Yeni Bir Umut Colleen Hoover Çeviri Kübra Tekneci 4 Bu kitabı özverili ve sonsuz desteklerinden ötürü eşime ve oğullarıma adıyorum. 5 6 1. Bölüm Kalp atışlarım bana oradan uzaklaşmamı söylüyordu. Les bana birçok kez bunun beni ilgilendirmediğini hatırlatmıştı. Ama onun hiç kız kardeşi olmamıştı ki. Öylece geride durup, beni ilgilendirmediğini düşünmenin ne kadar zor olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. İşte bu yüzden, bu aşağılık herif benim bir numaralı önceliğimdi. Ellerimi kot pantolonumun arka ceplerine sokarken onları orada tutabilmeyi umuyordum. Kanepenin arkasında durmuş ona bakıyordum. Burada olduğumu fark etmesinin ne kadar süreceğini bilmiyordum. Kucağında oturan kızı tutuşuna bakılırsa, bir süre daha fark edeceğini sanmıyordum. Parti etrafımızda devam ederken, birkaç dakika daha arkalarında durdum. Kimse aklımı kaybetmek üzere olduğumun farkında değildi. Kanıtımın olması için cep telefonumu çıkarabilirdim ama Les’e bunu yapamazdım. Onun görsel bir kanıta ihtiyacı yoktu. Daha fazla sessiz kalamayıp, “Hişt,” dedim en sonunda. Les’le olan ilişkisine saygı göstermeden bu kızın göğüsle7 rini bir kez daha avuçlamasını izlersem, elini kopartabilirdim. Grayson dudaklarını kızdan ayırıp kafasını geriye attı ve donuk gözlerle bana baktı. Bu gece burada olmasını umduğu en son kişiyi karşısında görünce, gözlerinde korku belirdi. “Holder,” dedi kızı kucağından iterek. Ayağa kalkmaya çalıştı ama doğrulmayı zar zor başarabildi. Yalvarırcasına bana bakarken, mini eteğini düzelten kıza işaret etti. “Sandığın gibi değil.” Ellerimi arka ceplerimden çıkarıp kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim. Yumruğum ona artık daha yakındı ve Grayson’ın suratına yumruk atmanın bana ne kadar iyi geleceğini bildiğim için elimi kasılı tutmak zorundaydım. Yere bakıp derin bir nefes aldım. Sonra bir nefes daha. Kıvranmasını izlemekten zevk aldığım için göstermelik bir nefes daha aldım. Kafamı sallayıp gözlerimi Grayson’a diktim. “Telefonunu ver.” Bu kadar kızgın olmasaydım, yüzündeki şaşkın ifadenin komik olduğunu bile düşünebilirdim. Grayson gülümseyip bir adım geri çekilmeye çalışınca sehpaya çarptı. Elini cama koyarak dengesini koruyup tekrar doğruldu. “Git kendi telefonunu al,” diye homurdandı. Sonra bana bakmayı bırakarak sehpanın çevresinden yürümeye başladı. Sakince kanepenin etrafından dolaşıp elimi kaldırarak yolunu kestim. “Telefonunu ver, Grayson. Hemen.” Aşağı yukarı aynı yapıda olduğumuz için cüsse olarak avantajlı konumda olduğum söylenemezdi. Ama öfkem düşünüldüğünde, ondan kesinlikle daha avantajlıydım ve 8 Grayson da bunun farkındaydı. Bir adım geri çekildi, artık oturma odasının köşesine sıkıştığı için bu pek de akıllıca bir hareket değildi. Ceplerini yokladıktan sonra nihayet telefonunu çıkardı. “Telefonumu neden istiyorsun?” diye sordu. Telefonu elinden kapıp Les’in numarasını çevirdim ve arama tuşuna basmadan ona geri verdim. “Şimdi onu ara ve nasıl adi bir adam olduğunu itiraf edip ilişkini bitir.” Grayson bir telefonuna bir de bana baktı. “Canın cehenneme,” diye haykırdı. Sakinleşmek için derin bir nefes aldıktan sonra boynumu çevirip çenemi kıtlattım. Bu canını yakma isteğimi hafifletmeyince, uzanıp onu tişörtünün yakasından kavrayarak duvara çarptım ve kolumla boynunu olduğu yere sabitledim. Aramayı yapmadan önce Grayson’ı döversem son on dakikalık sakinliğimin boşa gideceğini kendime hatırlattım. Dişlerim kenetlenirken çenem kasıldı, nabzım kafamın içinde adeta zonkluyordu. O anda hissettiğim kadar büyük bir nefreti daha önce kimseye karşı hissetmemiştim. Grayson’a o an yapabilmeyi dilediğim şeyler beni bile korkuttu. Gözlerinin içine bakıp sonraki birkaç dakikanın nasıl gelişmesini istediğimi anlamasını umdum. “Grayson,” dedim dişlerimi sıkarak. “Sana şu an gerçekten yapmayı istediğim şeyi yapmamı istemiyorsan, telefonu kulağına koyar, kız kardeşimi arar ve onunla ilişkini bitirirsin. Telefonu kapattıktan sonra onunla bir daha konuşmayacaksın.” Kolumu boynuna iyice bastırırken havasızlıktan yüzünün tişörtünden daha kırmızı olduğunu fark ettim. 9 Grayson “Pekâlâ,” diye homurdanıp elimden kurtulmaya çalıştı. Kolumu kaldırıp tişörtünü bırakmadan önce telefona bakıp arama tuşuna basmasını bekledim. Telefonu kulağına koydu ve ikimiz de Les’in yanıt vermesini beklerken bana bakmayı sürdürdü. Bunun Les’i üzeceğini biliyordum ama kız kardeşim Grayson’ın onun arkasından neler çevirdiğine dair hiçbir şey bilmiyordu. Başkalarından kaç kez işitmiş olursa olsun, Grayson bir şekilde Les’in hayatına yeniden girmeyi başarıyordu. Ama bu kez aynı şey olmayacaktı. Kontrol bende olduğu sürece mümkün değildi. Arkama yaslanıp Grayson’ın kız kardeşime bunu yapmasına artık izin vermeyecektim. Grayson “Merhaba,” dedi telefona. Les’le konuşmak için kafasını çevirmeye çalıştı ama omzunu tekrar duvara bastırdım. Suratını buruşturdu. “Hayır, bebeğim,” dedi gergin bir şekilde Grayson. “Jaxon’ın evindeyim.” Les’in konuşmasını dinlerken uzun bir sessizlik oldu. “Daha önce ne dediğimi biliyorum ama yalan söyledim. Seni bu yüzden aradım, Les. Sanırım… Biraz ara vermeye ihtiyacımız var.” Kafamı sallayarak bu ilişkiyi kesin olarak bitirmesini istediğimi belirttim. İstediğim bir süre ara vermesi değildi. Kız kardeşime kalıcı bir özgürlük verecekti. Gözlerini devirip serbest eliyle bana hareket çekti. “Senden ayrılıyorum,” dedi açıkça. Bir an sessiz kalıp kız kardeşimin konuşmasına izin verdi. En ufak bir pişmanlık göstermiyor oluşu kalpsiz bir herif olduğunu kanıtlıyordu. Les’in şu an neler hissettiğini bildiğim için ellerim titremeye ve göğsüm daralmaya başladı. Bunun olmasına 10 sebep olduğum için kendimden nefret ettim ama Les böyle düşünmese de, Grayson’dan daha iyisini hak ediyordu. Grayson, “Şimdi kapatıyorum,” dedi telefona doğru. Kafasını duvara yapıştırıp onu bana bakmaya zorladım. Kız kardeşimin sesimi duymasını istemediğim için, “Ondan özür dile,” dedim sessizce. Gözlerini kapatıp içini çektikten sonra kafasını eğdi. “Özür dilerim, Lesslie. Bunu yapmak istemezdim.” Telefonu kulağından çekip aniden aramayı sonlandırdı. Birkaç saniye ekrana baktı. “Umarım mutlusundur,” dedi tekrar bana bakarak. “Çünkü az önce kız kardeşinin kalbini kırdın.” Bu Grayson’ın bana söylediği son şey oldu. Yumruklarım çenesiyle iki kez buluştuktan sonra yere serildi. Elimi sallayarak ondan uzaklaştım ve çıkışa doğru ilerledim. Arabama varmadan telefonum arka cebimde çalmaya başladı. Cebimden çıkarıp ekrana bakma gereği duymadan cevap verdim. Les’in hattın öteki ucunda ağladığını duyunca, “Ne oldu?” dedim sesimdeki öfkeyi kontrol etmeye çalışarak. “Yoldayım, Les. Her şey yoluna girecek, geliyorum.” *** Grayson, Les’le o konuşmayı yapalı bir gün geçmişti ama hâlâ kendimi suçlu hissediyordum. Bu yüzden kendimi cezalandırmak istercesine akşam koşuma fazladan üç kilometre eklemiştim. Les’i dün gece o kadar perişan görmeyi beklemiyordum. Grayson’ı kız kardeşimi o şekilde aramaya zorlamanın belki de iyi bir fikir olmadığını şimdi anlıyordum ama hiçbir şey yapmadan Les’i oyalamasına da izin veremezdim. 11 Les’in verdiği tepkinin en ilginç yanıysa öfkesinin sadece Grayson’a odaklı olmamasıydı. Sanki bütün erkeklere kızgındı. Orada oturmuş söylenmesini dinlerken, yatak odasında bir ileri bir geri yürüyerek erkeklerden, “hasta ruhlu herifler,” diye söz edip durmuştu. En sonunda, kendinden geçip yatağına girdi ve ağlayarak uykuya daldı. Üzüntüsünde benim de payım olduğunu bildiğim için uyuyamadım. Hem iyi olduğundan emin olmak için hem de çaresiz bir anda Grayson’ı aramasını istemediğim için bütün geceyi odasında geçirdim. Ama Les sandığımdan daha güçlüydü. Ne dün gece ne de sonra onu aramaya kalktı. Dün gece pek uyuyamadığı için öğle yemeğinden yatak odasına gitti. Ancak, telefonda olup olmadığını duymak için gün boyunca odasının kapısının önünde durduğumdan onu aramaya çalışmadığını biliyordum. En azından, ben evdeyken buna kalkışmamıştı. Doğrusu, dün geceki acımasız telefon görüşmesinin Les’in Grayson’ı gerçekte olduğu haliyle görmesi için gerekli olduğuna emindim. Kapının önünde ayakkabılarımı çıkarıp su şişemi doldurmak için mutfağa gittim. Normalde cumartesi akşamlarında Daniel ile dışarı çıkardım ama bugünü evde geçireceğimi çoktan Daniel’a haber vermiştim. Les dışarı çıkıp Grayson’la karşılaşmak istemediği için onunla birlikte evde kalacağıma dair söz vermemi istemişti. Neyse ki sıkıcı birisi değil, çünkü kalbi kırık kız kardeşiyle cumartesi akşamı evde oturup romantik komediler izleyecek pek fazla on yedi yaşında erkek tanımıyordum. Gerçi birçok kardeşin arasında Les ve benim aramdaki gibi bir bağ yoktu. Belki de ikiz olduğumuz için birbirimize bu 12 kadar yakındık. O benim tek kardeşim olduğu için bizi kıyaslayabileceğim biri de yoktu. Ona göre biraz fazla korumacı olduğum iddiasında biraz gerçeklik payı da vardı belki ama bu huyumu değişmeyi de düşünmüyordum açıkçası. Üst kata çıkıp tişörtümü çıkardım ve banyonun kapısını açtım. Suyu açıp koridorda ilerledim ve Les’in kapısını tıklattım. “Hızlı bir duş alacağım, pizzayı sen sipariş eder misin?” Elimi kapısına koyup çoraplarımı çıkarmak için aşağı eğildim. Arkamı dönüp çoraplarımı banyoya fırlattıktan sonra tekrar kapısını tıklattım. “Les!” Cevap vermeyince içimi çekip tavana baktım. Eğer Grayson’la telefonda konuşuyorsa, gerçekten öfkelenecektim. Ama eğer onunla telefondaysa, Grayson muhtemelen ona ayrılmalarının benim suçum olduğunu söylüyor olmalıydı ve bu da asıl Les’in bana öfkeleneceği anlamına geliyordu. Avuçlarımı şortuma silip yatak odasının kapısını açarken Les’ten hayatına karışmamamla ilgili bir başka hararetli nutuk daha dinlemeye hazırlandım. *** Odaya girer girmez Les’in yatağında olduğunu gördüm ve hemen küçük bir çocuk olduğum günlere döndüm. Beni değiştiren anı hatırladım. Bana ve çevremdeki dünyaya dair her şeyin değiştiği o günü. Bütün dünyam canlı renklerden donuk, soluk bir griye bürünmüştü. Yakın dostumuz Hope’un ortadan kaybolmasından sorumlu olduğumu anladığım anda, gökyüzü, çimenler, ağaçlar… Bir zamanlar güzel olan her şey ihtişamını yitirmişti. Bir 13 zamanlar hayat dolu olan dünyam birden bulanık, gri ve renksiz bir yansımaya dönüşmüştü. Tıpkı Les’in gözleri gibi. Ona ait değillerdi. Açıklardı. Yatakta yattığı yerden bana bakıyordu. Ama gözleri onun değildi. Gözlerinin rengi gitmişti. Yatakta yatan kişi, kız kardeşimin gri, renksiz bir yansımasıydı. Benim Les’im. Hareket edemedim. Gözlerini kırpıştırmasını, gülmesini ve bana oynadığı hastalıklı, lanet olası şakanın sonucunun tadını çıkarmasını bekledim. Kalbimin tekrar atmaya, ciğerlerimin tekrar çalışmaya başlamasını bekledim. Vücudumun kontrolünü geri kazanmayı bekledim, çünkü o an vücudumu kimin kontrol ettiğini bilmiyordum. Benim kontrol etmediğim kesindi. Buna daha ne kadar devam edebileceğini merak ederek bekleyip durdum. İnsanlar gözlerini bu şekilde ne kadar açık tutabilirlerdi? İnsanlar vücutları nefes almak için kasılmadan önce ne kadar dayanabilirlerdi? Ona yardım etmek için bir şey yapmadan önce daha ne kadar bekleyecektim? Yüzüne dokundum, kolunu tuttum, bütün vücudunu sarstıktan sonra onu kollarıma alıp kucağıma çektim. Boş ilaç şişesi elinden yere düştü ama ona bakmayı reddettim. Gözleri hâlâ cansızdı ve ellerimin arasındaki baş onu her kaldırmaya çalıştığımda düşerken artık bana bakmıyordu. Adını haykırırken irkilmedi, ona tokat atarken suratını buruşturmadı ve ağlamaya başladığımda tepki göstermedi. 14 Hiçbir şey yapmadı. En iyi yanımın öldüğünü fark ettiğimde bile göğsümde kalan her şey dışarı dökülürken bana her şeyin yoluna gireceğini söylemedi. 15
© Copyright 2024 Paperzz