dan getirilen yeni düzenlemeyle, projeler TEDAŞ yerine bölgelere yapılabiliyor. Fakat bu da maliyetlere pek etkili olmayacaktır. Ayrıca bölgelerin de belli bir süre mekanizmaya alışmaları gerekebilecektir. Bu da yeni bir zaman kaybına yol açacaktır. Özellikle de başvuruların fazla olduğu bölgelerde! 2011 yılında çıkarılan lisanssız elektrik üretimi yönetmeliği ile 2012 yılında çıkarılan lisanssız elektrik üretimi tebliği ile bu alandaki yatırımlar ilk olarak hayatımıza girmiş, 2013 Ekim ayındaki yenilenmelerle de bu yatırımlar iyice hızlanmıştır. Bununla birlikte, yatırımlar hızlanmasına rağmen, özellikle başvuru aşamasında yatırımcılar birtakım sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Aşağıda bu sorunlar ve çözüm önerilerinden bahsedilmektedir. Trafo Kapasiteleri: Lisanssız proje başvurularının yapılacağı trafo merkezlerinin maksimum kapasiteleri net olarak belirli değildir. Yönetmelikte, dağıtım şirketleri tarafından TEİAŞ’a sorulmadan güneş ve rüzgar başvurularına tahsis edilecek 2 MW’lık trafo sınırlaması, bazı dağıtım bölgelerinde ciddi oranda aşılmıştır. Yatırımcılar bazı trafolarda 3040 MW’lık başvurular yapmışlardır. Dağıtım şirketleri 2 MW’ı geçen durumlarda TEİAŞ’a sormakta ve TEİAŞ’ın cevabı beklenmektedir. Bu durum maalesef yatırımlarda gecikmelere yol açmaktadır. Örneğin, Ekim ayında yapılan başvuruların, dağıtım şirketi tarafından incelenip TEİAŞ’a sorulması ve gerekli cevabın gelmesi Mart ayını bulmuştur. TEİAŞ’ın verdiği ekstra kapasiteler yapılan bütün başvuruları kapsayacak seviyede de değildir. Ayrıca, yatırımcılar hangi trafolara yeni başvuru yapıp yapamayacağını bilememektedirler. Çözüm olarak, TEİAŞ’ın lisanssız yatırımlar için hangi trafo için maksimum kaç MW’lık başvuruya izin vereceğini önceden açıklaması uygun olacaktır. Buna göre yatırımcılar hangi bölgeye yeni başvuru yapıp yapmaması gerektiğini görebilecektir. Bu sayede de risklerini azaltabileceklerdir. Küçük Projeler: Lisanssız yatırımlar ciddi belge ve izin prosedürüne maruz kalmaktadırlar. Bu durum ciddi zaman kaybına ve para harcanmasına sebep olmaktadır. Büyük yatırımlar için zaman kaybı ciddi sorunlar oluşturmasına rağmen, maddi kayıplar nispeten karşılanabilir düzeydedir. Bununla birlikte, çatı tipi evsel projeler başta olmak üzere küçük ölçekli yatırımlarda maddi harcamalar oldukça fazla tutmaktadır. Özellikle prosedür içerisinde yer alan TEDAŞ projesinin maliyeti, sistem içerisindeki ekipman maliyeti kadar olabilmektedir. Bu ayın başında TEDAŞ tarafın- Çözüm olarak, belli bir kurulu güce kadar (örneğin 11 kW) yapılacak olan başvurularda prosedürlerin azaltılması; örneğin geniş çaplı proje yerine sadece dağıtım şirketi izninin projenin kabulü için yeterli olması önerilebilir. ÇED Gerekli Değildir Belgesi: Lisanssız süreci içerisinde gereken ve Çevre İl Müdürlükleri’nden alınması gereken bu belgenin alınmasında bazı şehirlerde sıkıntı yaşanmaktadır. İl Müdürlükleri daha önceden yatırımcılardan alınması istenmeyen birtakım belgeler talep etmektedirler (topoğrafik harita, aplikasyon krokisi vs). Ayrıca, bu belgeler kimi şehirlerde istenirken kimi şehirlerde de istenmemektedir. Çözüm olarak, güneş projeleri için zaten YEGM tarafından 1 MW için 20 dönüm üzeri başvuru kabul edilmezken, dolayısıyla bütün başvurular 20 dönüm altı olması gerekirken ve 20 dönüm altı başvurular için ÇED belgesi alınma zorunluluğu yokken, ÇED Gerekli Değildir Belgesi alınma zorunluluğunun ortadan kaldırılması veya prosedürlerinin kolaylaştırılması önerilebilir. 03.04.2013 tarihli ve 6456 sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 16 ncı maddesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun 113 üncü maddesine eklenen ek fıkra ile 17 nci maddesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (8) sayılı tarifeye “Elektrik Üretimi Lisans Harçları” başlıklı yeni bir harç türü eklenmiştir. Düzenlemeye göre; Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında, özelleştirme bedeli, lisans ihale bedeli ve su kullanım bedeli ödemeksizin hidroelektrik kaynaklara dayalı olarak üretim yapan özel hukuk tüzel kişileri, bu faaliyetleri nedeniyle, her yıl, bir önceki yıl içinde elde ettikleri gayrisafi iş hâsılatının binde on beşi tutarında harç ödeyeceklerdir. Bu tüzel kişilerin kendi ihtiyaçları için kullandıkları elektriğin bedeli gayrisafi satış hâsılatına dâhil edilmeyecektir. Aynı Kanunun 60. maddesi uyarınca bu kural 01.01.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kurala göre, öngörülen harcın yükümlüsü, faaliyetini 4628 sayılı Kanuna göre yürüten, özelleştirme bedeli, lisans ihale bedeli ve su kullanım bedeli gibi önceden kaynak kullanımı için bedel ödememiş veya bedel ödemeyi taahhüt etmemiş tüzel kişilerdir. Anılan düzenlemenin iptali için Ana muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesine yürütmeyi durdurma istemli iptal başvurusunda bulunulmuş olup, iptal başvurusunda özetle; yapılan düzenlemenin harç niteliğinde olmadığı, Tarım Arazileri: ek mali yükümlülük niteliğinde olduğu, Kanunun Güneş ve rüzgar yatırımları için kullanılacak arazinin yürürlüğünden önceki bir dönemde elde edilen tarım dışı olmazı ve tarımsal bütünlüğü bozmaması gayrisafi gelirden ödeme yapılmasının esasen gerekmektedir. Güneş yatırımları için bu karar geriye doğru bir vergilendirme niteliğinde olduğu, doğru olsa da, rüzgar türbinlerinin toplamda ancak yasa koyucu tarafından harç olarak kaplayacağı arazi üretilecek enerjinin yanında nitelendirilip, peşin alınacağının kurala oldukça küçük kalmasından dolayı tarım arazilerine bağlandığı, Hidroelektrik santraller yapıldıktan de izin verilmesi çok önemlidir. Bununla birlikte, sonra yatırımcıların Elektrik Piyasası Kanunu Tarım Bakanlığı tarımsal arazilere rüzgar kapsamında, özelleştirme bedeli, lisans ihale yatırımlarının yapılmasına izin vermemektedir. bedeli ve su kullanım bedeli ödemeksizin hidrolik kaynaklara dayalı elektrik üretim faaliyetinde Çözüm olarak, rüzgar türbinleri güneş enerjisi bulunmaları halinde söz konusu faaliyetlerden ekipmanlarına göre çok daha az yer kapladığından, elde ettikleri bir önceki yıl gayrisafi iş hasılatı türbinlerin tarım arazilerinde de kullanılmasına izin üzerinden binde 15 oranında vergi niteliğinde verilmesi yatırımcıların alması gereken belgelerin olan ancak adına harç denilen mali yükümlülüğe azaltılması açısından büyük önem taşımaktadır. tabi tutulmaları, sosyal bir hukuk devletinde olması gereken istikrar, hukuki belirlilik ve hukuk güvenliği nitelikleriyle bağdaşmayacağı ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, Anayasaya göre vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin yasallığı Kuruluşundan bu yana sektördeki bilgi ilkesi yanında verginin genel ve eşit olması, idare paylaşımının artması ve insan kaynaklarının ve kişiler yönünden duraksamaya yol açmayacak geliştirilmesi amacıyla birçok eğitim programı belirlilik içermesi, geçmişe yürümemesi, düzenleyen Enerji Hukuku Araştırma öngörülebilir olması ve hukuk güvenliği ilkesine Enstitüsü,04 Mart 2014 tarihinde düzenlemiş de uygunluğunun sağlanması gerektiği, vergide olduğu Elektrik Piyasası Lisans ve Ön lisans genellik ilkesinin aynı zamanda vergide eşitlik Eğitimini başarılı bir şekilde tamamlamıştır. sağlanmasının uygulama aracı olduğu, mali gücü Eğitimde; Elektrik Piyasası Ön lisans ve Lisans Eğitimi ile mevcut lisans başvurularının durumları, yeni fazla olanın malî gücü az olana göre daha fazla yapılacak lisans başvuruları, lisans ve lisans başvuru sahiplerinin hak ve yükümlülükleri, işletmeye vergi ödemesini gerektirdiği halde, bir önceki yılın girmemiş veya girememiş lisansların durumu, yeni lisans uygulamaları gibi konularda yatırımcılara gayrisafi iş hasılatı üzerinden binde onbeş bilgilendirilme yapılmıştır. oranında harç adında vergi alınmasını öngören iptali istenen düzenlemelerin, mükelleflerin kar Armada İş Merkezi Kat: 11 & 14 BB:1104 Söğütözü / ANKARA elde edip etmediklerine ve fiziki ve dolayısıyla iş T: +90 (312) 295 62 06 • F: +90 (312) 295 62 00 hasılatı büyüklüklerine bakmamakta; yatırım www.enerjihukuku.org.tr • [email protected] Elektrik piyasası gelişiminde bu güne kadar hedeflenen ve varılan nokta neydi kısaca bir gözden geçirelim. Türkiye elektrik tarihinde hemen hemen 2001 öncesine kadar kesinti olmayan yıl yok gibiydi. Sorun hep aynıydı, elektrik yatırımlarına finansman bulunamıyor, yatırımlar hep gecikiyor ve ülke sürekli bir dar boğaz ile karşılaşıyordu. Ülkenin önceliği arz tarafı yatırımlarıydı. Peki özel sektörün yatırım yapması nasıl sağlanabilirdi? O zamanlar bugünki elektrik borsası çok az kişinin gündemindeydi. Karar alıcılar bir plan geliştirdi. Önce dağıtım şirketleri özelleştirilecekti, dağıtım şirketini alanlar mevcut dağıtım şirketinin müşterilerini daha doğrusu talebini göstererek bankalara gidecek ve o tüketimi karşılayacak yeni üretim yatırımları için kredi alacaktı. Böylelikle finanse edilen yatırımın tüketicisi de hazır olacaktı. Yani arz tarafı problemler çözülmüş olacaktı. Tüm bu piyasa yapısı bugün ilk planlandığı şekli ile gerçekleşiyor gibi. Hatta fazlası var, belirli bir tüketimin üzerindekiler kendi tedarikçilerini seçerek, devletin tarifesinden daha ucuza elektrik bulma hakkına da sahipler... Fakat politika yaparken, sosyal devlet ilkesi zaman zaman dile getirilse, tüketiciye atıfta bulunulsa da, tüketici/müşteri/kullanıcı konusunda kurumsal temeller AB'deki gibi atılmadı. Ama diğer taraftan enerji mevzuatımızın AB mevzuatı ile uyumlaştırılması konusunda çok fazla mesai harcandı, fakat AB mevzuatındaki tüketicinin pozisyonu şeklen alınmış oldu. Şeklen diyerek, ağır bir eleştiri yapmış olmuyoruz. Çünkü aciz tüketici (vulnerable customer), enerji yoksulluğu, müşteriyi telefonda bekletme süresi, kesinti süresi, sıklığı, tedarikçisini seçme hakkı kolaylığı, perakende rekabetin altyapısı, tüketici izleme yapıları (consumer watch), farklı tarife opsiyonları, elektrik kesintileri konusunda talep tarafı yönetimi gibi mekanizmalar aslında hala çok fazla kişinin gündeminde değil. Türkiye gibi sosyal politikaları güçlü bir devletin 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununda AB ile uyumlu olmak için bile “aciz tüketici” tanımına yer vermemesi bunun en basit örneği. Sadece bunlar değil, nihai tüketiciyi güçlendirmesi gereken dağıtık üretim kavramı “lisanssız” rejimi altında ayrı bir yola girmiştir. Aslında mantığı çok basitti, Keban'da üretilen 1 kWh, İstanbul'da bir dairenin sayacına fizik kuralları gereği 0.85 kWh olarak getirilebiliyordu. Dolayısıyla nihai tüketicinin kendi elektriğini üretmesi ve tüketmesi sistemde %15'lere varan bir verimlilik artışı sağlıyordu. Bu da tüm elektrik sisteminde bir iyileşmeye ve sistem güvenliğine sebep oluyordu. Ama gerçekleşen bu amaca tam uyum sağlayamadı. Fakat bazı şeyler değişmeye başladı. Örneğin enerji kooperatifleri ve serbest tüketiciler. Bugün planlarımızda olsa da olmasa da, elektrik kesintisi veya yanmayan sokak aydınlatmalarının ötesinde bir tüketici gerçeği var önümüzde, faturasını daha çok kurcalayan, devlet dışındaki satıcılardan elektrik alan/sözleşme imzalayan/mağdur olan, talep tarafı yönetim sistemlerine katılmak isteyen, verilmeyen elektriğin oluşturduğu zararı bekleyen bir tüketici var. Bu tüketici kavramına bir de kendi elektriğini üreten, ticaretini yapan, verimlilik konusunda anahtar rol oynayan, akıllı sayaç sistemleri ile donatılmış bir tüketici profili eklediğimizde piyasanın geleceğini büyük oyuncular kadar bu oyuncuların tüketicileri ile ilişkilerinin belirleyeceğini söylemek de yanlış olmaz. Tıpkı üçlü bir koalisyondaki en düşük oy oranına sahip partinin kilit rol oynaması gibi, tüketiciler de kilit bir role sahip. Çünkü bir dönem sonra, dağıtım şirketlerinin tarifelerini de tüketiciler ile olan ilişkileri etkilemeye başlayacak. EPDK, doğal gaz sektörünü özel sektör yatırımlarına açtığında şirketlerin hemen hemen hepsi inşaat şirketiydi. Bir 5 yıl geçip de yatırımlar tamamlanmaya başladıkça, EPDK üst düzeyi, şirketleri sürekli olarak bir inşaat şirketi olmaktan hizmet şirketi olmaya geçmeleri konusunda sıkıştırmaya, zorlamaya başladı. Bugün doğalgaz şirketlerinin mesleki standartları belirlenmiş, bir çoğunun standardizasyonları tamamlanmıştır. Hatta belediye şirketi sayılan İGDAŞ geçtiğimiz senelerde KalDer ödülünü aldı. Gizli Müşteri Memnuniyeti anketleri yapanlar var. Elektrikten sonra başlayan doğalgaz sektöründe tüketicinin konumu elektriğin çok ilerisinde; en azından doğal gaz şirketlerinin denetimi Bakanlığa verilmek zorunda kalınmadı. Peki aynı dönüşüm elektrikte ne zaman oluşacak? Burada anahtar oyuncu EPDK. EPDK elektrik sektöründeki şirketleri inşaat şirketlerinden hizmet şirketlerine dönüştürdükçe veya bu yolda zorladıkça, elektrik sektörü de değişecek. Şirketler, tüketici ile ilişkilerinin piyasadaki marka değerini, gelirlerini, kanun koyucularla ve yerel yönetimlerle ilişkilerini etkilediğini zamanla daha iyi anlayacaklar. Yani elektrik sektöründeki birçok şirketin geleceğine tüketiciye davranışları ve tüketici ile ilişkileri karar verecek. Bugün görmezden gelinen her hata, marka değerlerini etkileyecek, her rekabeti engelleme çabası tüketicinin aklına kazınacak, tüketiciyi telefonda bekletmek, paylamak belki de şirket çalışanlarının maaşlarını düşürecektir. Bunun en bilindik göstergesi, dağıtım şirketlerinin denetiminin doğru veya yanlış olarak EPDK'dan alınarak Bakanlığa verilmesi olmuştur. Dağıtım şirketleri artık iki kurumla muhatap olmak zorunda kalmaktadır. Oysa doğal gaz dağıtım şirketlerinin hiçbir konusuna Bakanlık müdahil olmamaktadır, Meclis'te böyle bir şeye gerek duymamıştır. Bakanlığın dağıtım şirketlerin denetimini yapmasının tek sebebi artan tüketici şikayetlerine karşı gerekli eylemlerin yapılmamış olmasıdır. Önümüzdeki dönemde, piyasa etkinliğinin ölçütlerinden biri de tüketiciye verilen önem olacaktır. Çok ciddi mevzuatsal düzenlemeler gerekmektedir. Tüketici olgusunun piyasa stratejisinin anahtarı olması gerektiği politikalara derc edilecektir. Sadece serbest tüketici hakkını kullanmak değil, doğru bilgilendirilmek, kesintilere müdahale, müşteri hizmetleri standartları, verimlilik önerileri, perakende rekabet yeni tüketici kavramının dolayısıyla elektrik piyasasının önemli parçalarıdır. Arz mantıklı politika bakışı artık tüketiciyi de sahiplenmek zorunda, istese de istemese de... ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ LİSANSLA ELEKTRİK ÜRETEBİLECEK Lisansların en az 10 yıl geçerliliğe sahip olacağı ve bir defada en çok 49 yıl için verileceği uygulamada, OSB'ler şirket kurma şartı aranmaksızın EPDK'dan lisans alabilecek ve elektrik üretim dağıtım faaliyetlerinde bulunabilecek. OSB'lerin elektrik üretimini düzenleyen ve EPDK tarafından hazırlanan Organize Sanayi Bölgelerinin Elektrik Piyasası Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik, 14.03.2014 Tarih ve 28941 Sayılı Resmi Gazete 'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. OSB'lerin, sınırları içerisindeki katılımcılarının tüketimine yönelik, Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde gerçekleştirecekleri faaliyetlere ilişkin uygulanacak olan usul ve esasların belirlenmesi amaçlandı. OSB'lerin şartları sağlaması halinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'na göre şirket kurma şartı aranmaksızın, onaylı sınırlar içerisinde üretim ve dağıtım faaliyetlerinde bulunabilecek. OSB'lerin mülkiyetindeki elektrik tesislerinin işletmesi de OSB'ye ait olacak. Tesislerin işletmesi hizmet alımı yoluyla diğer özel ve tüzel kişilere yaptırabilecek olsa da, OSB'nin lisansı dolayısıyla sorumlu olduğu yükümlülükleri ortadan kalkmayacak. OSB'nin lisans alma, yıllık lisans, lisans yenileme, lisans tadili ve lisans sureti çıkartma ücretleri kurul tarafından her yıl yeniden belirlenecek. Katılımcıların elektrik enerjisi veya kapasite ihtiyacını karşılamak amacıyla serbest tüketici olarak elektrik enerjisi temini de sağlayabilecek. Uygulamaya göre, OSB'ler üretimde bulunmak için EPDK'ya ön lisans başvurusu yapmak zorundalar. Armada İş Merkezi Kat: 11 & 14 BB:1104 Söğütözü / ANKARA T: +90 (312) 295 62 06 • F: +90 (312) 295 62 00 www.enerjihukuku.org.tr • [email protected]
© Copyright 2024 Paperzz