. İşimize gelen ya da gelmeyen diye ayırmıyoruz. Biz tebliğ ettiğimiz Kuran ayetlerinden ve sizleri uyarmamızdan ötürü sizden hiçbir şey istemiyoruz. Yazdıklarımızdan, söylediklerimizden dolayı ne para, ne makam, ne üstünlük ne de insanlar tarafından takdir edilme beklemiyoruz. Tek istediğimiz sevdiğimiz insanların da uyanması ve hak dine yönelmesi. Ne olur içinde bulunduğunuz batağı fark edip tövbe ederek tevhid dinine dönün. Allah’ın ipi olan Kuran’a, sadece Kuran’a sarılın ki dosdoğru yola ulaşasınız. Hiç endişe etmeyin, bunu yaptığınızda Allah sizi bütün acabalarınızdan ve şeytanın fısıltılarından kurtaracak ve koruyacaktır. Eğer içinize vesvese düşürdüğümüzü düşünüyorsanız bize uymayı da askıya alın ve bu kadar dininize sahipseniz secdeye kapanıp gerekirse yarım saat Allah’tan size en doğru yolu göstermesini dileyin. Üç tane “SubhaneRabbiyelAla” ile geçiştirmeyin. O’ndan yardım dileyin. Biz kendimiz için istediğimizi sizin için de istiyoruz. Haydin kardeşlerimiz, dosdoğru yola… Kuran yoluna… Sizden tek istediğimiz bu. 242 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Đà∂LàRıN yükLèNmèkTèN kàçıNdı∂ı èmàNèT Alın Yazısı, Alternatif Evrenler ve Kader Hakkında Bir Tefekkür Kader bahsinin Kuran’dan örneklendirilmeyip yanlış aktarılması ve üzerinde düşünülmekten kaçınılması nedeniyle insanlar soru işaretleriyle yaşıyorlar. Kader, Müslümanlarca en çok ihtilafa düşülen konulardan birisi olagelmiştir hep. Bu ihtilaf genel olarak iki tane birbirine muhalif tezin ortaya çıkışıyla görünür olmuştur. Birincisi Allah’ın biz insanların yapacağı her şeyi daha önceden belirlemiş ve bizim asla o yazılmış çizginin (alın yazısının) dışına çıkamayacağımız yönündedir. İkincisi ise Allah’ın biz insanların yapacağı şeyleri bilmesinin mümkün olmayacağı, eğer öyle olursa imtihanın bir manası kalmayacağı yönündedir. Kuran’a inanmayanlarsa sırf bu eksik (tam açıklanamamış) kader anlayışı nedeniyle inançsızlıklarına (kendilerine göre) haklı bir mazeret edinmişlerdir. Bense bu yazımda süregelen bu iki tezin de dışında bir kader anlayışını görüşlerinize sunmaya çalışacağım ve algıladığım bu yönüyle kaderin Kuran ayetleriyle uyum içinde olup olmadığını sizlerin de düşünce ufkuna bir açılım 243 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL olarak göndereceğim. Demem o ki bu yazım küçük, özgün bir analiz, bir kişisel değerlendirmedir… Ne demiştik? Birinci tez; hayat çizgimiz üzerinde, ne yapacağımız önceden belirlenmiş olarak sırası geleni yapıyor oluşumuzdu. İkinci tezde ise Allah’ın bizim ne yapacağımızı önceden bilmiyor oluşu söz konusuydu. Bense diyorum ki; Allah bizim ne yapacağımızı biliyor değil, ne yapacağımızı bilmiyor da değil, belirliyor da değil! Ayağa kalktıysanız oturun! Öyle değil! Açıklayacağım. Allah bizim sadece ne yapacağımızı değil, çok daha fazlasını, ne yapacağımız hususundaki bütün (belki de sonsuz) olasılıkları bile biliyor. Dağlara taşlara önerilip de yüklenilmekten çekinilen, buna rağmen insanın yüklendiği bu ağır emanet, işte bu olasılıklardan en doğrularını seçme ve Allah’ın yaratmasına vesile olma emaneti ol’an bir şeydir. Ardı ardına gelen ve kimilerince ilk bakışta birbiri ile çelişiyor zannedilen Nisa suresindeki iki ayetin sırrı da burada yatmıyor mu? 4-Nisa 78 Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: «Bu Allah’tandır» derler; onlara bir kötülük dokunsa: «Bu sendendir» derler. De ki: «Tümü Allah’tandır.» Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar? 244 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 4-Nisa 79 Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter. Bir insanın hayatını, diğer insanların ve yaratılmış diğer mahlukatın hayatlarıyla iç içe geçmiş müthiş kompleks (karışık) bir labirent oyunu gibi düşünün. Doğum diye bir girişi ve ölüm diye bir çıkışı var. Ama bu ikisinin arasında tam ortadan ilerleyen dosdoğru yolu göremeyenler için milyonlarca seçeneğe sahip yollar var. Her an dosdoğru yola çıkmak kadar, her an dosdoğru yoldan dışarı çıkacak olasılık koridorları da var. Labirentin her ne safhasında olursanız olun, öyle sokaklara girersiniz ki sizi direkt olarak ölüm denen çıkışa ve zamansal sınırları olmayan sonsuz bir hayata ulaştırır. Bu kaçınılmaz bir sondur. Yüksekçe yerlerde yapılmış tahkimlerle olağanüstü korumalara alınmış bir şatoda bile olsak er geç labirentin bu çıkışına ulaşacağız. Belki dosdoğru yoldan, belki de çıkmaz bir sokağın dibindeki geri çıkılmaz kuyuya düşerek… Eğer insanoğlu halen hayatta ise ya dosdoğru yolda olduğunu ispatlayamamış ve önünde halen yanlış seçeneklere sapma ihtimali vardır ya da eğri büğrü çıkmaz yollara sapıp sapıp geri dönüp başka yollar bulma ihtimali ile dosdoğru yola girme seçeneği vardır. Eğer insanın önünde halen sapacağı veya sapmışsa doğru yola döneceği ihtimalli yollar varsa ölümün önü kapalıdır. Yani yaşayan her insanın halen doğru ve yanlış seçenekleri mevcuttur. Eğer hangi yolda gideceği ve ölüme 245 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hangi yoldan ulaşacağı kesinleşmişse zaten ölüm hak edilmiş demektir ve o andan sonra imtihan hayatını yaşamanın bir anlamı yoktur. İnsan o belirleyici anda ölüm kapısına ulaşır. Ya dosdoğru yoldan gelip bir sevinçle çıkar, ya da geri dönelmesi imkânsız olan yanlış yollardan gelip orada seçeneksiz kalarak kuyuya düşüp, dış kapıya sürüklenerek hüsranla çıkar. Ama o dar kapıdan herkes geçer. Kimisi bu kapıya (seçeneksizliğe, seçeneği kalmamışlığa) daha çocuk denecek yaşta ulaşırken kimisi yüzü aşkın sene yaşayarak ulaşabilir. Önündeki olasılıklar tükenmeyen kişi olasılıklarını seçmeye devam eder. Her an kurtulabileceği gibi her an hüsrana da uğrayabilir. Ölümün önünde engeller vardır. Bu engeller hak yoldan bir yardım olabileceği gibi şer yönden bir dayatma da olabilir. İnsanın önü sıra ve ardı sıra giden melekler (ve melekeler) o insanı henüz hak edilmemiş olan ölümden koruyabileceği gibi o kişi bilerek ya da bilmeyerek yaptığı dualar ve yönelişler nedeniyle Allah tarafından kötü temayüllerden ve şerre çağırılışlardan da korunur. Ya da tam tersi olur. Ama bu durumda da yöneliş ve seçim insanın kendisindendir. Anlatmak istediğim şu ki seçimi insan yapar, yaratış Allah’tandır. Onlara bir iyilik dokunsa “Bu Allah’tandır” ama bir kötülük dokunsa “Bizi doğru bildiğimiz yoldan çevirmeye çalıştığın, atalarımızın dinini inkâr ettiğin, ben sadece bana vahyedilene uyarım dediğin için sendendir” derler. Fakat bu topluluklar hiçbir sözü anlamaya çalışmazlar. Kuru bir zanna tabi olurlar. İşte onlar yaratılan her şeyin tümünün Allah’tan olduğunu ama 246 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yaratılışa sebebin kendi gafil seçimleri olduğunu bir türlü anlamazlar. Oysa Allah kötülüğü yaratmak istemiyor. O kötü seçenekler oralarda bir yerlerde yaratılmamış halde dururken, sırf bu yüzden denenmekte olan insanın bu yanlış seçimi her şeyi yaratan Allah’ın ona verdiği sözden dolayı o kötülüğü de yaratmasına neden oluyor. O yüzden başımıza her ne iyilik gelirse Allah’tan, her ne kötülük gelirse bilin ki kendi nefsimizin o gafil, aceleci, heveslerine düşkün, kibirli ya da asi seçimindendir. İşte yukarıdaki o iki ayetin ve aşağıdaki ayetin sırlarından biri bence budur. 7-Araf 131 Onlara bir iyilik geldiği zaman «Bu bizim için» dediler; onlara bir kötülük de isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler. İşte kader. Kader bir ölçüdür. Bu kompleks labirentin ölçüsüdür bana göre. Kader “ne yaparsak ne olur, nereden gidersek nereye çıkarız”ı gösteren bir kavram haritasıdır. Her şeyi yaratan Allah hangi yoldan gidilirse çıkışa ulaşılacağını bilmektedir. Kalplerin künhünü bilen Allah’ın bizim seçimlerimizi de var olabilecek en iyi olan tahminle bilmesi şaşılacak bir şey değildir. O’nun her şeyi bilmesi kötülüğe sebep değildir. Kötülük zehirse, iyilik panzehirdir ve bu seçim kabiliyeti sebebiyle beşer cinsi insana dönüşür. İnsan yazılı olan bir yoldan yürümekte değil, yazılı olan bütün olası yollardan birinde kendi seçimiyle 247 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yürümektedir. Bu seçim hakkı onun insan olmasının vasfı, Allah’ın nasıl yaratmasına vesile olması demek olan, dağların bile yüklenmekten çekindiği emanetidir. Allah, bizim için sınırladığı o labirent platformunda “ol” emrini insanın istekleri doğrultusunda kullanmakta, kısmen de olsa ona vermektedir. İnsanın yüklendiği emanet “Allah’ın yaratışına, seçimimiz nedeniyle sebep olduğumuz” emanetidir. Allah katında uğursuzluk, bu hayat platformu üzerinde, yeryüzü üzerinde insana verilmiş olan “ol” emanetine hıyanet etmektir. “Ol” emrinin cüzi temsilini kendi heva ve hevesleri doğrultusunda mı Allah’ın istediği biçimde mi kullanacaktır insan! Emanet; işte bu sorumluluktur, bu imtihandır, bu “ol” emrine ortak oluştur. Bu gerçekten çok çok çok ağır bir emanettir! 33-Ahzab 72 Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. 33-Ahzab 73 Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların da tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. İşte kader bir ölçüdür. Teşbihen dağların bile “ne diye huzurumu bozacağım” der gibi reddettiği bu ağır emaneti hak 248 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL etmeye layık olan insanlar, bu dünyada yılandan kaçar gibi iyi olmayan ve makbul olmayan işlerden kaçındıkları gibi cennette de yanlış bir şey yapmazlar. AKIL ve KALP bütünlüğü ile seçimleri en iyisiyle yapmaya çalışırlar. Rüştlerini ispat ettikleri için bu emanetle birlikte oraya gönderilirler. İnsanın eğer hak edebilirse diğer yaratılmışlardan üstünlüğüdür bu. Yoksa diğer mahlûkattan da aşağı iner. İşte kader böyle bir ölçüdür ki mümin erkek ve kadınların bu liyakatini ortaya çıkarır. İşte kader böyle bir ölçüdür. Ölçülmüş biçilmiş bir labirent platformunda yollarımızın tıkandığı (tövbe ihtimalinin kalmadığı) ve geri dönülemez bir hal aldığı durumda, ya da dosdoğru yoldan sapmanın artık mümkün olmadığı (sırat-ı müstakiym) durumda ışık hızında ya da ötesinde ölüm kapısına ulaşmaktayız. O andan sonra yeryüzünde sorulacak sorulara cevap vermeye, dönülebilecek yollara dönmeye bile gerek kalmaz. Artık yaşın kaç olursa olsun seçeneğin net olarak belli olmuş ve hangi yoldan çıkışa varacağın ortaya çıkmıştır. Direkt ölüm kapısına ulaşırsın. Ama halen yaşıyorsak! O halde halen önümüzde duran seçenekler, yapacağımız işler, dönme ihtimalimiz olan doğru ya da yanlış yollar, beklenen emirler vardır. Belki de sadece kendimiz için de değil, başkalarının doğru yola girmesine vesile olacak noktalarda başkaları için de beklemekteyiz. İşte bu ölçüdür, kaderdir. Bizler çok çok çok bilinmeyenli çok büyük bir denklemin birer değişkeniyiz. Yapacağımız hatalar bile 249 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL başkaları için sapılacak yeni yollar, göstereceğimiz güzel bir tavır başkaları için anayola girilecek doğru koridorlar oluşturacaktır. Belki de bu yüzden Maide suresinde “bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” denilmiştir. 5-Maide 32 İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu bildirdik:Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur. Resullerimiz onlara açık âyetler ve deliller getirmişlerdi. Ne var ki onların çoğu bütün bunlardan sonra, hâla yeryüzünde fesat ve cinayette aşırı gitmektedirler. Makbul olmayan nedenlerle bir insanı öldüren kişi o insanın önünde duran seçenekleri seçmesine mani olmuş olabilir. Henüz seçenekleri olan insan bir insan tarafından öldürülerek hem o insandaki hem de platformdaki ölçüye müdahale edilmiş, o insanın öldürülmesiyle, yaşaması durumunda yaratılışa vesile olacak doğru koridorlar tıkanmıştır. Yani “ol” emanetine ihanet edilmiştir. Dolayısıyla birçok insan, hatta insanlık bu katliamdan etkilenmiştir. Eğer o en büyük merhamet sahibi Allah’ın affediciliği, düzelticiliği, bir çekirdeğin üzerindeki tomurcuk kadar bile kimseye haksızlık etmeyeceği, verilmiş sözü ve bize sormadan iyiyi yaratmadaki ısrarı olmasaydı belki de ilk insan katlinde yeryüzünde insan defteri Allah tarafından kapatılabilirdi… Ama öyle olmadı. Demek ki yeryüzü için ve insan için hala bir umut kapısı, iyinin neden olacağı bir kelebek 250 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL etkisi var. Hala kıyamete kapı açacak o yıkılış saati gelmediyse halen kâinatın varoluşu için iyiye endeksli önemli gerekçeler vardır. Halen fırsatı kaçırmamış insanoğlu vardır. İşte kader böyle bir ölçüdür. O ölçü çerçevesinde kader bahsini daha iyi anlayabilmemiz için Allah (kimilerince birbirini neshettiği zannedilen, inançsızlarca çelişki zannedilen) birbiri peşi sıra iki ayrı ayet daha göndermiştir. Çünkü O, bütün olasılıkları bildiğini anlarız diye bunu bize ispat etmeyi istemektedir. 8-Enfal 65 Ey Peygamber, mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, bunlar da kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur. 8-Enfal 66 Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu da bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir. Sabreden 20 kişi 200 kişiyi mağlup edebilirken, 100 kişi 1000 kişiyi yenebilecekken; bu savaşa katılan ve katılmayanların seçimleri ve bu yönde oluşan zaafları nedeniyle Allah’ın yaratışı 100 kişi 200 kişinin, 1000 kişi 2000 kişinin hakkından gelebilme durumuna dönüşmüştür. Yani oran bire ondan bire ikiye değişmiştir. Bence bu ayetlerden yola çıkarak Allah’ın 251 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yaratışına neden olanın insan ve insanın seçimleri olduğunu söylemek yanlış değildir. En azından kuru kuruya, hiç birşey bilmeksizin, zanna tabi olarak, kaderimse değiştiremem diyerek kadere inanmaktan, ortada Allah’ın bir ölçüsü, mükemmel bir denklemi olduğuna inanmak ve bu yolda seçeneklerini doğruya endekslemek iyi olandır. Evet biz, bu müthiş kompleks denklemin bir parçasıyız. Aksi halde 65. Ayette Allah’ın bir şeyleri bilmediğini 66. Ayette ise farkına vardığını iddia etmiş oluruz ki bu Allah’ın her şeyi bilen oluşunun aksine bir görüş olur. O elbette her şeyi bilmekte, ancak yaratışına neden olanlara verdiği mühletteki yönelimlerinin neye yol açacağını ve başlarına gelecek kötülüklere sebebin kendileri olduğunu anlatmaktadır. O’nun her şeyi biliyor oluşu kötülüğü de yaratmış olduğu anlamında değildir. Kötülük istenirse yaratılacak biçimde olmayan varlığıyla, olmayan bir yerlerde titreşmekte, “ol” emrini ya da olmamayı beklemektedir. O’nun her şeyi biliyor oluşu; kötülüğü isteyeceğiz diye, verdiği sözden dönmesine, verdiği seçim hakkını, serbestliği geri almasına neden değildir. O elbette bizim bilmediklerimizi de bilmektedir. O bizde bir zayıflık görse de elbette ki ödülü hak edecek olan insanın başarısına emin ki halen merhamet altında nefes almaktayız. 54-Kamer 49,53 Biz her şeyi bir kadere (bir düzene, ölçüye, plana) göre yarattık. Bizim emrimiz, bir göz çarpması gibi yalnızca ‘bir keredir’. Gerçekten Biz sizin nice benzerlerinizi imha ettik! Haydi var mı düşünen ve ibret alan? Onların 252 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı)dır. İşlemiş olduğumuz her şey kayıtlıdır demek sadece onlar yazılıdır (bellidir) demek değildir. Bütün olasılıklarıyla her şey, bütün yapabileceklerimiz (bütün alternatif evrenler) bütün seçeneklerimiz kayıtlıdır ve yaptıklarımız, her durumda onlardan bir tanesidir. Çıkamayacağımız olan kader platformu o korunmuş kitaptaki platformdur. Bir olasılıklar denizidir. Onların dışında bir seçeneğimiz yoktur. Çünkü olmayan alternatifler yazılmış değil ve yaratılma ihtimali söz konusu bile değildir. O boyuta ulaşmamız da söz konusu değildir. Yazılmış olanlar ise bizim tüm seçeneklerimizdir. Yazılmış her şey yaşanmaz ama yaşanmış olan her şey yazılmış durumdadır. İşte alın yazısı zannedilen kader gerçeği olsa olsa budur. İşte alternatif evrenler zannedilen şey de sanırım budur. İşte kader böyle bir ölçüdür. “Allah mademki her şeyi biliyor, neden…” diye başlayan arayışlarımıza atfolunur! Her şeye rağmen en doğrusunu Allah bilir. Cümlelerimde şu şöyledir bu böyledir diye düşüncelerimi ifade ettim diye (başta belirttiğim gibi) bunun bir tefekkür yazısı olduğunun unutulmamasını istiyorum. Kendimi ve okuyanları okumaya ve düşünmeye sevk etmekten başka bir hedefim yoktur. Yeni bir ihtilaf kapısı açmayalım. Her şeyin en doğrusunu elbette Allah bilir. 253 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL gèmiyè ßiNĐikLèRi hàTıRLàyàNLàR źàmàN Onlar, Allah’ın Kadrini Hakkıyla Takdir Edemediler Arkasında giderek birilerinin, Kuran’ı hak ettiği biçimde anlayarak okumasan da, böylece uyduğunu düşünüyorsun madem; gel bugün birlikte bir deniz seyahatine çıkalım seninle. Ama sadece ikimiz değil! Çoğunlukla çok güvendiğimiz veya çok saygı duyduğumuz veya sevdiğimiz veya yanında olmaktan hep hoşlandığımız veya karada iken arkasında olduğumuz insanlar da olsun bizlerle beraber. Nuh’un gemisine biner gibi eşler halinde olmasa da benzer biçimde gruplar halinde binelim iskeleye yanaşan koca gemiye. Dünyanın da en güvenli, en güçlü gemisi olsun bu gemi. Bir grubun başında Geylani olsun rehber olarak, bir diğerinin başında Celaleddin Rumi mesela! Diğer bir grubun başında Gazali olsun, bir diğerinin başında Buhari veya Hacı Bayram! Birilerinin başında Papa ve rahipler olsun, bir başkalarının başında hahambaşları ve imamlar. Bir başka gruptan Sait bir diğerinden Kıbrıslı veya Işıkçıbaşı sorumlu olsun. Kaptan köşkünde de ister İsa ister Musa İster Davud ister Nuh istersen de Muhammed Nebi olsun. Kimi istiyorsan o olsun. 254 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Az sonra yola çıkacağımızı ve henüz hiçbir sorun olmadığını bilmekte iken tatlı bir heyecanla turistik seyahatimizden daha bu aşamasında lezzet almaya başlarız. Ama hemen hepimizin aklına ister istemez neye güveneceğimiz gelir. Kimileri göz ucuyla can simitlerine göz gezdirirken, kimileri filikaların kaç kişi alabileceğini düşünür. Kimileri geminin ihtişamına rağmen suyun üstünde nasıl durabildiğine şaşsa da bu kadar çok insanın güvenip bu gemiye binmelerinden cesaret alarak kötü bir şey olmayacağını ZANnetmeye başlar. İnsanların çokluğuna duyulan bu ZANsal güvenden sonra, güven gemiye kayar. Çoğumuz geminin sağlamlığına ve ayakta duran muhteşem görünüşüne aldanarak asla batmayacağını ZANnetmeye başlarız. Ama hak ettiği biçimde kullanmadığımız aklımız, bu ZANlara hiç inanmaz da farkında değilizdir. Kaptan her ne kadar haykırsa da “ben de sizinle aynı gemideyim, yolculuk talimatına uyalım” diye, kaptana güveni, kaptan olmayan süpermenlerin abartıları ile sağlamaya çalışırız. Hadi şimdi uzatılan iskeleden gemiye girmeye başlayalım… Artık ne yapacağımız hususunda rehberlerin bizi gayet güzel yönlendireceğini, herhangi bir aksaklık durumunda koruyacak tedbirleri alacağını, kısaca bize çobanlık ya da bekçilik yapacağını düşünürüz. Bu ZANnı gemide bulunan üstün insanlara kaydırırız bir süre sonra. Mademki gemide Celaleddin gibi, Abdülkadir gibi, Hacı Bayram gibi Süpermenler var ne diye korkalım ki artık! Hele ki biz onlara uyduğumuz sürece, onlardan yardım istediğimiz ve onları saydığımız sürece 255 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL başımıza bir iş gelmeyeceğini ZANnetmeye devam etmemizde ne mahsur olabilir ki! Hele hele kaptan köşkünde en büyük Nebi varken bizi kurtarır değil mi? Ama gelin görün ki fırtına çıktı! Kasırga, boran çıktı! Dalgalar geminin boyunu aşarcasına coştu! Devrilecek beşik gibi sallanıyoruz! Alabora olduk olacağız! Başımızdan aşağı buz gibi sular döküldükçe nefes bile almakta zorlanmaya başladık! Denizin içine batıp batıp çıkıyoruz! Değil bir grup rehberinden yardım dilemek bizimle aynı gemide olan veya kaptanlık yapan peygamberlere bile sesimizi ulaştıramayız! Abdülkadir’in uçamadığını, Pardösülünün de Sulugözlünün de bizim gibi ıslandığını, Romalı Celalettin’in kendi etrafında bile dönemediğini gördükten ve herkes kendi canının derdine düştükten sonra aklımıza işte O geliyor değil mi? Yardımı istenecek tek varlık… Allah… Ve dualarla yakararak yalvararak O’ndan yardım isteriz değil mi? O anda zaten O’ndan başkasına yalvarmak aklımıza bile gelmez. Hatta birçoğumuz her ne kadar bir ZANla başkalarına ve gemiye güvensek de aslında yaratılışımız gereği daha gemiye ilk adımımızı attığımız anda “Allah’ım sen bizi koru” deriz. Uçağa binerken “Peygamberim beni korusun” diyene rastladınız mı hiç? Ey Nebi bizi koru demezler, ey Geylani bize sahip çık demezler, ey Takkeli bu gemiyi ancak sen kurtarırsın demezler ve ey nefsim sen yetersin kendi kendini korumaya da demezler. Eğer Allah’a inanıyorsa bir insan, çok büyük ihtimalle uçağa ya 256 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL da gemiye bindiği andan itibaren Allah’ı daha çok anmaya başlarlar, gemide kimler olursa olsun… Nitekim fırtına çıkmışsa, zaten varlığına inanmayanlar bile “Ya varsa!” diye O’na dua etmeye başlarlar… Velhasıl diyelim ki batmadı gemimiz. Allah’ın yardımıyla fırtınadan çıktık ve bir güvenli sahile kendimizi attık. Tehlike geçtikten sonra ne olur dersiniz… 29-Ankebut 65 Onlar gemiye bindikleri zaman, DİNİ YALNIZCA ONA HAS KILAN gönülden bağlılar’ olarak, Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca da, hemen şirk (ortak) koşarlar. Karaya çıktıktan sonra insanların çoğu yine başlarlar başkalarına güvenmeye. Yine başlarlar uçana, kaçana ve dönene inanmaya. Yine başlarlar en doğru yol onların bizi götüreceği yoldur demeye. Maalesef bu böyle. Ortalık süt limanken medet tekrar Geylaniyedir!!! Çünkü artık kendilerini basit korkulara gark eder ama, helakten güvende hissederler. Haz isterler… Heva ve hevesler ön plandadır. Çünkü hayat devam etmektedir yine… Zevk isterler… Başkalarının harami zevkleri dikkatlerini çeker, eleştirirler de kendilerinin de başka türlü bir zevkle meşgul olduklarını fark edemezler. Dinlerini akıl, tefekkür ve derin düşünmeden uzaklaştırıp eğlence aracı haline getirdiklerini anlayamazlar veya itiraf edemezler. 257 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 6-Enam 63, 64 De ki: Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.» De ki: «Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız. Üç defa hac, dokuz defa umre yaparlar da bir dahaki sefere bir yakınlarını göndermektense onlara anlatır da anlatırlar zevklerini, nasıl hazlandıklarını tavaflarında ve bir devrin değiştiği topraklarda. Sözüm hak edene; Bodrum’da ya da Miami’de yapılan turistik tatillerden tek farkları içinde Allah’ın ve elçisinin adı geçiyor oluşudur oysa. Gerçeği düşünmekse çok çok uzaklardadır. Çünkü mana sadece zevk ve sefa olmuştur artık. Dinlencedir, eğlencedir. Ha ilahi dinlemişlerdir selavatlar içinde, ha Scorpions’un “Still loving you” şarkısını. Aynı efkârı, farklı ritüellerde yaşarlar. Ha Müslüm şarkısıyla ağlarlar, ha tasavvufi bir melodiyle. Acı biber sevmek gibi bir lezzeti ve arabesk hazzını ibadet hazzı ZANnederler. Baklava tadını zemzemden alır, otelinin odasına her seferinde ödedikleri parayı zekât ZANnederler. 16-Nahl 53,54 Hem sizde nimet namına ne varsa hepsi Allah’tandır. Kaldı ki size bir sıkıntı dokunduğunda da yalnız O’na yalvarırsınız. Ama sonra sizin o sıkıntınızı giderince, içinizden bir kısmı hemen Rab’lerine ortak koşarlar. 258 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Elbette ibadetten haz alınır. Ama gerçek mümin sırf hazzın değil, gerçeğin peşindedir. Bu yaklaşımla bilmem kaçıncı umresinde olan artık olgunlaştığını, dininin sahibi olduğunu düşünür. Başkalarının nail olmadığı bir ibadete kavuştuğunu düşündükçe erdiğini sanır. Oysa gerçek mümin hiçbir zaman ben erdim demeyecek karakterdedir. Artık olduğunun değil olma yolunda çabaladığının farkında ve Allah’ın rızasına ereceğinin umudundadır. Umar ama kendi hakkında bile hükmünü Allah’a bırakır. Dinini farkına varmadan eğlence haline getirenlerse verilen nimetleri, yolunda gittiğini ZANnettikleri yaratılmış kutsallarından ve kendi başarılarından olduğunu iddia ederler. Allah gidilecek hedeftir ama yol onun değil, birlikte gidilenlerin çizdiği yoldur nedense. Elçinin gösterdiğine değil işaret parmağına bakarlar. 29-Ankebut 66 Ki kendilerine verdiğimiz (ni’metler)e nankörlük etsinler ve (şu geçici hayâtta) zevk içinde yaşasınlar. Ama yakında (gerçeği) bileceklerdir. Ölüm tehdidi anında Allah’ı andığını, düze çıktığında hemen herkes unutur. Oysa Firavun bile ölüm korkusu anında Allah’a yalvarmıştır. Gerçek uyarıları kaale almak yerine büyüklenenler ve/veya büyütülenlerin talimatları devreye girer ölüm korkusu hafiflediğinde. Gemiye girerken sağ ayağınla girseydin gemi fırtınaya yakalanmazdı der birileri ve öne geçer böylece. O sırada Düğmeli Mehmet Hoca çıkıp bütün yolcular adına İsmi Azam duası yapmasaydım ölürdünüz der. Gemi kaptanının 259 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL gemiyi kurtarmak için kendini ışınlayarak Allah katına çıktığı dedikoduları yayılır. Diğer liderler de bu esnada abartılır da abartılır. Ama pek kimse insanları fırtınadan kurtaranın Allah olduğunun üzerinde durmaz. Ortada bir başarı vardır ve bu başarıya herkes neredeyse ortaktır artık. Bu böyle devam eder. Ta ki bir başka fırtınaya, bir başka depreme, bir başka yangına, bir başka sele, bir başka afete kadar… 6-En’am 65 De ki: «O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azab göndermeye veya sizi parça parça birbirinize kırdırıp kiminizin şiddetini kiminize taddırmaya güç yetirendir.» Bak, iyice kavrayıp anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklamaktayız? Üstümüzden, ayaklarımızın altından veya birbirimizden gelen şiddetten ders alabilip bu zulmün nedenini düşünen insan şirkten nasıl kaçmaya çalışmaz ki… 31-Lokman 13 Lokman oğluna nasihat ederken: “Evladım!” dedi, “sakın Allah’a eş, ortak uydurma! Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür.” İnsanoğlu O’ndan geldiğini ve sadece O’na yönelmesi gerektiğini unutmuşsa, üstüne bir de tutunacağı dalı (Kuran’ı) bırakmışsa eğer, gökten yere düşmüş ve vahşi kuşlar tarafından parçalanmaya başlamış veya esen her rüzgâra göre hareket 260 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL etmeye meyilli hale gelmiş demektir. Bu rüzgar esiyorsa “beni emin bir limana çıkarır” ZANneder. Rüzgârın ne tarafa estiğini görebilecek gözü, vahşi hayvanların sesini duyabilecek kulağı ve gerçeğe açtığı bir kalbi yoktur artık. Her ağlayana duygulanıp kanar, her komiklik yapanı samimi ZANneder, her “O”yum diyeni (birgün gelecek ZANnedilen) Mehdi kabul eder, her imamın önünde eğilmeyi Allah’ın önünde eğilmekle bir tutar… Böylece ortak koşar da asla ortak koşmadığını düşünür… Oysa üzerinde dolaşan akbabalar onu parçalamaktadır. 22-Hacc 31 Hiçbir şeyi ONA ORTAK KOŞMADAN Allah’a yönelen kimseler olun. Allah’a ortak koşan kimse sanki gökten düşmüş de kuşlar onu kapıp parçalamış, yahut rüzgâr onu ıssız bir yere savurmuştur. Şimdi düşünelim beraber… İster peygamberimizi aklına getir, ister onun da dışında takip edilmekte olanları. Şirki, Allah’ın varlığını kabul etmeyip sadece putları ve başkalarını Allah edinmek ZANnedenlere sözüm. Hiçbir müşrik (ortak koşan) Allah’ı reddetmez. Ama Allah’ın yanında O’nun hükmü gibi hükümler verebilecek kişiler olduğunu ZANneder. Ki şirk, Allah’ı reddetmekten bile daha ağır ve affedilmeyecek bir günahken, eğer hala Allah adına hüküm verdiği ZANnedilen kişiler varsa gel onların şu ayette yapabildikleri olup olmadığına bakalım. 261 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 30-Rum 40 Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra da sizi öldürmekte, daha sonra da sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı? O, şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir. Dikkat edin, Allah’ın sözlerini rehber edinmiş kişiler en çok hangi günahtan kaçarlar? Ya insanların sözlerini rehber edinmiş kişiler en çok hangi günahlardan kaçarlar? Kuran’ı rehber edinmiş kişiye “sapmışsın” diyenler dikkat edin; eğer sapmışsak bu kendi aleyhimizedir, kendi sebebimizledir. Biz sapmışsak bizi saptıran herhangi bir başka yol gösterici meta ya da insan yoktur. Tamamen kendi hatamızdır. Çünkü en çok kaçtığımız şey şirktir. Bu açıktır. Apaçıktır. Ortadadır. Kuran’ı rehber edinmiş kişi bırakın şeyhi, hocayı, risaleyi, peygamberi bile Allah’ın dinine ortak görmeme gayretindedir. Bu yüzden bizi eleştirmiyor musunuz? Ama yok sapmamış da doğru yolu bulmuşsak bu sadece ve sadece indirilen vahiyler (Kuran) nedeniyledir. Ya siz!!! Biz şirkten kaçıyoruz. Ya siz!!! Biz Allah’a iftira edilmesini hazmedemiyoruz. Ya siz!!! Atalarınıza laf edilmesine, hocalarınıza laf edilmesine, (sözde) alimlerinize laf edilmesine bile katlanamıyorsunuz… Farkında mısınız!!! Sizin ve bizim hangi günahlardan kaçındığımızın!!! Bakın, biz kendimizi Kuran’la sorguluyoruz. Ya siz!!! 4-Nisa 48 Şu muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse 262 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hakkında affeder. Kim Allah’a ortak icad ederse müthiş bir iftira etmiş, çok büyük bir günah işlemiştir. 4-Nisa 116 Şu kesin ki: Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama dilediği kimse hakkında bunun altındaki diğer günahları affeder. Her kim Allah’a şirk koşarsa, haktan çok uzağa sapmış olur. Kuran’ı rehber edinmiş kişi ister gemide, ister yeraltında, ister uçakta, ister evinde, ister sokakta olsun bütün düşüncesi ile dinini Allah’a özgülerken tek gidilecek yolun Kuran’ın yolu olduğunu ha bire söyleyip durur. Ne dersiniz! Acaba sizin Kuran’a atfetmediğiniz önemi onların atfetmesi sizi rahatsız mı ediyor? Eğer öyleyse (yani Kuran’ı rehber edinenler değil de Kuran’ı rehber edinenleri yanlış yolda görenler haklıysa) bu dağlara ne oluyor!!! Şu ayet de mi sizi derin uykunuzdan uyandıramıyor!!! 59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz. Hadi uyanın artık! “La” sesine kulak verin ve “ilah”lık sıfatını hiç kimseye vermeyip “ille Allah” deyin… Tevhide gelin… 263 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Belki düşünürüz diye Allah bize nasıl örnekler vermiş dönüp bir kez daha bakın… İnsanların çoğu hüsranda; hizip hizip, mezhep mezhep, cemaat cemaat, dergâh dergâh, tarikat tarikat bölünmüşler ve birbirleriyle acımasız biçimde ve sefalet içinde savaşıyorlar. Yaşadıkları din Kuran’daki İslam değil. Hadi biz yanılıyoruz!!! Şu ayet de mi çok anlaşılmaz!!! 30-Rum 31,32 BAŞKA HERŞEYDEN GEÇEREK O’na tam gönül verin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı hakkıyla ifa edin! Ve asla dinlerini parça parça edip kendileri de öbek öbek olan o müşriklerden olmayın! Öyle ki her hizip, kendi yanındakiyle böbürlenmektedir. Size birisi sorsa “elbette Kuran çok çok önemli” diyeceğinizi biliyoruz. Ama ona önem atfetmek bunu sözle onamak kadar basit değildir. Ona önem atfetmek onu yaşamaktır. Onun dediğinin dışına çıkmamaktır. Onun dediğinden başkasını din saymamaktır. Onun dediğini yapmaktır. Ona önem atfetmek ona iki dudakla “saygılıyım” dedikten sonra “ama şu da var” demek değildir. Ona saygı göstermek ona dağlar gibi saygı göstermektir. Hadi bir kez daha okuyalım. 59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş 264 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz. Yetmediyse bir kez daha… 59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz. Sevmek istediğin insanı sev tabii ki. Ama filanca âlim de benim efendim değil midir, diye mi soruyorsun? Peygamberimizi sev elbette, ben de seviyorum. Ama peygamberim de efendim değil midir diye mi soruyorsun? 39-Zümer 66 Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol. 39-Zümer 67 Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O’nun avucu (kabzası)ndadır, gökler de sağ eliyle dürülüp bükülmüştür. O, onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir. Ama sen huzur buluyorum, haz alıyorum mu diyorsun filanca üstün hocadan, falanca kutsanmış cemaatten, filanca risale ve 265 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şiirlerden ve Allah ve Kuran’la beraber bu ortaklarla birlikte de olduğunda? O halde şunu da oku… 6-Enam 70 Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne de bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır. Ve yaptığın güzel işlerden medet umduğunda şunu asla unutma… 39-Zümer 65 Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz senin amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. Arkasında giderek birilerinin, Kuran’ı hak ettiği biçimde anlayarak okumasan da, böylece uyduğunu düşünüyorsun madem; yanılıyorsam da bana yanıldığımı ve senin yolunun (yollarınızın) doğru olduğunu ispat et bakalım. 266 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz. Biz sadece gemiye bindiği zaman Allah’ı hatırlayanlar değiliz. Biz Kuran’dan neredeyse dağlar gibi etkilenmişiz… Hadi sen de düşün biraz… 267 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL üźèyR ÀLLàh’ıN o∂LuĐuR ĐèĐiLèR Tarih Boyu Şirkin İzdüşümü Bazen insanın aklına gelmiyor değil. Nasıl ki “Müslüman’ım” diyen bir insan Kuran’a dönüp dinini sadece Allah’a özgü kılarak her türlü şirk kokusundan uzak tutmaya çalışıyorsa… Bu yolda uydurulmuş hadislerden, tahrifkar meallerden, şeyhlerden, rabıtalardan, obsesifçe yapılan ibadetlerden, hocaefendilerden, tesbihçilerden, keramet masallarından ve sair etkilerden arınmaya çabalıyorsa… Neden Yahudiler ve Hıristiyanlar da ellerinde bulunan Allah’ın kitaplarını (Tevrat’ı, Zebur’u, İncil’i) içine eklenmiş insan sözlerinden, uydurmalardan, rahip ve kral mektuplarından ve her türlü ilavelerden arındırarak Kitab-ı Mukaddes’in özünü ortaya çıkarmasınlar… Aklın ve kalbin yolu eminim ki o kitapları da olabilecek en güzel biçimde (en azından özünü, ihtiyaca yetecek kadarını) ortaya koyabilir. Çünkü görüyoruz ki ellerindeki Kitab-ı Mukaddes isimli toplu kitap mevcut haliyle (istisnalar hariç) tam aksine onları inkâra doğru daha çok itiyor. Benim anlayabildiğim kadarıyla mevcut bu kitapların içine işlemiş hurafeler bizde (Kuran’da) orijinal 268 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL metnin dışında kalmış, onlarda ise daha çok kitabın içinde gibi. Buna rağmen bizdeki durum onlardan çok da farklı değil. Çünkü onlar kitabın içine bakarken bizimkiler onlardan da daha çok kitabın dışındakilerden etkilenmiş durumdalar. Sonuç her iki durumda da pek farklı sayılmaz. Bana öyle geliyor ki onlar heva ve hevesli bir dünyevilikle inkâra sürüklenirken, bizimkiler abartılı bir uhrevilikle müşrikliğe sürükleniyorlar… Neticede aklı, idraki ve kalbi çalıştırmamak kaybettiriyor. Dünyanın neresinde olursanız olun… Neden böyle düşünüyorum. Çünkü bu kapsamda (içlerinde kabul edenler ve özellikle Hıristiyanlardan sempatiyle bakanlar olsa da) Kuran’ı onlara kabul ettirmek çok zor. Keşke bu birliktelik sağlanabilse de sonradan gelen kitapla önceden gelenlerin doğru bilgilerinin onaylandığı, ihtilafların ortadan kaldırıldığı, ümmetlere göre olan kıstasların ve hükümlerin ayrı bir paragrafta kabul edildiği, geldiği çağa göre olan teşbihli anlatımların bugüne izdüşümlerinin bulunabilirliğinin olduğu bilimsel bir metodolojiyle anlaşılabilse! Ne var ki içimde kişisel olarak böyle bir heves barındırsam da pek bu kadar ümitle de bakamıyorum yeryüzündeki insanoğluna. Özellikle Yahudiler, içimdeki bu ümitsizliğimin en büyük sebebi. Koca Kuran-ı Kerim içinde kendilerince tutunmak için buldukları Tevbe-30 gibi iki üç ayete karşı çıkarak tüm Kuran’ı reddetmekte maalesef üstlerine yok. Kendilerini inandırdıkları “ırksal üstünlük” uydurması (yanlış anlaması) birçok gerçeği 269 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL görmelerinin önüne geçiyor. Hatta Hıristiyanların bu kapsamda çok çok daha anlayışla ve anlama isteğiyle Kuran’a yaklaştıklarını düşünüyorum konuştuklarım, okuduklarım ve kültürel yaşamlarından bugüne kadar gördüğüm kadarıyla … 9-Tevbe 30 Yahudiler: ‘Uzeyr Allah’ın oğludur,’ dediler. Hıristiyanlar da, ‘Mesih Allah’ın oğludur,’ dediler. Bu, ağızlarından çıkan sözleridir. Önceden inkâr etmiş olanların sözlerini taklit ediyorlar. ALLAH onları mahkûm eder. Nasıl da çevriliyorlar? Mesela takılmışlar “Biz asla Üzeyr Allah’ın oğludur” demedik “Bugün bunu iddia eden de yok” diye… Bu ayetle ilgili olarak (özellikle hadis kaynaklı) karşı iddiaları duymuşsunuzdur. Ama ben onların üzerinde durmayacağım. Çünkü, kendimi Yahudilerin yerine koyduğumda bana göre de çok tatmin edici değil (tarih gözüyle baktığım) hadislerdeki savunmalar. Bu ayetteki önem de bence Üzeyr meselesi değil zaten. İman ediyorum ki Allah böyle bir ayet göndermişse kesinkes doğrudur ve bunun arka planında mutlaka bir şey vardır. Bu kapsamda benim bir Kuran ehli olarak yaptığım bugüne izdüşüm beni daha çok ilgilendiriyor. Üç beş bin sene önce bir kısım Yahudilerin Üzeyr’in hakkında ne dediğinin kendisi değil! Bu izdüşüm de şöyle… Yeni bir hak din geldiğinde Allah bizden eski hak kitabın esaslarının doğrusunu onaylamamızı 270 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL istiyor hep. Bu Tevrat’da da, Zebur’da da, İncil’de de, bildiğiniz gibi Kuran’da da böyle. Ama yeni kitaba inananların bir kısmı eski kitapta (dinde) üstünlük gibi gördüğü şeyleri süratle kendi dinine ithal etme peşine düşüyor. Allah isteseydi bizi tek ümmet yapardı demeyip, Allah isterse bizi tek ırk yapardı, tek renk yapardı, tek dil konuştururdu demeyip, Allah’a daha çok yönelmek ve istenen davranışları (sözleşmede geçen maddeleri) yapmak yerine heva ve heveslerini ön plana çıkararak, kıskanarak, özenerek, eski dinle yeni dini karıştırma ve Allah harici kutsallaştırdıklarıyla öne çıkma gayretine giriyorlar. Yani bir nevi futbol takımı taraftarlığı, bir savaş nedeni, bir üstünlük mücadelesi geliştiriyorlar. Bu davranış da insanları süratle şirke götürüyor. Bu şirkin en önemli ayağı genelde ilgili elçiyi ve/veya peygamberi ve/veya bilgini yüceltme meselesi oluyor. İsrailoğulları Musa’yı İbrahim’den daha kıymetli görürken, Nasranîler İsa’yı Musa’dan daha kıymetli, Kuran’da açıkça “peygamberler arasında ayrım gözetmeyin” dendiği halde Müslümanlar da bizim peygamberimiz Muhammed Nebiyi bütün peygamberlerden daha üstün görüyor. Hadi bir noktaya kadar kendi peygamberin olduğu için diğerlerinden daha çok sevdin… Olabilir diyelim. Ama ardından Musa denizi yardıysa, Allah’la konuştuysa, İsa da Allah’ın oğlu olmalı demeler başlıyor. Bu durumda bizimkiler boş durur mu!!! Daha da yüceltmek lazım, daha da üstün vasıflar olması lazım değil mi!!! İki cihan serveri, cennetin nuru ve cehennemin narı, iki 271 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kainatın efendisi Resulullah Ahmed Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve selem efendimizin nuru ilk yaratılan nur olup gerçekte ilk peygamber ve Allah katında her şey o var olduğu için yaratılmıştır” durumuna geliyor… Yani tabiri caizse fondip yapılıp, şirkin dibine vuruluyor… İşte Tevbe 30’un bugüne izdüşümü bence budur. İnsanların doğru yoldan, hak kitaptan, gerçek dinin Allah’a özgü kılınmasından nasıl çevrildikleri anlatılıyor bu ayette. Peki Üzeyr’in alakası ne? Üzeyr kutsal kitaplar dışı kaynaklarda iddia edildiği gibi Ezra ise, Tevrat içindeki kitaplarda Ezra’nın kaybedilen (Tevrat taşıyıcı) ahid sandığını tekrar ortaya çıkardığı, unutulan Allah’ın kelamı Tevrat’ı İsrailoğullarına yeniden okuduğu ve İsrailoğullarını yeniden imana getirdiği söz konusu. Ezra, Tevrat’ta bir kâhin, bir bilgin gibi geçiyor. Peygamberimize atfedilen hadis kitaplarında Üzeyr’in kim olduğunu peygamberimizin bilmediğini söylediği hadisler de var, Üzeyr’in (Kuran’da bahsi geçen) yüz yıl uyutulan kişi olduğu ve uyandığında Tevrat’ı hatırlayan tek kişi olarak İsrailoğullarına hatırlattığını söyleyenler de. Kuran’a göre ise Üzeyr’in peygamber olup olmadığı bildirilmiyor. Dolayısıyla Ezra ve Üzeyr aynı kişilerse (çok da önemli değil) Tevrat’la bir uyuşmazlık yok gibi. Ama asıl mesele şirk meselesi. Yukarıdaki şirkle ilgili bahsimi göz önüne alırsanız bana hak vereceğinizi düşünüyorum ki; Tevrat’ı yeniden ortaya çıkaran Ezra’nın İsrailoğulları 272 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL tarafından oldukça kutsanmış olduğu ve değerinin abartılabilir olduğu açıktır. Şimdi Yahudiler çıkıp biz böyle bir şirk yapmadık, Üzeyr Allah’ın oğlu diyen yok deseler de bunu diyebilenlerin olmuş olması ihtimali (Kuran’a atıf yapmasak bile) çok çok yüksektir. Üstelik bugün elimizde olan Tevrat’ın kendi ifadesine göre bile İsrailoğullarının o dönemlerde ve göç boyunca o kadar çok şirk suçu işledikleri bölümler var ki ben sayamadım bile. Yani Üzeyr’e Allah’ın oğlu deseler de demeseler de zaten yaptıkları yanında solda sıfır kalıyor. Allah’ın Kuran’da verdiği sadece bir örnek. İsterseniz Tevrat’tan İsrailoğullarının işlediği şirk suçlarından sadece birkaçını buraya alalım. Çok var aslında. Buzağıya tapma gibi bölümleri saymıyorum bile… Eski Ahit: Hâkimler 2-11,12,13 İsrailliler Rab’bin gözünde kötü olanı yaptılar, Baallar’a (Madruk) taptılar. Kendilerini Mısır’dan çıkaran atalarının tanrısı Rab’bi terk ettiler. Çevrelerinde yaşayan ulusların değişik ilahlarına bağlanıp onlara taparak Rab’bi öfkelendirdiler. Çünkü Rab’bi terk edip Baal’a ve Aştoretler’e taptılar. Eski Ahit: Hâkimler 10-6 İsrailliler yine Rab’bin gözünde kötü olanı yaptılar; Baallar’a, Aştoretler’e, Aram, Sayda, Moav, Ammon ve Filist ilahlarına kulluk ettiler. Rab’bi terk ettiler. O’na kulluk etmediler. 273 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Eski Ahit: 1.Samuel 7-3 Samuel İsrail halkına şöyle dedi: “Eğer bütün yüreğinizle Rab’be dönmeye istekliyseniz, yabancı ilahları ve Aştoret’in putlarını aranızdan kaldırın. Kendinizi Rab’be adayıp yalnız O’na kulluk edin. Rab de sizi Filistliler’in elinden kurtaracaktır. Eski Ahit: Nehemya 9-26 Ama halkın söz dinlemedi, sana başkaldırdı. Yasana sırt çevirdiler, sana dönmeleri için kendilerini uyaran peygamberleri öldürdüler. Seni çok aşağıladılar. Eski Ahit: Nehemya 9-28 Ne var ki İsrail halkı rahata kavuşunca yine senin gözünde kötü olanı yaptı. Bu yüzden onları düşmanlarının eline terk ettin. Düşmanları onlara egemen oldu. Yine sana yönelip feryat ettiler. Onları göklerden duydun ve merhametinden ötürü defalarca kurtardın. Eski Ahit: 2.Krallar 21-2,3 Rab’bin İsrail halkının önünden kovmuş olduğu ulusların iğrenç törelerine uyarak RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı. Babası Hizkiya’nın yok ettiği puta tapılan yerleri yeniden yaptırdı. İsrail Kralı Ahav gibi, Baal için sunaklar kurdu, Aşera putu yaptı. Gök cisimlerine taparak onlara kulluk etti. Eski Ahit: 2.Krallar 23-10,11 Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek* için ateşte kurban etmesin diye, Ben-Hinnom 274 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Vadisi’ndeki Tofet’i kirletti. Yahuda krallarının güneşe adamış olduğu atları Rab’bin Tapınağı’nın girişinden kaldırdı. Atlar tapınağın avlusunda, hadım Natan-Melek’in odasının yanındaydı. Yoşiya güneşe adanmış savaş arabalarını da ateşe verdi. Eski Ahit: 2.Krallar 17-32,33 Bir yandan Rab’be tapınıyor, öte yandan tapınma yerlerindeki yapılarda görev yapmak üzere aralarından rasgele kâhinler seçiyorlardı. Böylece hem Rab’be tapınıyorlar, hem de aralarından geldikleri ulusların törelerine göre kendi ilahlarına kulluk ediyorlardı. Eski Ahit: Yasanın Tekrarı 12-31,32 Tanrınız Rab’be bu biçimde tapınmayacaksınız. Onlar ilahlarına Rab’bin tiksindiği iğrenç şeyler sunuyorlar. Oğullarını, kızlarını bile yakarak ilahlarına kurban ediyorlar. Size bildirdiğim bütün buyruklara iyice uyun. Bunlara hiçbir şey eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın. Eski Ahit: Hâkimler 6-10 Size dedim ki, Ben Tanrınız RAB’bim. Topraklarında yaşadığınız Amorlular’ın ilahlarına tapmayın. Ama sözümü dinlemediniz. İşte kendi kitaplarınız anlatıyor. Atalarınızın şirk koşmadığı kâhin, bilgin, kral kalmamış, tapmadığınız dağ, taş, kuş kalmamış kalkıp atalarımız Üzeyr’i Allah’a oğul yaparak şirk koşmadı diyerek Kuran’ı reddediyorsunuz… Koca deniz 275 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yarılmış geçmişler karşıya, türlü mucizelerle canlı şahit olmuşlar da dönüp yine buzağıya tapınmışlar, soğan sarımsak aramışlar! Gülesim geliyor ağlanacak halinize… Neyse biz tekrar Kuran’ımıza dönelim. 9-Tevbe 31 Onlar hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı Allah’ın yanı sıra rab edindiler. Oysa onlar sadece tek bir Tanrıya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka hiçbir tanrı yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. Gördüğünüz gibi Kuran da onlara aynı şeyi söylüyor ve tabii ki bize de! Onlar bilginlerini, kâhinlerini, din adamlarını rab edinip, yanı sıra putlara da tapmışsa, Hıristiyanlar da nasıl İsa’yı Allah’ın oğlu sanmışsa bizim atalarımız da karbon kâğıdı çekmiş sanki!!! Hatta daha da abartmış mı desem!!! Şeyhler, dervişler, hocaefendiler, din âlimleri, evliyalar, veliler, takkeliler, sulugözlüler, peygamber sakalı, ayak izi, cennet taşı yetmedi peygamber ilk yaratılan nur!!! Yetmedi, İsrailoğlu peygamberlerinin mucizelerinden daha bir mucizeler, uçan, kaçan, zamandan münezzeh oturumlar yapan evliyalar daha bir peygamber… Daha yazayım mı!!! 9-Tevbe 32,33 Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. O’dur ki Resulünü, bütün dinlere üstün kılmak için hidâyetle ve hak dini ile gönderdi. Müşrikler isterse hoşlanmasınlar! 276 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Üstün olması gereken hak dinmiş demek ki. Allah’ın dini. Üstelik bir bakın bugünkü izdüşümüne de; şu aşağıdaki ayette yapılanların aynısı yapılmıyor mu, bir düşünün. Bugün de toplanmıyor mu, yenmiyor mu malı mülkü emeği “Allah Allah” diye kandırılarak İsrailoğulları gibi günüm insanlarının, buzağılar bile imar edilmeden… 9-Tevbe 34 Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele! Kaç kişi var etrafınızda toplanan bağışlarla müşkülden kurtardıkları bir fakir, borcunu ödedikleri bir borçlu, yükünü hafiflettikleri bir engelli, seçilmeden burs bağışlanan bir öğrenci, cemaatlerinden olmayıp da hacca gönderilen bir dindar! Ve saire… Ama ayrıca parasını ödersen dershanesine gidersin, parasını ödersen okulunda okursun, parasını ödersen kitabını alırsın, parasını ödersen satın alırsın! Evet, parasını ödersen onlardan da olursun. Zaten paran varsa en iyi sen olursun… Neyse gözümüz var zannedilmesin. Varsın paran olmasın kardeşim… Gün gelir elbet o altınlar, gümüşler, dolarlar, eurolar, jet-skiler, çiftlikler, yardımlar, zekâtlar, fitreler, adaklar, kurban paraları, bağışlar onlara geri döner. 277 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 9-Tevbe 35 Gün gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar cehennem ateşinde ısıtılarak onlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanır: ‘Kendiniz için biriktirdiğiniz işte budur. Biriktirdiğinizi tadın.’ Bir Müslüman kitabına da laf ettirmez. Ama kitabını okumayan maymuna döner de haberi olmaz. Ya da “kitap yüklü eşekler” gibi dolaşır durur… Ha külliyat taşımış, ha İncil, ha Veda taşımış ha Zebur, ha Tevrat taşımış, ha Kuran… Okumadıktan sonra ne farkı olacak ki! 278 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL öRTü vè giźLèmè Onunla Düşman Olarak İndik Bu yazımızda konuya girmeden önce biraz askerlik anılarımızı tazeleyelim istedim. Henüz gitmeyenler için bir ön bilgi ve bayanlar içinse “bu erkekler orada ne yapıyorlar?” sorusuna az da olsa, cevap da vermiş oluruz böylece. Askerliğini yapmış olanlar iyi bileceklerdir ki muharebede (savaş durumunda) ve dolayısıyla taktik eğitimlerde “örtü ve gizleme” şeklinde bir askeri tabir kullanılır. Düşman kendisini bizden gizlemek, bizim askerimiz de düşmandan kendisini gizleyebilmek için örtü ve gizleme yapmak durumundadır. “Gizleme” (kamuflaj) düşmanın gözünden korunmak için alınan tedbirler, “örtü” ise karşı tarafın hem gözünden hem de ateşinden korunmayı esas alan tedbirlerdir. Bir asker kendi vücudunu, silahını, mühimmatını, mevzisini, aracını, teçhizatını ve her türlü malzemesini arazi şekil ve renklerine uydurarak (özellikle) uzaktan görünmemek için gizleme yapar. Örneğin ordugâhlarda (arazide konaklanan ve savaş hazırlığı yapılan yerlerde) cephanelerin, büyük silahların, tankların ve diğer araçların düşman tarafından havadan ve/veya 279 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL uydudan görünmesinin önlenmesi için, yani onları düşman hava ve kara saldırılarına açık hale getirmemek için gizleme ağı kullanılır. Gizleme ağları arazi rengine uygun küçük kumaş parçalarının file şeklinde büyük bir ağa parça parça tutturulması ile oluşturulmuştur. Bunlar bir gölgelik gibi silah ve gereçlerin üzerine çekildiğinde üstten gözetleyenler için doğal bir bitki örtüsü, etrafına çevrildiğinde de uzaktan bakanlar için doğal bir arazi şekli zannedilir. Asker kendisini de gizleyebilmek için yüzünü araziye uygun renkli cilt boyalarıyla boyar, silahının parlamaması için belli yerlerine is ya da çamur sürer, taktik eğitimler ve operasyonlarda saat ve benzeri takıları cebinde tutar, gece arazide ilerlerken sigara içmez, fener yakmaz, yüksek sesle konuşmaz, etrafa çöp atarak belirtiler bırakmaz. Düşman da benzer gizleme taktiklerini kullanır. Ancak tüm bu gizleme taktikleri karşı tarafa fark edilmemek içindir. Bir gizleme ağı, düşecek bir havan veya top mermisini durduramayacaktır. Kör bir kurşun bile gelip toprak rengine boyanmış bir askeri öldürebilecektir. Örtü ise daha koruyucudur. Cephaneleri beton korunakların içine ve toprak altındaki depolara koyarak onları örtmüş olursunuz. Askerlerin herhangi bir saldırıda karşı koyacak olanları korunaklı mevzilere ve görevi olmayanlar sığınaklara girerlerse örtü sağlamış olurlar. Ormanlık bir alanda yürüyen askerler hem gizlenmiş hem de kısmen örtü altına girmiş olurlar. Askerin yüzünü boyaması sadece gizleme tedbiridir ama gaz maskesi takarsa kimyasal saldırılara karşı örtü sağlamış 280 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL olur. Şapkalarına ağaç yaprakları takarak gizleme yapabilirler ama çelik başlık ve çelik yelek giyerlerse mermiye karşı örtü sağlamış olurlar. Askeri araçlar korunaklı hangarlarda örtü altındadır. Kesik araziler (paralel uzanan sırt ve tepe hatları) derelere ve vadilere örtü sağlar. Asker araziye göre en uygun şekilde yürür ve doğal örtüden faydalanarak mümkün mertebe kendisini korumuş olur. Örtü ve gizleme en basit aldatma taktiğidir. Komutanlar düşmanı alt edebilmek için ileri seviyelerde farklı aldatma taktikleri de kullanırlar. Çok uzatmayalım; bu tedbirleri hem düşman hem de biz alırız. Düşman nasıl bizim düşmanımızsa, biz de onun için düşman durumundayız. Her iki taraf birbirine değişik taktiklerle üstün gelme ve korunma gayretindedir. Tüm bu kurallar ve temel taktikler askeri talimnamelerde yazılıdırlar. Biraz uzun bir giriş oldu biliyorum, gelelim asıl meseleye… İşte insan ve şeytanın yeryüzüne düşman olarak inmiş olduğu gerçeğine… 7-Araf 24 Allah ‘Birbirinize düşman olarak inin,’ buyurdu. ‘Yeryüzünde sizin için bir vakte kadar bir yerleşim ve nasip vardır. Yeryüzüne Şeytan’la düşman olarak inilmiş olduğu gerçeğini göz ardı eden insanoğlu bu bilinçsizlikle dünyada sanki sonsuza kadar kalacakmış gibi hesaplar yapmaya ömrü boyunca devam eder. Şeytandan haberdar olan ama düşmanın neler 281 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yapabileceğinden habersiz olan insanoğlu ise nasıl olsa kendisi kötü amellere/işlere bulaşmadığını düşünerek düşmanı olan Şeytan’dan sakınabildiği gafletine düşer. Çünkü düşmanın nasıl davranabileceğine dair bir fikri yoktur. Düşmanın doktrininden, imkân ve kabiliyetlerinden haberi olmayan insan kendisini emniyette zanneder. Oysa düşmana karşı en önemli dersi ve eğitimi alabileceği taktik talimnameyi okuyan ve eğitimlerinde bunu uygulayan, prova eden asker nasıl uyanık olabiliyorsa; insanoğlu da şeytana karşı böyle yapmalı değil midir? Ama insanların çoğu tam aksine elindeki talimnameyi göz ardı ettiği için düşmanla karşılaştığında bırakın ne yapacağını, düşmanın gizleme, örtü ve diğer hangi aldatma teknikleri uygulayabileceğini bilmediği için onunla karşılaştığı zaman bile onu tanıyamıyor. Düşman müttefik sınırlar içerisinde kafasına estiği gibi dolaşıyor ve hatta emrine aldığı insanlarla içten içten gülüp, alaylar edip duruyor. Ama talimnameden haberdar olan, savaşmayı bilen ve gördüğü zaman düşmanını tanıyacak insanoğlundan ise fellik fellik kaçıyor. Yeni aldatma taktikleri bulma çabasına giriyor. Neyseki küfrün, kâfirliğin örtmek demek olduğunu unutmayan insanın avantajı, şeytanın hilelerinin zayıf olmasıdır ve bu her zaman lehte olan bir durumdur. Ama neticede şeytan onu tanımayanları iyi aldatır, onlardan iyi gizlenir ve her zaman kendini de gerçekleri de iyi örter. Âdemoğlunu daha en baştan beri aldatmak onun en iyi tecrübesidir. 282 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 2-Bakara 36 Derken Şeytan, ayaklarını kaydırdı da onları bulundukları yerden çıkardı. Biz de ‘İnin aşağı,’ dedik. ‘Artık birbirinize düşman olarak yaşayacaksınız. Yeryüzünde sizin için belirli bir vakte kadar bir yerleşim ve bir nasip vardır.’ Şeytan insanları Allah’ın sözlerine uymaktan alıkoyup başka sözler üreterek ve ürettirerek insanların arasına Allah’ın sözleri hususunda ihtilaf sokar, aralarında kavgalar çıkarır ve böylece düşmanını önce kendi içinde böler. En güzel sözlerin kendisinde olduğu açıklanan Kuran’sa, inananlar için en kapsamlı bir talimname değil midir? Talimnamede (Kuran’da) insanın bu savaş için ihtiyaç duyduğu taktikler ve savaş kuralları ve hatta düşmanın taktikleri yazmaktadır. En doğru Komutan emirleri de zaten onda değil midir? 17-İsra 53 Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini, söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. Şeytan da bir düşman olarak araziye uyar. Etrafında Allah’tan, peygamberden ve kitaptan bahsedenler olduğunda tutup kötü sözler söylemez, söylenen iyi sözlerin içine kendi sözlerini, kendi zehrinden bir katreyi atar. Tutup bembeyaz karlar içinde siyah elbiseler giymez. Yemyeşil arazide kırmızılara bürünmez. Görünür ışıkla değil kızılötesiyle, morötesiyle, mikrodalgayla, x ışınlarıyla dolaşır. Kamuflaj yapar kendine. Ama Kuran hidayettir, bedbaht etmez. Kuran, gizleme ağlarına bürünmüş 283 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şeytanı ve alet edevatını görebilmek için göz görmezken şeytanın kızılötesi görünümünü gören bir termal kameradır. 20-Taha 123 Buyurdu ki: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Size benden bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime tâbi olursa o (dünyada) sapmaz, (ahirette de) bedbaht olmaz. Şeytan aldatır. Gel beraber şirk koşalım demez. Hayırlıyım diye görünür. Hayır konuşurken âlim der, evliya der, imam der, peygamber der abartır ve şirk koşturur da kendi koşmadan geri çekilir. Ben ırağım sizden deyip insanı kabak gibi ortada bırakır. Gizlemeyle, kamuflajla, örtüyle yaklaşır ve ani bir baskınla şaşkın insanı çepeçevre çevirir. Onu yaklaşırken göremezse insan, fark ettiğinde artık çok geçtir. Ama Kuran, insan göremezken yaklaşan şeytanı radyo dalgalarıyla tarayıp bulan bir gözetleme radarıdır. 7-Araf 21,22 Ve her halde ben sizin hayrınızı istiyenlerdenim diye ikisine de yemin etti. Onları böylece kandırarak yerlerinden indirdi. Nihayet ağaçtan tattıklarında, kendilerine çirkin yerleri görünüverdi de Cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Rableri onlara seslendi: ‘Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Size demedim mi Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır diye?’ 284 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Şeytan insanı kendi gözetleme cihazlarıyla gözetlerken plan yapar. Nasıl yaklaşacağını düşünür. Gafil insansa onu gözetlemez, görmediği zaman da yok zanneder, uzakta zanneder en azılı düşmanını. Ne kendisine bir gizleme ağı örter, ne bir örtü! Öylece düşmanın keskin nişancılarının, bombalarının, toplarının ve hava taarruzlarının karşısında açık hedef haline gelir de, eğer kullanılacaksa kendisini öldürmediği için şeytanıyla dost hale bile gelir. Ve böylece kendisini doğru yolda zanneder. Oysa Kuran şeytana karşı en üstün korunaklı bir örtü, en güzel gizleme ağı, en iyi kamuflajdır. Bu savaşta Allah’a inanan ve güvenen insan kamuflajını Kuran’ın emirleriyle yapar, Allah’ın boyasıyla yüzünü boyar. Kimseler ilişemez, düşmanı onu görmeden önce o düşmanını görür. Kuran, görüntüyü en çok büyüten ve en uzaktan görüp ikaz eden çok büyütmeli, hd görüntülü, kocaman bir dürbündür. 7-Araf 27 Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. Şeytan dünyanın ordusunu toplar. İnsanları emrine alıp insanlara karşı muharebe meydanına sürer. Sayıca çoğalır. Kandırdıklarını kendi saflarına katar ve onlara komutanlık yapar. Ama Kuran pusuladır. Kuran’ı rehber edinenin komutanı 285 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Allah’tır. En iyi aldatma taktiklerini Şeytan değil Allah bilir. Sahip O olduktan sonra mağlubiyet kimin ola!!! 47-Muhammed 10,11 Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Allah onları yere geçirmiştir; inkârcılara da onların başına gelenin benzerleri vardır. Çünkü Allah inananların mevlasıdır (sahibidir). Kâfirlerin ise mevlası (sahibi) yoktur. Şeytan en büyük kâfir (gizleyen, örten) olduğuna göre onun da mevlası (sahibi, koruyucusu) yoktur. Ve Kuran… Komutansız (sahipsiz) düşmanın (şeytanın) bütün hilelerini ve ordugâhını yerle bir edecek en güçlü silahtır. Savaş, muharebe, müsabaka; mezheplerin, tarikatların, mehdilerin, imamların, şeyhlerin, evliyaların birbiri ile maçı değil, şeytanla insana ait işte bu müsabakadır. İşte bu, Kuran’da her şey var. Dinin sadece ve sadece Allah’a yöneltilmesi ve ahirete savaşı kazanmış olarak gidilmesi gerekir. Hala anlayamayacak mıyız? 39-Zümer 45 Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah’tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler. Derdimiz bir takım yaratılmışların niçin veya ne kadar seviliyor olduğu değil, dinin Allah’la birlikte onların şahsına da özgülenmesi… Şeytanın en büyük silahı ve Allah’ın tek 286 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL affetmeyeceği günahın sebebi… Üstelik bu bizim değil, bunu yapanların sorunu… Mesele Allah’ın kadrinin bilinmemesi ve gönderdiği mesajın hak ettiği biçimde okunmaması. Savaşı kaybetmenin en büyük sebebi… Hala anlayamayacak mıyız? 2-Bakara 165 İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını «eş ve ortak» tutanlar vardır ki, onlar (bu eş ve ortakları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise, daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, hiç tartışmasız bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. Bu da mı gol değil!!! 287 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ßiźim gißi ßiR ßèşèR İnnemâ Ene Beşerun Mislukum | Sadece Sizin Gibi Bir Beşerim Ne zaman bir elçi gelse insan evladının çoğu önce ona şöyle bir bakıp “işte bu da bizim gibi bir insan” diyerek ona inanmadığı gibi, ondan sonra gelip de inananların çoğuysa hemen onu “o bizim gibi bir insan olamaz, birçok üstünlükleri olmalıdır” diyerek aslında aynı yanlışa düşmüyorlar mı? Onun bir insan olduğunu görerek yalanlayanlarla, onu insanüstü zannederek olağanüstü hikâyelerle anlatanlar arasında hangi fark ola ki! Birincisi inanmayarak yalanlıyor, ikincisi ise iftira atarak. Hatta bana öyle geliyor ki; ona (olumlu yönde bile olsa) iftira atmak ona hiç inanmamaktan daha da ağırmış gibi! 41-Fussilet 5 Ve dediler ki: Bizi kendisine çağırmakta olduğun şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz. 288 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Hadi onu (onları) görenlerin kalpleri, gözleri ve kulakları o gündeki menfaatleri gereği mühürlü, sonrakilerin ona inanmak peşinde oldukları halde kalplerini örten şey ne ola ki! Bugünkü insanların hemen hiçbiri Allah’tan başkalarına kul olmak istemezken, çağrıldıkları şeye heves içindelerken, bilmeden bunun tam tersini yapmalarındaki sebep ne ola! İşte kendisi söylerken “ben de sizin gibi bir beşerim” diye, sanki o elçi yalan söylüyormuş gibi “senin şöyle şöyle kerametlerin, şöyle şöyle doğaüstü güçlerin vardır” demenin bu ayetlere karşı gelmek demek olduğunu anlayamayacak olmanın altında ne yata ki! 41-Fussilet 6 De ki, ‘Ben, sadece sizin gibi bir beşerim. Bana, sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyediliyor. O’na yönelin, O’ndan bağışlanma dileyin. Vay ortak koşanlara!’ “Ben sadece sizin gibi bir beşerim” dedikten sonraki nokta koyulur koyulmaz “Sizin ilahınız bir tek ilahtır” sözünün gelmesi hiç mi insanları düşündürmüyor? Hiç mi manidar değil! Çok açık değil mi buradaki mananın en önemlisinin “O’nunla beraber, putlarınızı da, beni de ilah edinmeyin” olduğu? Yoksa ağırlıklar benim kulaklarımda mı ki burada onların gördüklerini göremiyorum!!! Ama bakın sonra “O’na yönelin, O’ndan bağışlanma dileyin” diyor. Demiyor ki “gidin kilisede günah çıkartın” demiyor ki “şeyhinizin iki kaşı ortasına yönelip de Allah’a ulaşın” demiyor ki “kâhininize ya da duvar dibine ağlayın da sizi bağışlasın” demiyor ki “gelin sakalımın başında 289 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yalvarın” demiyor ki “başkalarını da Allah; affına, bağışlamasına, hidayetine, haram helal ilanına, hüküm koyuculuğuna ortak yapmıştır” Aksine diyor ki “Vay ortak koşanlara” O halde benim göremediğim neyi görüyor onlar da “Allah’ın elçisinin dokunduğu yer ateşe haram kılınmıştır” diyorlar! Ben Kuran’da bulamazken kim kılıyor bu haramı ve diğer bilumum haramları? Kim bu ortak? Ben neden göremiyorum onu!!! Varsa böyle bir ağırlık, söylesinler atayım ben de kulaklarımdan!!! 41-Fussilet 7 Ki onlar, zekâtı vermeyenler ve onlar ahireti inkâr edenlerdir. 41-Fussilet 8 Muhakkak ki âmenû olanlar ve salih amel işleyenler, onlar için kesintisiz ecir (mükâfat) vardır. İşte tıkanılan nokta… Bakıyorum ki öyle ya da böyle zekât da veriyorlar, ahreti de inkâr etmiyorlar. İyi ve faydalı işler yapanlar da var! O halde!!! Sanki çıkmaz bir sokağa denk geldim de ne geri dönebiliyor, ne de bir başka çıkış bulamıyorum gibi bir hal!!! Hmm… Öyle mi acaba!!! Acaba ne var burada göremediğimiz… Ya bahsedilenler başka birileri ya da… Ya da yukarıdaki ayetlerdeki gibi bir durum var burada da… Değil mi!!! Nasıl ki sonradan gelenler elçiye inandığı halde onu 290 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bir beşer olmaktan öte görmüşler ve ona olağanüstü hikayelerle iftira atarak yanlışa sürüklenmişlerse… Zekatta da, ahiret inancında da benzer yanlışlara düşmüş olabilirler mi!!! İşte böyle düşünürken imdadımıza yine Allah yetişiyor ve Kehf suresinin nihayetiyle bizi çıkmaz sokaklardan çıkarıyor. Bakın karşımıza çıkan, aynen yukarıdaki ayetin bir başka versiyonu… Üstelik bu ne tevafuktur ki çıkmaz bir mağaraya tıkılıp kalan Kehf arkadaşlarının anlatıldığı surenin en sonunda!!! 18-Kehf 110 De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana, ‘ilahınız tek bir ilahtır’ diye vahyedilmiştir. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, güzel işler yapsın ve Rabbinin İBADETİNE hiç kimseyi ortak etmesin. Neredeyse aynı ayet! Ama farkı var! Sonundaki ibadet bahsi! Demek ki Allah’a ortak koşmanın da alt versiyonları varmış… Rabbinin ibadetine de ortak koşmayacakmışsın!!! Rabbi O’na güveneni çıkılmaz sokaklarda bırakır mı? İbadet de Rabbinindir diyor, başkasının değil! Zekât verdin diye “aldım kabul ettim” denmesini bekliyorsan bir sorun var demek ki ibadetinde? Bana kalırsa zekât verdiğin, bazen zekât aldığını bile bilmese sanki daha da güzel olur gibi… Ne o, ne de başka biri… Sadece Allah bilsin yetmez mi? Allah her şeyi bilen, her şeyi işiten değil mi? 5-Maide 75,76 Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmişti. Onun annesi ise dosdoğru ve iffetli bir hanımdı. İkisi de yiyip içerdi. Bir onlara 291 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL âyetleri nasıl açıkladığımıza bak, bir de onların nasıl yüz çevirdiklerine! De ki: Allah’ı bırakıp da size ne zararı, ne de faydası dokunmayan şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Oysa Allah herşeyi işiten, herşeyi bilendir. İstediğin kadar zekât ver, istediğin kadar hacca git, istediğin kadar namaz kıl, istediğin kadar oruç tut, ahrete de inan ama bunlara da başkalarını ortak etme… Rabbinin ibadetini başkalarına peşkeş çekme!!! Desinler diye söyleme, desinler diye kılma, desinler diye tutma, desinler diye gitme, desinler diye inanmış gibi yapma!!! Ballandıra ballandıra anlatma ibadetini. Allah’ın rızasını gözetip, seni O’nun övmesini, O’nun senin için “salih kulumdur” demesini umut et. Başkalarının “Bak, Allah’ın ne güzel kulu” demesini değil. Öbür türlü olduğunda, yani sen onlardan beklenti içindeyken insanlar da haksız çıkarmayıp seni takdir ederse… ne dersin! Hoşuna gider değil mi? Peki yaptığın bu iyi işlerin bu yüzden boşa gitmiş olabilir mi? Nasıl olsa takdirnameni aldın! Aynı şeyden iki kere mi ödüllendirilmek istiyorsun!!! Gerçeği varken sahtesine meyil etmiş olmayasın!!! Sen takdirnameni Allah’tan umut et. Bu esnada kulları seni överse promosyon… Övmezlerse diye doğrudan sapma… Okuyan, araştıran, düşünen, öğrenen, anlamaya çalışan, konuşan ve yazan ademoğlu ve havvakızı unutma! Birileri iman ettim derler ve zannederler ama “onlar gerçekten iman etmiş değillerdir” Çünkü dilleri bunu söylerken kalpleri onu tahkik 292 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL etmekten bile korkar. Çünkü korkuyla ve vesveseyle büyümüşler, korkuyla ve vesveseyle okumuşlar, korkuyla ve vesveseyle namaz kılmışlar, korkuyla ve vesveseyle oruç tutmuşlar, korkuyla ve vesveseyle Allah ve elçisi adına anlatılanları dinlemişler, korkuyla ve vesveseyle ahirete iman etmişler ve Allah’ın sözlerine değil, o sözleri kendince anlatanlara cahillikleri nedeniyle korkuyla ve vesveseyle inanmak zorunda kalmışlardır. Sevmeyi ise gerektiğini düşündükleri zaman!!! Hele güvenmeyi!!! Hemen hiçbir zaman!!! Tabii ki sözü dinledikten ve düşündükten sonra en güzel SÖZLERe (Kuran’a) yönelenler ve orada düşünmeye devam edenler ve böylece idrak edip Allah’ın NURunu (indirdiğini) fark ederek dine eklenmiş bütün LAHİKAları terk edenler müstesna… Kalpten seven sevdiğinin sözünün üstüne söz, toz kondurur mu!!! Bunu da söylemiş, emretmiş olabilir diye her şeye inanıp, ona (iyi niyetle bile olsa) iftira atılmasına göz yumabilir mi!!! Ama kimileri vardır ki Allah’ı sever gibi başkalarını severler!!! 17-İsra 89 Biz bu Kur’ân’da insanlara her türlü mânâyı çeşitli misallerle açıkladık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan geri durmuyor. İşte böyle… O günkü inkârcıların elçilere inanmak için onlardan beklentileri vardı. Olağanüstü şeyler yapmalarını 293 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL istiyorlardı. Allah’ın elçisi ise madem, süper kahramanlıkları olmalıydı, melekler inmeli, dağlar yıkılmalıydı her seferinde!!! Oysa elçi sadece ve sadece bir insandı… 23-Muminun 33 Kavminin ileri gelenlerinden, dünya hayatında nimetler içinde yüzdürdüğümüz halde âhirete kavuşmayı yalanlayan kâfirler dediler ki: ‘Bu da sizin gibi bir beşerdir. Sizin yediğinizden yer, içtiğinizden içer. 23-Muminun 34 “Kendiniz gibi bir beşere uyarsanız, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz.” Onlara göre; Allah’a ve O’nun mesajına itaat etmeye çağıran bir insan, şunları şunları ve bunları bunları yapamadıkça elçi olamazdı… Sihirbazları alt etmedikçe O’na inanılamazdı. Hoş, etse bile inanmazlardı ya… 17-İsra 90 Dediler ki: ‘Bize yerden bir pınar akıtmadıkça sana inanacak değiliz. 17-İsra 91 ‘Yahut senin hurma ve üzümlerden bir bağın olsun da arasından gürül gürül ırmaklar akıt. 17-İsra 92 ‘Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten bir parça düşür. Veya Allah ile melekleri karşımıza getir. 294 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 17-İsra 93 ‘Yahut altından bir evin olsun. Yahut göğe çık. Gerçi göğe çıktığına da inanacak değiliz -meğerki bize gözümüzle görüp okuyacağımız bir kitap indiresin.’ Sen de ki: Rabbim her türlü noksandan uzaktır. Ben ise ancak beşerden bir elçiyim. 17-İsra 94 Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları iman etmekten alıkoyan şey de ‘Allah bir beşeri mi elçi olarak gönderdi?’ demelerinden başka birşey değildir. Peşpeşe gelen beş ayet okuduk İsra suresinden. Gelelim taşı tamı tamına gediğine koymaya. Çok dikkat edelim şimdi! İşte bu güne gelene kadar, bu mucizeler bir anlamda (sanal olarak) gerçekleşti farkında mısınız!!!. Türlü uyduruk hadisler ve hikayelerle o günkü inkarcıların istedikleri yapılmış oldu böylece. Düşünün sadece bir saniye… Bugünküler elçiye, o gün böyle isteyenlerin istediği şekilde itaat etmiş olmuyorlar mı!!! İnanmak için bu olağanüstü olaylara ve mucizelere ihtiyaç duymuyorlar mı? Bilmeden, okumadan, anlamadan, cahilce, gafilce… Maalesef bu böyle… Oysa en büyük mucize ellerinde sapasağlam duruyor da “onu bir okuyun da görün gerçeği” diyen birisi çıkınca aynen onların elçileri yalanlamak için söyledikleri gibi “sen sapmışsın” diyorlar… Ne olur dönün bir daha okuyun şu beş ayeti… Müşrik o gün ne görmek istediyse, fazlasıyla, envai çeşidiyle bugün hadis kitaplarında yazılmış 295 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL durumdadır. O da yetmemiştir; insanlar tarafından kutsanmış kimseler, veliler, evliyalar ve sözde Allah dostları göklerde zamandan münezzeh şekilde dolaşmaktadır!!! Neyse ki Rabbimizin benzersiz sözleri bizleri çıkmaz sokaklarda bırakmamakta, şeytanın tuzaklarına düşmemize mani olmakta… Hiç bitmez tükenmez manalarıyla… 18-Kehf 109 De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa, hattâ bir o kadarını daha getirsek, Rabbimin sözleri bitmeden denizler tükenirdi. 17-İsra 88 De ki: Bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için bütün insanlar ve cinler toplanıp da birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. Hal böyleyken neyi eksik görüyor beşer Kuran’da!!! Bütün ilacımız ondayken bu düşünmeden (dilden kabullü) reddediş ve başka kaynaklara yöneliş niye!!! Fakat biz reddetmiyoruz ki, diyorsan dön şu beş ayeti bir daha oku! Gör… Dilin reddetmiyor ama kalbin reddediyor!!! Ama sen farkında bile değilsin. Çünkü zanna ve geleneğe öyle inanmışsın ki, karşı çıkmayı bırak, düşünmekten bile korkuyorsun!!! Çünkü din, kitap, Allah denince aklına korkmaktan başka bir şey gelmiyor. Çünkü kitaptaki sevinci görmekten çok uzaklardasın. Çünkü korku filminin içine girmiş onu yaşıyorsun. Korktukça, korkulması gereken ayetlerin hedefine oturuyorsun. Sevinç duyulası ve müjde alınası ayetlerse sadece hayalinde bir ütopya 296 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL olarak kalıyor. Ey beşer, gönlün hasta ama ilacından korkuyor, kaçıyorsun. 17-İsra 82 Biz Kur’ân’dan mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz. Bu ise zalimler için hüsrandan başka birşey arttırmıyor. Bütün peygamberlerin insandan elçiler olduğunu anlamak bu kadar zor mu!!! 11-Hud 25 Biz Nuh’u da kavmine gönderdik. O dedi ki: ‘Ben size apaçık bir uyarıcıyım. Hemen ardındaki ayette bakın, yine aynı uyarı varken… Allah’tan başkasına kulluk etmeyin!!! 11-Hud 26 Allah’tan başkasına kulluk etmemeniz için gönderildim. Ben sizin hakkınızda acı bir günün azabından kaygılanıyorum. Onun da ardından yine aynı şekilde inkâr ediş… Sen bir beşersin, sana neden uyalım ki!!! Sanki mucizeler gösterdiğinde inanacaklarmış gibi… 297 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 11-Hud 27 Kavminin ileri gelen inkârcıları, ‘Biz seni kendimiz gibi bir beşer olarak görüyoruz,’ dediler. ‘Sana uyanların da bizim en aşağılıklarımızın olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. Sizde bize karşı hiçbir üstünlük görmüyoruz ve sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz.’ Neden tarih hep tekerrür ediyor sizce? Çünkü onlar ne kadar insansalar bizler de insanız ve hep aynı yanılgıya düşüyoruz… Her depremi en kötüsü, her yağmuru en şiddetlisi, her kışı en soğuğu, her yazı en sıcağı, her güzeli en güzeli, her hocayım diyeni en takvalısı, her hükmedeni en adaletlisi zannediyoruz. Her bıyıklıyı dayımız, her sakallıyı hızırımız sanıyoruz. Hep aynı filmi seyrettiği halde âdemoğlu “bu şimdiye kadar seyrettiğim en iyi ya da en kötü filmdi” diyor. Abarttıkça abartıyor da öyle inanmak istiyor! Bitirirken, bu “beşer” bahsi ile bağlantılı olarak; ayetlerin anlamını, dilinin ne dediğini bilmeden şu ayeti namazda okuyan birinin halini düşünelim. 23-Muminun 38 O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz. İşte başlı başına bir ayet ama inkârcıların sözünden ibaret… Üstelik açın okuyun; tek başına değil, Müminun 33’deki başlangıcı pas geçerek Müminun 34’ten başlarsanız okumaya, 298 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kesintisiz bir şekilde 35,36,37,38 dâhil devam ediyor. Anlamını bilmesen de bunu namazda Arapça okuyabilirsin diyenlere, “ha” demek yerine “hı” dersen anlam değişir de namazın bozulur diye vesvese yapanlara soruyorum… Anlamını bilmeden ama tecvidli bir şekilde ayetleri okuduğunuzda “Sen yalnızca bir beşersin, yalancısın, öldükten sonra dirilmeyeceğiz, sana neden uyalım ki” demiş olarak rükuya vardığınızda namazınız oluyor mu!!! 299 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hèRşèy hàźıRĐı İnsan Kendini Yeterli Görür de Azar Bugün insanoğlu elindeki cep telefonundan internete canlı yayın yapılabiliyorsa bunu kendi yeterliliği zannediyor. Oysa bakmıyor ki kızılötesi ışık ve radyo dalgaları var edilmeseydi bu mümkün olmayacaktı. Araştırıp bulduğunda der ki radyo dalgaları o patladı, şu çatladı, enerji açığa çıkınca şöyle oldu böyle oldu da madde ve ışık oluştu. Bu görünmez ışıkları da, şu dalga boyunu da, radyo dalgaları olduğunu da piksel piksel ben buldum! Ama ne var ki adı üstünde bulmuştur işte, kendisi var etmemiştir. Âdemin her keşfi, her üst bilginin bir alt keşfini keşfetmekten öte değil ki! Bugün insanoğlu elindeki cep telefonundan internete canlı yayın yapılabiliyorsa, bunun için gerekli olan ve dolayısıyla var olan maddelerden ilk hatırımıza gelenlere bakalım. Demir ve diğer bazı iletken metaller var telefonun içinde ve bunların hiçbirini insan yapmadı, yer altında vardılar, keşfedip çıkarttı. Plastik ve diğer bazı elastik maddeler var içinde ve bunların hiçbirini insan yapmadı, petroldeydi, keşfedip çıkarttı. Telefonun çalışması için gerekli olan ışık dalga boyları doğada 300 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL vardı. Rakamlar ve matematik, dinamik, statik ve fizik, motor, sanayi, uydu, yerçekimi vesaire vesaire… Bugüne kadar yapılan keşifler olmasaydı telefon bu hale gelemezdi. İnsan elbette bir araya getirdi bunları. Kare gördü kare yuvasına, üçgen gördü üçgen yuvasına, daire gördü daire yuvasına yerleştirdi. Ama geometrik şekillerin de yuvalarının da hepsi hazırdı. Bugün insanoğlu elindeki cep telefonundan internete canlı yayın yapılabiliyorsa ve bundan dolayı kendini kendine yeterli görüyorsa yanılıyor. Elbette bilimi asla küçümsemiyor ve her ne sebeple olursa olsun bilimden uzaklaşmayı insanın ilk önce kendisine ihaneti olduğunu düşünüyorum. Ama insan tabiatın kanunları gibi, kalbini de hazır buldu, akan kanını da, nefes alışını da, karaciğerinin enzimlerinin işlevlerini de, yiyeceği buğdayı, gülün kokusunu ve lezzetli koyunları da… İnsanın hazır bulmadığı ne var ki! Herşey hazırdı. Diyeceksiniz ki insan kendi aklı sayesinde bunları icat etti. Ama farkında mısınız ki insan, aklını da hazır buldu. Lakin kimisi kullanmayı bildi, kimisi zanna tabi oldu. 301 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL mèLèkLèRiN vè ÀTèisTLèRiN oRTàk soRusu Makul Sorulara Makul Cevaplar Vardır Yeryüzünde her yerde bir din olgusu vardır. Ateistlerin bile! Hatta benim anlayabildiğim kadarıyla ateistlerin asıl sorunu tanrının varlığıyla yokluğuyla değil, algıladıkları tanrının niteliğiyle, bir anlamda din adına yapılan işlerin iyi olması gereken bir tanrıya yakıştırılamaması ile ilgilidir. Ateistler ve yakın görüşlere sahip azınlıklar hariç hemen herkes Allah’ın dininin esaslarını gönderdiğine ikna halindedir. Ama alelade dindarlar buna rağmen gönderilen talimatın (kitabın) bu konuda yeterince aydınlatıcı olmadığı veya anlaşılmasının zor olduğu düşüncesindedir. İnsanoğlu, bu hususları açıklayıp yeterince kalplerini teskin edecek cevapları hep başka insanlardan bekler. Eğer bir başka insan, kendi gibi bir insanı ikna etmeyi başarabilirse ona uyar ve dosdoğru yolu bulduğunu sanır. Bu sanış, bu zan, ta ki bir başka duvara toslayana kadar devam eder. Karşısına çıkan karşıt fikirlere direnemeyen insan, Yaratıcıyı reddetmeyi içsel olarak reddeder ve kendi inancını yeni bir şekle sokma arayışı içerisinde bu kez başka bir mantıklı açıklayıcı ve onayıcı bulma peşine düşer. Oysa bu mantıki 302 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL açıklamaların tamamı eksiksiz olarak Allah’ın kitabında (Kuran’da) vardır. Dini konularda “ben asla şüphe duymam” diyen insanoğlunun, kesinlikle samimi olmadığını düşünüyorum. İlla ki Allah ve Ahiret konusunda şüpheye düşülmesinden bahsetmiyorum. Ama dini emirler ve diğer iman ve ibadet konularında daima bir teskiniyet arayıcılığı vardır. Hatta olmalıdır. Sorgulayıcı olmanın gereğidir bu. Bu arayış da peşinden “nasıl” sorusunu getirir. Bir iç mücadelesi başlar. Nefis ve vicdan muhasebesi bizi en doğruyu bulmaya sürekli iter durur. Ama çoğunlukla mücadele yarıda bırakılıp nefsin arzularına uyulur. Nefis tatmin olduğunda ise tekrar vicdani arayış mücadelesi devam eder. Ateist olduğunu söyleyenlerin, yanlışta inatla ısrar etseler de, en azından bu hususta daha samimi olduğunu düşünüyorum. İnanmadıklarını söylerler ve sorularla karşımıza çıkarlar. Ve enteresan biçimde bugün ateistlerin sorduğu en aykırı soruların hemen tamamının Kuran’da olduğunu görüyoruz. Bugün ateistler dindarları her ne konuda sıkıştırıyor ve makul bir cevap veremez konumda bırakıyorlarsa ilginç bir şekilde bu aykırı sorulara Kuran’da da rastlıyoruz. Ama bunu görebilip anlayabilmek için ateistler gibi önyargıyla ve sui zanla kitabı okumak değil, sözde dindarlar gibi de bilmediğin dilde ezberlemek değil, Kuran’ın içinde ne yazdığını gerçekten okumuş olmak gerekir. Aksi takdirde Kuran’ın dışındaki ve çoğunluğunun uydurma olduğu belli olan bir sürü rivayetteki 303 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hikâyelerle ve mantığa tam oturmamış zanlarla ateistlerin karşısına çıkarsanız ne onları ikna edebilir ne de aslında kendi kalbinizi teskin edebilirsiniz. Edindiğiniz şüphelerden Kuran’ı okumadıkça olsa olsa devekuşları gibi kafanızı kuma gömerek kurtulduğunuzu zannedersiniz. Bu yenilginizi fark eden tanrı tanımazlar ise sizin bu cahilliğinize acıyarak gülerler. Ateistlere “biz insanlar Allah’ın halifesiyiz” derseniz onlar da size “dünyada bu kadar akılsız, ahlaksız, diğer insanların namusuna göz koyan, dedikodu yapan, para için bin türlü takla atan ve bütün ahlak söylemlerine rağmen diğer insanların hâkimi durumuna gelir gelmez kendi gibi düşünmeyenlere yasaklar koyan, özgürlüklerini kısıtlayan ve hatta uydurdukları dinler adına birilerini öldüren bu kan dökücü insanların mı yaratıcının seçkin kulları olmayı hak ettiğini” sorarlar ve hatta bu inandığınız ölçülerde sizin tanrınızı şuçlu veya hatalı bile bulurlar. Altyapısı sizin mantığınıza oturmamış ve sadece inandım demekten öteye gitmeyip içi doldurulmamış bir halifelik anlayışı ateistlerin gözünde aklını kullanamayanların kendi kendini avutmasıdır. Kendilerini uyuşturan bir afyondur. Bu durumda haklıdırlar da… Ve size derler ki “Bu ne saçmalık! Sen bunu hak edecek ne yapıyorsun ki? Beni kâfir olarak niteliyor ve senin gibi olmadığım için kendini gizli bir kibirle yüceltiyorsun! Allah böyle kötülükler yapan ve savaşıp duran insanları mı halife yapmış?” Yeryüzünde, bunu soran ateistlerken, Kuran’ı okursanız aynı soruyu soranın Allah’ın günah bile işlemekten arınmış melekleri olduğunu görürsünüz. 304 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL O halde ateistlerle aynı şeyi soran melekler de mi Allah’ın varlığını kabul etmiyor!!! Kafir kim!!! 2-Bakara 30 Hani Rabbin, Meleklere: «Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim» demişti. Onlar da: «Biz seni övüp yüceltir ve (sürekli) takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?» dediler. (Allah:) «Şüphesiz, sizin bilmediğinizi ben bilirim.» dedi. Elbette ateistlerin doğru yolda olduğunu söylemiyorum ama Allah’a inandığı halde şirk koşanların bile en derin cehennemle karşılaşacaklarına yönelik ayetler aklıma gelmiyor değil. Ateistlerin düşünme, aklını kullanma ve sorgulama hususunda kuru kuruya dinine bağlananlardan, idrak yolunda daha çok mesafe kat etmiş oldukları ve önlerinin en azından açık olduğu görülüyor. Çünkü sorguladıkları için, her an doğrunun farkına varabilme potansiyelleri yüksektir. Ama sorgulamayan ve inandığına tahkik etmeden inanan, düşünmeden kabul etmeyi onur sayan, şüphe etmeyi dinen eksiklik gören insanların en doğruyu fark edebilme potansiyelleri çok daha düşüktür. Düşünme ihtiyacı hissetmediklerine göre, kat ettikleri dini mesafe sona ermiş durumdadır. Kader/ölçü labirentleri tıkanmıştır. Artık düşünmek yerini matematiksel sevap biriktirmeye bırakmıştır. Tefekkür yerini sürekli tekrar eden içi doldurulmamış zikirlere terk etmiştir. Sorgulamayan dindar 305 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL tarafından yetmiş defa bilmediği dildeAmene Resulü okumak dini olgunluk zannedilmeye başlanmıştır. Oysa bu sırada ateist, Bakara suresinin o son iki ayetini okuyarak düşünmeden inanan rakibine kendini haklı çıkaracak doneler bulma peşindedir. Der ki; madem Allah insana kaldıramayacağı yük yüklemez, senin neden çocuğun ölüyor, sen neden köle gibi çalışıp asgari ücret alıyorsun, sen neden günde beş vakit namaz kılmak için olur olmaz yerlerde mescid aramak zorunda bırakılıyorsun, senin kızın neden üniversiteden atılıyor, neden borç içinde yüzüyorsun, Allah neden senin yükünü hafifletmiyor? Üstelik bunları bir tarafa bırak, sen neden ölüyorsun? Demek ki ölüm senin kaldıramayacağın bir yük ki ölüyorsun! Bu da demek ki bu ayet sana yalan söylüyor ve sen de buna kuru kuruya inanıyorsun!!! Hadi cevap ver!!! İşte eğer sen Kuran’ı hak ettiği biçimde okumamışsan bu “düşünen ateiste” cevap veremezsin. Hâlihazır mantıksal çözümlemesiyle senden çok çok daha iyi durumdadır. Senin önünde binlerce ayet dururken okumayıp düşünmediğin halde, o sadece tek bir ayet okuyup seni geçmiştir. Ama sen maalesef aynı ayeti Arapça olarak ezbere bildiğin halde bırak onu, kendini bile ikna edici bir cevap veremezsin. O Allah’ın varlığını kabul etmese de, okuduğu için seni alt etmiş, senin cihadından çok cihad yapmış ve Allah’ın izniyle seni yenmiştir. Sen, bu adam zaten Allah’a inanmıyor, ben otomatik galip sayılırım diyorsan yanılıyorsun. Çünkü o soru senin “inandığın 306 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şekliyle dininin” ölüm fetvasıdır. Bütün cihadsal ganimetin o ateist kişinin eline geçmiştir. Sen ise yenilmiş bir ordunun esir düşmüş ve köleleştirilmiş erinden ya da eve kapatılmış cariyesinden öte durumda değilsindir. Ateisti ikna edip etmemenden daha önemlisi kendi kendini ikna edememiş oluşundur!!! Hayatın gelip geçiciliğini ve bir imtihan sırrı barındırdığını anlatan ayetlerden hakkıyla haberin yoksa, her gece gördüğün rüyaların anlamı ya da anlamsızlığıyla yaşadığın dünya hayatının ne kadar benzeştiği aklına bile gelmez. Eğer gelse, bu soruya cevabı yapıştırırsın, o anlamasa da sen anlamış olursun. Bu da yeter. Nasibi yoksa (Allah katında hak etmemişse) o zaten inanmamaya devam edecektir. Bu onun sorunu. Ama sen kendi sorununu çözmelisin. Bir ateistin sorusu genellikle sana yeterince iman edip etmediğini gösterir. Cevabını veremiyorsan bu konuda çaba sarf etmen gerekir. Onun için değil, kendin için. Peki bu çaba nasıl olmalı? Bir kere, korkmayı bir kenara bırakmalıyız. Eğer korkmuşsan bu saldırıdan, derhal insanlardan bu sorunun cevabını bilenleri ararsın. Hatta böyle bir kişi olarak şu yazımı okuyorsan benim vereceğim cevaba odaklanmışsın ve ne cevap vereceğimi beklemektesindir. Oysa Kuran’ı rehber edinmiş bir kişi bu şüphelerden korkmaz ve her dini sorunun cevabının da Kuran’da olduğundan emindir. Benim söyleyeceklerimden değil, Kuran ayetinden mutmain olma peşindedir ve hatta cevabi nitelikte başka başka ayetler de olabileceğinden aklının bir köşesine bu araştırmayı yapmayı 307 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL koymuştur bile. Ve hatta ve hatta o ayetler aklına çoktan gelmiş olanlar bile vardır. Elbette bazen bir insan da doğruyu işaret edebilir. Her söylenen yanlış değildir. Ancak mesele söylenen çözümün Kuran’la bağdaşıp bağdaşmadığıdır. Fikirden öte Kuran’da olmayan yeni bir hüküm koyulursa sorun çözülmez, hatta katmerleşir. Meleklerin ve ateistin “Bu bozguncu kan dökücüler mi halife olacak?” sorusuna dönelim. Cevapları bulmak için uzaklara gitmeye gerek bile yok. Genelde hemen ardından gelen ayetler zaten cevabı da birlikte veriyor. Üstelik sadece sorunun cevabını değil, kimin kafir olduğunu da söylüyor!!! 2-Bakara 31,32,33,34 Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: «Eğer doğru sözlüler iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin» dedi. Dediler ki: «Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiç bir bilgimiz yoktur. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.» (Allah:) «Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver» dedi. O da, bunları onlara isimleriyle haber verince, (Allah) dedi ki: «Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da ben bilirim.» Ve meleklere: «Ademe secde edin» dedik de İblis’ten başka (diğerlerinin tümü) secde ettiler. O ise, dayattı ve kibirlendi ve kâfirlerden oldu. 308 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Gördünüz değil mi cevabı! Ateistlerin sorduğu soruyu sorarak sorgulayan melekler değil, Allah’ın varlığından zerre kadar şüphesi bile olmayan ama üstün olduğunu ileri sürerek kibirlenen şeytan kâfir oldu!!! Peki gördünüz mü “bu kan dökücü insanları mı halife kılacaksın” diye soran meleklere ve bizim ateistimize aynı anda gelen cevabı! Allah mealen diyor ki “İnsan her ne kadar kan dökücü ve bozgunluk çıkarıcı olsa da sizden üstün olabileceğini size göstereceğim. Gerçeği ben biliyorum. Çünkü (melekler olarak) sizin içinizde kötülükten eser bile yokken, benim öğrettiğimden başka bir şey bilemezken ve böylece bana itaat ederken, insanların arasında, içindeki kötülük seçeneğine rağmen öğrettiğimden yola çıkarak tahkik ederek, anlayarak, kalpleriyle kabul ederek, idraklerini kullanarak bana itaat edenler çıkacaktır. İşte onlar sizden üstün bir akıl yürütme ve seçicilik sahibidir. Sadece verdiklerimle de yetinmez, öğrenmeyi de öğrenip, kendi kendilerine öğrenmeye ve akıl yürütmeye, ilimde derinleşmeye devam ederek doğruyu bulup seçmeye devam ederler. Daha iyi sorgulamak için didinirler. Sadece benim öğrettiğim kadarını yapacak olsalardı elbette siz meleklerden farklı olmazlardı. Ama onlarda daha büyük bir kapasite vardır. Onlar benden ilim isterler. Ben de veririm. Hadi bakalım insanın sizden üstün olduğunu kabul edin artık!” Ayrıca burada (aklıma gelmişken) dikkat çekici bir diğer husus daha var. Şöyle ki bu ayetlerde meleklerin (basit manada 309 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL düşünürsek) isim verme, ismini haber verme gibi özellikleri olmadığı gibi bir durum ortaya çıkarken, üç ayların başlangıcı kabul edilen Regaip Kandiline ismini meleklerin verdiğine dair Kuran dışı bir rivayet olması düşündürücüdür!!! Neyse devam edelim… İşte bize o soruyu soran ateist arkadaşa “işte senin bu sorgulayıcılığın, düşünme ve doğruyu bulup seçme kabiliyetinden dolayı Allah’ın halifeliğine adaysın” diye söylediğinizde vereceği cevap ne olursa olsun o insanın yol ayrımını ortaya koyacaktır. Eğer sizi anlamışsa “dur bir dakika, neredeyse sen beni tarif ediyorsun” diyecektir. Zafer o andan itibaren sizindir. Hem kendinizi ikna etmiş hem de inanmayan bir başka insanı doğru düşünmeye sevk etmişsinizdir. Gerisi ona kalmış. Kabul etmese de sorun yoktur. Çünkü Kuran’ı okumuşsanız o andan sonra gelecek soruların da cevabının çorap söküğü gibi aklınıza dokunduğunu göreceksiniz. Bakın hiç ara vermeden peşinden gelen ayetleri okuyalım. Demek istediğimi anlayacaksınız. 2-Bakara 35,36 Ve dedik ki: «Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.» Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları durumdan çıkardı. Biz de: «Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır» dedik. 310 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Gördüğünüz gibi meleklerin sorusu ve şeytanın üstünlük iddiasının ardından Allah halife kıldığı insanı derhal kalite kontrole soktu. Üstelik ona üstünlük taslayanı da test süresince serbest bırakıp “buyur becerebiliyorsan becer onlardan üstün olduğunu ispatlamaya” dedi. Ne insana ne şeytana ceza vermedi, fırsat verdi. Sizce kim haklı çıkacak!!! Şeytan üstünlüğünü ispat peşinde, ya bir ateist kadar bile sorgulamaktan korkan sözde dindarlar neyin peşindeler!!! Bütün soruların cevaplarını yazan bir kitabı kendi dilimizde anlamayı uygun görmezken, anlamadığımız bir dilde ezberleyerek mi bize üstün olduğu iddiası olan şeytana galip geleceğiz? Ama hadislerin (rivayetlerin) çevirilerini okumayı ve orada yazanları uygulamayı çok gerekli görüyoruz! Bu bir çelişki değil mi? Neden aynı şeyi Kuran için uygulamıyoruz? O Allah’ın sözü diyerek, onu dilimize çevirirsek bozarız diyoruz değil mi? O halde hadisler de çeviri olduğuna göre onlar da bozulmuş olamaz mı? Bu ne kuru kuruya kabuldür? Hani Kuran için, Allah’ın onu koruyacağına inanmıştık! Ama hadisleri daha çok koruduğuna inanmıyor muyuz bu haliyle!!! Bu nasıl perhiz, bu ne biçim turşu!!! Eğer Kuran’ı Allah’ın koruduğu doğruysa (ki doğru) kendi dilimize çevirip okuduğumuz zaman neden bozmuş olalım ki? Aksine meallerle Kuran’ı bozmaya çalışanlar doğru çeviriler sayesinde birer birer ortaya çıkmazlar mı!!! Çünkü orijinali elimizdedir. Bundan büyük kolaylık mı olur!!! 311 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Allah Kuran’ı kendisi için mi indirdi, bizim için mi? İçinde ne yazdığını bilelim diye mi indirdi, yoksa insanlardan manasını gizleyelim diye mi? İsrailoğulların kahinlerinin yaptığını mı yapma peşindeyiz? O kadar açık ki!!! Aslında şu satırları yazmaktan bile utanıyorum, Allah’ın, meleklere ve şeytana üstün kıldığı insanlara bunları açıklamanın bile yersiz olduğunu düşündükçe!!! Hele ki bir zamanlar, bugün eleştirdiğim anlayışa (anlamayışa) uyanlardan olduğumu hatırladıkça!!! Allah’ım sana nasıl teşekkürler edelim, nasıl bir şükür gösterelim de, verdiğinin karşılığı olabilsin… 22-Hac 78 Allah yolunda gereği gibi cihad edin. Sizi insanlar içinde bu emanete ehil bulup seçen O’dur. Din konusunda, size hiçbir zorluk da yüklemedi. Haydin öyleyse babanız İbrâhim’in milletine ve yoluna! Bundan önce de, bu Kur’ân’da da, size Müslüman adını veren O’dur. Ta ki Resul size şahid olsun, siz de diğer insanlar nezdinde Hakkın şahitleri olasınız. Haydin namazı hakkıyla ifa edin, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. O sizin biricik mevlanız, efendinizdir. O, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. 312 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ÀhiT sàNĐı∂ıNĐàki kuRàN Kitabı Korumak Kimin Görevi? Kuran… Okumasak da inandığımız kitap! Allah’ın sözü. Çok değerli. Belki de bu yüzden uyarıp duruyor birileri bizi. Onu korumalısın diye. Sanki İsrailoğullarının ahit sandığını taşıyor gibi hissediyoruz bazen. Onlar da Tevrat’ı taşıyıp duruyorlardı ama ileri gelenleri içine bakılmasını bile büyük suç sayıyorlardı… Yoksa aynı şey mi başımıza geliyor! Biz de Kuran’ı ahit sandığına mı koyduk da, okumadan oradan oraya taşıyıp duruyoruz!!! Yok canıım… Nerden çıkartıyoruz ki bunu da!!! Biz kopyalarını, nüshalarını çıkarmışız ne güzel. Ara sıra duvara asıp bıraksak da, ölülerimize okumak için indirip içine bakabiliyoruz. Ve sonra korumak için de okuyoruz hatta. Kimse onu elimizden alamaz. Hafızamıza alıyoruz kelimeleri tecvidli mecvidli. Din polislerimiz sürekli uyarıyor bizi! Arapçasını kendi diline çevirip okursan anlamı bozulur diye! Ha yerine hı dersen bozarsın Kuran’ı diye! Korkuyoruz bu büyük sorumluluktan. İngilizce bilmeyen birinin, İngilizce bir kitabı, anlamadan İngilizce okuması ne kadar anlamsızsa, Allah’ın 313 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Arapça indirdiği kitabı, Arapça bilmeyenlerin, anlamadan Arapça okuması, tam tersine o kadar anlamlıdır, diyorlar bize!!! Çünkü o Allah’ın kitabı… Anlamı kalbimize manasını okumasak da inermiş!!! İndiği dille, Arapça okumamız gerekiyormuş, latin harfleriyle okumak bile kötüymüş, yasakmış!!! İllaki “be nun, sat lam ğayın ye mim” diyecekmişiz!!! Biz ikinci sınıfmışız!!! Biz okuyup anlam vermemeliymişiz, yanlış anlayıp kesin dinden çıkarmışız!!! Birileri bize anlatıyor ya zaten, işte onların yanlış anlama ihtimalleri yokmuş!!! Biz anlamasak da dememeliymişiz yine de, neden anlamıyoruz kendi kitabımızı diye!!! Ezbere okumalı, beklemeliymişiz böylece, mana inecekmiş elbet üzerimize!!! Şimdilik çok uzaklardan bize sesleniliyor gibi hissetsek ve anlamıyor olsak da!!! Anlamak zahmetinden kurtulmuşuz, sadece Kuran’ı korumayı dert edinmişiz ne güzel!!! Ezberliyoruz unutulursa bir gün hatırlatırız herkese diye!!! Acayip hallerle koruyoruz Kuran’ı, üzerimize vazife olarak!!! Ne önemli ve kutsal bir görev!!! Ama anlamıyoruz! Anlamıyoruz işte! Hele anlatanları hiç anlayamıyoruz!!! Acaba okumadığımızdan olabilir mi!!! Yok canııım!!! Ama güveniyoruz Allah dostlarına, binlerce yıllık alimlere, Allah’a güvendiğimizden çok!!! Onlar bizi Allah yoluna sokacaklar elbet!!! 314 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Arada bir de kendine Kuran’ı rehber edindiğini söyleyen birkaç sapık çıkıyor ve konuşuyorlar saçma sapan!!! Neymiş efendim; Kuran’da deniyormuş ki “başımıza ne geliyorsa bizim yüzümüzdenmiş” Şu ayeti anlayarak okumadığımızdan olabilirmiş mesela!!! 15-Hicr 9 “O Zikri biz indirdik biz; ve O’nu koruyacak olan da şüphesiz biziz.” 315 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ĐiNi Đè∂èRLèRi ÀLèNèN Àşà∂ıLàMàk Sevan Nişanyan ve Suçu Hakkında Dilbilimci ve yazar Sevan Nişanyan hakkında peygamberimize hakaret ettiği iddiasıyla “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçundan mahkûm edildiğini medyadan duymuşsunuzdur. Bu yazımda bu konuda oluşan fikirlerimi sunmaya çalışacağım. Fazıl Say’la ilgili söylemleri de hemen hemen bu kapsamda görüyorum. Mahkeme kararından haberim olduğunda her Müslüman gibi ben de “Nişanyan acaba nasıl hakaret etmiş” diye şöyle bir araştırdım. Karşılaştığım ifadeyi okuyunca, Ahzab suresiyle ilgili yazı dizimde değindiğim hususun aynen oluştuğunu üzüntüyle gördüm. Nişanyan’ın İslam dinine atfedilen kaynakları inceleyip sorguladığı ve bunun neticesinde bizim beğenmediğimiz ve kabul edemeyeceğimiz bir sonuca ulaşıp, peygamberimize sui zanla bakarak olumsuz bir rol biçtiği açık. Ona göre peygamberimiz tanrıyla iletişim kurduğunu öne sürerek (!) bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin eden (!) tarihi bir kişilikmiş! Gerçekten de rahatsız edici bir ifade. Ama şaşırmadım. Çünkü bunu ilk defa Nişanyan söylemiyor. 316 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Peki, Nişanyan’ın bunu söylemesi bir suç mu? Kanunlarımıza baktığımızda… Evet, suçmuş. Yani Nişanyan’ı yargılayan hukuk memurlarının yapacağı pek bir şey yok. Çünkü önlerinde bir suç duyurusu ve onunla ilgili bir kanun maddesi var. Dolayısıyla onu uygulamak durumundalar. Uygulamazlarsa kendileri suç işlemiş olurlar. Pekii, bu kanun maddesi uygun mu? Bence hayır! Bence asla uygun değil. Burada Nişanyan’ın söylediklerini savunacağımı düşünmeyin. Çünkü benim dinim bana, Nişanyan’ın hatalı olduğunu söylüyor ve ben dinimin bu konuyla ilgili ifade ve işaretlerini reddetmiyorum. Nişanyan dilediği biçimde inanmakta özgürdür. Çünkü böyle olduğunu benim dinim söylüyor. Benim içimde kabaran öfke karşı bir sövüşe dönüşmeye çalışsa da, sabrederek ona diyeceğim tek şey “Senin dinin sana, benimki bana”dır. Şimdi geleyim can alıcı noktaya… Mademki böyle bir kanun var, o halde benim dinime Nişanyan’dan çok daha fazla hakaret edip alenen aşağılayan diğer insanları neden tutuklamıyorlar? Mesela “Kuran yetim, Kuran’ın babası öldü” diye haykıranlar bırakın peygamberimi benim Allah’ıma hakaret etmiyorlar mı!!! Hem de milyonlarca kişiye ulaşarak yapmıyorlar mı bunu!!! Mesela Kuran’da yeminler edilerek “Biz onu anlayasınız diye kolaylaştırdık” diye belirtilirken, “Siz kendi aklınızla Kuran’ı anlayamazsınız” diyen takkeli jet ski tatilcileri hem beni aşağılıyor hem de benim Allah’ıma yalancı demiş olmuyorlar mı!!! O halde tutuklayın onları! 317 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL O halde perde arkasında ya da önünde peygamberi tanrılaştıranları, Kuran’da olmadığı halde kadınlara recm (taşlayarak öldürme) cezası var diye Allah’a iftira atanları, peygamberimin bir gecede dokuz eşiyle birlikte olabildiğini iddia eden uyduruk hadisçileri, peygamberimizin dokuz yaşında bir kızla evlendiğini, aklına geldiği an herhangi bir eşiyle hemen cinsel ilişkiye girdiğini iddia eden uyduruk kıssaları anlatan cahil ya da gafil ya da kasıtlı din adamlarını tutuklayın! Mademki böyle bir kanun var, işte açıkça peygamberime hakaret ediyorlar, benim inandığım dini değerlerimi alenen aşağılıyorlar, benim inandığım Kuran’ı yalanlıyorlar, kanun buysa tutuklayın onları!!! Sonra da onların bu saçmalıkları öğrendikleri sözde din kitaplarını da toplatın! Kız gibi giydirilen oğlanların adamlara sunuluşunu anlatan mesnevileri, Allah’la görüştüğünü iddia eden imamların anlatıldığı parlak sayfaları, Allah’ın ipi diye sıfatlanan itikat kitaplarını, adım attığımızda kafir olduğumuzu öne süren tam ilmihalleri, türlü zenginlik ve şatafat içinde yüzerken (Kuran’da olmadığı halde) mehdi olduklarını ima edenlerin rengarenk kitaplarını, bizi obsesif ve düşünme özürlü sözümona dindarlar haline getiren türlü türlü ilmihal kitaplarını toplayın o zaman! Bizim dini değerlerimize en büyük hakaretleri edenler ve dini inançlarımızı en aleni şekilde aşağılayanlar Nişanyan gibiler değil, Kuran dışındaki sözde din külliyatları ve de bunları din diye anlatan din tüccarlarıdır. Nişanyan’ın değil asıl bu gibilerin bize zararı dokunmaktadır. 318 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Nişanyan’ın dini Nişanyan’adır ama bunlar benim dinimden olduklarını iddia ederken, benim dinimi değiştirip bana Allah’ın dini diye satmaya kalkmaktalar. Nişanyan gibiler sorgulayan insanı temsil eder ve ibret vesileleridir. Yanlış sonuçlara ulaşmaları sadece kendi bilecekleri iştir. Siz Nişanyan böyle dedi diye peygamberinize hüsnü zanınızı mı kaybediyorsunuz? Eğer kaybediyorsanız siz Nişanyan’a atfettiğinizden çok daha derin bir yanılgı içerisindesiniz demektir. Nişanyan gibiler yarın bir gün bu sorgulayıcıkları nedeniyle bizim doğrumuza da ulaşabilirler. Ama biz sorgulamayarak iyi yaptığımızı düşünüyorsak devekuşundan zerre farkımız kalır mı? Hatta devekuşu bile fıtratına göre davrandığı için bizden daha doğru bir hareket yapmaktadır. Hatta ve hatta bize ibret teşkil etmektedir. Fıtratındaki gaye de belki de budur. Ama bizim fıtratımız düşünmek, sorgulamaktır. Kafamızı kuma gömmek değildir. Aslında Nişanyan bize ibret olmakta, düşünme fırsatına vesile olmaktadır. Bence Sevan Nişanyan’dan çok, biz suçluyuz. Çünkü düşünmüyoruz. Aklımızı ve kalbimizi, Allah’ın verdiği nimetleri inkâr ediyoruz. Nişanyan peygamberimize hakaret etmiş.. Allah ıslah etsin… Sevan Nişanyan’ın tek hatası, aynı zamanda bir felsefeci olmasına rağmen önündeki dini anlatımlara ve olaylara sui zanla bakmış olmasıdır. Aynı sui zanla peygamberimize baktıktan sonra düştüğü derin mantıki 319 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hatayı fark ederek gerçek İslam’a yönelmiş ve doğru yolu bulmuş insanlar da var bu ülkede. Ve son olarak, madem öyle “Kuran müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı” diyenleri de tutuklayın!!! … İroni yapıyorum. Tutuklamasınlar elbette. Herkes özgür düşüncesini söylemeli, yanlışlar ortaya dökülmeli ki doğrular da dökülebilsin. 320 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?yàRàTıLış ßiTTi mi Yoksa Halen Üretim Tezgâhında mıyız? Kuran’da Allah bize bu dünyada nasıl olmamız, nasıl davranmamız gerektiğini enine boyuna ve açık seçik anlatıyor. Doğru olun, dürüst olun, yardım edin, bağışlayın, sizinle savaşanlarla savaşın ama vazgeçerlerse affedin, okuyun, öğrenin, bilenle bilmeyen bir değildir bilen olun, lütuf sonsuzdur malı yığmayın, ilmi ve hikmeti öğrenin öğretin, koruyucu olun, gelip geçici dünya hayatını değil ebedi hayatı hedefleyin, zannın değil aklın peşinden gidin, heva ve heveslerinizin peşine düşmeyin, bölünüp parçalanmayın, birliğe gelin, ahlaklı olun, kimseyi ve hiçbir şeyi ibadetinize ortak etmeyin ve bunun gibi birçok şey söylüyor. Peki hiç düşündünüz mü, O’nun bizden istediği bu vasıfların tamamına sahip olan ve bu ilmin tamamına ulaşan bir insan var mı? Hadi şimdi bunun üzerine biraz tefekkür edelim… Öyle ya da böyle en iyimiz bile bu vasıfların tamamına sahip değiliz. Daha önce de bunların tamamına sahip olanlar olduğuna hiç ihtimal vermiyorum. Ama madem ki hedef bu, er ya da geç içimizden bir kısmı bu en güzel hedeflere sahip olma 321 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL durumuna erişecek ki Allah önümüze hedef olarak bunları koydu. Öyle düşünüyorum ki işte bu sahibiyet din gününde tamamlanacak. Yani içimizde Allah’ın lütfuna nail olacak olanlar kıyamdan (kıyamet gününden) itibaren bu vasıfların tamamını elde etmiş olacak. Yani bir anlamda yaratılış kıyamet gününde tamamlanacak. Bu da şu anlama geliyor ki yaratılışımız henüz bitmedi ve hepimiz halen üretim tezgahının üzerinde bulunan ve yontulmakta olan ham maddeler halindeyiz. Veyahut halen eğitim sürecindeki öğrencileriz. Şimdi ilk paragrafı hatırlayın. Allah bizden neler istiyordu? Doğru olmak. İnsanların bazısı doğru, bazısı yanlış. Allah peygamberimize bile “UMULUR Kİ en üstün makama erersin” diyor. Biz şüphe etmesek de, en azından o ayetin indiği dönemde henüz peygamberimizin bile bütün “en iyi” vasıflara sahip olmamış olduğunu anlıyoruz. Doğruluğundan şüphe edilmeyecek olan kim peki? Elbette Allah. Allah bizden, başka ne istiyordu? Dürüst olun. Dürüstlüğünden şüphe edilmeyecek olan kimdir peki? Elbette Allah. Başka ne istiyordu? Yardım edin! İnsanlara en çok yardım eden kimdir? Elbette Allah. Bağışlayın diyordu. Bağışlayıcıların en bağışlayıcısı da Allah’tır. Koruyucuların da en koruyucusu yine Allah’tır. Sizinle savaşanlarla savaşın diyordu. Allah kimle savaşıyor? Tek affetmeyeceği günah olan şirkle. Yani edinilen sahte tanrılarla kendisine saldıranlarla. Dininin peygamberlerini kime karşı destekledi? Hep müşriklere yani ortak koşanlara karşı! Bize savaş açanları bile vazgeçerlerse affetmemizi istiyor. En 322 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL affedici kimdir? Elbette Allah. Okuyun, öğrenin, ilim sahibi olun diyor bize. En alim kimdir? Elbette Allah. Ebedi hayatı hedeflememizi istiyor. Ebedi olan kimdir? Allah… Aklı kullanın diyor. Şüphesiz ki en akıllı en üstün zekaya sahip olan kimdir? Allah… Bölünüp parçalamayın dininizi derken bizi nereye çağırıyor? Tevhide… Kendi tekliğine, bölünmezliğine… Ahlak sahibi olun derken hangi ahlakı öngörüyor dersiniz? Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmayı, onun boyasına bürünmeyi değil mi? Ve diğer birçok isteği var bizden… Peki dikkat ettiniz mi, Allah bizden ne istiyorsa onların en üstün hali Allah’ın zatında zaten mevcut. Allah bize ortak koşmayın, her şeyi bağışlarım da şirki bağışlamam diyorsa ve eğer öyle yaparsanız kendisine zulmedenlerden (kendisine zarar verenlerden) olursunuz diyorsa buradan ne çıkartmamız gerekir? Düşünelim… Allah’ın Kuran’da geçen sıfatlarını bir kenara yazın ve bir diğer kenara da insandan istediklerini yazın. Göreceksiniz ki o kadar benzeşiyorlar ki. İşte Allah’a ulaşma kavramı tam da burada başlamıyor mu? Biz dünyaya yaratılıp işi bitmiş ve elbette imtihan için gönderildiğimizi düşünüyorken (ki sınav da bir eğitimdir) aslında insanın yaratılışı süreci ve eğitimi halen devam ediyor olabilir mi!!! Bence pek tabii ki olabilir. Yeryüzünde insan dışındaki bütün varlıklar yaratılış gayelerinin dışında hiçbir iş 323 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yapmayan ve üzerlerine yüklü verilerle hayata gelen varlıklardır. Yeni doğmuş bir buzağı doğar doğmaz ayağa kalkarken insan evladı altı ay sonra ancak sürünür, yürüyebilmek içinse en az sekiz dokuz aylık bir öğrenim devresi geçirir. Aynı anda doğmuş bir köpeği, bir kuşu, bir yılanı ve bir bebeği doğaya bırakın. Hepsinin yaşama ihtimalleri bebeğinkinden çok çok daha fazladır. Çünkü yaratılış gayelerinin dışında yaşama gibi bir seçenekleri yoktur. Daima doğru olandır yaptıkları. Ama insan henüz keşfetmediği yetenekleri (nefes alma, organların işlevleri vb) dışında ne yapacağına öğrenerek karar verir. Hepsinden aciz olmasına rağmen insanoğlu anne babası tarafından korunur, öğrendikçe öğrenir ve gün gelir o köpeğin boğazına tasmayı takar, kuşun etini yer ve yılanın başını ezer. İnsanoğlu sürekli doğayı ve hayatı okur, bir sürü problemle karşılaşır, tecrübe sahibi olur, sürekli seçim yapar, gelişir ve bu gelişme öleceği güne kadar fiziken düşse de, fikren devam eder, edebilir. Ve din günü bu öğrenme ve tüm gerçeği tüm çıplaklığıyla kavrama işi tamamlanır. Ebedi teçhizatını hak eder ya da etmez ama bu hak ediş o ana kadarki eğitim sürecinin sonucudur. Böyle düşünmenin Kuran’a veya Allah’ın dinine aykırı hiçbir tarafının da olduğunu düşünmüyorum. Bizler torna ya da marangoz tezgahının üzerindeki yontulmakta ve işlenmekte olan ve de daha önce üretilmiş olanlardan daha kıymetli duruma 324 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL getirilmeye çalışılan ham maddeler olamaz mıyız? Bu tezgah öyle bir tezgah ki üzerinde aktif olarak kendimiz de kendimizi Allah’tan istediklerimizle takviye ediyoruz. Başımızdaki ustanın ise, bizden kendini işe yaramaz hale getirenlerini talaşa ayırıp fırında yakması veya demir ocağında eritmesi kadar doğal da bir durum olamaz. Ben sizi amaçsız, kendi kendime eğlenmek için yeryüzüne göndermedim, eğer eğlenmek isteseydim her türlü zaten eğlenebilirdim, diyen Allah’ın amacı bizim amacımız olduğu zaman ancak iyi bir neticeye ulaşmaz mıyız? Yoksa Allah, egosunu yenememiş bir sahte Yunan tanrısı mı ki “Ben gizli bir hazineydim de, bilinmek istedim, bunun için de mahlûkatı yarattım” demiş olsun!!! Allah bize heva ve heveslerinizin peşine düşmeyin dedikten sonra “ben bilinmek, görülmek istedim” diyerek bize yapmamamız gerektiğini söylediği şeyi kendisi yapar mı!!! Oysa Allah’ın vasıflarını aklımıza getirirsek asla hedefin bu olmadığını, aksine gerçek hedefin yarattığı kullarının kendilerini bilmeleri olduğunu anlarız. Üstelik Allah’ın bütün muhteşemliği hali hazırdaki dünyada da görebilenler için zaten apaçık ortadadır. Bunu anlayabilmek için ahirete gerek yoktur. Allah her yerde her an varlığını zaten ispat ediyor. Yani asıl gizli hazine insanın kendisidir. Kendisini tanıyıp bilmesidir. Ademoğlu dünya hayatında İblis’in secde edeceği kıvama gelmek üzere bir torna üzerinedir. Doğruyu ve yanlışı seçme 325 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kabiliyetinin sınanması üzere bir nevi rüya âleminde denenmektedir. Bu dünyadaki en güzel şeyler bile en güzeli değil, en acı şeyler bile çok mühim felaketler değildir. Başa geldiğinde Yakup sabrıyla, Eyüp sabrıyla dayanabilmeyi başarabilmelidir insan. Çünkü ölüm denen göz açmayla insan, az sonra uyandığında gereksiz yere stres yaptığı bir rüyada olduğunu, gerçek hayatın din gününden itibaren başlayacağını anlayacak ve dünyada olmuş bitmiş en kötü şeylerin bile o kadar da kötü olmadığını, yaratılma (process) sürecinin bir parçası olduğunu anlayacaktır. Ve böylece insan kendini bilmiş olarak uyanacaktır. İşe yarayıp yaramayacağını, önünde İblis’in secde edebileceği kıvama gelip gelmediğini, kendisi kabul edecektir. Allah’ın halife yaratmaya karar verdiği an, meleklerin anlayamadığı şey, insanın seçme özgürlüğü ile hilafeti hak edeceği gerçeği değil midir? Hilafet ise Allah’ın vasıflarıyla vasıflanmış insanların O’nun yaptıkları gibi doğru işler yapabilecek olmalarıdır. Kibirleriyle cennetlerinde olamayacakları için, bu şeytani sıfattan torna tezgâhında temizlenen insan, Allah’a ulaşmaya nail olduğunda, kendi cennetinde, edindiği bu vasıfları hakkıyla kullanabilecek hale gelmiş olacaktır. Allah’ın söz verdiği ebediyete kavuşan insanoğlu Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmış ve ilim sahibi olmuş olarak Allah’a (ve cennetine) ulaşacak, ya da bozuk bir mamul gibi, bir talaş gibi (cehenneme) atılacaktır. Ve Kuran’da geçtiği ifade ile (Allah’ın dilemesi hariç) orada ebediyen kalacaklardır. Allah’ı bilmek ve 326 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hak ettiği biçimde hatırlamak için Kuran’ın bir satırını okumak bile yetiyor bazen. Kimse kimseyi tekfir etmesin, Allah’ı bilen biliyor. Bilemeyen uyduruyor da yok bilinmek istediği için yarattı, yok şu kişi için yarattı diyor gafilce. Oysa asıl bilinmek isteyenler Kuran’daki satır aralarında, kendini bilmeyi bir türlü bilemeyen insanoğlu tarafından, keşfedilmeyi bekliyor. Allah bize sadece kendisine şirk koşmamamızı değil, Allah’ın ibadetine de kimseyi ortak etmememizi istiyor madem, bize ne demek istiyor, düşündük mü? Marangoz tezgâhının üzerinde yontulmakta olan bir odun olan insanoğlu eğer ibadetine de başkalarını ortak koşarsa ne olur ki? Öyle olursa ne olur sanki? Çok mu kötü bir şey!!! Benim buna cevabım net. Evet, kesinlikle çok kötü bir şey yapmış olur. Allah’ın bizim için hedeflediği yüksek kalite standardının altını hedeflemiş olur insanoğlu denen bu odun, eğer böyle yaparsa. Açıklayayım… Allah tarafından öğretilmiş belli kıstasları dışarıda bırakarak söylemek gerekir ki; eğer filanca iyi adam gibi namaz kılmak mecburiyetinde olursa, falanca gibi oruç tutmayı hedeflerse, filancanın giyimini, onun bunun kılığını, sakalını, öbürünün iyi huylarını sadece hedef edinip üzerine almaya çalışır ve böylece asıl örnek olan Allah’a ortak sandığı örneklere yönelirse en büyük hatayı yapar. Çünkü bu durumda en fazla (olsa olsa) o örnek aldığı kişi kadar gelişebilir. Ancak onun kadar yontulabilir. Sadece onun geçebildiği kadar bir tezgâhta işe yarar bir ürün haline gelir. Hedef, İlahi hedef yanında çok 327 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL küçük kalır. Oysa Allah’ın hedefi bir insanın yeryüzünde ulaşabileceği hedef kadar küçük olamaz. Eğer hedef Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaksa ve Allah’ın ilmiyle ilimlenmekse ki öyle; bu ahlak ve ilim din gününe kadar tamamlanmaya devam edecek ve örnek aldığımız insanlar bile bu aşamayı din gününde tamamlayacaktır. Yani gördüğümüz tüm iyi örnekler bile halen tornadan çıkmamıştır, kaliteli bir mamul olmaktan eksiktir. İnsan halen yeryüzünde (eğitim tornasında) şekillenmekte, demirden, topraktan, çamurdan biçim verilmekte ve içine gerçek ahlak üflenmekte, kötü budaklardan, işe yaramaz damarlardan arınmaktadır. İbadet kendimiz içindir, Allah’a bir şey kazandırmak için değil. Eğer ibadetimizi Allah’a değil de bir insana özgülersek kendi kârımızdan zarar etmiş oluruz ve istenen biçimi alamadığımız için din gününde talaşa ayrılırız. Hâlihazırda ise Allah’ın ol emrinin gereği halen olma aşamasındadır. Belki bir an’dır ama zaman bizim için var edilmiş ve işlemektedir. Elbette Allah’ın dini ve hedefi tamamlanacaktır. Ama meleklerin “yeryüzünde kan dökecek birini mi halife kılacaksın” diye sorduğunun üzerinden pek bir şey geçmiş değildir. İblis şu anda halen secdeden (insanın üstünlüğünü kabulden) kaçınmaktadır. Ve hepsi birden hala Allah’ın bildiği şeyleri anlama üzerinedir. Oysa insan belki de onlardan önce Allah’ın öğretmesiyle öğrenebilmiş olacaktır gerçekleri. Halen okuldaki öğrenciler olan insanların hepsi mezun olacaktır ama az bir kısmı iyi bir üniversiteye gidecek, akademik kariyerini başarılı bir hayata döndürebilecektir. 328 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Çoğunluğun hedefi ise karnını doyurmak gibi basit ve ilkel bir hayat olarak kalacaktır. En iyi armudu bile yese, başaranların elde ettiklerinin yanında zakkum ağacı meyvesinden öteye geçemeyecektir. Âdem ve Havva yasak meyveyi yediği için suç işlerken aslında planlanan bir doğruyu yapmıştır. İnsanoğlu yanlış yaparak doğruyu öğrenmektedir. Bir insanın hiç yanlış yapmadığını, hiç günah işlemediğini iddia etmek aslında onun hiçbir şey bilmediğini, pişman olacak şeyler yapmadığı için aslında hiçbir zaman doğruyu öğrenemeyeceğini iddia etmek gibidir. Bilerek yapılan cürüm ciddi kusurlar oluşturur. Ama insanlar hata yapar ve pişman olarak hatalarından ders alır. Dünya hayatı da, içinde bulunduğumuz kâinat da, dinin rehberi Kuran da birer derstir. Ders içinde ders, torna üzerine tornadır. Tefekkürümüzdür, en doğrusunu elbette Allah bilir. 329 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?isLàmiyèT NàsıL ßiR TèsLimiyèT Kime, Neye ve Nasıl Teslim Olunur? İslamiyet bildiğimiz gibi selam ve barış manalarının yanı sıra “teslim olmak” Müslüman ise “teslim olan” anlamlarına gelir. Müslüman olmayan ya da iman etmeye yanaşmayan birine “gel teslim ol (Müslüman ol)” denince ne düşünür? Muhtemelen “bu konudaki delillerin nedir ki ben teslim olayım” der. Neden diye sorar? Bu da onun en doğal hakkıdır. Başka dinde iken sorgulayıp da Müslüman olanları ne kadar takdir ediyoruz değil mi? Eğer “neden Müslüman olayım” diye sormazsa ve hiç itiraz etmeden “tamam teslim oldum” derse ne kadar da şaşırırız? Düşünürüz ki bu insan, daha önceden İslamiyet hakkında birtakım şeyler öğrenmiş ve sindirmiştir ki hemen teslim oldu! Aksi takdirde “teslim ol” der demez teslim oluyorsa ya bizle dalga geçiyor ya geçiştiriyor, ya bir art niyet besliyor ya da aklını kaybediyordur! Hiç insan, sorgulayıp anlamadan ve idrak etmeden teslim oldum der mi? Aynen polisten kaçan bir suçlu veya savaşta düşmanla çarpışan bir asker gibi! Kaçacak yeri kalmayan suçlu, bir köşede polisler tarafından sıkıştırılır ve artık çaresiz kaldığını anlarsa elindeki 330 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL silahı bırakır ve “teslim oldum” der. Savaşta düşmanıyla mücadele eden ve buna rağmen başaramayıp artık yapacak bir şeyi kalmadığını fark eden asker düşmanına teslim olur. Peki suç işleyen hırsız daha polisi görür görmez teslim olur mu? Peki henüz savaşa tutuşan ve halen kazanma şansı olan asker durup dururken düşmana teslim olur mu? Bir hain ya da aptal değilse elbette teslim olmaz. Mücadelesine devam eder. Demek ki teslimiyet karşı tarafın üstünlüğünü kabul etmektir, pes etmektir. İntihar etmeye kalkan bir insana “dur yapma” denmesi onu intihardan vazgeçirmez ama “kendini aşağıya atarsan çoluk çocuğunun hali ne olur?” derseniz veya “eğer vazgeçersen borcunu ben ödeyeceğim” derseniz intihara meyilli kişiyi düşünmeye ve sorgulamaya sevk edersiniz ve bu tefekkürü sonucunda ikna olmuşsa size teslim olarak yapacağı işten vazgeçer. İkna olmazsa atar kendini! Demek ki teslimiyet karşı tarafın söylediklerinden ikna olmaktır. Hal böyleyken insanlar hiç sorgulamadan, anlamadan, bilmeden, kavramadan, idrak etmeden “Ben kendimi bildim bileli Müslüman’ım” demeleriyle iman etmiş oluyorlar mı acaba? Hiçbir şey bilmeden, okumadan, anlamadan “teslim oldum” demeleri mi akıllıcadır yoksa “neden” diye sorgulayarak kabul etmeleri mi! Ben önce teslim olayım da sonra savaşı kazanırım demek mi akıllıcadır!!! Peki hemencecik inanmak mı akıllıcadır, yoksa içindeki acabaları yok ederek 331 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bunu yapmak mı! Mesele, Allah’ın ilmini anlayarak ikna olup, böylece teslim olmak değil midir? Bu kapsamda, teslim olmakla ilgili bazı ayetlerden faydalanarak bu teslimiyetin nasıl olması gerektiğini Kuran’daki manalara bakarak anlamaya çalışalım. Bakalım ayetler bize nasıl teslim olmamız (Müslüman olmamız) gerektiğini anlatıyor mu? Yoksa (birilerinin iddia ettiği gibi) o da mı Kuran’da yok!!! Firavun’un ne zaman teslim olduğunu biliyorsunuz değil mi? Hani deniz yarıldı ve Musa’nın peşinden gitti de tekrar sular kavuşunca teslim olmuştu. Yani, artık çaresiz kaldığı için, kibri artık onu daha fazla kurtaramayacağı için, kaçacak yeri kalmadığı için kabul etmişti. 10-Yunus 90 Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): «İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım» dedi. Gördüğümüz gibi, sular onu boğacak düzeye eriştiği zaman teslim olmuş… Tabi ki bu örneği teslim oluşun kelime manasını görmek için verdim. Hadi o Firavun! Onu örnek alacak değiliz ya! Başka ayetlere de bakalım… 332 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 27-Neml 42,43,44 Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: «Senin tahtın böyle mi?» denildi. Dedi ki: «Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.» Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, küfre sapan bir kavimdendir. Ona: «Köşke gir» denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: «Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk zeminidir.» Dedi ki: «Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.» Melike Belkıs’ın ne dediğine dikkat ettiniz mi? Taht mucizesine gerek kalmadığını, ondan önce (mektubun tesiriyle) Allah’tan edindiği ilimle zaten Müslüman olduğunu söylüyor. Daha önce inkâr eden bir kavmin melikesi olmasına rağmen ilmi konuda geldiği seviye dolayısıyla teslim olduğunu söylüyor. Kendisinin aldığı (Allah’ın lütfettiği) ilim onu inkârdan vazgeçiriyor ve teslim olmaya itiyor. Süleyman’ın gönderdiği mektubu inceleyerek, merak ederek, sarayından kalkıp gelerek araştırıyor ve öyle inanıyor. İlme yeniliyor, bilerek, isteyerek… 11-Hud 13,14 Yoksa ‘Onu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: O zaman, Allah’tan başka kimi yardıma çağırabiliyorsanız çağırın ve uydurma şeylerle dolu da olsa, ona benzer on tane sûre getirin-iddianızda doğru iseniz. Size cevap veremezlerse, 333 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bilin ki o Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve Ondan başka tanrı yoktur. Artık hakka teslim oluyor musunuz? “Size cevap veremezlerse” diyor ayette! Yani artık başka çareleri kalmazsa teslim oluyorlar! Neye teslim oluyorlar? Doğruya, Hakka teslim oluyorlar. Müslüman olmaya… Anlıyorlar da Müslüman oluyorlar. Bizse “anlamasak da (teslim olduk) Müslüman’ız” diyoruz. Garip!!! 28-Kasas 53 Onlara Kur’ân okunduğu zaman, ‘Ona inandık,’ dediler. ‘O hiç kuşkusuz Rabbimizden gelen haktır. Biz daha önce de hakka teslim olmuş kimselerdik.’ Okunduğu zaman ona inandılar ve doğru olduğuna şahitlik ettiler. Daha önce de başka kanıtlar nedeniyle teslim olmuşlardı. İkna olmuşlardı… Ezbere değil! Kanıtlarla, delillerle ikna olmuşlardı… 72-Cin 14 «Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah’a) teslim olanlar, artık onlar ‘gerçeği ve doğruyu’ araştırıp bulanlardır.» Gördüğümüz gibi: Teslim olanlar, Müslüman olanlar “gerçeği ve doğruyu” ARAŞTIRIP BULANLARmış. Her söylenene inananlar değil.. Kitabını okumayanlar değil.. Anlamını bilmeyenler değil… Sabah akşam üzerlerine, anlamını 334 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bilmedikleri kitabın manasının ineceğini bekleyenler değil… İnandım deyip cennetlerinde zevk-ü sefa hayalleri kuranlar değil… Matematiksel sevaplar biriktirenler değil… Yanık sesli ilahiler dinleyerek bir yere varmayı umanlar değil… İçimizde Müslüman olanlar da varmış, kendisine zarar verenler de… Müslüman olanlar ARAŞTIRANLARmış, boş bakışlarla masalcı hocaları dinleyenler, din denince her söylenene “şıp” diye inananlar değil… Ben demiyorum, Kuran öyle söylüyor… Elbette ki “Ben inandım” diyenlere “sen inanamazsın” demiyorum. Ancak fazla değil, yorulmayın, azıcık düşünelim. Hak etmek gerekmez mi? Bir yerlerde bir problem yok mu? Neden inandığını bana değil, başkasına değil, kendi kalbine anlatman gerekmez mi? ARAMAK, anlamak, idrak etmek ve BULMAK gerekmez mi? Ne olur ayete bir daha bak! Bak, teslim olmak için (Müslüman olmak için) ARAŞTIRMAK gerekiyormuş… Ayeti mi inkar edelim, seni üzmemek, senin beklediğini söylemek için!!! Sen kendi kitabını bile OKUmazsan, anlamazsan nasıl BULacaksın? OKUsana dininin kitabında ne yazdığını arkadaşım! Okumadan uçana kaçana inanıyorsun, bir de okuyup Kuran’a inansana… Bırak boncukları saymayı, zikrini (Kuran’la) Zikir’le yap. Allah’ın ilmine teslim ol ki, özgürlüğüne kavuşasın. Bana değil, senin okuduğunun sana faydası var, anlamıyor musun? Gel bilmem ne halakasına katıl demiyoruz “oku” diyoruz sadece sana. Tek gerçeğe teslim olmak varken neden yalana ve şüpheye teslim oluyorsun!!! 335 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?iNàNĐık ĐèmèkLè iş ßiTTi mi Madem İnanıyorsunuz Neden Tam Aksini Yapıyorsunuz? Son tevhid dini olan İslamiyetin tek ve değiştirilemez kaynağı Kuran’dır. Bunu ilk söylediğinizde herkes kabul eder. Oysa bunu diliyle kabul edip icraatte kabul etmeyenler çoğunluktadır. Çoğu inanan Kuran’ı övmek için över, içinde ne olduğunu bildiği için değil! Ama birimiz çıkıp, işte biz dinimizin tek kaynağının Kuran olduğunu bildiğimizden onun dışındaki kaynakları din hükmü verecek manada göremeyiz dediğinde işler değişir! En başta Müslümanlar tabi ki Kuran derler, ama bunun yanında hadisler, rivayetler, mesneviler, risaleler, külliyatlar, lar lar lar, ler ler ler… de var!!! Hani tek ve değişmez kaynak Kuran’dı!!! Ne oldu! Bakıyorum da dilinizin söylediğini, ama’larla inkar ediyorsunuz!!! Kuran’a göre yaşadığını iddia edenlerin, gerçekten Kuran’a göre yaşayıp yaşamadığını ise sadece Allah bilir. Ama dinimizin tek kaynağı olan Kuran’da ne yazdığından haberdar değilsek, Kuran’ı bir dinsiz olarak okuyan kadar bile, Kuran’a göre yaşayıp yaşamadığımızı bilemeyiz. Buna rağmen Müslüman’ım diyenlerin çoğu Kuran’ı okumuyorlar. Saçmalığa 336 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bakın ki kimileri okumadıkları kitaba inanıyorlar ve hak ettiği biçimde okumadıkları için orada söylenenlerin neredeyse tam aksini yapıyorlar. Ne acı! Bir an için hadi biz de dinin tek kaynağının Kuran olmadığını, onun yanında bütün ler ler ler ve lar lar lar’ın da dinin kaynağı olduğunu kabul edelim! Yüzbinlerce hadisi Kuran’ın yanına ikinci bir kitap olarak koyalım ve onlara göre de yaşayalım! Çelişkileri nedeniyle bu mümkün değil ama hadi tamam, oldu diyelim!!! Örneğin; sahih kabul edilen ve meşhur ulema tarafından hemfikir olunan hadislere göre bir kadın vücudunun tamamı avret olarak görülür ve kadının mümkünse tüm vücudunu örtmesi, en azından el, ayak ve yüzü hariç örtünmüş olması farz kabul edilir. Bakın sünnet değil farz!!! O halde şimdi gözlerinizi sulugözlü hoca efendilerin televizyon kanallarına ya da bilmem ne cemaatinin ticarethanelerine çevirin… Gördünüz mü? Hadi Kuran’ı biz yanlış anlamış olabiliriz de hani sizin hadisleriniz Kuran’la uyum içinde ve doğruydu!!! Nedir televizyon kanalınızdaki bu kadınların hali o zaman? Ne yapıyorsunuz siz? Gerdanları açık kadınların oynadığı diziler ne arıyor sizin kameralarınızın karşısında!!! Plaj görüntüleri veren bikinili kızların oynadığı reklamların ne işi var televizyon kanallarınızda!!! Haşemalı kızlar ve göbek altını göstermeyen donlar giymiş delikanlılar yok mu deodorant ya da dondurma 337 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL reklamı yapacak!!! Neden haberlerinizi, saçlarını güzelce yaptırıp süslenmiş ve en kaliteli makyajları yapmış kadınlar sunuyor bütün ekranlarda!!! Hadi diğer kanallar yoldan çıkmış diyelim, siz neden dinin bir diğer kaynağı olarak kabul ettiğiniz hadis külliyatlarınızın hükmettiği emir ve yasakları uygulamıyorsunuz!!! Acaba derdiniz din değil mi sizin? Acaba dininiz imanınız anlattığınız şey değil mi sizin!!! Uydurulana inandığınızı söylüyor, bir şekilde dayatıyor, ama kendiniz bile ona uymuyorsunuz! Dininiz imanınız nedir sizin!!! Peki hastaneler!!! Sizin kendi özel hastanelerinizde neden diş hekimleri dolgu yapıyorlar? Hani diş dolgusu yapanın gusül abdesti geçersizdi!!! Cünüp mü geziyorsunuz yoksa siz!!! Madem doğum kontrol haramdı, marketlerinizdeki kondomlar ne iş hacı!!! Balon niyetine şişirip çocuklara mı veriyorsunuz!!! Madem inanıyorsunuz ulemanız söylemiş, neden dininizin emrinin hilafında hareket ediyorsunuz!!! 57-Hadid 27 Sonra onların izleri üzerinde peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik; ona İncil’i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. Türettikleri ruhbanlığı ise, biz onlara yazmadık. Ancak Allah’ın rızasını aramak için türettiler ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır. 338 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Niye kendi inandığınızı bile uygulamıyorsunuz?… Niye biliyor musunuz? Ben söyleyeyim… Çünkü ikiyüzlüsünüz siz… Riyakârsınız. Kendinize bile samimi değilsiniz. Eğer bir hedefiniz varsa o hedefe ulaşmak için her şeyi mübah kabul edebiliyorsunuz. İnandık deyip aslında inanmıyorsunuz. Dilinizin söylediğini kalbiniz yalanlıyor. Siz -mış gibi yapıyorsunuz, öyle bir yapıyorsunuz ki kendi yalanınıza kendiniz bile şıp diye ikna oluyor ama iş nefsinize geldiğinde ilk önce kendiniz uymuyorsunuz. Nefsiniz kabardığında eve kapattığınız çarşaflıya değil, milletin namusuna dilinizi üst damağınıza yapıştırıp “cık cık cık” sesleriyle ilk önce siz bakıyorsunuz! Desinler’e alışmışsınız. Dininizin hükmünü bile bırakın hadisi, neredeyse üçüncü kitap olarak kendiniz veriyorsunuz. Cahile cehalet satıyorsunuz. Sizin dil bilmez, kulak duymaz namazınız dua ve şükür etmeyi bile unutturmuş, rekat ve kelime saydırmakta size. Tefekkür edeceğiniz yerde boncuk sayıyorsunuz. İnandık dedik diye iş bitti de, kazandık zannediyorsunuz. İmanı da ilmi de verenin kim olduğunu unutmuş, kendinizi bir şeyleri sonuna kadar hak etmiş zannediyorsunuz. Irmakları hayal edip koşarken, ateşten denizlere kulaç atma ihtimalinizi hiçe sayıyor, göz ardı ediyorsunuz. Kalemin ucu kırılmadan yazıyı bitirsem iyi olacak… 339 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 29-Ankebut 2,3,4 İnsanlar yalnız “inandık” demekle, hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Gerçek şu ki, Biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Sözünde doğru olanları ve yalancıları Allah böylece birbirinden ayırt edecektir. Yoksa, kötülükler yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar. Ne kadar kötü, ne kadar yanlış hüküm veriyorlar! 340 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yıLĐıźLàR söNĐüRüLĐü∂ü źàmàN Mürselat’ı (Gönderilenleri) Düşünürken Estiğinde o… her demde rüzgârlar… bir kavak pamuğuna binip gitmek gibi heyecanla… kahırdan değil… sevinçten ağlayanlardan olmak var. Ve görmek var… yeni bir doğuşla doğacak müjdeyi… Kalplerde filiz verenlerin, sonuna kadar bir haklı çınar olduğunu… Satürn’e kadar… Atbaşı galaksisine kadar… On üzeri on dokuza kadar… “İşte bu! Şükürler olsun! İşte bu!” diye haykırarak ve onurunla bir kez daha reddedilemeyecek şekilde kanıtladığın, o güne ulaşmak var. Verilmiş sözü, sözleri değil… Söz Veren’i… iliklerin ötesinde, kalplerin en derininde, gözlerin en güzeliyle ve hislerin en hislisiyle hissetmek var. Hissettiğin zaman… Ama estiğinde o… her başka demde rüzgârlar… düşüp devrilenlerden olmak da var. Şaşkınlık ve dehşetle uyanmak da var. Özürlüler olarak, özürler üstüne özürler dileyebilmekten özürlü olmak da var. On üzeri eksi on dokuzdan gelen keskin bir sesle… “Geçtiii” diye işitmek de var. “Bundan haberim yoktu” diyebilmekten men olunmak da var. Ay güneş bir olup geçip giderken… yıldızlar silinip süpürülürken… bir katre ateşböceği kadar ışığın olmadan karanlıklarda kalmak… gök 341 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yarıldığında aşağı… yer yarıldığında yukarı… dağlar yürütülürken sağa sola kaçamamak… denizler kaynatılırken öteye beriye kulaç atamamak da var. Hissetmek istemediğin zaman… “Ben yalanlamadım ki” desen de “düşünmedin de bilemedin” denirken anlayıp da hüsrandan… ya da “buyur” edildiğinde… “neyim bu lütfa layıktı” diyerek… sevinçten ağlamak da var. Başına kuşların çamur yağdırdıklarının… sesle darmadağın edilmişlerin… helak dalgalarıyla boğulmuşların… tufanlar altında kalmışların… lavlar arasında taşlaşmışların… tapınılmış olup da azmışların… ve aklını kullanmamışlıkla hüsrana uğramışların peşine takılıp da… üç çatallı gölgeye gitmek de var… Ayakları yere değmeden koşanlarla… yükselip alçalıp huzurla süzülenlerle… tapınılmış olup da tapınılmayı reddedenlerle… ve aklını kimseye teslim etmeyenlerle arkadaş olup… mutlulukla ve kol kola uçmak da var. Bütün gözler, zamandan koptuğu zaman… Şimdi yap, yapmakta geç kalmış olacaksın… Şimdi söyle, söyleyemeyeceksin… Şimdi gör, görmek işine yaramayacak… Şimdi sev, sevmekte geç kalacaksın… Şimdi anla, anlamak için çok geç olacak… Şimdi oku, okumak fayda vermeyecek… Şimdi ara, arayıp da bulamayacaksın… Şimdi sor kendine, sorulacaksın… Kaç şimdi ortak saydıklarından, onlarla olacaksın… Yalanlama artık, yalanlayamayacaksın… Şimdi yak ışığını… Bir mum bile bulamayacaksın… Yıldızlar söndürüldüğü zaman… 342 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?Àpàçık ĐèLiL mi ÀRıyoRsuN Gök Gürlüyor, Duymuyor musun? Normal geliyor sana değil mi? Bak gök gürlüyor ve şelale gibi akıyor yine bulutlar. Düşün bir an için… Olmasaydı bulut diye bir şey, olmasaydı yağmurlar ve olmasaydı gök gürültüsü veya gök gürültüsüz bir fizik kanunuyla yağsaydı yağmur! Öyle bir dünya düzeni olsaydı da bunlarsız yaşansaydı hayat! Ve bir gün aniden bulutlar kaplasaydı semayı ve elektriklenseydi gökyüzü. Bir ışık aniden aydınlatsaydı yüzümüzü ve ardından gök gürleseydi haykırır gibi kulağımıza! Ne korkardık değil mi? Ne büyük bir şaşkınlığa uğrardık! İşte apaçık bir delil gelmiş olmaz mıydı!!! Olmasaydı yeryüzünde rengârenk bitkiler! Her yer sadece çimlere bezenseydi ve hep böyle görseydik çevremizi. Olmasaydı yüzbinlerce çiçek çeşidi ve belki de milyonlarca milyarlarca gül, menekşe, lale, hanımeli… Ve bir sabah baksaydık, çimlerin arasından o ana kadar tanımadığımız bir papatya bitivermiş! Yeşil, küçük ve zarif bir dalın tepesinde bembeyaz yapraklar ve ortasında parlak sarı tohumlar! Bu nasıl 343 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL oldu da oldu diyerek, şaşkınlıklar içerisinde kalmaz mıydık? İşte apaçık bir delil gelmiş olmaz mıydı!!! Bilmeseydik renklerini doğanın! Ne ağacın yeşilini, ne denizin mavisini, ne kar’ın beyazını! Açık koyu tek renk tonlarla algılıyor olsaydık her cismi, her maddeyi! Ve bir gün aniden gözlerimizi açtığımızda masmavi dalgaların sahilimize vurduğunu, yaprakların yemyeşil olduğunu, sokakta top oynayan küçük beyin eve döndüğünde yanaklarının kıpkırmızı kesildiğini ve kocaman kahverengi gözleriyle bize baktığını görseydik! Yerimizde kalakalır, tüylerimiz kabarır ve nereden çıktı bu renk cümbüşü demez miydik? İşte apaçık bir delil gelmiş olmaz mıydı!!! Olmasaydı kulaklarımız! Normal saysaydık kulaksız doğmayı. Hiçbir ses duymasak, gözümüzle fark etmediğimiz hiçbir şeye bakma ihtiyacı hissetmeseydik! Ve bir gün bir kızımız doğsaydı, kafasının iki yanında iki garip nesne!!! Kızımız insanlardan utanmasın diye gizlemez miydik bu ucube yavrumuzun kulaklarını! Özürlü gibi büyüse ve bir gün alışkın olduğumuz işaret diliyle deseydi “ben bir şeyler duyuyorum anne”! Alıp hekime götürseydik ne oldu bu kıza diye! Bilim adamları üzerinde deneyler yapsaydı kızımızın! Ve anlasaydık ki yavrumuz bizim algılayamadığımız şeyler algılıyor. Gözünün bakmadığı yerde olan hareketleri fark ediyor. Şimdi bak, bir tek o özürlü doğmuş kızcağız değil hepimiz ucubeyiz ve sesler 344 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL duyuyoruz da üstünde bile duymuyoruz! İşte apaçık deliller içinde yaşamıyor muyuz!!! Olmasaydı düşünme diye bir becerimiz! Önümüze ne çıkarsa onu yapıyor olsaydık. Bir meyve ağacına denk geldiğimizde koparıp yesek, birkaç yünü kabarmış koyun gördüğümüzde yaslanıp uyusak, bir su birikintisine rastladığımızda avucumuza alıp içmeye çalışsak, hiçbir şeyi problem saymasak, geleni alsak da hiç seçmesek, hiç biriktirmesek, yılanı gördüğümüzde korksak ama kaçmayı bilemesek ve gökten bir kitap düştüğünde açıp okuyabilsek ve sadece dediğini yapsaydık! Bir an devran değişseydi ardından ve kafamıza düşen o kitabı açıp okuduğumuzda aniden düşünmeye başlasaydık! Nasıl bir karmaşa yaşardık ve nasıl bir düğüm çözülmesi olurdu beynimizde! Nasıl atardı kalbimiz küt küt! Dur bir dakika, ben düşünebiliyorum derken, ilahi özgürlüğü fark edip, çığlık çığlığa semaya şükürle haykırmaz mıydık!!! İşte apaçık bir delil gelmiş olmaz mıydı!!! Her şey ne kadar da normal geliyor değil mi? Defalarca gök gürlerken, ha bire şimşekler çakarken, altındaki bilimsel tecrübemiz ve çözümlememizle basit bir doğa olayı deyip geçiyoruz. Milyonlarca çiçek her bahar biterken topraktan “ne güzel kokuyor”dan öte bir şey değilmiş gibi geliyor ve üzerine basıp geçiyoruz. Doğal hayatımızdaki renk cümbüşünü hiçe sayıp hd çözünürlükle görüntü veren televizyon ekranları üretenlere hayran kalıyoruz. Sesler duyuyor, dokunuyor, 345 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kokluyor, anlıyor, ayrıştırıyor ve seçiyoruz… Ve kitaplar… Ve Kur’an… Bırakın düşünmeyi, okumuyoruz bile, ne yazıyor içinde diye! Ortalık ayetten geçilmezken, bizim tepemize alışık olmadığımız bir mucize gelmesini bekliyoruz, inanmak ve anlamak için!!! İşte biz bu kadar cahil, nankör ve zalimiz! Kimimiz bilimsel olarak açıklayabildiğimiz için Yaratan’ı reddediyor, kimimiz açıklayamadığımız şeyleri Allah’tandır diyerek kuru kuruya inanıyoruz. Allah’ım ne kadar cahiliz, ne kadar kendimize kötülük yapıyoruz, ne kadar düşünmeziz!!! Ayetsiz (kitaptan ayet almaksızın) bir tefekkür olsun diyerek başlıyoruz. Ayetlere boğuluyoruz! Tabiat kelime kelime olmuş, hayatlar cüz olmuş, kâinat kitap olmuş, okumuyoruz da anlayamıyoruz! Ve bir de bakıyorsun ki o yüz on dört surede bunlar zaten anlatılmış. Bir kez daha anlıyoruz ki, bu kitapta (Kuran’da) hiçbir şey eksik bırakılmamış… 346 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ?TèhLikèNiN fàRkıNĐà mısıNıź İblis’in Eski ve Yeni Numaraları Acaba bugün şeytan bizim kitabımızı okumamamız için ne tedbirler alıyordur? Tutup kolumuzdan çekiyor mudur? Gözlerimizi arkadan yaklaşıp elleriyle kapatıyor olabilir mi? Veya elimizdeki kitabı alıp yırtabilir mi? Ya da ne bileyim oradan buradan üfleyip kitaptaki harflerin yerini değiştiriyor olabilir mi? Bu şekilde olamaz elbette. Bu kadar ilkel düşünüyorsak hala bu yüzyılda, bir baltaya da sap olmaz sanırım bizden. Oysa şeytan maşa sahibi bir hilecidir, kendisi müdahale etmez, insanları kullanır ve yapmak istediklerini tuzak kurarak yapar. Eğer bizim okumamızı istemiyorsa bunun birçok çeşit gizli yollarını kullanır ve bu yollar dosdoğru yol üzerinden insanı çekmeye tuzaklıdır. İnsanoğlu her geçen gün geliştiğine ve her geçen gün eski yanlışlarını fark edip, düzeltip ileriye doğru adım attığına göre şeytan da aynı oranda kendini ve tuzaklarını geliştirmek zorundadır. Binlerce yıl önce okutmak istemiyorsa insanların ağzından insanları öğrenmekten korkutmak üzere peygamberleri büyücü, sahifeleri levhaları dokunulması haram 347 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kutsallar olarak kabul ettirip okuyup öğrenmemelerini sağlamış olması kuvvetle muhtemeldir. Ama bugün Kuran’a dokunursanız çarpılırsınız dedirtirse birinin ağzından, buna kargalar bile güler… Mi acaba!!! Demek ki hala böyleleri bile var aramızda!!! İsrailoğulları zamanında şeytanın tuzaklarından biri Tevrat’ı ahit sandığında saklatıp, sandığın açılarak bakılmasının büyük günah kabul edilmesiydi. Bu suçu işleyenlerden öldürülenler bile vardı. Peki bugün Kuran ahit sandığına kapatılmış derseniz buna güler mi kargalar… Gülmez gülmez, o da yapıldı çünkü. Ahit sandığı yok belki ama çeyiz sandığında saklayanlar ya da sarıp sarmalayıp duvara çaktığı çiviye asanlar var hala. Demek ki bu da yapılıyor. Ancak esas tuzaklar türlü rivayetlerde saklı. Ve rivayet tarihine baktığımızda çeşitli dönemlerde muhtelif okutmama tuzakları görüyoruz. Bunlar günümüze kadar gelmiş durumdalar. Hayret ki hala kabul görüyorlar. Birkaç tane sayalım… - Kuran’a abdestsiz dokunulmazmış. (Genel kabul görmüş olduğu halde ayet tahrifidir. Ayetteki ona temizlerden başkasının ilişemezliği zarar veremezlik ya da anlayamamazlık gibi anlamlara gelir. Abdest ve benzeri bir kelime geçmez ve böyle bir durum söz konusu değildir. Bunu böyle söylemek pisliğe bulanmış ellerle kitaba dokunmayı hak göstermek, saygısızlığı doğru bir tavır saymak değildir elbette) 348 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL - Kuran’ı herkes okuyup anlayamazmış. (O’nun anlaşılmasını kolaylaştırdım, diyen Allah’ı yalancı çıkartmak ve ayete karşı gelmektir) - Kuran’da her şey yokmuş. (Bu kitap eksiksiz bir kitaptır, diyen Allah’ın sözüne inanmamaktır.) - Kuran’dan okunanların anlamını ancak din âlimleri anlayabilirmiş. (Bu kitap apaçık bir kitaptır, bütün insanlara gönderilmiştir, diyen Allah’ı yalanlamaktır) - Başka kitaplara da ihtiyaç varmış. (Bu kitap size yetmiyor mu, diyen Allah’a “hayır, yetmiyor” demektir) - Kuran’ın birilerince açıklanması şartmış. Kendimiz anlam veremezmişiz. (Kuran kendi kendini açıklayan bir kitaptır, diyen Allah’ı yalancı çıkartmaktır) - Kuran dışındaki dini hükümlerden de sorumluymuşuz. (Bu kitaptan sorulacaksınız, diyen Allah’a başkalarını eş koşmaktır) - Bu kadar âlim yanlış mı yapmışmış. Hepsi yanlışmış da bir tek anlarız diyenler mi doğruymuş. (İnsanların çoğuna uyarsanız sizi yoldan saptırırlar, insanların çoğu yanlış yoldadır, diyen Allah’a güvenmemek, uyarısına kulak asmamaktır) 349 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL - Sadece Kuran’a uyarım, istersem nafile ibadet de yaparım demek, sünneti hiçe saymak, sünneti terk etmek demekmiş. (Kuran’da peygamberimizin kıyam günü yapacağı tek şikâyet ümmetinin Kuran’ı terk etmiş olmasıdır, sünnetini değil.) - Kuran’ı Arapça okumak gerekirmiş. Türkçesini okursanız anlamı değişirmiş. (Peygamberimize hitaben “Onu ANLAYASINIZ DİYE Arapça indirdik” şeklindeki ayetin “Arapça” kelimesine takılıp “anlayasınız diye” bölümünü reddetmektir. Çünkü ilk muhatap Arap olduğu için Kuran Arapçadır. Bu manayı anlayamayıp da illaki Arapça demek cahillik değil, hiç kusura bakılmasın cahillik ötesi bir şeydir. Bir akıl tutulmasıdır.) İlk etapta aklıma gelenler bunlar. Bu saptırmalarla şeytan bugün Müslüman olduğunu söyleyen birçok kimseyi maalesef kandırmış durumdadır. Peki şeytan, her şeye rağmen Kuran’ı anlayarak okumaya çalışanları rahat bırakmış olabilir mi? Biz okuyup anlamaya, üzerinde derin derin düşünmeye çalışıyoruz diye terk etmiş midir bizi? Yoksa bizim için de özel engelli parkurları var mıdır? Bence vardır. Okuduğuna güven kaybettiren ve “demek ki ben de anlayamıyormuşum”a götüren tuzaklardır bunların çoğu. Birkaç tane sayayım… - Muhkem ayetlerle müteşabihleri ayırt edememeden faydalanarak en açık ayetlerin bile altında çok daha derin manalar olduğunu ve bunları anlayamadığımızı iddia edebilir 350 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şeytan. Ki bunun örneklerini para kazanmak için satılan kısmi tefsirler olarak kitapçılarda görmeye başladık. Vay be, demek bu anladığımız gibi değil de böyleymiş dedirten bu kitaplar insanları “ben asla bu manayı bulamazdım, demek ki anlayamıyormuşum ben okuduğumu” şeklinde bir yanılgıya sürükleyebilir. - Kadimlere meraklı, kerametsever veya mucizeperest insanlara Kuran’da geçen mucizevî olayların altında medeniyetlerin sözde bilimsel temellerinin yattığını abartarak anlatışlar ve bu yolla başka bir tarih bilgisi oluşturarak aslında yeni bir rivayetler zinciri oluşturmaktır. Kitapçılara bakınız, göreceksiniz yine. - İlla ki bazı rivayetleri reddetmek adına ayetlerin altında başka anlamlar olduğu zannını okuyana vererek ayetin manasını kovmaya çalışabilir şeytan. Oysa bazı rivayetlerle ayetlerin çakışması kadar doğal bir durum yoktur. Her rivayet de yalan değildir ve pek tabi ki doğru olabilecek pek çok hadis de vardır. Ancak hükmün Kuran’dan alınması gerektiği asla unutulmamalıdır. - Belki bazıları samimi olarak ve iyi niyetle ayetlerin daha da derinine inmeye çalışıyor olabilirler. Oysa ayetler hep bir ders niteliğindedir. Bize fayda ya da zarar getirmeyecek konularla ilgili zorlamalar ayetlere dayatılmamalıdır. Bu gereksiz derinlik de bizi ayetlerin manasından uzaklaştırabilir. Örneğin denizin 351 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yarılıp karşıya geçilmesinde İsrailoğullarının inançsal ve özgürlük durumu ve Musa Peygamber’le bağlantılı ders yükü göz önüne alınması gerekirken denizin aslında yarılmadığı, yer altında bir tünel hazırlandığı veya Nuh tufanının yerel mi olduğu genel mi olduğu gibi hususlar her nasıl olursa olsun bize bir fayda ya da zarar verecek şeyler değildir. Olayların Kuran’da açıklanmayan kısımları her nasıl olmuşsa olsun dersin temasını değiştirmez. Biz oradan alacağımız derse, verilen mesaja odaklanmalıyız. Elbette müteşabih ayetlerde bir fizikçinin bakışı ile alacağı ders ile bir esnafın ya da bir öğrencinin veya bir sığır çobanın alacağı dersler pekâlâ farklı olabilir. Yine de kimse kendi algısını başkasına dayatmak durumunda değildir. Bu tür durumlarda tahsil seviyesi düşük olan kişi Kuran’ı gerektiği gibi anlayamadığı yanılgısına düşer. Oysa herkes Kuran’dan nasibini almaktadır. Kuran bir derstir ve gelmiş geçmiş ve gelecek herkese hitap ettiği gibi her yaşa, tahsile, makama, topluluğa da kendi seviyesinde ve doluluğunda hitap eder. Her insanın imtihan soruları kendine özel olan bir sınavdır hayat. Neticede şeytanın tuzakları da insanın gelişimi ölçüsünde gelişecek ve bize daima “oku” emrinin hilafında olacak şekilde “okuma” diyecek, “düşün” emrinin yerine “anlayamazsın, düşünme” diye dayatacaktır. Bu dikkatle ve vesveselere yenilmeden okuyanlardan olmamız dileğiyle. 352 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ßiTkiN ĐüşèRkèN Ne Kadar da Benziyor Sözleri Susmak geldi içinden. Susamadın. Anlatabilirim diye düşündün. Sen anladıysan herkes anlar ZANnettin. Anlatamadın. Göstermek istedin, bakın güneş orada. Avuç avuç balçıklarla koşuşturdular. O kadar meyilli ki insanoğlu hizipleşmeye, ne desen seni de hizipçi sandılar. O kadar benziyor ki sözleri birbirine, şaşırmamak elde değil… Ayetleri bir bir okuyorsun, sana ve birbirlerine karşı duruşlarındaki sözlerinde… Onlarsa tek kelimeyi bile heceleyemiyorlar. Sana bu saçmalıkları kim öğretiyor, kimlerdensin sen dediler. Yok kimse öğretmiyor, kitabımdan okuyorum dedin. İnanmadılar. Belli ki vardır birileri dediler. Yok dedin, var dediler. Yok kardeşim hiç kimse dedin. Vardır vardır dediler. Ya Rabbena! Biliyorum kınama, bunları da sen yarattın; vesiledir, ibrettir. Düpedüz sapmışsın sen dediler. Sapmışsam sapmışım, siz okuyun da sapmayın… Okuyorum dediler. Daha da uzaklaştılar. Bak burada bu yazıyor, reddedilir mi hiç! Elbette 353 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL reddetmiyorum dedikten sonra başka kabullere dönüp yine reddettiklerini bile fark edemediler. Ya Rabbena! Nasıl bir idraktır bu! Acaba insanları üzüyor muyum dedin. Döndün bir kez daha kendini gözden geçirdin. Sözlerinin öfkesine pranga vurdun. Güzel sözler söyleyip, uzun uzun anlattın. Bakın dedin, bir kere bir yine bir eder… Sen, iki demiş olanlardan daha mı iyi bileceksin dediler. Bir zamandan beri üçtür diyenlere benzediler. Üzmeyeyim dediğinde, onlar seni daha da çok üzdüler. Ya Rabbena! Daha ne diyeyim, hangi kelimeyi kullanayım! Sen gönülden sevdin, acıdın yüzlerine bakarken. Onlar “seni severiz seni” deyip dalgaya meylettiler. Sen adamakıllı bir adamdın, ne oldu sana böyle dediler. Seni anlamak yerine seni yargılamayı tercih ettiler. Ellerinde etiketler, yapıştırıp durdular da göremediler hiçbiri seni ifade edemiyor. Sussan olmuyor, susmasan olmaz, yazsan olmuyor yazmasan olmaz… Sen dinden bahsettin siyaset zannettiler. Meselelere ucundan dokundun, dininden şüphelendiler. Bayrağımız ortak dediğinde ırkçı oldun, Kuran’ı gösterince dinci. Ya Rabbena! Bu nasıl bir akıl tutulması, anlayış ver bana! Bu kitap bize yetmiyor mu, diye sordun. Yetiyor tabi dediler, sonra yetmiyor gibi başkalarını tercih ettiler. Diller “elbette” derken, bedenler “hayır yetmez” diye haykırdı. “Okumak lazım 354 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL elbet” dedikten sonra ne yalandır ki okumadılar! Ya Rabbena! Nasıl göremiyor bu gözler! Ne örtü varmış şu kalplerde! Şu kadarcık bir yolda bitkin düşüyoruz. Şimdi düşünüyorum da peygamberimi, peygamberlerimi ve tüm elçileri. Ne meşakketler çekmişsiniz. Ne cehaletlerle, ne cahillerle mücadele etmişsiniz. Şimdi çok daha iyi anlıyorum. Ne güzelmişsiniz siz… Ne dertliymişsiniz, ne yürekler varmış sizde. Ne büyük işler başarmışsınız. Ne sabırlıymışsınız. Ne dirayetliymiş, nasıl bir irade nasıl bir kalp mutmainliği varmış sizde! Ya Rabbena! Sen onların hepsinden razı ol. Hepsini en yüce makamlarına yücelt. Onlara katre kadar hüzün verme. Biz onları çok sevdik. Her birinin kalbini kalbimizde, yüreğimizde, ciğerimizde hissettik. Ne olur, Sen de onları çok çok sev. Bu dünyadaki hüzünlerini sonsuz mutluluklara çevir. Kendi cahilliğimizi, etkisizliğimizi ve zayıflığımızı görüyorum da… Ne mükemmel kullarınmış onlar senin… Ve ibret al ey nefis… Her yağmur beni ben yapar. Sense hep güneş ararsın. Geçici sevinçler göğsüne dolar. Bense hüznümle sarmaş dolaş… 355 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Đü∂ümLèRè üfLèyèNLèR Yangına Körükle Gidenler İnsanlara sevgiyle bakmak, onları sevmek elbette ki iyi bir şey. Yine de kimileri vardır ki bilmeden, anlamadan, belki de Allah’ı sever gibi başkalarını severler. İnsanlar onları gördüklerinde belki inançları sebebiyle, belki görmek istedikleri gibi gördüklerinden dolayı, belki de kendilerine benzer şekilde giyindikleri için hoşlarına giderler. Hele ki konuştuklarında onlara kulak verecekleri şeyler söylüyorlar ve kalplerini fetheden sözlerle göğüslerine işliyorlarsa, yanlış sözler bile söylediklerinde onlara katılır ve hem onları hem de kötülüğü yakıştıramadıklarından yanlış işlerini bile savunurlar. Ya o kadar güvendikleri insanlar, bu bağlılığı hak etmiyorlarsa!!! Eğer durum öyle ise, sevilenler yaptıkları yanlışları ve söyledikleri yalanları çok iyi bildikleri için çok muhtemel ki tedirgindirler. Her çıkan haykırışı haklı haksız demeden mahkûm ederler ve kendilerini sevenleri de onlar gibi tepki göstermeye yardıma çağırırlar. Çünkü suçlarını çok iyi bildikleri ve bunun haricinde birçok yalanları ve hileleri olduğu için her çıkan gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. 356 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 63-Münafikun 4 Onları gördüğün zaman, görünüşleri hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar, dikilip dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanarlar; onlar gerçek düşmandır; onlardan sakın. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar! Güzel işler de yaparlar elbet ama göz boyama altında yaptıkları bu güzel işler, işledikleri fahiş hataları görmezden gelmeye neden olur insanlar için. Kula kul olurcasına derin bir sevgiyle kahramanına bağlanan insanlar, derin bir yanılgı içerisinde olduklarını bile daha anlamamışken, bir de bakarlar ki daha bir başka güzelimsi insan türemiş ve artık onun etrafında toplanmışlardır. Onu belki daha da çok severler. Öyle güzel sözler söyler, öyle makbul işler yaparlar ki peşlerinden koşa koşa gidilir onların. Gün gelir de bir bakarlar ki, yeni sevdaları bir öncekini yerden yere vurmaya başlar. Ama onları öyle içten, öyle can damarlarından yakalamıştır ki, eskisini yeriyor diye onlar da, o eskiden çok sevdikleri kişileri ve bir zamanlar alkışladıkları işleri yermeye başlarlar. Oysa ne yenisi ne eskisi, kötü işleri güzel sözleriyle ve ardındaki kötülükleri örtülmüş iyiliklerle boyamaktan öte değildirler. Öyle bir karanlıktadırlar ki parıldayan ve eriyip gideceği kesin olan mumlarla aydınlandıklarını zannederler. Muma bakarken gözleri kamaşıp, karanlığın şerrini göremezler. Oysa gerçek olan sabah aydınlığı, ancak şafağın sökmesiyle gelecektir. 357 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Düğümlere üfleyen kim olursa olsun fark etmiyor. İster kadın, ister erkek, ister hükümdar, ister müdür hiç fark etmiyor. Onlar başkalarını kıskanır ve onlardan daha güçlü, daha zengin, daha söz sahibi, daha itibarlı, daha bir rütbeli ve kısaca heva ve hevesleriyle üstün olma peşindedirler. Düğümlere üfleyenler bizi hep kandırırlar, aldatırlar. Asıl niyetleri sorunumuzu çözmek değil o sorundan menfaatler sağlamaktır. Aynen falcılar veya üfürükçü hocalar gibidirler. Asıl niyetleri düğümleri (olayları, karışıklıkları, problemleri) çözmek değil onlara üflemekten (menfaat temin etmekten, yaraları kaşımaktan, ayrılmışlıkları körüklemekten, sorunları bir fırsat olarak görmekten, çözüyormuş gibi yapmaktan, karışıklığın karşısında gibi görünerek nemalanmaktan) ibarettir. Çünkü onlar daha çok mal ve para kazanan başkalarını, yerini aldıkları daha öncekileri ya da kendilerinin yerini alma ihtimali olanları kıskanmakta, kin ve haset gütmekte, bu yüzden ellerindeki güce sıkı sıkıya sarılmakta, doğrunun ve hakkın değil baş ezmenin, daha fazla malın ve daha üstün gücün peşinde koşmaktadırlar. Oysa köprüyü geçene kadar dayı dedikleri çöl ayılarının sonunda yemek üzere onları kullanmakta olduğunu, ya da dost saydıkları tarafından günü gelince benzerleri gibi çöpe atılacaklarını, yandaşlarının ve sevenlerinin bile, yenisini, daha çok verenini ve daha itibarlısını bulduğu anda onları terk edeceklerini yok saymaktadırlar. Yakın ve uzak tarih bunun örnekleriyle doludur. İşte tam da bu yüzden herhangi bir insana değil, sadece ve sadece tek olan Rabbe sığınmak, yaratılmışların şerlerinden 358 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL uzak durmanın en makul yoludur. Seven için de böyle, sevilen için de… 113-Felak Suresi: De ki, Şafağın Rabbine sığınırım. Yarattıklarının şerrinden. Çöktüğü zaman karanlığın şerrinden. DÜĞÜMLERE ÜFLEYENLERİN ŞERRİNDEN. Ve kıskandığı vakit kıskananın şerrinden. İnsanların Rabbi sadece ve sadece tek olan bir Rabdır. Bir insan ya da başka bir yaratılmış değildir. Mesele bir insanı fiilen tanrı saymak değildir. İnsanlar başka insanların peşinden, kendilerinin sahibi gibi, maliki gibi de gitmemelidir. İnsanların maliki de sadece Allah’tır. Farkında olunan ya da olunmayan her türlü kölelik insan onurunu zedeler. İnsanlar sevilmelidir ama Allah’ı sever gibi değil. İnsanlara güvenilebilir ama bir insana Allah’a güvenir gibi güvenilmemelidir. Çünkü kötülük en az görünenden geldiği kadar, görünmeyenden de gelir. Şeytan kötülükleri süsleyerek iyiymiş gibi gösterir. İnsanlara vesvese vererek, başkalarıyla onları korkutarak, sinsi planlarla sözlerini onaylatacak hikâyeler uydurarak, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösteren ya da koyunları ürküterek başka bir yola yönelten bir yılan misali, insanların kalplerinin üzerine kıvrılıp yatarak yapar bunu. Oysa insanlar kalplerinin temiz olduğunu düşünerek aldanmaya devam ederler. Ta ki bir başka ve daha derin bir korkuya kapılana kadar. Keşke insan korktuğunda ve telaşa kapıldığında Allah’a yönelmesi gerektiğini ve onun 359 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL indirdiği rehber olan Kuran’a sarılmasıyla tüm korkulardan emin olabileceğini bir bilseydi… 114-Nas Suresi: De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların malikine. İnsanların İlâhına. Şerrinden sinsice fısıldayanın. O ki insanların göğüslerine fısıldar. Gerek cinlerden, gerekse insanlardan. Tüm bunları münafıklara aldanmamayı öğütleyen Münafikun suresinde, karanlıklardan sabah aydınlığına geçiş (şafak) manasına gelen Felak suresinde ve insanlar (toplum, halk) anlamına gelen Nas suresinde hissetmek ne kadar da manidar… 360 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çokLuk yàRışı Tekasür Suresinin Düşündürdükleri Acaba insan kendisini zayıf gördüğü için mi sırtını çokluğa dayar veya övünmek için mi? “Biz sizden fazlayız” dediğimizde acaba bu bizim her daim doğru olduğumuzu mu gösterir? Çok olmamız güvende olduğumuzun garantisi midir? Birçok sayıda oluşumuz, inandıklarımızı ve güvendiklerimizi sorgulamamız önünde bir engel mi olmalıdır? Kabullerimizden sonra mı inanmalıyız, inandıktan sonra mı kabul etmeliyiz? Yoksa her ikisinden önce sorgulamış olmamız gerekmez mi? İkna olmayıp inanmamakla, ikna olmadan inanmak arasında çok mu fark vardır? Bir tarafta ikna olmadığı için kabul etmeyenler çokken, diğer tarafta ikna olma ihtiyacı hissetmeden kabul edenler birçokken, ben ikna olup da kabul ettim ya da etme peşindeyim diyenler neden bu kadar az? Ve niçin çokluklar tarafından hep yalnızlaştırılır ve ötekileştirilirler? “Dünya dönüyor hepiniz yanılıyorsunuz” dediği için kiliselerden aforoz edilenlerle “Kuran’da bu inandıklarınızın tam tersi var” dediği için 361 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Müslümanlıktan saptığı ileri sürülenler arasında teknik olarak ne fark var? Bizim takımın taraftarı daha çoksa bütün maçlardan galip ayrılacağının garantisi var mıdır? Bizim şehir daha kalabalıksa, bu durum bizim yaşadığımız şehri daha mutluca yaşanılır bir yer haline getirir mi? Bizim derneğimizin üye sayısı daha yüksekse her yaptığı işin doğru olduğu anlamına mı gelir? Çok fazla çocuğumuz varsa bu bizim hangi iyi ve makbul işimizi ortaya dökmüş olur? Çok çoluk çocuğu olmak daha ahlaklı ve övünülesi bir hayat mı demektir? Herkesin Allah’a inanıyor olması kendi şahsımız için ne kadar önemdedir? Bu şekilde, yani çokluk içinde olduğumuz için Allah’a daha yakın mı oluyoruz? Yoksa mesele kendi takvamızla ona ulaşmak değil midir? Fabrikada seri üretilmiş sentetik halılar mı kıymetlidir, yoksa el dokuması olanlar mı? Yeraltında bolca bulunan metaller mi değerlidir, yoksa altınlar, platinler mi? Yeryüzünde her tarafa yayılmış alelade çakılları, taşları mı boynumuza takarız yoksa elması, turmalini, zümrütü, yakutu ve ametisti mi? Tercih etmek zorunda kalsaydık saçlarımızı mı seçerdik iki gözümüzü mü? Yoksa tek olan kalbimizi mi? Ve çeşit çeşit konularda yazılmış kitaplar mı çok şey verir insana, yoksa eşi benzeri olmayan, her çağa, her yere, her türlü insana öğütler veren ve hayatın tüm 362 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL gerçeğini içinde barındıran Yaratıcı’nın kitabı mı? Bana çok olup da benzerlerinden daha değerli olan kaç şey sayabilirsiniz? Mesele nicelik değil de nitelik olmasın!!! Çakma dindarlık değil de orijinal bir takva olmasın!!! Taklit değil de sorgulayış olmasın!!! Bizden çok var diye değil doğru ise benimseyiş olmasın!!! “Göz göre göre yalanlara inanacak kadar gözlerimiz kapalı mı” diye azıcık kendimize sorup düşünebilmek olmasın!!! Çokları gibi, inanmak gerektiğini düşünerek takliden inanmak değil de, gerçekten ikna olarak iman etmek olmasın!!! Bizim cemaat daha fazla dediğimizde en doğru yolda olduğumuzu mu ispat etmiş oluyoruz acaba? Çok paramız pulumuz, malımız varsa, bu mallar bizim iyiliğimizi mi artırır, sorumluluğumuzu mu? Hepsi bir yana, bu çoklukla övünme nedir ki, bizim fert olarak övünülecek hiçbir şeyimiz yoksa eğer! Ferdi başarı yoksa bu çokluğun bize ne faydası olabilir ki! Filanca büyük kişinin bile zamanında taraftarı olması bizim takıma gol attırır mı? Evliya kabul edilen falancanın, zamanında bu cemaate/tarikata/mezhebe bağlı olması o yolun doğruluğunu ya da o cemaate bugün bağlı olanların da iyi ve doğru insanlar olduğunun delili midir? Mesele kendimizi düzeltmemiz değil midir? Ve bu çokluk yarışı bizi bir felakete doğru sürüklüyor olmasın!!! Bu mal yığış, bu para biriktiriş, bu çok evlat sendromu, doğru olup olmadığı üzerinde düşünme zahmetine bile girmediğimiz bu bir sürü görüş, gelenek ve töre, şükretmek 363 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL yerine bu nimet bolluğunu infak etmeyip stoğa çeviriş, düşünmeden akıl yürütmeden her dini söylemi doğru varsayış ve bu yolla gelen taraftarlık ve de çokluk zihniyeti bizim sonumuzu getiriyor olmasın!!! 102-Tekasür Suresi “Çoklukla övünmek sizi oyaladı. Mezarları ziyaret edinceye / ölünceye dek. Hayır! Yakında bileceksiniz. Elbette, yakında bileceksiniz. Doğrusu, kesin olarak bilseydiniz. Cehennemi görürdünüz. Zaten, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra, o gün nimetlerden sorulacaksınız.” 364 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Thè QuRàN is oNLiNè, ĐowNLoàĐ fRèè Allah’ın Sözlerini Kalbinize Download Ederseniz Neler Olacak? Nüzul, indirme, download ve benzeri farklı dillerdeki benzer kelimeleri birbirinin yerine çokça kullandığımız bir devirde yaşıyoruz. Belki de dillerin birbiriyle iletişimi ve alışverişi sanıldığı kadar zararlı değil diye düşünmeye başladığımı itiraf etmeliyim. Özellikle bilgisayar kavramı olarak download (indirme) kelimesinin kullanılışının tesadüf(süz)lüğünü manidar görüyorum. Bu kelimelerin manasal çerçevesinde; Allah’ın düzenini gösteren kâinatın oluşumunu, Kuran’daki ayetlerin peygamberimizin kalbine indirilişini ve bugünkü insanlar olarak Allah’ın dersinin bizim de kalbimizde yer edişini benzer görerek, bu kalbe indirilişin bize olan davranışsal ve hissi etkilerini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Allah Kuran’ı bizim için indirmiştir. Ama biz onu kendi aklımıza ve kalbimize indirmek yerine ziplenmiş (!) bir vaziyette duvarda ya da kütüphanemizin en ulaşılmaz rafında tozlar içinde tutuyoruz. Yani eğer okumuyorsak Kuran’ı, değerli gördüğümüz için internetten indirip, hiç açmadan arşivimize attığımız ve unuttuğumuz bir veri gibi sakladığımızı 365 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL düşünüyorum. İçinde doğruların yazdığına duygusal bir eminlikle inanıyor ama mantıksal zeminde o doğruların, dağarcığımızda (hard diskimizde) birikmiş bir sürü bilgiyle uyumlu olup olmadığına bakmıyoruz. Aynı zamanda antivirüs özelliği de olan Kuran’ı hayatımıza kurmuyor (setup) ve kendimizi onunla güncellemeyi (update etmeyi) aklımıza bile getirmiyoruz. Sistemin dışında kalan, sistemle uyumunun ve (truva atlarının) saldırganlığının olup olmadığına emin olmadığımız başka başka programcıkları yükleyip duruyoruz hayatımıza. Bu çerçevede teşbihli üslubu normalleştireyim. Okumadığımız Kuran’a sonuna kadar inandığımızı ve dinimizi yaşadığımızı zannederken, din adına söylenen her şeyi hiç düşünmeden Kuran’a uyumlu kabul edip, bu haliyle iman etmiş olduğumuzu düşünüyoruz. Bazen öyle anlar geliyor ki din adına birçok çelişkiler ve anlamsızlıklarla karşılaşıyoruz. Bunlara cevap verebilmek için ya Kuran dışı birçok din kitabına, ilmihallere ya da vaazlara başvuruyor ya da aklımızın yetmediği zannıyla “vardır bir açıklaması” deyip geçiyoruz. Böyle mantıksız bastırmalar yerine eğer biraz olsun aklımızı işletebilsek karşımızda dev gibi bir sorunlar yumağı olduğunu göreceğiz. İşte o anda korkmak gayet doğaldır. Çünkü iman tehlike altında diye düşünürüz. Gerçekten de öyledir. İşte bu, gerçek sorun’un farkına varıştır. Çünkü daha öncesinde korkuya dayalı imanımızla zaten, gerçek manada iman etmiş değilizdir de haberimiz yoktur! 366 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Eğer o anda aklınızı kullanmaya devam ederseniz dininizin, imanınızın hakikaten elinizden gitmekte olduğunu fark edersiniz. Bu yüzden tahkik etmekten vazgeçerseniz, bilin ki kaybedenlerden olursunuz. Ama her şeye rağmen üzerine gider ve Allah’a yalvarışla anlamaya meylederseniz O da sizin kalbinizi temizler. Eğer dilerse ilmi de verir. Hurafe olduğunu aklınıza bile getirmediğiniz hurafeleri, yalan olduğunu düşünmekten bile korktuğunuz din adına söylenmiş yalanları, hatta savunduğunuz geleneksel inancınızı bir kenara bırakmaya hazır olacak kadar imanınızı tehlikede gördüğünüz o an bilmelisiniz ki aynı zamanda gerçek anlamda iman etmeye en yakın olduğunuz andasınızdır. O anı yakaladığınızda eğer Kuran’ı hak ettiği biçimde anladığınız dilde okumaya karar verirseniz başınıza gelecekleri hayal bile edemezsiniz. Anlatmak bile zor ama birkaç örnek vermeye çalışayım yine de. İnanın boş konuşmuyorum, download anında neler olabilir, bir kulak verin sözlerime. Açıklamalarım bu tecrübenin benzerlerini yaşamış olanlara değil. Onlar zaten beni çok iyi anlayacaklardır. Doğruları öğrendikçe göğsünüz sıkışacak, okudukça hem şükredecek hem de arada bir içiniz titreyerek irkileceksiniz. Korkunuz adeta müjdelenmeye dönüştükçe “acaba” daha neleri yanlış biliyormuşum diye merakla ve içinizden bir şeyler akar gibi sorgulayacaksınız kendinizi. “Eyvah”lar ve “vay be”leriniz birbirine karışacak. “Bu da mı yalanmış, yok canım, yanlış anladım galiba” derken ürkerek dönüp bir kez daha, bir kez 367 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL daha, bir kez daha okuyacaksınız ve “hakikaten bildiğim bu şey de yalanmış” diyeceksiniz. Şeytanın foyalarını an be an, gün be gün, bir bir açığa çıkarmaya başlayacaksınız. Her okuduğunuz satır ve o güne kadar içinizde oluştuğu halde dikkate almaktan çekindiğiniz iman götüresi sorularınızın cevaplarını Kuran’da fark ettikçe şükrünüz daha bir artacak. Ve ardından sadece şeklen değil içi dolu dolu olarak manasal secdelere varıp duracaksınız. Biraz ara vereyim şu download işlemine deyip başka şeylere bile yöneldiğinizde bir süre daha kalbiniz kütür kütür atmaya ve beyniniz öğrendiklerinizle kaynaşmaya devam edecek. Allah’ın size bazı şeyler için geçmişte fırsat vermemiş olmasının ne kadar da büyük bir lütuf olduğunu fark edeceksiniz. Değil bir yıl, bir gün önce bile ne kadar cahil ve aklını kullanmamış olduğunuzu Kuran’ın her sayfasında berrak bir aynaya bakar gibi göreceksiniz. Allah istemedikçe kimsenin iman edemeyeceğini ve en basit ifadeleri bile anlayamayacağını kesinkes kavrayacaksınız. Kendiniz için duyduğunuz sevinci, diğer insanlar için duyduğunuz kaygı baskılayacağı için açık söyleyeyim aynı zamanda çok üzüleceksiniz. Hele ki daha önce bazı söylediklerinizle taban tabana zıt şeyleri söylemek durumunda kalacağınız için size inanmama ihtimalleri aklınıza gelecek. Yine de tükürüğünüzü yutup “doğruyu söylemek en doğrusu” 368 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL diyeceksiniz. Artık beyaz yalanlara bile yüz vermeyeceksiniz. Sizi kınamaları pahasına da olsa doğru olacaksınız, doğru söyleyeceksiniz. Anlatabilmek için yırtınmaya azmedeceksiniz. Geçmişte ne Allah adını anarken ağladıklarınızın, ne bulunduğunuz toplu ibadet ortamlarında hissettiklerinizin, ne de o güne kadar kıldığınız namazlarınızın sizi hiç böylesine titretmemiş, kalbinizi yerinden çıkacakmış gibi sevinç ve şaşkınlık ifadeleri ile bir arada sarsmamış olduğunu göreceksiniz. Geçmişinizde, Musa’nın denizi yarmasını, Nuh tufanını, İbrahim’in ateşte yanmamasını dinledikçe veya okudukça kendi peygamberimiz adına gizli bir kıskançlık duymuş olduğunuzu hatırlayacak, daha doğrusu farkına varacaksınız. Madem benim peygamberim en muhteşemi, niçin aksiyonu düşük mucizeler anlatılıyor diye düşündüğünüzü hatırlayacaksınız. Oysa Kuran’a göre hiçbir nebiyi birbirinden ayırt etmememiz gerektiğini bilseydiniz belki de bu vesvese ya da şeytani aldatmaların ve de bazı uydurmaların tesirine girmeyecek olduğunuzu anlayacaksınız. Üzerinizden çok ciddi bir yük (kargaşa, takıntı haline getirdiğiniz davranışlar, çelişkiler yumağı, hayatın anlamı ya da anlamsızlığı ve çözümsüzlük) kalktığını hissederken aynı anda çok ağır bir sorumluluk yüklendiğinizi hissedeceksiniz. Anladıkça daha çok anlamaya çalışacak, aynı zamanda 369 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sevdiklerinizin de anlayabileceğini düşündüğünüz Kuran (din) gerçeklerini bir an önce onlara tebliğ etmek için sabırsızlanacaksınız. Kendi imanınızı artık geri almaması için Allah’a yalvarışlar içinde dualar ederken sevdiklerinizi de bir an önce kurtarmak isteyeceksiniz. Kafanızda her şimşek çaktığında Kuran’ı kaç defa öpeceğinizi sayamayacaksınız. Ayetleri okudukça Allah’ın bizzat sizinle konuşmakta olduğunun farkına varacaksınız. Bu ilk zamanlarda gözleriniz hiç kurumayacak. Geçmişteki sert ya da yumuşak hatalarınızı hatırladıkça tövbeler üstüne tövbeler edeceksiniz. Hele ki yanılgıda olan bu kadar insanın içinden sizi seçip lütfuna layık gördüğü için “Allah’ım benim ne liyakatim vardı ki bana bu kadar paha biçilmez bir hediyeyi verdin” diyerek sevinçten ağlayacaksınız. Önünüzdeki döneme yönelik nasıl davranışlara gireceğiniz hususunda kâh ümitsizliğe kapılacak, kâh mutluluğa gark olacaksınız. En güzeli ise sevdiğiniz insanlar için bugüne kadar yapmak isteyip de yapamadığınızı düşündüğünüz dini yöneltmeler için aslında çok da bir şey kaybetmediğinizi, hatta işinizin kolaylaşmış olduğunu göreceksiniz. Ve sonra hem kendinizi düzeltme gayretiyle nefsinizle, sizi halen eski durumunuza geri çevirmek veya farklı bir mayın tarlasına sokmak için yeni tuzaklar kuracak olan şeytanla ve hem de insanların tepkileriyle mücadeleniz başlayacak. 370 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Mücadeleniz devam ederken bu güne kadar hiç olmadığı kadar kalbiniz mutmainleşecek, inandıklarınıza artık bilerek ve aklınızla barışık olarak yöneleceksiniz. Gerçek dinin ne olduğunu günbegün daha da iyi anlamanın huzuruna varacaksınız. İşin ilginci tüm bunlar sadece ve sadece “oku” emrini anladığınız dilde hakkıyla yerine getirmeye çalışmanızla başlayacak. Baharla beraber çiçek açan bir erik ağacı gibi… Sonrası… Fiilen zaten sırat köprüsünün üzerinde olduğumuzun farkındalığıyla, artık eğer Allah’tan sakınır, aklımızı kullanır ve sadece Allah’a güvenirsek umulur ki başaranlardan olacağız. Her zaman için çok çok eksiklerimiz olduğunu bildiğimizden, hiç bir zaman kendimiz hakkında emin olamasak da yine de hiç bir zaman O’ndan ümidi kesmeyeceğiz. 371 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ĐüşüNmèĐèN Đo∂Ru pèşiNĐè Yazıklar Olsun Her Yalancı İftiracıya Kapı tokmağı itaatkâr, biliyor sahibini! Sabah yeli günaydın der gibi! Bahçe günün neşesine hazırlanıyor. Bir efendi yok dalların arasında! Hepsi birden eğilmişler rüzgârla kardeş! Balarısı taşıyor ayaklarında… Bir nesli daha, benden değil demeden! Dakikalar tükenirken bu gayret neden? Neden bunca kemirgenlik! Gül güzelim, dut tatlıyım, ayrık otu ayırtganım diye kibirli değil! Hep aynı hedef, hep benzer türküler ve aynı adımlar! Yalan yok gayretlerinde! Düşünmeden doğru peşinde! Bir efendi yok su damlasında! Ben değilim derken çakıl taşı… Sertim ama bağrımdan geçebilirsin diyor zayıf mı zayıf bir yonca köküne! Bir böcek yuvarlıyor kum tanesini! İki karınca yol arıyor nereye varacaksa! Şikâyetsiz bir çimin umrunda değil üç beş kere ezilmek! Çiğ damlası memnun ömrünün uzunluğundan! Yalan yok heveslerinde! Düşünmeden doğru peşinde! Ortalık canlandıkça canlanıyor. Hiç efendilik taslamıyor martılar! Karabatak dalıp dalıp çıkıyor. Gece boyu köpüren 372 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL dalgaların kızgınlığı geçiyor. Sahildeki kayalar dövülmekten memnun! İşte denizanası sadece hayata tutunmak için değil, görevini tamamlamak için çabalıyor. O ses illa benim demiyor sabah kuşları! Kertenkele duvarın dibinden kıvrılırken kalbi duracak gibi çarpıyor! Ama memnun sürünmekten! Yalan yok korkularında! Özenmiyor kimseye. Düşünmeden doğru peşinde! İşte bir insan göründü! Tokmağını sıkıp sertçe kapadı ahşap kapıyı. İşte yolun başında! Yürüdü iki ayak üstünde, ne gerek vardı demeden! Gül dalının yeni tomurcuklanmış ucunu kırıp tespih yaptı eline. Yakasını kaldırıp rüzgâra karşı direndi! Balarısını görünce birkaç adım uzağından geçti dut ağacının! Yoluna çıkan çakılı ayağıyla sertçe dürttü ve gönderdi bir hasrete doğru! Böceği görmek bile istemedi, ezdi geçti! Karıncalar kaçışmasa aynı son! Çiğ damlası pabucunu ıslattı, çamurunu hışımla sürtüp kuruladı çimlere. Bir de ıslık tuturdu sonra! Kim ne der diye düşündü. Duraktakilerin yanından geçerken ters ıslıkla nefesi içine ve sessizden! Her gün aynı yöne yürüyerek giden arkadaşını almadı arabasına! Anahtarı öterken martılara öyle bir sövdü ki pislikleri daha bir yapıştı dün yıkadığı kaportasına! İşte geldi, kayalığın üzerinde yürüdü. Havasından geçilmiyor. Denizi seviyor ama uzaktan uzaktan! Dalgalara temkinli! Denizanası suyun berraklığını bozdu ona göre! Serçeler bıcır bıcır ötüşürken bu martı da neden çığlık attı! Kertenkelenin kuyruğuna bastı bile bile! Ne kadar çirkin diye düşündü karabatağı görünce! Ben akıllıyım dedi onlar 373 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL aptal! Ben güçlüyüm diye övündü, her şey ne kadar zayıf!!! Düşünebilirken yanlış peşinde! Yazıklar olsun efendileri aynıyken birbirine efendilik taslayana!!! Yazıklar olsun düşünemezler düşünürken, düşünebilip de düşünmeyene!!! Yazıklar olsun gerçekleri bile bile reddedip, yalanları ve nimetleri arsızca cebe doldurana!!! Düşünebilip de malı, menfaati ahlakına tercih edene!!! Allah adına uydurduğu yalanlarla insanları avlayana! İnsan olduğunu zannedip de hayvan bile olmayana!!! Üzerine çiğ düşmüş ot bile olamayana!!! 45-Casiye 7 “Yazıklar ve azaplar olsun günaha batmış her yalancı iftiracıya” 374 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL çàpRàź cèźà Maide 33: Kol ve Bacakları Çaprazlama Kesme Cezası Kuran’daki az da olsa bazı ayetler itiraf etmeliyiz ki ilk bakışta ve üzerinde yeterince düşünülmediği takdirde ona iman edenler için bir nebze rahatsız edici olabiliyorlar. Ancak üzerinde ders edilip Allah’ın mesajı tam olarak algılanmaya çalışıldığında Kuran’a aykırı olmayacak şekilde manalar bir bir su yüzüne çıkıyor. Özellikle kitabın kendi kendisini açıkladığı, kitabın bütünlüğü ve ayetlerin birbirine çeşitli bağlarla bağlı olduğu gerçeği ile hiçbir anlaşılmaz durum sürekli olarak anlaşılmayacak halde kalmıyor. 5-Maide 33 Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. Allah’a ve elçisine savaş açanlar açıktır ki inançları nedeniyle müminlere türlü zulümler uygulayanlardır. Ayete ilk 375 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL baktığımızda her türlü zulmü sanki bu şekilde cezalandırmamız gerektiği gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Allah bize illa ki çaprazlama kesin demiyor aslında ve dört tane seçenek veriyor. Öldürmek, asmak, çaprazlama kesmek ve sürgün. Ancak bu ayeti tek başına alırsak bu sonuca ulaşıyoruz. Oysa ayetin önüne, arkasına ve birçok diğer ayete baktığımızda bu cezanın öldürme ve ağır yaralama durumlarında geçerli olduğunu ve “kısasa kısas” prensibinin bir tezahürü olduğunu anlıyoruz. 5-Maide 45 Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için kefaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir. 2-Bakara 178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (varisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır. 2-Bakara 179 Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki korunursunuz. 376 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Kısas. Bu bile bir seçenek gördüğünüz gibi. Maide 33’ten birkaç ayet önce Maide 27’den alalım. Adem’in oğullarından birinin diğerini ölümle tehdit ettiğini hatırlayalım. 5-Maide 27 Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. Peki bu tehdide, tehdit edilen Ademoğlu (bildiğimiz kadarıyla Habil) ne cevap vermiş dersiniz? Bakalım. 5-Maide 28 “Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” Gördük mü? Bu ayet bize neyi hatırlatıyor sizce? Yazının başında ifade etmeye çalıştığım bizim duygularımızı değil mi? Aynen bizim gibi, “öldürmek” ona rahatsız edici geliyor. Gördüğünüz gibi tehdit edilen (Habil) “ben seni öldürmem, kesmem, asmam, elimi kaldırmam” diyor. Çünkü “Allah’tan korkarım” diyor. Peki bu şekilde kardeşini cezasız mı bırakmış oluyor? Sıradaki ayete bakalım. 377 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 5-Maide 29 “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.” Bundan büyük bir sürgün olur mu? Allah’a havale edip cehennemlik olması için dua etmek, daha mı hafif bir ceza sizce? Allah’a inanan ve güvenen için elbette çok ağır. 30 ve 31’inci ayette olan oluyor, cinayet işleniyor ve pişman olunuyor. Hemen ardından İsrailoğulları için Tevrat’ta ne emir verdiğini anlatıyor Allah. 5-Maide 32 Bundan dolayı İsrailoğullarına şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da yeryüzünde aşırı gitmektedir. İsrailoğullarına öldürmenin ve bozgunculuk çıkarmanın ne olduğu anlatılıyor ve hemen ardından makalenin konusu olan Maide 33’e geliyor sıra. Bir anlamda Tevrat’taki (Maide 32’deki) hükmün devamı ve (Maide 33’de belirtildiği gibi) savaş gereği olarak kabul edilebilecek bir ayet. 378 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 5-Maide 33 Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. Her devrin ve her ülkenin kendine göre (devlet hukukuna yönelik) ceza yöntemleri olabileceği göz önüne alınırsa ve İsrailoğullarının Firavun döneminde Mısır ülkesi vatandaşları olduğu hatırlanırsa esasen burada Firavun’un kuralının kısasa kısası yaptığı söylenebilir. Yani “madem senin kanunun bu, eğer ben de yakalarsam seni çapraz keserim” durumu söz konusu. Benzer bir durum Yusuf kıssasında da vardır. Yusuf kardeşi Bünyamin’i hırsızlık bahanesiyle, Mısır’da hüküm sürmesine rağmen Kenan ülkesi kanunları gereği alıkoymuştur. Peki Maide 33’teki çaprazlama kesişin Firavun’a ait bir yasa olduğunu nereden çıkartıyorum ben? Elbette Kuran’daki Firavun kıssasının anlatıldığı yerlerden. Üstelik bir defa da değil, benim görebildiğim kadarıyla üç defa geçiyor. Firavun, Musa’nın dinine geçen sihirbazlarını çaprazlama kesmekle tehdit ediyor. 7-Araf 124 “Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da sizin tümünüzü elbette asacağım.” 379 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Bakın sadece çaprazlama cezası değil asmak da geçiyor. Aynen Maide 33’deki gibi. 20-Taha 71 Firavun, “Demek, ben size izin vermeden önce ona inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım. Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.” 26-Şuara 49 Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi. Çaprazlama kesmek, asmak, öldürmek. Dördüncüsü neydi? Sürgün!!! Firavun en sonunda İsrailoğullarını istemeden de olsa sürmedi mi!!! Kısacası Firavun’un cezaları ne ise kısasa kısas prensibi gereği, Allah Maide 33’te Allah’a ve elçisine savaş açanların aynı şekilde cezalandırılmasına fırsat veriyor. Yani “oyunu düşmanın kurallarıyla oynayın” diyor bize. Biz yine de Maide 33’ün Maide 32’nin devamı olan Tevrat anlatısı değil de ayrı bir hüküm olduğunu kabul edebiliriz. 380 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Göreceksiniz sonuç pek de değişmeyecek. Maide 34’den devam edelim, bakın. 5-Maide 34 Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah’ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin. Düşmanlarımız bizimle savaş halinde iken ve biz onları ele geçirmeden önce eğer pişman olurlarsa bu cezalardan hiçbirini yine de uygulayamıyormuşuz demek ki. Yani hiç öyle rahatsız olduğumuz kadar bir sonuç çıkmıyor çaprazlama kesme emrinden. Alelade yaşarken düşmanlarınıza böyle bir ceza verin durumu asla yok burada. Savaş var, ezilme var, müminlere saldırı var. Sokaklarda kolunu bacağını kesecek adam arayın demiyor Allah bize. Üstelik bugün bile birçok devletin hukukunda halen idam cezası olduğunu ya da (eli ayağı kesilmese de hareket edemez bir halde) müebbet hapis cezaları olduğunu görürüz. Şahsen mevcut hukuk kurallarının ayetteki emirlerden çok da farklı olduğunu düşünmüyorum. Ayette Firavun’un hukuk kurallarına karşılık aynısı öngörülürken, bugün de düşmansal bir tavra karşı düşmanın güncel hukuk kuralları öngörülebilir. Öyle de zaten. Eğer Afganistan’da bir suç işlemişseniz Afganistan’ın, Çin’de işlemişseniz Çin’in, Almanya’da bir suç işlemişseniz Almanya’nın, Türkiye’de işlemişseniz Türkiye’nin hukuk kurallarına göre cezalandırılırsınız. Uluslar arası suçlara da uluslar arası mahkemeler bakar. 381 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Neticede bahsedilenler hep ülke yönetimine atfen kurallardır. Bir kişinin kalkıp kendi adaletiyle cezasını kendisi vermesi durumu değildir. Kuran dışı rivayetlerde bile Mekke ya da Medine dönemlerinde bir müminin kalkıp kendi kendine birilerini kestiğini ben duymadım, okumadım. İkinci Mekke döneminde devlet hukuku gereği yapılmışsa, onu da bilmiyorum. Duyduğum bir saçma rivayet dışında araştırmadım da. Buhari’de geçen o rivayete (hadise) göre; Peygamberimizin tavsiyesi üzerine deve sütü ve deve sidiği içerek iyileştirilen misafir bir kavim ve sonra adam öldürüp dinden döndükleri için yine peygamberimiz tarafından çapraz kesilen, gözlerine mil çekilen ve türlü işkencelerle öldürülen insanlar olduğu ve ayetin emrinin bu şekilde hayata geçirildiği iddia ediliyor. Allah’ınızı severseniz söyleyin bana; bu rivayete, en SAHİH kabul edilen bu Buhari’ye inanılır mı? Aslında açıkça yalan olduğu belli ama incelemeye kalksanız da göreceksiniz ki Kuran’a açıkça aykırı birçok hüküm söz konusu burada. Maide 33’ü karşılayan bir durum hiç değil. Üstelik affetme alternatifleri varken o günkü müminlerin de bizden çok farklı düşünebileceğine ihtimal bile vermiyorum. Zaten rivayetlere göre iş yapmak, Kuran’a anlam vermek aman bizden uzak olsun. Sonuçlarını görüyorsunuz. Şu rivayete bir bakın, işi açıklamaktan öte daha da çözümsüz bir hale getiriyor. Sahih deniyor bu hadise ve mezhepler için en önde gelen hadis 382 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kitabında yer alıyor. İşte örneği; Kuran’dan ne kadar uzaklaşırsak o kadar yolumuzu şaşırıyor, ne kadar Kuran’a sarılırsak o kadar makbul ve güzel sonuçlara ulaşıyoruz. Birisi kalkıp bugün deve sidiğinin faydalı olduğunu ileri sürüyorsa kendisi de hiç çekinmeden bunu uygulayabilir değil mi! Neyse uzatmayayım, şimdi kalkıp Buhari’ye ve bu rivayeti güncelleyip süsleyip geliştirip cami kürsülerinde anlatanlara hakaret ettiğim öne sürülebilir. Ama peygambere ve Allah’a hiç iftira ve hakaret edilmiyor değil mi bu hadiste!!! Peygamberime bu iftirayı attıktan sonra, o atan kişi başına takke takıp sırtına cübbe giyip bana din adına başka güzel şeyler de anlattı diye onu nasıl din alimi sayabilirim… Maide suresinin devamında hırsızın elinin kesilmesi meselesini de benzer kapsamda değerlendiriyorum. Tövbe ve affetme alternatifini Allah her daim önümüze sürüyor. Emrin hemen akabinde ikinci bir ayet olarak geliyor. 5-Maide 38 Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 5-Maide 39 Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 383 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Peki tüm bunlara ne gerek vardı diye düşünenler olabilir. Keşke Allah, Firavun’a rağmen onun gibi cezalar vermeyi öngörmeseydi, kısasa kısas yapmasaydı da her daim affedin deseydi, diye çıkış yapan olabilir. Bir an için öyle olduğunu düşünelim. Önce düşmanlar açısından bakalım. Ne düşünür ve nasıl hareket ederlerdi? Oh ne güzel, bunlara ne eza etsek boyunlarını büküyor, ne kadar zora koşsak onlar bizi affediyorlar nasıl olsa diyerek, mutlak bir galibiyetin sahipleri olmazlar mıydı? En azından bu emirlerle kâfirler tehdit edilmiş ve içlerine korku salınmış, doğru yol (Tevhid yolu, Kuran yolu) güçlendirilmiştir. Bir de Müslümanlar açısından bakalım. Veya direkt kendi açımızdan bakalım. Ve hatta Müslüman olması da şart değil, herhangi bir insan olsun. Bir terörist ya da düşman tarafından babamızın, kardeşimizin, çocuğumuzun kolunun bacağının kesildiğini gören bir baba ya da inancı yüzünden kızımızın aşağılanıp onursuz sayıldığı, zedelendiği bir anne olduğumuzu düşünün ve yahut da bir şekilde öldürüldüklerini… İçinizdeki öfke bir intikam ateşini alevlemez mi? O öfkeyle eline geçse düşmana, neler yapmaz insan! Allah da bunu biliyor. Allah bizi öyle bir tanıyor ki neler hissedebileceğimizi öyle bir biliyor ki, işte tam da bu yüzden bu tip ayetler, bizim öfkemizin O’nun öfkesi oluşunun temsili oluyor. Firavun’un cezaları da öfkedendi, inananlar da aynı şekilde Firavun’a 384 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL öfkeleniyorlardı. Bakın cezalandırılacak Firavun’a ne cevap veriyorlar. olan sihirbazlar 7-Araf 126 “Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al.” Ve Firavun da inananların öfkelerinin farkındaydı. Çünkü (kontrol edilmesi gerekse de) insani bir duygu bu. 26-Şuara 53,54,55 Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi. Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.” “Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.” Allah “Ben de sizinle duygudaşım” diyor bence. Sizin yaratılışınız gereği böyle bir durumda intikamınızı aynı şekilde almak isteyeceğinizi biliyorum diyor. Bizim adımıza O da (kararında) öfkeleniyor. Toplumunuza (yönetiminize) kısas için izin de veriyorum diyor ama fazlasına değil düşmanınızın yaptığının en fazla aynısına. Ama yine de keşke affetseniz de intikamdan vazgeçseniz diyor. Bu daha iyidir diyor. Vazgeçene, el aman diyene elinizi kaldırmayın diyor. Ben böyle duyuyorum bu ayetleri. Bakara 192,193,194 Eğer onlar vazgeçerlerse, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Hiçbir zulüm ve baskı 385 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır. Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Ama böyle bir durum başına gelmeyen müminler isek “ne gerek vardı bu ayetlere, ne gerek vardı bu kısas hükmüne” gibi hissediyor ve öngörülen cezaların yazılı olduğu ayetlerden ilk bakışta huzursuz oluyoruz. Ayetlerinin birini beğenip öbürünü beğenmeme durumuna düşmekten çekindiğimiz için sorgulayıp düşünmekten vazgeçiyoruz çoğu zaman. Öyle ama Allah bu ayetleri indirirken bizim böyle bir hissiyata gireceğimizi de elbette gayet iyi biliyor. Böyle bir cezayı basitçe anlaşıldığı şekliyle uygulamayı istemeyeceğimizi de bildiğinden birkaç seçeneğin yanında tövbe ve affetme alternatiflerini de önümüze hemen koyuyor. Çünkü Allah verdiği emirlere isteyerek uymamızı istiyor. Namazı, orucu, iyilik yapmayı sadece ben emrettim diye bir görev olarak değil, sizin bizatihi isteyerek yapmanızı istiyorum demek istediği gibi. 41-Fussilet 11 Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. Bu da (kısas da) öyle. İstemeden yapacağınıza hiç yapmayın daha iyi demeye getiriyor. Ama hıncınıza yenilebilirsiniz, eğer 386 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL size bir kötülük yaptıysalar kısas hakkınızdır diyor. Çünkü fıtratımızı çok iyi biliyor. Yine de yapmazsanız ne iyi olur demeye getiriyor. Düşünmemizi istiyor, belki sizin başınıza gelmedi ama böyle kötü şeyler başlarına gelenlerin nasıl öfkelenebileceklerini, içlerinden neler geçtiğine dair duygularını da anlayın diyor. Bize kötülük edilmesine Allah bile katlanmıyor. O yüzden kısas hakkınız diyor. Ama yine de eğer vazgeçerseniz işte o zaman iyi değil çok iyi olursunuz, başaranlardan olursunuz diyor. Bu ayeti indirirken sizin neler hissedeceğinizi bilerek indirdim diyor. Eğer indirmeseydim başına böyle işler gelenlere haksızlık etmiş olurdum diyor. O halde ayetler apaçık hale geliyor. Allah bize seçenekler sunuyor ve buyurun, hadi seçin bakalım diyor. Tüm bunlardan sonra anlıyoruz ki uzayın, kâinatın dengesine benzer bir denge var Kuran’da. Ayın az biraz yörüngeden sapması durumunda ya da dünyanın eğimindeki az bir değişiklikte ve yahut güneşin biraz daha yaklaşması gibi durumlarda yeryüzünde hayatın sona ereceği gerçeği gibi… Ayetler ve hükümler biraz daha sert ya da biraz daha yumuşak olması durumunda kitabın manasal matematiği sanki tam tamına oturmayacakmış gibi hissediliyor. Sürçi lisanımız okuyanların anlayışına havaledir. Açıklamalarımız Kuran’ın aynası değil, bizim tefekkürümüzüdür… Elbette en doğrusunu Allah biliyor. 387 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ßèyiN èRgèNLi∂i Büyümüş de Büyüyememiş Çocuklar Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, hala çocuk gibi masallara inanır insan. Hala çocuk gibi öcülerle korkutulur. Hala çocuk gibi oyuncak bekler. Din onun için oyuncaktan başka bir şey değildir henüz. Namaza ya da okumaya kalkarken üşenerek kalkıyorsan, ekmek almak için bakkala gönderilmeye direnen bir çocuksundur hala. Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, hala çocuk gibi mucizeler bekler insan. Hala çocuk gibi iyi kalpli perilerin etrafında uçtuğunu zanneder. Hala çocuk gibi sihirli değnekler arar oyuncaklarının içinde. Hep büyüklerden bekliyor da kendin cesaretle haykırmıyorsan gerçeği, ilkokul öğretmeninin arkasına saklanıyorsundur hala. Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, korunmak için hala çocuk gibi babasını, büyüklerini arar insan. Hala çocuk gibi onun bunun eteğine sarılmak, kucağına oturmak ister. Büyük sorunlarını çözmeleri için hep bir takım büyüklerin bir 388 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL şeyler yapmasını bekliyorsan, babasına mahalle arkadaşını şikâyet eden bir çocuksundur hala. Vücut ergenliğe ulaşmış da beyin ulaşmamışsa, hala birilerinin sana harçlık vermesini beklersin. Hala çocuk gibi büyüklerinden istersin. Zekât verirken aldım kabul ettim denmesini bekliyorsan, hesap yapıyorsan infak için, babası öyle dedi diye, kardeşine elindeki çikolatasının ucundan mecburen veren bir çocuksundur hala. Artık çocuk değilsin, büyüdüğünü kabul et. Dinini oyuncak zannetme. Masalları değil Kuran’ı oku. Sakalını çekiştireceğine aklını çalıştır. Bırak büyük aramayı, büyüdüğünün farkına var. Sen, çikolata dağıt artık çocuklara. İstemeden yaptığın iş ne kadar makbul, idrak et. Kalbini belinin altına düşürme, en üstte olan beynine yükselt. Hayat senin sorumluluğun, farkına var. Annen baban kızacak diye değil, kendin istediğin için yap ne yapacaksan. Cevap kartı elindeyse zor değil hiçbir soru, kalmayacak çözülemeyen bir düğüm. Seni Yaratandan başka hiç kimseden, kendi hayatın için isteme hüküm. İsteyerek git O’na doğru… 41-Fussilet 11 Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. 389 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 46-Ahkaf 15 Biz insana, ana ve babasına iyilik etmesini öğütledik. Anası onu zahmetle taşır, zahmetle doğurur. Ana karnında taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet olgunluk çağına erince ve kırk yaşına varınca: “Rabbim, bana, anama ve babama verdiğin nimete şükretmeğe ve razı olacağın yararlı işler yapmağa beni yönelt. Benim soyumu islah et. Ben tövbe edip, sana teslim olanlardanım,” der. 390 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL iNàNmàk mèsèLèsi İnandık Ama Nasıl? İkna Olduk mu? Görev Tamamlandı mı? İnanmak… O kadar rahatlatıcı ki! Huzur verici! Her şeyi halletmiş, görevini tamamlamış gibi! Bonuslarıyla beraber bir platform oyununu bitirmiş gibi! Bütün level’ları can vermeden geçmiş gibi! Maratonu daha başlamamışken birinci bitirmiş gibi! Kim milyoner olmak ister yarışmasında bütün soruları doğru cevaplamış gibi! Bütün yaptığımız iyi işler yanında henüz yapmadıklarımızın bile yapılmış da hiçbir önemi kalmamış gibi! 8000 feet’den paraşütle atlamışız da en tehlikesiz noktaya en yumuşak inişle inmişiz gibi! İnandık ya… Her şey bitmiş gibi!… Öyle mi gerçekten? İnanınca her şey başarıyla bitiyor mu gerçekten!!! İnanmak başarının yarısı… Ya inanmamak!!! İkna olmadan inanmak!!! Hangi yarıları!!! Açın bilgisayarınızı. En kolay bir platform oyununu yükleyin. Start’a basın ve bu oyunu kazanacağınıza inandığınızı söyleyin. Sonra koltuğunuzdan kalkıp gidin başka işlerle ilgilenin, oyunu kazanıp kaybedeceğinizi hiç düşünmeden, hiç endişelenmeden başka işlere verin kendinizi. Yemek yeyin, sokaklarda keyfinizce gezin, arkadaşlarınızla buluşup eğlenin, spor yapın… 391 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Yorulun dünyanızla ve eve döndüğünüzde yatın uyuyun… Elbet uyanacaksınız! İşte uyandığınızda gidin ve tekrar bilgisayarınızın başına dönün. Bakın bakalım oyunu kazanmış mısınız, yoksa ekranda kocaman bir “Game Over” yazısı mı var!!! Sporcu lisansınızı alın. Bir maratona katılmak için başvurun. Kayıtlarınızı tamamlayın. Göğüs numaranızı iğneleyin formanıza. Başlangıç çizgisine geçin. Start verildiğinde sadece ve sadece kazanacağınıza inanın. Telaş etmeyin. Siz inandınız ya! Biraz yürüyün tabi! Eğer bir ağaca denk gelirseniz gölgesinde yatın uyuyun! Elbet uyanacaksınız! İşte uyandığınızda bakın bakalım yarış ne alemde! Kazanmış mısınız yoksa yarışı bitirenler çoktan evlerine gitmiş de yapayalnız mı kalmışsınız!!! Kim milyoner olmak ister yarışmasına katılın. Başaracağınıza inanın. On beş soru vardı değil mi? Siz inandınız ya! Sorulara nasıl olsa cevap verebileceğinizi düşünüyorsunuz ya! O yüksek koltuğa kıvrılın uyuyun! Elbet uyanacaksınız! İşte uyandığınızda bakın bakalım kaçıncı soruya gelmişsiniz! On beş soruyu da cevaplayıp milyoner mi olmuşsunuz, yoksa birinci soruya siz cevap bile vermeden süreniz dolmuş da sahne arkasına mı alınmışsınız!!! Uçak sizi 8000 feet’e çıkarsın. Sırtınıza paraşütünüzü takının. Başarıyla yere ineceğinizi düşünün! İnanın! Kapıdan sizi 392 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL tekmeyle bile atsalar nasıl olsa yere ineceksiniz! Siz inandınız ya! Havada düşerken uyuyun ne ola ki! Elbet uyanacaksınız! İşte uyandığınızda bakın bakın bakalım güzel bir noktaya mı inmişsiniz yoksa kemiklerinizin bir kısmı kırılmış da o yüzden mi uyanmışsınız!!! Şimdi biz Allah’a inandık ya… Meleklerine… Elçilerine… İndirdiği kitaplara ve ahiret gününe… Hele hele ne olduğu hakkında akıl yürütememiş bile olsak kadere… Uyuyalım!!! Uyuyabiliriz artık!!! Nasıl olsa inandık ya! Elbet sonunda uyanacağız! Bakalım bakalım ne halde olacağız! Emin miyiz başaracağımıza! Emin miyiz dosdoğru işleri yaptığımıza! Emin miyiz inandıklarımıza inanmış da başarmış olduğumuza! Nasıl olsa Allah’a inanmayanlar yerin dibine geçecek ya.. Nasıl olsa Allah yerine ya da Allah’la beraber taştan tahtadan putlara yalvaranlar alevlere girecek ya! Onlar Allah’a inanmadılar ya… Biz inandık ya!.. Nasıl olsa onlardan daha iyi Allah’ı nasıl tanıdıksa tanıdık ya! Tabii ki biz kazanacağız ya! Uyuyarak da inansak fark etmez uyumadan da inansak fark etmez ya! Ne sorulursa sorulsun, ne hesap verilecekse verilsin o saatten sonra biz doğru cevapları verebileceğiz, ama onlar veremeyecekler ya!.. Öyle mi acaba!!! Ne soru sorulsa da!!! Mesela dediler ki “Hani sen Allah’a inanmıştın ya… Neden inandın?” Ne cevap vereceğiz? Hangi deliller neticesinde inandık!!! Allah’a inanmayan gafilce “ben görmediğime, 393 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL mantığıma indirmediğime inanmam” dediği için yanıldı tamam da biz hangi delile istinaden inandık!!! Var mı cevabımız? Kendi kalbimizi bile mutmain edecek tek bir makul delil söyleyelim sinemize!!! Var mı? Mesela dediler ki “Hani sen meleklere inanmıştın ya… Neden inandın?” Ne cevap vereceğiz? Dine inanmayanlar gafilce “ne meleği kardeşim, inanılır mı böyle şeye” dediği için yanıldı tamam da biz Allah’ın bu meleklerine, melekelerine ve yeteneklerine nasıl, nerede ve ne biçimde şahit olduk da inandık!!! Var mı bir cevabımız? Kendi kafamızı bile kurcalanmaktan kurtarabilecek tek bir kanıtımız var mı!!! Mesela dediler ki “Hani sen peygamberlere, resullere inanmıştın ya… Neden inandın?” Ne cevap vereceğiz? Dine inanmayanlar gafilce “ne elçisi kardeşim, onlar şahsi menfaatleri için insanları din diye kandıran sahtekarlardı” dediği için yanıldı tamam da biz Allah’ın elçilerinin doğru sözlü kimseler olduğunu nasıl anladık!!! Var mı bir cavabımız? Kendi peygamberimiz hakkında bile atılan iftiralara cevap verebilecek kadar akıllı uslu bir bilgimiz yokken hangi fark ettiriciden faydalanarak ve hangi delille savunacağız inandığımız peygamberi!!! Mesela dediler ki “Hani sen ahret gününe ve yeniden dirileceğine inanmıştın ya… Neden inandın?” Ne cevap vereceğiz? Dine inanmayanlar gafilce inanmamışlarken gerçekleşmiş olan o kıyam gününde o dine inanmayanlardan ne 394 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL farkımız olacak? O zaman geldiğinde “İşte buradayız ya. Demek ki inandığımız doğruymuş” mu diyeceğiz? İnkârcılar da oradayken ne fark var ki aramızda? Üstelik bize inandığın doğru mu diye sormuyorlar da neden inandın diye soruyorlarken!!! Mesela dediler ki “Hani sen Allah’ın indirdiği Kuran’a ve öncekilere iman ettin ya… Neden inandın bu kitaba? Ve öncekilere nasıl bir ölçüde?” Ne cevap vereceğiz? Dine inanmayanlar bile onu okumuş ve inanmamışlarken bizim ne farkımız olacak onlardan eğer okumamışsak? Bir farkımız olacak merak etmeyin!!! Onların bir kısmı en azından merak edip de okumuş ama anlayamamış durumda olacaklar! Bizse eğer okumamışsak hem okumayıp hem anlamamışlardan olacağız!!! Kim daha fazla zararda dersiniz!!! Üstelik… Üstelik.. Akıllı bir insan… Tanımadığı birine, hiç düşünmeden, O’nu kalbine hiç tanıtmadan, ne gibi özellikleri olduğunu anlayamadan ona inanır, ona güvenir mi? Akıllı bir insan, gerçek manada ve reddedilemeyecek bir gerçeklikte ne dediğini hiç bilmeden bir başka insanı Allah’ın elçisi kabul edebilir mi? Akıllı bir insan rüzgârların nasıl estiğini, yağmurların nasıl yağdığını, dünyanın nasıl döndüğünü, koyunun yününün sıcaklığını, nefesini, yaşamı boyunca iç ve dış dünyadan gelebilecek tehlikelere karşı nasıl korunmuş olduğunu ve sair bilimle pamuk kılçık olmuş bilgilerin b’sini düşünmeden Allah’ın ne tür melekeleri olduğunu ve bunlardan 395 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL biri ile elçinin kalbine inen ayetlerinin nasıl inmiş olabileceğini (Kuran’da anlatıldığı halde) düşünmeden melek denen varlıklara inanır mı? Akıllı bir insan bahar üzerine, kış üzerine, meyve üzerine, karınca üzerine, hastalık üzerine, şifa üzerine, ölüp giden babası ya da çocuğu üzerine düşünmeden kadere inandım, ahrete inanıyorum diyebilir mi hiç? Hadi tüm bunları bir tarafa bırakalım. Tüm bunları anlayabilmek bir insan için çok zor diyelim! Bir şeyleri fark edebilmek için bir fark ettirici lazım, bütün bunlar fıtratımızda varsa da hatırlamak için bir hatırlatıcı lazım ve tüm bunların eksiksiz ve apaçık sözlerle bir insana anlatılması lazım değil mi… Bir fark ettirici… Yani Furkan! Bir hatırlatıcı… Yani Zikir! Bizi bu bilgisizlik karanlığından çıkarıcı bir ışık… Yani Nur! Bir yönlendirici… Huda! Bir hayat kurtarıcı… Şifa! Bir açıklayıcı… Beyan! Gerçeğin ta kendisi ifadeler… Hak Kelam! En güzel sözler… Ahsenel hadis! Apaçık bir delil… Mübin ayet! Kalbe inen, inerek onu ikna eden.. İnzal… Tenzil… Eksiksiz… Kemale ermiş kâmil bir rehber lazım demek ki… Var mı dersiniz!.. Var deriz değimli? İşte o rehber Kuran’dır. İşte Kuran! Ona inanıyoruz ya! Peki akıllı bir insan, içinde ne anlatıldığını okumadığı bir kitaba inanır mı hiç!!! İnsan okumadığı bir kitaba inanır mı hiç!!! Ya da anlamını bilmeden okuduğu kitaba nasıl inanır insan! İnsan okuyup da anlamadığı bir kitaba inanır mı hiç!!! Daha kaç türlü söylemek lazım!!! 396 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Zikir hatırlatıcı demekse demek ki hatırlamamız gereken bir şeyler var. Nedir o şeyler? Kuran’da… Furkan fark ettirici ise madem demek ki fark etmemiz gereken şeyler var. Nedir o şeyler? Kuran’da… İnzal var ise, birşeyler kalbe inecekse nerede bunlar? Kuran’da… Şifa oradaysa biz neredeyiz Allah aşkına!!! Allah’a inandım deyip, tahkik edip incelemeden, ikna olmadan öylece bırakmakla, yeryüzünde tanımadığımız herhangi bir insana inanmak arasında ne fark vardır ki!!! Allah’a inanıyorum deyip ama O’nun ne dediğinden haberi olmamakla, her önüne gelene inanmak arasında ne fark olsun ki!!! İtiraf edemesek de bunun “Ya varsa!” korkusundan başka bir şey olmadığı açıktır. “Ya varsa” demek ise “var” demek değildir. Kalbe inmiş bir olgu değildir. Korkaklıktır. Korktuğu için inanmak demektir. Korktuğu için inanıp ikna olmadan itaat etmek demektir. Anlamamaktır. Zanna yenilmektir. Sorulduğunda makul ve mantıklı cevaplar veremeyecek olmaktır. Başarısızlıktır. Akla gerek yok demektir. Gafilliktir. Su içerken ağzını yukarı çevirip çevirip indiren akılsız bir kuş kadar bile olamamaktır. İnanmak böyle, peki ibadetlerimizi anladık mı? Neden yapıyoruz diye! Ramazan günü karşımızda su içen birisini gördüğümüzde neden cinlerimiz tepemize çıkıyor? Derdimiz ne bizim? O insanı kıskanmak mı? O insanı düzeltmek mi? Kendimizi zararda hissetmek mi? Hayır! Hiçbiri aslında… O halde Ramazan’da karşımızdaki binanın yağmur oluğundan 397 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sızan suyu içmekte olan serçeye neden hiddetlenmiyoruz da az önceki satırlardaki gibi şefkatle bakıyoruz!!! Bırak içen içsin bize ne! Biz kendi orucumuzu neden tuttuğumuzu anlayamadık mı hala! Elimizdeki nimetlerin farkına vardıramadı mı oruç bizi? Aç kalmak mıdır oruç tutmak!!! Eğer öyle düşünüyorsak yiyelim, neden aç kalıyoruz ki! Bir başka anlamda özeniyor muyuz yoksa soğuk suyu mideye indirene? O halde bırakalım orucu morucu!!! Biz de içelim madem bu kadar öfkeleniyorsak!!! Ya namaz! Kimimiz diyor ki dünyaya dalarsan vaktin gelip geçtiğini bile anlayamaz, namazını unutur, aksatırsın. Bu ifade de yanlış bana göre. Namazı bir görev olarak değil, bir amaç olarak değil, bir vasıta olarak görmek gerekmez mi? Namaz birçok faydası yanında bizi dünyaya gereğinden fazla meyletmekten alıkoyan şeyin kendisidir zaten. Dikkat edelim… Dünyaya meyletmeyip namaz borcunu ifa etmek değil, namaz kılarak dünyaya gereğinden fazla meyletmekten alıkonuluruz. İkisi aynı şey değildir. Namaz bize Allah’ı hatırlatır, kitabı hatırlatır, ne için yaşadığımızı hatırlatır. Namaz kılmak için yaşamıyoruz. Niçin yaşadığımız anlamak ve doğru işlere yönelebilmek için namaz kılıyoruz. Oruç da namaz da birer kolaylaştırıcıdır. Yani araçtır, amaç değil. Başkasının namazı, başkasının orucu bizim için ne fayda ne zarardır. Bizimkidir anlamayı kolaylaştıran, başkasınınki değil. 398 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL O kişi bizi namazımızdan ve orucumuzdan alıkoyacak bir iş yapmadıktan sonra biz neden onu içeceği bir bardak sudan alıkoyalım ki! Bizim namazımızdan, orucumuzdan ona ne değil mi? O halde onun su içmesinden, namaz kılmamasından bize ne! Biz örnek olduk mu ki ondan saygı bekliyoruz!!! Acaba o suyu içenin inanmadığı için su içtiğine emin miyiz? Belki başka mazeretleri vardır! Biz bilmiyoruz da Allah biliyordur! Allah’ın bir planı vardır o insanın yola gelmesi için belki. Ama biz bilmiyoruzdur! Belki ikna aşamasındadır da bizim tavrımızla iknaya sekte vuracağızdır! Nereden biliyoruz gerçekten saygısızlık yaptığını! Eğer onun su içişini saygısızlık olarak değil de, susamış da su içiyor şefkatiyle görebildikse, işte o zaman bizim orucumuz hedefine ulaşmıştır belki de… Ya da başkalarının namazının hesabı bize mi düştü! Namaz kılmadığı halde namaz kılanları destekliyorsa ve biz bunu bilmeden o kişiye namaz hesabı sormuşsak ne büyük bir yol kazası yaptırabileceğimizi düşünebiliyor muyuz!!! Öncelik ibadet mi yoksa iman mıdır? Bunu biz bile ibadet ettiğimiz halde bilmiyorsak kime neye neden kızıyoruz!!! Birisine dinimizi anlatacaksak önce kendimiz anlamalı değil miyiz? Üstelik dinini bilmeyen birisi namaz kılarak ya da oruç tutarak mı bilmeye başlayacak! Önce ikna olup, peşinden bu ikna oluşla inanacak ki namaz ve oruçla inandıklarını pekiştirsin… Önce ikna olmaya ihtiyacı var madem, biz ne berbat bir müdahale yapıyoruz da ikna olacaksa da bir çuval inciri berbat ediyoruz! İkna etmekse zorlama yapmak değildir. 399 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Kaynak bellidir. Bu dinin kaynağı Kuran’dır. Bir şekilde ikna etmek istediğimiz kişiyi Kuran’ı okumaya yönlendirmek varken oruç tut, bana saygı duy demekle mi yönlendireceğiz! Hele hele biz ikna olup da mı inandık, yoksa inandım demekle mi inandık!!! Yani biz inandık mı gerçekten de, başkasının da inanmasını bekliyoruz!!! İşte!… Biz inanıyoruz ve inandığımız işleri yapıyoruz ya! O neden yapmıyor ya! Madem inanıyoruz, başaracağız ya… Madem başaracağız, güveniyoruz ya… Okumasak da, inanıyoruz ya… Din adına ne söylense yapıyoruz ya… Uyusak da olur değil mi… Okumasak da olur değil mi? Kuran’a inanıyoruz ya anlamadan içindekileri tekrar edip dursak da olur değil mi!!! Hadi uyuyalım! Er geç uyanacağız nasıl olsa! İşte o an uyandığımızda bakalım bakalım… Platform (yeryüzü) oyununu kazanmış mıyız yoksa karşımızda “Mission Completed” yerine kocaman bir “Game Over” yazısı mı var!!! 400 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ÀfyoN yuTmuş iNsàNLık Sabır… İnsanlar kendilerini Kuran’a davet eden birisine rastladıklarında ne söylendiğine değil de bu daveti yapan kişinin kendilerine ne kadar benzeyip benzemediğine bakıyorlar. Eğer hâlihazırdaki tavır, eda, kılık, kıyafet gibi hususlar uymuyorsa ne söylendiğinin önemi kalmıyor. İşin ilginç tarafı ise karşısındakini cismen görmedikleri halde sadece ifadelerine muhatap olanlar da benzer şeyi düşünsel manada yapıyorlar. Yani eğer davetçi tarafından öne sürülen düşünce Kuran’a davet edilen kişinin geçmiş inanışlarına uymuyorsa da aynı şey yapılıyor. Eğer geleneksel inanışa aykırı bir şeyler ifade ediliyorsa Kuran’a davet edilse de bir, edilmese de! Güvenmiyorlar, inanmıyorlar. Hadi güvenilmesin ve de inanılmasın da üzerinde düşünme çabası bile sarf edilmiyor çoğu zaman. Demek ki herkes Kuran’ı bildiğini düşünerek sadece karşı tarafı yargılamakla meşgul! Sen kimsin ki zaten Müslüman olan bir insanı Kuran’a davet ediyorsun!!! 39-Zümer 3 İyi bilin ki halis din, yani bütün gönlüyle candan itaat, yalnız Allah’a yapılır. Allah’tan başka birtakım hâmiler edinerek: “Biz onlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye 401 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL ibadet ediyoruz.” diyenlere gelince, elbette Allah, onların hakkında ihtilaf ettikleri hususlarda aralarında hükmünü verecektir. Allah yalancılığı, nankörlük ve kâfirliği huy edinenleri hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz. Halk içinde kullanılan bir deyim vardır ki bu konuyu düşünürken hatıra geliyor: Sakalımız yok ki sözümüz dinlene! Ne kadar da yerli yerinde ve doğru bir tespit var bu ifadede. Klasik olarak insanlara ne kadar doğru şeyler söylerseniz söyleyin, eğer sizi kendilerinden ya da alıştıkları cins hatiplerden biri gibi görmezlerse sözünüze itibar etmiyorlar. Kendilerinden biri gibi yaşasanız da eğer aykırı şeyler söylüyorsanız bu kez sizden daha da başka üstünlükleriniz olmasını bekliyorlar. Hani o kadar ilahiyat profesörü, o kadar geçmiş âlimler varken onlar değil de sen mi haklı olacaksın misali! Yani kendilerinden olsanız bir dert, olmasanız bir dert! Büyük yanılgı aradığını bulamamaktır. Mesele genellikle ne söylediğiniz değil de onların sizin ne söylemenizi istediğidir! Beklentilere cevap veremezseniz, onların hoşuna gidecek şeylere değinmezseniz söyledikleriniz ya bir kulaktan girip öbüründen çıkar ya da sizi aykırı ve sapmış bir uç olarak görürler. Söylediklerinizin doğru olup olmaması size yakıştırılıp yakıştırılmamasıyla da ilgilidir. Eğer yakıştıramamışlarsa hem inanmaz hem de sizi başkalarına benzetirler. Siz dininizi sadece Allah’a has kılmanız gerektiğini anlatırsınız. Bu kapsamda kimsenin din adına Allah’la beraber anılmaması 402 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL gerektiğini açıklamaya çalışırsınız. Övgülerin sadece Allah’a mahsus olduğunu ifade edersiniz. Onlarsa “filanca âlimi bile kabul etmiyorsun tebrik ederim!” diyerek sizi öfke türevi bir alaya alırlar. “Şu şu dervişleri ve şeyhleri de kabul etme bakalım, sen Müslüman ve Kur’an ehli değilsin kardeşim” diye reddederler. Cerbezelerle insanları doğru yoldan çıkarma peşinde olduğunuzu iddia ederler. “Ya ateistsin ya da hıristiyan veya münafık” diye yaftalarlar. Bu yaftalanmanın üzerine hatırıma geçen yıl sonlarına doğru bir nedenle aynı ortamda bulunurken sohbet etme fırsatı bulduğum birçok batılı Hıristiyan geldi. Yeri gelmişken paylaşayım. İçlerinde Amerikalı, Hırvat, Kanadalı, Portekizli ve Fransız olanlar vardı. Biraz Temel fıkrası gibi oldu ama tek Türk ben değildim aralarında. Onlarla yazılarımda paylaştığıma benzer konuları konuştuğumda görmüştüm ki bir kısmı oldukça ılımlı ve üstüne ekler bir tarzda yaklaşmışlardı bana. Sözlerimi kendi fikirlerine yakın hissedenlerden birkaç Portekizli ve siyahî bir Amerikalı kendilerinin de benzer düşüncelerle dindaşlarına ve kutsal kitaplarına baktıklarını itiraf ettiler. Üstelik Kuran’a, genelin aksine “God’s message” (Rab’bin mesajı) olarak bakmalarına şaşırmıştım. Belki de beni üzmemek adına Kuran için güzel şeyler söylemişlerdir bilemem, ama öyle bile olsa neticede samimi bir yaklaşım hissettim ve daha çok kendi toplumlarıyla ilgili (kuru kuruya inanmaya yönelik) benzeşmelerden bahsetmeleri ilginçti. Kuran ayetleri hakkında söylediklerimi ve İncil’den verdiğim (Kuran’la örtüşen) 403 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL örnekleri biraz da şaşkın ama pür dikkat dinlemeleri benim için şaşırtıcıydı. Söylediklerimi “wise words” (hikmetli sözler) olarak betimleyip teşekkür eden bir Portekizli başta olmak üzere bu birkaç kişi beni dinlediklerinde çoğunluklarının aksine hiç de İslamofobik gelmediler bana. İslamofobik olan çoğunluğu da gördüm ama onların birçoğu zaten bizimle başka herhangi bir konuda bile konuşmaya zorunlu olmadıkça yanaşmıyorlardı. Kısacası “insanların çoğu” onlarda da problemliydi. Neyse… Demek istediğim onların arasında da gerçekten dini anlamda makul düşünenler olduğunu ve aslında çok da bize uzak olmayanlar olduğunu bizzat görgü tanıklığımla anlamıştım. Eğer orada hissettiğim gibi, bir kişinin bile Kuran’a ve İslam’a bakış açışını olumluya çevirmeye vesile olabilmişsem ne mutlu bana. Hatıram daha geniş aslında ama övünmek için anlattığımı düşünmeyin… Sadece hıristiyan olma ihtimalimi dile getirenler için ne menem bir hıristiyan olduğumu (!) göstermek istedim. Bu anımsayıştan sonra gelelim tekrar bizimkilere… Siz doğruları söylemeye çalışırken sizi ateist ya da Hıristiyan bir misyoner olma ihtimaliyle yaftalayanların bu şekilde tekfir edişlerinin ardından “Canım hiç bu kadar acımamıştı” diye hüzünlenir ve ilk iş olarak kendinizi her ihtimale karşı “yanlış düşündüğüm ve iyi tahkik edemediğim bir şey var mı?” diye bir kez daha gözden geçirirsiniz. Onlarsa “Bunlar yeni değil tabi” diyerek sözde her yanlışı bildiklerini ve sizin de o yanlış yollardan birinde olduğunuzu anladıklarını iddia ederler. Sizi asla iyi niyetli değil, kasıtlı bir art niyet sahibi olarak görürler. 404 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Her sözünüzü aleyhlerine sanarlar. Eğer dinsiz dememiş bile olsalar sizi de dinini parçalamış bir fırkaya mensup zannederler. Eskiden beri büyüklerince uyarıldıkları şeylerden birisisinizdir onlar için. Böyle anlatıyorum diye herkesi aynı potaya koyduğum zannedilmesin. Doğal ve makul eleştirilerle bize yaklaşanlar sağ olsunlar bazen bize yanılabileceğimiz noktaları da gösteriyorlar. Hatta bizden çok daha derin tahkik yapanlar da vardır. Hüsnü zanla sözlerimize kulak veren birçok değerli insan da var elbette. Tabii ki sözlerim herkes için geçerli değil. Bir şeyler ifade etmeye çalıştığımızda bize hak vermeye veya anlamaya çalışanlar değil tasvir ettiklerim. Hatta bugün bizi tekfir edenlerle bile, yarın sımsıcak bir dost oluverme ihtimalimiz varken… Ama işte bir kısım insanlar bizim gibi düşünenleri hizipçi ya da bidat sahibi zannederken kendi yürüdükleri yolun gerçekten bir hizip yolu olup olmadığını hiç tahkik etme ihtiyacı duymuyorlar. Çünkü yürüdükleri yoldan emin olduklarını düşünüyorlar. Ancak sözlerinden anlaşılıyor ki bu eminlik akıl ve kalp bütünlüğüyle ortaya çıkan bir emin olma durumu değil. Eminler sadece… Çünkü atalarından beri, kendilerini bildiler bileli o yoldadırlar ve aksinin sapkınlık olduğuna ikna halindedirler. O yolda huzur bulmuşlar, o yolda iman etmişler, o yolda hayatlarına kendilerine göre bir düzen vermişlerdir. Eğer sizin söyledikleriniz doğru olsaydı bile, o doğru yola ulaşmada 405 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL sizin onları geçememiş olmanız gerektiğini hissederler. Onlar gibi olmasalar da bu taraftan bakıldığında aynen peygamberimiz dönemindeki müşrikler ve özellikle ehli kitaptan olanların davrandığı gibi davranışları olduğu bir realite. Onlar gibi dindarlar varken biz mi doğruyu bulacağız!!! 46-Ahkaf 11. İnkâr edenler, inananlara şöyle derler: “Eğer bu, hayırlı bir şey olsaydı, bunlar ona inanmakta bizi geçemezlerdi.” Bununla umduklarını bulamayınca şöyle diyecekler: “Bu, eski bir uydurmadır.” Eğer siz de onların yanılgılarına uysaydınız, onların sizin de Allah’la beraber övmeniz gerektiğini düşündükleri isimleri söyleseydiniz bu kez gönülleri gevşer, rahatlarlardı. Çünkü onların inandığı gibi inandığınızı zannederler ve sözlerinize daha bir kulak verirlerdi. Ve eğer gerçekten art niyetli olsanız emin olun ki en küçük bir ilmi tecrübenizle onların sevdiği isimleri överek nice yanlışları ve sapkınlıkları onlara din diye yutturabilirdiniz. 39-Zümer 45 Allah, tek olarak anıldığı zaman; ahirete inanmayanların kalbleri ürker. Ama O’ndan başkaları da anıldığı zaman, hemen sevinirler. Çünkü onların atalarını ve dayandıkları içi boş hurma kütüklerini övmeniz onları onore edecek, üzerinde pek de 406 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL analitik düşünmedikleri inançlarını pekiştirecek ve bugüne kadar doğru yolda olduklarını bilinçlerine onaylatacaktır. Ama haberleri yoktur ki eğer istedikleri gibi konuşmanızın ardından sizin vereceğiniz her türlü zehri din diye içmeye hazırdırlar. Çünkü sizi benimsemiş, kendilerinden biri olarak görmüşlerdir artık. İşte yüzyıllardır Müslüman toplumların üzerinde oynanan oyunlar ve kurulan tuzaklar büyük oranda bu çerçevede gerçekleşmiştir. Bu, din olabileceği gibi zaman zaman kavmiyetçilik de olmuştur. İkisi birden de olmuştur. Analitik düşünenler sadece dindar olmuyorlar, heva ve heveslerinin peşinden gidip düşünmeyen insanları sömürme yolunu da seçebiliyorlar. Kutsal değerlerine sözde saygı duyulduğu hissiyatı verilen toplumlar din diye, milliyet diye afyonları birer birer yutmuştur. Neticeler her dönem görüldüğü halde geri dönüş yapacak kalpler hep örtülü kalmıştır. Bir an için bir başka dinden ya da dinsizlikten Kuran’ı hak ettiği biçimde okuması vasıtasıyla dinimize geçmiş birisini düşünelim. Kuran‘da fark ettiği gerçekleri topluma açıklıyor olsun. Hemen herkes o kişiden övgüyle ve bir nevi kıvançla söz eder. Anlattıklarına değer verir, “helal olsun”lar havada yankılanır ve “işte bak adam ne güzel doğru yolu bulmuş” denir. Biz ise bu toplumun içinden gelen kişiler olarak o yabancı şahsın Kuran hakkında söylediklerinin aynısını söyleyelim… Göreceksiniz ki benzer şeyleri söylesek de biz sapmış kabul edileceğizdir. İşte bu durum toplumun dinine ikna ile değil bir futbol takımı taraftarlığından pek de farklı olmayan 407 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL bir zihniyetle bağlandığını gösteriyor. Onlar için geçmişteki gol kralları ile, ve taraftar sayılarıyla övünmektir doğru olduklarını onaylayan! Müslümanlar bilinçli olarak cahil bırakılmıştır. Bunun böyle olduğu bugün tamamen ortaya çıkmış durumdadır. Üstelik bu sadece din değil hemen her konuda böyledir. Yine de din, bağlayıcı bir afyon olarak damara öncelikle verilmiştir, bu da bir gerçektir. Ama bu afyon din, elbette gerçek İslam değildir. Bunu anlamanın tek yolu da Kuran’ı anladığı dilde okumaktan geçer. Bugün Müslümanları yeni fırkalara bölecek yeni bir mezhep çıksa sözgelimi bilimsel ya da akıl yoluyla yaklaşarak bir tarım reformu yapmak yerine organik olmayan meyveleri muhtemelen haram ilan edecektir. Sosyal medya kültürünü bir basamak ileriye götürüp daha faydalı bir bilgi havuzu yapmak yerine twitter gibi platformların mekruh olduğunu ileri sürebilecektir. İşte bu durum din ve taraftarlık adına bilinçli bir cahiliyetin seçimi olacaktır. Bilimi ve bilimsel gelişmeyi geçmişte dinle karşı karşıya getirmiş olan zihniyet gibi… 31-Lokman 20 …İnsanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele edip durur. 31-Lokman 21 Onlara; “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, şu cevabı verirler: “Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız…” 408 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Kuran’ı okumayarak ya da anlamaksızın okuyarak, dini vecibe diye bir sürü matematiksel sevaplar peşinde koşarak, namazlarını ne dediğini bilmeden kılarak, desinler diye iyilikler yaparak, kalplerinin temiz olduğu iddiasıyla övünerek ve kulağa hoş gelecek amellerin gösterişine düşerek, kendi gözünü haramdan sakınma görevini başkalarının davranışlarına yükleyerek, din namına bir sürü ticari televizyon kanallarıyla uyutularak, arabesk bir hüzünle hitap eden radyo istasyonlarından peygamber sevgisini öğrendiğini zannederek mutlu olan ve yanık sesli tiz ilahiler dinleyerek teselli bulan bir sürü (ve aslında iyi niyetli olma ihtimali çok olan) insan var etrafımızda. Siz kalkıp “kalmadı tesellisi ne şarkının ne sazın” deseniz de sizi Kuran’a sarılan değil de kadehlere sarılanlarla bir sayıyorlar. Sözleriniz onları rahatsız etmekten ve kendinizi üzmekten başka işe çoğunlukla yaramıyor. Yine de sabır, mücadeleye devamı gerektiriyor. Bir kişi için bile olsa… Hatta sadece kendiniz için bile olsa… 409 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL uTàNĐım ÀLĐı∂ım NèfèsTèN Bir Linç Videosu İzledim, İzlemez Olaydım Dün gece sosyal medyada paylaşılan (birkaç yıllık cep telefonu çekimi) bir videoyu izledim. Bırakın insanlığımı var oluşumdan bile utandım. Ben böyle insanlarla aynı dünyada değil aynı kainatta yaşadığıma utandım. Aynı havayı ciğerlerime çektiğim için utandım. Aynı toprağa ayağımı bastığım için utandım. Aynı yörüngede dolaşan bir güneş sisteminde olduğum için utandım. Aynı güneşe baktığım için, aynı yıldızları seyrettiğim için, aynı uzuvlara sahip olduğum, aynı Allah’ın yarattığı bir varlık olduğum için utandım. Utandım alt üst olan midemden, utandım baktığım gözlerimden, utandım şu satırları yazan parmaklarımdan. Dini ne olursa olsun… Sorarsan Müslümanmış, hıristiyanmış, yezidiymiş, yahudiymiş, zerdüştmüş, budistmiş hiç umrumda değil. Ben bu adamların dininden değilim. Katolikmiş, protestanmış, malikiymiş, ehli sünnet vel cemaatmiş, hanefiymiş, hanbeliymiş, şiiiymiş, aleviymiş, şafiymiş hiç umrumda değil… Ben bu vahşiler her kimse hiçbirinin dininden mezhebinden değilim… Reddediyorum Allah’ın kitabı dışındaki tüm ayrılıkları. 410 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL İnsanmış… Peh! Bunlar hayvan bile değiller… Ben bu şerefsizlerin ırkından cinsinden de değilim. Hadismiş, sünnetmiş, kutsi hadismiş, kutsiymiş, yazılıymış, çiziliymiş!!! Reddediyorum. Kasideymiş, beyitmiş, şiirmiş, risaleymiş, rivayetmiş!!! Reddediyorum. Aynı safta bu zihniyetteki adamlarla eğer kılmışsam o kıldığım namazı reddediyorum. Bu zihniyetteki müşriklerin bir lokması boğazımdan bilmeden bile geçtiyse parmaklarımı boğazıma geçirip kusmak istiyorum. Reddediyorum bu zihniyetteki adamların varsa verdiği zehir zıkkım iki damla suyu. Reddediyorum eşeklerle fantezi hikâyesi kuran celalleri. Reddediyorum Allah’ın kitabı yerine kendi uydurduğu kitapları din edinenleri. Reddediyorum aklını donunda gezdiren sapık dindarları. Reddediyorum beyinsiz evliyaları. Sözde evliyaymış, sözde mücehhidmiş, sözde imammış, sözde din adamıymış, sözde hocaefendiymiş, kaftanlıymış, pardösülüymüş, sakallıymış, sakalsızmış, ağlarmış, sızlarmış, Allah derken kürsüleri yumruklarmış… Reddediyorum. Reddediyorum vahyi taklitle değiştirip ilkel törelerini ibadet edinenleri. Reddediyorum Allah ve peygamberlere iftiralar düzüp din diye ahlak diye insanlara dayatanları. Keçiler değil köpekler yesin sizin o recm ayetlerinizi. Başınıza dönsün… Reddediyorum eğer olacaksam böyle insan olmayı. Ben o taşlayıp öldürülen kız çocuğuyum. Günahı her ne ise ben de onu işledim sayıyorum. Onu taşlayan, kanının akmasından zevk 411 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL duyan, kafasına tuğlaları indiren, ondan utanıp da sesini çıkarmayan cahil dindarlarla değil onunla, o kız çocuğumla, o kız kardeşimle, o kız arkadaşımla, o kız annemle, o kız bebemle kol kola Allah’ın huzuruna çıkmak istiyorum. Ki intikamı için onunla beraber Allah’a secde edip yalvarayım… Ne kadar da haklıymışım… Kuran… Sadece Kuran… Başka hiçbirşey Allah adına… Sadece Kuran… Sadece Kuran… Sadece Kuran… 412 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL màźLumu gèTiRiN ßàNà Mazlum Olma Müslim Ol Mazlumu itip kakmaya alışmış zalimler için yaptıkları eziyetin duru durağı yoktur. Zulüm zulmü doğurur. Zalim ne kadar eziyet etse de doyuma ulaşmaz, daha da gücünü pekiştirmek ve daim kılmak için didinip durur. Her şeyden pirelendikçe daha da ezmeye meyleder… Yemekten doymaz daha da yer… Kandırmakla doymaz, daha da çok yalan söyler… Paraya, mala doymaz daha da yığar… Dalkavukları ve köleleri arttıkça daha da azar… Merhum Kemal Sunal ve merhum Dinçer Çekmez’in meşhur sinema filmi “Şark Bülbülü”ndeki unutulmaz repliği hatırlarsınız. Zalim mafya babası krize girdiğinde “Mazlumu Getirin Bana” diye haykırarak zulmedeceği adamı ister. Onu dövdükçe rahatlar. Ancak, filmi hatırlayanlar bilirler; olaya hasbelkader dâhil olan Şaban karakteri, klasik bir mazlum değildir. Hoş bir mizah ortaya koyarak tokada tokatla karşılık verir, kısasa kısasla. Öyle, bile bile dayağı yedikten sonra bir kenara çuval gibi yığılan eski Mazlum gibi değildir. Zalimin zulmüne karşılık verir. İşte zalimi kendine getirmeye başlayan da Şaban’ın bu tavrıdır. Şaban’ın bu tepkisi, aslında kendini Müslüman olarak tanımlayan tüm insanlara da ders olacak niteliktedir. 413 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Mazlum zalimden zulüm gören, Müslim (Müslüman) ise Allah’a teslim olan demektir. Bir Müslüman’ın Allah’a teslim olması demek, asla zalime teslim olması demek değildir. Ama yeryüzündeki İslam coğrafyasına bakarsanız göreceksiniz ki bir Müslim coğrafyası değil de sanki bir Mazlum coğrafyasıdır. İrili ufaklı birçok toplumda yaşayan milyonlarca insanın Müslim adı altında Mazlumca bir yaşam sürdüğünü görürsünüz. Ensesine vurulup ağzındaki lokmanın alındığı bir yetimdir bu coğrafya. Eşek sudan gelene kadar dövülüp bir dahaki hiddet patlamasına kadar kenara yığılan Mazlum bir köledir bu coğrafya. İçlerinde arada bir Şabanlık yapanlar çıksa da akıllarını kullanmadıklarından dolayı mafyabaşlarının zalimliğini de doğru dürüst önleyemezler. Hastanelik olurlar da mazlum mazlum yine gider patronlarına teslim olup üç beş kuruşluk yevmiye için dayak yemeye devam ederler. Böyleleri hiçbir zaman gerçek Müslim olamazlar. Çünkü Müslim olan zalime değil, sadece Allah’a teslim olur. İşte bu coğrafyanın bu ezik siyasi yapısı, içindeki alt gruplara, insanlara, bireylere kadar sirayet etmiştir. Öyle bir arabesk kültür yerleşmiştir ki bu coğrafyaya, neredeyse insanlar Mazlum olmaktan zevk alır hale gelmişlerdir. Köle olmak onur olmuş, eziklik psikolojisi büyüğünden küçüğüne, okumuşundan cahiline, tepeden tırnağa kan damarlarına, hücrelerine, atomlarına işlemiştir. Bu aşağılık kompleksi zaman zaman futbol ve benzeri pek de mühim olmayan platformlardaki geçici başarılarla açığa çıksa da akıl ve fikir düzleminde bir icraata 414 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL genellikle geçirilememiştir. Bunun neticesi olarak saltanat tarihiyle övünme, ataların değerlerine itaat, alelade olayları abartma, simgelerle avunma ve efsanelerle büyüklüğünü kanıtlama gibi pek de akıl karı olmayan, emzik misali kendi kendini avutan işlere yönelmiş ve bunlarla oyalanmıştır insanlar. İşin acı tarafı din de bu işin tam merkezindedir. Hayatın en ciddi meselesi olan din, başkalarının silahı gibi, o dinin inananlarına karşı kullanılmaktadır. Elbette Allah’ın dini İslam övünçle haykırılmaya layıktır. Ancak cahil ve ezik toplum bunu ne için övünç kaynağı gördüğünü bile bilememiş ve bu yolla zalimler tarafından uyutulmaya ve yönlendirilmeye rahatlıkla devam edilmiştir. Övünülen din Allah’ın dini olduğu halde adı öyle kalmış, içi boşaltılmış ve rivayet ve yalanlarla doldurulmuş bir insan dinine çevrilmiştir. Kuran adındaki en önemli silahını bile kullanmayı beceremeyip tersten tutan bu toplumlar, her tetiğe bastıklarında kendi göğüslerine ateş etmişlerdir. Allah’ın diniyle ayağa kalkacak toplumlar tam tersine patates çuvalına dönmüş Mazlumlar gibi duvar diplerine yığılmıştır. Sanki dinimiz bize pısırık pısırık bir kenarda oturmayı emrediyormuş gibi, dünyadan elini ayağını çekmiş tesbihli dervişler örnek insanlar gibi sunulmuştur. Sanki dinimizde kısasa kısas yokmuş gibi dayak yediğimizde mağdur edebiyatı ile kendimize acındırarak bir şeyler kazanmayı ummuşuz. Sanki dinimiz tevhid gerçeğini, ilmi, aklı, sevgiyi, barışı, hakkı, doğruyu, idrakı, zalimin karşısında dik durmayı bize 415 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL öğütlemiyormuş gibi kitabımızdaki ayetleri bile anlatırken utanır hale gelmişiz. Sanki (Kuran’dan) söylediklerimiz yanlışmış gibi, başkalarının, batının ve bizden olmayanların söylediklerinin peşine düşmüşüz. Sanki en doğru yaşamı kitabımız bize anlatmıyormuş gibi hem onu yaşamamış hem de başkalarının hatalı yaşamlarına özenmişiz. Nitekim eziklik, damarlarımıza ve oradan virüsler halinde bütün organlarımıza işlemiş. Hem “dinim dinim” demiş, dinimize karşı çıkan memleketdaşlarımıza saldırmış, hem de bizim dinimizi gerçekten kabul etmeyenlere “şunlar ne de güzel” diyerek yanaşmış, onlara benzemeye çalışmışız. Eziklik ezikliği getirirken, Müslim Mazlum olmuş. Mazlum deyince akla Müslim gelir olmuş. Nur üstüne nur değil acı üstüne acıyla arabeskleşip Müslim olduğumuzu zannetmişiz. Sopayı yedikçe sahibine itaat eden …ler gibi, mağdurlukla ve mazlumlukla göz diktiğimiz aidiyet putuyla onur duymaya başlamışız. Cahilliği cahillik ile örterken, aklını heva ve heveslerine kullanan zalimlerin köleleri olmuşuz. Çok mu abarttığımı düşünüyorsunuz? Hiç sanmıyorum. Aslında az bile söyledim. Çünkü biz haklıyız. Bizim dinimiz en korunmuş rehbere sahip olanı değil mi? En son vahiyler bu kitaptakiler değil mi? Bu okumadığımız Kuran’da yazan her şey dosdoğru değil mi? Gerçekler elimizin altındayken… Doğruluk elimizin altındayken… Biz ne yapıyoruz? Tek kelime… Uyuyoruz… Fakat bakın Kuran bize ne diyor? 416 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 74-Müddesir 1,2 Ey bürünüp örtünen. Kalk ve uyar. Uyanın diyor Kuran bize. Korkmayın diyor Kuran bize. Pusmayın diyor Kuran bize. Karanlıktan korkan çocuklar gibi üzerinize yorganızı örtüp, titreyip durmayın diyor Kuran bize. Kalkın diyor… Gerçeği haykırın diyor… Uyarın diyor… Çünkü gerçeği size bildirdim, hazineyi elinize verdim, ezik ezik durmayın diyor… Biz ne diyoruz? Mazlumuz!!! Güçlü olana boynumuz kıldan ince!!! Güçlüye boyun eğeriz!!! Ey akılsızlar diyor Kuran bize… Güçlü olan sizsiniz… Gerçeği bilen sizsiniz… Bırakın bu arabesk edebiyatını… Bırakın bu mazlum ayaklarını… Mazlum olmayın Müslim olun. İnsana değil sizi yaratana kul olun… Atın üzerinizden şu ölü toprağını… Silkinin, kalkın, uyanın, uyarın… Sizin arkanızda Allah’ın büyüklüğü ve gücü var… O’na hiç mi güvenmiyorsunuz? Arının pisliğinizden, masallarınızdan, hikâyelerinizden, kirli bilgilerinizden… Sarılın Kuran’a ve haykırın gerçeği. 74-Müddesir 3,4,5,6,7 Rabbinin yüceliğini duyur! Örtülerini temizle. Uzaklaştır kendinden pisliği! Çok bularak başa kakma yaptığın iyiliği! Ve yalnız Rabbin için dayanıklı kıl benliği! Kuran bize ezik olma üstün ol, mazlum olma Müslim ol derken biz gidip şeyhe mürit oluyoruz… Biz gidip patrona köle oluyoruz… Biz gidip mezarlardaki ölülere yalvarıyoruz… Biz gidip sakala yeleğe tapınıyoruz… Biz gidip firavuna dalkavuk 417 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL oluyoruz… Biz gidip Kuran yerine risale, şiir ve ilmihal okuyoruz… Biz gidip uyaracağımıza, tağutlar tarafından uyarılıp duruyoruz… Fakiri yoksulu el birliği verip yükselteceğimize biz gidip birilerinin matematiğine göre zekât veriyoruz… Biz gidip birilerini taklit ederek namaz kılıyoruz… Allah’ın Zikrini (Kuran’ı) okuyacağımıza ve hayatımıza uygulayacağımıza biz gidip bir kenarda sinerek oltu taşından tesbih çekmekle, salavat çekmekle zikir çektiğimizi zannedip, övünüp, sevap miktarımızın artacağını sanıyoruz… Biz zorluklara göğüs gerip gerçeği haykırmak için kendimizi yıpratacağımıza, bizi asıl yıpratan ve kirletenleri dinimizi korumak adına delicesine savunup duruyoruz… Müslim mazlum olmayı hedeflememesi gerektiği gibi zalim de olamaz elbet. Kin tutmaz. Affeder. Bir topluluğa olan öfkesi nedeniyle adaletten sapmaz. Korkup pusmaz ama gurura kapılıp zalimliğe de heveslenmez. Müslim adam ikisi arası en güzel bir yolu tutar. Dosdoğru yolu tutar. Aynen namazda olduğu gibi… 17-İsra 110 De ki: “Allah deyin, Rahman deyin; hangisini derseniz, hep O’nundur, o en güzel isimler. Bununla beraber namazında çok bağırma, çok da gizleme; ikisinin arası bir yol tut. Aynen infakta, zekâtta ve harcamada olduğu gibi… 418 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 25-Furkan 67 Ve onlar ki, harcadıkları vakit israf etmezler, pintilik de yapmazlar; ikisi arasında dengeli giderler. Aynen yolda yürüdüğü ve konuştuğu zamanki gibi… 31-Lokman 19 Yürüyüşünde mutedil ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir. Mazlum olma Müslim ol… Zalim olma Müslim ol… Dosdoğru yolda ol, böyle çok daha güzelsin diyor Kuran bize… Eğer bunu yapmazsak ve Kuran’ı yine göz ardı edersek “Mazlumu getirin bana” diyenimiz de çok olur, dayak yemekle övünenimiz de. 419 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL #ĐiRèNNàsRèĐĐiN Ya Tutarsa! Nasreddin Hoca… Tombul, şirin ve komik adam… Komik fıkralar… Eğlence kitaplarının bir köşesini süsleyen ama kimilerine göre pek de öyle önem atfedilecek şeyler söylemeyen, çağa hitap etmeyen esprilerin sahibi! Edebi ve felsefi olarak okullarımızda hak ettiği biçimde nedense okutulmayan ama halk arasında seslendirilen şakaları… Hikâyelerinde yaptıkları, kendi akılsızlığına verilir tarzda işlenen konular… Bindiği dalı kesen bir Nasreddin Hoca… Eşeğe ters binen bir Nasreddin Hoca… Göle yoğurt çalan bir Nasreddin Hoca… Kürkünü yediren, kazanı doğurtan aykırı bir şahsiyet!!! Gerçekten öyle mi acaba? Gerçekten bu saçmalıklar (!) Nasreddin Hoca’nın şahsına mı atfedilmeli, yoksa Nasreddin Hoca bir şeyleri en can alıcı biçimde anlatmış da insanların anlamamakta ısrar ettiği, asıl saçmalayanların insanların kendisinin olduğu gerçeği mi süzülmeli bu hikâyelerden? Kimilerine göre onun bu hikayeleri eski zaman şakaları.. Bir Jim Carrey değil, bir Cem Yılmaz değil, bir Lourel Hardy, bir 420 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Metin Akpınar bile değil… Oysa ki o, bir komedyen değil. Hatta bence müthiş bir Aristo. Halen araştırıp incelemekte olduğum Ahi Evren/Mevlana çatışması konusuna girmeyeceğim. Ama Nasreddin Hoca’nın şakalarında geçen manevi/kültürel şahsiyeti öyle ya da böyle herkesin hafızasının köşelerinde yer etmiş durumda. İyi ki de yer etmiş. Bu sayede onun esprilerinden çıkan gerçekleri belki daha iyi anlatabiliriz insanlara. San’ı da “hoca” olunca belki derdimize derman olur, insanların bakışında. O yüzden Nasreddin Hoca tabirini kullanmaya ve şakalarındaki hikâyeler ister kurmaca birer hikâye ister yaşanmış gerçekler kabul edilsin, alacağımız derse bakacağım. Nasreddin Hoca’dan alıntılanan bu yarı şaka yarı ciddi alıntılar içerisinde, bazıları farklı şekillerde anlatılsa ve/veya tahrife uğramış olsa da klasik hoca anlayışında olan hurafeleri bulamayız. Madem bizi obsesifler gibi yaşatmaktan başka işe yaramayan türlü abartılı rivayet uydurmalarına gerçekmiş gibi itibar ediyoruz, hadi biraz da Nasreddin’in anlattığı hikâyelere gerçek değerini vermeye çalışalım. Nasreddin Hoca hikâyelerinde, fiilen hocanın yaptığı işler aslında toplumun yaptığı işlerin bilinçli bir yansıtmasıdır. Gerçekte Nasreddin, topluma “siz işte böylesiniz, aklınızı kullanmayacak ve anlayamayacak mısınız” mesajını veriyor. Bindiği dalı kesen Nasreddin’i gören komşusu eğer hocanın bu 421 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL hareketini garipsiyor ve aptalca buluyorsa neden kendi hayatına dönüp bakmaz! Çünkü o komşu adam, dininin emirleri yerine, Kuran’da yazan gerçekler yerine kendisine anlatılan, kulaktan duyduğu, gelenek edindiği, türlü diğer hocalardan dinlediği ve çoğunun Kuran’da yazılanın tam tersi olduğu (sözde) dini emirleri İslam ZANnetmekte ve geleneksel dini anlayışa karşı çıkmak aklına bile gelmemektedir. Oysa Nasreddin Hoca’nın bindiği dalı kesmesinin akıl dışı oluşunu hemen fark etmektedir. Aynı aklı yaşamının en ciddi konusu olan din işinde ise kullanmaktan nedense korkmaktadır. Kuran’da söylenenin tam aksini din diye uygulayan insanevladı bindiği dalı kesmekte değil midir? Hadi canım Kalemzade… Şimdi de Nasreddin fıkralarını mı bu konuya bağlıyorsun!!! Bu fıkralar alelade şakalardır… mı diyorsunuz? Öyle olsun… Diğerlerine de bir bakalım öyle mi? Eşeğe neden ters biner bu Nasreddin Hoca? Akılsızlığından mı? Yoksa burada verdiği mesaj da aynı olmasın! Ey insanevladı, siz dininizin kaynağı Kuran’da ne söyleniyorsa tam tersini din diye benimsemişsiniz, diyor olmasın Hoca Nasreddin! Kuran’da fırka fırka olup da dininizi bölmeyin diye belirtilmişken mezhep mezhep tarikat tarikat olup da birbirine düşen, birbirini katleden insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Arapça bilmeyen insanevladı Kuran’ı anlamadan sağdan sola Arapça okurken ama soldan sağa okunan Türkçe çevirisine bakmaya bile lütfetmezken eşeğe ters binmekte değil midir? Merdivenden yuvarlanan cübbelerin, ben yağmurdan değil rahmete 422 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL basmaktan kaçıyorum diye aldatan hocaefendilerin peşinde giden insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Allah “bu kitap size yetmiyor mu” derken, parayı verenin düdüğü çaldığı din kitaplarını, sen de haklısın diyen mızraklı ilmihalleri, tavuğun suyunun suyunun suyunun suyu hadis külliyatlarını, risaleleri ve mesnevileri din ZANneden insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Allah “Sadece bana kulluk edin” derken, peygamberleri, sahabeleri, sözde evliyaları, din adamlarını ilaha benzer tutumlarla anan, el etek öperek, kılına, taşına tapınarak, mezarları başında aman dileyerek acınası halini gösteren insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Allah bize düşünün, araştırıp idrak edin de iman edin derken düşünme işini, bilim işini, araştırma ve anlama işini başkalarına havale eden insanevladı eşeğe ters binmekte değil midir? Kürkünü çorbaya neden daldırır bu Nasreddin Hoca? Siz aslında insanların bilgisine, takvasına ve iyiliğine değil görünüşüne göre kıymet veriyorsunuz demiyor mu? Siz Allah’ın dost edinin dediği kimseyi değil, sadece umduğunuz ve ZANnettiğiniz menfaatinizi verme ihtimali olanı gözetiyorsunuz demiyor mu? Aklınızın ve takvanızın değil heva heves ve putlaştırma huyunuzun peşinde gidiyorsunuz demiyor mu? Kazan doğurdu dediğimde inanıyor ama kazan öldü dediğimde aklınız olduğunu hatırlayıp olmaz öyle şey demiyor musunuz? Sadece kendi menfaatini ilah edinen, aslında inanmayan ama inanmadığını bile bilmeyip işine gelene inandığını söyleyen zavallılarsınız demiyor mu? Siz çoğunuz 423 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL işte böylesiniz, Kuran’ı aklımla anlayamıyorum dedikten sonra iş açık menfaatinize gelince zekâ pırıltıları saçıyorsunuz demiyor mu? Aklınız var ama nerede ne zaman kullanacağınızı bilmiyorsunuz, demiyor mu? Göle maya çalan Nasreddin Hoca gölün maya tutmayacağını bilmiyor muydu? Yine topluma ayna tutmuyor mu burada? Umulacaksa doneler ortaya konarak akılla umulur, akıl yoksunu ummaya ise ZAN denir. “Ya tutarsa” diyerek akılsız bir ummayı, sadece ZANnetmeyi gündeme taşımıyor mu? İnsanevladına işte siz beni göle maya çalarken görünce aklınızı kullanıyor da gölün maya tutmayacağını anlıyorsunuz da siz neden dininizi ZAN’na tabi etmekten vazgeçmiyorsunuz demiyor mu? Siz günde yediyüz selavat çekerek türlü sevaplar kazandığınızı, bu yolla cennete gideceğinizi ZANnediyorken, beni göle maya çaldım diye neden ayıplıyorsunuz demiyor mu? Ben nasıl göle maya tutturacağımı ZANnediyorsam siz de aynı şekilde dindeki gerçekler yerine ZANna uyuyorsunuz demiyor mu? İşte siz de böylesiniz, dininizi kitabınızı bilmeden, ne dediğinizi bilmeden yatıp kalkarak dininizi yaşadığınızı ve bundan dolayı ödüllendirileceğinizi ZANnediyorken, elalem uzaydaki gezegenleri izleyecek teleskoplar icat edip onlarla yıldızlararası mesafeleri ölçüp senin okumadığın Kuran ayetlerindeki mucizeleri görüyor demiyor mu? Kuran’da bütün gerçekler apaçık yazarken ve bir kaşık aklınız bile olsa dininize maya 424 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL tutturacağınız kadar kolayken, kalkıp da ciltler dolusu külliyatlarla din tuturmaya çalışıyorsunuz demiyor mu? Nasreddin Hoca “Böyle giderseniz sizden ne yoğurt olur, ne cacık” demiyor mu bize? Nasreddin Hoca… Halkı için halkının cahilliğine direnen ve hep onlara doğruları anlatmaya çalışan bir düşünür… Halkın gaz vermesiyle beraber yürürken Timur’un karşısına vardığında yalnız bırakıldığının farkına varan Nasreddin… Eşeğine arpalı kitap okutup anırdığında biz anlamıyoruz ne okuduğundan diyenlere o eşekçe okudu anlamazsınız tabi diyen Nasreddin… Palavracıya Halep oradaysa arşın burada hadi atla diyen Nasreddin… Evinin tamiratını yapmamasından dolayı gıcırdayan tahtalardan zikir diye övünen adamı ya secdeye varırsa diye ikaz eden Nasreddin… Zalim padişaha cennete sığamayacağınız için cehenneme gidersiniz diyebilen Nasreddin… Kavuğu takınca yabancı dildeki mektup okunuyorsa al kavuğu da sen oku diyen Nasreddin… Kaza namazı yerine ben de önümüzdeki haftanın namazını kılıyorum diyen Nasreddin… Sırt üstü düşünce kuyuya düşen ay’ı çıkardım diyen Nasreddin… Senin papağanın insanlar gibi konuşuyorsa benim hindim de insanlar gibi düşünür diyen Nasreddin… Biliyoruz ki daha neler neler anlatıyor… da anlayan nerede!!! İşte böyle… Eşeğe ters binen ben değilim sizsiniz, bindiği dalı kesen de, insana değil kürküne değer veren de, kazanın 425 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL doğurduğuna işine geldiği için inanıp öldüğüne işine gelmediği için inanmayan da, gölü yoğurda çevireceğini ZANneden de sizsiniz diyor Nasreddin Hoca. Tombul, şirin ve komik adam… Hiç de değil… Komik olan o değil biziz… Biziz ZANnın peşinde koşan insanevladı. Aklını kullanmayıp da komik olan, komik ve acınası durumlara düşen… Kitabına sırtını çevirip “Ya tutarsa” diyerek duyduğu sözlere göre dinini yaşadığını ZANneden… Elaleme maskara olan, sözde müslüman olan insanevladı… 426 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL içiNĐèkiLèR __3 Önsöz KalemzádeKãmil __5 Oku’yun… Bu Bir Tebliğdir _14 Zıddıyla Düşünmek Ayetlerle İlgili Vesveselerimiz _22 Matematiksel Sevaplar Parayla İman Satın Alınır mı? _30 Bir İngiliz Casusunun İftiraları “Bir İngiliz Casusunun İtirafları” Kitabı Değerlendirmelerim _40 Kırkta Bir mi sosyal Paylaşım mı? Okuma Yazma Biliyor musunuz? _44 Ağlayan Derviş Titreyen Mürid Sorgulanamayan Şeyh Eğer Bilmiyorsanız Zikir Ehline Sorun _52 Uyuyarak İnananlar Yolkesen Kimin Yolunu Keser? _60 Saray Damına Pisleyen Köpek Yeryüzünü Gezin Dolaşın da Görün _70 Alem-i Mecnun İçine Cin Girmiş Beşer _75 Müjde! Kurtuldunuz! Cennete Hoş Geldiniz ama Boş Geldiniz! 427 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL _81 Lisansız Diller Gönülle Konuşur Kabil’de Bir Sabah _82 Engellemekte Olanı Gördün mü? Semiallahulimen hamideh _88 İsyan Kandırdılar Bizi _90 Düşünen Köle Köle-Efendi İlişkisi ve Özgür Düşünce _94 Raina Demeyin Unzurna Deyin Kuran’ın Kendi Kendisini Açıklaması 107 Acele Etme Anlayacaksın! Kuran’ı anlamakta Zorlanmak 110 Kâinatın Efendisi Kimdir? Müşrik Hocalar Şerik Kitaplarıyla Kendi Hallerine 115 Müşrik Kitaplar Doğru Yola Oturan İblisler 123 Âdemoğluna Üflenen Ruh İçine Üflenen Ruhu Hiçe Sayan Âdemoğlu 127 Bunlar da Sahih Hadis Neden Bu Sahih (!) Hadislere İnanmıyorsunuz? 129 Sakın Okumayın! Kitap Tanıtımı 133 Benim Öfkem Kardeşime Değil Yazılarımdaki Öfke kime, Neye Karşı? 140 Putlaştırılanlar Bir hadis ve Bir Ayet Üzerine 146 Çiğ Damlası & Çim Parçası Bir Nefeste Edebiyete 428 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 149 Yanmayan Havlu Neyse Buyrun Hadis’e 158 Allah Zalim mi!!! Allah Bize Yalan mı Söyledi!!! 164 Peygamber Yolu ve Şeytan Ayetleri Peygamber Yolunu Kim Takip Ediyor? 174 Şeytanın Foyası Şeytan Nasıl Aldatır? 182 Çocuk Aklı ile Düşünebilsek Hangi Evliya? 189 Futbolla Zamana ve Hayata Atıf Futbol Mezhepleri ve Köle Taraftarlık 201 Bölük Bölük Ayrılanlar Buyrun Kartvizitim Diyenler! 206 Amme Cüzüne Kadar Geldim ama… …Kuran’a Geçemedim Abi!!! 211 Demek ki Ahiret Var Ölüme Dair Hissi Bir Çözümleme 217 Kuran’ı Rehber Edinenlerin İtikadı Bozuk mu? Gelin Resule İtaat Edin ki Allah’a İtaat Etmiş Olun 243 Dağların Yüklenmekten Kaçındığı Emanet Alın Yazısı, Alternatif Evrenler ve Kader Hakkında Bir Tefekkür 254 Gemiye Bindikleri Zaman Hatırlayanlar Onlar, Allah’ın Kadrini Hakkıyla Takdir Edemediler 268 Üzeyr Allah’ın Oğludur Dediler Tarih Boyu Şirkin İzdüşümü 279 Örtü ve Gizleme Onunla Düşman Olarak İndik 429 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 288 Bizim Gibi Bir Beşer İnnemâ Ene Beşerun Mislukum | Sadece Sizin Gibi Bir Beşerim 300 Herşey Hazırdı İnsan Kendini Yeterli Görür de Azar 302 Meleklerin ve Ateistlerin Ortak Sorusu Makul Sorulara Makul Cevaplar Vardır 313 Ahit Sandığındaki Kuran Kitabı Korumak Kimin Görevi? 316 Dini Değerleri Alenen Aşağılamak Sevan Nişanyan ve Suçu Hakkında 321 Yaratılış Bitti mi? Yoksa Halen Üretim Tezgâhında mıyız? 330 İslamiyet Nasıl Bir Teslimiyet? Kime, Neye ve Nasıl Teslim Olunur? 336 İnandık Demekle İş Bitti mi? Madem İnanıyorsunuz Neden Tam Aksini Yapıyorsunuz? 341 Yıldızlar Söndürüldüğü Zaman Mürselat’ı (Gönderilenleri) Düşünürken 343 Apaçık Delil mi Arıyorsun? Gök Gürlüyor, Duymuyor musun? 347 Tehlikenin Farkında mısınız? İblis’in Eski ve Yeni Numaraları 353 Bitkin Düşerken Ne Kadar da Benziyor Sözleri 356 Düğümlere Üfleyenler Yangına Körükle Gidenler 361 Çokluk Yarışı Tekasür Suresinin Düşündürdükleri 430 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL 365 The Quran is Online, Download Free Allah’ın Sözlerini Kalbinize Download Ederseniz Neler Olacak? 372 Düşünmeden Doğru Peşinde Yazıklar Olsun Her Yalancı İftiracıya 375 Çapraz Ceza Maide 33: Kol ve Bacakları Çaprazlama Kesme Cezası 388 Beyin Ergenliği Büyümüş de Büyüyememiş Çocuklar 391 İnanmak Meselesi İnandık Ama Nasıl? İkna Olduk mu? Görev Tamamlandı mı? 401 Afyon Yutmuş İnsanlık Sabır… 410 Utandım Aldığım Nefesten Bir Linç Videosu İzledim, İzlemez Olaydım 413 Mazlumu Getirin Bana Mazlum Olma Müslim Ol 420 #direnNasreddin Ya Tutarsa! 431 KalemzádeKãmil kalemzade.net | kàLßimĐèkiihTiLàL Kalbimdeki İhtilal (4.Sürüm) KalemzádeKãmil www.kalemzadekamil.net Agustos 2013 –İstanbul 432 KalemzádeKãmil
© Copyright 2024 Paperzz