502131031 SEDEF ÇIKRIKÇI HETEROTOPYA MODERNİZMDE BİR YAPILANMA HAPİSHANE OLGUSU İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Mimari Tasarımda Kuram Dersi Belirsizlikler içerisinde değişen sosyo-ekonomik yapılanmaların ortaya çıkardığı toplumsal dönüşümler, tarih sürecinde kendilerini farklı niteliklerde ortaya koymuşlardır. Bireysel sınırların işgali, görünür eylem şekillerini değiştirmiş ve sosyal alanda geçişkenliklerin hızlanmasına sebep olmuştur. Geçişkenlik, belirli kurallar dahilinde belirlenen formel (biçimsel, yasal) ve enformel (biçimsel olmayan, yasa dışı) hareket alanının yer değiştirmesi ya da bütünleşmesi olarak belirtilebilir. Keskin sınırlarla tanımlanmış bu kavramların aralarındaki alansal kutuplaşma giderek birbirine yaklaşmakta ve net olmayan gri bölgeler ortaya çıkarmaktadır. Kamusal ve özel alan tanımları da bu noktada grileşmekte, öznesi ve nesnesi belli olmayan ara mekanlara dönüşmektedir. Postmodernizmle birlikte farklılaşan bakış açısı, deneyim mekanlarını birbirinden bağımsız yüzeylere yerleştirmektedir. Tamamlanmamış yap-boz un eksik parçaları görünürlüğünü yitirmiş, bulmacanın kendisi sorunsal olarak değerlendirilmiştir. Modernizmin aşılma süreci, eleştirel yaklaşımın yer edinmesiyle her alanda belirginleşmiştir. Ancak böyle bir sorunsallık içerisinde devam etmekte olan temel sistem mekanizmaları sebebiyle yeni özgürleşme sınırları, esneyebilen, ancak varlığını koruyan bir çerçeve halini almıştır. Vurguların yerinin değiştirildiği, negatif yapının pozitif, pozitif olanın negatif nitelendiği zincirde, bağların koparıldığı ya da üst üste gelen, çakışık alanlar mevcudiyetini sürdürmektedir. GİRİŞ ‘ Doğuştan yükümlü adamlar vardır; seçim hakları yoktur onların, başkaları tarafından bir yola itilmişlerdir, bir eylem bekliyordur kendilerini, kendi eylemleri, giderler, çıplak ayaklarıyla öyle güçlü basarlar ki toprağa, taşlar ayaklarını yırtar.’ ( Jean Paul Sartre, Sinekler [ Toplu Oyunlar, 2009 ] ) Bu düzen, Galileo ile parçalanan bir sürece girmiştir. Dünya’nın güneş etrafında dönüşünün keşfedilmesi, mekanı bir yere ait olmaktan çıkarmış, sonsuz ve açık uçlu bir kavrama dönüştürmüştür. On yedinci yüzyıldan itibaren uzam, yerleştirmenin yerini almıştır. ‘Günümüzdeki kaygının kuşkusuz zamandan ziyade, esas olarak mekanla ilgili olduğu kanısındayım; zaman, muhtemelen, mekanda bölüşülen unsurlar arasında mümkün olan dağılım oyunlarından biri olarak karşımıza çıkar.’ ( Michel Foucault, Other Spaces, 1967 ) Mekan kurgusunun zamanla karmaşıklaştığı ilişkiler sisteminde mevkiler yer alır ve belirlenmiş alanlarda kendilerine geçici yerler edinirler. ‘Bütün etkileşimler konumlanmış niteliktedirler.’ ( Anthony Giddens, Sosyoloji, 2000 ) Ancak bütün bu mevkilerin dışında kalan, mevcut durumu yansıtan ya da temsil ettikleri ilişkileri erteleyen, tersine çeviren mekanlar da söz konusudur. Ötekileştirilmiş bir modelde diğerleriyle ilişki içerisinde olan ancak aynı zamanda onları yadsıyan bir mekanizma. Bu mekanizmalar temelde ikiye ayrılmıştır: Ütopyalar ve Heterotopyalar. Ütopya, kelime anlamıyla gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce olarak tanımlanır. Gerçek yerleri ve işlevleri yoktur. Çerçevelerin ters-yüz edildiği, sınırları aşabilen, mükemmel ya da tam GİRİŞ Sıralanmış olaylar ve olgular ,ki bu tarihsel süreç olarak da ifade edilebilir, yerini kesişmiş ve iç içe geçmiş kurgulara bırakır. İlişkiler bütünü olarak değerlendirilen heterojen mekanların isimlendirilmesi ise 19. yüzyıl sonrasına denk gelmektedir. Ortaçağda mekan kavramı, hiyerarşik yerler bütünüdür: kutsal ve dünyevi yerler, korunaklı yerler ve tersine açık-korumasız yerler, kentsel yerler ve kırsal yerler. Bir yerleştirmenin mekanı. (Michel Foucault , Başka Mekanlara Dair, 1967.) Monfredo Tafuri'ye göre, tek tanımlanabilir gerçek olarak varolan gelişmenin dinamikleri ele alınırsa, ütopya, varolan koşulların, bugünün üzerinde temellenen evrensel ve ebedi modellerin önceden biçimlendirilmesi çabasından öteye geçemez. Resim 1: William Blake Exhibition, Caixa Forum, Madrid. Bu sebeple ütopya, kendi karşıtı sayılabilecek bir kavramı yaratır. Bunlar, toplumlarda gerçekleşmiş olan ütopyalar için hazırlanmış, karşıtlıkları da içinde barındıran, yerleştirilebilir olsa da diğer alanların dışında olan mevkilerdir. Tüm uygarlıklarda bulunabilecek olan tüm gerçek mekanların eş zamanlı olarak temsil edildiği, dönüştürüldüğü ve tartışıldığı karşıt mekanlara benzeyen gerçek mekanlardır. Bilindik yerlerin dışında olan ve buna rağmen onların varlıklarını tanımlayan bu yerler yansıttıkları alanlardan farklıdırlar. Foucault bu yerleri Heterotopya olarak adlandırır. Mevcut olanın ÜTOPYA tersi olan kaotik bir kurgu. Gerçekdışı mekanlar olarak belirtilirler. Varolan gerçekliğin sürmesini amaçlayan ideolojiye karşın, ütopya, varolan düzenin dışına çıkmış, onunla bütünleşmemiştir; içinden çıktığı gerçekliği değiştirmeye çalışır. (Haldun Ertekin, Mimarlık ve Ütopya : Kapitalist Gelişim ve Tasarım ) Heterotopyaların tanımlayıcı özellikleri ise şu şekilde sıralanır: 1. Evrenseldir ve çok çeşitli biçimleri vardır. 1.a. Kriz heterotopyaları (Yaşlılar, hamile kadınlar vb. kriz durumundakiler için kutsal ve yasak yerler) 1.b. Sapma heterotopyaları (Normlardan sapma gösteren kişilerin mekanları: hapishane, akıl hastanesi, huzur evi ) 2. Geçmişte toplumsal düzene dahil olan ancak zaman içinde işlerlikleri yer değiştiren mekanlardır. (Mezarlıklar ve yerleşimlerden uzaklaştırılmaları) 3. Birden fazla mekanı tek bir yerde bir arada ortaya koyarlar. (Tiyatrolar) 4. Zaman süreçleriyle bağlantılı olan kısa, akışkan festval alanları, birikimler ve üst üste çakışmalarla müzeler. 5. Tecrit edilme ve dahil olabilmeye elverişli mekanlar. ( Açılma ve kapanma olgusu ) 6. Diğer bütün mekanlarla ilişki içerisindedir ancak bağımsız bir oluşum olarak kendisini gösterir. (Erdem Üngür, Heterotopya) Heterotopyaları ifade ederken ‘kamusallık’ ve ‘kamusal alan’ kavramlarından bahsetmek bir zorunluluktur. Bu sebeple kamusal alana yönelik olarak verilecek tanım şöyledir: Kamusal alan, modern toplum kuramlarında, toplumun ortak yararını belirlemeye ve gerçekleştirmeye yönelik düşünce, söylem ve eylemlerin üretildiği ve geliştirildiği ortak toplumsal etkinlik alanına işaret etmek için kullanılan kavramdır. (Kamusal Alan, ed. Meral Özbek) HETEROTOPYA meşruluğunu sorgulamaya açık olan, pratiğe geçirilmiş gerçek mekanlardır. Diğerlerinden farklı ve onların dışında, öteki olan yerlerdir. Topluma ayna olabilecek, bir tür karışmış, ortak bir deneyimin kendisi olabilirler. ( Reşide Adal, Aydınlanma Çağında Kamusal Alan ve Heterotopik Mekan İncelemesi: “Palais Royal” ve “Mason Locaları”) Alternatif bir sosyal düzenleme, normalleştirme ve disipline etme ilişkileriyle ötekiliği tekrar sisteme dahil eden yerler olması ise heterotopik olarak kabul edilen bu yerlerin sisteme olan karşı duruşlarının, farklılıklık yaratan özgürleştirici yanlarının önemini vurgular. Soluklanma mekanı olan heterotopya, olumsallık dinamikleriyle yeni çıkışlara, özgürlüklere ve farklı bir dünya hayaline yüzü dönük eşik yerlerdir. Bu çalışmada heterotopik mekanlar olarak incelenmiş olan alt başlık: Sapma Heterotopyalarıdır. Normlardan sapma gösteren kişilerin mekanları olarak nitelenen sapma heterotopyaları, insanların gündelik yaşamları süresince varlığını koruyan, belirli zamanlarda görünürlüğü artan ya da silikleşen mekanlardır. Bu mekanlar içerisinde hapishaneler incele konusu olarak ele alınmıştır. SAPMA HETEROTOPYALARI Habermas’ın kamusal alan tanımı için yararlandığı kavramlar ise; açıklık, eşitlik, farklılık ve diyalog’tur. Alternatif bir düzenleme alanı olarak Heterotopik mekanlar, kamusal mekanların görünür sosyal değişim alanları olarak öne çıkar. ( The Badlands of Modernity, Kevin Hetherington ) Fakat bu alternatif mekanlar, tanımlanmış kamusal mekanlardan farklıdır. Sınırlarla kendini koşutlayan Aydınlanma’nın kendine has “geçiş dönemi kamusal portreleri”nde, heterotopya Habermas’ın tanımladığı kamunun dışarıda bıraktıklarını sahiplenerek ötekileştirilen mekanlardır. Modernite'nin temelinin yaratıcı biçimde yıkmak olduğu kabul edilir. Modern devlet, modern öncesi öncüllerinden farklı olarak gündelik hayatın içerisine kadar girebilen ve gündelik hayatı biçimlendirebilen devlettir. Yönetsel kurallarla modern devlet öznelerin ve yurttaşların hayatlarına müdahale edebilmektedir. Biçimselleşme, dünyayı yeniden yorumlamak ve yönetilebilirliği artırmak kaygısı ile dünyayı oluşturan öğeleri yeniden sınıflamanın bir yoludur. (Peter Wagner, Modernliğin Sosyolojisi Özgürlük ve Cezalandırma) Eski yapılanmalarda hapishane olgusu oluşmamıştı. Kişinin ceza alabilmesi için hukuksal bir çerçeve olmaksızın iddia ve şahit usulü üzerinden infaz gerçekleştirilirdi. İtham edilen ve itham edilen olarak iki kişilik bir kurgu söz konusudur. Hükmü verecek üçüncü kişi sisteme henüz dahil edilmemiştir. Burada mekanizma hakikat aramaktan çok güçlü olanı belirlemek üzerine konumlanır. 12. yüzyıl sonlarında ve 13. Yüzyılda bu sistem işlerliğini yitirmiştir. Soruşturma’ nın dahil edilmesiyle değişen süreç ( Karolenj İmparatorluğu Dönemi) , sorgulamayı ön plana getirmiştir. Gözlemeye ve denetlemeye dayalı olarak geliştirilen sistem içerisinde mimari form olarak ortaya çıkan ilk hapishane 1596 yılında Amsterdam’da inşa edilmiştir. Rasphuis Cezaevi ( 1596 ) HAPİSHANELER Hapishaneler: Mimar William Blackburn 1782’de 600 erkek 300 kadın için ve “sağlık koşullarını dikkate alacak” bir hapishane proje yarışmasını kazanmıştır. 1780 yılında Hollanda’da, Gent’in dışında Masion da Force Hapishanesi yapılmıştır. Projede geceleri tek kişilik hücrelerinde kalan mahkumlar gün boyu çalışma prensibiyle ıslah edilirdi. Masion da Force Hapishanesi (1780) HAPİSHANE TARİHİ 1703-1704 yılları arasında Carlo Fontana, genç suçlular için ıslahevi olarak düşünülen Roma S. Michele Hapishanesini bir mimar olarak tasarlayan ilk kişidir. 1757’de Fransız A. Choquet de Lindu, Brest kentinde bir hapishane yapmıştır. Modernizm öncesi cezalandırma, suçlu olduğu düşünülen kişinin, halka açık bir alanda, çeşitli işkencelerle idam edilmesi üzerine kuruluydu. Ceza sistemi bedenin cezalandırılması esasına dayanıyordu. İnfaz, bir şenlik havasında gerçekleştirilirdi. Ancak zamanla şenlik ve seyretme eylemi, suç ve ceza ölçeğindeki adaletsizlik yüzünden olumsuz bir duruma dönüştü. Halkın daha önce azap çektirilmesindeki yönlendirici rolü, yerini suçlu lehine acıma duygusuna bıraktı. Bu değişimin yanı sıra, suçlunun ölümünden önce kullanabildiği ifadeler, iktidarına lehine olmamakta ve taşkınlıklara sebebiyet vermekteydi. Bu koşullar sebebiyle cezalandırma yönteminde değişikliğe gidilerek, gözleme ve denetleme usulü yürürlüğe girmiştir. MODERNİZM ve HAPİSHANE OLGUSU 1790’da ABD Philedelphia’da kurulan Walnut Caddesi Hapishanesi ilk modern hapishane olarak kabul edilir. Burada hükümlüler işledikleri suçlara ve cinsiyetlerine göre ayrılmıştır. "Suçlar ve kabahatler adı altında hep yasa tarafından tanımlanmış hukuki nesneler yargılanmaktadır; ama aynı zamanda tutkular, iç güdüler, anormallikler, sakatlıklar uyumsuzluklar, ortam ve kalıtınım etkileri de yargılanmaktadır; ırza geçmeler, ama aynı zamanda cinsel uyumsuzluklar da yargılanmaktadır (...) Şöyle söylenecektir: yargılananlar bunlar değildir; eğer bunlar anılıyorsa, bunun nedeni yargılaması gereken olayları açıklayabilmek ve öznenin iradesinin suç içinde ne denli yer tuttuğunu belirleyebilmektir. Bu cevap yetersizdir. Çünkü yargılar ve cezalandırılanlar bal gibi onlardır, neden unsurlarının; arkasında yer alan bu gölgelerdir". Panoptikon : Hareketsizlik Howard Bentham'ın tasarladığı hapishane imgesidir. Bu imgeyi Foucault, disiplinci iktidarın aynası olarak görmüştür. "Halka biçimli bir binadır, ortasında bir avlu ve avlunun ortasında bir kule vardır. Halka hem içeriye hem dışarıya bakan hücrelere bölünmüştür. Bu küçük hücrelerin her birinde, kurumun hedefine uygun olarak, yazı yazmayı öğrenen bir çocuk, çalışan bir işçi, ıslah edilen bir mâhkum, delilliği yaşayan bir deli vardır. Merkezi kulede bir gözetmen vardır. Her hücre hem içeriye hem dışarıya baktığından gözetmenin bakışı tüm hücreyi kat edebilir; hiçbir karanlık nokta yoktur ve sonuç olarak, bireyin yaptığı her şey bir gözetmenin bakışına açıktır; bu gözetmen kendisinin her şeyi görebileceği, buna karşılık kimsenin kendisini göremeyeceği şekilde panjurlar, yarı açık bölme pencereleri arasından gözlemde bulunur. Bentham'a göre, bu küçük ve harikulade mimari kurnazlığı bir dizi kurum kullanabilir" (Abdurrahman Saygılı, Mikro-İktidarın Bir Fiziği: Hapishane) GÖZETLEME / PANAPTIKON Foucault'nun deyişiyle: GÖZETLEME/PANAPTIKON Lineer hücre dizilişlerinden oluşan kolların bir mafsalda birleşmesinden oluşur. Ayırma sistemi ya da tam tecrit uygulanan tiplerin en belirgin yapılarındandır. Tutukluların yoğun çalışması tecritten dolayı hücrelerde yaptırılmıştır. HAPİSHANE DEĞİŞİMİ Eastern Penitentiary Hapishanesi, 1825 Auburn Hapishanesi, 1816 20.yüzyılın ilk yarısında hapishane tasarımları konusunda köklü değişiklikler olmamıştır. Tutukluların çalışmasının ıslah programının parçası olması fikri, giderek hapishanelere dayalı bir üretim alanını meydana getirmiştir. Bazı sektörlere ucuz işgücü pazarını oluşturmuştur. Alcatras Hapishanesi, 1934 Askeri üs olarak kullanılmış olan ada, daha sonra askeri tutukluların mahkum edildiği cezaevi niteliğini almıştır. Zaman içerisinde geliştirilen cezaevi, 1909- 1911 yılları arasında tutuklu bulunan esirler tarafından inşa edilmiştir. HAPİSHANE DEĞİŞİMİ 1816-1825 Auburn Hapishanesi’nde ise geceleri hücrelerine çekilen mahkumların gündüzleri ortak işliklerde çalışmaları öngörülmüştür. Tutukluların birbiriyle konuşmadan bir arada olacakları bu düzen, sessiz sistem ismini almıştır ve 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Amerika’da yaygın olarak bu sistem uygulanmıştır. HAPİSHANE DEĞİŞİMİ Alcatras Hapishanesi, 1934 Pelican Bay Hapishanesi, 1989. Kalın betonlarla kaplı duvarların ve penceresiz hücrelerin içinde yaşayan mahkûmlar bir yalıtıma tabi tutulmuştur. Mahkûmların birbirleriyle hatta gardiyanlarla bile iletişimleri oldukça sınırlıdır. Mahkûmların, gardiyanlarla ilişkileri camlarla kaplı yapıdaki bir konuşma sistemiyle gerçekleşir. Yüksek güvenlik önlemleri ve teknoloji kullanımı. HAPİSHANE DEĞİŞİMİ Hapishane, insani koşulları, yalıtımı ve ağır ceza kurallarıyla açlık grevlerine konu olmuş ve eleştirilmiştir. Değişen süreçte gözlem sistemi, hapishaneler için bile dayanılması zor bir baskı sürecine dönüşmüştür. Guantanamo Kampı, 2002 yılından itibaren askeri hapishane olarak kullanılmakta olan, Guantanamo körfezi askeri üssünün bir bölümüne verilen isim. İnsan hakları örgütleri ve bir çok farklı kesimin eleştiri ve protestolarına neden olmuştur. Tutuklularının yasal durumlarının belirsizliğine işaret etmektedirler. HAPİSHANE DEĞİŞİMİ Guantanamo Hapishanesi, 2002 HAPİSHANE DEĞİŞİMİ Chicago Hapishanesi, 1973 90 metreye yüksekliğe sahip bina, brütalist mimarlığın izlerini taşımaktadır. Mimar Harry Weese’in tasarımı olan üçgen prizma formlu 27 katlı yapının ilk 9 katı ofis ve yönetim odaları ile personelin çalışma alanlarından oluşur. Teras, açık hava ve spor (basketbol ve voleybol gibi) faaliyetlerini içerecek şekilde tasarlanmıştır. Üçgen form, en fazla ve en etkin mekân kullanımını amaçlayan bir tasarım olarak görülmektedir. 17. yüzyıl sonrasında değişime uğramaya başlayan cezalandırma sistemi, modernizmin toplum üzerindeki olumsuz etkilerinin görüldüğü bir süreçte kendisine yer edinmiştir ve görünür olmayan ancak varlığını koruyan heterotopik mekan olarak cezaevlerinde varlığını sürdürmektedir. İktidar mekanizmalarının gözlem ve denetim üzerine yoğunlaşmasıyla ortaya çıkmış olduğu belirtilen hapishane kavramının, mimarlık dünyasında yeterince tartışılmadığı bir süreç içerisindeyiz. Toplumsal normların değiştiği zaman dilimlerinde farklılaşan sistemleri değerlendirirken, sistem dışında kalan mekanizmaların incelenmesi ve mimari alanda getirilecek önerilerin değerlendirilmesi önem teşkil eder. Hapishane olgusunun ortaya çıkışıyla şekillenmekte olan kontrol ve denetim, zaman içerisinde aşırılığı ile insan haklarına konu olmuştur. Postmodernizmle birlikte sorgulanmaya başlanan sistemler den biri olan, ancak bu sorgulamada mimari olarak yeterince yer edinememiş hapishane kavramı, topluma hizmet eden diğer heterotopyalar gibi değişime ya da gelişime uğramadan konumlanmaktadır. Öteki’nin mekanı olarak belirtilen heterotopyalar, bu noktada kendiliğinden görünür olmaya başlamış, iktidar mekanizmalarının uyguladığı etik ve normların sınırlandırıldığı, düzenlenen bilgi karşısında yalın ve gerçek şekilde duran alanlar olarak gözlenmeye başlanmıştır. Bu yönüyle heterotopyalar, bir karşı duruşun sembolü olarak değerlendirilmiştir. Eğer toplama kampları, totaliter bir toplumun insanların boyun eğme ve kölelik sınırlarını ölçtüğü laboratuarlar görevi görmüşse ve eğer Panoptikon tarzı ıslahevleri, endüstri toplumunun insan eyleminin tekdüzeleştirilmesinin sınırları üzerine deneylerin yapıldığı laboratuarları olmuşsa; Pelican Bay hapishanesi de, “küreselleşmiş” toplumun, küreselleşmenin ıskartaya çıkardıkları ve attıkları üzerinde mekân sınırlaması tekniklerini sınadığı ve sınırlarını ölçtüğü laboratuarıdır.“ (Zygmun Bauman, Küreselleşme) SONUÇ Sonuç: KAYNAKÇA Abdurrahman Saygılı, Mikro-İktidarın Bir Fiziği: Hapishane, 2000. Peter Wagner, Modernliğin Sosyolojisi Özgürlük ve Cezalandırma, Çev. Mehmet Küçük, Sarmal Yay., İstanbul 1999, s.55. Reşide Adal, Aydınlanma Çağında Kamusal Alan ve Heterotopik Mekan İncelemesi: “Palais Royal” ve “Mason Locaları”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004. Erdem Üngür, Heterotopya. (Topinka, R.J. (2010), Foucault, Borges, Heterotopia: Producing Knowledge in Other Spaces, Foucault Studies, No. 9, pp. 54-70, September 2010) Kamusal Alan, ed. Meral Özbek, Hil Yayın, Aralık 2004, İstanbul Haldun Ertekin, Mimarlık ve Ütopya : Kapitalist Gelişim ve Tasarım (Tafuri, M., Architecture and Utopia; Design and Capitalist Development. Massachusets, MİT Press, 1976 ) Michel Foucault , Başka Mekanlara Dair, 1967. ( Jean Paul Sartre, Sinekler [ Toplu Oyunlar, 2009 ] ) Sosyoloji, Anthony Giddens, Ankara, 2000. Michel Foucault , İktidarın gözü, 1954. Z. Bauman, Küreselleşme -Toplumsal Sonuçları-, Ayrıntı Yayınları, 2010.
© Copyright 2024 Paperzz