LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2014 ERDOĞAN DEVRİNİN SONU: YÜKSELEREK SİYASET DIŞINA Prof. Dr. Hasan Şimşek İstanbul Kültür Üniversitesi (www.hasansimsek.net) 10 Ağustos 2014 1997 yılında yazdığım “Paradigmalar Savaşı ve Kaostaki Türkiye” kitabımda küresel düzeyde çökmüş olan Sosyal Devlet paradigması, geri çekilen Sosyal Devlet’in terkettiği alanlara hızla Yeni Liberalizm’in yerleşmesi saptamasını yapmıştım. Bir türlü düzelmeyen ekonomik gidişat, yolsuzluklar ve küçük partilere bölünmüş siyasi yelpaze gibi nedenlerle kör topal ilerleyen koalisyonlar Türkiye’yi bunaltmaktaydı. Bunlara istinaden ortaya çıkmış olan siyasi istikrarsızlık gibi pek çok nedenle Türkiye’nin radikal bir dönüşümün eşiğinde olduğunu yazmıştım. Türkiye’nin yeni lider yüzleriyle ve yeni bir söylemle karşılaşacağı günlerin hızla yaklaştığını da vurgulamıştım. Bu analizlerden yola çıkarak o zamanın siyasi partilerine, yani CHP, MHP, ANAP, Doğru Yol gibi orta sağ ve orta sol siyasi partilere de yaklaşan bu büyük dönüşümü öngörmelerini ve kendilerini hızla yenilemelerini önermiştim. İslami bir söylemle 1970’lerden sonra zaman zaman düşen, zaman zaman yükselen bir grafikle Türk siyasi hayatında yer edinen Necmettin Erbakan yönetimindeki siyasal İslam gittikçe halkın ilgisini daha çok çekmeye başlamıştı. Orta sağ ve orta solun dağlar gibi biriken toplumsal, siyasal, ekonomik sorunlara karşısında çaresiz kalması nedeniyle 1990’larda yükselişe geçen İslami hareket için de 1997 kitabımda çeşitli öneriler vardı. Refah Partisi’nin Avrupa Hristiyan Demokrat partilere benzeyen yeni bir strateji ile kendisini orta sağa yaklaştırarak daha kapsayıcı bir parti olmasının yararlı olabileceğini dile getirmiştim. Sonuç olarak, 28 Şubat, 2001 ekonomik krizi gibi siyasi, toplumsal ve ekonomik gelişmeler Türkiye’yi tam bir çıkmaza sokmuştu. Tam da bu konjonktürde, Recep Tayyip Erdoğan Refah Partisi’nden koparak yeni bir siyasi partiyle yola çıktı, kuruluşundan bir yıl sonra partisi tek başına iktidara geldi. Üst üste 3 yerel ve 3 genel seçim ve bir referandum kazanarak tartışmasız siyasi üstünlüğünü sürdürdü. 2014 Mart ayında basılan ve bir anlamda 1997 kitabımın devamı olan “Paradigmalar Savaşı ve Beşinci Dalga” kitabımda 12 yıllık AKP dönemini üçe ayırarak inceledim: 2002-2007 arası içte ve dışta meşruiyet arayışı, 2007-2011 arası yapısöküm ve kurumsallaşma, 2011-2014 arası aslına dönüş, radikalleşme ve yeniden inşa (s. 191-201). Burada bu dönemlerin ayrıntısına girmiyorum, ayrıntılar kitapta bulunabilir. Önemli olan nokta şu: Toplumsal, siyasal ve ekonomik olgular da biyolojik varlıklar gibi bir yaşam eğrisi gösterirler. Hiç bir olay ve olgu Page 1 of 3 LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2014 sürekli lineer bir yüselme ve büyüme göstermez, büyüme trendi er ya da geç aşağıya doğru kırılır. Bu konuya biraz sonra tekrar dönelim. 10 Ağustos 2014 Pazar günü Cumhurbaşkalığı seçimleri var. AKP’nin adayı olarak Başbakan Erdoğan, CHP-MHP ve diğer 10 küçük siyasi partinin ortak aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu ve HDP’nin aday olarak Selahattin Demirtaş. Pek çok siyasi tahminci, birinci turda, olmazsa ikinci turda bu seçimi Başbakan’ın kazanacağını öngörüyor. Sonuçta 11 Ağustos’ta veya 25 Ağustos’ta büyük olasılıkla Başbakan Erdoğan’ı 12. Cumhurbaşkanı olarak göreceğiz. Yazının başlığı burada anlamlı hale geliyor. 1990’larda yükselişe geçen ve 2002’den beri tek başına Türk siyasi yaşamını şekillendiren bir siyasi hareket sona doğru yaklaşıyor! Cumhurbaşkanı seçildiği durumda Başbakan’ın başkanvari bir Cumhurbaşkanı olacağı, yürütme üzerinde denetim ve yönlendirmesini sürdüreceği şeklinde hem iktidar partisi içinden hem de çeşitli muhalefet kesimlerinden açıklamalar var. Bana göre bu gerçekleşmesi mümkün olmayan bir durum. Ve yine bana göre, Recep Tayyip Erdoğan dönemi 11 Ağustos 2014’de, olmazsa 25 Ağustos 2014’de sona erecek. Yaşamın ve siyasetin kendine özgü gerçekleri vardır. Cumhurbaşkanı olduğunda Başbakan Erdoğan yürütmeyi denetleme ve yönlendirme girişiminde bir süre başarılı olsa bile, bu durum uzun sürmeyecektir. Pek çok kişi bu konuda Turgut Özal-Yıldırım Akbulut örneğini verir. Özal-Akbulut örneğinden bağımsız olarak da, öngörülenin tersinin gerçekleşmesi, yani Cumhurbaşkanlığı süresince Erdoğan’ın hükümeti kontrol altında tutması ve yönlendirmesi “işyanın tabiatına” aykırı. Makamları işgal eden insanlar er ya da geç makamlarından gelen güçle bütünleşmeye ve o gücü kullanmaya başlarlar. Kaldı ki hükümet denilen makine karmaşık ilişkiler ağı üzerine oturur, çeşitli güç dengeleri üzerine kurulur. “Hükümet”, aynı zamanda çeşitli siyasi, ekonomik, toplumsal çıkarların toplandığı ve dağıtıldığı siyasi bir devri daim makinesidir. Zaten sırf bu nedenle Cumhurbaşkanı her kim olursa olsun sonsuza kadar her gün karmaşık çıkar ilişkilerini yöneten bu devri daim makinesinin denetim ve yönlendirmesini, hele de siyasi bir sorumluluk da üstlenmeden, elinde tutamaz. Bunun olmayacağının diğer bir nedeni de Türkiye’nin “parlamenter” rejim üzerine kurulu siyasi yapısının uzun vadede buna izin vermeyeceğidir. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı koltuğunda, şu an kendisinin ve bazı partililerin açıkladığı gibi, yürütme gücünü denetim altında tutma girişimleri Türkiye’de ciddi anayasa ihlallerine, yasal sorunlara ve siyasi çalkantılara neden olma potansiyeline de sahiptir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Başkan gibi olma beklenti ve öngörülerini çok gerçekçi bulmuyorum. Page 2 of 3 LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2014 Sonuç olarak, 1994 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı ile başlayan R. Tayyip Erdoğan’ın siyasi yürüyüşü tam yirmi yıl sonra Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile son bulacak. Burada zekice olan başka bir konu daha var. Daha yüksek bir makama yükselerek siyasi hayattan çekilen R. Tayyip Erdoğan, siyasi bir seçim yenilgisi dahi almadan kendi rızası ile kendi dönemine son vermektedir. Bunda zekice olan şu: Türk ekonomisi dünyanın en borçlu ekonomilerinden birisi ve sıcak parayla dönen ekonomi çarkının er veya geç (2014 sonu, en geç 2015’de) ciddi bir krize girmesi güçlü bir olasılık. 12 yıllık iktidarındaki ekonomik ve siyasi politikalarla bu ekonomik tablonun yaratılmasında en büyük pay sahibi olan R. Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda, ekonominin sarpa sardığı dönemin başbakanı ve hükümetini tebessümle izleyecek. Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kaç gün önce yazılı basına AKP’de bir takım hareketlenmelerin olduğu bilgileri düşmeye başladı. Parti içinde çeşitli grupların Erdoğan sonrasını planlamaya başladıkları haberleri yazıldı. Zaten, bir başka açıdan da, sırf bu yüzden R. Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı koltuğunuda partiyi ve hükümeti uzun süre denetim altında tutması olasılık dahilinde değil. Türkiye’nin son 12 yılına damga vuran güçlü partisi Erdoğan sonrasında dağılma yoluna girebilir. Kısacası, Türkiye’yi sıcak günler bekliyor. 1997 kitabımdakine benzer bir şey yapayım ve bütün siyasi partilere, gerçekleşeceğine çok inandığım bir mesaj vereyim: Türk siyasi hayatı yeniden şekillenecek. Erdoğan’ın çekilmesiyle ve Yeni Liberalizm’in Türkiye’deki en güçlü siyasi temsilcisi AKP’nin dağılma ve düşme trendine girmesiyle ekonomide, siyasette, içte ve dışta Türkiye’yi sarsıntılı günler bekliyor. CHP hakkında yazdığım ve bu sitede yayınladığım yazıları ve başkalalarının CHP hakkındaki benzer dönüşüm projelerini CHP’liler hızla masaya yatırarak Türkiye’nin geleceğine ilişkin olarak sorumluluk almaya başlamalıdırlar. 9 Ağustos 2014 tarihli Yurt Gazetesi’nde Türkiye’nin 1990’larına ilişkin “Çankaya Anıları” başlıklı yazı dizisinde Derya Sazak 1993 yılında Süleyman Demirel’in Çankaya’ya çıkmasıyla Orta Sağ’ın çöküşünün başladığını belirtiyor. 1993 yılında Süleyman Demirel’in Köş’ke çıkmasıyla çöküşe geçen Orta Sağ’ın yerini 1994’ten itibaren İslami Sağ doldurmaya başladı. Türkiye’de lidere çok bağlı sağ siyaset liderin çekilmesiyle yeni güçlü bir lider çıkıncaya kadar kendini toparlayamıyor. Erdoğan’ın çekilmesiyle de İslamcı Sağ’da ve Orta Sağ’da kartlar tekrar karılacak. Page 3 of 3
© Copyright 2024 Paperzz