ECE TEMELKURAN MENDERES SAMANCILAR NEYİN PEŞİNDESİN?! G ezi ile birlikte Twitter üzerinde oluşan direnişin alt-dili tıka basa “işaret” ve (“Alırım bir dal”, “Üzerine biraz ... atın”, “Hiç bilmiyorsa demek”, “... çok güzel, sen de gelsene” gibi) şablon espri parçalarıyla dolu. Bu “tatliş” alt-dilin en çok kullanılan sorularından biri şu: “Neyin peşindesin?” (Hiç anlamamış :)) şey küçük Sinan Cemgil’in başının siluetiydi. Çünkü bütün gece olaylar başka bir ülkede oluyormuş gibi geldi, kana kana öfkelenemedim bile. Ertesi günlerde aslında politik olan birçok kişiyle konuştum. Hep aynı cümle: “Hı hı evet, çok kötü oldu tabii!” Sanki olaylar Afrika’nın adını tam bilmediğimiz bir ülkesinde geçiyor! Öyle bir uzaklık hissi. Sonra düşününce... Fakat garip bir şekilde, her şeyi konuşabileceği iddiasında olan bu dilin ciddileşerek sormaktan en çok kaçındığı soru da bu: Neyin peşindeyiz? Gezi’nin bütün artçı heyecanlarının yatışmasının ardından, geriye tuhaf bir ruh hali kaldı. Siperlere çekildik gibi bir sessizlik. Genel bir hissizlik. Derin bir apati, yani çevreye karşı hastalık düzeyine varan kayıtsızlık ve duygu yitimi. Bu yazı, bu sorunun cevabıyla uğraşmaya gayret edecek... Elbette haklı bir nedenimiz var: Çok dövülmüş köpekler gibiyiz, lüzumundan fazla “duygu dayağı” yedik. Binlercesi içinde şu örnek bile yeterli: Berkin Elvan 15 yaşında ölüyor ve orta yaşlı bir kadın, sorumlulara “.ötünün kılıyım” diye ilanı aşk ediyor. Böyle ve benzeri yüzlerce “duygu dayağından” sonra ruh çaresiz kalıp kendini korumaya almak için saklanabilir, uyuyabilir. Ama neden bu mu acaba? Ya da tek neden bu mu? *** Seçim gecesi. Bir arkadaşımın evinde hezimetimizi dev ekrana taşımanın en iyisi olduğuna karar verdik. “Taylan diye bir arkadaş gelecek” dedi, “Oğluyla”. Seçim sonuçları memleketin haritasını turuncuya boyamaya başladığında, Taylan adlı arkadaşın oğlu dev ekranının önünden geçip duruyor, felaketimizi net göremiyoruz. Nihayet Taylan adlı arkadaş oğluna sesleniyor: İnanınca “Sinan, çekil oğlum televizyonun her şey olur. önünden!” Mesele neye Son aylarda ağır biçimde 80 öncesi inanacağına okuduğum için bu isimlerin bir araya gelişindeki tesadüf dikkatimi karar çekiyor. Ev sahibi arkadaşıma vermekte. bakıyorum, sormadan söylüyor: “Taylan, Sinan Cemgil’in oğlu. Sinan da torun!” Küçük Sinan Cemgil’in başının silüeti, ekranda AKP’nin turuncu boyasına batırılıp çıkarılmış gibi görünen Türkiye haritasının ortasında ürpertici bir gölge... “Neyin peşindeydiler, biz ise yıllar sonra neyin peşindeyiz?” diye düşündüren cinsten... Taylan’ın ismi Sinan Cemgil’in öldürülen devrimci arkadaşı Mustafa Taylan Özgür’den geliyor. Küçük Sinan’ın ismi de Deniz Gezmiş ile birlikte Nurhak dağlarında gerillaya çıkan dedesi Sinan’dan. Hepsi birbirinin peşinden giden isimler, neyin peşinde oldukları besbelli isimler... İşbirlikçi bir köy muhtarı tarafından ihbar edilip katledildikten sonra Sinan Cemgil’in babası, oğlunun ölü bedeni başında durup, “Bu çocuklar neyin peşinde?” diye düşünüp boş boş bakan köylülere şöyle demişti çünkü: “Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Kendim öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyidir. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Bu sonuç olmasa yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum.” Yani onların neyin peşinde olduğu belliydi. Biz neyin peşindeyiz? Üstelik böyle tuhaf hissederken... Nasıl hissederken? Seçim gecesi bana herhangi bir duygu hissettiren tek ot_dergi_21.indd 25 “Çok duygu dayağı yedik de ondan böyle olduk” biraz fazla basit bir açıklama gibi. Twitter’da “Kıyamaaam!” diye dalga geçerler adamla. Duygusal dayaklardan sersemlemiş olduğumuz doğrudur ancak belki neyin peşinde olduğumuzu tam tarif etmekten fazla kaçtığımız için kafamız karıştı. Nereye koşacağımıza karar vermediğimiz için bütün yönlere doğru koştuğumuzdan bitkin düştük. Şu lanet olası “Neyin peşindeyiz?” sorusunu adamakıllı sorsak belki durumumuz değişecek. En azından denemekte sayısız fayda var. Zor bir şeyin peşinde olduğumuz kesin. Küçük bir liste yapıp tarif edecek olursak belki biraz şöyle bir şey: Örgüt olmayan bir hareket İktidar olmayan bir kudret Hiyerarşisiz bir işbirliği İsimsiz kalmak isteyen bir öznelik Kararlaştırılmamış bir eylemlilik Biriciklik derdindeki bireylerin benzeşme hasreti Sözü biriktirip kemikleştirmeyen bir dil/metin Hep karnaval olarak sergilenmek zorunda olan öfke Gerçekçi bir biçimde imkânsızı istiyoruz yani. Başka bir deyişle bizler üç kuruşa beş köfte peşindeyiz! Ama inandıktan sonra üç kuruşa beş köfte de olur! İnanınca her şey olur. Mesele neye inanacağına karar vermekte. Bana öyle geliyor ki biz henüz yenilmiş değil ama yenilgiden çok korktuğu için oynadığı atın adını açıklamaktan korkan bir kuşağın üyeleriyiz. Kendi özgün (!) talep listesini henüz açıkça ortaya koymadığı için susanlarız biz. Ağzımıza yediğimiz tokadın acısıyla ya da yiyeceğimiz yeni tokadın korkusuyla değil, ne diyeceğimize tam karar veremediğimiz için susuyoruz. Bu yüzden bir kerecik olsun sormak lazım:Yav arkadaşlar, biz hak’katen neyin peşindeyiz? BERKİN Çocukluğum paramparça çocuklar Umut muydu bulut muydu unuttum Annem geldi anne dedim Gözlerimden öpüp gitti ağladım... Kanatlarım çıkmamıştı uçmadım Misketlerim gökkuşağı Renklerini unuttum Şakağımda Kızılırmak ağladım... Toprağımda Elvan Elvan gül oldum Hangi bahar açacaktım unuttum Ekmeğime kanım düştü Kelebekler kuşlar geldi ağladım... 27.10.2014 07:45:26
© Copyright 2024 Paperzz