ÇALDAĞ Nikel Madencilik San ve Tic AŞ’nin SRK Danışmanlık AŞ tarafından hazırlanmış olan Nisan 2014 tarihli ve Nihai ÇED Raporu’na dönüşmüş olan Çaldağ Kompleks Madeni (nikel – kobalt – demir) Proje Değişikliği ve Ek Üniteler Projesi Nihai Çevresel Etki Değerlendirme Raporu üzerine Jeoloji Mühendisliği Disiplini Açısından Eleştiri Notları Tasarlanan bu tesis daha önce çeşitli açılardan alabildiğine eleştirilmiş ve çevreye vereceği zararlar ve bunların nasıl gizlenmeye çalışıldığı ortaya konmuştu. Şimdi bazı farklı mühendislik tercihlerinin yapıldığı ve çevre etkilerinin giderildiği iddiası ile gündeme yeni bir ÇED Raporu getirilmiştir. Bakanlıkça onay verilmiş olan bu yeni metin ile ilgili eleştiriler askı döneminde de Bakanlık görüşüne sunulmuş olmakla birlikte Raporun onaylanmış olması yanlış görülmektedir. Çünkü Rapor’da başka disiplinler açısından da olduğu gibi Jeoloji Mühendisliği açısından da Raporun onaylanmamasını gerektiren sayısız eski ve yeni zaafın var olduğu görülmektedir. ÇED Raporu incelendiğinde dikkati öncelikle çeken olgular aşağıda özetlenmektedir. Eski Projeye Göre Farklar: Maden ocaklarının boyutlarında bir değişiklik yoktur. Kırma eleme tesisi de aynı olacaktır. Daha önce projede olmayan bir öğütme tesisi projeye eklenmiştir. İlk 5 yıl bulunmayacak olan Sülfürik asit fabrikası, ilk 5 yıllık ilk aşamadan sonra eskisi gibi olacaktır. Cevhere erişmek için kazılarak çıkarılacak olan pasa, eskiden düşünüldüğü gibi ocakların batı yanında depolanacak; ancak bu kez önceden tasarlandığından farklı olarak büyük çoğunluğu daha sonra açık ocaklara doldurulacaktır. Eski projede olmayan bir tank liçi tesisi projeye katılmıştır. Bu yeni projede, eskisinde olan yığın liçi alanı ve işlemi olmayacaktır. Ama bunun yerine bu kez, tank liçinden çıkarılan liç atığı sahanın KD yamaç yukarısında çok büyük bir atık depolama tesisinde depolanacaktır. Demir keki de buraya depolanacaktır. İlk 5 yıllık dönemde Ni ve Co eski projedeki gibi bir kekte tutulup pazarlanacak, 5. Yıldan sonra ise bunlar metal olarak ayrılıp son ürün olarak pazarlanacaktır. Önceki projede 4,5 milyon ton/yıl su tüketilecek iken, bu yeni projede ilk 5 yıl 470.000 ton/yıl, daha sonra 2,500,000 ton/yıl su tüketilecek ve bunun büyük bölümü Turgutlu kenti atık su arıtma sisteminden sağlanacak. İşletmenin kapladığı alanda oldukça sınırlı bir küçülme sağlanacak. ELEŞTİRİLER Raporun zengin ve sanki her olası çevre etkisini ve buna karşı alınacak önlemleri tartışıyor görünme çabasına karşın, pek çok konuda eksikli, açık saptırmaları sağlayan kabul edilemez kabullere dayalı, pek çok konuda yaptırılan çalışma sonuçlarına ilişkin metinleri gizleyip onlardan ne derece doğru olduğu kuşkulu alıntılarla yetinen bir ana yaklaşımı vardır. Bu burum bazı belgeleri tahrip etmeye varacak kadar ilerletilmiştir. Bunun örnekleri bazı ana konular çerçevesinde eleştirilebilir. PATLATMALI KAZILAR VE SARSINTI ETKİLERİ Ocaklardaki kazılar patlayıcı kullanılarak yapılacaktır. Tüm proje süresince devasa bir hacimde, 157,6 milyon ton kazı yapılacaktır. Kazılar, bir kerede 5,6 ton’a varacak miktarlarda patlayıcı uygulanarak yapılacak ve dolgu ve atık depolama yerlerinde oluşacak şevler tasarlanırken bunun yaratabileceği sarsıntılar dikkate alınmamıştır. Yıllık toplam 650 ton’a varacak patlayıcı kullanılacaktır. CEVHERİN BİLEŞİMİ Bölge topraklarında saptanan yüksek arsenik miktarı yarınki yayılmaları da açıklarmış gibi “bölge topraklarının As yönünden zengin olmasıdır. Arsenik elementinin su kaynaklarına bulaşarak veya başka yollarla ileride bölge halkının sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olabileceği” ifadeleri ile yetinilmesi bu ÇED Raporu’nu bir başka açıdan daha önemli ve kırılgan kılmaktadır. Bunların irdelenmemesi ağır bir sorumluluktur. Pasaların As, Ni, Co, Cd, vb bakımından zengin olduğuna değiniliyor. Ama tesellisi de var. Kısa süreli sızdırma testlerinde bunlar suya geçmiyormuş. Pekiyi bu pasalar doğada parçalanmış ve yığılmış durumda yıllarca durunca suya geçmez mi bu ağır metaller? KAZI ŞEVLERİ 170-250-370 m derinliğe ulaşacak olan açık ocakların şevlerinin lateritik killerden oluşan zemin ortamında 20 m yükseklikli basamaklarda 70º, bütününde de 38º’ye kadar eğimli tasarlanmış olması mühendislik açısından savunulamaz. Bunu anlamlı ve yapılabilir göstermek için kilden oluşan laterit gerecine ilişkin ortalama içsel sürtünme açısı parametresi olarak 27º seçilmesi akıl dışıdır. Rapor’da deniyor ki Kullandıkları parametreler ise şöyle beyan ediliyor. Pekiyi bu parametreler nasıl bulunmuş. Yüzeyden ve sondajlardan derlenen tipik kaya örnekleri üzerinde yetkin bir laboratuvarda dayanım deneyleri yapılmış mı? Yapıldı ise nerede bunların deney sonuç raporları? Ne Ana Rapor’da ve ne de Ekler’inde yok. Deney yapılmadı da birisi bunları yakıştırdı mı? Belli değil. Öyle ise bu kişinin konuya ne denli yabancı olduğunu anlamak için tortul örtüye, laterite ve kireçtaşı-dolomite aynı İçsel Sürtünme Açısı değerini, ф =27⁰ değerini atamış olması onun konuya ne kadar yabancı olduğunu kesin b,içimde ortaya koymakta. Bu değerler uygunsuz, kabul edilemez ve bunlar kullanılarak yapılan duraylılık değerlendirmeleri (stabilite analizleri) de ciddiye alınamaz. Bu kafayla buldukları güvenli kazı şevi açıları da yer yer yetmemiş, ocağı tehlike sınırında tasarlamışlar. Yaptıklarının dayanaksız ve yakıştırma olduğunun onlar da farkında olmalı ki, madencilik faaliyetleri sırasında şevlere sürekli bakacaklarını ve gerekirse bunların eğimini düşüreceklerini söylemeleri pişkinliktir. Elbistan’daki kömür işletmesinde kayan şev kütleleri altında ikisi Maden Mühendisi, dört çalışanın cenazeleri halen çıkarılmadı. Çaldağ’da da bu mu yaşanacak. DOLGU ŞEVLERİ Pasa depolama alanında 45 milyon m3’e varacak miktarda pasa biriktirilecek olması ürkütücüdür. Bu alanda sözde duraylılığı sağlamak amacıyla yapılacak seddede kullanılacak malzeme de pasanın kendisi olacaktır! Bu parametrelerin de öncekilerden farkı yok. Nereden bulunduğu belirsiz. Kaya birimlerine kabul edilemez dayanımlar atfedilmekle yetinilmemiş, bir de depremde oluşabilecek yer hareketleri son derece düşük kabullerle geçiştirilmiş. Bütün bunlara karşın bulunan güvenlik katsayıları son derece küçük çıkmış. Hayır bu gerçek değil. Aşağıda ayrıca eleştirileceği gibi deprem sakıncası değerlendirilirken de gerçek dışı kabullerle ilerlenilmiş. Ocak için de yapılacak patlayıcı atımlarının yaratacağı sarsıntılar ise yok sayılmış. DEPOLANMIŞ ATIK ŞEVLERİ Atık depolama alanı topuk seddesinin de pasa ile yapılacak olması tehlikelidir. Atık depolama alanında yapılacak seddenin pasa ile yapılacak olması tehlikelidir. Bu seddenin her yıl yapılacak eklemelerle toplamda 45 milyon ton’a erişecek şekilde yükseltilecek olması dünyada sayısız kere yaşanmış olan duraysızlaşma, kayma ve felaketleri doğurmaya açıktır. Bu seddenin dış yüzündeki şev açısının 18º’den fazla olacak olması kabul edilemez. Stabilite hesapları yapılırken ocaklardaki gerecin içsel sürtünme açısının 30º ve kohezyonunun 100 kPa ve sedde gerecinin içsel sürtünme açısının 34º ve kohezyonunun 25 kPa alınmış olması dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir mühendis tarafından savunulamaz. Bu yolla hesaplanan güvenlik katsayılarının inandırıcı olmayan bir biçimde yüksek gösterilmiş olması kabul edilemez. Bu nitelikteki, %25-30 su içerikli ve birim hacim ağırlığı nasıl becerilmiş ise hemen hemen suyunkine eş, 10,8 kN/m3 alınmış olan bu mikronize atığın duraylılık değerlendirmeleri yapılırken İçsel Sürtünme Açısı’nın nasıl olup ta 35,3º alınabildiği açıklanması gereken çok önemli ve yanlış olduğu apaçık bir kabuldür. Böyle bir ÇED Raporu bu eksik bilgi ile kabul edilemez. Her şey kaynağı belirsiz, ciddiye alınması olanaksız ve gizli kabullerle kitabına uydurulmuş yine de Güvenlik Katsayısı ancak Gs=1 bulunabilmiş. 70 milyon tona erişecek olan bu devasa atık kütlesi, bu inanılmaz kabullerle güvenli kalacak sanılırken bu devasa yığın kayarsa, yamaç aşağısındaki yörenin en kalabalık köyü olan Musaçalı Köyü’nde ve daha geniş bir çevrede yaşanacak felaketin sorumlusunun kim olacağının düşünülmemiş olduğun açıktır. Sorumluluk artık böyle eksikli ve kuşku uyandırıcı bir ÇED Raporu’na onay veren kamu görevlilerine geçecektir. Nitekim ODTÜ’ye yaptırılan model çalışmasında bu yığının yalıtılmış tabanından sızacağını öngördükleri çok sınırlı miktardaki, ama 1650 mg/l sülfat içeren suyun 100 m derindeki YASD’ne erişemeyeceği sonucuna varmış görünmeleri bir an için bir yana bırakılsa bile; bu kadar sülfat içeren suyun bu yığının gözeneklerinde yer aldığını da veri olarak itiraf etmişler. Bu tank liçi süreci ve tasarlanan bunu izleyecek stabilizasyon uygulamaları henüz yalnızca kâğıt üzerinde iken, Golders’in filtre edilmiş atık örneğini nereden bulup ta “drensiz üç eksenli kesme deneyi” yapabildiği ve bu mukavemet parametrelerinin bulunabildiği anlaşılır gibi değildir. Bu mühendislik değil göz bağcılığıdır. Üzerinde deney yapılan gereç kim bilir nedir. Bu açıklanmadan, töhmet altında kalmaktan kurtulunamaz. Belli ki bunlar fiktif, varsayılmış, atılmış değerlerdir! Üstelik “zamanla konsolide olan örnek için” başlangıçtaki dayanım değerinin kabul edildiği söylenirken, “kohezyonu” olmayan bir gerecin nasıl olup ta, konsolide olduğu saçmalığı bile fark edilmez sanılmıştır. Kayma gerilmelerine danelerin içsel sürtünmeleri ile direnen gereç kırıntılıdır ve bunun dayanım parametresi ф (İçsel Sürtünme Açısı) değeri ile ifade edilir. Böylesi gereçler düşey gerilmeler altında konsolide olmaz, sıkılaşır. Buna karşılık kayma gerilmelerine danelerin birbirlerine olan elektrostatik bağlarıyla direnen kohezyonlu zeminler ince danelidir, olsa olsa kildir ya da silttir. Bunların dayanımları kohezyon (cu) parametresi ile tanımlanır. Bu gereç düşey gerilmeler altında, gözenekleri içindeki suyun gözenek basıncı yükselince daha düşük basınçlı yerlere göç edeceği için hacimsel olarak küçülür ve buna da konsolidasyon denir. Bu gereç yığıldığı yerde durur mu, kayar mı diye irdelenirken “zamanla konsolide olan örnek” için nasıl olup ta (kuru, kaba ve çakıllı kumlara yakışan bir değer olan) 35,3° içsel sürtünme açısı değerinin alındığını sorgulamak gerekir. Bu kabul edilemez. Bunu yazmak, ÇED inceleme sürecine katılanları yanıltmaya yönelik kusurlu bir girişimdir. DEPREM RİSKİ VE OLASI YER HAREKETİ DEĞERLENDİRMELERİ Deprem risk analizini de Golders’in yapmış ve en büyük yer ivmesini kabul edilemez biçimde 1000 yıllık yinelenme süresi için bile 0,44 g olarak bulması da kabul edilemez ve ÇED inceleme sürecine katılanları yanıltmaya yönelik kusurlu bir girişimdir. Sahanın depremselliğinin değerlendirmesinin, ne umulmuşsa İngiliz Jeoloji Sörveyi’ne (BGSİngiliz MTA’sı) yaptırılmış olması açıklanmayı gerektirir. Bu beylerin nasıl becerdilerse sahaya 8 km uzaklıktaki Gediz Graben Fayı’ndan ötürü 200 yıl içinde ancak 0,21 g en büyük yer ivmesi olabileceğini hesaplamış olmaları bu işe yetkin olmadıklarının en açık göstergesidir. Bu değer kabul edilemez. Sahanın yakın çevresinde Gediz Grabeni’nin K kenarını kuracak şekilde var olan diri fayların haritalardan silinmiş olması göz yumulamayacak bir aldatma girişimidir. Ekler Cildi’ne Raporu konmayan Hidrojeoloji Araştırmasını yürüten ODTÜ akademisyenlerinin buradaki yeraltısuyu süreçlerine ilişkin olarak uluslararası hakemli dergilerden birinde yaptıkları bir yayın var. O yayında yörenin bir jeoloji haritası var. Yayında bir de bölgesel yapısal jeoloji haritası var. Her ikisin de de Turgutlu Ovası’nın K kenarını Urganlı Fayı sınırlıyor. ÇED Raporu da bu yayına değinmiş ve soldaki jeoloji haritasını, üstelik altında kaynak ta belirterek almış. Almış ta, bir kaza ol muş. Bu fay yolda düşmüş, kaybolmuş. Altta görülebileceği gibi burada bir etik ya da hukuki bir kusur işlenerek işletmenin hemen önün den geçen bu diri fay gizlenmeye çalışılmış ? Bunu hidrojeoloji haritasını taşırken de yapmışlar. Bu yapılanın elbette bir adı var. Ama, bunu söylemenin yeri bir mühendislik tartışması olamaz. Hem de ÇED Raporu’nun jeoloji bölümünde unuttukları iki şekil, bu fayı ve önemini ortaya koyarken yapılmış bu yok gösterme girişimi. Veri diye bu yaklaşıma dayanılınca da depremsellik açısından oldukça hassas olan bu kuşakta 1000 yılda bile pek bir şey olmaz sonucu çıkarılmış. Bu değerlendirmelerinin ve bulduklarını ileri sürdükleri sonuçların bir geçerliliği yoktur. Bu sonuca dayandırılan şev stabilitesi hesapları bu nedenle de yanlıştır ve önemli bir tehlike gizlenmeye çalışılmıştır. Bunun için de bunca uzmanın bulunduğu ülkemiz bilim insanları ve mühendisleri değil, yabancı profesyoneller kullanılmış! ASİT TÜKETİMİ VE BUNUN YAN ÜRÜNLERİ İlk dönemde tüketilecek yıllık 220.000 ton sülfürik asit karayolu ile her gün 28 tankerle Bandırma’dan Çaldağ’a taşınacaktır. Tank liçi sırasında 1 ton cevher için 710 kg asit tüketilecek olması bu bölge için çok büyük bir tehdittir. Liçten çıkan çamurun aşırı asit oluşu nedeni ile pH’ının ilk aşamada 3’e, ikinci aşamada 5’e ve sonunda da 7-8 değerine çıkartılmasının gerekecek oluşu ve bunun için, CaCO3 + H2SO4 + H2O → CaSO4. 2H2O +CO2 tepkimesi uyarınca hep jips üreten ve havaya da karbondioksit salan bir uygulamada olağanüstü miktarda kireç kullanılacak olması yeni sürecin en büyük olumsuz çevresel etki yanıdır. Bu uygulamanın salacağı sera gazı miktarının Rapor’da ayrıntılı olarak belirtilmemiş olması durumu gizlemeye yöneliktir. İncelenen emisyonlar arasında CO2’in çok sınırlı bir yer tutması da bu kaçamağın sonucudur. Açığa çıkan CO2’nin çözeltiden ayrılırken oluşturacağı kabarcıklar patladıkça havaya asit sisi salacak olup olmadığının tartışılmamış, bu salgının hesaplanmamış ve bunun çevresel etkilerinin de değerlendirilmemiş olması kabul edilemez. Yapılan kısa bir değerlendirmede 50,2 ton/saat CO2 salımının olacağı (1205 ton/gün ya da 440.000 ton/yıl) sonucuna varılmış olmakla birlikte bunun yöre için öneminin, bu miktar ülkemizde 2011 yılındaki toplam sera gazı üretiminin 1/1000’idir değerlendirmesi ile geçiştirilmeye çalışılmış olması da kabul edilemez. KİMYASALLAR İşletmede çok sayıda ve çok miktarlarda kimyasallar kullanıla cak. Bunların hemen hepsinin havaya, suya ya da daha da çok sahada biriktirilecek atık yığınına gideceği kuşkusuz. Pekiyi bu durum bu faaliyetin bir çevresel etkisi değil mi? Neden ÇED Raporu bu konuyu irdelemeyi savsaklamış? ATIĞIN BİLEŞİMİ Asit kullanımı cevherdeki bazı metalleri kayadan alabilmek için. Bunu tanklarda 100⁰C sıcaklıkta uygulayacaklar. Ortalama atmosferik hava basıncın da 6 saatlik bir işlem yetecek. Elde edilecek malzeme son derece asit nitelikli olacak. pH=1-1,5 dolayın da olacak. Bol bol kireç kullanılıp demir çöktürme işleminde bu asitlik önce pH=3’e ikinci aşamada da ph=5’e çıkarılacak. Sonra sıcaklık 55⁰C’a yükseltilip kimyasallar yardımıyla nikel kazanılacak; sonra mangan ve magnezyum kazanılmaya çalışılacak. Kazanılacak manganın bir değeri yok. Amaç, atığın pH’ını yükseltebilmek. Tepenin başındaki o devasa atık yığındaki atığı asitlikten çıkarıyor görünmek. Evet bu bir görüntü, çünkü yukarıdaki denklemlerde de görülebileceği gibi, son ürün CaSO4 yan i jips. Suda kolaylıkla çözünüp, Sülfürik Asit’e dönüşebilen bir mineral. Atığa attıktan sonra ne olacak? 5 yıl sonra başlanacak olan ikinci dönemde de Cevher zenginleştirme atığının nasıl olup ta “tehlikesiz atık” sınıfına girebildiği, belli değildir. 70,2 milyon ton olacağı belirtilen işlenmiş cevher ve proses atıklarının depolama alanına götürüldüğündeki fiziksel ve kimyasal özelliklerinin ne olacağının yeterince açıklanmamış olması bir ÇED Raporu için kabul edilemez. Atıkta Sülfat ve Toplam Çözünmüş Katı oranları dışında, atığın inert göründüğünün belirtilmesine karşın verilen değerlerin hiç te inandırıcı olmadığı açıktı. Örneğin, sızma modellemesinde 1650 mg/l sülfat içeriği esas alınmış iken nasıl olmuşsa bu analiz sonuçlarında pH=7,23 olabiliyor. Ortalık asit, ama pH nötr! %25-30 oranında nem içereceği bildirilen bu atıktaki baskın oranda olacağı anlaşılan jipsin (CaSO4) bu yığının asitliğini nasıl etkileyeceği ve zaman içinde bu gerecin pH kontrolünün nasıl sağlanacağının bilinmemesi çevre için yaşamsal önemlidir. Öte yandan, doğal toprakta bile Arsenik bunca yüksek ise, İşletmenin ilk pilot tesisi için açılmış olan su kuyusunda (K5) giderek yükselmiş ise, laterit bunca işlemden geçirildikten sonra atıkta izin verilenin onlarca katından az olamaz. Bu açıklama, açıklanmayı, irdelenmeyi gerektirir. Atık karakterizasyon testi sonuçlarının raporda yer almaması; ama, bu bilgilere dayanılarak “Tehlikesiz Atık (2. Sınıf)” nitelemesi yapılması, bunun neye dayandırıldığının belli olmaması bir ÇED Raporu için kabul edilemez. Henüz proje değişikliğine konu olan tank liçi prosesi yaşama geçmediğine göre atık karakterizasyon testi nasıl bir örnek üzerinde yapılmıştır? URS Australia Pty Ltd tarafından 2003 yılında yapılan çalışmalarla pasa gerecinin asit kaya drenajı (AKD) üretmeyeceği belirlenmiş olmakla birlikte cevher zenginleştirme sürecinde kullanılacak asit ve bunu nötürleştirmek için kullanılacak kireçtaşının üreteceği olağanüstü miktarda jipsin %30 kadar nem içeriği olan zenginleştirme atıkları içinde depolanacağı yerlerde bunun kaçınılmaz olacağı sessizlikle geçiştirilemez. Bölgede olmayan kükürt dışarıdan ithal edilip yöreye salınacaktır. Buna karşın atık depolama yerinde böyle bir sürecin olup olmayacağının araştırılmamış olması durumun çevresel etki değerlendirme olmadığını ortaya koymaktadır. YERALTISUYU KİRLENME OLASILIĞI Nitekim ODTÜ’ye yaptırılan model çalışmasında bu yığının yalıtılmış tabanından sızacağını öngördükleri çok sınırlı miktardaki, ama 1650 mg/l sülfat içeren suyun 100 m derindeki YASD’ne erişemeyeceği sonucuna varmış görünmeleri bir an için bir yana bırakılsa bile; bu kadar sülfat içeren suyun bu yığının gözeneklerinde yer aldığını da veri olarak itiraf etmiş olmaktadırlar. Bu arada burada YASD’nin derinde olmasının nedeni birimin dolomitik kireçtaşı olması iken, yani suyun derindeki yer altı suyu tablasına çok kolaylıkla süzülebilmesini sağlayacak şekilde iletkenlik getiren erime boşlukları ve çatlaklar varken birimin hidrolik iletkenliğinin lateritinki ile aynı kabul edilmiş olması sorgulanmaz mı sanılmıştır. Bu kabul açık bir manipülasyondur. Ya bu yığın kayıp yamaç aşağı akarsa sonucu ne olur diye sorgulanmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumu ile bu metin bir ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) Raporu değil ÇEG (Çevresel Etkileri Gizleme) Raporu olmuştur. Buna onay vermek te ağır bir sorumluluk yükü getirir. SU TÜKETİMİ BELİRSİZLİĞİ ODTÜ’ne yaptırılan Hidrojeoloji inceleme raporlarının ÇED Raporu ekinde yer almayışı bu ÇED Raporu’nu eksik kılmaktadır. Bu çalışma kapsamında açılmış olan 14 gözlem kuyusunda yapılan gözlemlere dayanılarak hazırlanan yeraltısuyu tablası haritasının Çampınar ve Musaçalı çevresi ve güneylerinde Ova’da açılmış yüksek verimli sulama kuyularının yararlandığı akiferin büyük ölçüde işletmenin kazıp kurutacağı Çaldağ G yamaçlarından beslendiğini açıkça göstermesi göz ardı edilemez. Sahadaki birimlerden en yüksek hidrolik iletkenlik değerlerinin kazılıp kaldırılacak olan lateritlerde belirlenmiş olması geçiştirilemez. Açık ocaklarda yer altı suyuna erişilecek ve susuzlaştırma gerekecek olduğunun belirlenmesi önemli bir not, ancak geçiştirilen bir olgu olmuştur. Kaynaklarda III. sınıf kaliteli olarak belirlenen yer altı suyunun Gözlem kuyuları ve öteki kuyularda da III. sınıf kaliteli olarak belirlenmiş ve hazırlanan yer altı suyu modeline göre bu alanda sulama amaçlı yer altı suyu çekiminin güvenlik sınırına erişmiş olmasına karşın, açık ocaklardan önemli miktarda yer altı suyu çekilip Gediz’e boşaltılacak olması kabul edilemez. Ülkemiz tarımının en hassas bölgelerinden olan Gediz Havzası’nın en önemli sorunu yer altı suyunun aşırı kirli oluşudur. Yetmezmiş gibi bir de açık ocaklar susuzlaştırılabilsin için maden işletmesinden çekilecek su Gediz’e boşaltılacak. Bu kabul edilemez. Çekilecek yer altı suyunun bu model çalışmasına göre en az 6 lt/sn’ye varacak ve buralarda oluşacak YASD düşümlerinin yakındaki sulama kuyularından bazılarını da etkileyecek olması da değinilip geçilemeyecek denli önemlidir. Bu susuzlaştırmanın özellikle G’deki yer altı suyu akiferinin beslenmesini olumsuz etkileyecek olması açıktır. Cevherde ve bundan etkilenen çevre topraklarında yüksek As değerlerinin varlığından söz edilirken örneklenen sularda As değerlerinin değişimine neden değinilmiyor? Proje alanı G’indeki K5 kuyusunda saptanan yüksek As değerleri başka nereden gelebilir ki? Bu kuyunun Çaldağ Nikel’in pilot tesisinin kuyusu oluşu ve As’in yükselişinin 2009 sonrasında ortaya çıkması yeterince uyarıcı zaten. Hematit ve Domuz Dere Vadisi ocaklarında YASD’nin altına inilecek. 3,68+5,80 l/sn=9,48 lt/sn=35,28 m3/saat=846,7 m3/gün=309052 ton/yıl su çekilmesi gerekecek. ÇEVREYE TRAFİK YÜKÜ Yılda 1.000.000 tonu bulacak miktarda kireçtaşının 42 km uzaktan ve kirecin nedense Torbalı’dan taşınacak olması. Her gün 110 kamyon kireçtaşı ve 8 kamyon kireç taşınacak olması çevreye yönelik trafik yükünün yalnızca bu yanıyla bile düşündürücüdür. İlk 5 yıl her gün 27 tanker sülfürik asitin Bandırma’dan ve izleyen dönemde her gün 36 tanker kükürtün Aliağa’dan Çaldağ’a taşınacak olması çevre ve bu güzergahlardaki insan sağlığı açısından ürkütücüdür. YÜZEYSEL YIKIM İşletme için 632 ha alanın doğal durumu bozularak geri döndürülemeyecek biçimde tahrip edilecek olması tesisin yatırımcısına değil, çevreye, çevredekilere ve ülkeye hesaba katılmayan dışsal mal oluşu olacaktır. Bu alanın nerede ise %95’inin orman alanı oluşu bu dışsal mal oluşun büyüklüğünü gözler önüne sermektedir. Yaklaşık 30.000 ağaç kesilecek olması nasıl göze alınabilir. Yılda toplamı 24.000 ton’a varan tam 17 farklı kimyasalın kullanılacak ve artıklarının depolama alanında bırakılacak olması geçiştirilecek bir konu değildir. Günde 3030 ton sülfürik asit üretilip tüketilecek olması yalnızca Turgutlu’nun değil, Manisa’nın da kaderini etkileyebilecek bir girişimdir. Bu sırada açığa çıkacak olan 3912 ton basınçlı sıcak buharın eninde sonunda çevreye salınacak olmasından ötürü yörenin mikro ikliminin olumsuz etkilenecek olması nasıl olur da değerlendirme dışı bırakılır? Bunun ilk projedeki gibi yarısının elektrik üretiminde kullanılmayacak ve tamamının işletmede tüketilecek olması inandırıcı değildir. İlk 5 yıllık sürede 7360 m3 LNG yakılacak olması ve bunun çevresel etkileri değerlendirilmeden geçilemez. Çok daha kritik konulara ışık tutabilecek olan örneğin Hidrojeoloji ya da Jeoteknik Etüd Raporları saklanmış iken Ekler Cildi’nin yarısını dolduran toprak ve bitki kirliliği durumunu irdeleyen ayrıntılı araştırma raporu da gösteriyor ki, Yani, doğada, yeraltında, su tablasının üzerinde, parçalanıp paralanmamış, havanın oksijeninden uzakta duran bu cevher yatağı yalnızca jeolojik özellikleri ile bile çevredeki toprağı ve bitkileri insan ve başka canlılar için tehlikeli düzeylere kadar zehirleyebiliyor. Ni, Co, Mo ve As’in topraklarda yüksek olması dikkat çekici. O zaman, 160 milyon ton kayayı kazıp ufalayıp, çoğunu oraya buraya yığdıktan ve bunları oksijen ve suyla kolayca etkileşmeye Açan bu faaliyetin çevre etkisinin nasıl gelişeceğinin araştırılıp tartışılması gerekmez mi? Ya bunun yarıya yakınının öğütülüp, ısıtılıp, hemen hemen kendisi kadar sülfürik asitle işlem gördürüp bir atık barajında bıraktığınızda nasıl gelişecek bunlar. Atıkta As olmayacakmış! Yakın çevredeki toprakta bile tehlikeli derece zenginleşen en kanser yapıcı metalsi olan As (arsenik) nereye gidecek. Manisa halkı kendisini nereden korumaya çalışsın? KUŞKULU VE İRDELENMESİ GEREKEN SAVLAR İstihdamın ilk 5 yıl 150 ve izleyen dönemde de 500 kişi olacağı Nitelikli işgücünün çevre köylüler eğitilerek sağlanacağı Önümüzdeki 20 yılda ülkemizin nikel gereksiniminin 4.000 tondan 30-40.000 tona (!) nasıl çıkacağı Turgutlu Evsel Atık Su Arıtma Tesisinin işletmenin gereksineceği 2.500.000 m3 (günde 6849 m3) suyu, yani İstanbul ya da Ankara’da kişi başı günlük atık suyun iki katı kadar suyu Turgutlu koşullarında nasıl sağlayabileceği 25 yıl boyunca 120.000.000 USD/yıl olacağı belirtilen işletme giderlerinin %40’ının çalışanların brüt maaşına (500 kişi için kişi başına ortalama 8.000 USD/ay ya da 18.000 TL/ay) gideceği!!! Çampınar Köyü’nde yaşanan sellenmelerin yanlış yapılanmanın doğal drenajı bozmasından olduğu gibi açıkça kuşkulu ve kimi de açıkça dürüstlük dışı olan savlar girişilen işletmeyi sevimli gösterme çabasının çok zayıf, inandırıcı olmayan, kabul edilemezliği apaçık söylemlerinden öteye gidememektedir. BİR DE AÇIKÇA GERÇEK DIŞI OLAN SAVLAR VAR Çarpan etkisinin (baştan aşağı yanlış olduğu defalarca ispatlanmış olan Alkin 1992 kaynak gösterilerek) 4 olarak verilmesi Proje sayesinde sağlık, iş güvenliği ve çevre hususlarında bilinçlenmenin artması Yörenin yol, vb altyapısına katkılarının olacağı Daha önce köylerinden göçmüş olanların da yeniden köylerine döneceği Bu notların ışığında bu ÇED Raporu’nun iyi imiş gibi hazırlandığı, çok ayrıntılı gibi olduğu; ama hiç güven verici olmadığı kolaylıkla söylenebilir. Bu raporun eleştiriye açık sayısız yönü vardır. Ancak, böylesi bir eleştiri çalışmasının ayrıntılarına girilebilmesi için ulaşılamayan bazı metinlere daha erişilebilmesi gereklidir. Örneğin, ÇED Raporu’nun “EKLER” Cildi’nde yer verilen bazı çalışma verileri büyük ölçüde eksikli ve asıl çalışma raporları Ekler Cildi’ne alınmamıştır. Özellikle bunlardan Ek 4: Şev Stabilitesi Analizleri ile ilgili olarak yalnızca analiz sonuçları verilmiş olmasına karşın bu analizlerde girdi olarak kullanılan parametrelerin elde edilmesine esas olmuş olması gereken laboratuvar deney raporları ne Ana Rapor’da ve ne de Ekler Cildi’nde yoktur. Ek 6: Toprak Kalitesi Raporu ayrıntılı biçimde Ekler Cildi’nde yer almakla birlikte sahada kazı ve çeşitli işlemlere konu olacak olan Pasa ve Cevher gerecinin kimyasal analiz raporları ne Ana Rapor’da ve ne de Ekler Cildi’nde yoktur. Yararlanılmayacak ve paşada ve zenginleşerek atıkta kalacak olan sağlığa zararlı bileşenlerin miktar ve oranları belirsizdir. Ek 7: Hidrojeoloji Ekleri Ekler Cildi’nde yer almakla birlikte ODTÜ’ne yaptırılan çalışma raporları burada yer almamaktadır. Bu Raporlardan ana Rapor’daki değerlendirmelerde çok sayıda kritik alıntı yapılmakta ve yargıya varılıyor olmakla birlikte Rapor’ların asılları gizlenmiştir. Ek 12: Atık Analiz Sonuçları büyük atık depolama tesisinde sonsuza kadar tutulacak olan proses atıkları henüz yoktur. O işlemler başlamamıştır. O zaman bu analizler ne üzerinde yapılmıştır? Bu eksik metinlere erişilmeden bu ÇED Raporu’nun tutarlılığı ve yeterliliği belli olamaz. Bunların kopyalarının taraflara açılması zorunludur. Bu kapsamda özellikle, ÇED çalışması için yapılan inceleme sonuçlarını derlediği anlaşılan, metinde değinilen şu raporlar da ÇED Raporu ekinde yer almamaktadır: Yazıcıgil, H., Kadıoğlu, Ç.C., Sayıt, A.P., 2013b, “Çaldağ Nikel Madeni Sahası Açık Ocakların Susuzlaştırılması ve Yeraltısularına Olası Etkilerin Değerlendirilmesi”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Ankara. Yazıcıgil, H., Yılmaz, K.K., Sayıt, A.P., 2013a, “Çaldağ Nikel Madeni Sahasının Hidrolojik ve Hidrojeolojik Etüd Raporu”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Ankara. Golder Associates, 2013a, “Conceptual Design Report for Tailings and Waste Rock Disposal Areas”, Ankara. Golder Associates, 2013b, “Seismic Hazard Assessment for Engineering Analysis and Design”, Ankara. Aker Kvarner Australia Pty Ltd., 2005, Caldag Nickel Heap Leach Project Geochemical Characterisation and Assessment of Overburden, Spent Ore and Iron Fitler Cake Material. Bunlar da incelemeye açılmalı ve birer kopyası ÇED Raporu’nu inceleyip onaylayan kamu görevlilerine sunulmalı, işletmenin çevre etkisinden kaygılanan kamuoyu ile paylaşılmalı ve açılan ve açılacak dava dosyalarına kon malıdır. Son olarak, ÇED Rapor metni içinde sözü edilen ve fakat ne “EKLER” listesinde ve ne de sondaki “Notlar ve Kaynaklar” listesinde yer almamakta olan şu belge ve metinlerin de ÇED Raporu’na eklenmesi ve birer kopyasının davacıların incelemesine açılması gerekir: BGS Depremsellik Değerlendirme Raporu URS Australia Pty Ltd tarafından 2003 hazırlanan AKD değerlendirmesi TAAT Fizibilite Raporu ÇED Raporu’nun onaya konu olması ancak bu eksikliklerin giderilmiş ve eleştiri konularında gerekli düzeltmelerin yapılmış olması durumunda anlamlı olurdu. Tersi durumda, bunları kamuoyu ile paylaşmaktan kaçınanlar da yaşanabilecek felaketlerden sorumluluk yüklenecektir. Görüşlerinize Saygılarımla Sunarım. Tahir ÖNGÜR Jeoloji Yüksek Mühendisi İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü 1966 Diploma No: 2510 TMMOB JMO Sicil No: 56
© Copyright 2024 Paperzz