bireyselleşmenin toplumdaki

ِ
ٍ
َّ ِ ُ ‫يَا اَيُّ َها الن‬
‫ثى َو َج َعلْنَا ُك ْم ُشعُوبًا‬
َ ْ‫َّاس انا َخلَ ْقنَا ُك ْم م ْن ذَ َكر َواُن‬
ِ
َِّ ‫وقَبائِل لِت عارفُوا اِ َّن اَ ْكرم ُكم ِع ْن َد‬
ِ ‫اَّللَ َع ِل‬
ٌ‫يم َخبي‬
ٌ َّ ‫اَّلل اَتْ َقي ُك ْم ا َّن‬
ْ ََ
َ ََ َ َ َ
ِ ُ ‫ال رس‬
:‫صلَّى هللاُ َعلَْي ِه َو َسلَّ َم‬
َ ‫ول هللا‬
ُ َ َ َ‫ق‬
‫اعةَ ِش ْب ًرا فَ َق ْد َخلَ َع ِربْ َقةَ ا ِإل ْسالَِم ِم ْن عُنُ ِق ِه‬
َ ‫َم ْن فَ َار َق ا ْْلَ َم‬
BİREYSELLEŞMENİN TOPLUMDAKİ
YANSIMALARI
Okuduğum âyet-i kerimede Rabbimiz şöyle
buyuruyor: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir
erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız
için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en
değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok
sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir,
hakkıyla haberdâr olandır.”1
Okuduğum
hadis-i
şerifte
ise
Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Topluluktan bir
karış ayrılan, İslam halkasını boynundan çıkarmış
olur.”2
Değerli Kardeşlerim!
İnsanlığın atası Hz. Âdem, yeryüzünde vereceği
sınavında bir başına bırakılmadı. Allah’ın engin merhameti
sayesinde bu göreve, eşi Hz. Havva ile başladı.3 Allah
(c.c.), Hz. Musa’yı dinini tebliğ için Firavun’a
gönderdiğinde, kardeşi Hz. Harun’u yardımcı olarak
yanına verdi.4 Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’e nübüvvet
görevini verdikten sonra, onu ashabının sadakat ve
samimiyetiyle destekledi. Efendimizin yetiştirdiği bu
güzide topluluk, hiçbir zaman kendini diğerinden farklı,
ayrıcalıklı ve diğerine karşı sorumsuz görmedi.
Değerli Kardeşlerim!
İnsan, yaratılışı gereği hayatının her safhasında
hayatta kalabilmek ve hayatını devam ettirebilmek için
diğer insanlara muhtaçtır. Yaş, sağlık ve sosyal durumuna
göre bu destek, ya bir anne, baba, kardeş, arkadaş,
meslektaş ya da bir doktor, esnaf, mühendis, öğretmendir.
İnsan, hayatının her alanında, giderilmesi gereken her
ihtiyacı için bir diğerinin varlığına muhtaçtır.
Bireyselleşme, insanın din anlayışından aile gibi temel
kurumlara kadar toplumsal hayatın her alanında farklı
tezahürleriyle ortaya çıkmaktadır. Bugün, modern dünyada
kabul gören bireyselleşmiş insan modeli, ailenin en önemli
karar mekanizması olan istişareye yabancıdır. Anne baba
ve kardeşlerin hatta kişinin kendi eşinin görüş ve
önerilerine kapalıdır.
Çünkü bireyselleşmiş insanın özgüveni bile kendini aşmış
ve diğer insanlardan bağımsızlaşmıştır. Oysa birey, hayatın
idamesinde yegâne etkili, toplumsal alanda da yegâne
yetkili değildir. Zira İnsanların birbirleriyle olan
etkileşimleri dayanışma ve yardımlaşma ekseninde
şekillenir.
Kardeşlerim!
Elbette dinî anlamda insanın sorumluluğu
‘bireyseldir’.5 Ancak insanın yaratılış gereği toplumsal bir
varlık oluşu, toplumsal sorumlulukları da beraberinde
getirir. Dolayısıyla içinde yaşadığımız toplumun kuralları,
diğer insanların değerleri, özgürlükleri, kamu malının
kullanımı her zaman sorumluluk bilinciyle yaklaşmamız
gereken, hareket alanımızda belirleyici olan unsurlardır.
Dinimiz, toplumsal hayatın hiçbir alanında insanın
‘nemelazımcı’, ‘bana neci’ bir tutum sergilemesini
onaylamaz. Daha ötesinde ‘birlikte yaşama’nın kurallarını
tayin eder. Komşu komşunun varlığını tanımalı ve hakkına
riayet etmelidir, evlat, anne babasının görüş ve
tavsiyelerine kulak vermelidir, farklı inanç ve kültürden
olanlar birbirlerine saygı duymalıdır. Her birey toplumun
bir parçası olduğunu, toplumla bütünleştiğini ve toplumla
bir anlam kazandığını unutmamalıdır.
Kardeşlerim!
İslâm dini, kulluk görevlerini yerine getirirken
insanın ibadetlerini, toplumla olan ilişkisi bağlamında
değerlendirir. İnsanın tutum ve davranışları toplumda
anlam kazanır. Bu yüzden biz, namazımızı cemaatle
kılarız, duamızı toplu yaparız, düğünlerimizde sevincimizi,
cenazelerimizde acımızı diğer insanlarla paylaşırız. Çünkü
biz biliriz ki, toplulukta rahmet, yalnızlıkta zahmet vardır.
Şunu bilelim ki, Modern dünyanın getirdiği her
duygu ve değişim, bir lütuf ve gelişim değildir. İnsanı
yalnızlığa, yabancılaşmaya ve bencilliğe iten hiçbir
düşünce özgüven olmadığı gibi, öncekinden farklı olan her
değişim de, bir gelişim anlamına gelmez.
Netice olarak; Toplumsal huzursuzlukların
tedavisini yabancı kültürlerde değil, kendi kültürümüzde,
kendi değerlerimizde ve yüce dinimizin ilkelerinde
aramalıyız.
Aziz Kardeşlerim!Hutbemi bitirirken bir hususa da
özellikle değinmek istiyorum. Son günlerde yaşanan ve
vicdanı olan her bir bireyi derinden yaralayan, her
müminin yüreğini sızlatan büyük bir zulüm Müslüman
kardeşlerimize ve Mescid-i Aksâ’ya karşı yapılıyor.
Müslümanların ilk kıblegâhı olan bu Ulu Mabede işgalci
askerlerin postallarla girmeleri, Kur’an’ı Kerim’leri yerlere
atmaları, namaz kılanlara müdahale etmeleri hatta mabedi
Müslümanlara kapatmaları, bütün İlahi dinlerin koruma
altına aldığı inanç hürriyeti ve mabed dokunulmazlığına
karşı yapılan büyük bir saygısızlık, zulüm ve tecavüzdür.
Kardeşlerim!
Bizler Mescidi Aksâ ile olan gönül bağımızı hiçbir zaman
koparmadık ve koparamayız. Artık bu zulmün kalıcı olarak
durmasını ve zalimlerin, akıttıkları kanda boğulmalarını
Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
1
Hucurat 49/13.
Ebu Davud
3 A’râf 7/25; Ta Ha 20/123.
4 Ta Ha 20/22-37.
5 İsra 17/15.
2
Hazırlayan: Ziyaeddin KIRBOĞA- İl Müftü Yardımcısı
Redaksiyon: İl İrşad Kurulu