Dosyayı İndir

EĞİTİMCİ OLMAK NASIL BİRŞEY?
Prof. Dr. Halil İbrahim Ülker
Atılım Üniversitesi, İşletme Fakültesi
Ölçemediğiniz şeyi anlayamazsınız,
anlayamadığınızı denetleyemez,
denetleyemediğiniz şeyleri de
yönetemezsiniz. Sonra da kamyon
tamponlarına “kader yazısı
satılmıyor ki iyisini alayım”
yazarsınız.
Bir ülkede toplumsal bir sorun olmasın ki; eğitimle, uygarlıkla, demokrasiyle
ilgisi bulunmasın. Ama siz 150 sözcükle dil kullanıyor, ortaçağ içerikli 5 yıllık
eğitimle yetiniyorsanız; kuşkusuz umutlar başka baharlara kalacaktır. Bir ülkede
ölçme ne kadar hassassa (gelişmişse) ülke o kadar gelişmiştir derler. Bu ölçme
kömür, demir, fasulye, not gibi şeylerle ilgili olacağı gibi; duygu, değer,
performans, yeterlik vb. şeylerle de ilgili olabilir.
Bir toplum, dünya sıralamalarında hep gerilerde kalıyor ama bundan hiç rahatsız
olmuyorsa vay haline. Halen övünecek bir şeyler bulabiliyorsa, halen sorunlarını
ve çözüm yollarını sorgulamıyorsa durum daha da vahim demektir.
Ülkemizde bunca konuşan, eleştiren, ahkam kesen ve kendisini eğitimci sanan
insan var da; bu denli büyük ve farklı eğitim sorunu neden var?
Eğitim kitapları, “doğan her çocuk toplumsal bir barbardır, onun gerçekten
insan olması kültürleşmesine (sosyalizasyon, bir tür yaygın eğitim) bağlıdır”
der. Gerçekten bireyin psikolojik ve sosyal kazanımları büyük ölçüde verilecek
eğitimin içeriğine bağlıdır. Ülkemize bakacak olursak: İstihdam edilemeyen
işgücünden mi, küresel rekabete katılamayan meslek mensuplarından mı, Pisa
ve Leonardo ölçümlerindeki OECD ülkeleri sonunculuğundan mı, az okunan
kitaplardan mı, toplumdaki ruh sağlığı sorunları ve didişmelerden mi, ( ruh
sağlığı istatistikleri, adli ve idari yargıdaki dava sayılarına bakılabilir) verimlilik
ve etkililikten uzak kurumlardan mı? Hangisinden söz edeyim? Bunların hangisi
ülke insanıyla ilgili değil. Demek ki yanlış giden bir şeyler var…!
Dizide ölen kahramana cenaze namazı kıldık mı? Deprem fay hattını meclis
kararıyla yüz metre ileriye aldık mı ? Enflasyon oranını kahve falından ve
burçlardan sorguladık mı? Evet o halde kadın berberi ben terapi yapıyorum
diye kart basar, taksi şoförü seçim sonuçlarını tahmin eden siyaset bilimci olur,
önüne gelen de kendisini eğitimci ilan eder. Buna şaşmamak gerekir.
Eğitimci kim o halde? Eğitimci, iyi iletişim iyi insan ilişkileri becerisi olan,
yetkin kişilik ve karakter özellikleri yanı sıra eğitim bilimlerinden haberdar olan
kişidir. Eğitim bilimleri, eğitimi inceleyen bilim dallarının tamamına verilen
addır. Eğitim bilimleri 20.YY’da aşağıdaki dalları kapsayacak biçimde bir set
oluşturmuştur. Bunlar Eğitimde Program Geliştirme-Eğitim Programları ve
Eğitsel Ölçme ve Değerlendirme-Eğitim Yönetimi- Eğitim Psikolojisi- Eğitim
Teknolojisi-Eğitim Tarihi-Eğitim Felsefesi-Eğitim Sosyolojisi-Psikolojik
Danışmanlık ve Rehberlik- Okul Psikolojisi- Özel Eğitim, Uluslar arası Eğitim
ve Mukayeseli Eğitimdir.
Ayrıca alanda fikir yürütmek için; erken çocukluk- ilk öğretim-orta öğretimyükseköğretim, yetişkin eğitimi gibi öğretmenlik eğitiminden haberdar olmak
gerekir. Son olarak da, Türkçe Eğitimi-Sanat Eğitimi-Mesleki Eğitim gibi,
öğretim alanlarında uzmanlık gerekir. Oysa uygulamada şunlar göze
çarpmaktadır; Şirketlere işletmeciden eğitim müdürü, branş öğretmenlerinden
Milli Eğitim Bakanlığına uzman ve yönetici, ayni bakanlığa hemen her
meslekten (veya mesleksiz) danışman, YÖK üyeliğine muhtelif akademisyen
atamaları v.d. v.d. Başka bir ifadeyle matematik, coğrafya v.b. öğretmenler
eğitimci değil, adı üzerinde öğretmendir. Prof. Doç, Dr. Unvanlı insanlar
akademisyendir, eğitimci değil. Banka”da hizmet içi eğitim kursu organize eden,
hatta bankacılık anlatan kişi eğitimci değildir. Çünkü bunlar doğrudan öğretimle
ilgilidirler, eğitimle çok dolaylı ilişki içindedirler. Örneğin değer ve duygu
eğitimiyle, karakter eğitimiyle ilişkileri böyledir.
Özetle, örneğin ülke çapında bir örgün öğretim planlaması yapacak kamu
otoritesi, kendisi eğitimci olmasa bile mutlaka, geniş bir eğitimci kadrosunu
danışman olarak kullanmak zorundadır. Son kırk yıldır değişik eğitim
kademeleriyle ilgili alınan kararların ve izlenen politikaların kaç tanesi, görgül
araştırma sonuçlarına, özgün eğitim teori ve modellerine dayanmaktadır?
Hemen hiçbiri. Eğitim politikalarıyla ilgili radikal kararlar alınırken, toplumla
ilgili, antropolojik, etnolojik, tarihsel, ekonomik kaç tane araştırma yapılmıştır?
Ya da Türk insanının biyopsişik ve sosyal prototipi ne kadar araştırılmıştır?
(İlgi, öğrenme hızı otoriteye karşı tavır alış, aidiyet duygusu, özgüven,
direngenlik v.b.)
Gerek ekonomik yapının gerektirdiği sayı ve nitelikteki insan gücünü
yetiştirmek, gerekse eldeki yetişmiş iş gücü ordusunu yerli yerinde kullanmak
için; gelişmiş ülkeler birtakım meslek sınıflama sistemleri kullanırlar. Bunların
bazıları şöyledir. ILO (International Labour Organization) ISCO (International
Standard Classification of Occupation) UNIDO (United Nations Industrial
Development Organizations) ve ISCI (International Standart Classification of
Industry) Bu sınıflamalardan günümüz de ESCO 88 özellikle Avrupa da en çok
kabul görmüş olanıdır. Bu sınıflamanın üç temel amacı vardır: Meslek
konularında uluslar arası iletişimi kolaylaştırmak. Uluslar arası mesleki verileri
derleyerek küresel konularda kullanımını sağlamak, gelişmekte olan ülkelere
örnek olmak, rehberlik hizmeti sunmak.
Günümüzde meslek konusunda zincirin ilk halkası, mesleğin standardı ve
bunun için gerekli eğitimdir. Mesleğin yeterlik belgesi, çalışma koşulları,
ücretleme, meslek standartları ve etiği gibi pek çok konunun bu amaçla
tanımlanmış olması gerekir. Ülkemizde ise pek çok kişi bir eğitim almadan
mesleğe girebilmekte ve hizmet içi eğitimle mesleğe adapte edilmeye
çalışılmaktadır. AB ülkelerinde tanımı yapılmış ve beceri profili çizilmiş , bir
çok mesleğin ülkemizde eğitsel bir karşılığı veya eğitim kurumu sorumluluğu
yoktur. Dolayısıyla herhangi bir eğitim belgelendirmesinden geçmeyen bu
kişilerin, işgücü olarak anılması bile doğru değildir. (Murat Tuncer, Mehmet
Taşpınar, Meslek Standartları. Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları 2004.)
Malatya Ünv. Sos. Bil. Enstitisü)
Bu nedenle tanımlanmış mesleklerde (doktorluk, hakimlik, mühendislik
v.b.) atama, yükseltme, yetki, görev v.b. daha net olduğu gibi , ilgilinin aldığı
kararlar da (reçete, dava sonuçları, projeler) kolayca değişmez. Eğitim
sistemindeki insan gücü, program içeriği, çelişkili karar ve uygulamaların
sebebi, önemli ölçüde meslek tanımlamalarının yapılmamış olmasıdır.
Sonuç olarak eğitim, ülkedeki hemen her şeyle ilgili olduğu için meslek
sınıflamasında öncelik eğitimde olmak zorundadır. Zira üretim sürecinde her
türlü katma değer yaratacak bireylerin yetiştirilmesi eğitimciler tarafından
yapılacaktır. Böylece eğitim sistem ve uygulamalarını düzenleyecek kişilerin
özel nitelikleri ve tanımlanmaları belki diğer alanlarınkine vesile olabilecektir.
Reçete yazmanın, davaya girip savunma yapmanın, kimlere hangi koşullarda
hak olarak verildiğini düşünürsek, eğitimde karar ve uygulama yapacaklar için
de bazı fikirler çağrıştırabiliriz. Aksi takdirde hasılasını geç veren eğitim sektörü
için hesap sorma, hep geç kalınan bir sorgulama olacaktır.