Tam Metin için Tıklayınız

ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA’NIN KENDİ TASNİFİ HİKÂYELERİNDE
AŞKIN DOĞUŞU*
THE BIRTH OF LOVE IN THE STORIES CLASSIFIED BY ASHIK SHEREF
TASHLIOVA
АКСИОЛОГИЧЕСКИЕ ОСОБЕННОСТИ ТЕМЫ ВОЗРОЖДЕНИЯ
АШИКСКОЙ ТЕМЫ В ПРОИЗВЕДЕНИЯХ АШИКА ШЕРЕФА ТАШЛОВА.
Doç. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK**
ÖZET
Aşık Şeref Taşlıova Aşık Şenlik kolundan gelme, Kuzeydoğu Anadolu aşıklık
geleneğinde, günümüzde yaşayan önemli aşıklardan birisidir. Kendisi tarafından tasnif
edilen pek çok hikaye vardır. Bildiği hikaye sayısı da oldukça fazladır. Bu çalışmada Fikret
Türkmen, M. Mete Taşlıova ve Nail Tan tarafından hazırlanan “Aşık Şeref Taşlıova’dan
Derlenen Halk Hikâyeleri” adlı kitapta kendi tasnifi olarak yer alan hikayelerdeki aşkın
doğuşu ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Şeref Taşlıova, aşık, hikaye, aşk, aşkın ortaya çıkışı, anlatım
esası.
ABSTRACT
Aşık Şeref Taşlıova, one of the significant contemporary minstrels in the North
Anatolian mistreling tradition, coming from the branch of Aşık Şenlik. There are a lot of
stories which were classified by him. The numbers of stories known by him are quite a lot.
In this study the birth of love in the stories classified by Aşık Şeref Taşlıova from the book,
which name is “Aşık Şeref Taşlıova’dan Derlenen Halk Hikayeleri/Collected Folktales
from Aşık Şeref Taşlıova”, edited by Fikret Türkmen, M. Mete Taşlıova and Nail Tan, will
be evaluated.
Key Words: Şeref Taşlıova, Mistrel, Story, Love, Emergence of Love, Basis of
Narration.
АННОТАЦИЯ
Ашик Шереф Ташлов является одним из известнейших современных
представителей этой этнической культуры на севере Анадолу (Турция). Он является
автором множества рассказов. Они еще раз подчеркивают своеобразие творчества
ашика. Тема возрождения искусства ашиков раскрыта в подготовленной книге
«Сборник рассказов Ашика Шерефа Ташлиова», при поддержке Фикрета туркмена,
М. Мете Ташлиова и Наиля Тана.
*
Bu makale, “Manas’ın Görünen Yüzleri: Kayçılar – Akınlar – Ozanlar – Aşıklar” Projesi
kapsamında hazırlanmıştır.
**
Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, THE Öğretim Üyesi.
Ключевые слова: Шереф Ташлиов, ашик, рассказ, любовь, центральное место –
любовь, основное понятие.
Bu güne kadar pek çok düşünür, şair, yazar, sanatkâr aşkın tarifini yapmıştır. Pek çok
kişiyi bu kavram meşgul etmiş, üzerinde düşündürmüştür. Aşk şiir ve edebiyatın
vazgeçilmez temalarından biridir. Anlatım esasına dayalı Türk halk edebiyatı ürünlerinde
de aşk kavramı çok çeşitliliği ile birlikte tema olarak işlenmiştir.
Bizim burada anlatacağımız konu dünya çapında haklı bir şöhrete sahip Âşık Şeref
Taşlıova’nın kendisi tarafından tasnif edilmiş hikâyelerinde aşkın doğuşu ile ilgili olacaktır.
Taşlıova’nın incelememize konu olarak ele aldığımız kendi tasnifi hikâyelerini, Nail Tan
tarafından Türk Dil Kurumu’nda derlemesi yapılarak Fikret Türkmen, M. Mete Taşlıova ve
Nail Tan çalışmalarıyla meydana getirilen Aşık Şeref Taşlıova’dan Derlenen Halk
Hikâyeleri adlı kitaptan aldık.1
Âşık Şeref Taşlıova’nın bahse konu hikâyeleri toplam altı adet olup, adları ve kitabın
içindeki sayfa numaraları
Bağdat Hanım İle Hafız Hikâyesi (245 – 275)
Seyyad Bey İle Güllü Kız Hikâyesi (276 – 321)
Gülistan İle Süleyman Hikâyesi (322 – 373)
Gelin Taşı Hikâyesi (374 – 386)
Emirhan İle Sümbül Hanım Hikâyesi (387 – 424)
Celal Bey İle İpek Sultan Hikâyesi (425 – 470)
Şeklindedir. Ali Berat Alptekin, Taşlıova’nın tasnif ettiği ve bildiği hikâyeler başlığı
altında otuz üç hikâye adı saysa da bunların hangilerinin kendi tasnifi olduğu ve
hangilerinin başkalarına ait olduğu hususunda bir bilgi vermediği ve adı geçen hikâyelere
ait bir metin bildirimi olmadığı için, Taşlıova’nın kendi tasnifi hikaye sayısı hakkında
herhangi bir görüş belirtemiyoruz. (Alptekin, 112 – 113)
Anlatım esasına dayalı Türk halk edebiyatı metinlerinde kahramanlar genellikle dört
şekilde âşık olmaktadırlar.
1. Bade içerek
2. Aynı evde büyüyen kahramanlar kardeş olmadıklarını anladıklarında
3. Bir resme bakarak
4. İlk görüşte(Alptekin 20 – 21)
Âşık Şeref Taşlıova’nın kendi tasnifi hikâyelerinde aşkın doğuşu ve kahramanların
birbirlerine âşık olmaları aşağıda gösterilmiştir. Buna göre:
Bağdat Hanım İle Hafız Hikâyesi (Rüyada bade içirilerek) (1) (Türkmen vd. 250-251;
252)
Gülistan İle Süleyman Hikâyesi (Rüyada bade içirilerek) (2) (Türkmen vd. 356)
1
. Fikret Türkmen, M. Mete Taşlıova, Nail Tan, Âşık Şeref Taşlıova’dan Derlenen Halk
Hikâyeleri, Ankara 2008.
Celal Bey İle İpek Sultan Hikâyesi (Rüyada bade içirilerek) (3) (Türkmen vd. 430 –
432)
Seyyad Bey İle Güllü Kız Hikâyesi (İlk görüşte - ) (4) (Türkmen vd. 287)
Gelin Taşı Hikâyesi (İlk görüşte) (5) (Türkmen vd. 377 – 379)
Emirhan İle Sümbül Hanım Hikâyesi (İlk Görüşte) (6) (Türkmen vd. 404)
aşık olmaktadırlar.
Araştırmacılar tarafından destan dönemi ile hikâye döneminin ortak ürünü sayılan veya
geçiş dönemi ürünü sayılan ve Türkoloji için de çok önemli bir kaynak telakki edilen Dede
Korkut hikâyelerinde iki türlü aşk ile karşılaşmaktayız.
1. Beylerin duaları sayesinde doğan çocukların birbirlerine doğuştan gelen kalbi
alakaları sayesinde âşık olma, (Beyrek – Banı Çiçek)
2. Görür görmez âşık olma (Kanturalı – Selcen Hatun)
Bunların dışında evli kişiler ise birbirlerine ‘göz açuben gördüğüm, gönül verip
sevdiğim’ gibi ifadeler kullanır.
Dede Korkut Hikâyelerindeki bu realist yaklaşımı Taşlıova’nın Seyyad Bey İle Güllü
Kız Hikâyesi; Emirhan İle Sümbül Hanım Hikâyesinde görmekteyiz. Biz Taşlıova’nın
âşıklığının yanında iyi bir okuyucu ve aynı zamanda içinde yaşadığı toplumun değer
yargılarını, sosyal adet ve geleneklerini çok iyi bilen ve yaşama ve yaşatma arzusunda olan
bir halk sanatkârı olduğunu da biliyoruz. Bu yönüyle Dede Korkut Hikâyelerini okuduğunu
ve bundan da etkilenmiş olabileceğini düşünmekteyiz. (Ekici 7) Veya toplumumuzun
kültürel genetiğinde, seçicilik ve estetik beğeni adına âşık olabilmenin ve bunu
taşıyabilmenin gerekleri Taşlıova’nın içinde yaşadığı toplum ile bütünleşmesinin ve
toplumun değer yargılarının niteliğinin bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır da
diyebiliriz. Bu da bize âşıkların toplumun dili, sözcüsü, toplumsal birikimlerin yaşaması ve
yaşatılması adına kültür bekçisi olduklarını gösterir. Esasında Doğu Anadolu coğrafyası ve
özellikle Kars ve civarı, sözlü kültür yoluyla, usta çırak ilişkisi içinde Dede Korkut’tan beri
gelen destansı üretmelerin canlı olarak yaşatıldığı bir coğrafyadır. Bu coğrafyada yaşayan
bir insanın Dede Korkut Hikâyelerini yorumsuz ve kusursuz olarak yaşadığına da şahit
oluruz.
Konularına göre halk hikâyelerini genellikle 3 başlık altında toplanmaktadır. Bunlar:
1.
Kahramanlık konulu halk hikâyeleri
2.
Aşk konulu halk hikâyeleri
3.
Kahramanlık ve aşk konulu halk hikâyeleri (Duymaz, 47)
Geleneksel Türk halk hikâyeciliğinde kahramanlar aynı zamanda toplum içinde belirli
bir mevkii olan, sosyal statü itibariyle seçkin bir mevkide bulunan, kısacası soylu sayılan
insanların çocuklarıdır.
Şeref Taşlıova’nın kendi tasnifi hikâyeleri yukarda bahsettiğimiz tasnifin ikinci
kısmına, aşk konulu halk hikâyeleri kısmına girmektedir. Aşk konulu halk hikâyelerinde
kahramanlar genellikle ailenin tek çocukları olup, bir dervişin veya pirin verdiği elmadan
ya da bir obje neticesinde doğarlar ve bu kahramanlar aşkın basite indirgenmemesi için
vuslata eremeden bu dünyadan göçerler.
Taşlıova’nın iki hikâyesinde rüyalarında bade içerek âşık olanların birbirlerine bu
dünyada kavuştuklarını (Gülistan İle Süleyman Hikâyesi; Celal Bey İle İpek Sultan
Hikâyesi), bir hikâyesinde de kavuşamadıklarına (Bağdat Hanım İle Hafız Hikâyesi) şahit
oluyoruz. Pertev Naili Boratav’ın belirttiğine göre, XIX. Asır başlarında âşıkları birbirine
kavuşturmayan bazı Karslı âşıkların kötü hadiselerle karşılaşması neticesinde, Karslı âşıklar
toplanarak, anlattıkları bütün hikâyelerin sonunda sevdalıları kavuşturmaya karar
vermişlerdir.(Boratav 86) Sadece Kerem ile Aslı hikâyesinin sonunu değiştirmemişler ve
bu hikâyeyi de günah telakki ederek fazla anlatmamışlardır. Ancak bu hikâyenin Türkmen
ve Horasan varyantlarında ölümden sonra diriliş ve tekrar hayata vuslat içinde devam ediş,
hikayeye eklenmiş olarak vardır.(Duymaz, 73) Bunda toplumun, özellikle Türk
toplumlarının sevenleri birbirine kavuşturma düşüncesi ve sevgiye ve aşka karşı büyük
saygı duyması da yatmaktadır. Nihayetinde bazı anlatım ortamlarında dinleyicilerin
anlatıcıyı silah ile tehdit ederek ‘ya âşıkları kavuşturursun, ya da bu kurşunu
yersin’(Boratav 86) gibi eylemlere giriştiği de bilinenler arasındadır.
Taşlıova’da da sevenleri kavuşturana karşı saygılı ve övücü sözlere rastlamaktayız.
Ancak ‘Bağdat Hanım ile Hafız’ hikâyesinde sevenler birbirine kavuşamamışlar, ‘Seyyad
Bey ile Güllü Kız’ hikâyesinde ise kavuşup kavuşamadıkları belirsiz olarak bitirilmiştir.
Her iki hikâye de aslında bir efsaneye dayalıdır.
Rüya ve rüyaların tabiri meselesi ilk insandan günümüze kadar zihinleri meşgul
etmiştir. Eski Mısır’da Firavunların gördükleri rüyanın gerçekleşeceğine inanıldığı
bilinmektedir. Nitekim Hz. Yusuf’a Tanrı tarafından rüya tabir ilmi verildiği, rüya tabiri
ilmi sayesinde zindandan kurtulduğunu da kutsal kitaplar zikretmektedir. Rüya görme ile
ruhun bedenden çıkıp yalnız başına dolaşması arasında bir ilişki de vardır. Bazı masal
araştırmacıları da masalların rüyalardan çıktığı görüşünü savunmaktadır.
Rüyada sevgiliyi görme ve âşık olma aslında dini bir temele de dayandırılabilir.
Nihayetinde rüyada âşık olma veya ilerde evleneceği kişiyi rüyada görme hadisesinin en
eski hallerinden birini, Sahih-i Buhari’de görmekteyiz. Hz. Muhammed (S.A.V) daha sonra
kendisine eş olacak olan Hz. Ayşe’yi rüyasında gördüğünü söylemiştir.(Buhari, 80)
Rüya motifi anlatım esasına dayalı Türk halk edebiyatı metinlerinde oldukça fazla
kullanılan bir motiftir. (Günay 1992) Âşıklık geleneği içinde de rüya motifinin oldukça
etkili bir rolü vardır. Rüyalarında pir veya Hızır elinden bade içen âşıklar kendilerini diğer
âşıklardan ayırırlar. Bade içmeyen âşıkları şair olarak görür, bazen de küçümserler.
Rüyada pir veya Hızır elinden bade içerek âşık olanların aşkları ulvileşmiştir. Onların
sözleri de kendileri gibi yüceltilmiş olur. Bu sayede aşk cinsellikten uzaklaştırılmış,
ulvileştirilmiş, ilahileştirilmiştir.
Rüyalarında bade içerek âşık olan gençler yemeden içmeden kesilmekte, bazı hallerde
ağızlarına köpüklü kan dolmakta, hasta yataklarına düşmekte ve dertlerinin dermanını bilen
bir kişi ile konuşamadan da âşık oldukları ortaya çıkmamaktadır.
Bir görüşte âşık olma veya yıldırım aşk göçebe veya hayvancı toplumların bir
realitesidir. Leyla ile Mecnun tiplemelerinde olduğu gibi bir göçebe uzun ve derin
duygulara, düşüncelere dalacak vakti kendisinde bulamaz. Dede Korkut Hikâyelerinde veya
başta Köroğlu olmak üzere bütün kahramanlık hikâyelerinde olağanüstü bir durum
neticesinde aşık olma vakasıyla karşılaşmıyoruz. Burada erkeğin bir sınavdan geçerek
kendisine eş olacak kızı seçtiği ve bu sınav neticesinde kendisini alt edilmiş gören kızın,
galip olan kahramana karşı derin bir sevgiyle bağlı kaldığı görülür.
Taşlıova’nın hikâyelerinin birinde bu durum daha net biçimde ortaya çıkar. (Gelin Taşı
Hikâyesi) Yusuf Bey Yasemin Hanım’ın adamlarının ortasında vakarından ve cesaretinden
bir şey kaybetmeden dururken Yasemin Hanımın gönlünü çelmiştir.
Sonuç olarak
1. Şeref Taşlıova’nın anlattığı ve Türk Dil Kurumu yayınlarından çıkan kitap içerisinde
kendi tasnifi 6 hikâyesinin üçünde kahramanlar rüyalarında bade içerek, üçünde ise ilk
görüşte âşık olmaktadırlar.
2. Taşlıova’nın yaşadığı coğrafya geleneksel Türk kültürünün canlı olarak yaşatıldığı
bir coğrafyadır. Hayvancılık ve yayla kültürü bu coğrafyanın ekonomik hayat tezahürünü
oluşturur. Hikâyelerinde de bu kültürün açık izleri ve Dede Korkut Hikâyeleri bağlantısı
açıktır.
3. Rüyalarında bade içerek birbirine âşık olan kahramanlar genellikle vuslata ermeden
ölürler. Taşlıova’nın hikâyelerinin birinde bu durum ortaya çıkmakta, ikisinde ise vuslat
gerçekleşmektedir.
4. İlk görüşte âşık olma diğer üç hikâyesinde gerçekleşmekte, bunlardan birinde
vuslatın gerçekleşip gerçekleşmediği belirsiz bırakılmakta diğer ikisinde ise vuslat
gerçekleşmektedir.
5. Taşlıova’nın kendi tasnifi hikâyelerinde ilk görüşte âşık olmak için fiziki güzellikler
yeterli olarak görülmektedir.
6. Taşlıova’nın hikâye kahramanları seçkin, itibarlı veya soylu kişilerden seçilmiştir.
7. Taşlıova’nın hikâye kahramanları genellikle ailelerin tek çocuklarından
oluşmaktadır. Ancak bu çocukların dünyaya gelişleri ile ilgili bir bölüm yoktur.
8. Taşlıova hikâyelerinden bazılarının çıkış noktasını efsanelerden almıştır. Gerek
hikâye anlatıcılığını ve gerekse geleneğe bağlılığı kendi tasnifi hikâyelerinde açıkça
görülmektedir.
NOTLAR
1. Türkmen vd., a.g.e. s.250–251 —Yavrum, bu tasın içini bir suyla doldurup sana
vereceğiz! Buna aşk badesi derler. Bunu içtikten sonra, Cenabı Allah sana aşk ilhamı
verecektir. Haa, badeyi ikinci defa içtikten sonra da sana bir yer göstereceğiz. Oraya iyice,
dikkatle bak ki; senin kaderin; alın yazın, hayatın oradadır.
Bağdat Hanım, dervişlerin doldurduğu tastan:
-Peki derviş baba, Bismillahirrahmanirrahim! Deyip kudret cemini, badesini içtikten
sonra, 366 damar, 144 parça kemiği od tutup yanmaya başladı.
Derviş dedi ki:
-Bak yavrum! Şu iki parmağımın arasından ne görüyorsun?
Bağdat Hanım, şöyle bir baktı ki:
-Allah Allah! Burası Çıldır Gölü’nün karşısındaki, babamın konağının karşısındaki
köy!
-Ha yavrum! Oraya iyice bak! Orda bir yiğit göreceksin!
Bağdat Hanım, şöyle bir baktı ki, ne baksın? Ocağın batmasın yiğit? Başını yastığa
koymuş, derin bir düşünce içerisinde. Derviş:
-Yavrum, o yiğide derler Hafız! Seni ona âşık ettik, şimdi gidiyoruz onu da sana âşık
edeceğiz! Bundan sonrasını biz biliriz, sen bilmezsin! Hele yukarıya bak ne görüyorsun?
dedi.”
Türkmen vd. a.g.e, s.252. …….
“E bu bir hikâyedir. Bu pirler, bu dervişler, aynı dakikada, aynı saniyede sırra kadem
basıp doğrudan doğruya Hafız’ın yanına geldiler. Hafız’a da aynı badeyi, aşk badesini
verdiler. Hafız’a da aynı şekilde kudret aynasından, iki parmağının arasından yol gösterip,
kimi göstermişlerdi? Bağdat Hanım’ı! Eski üstatlarımız derler ki; kudret badesi içen bir
aşığın ağzından kanlı köpük akarmış ve kırk gün uykuda yatarmış. Hafız’ın başladı
ağzından kanlı köpükler taşmaya. Oda kapısı kapalı. Kuşluk vakti oldu. Her zaman ta sabah
ezanından kalkan Hafız meydanda yok. Eee, bir babanın ananın tek oğlu. İki bacısı var.
Herkes onu çok seviyordu: “Acaba, bunu vuran mı oldu? Başına taş mı düştü? Yoksa bir
hastalık mı geçiriyor?” diye merak ettiler. Kim geldi? Anası. Anası baktı ki, oğlunun kapısı
kapalı. Kapıya vurdu, açtı. Baktı ki, oğlunun ağzından taşan kanlı köpükler yastığın üzerini
kan içinde bırakmış.”
2. Türkmen vd. a.g.e, s.356…….
“-Bak iki parmağımın arasından ne görüyorsun?
Süleyman, bir baktı ki:
- Allah Allah! Burası bizim Bayburt’taki Ziya Ağa’nın hanesi. Dere köyündeki Ziya
Ağa’nın evi.
-Yavrum bir bak ne görüyorsun içerde?
Süleyman evden içeri girdi, baktı ki; “Her taraf benim gördüğüm evin içi, benim
kaldığım ev.”
-Gir sağ taraftaki odaya. Başını uzat!
Başını uzatıp baktı ki, ne baksın! Ocağın batmasın! Ziya Ağa’nın kızı Gülistan Hanım
yataklar içerisinde. Ayva gibi sararmış, solmuş, zayıflamış, perişan. Gözleri yaşlı. Nurani
derviş dedi ki:
-Eee yavrum! Allah’ın kudret kalemidir! Cenabıallah bu kızı sana yazmış. Sen bu kızı
bu vaziyette koyarsan senin işin rast gitmez. Yavrum bunu sana âşık ediyoruz, seni de buna
âşık ediyoruz!
Çıkarttı, şöyle kudret ceminden Süleyman’a bir kadeh sunduktan sonra, bunun 366
damar, 144 parça kemiği ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca:
- Yavrum, hele bak, sizin hanın duvarları da pek iyi değil, dedi.
Süleyman, başını kaldırıp hanın duvarlarına bakıp geri döndü ki, ne derviş var ne de
hiçbir şey var.”
3. Türkmen vd. a.g.e, s.430–432………
“Açtı bir bohça. Böyle ipek gibi bir şeyin içersinden bir taş çıkardı. Uzattı:
-Yavrum, bismillahirrahmanirrahim de! O tasın içersinde bir su var. Yavrum bunu nûş
et, yani iç.
-Derviş baba, hayırdır? Ben az önce zaten suyumu içtim.
-Yok yavrum. Bu, çok önemli, kudret suyudur. Bunu Cenabıallah herkese vermez.
-Derviş baba, demin yoktu. Tas boştu. Bu su nerden geldi?
-Onu sen bilmezsin, dedi Derviş:
Celal Bey, suyu kaldırdı, bismillah dedikten sonra içti. Biraz sonra bunun içersine bir
ateş düşmeye başladı. Ateş, yanmaya başladı. Derviş dedi ki:
-Nedir senin bu halin?
-Derviş baba, yanıyorum! dedi Celal Bey.
-Ha yavrum, bu aşk badesidir! dedi. Bu aşk badesi insanı yakar ama inşallah sonu
hayır olur.
İkinci bir kadehi daha doldurdu.
-Bu ilk içtiğin kadeh bizi, on sekiz bin alemi, kainatı yaratan Cenabıallah’ın, yaratanın
aşkınadır! dedi.
Celal Bey, bir nar gibi kızardı. Bir hararet içersine düşerken; Derviş yeşil bir mendilin
içersinden çıkardı, ikinci kadehi de doldurdu.
-Al! Yavrum bunu da iç. Bunu da iki cihan serveri Hazreti Muhammed Mustafa aşkına
iç! dedi.
Celal Bey, bunu da nûş ettikten yani içtikten sonra vücudunda bir rehavet, vücudunda
bir hoşluk meydana geldi.
-Allah senden razı olsun Derviş Baba! dedi.
Derviş:
-Ay yavrum, esas sana armağan olarak getirdiğim kadeh son kadehtir! dedi.
Son kadehi de doldurdu.
-Yavrum! Bunu da nûş edeceksin, yani içeceksin.
-Bu kimin aşkına?
Peh peh peh, ocağın batmasın!
-Yavrum bu da, Semerkant Bey’i Yakup Bey’in kızı İpek Sultan’ın aşkınadır.
-Aman Derviş Baba, bura nere, Semerkant nere? Yakup Bey nere, onun kızı İpek
Sultan nere?
-Yavrum sen bunu iç, geri kalanına karışma! Dedi Derviş Baba.
Celal Bey, bu kadehi içtikten sonra, üç yüz altmış altı damar yüz kırk dört parça kemiği
od tutup, ateş tutup yanmaya başlarken, derviş baba dedi ki:
-Celal Bey, şu iki parmağımın arasından bak, ne görüyorsun?
Şöyle Derviş’in iki parmağının arasından baktı ki, çok müzeyyen bir şehir, mükemmel
bir şehir. Her tarafı mamur, her tarafı abad bir şehir. Şehrin münasip yerinde yapılmış bir
saray var.
-Hah yavrum, işte o İpek Sultan’ın babasının sarayıdır! dedi.
Sarayın yanı başında bir ev var. Evin ocağı batmasın! Önünde havuzlar, güller,
bahçeler. Envai çeşit kuşlar ötüşüyor içersinde.
-Yavrum o da senin sevgilin İpek Sultan’ın oturduğu evdir! dedi.
Celal Bey, baktı ki karşısında İpek Sultan.
-İyice yakın bak yavrum!
İyice yakın baktı ki ne baksın! Başında kırk taze kız. [Buna cariye deriz; âşıklar,
ustalarımız bunu böyle söylerdi.] Kırk cariyesiyle havuzun kenarında sallanıp gezdiği
zaman, İpek Sultan’ın iki kaşının arasından çıkan bir ok Celal Bey’in sinesine saplandı.
Sendelemeye, sallanmaya başladığı zaman Derviş Baba tekrar dile geldi:”
“Efendim, bu minval üzere aşığı maşuğa bağlayan bu Derviş, tayyi mekan dediğimiz
bu insan, gözünü açıp yumuncaya kadar kendisini doğrudan doğruya Semerkant’a, Yakup
Bey’in sarayında İpek Sultan’ın yanına ulaştırdı. Aynen Celal Bey’i maşuk ederek İpek
Sultan’ı da Celal Bey’e âşık etti.”
4. Türkmen vd. a.g.e, s.287.. …….
“Güllü Kız, kedi gibi yavaş yavaş ayaklarının burnuna basa basa Seyyad Bey’in
yakınına yaklaştığı zaman iyice dikkatle baktı: “Ya Rabbi, dünyada acaba bunun gibi
yakışıklı, bunun gibi bir yiğit daha yarattın mı?” dedi.
O zaman içinde bir aşk ateşi, alevi yanmaya başladı; gönül bacasının ince ince dumanı
çıkarak. On dört yasemin zülfünden bir tanesini taktı sinesine. Burada ne diyecektir Seyyad
Bey’e. Seyyad Bey ona ne diyecektir? Her ikisine vekâleten ben söyleyeyim. Allah hepinizi
var etsin. Sağ olun!”
“Allah Allah, gökyüzünden sanki yıldızlar aşağıya inmiş de, içinde ay var! [ Ay da
Güllü Kız idi.] Yahu, bu bir kadın olarak söylüyor da, ben koskoca bir bey oğluyum!
Gurbet ele düşmüşüm. Ben niye söylemeyeyim? Deyip alır bakalım Seyyad Bey
karşılığında ne söyler?”
5. Türkmen vd. a.g.e, s.377–379… ……..
“Yasemen Hanım, şöyle on dört yasemin zülüflerini taramış. Eskiden, yayla kızları saç
örgülerinin ucuna, mavi boncukla beraber tavukların kanat kemiklerinin ucunu takarlarmış.
Yasemen Hanım, aynı şekilde örüklerine tavuk kanatlarının ucunu ve mavi boncukları
takmış. Yusuf, ocağın batmasın! Yasemen’i gördüğü zaman böyle gönülden gönüle âşık
oldu. Eee yiğit! Koç oğlu koç!”
……..
“Yusuf Bey, böyle bir geri döndü. Yasemen Hanım’ın muhafızlarıyla harp etse onları
haklayacak güçte ama olmaz! Tekrar geri döndü, Yasemen Hanım’a böyle kıyıkaç bir gözle
baktığı zaman, Yasemen Hanım’ın yüreği Sultan Süleyman’ın yüreği gibi yanmaya başladı.
Yasemen Hanım burada dursun, ben size nerden haber vereyim?”
6. Türkmen vd. a.g.e, s.404 ……..
“Emir Han, şöyle adım adım ileriye yürüdü. Sümbül Hanım, böyle bir baktı ki: “Bre,
ocağın batmasın! Cenabıallah seni yarattığı zaman ne güzel yaratmış. O, kalemin en
güzeliyle çizmiş seni!”
Efendim, Emir Han’ın sinesinden çıkan bir tîr-i temran, aşk oku, sanki Sümbül
Hanım’ın sinesine saplandı, şöyle iki kürek arasından söküp çıkmaya başladı. Sümbül
Hanım, böyle bir sendeledi, sallanmaya başladı.
……..
“Bu arada, kim? Emir Han da gönülden gönüle Sümbül Hanım’a öylesine âşık olmuştu ki, artık içerisine
bir ateş düştü. İnce ince yanmaya başlarken Sümbül Hanım, bu vaziyet karşısında burada fazla kalmadı.”
KAYNAKLAR
Fikret Türkmen, M. Mete Taşlıova, Nail Tan, Âşık Şeref Taşlıova’dan Derlenen
Halk Hikâyeleri, Ankara 2008.
Ali Berat Alptekin, Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Ankara 1997.
Metin Ekici, Dede Korkut Hikâyeleri Tesiri İle Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri, Ankara 1995.
Ali Duymaz, Nevruz Bey Hikâyesi (İnceleme – Metinler), Aydın 1996. Pertev Naili
Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, İstanbul 1988.
Ali Duymaz, Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma, Ankara
2001.
Umay Günay, Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara 1992. Zeynü’d-din
Ahmed. B. Abdi’l Latifi’z-Zebidi, Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i
Sarih Tercümesi ve Şerhi, Mütercim ve Şarihi Kamil Miras, IV, Ankara 1992.
99