ENTEGRE VEKTÖR YÖNETİMİ PROGRAMLARINDA KULLANILAN YÜKSEK KONSANTRASYONLU ÜRÜNLER - SAKINCALARI ve ÜLKEMİZDEKİ DURUM Dr. Ahmet KİREMİTÇİGİL [email protected] Vektörler; bulaşıcı hastalık etmenlerini taşıyarak sağlıklı bireylerin hastalanmalarına neden olan ve bunun yanında bireylerin fiziksel veya ruhsal iyilik hallerini de bozarak, toplumun sağlığını olumsuz yönde etkileyen canlılardır. Entegre vektör yönetimi; bu küçük canlıların sayılarını “kabul edilebilir bir düzeyde” tutma amacına yönelik olarak yürütülen “bilgi + teknoloji” tabanlı çalışmalardır ve uygulamalar aşamasında; insana, hedef dışı diğer canlılara ve çevreye “en az düzeyde zarar” verilmesine çaba harcanmaktadır. Vektör yönetimi programlarının en önemli ayağı “eğitim” dir. Başta yöneticiler, teknik elemanlar ve uygulamacılar olmak üzere, ilgili halk kitlesinin bu alanda “gerçek bilgi ve birikime sahip” kişi ve kurumlar tarafından, doğru ve güncel bilgiler ile eğitilmeleri gerekir. Ancak bundan sonra; fiziksel, biyolojik ve kimyasal yöntemlerin gerektiği gibi uygulanabilirliği söz konusu olabilir. Entegre vektör yönetimi programlarının “kimyasal savaşım” ayağında en sık ve en yoğun olarak kullanılan formülasyon tipi; “sıvı formülasyonlar”dır. Çok geniş uygulama alanına sahip olan bu formülasyonlar, her geçen gün, biraz daha fazla insan ve çevre dostu ürünler haline getirilmeye çalışılmaktadır. Kimyasal kontrol ajanı olarak “halk sağlığı alanında” kullanımına izin verilmiş olan aktiflerin, (özellikle Avrupa Birliği ve EPA tarafından), “daha yüksek güvenlik kriterleri” öne sürülerek her geçen gün sayıları biraz daha fazla kısıtlanmakta veya kullanım alanları iyice daraltılmaktadır. Günümüz uygulamalarında; * Olabildiğince az pestisid kullanımı * Çevreye en düşük düzeyde toksik yük * Hedef zararlı üzerinde en yüksek biyolojik etki denkleminin çözülmesi ve uygulanması konusuna da çok büyük özen gösterilmektedir. Avrupa Birliği Biyosidal Ürünler Tüzüğü (528/2012) altında yer alan 22 ürün tipi içerisinde, ürün tipi 18 başlığı altında olup, halk sağlığı alanında kullanılabilecek insektisid aktif maddesi sayısı 40 dolayındadır. Halen gözden geçirme programlarının devam ettiği günümüzde, bu sayının sonuçta ne kadar artacağı veya eksileceği de henüz tam olarak kesinleşmemiştir. Kabaca bu sayılarda, yani “40” dolayında kalabileceği düşünülmektedir. Kullanıma sunulan tüm halk sağlığı ürünleri de, bu oldukça sınırlı sayıdaki aktiflerden üretilmektedir. İnsektisidal etkiye sahip olan ve aynı zamanda da, insanda, hedef dışı canlılarda ve doğada olumsuz etkiler yaratmayacak yeni ajanların keşfedilmesi veya geliştirilmesi hiç de kolay değildir. Mevcut aktiflerin en yüksek özenle kullanılmaları kaçınılamaz bir zorunluluktur! YÜKSEK KONSANTRASYON NEDENİYLE KARŞILAŞILABİLECEK SORUNLAR Yüksek aktif madde konsantrasyonlu halk sağlığı ürünlerinde karşılaşılan temel sorunlar veya sakıncalar şunlardır; 1- Aşırı toksisite ve sağlık riskleri: Kullanıma sunulmuş bir bitmiş ürünün formülasyonu içine giren aktif madde veya maddelerin yüzdesi ne kadar artarsa, o ürüne ait LD50 veya LC50 değerleri de o oranda kötüleşir. Kaza sonucu bulaşma durumlarında, taşıyıcı, depolayıcı, operatör, kullanıcı ve kullanılan veya depolanan ortamdaki hedef dışı canlılar için zehirlenme olasılığı aynı ölçüde artar. İntihar amaçlı kullanımlarda, bitmiş ürün içerisinde yüksek konsantrasyonda aktif madde bulunması halinde, bir miktar tüketilen ürün, ciddi sağlık sorunlarına ve hatta ölümlere yol açabilir. Buna karşın, düşük konsantrasyonlu aktif maddenin bulunduğu herhangi bir formülasyondan çok yüksek miktarlarda tüketilmesi gerekir ki, (ürünün kötü tadı ve kokusu nedeniyle veya alım sırasında oluşacak kusmalar sonucunda), o kadar yüksek ölümcül miktarlar tüketilemez. 2- Kolay/hızlı emilim ve bu nedenle tıbbi yardım süresinin kısalması: Formülasyon içine giren aktif maddenin yüzdesi ne kadar artarsa, ağızdan, deri yolu ile veya solunum yolundan alımdaki “vücuda giriş” (emilim) de, o ölçüde hızlanır. Düşük konsantrasyonlu formülasyonlardaki aktif maddelerin emilimi çok daha yavaş olur. Hızlı emilim sonrası oluşacak bedensel tepkiler de, hem daha kısa zamanda ve güçlü olarak ortaya çıkarlar ve hem de tıbbi müdahele için gereken zamanın kısalmasına bir başka deyişle, “mümkün olan en kısa zamanda başlatılması gereken acil girişimlerin” gecikmesine yol açarlar. Bu durum, özellikle, eğitim düzeyleri pek de iyi olmayan ve tekrarlayan temaslara çok açık olan uygulamacı personel için çok ciddi sağlık riskleri oluşturur. 3- Dozlama/seyreltme hataları: Düşük konsantrasyonlu ürünlerin, su veya uygun sulandırıcılar ile seyreltilirken düşülebilecek seyreltme oranı hataları çok ciddi sonuçlar doğurmazlar. Konsantre ürünlerin seyreltilmeleri aşamasında düşülecek hatalar ve sonucunda ortaya çıkacak doz aşımları veya doz düşümlerinde ise, tehlikeli veya ciddi sorunlar oluşabilir. Doz aşımında; toksik maddelerin gereksiz yere hedef dışı canlılara ve çevreye yüksek miktarlarda ulaşması söz konusudur ve gereksiz yere yüklenen bu aşırı toksik yük nedeniyle, hiç arzulanmayan olaylara sebep olunabilir. Doz düşümünde ise; bir taraftan boşuna ürün ve emek harcandığı gibi, hedef zararlıda, kullanılan insektisid ve grubuna karşı direnç gelişimine de zemin hazırlanmış olur. 4- Fitotoksisite: Dozlama hatalarının, (sulandırılmış ürünün konsantre kalmasının) bir başka sonucu da bitkiler üzerinde yaratacağı dönüşümsüz olumsuz etkilerdir. Hatalı (eksik) sulandırılmış ve bu nedenle, tank içerisinde gerektiğinden konsantre kalmış ürünlerin fitotoksisteye neden olması sık rastlanan olaylardandır. Yerel yönetimlerin, kurumların, sitelerin rekreasyon alanlarına büyük paralar harcayarak diktikleri değerli bazı bitkilerin veya evlerde çok büyük özen gösterilerek büyütülen bazı çiçeklerin zarar görmeleri de kaçınılmazdır. 5- Çevre kirlenmesi: Diğer tüm ürünlerde olduğu gibi, yüksek konsantrasyonlu ürünlerin taşınmaları, depolanmaları ve kullanımları aşamasında da kazalar oluşabilir. Bu tür olaylar sonrasında, çevreye, yüzeysel veya yer altı sularına bulaşma da her zaman olasıdır. Ürünün içerdiği aktif madde oranı ne kadar yüksek ise, yaratacağı ani veya kalıcı çevre sorunları da o ölçüde yüksek olacaktır. 6- Donanımlı personel gereksinimi: Yüksek konsantrasyonlu ürünlerin taşınmaları, depolanmaları ve kullanımları aşamasında gösterilecek özen, sıradan ürünlere göre farklılıklar içerir. Bu amaçlar için görevlendirilecek personel; - Ürünler, - Formülasyon tipleri ve özellikleri, - İçerikte bulunan aktif maddelerin karakterleri ve toksisiteleri, - İlkyardım ve acil müdahele bilgileri… gibi bilgilerle donatılmış “nitelikli personel” olmalıdır. Bu özellikleri taşıyan insan gücü bulmak oldukça güç ve pahalıdır. Personel iş giysilerinde ve ürün depolama koşullarında daha yüksek güvenlik standartları gerektiği gibi, kaza sonucu ortaya çıkabilecek bulaşmalara karşı önlemler de o ölçüde yükseltilmelidir. 7- Sıcaklık değişimlerine dayanıksızlık: Aktif maddelerin çok büyük bölümünün oda sıcaklığındaki doğal halleri ya kristaldir veya çok yoğun sıvılardır. İlk fırsatta doğal fiziksel durumlarına dönmek eğilimindedirler. Formülsyonlarda buldukları en küçük yetersizlik halinde de bunu başarırlar. Bu olayın gerçekleşmesi için en sık karşılaşılan doğal değişim; bulundukları ortamdaki eksi veya artı yönde sıcaklık değişimleridir. Mikroemülsiyonlar dışında kalan sıvı formülasyonların içerdikleri aktif maddeler, düşük sıcaklıklarda kristalize olur ve bir daha eski hallerine dönemezler. Bu durum, formülasyonun ölümü demektir. Aktif madde oranındaki artış, bu olayı birkaç kat hızlandırabilir. Yüksek sıcaklıklara dayanıksız olan aktif maddeler, aşırı konsantrasyonlarda iken, bu tür değişimlerden çok daha şiddetle etkilenerek, daha kısa sürelerde biyolojik aktivitelerinde kayıplara uğrarlar. Formülasyon içerisindeki aktif madde yüzdeleri ne kadar düşük olursa, birlikte bulunduğu diğer formülasyon bileşenleri ve özellikle de taşıyıcılar tarafından daha iyi korunarak sıcaklık artımına karşı dayanıklı olurlar. 8- Emülsiyon/süspansiyon karakterlerinde bozulma: Aktif maddelerden formülasyonlara geçilirken, pek çok yardımcı maddeye gereksinim vardır. Sıvı içinde “sıvı globüllerin” veya sıvı içinde “katı partiküllerin” taşınmaları, seyreltme aşamasında su ile bağdaşmalarının sağlanması ve gerek sulandırma öncesi ve gerekse sulandırma sonrası stabiliteleri açısından, sözünü ettiğimiz bu yardımcı maddelerin; gerekli niteliklerde, gerektiği sayıda ve ihtiyaç duyulan oranlarda formülasyonlara katılmaları gerekir. Bu maddelere örnek olarak; - Taşıyıcılar (ksilen, propilen glikol, su ve benzeri), - Eriticiler (solventler ve ko-solventler), - Yüzey aktif maddeler (anyonik, katyonik ve noniyonik emülgatörler), - Akışkanlık/viskozite düzenleyiciler (kıvamlaştırıcılar), - pH düzenleyiciler, - Stabilize ediciler, -Koruyucular (prezervatifler, antibiyotikler…) gibi pek çok maddeyi sayabiliriz. (devam) Düzgün bir sıvı formülasyonun içerisinde, saydığımız bu formül bileşenleri, aktif maddelerin toplamından çok daha fazla yer tutarlar ve tutmalıdırlar. Aksi halde, halk sağlığı amaçlı olarak, insan yoğun ortamlarda kullanılacak toksik madde içeren bir formülasyondan söz edebilmek bir kenara, bir kimyasal maddeler karışımından bile söz edebilmek çok zordur. Yukarıda adı geçen bileşenlerin yeterince ve usulünce bir araya getirilmediği ürünlerin; stabilitesi, suspansiyon özelliği veya emülsiyon karakteri gibi özellikleri hakkında, değerlendirilmeye değer nitelikte bir veri elde etmek son derece güçtür. Emülgatör, solvent veya taşıyıcıların yetersiz kalması nedeniyle, özellikle uzun süreli depolamalarda, normal saklama koşullarında dahi ortaya çıkabilen, aggregasyon, koalesans, flokülasyon ve Oswald damlacık büyümesi gibi, faz ayırımına neden olan gelişmeler, yüksek konsantrasyonlu ürünlerde çok daha sık rastlanılan olgulardır. 9- Uygulanan karışımda homojenite bozukluğu: Hemen tüm formülasyonlar, uygulama aşamasında ayrıca dilüe edilirler (sulandırılırlar). Dilüsyon sonrası beklenen sonuç, iyi bir emülsiyon veya süspansiyon elde etmektir. Aksi halde, çok kısa sayılabilecek sürelerde faz ayırımları, çökmeler veya köpükleşme – kremleşme olguları kaçınılmazdır. Bu olumsuzluklar; formülasyon katkılarının yeterince ve doğru kullanılmaları sayesinde engellenir. LHB (Lipofilik Hidrofilik Balans) özellikle sıvı formülasyonların formülasyon stabiliteleri için yaşamsal değerdedir. Bu dengeyi oluşturan değerlerin ve oranların, aşırı seyreltmeler sonrası tavırları öngörülemez. Sonuç olarak; aşırı sulandırılmış bir ürünün içerdiği aktif maddenin, son sıvıdaki dağılımında gerçek anlamda bir homojenitenin sağlanması neredeyse olanaksızdır. Ülkemizde izinli bazı ürünlerdeki, aktif maddeler ve sinerjist toplamının % 85 lere dayandığı ve kullanım aşamasında yüzlerce kez sulandırılmaları gerektiği düşünülürse, durumun ciddiyeti daha da kolay anlaşılabilecektir. 10- Uygulama cihazlarında sorunlar: İster kalıcı yüzey uygulamaları, isterse hacimsel ULV uygulamaları olsun, sıvı atılarak yapılan her türden sprey uygulamalarında, nozzle (“meme” veya ULV cihazlarında “kafa/başlık”) denilen bazı mekanik düzeneklerden yararlanılır. Bu düzenekler; doğru bir dozlama ve sıvının arzulanan ortama eşit olarak dağıtılması açısından yaşamsal önem taşırlar. Kalibrasyonsuz veya kusurlu cihazlarla yapılan uygulamalar, insanların üzerlerine ve doğaya toksik madde (zehir) püskürtme sonucundan öteye hiçbir yarar sağlayamazlar. Nozzle sistemlerinin baş düşmanı ise, sistem içinde oluşan aktif madde çökmeleri ve korozyonlardır. Bu tür oluşumlardaki en büyük iki sorumludan biri; formülasyon bileşenleri eksik veya yetersiz olan hatalı sıvı formülasyonlar ve diğeri de; yüksek oranda aktif madde içerdikleri için yeterince emülsiye veya süspanse olma şansı bulunmayan, bu nedenle de faz ayrışmalarına eğilimli olan aşırı konsantre formülasyonlardır. İzin verme aşamasında dikkate alınan “stabilite” ve “homojenite” gibi kavramların sadece yerel üretim veya ithalat aşamasındaki ambalajlı ürünler için değerlendiriliyor olması, buna karşın, “gerçek belirleyici olan!” kullanım aşamasındaki seyreltilmiş olan ürün tavrının değerlendirilmiyor olması, bu konuda düşülen en büyük eksikliktir. Bakanlık onaylı etiketleri üzerindeki önerilere uyularak defalarca sulandırılan ürünlerin, bazen sadece 1-2 saat, ancak, bazen de 8-10 saat süren uzun kullanım süreleri sonrasındaki tavırları çok önemlidir. Toksikolojik ve ekolojik açılardan, insanı ve çevreyi çok yakından ilgilendiren en önemli olaylar; sulandırılmış sıvının uygulanması aşaması ve daha sonrasında gerçekleşen olaylardır. Kısa ve uzun süreli stabilite testlerinden geçmiş, hatta sıcak-soğuk testlerinden ve ıslak elek ölçümlerinden olumlu sonuçlar alınmış bazı ürünlerin, kendi ambalajları içerisindeki başarılı tavırları “aşırı konsantre ürünlerde” maalesef, uygulama alanına yansımamaktadır. Sadece birkaç kez sulandırmaya yetebilecek oranlarda içerdikleri formülasyon katkıları, bu ürünlerin onlarca (bazı durumlarda yüzlerce) kez sulandırılmalarına izin vermemekte ve aşırı seyreltilmeleri durumunda, başarısız kalmaktadırlar. ÜLKEMİZDEKİ YÜKSEK KONSANTRASYON SARMALI Ürün tipi 18 başlığı altında olup, uzman kontrolunda kullanılmak üzere izinlenen (çoğunlukla sentetik piretroidlerin kullanıldığı) halk sağlığı ürünlerinin sıvı formülasyonlarında, %20 üzerinde aktif maddenin bulunması “genel olarak” yüksek konsantrasyon kabul edilmektedir. Günümüzde, Biyosidal Ürünler Tüzüğü çerçevesinde Avrupa’da ruhsatlanan veya başvuru seviyesinde olan bitmiş ürünlere bakıldığında veya gelişmiş ülkelerde izinli halk sağlığı ürünleri incelendiğinde, bu durum rahatlıkla gözlenebilecektir. Aktif madde veya taşıyıcısının kendilerine özel olumsuz etkilerinin bulunduğu (solunum yolu, göz ve cilt irritasyonları gibi) ve LD50 değerleri itibarı ile 2. sınıf tehlikeli maddeler grubunda bulunan bazı aktiflerle üretilen formülasyonlar için %5 lik konsantrasyonlar bile, “yüksek konsantrasyon” kabul edilebilir. Halkın doğrudan tüketimine sunulan, aerosoller, matlar ve likid buharlaşıcı formülasyonlara bakıldığında ise; aktif madde yüzdelerinin %1 veya daha altında olduğu da görülecektir. Sağlık Bakanlığı, 1972 yılında, halk sağlığı alanında kullanılan pestisitleri ruhsatlandırma prosedürünü başlatmış ve günümüze kadar, yaklaşık 1300 adet ürün ruhsatlanmıştır. Bu ürünlerin bazıları “kişisel kullanım ürünleri” ve diğerleri de “uzman denetiminde kullanılabilecek” ürünlerdir. Sözü edilen 1300 dolayındaki ürünün bir kısmının, bugün sadece adları vardır. Üretimlerini veya ithalatlarını yapan pek çok firma, çeşitli nedenlerle, market dışında kalmışlardır. Birkaç yıl öncesine kadar, (eksik, gecikmeli veya tekrarlı da olsa); ürünler, kompozisyonları, aktif madde oranları, ruhsatlayanlar ve verilen izin tarihleri hakkındaki bilgiler takip edilebiliyordu. Halen yayımlanmakta olan “karışık biyosidal ürünler listesinde”, ürünlere ait detay bilgiler görülememekte, bu nedenle de kullanılan aktif maddelerin ürün içerisindeki konsantrasyonları ve ne zaman izinlendiği hakkında açık bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan İzinli Biyosidal Ürünler Listesinde (en son ulaşılabilen güncellemeli karışık listede): Ürün tipi 18 (uzman kontrolunda): 504 adet Katı formülasyonlar: 110 adet (karışık) Sıvı formülasyonlar: 394 adet (karışık) Görüldüğü gibi, uzman kontrolunda kullanılmak üzere ruhsatlı ürünlerin çok büyük bölümü (394/504 = %78) sıvı formülasyonlardan oluşmaktadır. EC formülasyonları: 211 adet SC formülasyonları: 76 adet EW formülasyonları: 52 adet Diğer formülasyonlar: 55 adet Yüksek konsantrasyonlu sıvı ürünler: 121 adet Yüksek konsantrasyonlu ürünlerin tüm sıvı ürünlere oranı: %30,7 Elimizde mevcut olan bilgilere göre: Formülasyonunda %25 ve daha fazla aktif madde bulunan ürünlere verilen izinler; 1988 yılında sadece 1 izin 1999 yılında sadece 1 izin 2003 yılında sadece 1 izin 2003 (dahil) 16 yılda toplam 3 izin (Tamamı katı WP formülasyonlar!) İlk yerli üretim ruhsatının verilmesinden itibaren geçen 16 yılda toplam olarak sadece 3 yüksek konsantrasyonlu ruhsat verilmiş olması ve bunların tamamının katı formülasyonlar olması bir tesadüf değildir. Hiç bir ciddi formülatör (yerli veya yabancı), ürününü, kullanıcı personeli ve nihayet uygulama alanındaki insanları ve doğayı riske atmak istemez. Ancak, daha sonraki yıllarda; 2004 yılında 6 izin 2005 yılında 2 izin 2006 yılında 12 izin 2007 yılında 26 izin 2008 yılında 21 izin 2004 – 2008 (dahil) “5 yılda toplam 67 izin” verilmiştir (ki bunlardan 47 adedi 2007 ve 2008 yıllarına aittir). Bu dönemde ruhsatlanan yüksek konsantrasyonlu ürünlerden sadece 2 adedinin ithal bitmiş ürün ve diğerlerinin tamamının yerli formülasyonlar olması da dikkat çekicidir. İthal ürünlerin biri fason üretim, diğeri de gelişmiş ülkeler kategorisinde olmayan bir ülke kaynaklıdır. 2007 yılından sonra hızlanan bu furya, “üstelik her defasında aktif madde ve sinerjist konsantrasyonları daha da yükselerek” günümüze kadar devam etmiştir. 2009 – 2013 Yıllarını kapsayan son 5 yıllık dönemde verilen izin sayısı, (neredeyse) 35 yıllık izinlerin toplamı kadardır. Sayısı 120 yi aşan bu ürünlerin, güncel halinin ne olduğu tam olarak bilinememekle birlikte, yukarıdaki veriler ve market eğilimlerinden yola çıkılarak; “Sağlık Bakanlığı tarafından üretim veya ithal izni verilmiş olan “130” civarında yüksek konsantrasyonlu bitmiş sıvı ürünün raflarda satış beklediğini veya kullanıcılar tarafından tüketildiğini söylemek olasıdır.” İlginiz için teşekkürler… Dr. Ahmet KİREMİTÇİGİL [email protected]
© Copyright 2024 Paperzz