türkiye kuvaterneri çalıştayı

Ýstanbul Teknik Üniversitesi
AVRASYA YERBÝLÝMLERÝ ENSTÝTÜSÜ
TÜRKÝYE KUVATERNERÝ
ÇALIÞTAYI
21-22 Mayýs 2001
Ýstanbul
ø.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
JEOLOJøDE YAù KAVRAMI VE KUVATERNER’DE
TARøHLENDøRME
Mehmet SAKINÇ1, Cenk YALTIRAK2, U. Barıú ÜLGEN1 ve Erkan TORAMAN1
TARøHÇE:
Jeoloji kelimesinin ilk kullanılıúı 17. yüzyıl ortalarıdır. Ancak ona bugünkü anlamını
kazandıran ise Charles Lyell (1797-1875) dir. Jeolojide zamanın ilkel kullanılıúı ile ilgili en
eski kayıt ve bu konudaki ilk düúüncelerin tarihsel baúlangıcı ise yine 17. Yüzyıl ortalarıdır.
1669 da Danimarkalı fizikçi Niels Steensen (Nicolaous Steno; 1638-1686) ne göre tabakalı
kayalar toplulu÷unda en alttaki tabakalar üstekilere göre en yaúlıdır (süperposizyon ilkesi).Bu
basit öngörmenin geçerlili÷i bugün halen klasik jeolojide devam etmektedir. En alttaki tabaka
en eskidir ya da kesen, her zaman için en yeni, kesilen de en eski. Birbirlerini, ya da
formasyonları kesen faylar, dayklar, veya
volkanizma ya da eski çakıllar rölatif
yaúlandırmanın çeúitleridir. Steno ve sonrasında. ünlü jeolog James Hutton (1726-1797;
üniformitarianism=aktüalizim) ve Kanal mühendisi William Smith (1769-1839) ,stratigrafi /
biyostratigrafi nin kurucusu, kanal çalıúmaları sırasında fosilli tabakaların varlı÷ını görünce
hem bunların yaúları hem de devamlılıkları ve de karúılaútırılmaları konusundaki ilk
düúünceleri ileri sürdü. Steno’nun öngörüsüne göre madem ki en alttaki tabakalar en eskiydi,
o zaman burada bulunan fosiller de en eski olmalıydı. Bu görüú 18. asrın ikinci yarısında
kronostratigrafinin temelini oluúturdu. Fosile dayalı araútırmalar dünya jeoloji tarihi,
kronolojik bir spekturumda yavaú yavaú úekillendirdi. Anatomist George Cuvier (1769-1832)
ve naturalist Alexander Brongniart (1770-1847) ,aynı zamanın iki büyük do÷a bilimcisi, Paris
Havzası’nda en eski tabakalardaki canlı kalıntıların en genç tabakalardakilerden farklı
olduklarını ve bunların gençleútikçe günümüzde yaúayanlara daha çok benzediklerini belirtti.
Brongniart Paris Tersiyer Havzasında yaptı÷ı çalıúmalarda tanımladı÷ı ço÷unlu÷u gastropod
ve bivalvia fosillerinin yer aldı÷ı tabaka topluluklarını øngiltere’deki benzer özellikteki kaya
istifleri ile karúılaútırdı ve bunların aynı zamanın ürünü olduklarını açıkladı. Böylece,
Avrupa’daki çalıúmalardan do÷an stratigrafi yer tarihinin anlaúılmasında mekan iliúkilerini
zaman iliúkilerine döndüren tüm zamanların en önemli disiplini olarak yerbilimleri yelpazesi
1
ø.T.Ü, Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, 80626, Ayaza÷a/øst,
2
ø.T.Ü, Maden Fak, Jeoloji. Müh. Böl, 80626, Ayaza÷a/øst.
13
Türkiye Kuvaterneri Çalıútayı
içinde yeraldı. Geleneksel olarak stratigrafinin iki ölçe÷i vardı. Eon, era, period, yaú, ve
kronlardan oluúan rölatif zaman ölçe÷i di÷eri, kaya üniteleri olan sistem, seri, devre ve
kronozonlardı. Bu rölatif ölçekler mutlak tarihlendirme yöntemleri ile birleúti÷inde mutlak
stratigrafi meydana geldi. Di÷er bir deyiúle mekan iliúkilerinden zaman iliúkilerine geçildi.
Tarihlendirmenin tarihsel geliúimi içinde Steno’nun süperpozisyonu tüm Fanerozoyik, 540
milyon yıl dan günümüze önce rölatif, daha sonra da radyoaktivitenin keúfiyle mutlak hale
geldi.
1895 yılında Wilhelm Röntgen (1845-1927) X ya da röntgen ıúınlarını, 1896 da
Fransız fizikçi Henri Becquerel de bu ıúınların ıúıktan korunmuú fotograf ka÷ıtları üzerine
izler bıraktı÷ını
ve de Lord Lutherford (1871-1927) bu olaya neden olan
Becquerel
ıúınlarının ȕ,Į ve Ȗ ıúınlarından oluútuklarını keúfetti. radyoaktivitenin keúfi ile jeolojide
zaman kavramı tümüyle yepyeni bir safhaya girdi. 1905 de Rutherford ve Boltwood kayalar
içindeki radyoaktif mineralleri kullanarak kayaları yaúlandırdı. I. Dünya Savaúı sonrasında
1918 de kütle spektometresi’nin icadı ile 200 den fazla izotop keúfedildi. Bunun sonrasında
birçok radyoaktif element jeolojik saat için kullanılmaya baúlandı. Konuyla ilgili çalıúmalar
süratle artarken, sayma tipi tarihlendirme yöntemleri ile de özellikle genç zaman dilimine ait
göl çökellerinde kıú ve yaz dönemlerine karúılık gelen açık ve koyu renkli çökellerin
sayılması (De Geer, 1853-1943, varvkronoloji) ya da a÷açlarda sıcak ve so÷uk dönemlere
karúılık gelen mevsimsel halkaları sayarak (A.H.Douglass, 1867-1962, dendrokronoloji) bir
tarihlendirme yapmak mümkün oldu. 20 asırda bir çok yeni yöntemle özellikle
paleoklimatoloji ve arkeloji ile ilgili zamansal problemler çözüme kavuúmuú oldu.
Günümüzde hassas tarihlendirmeleri yapmak bu çok çeúitli yöntemler sayesinde artık
mümkün olmaktadır.
JEOLOJøDE YAù VE TARøHLENDøRME YÖNTEMLERø:
Zaman kavramı jeolojide 4. boyut olarak bilinir. Bu kavram içinde süreçleri
tanıyabilmek ve onları bir boyut içinde de÷erlendirebilmek ancak onların tarihlendirilmeleri
ile mümkün olabilecektir.
ùimdiye kadar yerbilimlerinde yapılan çalıúmalarda kullanılan tarihlendirme iki tiptir.
14
ø.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
A-Ba÷ıl (Rölatif)
Steno’nun süperpozisyon teorisine göre yapılmakta ve fosiller önemli rol
oynamaktadır. Özel çalıúmaların bazılarında fosiller kullanılarak, özellikle biyostratigrafide
bir de÷il birden fazla karakteristik organizma grubu ile yaúlandırmalar yapılmakta, ancak
süreçlerin tarihlendirilmesine sıra geldi÷inde bu yöntem, yerini fosil + mutlak yaú
karúılaútırmasına terketmektedir. Kısa zaman aralı÷ında yaúayan canlı kalıntıları; karaktersitik
fosiller gibi, yaklaúık 1-3 milyon yıllık bir kat karúılı÷ı bir ba÷ıl zaman yaúı (zaman
stratigrafi) vermektedir. Alt Miyosen’nin alt katı olarak bilinen Akitaniyen; stratotipi’nin, (tip
kesit) bulundu÷u Bordeaux (Fransa) kentinin güneyindeki Saucats-La Brede arasındaki
stratigrafik kesitlerde fosilleriyle birlikte izlenebilmektedir. Bu bölgede Akitaniyen, fosil
içermeyen marnların üstüne fosilli denizel Miyosen çökellerinin gelmesiyle baúlar, sonraki
kumlu, killi, ve lagonal çökeller littoral-sublittoral ortamı gösteren özellikler sunar. Faunal
topluluk ise tropikal-subtropikal iklimi belirtir. Bu faunada özellikle bivalv ve gastropodlar
egemendir. Fosiller çok iyi korunmuútur. Di÷er topluluklar, foraminifera (bentik ve pelajik),
ostrocoda ve nannoplanktonlardır. Bu toplulukta planktik foraminifer ve nannoplanktonların
karakteristik türleri Akitaniyen katının baúlangıç ve bitiú belirleyicisdir. Akitaniyen, planktik
foraminiferlere göre N4 zonu ile baúlar N5 zonu ile biter. Bu nannoplankton zonu NN1 ile
desteklenmektedir. Ba÷ıl de÷erlendirmeler sonrasında mutlak tarihlendirme ile bivalv ve
gastropod kabuklarındaki (biyojenik kalsit)
87
Sr /
86
Sr izotopik yarı ömür de÷erlerin
ölçülmesiyle elde edilen veriler, Akitaniyen katının 21.5 my de baúladı÷ını ve 20 my de sona
erdi÷ini belirtmektedir. Kronostratigrafide bu yaú birimine karúılık gelmektedir. Bunun yanı
sıra denizel fasiyeslerin bu tip organizmalarla zonlanmasına karúılık karasal fasiyesler de
özellikle Tersiyer dönemi için mikro ve memeli zonlamaları yapılarak bir biyostratigrafi ve
buna ba÷lı olarak da kronostratigrafi yapmak mümkün olabilmektedir. Bu nedenle
karakteristik iri memeli ve küçük memeli grupları MN zonları ile tanımlanmaktadır. Her bir
zon, karakteristik fosil grupları ile temsil edilmektedir. Kuvaterner’de ise zon rumuzu MNQ
dur. Bu dönem orta Avrupa ve Batı Avrupa karasal havzalar için iki zona bölünmüútür. Erken
Kuvaterner MNQ1 geç Kuvaterner MNQ2 ile belirlenmiútir ve rodentlerle temsil
edilmektedir. Ayrıca, karasal yaúların karúılaútırılmasında di÷er önemli bir biyolojik zon da
spor-polenlerle yapılan zonlardır. Yukarıda belirtilen her bir zon; karakteristi÷i organizma
grubu ile karúılaútırılarak de÷erlendirilmekte ve oluúturulan kronostratigrafi, mutlak yaú
de÷erleri ile kalibre edilerek en son úeklini almaktadır.
15
Türkiye Kuvaterneri Çalıútayı
B-Mutlak
Aúa÷ıda belirtilen beú tip ve bunların detay yöntemlerinden oluúmaktadır.
1-Biyolojik ve fiziksel kayıtları yıllık de÷iúimler içinde sayma yöntemleri
A-Varvkronoloji
B-Dendrokronoloji
2-Radyoaktif yöntemler
A-Radyoaktif minerallerin ıúıması
B-Radyoaktiviteden dolayı açı÷a çıkan enerjinin madde içinde birikmesi: ESR (elektron spin
rezonans).
3-Iúık Yöntemleri
A-TL (termolüminisans)
B- OSL (Optically stimulated luminnescens)
C- IRSL (ønfra-red)
D- GRSL (Green-light)
4-Kimyasal yöntemler
A-Aminoasit recamizasyonu
5-Global yöntemler
A-Tephrokronoloji
B-Magnetostratigrafi
C-Oksijen izotopları
Sayma Yöntemleri
Biyolojik ve fiziksel kayıtların yıllık de÷iúimler içinde sayma yöntemlerinden
varvkronoloji ve dendrokronoloji özellikle mevsimsel de÷iúimlerin sayılması ile yaúlandırma
16
ø.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
yapmak mümkün olmaktadır. Özellikle Kuvaterner’deki iklim de÷iúiklikleri bu çeúit
araútırmalarla bilinebilmektedir.
Radyoaktif Yöntemler
Radyoaktivitenin keúfi ve kütle spektometrisi’nin icadı ile bu yöntemlerle kesin
yaúlandırmalar yapmak mümkün olmaktadır.
Do÷ada 84 elementin 339 izotopu bulunmaktadır. Bunlardan 269 u stabil 70 ise
radyoaktifdir. 18 radyo izotop uzun ömürlü yarı zamanlıdır ve güneú sistemi tarafından
üretilir. Bu uzun ömürlü radyoaktif nukleidler radyometrik tarihlendirmenin temelini
oluúturur. Geriye kalan 52 radyoaktif izotop ise kısa ömürlü yarı zamanlıdır. Bunlar do÷adaki
nükleer reaksiyonlar ve uzun ömürlü yarı zamanlı izotopların ıúımasından meydana gelir.
örne÷in; C14, atmosferin üst tabakalarında bulunan N
14
e devamlı olarak
kozmik ıúın
nötronlarının etkimesi sonucunda meydana gelmektedir. Th234 ün radyoaktif ıúıması
sonucunda ise U238 meydana gelmektedir.
Her bir radyoaktif elementin yarı ömrü sonrasında sabit orana sahip bir yeni element
oluúur. Bu stabil izotopa kardeú izotop denilmektedir. Bir radyoaktif elementin ıúıması
sonucunda ana izotop, sonrasında ikinci bir izotop (kardeú izotop), partikül yayılması ve
enerji açı÷a çıkar.
Kayaların içindeki bir çok mineral özellikle magma kökenli kayalar radyoaktif izotop
içerir. Örne÷in: K40, ortoklas, muskovit ve amfibol de bulunmaktadır. Ayrıca sedimenter
kayalar içindeki glokonit ,ki bu derin deniz çökellerin tarihlendirilmesinde kullanılmaktadır,
K40 içermektedir. Birçok radyoaktif element özellikle uzun yarı zamanlı olanlar yerin
yaúlandırılmasında, kısa yarı zamanlı olanlar ise daha genç zamanların özellikle
Kuvaterner’de Pleyistosen ve Holosen dönemlerine ait süreçlerin tarihlendirilmesinde
kullanılmaktadır. Örne÷in C14 ün yarı ömrü 5.730 olup, 300-50.000 yılları arasında ki olayları
tarihlendirmek için kullanılmaktadır.
Atmosferde kozmik ıúınların neden oldukları reaksiyonlar havada sürekli olarak
radyokarbon oluúumuna neden olur. Bu olaylar sırasında yan ürünler arasında bulunan yüksek
17
Türkiye Kuvaterneri Çalıútayı
hızlı nötronlardan bazıları N atomları ile birleúerek onları C14e dönüútürür. Bu yolla oluúan
C14 atomu, çekirde÷inden bir ȕ partikül kaybederek yeniden N14 e dönüúür ve atmosferde bir
C-N döngüsü oluúur. Atmosferde oluúan C14 süratle CO2 halinde oksitleúir ve organizma
bünyesi dahil her tarafa yayılır. Canlılar ve özellikle de bitkiler sürekli olarak bünyelerinde
CO2 absorbe eder. Böylece vücutlarınde C14 birikmiú olur. Havada bulunan C14/ C12 oranı çok
fazla de÷iúken de÷ildir. Canlı öldükden sonra havadan CO2 alamayaca÷ı için ölü organizmada
C14 ün C12 ve C13 e oranı gittikçe azalacaktır. Bu de÷er ½ yi buldu÷unda, organizmanın
ölümünden geçen zamanın 5730 yıl olması gerekir. Bu da C14 ün yarı ömrüdür. Böylece bir
bitki ya da kalıntısında var olan radyokarbonun di÷er karbonlara (C12 ve C13) oranını
atmosferde CO2 içindeki C14/ C12 oranı ile karúılaútırarak bir bitkinin ölüm yaúı saptanabilir.
Kesin yaú úu úekilde formülize edilebilir.
T = 1/Ȝ In (1+D/P)
T= zaman, Ȝ= ıúıma sabitesi, In= Logaritmik de÷er,
D=Kardeú izotopun atom sayısı
P=Ana izotopun atom sayısı, T ½ yarızaman, T ½ = In2/ Ȝ
KUVATERNER’DE TARøHLENDøRME
1.6 milyon yıldan günümüze geçen zaman içindeki süreçler bir yerde canlılı÷ını halen
korumaktadır. Özellikle son 10 bin yıl içinde olaylar çok daha canlıdır. Jeoloji tarihinin bu
çok kısa dönemi içinde özellikle sık aralıklarla de÷iúen iklim ve ekolojik koúullar, insanın
evrimi, bu kısa dönemi alabildi÷ine canlı kılmıútır. Yaúamın günümüz yaúamına benzemesi,
bu nedenle süreçleri karakterize edecek çok fazla canlı olmaması, bu dönemde fosil ve
stenoist tarihlendirme yöntemleri baúarılı olmamaktadır. 19 yüzyıl sonlarında radyoaktivitenin
keúfi ile, yer tarihinin bu genç dönemindeki süreçlerin tarihlendirilmemesi için artık bir sebep
kalmamıútır. ønsanın evrimi sırasında oluúan bir çok olay ve de onun bıraktı÷ı kayıtlar
radyoaktivitenin keúfiyle ortaya çıkartılmıú ve evrim bu yolla tarihsel bir temele
oturtulabilmiútir.
Birçok do÷al afet, özellikle tarihsel depremlerin periyoditelerinin hesaplanması ancak
bu yolla ile mümkün olmaktadır. Di÷er ülkelerde bu çalıúmalar baúarılı bir úekilde
sürmektedir. Son yıllarda ülkemizde meydana gelen depremler nedeniyle bu tip çalıúmalar hız
18
ø.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
kazanmıútır. Ancak Marmara Denizi’nin içindeki fayların üretti÷i varsayılan depremlere
tarihsel anlamda halen net bir yanıt bulunamamaktadır.
Marmara Denizi’nin oluúumu ve KAF’ın bölgedeki geometrisi ve de 1999 depremi,
son yılllarda bölgeye olan ilgiyi arttırmıú ve eskiden jeologların pek fazla ra÷bet etmedi÷i ve
bu nedenle de jeomorfoloji ile ilgilenenlerin daha çok önem verdi÷i yer tarihinin bu genç
dönemi Kuvaterner oldukça de÷er kazanmıú ve bu zaman dilimi içinde özellikle Marmara
Denizi ve çevresinde geliúen olaylar, yerbilimlerinin çeúitli disiplinlerine ilgi alanı
oluúturmuútur. Marmara Denizi ve civarında meydana gelen genç olaylar dizisi; taraçalarda ve
denizden alınan karotlardaki kayıtlarının tarihlendirilmesi, iki milyon yıldan günümüze
kronolojik bir çizelgenin oluúumunu sa÷lamıútır. Ancak, bunlar tam anlamıyla bitmiú
araútırmalar de÷ildir. Özellikle aktif bir tektonizmanın içinde yer alan bölgede tarihlendirme
yapmak bir takım hataları da beraberinde getirmektedir. Marmara Denizi’nde Kuvaternerde ki
süreçlerin yaúlandırılması ki bunların baúında bo÷azlardaki su geçiúleri ve Marmara’nın son 1
milyon yılda geçirdi÷i ekolojik evrim de gelmektedir. Ya da eski depremlerin
tarihlendirilmesi ve dolayısıyla bölgedeki depremlerde bir periyodite yakalama çalıúmalarıdır.
Bu nedenle son yıllarda artan araútırmalarda eski klasik fosile dayalı ba÷ıl tarihlendirme
yöntemleri yerini kesin yaú veren çalıúmalara bırakmıútır.
YÖNTEMLER
Ba÷ıl
Bu dönem içindeki periyotların ba÷ıl yaúlarında zamanı karakterize eden memeli
hayvan grupları kullanılmaktadır. Özellikle rodent (kemirici) ler ile yapılan biyostratigrafik
zonlama Orta Avrupa’nın Karasal Kuvaterneri’nde yaú sorunlarının çözümüne ıúık tutmuútur.
Alt Pleyistosen, Kalabriyen- Siciliyen; MNQ1, ve Orta Pleyistosen-Holosen de SiciliyenHolosen; MNQ2, rodent zonu ile temsil edilir. Ayrıca bu zaman için, spor-pollen zonları ile
de karasal havza yaúlarının ba÷ıl kalibrasyonunu yapmak mümkündür.
Mutlak
1-Kısa ömürlü radyoaktif elementlerle yapılan tarihlendirme
19
Türkiye Kuvaterneri Çalıútayı
Yukarda da bahsedildi÷i gibi bunlar arasında en önemlisi C14 yöntemidir. Yaklaúık
5.730 yıl yarı ömürlü olan bu elementin yaú de÷eri 50.000 yıl kadar öncesine kadar
gidebilmektedir.210Pb 22.3 yıl yarı ömrü vardır. Özellikle ekosistem çalıúmalarında önemli bir
elementtir.
137
Cs yarı ömrü 30.3 yıldır. Termonükler olaylar sonrasında meydana gelir. En tipik örne÷i
Çernobil kazasında oldu÷u gibi. Bir süre sonra topra÷a karıúan bu çok kısa ömürlü radyoaktif
element özellikle güncel ekosistem çalıúmalarında baúarılı sonuçlar vermektedir.
2-Lüminesans ile tarihlendirme
Bu yolla yapılan tarihlendirmelerin örnekleri Çanak ve çömlekler, tu÷la, kiremit,
çakmaktaúı, piúmiú kil, piúirilmiú çökeller gibi arkeolojik malzemelerdir.
Termolüminesans/ TL
Bu yöntem Uranyum ve Toryum gibi radyoaktif elementlerin toprak ve killer içinde ve de
dolayısyle arkeolojik malzemeye nüfuz eden radyoaktif izotopların elektoron ve iyonlarının
minerallerin kafes yapısı içinde izole olması ve ısıtma sonrası bunların ıúık tepkimesi olarak
serbest kalmasına datalı yöntemdir.
Lüminesans yaúı=Natürel doz/doz oranı
1000-500.000 yıl zaman de÷eri vermektedir.
Green-light/GRSL
Optically stimulated luminescense/OSL
Kronolojik problemlere yaklaúımda yeni bir alternatif zaman de÷erlendirmesi, Kuvars ve
feldspatça zengin çökellerde
% 10 hata payı ile 100-200.000 yıl arasındaki olayların
tarihlendirilmesinde kullanılmaya baúlayan yeni bir yöntem.
3-Fission-Track jeokronoloji
Bu yöntem bize gömülmenin ve denudasyonun hızı hakkında bilgi verir. Bunlar
sıcaklı÷a duyarlı ölçüm sistemleri ile gerçekleútirilmektedir. Fizyon izleri, uranyumun
parçalanması sonucu (fission) kristal kafesinde meydana gelen bozulmalardır. Bu yapılar
mikroskobik boyuttadır. Ancak yüksek büyütmeli mikroskoplar ile gözlenebilirler. Herbir iz
belli bir zamanı ve üzerliyen malzeme miktarının de÷iúmesi nedeniyle farklı sıcaklık
koúullarını belirler. Minerallerin kafes yapılarındaki bu izlerin oluúum koúulları kapanım
20
ø.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
sıcaklı÷ı ile orantılıdır. Herbir bir mineralin kapanım sıcaklı÷ı farklıdır. Örne÷in, apatit’te 801200C Zirkonda ise 200-3000 C dir.
4-Global ölçekte tarihlendirme ve karúılaútırma
Tephrokronoloji:
Volkanik kül veya tüflerin içerdi÷i radyoaktif elementlerin tarihlendirilmesi ile çok
kullanılıúlı zaman-stratigrafi belirleyicisidir. Kuvaterner ve geç Neojene ait
volkanik
püskürmelerin tarihlendirilmesinin yanı sıra do÷al afetlerin de tarihlendirilmesinde önemle
kullanılan ve karúılaútırma olana÷ı son derece yüksek zaman iúaretçi seviyeleridir.
Magnetostratigrafi:
Magmanın so÷uyarak katılaúması sırasında magma ve daha sonrasında magnetik
mineraller belirli bir sıcaklıkta o andaki yerin magnetik alanı yönünde mıknatıslanırlar.
Benzer olarak, piúmiú toprak eúya so÷urken içinde bulunana ferromagnetik parçalar ortamdaki
manyetik alanın yönünde mıknatıslanır. Böylece eski manyetik alanları saptamak mümkün
olur. Fosil ma÷netizma denilen bu olay 1920 yılların sonrasında araútırılmaya baúlanmıú ve
günümüzde kayaların ve arkeolojik bazı eserlerin (özellikle piúirilerek yapılan) fosil
mıktanıslanmaları
saptanarak
ve
meydana
terslenmeler
dikkate
alınarak
paleomagnetostratigrafi yapmak mümkün olmuútur.
Kemostratigrafi:
Kimyasallar ile yapılan stratigrafidir. Özellikle O izotopları ile yapılan global ölçektedir.
Aynen pelajik organizmalar da oldu÷u gibi global boyutta de÷erler vermesi nedeniyle
özellikle co÷rafik boyuttaki karúılaútırmalarda oldukça sıhhatli sonuçlara ulaúılmaktadır.
Oksijen izotopları:
Oksijenin kütle numarası 16, 17 ve 18 olan üç stabil izotopu bulunmakatadır. O18/016 oranı
deniz tabanında biriken CaCo3 iskeletli canlı kalıntılarından saptanabilir. øzotopik
kompozisyonlar
buzların
erimesi
özellikle
deniz
canlılarının
kabukları
(planktik
foraminiferler, gastropoda ve bivalvia gibi), kullanılarak okyanus sularındaki O18/016 oranı ile
21
Türkiye Kuvaterneri Çalıútayı
paleoklimatolojik de÷iúikleri özellikle de jeoloji tarihi boyunca global ölçekte deniz suyu
seviye de÷iúimlerini dolayısıyla bu yönteme dayalı tarihlendirmeleri yapabilmek mümkün
olmaktadır. Deniz canlılarının iskeletlerinde bulunan CaCo3 ın oksijen izotopu oranlarının bu
canlıların yaúadı÷ı okyanusun ısısıyla iliúkili oldu÷u ilk kez Harold Urey (1893-1981)
tarafından 1946 da kanıtlanmıútır. Bu çalıúmalarda canlı kabu÷unun yo÷unlu÷unun deniz suyu
ısısındaki düúüúle orantılı oldu÷u deneysel olarak laboratuvarlarda kanıtlanmıútır. Özellikle
iklimin so÷udu÷u, deniz suyu seviyesinin global olarak düútü÷ü periyotlarda planktonik
organizmalarda ve į18O da belirgin bir azalma ve Suların eredi÷i dönemlerde ise su
seviyesinin yükselmesi ve ısının artmasıyla da į18O organizmalarda belirgin bir artıú
gözlenmekte ve bu oran da kütle spektometresi ile kusursuz bir úekilde ölçülebilmektedir.
Aminoasit recamization: Bada (1972) tarafından yeni bir tarihlendirme yöntemi olarak
tanıtılan aminoasit recamizasyonu, fosil örnekleri içinde fosilize olmuú proteinlerdeki
aminoasitlerin izole edilmesi sonrasında yeniden kimyasallaúma oranına dayanmaktadır.
Özellikle arktik bölgelerde iyi sonuçlar vermektedir. Aminoasitler bilindi÷i gibi yapı taúlarıdır
ya da proteinlerin alt birimleridir. 20 den fazla aminoasit bilinmektedir. Bu olay sırasında ısı
önemli rol oynamaktadır. Aúa÷ıdaki reaksiyon aminoasit recamizasyonu’nu açıklamaktadır.
H
NH2
µ
°
CH3CCOOHl CH3 C COOH
µ
µ
NH2
H
L-Alanine
D-Alanine
Aminoasit ile tarihlendirme úu formüle göre yapılmaktadır.
1+Allo/iso
In
  cons
1-K’ Allo/iso
T(yr) = 
(1+K’)K iso
22
ø.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
Aminoasitlerin yeniden kimyasallaúması mekanizmasına dayanan bu tarihlendirme yöntemi
ile yükselmiú denizel depoların ba÷ıl ve kesin yaúları bulunabilmektedir.
Kuvaterner döneminde hangi yolla yapılırsa yapılsın laboratuar ortamında
gerçekleútirilen çalıúmalarda iúe baúlamazdan önce örneklerin hazırlanması ve ona
uygulanacak yöntem seçimi, sonuçların güvenirlili÷ini etkilemektedir. Fosil ya da arkeolojik
eserlerle yapılan tarihlendirmelerde örnek seçimi son derece önemlidir. Tüm bu yöntemlerde
en önemli unsur yaú tayini yapılan örne÷in niteli÷idir. Alınan fosil örne÷i ya da örneklerin
mineral yapısı oluútu÷u andan itibaren çalıúmaya baúlayan radyoaktif saatin gerçek zamanı
gösterebilmesi için, kabu÷un çeúitli koúullarla de÷iúmemesi gerekmektedir. Bu nedenle yaú
tayini için seçilecek fosil örneklerinin çeúitli çimentolanma sürecinden geçmemiú ve ikincil
de÷iúimlere u÷ramamıú olması gerekmektedir. Ayrıca araútırmalarda kullanılan aletlerin
kalibrasyonu, temizli÷i ve de çalıúmaların bilinen laboratuarlarla yapılması sonuçların çok
daha güvenilir olmasını sa÷layacaktır.
KAYNAKLAR:
Bada, J. L, 1972, The dating of fossil bones using the racemization of ısoleucine, ibid.,
Vol.15, p. 223-231.
Dalrymple, G. B., 1991, The Age of the Earth. 474, Stanfort University,USA.
Faure, G., 1977, Principle of Isotope Geology, 464, John Willey & Sons inc.
Göksu, H.Yeter, Özer, A. M. VE Çetin, O., 1990, Mollusk Kavkılarının ESR yöntemi ile
tarihlendirilmesi 95-98. Ed. E. Meriç, østanbul Bo÷azı Güneyi ve Haliç’in Geç
Kuvaterner (Holosen) dip tortulları.114s.
Julia, R., 2001, Dating Techniques, Europaleos, 2-11 February, Barcelona, øspanya
Ketin, ø., 1993, Genel Jeoloji, øTÜ Vakfı yayınları, 563s
Montanari, A., Odin, G. S ve Coccioni,R., 1997, Miocene stratigraphy an integrated approch.
694, Elsevier.
ùengör,A.M.C., 2000, Jeolojik Takvim, Cogito,22-ek, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.
23