Fotoğraf: Seher Çerçi Stj. Av. Selcen BAYÜN, Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER, Stj. Av. Seher ÇERÇİ, Stj. Av. Eyüp AĞAOĞULLARI Kadınlar ve kadınların haklarına ilişkin her tartışma kadın bedenini temel alırken karşımıza çıkmaktadır. Kadın bedeni üzerinde kadınların ve özellikle erkeklerin tartışma hakkı bulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Serap ŞAHİNOĞLU: Ataerkilliğin temel olması halinde kadın bedeni ve üzerindeki hakların erkeğe ait olduğuna dair durum karşımıza çıkmaktadır. Kadın erkeğe ait sayıldığından, kadının gebe kalıp kalmamasında dahi kadının bir söz hakkı bulunmamakta ve bu durum erkeğin yaşadığının ispatı olarak değerlendirilmektedir. Kadınlar doğum sırasında kaptıkları mikroplardan, bilgili ebe olmamasından; gebeliğin kadın vücuduna verdiği hasardan, doğum sırasında zarar gören organlardan ve daha pek çok nedenden dolayı ölmektedir. Karanlık çağ döneminde “cadı” olduğu gerekçesiyle canlı canlı yakılan pek çok kadının aslında gebe kadınlara ve gebe kadınların doğum 68 Hukuk Gündemi | 2014/2 yapmalarına, gebe kadına kürtaj işlemi ile yardım eden kadınlar olduğunu biliyoruz. Kadın kendi bedenini korumaya yönelik hareket ettiğinde grubun devamlılığı tehlikeye girecek endişesi ile erkeklerin kadınlar üzerinde baskı kurmaya çalıştığını görüyoruz. Ataerkil kültürde bir başka grubun kadının bedenine zarar vermesi –savaş tecavüzleri gibi- kadının mensubu olduğu grubun erkekleri için aşağılayıcıdır; çünkü kadın o grubun bir erkeğine aittir. Bütün bunlar sebebiyle kadının aitliğini pekiştirmek amacıyla kadının beden olarak konuşmalara dahil edildiğini görüyoruz. Serap Hanım ile kadın bedeni üzerindeki tutumlara dair bir giriş yapmak istedik; çünkü kadın bedeni üzerindeki hesapları anlatmadan kadının insanlığına ve önemine vurgu yapmamızın bir imkânı bulunmamaktaydı. Kürtaj hakkında yaptığımız araştırmalar sonucu çok ilginç uygulamalara rastladık. Konuştuğumuz özellikle “bilinçli” kadınlar, neden kürtaj işleminin tartışıldığını merak ediyorlar. Kadınlar, kürtaj işlemine mecbur kalan kadının durumunun değil de kürtaj işlemi gereken ana kadarki durumların tartışılması gerektiğini, kürtaj işleminin tartışılma nedeninin kadını doğuma zorlamak olduğunu beyan ediyorlar. Defalarca kürtaj işlemi yaptırmış bir kadın “Kocamın tek yaptığı birkaç ayda bir eve gelmek, para bırakmamak, beni gebe bırakmakken, ben sahip olduğum tek çocuğa hak ettiklerini vermeye çalışıyorum. Doktora gidecek gücüm bile yokken çoğu zaman şiş ile gebeliğe son vermek zorunda kalıyorum.” diyorsa orada tartışılması gereken kürtaj işlemi değil de kadının kendisini koruyabilecek bilimsel araç ve gereçlere kavuşmasını her şekilde sağlamak olmalıdır. Üstelik hormon takviyesi yaparak kadının bedenine ölçülemez boyutta zarar vermek de kadını korumanın bir yolu değildir. Bilim ve teknoloji ilerlemişken bedene ve psikolojiye zarar vermeden gebelikten koruyucu bir yöntemin bulunması zor olmamalıdır. Ruhsar DEMİREL ile gerçekleştirilen röportajda kürtajın yasaklanmaya çalışılması ve genel olarak kürtaj konusunda ”Kürtaj yalnızca bir sağlık meselesi değil. Kürtajın psikolojik, inanç, sosyolojik boyutları var. Fakat öncelikle şunu bilmek lazım kürtaj nedir? Kürtaj; istenmeyen bir gebelik varsa onu sonlandırma teşebbüsü veya arzusuyla gelişen olaydır. O zaman bizim asıl sorunumuz istenmeyen gebelikleri nasıl önleriz olmalı. Sonucu konuşmaktan asıl meseleyi hiç konuşmuyoruz. Bu da niye oluyor bir gün biri çıkıyor sonuç üzerinden bir yorum yapıyor, kürtajı kaldıralım diyor. Ancak kürtaj durduk yerde olmuyor, istenmeyen bir olay sonucunda gerçekleşiyor.” diyerek asıl sorunun kürtaj yaptırma anına gelene kadar önlem almak olduğunu belirtmiştir. Kadınlar erkeklere oranla daha fazla baskı altında yetiştirilip cinsellik için ‘ayıp-günah’ algısıyla büyütülmektedir. Cinselliğin eğitimi kadınlara verilmemektedir. Kadının bedenini bilmemesi kuşkusuz cinsel hayatını da etkilemektedir. Gebelikten korunmak için sağlığından adeta vazgeçmek zorunda bırakılan kadın olmakla birlikte, yüzde yüzlük koruma sağlayan bir yöntem bile henüz bulunamamıştır. Bütün bunlara rağmen gebelikten korunmaya çalışan kadının istemediği halde gebe kalması sonucunda sağlığını koruması için tek yol olan kürtaj işlemi engellenmeye çalışılmaktadır. Kadına bedenini tanıması ve istenmeyen gebelikleri önleyebilmesi için gerekli eğitim ve hizmetin verilmesi devletin el atması gereken bir sorundur. Kürtajı yasaklama gibi adımlar atmak yerine, temele inip baştan itibaren kadının yanında yer alınmalıdır. Bu konuda Ruhsar DEMİREL “Bizim öncelikle yapmamız gereken bütün vatandaşlara kadını ve erkeğiyle güvenli cinsellik ve istenmeyen gebeliklerin oluşmaması için yapılması gereken önlemleri anlatmak. Bizim bir halk sağlığına, sağlık bilincine ihtiyacımız var veya mevcut sağlık bilinç düzeyini yükseltmemize, insanlarımızı kendi bedeniyle ilgili böyle bir olumsuzluğu yaşamamaları için hakları olan sağlık bilgisine erişmesini sağlamalıyız.” diyerek bu konuda kat etmemiz gereken çok yol olduğuna dikkat çekmiştir. Kürtaj işleminin engellenmesi veya bu hizmetin ekonomik güce bağlanması, kürtaja başvuran kadının acı çekebilecek statüde görülmesi sonucu, anestezi uzmanlarından mahrum olması gibi hâller kadınların kendi hayatları için savaşmasına neden olmaktadır. Birçok kadın ebegümeci denen otla düşük yapmak isterken; iltihap sonucu acı çekerek ölmekte bazı kadınlarsa canları pahasına çiviye veya şişe oturarak kanamadan ölmekte ya da rahmin alınması ile karşı karşıya kalmaktadır. Hele ki gebelik evlilik dışı gerçekleşmişse! Kadın psikolojik, fiziksel ve sosyal yönden yalnız kalmaya mahkum edilmiş durumdadır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, kadınların yalnızlığını arttırmış, gerek bedenini öğrenmesi gerek cinsellik açısından elindeki tek imkân alınmıştır. Her ne kadar aile hekimleri müessesesi getirilmiş ve bu hekimlerin aile planlaması ve cinsellik hizmeti vereceği bildirilmişse de 2013 yılının son çeyreğinden itibaren pek çok aile hekimliğine gerek kondom gerekse doğum kontrol hapının gönderilmediğini; kadınlarla cinsellik üzerine kapı kapı dolaşıp konuşmaları gereken görevlerinin kaldırıldığını öğrendik bu durum bize kürtaj nüfus planlaması yöntemi olarak algılandığını göstermiştir. Dolayısıyla büyütülürken yeterli eğitim ve öğretimi almamış kadının sağlık hizmetleri de elinden alınmıştır. Kadının tek varlık nedeni gebe kalması ve gebelik sonucu dünyaya bir insan daha getirmesiymiş 2014/2 | Hukuk Gündemi 69 gibi lanse edilmesinin bir sonucu olarak, yasalarla yapılamayan fiiliyatta yapılmaktadır. Ankara’da steril alanda ve alanında uzman kişilerce gerçekleştirilen kürtaj işlemi ile anılan bir hastanede yaklaşık altı aydır işlem gerçekleştirmediğinden özel hastanelere yönlendirdiği, bir kadın doğum hastanesinde evli olmanın ve dini eğitim almanın zorunlu tutulduğu, bir başka hastanede kürtaj işlemini gerçekleştirecek uzman olmaması sebebiyle başvuruların reddedildiği, bir başka hastanede ikna odaları oluşturulduğu ve hatta gerektiği takdirde gebe kadına fetüsün kalp atışının dinletilerek psikolojik şiddet uygulandığı öğrenilmiştir. Bunların yapılması kadın bedenine direkt müdahaledir ve bu uygulamalara son verilmelidir. Kürtaj gebeliğin istenmediği durumlarda son evrede başvurulacak bir yoldur. Gebelik evrelerinde vücutsal değişim kendini gösterecek ve kadın kendi vücuduna yabancılaşacaktır. Bu aşamada kadının depresyona girmesi de oldukça yüksektir. Doğum gerçekleştikten sonra ise kadın daha büyük bir tramvayla bebeğine yabancılaşacak; yeni doğmuş bu canlı annesinin ruhsal bozukluklarından etkilenecek, bu durum bebekte kişilik bozuklukları yaratacaktır. Bu vakalar ve etkileşimler mutsuz bireylerden oluşan niteliksiz bir toplumu var edecektir. Peki, hamilelik, tecavüz sonucu meydana gelmiş ve mağdur çocuk ise bu durumda nasıl bir yol izlenmelidir? Bu konuda Ruhsar DEMİREL; ‘Türkiye’de mesela on dört yaşında bir genç kız tecavüze uğramış ve hamilelik oluşmuş. Tecavüzü birine anlatacak, anlattıktan sonra doktora götürülecek aile bu bilinçte olacak ve gebe olup olmadığı tespit edilecek. Sonrasında eğer gebe olduğuna kanaat getirilirse bu mahkemeye intikal edecek. Mahkemede durum tespitinden sonra ‘bu gebeliğin sonlandırılması için bir sağlık kurumuna yollayalım’ diye karar verilecek. Bu prosedürü işlettiğiniz zaman kolay kolay yasal 70 Hukuk Gündemi | 2014/2 çerçevenin içindeki zamana sığmıyor ve sonra deniliyor ki bunu doğursun. Devlet bakar şimdi. Anne ya da baba olmamış kişilerin de empati yapması mümkündür ama biraz daha onlardan az duygusal empati yapabilirler. Şimdi küçük bir çocuğun bedeninde diyorsunuz ki doğumu yap sonrasında bu çocuğa devlet bakacak. Bunun hayatına getireceği yükü düşünebiliyor musunuz? Yani biz yetişkin olarak bunu kaldırabilir miyiz? Böyle bir çocuğa siz diyorsunuz ki senin içinde bir insan büyüyecek zaten onun ne olduğunu algılamıyor, algılayamaz bu nasıl oluyor diye, zaten bunu da bir şiddet sonucunda bedeninde var etmiş ve diyorsunuz ki biz bunu alıp bir yere koyacağız. Bugünün çocuğunu travmalı bir hayata mı götürmek istiyorsunuz yoksa daha bu dünyaya intikal etmemiş ama canlı bir insanı böyle sorunlu bir hayatın içine sahipsiz bir ortama bırakarak ikinci bir kişinin daha hayatını mı perişan etmek istiyorsunuz? Birinde bir kişinin hayatından feragat, öbüründe minimum iki kişinin hayatından feragat var.” şeklinde ifade ederek durumun ciddiyetini bizlere hatırlatmıştır. Son dönemde “kadının insan hakları” şeklinde bir kavram türetilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. Serap ŞAHİNOĞLU kadının insanken neden insan haklarından ayırıp kadının insan hakları denilmeye başlandığına dair “Bazı akademisyenler, devletin sorumlu olduğu bir alan olduğunun algılanması için bu kavramın kullanılması gerektiğini söylüyor; çünkü kadınların bugüne kadar yaşadıkları hak ihlalleri, -devletle ilgisi yokmuş gibi- sanki özel alanda gerçekleşiyormuş gibi algılanarak kişiselleştirildiğinden ve bu konuda devletin politika üretmesine gerek yok izlenimi verilmesinin olayları körüklediği aşikar. Devletin toplumsal cinsiyet ile mücadele etmesi ve kadının insanlığını ön plana çıkarması gerekirken kadını bilinçli ya da bilinçsiz cinsiyet olarak ayrıştırarak kadının insanlığının unutulmasına neden oluyor. Kadının; kız, gelin, dul gibi sıfatlara ayrılmasından tutun da kadın kürtaj işlemi için devlet hastanesine başvurduğunda dahi doktorun kadının kararını sorgulayabildiği bir tutum ile karşılaşması söz konusu oluyorsa o toplumda ataerkil düşüncenin pekiştirilmesi ve kadının insanlığının unutturulması ile üreme aracına dönüştürülmesi söz konusudur.” diyerek aslında kürtaj işleminin kadının insan olarak var olabilmesine en son noktada olanak sağlayan bir hak, bir tıbbi müdahale olduğunu da gözler önüne sermiştir. Kürtaj yasalarca güvence altına alınan sağlık haklarından biridir. Gebe kadın 10 haftalık yasal süre içinde istenmeyen gebeliğini sonlandırabilmektedir. Üstelik Mart 2014’te yapılan değişiklikle SGK kapsamına alınıp tıbbi zorunluluk gerektirmese de kürtajın devlet hastanelerinde de yapılacağını belirtilmiştir. Diğer yandan ise yasal olarak var olan bu hakkın kullanılmasını sağlayan ve doktorların kullandığı MEDULA hastane sistemlerinden “tıbbi tahliye” kısmı kaldırılarak kanunen hak olan kürtajın fiilen uygulanamaz hale gelmesi sağlanmıştır.1 1 Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. S. Cansun Demir: “Medula sisteminden kürtaj için gerekli ‘tıbbi tahliye’ bölümünün silinmesiyle yasal olarak belirlenmiş 10 haftalık sürede kürtaj talep Bir insana yapmak istemediği bir şeyi yaptırmak, onun psikolojini, tüm hayatını alt üst etmektir. İstenmeyen bir gebeliğin sonlandırılması kadar doğal bir durumu yasal düzenlemeler ile ya da fiili uygulamalarla yapılmasına müdahale etmek bir hakkın kadınların elinden alınmasıdır ve toplumda mağdur edilen kadınların mağduriyetinin artırılmasıdır. Kadınlar, düşünme ve seçim yapma yeteneklerini kullanamaz duruma getirilmektedir. Kadının doğum kontrol yöntemlerine erişiminin engellenmesi, rahim içi araçlarının ithalatının durdurulması ve kullanımı için bireysel tedarik şartının getirilmesi, doktorlara seçim hakkının tartışılabilir hale gelmesi ve kadın hayatının insan hayatı olarak görülemez anlayışının giderek yaygınlaştırılması, doğum izni süresinin arttırılarak kadınların iş hayatında tercih edilmesini engellemek yönündeki işlem ve eylemler kadınları üreme aracı haline getirmektedir. Kadınların insana yaraşır bir hayat sürmeyi talep etmesi ve buna ulaşmak için elinden geleni yapması gerekmektedir. Aksi takdirde kadının kendi tercihleri ile yönetemeyeceği aksine üreme aracı olarak kullanılacağı bir hayatın içinde kendisini bulmasına ramak kalmıştır. Aslında gerek hastanelerde, aile hekimlerinde, özel muayenehanelerde, etik açıdan Türkiye’nin önde gelen isimlerinden biriyle yaptığımız röportajda gerekse hem bir doktor hem de “yüksek topuklu” bir siyasetçinin bakış açısında hep birbirimizi ifade ettiğimizi gördük. İfade edilenler genel olarak birbirini tamamlıyor ve bazı noktalarda örtüşüyor. Evet, pek çok insan aynı şeyleri düşünüyor ve yapmamız gerekenler var diyor. Peki, buna rağmen neden çoğunluk olan bu kadın ve erkek kesiminin sesi yeterince çıkmıyor? Neden hala kadınlar biz insanız diye haykırmaktan çekiniyor? Önce insan olarak, biz de varız siz de varsınız demenizi rica ediyoruz. edenlere’ hizmet verilememekte. Bu durum kişi hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği gibi hekimin hasta sağlığı ile ilgili çok önemli bir konuda elini kolunu bağlamakta ve mesleki sorumluluğunu yerine getirmesini engellemektedir. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği olarak hiçbir yasal dayanağı olmaksızın hastayı ve hekimi zor durumda ve karşı karşıya bırakan bu keyfi uygulamaların bir an önce düzeltilmesini ve konuyla ilgili olarak kamuoyuna bir açıklama yapılmasını Sağlık Bakanlığı’ndan talep etmekteyiz.” Açıklamasını yapmıştır. 2014/2 | Hukuk Gündemi 71
© Copyright 2024 Paperzz