OECD TURKIYE RAPORU 2014

OECD Türkiye Raporu 2014
Rauf Gönenç
Temel Bulgular:
Türkiye’nin iş sektörünün dinamizmi Türkiye’de 2000’li yıllarda güçlü ve içerilen (istihdam yaratan
büyüme) büyümenin temel destekleyicisi olmuştur. Ancak yine de refah göstergeleri hala yapılacak
çok şey olduğunu ortaya koymaktadır. Ekonomik performans bugüne kadar, güçlü finansman ve
dayanıklı bankacılık sektörünce desteklenmiştir. Ancak, düşük ulusal tasarruflar ve değişken dış dünya
rekabet edilebilirliğinden dolayı, ülkenin büyümesi ağırlıklı olarak dış finansman ve iç talebe bağımlıdır.
Finansal istikrar ve enflasyonun düşürülmesi yoluyla büyümeyi yeniden dengelemek. Dış
talep özellikle AB’deki düzelmeye bağlı olarak yükselmekte ancak yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki
oynaklık ve düşük verimlilik artışı devam etmektedir. Ülkenin rekabet edebilirliği hala zayıf bir
durumdadır ve dış tasarruflara bağımlılık çok yüksektir. Para ve finansman politikaları; enflasyonu
düşürmeyi hedeflemekte aynı zamanda döviz kurunun ve kredi büyümesinin, sürdürülebilir bir
dengede tutmaya çalışmaktadır. Fakat enflasyon hala hedeflenen düzeyin oldukça üstündedir ve özel
sektör borçluluk düzeyi toplamda düşük de olsa hızla artmıştır. KOBİ’lere verilen kredilerin ve büyük
firmalarca alınan dış borcun hızlı bir şekilde artması, finansal riski arttırmaktadır. Ancak yetkiler hane
halkı borçluluğunu kontrol altında tutmuşlardır, bu nedenle bugüne kadar hane halkı ve ticari
kredilerdeki temerrüt oranları düşük düzeyde devam etmektedir. Talebi yeniden dengelemek için dış
rekabet edebilirliğinin geliştirilmesi kaçınılmazdır. Bu çerçevede enflasyonun düşürülmesi için daraltıcı
para politikalarının uygulanması gereklidir.
Kamu finansmanında güvenilirliğin korunması. Son 10 yıl içinde kamu finansmanı çok ciddi
biçimde güçlendirilmiş ve bu durum Türkiye’nin uluslararası güvenilirliğini yükseltmiştir. Ülkenin genel
mali pozisyonu güçlü olmakla birlikte, kamu harcamaları; özellikle eğitim, sağlık ve emeklilik
alanlarında ciddi bir biçimde artmıştır. Demografik eğilimler, aktif sosyal politikalar ve büyük alt yapı
projeleri kamu harcamaları üzerinde ilave baskı getirecektir. Tahakkuk temelli genel kamu
muhasebesinin uluslararası standartlara uyumlaştırılması ve kamu-özel sektör ortaklıklarına ilişkin mali
ve yarı mali işlemlerin daha sistematik bir şekilde raporlanmasına ihtiyaç vardır.
Yapısal değişimin, verimlilik artışının ve kurala dayalı iş ortamına ilişkin güvenin
güçlendirilmesi. Ülkedeki iş dünyasının görünümü; çok sayıda küçük ve düşük verimliliği olan
firmalardan az sayıda modern, yüksek verimliği olan işletmelere değin geniş bir yelpaze içindedir.
Ülkedeki yasal çerçeve, genişlemek isteyen firmalara; istihdam, vergi ve diğer yükümlülüklere ilişkin
ciddi mali yük yaratmaktadır. Ülkede, yasalara uymadaki dengesizlik/eşitsizlik, iş sektöründe ayrışmayı
derinleştirmekte ve güvenin zayıflamasına neden olmaktadır. Bundan dolayı, kurumlaşmış şirketler
büyümelerinin önünde ciddi engellerle karşı karşıyadır. Her ne kadar belli bölgeler ve sektörlerde
formel işlerin geliştirilmesine yönelik pek çok devlet teşviğinin varlığına rağmen, kaynaklar düşük
verimli faaliyetlerden yüksek verimli faaliyetlere doğru yeterince akmamaktadır. Tüm bu faktörler; bir
yandan verimlilik artışını engellemekte diğer yandan iş dünyasının çeşitli bölümlerinde kazançlar, iş
www.ozetkitap.com
koşulları ve beşeri sermaye gelişimine ilişkin sosyal ayrışmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Kural temelli iş ortamına olan güvenin güçlendirilmesi; yabancı doğrudan yatırım yapan firmaların hızlı
büyümesini teşvik edecek ki bu da, verimlilik kazançlarına, içerilen büyümeye (istihdam yaratan
büyüme) ve borç yaratmayan yabancı tasarrufların (sıcak para olmayan) gelişmesine katkıda
bulunacaktır.
Anahtar Tavsiyeler:
Finansal istikrar ve enflasyonu düşürerek büyümenin yeniden dengelenmesi
• Para politikasının; enflasyonla mücadele etmek ve enflasyon beklentilerini hedeflenen enflasyon
düzeyinde tutmak için yeterli biçimde kısıtlayıcı olmasının sağlanması
• Farklı kredi tiplerine göre, dinamik provizyon ve gelire göre borçlanma sistemlerinin getirilmesi
• Tasarrufların ve uzun dönemli yatırımların gelişmesinin daha fazla teşvik edilmesi
Kamu finansmanında güvenilirliğinin korunması
• Süregelen mali konsolidasyona devam edilmesi. Risklerin ortaya çıkması durumunda uyaran
teşviklerin uygulamaya konulmasına hazır olunması
• Mali izlemenin, uluslararası standartlara uygun genel kamu hesaplarının ve tüm mali ve yarı-mali
faaliyetleri içeren kapsamlı mali politika raporlarının yayınlanması yoluyla geliştirilmesi
• Çok yıllı genel kamu harcaması tavanının benimsenmesi ve buna uyumun geliştirilmesi için çıktıların
şeffaf olarak rapor edilmesi
Yapısal değişmenin, verimlilik artışının ve kural temelli iş ortamına duyulan güvenin
geliştirilmesi
• İş yapmaya ilişkin genel düzenleme çerçevesinin geliştirilmesi, bunun daha öngörülebilir hale
getirilmesi ve OECD’nin ürün ve emek piyasası göstergelerinin kriter olarak kullanılması
• Firmaların büyüklüklerine göre, vergi ve sosyal sorumluluklarına ilişkin farklılıklarının fiili olarak
azaltılmasına devam edilmesi
• Formel sektörlerde modern istihdam biçimlerine ilişkin kısıtlamaların kaldırılması (yarı zamanlı iş,
taşeron şirketler vasıtasıyla istihdam, evde çalışma ve uzaktan çalışma gibi)
• Soysal güvenlik ağının güçlendirilmesi ve işsizlerin becerilerini arttırmaya yönelik yolların açılması
• Ülkenin tamamında düşük vasıflı işçilerin vergi oranının düşürülmesi ve kazanılmış gelir vergisine
yönelik kredi destek çeşitlerinin genişletilmesi
• Formel sektörlerde, kadınların istihdamını kolaylaştıran reformlar yoluyla, kadınların işgücüne
katılımların güçlendirilmesine devam edilmesi
• Henüz uygulama aşamasında olmayan, ancak yasalaşmış olan, devlet yardımı izleme sisteminin
uygulanması. Yapısal değişimlerden etkilenmiş olan işçiler ve KOBİler için destek programlarının
değerlendirilmesi ve en başarılı olan programa odaklanılması
• Orta vadede, farklı uygulama alanlarındaki yakıtlara uygulanan zımni karbon vergisi oranlarının
uyumlaştırılması
www.ozetkitap.com
OECD Yayınları
GELECEK 50 YILDAKİ POLİTİKA ZORLUKLARI
OECD EKONOMİK POLİTİKALAR ÇALIŞMALARI
TEMMUZ 2014 NO:9
Hazırlayanlar:
Henrik Braconier
Giuseppe Nicoletti
Ben Westmore
Jean-Luc Schneider (Ekonomi Bölümü, Politika Çalışmaları Şubesi Müdür Yardımcısı)
tarafından yayınlanmasına izin verilmiştir.
OECD
DAHA İYİ YAŞAMLAR İÇİN, DAHA İYİ POLİTİKALAR
www.ozetkitap.com
Anahtar mesajlar
• Finansal ve ekonomik krizin başlangıcından bu yana beş yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen
dünya ekonomisi, kilit bölgelerde kriz öncesi seviyelerinin altında kalan büyüme ile hala zayıftır. OECD
işsizlik oranları oldukça yüksektir ve bölgelerdeki üretim kapasitesi kötüleşmektedir. İyileşmeyi
desteklemek ve durgunluğun tekrarlanması riskini en aza indirmek için; para politikası tamamlayıcı
rolünü bir süre daha devam ettirirken, mali konsolidasyon da planla uyum içinde sürdürülmelidir.
Bunun dışında, finans sektöründe istikrarın arttırılması gerekirken hem OECD ülkelerinde hem de
yükselen ekonomilerde büyümeyi teşvik eden yapısal reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla
birlikte, söz konusu politikaların ekonomide güçlü bir toparlanmayı destekleyebilmesi için; krizden
dolayı potansiyel büyüme hızındaki düşüşün kalıcı olmasını engellemesi ve ekonomileri yukarıya doğru
yavaş yavaş çekmesi gereklidir.
• Krizin olumsuz etkileri zaman içinde yatıştıkça, önümüzdeki 50 yılda, ekonomik denge; gelişmekte
olan ekonomilere, özellikle Asya’da olanlara, doğru büyük ölçüde kayacaktır, bu durum 2060 yılına
kadar mevcut OECD alanı dışında yükselen ve OECD'ye üye olmayan ülkelerin dünya GSYİH’sından
aldıkları
payın
artışında
görülecektir.
Ekonomik
büyüme,
insanların
dünya
ekonomisi
ile
entegrasyonunu sağlayarak yoksulluktan kurtarmaya devam edecektir.
• 2060‘a kadar olan dönem için küresel büyüme beklentileri geçmişe nazaran vasat seviyede olacaktır;
OECD’de ve G-20’nin yükselen ülkelerinde GSYİH artışı 2010-2060 döneminde %2,7 oranında
beklenmektedir. Bu oran, 1996-2010 döneminde %3,4’dü. 2010-2060 döneminde küresel GSYİH’nın
yıllık ortalama %3 oranında artması beklenmektedir, bu da küresel GSYİH’da %350’lik bir artış
anlamına gelmektedir. Her ne kadar OECD ülkelerine nazaran yükselen ekonomilerdeki büyüme daha
sürdürülebilir olacaksa da, yavaş seyreden yakınsama süreci ve pek çok ülkedeki dezavantajlı
demografik koşullara bağlı olarak büyüme de yavaş olacaktır. Yaşlanmaya bağlı olarak potansiyel iş
gücünde ortaya çıkacak olan düşme, işgücüne katılımdaki ve istihdam oranlarındaki artış ile kısmen
telafi edilebilir. Bu bağlamda, GSYİH’daki gelecekteki kazançlar; esas olarak yenilik ve bilgiye dayalı
sermayeden kaynaklanan, toplam faktör verimliliği artışlarındaki kazançlara bağlı olacaktır.
• Özellikle Asya’daki büyüme, bu ülkelerde beklendiğinden daha önce ortaya çıkacak iklim değişikliğine
bağlı olarak oluşacak, çevre tahribatından dolayı olumsuz etkilenecektir.2060’a kadar Güney ve Güney
Doğu Asya’daki çevresel tahribat, genel senaryodan farklı olarak, GSYİH’yı %5’den daha fazla
düşürecektir.
• Küresel entegrasyon daha yavaş bir hızla olmakla birlikte devam edecektir. Diğer yandan ticaret
yoğunluğundaki artış önemli olacaktır ve 2060 değin, Avrupa bölgesinden Asya ve yükselen
ekonomilere yönelik ihracatın GSYİH’nın %15’ine çıkacağı ve Avrupa bölgesindeki toplam ihracatla aynı
hacimde olacağı beklenmektedir. Ülkelerin karşılıklı birbirine bağımlılığındaki artış, küresel şokların
bedellerinin paylaşılmasına neden olacaksa da, aynı zamanda dengesizliklere karşı küresel ekonomiyi
çok daha kırılgan bir hale getirecek ve belli ulusal politika araçlarının etkinliğini de sınırlandıracaktır.
Yükselen ekonomilerdeki becerilerin komposizyonu, sermaye yoğunluğu ve tüketim kalıpları yavaş
www.ozetkitap.com
yavaş OECD düzeyine yaklaştıkça bu ekonomilerdeki üretim yapıları da OECD ülkelerindekine
benzemeye başlayacaktır.
• Aksayan büyüme performansına neden olan koşullarla baş etmek için politika değişi gereklidir.
Ülkelerin büyüme performanslarını arttırıcı politikaları uygularken odaklanmaları gereken 4 anahtar
alan mevcuttur. Bunlar:
1.Küresel entegrasyonun hızlandırılması (göç hareketlerini desteklemek dahil)
2.Kurumların şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilmesi (demografik olanlar gibi)
3.İklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için karbon salınımının düşürülmesi
4.Özellikle gelecekteki küresel ekonominin itici gücü olan bilgi ekonomisinden mümkün
olduğunca faydalanılması
Aşağıda sıralanan geniş politika alanları dikkate alınmalıdır:
− Daha fazla çok taraflı ticaret ve yatırım anlaşması gerçekleştirmek ve işgücüne katılım ve
becerilerdeki açıkları kapatmak için göçü destekleyen politikalar ortaya koymak; bu politikaların
girişimci faaliyetlerini ve işgücü mobilitesini politikalar ile desteklenmesi gerekir (örneğin;
emekliliğin taşınabilir olması)
− Yaşam sürelerindeki uzamaya ve yaşlanan iş gücüne karşı iş gücü arzını korumak; sosyal
sigorta reformlarını hayata geçirmek ve emeklilik sistemlerini verimli ve demografik şoklara
karşı çok daha dayanıklı hale getirmek
− Eğitime ve becerilere olan güçlü talebin, ki bu talep özellikle artan beceri primleri ve çalışma
sürelerinin uzamasına bağlı olarak artmaktadır, ilgili ve uygun mesleklere yönelmesini ve
buluşmasını sağlamak
− Genç ve yüksek verimliliğe sahip şirketlerin haksız sınırlamalar olmaksızın yeniliğe teşvik
edilmeleri ve hızla yayılmalarını sağlamak; gerekli ürün ve emek piyasası düzenlemeleri
gerçekleştirmek (örneğin; Ar-Ge destekleri ve fikri mülkiyet hakları alanlarında )
− Emisyon-yoğun altyapıya bağlı bir üretim yoluna kilitlenmekten kaçınmak ve temiz bir
kalkınma yoluna doğru geçişi teşvik etmek; erken harekete geçerek büyümeyi yavaşlatan
çevresel zararları engellemek. Bunun başarılabilmesi için, fosil yakıt sübvansiyonları reformu
ve uygun karbon fiyatlama politikasını içeren politika demeti uygulamalarının amaca yönelik
önlemlerle tamamlanması gerekir.
• Bazı durumlarda, büyüme öncelikli politikalarla diğer politik hedefler arasında çelişki olabilir.
Örneğin, lise öğretimine yönelik yatırımlardaki artış sadece kamu fonları ile finanse edilirse, 2060’da
OECD ülkelerinde kamu harcamaları GSYİH'nın ortalama %1’ine kadar yükselebilir. Krizden
kaynaklanan hâlihazırdaki mali sıkıntılar ile yaşlanmadan ve ülkelerarasındaki vasıflı işgücünün yüksek
mobilitilesinden kaynaklanan mali baskılardan dolayı; lise ve sonrası eğitiminden yararlananların bu
hizmet maliyetinin büyük kısmını ödemesini sağlayacak reformlara ihtiyaç vardır.
www.ozetkitap.com
• Bazı durumlarda da, büyüme ile diğer politika hedefleri arasındaki çelişki daha derin olabilir. Büyüme
süreci giderek bilgi ve beceri yoğun oldukça, büyüme sürecinin kendisi toplum içinde artan gerilimler
ve eşitsizliklere neden olabilir. Hâlihazırda OECD ülkelerinde kazanca yönelik eşitsizliğin 2060 yılında
%30’dan fazla artması beklenmektedir. Yani OECD ülkelerinde ortalama kazanç eşitsizliği seviyesi,
günümüzde ABD’deki gelir eşitsizliği seviyesine eşit olacaktır. Ayrıca, gerek firmalar gerekse yükselen
ekonomiler arasında yapısal dönüşüm devam edecek (örneğin, düşükten yüksek verimliliğe ve
kirleticilikten daha az kirleticiliğe doğru) ve dolayısıyla çalışanların refahının yeniden düzenlenmesi
gerekecektir. Eğer bu artan eşitsizlikler ve maliyet farklılıkları ile mücadele edilemezse, bu durum
büyümeyi ve istikrarı olumsuz etkileyecektir.
• Ancak söz konusu gerilim ve eşitsizliklerle mücadele etmekte kullanılacak ulusal kamu politikalarının
gücü bazen çok sınırlı olabilmektedir. Örneğin; bazı bölgelerde, söz konusu zorluklar veya kısıtlar
özellikle maliye politikalarında ortaya çıkabilmekte, diğer başka bölgelerde ise, geleneksel yeniden
dağılım politikaları ve araçlarını uygulamak çok maliyetli ve zor olmaktadır. Bunun nedeni, küresel
düzeyde artan ticaret ve sermaye akımları entegrasyonuna derinden bağlı olan ülkelerarası vergi
tabanlarının değişmesidir.
• Bu politika çelişkileriyle baş etmek, eşitsizlik ve uyum maliyetlerini azaltmak için çok geniş bir politika
yelpazesi kullanmak gerekir. Şöyle ki;
- Eğitimdeki fırsat eşitliğinin arttırılması: Bu amaçla, erken yıllarda ve muhtemelen hayat boyu
öğrenme girişimleriyle ilgili özellikle kamu kaynaklarına odaklanmak. Yukarıda belirtildiği gibi,
orta ve lise eğitiminin finansmanına ilişkin reformlara ihtiyaç vardır.
- Sermaye ve emeğin hareketliliğini arttırmaya yönelik vergi ve refah sistemleri düzenlemelerinin
yapılması: Örneğin; vergilendirmenin taşınmaz faktörlere doğru kaydırılmasına (gayrimenkul ve
doğal kaynaklar çıkarımı gibi); istihdam yönetmelikleri, fayda sistemleri, çalışanların
mobilitesini destekleyecek aktivasyon politikaları ve iş kolları ile becerilerin daha iyi seviyede
eşleştirilmesine; yönelik reformlar gerçekleştirilmelidir.
- Refah sisteminin genişletilmesi: Bu amaçla, bireysel şoklara ve makro ekonomik risklere karşı
güvencelerin sağlanmalı ve aynı zamanda bu güvencelerin sürdürülebilirliği de temin
edilmelidir.
• Bu durumda şöyle bir politik açmazla karşı karşıya kalınabilir: vergi gelirleri taşınmaz faktörlere doğru
kaydırılırken; büyüme sürecinde söz konusu taşınmaz faktörlerin rolünün giderek daralması ve bunun
yerini maddi olmayan varlıklar olan bilgi ve becerinin almasına bağlı olarak vergi gelirlerinin düşme
eğiliminde olmasıdır.
• Ülkelerarasındaki sınırsız/ölçüsüz rekabetin ve koordinasyon uyumsuzlukların olduğu bölgelerde,
küresel refahın artması için, küresel koordinasyon ve işbirliğinin önemi çok daha fazla artacaktır.
Örneğin; iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik politikaların küresel seviyede sürdürülmesi
gerekliliği açıktır. Diğer yandan, bilgi temelli varlıklara duyulan ihtiyacın sermayenin büyüme sürecinde
giderek artacak olması, aşağıdaki konularda uluslararası koordinasyon ihtiyacını da arttıracaktır.
www.ozetkitap.com
Bunlar;
- Çok yönlü ticaret ve sermaye akımlarında liberalleşme, bölgesel ticaret anlaşmalarından daha
büyük faydalar sağlamaktadır.
- Vergi tabanının mobil olduğu alanlardaki iş birliğinin olmaması negatif dışsallıklara yol açabilir.
Örneğin: çevre kirliliği alanında, düşük vergilerin olduğu yerde çevre kirliliğine artarken diğer
yerlerde farklı uygulamalar olabilir. Bu sorun, uluslararası koordinasyonun potansiyel
faydalarını arttıracaktır.
- Büyüme için bilgi tabanlı sermayenin artan önemi, sermayenin uluslararasılaşmasıyla birlikte,
çeşitli durumlara yol açmaktadır. Tek tek ülkelerdeki bilim ve teknoloji teşvikleri temel
araştırma desteklerini düşürebilir. Bilgi-yoğun çokuluslu firmaların küresel ekonomide daha
büyük bir rol oynayacak olmaları nedeniyle, fikri mülkiyet hakları ve rekabet kurallarının
uygulanmasına yönelik daha fazla küresel işbirliğine ihtiyaç duyulacaktır.
- Artan ticaret entegrasyonunu her şeyden önce ülkelerarasındaki iş döngülerinin uyumlu
olmasına neden olacak ve buna bağlı olarak uluslararası koordinasyondan her ülke fayda
sağlayacaktır. Yine de politika yapıcıların, daha büyük bir pay ile ortaya çıkmakta olan yükselen
ekonomilerle birlikte, gittikçe artan şekilde çok kutuplu hale gelen dünya ekonomisi gerçeğine
ilişkin çalışmalar yapmaları gerekecektir. Bu da genellikle farklı perspektif ve politika öncelikleri
ile birlikte anahtar paydaşların sayısını arttıracak şekilde koordinasyonu çok daha karmaşık bir
hale getirecektir.
1. Giriş
1. Dünya finansal ve iktisadi krizinin ardında beş yıl geçti ve dünya ekonomisi hala zayıf bir surumda.
Şöyle ki; dünyadaki pek çok kilit bölge hala krizin yarattığı kayıpları tamamen telafi edemediği gibi kriz
öncesi kalkınma düzeyinin de altında performans göstermektedir. OECD bölgesinde işsizlik, hala çok
yüksektir ve verimlilik artışı da oldukça düşüktür. Krizden hemen sonra kürsel ekonomiye katkıda
bulunmuş olan pek çok yükselen ekonomide büyüme günümüzde yavaşlamıştır. Ekonominin iyileşme
yolu, kısmen konjonktürel kısmen de krizin yol açtığı çok daha uzun dönemli zorluklardan kaynaklanan
kısıtlarla döşelidir.
2. Krizin derinliğinin ve uzun sürmesinin pek çok nedeni mevcuttur1; fakat krizi besleyen gerginliklerin
ve dengesizliklerin kaynaklandığı eğilimler, çok ciddi temel politika değişimleri olmadığı takdirde,
önümüzdeki dönemde de devam edecek gibi gözükmektedir. Bu eğilimleri şöyle ifade edebiliriz;
birincisi demografik eğilim: yaşam süresinde, bugüne kadar eşi görülmemiş, artış ve doğurganlığın
düşük kalması. İkinci eğilim: cari işlemlerdeki birikmiş dengesizlikler. Üçüncü eğilim: teknolojik
gelişmenin yüksek vasıflı bireyleri mükâfatlandırılmasına bağlı olarak artan gelir kutuplaşmaları. Benzer
şekilde OECD üyesi olmayan ülkelerin artan önemi ve küreselleşme, önümüzdeki dönemde de devam
1
Bunlar arasında, ülkeler ve sektörler arasındaki eşitsizliklerin aşırı ve karmaşık birikimleri; artan küresel finansal bağımlılık; etkili
ve kapsamlı bir şekilde politika zorlukları ile mücadele edebilecek ulusal, bölgesel ve küresel kurumların eksikliği; sayılabilir.
www.ozetkitap.com
edecektir ve buna bağlı olarak ticaret ve yatırım partnerleri arasındaki ilişkilerde de karşılıklı bağlar
artacak ve küresel arz zincirleri genişleyecektir. İktisadi bağların karşılıklı olarak gelişmesi, bir yandan
küresel genişlemeyi olumlu yönde etkileyecekken, aynı zamanda herhangi bir yerde çıkan krizin hızla
başka yerlere de sirayet etmesine neden olacaktır. Ayrıca, iktisadi krizlerin dışında olup ama gelecek
büyüme ve refahımız açısından temel olan bir başka konu da; küresel düzeyde çevresel kirlenme ile
nasıl baş edeceğimizdir. Bu eğilimlerin ne yönde gelişeceği ve birbiriyle olan ilişkilerini doğru
değerlendirmek, bizlerin gelecekte karşılaşacağımız zorlukları, riskleri ve fırsatları anlamamızda çok
yardımcı olacaktır.
3. Önümüzdeki elli yıl boyunca yukarıda değinilen zorluklar ile nasıl baş edeceğimize yönelik ulusal,
bölgesel ve küresel düzeydeki politikalar, bu raporun temelini oluşturmaktır. Bu rapor, OECD
bünyesinde son zamanlarda yeni geliştirilen modelleme araçlarını kullanarak ve senaryo analizleriyle
uzun dönemde OECD ve OECD üyesi olmayan ülkelerin (147 ülke) karşılaşacağı temel zorlukları
değerlendirmeye yönelmiştir. Analiz, OECD Economic Outlook‘a dayanan temel senaryo üzerine
kurulmuştur (OECD ülkeleri, OECD üyesi olmayan G-20 ekonomileri kapsamaktadır). Ayrıca diğer 105
ülke için uzun vadeli projeksiyonlar -regresyon analizi ve JMO simülasyonlara dayalı analizleryapılmıştır. Ayrıca yardımcı projeksiyonlarla -teknoloji, eşitsizlik, beceri oluşumu, göç ve çevre gibiekonomik bakışta yer almayan konularla ilgili ek boyutlar açığa çıkarılmıştır. Politika yapıcıların geçmiş
eğilimlerini
gelecekte
de
devam
ettirecekleri
varsayılmıştır.
Verilerdeki
ve
değişkenlerdeki
belirsizliklerden dolayı, kullandığımız bu senaryo; bir öngörü olarak değil, daha ziyade gelecekte
karşılaşacağımız zorlukları sistematik bir şekilde değerlendirme ve düşünebilme imkânını taşımaktadır.
Bu bağlamda, sayısal tahminler sadece olası zorluklar hakkında fikir vermesi amacıyla sunulmaktadır2.
4. Bu raporun amacı, küresel ekonomiyi sürdürülebilir bir patikaya oturtmak için yukarıda söz ettiğimiz
eğilimlerden en iyi şekilde faydalanabilme doğrultusunda, uluslararası ve ulusal politikaların nasıl
yeniden oluşturulacağına odaklanarak, geleceği sistematik bir şekilde düşünebilmemizi sağlayacak çok
boyutlu bir çerçeve oluşturmayı hedeflemektedir. Bu çerçeve ve merkezi senaryo aynı zamanda,
politikaların çok boyutlu etkilerini -örneğin büyüme, eşitlik, mali ve çevresel istikrar gibideğerlendirmek için de kullanılabilir. Nihai olarak, sağlam politika tavsiyesinin yapılamadığı durumlar
da tartışmaya açık olarak işaret edilmiştir.
5. Kısacası bu analizin nihai hedefi; ekonomik yapıların uzun dönemde geçireceği olası değişimleri göz
önüne alarak ve çok boyutlu politika hedefleri çerçevesinde, bir politika rehberi önermektir. Odağımız;
bu raporun ışığı ve analizlerinden yola çıkarak, yapısal politika alanında yeni ve gözden geçirilmiş
tavsiyelerin ortaya konulmasıdır. Dolayısıyla dönemsel dalgalanmaları istikrara kavuşturacak spesifik
politika tavsiyeleri veya bu rapor kapsamıyla ilgili olmayan konuların altı çizilmemiş, üzerinde fazla
durulmamıştır (Kutu 1). Ayrıca finansal sektörün gelişmesine ilişkin konular da bu raporda yer
almamaktadır. Bu konuda ilave raporlara bakılabilir3.
2
Senaryoların tasarlanmasında kullanılan veriler en son 15 Nisan 2014 tarihindedir. Bu, gelişmekte olan ekonomiler için mevcut
PPP (Public-Private Partnerships) güncellemelerin analizlerde yer almadığı anlamına gelmektedir.
3
Cournede et al. 2014.
www.ozetkitap.com
Kutu 1. Bu çalışmada ele alınmamış olan konular
Bu çalışmanın geniş kapsamlı yaklaşımına rağmen (bu nedenle) belli sınırlamalara gidilmiştir. Özellikle
bu rapor şu konuları kapsamamaktadır:
• Konjonktürel dalgalanmalar; örneğin kısa dönemli istikrarı sağlayıcı politikalar.
• Son krizden alınan dersler doğrultusunda finansal sektörün nasıl gelişeceğine ilişkin düzenleme
sistemlerinin neler olacağı. Dolayısıyla, finansal sektörün yapısı ve küresel düzeyde finansal bağlar bu
raporda analiz edilmemiştir. Bunun temel nedeni ise, finansal sektörü ekonominin diğer kısımlarına
bağlayan modelleme araçlarının henüz yeterli olmamasıdır.
• Güçlü kurumsal alt yapılarının olmamasına bağlı olarak düşük büyüme gösteren (buna “orta gelir
tuzağı” denilmektedir) bazı yükselen ekonomilerin karşılaştıkları riskler.
• OECD ve G-20 üyesi olmayan ülkelerin karşılaştıkları zorlukları ve politika gündemleri. Özellikle güçlü
büyüme potansiyelleri ve aynı zamanda ciddi politika zorlukları bulunmasına rağmen gelişmekte olan
ülkeler bu raporun dışında kalmıştır.
• Tek tek ülke deneyimleri ve konuları da bu raporun dışındadır. Rapor ağırlıklı olarak geniş küresel
veya bölgesel eğilimler, konular üzerine odaklanmıştır.
• Çeşitli dışsal faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilecek radikal anlamda alternatif politika senaryoları
da içerilmemiştir. Rapor esas olarak, merkezi senaryo çerçevesinde ortaya çıkabilecek gerilimleri ve
belli politikaların bu gerilimleri nasıl gidereceği konuları üzerinde durmaktadır.
• Küresel ekonomide uzun dönemde değişmesi beklenmeyen konular üzerinde de politika
tavsiyelerinde bulunulmamıştır. Daha ziyade, rapor çerçevesi ve konuları ile ilgili politikalar ve
senaryolara yer verilmiştir.
6. Önümüzdeki on yıllar içinde ulusal politika yapmanın koşulları çok ciddi biçimde değişecektir. İktisadi
büyüme yavaşlayacak ve artan bir şekilde yenilik ve bilgi bazlı varlıklara daha bağımlı hale gelecektir;
böylece gerek gelir grupları arasında gerekse ülkelerarasında ekonomik eşitsizlikler artacaktır. Büyüme
ve eşitlik arasındaki gerilim/çelişki; küresel entegrasyon ve bilgi temelli faaliyetlerde artan uluslararası
rekabetin geleneksel (vergi ve transferlere dayalı) yeniden dağılım politikalarının kullanımının
zorlaştırmasından dolayı, daha da keskinleşecektir. Fırsat eşitliğini arttırmaya yönelik politikalar izlemek
(örneğin, eğitim ve meslek edindirmede) büyüme ve eşitsizlik arasındaki çelişkiyi azaltabilir ancak bu
tür politikaların vergi tabanının giderek eridiği ve mali harcamaların giderek arttığı bir ortamda
uygulanacak olması çelişkiyi devam ettirecektir. İktisadi entegrasyon ilerledikçe sınırlar arası karşılıklı
bağımlılık da artacaktır. Bu durumun pek çok yansıması mevcuttur. Birincisi, iktisadi şokların etkileri
ticaret partnerlerinin hepsi tarafından paylaşılacaktır. Dolayısıyla tek tek ülkeler için belirsizlik ve risk
www.ozetkitap.com
nispeten azalacaktır. Aynı zamanda politikaların uluslararası taşma etkileri de artacaktır, hatta belli
durumlarda bu daha da gelişmiş bir uluslararası politika koordinasyonuna neden olacaktır.
7. İlave olarak, iklim değişikliğine bağlı olarak çevresel baskılar, büyüme üzerinde giderek artan bir
tehdit olarak varlığını sürdürecektir. Sera gazı salınımının küresel doğası göz önüne alındığında bunun
azaltılmasına yönelik çabaların küresel düzeyde koordine edilmesi gerekir
8. Politikanın uluslararası düzeyde koordinasyonuna olan talep artarken, politika yapıcılarının karşı
karşıya olduğu önemli olgulardan birisi de; yükselen ekonomilerinin dünya ekonomisindeki payının
artmasıyla birlikte, dünyanın giderek çok kutuplu bir hale gelmesidir. Bu durum ise, uluslararası
koordinasyonu daha da karmaşık ve zor hale getirmektedir. Çünkü taraflar gerek perspektifleri gerekse
politika öncelikleri açısından artacaktır 4 . Ayrıca kısa dönemde geçmiş krizin olumsuz kalıntıları söz
konusu uluslararası koordinasyonu hem acil kılmakta hem de zorlaştırmaktadır. Bu gerilimlerin
üstesinden gelebilmek; göçler, sera gazı emisyonları, fikri mülkiyet haklarının yönetimi, cari hesap
dengesizlikleri gibi, çok önemli küresel yayılma etkileri olan olguların başarılı bir şekilde yönetilebilmesi
için hayati önemdedir.
4
Olumlu açıdan bakılırsa, ülkelerin gelir düzeyinin yakınsaması koordinasyonu kolaylaştıracaktır.
www.ozetkitap.com
2. 2010-60 Merkezi senaryodaki temel gelişmeler:
Kutu 2. Başlıca eğilimler
• Dünya ekonomisinin dengesi özellikle Asya’daki yükselen ekonomilere doğru kaymaya devam
edecektir. 2060’ta OECD dışı ekonomilerin küresel GSYİH içindeki payı, OECD ülkelerinin bugünkü
payından çok daha büyük olacaktır. Küresel GSYİH hızındaki artışın; 2014-2030 arasında yıllık ortalama
%3.6 olup 2030-2060 arasında yıllık ortalama %2.7‘ye düşeceği öngörülmektedir. Bu düşüşün nedeni;
yakınsamadaki
yavaşlama, beşeri sermaye stoklarındaki artışının yavaşlaması ve işgücünün
daralmasıdır. Esas riskler; verimlilik artışındaki ve eğitimdeki düzeyindeki gelişmelerdeki belirsizlik ile
OECD ülkelerine göçün yavaşlamasıdır.
• Merkezi senaryoya göre, küresel ticaret entegrasyonu artmaya devam edecek fakat geçmiş yıllara
göre bu artış daha düşük hızda olacaktır. Ticaret desenlerindeki kayma ekonomik dengedeki kaymayı
yansıtmaktadır. Şöyle ki; OECD dışı ülkelerin ihracatı 2012 yılında dünya toplam ihracatının %35’i iken
2060 yılında bu oran %56’ya yükselecektir. Uzmanlaşma alanındaki gelişme ise, yükselen ülkelerde
beceri düzeyinin artması şeklinde olacaktır. Örneğin; Çin ve diğer Asya ülkelerinin elektronik ve
hizmetler sektöründe uzmanlaşması, diğer yandan OECD ülkelerinde imalat sektörünün daralması
beklenmektedir. Küresel katma değer zincirleri ise gelişmeye devam edecektir.
• Merkezi senaryoya göre, sera gazı salınımının 2010-2060 yılları arasında iki katına çıkması
beklenmektedir. Bu gelişmenin iktisadi çıktıyı etkileyeceği ve merkezi senaryo ile kıyaslandığında 2060
yılında muhtemelen küresel GSYH’yı
%1,5 oranında azaltacağı beklenmektedir. Sera gazı salınım
etkilerinin bölgelere göre farklılaşacağı ve bundan en kötü etkilenen bölgelerin (Güney ve Güney doğu
Asya) GSYIH’sında %5’e kadar varan düşüşler olacağı, diğer yandan bazı bölgelerin merkezi senaryoda
öngörüldüğünden daha hızlı GSYİH artışı yaşayacağı düşünülmektedir.
• Kazanç eşitsizliklerinin ise, 2060 yılına kadar OECD bölgesinde %30 diğer G-20 ülkelerinde ise
kabaca %20 artması beklenmektedir. Bunun anlamı; 2060 yılında ortalama bir OECD ülkesindeki
eşitsizlik düzeyi hâlihazırda ABD’de yaşanan eşitsizlik düzeyi ile aynı olacağıdır.
• Mali gereksinimlerin ise artan emeklilik, sağlık ve eğitim harcamaları baskısı sonucu 2060 yılında
ortalama bir OECD ülkesi GSYİH’sının %7sine kadar çıkacağı öngörülmektedir. Buna ilaveten OECD
ülkelerinin karşılaşacağı bir diğer mali risk, azalan göçe ve esnek/oynak vergi tabanlarına bağlı olarak
vergi gelirlerinin düşmesidir. Küresel cari işlem dengesizlikleri ise, çok ciddi mali ve yapısal reformlar
yapılmadıkça orta vadede artmaya devam edecektir.
www.ozetkitap.com
10. Burada açıklanan merkezi senaryo, makro ekonomik gelişmeleri, ticaretteki gelişmeleri, sera gazı
salınımını ve gelir eşitsizliklerini içeren bir modeller setinden oluşmaktadır. Merkezi senaryonun
oluşturulmasında kullanılan söz konusu modeller Kutu 3’de yer almaktadır.
Kutu 3. Merkezi senaryo ve modelleme tabanı
İleriye-dönük senaryolar; her birisi bir veya birden fazla anahtar değişkeni tanımlayan model setleri
kullanılarak oluşturulmaktadır (aşağıdaki şekilde her model ve açıkladığı değişken bir daire içinde
gösterilmektedir). Modeller birbirine, bir modeldeki içsel çıktının diğer modeldeki dışsal girdiyi
oluşturacak şekilde bağlarla bağlanmıştır. Tüm modeller aynı zamanda dışsal girdilere (örneğin
politikalar gibi) bağımlıdır.
Uzun dönemli büyüme projeksiyonları
Önce, OECD ve OECD dışı G-20 ülkesi için uzun dönemli büyüme senaryosu geliştirilmiştir: Bu senaryo
hem ekonominin arz cephesini hem de ulusal tasarruflar, yatırımları ve cari işlem dengelerini
içermektedir. Bu raporda kullanılan merkezi senaryo, 2014 OECD Economic Outlook No.95 ile aynıdır
ve varsayılan gelecekteki politika değişimlerine dayanmaktadır. Bunlar aşağıdaki gibidir:
• 2030’a kadar iş gücüne katılım oranları, günümüzdeki emeklilik reformları ve yaşlı işçilerin katılım
oranlarına göre ayarlanmıştır. 2030 sonrası yaşam beklentisi içinde aktif çalışma hayatının payının sabit
kalacağı varsayılmıştır, dolayısıyla emeklilik yaşının yaşam beklentisine endeksli olacağı kabul
edilmiştir.
• Gayri safi genel borç düzeyi; GSYİH’sının %60’ından fazla olan ülkelerde, maliye politikasının borç
düzeyini %60’a çekeceği varsayılmıştır. Bu eşikte veya eşiğin altında borcu olan ülkelerde ise, maliye
politikası bu oranı sabitleyecek şekilde ayarlanmıştır. Kamu bütçesi üzerinde nüfusun yaşlanması,
sağlık harcamalarının ve eğitim harcamalarının artmasından doğacak olan potansiyel etkiler bu
modelde açık bir şekilde kapsanmamıştır (ancak bunlar hakkında modelde olmasa da öngörülerde
bulunulacaktır).
• Ürün piyasaları ve ticaret düzenlemelerinin, bunların kısıtlı olduğu ülkelerde, 2011 yılında OECD
ülkelerindeki ortalama standartlara yakınsayacağı kabul edilmiştir.
• OECD dışı G-20 ekonomilerinde, sosyal korumaya ilişiklin kamu harcamalarının zaman içinde artacağı
ve ortalama bir OECD ülkesindeki düzeye çıkacağı varsayılmıştır. Bu artış, aşağı yukarı GSYİH’nın
%4’üne eşit olacaktır.
• Eğitime katılımın artışı devam edecek ve ülkeler arası yakınsama olacaktır; bu sürenin uzun dönemde
18 yıla çıkacağı kabul edilmiştir.
• Finansal piyasalardaki derinleşme ile birlikte krediye ulaşılabilirliğin genişlemesi varsayılmıştır. Kredi
imkânlarındaki artış hızının yükselen ekonomilerde çok daha hızlı olacaktır.
www.ozetkitap.com
• Uzun dönemli büyüme projeksiyonlarındaki çıktılar, merkezi senaryodaki diğer farklı boyutları içermek
için kullanılacaktır.
•Kullanılan ticaret ve uzmanlaşma modeli, OECD Economic Outlook’undaki uzun dönemli büyüme
senaryosu ile uyumlu olarak ikili ticaret ilişkilerini göstermek için kullanılmıştır. Bu model iki kısımdan
oluşmaktadır: 147 ülkeyi/bölgeyi kapsayan bir makro ekonomik büyüme modeli (MAGE) kısmı ve
MAGE senaryosunun diğer 105 ülke/bölgeye tamamlayan kısım. Bu uzun dönem senaryoları daha
sonra detaylı birçok sektörlü genel denge modeline uyarlanmıştır (MİRAGE-E); bu model ülkelere ve
sanayiler arası üretim, uzmanlaşma, ticaret, fiyatlar ve ücretlere göre simule edilmiştir. Politikaya ilişkin
varsayımlar ise, hali hazırda yürürlükte olan ticaret anlaşmalarının devam edeceği yönündedir.
• ENV-büyüme ve ENV-bağlantılar modelleri, uzun dönemli büyüme ve ticaret senaryolarıyla uyumlu
olacak şekilde sera gazı salınımlarını tahminlemek için kullanılmıştır. Bu modeller yukarıdaki MAGE ve
MIRAGE gibi kurulmuştur (bir makro kısmı vardır ve bir de genel denge modeli vardır). Ancak sera gazı
salınımı ve çevresel etkileri yüksek olan sektörlere odaklanılmıştır. Ölçümler MAGE ve MIRAGE
modelleri ile aynı yöntemle yapılmıştır.
• Kazanç eşitsizliğini yansıtan bir denklem gelecekteki kazanç farklılıkları senaryosunu oluşturmak
üzere kullanılmıştır, bu denklemin girdileri OECD uzun dönem senaryosundan elde edilmiştir.
,
2.1. Gelecek elli yıl içinde küresel büyüme yavaşlayacak
11. OECD (2014) raporunda detaylı olarak tartışıldığı gibi, küresel finansal ve ekonomik krizden çıkış
zayıf olmuştur. Yükselişi ve ardından gelen krizi besleyen pek çok eğilim hala devam etmektedir ve bu
durum iyileşme sürecini yavaşlatmaktadır. Aynı zamanda kriz; düşük yatırımlar, yüksek işsizlik ve zayıf
kamu finansmanı gibi etkilerle uzun dönemli tahribatta bulunmuş ve bu durum ülkelerin geleceğe
www.ozetkitap.com
ilişkin beklentilerini zayıflatmıştır. Krizden çıkışı/iyileşmeyi desteklemek ve süregelen durgunluğun
risklerini minimize etmek için para politikasının bir süre daha tamamlayıcı olması ve aynı zamanda mali
konsolidasyonun planlarla uyumlu bir şekilde yürütülmesi gereklidir. Ayrıca özellikle Japonya, Euro
bölgesi ve pek çok yükselen ekonomide büyümeyi geliştiren yapısal reformlara ihtiyaç vardır.
Bankaların yüksek sermaye ihtiyaçlarının karşılanması ve özel sektöre kredi imkânları, finansal istikrarı
destekleyecek, en azından OECD ülkelerinde uzun dönemli büyümeyi geliştirecektir. Buna ilaveten, bu
tür politikalar krizden dolayı düşmüş olan potansiyel büyüme trendinin yükselmesini, dolayısıyla zaman
içinde durgun ekonomik performansın düzelmesine yardımcı olacaktır.
12. Uzun dönemli bir perspektifte ise, her ne kadar hızlı büyüyen OECD dışı ekonomilerin küresel
çıktıdaki artan payı yavaşlamayı kısmen azaltsa da, OECD ve OECD dışı ekonomilerdeki potansiyel
büyüme 2060’a kadar yavaşlayacaktır. Küresel GSYİH, 2010-2060 arasında aşağı yukarı %350
artacaktır ve söz konusu büyüme esas olarak yükselen ekonomilerden kaynaklanacak dolayısıyla
ekonominin ağırlık merkezi daha da Asya’ya doğru kayacaktır. 2060’da OECD dışı ülkelerin dünya
GSYİH’sındaki payı, günümüzdeki OECD payından çok daha yüksek olacaktır. Genel olarak OECD ve
G-20 ülkelerindeki büyümenin yavaşlaması 3 temel faktöre bağlıdır:
1. Ar-Ge yoğunluğunun artışındaki zayıflamaya bağlı olarak, pek çok ülkede toplam faktör verimliliği
artışının yavaş olacağı beklenmektedir. OECD’de ortalama yıllık toplam faktör verimliliğinde büyümenin
2030’da %1,1, 2040’da %1 ve 2050’de %0,9 gibi düşen bir trend izleyeceği tahmin edilmektedir. Son
yıllarda çok hızlı büyüme kaydeden bazı OECD dışı ülkelerdeki toplam faktör verimliğindeki büyüme, bu
ülkelerin kişi başına gelirleri OECD ülkeleri düzeyine yaklaştıkça, daha keskin bir düşüş gösterecektir.
2. Her ne kadar eğitime katılım düzeyindeki artışlar devam edecekse de, merkezi senaryoda bu artışın
hızı yavaşlamıştır. Beşeri sermaye artışındaki beklenen bu yavaşlama, eğitim yatırımlarının sabit
getiriye sahip olduğu tezi ile de uyumludur.
3. Demografik alanda ise, artan katılım oranları, azalan bağımlı çocuk sayısı ve yaşlı vatandaşların
payındaki azalış giderek ortadan kalkacaktır. Toplam nüfus içindeki çalışma yaşındaki nüfusun payı,
Japonya’da 1990’larda düşmeye başlamış ve OECD’de tepe noktasına ulaşmış, Çin’de artması durmuş,
Hindistan’da ise 2050 yılına kadar artması beklenmektedir. 2010 ile 2060 arasında OECD nüfusunun
%17 artması beklenmekte fakat çalışma yaşındaki nüfusun (15-74 yaş) %7 düşeceği beklenmektedir.
Merkezi senaryo, artan yaşam beklentisiyle uyumlu olarak, çalışma yıllarının uzatılmasına yönelik emek
piyasası ve emeklilik reformlarının yapılacağı varsayılmıştır. Ancak senaryoda varsayılan bu reformlar,
OECD’de işgücüne katılım oranını %2,4 puan yükseltecekse de ortalama bir OECD ülkesinde emeğin
kişi başına GSYİH’daki artışa katkısı dönem içinde sıfıra yakın olacaktır ve OECD dışı G-20 ülkelerinde
ise bu katkı negatife dönecektir.
www.ozetkitap.com