Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk

ABDÜLAZİZ VE BOĞAZ’DA MARŞ OKUYAN
ERMENİ ÇOCUKLARI
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
E-mail: [email protected]; Tel: 0 352 437 49 01-33311
Özet
Abdülaziz, klasik düşünceyi temsil eden bir Osmanlı şehzadesi idi. Ancak tahta geçişi ile birlikte bütün beklentilerin
aksine Tanzimat ve Islahat Fermanlarını, tebaanın istisnasız
olarak refahını sağlamak maksadıyla çıkarılmış olan bütün
kanunları tanıdığını açıklamıştır. Böylece daha şehzadeliğinden itibaren Müslüman ahali kendisini bir kurtarıcı olarak beklerken tahta çıkışı ile beraber gayrimüslim tebaanın
da gönlünü fethetmekte gecikmemişti. Diğer Osmanlı Padişahlarından farklı olarak halkının içinde olmaktan çekinmemiş, yaptığı bütün yurt içi ve yurt dışı seyahatlerinde
Müslüman ahali kadar Hıristiyan ve Yahudi ahalinin de büyük ilgisi ile karşılaşmıştır. O da buna kayıtsız kalmamış, gittiği her yerde İslâmî mekânların yanında Ermeni, Rum ve
Yahudi mekteplerini, fakirlerini ziyaret etmiş onlara ihsanlarda bulunmuştur. Hatta İstanbul’a ulaştığında kendisini
karşılayan Ermeni çocuklarının okuduğu marşlar onu çok
etkilemiş ve bu çocukları daha sonra buldurarak marşları
Türkçe olarak onlardan yeniden dinlemiştir. Bu tebliğde
Sultan’ın İzmir, Çanakkale, Gelibolu ve İstanbul seyahatlerinde Ermeni, Rum ve Yahudi ahali ile ilişkileri, dönemin
kaynaklarından da yararlanılarak ele alınmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Giriş
Abdülaziz’in Osmanlı tahtına geçişi yabancı devlet adamları tarafından temkinli karşılaşılacak bir olay olarak görülürken ahali içinse tam
aksine kaygılar ümide dönüşmüştü. Onu yabancılar daha çok yenilikten
uzak klasik düşünceyi temsil eden yönüyle tenkit ediyorlardı. Lamouche
onun ıslahat aleyhine olmakla tanındığını ifade ederken1 Joan Haslip ise
çok mütevazı ve basit zevklere sahip olduğu yenilikten ziyade muhafazakâr
temayüllü bir kimse olarak tanımlıyor ve pederinin vücut verdiği icraatı
tenkit ettiği, tasvip etmediğini ifade ediyordu2. Gerçektende Şehzade Abdülaziz, bilhassa Abdülmecid devrinde İstanbul’da başlayan alafranga hayata rağmen ananelere bağlı kalan, hayat tarzında eski usulü tercih eden bir
yanı hep vardı. Alaturka musikiden, pehlivan ve horoz güreşlerinden, Veliaht Dairesinde, Kurbağalı Dere’de cins hayvanlar yetiştirmekten büyük
zevk alıyordu3. Sultanın şehzadeliğinden itibaren aldığı eğitimin elbette
ki eksik yönleri vardı. Ancak o bütün her şeyin farkında idi ve bunun telafisi için elinden geleni yapıyordu. O dönem Sarayda ve Mühendishane-i
Hümâyun’da hocalık yapan L. Gardey, Abdülaziz Allah’ın kendisine emanet ettiği bütün vazifeyi bidayetinden itibaren layıkıyla yerine getirmek
için yeterince bilgi ve tecrübe kazanamamasından dolayı duyduğu üzün1
2
3
Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, C.3, İstanbul 1994, s.418.
Joan Haslip, II. Abdülhamid, Tercüme Zeki Doğan, İstanbul 1998, s.49.
Halûk Şehsuvaroğlu, Sultan Aziz -Hususî, Siyasî Hayatı, Devri ve Ölümü-, Hilmi Kitabevi,
Ankara, s.6.
355
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
tüyü birçok defa ifade etme samimiyetini göstermiştir. Böyle bir itirafta
bulunmakla, kendi konumunun üstüne yükselme ihtiyacı hissettiğini ortaya
koyar4 der. Gerçekten de Topkapı Sarayı’nda, Kubbealtı’nda kurulan tahta çıktıktan sonra ilk yaptığı işlerden biri Islahat Fermanı ile Tanzimat-ı
Hayriye’nin esaslarını benimsediğini açıklamak olmuştur5. Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa’ya hitaben yazılan Hatt-ı Hümâyun’da, tebaanın istisnasız olarak refahını sağlamak maksadıyla çıkarılmış olan kanunları teyit
ettiğini, tasarrufa da riayet edilerek maliyenin düzene konulacağını, ordu
ve müttefik devletlerle dostluğun gerektirdiği münasebetlerin devam ettirileceğini ve anlaşmalara saygı gösterileceğini ilan etmiştir6. L Gardey
Abdülaziz’in bu dengeli ve hassas yaklaşımını şu şekilde anlatır:
…adalet, eşitlik ve emniyet prensiplerini devam ettirme ve daha da
geliştirme hususunda kesin iradesini ilân etmek suretiyle Abdülaziz, batmakta olan devlet gemisini gördü. Temkinli ve enerji dolu bir kaptan olarak
onun kumandasını ele aldı. Seçtiği devlet adamlarının kendisine lâyıkıyla
yardım etmesiyle bu gemiyi kurtardı ve güvenli bir yere sürdü7.
Abdülmecit döneminde aldıkları siyasî hakları kaybetmekten korkan
gayrimüslim ahali için bu gelişme bir sevinç vesilesi olmuştu. Abdülaziz
artık her gittiği yerde Müslüman ve gayrimüslim herkes tarafından sevinç
gösterileriyle karşılanıyor, o da seyahatlerinde özellikle Ermeni Rum ve
Yahudi Mekteplerini, fakirlerini ziyaret ediyor onlara türlü ihsanlarda bulunuyordu.
a. Abdülaziz İzmir’de: Vive le Sultan!
Sultanın büyük bir heyecanla çıktığı Mısır seyahatinin başladığı gün
takvimler 3 Nisan 1863’ü gösteriyordu. Geziye Abdülaziz, yeni Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın İstanbul ziyaretinde hediye ettiği Feyz-i Cihad gemisiyle katılmıştı8. Aynı gemiye oğlu şehzade Yusuf İzzeddin Efendi’yi,
Fuad Paşa’yı, Mabeynci Yaver Beyi, Hasan ve Halid Beyleri, özel tabibi
4
5
6
7
8
L.Gardey, Voyage du Sultan Abd-ul-Aziz de Stamboul au Caire, Paris 1865, s.XX.
İbrahim Necmi, Tarihî Edebiyat Dersleri, C.2, Matbaa-i Amire, İstanbul 1920, s.30.
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.7, TTK Yay., Ankara 1988, s.2-3.
Gardey, a.g.e., s.XX.
A.Kemalî Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, Ahmet Said Matbaası, İstanbul
1944, s.9. Bu gemi İsmail Paşa tarafından Abdülaziz’e sunulmuş olup Osmanlı donanmasında vazife almaya başlamasıyla adı Sultaniye olarak değiştirilmiştir. Bu konu ile ilgili
olarak bkz. Şakir Batmaz, “Osmanlı Donanmasının Üç Devrine Mukayeseli Bir Bakış (Abdülaziz- II Abdülhamit-V Mehmet Reşat)“, XV. Türk Tarih Kongresi, Ankara 2006.
356
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Abdülaziz’in gezilerinde kullandığı Feyz-i Cihad (Sultaniye) Yatı
Boğazda demirlemiş halde
Marko Paşa’yı Başkâtip Mustafa Efendi’yi, Hüseyin ve Beşir Paşaları,
Muhtar Beyi, Ressam M. Masson’u, saray hizmetlilerini, imamları, birkaç
Zühaf Askeriyle sipahi ve korumalarla kaptan Mehmet Paşa’yı da almıştı9.
Diğerleri Mecidiye, Taif, İzmir, Kars, Gemlik ve Peyk-i Şeref gemileriyle
geziye iştirak ediyorlardı10. Ayrıca Peyk-i Zafer ve Fethiye Kalyonları,
Malakof ve Beyrut Korvetleri ise diğerlerinden evvel yola çıkmışlardır.
Geziye Şehzade Yusuf İzzeddin Efendiden başka şehzade Murat, Abdülhamid ve Reşad Efendiler de iştirak etmişlerdir11.
İstanbul’dan yola çıktıktan sonra ilk olarak Sakız adası önlerine ulaşan gemiler burada bir müddet beklemiş ve buradan İskenderiye’ye doğru
yola koyulmuşlardır12. Bu seyahatin bütün gelişmelerini dönemin gazeteleri ayrı ayrı ele alınarak coşkulu ifadelerle anlatmışlardır. Buna göre, 7
Nisan Salı günü İskenderiye’den gönderilen telgrafta, havanın letafetinden
dolayı zahmetsiz bir yolculuk yapıldığı padişah ve şehzadelerin sıhhat ve
afiyet içinde oldukları bildirilerek kendilerini karşılamak için hazırlanan
göz kamaştırıcı alay ve şenliklerden bahsedilir13. 9 Nisan Perşembe günü
trenle İskenderiye’den Kahire’ye hareket edilmiştir14. Her ne kadar Hidiv
9 Gardey, a.g.e., s.1-2.
10 Aksüt, a.g.e., Gardey, a.g.e., s.2.
11 Tercümân-ı Ahvâl, 16 Şevval 1279 (5 Nisan 1863). Ayrıca Tercümân-ı Ahvâl diğer kaynaklardan farklı olarak bu sayısında Gemlik Gemisi’nden bahsetmez.
12 Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 18 Şevval 1279 (7 Nisan 1863).
13 Tasvîr-i Efkâr, 20 Şevval 1279 (9 Nisan 1863); Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 19 Şevval
1279 (8 Nisan 1863). Tercümân-ı Ahvâl, 20 Şevval 1279 (9 Nisan 1863).
14 Tercümân-ı Ahvâl, 23 Şevval 1279 (12 Nisan 1863).
357
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
İsmail Paşa, bu seyahatle muhtariyetini genişletme konusunda önemli bir
kazanım elde etmişse de Mısır’la ilişkilerin geliştirilmesi de Osmanlı açısından önemli bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır15. Vak’anüvis Ahmed Lûtfî
Efendi’de eserinde …İskenderiye ve Mısır’da li-ecli’l-istikbâl ahâli tarafından icrâ edilen âsâr-ı meserrât fevka’l-âde idi şeklinde bahsetmektedir16.
Ayrıca Ahmed Cevdet Paşa, bu seyahatin nihayetinde Müslüman ahalinin
Padişahı çılgınca selamlaması ile bu ana kadar uygulanıla gelen saygı ve
ta’zimle karışık adetlerin değiştiğini şu şekilde ifade eder:
…İşte hükümdârâna ta’zim husûsunda dahi Osmanlılar ile Avrupalıların âdetleri yekdiğerine zıdd-ı tâmdır. Avrupa’da bağırup çağırarak alkışlamak hükümdâra hürmetdir… Bizde ise, bi’l-akis halk başlarını önlerine eğüp samt-u sükût üzre durmak en büyük ta’zim u ihtirâmdır. Hattâ Padişahın yüzüne dikkatli bakmak câiz görülmez… Pâdişahlara ta’zîm içün
sükût üzre durmak dahi öteden berü ber-vech-bâlâ örf ü âdet-i Osmâniyan
iken Sultan Abdülaziz Han hazretlerinin Mısır’dan avdetlerinde bu örf ü
âdet birdenbire tebeddül etmiştir17.
Gerçekten Abdülaziz, Mısır seyahatinin gidiş ve dönüş yolculuğunda uğradığı bütün limanlarda Müslüman ve gayrimüslim ahali tarafından büyük bir sevgi tezahürü ile karşılaşmıştır. 19 Nisan Pazar günü
İskenderiye’den ayrılarak İstanbul’a doğru yol alan Osmanlı filosu Rodos
ve Sakız Adalarına uğramadan doğruca sıradaki liman olan İzmir’e hareket etmiştir. Sultanın dönüş yolculuğunda İzmir’e uğrayacağı günler öncesinden bütün gazetelerde yayınlanmış ve İzmir’de yerli ve yabancı bütün
ahali Padişahın gelmesi dolayısıyla yapılacak olan gösterilere hazırlanmaya başlamışlardır18. Pazartesi sabahı Beyrut Vapuru İzmir önlerine gelerek
Padişahın gelişini haber vermiştir19. İtalyan donanmasından bir kıta kapak
ile korvet ve karşılama yapmak için kale önünde bulunan Peyk-i Zafer,
Sinop, Beyrut ve Gemlik gemileri ile Navara isimli Avusturya fırkateyni
15 Bu seyahate ilişkin daha geniş bilgi için bkz. Mehmed Memduh, Mir’at-ı Şuunat, Ahnin
Matbaası, İzmir 1328; Hüseyin Hıfzı, Sultan Aziz Devri, 38 Numaralı Matbaa, İstanbul
1326; Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir 13-20, Yayına Hazırlayan Cavid Baysun, Ankara 1986;
Ahmed Cevdet Paşa, Ma’rûzât, Hazırlayan Yusuf Halaçoğlu, İstanbul 1980.
16 Vak’anüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C.X, Yayına Hazırlayan Münir Aktepe, Ankara
1988, s.88.
17 Cevdet Paşa, Ma’rûzât, s.58.
18 Abdülaziz’in İzmir’e gelişini dönemin gazetelerinde coşkulu ifadelerle bahsedilmektedir.
Tasvîr-i Efkâr, 4 Zilkade 1279 (22 Nisan 1863); Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 6 Zilkade
1279 (24 Nisan 1863); Tercümân-ı Ahvâl, 3 Zilkade 1279 (21 Nisan 1863).
19 Gardey, a.g.e., s.212.
358
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
ve bir de İngiliz beylik gemisi bir hat üzerine dizilerek karşılama törenine hazırlanmışlardır. İzmir Valisi, mahalli memurlar, askeri amirler, şehrin
ileri gelen eşrafı, gayrimüslim cemaatlerin reisleri, Nizamiye askerleri ile
Müslüman ve gayrimüslim mektep çocukları iskele başına inip saygı ile
durarak, padişahın gelişini beklemişlerdir. Padişah İzmir’e geleceği için,
İstanbul’dan zaptiye neferleri de istenmiştir. Saat 07.15’te Padişahın binmiş olduğu Feyz-i Cihad, Mecidiye isimli vapurla birlikte İzmir önlerine
gelmiştir. Adı geçen gemilerden ve sahildeki tabya ve diğer yerlerden toplar atılmış, askerler ve bütün mektep çocukları dua etmeye başlamışlardır.
İzmir valisi Ahmed Paşa padişahın vapuruna giderek Sultan Aziz’in huzuruna çıkmıştır. Bir saat sonra da Serasker Fuad Paşa karaya çıkıp hükümet
konağına giderek şehzadeler ve devletlü efendiler geride kalıp yetişemedikleri için, Padişahın İzmir’e teşrifinin ertesi güne ertelendiği haberini
vermiştir. Bu haber üzerine ahali dağılarak şehrin süslenmesiyle meşgul
olmuştur. Padişahın gelişinden birkaç gün evvel her yer defne dallarıyla
süslenmişti. Kışla önünden Punta burnuna kadar olan yerler bayraklar, çiçekler, tuğralar, avizeler, aynalar, resimlerle donatılmıştır. O gece İzmir’in
bütün evleri ve sokakları kandillerle aydınlatılmış ve çeşitli fişekler atılmıştır. Çarşı ve pazarlar açık bulunarak törenler icra edilmiştir20.
21 Nisan Salı günü bütün ahali sahillerde gözlerini açarak padişahın
gelişini beklemişlerdir21. Sabahleyin orada bulunan deniz komutanları vapur-ı hümâyuna gelerek Fuad Paşa’nın yol göstermesiyle padişahın huzuruna çıkmışlardır. Saat 03.30 sıralarında Sultan Aziz şehzadelerle birlikte
filikaya binerek yeniden yapılmış, zeminine çuka döşenmiş, etrafı çiçeklerle süslü ve üzerine kırmızı-beyaz örtüler çekilmiş iskeleye çıkmıştır22.
Gardey bu anı şu şekilde anlatır:
Top sesleri susup ta Abdülaziz yere ayak basınca Maşallah, Sefa geldin,
Allah bağışlasın, Çok yaşa, Seni Allah gönderdi, Hoş geldin, Allah sana
uzun ömür ihsan etsin! İfadeleri Konak’a kadar Sultan’a refakat ediyordu.
Bir süre dinlendikten sonra maiyet alayı demir yolunun bitiş yerine gitmek
üzere tekrar yola düştü. Böylece şehri bir uçtan bir uca aşacağız… Tütsü
yanıyor, çiçekler havalarda uçuşuyor; kollar, şapkalar, kasketler sallanıyor; atlar tarafından ezilme pahasına bazı Rumların, Sultanın bacaklarını
ve ayaklarını öpmeye gittikleri görülüyor. İster Müslüman olsun ister Hris20 Yahya Bağçeci, Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2003, s.47.
21 Tercümân-ı Ahvâl, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
22 Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 11 Zilkade 1279 (29 Nisan 1863).
359
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
tiyan birçok yerde okul çocukları ilahiler okuyor; kiliselerin önlerinde dinî
kıyafetleri ile bulunan papaz adayları ile birlikte papazlarda hükümdarının üzerine Allah’tan rahmet yağması için dua ediyor; şenlikli selamlama
müzikleri çalınıyor, herkes kendinden geçiyor, her yerde sevinç çığlıkları
duyuluyor, Türkçe, Rumca, Ermenice, İbranice, İtalyanca, Fransızca, İngilizce kısaca her dilde ifade edilen yaşasın! Çığlıkları işitiliyor23.
Sultan Aziz’in İzmir’i ziyareti görüldüğü üzere Müslüman ahali kadar Hristiyanları da memnun etmişti. Bu Osmanlı ahalisi için pekte alışık
olunmayan türden bir olaydı. Ahmed Cevdet Paşa Abdülaziz’in İzmir’e
gelişinde gayrimüslim ahalinin sevinç gösterilerini şu şekilde anlatır:
Zât-ı şâhâne Mısır’dan avdetlerinde İzmir’e uğrayub burada ise muhtelif milletler mevcut olduğundan cümlesi büyük alkışlar ile istikbâl etmişler, hattâ madamalar ve madmuazeller sokaklarda diz çökerek: Vive le
Sultan! Deyu çağrışmışlar24.
Padişah kendisi için sevinç naraları atan veya dualar eden teb’asının
sadakati ve kendisine gösterdikleri ilgiden dolayı son derece memnun oluyor ve normal teşrifat kaidelerinin dışına çıkarak kimi zaman bir Rum tüccarının evini kimi zaman ise tarihi mekânları kendince ziyaret ediyordu.
b. Efes’te Bir Osmanlı Sultanı
Padişah iskeleye çıkınca kurbanlar kesilmiş, dualar edilmişti. Memurlar ve askerler padişahın geçeceği yerlerde saygı duruşunda bekliyorlardı.
Halk, ruhanî liderler padişahı gördükleri için seviniyorlardı. Kışla meydanına getirilmiş olan mektep çocukları da dualarda bulunmuşlardı. Sultan
Aziz önce hükümet konağına gelmiş daha sonra demir yolu istasyonunda
önceden hazırlanmış olan daireye gelerek bir müddet istirahat etmiş ve
buradan arabayla Efes’e geçilmiştir25. Burası demir yolunun son noktasıdır. Seyahatte Sultanın hemen yanı başında bulunan L. Gardey bu anı şu
şekilde anlatır:
Tren garından çıkan Sultan kahvehanelerin arasından geçerek Efes’in
üzerinde yükseldiği tepeciği temaşa etmek üzere bir süre duraklıyor, daha
sonra kalabalığı yararak çadırına yönelip su kemeri ve yıkıntıların üzerinden geçip gidiyor. Bu esnada din adamları ve çocuklar ilahi söylüyor.
23 Gardey, a.g.e., s.220.
24 Cevdet Paşa, Ma’rûzât, s.58.
25 Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 11 Zilkade 1279 (29 Nisan 1863).
360
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Meraklılardan birçoğu elbiselerinin çok sade olmasından dolayı Sultan’ın
Sultan olmasından şüphe etseler bile bunlarda alkış tutuyor26.
Çarşamba günü sabahleyin şiddetli bir deprem olmuş, sarsıntı sırasında Fransız ve İtalyan konsoloslukları önünde çalan Osmanlı müziği aniden
durmuştur. Gergin bir bekleyişten sonra her şey normale döndüğünde Sultan Aziz, Feyz-i Cihad vapuruna İzmir’de bulunan dost devletlerin konsoloslarını huzura kabul eder27. Padişah konuşmasında üç noktaya değinmiştir:
İlk olarak, müttefik ve dost devletlerin temsilcilerini görmekten duyduğu hakiki sevinç; İkinci olarak, ziraat, ticaret ve sanayi yoluyla halkı
mutlu kılma yönündeki büyük kaygı ki seyahati yapmasındaki amaç da
buydu; Son olarak da, ülkelerinde oturan yabancıların (ecnebilerin) refahına katkıda bulunma ve onlar ile Türk teb’ası arasındaki iyi ahengi git gide
daha fazla temin etme yönündeki sürekli arzu. Sultan Aziz, Fuad Paşa’yı
kendi adına hem gelişte hem de dönüşte, dünkü tezahüratlara güzel katkılarından dolayı konsolos efendilere teşekkür etmeye gitmekle görevlendirmiştir28.
23 Nisan Perşembe günü birçok resepsiyon gerçekleşti. Birçok dinî
temsilcinin de katıldığı ve iltifat gördüğü bu resepsiyonlar hakkında
L.Gardey şu bilgileri verir:
O gün birçok resepsiyon gerçekleşti. Farklı kültürlerin temsilcileri ve
ileri gelen başka birçok kişi Sultanlık salonunda teveccühle karşılaştılar.
Bu kabullerde tercümanlığı Fuad Paşa ile M. Abro yaptı. Sivil, askeri ve
dinî görevlilerin hepsinin Sultan’ın etrafında toplanmış bulunduğu esnada
Padişah gündüz gerçekleştirdiği faydalı görüşmeleri övgüsünü taşıyan bir
konuşma yaptı.
Sultan Aziz bu konuşmasında, bütün amacının, istisnasız tüm Müslüman ve Müslüman olmayan halkını rahat ettirmek olduğunu ve bunun
gerçekleşmesinden emin olmak için bu seyahatleri yaptığını söylüyordu.
Tercüman-ı Ahval’de yayınlanan bu konuşma şu şekildedir:
Daima efkârımız her suretle memleketimizin tezayüd-i mamuriyetine
ve her sınıf teb’amızın mütesaviyen istikmal-i hüsn-i hal ve mutluluğuna
masruftur. Böyle memalikimizi seyahat ve sunuf-ı teb’a-i sadıkamızı bizzat
rüyetten muradım, ancak bu ümniyye-i hayriyede olduğumu iraedir. Ce26 Gardey, a.g.e., s.224.
27 Tercümân-ı Ahvâl, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
28 Gardey, a.g.e., s.234.
361
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
nab-ı vahibülâmale teşekkür ederim ki memleketimiz her güne terakkiyata
müsait ve ahalisi ise sıdk-ı taviyyet ve hüsn-i kabiliyyetle her şeye müsaid
olmağla Devlet-i Aliyemizin mesail-i masrufe ve himem-i matufesinin az
vakit içinde netice-i asar-ı hayriyyet-disarını göreceğimi eltaf-ı ilâhiyyeden memul ve temenni etmekteyim…29
Bu konuşma yapıldıktan sonra Sultan Aziz, kışlanın içine teşrif ettiğinde Katoliklerin ruhani reisinin padişahın önünde eğilerek yardım talep
etmesi üzerine, İzmir’de yapılmakta olan Katolik kilisesi için de 50 bin
kuruş ihsanda bulunmuştur.
Sultan özellikle bu seyahatlerinde sık sık yabancı devlet temsilcilerine
gayrimüslim teb’a ile Müslüman teb’a arasındaki ilişkilerde oluşturulan
dostane havanın bozulmaması için elinden geleni yapacağını açıklamak
olmuştur. Zira Tanzimat ve Islahat Fermanlarının Müslümanlar üzerinde
yarattığı olumsuz hava ancak bu ziyaret ve gezilerle dağılabilirdi O akşam
Sultan’ın emri üzerine ve onun adına Bahriye Nazırı Mehmet Paşa tarafından, Peyk-i Zafer gemisinde konsoloslara, ecnebi harp gemilerinin komutan ve subayları ile bazı ileri gelen şahıslara yemek verilmişti30. Gardey bu
anı şu şekilde anlatır:
Yemek sırasında Mouette isimli geminin tayfaları yedi kere ‘Vive le
Sultan!’ (Yaşasın Sultan) diye bağırırken, Zenobie isimli geminin topları atılıyordu. Yol boyunca sıra halinde dizilen deniz erleri silahlarını kuşanmışlardı. Buraya koşup gelen binlerce seyirci heyecan dolu hoş geldin
çığlıkları atıyordu. Şenlik muhteşem ve samimiydi. Demet, taç ve güneş
şeklindeki binlerce alev, liman ve rıhtımları gündüz gibi aydınlatmıştı. Sultanın Peyk-i Zafere göndermiş olduğu sultanlık musikisi Norma ve Barbier
de Seville’nin parçalarını çalıyor ve halk Sultan Aziz’i alkışlıyordu31.
24 Nisan Cuma günü Abdülaziz’in emri ile İzmir’in ihtiyaçlarının
listesini çıkarmak üzere özel bir masa oluşturulur. Karşılaştığı muhteşem
manzara karşısında adeta büyülenen Sultan, İzmir ahalisinin ihtiyaçlarının
karşılanmasını irade buyurur. Gardey o gün yapılan hazırlıkları ve Sultan’ın
ihsanlarını şu şekilde anlatmaktadır: İzmir’den memnun kalan Sultan, şehrin ihtiyaçlarını gidermek istedi. Sultan Aziz, hem demir yolu ile katedralin
tamamlanmasına ve Birun-ı Abad yolunun güzelleştirilmesine hem de zor
durumda olduğunu öğrendiği diğer büyük işlere yardımda bulunacaktır.
29 Tercümân-ı Ahvâl. 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
30 Tercümân-ı Ahvâl, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
31 Gardey, a.g.e., s.248.
362
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Sultan’ın sivil ve dinî müesseselere bıraktığı bağışlar insanları hoşnutsuz
değil mutlu kılması için adalet ve eşitlikle dağıtılması gerekmekte idi. Çoğunluğu oluşturan Müslümanların tamir edilmesi gereken camileri, okulları var. Sultan’ın lütfüne bildirilmesi gereken tekkeler, fakirler, hastaneler,
Konağın çalışanlarına vs. İşte bütün bunlara 345 000 kuruş verilecektir.
Rumlardan daha az olan Katoliklere özel bir ilgiye lâyık olan katedralden
dolayı yinede bunlardan daha fazla verilecektir. Katolikler, Saint Marie
Okulu, Saint Antonie ve Saint Roch Hastaneleri vs. yerler için 120 000
kuruş verilecektir. Rumlara 80 000, Ermenilere 65 000, Yahudilere 40 000
ve Protestanlara 15 000 kuruş tahsis edilecektir.
Ayrıca demir yolu çalışanlarına 100 000 kuruş, Birun-ı Abad yoluna 10 000 kuruş. Jokey kulübüne 20 000 kuruş ve Kayserili Vali Ahmet
Paşa’ya 150 000 kuruş tahsis edilmiştir. Herkes için ve her yerde Sultan’ın
Has hazinesi’nin bu şekilde açıldığını gören maiyeti şu şekilde bağırma
temayülündedir. Bize ne kaldı? Size, ümitle birlikte Müslümanlar kadar
gayrimüslimler, yani herkes tarafından razı olunan hükümdarınızın ve
efendinizin ismini görme mutluluğu kalacaktır32.
Gazetelerde Cuma günü selamlık resminden sonra İzmir’den İstanbul’a
hareket edileceği, yolda Midilli adası ve Kala-i Sultaniyye (Çanakkale)’ye
uğranılacağı haberi veriliyordu33 Ancak donanma, seyahatin yirmi üçüncü
günü yani 25 Nisan Cumartesi sabahleyin İzmir’den ayrılabilmiştir. Sultan
Aziz sabahleyin İzmir’den hareket etmeden önce Fransa ve İtalya amirallerine ikinci, Avusturya amiraline üçüncü rütbelerden birer kıta mecidiye
nişanı vermiştir34. Feyz-i Cihad saat 02 sıralarında İzmir’den hareket etmiştir. Onun hareketiyle kaleden toplar atılmaya, rıhtım boyunu dolduran
halk silahlar atmaya, dualar okumaya başlamıştır35. Dost devletlerin harp
gemileri Feyz-i Cihad’ı kaleye kadar uğurlamıştır36. Midilli’ye uğramadan Saat 06 sularında Seddülbahir’den geçerek saat 08.00 de Çanakkale
önlerine gelinmiştir. Sultan Aziz o gün ve ertesi pazartesi günü zamanını
vapurda dinlenerek geçirmiştir. Gardey, Sultanın Çanakkale’deki temaslarını şu şekilde anlatır:
Pazartesi günü sabahtan itibaren maiyet alayında bulunan gemilerden biri Kumkale’den başlayarak Seddülbahr ve Nara’ya kadar sırasıy32
33
34
35
36
Gardey, a.g.e., s.251.
Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 5 Zilkade 1279 (23 Nisan 1863).
Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
Aksüt, a.g.e., s.23.
Tercümân-ı Ahvâl, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
363
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
la bütün kaleleri dolaştı. Kalelerin iyi bir vaziyette muhafaza edilmesi ve
bunları koruyan askeri birliklerin hiçbir eksiğinin olmaması padişahın
iradesi idi. Zırhlı savaş gemilerinin zorunlu kıldığı yeni hücum ve savunma
yöntemleri buralarda yakın zamanda tatbik edilecekti37.
28 Nisan Salı günü sabahleyin Sultan Aziz karaya çıkmıştır38. Padişahı görmek için halk sahile dolarak dualar etmiş, sevinç gösterilerinde
bulunumuşlardır39. Sultan Aziz hükümet konağında hazırlanmış olan daireye geldikten sonra orada bulunan kaleleri gezmiştir. Buradaki büyük
ve eski topları inceler. Bunlardan birisinin içine 17.5 kıyye barut konarak
padişahın huzurunda ateşlenir. Sultan Aziz antika olan bu topların muhafazalarını emretmiş, buradan sonra kendisi için hazırlanan Otağ-ı şahaneye
teşrif etmiştir. Mahalli memurlar, komutanlar ve dost devlet konsolosları
huzura kabul edilir. Kal’a-i Sultaniye’deki kaleler serasker Fuad Paşa tarafından da gezilerek restorasyonları için gerekli emirler verildi. 28 Nisan
Salı günü Sultan Aziz’in saat 08 sıralarında Çanakkale önünden hareket
ederek Gelibolu’ya yöneldiği haberi telgrafla Babıâli’ye bildirilir40.
c. Ermeni, Rum ve Yahudilere Dağıtılan Atiyyeler
Gelibolu, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Balkanlara geçişte oynadığı stratejik rolün yanında Bizans’la Cihat sahasında olması münasebetiyle de sayısız gazi derviş ve alperen’e mezar olmuştu. Bu nedenle donanma
Gelibolu önlerinden geçerken isimleri gemilerin seyir defterlerinde sırasıyla kaydedilen bütün bu mezarlar gemilerden her biri için atılan bir pare
topla selamlanırdı. Bu esnada bütün mürettebat gemi imamının önünde
güvertede toplanır ve herkes işini bırakarak birer Fatiha okurdu. Osmanlı
Devleti’nin yıkılışına kadar devam eden bu âdete göre ilk olarak Rumeli’ye
ayak basan Türk kumandanı Süleyman Paşa için yapılırdı. Buradan sonra
sırayla Yazıcızâde Muhammed ve kardeşi Ahmed-i Bican Efendilerin, Akbaş Baba, Gazi Fazıl ve Ece Beyin, Nara burnunda yatan Nara Baba’nın,
Akbaş Baba’nın kabirleri aynı şekilde selamlanırdı41.
37
38
39
40
41
Gardey, a.g.e., s.285-286.
Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
Takvim-i Vekâyî, 15 Zilkade 1279 (3 Mayıs 1863).
Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
Bu konuyla alakalı olarak Tarihi Deniz Arşivi’nde bulunan Şihâb-ı Bahrî Seyir Defteri’nden
istifade edilmiştir.
364
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Abdülaziz Gelibolu’da bu adet-i kadimenin bütün gereklerini yerine
getirmiştir. Gardey onun Gelibolu’ya ilk adım atışıyla başlayan gelişmeleri
şu şekilde anlatır:
Sultan‘ın kendisini ziyaret edeceğinden emin olan Gelibolu hiç uyumayarak gece ile sabahı iskelesini tamir etmek, onu halı ve yeşilliklerle
süslemek, sokaklarım kumla kaplamak, duvarlarını bayraklarla donatmak,
marşların tekrar etmek, nutuklarını hazırlamak ve nihayet rıhtımlarda maiyet alayının geçeceği güzergâhın tamamına yerleşmekle geçirdi. Sultan,
memleketin durumu hakkında bilgi almak ve şehrin ihtiyaçlarının kendisine sunulması için bir süre sarayda kaldı. Daha sonra resmî maiyet alayını
istirahate gönderen Sultan, birkaç mabeynci ve yaverle kırda bir gezinti
yapmak üzere dışarı çıkıyor. Gezi Bolayır’da son buluyor. Burada Sultan
Orhan’ın oğlu olan Süleyman Paşa’nın kabri bulunmaktadır42.
Süleyman Paşa’nın kabrini ziyaret edip öğle namazını kıldıktan sonra
saat 08‘e doğru Fener civarında Namazgâh denilen mevkide hazırlanmış
olan çadıra teşrif eden Sultan Aziz, orada bazı yerli memurları huzuruna kabul etmiştir. Sultan Aziz, daha sonra büyük kimselerden Yazıcızâde
Muhammed Efendi Türbesini ziyaret etmiştir43. Muhammediye adlı eserin müellifi olan Yazıcızâde Muhammed Efendi, II. Murat devri gazi dervişlerinden olup aynı zamanda Hacı Bayram-ı Veli’nin talebelerindendir.
Sultan Aziz, Gelibolu‘da iken Müslüman ve gayrimüslim ahaliye birçok
ihsanlarda bulunmuştur. Gelibolu‘ya ait atiyyeler hakkında Babıâli‘ye gelen tahrirat şöyledir:
Bolayır ve Gelibolu kasabalarında ulema, şeyhler ile dört milletin
mektep çocuklarına ve fakirlerine yüz on altı bin kuruştan on sekiz bin
kuruş bizzat seraskerlerin eliyle verilmiş, geriye kalan seksen sekiz bin
kuruş dahi şeyhlere ikişer yüz ve dört milletin mektep hocalarına yüz elli,
hatipler ile papazlara yüz, cami hademelerine elli, dört milletin mektep
çocuklarına sekiz ve fakirlerine yirmi beşer kuruş peşin olarak elden dağıtılmıştır.
Gelibolu‘da dağıtılan atiyyeler şöyledir:
Öncelikle Sultan Aziz ziyaret ettiği yerlerde bulunan tekkelerin
türbedarlarına atiyyeler dağıtmıştır. Bunlardan ilki Yazıcı zade Muhammed Efendi hazretlerinin türbedarına 5 000 ve buranın 50 adım ilerisinde
yatan kardeşi Yazıcızade Ahmed-i Bican Efendinin türbedarına 2 000, Sü42 Gardey, a.g.e., s.296.
43 Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
365
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
leyman Paşa’nın türbedarına da 2 000 kuruş verilmiştir. Gelibolu’da bulunan tekkelerin şeyhleri, dervişler, âlimler ve buradaki camilerin ihtiyaçları
için 11 500, İslâm mektebi öğrencilerine 775, Mekteb-i Rüşdiye ve diğer
İslâm mektebi öğrencilerine 9 910, Rum mektebi öğrencilerine 1 200,
Rum, Ermeni ve Yahudi Sıbyan mektepleriyle fukarasına 28 988, fukara-yı
İslâmiye’ye 15 132, Rum fakirlerine 2 295, İslâm fakirlerine 2 720, muhacirin fukarasına 3 900, Telgraf Müdürüne 2 000, telgraf hademesine 3 000,
Karantina hizmetlerine 2 000, Liman reisine 2 000, zabitan ve zaptiye askerine birer aylık 5 650, Mahkeme hademesine 6 000 kuruş verilmiştir. Bu
ihsanların toplamı 100 000 kuruştur44.
Görüldüğü üzere Sultan Aziz Gelibolu’da Ermeni, Rum ve Yahudi Mektep öğrencileriyle fakirlerine Müslüman ahali ile hiçbir ayrım
yapmaksızın ihsanlarda bulunmuştur. Dağıtılan atiyyenin üçte biri Ermeni, Rum ve Yahudi Mektep öğrencileriyle fakirlerine verilmiştir. Feyz-i
Cihad ve maiyetindeki diğer gemiler 30 Nisan perşembe günü seher vakti İstanbul’a doğru hareket ederek aynı gün akşam Büyük Ada önlerine
gelmişlerdir. l Mayıs Cuma günü saat 10.30 da Adalar önünden İstanbul’a
hareket edilmiştir45. İstanbul’da her tarafta hazırlık yapılmaktadır. Askeri
mevkilere ve Yedikule semtinde bazı mevkilere toplar yerleştirilmiş, Müslüman olan ve olmayanların mektep çocukları süslü elbiseleriyle sahillere
dizilmiştir. İstanbul ahalisi de sahilleri doldurmuştur. Halk, Üsküdar ve
Tophane taraflarının yüksek mahallelerinde toplanmıştır. Boğaziçi ahalisi
dahi vapur ve pek çok kayıklarla Dersaadet, Kadıköy, Üsküdar ve Beşiktaş
arasındaki deniz yüzünü doldurmuştu. Ahali sayısı 20-30‘u geçen vapurlarla padişahı karşılamaya çıkmışlardır. Donanma Adalar‘dan hareketle ilk
olarak Zeytinburnu tarafına gelmişti. Önce oradaki toplar müjdeyi verdi46.
Gardey, İstanbul’a yaklaşırken yaşananları şu şekilde anlatır:
İstanbul’dan bizi karşılamaya gelen Kılıç Ali isimli geminin içinde seyahatimiz boyunca devleti idare etmiş olan yüksek rütbeli memur ve paşalar
bulunuyordu. Bunlar hükümdarın yokluğunda duydukları esefi ve onu geri
görmekten dolayı duydukları memnuniyeti ifade etmenin sabırsızlığı içinde idiler. Mutlu bir şekilde Abdülaziz’de sadık vezirlerine seyahatinin bazı
sevinçli anlarını anlatıyor ve onları gemide tutuyordu…İstanbul’a girişte
sadece nişan madalyaları ile kordonu ve kılıcını taşıyan Abdülaziz, geçit
töreni sandalına biniyor ve dosdoğru babası Sultan Mahmut tarafından
44 Bağçeci, a.g.t., s.64-65.
45 Tercümân-ı Ahvâl, 15 Zilkade 1279 (3 Mayıs 1863).
46 Takvim-i Vekâyî, 15 Zilkade 1279 (3 Mayıs 1863).
366
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
inşa ettirilen Tophane Camiine yöneliyordu. Güzergâhı üzerinde deniz, bir
sıvı değil elleri, ayakları, sesleri ve hareketleriyle, her türlü vasıtayla en
canlı ilgilerini harekete geçirerek Padişahı alkışlayan binlerce seyircinin
bulunduğu geniş bir arenaya dönüşmüştü. Padişahın sandalının dümenini
her zaman elinde tutan Kaptan Paşa’nın kürekçileri olmasa bu insanlar
Sultan’ın mantosunun eteğini öpmek için geçtiği yerlere atılırlardı47.
Zeytinburnu’ndan saray-ı hümayun yakınına, Üsküdar‘dan Fenerbahçe‘ ye kadar olan mevkilerden, Devlet-i Aliyye‘nin ve diğer devletlerin
gemilerinden ve askeri mevkilerden top ve tüfek atışları yapılıyordu. Sahillerde saf bağlayarak saygı duruşunda olan Asakir-i Şahane ile Müslüman ve gayrimüslim tebaanın mektep çocukları Padişahım çok yaşa diye
bağırıyorlardı48. Padişahı görmek isteyen pek çok kimseler hazırlanmış
olan Şirket-i Hayriye vapurları ile padişahı karşılamaya çıkmışlar ve sevinç gösterilerinde bulunmuşlardır49.
Gardey, Sultanı karşılayanlar arasında bulunan Müslüman ve Gayrimüslim mektep talebeleriile ilgili şu bilgileri verir:
Her yerden daha çok burada, inançları farklı olsa da, güneş gibi İmparatorluğun bütün sakinleri üzerine himaye ve hüsnü niyetinin ışınlarım
yayan Hükümdara karşı aynı saygı ve sevgi etrafında birleşen milletlerin
kaynaşması görülüyordu. Türk okulları, Yahudi okulları, Hristiyan okulları, Ermeni okulları, Yunan okulları, Katolik okulları, Hıristiyan Doktrini
Kardeşleri‘nin okulları, Avrupa şapkaları, Osmanlı takkeleri, İstanbul yaşmakları, Paris kaputları, Asya gömlekleri, Avrupa giysileri, işte bunların
hepsi burada sultanların sarayının kapılan önünde bu gruplardan her birinin kendi dilinden duygularının şiddetini ifade etmenin farklı tarzlar içerisinde yolladığı canlı tebrikleri ve sıcak temennileri aynı memnuniyetle
kabul eden Sultan Abdüiaziz‘in bakışları altında aynı duyguların etkisiyle
yan yana bulunuyordu. Dolmabahçe’nin arz ettiği tablo, Müslümanlar ile
gayrimüslimlerin, vatandaşlarla yabancıların bu uzun ve unutulmaz gezintilerde Abdülaziz’i durmadan selamladıkları gönül ile ruhtan gelen sevginin bir demeti gibi değerlendirilebilir50.
Tercüman-ı Ahvâl ve Rûznâme-i Ceride-yi Havâdis Gardey’in anlattıklarını şu şekilde tamamlar:
47
48
49
50
Gardey, a.g.e., s.325.
Tercümân-ı Ahvâl, 15 Zilkade 1279 (3 Mayıs 1863).
Tercümân-ı Ahvâl, 10 Zilkade 1279 (28 Nisan 1863).
Gardey, a.g.e., s.331.
367
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
Saraya gelen Sultan Aziz burada, idaresindeki bütün yüksek vekilleri
huzuruna kabul etmiştir. Halk bir haftadır karşılama hazırlıkları yapıyordu51. Sultan Aziz’in dönüşü nedeniyle evler ve sokaklar onar ve yirmişer
kandillerle donatılmıştı. Caddeler de çeşit çeşit kandil, avize vs. ile süslenmişti Hatta birkaç caddede hazırlanmış olan onar yirmişer bin kuruş
değerindeki avizeler beş yüzden fazla idi52. Büyük küçük herkes ev ve
dükkânların önlerini defne dalları, çiçekler, limon, portakal ve fidanlar ile
süslemişti. Pek çok sokaklar süs ile donatılmıştı. Asmaaltı‘nda bulunan pirinç tüccarlarının mağazalarının bulunduğu yol avize, ayna, saat ve çiçekler ile süslenerek bir nefis salon şekline konulmuştu. Hasırcılar sokağının
süslemesi de böyleydi53. Galata ve Beyoğlu taraflarında görülen avize ve
kandil ve çeşitli şekil ve suretlerde gaz donanması dahi pek mükellef ise de
İstanbul‘da pirinççi ve hasırcı esnafının yerleri müsait olmadığı halde bu
konuda 100-150 bin kuruş sarf ederek gösterdikleri zahmet diğer hepsinden fazlaydı. Sokaklara Osmanlı sancağı ile Osmanlıca ve başka dillerde
Yaşasın Padişahımız yazan levhalar asılmıştır54.
d. Sultan ve Boğaz’daki Ermeni Çocukları
İstanbul’a gelişinin ikinci gününde Abdülaziz, Sultan Beyazıt Meydanına gitmişti. Burada karşılaştıklarını Gardey şu şekilde anlatır:
Bu kalabalık ve zengin mahalleler arasında şahsının konu olduğu bu kadar içten ve canlı tezahüratlar karşısında çok belli bir şekilde
duygulanmış olan Sultan, kalbi memnun ve mutmain bir vaziyette Beyazıt Meydanı’na geliyor. Buradan da bu meydana ve seraskerliğin avlusuna hâkim olan köşke varıyor. Bir miktar bilgi aldıktan sonra Harbiye
Nezareti’nin avlusunda Fuad Paşa’nın emri üzerine toplanan garnizon
alaylarından bir kaçının manevra ve silah atışlarında hazır bulunuyor.
Köşkün etrafına hâkim olan canlılığı görüp yemeği etrafında
yankılanan müzik bandolarını, alkış seslerini ve şarkıları duyan Abdülaziz, dün Marmara Denizi ortasında ve Boğaz’da giyinişleri ve şarkılarıyla
dikkatini çeken Ermeni çocuklarını hatırlıyor. Bunları tekrar dinlemek ve
gemilerinde söyledikleri marşların Türkçelerini dinlemek istiyor. Onun bu
51
52
53
54
Tercümân-ı Ahvâl, 10 Zilkade 1279 (28 Nisan 1863).
Tercümân-ı Ahvâl, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
Rûznâme-i Ceride-i Havâdis, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
Tercümân-ı Ahvâl, 12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
368
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Dönemin İstanbulu’ndan bir kesit.
iradesi anında yerine getiriliyor ve Patrikhane bu kadar gurur verici bir
olaydan ötürü mutluluk duyuyor55.
Böylece Sultan Aziz’in seyahatleri Müslüman ve gayrimüslim tebaanın sevgi gösterileri arasında geçmişti. Bir yandan Osmanlı Devleti iktisadî ve siyasî çalkantılar yaşarken diğer taraftan ise özellikle yabancı elçi
ve devlet adamlarının beklentisinin aksine bütün ahali Sultanın huzurunda
adeta kenetlenmişti.
55 Gardey, a.g.e., s.342.
369
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
Kaynakça
a.Arşiv Belgeleri
Deniz Müzesi Arşivi (DMA), Şihab-ı Bahrî Seyir Defteri.
b.Gazeteler
Rûznâme-i Ceride-i Havâdis;
Takvim-i Vekâyî;
Tasvîr-i Efkâr;
Tercümân-ı Ahvâl;
18 Şevval 1279 (7 Nisan 1863).
19 Şevval 1279 (8 Nisan 1863).
5 Zilkade 1279 (23 Nisan 1863).
6 Zilkade 1279 (24 Nisan 1863).
11 Zilkade 1279 (29 Nisan 1863).
12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
15 Zilkade 1279 (3 Mayıs 1863).
20 Şevval 1279 (9 Nisan 1863).
4 Zilkade 1279 (22 Nisan 1863).
16 Şevval 1279 (5 Nisan 1863).
20 Şevval 1279 (9 Nisan 1863).
23 Şevval 1279 (12 Nisan 1863).
3 Zilkade 1279 (21 Nisan 1863).
10 Zilkade 1279 (28 Nisan 1863).
12 Zilkade 1279 (30 Nisan 1863).
15 Zilkade 1279 (3 Mayıs 1863).
c. Kitap, Makale ve Tezler
Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, 13–20, Yay. Cavid Baysun, Ankara 1986.
Ahmed Cevdet Paşa, Ma’rûzât, Haz. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul 1980.
Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, C.X, Yay. Münir Aktepe, Ankara 1988.
Aksun, Ziya Nur, Osmanlı Tarihi, C.3, İstanbul 1994.
Aksüt, A. Kemali, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, Ahmed Said Matbaası,
İstanbul 1944.
Bağçeci, Yahya, Sultan Abdülaziz’in Mısır Seyahati, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Kayseri 2003.
Batmaz, Şakir, “Osmanlı Donanmasının Üç Devrine Mukayeseli Bir Bakış (AbdülazizII. Abdülhamit-V. Mehmet Reşat)”, XV. Türk Tarih Kongresi, Ankara
2006.
Gardey, L., Voyage du Sultan Abd-ul-Aziz de Stamboul au Caire, Paris 1865.
Haslip, Joan, II. Abdülhamid, Trc. Zeki Doğan, İstanbul 1988.
Hüseyin Hıfzı, Sultan Aziz Devri, 38 Numaralı Matbaa, İstanbul 1326.
İbrahim Necmi, Tarihi Edebiyat Dersleri, C.2, Matbaa-i Amire, İstanbul 1920.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.7, TTK Yay., Ankara 1988.
370
Yrd. Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Mehmed Memduh, Mir’at-ı Şuûnât, Ahnin Matbaası, İzmir 1328.
Şehsuvaroğlu, Halûk, Sultan Aziz -Hususi, Siyasî Hayatı, Devri ve Ölümü-, Hilmi
Kitabevi, Ankara.
371