Monologların ülkesi, Saraybosna’da bir reportaj (…) Biz bir monologlar ülkesinde yaşıyoruz ve bununla her türlü politikadan önceki düzlemden demek istiyorum. Belki bu 45 yıl egemenliği altında yaşadığımız komünizmin bir mirasıdır, bu 45 yıl Jugoslavya’da yaşayan insanlar için muhtemelen 20. Yüzyıl’ın en iyileriydi, Bosna’da dâhil olmak üzere. Ancak, her ne kadar toplumsal ve kültürel açıdan iyi yaşamış olsak da – güvenlik vardı vs, ve yumuşak bir komünizm söz konusuydu, diğer doğu Avrupa ülkelerindeki sert komünizm değil, bir şekilde bu mirasın da yükünü halen taşımaktayız. Özellikle politik alanda bu etkiyi hissediyoruz. İnsanlar ideolojik olarak farlı fikirlere sahip bir diğerini dinlemeye hazır değiller. Onu çok rahat dışlayabiliyorlar. (…) Kimseyle bir diyaloğa girmek istemiyorlar. Bir çok politikacı ve bunun yanı sıra bir çok da Bosna-Hersekli entelektüel kendilerine farklı fikirleri olanlardan ziyade aynı fikirleri paylaşan insanlar arıyorlar. Başka fikirleri temsil edenlerle konuşmuyorlar, ideolojik olarak onları sınırlandırıyorlar ve “Sen…. sin, şu veya bu şekildesin, ne bileyim”. Son on yılda Bosna’da toplumsal tartışmalarda konuşmasını engellemek adına “Faşist” sıfatını yakıştırıyorlar. Benimle aynı fikri paylaşmayanların tümü basitçe faşisttirler, ya da buna benzer… İkinci Dünya Savaşı ile veya İtalya’daki faşizmle hiçbir alakası yoktur… (…) Birilerini meşrulaştırmamak için kullanılan bir tür moda haline, bir moda kelime haline geldi… Fikrimce bu toplumsal tartışmaları sürdüren tutum, komünizmin bir mirasıdır. Halbuki o zamanlar iyiydik, bugünden çok daha iyi, çünkü bugün dahi hatırlıyorum, ben o sıralar 18 yaşındaydım, savaş çıktığında, ve ben 18 yıl komünizm altında yaşadım, benim ailemde iyiydi o zamanlar. Bu düşünceler bana, bir monologlar ülkesinde olduğumuzu gösteriyor, sadece burada Bosna – Hersek’de değil, Hırvatistan ve Sırbistan’da da, tüm bölgede. İnsanlar burada açık tartışmalar sürdürebilecek özellikte değiller, ve böyle bir isteğe de sahip değiller, farklı fikirleri savunanlarla konuşmayı, dinlemeyi de. Bu durum gerçekten üzüyor. Biz gerçi parlamenter demokrasiden çok bahis ediyoruz, Avrupa entegrasyonundan, ancak biz hep böyle değiliz. Tutum halen geçerliliğini koruyor, renk değiştiriyor. Biz “Biz haklıyız, ve ben karşı taraftan benimle aynı fikirlere sahip birileri ile konuşmak istiyorum” diyoruz. Ve bu da iyilerden biri oluveriyor. Ve diğerleri? “Beni diğerleri niye ilgilendirsin ki? Ancak herşeyi konuşabiliriz…” Bu böyle olmaz. Bu kadar karamsar olmamın sebebı bu belki de. Copyright © Goethe-Institut Athen Alle Rechte vorbehalten www.goethe.de/athen
© Copyright 2024 Paperzz