Bir Türk- Alman Bilimsel İşbir

Kültürel Çeviri - Çokdilli Göç Aratırmalarında
Perspektif Geniletme ve İritasyon: Bir TürkAlman Bilimsel İbirlii Örnei
Pınar TUZCU ve Sina MOTZEK
Bu çalışma Türk-Alman bilimsel işbirliğinin bir ürünüdür. Bu makalede Almanya’da doktora öğrenimi gören Almanyalı ve Türkiyeli iki
genç kadın sosyolog olarak yürütmüş olduğumuz yakın işbirliğinin,
üzerinde çalışmakta olduğumuz doktora tezlerimize yapmış olduğu
katkıyı ele alacağız.
344
Birimiz (Sina Motzek) Almanya’da yaşayan ve ‘depresif’ şikayetleri olan Türkiye kökenli birinci ve ikinci kuşak kadınlarla; diğerimiz
ise (Pınar Tuzcu) yine Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin, üniversite öğrencisi, üçüncü kuşak gençleri üzerine doktora tezlerimizi yazmaktayız. Yaptığımız doktora çalışmaları, bağlı oldukları
disiplinler bağlamında özgünlüklerini korumaktadır. Bu özgünlüğü
kuşaksal özgünlük (ikinci ve üçüncü kuşak) ve temasal özgünlük (sağlık ve eğitim) olarak sıralayabiliriz. Fakat çalışmalarımız özellikle göç,
çok dillilik, çeviri gibi noktalarda kesişmekte ve bu alanlarda kullanılan benzer kavramlara ve bağlamlara yoğunlaşmaktadır. Bunun yanı
sıra çalışmalarımızı ortaklaştıran ve dolayısıyla kurmuş olduğumuz
bilimsel işbirliğine ilham veren en önemli nokta ise yürüttüğümüz
niteliksel araştırmaları kendi anadilimiz olmadığı halde bir başka dilde yapıyor olmamızdır. Açmak gerekirse, anadili Almanca olan Sina
Motzek alan araştırmasını Türkçe yaparken, anadili Türkçe olan Pınar
Tuzcu alan araştırmasında Almanca ampirik veri ile çalışmaktadır.
Sosyolojik alanda yaptığımız niteliksel araştırmalarımızda karşılaştığımız en çetin ve en verimli alan ampirik verilerimizin Türkçeden
Almancaya, Almancadan Türkçeye; Almanca ve Türkçeden ise İngilizceye çevirildiği süreçlerde oluşmuştur. Alan araştırmalarımızda katılımcılarımızın Almanca ve Türkçe olarak yaptıkları ifadelerin özgünlüklerini kaybetmesi ve/veya en azından ‘çeviride kaybolan’ (lost in
translation) olarak bilinen olgunun etkilerinin en aza indirgenmesi,
işbirliğimizin en önemli amaçlarından biridir (Bhabha, 2004). Bu bağlamda araştırmacı olarak yapmış olduğumuz çevirilerin birebir değil;
ancak araştırmalarımızın içinden çıktığı kültürlerin farklılıklarının ve
benzerliklerinin göz önüne alınarak yapılmasının, ‘çeviride kaybolan’
ifade ve anlamların kazanılmasına büyük katkıda bulunduğunun farkına vardık. Dahası bu yöntem ile en azından çeviride kaybolan ifadelerin ve manaların yittiğinin altı çizilerek okuyucuyu uyarmanın, özellikle niteliksel olarak yürütülen çok dilli araştırmalarda, araştırmanın
aktarımdaki sınırlılığını göstermek açısından önemli bir işlev gördüğünü saptadık. Amaç ise bu sınırlılığın verimli bir bulguya dönüştürülerek söz konusu araştırmaya entegre edilmesi oldu. İşte tam bu nok-
345
tada, kültürel bağlamın çeviriye aktarılmasının, yani kültürel çevirinin,
araştırmacı olarak bizlerin perspektifini genişleterek araştırmayı zenginleştirdiğini, derinleştirdiğini gözlemledik. Bu zenginlik katılımcıların belli başlı ifadelerinin doğrudan monolitik bir biçimde bir dilden
başka bir dile aktarımından değil; fakat bu ifadelerin o dilin kültürel
bağlamı gözetilerek ele alınması ile ortaya çıkmaktadır. Biz bu sürece
‘sözün gelişi’ adını veriyoruz. Bu noktada ‘sözün gelişi’ süreci kültürel
çevirinin koşullarını hazırlayan ifadelerin ortaya çıkış anını ve bu ifadelerin hem katılımcı hem de araştırmacı üzerindeki etkisinin
kristarilize edilmesini anlatmaktadır.
Öte yandan kültürel çeviri, araştırmacıyı ‘evrensel gerçeklik’leri
açıklama ve araştırmasını gelir-geçer bir son söz olarak tasarlama yükümlülüğünden de kurtarmaktadır. Böylece kültürel çeviri yürütülen
niteliksel araştırmanın bir son söz olarak değil ancak alana ve çalışmanın
ilişkilendiği literatüre bağlamsal bir giriş olarak algılanmasını sağlamaktadır. Başka bir değişle, bir yorumlama methodu olarak kültürel
çeviri, sürekli oluşum, değişim, dönüşüm içindeki ‘kültürel’ yapının
basmakalıp, iki-terimli ‘ya/ya da’ bağlamından sıyrılmasını sağlamaktadır. Ayrıca araştırmanın içinden çıktığı ‘şartların’ niteliksel özelliklerini yansıtan üçüncü bir alan (third space) yaratmakta; yeni kavramsal
ve kuramsal ihtiyaçların altını çizmekte ve bu kavram ve kuramlarının
yaratılmasına da zemin hazırlamaktadır (Bhabha, 1990). Bu bağlamda,
kültürel çeviri, araştırmanın konumlandığı sosyo-kültürel konjöktürü
çok yönlü yansıtmayı ve araştırmanın her aşamasında araştırmacıya
kaleydoskopik bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır. Bütün
bunların yanısıra araştırmanın çokdilli katılımcılarının günlük hayatlarının bir parçası olan kültürel ve dilsel çeviri faaliyetlerinin araştırmaya aktarımı çabası araştırmanın tek dilli bir ortamda yaratıldığı
yanılgısını da bozmaktadır.
Sorumluluk
Kültürel çeviri, bilgi üretim sürecinde araştırmacı-araştırılan arasında
oluşan hiyerarşik konumlanmada dengeleyici bir yöntem olarak da
kullanılabilir. Özellikle göç çalışmalarında yürütülen niteliksel çalış-
346
malarda oluşturulan kültürötesi ve ulusötesi bağlam, araştırmacının
anlama gücünün sınırlılığını görünür kılmaktadır. Bu durum, araştırmacının bu hiyerarşik yapılanmada eserinde ‘son sözü’ söyleyen kişi
olarak (author) sahip olduğu gücü sınırlandırmak için verimli bir zemin yaratmaktadır (bkz. Şkl.)
Aşağıda, alan araştırmalarımızdan verdiğimiz kesitlerle yukarıda
bahsettiğimiz noktaları örnekleyeceğiz. İlk kesit Sina Motzek’in
depresif şikayetleri olan, Almanya’da birinci kuşak Türkiyeli bir kadın
katılımcılıyla yapmış olduğu röportajdan alınmıştır.
Emine: He yani ... Çocuklarım nerede ben orada. Eğer şimdi Orhan ...
burada kalırsa. Kızım orada oğlum burada- bu benim için çok
zor... Ama oğlum Türkiye'ye giderse ama Orhan zannetmiyorum gitsin... O burada... eh doğdu büyüdü eh...
Sina:
Evet
Emine: Türkçesi o da sizin gibi, aynı
Sina:
Hıhı
Emine: Türkçesi çok az. Az dediğim gene konuşuyor ama yani Almancaya daha çok hani yönelik
Sina:
Hı
Yukarıdaki örnekte katılımcı Emine kendi oğlu Orhan’dan bahsetmektedir. İlginçtir ki Orhan’ın kültürel pozisyonunu açıklamak için
347
Emine, röportajı gerçekleştiren Sina’nın Türkçesine atıfta bulunmaktadır. Dahası Orhan’ın Türkçesini ‚az’ olarak niteleyen Emine, Sina’ya
‚Türkçesi aynı sizin gibi’ diyerek araştırmacının dil ‘yetersizliğine’
vurgu yapmaktadır. Ancak Emine bu durumu oğlu Orhan’ın kültürel
pozisyonunu açıklamak maksadıyla dillendirmiştir. Dahası ‘az Türkçe’
betimlemesinden yola çıkarak Emine, oğlu Orhan ile bir Alman olarak
konumlandırdığı Sina’yı aynı (ya da benzer bir ) kültürel bağlama
yerleştirmektedir.
Aşağıdaki örnek ise Pınar Tuzcu’nun Almanya’da doğup büyümüş, üniversite öğrencisi olan, Türkiyeli göçmenlerin üçüncü kuşak
gençleri ile gerçekleştirdiği odak grup görüşmesinden alınan bir kesittir.
Jale:
Funda:
Pınar:
Funda:
Bence kimse onu ciddiye almaz1
Ama...yani...eğer şeyle karşılaştırırsan...mesela...
Tekrar Türkçe konuşabilir miyiz lütfen ?
Özür dilerim. Bir cümle daha söyleyeyim Almanca. (Gülüşmeler)
Eğer şimdi.. yani onun bu yaptığı Almanya’da daha büyük etki yaratıyor...çünkü...buradakiler görece biraz daha tutucu
Bu kesitte ise, toplantıdaki katılımcıların tartışmayı uzun bir süre
boyunca Almanca olarak sürdürmesinin ardından toplantının başladığı dile, yani Türkçeye, dönmeyi öneren moderatör Pınar beklenmedik
bir tepkiyle karşılaşmaktadır. „Tschuldigung. Noch ein Satz“ (Pardon,
bir cümle daha) diyerek Türkçe konuşmayı erteleyen katılımcı araştırmacının ‘anlama’ talebini reddetmiştir. Bunun yanısıra katılımcının
bu tavrı (reddediş) bir yandan araştırmacının Almanca ‘anlama gücünün’ sınırlılığını, diğer yandan ise kendisinin Türkçe ‘ifade gücünün’
sınırlılığını vurgulamaktadır. Bu şartlarda oluşan ‘sözün gelişi’ süreci,
ifadenin ortaya çıktığı an (katılımcının “Tschuldigung. Noch ein Satz”
cümlesi) ile bu ifadenin etkisi, yani hem araştırmacının hem de katılımcının kültürel pozisyonunu sabitlemesi, olarak açıklanabilir .
1
Bu alıntıdaki italik cümleler katılımcıların Almanca konuştuğunu ifade etmektedir.
348
Her iki örnekte de katılımcılar araştırmacıların ‚dil yetersizliği’
olgusunu öne çıkaracak ifadelerde bulunmuşlardır. Yapmış olduğumuz işbirliği süresince bu durumun bizler açısından anlık olarak ‘şaşırtıcı’, ‘özgüveni sarsıcı’, ‘odak bozucu’ yanı olduğunu tespit ettik.
Ancak bu bozucu durumun katılımcıların kendi (ve dolayısıyla da
araştırmacının) kültürel posizyonunu betimlemek açısından oldukça
önemli bir rol oynadığını dolayısıyla perspektifimizi genişleterek araştırmayı zenginleştirdiğini gözlemledik.
Sonuç
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi yapılan görüşmeleri birebir
çevirmek yerine katılımcıların ifadelerinin kültürel çevirisine yer verdik. Bu bağlamda, kültürel çevirinin ‘çeviride kaybolma’ olasılığını
azaltıcı; okuyucuyu, araştırmanın içinde oluşan durum ve şartlar karşısında uyararak, araştırma bulgularının, araştırmanın bağlamında
değerlendirilmesine olanak sağladığının altını çizmiş olduk. Özellikle
Türk-Alman bağlamında artan çok dilli çalışmaların bu yaklaşımla ele
alınması, kültürler arası etkileşimin en erken evresi olan ‘birbirini anlama/ma’ sürecinde, çeviriyi üçüncü bir alana kaydırmaktadır. Bu
üçüncü alan, iletişimin ‘dilde’ önceden var olan, kalıplaşmış kavram ve
kelimelerle sağlanmasının yetersiz olabileceğinin farkına varılmasına;
dahası dikkatleri dilin dinamik ve değişken yapısına çekerek, yeni
kavram ya da kelimelerin yaratılmasına olanak sağlamaktadır. TürkAlman bağlamında çalışan iki göç araştırmacısı olarak bu yaklaşımın
kendi çalışmalarımızda hem katılımcılarımızla hem de birbirimizle
kurduğumuz iletişimi ve etkileşimi verimleştirici yanına şahit olduk.
Yürüttüğümüz bilimsel işbirliğinin ise bu makalede sunmuş olduğumuz yaklaşımı geliştirmemizde çok önemli bir rol oynadığının bir kez
daha altını çizmek isteriz.
349
Kaynakça
AMELINA, A., FAIST, T., GLICK-SCHILLER, N., NERGIZ, D. D. (2012),
Methodological Predicaments of Cross-Border Studies/ Amelina, A.,
Faist, T., Glick-Schiller, N. and Nergiz, D. D. (Eds.) In Beyond
Methodological Nationalism: Research Methodologies for Cross-Border
Studies. Routledge, London, 1-23
BHABHA, H. (1990), The Third Space/ Rutherford, J. (Eds.) In Identity,
Community, Culture, Difference. Lawrence & Wishart, London, 207–221
BHABHA, H. (2004), The Location of Culture. Routledge, London.
BUDEN, B. (2006), Cultural Translation: Why it is important and where to start
with it http://eipcp.net/transversal/0606/buden/en http://eipcp.net
/transversal/0606/buden/de
CUTTER, M. J. (2005), Conclusion: Lost and Found in Translation/ Cutter, M.
(Eds.) In Lost and Found in Translation. University of North Carolina
Press
ENZENHOFER, E. and RESCH, K. (2011), Übersetzungsprozesse und deren
Qualitätssicherung in der qualitativen Sozialforschung. Forum
Qualitative Sozialforschung, 12 (2), http://www.qualitative-research.
net/index.php/fqs/article/view/1652/3176
GUTIÉRREZ-RODRÍGUEZ, E. (2010), Decolonizing Migration Studies: On
Transcultural Translation/ In Migration, Domestic Work and Affect: A
Decolonial Approach on Value and the Feminization of Labor. Routledge,
New York, London, 17-37
KING, A. (2008), In Vivo Coding/ Given, L. M. (Eds.) The SAGE Encyclopedia of
Qualitative Research Methods, SAGE Publications, http://knowledge
.sagepub.com/view/research/n240.xml
PALENGA-MÖLLENBECK, E. (2009), Die unsichtbaren ÜbersetzerInnen in
der transnationalen Forschung: Übersetzung als Methode/ Lutz, H.
(Eds.) In Gender Mobil? - Geschlecht und Migration in transnationalen
Räumen. Westfälisches Dampfboot, Münster, 158-173
TUIDER, E. (2011), ‘Sitting at a Crossroads’ methodisch einholen.
Intersektionalität in der Perspektive der Biografieforschung/ Hess, S.,
Langreiter, N., Timm. E. (Eds.) In Intersektionalitaet Revisited:
Empirische, Theoretische und Methodische Erkundungen. Transcript,
Bielefeld, 221-249
TUIDER, E. (2009), Transnationales Erzählen. Zum Umgang mit Übersetzungen in der Biographieforschung./ Lutz, H. (Eds.) In Gender Mobil? Geschlecht und Migration in transnationalen Räumen. Westfälisches
Dampfboot, Münster, 174-192
350
BÖLÜM III
TÜRK-ALMAN BİLİMSEL İŞBİRLİĞİNDE
GÜNCEL MODELLER, PROGRAMLAR
VE UYGULAMALAR
351
Kısım 1
Öretim ve Aratırmanın Uuslararasılaması
353