2030 Yılı Tahminleri - Teknoloji Stratejisi

www.tech-strategy.org – [email protected]
Keywords – Anahtar Kelimeler: teknoloji, technology, yapay zeka, artificial intelligence, genetik,
genetics, biyoteknoloji, biotechnology, nanoteknoloji, nanotechnology, robotik, robotics, GNR,
gelecek bilimi, futurism, beyin implantları, brain implants, bilim-kurgu, science-fiction, 2030, 2040,
2050, 2100, gelecek, future, teknoloji ve toplum, technology and society, ahlaki tartışmalar, ethical
issues, Ray Kurzweil, Bill Joy, teknolojik singularite, technological singularity, üstel fonksiyon,
exponential function, Moore Yasası, Moore's Law.
2030 Yılı Tahminleri
1. Giriş:
Gelecek hakkında kesin olan bir şey varsa bu da onun belirsiz oluşudur. Belirsizlik ise risk
demektir. Belki çok iyi şeyler de olacak ve çok üst düzey bir yaşam kurulacak fakat olası sorunların
şimdiden dikkate alınması gerekir ki önlem alınabilsin. Eğer bu sorunlar yeterince irdelenebilirse
geriye teknolojinin olumlu etkileri kalabilir daha çok.
Bu yüzden bu döküman biraz karamsar bir tondaki bir döküman olabilir. Fakat karamsarlık ve
iyimserlik bir madalyonun iki yüzüdür. Geleceğin nispeten karamsar bir tasvirir de iyimser bir
tasviri de geleceğin kafamızda canlanmasına yardımcı olabilir. Bu konudaki çabalara bir katkı
sağlayabilir.
Şu anda 2030 için sonsuz sayıda olasılık vardır ve bunların her biri de gerçekleşebilir. Fakat 2030
yılı geldiğinde bu olasılıklardan sadece bir tanesi gerçekleşmiş olacak ve o gün geldiğinde
belirsizlik de azalmış olacaktır. O yüzden bu bugünki bu endişelerin bir çoğu o zaman anlamsız hale
gelebilir. Fakat bizler için şu anda bu endişeler vardır yani hızlı teknolojik gelişmenin riskleri
bulunmaktadır.
Eğer teknolojinin getireceği olası riskler üzerinde yeterince durulursa bazı önlemler alınabilir.
Önlem almak için o risklerin gerçekleşmesini beklemek yanlış bir davranıştır. Zaten o noktada
önlem alma imkanı da kalmayabilir. Zarar gerçekleşmiş olur, artık iş işten geçmiştir. Bu yüzden
erken bir karamsarlık aslında çok faydalı olabilir.
Zaten karamsarlık olarak adlandırılabilecek olasılıklar tamamen gerçekleşecebilecek şeylerdir ve
imkan dahilindedir. Terminatör filmlerindeki bir çok şey teknolojinin olumsuz kullanımıyla son
derece mümkündür. Teknolojinin yıkıcı bir silah olarak kullanılmaşına ilk defa şahit olmuyoruz.
Nükleer biyolojik ve kimyasal silahlar bunların en büyük örnekleridir. Teknolojinin bundan sonra
kötü amaçlarlarla kullanılmayacağını bize ne garanti ediyor?
Teknolojinin vaad ettiği olumlu şeyler hakkında bilgisiz değiliz. Firmalar sürekli bunları bize
anlatıyorlar. Olumlu gelişmeler gerçekten vardır ve çok sayıdadır. Örneğin bugün tedavisi olmayan
hastalıkların tedavi edilmesi, engellilerin engellerinden kurtulması, ömürlerin uzaması bunlar
arasında. Fakat bunların olacak olması bizi teknolojinin yan etkilerini düşünemkten uzak tutamaz.
Onları da bilmek ve tartışmak zorundayız.
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
2030 yılının seçilmesi tamamen yaklaşık bir tarih olsun diyedir. Yoksa bu dökümanda anlatılan
gelişmelerin tam olarak hangi tarihte gerçekleşeceğini bilmek çok zor. Zaten birçok bilim-kurgu
filminde de bu temalar işleniyor. Bu döküman da onlardan birisi olacak denebilir. Belki ilerde 2030
yılında bu metni okuyanlar olursa da onlar için ilginç bir karşılaştırma imkanı verebilir.
Peki neden geleceği tahmin etmeye çalışıyoruz? Çünkü olayların nereye doğru gittiğini bilirsek
içinde bulunduğumuz anı daha iyi anlayabiliriz. Anlaşılması en zor zaman içinde bulunduğumuz an.
Çünkü gerekli, gereksiz o kadar uyaran var ki, ufak ama önemsiz şeyler büyük ve önemli olguları
gölgeleyebiliyor.
2. Yapay Zeka, Singularite:
2030 yılında satılan standart bir bilgisayarın bir insan beyni kadar güçlü olacağı tahmin ediliyor. Bu
gerçekleşirse bilgisayarlarımızla konuşableceğiz ve onlar bizim arkadaşımız olacak. Fazla
geçmeden aynı şey cep telefonları için geçerli olacak. Zaten bugün de Siri, Contana gibi sanal
asistanlar var ama onlar Internet'teki veri tabanlarından yararlanıyorlar. Internet bağlantıları
olmadan o işlevleri yerine getiremezler. Ama 2030 yılında bu mümkün olacak gibi görünüyor.
Teknoloji üstel fonksiyon (exponential function) ile gelişiyor ve 2030'a kadarki 16 sene aslında
bizim alıştığımız senelerden 16 tanesinden çok daha uzun bir süre. Çok daha fazla gelişme olması
bekleniyor. Giderek daha hızlanan bir şekilde. O yüzden 2030 senesini tahmin etmek hiç de kolay
değil aslında. 2050 senesini ise hayal etmek bile mümkün değil.
Geleceği tahmin ederken geçmişi incelemek faydalı olsa da olaylar giderek hızlanıyor. Bu
konularda gelecek-bilimci (futurist) Ray Kurzweil'in kitaplarını önerebilirim. Gerçi kendisi uç bazı
görüşlere de sahip fakat teknolojik gelişmelerin üstel fonksiyon (exponential) olarak hızlandığını
çok iyi açıklıyor. Bu metni üretirken de onun görüşlernden yararlandığımı belirtmem gerek.
Tabi ki burada amaç sadece Kurzweil'in görüşlerini tekrarlamak değil. Fakat döküman geliştikçe
görüşler de açılacaktır. Ülkemize dair de bazı renklerin işin içinde olması sözkonusu olabilir. Gerçi
2030 yılında ülke kavramı nasıl bir şekil alır ve ülkeler arasında fazla bir fark kalır mı o da başka
bir tartışma konusu.
Hep 21'nci yüzyılda olduğumuzdan söz ediyoruz. Ama aslında 2014 yılı bize çok da 21'nci
yüzyıldaymışız gibi hissettirmiyor. Bazı tarihçiler 21'nci yüzyılı 1991'de Sovyetler'in dağılması ile
başlatmışlardı. O anlamda düşünülüyorsa tamam fakat teknolojik olarak 20'nci yüzyıldan asıl kopuş
sanki daha gerçekleşmedi. Mesela robotlar, genetik, biyoteknoloji, nanoteknoloji hayatımıza henüz
yeteri kadar girmedi.
En son PC devrimi, sonra Internet devrimi, sonra mobil devrim ve onun bugünlerdeki yansıması
olarak tabletler ve akıllı telefonlar. Ama sanki bunlar bir geçiş döneminin ürünleri. Yani 20'nci
yüzyıl ile 21'nci yüzyıl arasındaki bir dönem. Zaten 2014 de tam da böyle bir tarih. Henüz 20'nci
yüzyıla ait her şeyi geride bıraktığımızı söyleyemeyiz. Bir çok alışkanlıklarımız da aynı şekilde
devam ediyor.
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
21'nci yüzyılın teknolojileriyle ilgili (genetik, nanoteknoloji, robotik) çokça haber okuyoruz ancak
bu teknolojiler henüz gelişme safhasında. Ticarileşmiş sayılmazlar. Yani bu ürünleri herkesin
ulaşabileceği fiyatlarla marketten satın alabiliyoruz diyemeyiz. Gerçi bunlardan genetik ve
biyoteknolojide daha ileri bir aşamaya gelinmiş durumda ama yine de bir çok yerde bilimsiel
çalışma ya da laboratuvar araştırması devam ediyor.
İşte 2030 yılının seçilmesinin bir nedeni bu. Çünkü 2030 yılında çok büyük olasılıkla artık 20'nci
yüzyılla olan bağları büyük ölçüde koparmış olacağız. Yani o yıla ulaşabilenler bunu görecekler.
Zaten nesiller sürekli olarak değişiyor, 20'nci yüzyılın kültürünü ve teknolojisini hiç bilmeyen
nesiller yetişmiş olacak. Buna ek olarak, GNR (genetik, robotik, nanoteknoloji) teknolojileri de
artık ciddi ölçüde ticarileşmiş ve günlük hayata girmiş olacaklar.
2030 yılında bir ayda gerçekleşen teknolojik değişim 2014 yılının tamamındaki değişimden epeyce
fazla olacaktır. Böylece teknolojik değişim elle tutulur şekilde olacağından teknoloji de çok daha
çabuk eskiyecek, teknolojiyi güncellemek en önemli konu haline gelecektir. Teknolojiyi hızlı
güncelleyebilmek için de bugün kabul edilemeyecek bazı uygulamalar önce yaygınlarşacak ve belki
de sonra zorunlu hale gelecektir. Beyne chip bağlanması ve beynin Internet'e bağlanması gibi.
2030 yılı artık teknoloji üzerindeki toplumun kontrolünün iyice azaldığı ve giderek yok olmakta
olduğu bir yıl olacağa benzer. 2050 yılında zaten artık böyle bir kontrol sözkonusu değildir ve
teknoloji kendi kendini kontrol etmektedir. Bildiğimiz anlmadaki insanlar teknolojiyi yönetir
konumda değillerdir.
Yapay zekanın hızla gelişmesi ve kontrolü ele geçirmesine teknolojik tekillik-singularite
(technolological singularity) adı veriliyor. Çünkü bu noktadan sonra neler olacağını hiç kimse
tahmin edemiyor. Ray Kurzweil bu noktaya 2045 yılında ulaşılacağını söylüyor. Daha erken ya da
daha geç olacağını söyleyenler de var. Teknolojik singularite geleceği tahmin etmeyi neredeyse
imkansız hale getiriyor.
2030 yılı biraz bu singularite öncesindeki son zamanları ifade ediyor. Hala insanların bir rol sahibi
olduğu son zamanlar. Elbette beyninin kapasitesini yapay zeka ile geliştiren yarı-insan yarı-robot
cyborg'lar bir süre daha teknolojiyi kontrol edebilecekler. Fakat bu kişilerin kendileri de zaten
kısmen makinaya dönüşmüş olacak. İnsan-makina ayrımı belirsizleşecek.
Tabi ki, yarı-makina yarı insan olmayı reddedip tamamen biyolojik ve doğal olarak kalmak isteyen
insanlar da bulunacak. Fakat onlar da yarı-makina insanlara göre kafesteki bir tavşan, akvaryumdaki
bir balık kadar yeteneksiz ve çaresiz olacaklar. Tabi bu belki 2050 senesinde ve sonrasında
olabilecek bir şey.
Bir başka deyişle doğal insanlar yarı-makina insnalar ve makinalar karşısında kendilerini onların
insafına terk edilmiş halde bulacaklar ve yaşamalarına belki izin verilecek, belki de verilmeyecektir.
Bu da yine 2030 yılında değil daha sonraları olması beklenen bir gelişme. Fakat çok büyük
olasılıkla 2030 yılında makina insanlar ortaya çıkmaya başlayacaktır ve örneğin işe girerken
avantajlı olacaklardır.
Elbette, diş dolgusu ya da protezi, lens, ya da gözlük, bazı hastalara takılan platin çubuklar bu yarımakina insan olmanın ilk ve basit örnekleridir. Yine birtakım beyin implantları ile beyne organik
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
olmayan parçalar yerleştirilmesine şimdiden başlanmıştır. 2030 yılında ise sadece sağlık durumu
bozuk olanlar değil sağlıklı olanlar da organik olmayan implantlar kullanacaklar.
Bu durum bugünlerdeki estetik ameliyatlarına benzetilebilir. Estetik olanlar bir sağlık sorunu
yüzünden estetik olmuyorlar. Fakat bu şekilde bazı faydalar elde edebiliyorlar. Beynin yapısının
çözülmesiyle daha fazla hafıza, daha fazla zeka eklemek mümkün olacaktır. Bunu yapamayanlar ya
da yapmayı reddedenler ise epeyce dezavantajlı bir duruma düşecekler. Özellikle yeni nesiller her
zaman olduğu gibi bu yeniliklere daha yatkın olacaktır ve çok ileriki yıllarda doğal insanlar eğer
numune olarak tutulmazlarsa tamamen yok olacaklar. Bunlar gelecek bilimcilerin ortak tahminleri.
2030 yılı doğal insanlarla ilk yarı-makina insanların bir arada yaşayacağı bir yıl olacağa benzer.
Yarı-makina insanlar gençler arasında daha yaygın olabilir. Yani bugün yeni doğan kişiler arasında.
Onlar beyinlerine implant yaptırırp zekalarını ve hafızalarını geliştirmeye daha açık olacaklardır. Bu
şekilde implant yaptıranlar da sınavlarda daha yüksek puan alacaklar ve öne geçecekler. Bu kişilerin
sınavlara girmesinin önlenmesi de kolay bir şey değil. Çok büyük tartışmalar yaşanacaktır ve bu
kişiler daha zeki olduklarından haklarını savunacaklardır.
Çözüm implant sahibi olanları ayrı bir sınava, diğerlerini ayrı bir sınava sokmak olabilir. Fakat
işyerleri de implant sahibi olanları tercih edecektir ve implantı olmayanlara bugünkü engellilere
yapıldığı gibi bazı kotalar getirilmesi gerekecek. Onlar da daha basit işler için istihdam edilecekler.
2030 yılında görünüm aşağı yukarı böyle bir şey olacaktır. Çünkü 2030 yılı artık GNR
teknolojilerindeki gelişmelerin iyice olgunlaştığı ve hızlandığı bir yıldır.
Ben şahsen şu anda yeni doğan çocukları gördüğümde aklıma bunlar geliyor ve onlar için biraz
üzülüyorum. Belki benim neslim doğal insan olarak bu hayatı tamamlamanın bir yolunu bulur,
makinalar, yarı-makina insanlar belki bizi kendi halimize bırakır ilerde o günler de biz de olursak.
Fakat, bugün doğanlar doğal insan olarak kalma ve yarı-makina insan olma seçimini yapmak
zorunda kalacaklar. Üstelik, yarı-makina insan olmak da imkan sahibi olanlar için mümkün olabilir.
Bugün doğanların mesleki planlaması da çok karmaşık. İlerde bir gün belki bir beyin implantı ile
kişiye bir meslek kazandırılabilecek. Ya da Internet'ten beyne meslek yüklenebilecek. Belki 2030
yılında değilse de daha sonra. Bu durumda, yıllarca okuyup da meslek edinmek artık eski moda
haline gelebilir. Bugünün liseleri ve üniversiteleri de 2030 yılında değilse de belki 2040 yılında
büyük ölçüde ortadan kalkmış olacak.
Bugün doğanlara bizlerin bir meslek dikte etmemize ya da onlara tavsiyede bulunmamıza imkan
yok. Onlar mecburen bizden daha bilgili ve daha önemlisi zeki olacaklar. Onlar çok farklı bir
dünyada yaşayacaklar. Bizim neslin onları bugünden de 2030 geldiğinde de anlaması çok zor. Zaten
nesil farkı artık 20-25 sene değil çok daha kısa, nesil çatışması da çok daha şiddetli.
2030 yılında beyninde implant yani yapay zeka olan çok zeki birisi bu metni okusa herhalde çok
basit bulurdu. O, yapay zekayla güçlendirilmiş zihninde kim bilir neleri yaşıyor olacak? Fakat biz
doğal insanlar için gelecek son derece ürkütücü. Zaten gelecek hep ürkütücüdür çünkü gelecek
demek bilinmezlik demektir, sonsuz sayıda olasılık demektir.
Hafızası ve IQ'su çok güçlendirilmiş bir zeka günde belki 20 tane kitap okuyabilir, 50 tane film
izleyebilir, aynı anda birçok şey yapabilir ve bu ona insanüstü olduğu duygusu verebilir ancak bunu
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
makinalaşarak yapıyor. Kurzweil makinalaşma yüzdesinin giderek artacağını tahmin ediyor, yani
insan kısmı giderek yok oluyor. Bu aslında diyelim ki 2060 yılında o değilse 2100 yılında doğal
insanların büyük ölçüde yok olması demektir. Evcil hayvan statüsünde beslenenler varsa onlar
hariç.
Bilim adamları ve teknoloji firmaları kolaylıkla 20-30 yıl sonrasını tahmin edebilirler. Çünkü henüz
ticarileşmemiş çok ham projeler üzerinde çalışıyorlar. Bizlerse ancak iyice olgunlaşmış, ticarileşmiş
ve satışa sunulumuş olan teknolojilerden haberdar olabiliyoruz. Bu anlamda bu implantlar üzerinde
bilimsel denemeler zaten şu anda yapılıyor hata bazı hastalar bu şekilde tedavi ediliyorlar.
2030 yılında insanlar implantlar ile daha zeki ve bilgili hale gelmeye başlasalar da dış görünüşün
aksine hayatın çok daha mekanik olması olasıdır. Hayatın en ufak detayları bile bir satranç oyunu
gibi belirlidir. Çünkü yapay zeka herkesin elinde var ve en ufak fırsatlar bile bu karmaşık dünyada
hemen ortadan kalkacaktır. Bu durumda 2040 ve sonrası aslında çok mekanik olsa gerektir. Doğal
insanlar önemli bir parametre olmaktan çıkınca teknoloji de doğal olarak mekaniktir, en verimli
yolu bulur ve onu gerçekleştirir. Doğal insan olsaydı hata yapardı ama teknoloji mekaniktir. Ne
kadar gelişmiş olsa da.
Bütün bunlar bugünün okuyucusuna çok garip gelebilir. Mesela bir gün doğal insanların yok
olabileceği düşüncesi bugün çok uzak gibidir. Fakat işte bu geleceği tahmin etmenin zorluğu. Biz de
bu öngürüleri gelecek bilimcilere borçluyuz. Ortalama bir insanın bu sonuçlara ulaşması kolay
değil. Özellikle de üstel (exponential) gelişme çok karmaşık.
Bugün aslında hala gelecek şekilleniyor olabilir ama diyelim 2040 yılında yaşayan doğal insanların
geleceği şekillendirme gücü yok. O zaman geldiğinde böyle şeyler tartışılmıyor olacak.
Uygulamada oturmuş standartlar zaten tartışma için alan bırakmayacaktır. Tartışma varsa da çok
detaylarda olabilir. Bugün ise hala bir tartışma ortamı vardır. 2030 yılında da kısmen olabilir ama
sonraki yıllarda giderek hayatın çok karmaşıklaşacağı ama aynı zamanda mekanikleşeceği
anlaşılıyor. Çünkü makinalar mekaniktir.
Gelecekte daha ileri geleceği tahmin etmek bugünkü kadar zor olmayacaktır. Özellikle teknolojik
singülarite aşamasından sonra. Çünkü hem yapay zeka çok gelişmiş olacak ve çok daha ilerisini
heseplayabilecek hem de en verimli olan neyse hep o yapılacağı için, belirsizlik kaynağı olan doğal
insanlar karar mekanizmasında olmadıkları için gelecek belirlenmiş olacaktır.
Aslında bugün bile bir miktar mekanikleşmeden söz etmek mümkün. Kurumsal yazılımlar,
verimlilik araçları bunlar hep belli şekilde çalışıyorlar ve insanlar da onlara uymak durumunda.
Doğaçlama bir yaşam, doğaçlama çalışma zorlaşıyor. Hatta zihinsel üretimler bile standardize
olmuş durumda. Bir film çekecekseniz, bir kitap yazacaksanız belli kalıplara uymak zorundasınız
çünkü onlar iş görüyor.
2014 yılında biz tam bir dönüm noktasındayız. Bir şeyleri geride bıraktığımızı anlıyoruz ama o
şeyler tam geride kalmış ve yok olmuş da değiller. Yeni ise tam olarak yerleşmiş ve yaygınlaşmış
değil. Sanki acelesi yokmuş gibi, nasıl olsa yerleşirmiş gibi. 2014 yılından 2030 yılını gözümüze
kestirdik tahmin yapmaya çalışıyoruz.
2014 yılında hala çocuklar saklambaç oynuyorlardı ve hala beyinlerinde çip ya da implant yoktu.
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
Belki ilerde bir gün daha doğar doğmaz ilk implant yerleştirilecek ve diyelim 2050 yılında bu
zorunlu olacak. İsteğe bağlı değil. Doğal olan insanların son dönemlerini yaşıyoruz. 2030, 2040 fark
etmez. İnsanlığın ömründe 30-40 yıl kısa bir süre. İnsanlık belki de doğal formuyla ortadan
kalkmanın eşiğinde ama insanların çoğu da bunu dert ediniyor gibi görünmüyor. Zaten bunu
önlemek de pek mümkün değil gibi. Kim buna dur diyecek ki? Herkes daha fazla teknolojinin
peşinde iken.
Doğal insanlar bir günde ortadan kaybolmayacaklar. Eski nesiller gider yenileri implantlar ile gelir
ve bir gün sadece numune olarak doğal insan kalmış olur. 2050'de değilse 2060'da. İlerde implantsız
birilerinin kalması zor. O yüzden belki de az miktarda implantı olanlara doğal insan diyecekler belli
miktardan sonrasına yarı-makina insan denecek.
Kurzweil ilerde makina ile insan ayrımının ortadan kalkacağını ve o sınırın iyice belirsizleşeceğini
söylüyor. Kendisi bu durumu çok olumlu buluyor ve herkesi yarı-makina insan olmaya çağırdığını
söyleyebiliriz. Çok zorunlu sağlık durumları haricinde böyle uygulamalar çok ciddi ahlaki sorunlar
doğuracaktır. Bunlar bugünden tartışılmalı çünkü ilerde tartışılamayacak. Öyle güçlü bir moda
olacak ki herkes uymak zorunda kalacak. Bugünkü tabletler ve akıllı telefonlar gibi moda olacak
yani bu implantlar.
3. Beyin Implantları ve Ahlaki Sorunlar:
2030 yılında beyin implantları büyük olasılıkla artık sağlıklı insanlar tarafından bile kullanılıyor
olacak. Bu tür teknolojilerin ve uygulamaların maliyetleri ilk başlarda çok pahalı olacağından ilk
önce gelir düzeyi yüksek olanlar tarfından kullanılacağı tahmin edilebilir.
Beynin çok karmaşık ve kaotik bir yapısı var ama bu kaosun arkasında bir düzen var. Bu yapı
keşfedildiğinde artık beyne müdahale mümkün olacaktır. Böylece birtakım sinir hastalıklarına
tedavi getirilebildiği gibi bu uygulamalar daha sonra sağlıklı bireyler tarafından da kullanılabilir
hale gelecektir.
Beyne yapılan bu implantlar genetik müdahalelerden farklıdır çünkü hemen etkisini gösterecektir.
Bir sonraki nesli bekleme zorunluluğu yoktur ve implant yapılan kişinin kaçınılmaz olarak
değişecektir. Elbette bu beyinde implant yapılan bölgeye ve büyüklüğüne göre deüişecektir ve bazı
öngörülemeyen sonuçlar da ortaya çıkabilir.
Beyin implantları onları yapanlara ellerinin altındaki kişinin mizacını, kişiliğini, düşüncelerini,
hatıralarını şekillendirme ve onlarla istedikleri gibi oynama imkanı verecektir. Çokça kullanılacak
olan küçük implantlar ise toplum bazında bir değişime yol açacak ve yeni bir insan modeli ortaya
çıkacaktır.
Kurzweil gibi futuristler bu tür implantların giderek daha fazla kullanılacağını tahmin ediyorlar.
Bunun nedeni giderek daha geniş çaplı implantların teknolojik olarak mümkün hale gelecek ve
ucuzlayacak olmasıdır. Başlangıçta kuşkuyla başlayan beyin implantları giderek yaygınlaşacak hatta
belki de bir noktada bazı implantlar zorunlu hale gelecektir.
Bu implantları taşıyacak olan insanlar %100 insan mıdırlar, yoksa içlerinde yapay zeka içeren
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
insan-makina karışımı yapılar mıdırlar? Üstelik beyne giderek daha fazla müdahale edileceği ve
beynin sözümona iyileştirilip geliştirileceği anlaşılıyor. Mesela tüm wikipedia sitelerinin beyninizde
hafızanızda olmasını ister miydiniz? Ya da bir İngilizce sözlüğü bir anda hafızanıza almayı?
Böyle teknolojilerin mümkün olduğu bir ortamda bugünkine benzer merkezi ya da lokal sınavlar
yapılabilmesi ne kadar mümkündür. Beyin implantı olanlar haksız bir avantaj kazanmış olmayacak
mı? Peki bazı küçük beyin implantlarını öyle kolayca anlamak mümkün mü? Hem beyin implantı
olanlar sınavlara alınmamalarına karşı çıkmayacaklar mı? Kendilerinin de sınavlara girmeleri
gerektiğini iddia etmeyecekler mi?
Bugün sınavlarda cep telefonu, hesap makinası vs. yasak. İnsanlar onları salon görevlisine teslim
edebilirler ve sınava öyle girebilirler. Peki beyin implantı olanlar bu implantları nasıl salon
görevlisine teslim edecekler ve sınavın sonunda nasıl geri alacaklar? Bunlar çok yakın zamanlarda
sorun olmaya başlayacak şeyler. Zaten sınav modelimiz iyice sarsılmıştı teknoloji karşısında beyin
implantları da bu modeli tamamen çökertecek yepyeni yöntemler gerekecek.
Çok ilerde beyin implantları o kadar gelişebilir ki, dört yıllık bir üniversite eğitiminde elde edilece
bilgilerin tamamı bir tek ameliyat ile ilgili kişinin beynine yerleştirilebilir. Bu artık bilim-kurgu
falan değil gerçekleşmesi sadece zaman meselesi. Bu durumda bugünkü üniversiteler nasıl bir işlev
görecek? Beyin implantı yaptırmaya parası yetmeyen ya da bu ameliyatı istemeyenler için mi
kullanılacak? Bir kişi o mesafeyi sadece bir tek ameliyatla alıyor, diğeri ise dört yıl uğraşıyor. Sizce
yaşam mücadelesinde hangisi öne geçer?
Diyelim ki beyninde implant olan birisi suç işledi. Bu durumda bu suçtan ne kadar sorumlu olacak?
Çünkü bu suç beyin implantının bir yan etkisi de olabilir. Ya da bu kişi iyi bir şey yapmış olsa
gerçekten o kişi mi onu yapmış olacak ya da kötü şeyleri yapmasını engelleyen bir implant
yüzünden mi bunu yapmış olacak?
Toplum düzeni açısından bu ikinci soru önemli olmayabilir, toplum için önemli olan şey iyiliğin
yapılmış olması olabilir ama dini açıdan çok sorunlu bir konu. Öte tarafta beyninde implantları olan
birisi acaba yaptığı iyileiklerin karşılığını alabilecek mi? Hatta daha ötesi dini açıdan beyin
implantlarının durumu nedir? Çok gerekli sağlık sorunları dışında zeka ve hafızayı güçlenirnek için
bu tür ameliyatlar yapılması uygun mudur?
Büyük olasılıkla bütün bunlar 2030 yılında yoğun bir şekilde tartışılacak. Bazıları beyin
implantlarını bugünkü diş dolguları kadar masum, zararsız ve hatta gereksiz görecek bazıları ise
bütün bu ahlaki sakıncaları ve tartışmalı konular nedeniyle beyin implantlarından uzak
duracaklardır. Ancak uzak duranlar, giderek artan bir şekilde dezavntajlı bir duruma düşecek,
sınavlarda geriye düşecek ve iş bulamayacaklardır. İkinci hatta beşinci sınıf bir konumda
olacaklardır.
Bir süre sonra uzak duranların bir kısmı kısıtlı bir miktar beyin implantına razı olacaklar ama beyin
implantlarına karşı sonuna kadar açık olanlar o kadar ileri düzey implantlar yaptırmış olacaklar ki
yine rekabette çok önde olacaklar. Bu çok üst düzey implantlar beyni giderek bir makina haline
dönüştürecektir. Zaten öyle olmasa beynin kapasitesinin bin kat, onbin kat yükseltilmesi sadece
biyolojik imkanlarla mümkün değil.
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
Bugün bu yazıyı okuyanların çoğu herhalde burada yazanlara tepki gösterir ve insan beyninin asla
makinalaşmayacağını düşünür fakat 2030 yılında bunlar çok sıradan şeyler olacaktır ve özellikle
genç nesiller beyin implantları konusunda son derece gönüllü olacaklar çünkü onlarr zaten
teknolojinin, çok kanallı TV'nin, Internet'in, akıllı telefonların, tabletlerin içine doğdular. Teknoloji
konusunda çok ama çok olumlu düşünceleri vardır ve beyin implantı onlara çok makul gelecektir.
İlk beyin implantları elbette beyninde ciddi rahatsızlığı olan hastalara yapılıyor. Bugün bu artık
uygulanıyor. Başka örneklerden biliyoruz ki tıpta ağır hastalarda uygulanan teknikler, daha sonra
daha az ağır hastalrada ve en son da sağlıklı insnalarda uygulanıyor. Estetik ameliyatlar bunun en
güzel örneğidir. Zaten beyin implantı da bir tür beyin estetiğidir denebilir.
Beyin implantları ile insanların davranış kalıpları değiştirilebilir, doğru-yanlış algısı
farklılaştırlabilir, o insanın tüm geçmişi silinebilir, yerine yeni bir geçmiş yerleştirilebilir. Bunlar
büyük olasılıkla 2030 yılında mümkün hale gelecektir çünkü beynin bütün sırları çözülmüş
olacaktır.
Beyin insandaki en gelişmiş, en karmaşık, hakkında en az şey bilinen organdır ve insanı insna
yapan organdır. Beyin hakkında öğrenilen her şey insanın insan olma özelliğine müdahalenin önünü
açıyor. Medya ve reklamcılık sektöründe beyinle ilgili bilinenler bugün bile kullanılıyor. Peki ilerde
beyinlere implant yapılırken o kişinin sürekli olarak belli bir firmanın ürünlerini kullanmasını
sağlayacak şekilde implantlar yapılamaz mı?
Elbette implant konusuna en sıcak bakanlar bile sık sık ameliyat olmak istemeyeceklerdir ve
bugünkü bilgisayarlara benzer bir yöntem kullanılacak. Gerekli donanım ameliyat ile beyne
yerleştirilecek ve sık sık yazılım güncellemeleri kablosuz olarak yapılacak. Hatta doğrudan
beyinden Internet'e girilebilecek. Buna şaşırmayın çünkü implant yapılan bir beyin kısmen
makinadır. Artık çok basit araçlar bile Internet'e girebiliyor. Beyin neden giremesin?
İlk implantı yaptırıp beyinlerinde bir performans artışı yaptıranlar asla bununla yetinmeyeceklerdir.
Daha fazlasını sürekli olarak isteyecekler. Teknolojik olarak müümkün oldukça ve ucuzladıkça.
Böylece giderek daha sofistike implantları kullanan beyinleri birer makina haline gelecektir. En
azından beyin en başta tasarlandığından çok daha farklı bir şeye dönüşecek. Bu kişiler isteseler de
ilk organik beyinlerine geri dönemezler çünkü yarı-makina olmanın performans artışını bir kere
yaşamışlardır.
Tabi ki, ameliyat yöntemleri de çok ilerleyecektir ve çok daha acısız ve sofistike yöntemler
bulunabilir. Hatta ameliyatsız nano-botlarla, nanoteknoloji kullanarak beyindeki bağlantılara
müdahale edilebilir. Bütün bu teknolojilerin gelişmesi ve ucuzlaması ile bazı tür beyin implantları
zorunlu hale gelebilir. O zaman da kişinin özgür iradesinin ve sorumluluklarının sınırları hakkında
yeni tartışmalar açılır. Yalnız, bu konular bugün tartışılabilir ama teknoloji olgunlaştığında teknoloji
kendini dayatacaktır. Her zaman öyle olmuyor mu?
Bugün cep telefonu sahibi olmak neredeyse zorunludur. Internet kullanmak da öyle. Resmi
kurumlar bile bunları istiyorlar. İşte bir gün beyin implantlarının belli türleri de adeta zorunlu hale
gelebilir. 2030 yılında değilse bile 2040 yılında. O gün geldiğinde, beyin implantlarına karşı olanlar,
bari asgari düzeyde beyin implantımız olsun, zorunlu olanın dışında implant yaptırmayız diyecekler.
Implant yaptırmadıkları için de kendilerini yoğun bir şekilde implant yaptırmış olanların insafına
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
terk edecekler tabi makinalaşmış bir beyinde eğer insaf olursa.
Teknoloji dünyasında mekanik parçaların elektronik parçalar ile onların da dijital parçalarla
değiştirildiği çok iyi bilinen bir gerçektir. Mümkün olan her yerde bu yapılıyor. Beyin de bir defa
tam olarak anlaşılıp modellendikten sonra beyin implantları dijital bir teknoloji kullanacaklar yani
yazılım tarafı öne çıkacak. O yüzden insaf, acıma, arkadaşlık gibi duygulara da dijital olarak
modellenecektir. Çünkü analog fazlasıyla karışık ve analog olanı güncellemek çok zor.
Böylece beyin implantı teknolojisinin ileri aşamalarında ileri düzey implantlar kullanan makinainsanlar kafalarında bir işletim sistemi ile yaşayacaklar ve onu sürekli güncelleyecekler. Elbette
virüslerden, hackerlardan kendilerini korumaya çalışarak ve beyinlerinib sürekli olarak yedeklerini
alarak yani bugünkü bilgisayarlar gibi.
Bazı okurların son yazdıklarıma itiraz edeceklerini biliyorum. Yazarken ben kendim bile hayret
ediyorum ama bütün bunlar teknolojik olarak mümkün sadece zaman meselesi. Eh 2030 yılında
bunların artık gündeme gelmesini bekleyebiliriz. Bence o tarihte ilk makina-insanlar ya da
cyborglar yeryüzünde dolaşıyor olacak. Buna gönüllü belki milyonlarca insan vardır bugün bile.
İşte 2030 yılının dünyasında en ürkütücü olan gerçek beyninde işletim sistemi olan bu makinainsanlar ya da cyborglardır. Maalesef bu bir bilim-kurgu fantezisi falan değil son derece olabilecek
bir şey. Bu kadar çok ahlaki soruna neden olmasaydı belki bugün ilk örnekleri çıkmış olurdu.
Bugün bile teknoloji epeyce olgunlaşmış durumda zaten.
İşin en garip tarafı şudur. Bugün cyborglar tartışılabilir, 2030 yılında ise tartışılamaz. Çünkü o
tarihte onlar artık kabullenilmiştir. 2030 yılında benim bu yazdığım metin gibi bir metin yazılamaz.
Hem düşünülemez hem de kültürel ortam buna izin vermez. Bu yazı da zaten 2030 yılına bir
mektuptur ama o tarihe kadar ulaşır mı bilmiyorum.
2030 yılı neden önemli? Çünkü o tarihte nasıl bir ortam olacağını kabaca bilirsek bugünkü
teknolojik gelişmeleri daha iyi anlayabiliriz. Yoksa sürekli teknoloji haberlerini okuduğunuzda
sadece küçük küçük adımlar varmış gibi geliyor oysa aslında dev gelişmeler oluyor ve gidilen yer
bu yazıda anlatılan yerdir.
Beynin sırlarını, yapısını çözüp onun yeterince detaylı bir modelini kurup dijital ortama taşımak için
çok yoğun bir çaba var. Beynin bütün sırları çözüldüğünde acaba insan iradesinden söz etmek
mümkün olabilir mi? Dini açıdan yaklaşmak istiyorum burada. Beynin bütün sırları çözüldüğünde
artık dünyadaki imtihan sırrı da sona ermiş değil midir? Kişiler bu durumda yaptıkları ve
yapmadıkları şeylerden nasıl sorumlu tutulabilirler? İşte bu nokta dinsel açıdan çok büyük bir
tartışma konusudur. Ama söylediğim gibi bu konular 2030 yılında sağlıklı tartışılamaz ancak bugün
tartışılabilir.
2030 yılında özgür bir tartışma ortamı olacağından hiç emin değilim. Nedense bana daha fazla
teknoloji daha az özgürlük anlamına gelirmiş gibi geliyor. Zaten yukarıda beyin implantlarını
anlattım. Hemen herkeste beyin implantları olduğunu düşünün bu kişilerin özgürce tartıştığından mı
söz edeceğiz ya da beyinlerine yüklenmiş yazılımların tartışıyormuş gibi yaptıklarından mı? Bu da
gerçekten çok ince bir konu. 2030 yılında yaşayanların anlayamayacağı kadar ince.
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
2030 yılında yaşayanlar bizim bugün yapamadığımız bir çok şeyi yapabilecekler. Belki geriye bakıp
bizi küçümseyecekler. Fakat onların böyle bir metin yazma becerisi yoktur. Yani onlar da bugün
bizim yaptığımız bazı şeyleri yapamayacaklar. Tabi onlar derken eğer ömrüm olursa 2030 yılındaki
kendimi de kastediyorum.
Peki bugünden bazı önlemler alınabilir mi? O zor işte. Bugün gitmekte olduğumuz yönü tarif
etmeye çalışabiliriz fakat teknolojik değişimleri durdurma hatta onların yönünü değiştirme
imkanımız bulunmuyor. Teknoloji bunu geçmişte defalarca ispatlamıştır. Fakat en azından nereye
doğru gittiğimizi bilirsek bugünün teknolojik gelişmelerinin ne anlama geldiğini anlayabiliriz.
Bugün bilimsel ve teknolojik çabaların çok önemli bir bölümü insan beynini anlamak ve onu dijital
olarak modellemek amacıyla yapılıyor. 2030 yılına gelindiğinde beynin tamamen çözülmüş olacağı
tahmin ediliyor. Bu yüzden önemli bir yıldır. Bence, beynin tamamen çözüldüğü ve dijital olarak
modellendiği bir noktada insan iradesinden söz edemeyiz. Bu yepyeni bir aşamaya geçmek
demektir.
Bütün bunlar bir günde olacak değil. Bilim ve teknoloji, küçük iyileştirmeler ve gelişmelerle
ilerliyor. Uç uca eklendiğinde büyük bir yekun tutuyor. O yüzden insan iradesinin yok olması da bir
günde olacak değil ama giderek yok oluyor. İradesi yoksa onu sorumlu tutamazsınız. Belki de biz
bir şekilde iradesi olan son insanlarız. Artık uzunca bir dönemin sonuna geliniyor ve bunu Kurzweil
de söylüyor.
4. Robotik, Yapay Zeka ve İşsizlik
Özellikle teknoloji şirketlerinde çalışan uzmanlar ve yöneticilerin de kabul ettiği bir gerçek
teknolojinin işsziliğe nede olduğudur. Teknolojik gelişmeler üstel fonsksiyon (exponential) olarak
hızlandığına göre 2030 yılına gelindiğinde bugün insanlar tarafından yapılan bir çok işin yazılım ve
donanım tarafından yani yapay zeka ve robotik ürünleri tarafından yapıldığı görülecektir. Bu süreci
değiştirecek bir etmen etrafta görünmüyor ve teknolojik gelişmeleri durduracak bir mekanizma da
yok.
Aslında bugün de teknolojiden kaynaklanan işszilik büyük ölçüde hissediliyor. 2007'de başlayan
küressel kriz teknolojinin getirdiği verimlilik artışı yüzünden insanların işszi kalmasından ve aşırı
borçlanmalarında başka bir şey değil. Herkes küresel krizin geçmesini umud ediyor ama bu kirz
geçmeyecek aslında daha da şiddetlenecek. Çünkü teknolojik gelişmeler durmuyor, hızlanarak
devam ediyor.
İnsanlık bu konuda bir şeyler yapmak zorunda. Artık işlerin eskisi gibi devam etmesi mümkün
değil. Tüm dünyada bütün insanlara yetecek kadar iş yok ve çalışılabilecek iş sayısı giderek
azalıyor. Yeni işler ya çok ileri teknik bilgi gerektiriyor, ya da çok düşük seviyede ve çok az ücretli
işler. Üstelik bunlar bile yeterli sayıda değil.
Bu duruma bir çözüm getirilmesi aslında mümkün. Artık insanların eskisi kadar çalışmasına ihtiyaç
olmadığını kabul edersek sorun çözülebilir. Haftada beş ya da altı gün değil iki-üç gün çalışmak
yeterli olabilir ve dünyadaki hemen hiçbir iş de aksamaz. Fakat bu yasal düzenleme gerektiren bir
durum ve eğer ülkelerin büyük çoğunluğu bunu yapmazsa hala halkını haftada beş-altı gün
çalıştıran ülkeler haksız rekabet elde edebilirler.
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
Aslında öncülüğü ABD, Avrupa Birliği gibi büyük ekonomiler yapabilirler. Bu ekonomiler haftada
iki-üç gün çalışmanın getireceği dezavantajların altından daha kolay kalkabilirler çünkü zaten
rekabetçi olan ekonomilere sahipler. Sonra da gelişmekte olan ekonomiler onların izinden giderek
haftalık çalışma saatini azaltabilirler. Bu riski en başta zayıf ekonomilerin alması zor çünkü onlar
zaten inovasyonla değil ucuz iş gücü ile rekabet etmeye çalışıyorlar.
Haaftalık çalışma saatlerinin düşürülmesi tek çözüm değildir. Çalışmayanlara, iş bulamayanlara
devletler bugünkünden daha fazla finansal destekte bulunabilirler. Çalışmayan insanlar ekonomi
için kayıptır çünkü çok fazla tüketemezler ve borçlanmanın da sınırları ve sorunları vardır. Zaten
otomasyonla, robotikle, yapay zeka ile üretim giderek hızlanan bir şekilde artacak. Peki bu üretimi
işsziler ordusu mu tüketecek yoksa az sayıda mutlu çalışan mı? İşszilerin tüketebilir hale
geetirilmesinin yolu onlara daha fazla işsizlik yardımı yapılması olacaktır.
Yine artan üretim sayesinde insanların emekli olmak için 20-25 yıl çalışmasına gerek olmayacaktır.
Zaten işsizlik ortamında bu süreleri çok az kişi tamamlayabilecektir. Belli bir yaşa ulaşan insanlar
prim gününe bakılmaksızın emekli edilebilirler. Bu da yine işszilik yardımı gibi teknolojiden çok
olumsuz etkilenen kesimlere bir destek ve kaynak aktarımı olacaktır.
Bunlar aslında 2030 yılında iyice şiddetlenecek sorunlar olsa da bugün bile çok önemli sorunlardır.
Bugün de teknoloji yeterince işsizliğe neden olmaktadır ve işszilik yardımı ve erken emeklilik
bugün de gereklidir.
İşsizlere ve belli bir yaşın üstündekilere yardım edilmesi ve haftalık çalışma sürelerinin azaltılması
arz ve üretim anlamında bir soruna yol açmaaycaktır. Çünkü hızla gelişen teknolojiler çok daha az
insan kullanarak çok daha fazla üretim yapılmasını mümkün kılmaktadır. Teknolojik bilgisi ile,
girişimciliği ile ve inovasyonla çok ciddi gelirler elde etme imkanı yine açık olacaktır. Fakat,
tekoljiden çok olumsuz etkilenen ve etkilenecek toplum kesimlerine destek olunmas ve
bugünkünden daha fazla kaynak aktarılması gerekmektedir. O kaynak da mevcuttur ve olacaktır.
2030 yılında insanların büyük çoğunluğu temel ihtiyaçlarını karşılamak için bugünkü anlamda
çalışmak zorunda kalmayacak. Temel ihtiyaçların devlet tarafından karşılanması insa hakları içine
alınacak ve her vatandaşa bu kadar bir finansal destek verilecektir. İnsanlar ancak temel ihtiyaçların
ötesindeki ihtiyaçlarını karşılamak isterlerse, çok daha fazlasını yapmak isterlerse o zamanın
sofistike işlerinden birine girmeye çalışacaklardır. Elbette 2030'daki temel ihtiyaçlar listesi
bugünkünden farklı ve büyük olasılıkla daha geniş olacaktır.
Bugünkü çalışma düzeni büyük ölçüde Sanayi Devrimi ile şekillenmiştir. Mesai saati, haftalık
çalışma süresi, emeklilik hep bu dönemde oluşmuştur. Ford üretim sistemi ve Taylor'ın işletme
modeli etrafında şekillenmiştir. Daha sonraları ortaya çıkan Toplam Kalite, Değişim Mühendisliği
(Reengineering), Esnek Organizasyonlar gibi kavramlar hep bir çıkış yolu araryışıdır ama ana yapı
ve çalışma kültürü korunmuştur.
150 yıldan fazla süredir gündemde olan ve alışkanlık haline gelmiş olan bir çalışma şeklinin de bir
anda terk edilmesi son derece zor ollmaktadır. Fakat teknolojik gelişimlerden geriye dönüş yoktur
hatta giderek hızlanmaktadır. Teknoloji bizi bir çözüm bulmaya ve alışkanlıklarımızı, kültürümüzü,
yasalarımızı hatta devletin işlevini değiştirmeye zorluyor. Artık devlet işsiz olana ve belli bir yaşın
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
üzerindekilere daha çok destek olmak zorunda çünkü mevcut destekler yetmiyor. Zira çok daha
fazla işsiz var ve bu sayı artacak.
Hızlı teknolojik gelişimler karşısında artık 35 yaşına gelen birisi yaşlanmış hatta ihtiyarlamış
olmaktadır. Biyolojik olarak değil ama bilgi açısından, zihinsel ve kültürel olarak. İşletmeler de bu
yüzden ilanlarında hep 30 yada 35 yaşını aşmamış kişiler arıyorlar. Çünkü gençler yeni bilgilerle
geliyor ve yeni fikirlere daha açıktır. Bu durum iyileşmeyecek daha kötüye gidecek o halde insanlar
35 yaşında emekli olabilmelidir ve 2030 yılında bu olacaktır. O zaman gekldiğinde 35 yaşından
sonra çalışmak isteğe bağlı olacak. Belki diyelim devlet 60 yaşından sonra ek bir destek mekanızma
sı oluşturacak ve iki ya da üç aşamalı bir emeklilik sistemi olacak.
2030 yılına gelindiğinde çok büyük olasılıkla bütün bu tartışmalar bitmiş olacak ve işsizlere ve belli
yaşın üstündekilere çok daha fazla destek verilecek. İleri teknoloji ile çok daha fazla üretim
olduğundan devletler bu kaynağı bulabilecekler. Üstelik ekonominin dışına atılmış işsziler ve belli
yaşın üzerindekiler de ekonomiye kazandırılmış olacak, onlar da tüketebilecekler.
İnsanlığın o uzlaşı noktasına ulaşması ise kolay gözükmüyor. Bir çok kesim işsizlere ve belli yaşın
üzerindekilere yapılacak yardımları istemeyecekler çünkü onlar hala Sanayi Devrimi mantığı ile
düşünüyor olacaklar. Bu da bazı toplumsal sıkıntılara neden olabilir. Çünkü alışkanlıkları, yerleşik
kültürü, kanunları, uygulamaları değiştirmek çok zordur. Üstelik teknolojik değişimler sürekli daha
fazla uyum çabası gerektirecek.
Bu tür dökümanların bir faydası da böyle bir tartışmayı henüz bu ihtiyaçlar çok şiddetlenmemişken
ve hala Sanayi Devrimi uygulamaları zorlukla da olsa devam ettirilebiliyorken yapmaktır. Bu
konuların tartışılması son derece faydalıdır ve gereklidir. Erken değildir hatta bir miktar geç
kalındığı bile söylenebilir.
2030 yılında insanlar Sanayi Devrimi toplumundan sonraki toplumu ve ekonomiyi kurmuş
olacaklar ve o toplumda insanlar haftada beş-altı gün her gün trafik çilesi çekerek muayyen
mekanlarda çalışmak zorunda olmayacaklar. Evden, kafeden, doğadaki güzel bir köşeden
çalışabilecekler. Fakat değişim her zaman çok zordur. Alışkanlıkları, düşünüş şeklini değiştirmek
hiç kolay değil. O yüzden zaten şirketler daha yaşlı elemanlardan kurtulup sürekli daha genç
elemanlar alıyorlar.
2030 yılının toplumunu ve ekonomisini bazı ülkeler 2030 yılından önce bazıları da epey sonra
kurabileceklerdir. Fakat şu anda sanayi sonrası topluma tamamen dönüşmüş olan bir ülkeden söz
etmek mümkün değil. Çok küçük ve varlıklı ülkeler bile henüz bunu tam olarak başarmış değil. Bu
da Sanayi Devrimin'nin etkilerinin ne kadar köklü ve derin olduğunu gösteriyor.
Eğitim sistemi de bu hızlı değişimlere adapte olabilecek bir durumda değil. Hala Sanayi Devrimi
döneminde yaşıyormuşuz ve gelecekte insanlar bugünkü gibi işe gelip gideceklermiş gibi bir eğitim
veriliyor ve insanlara umutsuzca meslek öğretilmeye çalışılıyor. Oysa meslekler de çalışılacak işler
de ortadan kayboluyor ve büyük olasılıkla verilen bu eğitimlerin çoğu boşa gidecektir. Özellikle de
çok uzmanlaşmış eğitimler. Çünkü o bilgileri başka alanlarda kullanamazsınız.
Aslında 2030 yılı için önümüzde farklı senaryolar var. İyimser senaryoda insnalar artık bugünkü
gibi işe gitmek zorunda değiller ve erken yaşta emekli olabiliyorlar. Bu şekilde artan zamanda da
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
resim, müzik, kitap, doğa, sanat ve daha ilgi duydukları ne varsa onlarla ilgilenebilirler. Yeni
ekonomiler ve meslekler öne çıkabilir. Kötümser senaryoda ise teknolojik değişimlerde sörf
yapmakta usta olanlar elllerinde olanları sadece kendilerine saklarlar ve çok büyük toplumsal
gerilimler oluşur.
İnsanların çok bencil olmaları aslında kötümser senaryonun daha olası olduğunu gösteriyor. İnsanlar
ancak çok mecbur kaldıklarında ve çok kötü şeyle olduğunda bencillik dışındaki davranış kalıplarını
geliştirebiliyor. Oysa gelişen teknoloji o kadar çok zenginlik, üretim ve refah vaad ediyor ki bunun
sadece bir kısmının paylaşılması bile herkesi memnun edebilir bu da işsizlere daha çok finansal
destek, haftalık çalışma günlerinin azaltılması ve erken emeklilik demektir.
Çözüm finansal ve matematiksel olarak mümkün ve çok kolay ama insanların her gün işe gidip
gelmesi gerektiği fikri öyle yerleşmiş ki bu çözüm kabul edilebilir görünmüyor. Tabi bir çözüm
daha var. Eğer insanların çalışması gerektiği yerçekimi kanunun gibi değişmez bir kural olacaksa o
zman aslında gerekmediği halde insanlara boş işlerr uydurulacak ve onun karşılığında destek
verilecek. Sırf boş durmasınlar diye.
İnsanların boş durduklarında kötü şeyler yapacakları düşüncesi eski bir düşünce. Normalde bu bazı
sorunlara yol açabilir ama yine teknolojiyi kullanarak soruna yol açabilecekleri tespit edip onlara
bazı yaptırımlar uygulamak mümkündür. Onlar yüzünden neden bütün insanları bol ve geniş
vakitten mahrum edelim. Güvenliği sağlamanın artık tek yolu insanları yorgun düşene kadar işle ve
trafikle meşgul etmek değildir. Artık insanların aldığı nefesi bile izlemek mümkün o halde boş
vakitlerinin olması sorun değildir.
Elbette bütün bunlar küresel sorunlardır ve bir tek ülkenin tek başına çözebileceği sorunlar değil.
Fakat, ülkemizde bu tür tartışmalar gereği kadar yapılmıyor ve eğitim sistemimiz de bir arayış
içinde olmasına rağmen asıl sorunu anlamış gözükmüyor. Ülkemiz tek başına bu yeni ekonomik
yapıya geçemez ama başka ülkeler geçmeye başlağında mental olarak hazr olmalıdır, çok geç
kalmamalıdır.
5. Sonuç:
Bu metin aslında çok daha fazla uzatılabilir. Bunlar çok geniş ve derin konular ve yazmanın sonu
yok. Fakat bu metinde ortaya konan resim sanırım yeterlidir. Bu konularda kaynak bulmak ve bu
konulardaki gelişmeleri izlemek çok kolaydır. 2030 yılı betimlemesini çok da fazla detaylandırmaya
gerek yok. Zaten yaşayan insanlar her yerde bu konuların konuşulduğunu görecekler. Bu
konulardan kaçış yok. Bu metinde amaç bir perspektif vermeye çalışmaktır ve bu metin
söylenebilecek her şeyi söylemiş olma iddiasında değildir. Bilgi okyanusuna eklenmiş bir damladır
doğal olarak.
2030 yılına kadarki 16 sene çok zor bir döneme işaret ediyor. Gelişmeler çok hızlandığına göre bu
16 senede belki 160 senelik gelişme olacaktır. O yüzden olabileceklerin tamamını öngörmek
imkansızdır. Bu 1850 yılından bakıp da 2014 yılını görmeye çalışmak gibi bir şey. Zaten amaç ille
de doğru tahmin yapmak değil. Aslında bugünü anlamaya çalışmak için geleceğe uzanmaya
çalışıyoruz.
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
2030 yılı bir cennet vaad ediyor olabilir. Ortalama ömür 100 yılı aşmış, insanlar çok mutlu, işsizlik
kalmamış her tarafta bir bolluk var, hastalıklar bitirilmiş, insanların bol zamanları var ve o
zmaanlarda çalışmıyorlar sadece kendilerini gerçekleştiriyorlar. Böyle ütopik bir hayat olabilir.
Fakat, bazı bilim-kurgu filmlerinde olduğu gibi disütopik bir ortam da olabilir. İkisi ya da aradaki
tüm olasılıklar mümkündür.
2030 aslında bugünlerde şekilleniyor. 2030'da yaşayanlar o anda 2030'u şekillendiremezler. Ancak o
da belki 2050'yi şekillendirebilirler. Bugün bizim teknolojiyi tartışmamız ve sorgulamamız
gerekiyor. Fakat nedense teknoloji neredeyse bir tabu haline getirilmiştir. Teknolojiden kötü bir şey
çıkmaz gibi bir noktadayız. Eğer durum böyleyse nükleer silahlar ve nükleer reaktör kazaları ne
olacak? Çevreye verilen zararı nereye koyacağız?
Teknolojinin elbetteki yan etkileri var ve bunlar nasıl olsa çözülür diyemeyiz. Birileri bunları
düşünüyordur zaten de denemez. Olsun birleri düşünsün ama biz de düşünşeim. Daha geniş bir
katılımla daha hararetli bir tartışma yapılsın ve teknolojinin yan etkilerini en aza indirmenin
yollarını arayalım.
Bugün kimse teknolojik gelişmeleri durduralım ya da eskiye geri dönelim demiyor ama gelişmeler
çok hızlı ve giderek hızlanıyor. Teknolojik gelişmeler durmasın ama teknoloji daha fazla
denetlenmeli. Bunun teknolojik gelişime zarar vereceğini düşünenler var fakat zaten gelişmeler çok
hızlı bir miktar yavaşlamasını tolere edebiliriz. Daha fazla denetimin maliyeti eğer buysa bu
yapılmalı. Aksi durumda geri dönülemez çok büyük zararlar gerçekleşebilir.
Teknolojik gelişmeleri çok hızlı giden bir araca benzetebliriz. Giderek hızlanıyor. Çok büyük
hızlardaa kaza olasılığı artar ve kaza olduğunda da hasar çok artar. Biz insanlık olarak bu kadar hızı
kaldırabilir miyiz? O halde özellikle GNR (genetik, nanoteknoloji, robotik) gibi yeni teknolojiler
daha fazla denetlenmeli ve ürünlerin pazara çıkmasından önce yan etkilerden iyice emin olunmalı.
Eğer bu yapılırsa biz de yan etkileri en aza indirerek teknolojinin olumlu taraflarından gönül
rahatlığı ile faydalanabiliriz.
Su insan için çok faydalıdır. Ama fazlası öldürür. Teknoloji de su gibidir. Sınırsızca kullanılacak,
sorgulamadan kullanılabilecek bir şey değildir. Pazara sunulan, ticarileşen ürünler yeterince sıkı bir
denetimden geçirildiğinde sorun çok azalır ve herkes güven içinde yeni teknolojik ürünleri
kullanabilir.
Bu dökümanda yer alan konularda soruları olanlar, bu konuları tartışmak isteyenler bana aşağıdaki
e-mail adreslerinden mail atabilirler. Üç adrese birden atarsanız daha sağlıklı olabilir. Bazen bir
mail adresinde sorun olabiliyor. O yüzden üç adres verdim. Bana mail atanlarla bu konuları
tartışmak isterim ayrıca ilgili mail gruplarına siteden ulaşabilirsiniz.
Hazırlayan : Dr.Faruk Karaman
Ağustos 2014
e-posta
: [email protected]
[email protected]
[email protected]
www.tech-strategy.org
www.tech-strategy.org – [email protected]
www.tech-strategy.org – [email protected]
Kaynaklar:
1. The Singularity is Near, Ray Kurzweil 2005, Penguin Books – New York
2. tech-strategy grubundaki tartışmalar. Özellikle Sn.Rasim Avcı, Sn.Osman Ziya ve Sn.Necil
Toktay'ın ve diğer üyelerin tartışmalara katkıları.
3. Why the future doesn't need us. Bill Joy Wired Magazine April 2000
http://archive.wired.com/wired/archive/8.04/joy.html
4. AI, Robotics, and the Future of Jobs http://www.pewinternet.org/2014/08/06/future-of-jobs/
Telif Hakkı – Copyright: Bu metnin telif hakları Dr.Faruk Karaman'a aittir. Kaynak ve/veya siteye
link verilmeden kullanılamaz. Bir kısmının ya da tamamının alıntılanmak istenmesi durumunda
kendisine e-posta ile ulaşılması gerekmektedir. Bu metnin alıntılanmasında temel olarak bir sakınca
yoktur ancak yazarın bilgisinin dahilinde olması gereklidir telif haklarına uymak açısından.
Yazar Hakkında Bilgi: 1971 yılında Sivas-Şarkışla'da doğmuş, 1987'de Kayseri Fen Lisesi'ni,
1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünü, 1997'de Marmara
Üniversitesi İngilizce İşletme Yüksek Lisansı'nı, 2001 yılında da yine Marmara Üniversitesi
İngilizce İşletme Bölümü'nde doktora programını bitirmiştir. Yatırım bankacılığı alanında yani
borsa aracı kurumlarında, teknoloji şirketlerinde ve üniversiteleri öğretim görevlisi ve üyesi olarak
çalışmış e-ticaret, teknoloji stratejisi, e-CRM, e-SCM gibi dersler vermiştir. Bu konularda ayrıca
uluslararası yayınlar yapmıştır. www.tech-strategy.org sitesinin ve orada bulunan mail gruplarının
kurucusudur. Son olarak gelecek bilimi (futurism), teknolojik singularite (technological singularity),
yapay zeka (artificial intelligence) ve GNR teknolojilerinin (genetik, nanoteknoloji, robotik)
topluma etkileri üzerinde çalışmaktadır. Kendisine yukarıdaki e-posta adresinden ulaşılabilir.
Yazarın Bazı Yayınları:
1. http://www.igi-global.com/chapter/barriers-procurement-adoption/39888 kitabında bölüm,
2. http://www.capurro.de/hongladarom.html kitabında bölüm,
3. http://www.igi-global.com/chapter/artificial-intelligence-enabled-search-engines/64436
4. http://www.igi-global.com/book/ethical-dimensions-bio-nanotechnology/63886
kitabında
bölüm
Keywords – Anahtar Kelimeler: teknoloji, technology, yapay zeka, artificial intelligence, genetik,
genetics, biyoteknoloji, biotechnology, nanoteknoloji, nanotechnology, robotik, robotics, GNR,
gelecek bilimi, futurism, beyin implantları, brain implants, bilim-kurgu, science-fiction, 2030, 2040,
2050, 2100, gelecek, future, teknoloji ve toplum, technology and society, ahlaki tartışmalar, ethical
issues, Ray Kurzweil, Bill Joy, teknolojik singularite, technological singularity, üstel fonksiyon,
exponential function, Moore Yasası, Moore's Law.
www.tech-strategy.org – [email protected]