kıyafetlerimiz bedensiz, bedenimiz susuz kalırsa

KIYAFETLERİMİZ BEDENSİZ,
BEDENİMİZ SUSUZ KALIRSA
Stj. Av. Selcen BAYÜN
Kişilerin pek çok konuyu konuşmasına rağmen
çeşitli nedenlerle farklı durumlar hakkında kendi
fikrini beyan etmek bir yana, bu durumları görmezden geldiği bir dönemde yaşamaktayız.
Belki görmezden gelmenin en çok yapıldığı
husus, günlük hayatın vazgeçilmezi ve itibar olarak nitelendirilen kıyafettir. Kıyafetin elde edilmesi
sırasında kıyafetin nasıl üretildiği ve üretim araçları
gözden kaçırılmaktadır. Örnek vermek gerekirse
bir çift deri ayakkabı 8000 litre suyun kullanımı
sonucunda üretilebilmektedir.
Çevre, kişilerin insanca yaşayabilmesi ve insan
hayatının devamı için gerekli koşulları sağlayan
en önemli unsurdur. Zira bireyi özne kabul ettiğimizde, bireyin dışında kalan her şey çevreyi
oluşturur. Üstünde yaşadığımız toprak, soluduğumuz hava, yediğimiz besinler, giyinme ve ısınma
52 Hukuk Gündemi | 2014/2
araçlarımız çevre dediğimiz bulmacanın parçalarıdır. Bu sebeplerle kişinin varlığı ile çevrenin varlığı
ile bağlantılıdır.
Arada bir de giyinmek dışında insanların beslenmeye ihtiyaç duyulduğu düşünüldüğünde; 2012
yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile WWF1 tarafından hazırlanmaya başlanan Türkiye’nin Sudaki
Ayak İzi çalışması2 12 Şubatta sonuçlanmış ve
rapor3 yayınlanmıştır. Rapor inceleme alanımıza
1 İsviçre’de 29 Nisan 1961’de “WE MUST SAVE THE WORLD’S WILD LIFE!”
sloganı ile çevre dostu küçük bir grup tarafından imzalanan Morges
Manifestosu ile oluşan ve günümüzde dünyanın pek çok yerinde
faaliyet gösteren kuruluş. http://wwf.panda.org/who_we_are/
history/(Erişim Tarihi 18.04.2014)
2 http://www.wwf.org.tr/?1371 (Erişim Tarihi 18.04.2014)
3http://www.wwf.org.tr/basin_bultenleri/raporlar/?2720/
trkiyeninsuayakiziraporu (Erişim Tarihi 18.04.2014)
girmemekle birlikte, günlük hayatımızda kullandığımız bazı ürünlerin Sudaki Ayak İzine bakmamız
gerektiğini düşünmekteyim. WWF tarafından açıklanan verilere göre; 1 porsiyon kırmızı et (200 gr)
3100 litre, 1 porsiyon beyaz et (200 gr) 780 litre, 1
dilim ekmek
40 litre, Karton kutuda alınan
1 bardak kahve 208 litre, 1 bardak çay 30 litre, 1
bardak süt 200 litre,1 porsiyon pilav 150 litre, 1
adet küp şeker 7,5 litre, 1 porsiyon peynir (75 gr)
375 litre, 1 hamburger 2400 litre, 1 adet portakal 50 litre, 1 bardak portakal suyu (200 ml) 170
litre, 1 adet A4 kâğıt 10 litre, Sanayi ürünleri: 80
litre X alınan ürünün fiyatı X 1,6 (Örnek: 20.000
TL’ye alınan bir arabanın Sudaki Ayak İzi yaklaşık 2.587.478 litre) litre su kullanımı sonucunda
elde edilmektedir. Bu durum suyun kişilerin hayatında, hayatta kalma gereksiniminden daha fazla
yer kapladığını göstermektedir. Ekmekleri çöpe
attığımızda ekmeği çöpe atmakla kalmayıp her
dilim ekmek için harcanan 40 litrelik suyun boşa
gitmesine vesile olmaktayız. Yaşadığımız hayat
bizi tamamen suya ait kılmaktadır; işte bu yüzden
bizi suya, giyeceğimizden yiyeceğimize kadar her
şeyimizi veren suya her şeyden daha fazla sahip
çıkılması gerekmektedir.
Son dönemde gündeme gelen Hidroelektrik
Santralleri Projelerine duyulan tepkiye bir de bu
açıdan bakmak gerekir diye düşünüyorum. Yanlış
projelendirme sonucunda meydana gelen endemik balık türlerinin soyunun tehlikede olması,
suyun kalitesinin düşmesi sonucu içme suyu ve
tarım suyu olarak kullanılamaması gibi sorunlar,
projenin gerçekleştirildiği bölgeyi etkilemekle kalmamaktadır. Gerek bitkilerden gerekse hayvansal
ürünlerden hammadde sağlamak için suya ihtiyaç duyulmaktadır ve suyun azlığı sonucu ortaya
çıkacak hammadde eksikliğinin etkisi de elbette
bölgesel olmayacaktır.
İlkokulda Hayat Bilgisi derslerinde (bizim
zamanımızda) yağmurun oluşumu çok basit bir
şekilde; gökyüzünde biriken su buharının ağaçlar tarafından çekilerek yeryüzüne geri dönmesi
olarak tanımlanırdı. Bilimsel manalardan uzak bir
şekilde kullanılan ifadeler ile aktarılan bilgi her
ne kadar kısıtlı da olsa, henüz ilkokulda neden
ağacın önemli olduğu ifade edilirdi; ancak insanın
suya olan ihtiyacı su içmezseniz üç günden fazla
yaşayamazsınız ibaresi ile kısıtlanarak. İçecek su
her zaman bulunur anlayışı sebebiyle insanlar
günlük hayatlarında ne kadar su kullandıklarını
göz ardı ettikleri bir hayata adım atardı.
Tüketim hayatı denen olgu sanırım en çok
burada karşımıza çıkıyor. Moda gibi sebeplerle
her gün milyonlarca eşya kullanılmaz olarak
nitelendiriliyor ve dolayısıyla milyonlarca litre su
sokağa atılmış oluyor. Her şeyin bir ömrü olduğu
düşünüldüğünde bu ömür dolana kadar ve hatta
dolduktan sonra mümkün ise geri dönüşüme tabii
tutularak veya farklı bir amaçla kullanılması sağlanarak suya sahip çıkılması gerekmektedir.
Suya sahip çıkmanın bir başka yolu elbette ki,
su kaynaklarının devamlılığını sağlayan, buharlaşmayı dengeleyen ve yağmuru oluşturan ormanlara sahip çıkmaktır. Burada da neden insanlar
ormanların kıyafetler açısından önemini fark
etmek istememektedir sorusunu sormak istiyorum; çünkü bu ülkede her sene yüzlerce dönüm
ormanlık arazi yangın veya çeşitli projelere kurban
edilerek yok olmaktadır. Çocuklarının geleceği
için çalışan ebeveynlerin olduğu bir ülkede, ebeveynlerin çocuklarının çıplak kalmasına ve yemek
yiyemeyecek duruma gelmesine sebep olacak
şekilde ilgisiz hareket etmesi bu soruyu gündeme
getirmektedir.
Kişiler hayat gailesi içindeyken, aslında yaşama
sebepleri olan şeylerin yeryüzünden silinmesine
sebep olacak şekilde doğayı ihmal etmektedir.
Bunun nedeni olarak ise ekonomik inanışları ve
yanlış bilinçlendirmeyi gösterebiliriz.
Su bizim için yiyecek, giyecek, enerji kısacası
her şey demekken; içecek su bulunur anlayışı ile
sahipsiz bırakılan sularımız ve ormanlarımız düşünüldüğünde, denizlere sahip çıkma şeklimiz de
korkutucu bir gerçek haline gelmektedir. İnsanoğlunun yaşayabilmek için sahip olmaya çalıştığı
her şeyin, varoluş aşamalarını düşünmesi halinde
hayat kalitesini yükseltirken tasarrufu da sağlayabilecek olması, insan yaşamının temel gereksinimlerinin sürekli karşılanabilecek duruma gelmesi
sonucunu doğuracaktır.
Sahip olduğumuz bedenimizi korumak ve
güzelleştirmek amacıyla vazgeçilmezimiz olan
kıyafetlerin de bulunduğu bir geleceğe sahip
olmak için hepimizin daha da bilinçlenmesi ve
ortak bir çabanın içine girmesi gerekmektedir.
Kıyafetlerimiz bedensiz, bedenimiz susuz
kalmasın…
2014/2 | Hukuk Gündemi 53