Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı KORE SORUNU VE UZAK DOĞU’DA İSTİKRAR ARAYIŞI: ALTILI GÖRÜŞMELER Ahmet YAVAŞ* Giriş 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde; Kore’nin Asya’da bir güç mücadelesi alanı olarak dünya sahnesine çıkışı, Japonya’nın burayı bir güç merkezi olarak belirlemiş olmasıyla ilişkilidir. Asya kaynaklarına ulaşmak için bölgeye bir giriş ve köprübaşı niteliği taşıyan Kore Yarımadası, Japonya tarafından elde edilmesi gereken ilk bölge olarak görülmüştür. Japonya’nın 19. yüzyılın sonunda büyük devletlerin kontrolündeki Çin topraklarında genişlemeyi düşünmesi Rusya ile karşı karşıya gelmesine sebep olmuştur. Duruma bağlı olarak Japonya’nın, Avrupa’daki Rus etkisini azaltacak olan mücadelede İngiltere’nin desteğini alması ile Kore, Japonya topraklarına dahil edilmiştir. 1904-1905 Rus-Japon Savaşı olarak tarihe geçen muharebe aslında bu topraklarda çıkarı olan Almanya, Fransa, İngiltere’nin de sahnede olduğu bir “Uzak Doğu hâkimiyet mücadelesi” olarak nitelendirilebilinir. Bu mücadele neticesinde Japonya, elde ettiği topraklarla yeni bir güç merkezi olarak ortaya çıkmış; Rusya’nın Uzak Doğu’daki ilerlemesi durdurulmuştur. Oluşan bütün bu gelişmelerle birlikte Uzak Doğu, büyük devletlerin rekabetine sahne olan ve çıkar çatışmalarının yaşandığı bir bölge haline gelmiştir.1 Kore’nin 2. Dünya Savaşı sonuna kadar Japonya egemenliği altında kaldığı görülmektedir. 2. Dünya Savaşı sonunda ABD ve Rusya, 1905 yılından beri Japonya’nın işgalinde bulunan Kore’yi kurtarmışlar; fakat Almanya’yı olduğu gibi Kore’yi de ikiye bölmüşlerdir. 38. paralelin kuzeyinde kalan Kore, Rus nüfuzuStratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı, [email protected]. * 1 Uçarol, R. (2000, s.287). Siyasi Tarih. İstanbul, Filiz Kitabevi. 197 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları na; güneyinde kalan Kore ise ABD nüfuzuna bırakılmıştır.2 ABD, 2. Dünya Savaşı sona ererken Japonya’ya attığı atom bombaları ile büyük bir güç gösterisi yapmıştır. Bu hamle, bir taraftan Sovyetler Birliği’ne verilmek istenen bir gözdağı niteliğindeyken diğer taraftan da uzun zaman sürecek ve nükleer silahlanmaya kadar varacak olan Soğuk Savaş’ın da bir başlangıcı olarak değerlendirilebilinir. Neticede Rusya ve Çin tarafından cesaretlendirilen Kuzey Kore, 25 Haziran 1950’de Güney Kore topraklarına girmiş ve 2. Dünya Savaşı sonrasında bir daha sıcak savaşın yaşanılmayacağının düşünüldüğü Yeni Dünya Düzeni, NATO’nun da olaya müdahil olmasıyla birlikte diğer devletleri de içine alan bir savaşa sahne olmuştur. 2.Dünya Savaşı sonrasında ikiye ayrılan Kore’yi tekrar birleştirmek için çıkan bu savaş sonunda bir kez daha başa dönülmüş ve “Birleşik Kore” düşüncesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. BM, Kuzey Kore ve Çin kuvvetleri arasında yapılan ateşkes anlaşması neticesinde Kore, 4 km. genişliğinde ve 249 km. uzunluğunda olan askersizleştirilmiş bölge ile önceden olduğu gibi ikiye ayrılmıştır.3 Bundan sonra ise, iki ülke arasında yapılan birleşme görüşmeleri, başta politik görüş olmak üzere aradaki ayrımı derinleştirmekten başka bir sonuç getirmemiş, Kore sorunu Soğuk Savaş Dönemi’ndeki kutuplaşmanın Uzak Doğu’daki en çarpıcı örneği olarak ortaya çıkmıştır. Kore Savaşı ile patlak veren Çin, Rusya, Japonya ve ABD’nin Asya’da güç mücadelesi yaşamaya başlaması şeklinde devam eden bu sorun, Kore Yarımadası’nda nükleer silahlanmaya varacak bir boyuta ulaşmıştır. Bugün, “Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması ile Güney ve Kuzey Kore’nin birleşmesi hangi şartlar altında mümkün olabilir?” sorularına verilecek cevaplar, sorunun 2 Çakmak, H. (2003, s. 121). Avrupa Güvenliği. Ankara, Akçağ Yayınları. 3 Korean Overseas Information Service. (1990, s. 310). A Handbook of Korea. Seul, Samhwa Printing Company 198 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı daha iyi anlaşılmasında etkili olacaktır. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ayrı iki devlet olan Kuzey ve Güney Kore arasındaki ayrılık, Soğuk Savaş Dönemi’nde iyice derinleşmiştir. Buna rağmen Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile oluşan yeni ortamın, soruna farklı bir bakış açısı getirmesi mümkündür. Bu makalede Çin, Rusya, Japonya ve ABD’nin Kore Sorunu’na bakış açıları ve soruna çözüm arayışları ele alınacaktır. Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip ve dış dünyaya kapalı bir devlet olmasından kaynaklanan problem, Uzak Doğu’da istikrarsızlık kaynağı olarak görülmekte ve uluslararası güvenlik için bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Altılı Görüşmeler’in hedefi olarak değerlendirilen ülkelerin soruna bakış açıları, Kuzey Kore’nin nükleer silahların azaltılmasıyla ilgili olan uluslararası anlaşmalara uyumunun sağlanması ve Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması konularına odaklanılarak incelemelerde bulunulacaktır. Kore Yarımadasında Nükleer Silahlanma Kore Yarımadası’nda nükleer silahlanışın başlangıcını 2. Dünya Savaşı’nın sonuna dayandırmak yanlış olmayacaktır. ABD’nin savaş sonunda dünyaya meydan okurcasına Japonya’da atom bombası kullanması, Kore’nin kendi varlığını sürdürmek ve bölgede rekabete dâhil olmak için nükleer silahlara ihtiyacı olduğunu fark etmesine sebebiyet vermiştir. Kore Savaşı’ndan sonra Rus nüfuzu altında kalan Kuzey Kore; Güneyde bulunan ABD varlığına karşı en güçlü mücadele aracının nükleer silahlar olacağına kanaat getirmiştir. Bununla birlikte yarımadada 1950-53 yılları arasında ABD ile girişilen savaş sonrasında açığa çıkmış resmi belgelerde, Amerikalı yöneticilerin zaman zaman Kuzey Kore’ye karşı nükleer silah kullanmayı ciddi bir şekilde düşünmüş olduklarının da anlaşılması, Kim Il- 199 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları sung’un söz konusu silahlara sahip olma isteğini arttırmıştır.4 Yarımadadaki mevcut ABD varlığı, Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip olmasında ve bunu dünyaya ulusal bir güvenlik meselesi olarak duyurmasında birinci neden olarak gösterilmektedir. Kore Savaşı sonunda Japonlardan kalma bir sanayi altyapısına sahip olan Kuzey Kore, Rusya’nın da teknolojik desteği ile enerji alanı başta olmak üzere nükleer silahlanma faaliyetlerine başlamıştır. Kore Savaşı sonrasında, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye nazaran ekonomik üstünlüğünün olduğu görülmektedir. 1962 yılı ise, hem ekonomik yönden hem de nükleer faaliyetler açısından bir dönüm noktası olmuştur. Güney Kore’nin batı desteği ile ağır sanayi alanında yaptığı atılım, ekonomik dengelerde değişimi başlatmıştır.5 İkinci bir etki de 1962 Küba Bunalımı’nda ABD ve Sovyetler Birliği arasında yapılan pazarlık neticesinde, Sovyetlerin Küba’daki füzelerini çekmiş olmasıdır. Nitekim bu durum Kuzey Koreli liderler tarafından Sovyetler Birliği’nin ABD’ye boyun eğmesi olarak değerlendirilmiştir.6 Küba Bunalımı’nın ortaya çıkardığı büyük tehlike ve bunun sonucunda ABD ile Sovyetler Birliği’nin politik ve askeri alanda dengeye ulaşmış olduklarını anlamaları olası bir çatışmayı önlediği gibi, bloklar arası ilişkilerde de bir yumuşamanın (Detant Dönemi) başlangıcı olmuştur.7 Küba bunalımı neticesinde dünyada nükleer silahlanma açısından bir denge oluşturularak bu tür silahların azaltılmasına yönelik anlaşma zemini yaratılırken; 4 Kibaroğlu, M. (2004, s. 4). Kuzey Kore’nin Nükleer Silah Programı: Sebepler & Sonuçlar. Uluslararası İlişkiler Dergisi, (1), ss. 1-22. 5 Brown University Simulation of the United Nations. (2009, s. 3). Six PartyTalks. http://www.busun.net/archive/Background_Guides/SIX_2009.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 6 O’neil, A. (2007, s.58). Nuclear Proliferation in Northeast Asia: The Quest for Security. New York, Palgrave Macmillan. 7 Uçarol, a.g.e., s. 708. 200 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı Kuzey Kore’nin bunun aksi bir yolda ilerlemeye başladığı görülmüştür. Buna bağlı olarak Kuzey Kore, 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği ve Çin’den aldığı destekle nükleer teknolojisini geliştirmeye ve tesisler kurmaya başlamıştır. 1965’te Yongbyon’da Ruslar tarafından bir araştırma reaktörü kurulmuş, 1970 ve 80’lerde ise nükleer tesislerin inşası devam etmiştir.8 Bu dönem içinde gerçekleştirilen faaliyetlerin bilimsel araştırma amaçlı olduğu ileri sürülmüştür. Kuzey Kore, Ruslar tarafından inşa edilen IRT-2M araştırma reaktörü gücünün 8 MW’a çıkartılması ve yakıtın % 80 oranında zenginleştirilmesi gibi gelişmeler kaydetmiştir. 1980’lere gelindiğinde Kuzey Kore, kendi tesisini kurma ve nükleer yakıt geliştirme konusunda yeterli teknolojik seviyeye ulaşmış ve nükleer silah geliştirmek için kullanılabilecek uranyum zenginleştirme, plütonyumun ayrıştırılması gibi işlemleri yerine getirecek olan tesis kurma çalışmalarında başarılı olmuştur. 1984 yılında ise Kuzey Kore’nin Yongbyon’da, 50 MW ve Taechon’da 200 MW gücünde reaktörler inşa etmesi gündeme gelmiştir.9 Bu sırada Kuzey ve Güney Kore arasında bir ayrılık daha meydana çıkmıştır. Güney Kore, nükleer teknolojiyi tamamen sivil amaçlarla kullandığını belirtirken, Kuzey Kore nükleer teknolojisini silah üretimine yönelik kullanmaya devam etmiştir.10 8 Koçak, K. A., (2010). Soğuk Savaş Sonrasında Japon Dış Politşkasında Yaşanan Değşişmi Anlamaya Yönelik Bir Analiz. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. acikarsiv.ankara.edu.tr/ browse/5744/konur_alp_kocak_tez.pdf (Erişim tarihi: 09 Mayıs 2011). 9 Bu reaktörlerin inşasına başlanmıştır; ancak 1994 yılında ABD ile imzalanan Çerçeve Anlaşması neticesinde tamamlanmasına 1 yıl kala çalışmalar durdurulmuştur. Bugün Yongbyon ve Taechon’da nükleer tesisler mevcuttur; ancak bu reaktörlerin çalıştırılmadığı belirtilmektedir. http://www.fas.org/irp/ congress/2004hr/012104hecker.pdf (Erişim tarihi; 15 Mayıs 2011). 10 Brown University Simulation of the United Nations. (2009, s. 4). Six PartyTalks. http://www.busun.net/archive/Background_Guides/SIX_2009.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 201 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları 1985 yılında ABD resmi kaynakları, Pyongyang’ın 100 km. kuzeyindeki Yongbyon kasabasında gizli bir nükleer reaktör olduğuna dair istihbarat olduğunu duyurmuştur. Bunun üzerine oluşan uluslararası baskı neticesinde Kuzey Kore, 1985 yılında “Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması”na dâhil olmuştur.11 Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerinde önemli bir dönüm noktası, en büyük destekçisi olan Sovyetler Birliği’nin dağılması olmuştur. Eş zamanlı olarak Çin’in ekonomik açıdan batıya açılması ise Kuzey Kore’nin kendisini daha da yalnız hissetmesine sebep olmuştur. Bütün bu gelişmeler Kore Savaşı’ndan bu yana süregelen olaylarla birleştiğinde nükleer silahlanma ve dışa kapalı bir sistemi benimsemek, Kuzey Kore için tek seçenek olarak değerlendirilmiştir. Yaşanan gelişmeler ışığında 1990’ların ilk yılları, Kore Yarımadası’nda bir nükleer sorunun habercisi olan krizleri beraberinde getirmiştir. Bu döneme farklı bir açıdan bakıldığında göze çarpan husus, Kuzey ve Güney Kore arasındaki yakınlaşmadır. Kuzey Kore 1991 yılında Güney Kore ile eş zamanlı olarak BM’ye kabul edilmiş ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin de etkisiyle yarımadada tansiyonun düşmesi beklenmiştir. Aynı zamanda bu yılda Kuzey ve Güney Kore; nükleer silahların test edilmesini, üretilmesini, temin edilmesini, depolanmasını, bulundurulmasını, kullanılmasını yasaklayan ve uranyum zenginleştirme ile plütonyum ayrıştırma tesislerinin işletilmesini sınırlandıran bir anlaşma imzalamıştır.12 Ancak oluşan bu iyimser ortam, UAEA’nın, Kuzey Kore’nin anlaşma hükümlerine uymayan nükleer faaliyetlerde bulunduğunu 11 Wit, J. S., Poneman, D. B. ve Galuuci, R. L. (2004, s. 54). Going Critical. Washington: Brooking Institution. 12 Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılmasına yönelik bir ortak bildiri niteliği taşıyan bu anlaşma, 20 Ocak 1992 tarihinde imzalanmış ve 16 Şubat 1992’de yürürlüğe girmiştir. http://www.nti.org/db/china/engdocs/snkdenuc.htm (Erişim tarihi: 10 Haziran 2011). 202 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı ileri sürmesiyle bozulmuştur. Kuzey Kore bu iddiaları reddetmişve UAEA’nın şüpheli olarak belirttiği tesislere girmesine izin vermeyeceğini belirterek 1993 yılında “Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması”’ndan çekilme niyetinde olduğunu bildirmiştir. Böylece Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki yakınlaşma da sona ermiş ve yarımadada Kuzey Kore-ABD cepheleşmesi daha da belirginleşmiştir. 1994 yılında ABD ile Kuzey Kore BM çatısı altında görüşmelerde bulunarak Cenova’da bir Çerçeve Anlaşması imzalamıştır.13 Bu anlaşmaya göre; iki taraf da Kuzey Kore’nin nükleer tesislerinin yenilenmesinde iş birliği yapacak, politik ve ekonomik ilişkilerin normalleştirilmesi için adım atacak, Kore Yarımadası’nın barış ve güvenliği için birlikte çalışacak, uluslararası nükleer silahların azaltılması ve rejiminin güçlendirilmesi için ortak hareket edecektir.14 Böylece süreç ABD ile Kuzey Kore arasında, Kore Yarımadası’nda güvenliğin sağlanması ve nükleer silahlanmanın olmaması için iki taraflı bir diyaloga dönüşmüştür. Bu arada Kuzey Kore, füze programını geliştirme çalışmalarına devam etmiştir. Bu kapsamda Kuzey Kore, 31 Ağustos 1998 tarihinde menzili 1380 kilometreyi bulan iki aşamalı Taep’o-dong 1 Füzesi’ni başarı ile denemiştir.15 Böylece Kuzey Kore, artık Güney Kore’de konuşlu ABD birliği üsleriyle beraber Japonya’yı vurma imkân ve kabiliyetine sahip olduğunu dünyaya duyurmuştur. Kuzey Kore’nin füze teknolojisinde kaydettiği bu ilerleme, nükleer silahlanması için de önemli bir potansiyel teşkil etmektedir. Çerçeve Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana, bir yandan 13 Anlaşmanın tam metni için http://www.kedo.org/pdfs/AgreedFramework.pdf adresine bakınız. (Erişim Tarihi; 12 Haziran 2011) 14 Tang, R. (2000, s. 332). The North Korean Nuclear Proliferation Crisis. Words Over War: Mediation and Arbitration to Prevent Deadly Conflict (Ed:Greenburg, M.C.). New York:Rowman & Littlefield Publishers, Inc. 15 Kibaroğlu, a.g.m., s. 12. 203 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları görüşmelere devam edilmesi diğer taraftan da Kuzey Kore’nin UAEA’nın denetlemelerinde zorluk çıkararak füze geliştirme ile nükleer teknoloji çalışmalarını devam ettirmesi ABD’nin tavrını değiştirmesine sebep olmuştur. 1999 yılında uydu görüntüleri ve diğer istihbarat kaynaklarından elde edilen bilgilere göre ABD, Kuzey Kore’nin gizli yer altı tesislerinde nükleer silah üretme faaliyetleri yürüttüğünü iddia ederek UAEA’nin denetlemelerine izin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kuzey Kore’nin bu iddiaları reddetmesi ve tesislere UAEA yetkililerinin girmesine izin vermemesi krizin tırmanmasına yol açmıştır. Bu gelişmelerle 2002 yılında Bush yönetimi tarafından Kuzey Kore’nin “Şer Ekseni” içinde tanımlaması ilişkilerin kopma noktasına gelmesine sebep olmuştur. Bu zamana kadar nükleer silahlara sahip olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını belirten Kuzey Kore, ABD’nin Irak’ı işgal etmesindeki problemin; Irak’ta kitle imha silahlarının bulunmasının olmadığı, aksine bu tür silahların bulunamayışının soruna yol açtığı şeklinde bir çıkarıma varmıştır.16 Bu gelişmeler neticesinde Kuzey Kore, kendisinin elinde nükleer silah bulunmamasına rağmen böyle bir suçla itham edilmesini öne sürerek 2003 yılının Ocak ayında, “Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması”ndan çekilmiştir. Bu tarihten sonra yaptığı nükleer silah ve füze denemeleri ile uluslararası toplumun tepkisini çekmiştir. Kore Sorununa Uluslararası Bakış ve Altılı Görüşmeler Kore Yarımadası’nda nükleer silahlanma ile sonuçlanan gelişmeler dünya çapında dikkat çeken yeni bir sorunun başlangıcı olmuştur. 2001 yılında ABD’de düzenlenen 11 Eylül saldırıları ile küresel terörün yıkıcı etkisi görülmüş ve terör örgütlerinin nükleer 16 Ford, G. ve Kwon, S. (2008, s. 154). North Korea on the Brink Struggle for Survival. London, Pluto Pres. 204 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı silahlara sahip olma ihtimali üzerinde durulmaya başlanılmıştır. Bu kapsamda dünyada nükleer silahların azaltılması adına çaba sarfedilirken; Kuzey Kore’nin bu vaziyetin aksi yönünde birtakım çalışmalarla ortaya çıkması, başta ABD olmak üzere Asya’da hâkim olma mücadelesi veren Rusya, Çin gibi devletlerin yanı sıra (Kuzey Kore ile arasında tarihi bir düşmanlık olan) Japonya’nın da durumu, hem ulusal hem de uluslararası güvenlik sorunu olarak algılamasına sebep olmuştur. Bununla birlikte bu sorunun askeri araçlarla çözüme ulaştırılma çabasının büyük tehlike doğuracağı açıktır. Karaca’ya göre, Kuzey Kore ile ABD arasındaki nükleer krizin yalnızca bu iki ülkeyi değil, o bölgede bulunan Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Kore, Japonya ve Rusya olmak üzere bütün Uzakdoğu Asya’yı ilgilendireceği; hatta bu krizin ilerlemesi sonucunda sorunun Hindistan ve Pakistan’ı da içine alabileceği düşünülmelidir. Duruma yönelik çok taraflı görüşmelere dayanan bir diplomatik girişim, sorunun çözümü açısından en uygun seçenek olarak ortaya çıkmaktadır.17 Bu sebeple, 2003 yılında Kuzey Kore’nin, “ Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT)”ndan çekildiğini açıklamasının ardından başlayan süreçte, ABD’nin Kuzey Kore ile yürüttüğü ikili görüşmeler başarısız olmuştur. Bunun peşi sıra ise ABD’nin çağrısı ile Çin, Rusya, Japonya, Güney Kore ve Kuzey Kore arasında Altılı Görüşmeler başlamıştır. Kore Sorunu ve Çin Kuzey Kore’nin nükleer silahlanması bugün Doğu Asya’nın en önemli sorunlarından biridir. Bu sorun, Çin’in hem Doğu Asya politikası hem de uluslararası sorunlara müdahale ederek problemleri çözümünde söz sahibi olabilmesi açısından önem arz etmektedir. Çin, geleneksel olarak Kore Yarımadası’nı doğrudan çıkarlarına 17 Karaca, K. (2004, s.157). Çin Halk Cumhuriyeti – Amerika Birleşik Devletleri Ekseninde Kuzey Kore Nükleer Krizine Bakış. Jeopolitik (11), ss. 151-160. 205 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları tesir eden bir komşu bölge olarak görmüştür. Bu nedenle bölgede meydana gelen her türlü mücadeleye kendi çıkarları doğrultusunda yön verebilmek amacındadır. Kuzey Kore ile olan mevcut tarihi, kültürel bağları ve ideolojik yakınlığı bu ülke ile önemli ilişkiler oluşturmasını sağlamıştır. Çin, Kuzey Kore ile Soğuk Savaş Dönemi’nde önemli ekonomik ve askeri bağlar meydana getirmiştir. 1961 “Çin- Kuzey Kore Dostluk ve Karşılıklı İş Birliği Anlaşması”, Kuzey Kore’yi Çin’in tek askeri müttefiki yapmıştır.18 Yeni Çin’in ilk yaşadığı savaş olan Kore Savaşı, Çin’in çok taraflı güvenlik operasyonları ve organizasyonlarına şüpheyle yaklaşmasına sebep olmuştur. Bu nedenle Çin, Kuzey Kore’ye her alanda destek olma politikası gütmüştür. Öte yandan Kuzey Kore, Çin Halk Cumhuriyeti ile nükleer alanda iş birliğine girişmiş ve bu ülkeye uzmanlar, teknisyenler ve bilim adamları göndermiştir.19 Bu sayede Kuzey Kore birçok alanda Çin’den üretim ve teknoloji transferi sağlayarak nükleer sahada gelişim göstermesine katkıda bulunacak yardımlar almıştır. Bu durum, Çin’in 1990’lı yıllarda serbest ticaret rejimini kabul etmesi ve ekonomik açıdan Batı’ya eklemlenme çabalarının başlamasına kadar devam etmiştir. Yine Çin’in, Kuzey Kore’ye ekonomik alanda benzer politikaları uygulamasına yönelik tavsiyeler vermesine rağmen, ülke bu doğrultuda ilerlemeyi tercih etmemiştir. Kuzey Kore’nin ABD ile olan ilişkilerinin Kore Yarımadası’ndaki nükleer silahlanma faaliyetleri yüzünden kopmasının ardından, nükleer silah sahibi bir ülke olarak ortaya çıkışı önceleri Çin tarafından aracılık yapılması gereken bir sorun olarak değerlendirilmemiştir. Çünkü Çin, Kuzey Kore nükleer sorunu’nu, Kuzey Kore-ABD ve Kuzey Kore-Güney Kore arasında bir sorun olarak 18 Roy, D. (2004, s. 2). China and the Korean Peninsula:Beijng’s Pyongyang Problem and Seoul Hope. Asia-Pacific Center for Security Studies (3), ss. 1-4. 19 Kibaroğlu, a.g.m., s. 5. 206 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı değerlendirerek Kuzey Kore’deki nükleer silahların kendisini hedef almayacağına inanmış, bu durumu kendine yönelik bir güvenlik tehdidi olarak algılamamıştır.20 Ancak Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmanın bölgesel bir istikrarsızlık kaynağı teşkil edeceğini ve bunun başta Çin’in ekonomik açılımları olmak üzere Doğu Asya’da olumsuz gelişmelere sebep olacağını fark etmesinin ardından ülke, soruna müdahil olma kararı almıştır. Çin’in Kore Savaşı ile oluşan çok taraflı operasyon ve organizasyonlara karşı tutumu, 1990’lardan itibaren uyguladığı ekonomi politikaları ile değişim göstermeye başlar. Daha da önemlisi bu dönemden sonra Çin, güvenlik sorunlarının tespiti ve çözümünde çok taraflı mekanizmanın faydalı olduğunun altını çizer. Bu ise son dönem Çin dış politikasının merkezindeki unsuru teşkil eder.21 Çin, Kuzey Kore Sorunu’na edinmiş olduğu tecrübelerle yaklaşmaktadır. Dolayısıyla hakkındaki ön yargıları yıkabilmek ve güven kazanmak için, uluslararası arenada görünür olmaya; dış dünyaya ise güvenilir, iş birliğine yatkın, barışçıl ve gelişmiş bir ülke imajı vermeye çalışmaktadır.22 Bunun yanında Çin’in Kore ile ilgili maddi çıkarları da söz konusudur. Öncelikli olarak sınır komşusu olan Kore Yarımadası, tarih boyunca Çin ve Japonya arasında işgal koridoru olarak kullanılmıştır. Bu yüzden Kuzey Kore ile sınır güvenliği, kendine has bir önem arz etmektedir. Ekonomisi önemli bir gelişme gösteren Çin’in, kendi içinde bu zenginliğini kalabalık nüfusuna yayamama gibi ciddi bir sosyal problemi bulunmaktadır. 20 Shulong, C. ve Xinzhu, L. (2008, s. 31). The Six Party Talks: A Chinese Perspective. Asian Perspective (32), ss. 29-43. 21 Twomey, C. P. (2006, s. 3). China Policy Towards North Korea and its Implications for the United States: Balancing Competing Concerns. Strategic Insights (5), ss. 1-10. 22 Akçadağ, E. (2010, s. 1). Yükselen Çin’in Kamu Diplomasisi. http://www. kamudiplomasisi.org/pdf/cinkamudip.pdf. (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 207 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Kuzey Kore’den kaynaklanacak muhtemel bir göç, bu sorunun daha da ciddi boyutlara ulaşmasını sağlayabilecek niteliktedir. Bu sebeple Kuzey Kore’nin, halkının ihtiyaçlarını karşılayabilen istikrarlı bir devlet olabilmesi için Çin önemlidir. Diğer bir husus ise, Kore Yarımadası’nın nükleer silahlanışının Çin’in çevre ülkelerinde yaratacağı muhtemel silahlanma yarışıdır. Güney Kore, Japonya ve Tayvan’ın Kuzey Kore’ye karşı nükleer silahlanma yoluna gitmesi, şimdiden Kuzey Kore dışında üç nükleer komşusu (Rusya, Hindistan, Pakistan) olan Çin için önemli bir tehlike teşkil edecektir. Yani Kuzey Kore’nin nükleer silahlanması, Çin’in güvenlik çevresini doğrudan etkilemektedir.23 Bu sebeple Çin, bir taraftan Kuzey Kore için en önemli enerji ve gıda sağlayıcısı rolünü üstlenirken diğer taraftan da hem kendi ulusal güvenlik kaygıları hem de uluslararası güvenlik politikalarında söz sahibi olma adına, Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması çalışmalarında başı çekmektedir. Kore Sorunu ve Rusya Rusya, Sovyetler Birliği zamanında Kuzey Kore ile ilişkilerini Kore Savaşı’ndan itibaren hep sıcak tutmuştur. Ancak Kuzey Kore, Rusya’dan nükleer faaliyetleri ile ilgili olarak her türlü desteği almasına rağmen, önce Küba Krizi’nde ABD’ye karşı geri adım atması sebebiyle daha sonra da Sovyetler Birliği’nin dağılması gerekçesiyle Rusya’yı bir dayanak olarak görmekten vazgeçmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya, Uzak Doğu’daki etkisini yitirmiştir. Bu sebeple 1990’dan sonra Kore Yarımadası’ndaki nükleer silahlanmaya varan süreçte söz sahibi olamamıştır. Durum, bölgedeki gücün Çin’in eline geçmesine neden olmuştur. Bu döneme kadar Kuzey Kore ile ideoloji temelli yakın ilişki içinde olan Rusya, tutumunda değişikliğe gitmeyi tercih etmiştir. 1996 yılından sonra 23 Twomey, a.g.m., s. 2. 208 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı Yeltsin yönetiminin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlara ideolojik fikirlere göre öncelik vermesiyle Rusya, Kuzey ve Güney Kore ile daha dengeli bir politika yürütmeye başlamıştır.24 2000 yılında Putin’in dile getirdiği “Rus Dış Politika Konsepti”nde de Rusya’nın Kore politikasının, Kuzey ve Güney Kore ile eşit ve dengeli ilişkiler kurmaya odaklandığı belirtilmiştir.25 Bu kapsamda Güney Kore ile ekonomik ilişkiler geliştirilirken Kuzey Kore ile de politika ve güvenlik alanında iş birliğine gidilmesi öngörülmüştür. Bu durum Rusya’nın Kore Sorunu’na tutumunda bir ikilem gibi görünüyor olsa da bölgedeki Rus çıkarlarını ön plana alan bir yaklaşımı içermiş olduğu aşikârdır. Yangchool ve Beomshik, Rusya’nın Kore Yarımadası’nda güttüğü bu politika ile ulaşmak istediği hedefleri şöyle sıralamaktadır: • Kore Yarımadası, Rusya’nın Kuzeydoğu Asya stratejisinin merkezi unsurudur. Bu sebeple doğu sınırında yer alan ve kıtayı okyanusa bağlayan stratejik bir kapı konumunda olan bu bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasında merkezi rolü oynamalıdır; • Kore Sorunu’nda tansiyonun düşürülmesi sağlanıp Kuzeydoğu Asya’da güç dengesi tesis edilerek ulusal çıkarlar doğrultusunda Rusya’nın jeopolitik konumu güçlendirilmelidir; • Kore Yarımadası, Asya Pasifik ekonomisine girişte bir köprübaşı olarak kullanılmalı ve bölgenin, Rusya’nın pazarladı24 International Crisis Group. (2007, s. 4). North Korea-Russia Relations: A Strained Friendship. http://www.crisisgroup.org/en/regions/asia/north-east-asia/ north-korea/B071-north-korea-russia-relations-a-strained-friendship.aspx (Erişim tarihi: 13 Mayıs 2011). 25 28 Haziran 2000 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından açıklanan konseptin “Bölgesel Öncelikler” başlıklı 4’üncü bölümünde Asya ile ilgili bir durum değerlendirilmesi yapılmakta ve Kore Sorunu’na da değinilmektedir The Foreign Policy Concept of Russian Federation: http://www.fas.org/nuke/guide/ russia/doctrine/econcept.htm (Erişim tarihi: 20 Haziran 2011). 209 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları ğı enerji kaynakları, yüksek teknolojili silahları ve nükleer teknolojisi için bir pazar haline getirilmesi sağlanmalıdır; • Güney Kore vasıtasıyla bölgedeki ekonomik iş birliği örgütlerinden istifade edilip Sibirya Bölgesi’nin kalkınması gerçekleştirilmelidir.26 • Bu hedeflerde, Rusya’nın Kore Sorunu’na ekonomik ve politik olmak üzere iki ayrı açıdan yaklaştığı görülmektedir. Bu durum, bir ikilem doğurmakta ve Rusya’nın sorunun çözümünden ziyade, tamamen kendi çıkarlarını ön planda tuttuğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ancak Rusya, Kore’de meydana gelecek bir çatışmanın kendisi için büyük bir tehlike oluşturacağının da bilincindedir. Kore Yarımadası’ndaki nükleer silahlanmanın Asya’daki nükleer silahlanmayı tetiklemesi ile bu sürecin yönetilmesinin, Soğuk Savaş Dönemi’nde ABD ve kendisi tarafından yönetilmiş olan nükleer silahlanma zamanından daha karmaşık olacağı ise muhtemeldir. Bu yüzden yarımadanın güvenli ve istikrarlı hale getirilmesi, Rusya’nın bu hedeflerine ulaşması için öncelikli şarttır. • Rusya, Kuzeydoğu Asya politikasını daha da etkili hale getirmek için 1999 yılından sonra önemli bir çaba sarf etmiştir. 1999-2008 yılları arasında kat ettiği ekonomik canlanmanın da etkisiyle Rusya, Sovyetler Birliği Dönemi’nde olduğu gibi, küresel düzende söylediklerinin dikkate alınmasının gerektiği bir güç olduğuna inanmaya başlamıştır.27 Bu sebeple Kore Yarımadası’ndaki 26 Yongchool, H. ve Beomshik, S. (2006, s. 180-182).Non-proliferation and Political Interests: Russia’s Pollicy Dilemmas in the Six Party Talks. http://src-h. slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no16_2_ses/08_ha_shin.pdf (Erişim tarihi: 02 Mayıs 2011). 27 Blank, S. (2010, s. 213). Russia and the Six-Party Process in Korea. Joint USKorea Academic Studies (21), ss. 207-226. 210 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı gelişmelere kendi çıkarları doğrultusunda müdahil olması gerektiği ve Kore Sorunu’nun çözümü çalışmalarında yer almamasının Kuzeydoğu Asya’daki çıkarlarının elden gitmesi anlamını taşıdığı bilinciyle hareket etmeye başlamıştır. Rusya açısından; Kore Yarımadası’ndaki nükleer silahlanmaya karşı çözüm üretmek için icra edilecek olan çok taraflı görüşmeler, sorunların çözümünde büyük bir güç olarak ne kadar söz sahibi olduğunu göstermesi açısından bir fırsat elde etmiş olması şeklinde değerlendirilebilinir. Kore Sorunu ve Japonya Japonya’nın Kore ile ilişkileri, 18 ve 19. yüzyıllarda Çin ve Rusya ile girişmiş olduğu mücadelenin gölgesinde kalmıştır. Japonya’nın Rus-Japon Savaşı’nı kazanması ile birlikte bölgede emperyalist bir güç olarak ortaya çıkan Kore, Japonya topraklarına katılmıştır. 2. Dünya Savaşı sonrasında ise Kore’nin bağımsız olarak Güney ve Kuzey olarak ikiye bölünmesi; Soğuk Savaş Dönemi’nde ABD’nin Asya Pasifik’te varlığını sürdürebilmesi adına, Güney Kore ve Japonya arasında bir dayanışmayı tesis etmiştir. Ancak Soğuk Savaş’ın bitişi, Güney Kore’nin büyük bir ekonomik gelişme kat etmesi ve bunun yanı sıra Kuzey Kore’nin askeri gücünü geliştirmeye yönelik girişimleri ile nükleer silahlanma yolunda attığı adımlar, Japonya için doğrudan tehdit olarak algılanan gelişmeler olmuştur. Bu sebeple biri ekonomik, diğeri askeri ve nükleer gücü oluşturan Güney ve Kuzey Kore’nin ayrı iki devlet olarak devamı, Japonya’nın Kore Sorunu’na yaklaşımını şekillendiren temel politikayı oluşturur. Japonya bir ada devleti olarak kendisine çok yakın olan Kore Yarımadası’nda Japonya’ya düşman bir rejimin yönetimi ele geçirmesini en büyük tehdit olarak değerlendirmektedir. T a rihi olarak da Japonya’nın güvenliğine yönelen tüm tehditler, Kore Yarımadası istikametinden gelmiştir. Bu yüzden Kore, Japonya için 211 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları her zaman “kalbe dayanmış bir hançer” konumunda olmuştur.28 Bu durum sebebiyle Japonya, hemen dibinde bulunan Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olmasından son derece rahatsız olmuştur. “San Francisco Barış Anlaşması” gereği sadece savunma amaçlı bir askeri yapılanması olan ve tüm gücünü ekonomik ve teknolojik alanda ilerlemeye harcayan Japonya, bu alanlarda önemli bir güç haline gelmiştir. Bu durum Uzak Doğu’da nükleer silahlanma yarışına her an dâhil olma imkân ve kabiliyetine sahip olduğunu göstermektedir. Kuzey Kore’nin nükleer silahlanma sorunu, bu imkân ve kabiliyeti tetikleyen bir etken niteliğindedir; ancak Japonya bölgede ABD ve Güney Kore ile iş birliğini de göz önünde bulundurarak sorunun diplomatik yollarla çözümünden taraf olmuştur. Bu kapsamda, 1994 yılında ABD ile Kuzey Kore arasında imzalanan “Çerçeve Anlaşması” doğrultusunda kurulan KEDO (Kore Yarımadası Enerji Kalkındırma Organizasyonu) projesinde yer almıştır.29 Japonya bu proje kapsamında Kuzey Kore’de inşa edilmesi planlanan su soğutmalı reaktörlerin 4 milyar dolarlık maliyetinin % 20-25’ini üstlenmiştir.30 31 Ağustos 1998’de Kuzey Kore, menzili 1380 kilometreyi bulan “Taep’o-Dong 1 Füzesi”ni başarı ile denemiştir. Bu denemede füzenin Japon topraklarını aşarak Japonya’nın doğusundaki Pasifik Okyanusu’na düşmesi, Japonya tarafından Kuzey Kore’nin ilk 28 Cha, V.D. (2000, s. 251). Japan’s Grand Strategy on the Korean Peninsula: Optimistic Realism. Japanese Journal of Political Science (2), ss. 249-274. 29 KEDO, 9 Mart 1995 ‘de ABD, Güney Kore ve Japonya tarafından Kuzey Kore’de güvenli nükleer enerji elde edilmesini sağlamak maksadıyla kurulmuştur. NPT çerçevesinde ve UAEA kontrolünde hareket edilmesini esas alır. Bugün Japonya, Güney Kore, ABD, AB, Yeni Zelanda, Avustralya, Kanada, Endonezya, Şili, Arjantin, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Özbekistan olmak üzere 13 üyesi bulunmaktadır. (15 Mayıs 2011 tarihinde http://www.kedo.org/ adresinden alındı). 30 Centre for Nonproliferation Studies. (2011, s. 5). Six Party Talks. http://www. nti.org/e_research/official_docs/inventory/pdfs/6ptalks.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 212 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı stratejik ve doğrudan tehdidi olarak algılanmıştır.31 Bu durum aynı zamanda Kuzey Kore’nin nükleer teknolojide ulaştığı seviye ile birlikte füze teknolojisinde de gelişme gösterdiğini dünyaya duyurması ve Uzak Doğu için istikrarsız bir yapının habercisi olması şeklinde değerlendirilebilinir. Japonya’nın 2009 yılında yayınladığı güvenlik belgesinde de Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip olması, “Kuzey Kore’nin askeri tavrı, Kore Yarımadası’nda tansiyonu yükseltmekte ve Japonya’yı da içeren tüm Doğu Asya bölgesinde bir istikrarsızlık faktörü olmaktadır” şeklinde yorumlanmıştır.32 Ancak Japonya ve Güney Kore’de mevcut olan ABD’nin askeri varlığı sebebi ile Japonya’nın tek başına hareket etmesi gibi bir durum söz konusu olamamıştır. Bundan sonraki süreçte ise (2003 yılına kadar) ABD ve Kuzey Kore arasında; Kuzey Kore’ye uygulanacak ekonomik tedbirler, Kore ile nükleer enerji iş birliği ve gerçekleştirilecek olan füze testlerinin ertelenmesi gibi konular gündeme alınmıştır. Bu dönem, tansiyonun zaman zaman yükseldiği görüşmeler şeklinde devam etmiştir. Kore Sorunu ve ABD ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya ve Kore Savaşı ardından Güney Kore’deki mevcudiyeti, Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetleri ve balistik füze geliştirme çabaları ile daha karmaşık bir hal almıştır. Kore Yarımadası’nda nükleer silahlanma sorununun çözümü için ABD, bazen vaatlerde bulunarak bazen de çeşitli yaptırımları gündeme getirerek Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetle31 Auslin, M.R. (2011, s. 197). Japanese Perspectives on the Pix-Party Talks and the North Korean Nuclear Crisis. Joint US-Korea Academic Studies (21), ss. 195-206. 32 Defence of Japan. (2009, s. 35). Section 2. Korean Peninsula. http://www.mod. go.jp/e/publ/w_paper/pdf/2009/10Part1_Chapter2_Sec2.pdf (Erişim tarihi: 13 Nisan 2011). 213 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları rini durdurmaya çalışmıştır. Kuzey Kore’ye nükleer faaliyetlerini durdurması karşılığında gıda yardımı yapılması, enerji kaynakları temininde destekte bulunulması gibi teklifler sunulmuş, bölgedeki diğer devletlerin de katılımıyla ortak projeler üretilmiştir. Ancak bu girişimler istenen sonucu vermemiştir. Bunda Kuzey Kore’nin ABD’yi kendine yönelik bir tehdit olarak görmesi ile nükleer silah sahibi olmasında yarımadadaki ABD varlığını öncelikli sebep olarak görüyor olması etkili olmuştur. ABD, Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerinin sona erdirilmesinde en önemli rolü Çin’in üstlenmesi gerektiğini düşünmektedir. Nitekim ABD Dışişleri Konseyi’nde hazırlanan raporun ön sözünde şöyle denmektedir: “Çin’in bu süreçte yer alması önemlidir. Zira Kuzey Kore’nin nükleer programına son vermesi, Çin’in güçlü bir tavır göstermesine bağlıdır. Nükleer faaliyetlerin sonlandırılması sürecinde Çin nükleer bir Kore’nin, uzun vadede hem bölge hem de kendisi için kısa vadede olacak istikrarsızlıktan çok daha tehlikeli olacağının bilincinde olmalıdır.”33 Bu ABD’nin, Kuzey Kore’ye karşı şimdiye kadar yürüttüğü iki taraflı görüşmelerde başvurduğu diplomatik girişimlerle bir başarı elde edemeyeceğini anladığının ve bölgedeki diğer devletleri de kendi tarafına çekerek daha sert yaptırımlarla sonuca ulaşmayı istediğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip olması sorunu; ABD için hem kendi güvenliğine hem de bölgesel ve uluslararası güvenliğe karşı bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu yüzden sorun, uluslararası toplumun müşterek yaptırımları ile çözüme ulaştırılmalıdır. Kibaroğlu’na göre, Kuzey Kore’nin nükleer silah edinmesinin ABD açısından yaratabileceği birçok endişe kaynağı bulunmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir: Nükleer silahların yayılışının önlenmesi ile rejiminin zayıflaması; 33 Pritchard, C.L., Tilelli J. H. ve Snyder, S. A. (2010, s. 10). U.S. Policy Toward the Korean Peninsula. New York, Council on Foreign Relations. 214 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı Buna bağlı olarak birçok ülkenin olası nükleer silah geliştirme isteklerine gem vuran NPT’nin işlevini yitirmesi sonucu nükleer silah kapasitesine sahip ülke sayısının –özellikle Ortadoğu ve AsyaPasifik bölgesinde- bir kaç katına çıkması; Bu gelişmelerden tehdit algılayan ilerlemiş teknolojiye ve alt yapıya sahip Batılı devletlerin kendilerini korumak düşüncesiyle kısa sürede kendi nükleer silahlarını geliştirme yoluna gitmeleri ve son derece gergin ilişkiler ortamına girilmesi sonucu olayların kontrolden çıkarak topyekûn nükleer savaşa yol açılması.34 ABD, uzun vadede tüm dünyaya yayılabilecek bir nükleer savaşa sebep olabileceği değerlendirilen bu sorunun çözümü için daha sert ve caydırılıcılığı daha yüksek tedbirlerin alınması gerektiğini savunmaktadır. Ancak bu tedbirler askeri tedbirlerden ziyade, uluslararası kamuoyunun da desteğini alan ve Kuzey Kore’yi nükleer faaliyetlerinden vazgeçmeye zorlayacak siyasi tedbirler olmalıdır. Eğer ABD sert bir tutumla müzakerelere devam etme düşüncesinde olursa, sorunun çözümüne yönelik desteğini sağlamaya çalıştığı diğer ülkelerin görüşmelerde isteksiz olması gibi bir sonuçla karşılaşabilecektir. ABD’nin Kuzey Kore’yi sürekli olarak suçlu ve verilebilecek ödünleri hak etmeyen bir şer ülkesi olarak görmesi, müzakereleri kendi açısından da zorlaştırmaktadır.35 Bu yüzden Altılı Görüşmeler’e katılan diğer ülkelerin de fikirlerini göz önünde bulundurarak müzakerelerin sürdürülmesi ve Kuzey Kore’nin de ihtiyaçlarına cevap verebilecek tedbirlerin gündeme getirilmesi, sorunun çözümü için ABD açısından da etkili bir yol olarak görülmektedir. 34 Kibaroğlu, a.g.m., s. 3. 35 Rozman, G. (2007, s.30). Strategic Thinking about the Korean Nuclear Crisis. New York, Palgrave Macmillan. 215 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Güney Kore’nin Çözüm Arayışları: Ticari Girişimler Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması Güney Kore için önemli bir tehdittir. Güney Kore, 1990’larda Kuzey Kore’nin içinde bulunduğu olumsuz ekonomik durum sebebi ile Kuzey Kore yönetiminin devam sağlayamayacağı ve iki Kore’nin birleşebileceği umuduyla Kuzey Kore ile ekonomik ilişkilerin arttırılması kapsamında girişimlere başlamıştır. Bu amaç doğrultusunda, 1994 yılında imzalanan “Çerçeve Anlaşması”na ekonomik katkı sağlamak üzere taraf olmuştur.36 Ancak Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki ideolojik fark ve ekonomik uçurum, birleşme ile ilgili birçok soru işaretini de beraberinde getirmiştir. Bunun yanında Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerinde ısrarcı olması da durumun Güney Kore’nin beklentileri doğrultusunda gelişmeyeceğini göstermiştir. Güney Kore, 2000 yılında Kuzey Kore ile ekonomik ilişkilerini hükümetler arası projeler geliştirerek daha sıkı bir hale getirmeye çalışmıştır. Böylelikle Güney Kore, ekonomik iş birliği vasıtasıyla Kuzey Kore üzerindeki önemini arttırmayı hedeflemiştir. Kuzey Kore’nin kendisine olan ekonomik bağımlılığını arttırarak, Kuzey Kore üzerinde kontrol sağlamaya ve Kuzey Kore’nin kapalı ekonomi anlayışını yıkmaya çalışmıştır. Güney Kore’nin ekonomik iş birliğindeki en önemli amacı ise; Kuzey Kore halkı üzerinde bozuk olan imajını düzeltmektir.37 Güney Kore, yarımada için tehdit oluşturan Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerini ve askeri gücüne karşı ekonomik gücünü etkin şekilde kullanmaya çalışmıştır. Ancak öncelikli olarak Kuzey Kore 36 Armstrong, C.K. (2010, s. 167). South Korea and the Six-Party Talks: The Least Bad Option Joint US-Korea Academic Studies (21), ss. 165-178. 37 Yoon, D. Ve Yang, M. (2005, s. 15). Inter-Korean Economic Cooperation For North Korean Development: Future Challenges and Prospects. Asian Perspective (29), ss. 5-30. 216 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı yönetiminin bu iş birliğindeki isteksizliği, bunun yanında Kuzey Kore’nin ekonomik altyapısının yetersiz olması etkili sonuçların alınmasını engellemiştir. ABD’nin sürekli Kuzey Kore’ye ekonomik yaptırımlar uygulanılmasından yana olması da Güney ve Kuzey Kore arasında ekonomik iş birliğini olumsuz etkilemiştir. Zira Kuzey Kore, Güney Kore’den gelen her türlü ekonomik iş birliği teklifine, bunun arkasında ABD vardır şüphesi ile yaklaşmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Güney Kore’nin Kuzey Kore’yi bölgesel ekonomik sisteme entegre etme çabalarına en büyük engelin ABD olduğu ortaya çıkmaktadır.38 Günümüzde ekonomik gücün askeri gücün önüne geçtiği göz önünde bulundurulacak olunursa Güney ve Kuzey Kore arasında oluşacak ekonomik bütünleşmenin, iki ülke arasında siyasi birlikteliğe ve birleşik bir Kore devletine gidecek en büyük adım olacağı açıktır. Ancak Güney ve Kuzey Kore her ne kadar bir anlaşma sağlayarak birleşme kararı alsa da bu durum bölgede etkili olan diğer devletler tarafından olumlu karşılanmayacaktır. Öncelikle ortaya çıkacak yeni devlet, ekonomik ve askeri gücüyle ABD’nin Kore Yarımadası’ndaki varlığının sonu anlamına gelebilir. Bu sebeple ABD’nin iki Kore’nin birleşmesine olumlu yaklaşmayacağı düşünülebilinir. Ancak birleşen iki Kore’nin ABD’ye yakın bir yönetimle idare edilmesi, ABD’nin bölgedeki etkisinin güçlenmesi anlamına da gelecektir. Diğer taraftan Çin, hemen yanında nükleer silah sahibi yeni bir ekonomik gücün bulunmasını Asya’da yürüttüğü politikalara engel olarak değerlendirecektir. Rusya ise, Doğu Asya’daki hedefleri açısından birleşik bir Kore’yi olumlu karşılamayacaktır. Geçmişte yürüttüğü yayılmacı politikalarla Asya’daki diğer 38 Park, J. S. (2005, s. 81). Inside Multilateralism: The Six-Party Talks. The Washington Quarterly (28), ss. 75-91. 217 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları devletler tarafından güvenilmez olarak görülen Japonya ise, Birleşik Kore’yi kendisine yönelik bir tehdit olarak değerlendirecektir. Bu sebeplerle Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılması gerçekleşmeden meydana getirilecek olan bir bütünleşmeyi; ABD, Çin, Japonya ve Rusya’nın olumlu karşılamayacağı düşünülmektedir. Diğer taraftan Güney ve Kuzey Kore arasında her ne kadar ekonomik ilişkiler kurulsa da Kore’de nükleer sorun devam ettikçe iki ülke arasında gerginliklerin süreceği de kaçınılmaz bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılması, bu devletlerin ortak hedefidir. Böylece Kore Sorunu’na çözüm getirmek amacı güden Altılı Görüşmeler’in, neden bu devletler arasında yürütüldüğü de daha iyi anlaşılmaktadır. Soruna Çözüm Arayışları: Altılı Görüşmeler Altılı Görüşmeler’in temel amacı Kore Yarımadası’nda güvenlik ve istikrarın sağlanmasıdır. ABD bu amaç doğrultusunda Kuzey Kore ile tek başına sürdürdüğü ikili görüşmelerden istediği sonucu alamamıştır. Tek başına yürüttüğü mücadelede bir sonuç elde edememesi üzerine ABD, Kuzey Kore’nin 1994 yılında imzalanan “Çerçeve Anlaşması”nı ihlal ettiğini belirterek Çin, Rusya, Japonya ve Güney Kore’nin de görüşme sürecine dâhil olmasını istemiştir. Bunun üzerine 27 Ağustos 2003’te Pekin’de görüşmeler başlamıştır. Altılı Görüşmeler, katılan devletler açısından bölgede mevcut kırılgan yapının çatışmaya dönüşmesini engelleyecek bir fırsat niteliğindedir. Kuzey Kore’nin nükleer programının sonlandırılmasını amaçlayan görüşmeler, Kuzey Kore açısından da önemlidir. Esasında Kuzey Kore, nükleer silah programının kendi menfaatleri doğrultusunda olduğuna inanmaktadır. Kuzey Koreli liderler, ekonomik açıdan zayıf olan ülkelerinin öncelikle enerji ihtiyacının karşılanması için 218 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı nükleer programa önem vermektedirler. Diğer taraftan Altılı Görüşmeler ile güvenlik, enerji ve ekonomi yönünden faydalar elde etme amacındadırlar.39 Bu sebeple Altılı Görüşmeler’de; (BM kozuna sahip olan) ABD, Rusya ve Çin’in, Kuzey Kore’nin içinde bulunduğu ekonomik durumu da göz önünde bulundurarak iş birliği ve karşılıklı fayda prensibi ile hareket etmeleri diyaloğu başarılı bir süreç olarak devam ettirirken; bu süreç, Kore Yarımadası’nda istikrarın sağlanması için de bir fırsat olarak görülmektedir. Ancak bu görüşmelerin başarıya ulaşması için iki temel şart vardır: Birincisi; Kuzey Kore, nükleer programını sonlandırmaya istekli olduğunu göstermek açısından nükleer denemelerini sonlandırmalıdır. İkincisi ise, ABD bu süreçte sağlayacağı fayda kadar taviz vermeye de hazır olmalı ve diğer katılımcı ülkeler, ABD ve Kuzey Kore’yi görüşmelerde anlaşmaya yönelik bir tutum takınmaya ikna etmelidir.40 Altılı Görüşmeler’de bugüne kadar geçen zaman, durumun böyle olmadığını ve bu iki şartın tam olarak gerçekleşemediğini göstermiştir. Altılı Görüşmeler çerçevesinde, 19 Eylül 2005’te Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerine son vermesi ile NPT’ye geri dönmesi karşılığında ABD yardımlarını kapsayacak olan bir “Prensipler Bildirisi” imzalanmıştır.41 Ancak bu gelişmelere rağmen 2005 yılında Kuzey Kore, ilk nükleer silahını üretmeye devam ettiğini açıklamış ve bunun üzerine ABD, kara para akladığı ve sahte Amerikan tahvilleri ile işlem yaptığı gerekçesi ile Kuzey Kore’nin Makao’da bulunan 39 Centre for Nonproliferation Studies. (2011, s.1). Six Party Talks. http://www. nti.org/e_research/official_docs/inventory/pdfs/6ptalks.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 40 Ness, P.V. (2005, s. 231). Why The Six Party Talks Should Succeed. Asian Perspective (29), ss. 231-246. 41 Altılı Görüşmelerin dördüncü turu sonunda imzalanan bildiridir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: http://www.fmprc.gov.cn/eng/topics/dslbj/t212707.htm (Erişim tarihi; 20 Haziran 2011). 219 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Banco Delta Asia’daki hesaplarını dondurmuştur.42 ABD aynı zamanda Kuzey Kore’nin bu banka üzerinden nükleer faaliyetlerine kaynak sağladığını da iddia etmiştir. Bu durum Altılı Görüşmeler’in bir yıldan fazla süreyle durmasına sebep olmuştur. Kuzey Kore’nin nükleer faaliyetlerine devam etmedeki kararlılığı ve ABD’nin tek taraflı Kuzey Kore’ye karşı sert ve caydırıcı tedbirler uygulaması bu görüşmeler sürecinde uzlaşmacı bir havanın oluşmasını mümkün kılmamıştır. Kuzey Kore 2006 yılında yaptığı nükleer denemelerle uluslararası toplumun tepkisini çekmiştir. Bu denemelerin beraberinde BMGK’nın aldığı 1695 ve 1718 sayılı kararlar ile Kuzey Kore’ye çeşitli yaptırımların uygulanması kabul edilmiştir.43 Çin, Kuzey Kore ile sahne arkasından yürüttüğü görüşmelerle Kuzey Kore’nin Altılı Görüşmeler’e dönmesini sağlamıştır.44 2007 yılı ise biraz daha olumlu bir havada geçmiş ve Kuzey Kore ile 2005 yılında imzalanan “Prensipler Bildirisi” çerçevesinde, iki eylem anlaşması imzalanmış ve Kuzey Kore’nin Banco Delta Asia’daki hesapları serbest bırakılmıştır. Ancak 2009 yılında Kuzey Kore’nin yaptığı bir diğer füze denemesi, Altılı Görüşmeler için dönüm noktalarından biri olmuştur. BM daha önce aldığı kararları yineleyerek Ku42 Michishita, N. (2010, s. 170). North Korea’s Military-Diplomatic Campaigns, 1966–2008. New York, Routledge. 43 1695 Sayılı Karar, 15 Haziran 2006 ‘da BMGK tarafından oybirliği ile alınmıştır. Kuzey Kore’yi yaptığı nükleer testler sebebi ile kınamakta ve derhal, hiçbir ön şart sunmadan Kuzey Kore’nin Altılı Görüşmeler’e geri dönmesini istemektedir. 1718 Sayılı Karar, 14 Ekim 2006’da BMGK tarafından oybirliği ile alınmıştır. Kuzey Kore’nin yaptığı nükleer testi kınanmaktadır ve Kuzey Kore’ye karşı nükleer teknoloji, uzun menzilli silahlar, lüks mallar girmesini önleyici tedbirler alınmasını ve bu kapsamda ülkeye giriş çıkış yapan kargoların denetlenmesini içerir. Ayrıntılı bilgi için: http://www.un.org/News/Press/docs/2006/sc8853.doc.htm (Erişim tarihi; 24 Haziran 2011). 44 Centre for Nonproliferation Studies. (2011, s.3). Six Party Talks. http://www. nti.org/e_research/official_docs/inventory/pdfs/6ptalks.pdf (Erişim tarihi: 30 Mart 2011). 220 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı zey Kore’yi kınamış, Kuzey Kore de buna karşılık görüşmelerden çekildiğini bildirmiştir. 2009’un Mayıs ayında ise Kuzey Kore’nin bir yer altı nükleer denemesi yapmasının üzerine BMGK 1874 sayılı karar ile Kuzey Kore’yi kınamıştır.45 Bu kararla Kuzey Kore gemilerinin aranmasına yönelik bir yaptırımın gündeme gelmesinde, “Kang Nam” adlı bir Kuzey Kore gemisinin Myanmar’a kitle imha silahı götürdüğü şüphesi ile ABD donanması tarafından takip edilmesinin ve Kuzey Kore’ye geri dönmek zorunda kalmasının da etkisi vardır. Zira ABD bunun üzerine Kuzey Kore’ye daha sert yaptırımlar uygulanması gerektiğini savunmuştur.46 Bu durum Kore Sorunu’nun ABD ve Kuzey Kore arasında yoğunlaşmasına ve Altılı Görüşmeler’in etkisinin azalmasına sebep olmuştur. Her ne kadar Çin’in müdahalesi ile 2009 yılı Ekim ayında Kuzey Kore Altılı Görüşmeler’e geri döneceğini açıklasa da nükleer sorunun ABD ile kendisi arasında olduğu fikrini belirtmiş ve ABD ile yapılacak ikili bir anlaşmayı ön şart olarak ileri sürmüştür. Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip olma sebebi olarak ileri sürdüğü ABD’nin kendisi için bir tehdit olduğu ve ulusal güvenliği için nükleer faaliyetlerini yürüttüğü gerekçesi, Altılı Görüşmeler sürecinde sürekli kendini göstermiştir. 2010 yılı Altılı Görüşmeleri’yle Kore Yarımadası’nda güvenlik ve istikrarın sağlanması hedeflenirken yarımada, Güney ve Kuzey Kore arasında çatışmalara sahne olmuştur. 26 Mart’ta Güney Kore’ye ait “Cheonan Firkateyni”nin bilinmeyen bir nedenle batması sonucu mürettebatın 46’sının öldüğü olayda, geminin Kuzey Kore menşeli bir torpido tarafından 45 1874 Sayılı Karar, 12 Haziran 2009’da alınmıştır. 25 Mayıs 2009’da Kuzey Kore tarafından gerçekleştirilen testi kınamakta ve önceki kararla belirlenen yaptırımların yanında Kuzey Kore gemilerinin de aranmasına izin vermektedir. Ayrıntılı bilgi için: http://daccess-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N09/368/49/PDF/N0936849. pdf?OpenElement (Erişim tarihi; 24 Haziran 2011) 46 The National Institute for Defence Studies.(2010, s. 75). East Asian Strategic Review. Tokyo: The Japan Times Ltd. 221 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları vurulduğu iddia edilmiştir. 23 Kasım’da ise Güney Kore’nin “Yeonpyeong Adası”, Kuzey Kore tarafında topçu ateşi ile vurulmuştur. Altılı Görüşmeler’in yeniden başlatılması için girişimler sürerken Sarı Deniz’de meydana gelen bu gelişmeler, neredeyse iki ülke arasında savaşa sebep olabilecek niteliktedir. Ancak Çin’in görüşmelere devam etmesi ve bu sorunların müzakereler yolu ile çözülmesi doğrultusunda yaptığı çağrıları krizin daha da tırmanmasını engellemiştir. Diğer taraftan da Çin’in Kuzey Kore’yi himaye eden tutumu daha net şekilde ortaya çıkmıştır. Çünkü Çin, Altılı Görüşmeler’i etkin bir diplomasi aracı olarak kullanarak Kuzey Kore’ye karşı, BM ya da NATO kapsamında icra edilecek olası bir uluslararası müdahaleyi de böylelikle engellemiş olmaktadır. Altılı Görüşmeler her ne kadar altı ülkenin katıldığı çok taraflı bir görüşme süreci olsa da, Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılması amacıyla yürütülen süreç, ABD ve Çin’in uygulanacak yöntemler doğrultusunda ortak bir karara varamaması sebebi ile çıkmaza girmiş durumdadır. En başta, görüşmelerin başarıya ulaşması için ABD ve Kuzey Kore’nin yerine getirmesi gereken şartlar ve müteakip gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Altılı Görüşmeler’in başlamadan bittiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Sonuç Kore Meselesi, Doğu Asya’da Kore Savaşı’ndan bu yana devam eden bir sorun olmuştur. Soğuk Savaş’ın ardından Doğu bloğunun yıkılmasına rağmen Kore Meselesi’nin, nükleer silahların gündemdeki yerini koruması açısından halen devam ettiği görülmektedir. Sorun sadece Kuzey Kore ile Güney Kore arasında devam eden bir sorun değildir. Soğuk Savaş’ın sona erişi ve küreselleşmenin dünya üzerinde uluslararası güvenliği tehdit eden sorunları daha kapsamlı bir hale getirmesi ile birlikte, Kuzey Kore gibi bir ülkenin nükle222 Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı er silahlara sahip olması, bu silahların beklenmeyen bir zamanda kullanılması ve terör örgütlerinin eline geçmesi gibi tehditleri ön plana çıkmıştır. Bunun yanında Kuzey Kore’nin nükleer güce sahip olması, dünyada nükleer silahların azaltılmasına yönelik çaba harcandığı bir zamanda yeni bir silahlanma yarışını da tetikleyebilir. Bu sebeplerle Kore Sorunu küresel nitelikte bir sorundur. ABD, Rusya ve Çin, yasal olarak nükleer silah sahibi ülkeler olarak bu sorunun çözümünde söz sahibi olmak istemektedirler. ABD’nin Kuzey Kore’ye karşı sert tutumu, Çin’in ise Kuzey Kore’yi himaye eder şekilde tavır alması, sorunun müzakerelerle çözümüne engel olmaktadır. Altılı Görüşmeler her ne kadar Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılmasını hedeflese de, ABD’nin Güney Kore’deki varlığı ve bulundurduğu silahları ile bu görüşmelere ev sahipliği yapan Çin’in Kuzey Kore’yi himaye eden tutumu, görüşmelerin çıkmaza girmesine sebep teşkil etmektedir. Diğer yandan Kuzey ve Güney Kore arası ilişkileri de gerginleştiren bu sorun; bir bakıma Altılı Görüşmeler’e katılan ABD, Rusya, Çin ve Japonya için de kendi çıkarları doğrultusunda güvenliksizliğe dayalı bir istikrar sürecidir. İki ülke arasındaki sorunun çözülmesi, ekonomik açıdan güçlü olan Güney Kore ile nükleer silah teknolojisine sahip Kuzey Kore’nin birleşmesi ile ortaya çıkacak yeni bir devletin oluşturacağı ekonomik ve askeri gücün Doğu Asya’daki mevcut dengelerde yaratacağı değişikliğe bağlı olacaktır. Bu yüzden Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan tamamen arındırılması gerçekleşmediği sürece iki Kore arasındaki sorunun çözülmesi mümkün görünmemektedir. Kuzey Kore de sorunun tüm Kore Yarımadası’nı ilgilendirdiği düşüncesini taşımakta; ABD varlığı bölgede hüküm sürdüğü müddetçe nükleer silahlanma faaliyetlerini durdurmayacağını söz ve eylemleri ile ortaya koymaktadır. Bunu yanında Libya’nın 2003 yılında nükleer programını dur223 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları durması ve ülkesini UAEA’nın bu konudaki denetlemelerine açması ile içine düşmüş olduğu durumun, Kuzey Kore açısından nükleer silahlanma konusunda bir motivasyon kaynağı olması da muhtemeldir. Sorunun nükleer silahların yarattığı hassasiyet sebebi ile güç kullanılarak çözümü mümkün görünmemekle beraber, ABD ve Kuzey Kore’nin sergilediği sert tutumun da Altılı Görüşmeler çerçevesinde yürütülen müzakere sürecini çıkmaza soktuğu yadsınamaz bir gerçektir. 224
© Copyright 2024 Paperzz