indirmek için tıklayınız

346
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
BÖLGESEL GÜVENLİK KOMPLEKSİ TEORİSİ, ENERJİ GÜVENLİĞİ VE
RUSYA
Aslan Yavuz Şir*
Bu çalışmada Barry Buzan’ın uluslar arası ilişkiler çalışmalarına getirdiği Bölgeler
yaklaşımının ve onun uzantısı olan Bölgesel Güvenlik Yapısı Teorisi çerçevesinde Orta
Asya devletleri arasına oluşmaya başlayan ortak güvenlik algılamaları değerlendirilmeye
çalışılacaktır. Bu bağlamda eski süper güç kimliğine yeniden kavuşmaya çalışan Rusya’nın
bölgedeki rolü ve Orta Asya cumhuriyetleri ile ilişkileri incelenecek, ortaya çıkan ortak
güvenlik algılamasında Rusya’nın rolüne ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır. Temel
amaç Orta Asya cumhuriyetleri arasında, Rusya karşısında ve onun da katkısıyla ortaya
çıkan müşterek yapı Barry Buzan’ın Bölgesel Güvenlik Yapısı Teorisi çerçevesinde
açıklanmaya çalışılacaktır. Temel iddiamız bölge cumhuriyetlerinin Rusya’ya yönelik
politika oluşturma aşamasında müşterek bir güvenlik kimliği oluşturma yetisi kazandıkları,
ancak bu kimliğin Rusya’ya karşı olmaktan ziyade Rusya’nın katılımıyla şekillenen bir
yapı olduğudur.
Bölgesel Güvenlik Kompleksi Teorisi, Enerji Güvenliği ve Rusya
İngiliz akademisyen Barry Buzan’ın Bölgesel Güvenlik Yapısı Teorisi (Regional
Security Complex Theory) oluşturmacı/inşacı (constructivist) uluslararası ilişkiler
teorisinde önemli yer tutmaktadır. Buzan’ın ilk defa Halklar, Devletler ve Korku isimli
çalışmasında ortaya koyduğu Bölgesel Güvenlik Kompleksi (Yapısı) Teorisi Soğuk Savaş
sonrası ortaya çıkan yeni uluslararası sistemin anlaşılması açısından ciddi açılımlar
sağlamaktadır. Buzan’ın bu teorisi temel olarak Samuel Huntington’ın Medeniyetler
Çatışması adlı eserinde ortaya koyduğu yeni sistem algısına önemli bir alternatif
geliştirmiştir. Buzan’a göre uluslararası sistemin yeni çatışma ya da ittifakları, küresel
kültürel, dinsel ve medeniyetsel (ör. İslam, Batı, Asya vs.) ayrılıklar ekseninde değil,
bölgelerin oluşturduğu alt-sistemlerde gerçekleşecektir. Temel düşünce reel tehditlerin
coğrafi olarak yakın mesafelerde (bölgelerde) daha etkin olmasının, güvenlikte karşılıklı
bağımlılığı bölgesel ölçekte arttırdığıdır. Buna göre güvenlik bağımlılıkları, bölgesel
yapılar içinde yer alan aktörler arasında, dışında kalanlara nazaran daha yoğundur.357 Yani,
bölgesel güvenlik yapıları, belli coğrafi alanlarda (bölgelerde) yoğunlaşmış güvenlik
ikilemleridir. Bu bölgelerde devletlerin (veya diğer aktörlerin) tehdit algılamaları birbirleri
ile doğrudan bağlantılıdır ve güvenlik bağımlılığı yaratmaktadır; bir devletin güvenliği
bölgedeki diğer ülkelerin güvenliğinden ayrı düşünülemez hale gelir.358
Buzan, bölgesel güvenlik bağımlılığının iki temel unsuru olduğunu ifade etmiştir:
1. Belirli bir coğrafi bölgedeki devletler arasında güç dengesi
2. Tarihsel dostluk-düşmanlık algılamaları
*
Uzman, Global Strateji Enstitüsü
Buzan, Barry, and Ole Waever (2003) Regions and Powers: The Structure of International Security Cambridge, MA:
Cambridge University Press.p.4
358
Age. p.44
357
347
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Güç dengesi bir bölgedeki devletleri (veya başka aktörleri) birbirine yaklaştıran ya
da uzaklaştıran, jeopolitik bir olgudur. Ancak devletler arası ilişkilerde belirleyici etken,
Huntington’ın medeniyet temelli ayrımı değil, daha gerçek, fiili güvenlik uygulamalarından
doğan (askeri, siyasi, toplumsal ve çevresel vs.) güç dağılımlarıdır. Buzan’a göre bölgeler
coğrafi yakınlık ve birbirine benzer güvenlik algılama ile uygulamalarının bir güç dengesi
oluşturduğu alt sistemlerdir. Bölgeler güvenlikle ilgili tasarruf ve tercihlerinde ortaklaşa
düşünüp hareket edebilen, bu sebeple güvenlik algılamaları birbirinden ayrı
düşünülemeyen birimlerdir. Bu bölgeler fikir olarak yapay bir şekilde üretilen birimler
değil, hâlihazırda güvenlik açısından yoğun iletişim ve etkileşim içinde olan unsurlardır;
bölgenin oluşması, aktörler arasındaki etkileşimin doğal bir sonucudur. Yani bölgesel
güvenlik yapıları, söylem düzeyinde ve algısal olarak yapay bir şekilde oluşturulmuş
(constructed) güvenlik algılamaları değil, var olan iletişim ve bağımlılığın, bölgesel güç
dengelerinin bir sonucu olarak görülmelidir.
Ne var ki, Buzan’a göre bölgelerde çatışmanın ve güvenlik algılamalarının analizini
yapabilmek için sadece güç dengelerine bakmak yeterli değildir. Ona göre bölgeleri
oluşturan aktörler ve dışında kalan -ya da başka bölgeler oluşturan- aktörler arasındaki
rolleri asıl belirleyen, tarihsel “dostluk-düşmanlık” modelleridir. Tarihsel dostluk ve
düşmanlık, işbirliğini teşvik edebilir ya da çatışmayı körükleyebilir. Buzan devletler
arasındaki dostluk-düşmanlıkların uluslararası sistemdeki önemine dikkat çekerken
Alexander Wendt’in uluslararası roller359 sınıflandırmasına atıf yapmaktadır. Bu roller
devletler arasındaki ilişkilerin seviyesini belirleyen, bir devleti dost, düşman, ya da
müttefik bellememize yol açan düşünce sistemleridir. Devletler uluslararası sistemin
kendisinden etkilenerek ve onu etkileyerek bu rolleri içselleştirirler. Wendt’e göre bu
sürecin üç yöntemi vardır:
1.
Zor yoluyla,
2.
Çıkarlar doğrultusunda kendi iradesiyle,
3.
Meşruiyet temelinde.
İşte bu üç yöntem devletlerin kendi aralarındaki rol paylaşımını, dolayısıyla
birbirlerine karşı geliştirdikleri politika ve güvenlik algılamaları ilişkileri etkiler; ittifaklar,
düşmanlıklar ve dostluklar bu süreçler doğrultusunda gelişir. Buzan’ın bölgeler dediği
sistemlerin yapıtaşı olan dostluk-düşmanlık, devletlerin uluslararası sistem içinde
edindikleri rollerin bir sonucu olarak görülmektedir.
Bu bağlamda düşünüldüğünde, Rusya Federasyonu’nun uluslararası sistemdeki
rolü, yeni devletin kendini Sovyetler Birliği’nin mirasçısı olarak kabul ettiğini açıkladığı
tarihte belli olmuştur. Bu rolle doğru orantılı bir tavır izleyememiş olsa da, Rusya kendisine
süper güç rolünü uygun görmüş, bütün gelişimini de bu rolün gereklerini yerine
getirebilen, sınır tanımayan, küresel güvenlik algılamaları inşa eden, eskileri yeniden
tanımlayan veya onları değiştiren bir devlet olabilmek amacı üstüne kurmuştur. Sovyetlerin
dağılmasından sonra uzun bir süre içine kapanan, ancak bölgesel bir güvenlik
yapılanmasının içine girmeyen Rusya’nın bugünkü durumda rekabet gücü yüksek bir
süper-güç olma isteği hala sürmektedir. Rusya Federasyonu ilk zamanlarda zayıf bir devlet
görüntüsü çizmiş olsa da Putin iktidarı altında yürütülen politikalar ile kaybedilen itibarın
yerine konulması uzun sürmemiştir.
359
Alexander Wendt (1999) Social Theory of International Politics, Cambridge: Cambridge University Pres, p.247
348
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Rus dış politikasının son sekiz yılı, Yeltsin tarafından miras olarak bırakılan, siyasi
ve ekonomik sorunlarla boğuşan Rusya’nın tekrar itibar gören bir ülke haline gelme
gayretleri ile geçmiştir. Rusya 2006 yılında G–8 başkanlığı yapmış, son 30 yılda sahip
olamadığı jeopolitik etkiyi tekrar kazanmıştır. İlyas Kamalov’a göre Rus dış politikası
zirvededir.360 Bu şu demektir, Rus dış politikası karar verme mekanizmaları stratejik açıdan
verimli ve uygulama bakımından da pro-aktif bir dönemdedir. Bu tam anlamıyla başarılı bir
dış politika oluşturulduğu anlamına gelmez. Ancak Rusya uluslar arası alanda etkin bir
konuma gelmiştir. Rusya, Yeltsin dönemindeki Batı ile yakınlaşma sürecini geride
bırakmış, içine kapanık bir dış politikadan küresel bazda aktif bir ülkeye dönüşmüştür.
Kuzey Kutbu’nda hak iddia edebilen, Dünya Ticaret Örgütü dışındaki en büyük ekonomi
olarak küresel ekonomiyi ve enerji piyasalarını etkileyebilen, caydırıcı nükleer ve askeri
güce sahip bir ülke olarak uluslararası sistemin en etkili aktörlerinden birisidir. Rusya’nın
bu küresel etkinliğinin ve gücün temelinde Yakın Çevre’si olarak adlandırdığı bölgelerde,
enerji fiyatlarının artması ile kazanılan gücün yarattığı etki bulunmaktadır. Rusya’nın Orta
Asya, Kafkasya ve Doğu Avrupa’da artan bölgesel nüfuzu, giderek artan küresel
etkinliğinin en açık örnekleridir. Bu şekilde Rusya sadece kendi coğrafyasına sıkışıp
kalmayan, ancak farklı bölgelere nüfuz edebilen bir büyük güç konumundadır.
Bir Süper Güç Olarak Rusya ve Orta Asya Politikası
Buzan’a göre (Rusya gibi) büyük güçler bölgesel zorunlulukları geçersiz kılarken,
“nüfuz etme”361, “kaplama”362 gibi yollarla bölgelerin içine sızabilmektedirler. Orta Asya,
Rusya’nın etkinliğinin en iyi gözlemlenebildiği bölge olarak dikkat çekmektedir. Orta Asya
devletleri, Doğu Avrupa’daki eski-Sovyet cumhuriyetleri gibi Sovyetler Birliği’nden
ayrılmayı istememiş, dağılmayı önlemek için çaba göstermişlerdir.363 Dağılmanın
gerçekleşmesinden sonra Orta Asya cumhuriyetleri uluslararası güvenlik oluşumlarına
girmemeye özen göstermişler, Batı ile ilişkilerini sınırlı şekilde yürütmüşlerdir. Buzan’ın
teorisi göz önüne alındığında, Orta Asya, Rusya’nın kapladığı bir bölge olarak ortaya
çıkacaktır. Yani Orta Asya, tarihsel olarak ortak toplumsal, siyasi, sosyal ve kültürel yapıya
sahip, güvenlik algılamaları açısından ise ayrı ayrı düşünülemeyen, ancak bunu fiili olarak
ortaya koyamayacak kadar zayıflatılmış, yani bir “güvenlik yapısı” oluşturamayan bir
bölgedir. Sovyetler Birliği Orta Asya, Kafkasya ve Doğu Avrupa’nın bir kısmı üzerinde
ciddi bir nüfuz sağlamış, bu ise Buzan’ın kaplama dediği asimilasyon süreci ile
sonuçlanmıştır. Orta Asya bölgesi Rusya için bir üs ve hammadde kaynağı haline gelmiştir.
Ayrılmayı istemeyen, dağılmanın ardından ise Rusya ekseninin dışında çıkmamaya özen
gösteren bir doğrultuda dış politika yürüten bu cumhuriyetler bugün ciddi bir dönüşüm
geçirmektedirler.
Bir Bölgesel Güvenlik Yapısı Olarak Orta Asya
Dağılmanın ardından Orta Asya cumhuriyetlerindeki siyasi tutum istikrar ve
statükonun korunması temelinde işlemiştir. Bugün cumhuriyetlerin siyasi tercih ve
hassasiyetlerinde ise bir kırılma sürecine girilmiştir. Buzan güçsüz devletlerden oluşan ve
360
İlyas Kamalov (2008) Moskova’nın Rövanşı: Putin Dönemi Rus Dış Politikası Yeditepe Yayınları, İstanbul, sf. 19
Buzan’a göre nüfuz etme, bir bölge içindeki devletin bölge dışından bir devlet ile ittifak içine girmesi ile ortaya çıkar.
Bölgesel düşmanlıklar (Hindistan-Pakistan) dış güçlerin, içerideki devletlerin dışarıdan yardım talep etmesi vs. gibi
durumlar sayesinde bölgeye nüfuz etmesine fırsat yaratır.
362
Buzan’a göre kaplama (overlay) büyük güçlerin çıkarlarının neredeyse bölgesel güvenlik ilişkilerinin yok olmasına
sebep olacak kadar nüfuz etmek olarak yorumlamaktadır.
363
Kazakistan’ın ev sahipliği yaptığı 1991’deki ilk BDT Zirvesi ve ardından gelen Alma Ata Deklarasyonu gibi…
361
349
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
iletişim-etkileşimi zayıf olan bu tip bölgeleri yapılandırılmamış güvenlik bölgesi olarak
adlandırmakta, bu bölgelerin aslında oluşmaya başlayan bölgesel güvenlik sistemleri
olduğunu da vurgulamaktadır. Gerçekten de Orta Asya’daki tüm cumhuriyetler, büyük
güçler ile diyalog geliştirmeye başlamış, bazılarının (Özbekistan) beklentileri hayal
kırıklığı ile sonuçlanmış diğerleri ise bu girişimi iyi yöneterek bölgesel bir güvenlik
algılaması oluşturabilmişlerdir (Kazakistan). Bu değişim, cumhuriyetlerin dış
politikalarında ve bölgeye yönelik ilgide de görülebilir.
Orta Asya cumhuriyetlerini oluşmaya başlayan bir bölgesel güvenlik yapılanması,
Rusya’yı ise yeniden güçlenen bir büyük güç olarak tanımlarsak, Rusya’nın en yakınındaki
bu bölgesel alt-sistemde nüfuz sağlamasının önemi ortaya çıkacaktır. Orta Asya, Rusya için
hem bir prestij sorunu hem de süper güç rolünü sürdürebilmesi için nüfuz etmesi gereken
bir bölgedir. Orta Asya oluşmaya başlayan bir bölgesel güvenlik yapısı olarak, Rusya ve
Batı arasında hassas bir denge kurmaya çalışmış, ancak bu denge her zaman Rusya lehine
bozulmuştur. Bölge devletlerinin kendi başlarına geliştirmeye başladıkları güvenlik
algılamaları, dost-düşman ayrımı ve güç dengesi, ileride bu potansiyeli bölgesel bir birliğe
dönüştürebilir. Bugün Orta Asya’daki durum Rusya’nın bölgeye iyice nüfuz edişinin
işaretlerini vermektedir. İleride izah edileceği gibi bölge devletleri bir arada hareket etme
potansiyellerini yavaş yavaş ortaya koymaya başlamışlardır. Diğer bir ifadeyle söylersek,
Orta Asya devletleri ve Rusya arasında oluşabilecek bir güvenlik kompleksi için gerekli
olan pozitif sosyal algılamalar, ancak Orta Asya devletlerinin Rusya dışındaki dış politika
alternatifleriyle diyalog geliştirme özgürlüğünü gerekli kılar. Bu özgürlük Rusya ile Orta
Asya devletleri arasında, Rusya’nın emperyal bir pozisyonda olduğu ve negatif olarak
algılandığı durumları ortadan kaldırabilir. Bu noktadan sonra ise ortak güvenlik endişeleri
ön plana çıkar ve Orta Asya ile Rusya arasında bir güvenlik kompleksi oluşmaya başlar.
Orta Asya devletleri zorla değil meşruiyet temelinde seçimlerini Rusya’dan yana
kullanabilirler. Böylelikle Barry Buzan’ın bahsettiği birbirinden ayrı düşünülemeyen
güvenlik kaygıları ile pozitif algılama gibi iki şart da yerine getirilmiş olur.
Avrupa Birliği ile Orta Asya arasında Rusya
Avrupa Birliği’nin Rusya-Orta Asya ilişkilerindeki rolü, bölgesel kimliğini
geliştirememiş ve dış etkiye açık, ekonomik, sosyal ve siyasi potansiyeli yüksek ancak
gelişmekte olan bir bölgeye kendi çıkarları doğrultusunda ekonomik olarak nüfuz etmeye
çalışan bir görünümdedir. Avrupa Birliği’ni kendi içinde bir bölgesel güvenlik yapısı
olarak ele almak mümkün olsa da bu çalışmanın başında belirttiğimiz gibi özellikle enerji
konusunda Avrupa Birliği’nin bölgeye olan ilgisi üye devletlerin dış politikasını güçlü bir
şekilde etkilemekte ve yönlendirebilmektedir. Bazı üye devletler bu ilgiyi ekonomik
çıkarlar seviyesinde açıklarken, diğerleri Avrupa Birliği’nin güvenlik algılaması açısından
Orta Asya ile ilişkilerin, Rusya’dan bağımsız düşünülemeyeceğinin farkındadır. Avrupa
Birliği Rusya’ya olan enerji bağımlılığını bir tehdit olarak görmeye başlamış, ancak bunu
ortak bölgesel güvenlik anlayışına sahip bir Birlik olarak ortaya koyamamıştır.
Bağımlılığın tek başına bir güvenlik tehdidi olmadığına dair iddiamız, Avrupa Birliği’nin
kendi içerisinde yaşadığı dönüşümün Avrupa güvenliğine etkisi göz önüne alındığında
doğrulanıyor gözükmektedir. Avrupa Birliği içerisinde, bir kısım devletler Rusya’yı bir
tehdit olarak görüyorken, diğerlerinin Rusya ile işbirliğine yanaşmaları, Birlik içerisinde
ciddi güvenlik algısı farklılıkları olduğunu ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği’nin her
genişleme sürecinde üye olacak veya olmuş devletleri özümsemesi kolay olmamıştır. 27
üyeli Avrupa Birliği’nin ortak bir siyasi irade göstererek güvenlik alanında tek bir hareket
350
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
tarzı ve söylem kullanması pek de mümkün olmayıp, bu eksiklik kendini en çok Rusya ile
ilişkilerde göstermektedir.
Avrupa Birliği içerisindeki Doğu Avrupalı üyeler Rusya’nın etkisinden
uzaklaşmaya çalışırken, Avrupa’nın güneyinde ve güneydoğusundaki üyeler Rusya ile iyi
ilişkiler geliştirmeye başlamışlardır. Özellikle Almanya, İtalya ve Yunanistan gibi eski
üyelerin Rusya ile yakın ilişkileri, Avrupa’nın ortak dış politika geliştirmekte
zorlanmasının başlıca sebepleridir. Rus kaynaklarına bağımlılığın Avrupa Birliği aleyhine
olduğu, Avrupa Birliği’nin tüm kurum ve kuruluşlarınca resmi ve gayri resmi kanallar
yoluyla, zirvelerde ve diğer etkinliklerde ortaya konmuş, ortak irade çağrısı yapılmış, ancak
sonuç alınamamıştır.
Tarihsel dostluk, ortak tarih, kültür ve din geleneklerine dayandırılan Avrupalılık,
Rusya ile ilişkilerde etkili bir tavır gösterilmesini sağlayamamıştır. Birbirinden ayrı
düşünülmeyen güvenlik algılamalarına sahip Avrupa devletleri, Rusya gibi bir güç
karşısında açık vermiş, Rus nüfuzuna açık hale gelmiştir. Avrupa Birliği’nin bugünkü
tutumunu sürdürmesi halinde bölgesel güvenlik yapısı olarak şekillenmesi süreci sekteye
uğrayabilecektir. Böyle bakıldığında Soğuk Savaş döneminde ABD ve NATO çerçevesinde
bir güvenlik anlayışının parçası olan Avrupa’nın Soğuk Savaş’ın ardından ortaya koyduğu
siyasi tavır ve Rusya ile ilişkiler, bir sınav niteliğindedir.
Öte yandan Rusya’nın Orta Asya ilişkileri Avrupa Birliği ile ilişkilerinden farklıdır.
Rusya Avrupa’ya enerji satabilmek ve ekonomik gelişimini sürdürebilmek için Orta Asya
enerji kaynaklarına muhtaçtır. Orta Asya ülkeleri ise gelişme süreçlerinde hayati önem
taşıyan dışa açılma konusunda Rusya’ya olan bağımlılıklarını yavaş yavaş kırmaya
başlamışlardır. Bu kırılma dış güçlerin bölge devletlerine nüfuz etme çabaları ile de
yakından ilgilidir, ancak Rusya dışında kalan güçlü devletlerin bölgedeki hareket alanı
zaten kısıtlıdır. Bu kırılmanın en büyük göstergesi, Çin, İran, ABD veya diğer güçlerle
yapılan anlaşmalar değil, bölge devletlerinin kendi aralarında geliştirmeye başladıkları
bölgesel güvenlik tasarruflarıdır.
Orta Asya’nın Güvenliği
2006 yılının Aralık ayında Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Niyazov’un
ölümünün ardından yeni devlet başkanı olan Gurbangulu Berdimuhammedov daha esnek
bir dış politika benimsemiştir. Nabucco projesinin geliştirilmesine engel teşkil eden
sorunların aşılması amacıyla Hazar görüşmeleri, Türkmen-Azeri ikili görüşmeleri
başlatılmış, yeni Devlet Başkanı Trans-Hazar boru hattının yapılması durumunda bu boru
hattına gerekli kaynağın aktarılabileceğinin işaretlerini vermiştir. Saparmurat zamanındaki
pasif dış politika bir kenara bırakılmış, Türkmen devleti hem Ruslar hem de Batılı devletler
ile görüşmeye başlamış, bir denge politikası yürütmeye çalışmıştır. Orta Asya doğal gaz
boru hattına paralel bir hattın yapılması konusunda Rusya, Kazakistan ve Türkmenistan
arasında anlaşma sağlandığında dahi Türkmen tarafı alternatif projelerin
değerlendirileceğini vurgulamıştır.
Kazakistan’ın kararlı şekilde yürüttüğü denge politikası sayesinde Rusya, Çin,
ABD, Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye ile enerji projelerinde işbirliği arayışlarına
girişilmiş, ancak Rusya avantajlı konumunu kullanarak Kazakistan’da ciddi kazanımlar
elde edebilmiştir.
351
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
Özbekistan, Orta Asya’nın en izole edilmiş ülkesi durumundadır. İslam Kerimov’un ABD
ile yaptığı işbirliği, Andican olaylarında Özbek devletinin yaptığı katliamlar ve eski Sovyet
coğrafyasında meydana gelen renkli devrimlere verilen Amerikan desteği sebebiyle
kesintiye uğramış364, Özbekistan yüzünü Rusya’ya çevirmiştir. Rusya, kaynaklara
erişiminin devamı açısından Özbekistan’la ilişkilerini belli bir seviyede yürütmeye devam
etmiş, ancak Özbek iktidarı Almanya’nın dönem başkanlığı sırasında Avrupa Birliği’nin ve
ardından Afganistan’da zor duruma düşen Amerika’nın ilgisiyle tekrar Batı ile iletişim
sağlayabilmiştir. Batı, Özbekistan’daki baskıcı rejime destek vermek ile enerji ve güvenlik
ihtiyaçlarını karşılama ihtiyacı arasında kalmıştır. Yine de Amerika ve Almanya’nın
Özbekistan’a ilgisi, Rusya’nın durumunu zorlaştırmaktadır. Andican olayları sonrasında
ABD ve Batı’nın ilgisinde bir azalma olmuş, Özbekistan Rusya’ya bir üs vermiştir. Bu
noktada Rusya’nın Batı karşısında Andican’da hükümetin verdiği tepkiye destek vermesi
ile avantajlı bir konuma gelmiştir. Ancak Rusya açısından tehlike geçmiş değildir.
Özbekistan’ın Rusya’ya bağımlılık ile Batılı devletler ile geliştirebileceği pragmatik ilişki
arasındaki dengeyi sağlama yönünde girişimleri olduğu gözlemlenebilir.
Rusya, Orta Asya’da hala ipleri kendi elinde tutmaktadır. Ancak, görüldüğü gibi
Orta Asya cumhuriyetlerinin Rusya karşısında müzakere gücü artmış ve bu yeni durumu
lehlerine kullanabilmişlerdir.
Bir Örnek: Rusya-Orta Asya Enerji Görüşmeleri
Orta Asya cumhuriyetlerinin Rusya karşısında arttırdıkları müzakere güçlerini
fiiliyata geçirerek ortaklaşa bir tavır ortaya koyabilmeleri özellikle enerji konusunda,
bölgede bir güvenlik yapısının oluşmaya başladığını göstermektedir. Önce Türkmenistan
ve Kazakistan’ın, daha sonra da Özbekistan’ın katılımıyla Rusya ile başlatılan fiyat
müzakerelerinden galip çıkan bölge devletleri olmuştur. Rusya, 130 ila 180 dolar arasında
satın aldığı Orta Asya doğal gazına 200–300 dolar arasında bir fiyat ödemeyi kabul
etmiştir.365
Rusya, Orta Asya ülkeleri için Avrupa’ya enerji ihracatı açısından tek seçenek
olmasına rağmen, bu devletlerin isteğini neden kabul etmiştir? Nitekim Rus doğal gaz devi
Gazprom, eğer Orta Asya cumhuriyetlerinden aldığı doğal gaza böyle bir ödeme yapmayı
kabul etmiş ise, çok ciddi anlamda gelir kaybı yaşaması beklenebilir. Enerji gelirlerinin
arttırılması açısından Orta Asya kaynaklarına ciddi şekilde bağımlı olan Rusya, neden bu
ülkelere daha yüksek fiyatlar ödemeyi kabul etmiştir? Bunu yapması Rusya’ya ne
kazandıracak, ne kaybettirecektir?
Rusya, Orta Asya doğal gazına daha çok ödemeyi kabul ederek nasıl bir gelir kaybıkazanımı elde edeceğini çok iyi hesap etmiştir. Rusya’nın daha çok ödemeyi kabul etmesi,
Avrupa için daha yüksek fiyatlar anlamına gelmektedir. Avrupa’ya önemli ihraç
yollarından biri olan Ukrayna ile Rusya arasında transit ve tüketim fiyatı konusunda da
yeni anlaşmazlıklar yaşanması muhtemeldir. Özellikle son dönemde 100 doların üzerine
çıkan petrol fiyatları, Rusya’ya ek bir gelir sağlamaktadır. Rusya kaybının bir kısmını bu
şekilde kapatabileceğini hesap etmektedir. Rusya’nın Avrupa’ya sattığı doğal gaz fiyatını
364
Andican olayları sonrasında Özbekistan’da toplanan Şangay İşbirliği Örgütü Zirvesi, ABD’ye Orta Asya’daki tüm
askeri üslerini kapatması çağrısında bulunmuştur. Özbekistan’daki rejim renkli devrimlerin kendi topraklarına
yayılmasından endişe duyuyordu. Rusya ise Orta Asya’daki baskıcı rejimlerin en büyük destekçisi olmuş, böylece bu
ülkeler ile ilişkilerini hep sıcak tutabilmiştir.
365
Lillis, Joanna “Russia Make Financial Gamble to Retain Control of Central Asian Energy Exports” Eurasianet, 14th
March 2008
352
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
da gelecek seneden itibaren 400 dolar civarına yükseltmesi, Orta Asya’ya ödenen yüksek
fiyattan kaynaklanan gelir azalmasını büyük ölçüde giderecektir. Rusya bu açıdan iyi bir
hesap yapmış ve Orta Asya ülkelerine daha yüksek fiyat vermenin stratejik kazançlarını
hesabının temeline yerleştirmiştir.
Rusya bu stratejik hamlesi ile Orta Asya cumhuriyetlerine ve Batı’ya bir mesaj
vermiştir: Orta Asya enerjisinin Batı’ya açılma kapısı Rusya’dır. Gerçekleşmesi giderek
daha da zorlaşan ve Avrupa Birliği ile Türkiye için Orta Asya kaynaklarına erişim
açısından çok büyük önem arz eden Nabucco projesi ile ilgili umutlar giderek
zayıflamaktadır. Rusya’nın bu girişimine Orta Asya cumhuriyetlerinin tepkisi de bu
noktada önemlidir. Türkmenistan ve Kazakistan, alternatif projelere destek vereceklerini
söyleseler, Özbekistan Batılı ülkeler ile ilişkilerinde yumuşama dönemine girmiş olsa da,
bu cumhuriyetlerin sağlayabileceği kaynak ve Batı ile sınırlı ilişkileri kafalarda soru
işaretleri yaratmaktadır. Zaten Rusya’nın bu cumhuriyetlerin yaptığı önerileri kabul etmesi,
Türkmen, Özbek ve Kazak yöneticilerin, uzun vadeli ve gerçekleşmesi zor görünen
projelere bel bağlamaktansa, daha karlı ve daha gerçekçi Rus projelerine destek vermesini
gerektirecektir. Diğer bir deyişle Orta Asya cumhuriyetleri de kendi çıkarlarına uygun
şekilde Rus hatlarını tercih edecek, ancak diğer alternatif projelere de açık kapı
bırakacaklardır. Ayrıca Rusya, verdiği bu taviz sonrası Orta Asya cumhuriyetlerinin
iktidarlarını da yanında tutmayı becerebilecektir.
Bölgesel güvenlik yapılanması açısından düşünüldüğünde Orta Asya
cumhuriyetlerinin Rusya ile yakınlaşması, hem bir süper gücün tekrar bir bölgeye nüfuz
etme çabası, hem de bölgedeki devletlerin bu süper güç karşısında aldıkları ortak tavır
yoluyla konumlarını güçlendirmeleri anlamına gelmektedir. Sonuçta Rusya, Orta Asya
cumhuriyetleri ile ilişkilerini daha da derinleştirebilecek; gelişen ilişkiler yine de Rusya’nın
bu cumhuriyetlere sağladığı ekonomik avantajların devamlılığına bağlı olacaktır. Rusya,
eğer bu ilişkiye siyasi bir yön vermek isterse, eskiden kullandığı yöntemlerin dışında
hareket etmek durumunda kalacaktır. Orta Asya cumhuriyetlerinin dostluk-düşmanlık algısı
Batılı ülkelerin o bölgeye nüfuz etme çabaları düşünüldüğünde, Rusya’ya ciddi avantaj
sağlamıştır. Artık bölge devletlerinin Rusya ile ilişkilerinde önemli yeri olan dostlukdüşmanlık algısına ekonomik bir yön kazandırılmıştır. Bu cumhuriyetlerin Rusya
karşısında ortak bir tavır içine girerek belli tavizler alabilmesi, geleceğe yönelik bazı
olumlu işaretler de taşımaktadır.
Birincisi; artık Orta Asya cumhuriyetleri sadece mecbur oldukları değil, Rusya
karşısında kendi çıkarlarını da savunabildikleri bir ilişki içine girebileceklerdir. Çünkü
Batılı devletler ve Çin’in, Orta Asya’daki Rus boru hatları ve yatırımlarına bağımlılığın
kırılması yönündeki girişimleri, Rusya açısından ciddi bir tehdit olarak algılanmaktadır.
Türkmenistan’ın, Niyazov döneminde ABD ile Trans-Hazar konusunda başlattığı
görüşmeler, bugün yeni Devlet Başkanı Berdimuhammedov tarafından sürdürülmekte,
Azerbaycan ile Türkmenistan arasındaki müzakereler yoğunlaşmakta ve ABD,
Türkmenistan iktidarı ile yeni bir diyaloga girmektedir. Ayrıca ABD’nin Afganistan
üzerinden Pakistan ve Hindistan’a uzanan boru hatlarının inşası konusunda Türkmenistan’a
yaptığı öneriler halen gündemde olup,. Türkmenbaşı’nın ölmeden önce Alman Dışişleri
Bakanı Frank-Walter Steinmeier’a yaptığı yeni boru hattı önerisi366, Almanlar tarafından
unutulmuş değildir. Ayrıca, 2006’da Çin ile Türkmenistan arasında Çin’e doğal gaz
ihracatını öngören bir anlaşma imzalanmış ve bu proje gerçekleştirilme aşamasına
gelmiştir. Kazakistan’ın, Rusya’nın baskısına rağmen Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru
366
Kamalov, İlyas “Türkmen Gazı için Mücadele Artacak” ASAM Günlük Değerlendirme Bülteni, 26 Aralık 2006
353
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
hattına katılmayı kabul etmesi, diğer cumhuriyetlere nazaran Rusya karşısında daha
bağımsız bir politika izleyebilmesinin bir sonucudur. Yine 2006 yılında Kazakistan ile Çin,
Kazak doğal gazının ihraç edilmesi konusunda anlaşmaya varmışlardır.367 Kazakistan’ın,
Hazar’daki tartışmalı bölgelerde kaynak fizibilite ve üretme çalışmaları Rusya’yı ciddi
biçimde rahatsız etmektedir. Özbekistan’ın son dönemlerde Almanya ve ABD ile
yakınlaşması da Rusya tarafından dikkatle izlenen gelişmelerdir.368 Gelişmeler Batı
aleyhine sonuçlandığından, Kırgızistan şimdilik ciddi biçimde Rus yörüngesindedir.
Ancak, Orta Asya cumhuriyetleri eskisinden farklı olarak, Rusya’ya olan güvenlik, siyasi
veya ekonomik bağımlılıklarını artık hafif hafif kırmaya başlamışlardır. Bu cumhuriyetler
Rusya ve Batı karşısında çıkarları ve diğer siyasi hassasiyetleri çerçevesinde kendi
tercihlerini yapabilmektedir.
İkincisi; Rusya’nın ikna edilmesi sürecinde bu üç cumhuriyetin geliştirdiği ortak
tavır, siyasi anlayış ve güvenlik algılaması hala dış etkilere açıktır. Batılı ülkeler Orta Asya
cumhuriyetleri ile ilişkilerindeki pasifliği artık bir kenara bırakarak, bu cumhuriyetlerle
ciddi olarak ilgilenmek zorundadır. Aksi halde bu bölgedeki ortak güvenlik ihtiyacı daha
bağımsız, ancak Rusya’ya daha yakın bir hale gelecektir. Rusya, Orta Asya’ya
diğerlerinden üç adım yakındır.
1. Rusya, Orta Asya’da Sovyetler Birliği’nin varisi olarak tarihsel dostluk-düşmanlık
algısında diğer devlet ve güçlere nazaran daha avantajlı konumdadır.
2. Rusya bu avantajını Orta Asya cumhuriyetlerindeki rejimlere güven telkin ederek
ve onları destekleyerek bir siyasi bağımlılığa dönüştürebilmiştir.
3. Siyasi diyalog, ekonomik destek ve karşılıklı çıkarlar göz önüne alarak realist bir
politika çerçevesine oturtulmuştur.
Şimdi Rusya ile ilişkilerinden kazanan ve güçlenen, güçlendikçe de daha bağımsız
hareket eden bir bölge ortaya çıkmaktadır. Orta Asya bu açıdan Buzan’ın tarifiyle,
oluşmakta olan bir bölgesel güvenlik yapılanmasının tüm özelliklerini göstermektedir.
Türkiye’nin Rolü
Türkiye Buzan’ın teorisi açısından düşünüldüğünde, “makro ölçekteki güvenlik
dinamiklerinin (NATO güvenliği, Şangay İşbirliği Örgütü’nün güvenlik algısı, Orta Doğu
vs.) sırt sırta durduğu, birkaç güvenlik yapılanmasının karşı karşıya geldiği, ancak bu
dinamikleri bir araya getirebilecek kadar güçlü hale gelememiş”369 bir ülkedir. Buzan
Türkiye’yi yalıtıcı ülke olarak tanımlamaktadır.370 Türkiye Asyalı, Avrupalı ya da Orta
Doğu’lu kimlik algılamalarının kesiştiği bir ülkedir. Bu kesişme, üç kimliksel algının üst
üste bindiği, fakat bir araya getirilerek daha büyük bir potansiyele dönüştürülemediği bir
367
Ögütçü, Mehmet (2006) “Kazakhstan's expanding cross-border gas links. Implications for Europe, Russia, China and
other CIS countries. Presented at the Windsor Energy Group’s Regional Pipelines Roundtable, Almaty” The Centre for
Energy, Petroleum and Mineral Law and Policy at the University of Dundee
368
Özbekistan’a uygulanan yaptırımların hafifletilmesi konusunda ciddi tartışmalar da yaşanmaktadır. Bkz. Lillis, Joanna
“Uzbekistan: Amid Thaw with the West, Debate over Sanctions Intensifies” Eurasianet, 24 Mart 2008
369
Barry Buzan & Ole Wæver (2004) Regions and Powers: The Structure of International Security Cambridge University
Press, Cambridge, p. 41
370
Buzan yalıtıcı (insulator) ülke teriminin buffer yani tampon devlet ile karıştırılmaması gerektiğini, çünkü tampon
devletin nötr olabildiğini ve güç dengelerinin arasında olduğunu söylemektedir. Oysa yalıtıcı devlet güvenlik
dinamiklerinin karşı karşıya geldiği ülkelerdir.
354
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
siyasi yapı ortaya çıkarmaktadır. Türkiye, Buzan’ın gözünde, devamlı bir güvenlik algısı
tartışmasının merkezinde olan, bu sebeple farklı bölgesel güvenlik yapıları arasında yalıtıcı
bir rol üstlenmiş bir ülkedir.
Türkiye-Orta Asya ilişkilerinde ortak bölgesel bir algının geliştirilmesi için gerekli
olan akrabalık-dostluk algısı mevcutken, coğrafi yakınlık unsuru sınırlıdır. Akrabalıkdostluk unsurunun da Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlıkları sonrası geliştirilen
ilişkilere bakıldığında sanıldığı kadar kuvvetli olmadığı görülmektedir. Amacımız, Türkiye
ve Orta Asya cumhuriyetlerinin tarihsel akrabalık-dostluk algılarını iyi bir şekilde
koruyamamalarını eleştirmek veya onları yargılamak değildir. İki taraf arasındaki ilişkilerin
geliştirilmesi için gerekli çabalar yeteri kadar gösterilememiştir. Bu sebeple Türkiye Orta
Asya arasındaki ilişkiler belli bir temele oturtulabilmiş değildir.
Türkiye’nin Orta Asya’da, Rusya’dan daha iyi bir uluslararası itibarı olabilir. Bu
potansiyeli avantaja çevirebilmek ise, Türkiye’nin “arada kalmışlığından” dolayı şimdilik
zayıf bir çaba olarak kalmaktadır. Ancak Türkiye’nin bu bölgede atabileceği başka adımlar
da vardır. Bizi o bölgede gelişmeye başlayan bölgesel güvenlik oluşumunun bir parçası ya
da onunla müttefik olan bir bölge devleti yapacak adımlar, ekonomik, enerji ve siyasi
temeller üzerinden yürütülebilir. Türkiye’nin Kafkasya üzerinden bölgeye bir koridor
sağlaması, bölgedeki ortak hareket etme kapasitesini Türkiye üzerine yoğunlaştırmasını,
böylece iki tarafın da kazanmasını mümkün kılacaktır. Bu şekilde akrabalık-dostluk algısı
daha güçlü bir şekilde tekrar yapılandırılabilir, Türkiye’de Orta Asya’da yükselen sesin bir
parçası haline gelebilir.
Sonuç
Bu makalede, Barry Buzan’ın Bölgesel Güvenlik Yapıları Teorileri temel alınarak
Rusya ile Yakın Çevre’si olarak kabul ettiği Orta Asya arasındaki ilişkiler üzerine bir
değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. Kuşkusuz güvenlik konusu çok daha kapsamlı
olarak ele alınması gereken bir kavramdır. Buzan’ın teorisinin bölgesel güvenliğin bir
değerlendirilmesinin yapılması aşamasında katkısı, algıların, güvenlik yapıları, işbirliği,
düşmanlık ve dostluk ilişkilerinden nasıl etkilendiği ve nasıl sonuçlar doğurabildiğinin
anlaşılmasına ilişkin analizlerde sunduğu farklı bakış açısıdır. Bölgesel güvenlik çok daha
karmaşık siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel ağlardan etkilenmektedir. Buzan’ın ortaya
koyduğu teori, algılar ve etkilerin incelenmesinin önemini vurgulaması açısından
önemlidir.
Türkiye ile ilgili değerlendirmeler de Buzan’ın Türkiye’ye bakış açısı ve bizim Orta
Asya’da oluşmaya başladığını düşündüğümüz bölgesel güvenlik yapısı ile ilişkisi
bağlamında değerlendirildiğinden anlam kazanmaktadır. Türkiye’nin Orta Asya’ya yönelik
politikasının 90’lı yıllarda kaybettiği ivmenin tekrar kazanılabilmesi için bölgedeki bu
esnek yapılanmanın iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Belki de bu esneklik, Türkiye’nin
bölgeye yönelik artan ilgisinin çerçevesinin de çizilmesi açısından yararlı olacaktır.
Böylece Türkiye de bölgesel güvenlik bağlamında bir yalıtıcı ülke konumundan daha aktif
ve etkili bir ülke konumuna gelebilir.
355
II. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMCİLER KONGRESİ
KAYNAKÇA
•
Buzan, Barry and Ole Waever (2003) Regions and Powers: The Structure of International
Security Cambridge, MA: Cambridge University Press.p.4
•
Wendt, Alexander (1999) Social Theory of International Politics, Cambridge: Cambridge
University Pres, p.247
•
Kamalov, İlyas (2008) Moskova’nın Rövanşı: Putin Dönemi Rus Dış Politikası Yeditepe
Yayınları, İstanbul, sf. 19
•
Lillis, Joanna “Russia Make Financial Gamble to Retain Control of Central Asian Energy
Exports” Eurasianet, 14th March 2008
•
Kamalov, İlyas “Türkmen Gazı için Mücadele Artacak” ASAM Günlük Değerlendirme
Bülteni, 26 Aralık 2006
•
Ögütçü, Mehmet (2006) “Kazakhstan's expanding cross-border gas links. Implications for
Europe, Russia, China and other CIS countries. Presented at the Windsor Energy Group’s
Regional Pipelines Roundtable, Almaty” The Centre for Energy, Petroleum and Mineral
Law and Policy at the University of Dundee
•
Lillis, Joanna “Uzbekistan: Amid Thaw with the West, Debate over Sanctions Intensifies”
Eurasianet, 24 Mart 2008