ÖZCAN, Tarık-METİN TAHLİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

1225
METİN TAHLİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
ÖZCAN, Tarık
TÜRKİYE/ТУРЦИЯ
ÖZET
Metin tahlili, birbirinden farklı yorumlara açık önemli bir konudur.
Ancak metin tahlilinin edebiyat teorileriyle birebir ilişkisi vardır. Edebiyat
teorileri üzerine oturtulmayan metin tahlilini ilmi bir disiplin altına almak
ve dağınıklıktan kurtarmak mümkün değildir. Biz, bu araştırmamızda metnin ruhuna en uygun edebiyat teorisini uygulamanın metnin dünyasına
yönelik araştırmalarımızı daha doğru sonuçlara götüreceğini iddia etmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Metin tahlili, edebiyat teorileri, edebî tenkit.
ABSTRACT
A Few Words on Text-Analysis
Text-analysis is an important issue open to various comment. Yet, it
has a direct relation with literary theories. It is impossible to dicipline
scientifically and to save from untidieness the text-analysis which is not
fixed on literary theories.
In that study, we claim that the application of the most suitable
literary theory to the spirit of the text will take our studies directed to
the text-world towards more correct results.
Key Words: Text-analysis, literary theories, literary criticism.
Giriş
Yazarın bir kez yazdığı metin, okuyucu tarafından defalarca üretilir. Bir bakıma
metin bir tüketim nesnesi değildir. Çünkü her okuma eylemi okunan metni yeniden üretir. Metin okuma eylemiyle birlikte yeniden çoğalırken; okuyucunun anlamlandırma çabasının önemli bir rolü vardır. Ancak bu anlamlandırma çabalarını
dağınıklıktan kurtararak disipline etmek de ilmin görevidir. Çünkü ilmi çalışma,
disiplinler arası ilişkiyi gerektirmektedir. Bunun için her şeyden önce ilmî çalışmaları disiplinli bir hale getirmek mecburiyetimiz vardır.
1226
Edebi metnin özüne nüfuz etme çalışmaları zaman içerisinde tenkit ilminin doğmasına vesile olmuştur. Bir kez yazılan metnin yüzünü okuma
çalışması diyebileceğimiz tenkit ilmi, münekkitlerin anlamlandırma çalışmalarının eşliğinde günümüze kadar devam etmektedir. Ancak edebi
bir metnin varlığıyla onun üzerine hükümler yürüten münekkidin ortaya
çıkması, edebi bir çözümleme için yeterli değildir. Çünkü metnin söz varlığı her ne kadar dondurulabiliyorsa da onun derin yapısında yatan anlam
tabakası zaman ve mekân değişimlerinin yanı sıra; okuyucu zümrelerinin
kültür seviyelerine göre de farklılaşmaktadır. Bu çok yüzlülük, metnin değişkenliğinden daha çok dış değişkenlerin farklılaşmasından kaynaklanmaktadır. Edebi metin burada yüzde yüz masum mudur? Metnin estetik ve
idealist dünyasının okuyucuya açtığı yeni ufuklarının da bu farklılaşmada
bir hayli rolünün olduğunu inkâr edemeyiz. Çünkü edebi metinler şiirsel,
düşsel ve simgeseldir. Kurdukları estetik evrene ait ayrıntıları sıkıştırır ve
gizlerler. Bunun için Anatole France; “İyi bir münekkid, şaheserlerin arasından kendi ruhunun maceralarını anlatan kimsedir.” (Ercilasun 1994:
14) ibaresiyle metnin okuyucu zümrelerine yorum hakkı tanıyan bu değişkenliğinin/zenginliğinin ip uçlarını vermektedir.
O arada öteki gibi duran edebi metin, bir başkası gibi görünür. Derindir,
bulanıktır. ve organiktir. Kendi enstrümanlarını içerisinde barındıran edebi
metin, söz varlığını, estetik kategorilerini ve anlam tabakasını yorumlayacak tenkitçilere ihtiyaç duyar. Çünkü “edebi eser basit bir şey değil, fakat
çok çeşitli manalar taşıyan ve birbiriyle çok yönlü ilişkileri içinde bulunan
unsurlardan meydana gelen karmaşık bir yapıdır.” (Wellek- Warren 1983:
30). Metnin çok yüzlü olması, çok sayıda elin müdahalesini gerektirir. Bu
çokluk, münekkid veya okuyucu zümrelerinin çokluğundan öteye; yeni
yaklaşım tarzları şeklinde algılanmalıdır. Bu doğrultudaki bir yaklaşım da
doğrudan doğruya edebiyat teorilerine niçin ihtiyaç duyulduğu meselesini gündeme getirmektedir. Edebiyat teorilerinin, edebi eserlerin üzerinde
yapılan çalışmaların neticesinde ortaya çıkması fikrimizi teyit etmektedir.
“Bir boşluk içinde prensiplere, kategorilere ve planlara varılamaz. Tarih
ve tenkit olmaksızın edebiyat teorisinin veya edebiyat teorisi olmaksızın
tarihin düşünülemeyeceğini, çünkü bunların bütünüyle birbirlerini etkilediklerini çok az kimse bilmektedir” (Wellek-Warren 1983: 47).
Gelişme
Edebi eserlerin kronolojik bir düzen içerisinde meydana geldiğini göz
önünde bulunduracak olursak yazıldıkları zamanı ve mekânı göz ardı etmemizin sakıncaları ortaya çıkar. Üstelik eserin ferdi bir yaratma eylemi
1227
olması, onu psikolojik bir vakıa haline getirirken; sanatkârın sosyal bir
varlık olması edebi eseri, sosyoloji ilmi bakımından da incelemeye değer kılmaktadır. Sanat eserinin malzemesinin dil olması ve tefsire müsait
olması ise ona zamanın bütün boyutlarında çok cepheli anlamlandırılma
imkânını vermektedir. İşte bu anlamlandırma zenginliği metin tahlillerinde kullanılan aşağıdaki edebiyat teorilerinin doğmasına vesile olmuştur:
1. Yansıtma Kuramı,
2. Toplumcu Gerçekçi Kuram,
3. Sanatçıya Dönük Eleştiri,
4. Esere Dönük Eleştiri,
5. Okur Merkezli Kuram v.b., (Moran 1994: 9/10)
İlgili teorileri, alt başlıklara ayırarak çoğaltabiliriz. Edebi eserin doğasının incelenmesiyle ortaya çıkan bu teoriler, farklı yaklaşımlarıyla esere
ait farklı yönlerin ortaya çıkmasını sağlar. Bunun yanı sıra Klasik tenkit,
Neoklâsik tenkit, Romantik tenkit ve Modern tenkit gibi sınıflandırmalar
da esere yönelik araştırmaların ortaya koyduğu farklılıklardan doğmuştur
ve her tenkit usulü eseri bir başka açıdan ele almak imkânını tanımaktadır. Ancak bizim burada üzerinde durmak istediğimiz husus, günümüz
araştırmalarının bir çoğunda uygulanan ve daha çok içerikle dil ve üslûp
çözümlemesinde yazarı, onun ideolojisini, eserin yazıldığı zamanı hesaba
katmayan edebi araştırmaların yetersizliğidir. Bu anlamdaki çözümlemenin bütün eserlere uygulanmasını yetersiz bulmaktayız. Bunun için araştırma anında eserin doğasına uygun bir teorinin uygulamaya konulmasının
bizleri daha doğru sonuçlara götüreceğine inanmaktayız. Örneğin: Fakir
Baykurt, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal gibi romancıların romanlarına yönelik bir araştırmada toplumcu gerçekçi kuramın uygulanmasının bizleri daha sağlıklı sonuçlara götüreceğine inanmaktayız. Yine Tarık Buğra,
Kemal Tahir ve Mustafa Necati Sepetçioğlu gibi tarihi romancıların eserlerini incelerken mitik sembollerin sorgulandığı arketipsel yöntemi uygulamanın araştırmacıyı romana yönelik dünyanın incelenmesi bakımından
daha doğru sonuçlara götüreceği görülecektir.
Bir örnek olarak Elif Şafak’ın Pinhan isimli romanının çözümlemesini
yapabiliriz. Elif Şafak, bu romanında klasik argümanların yerine sembolik bir yapılaşmaya gitmiştir. Tasavvuf nazariyemizde gördüğümüz devir
nazariyesinin bir bakıma romanın dünyasında ciddi anlamda ağırlıklı bir
yer tuttuğu görülmektedir. Ancak tasavvuf bir edebiyat teorisi olmaktan
1228
öteye, bir düşünce sistemidir. Bunun için bu tür romanlarda esere dönük
eleştirinin bir alt birimi olan arketipsel (ilk tip/ ilk örnek) (Stevens 1999:
49) yöntem uygulanmaktadır.
Pinhan’ın erginleşme sürecine ait macerasının anlatıldığı bu eser, doğrudan doğruya insan hayatının muhtelif aşamalarının ve insan yaratılışının çift başlılığının ayıklanma sürecinin anlatıldığı “mitolojik bir çevrim”
(Campbell 2000: 20) üzerine oturtulmuştur. Romanın dünyasında simgesel
bir dil kullanılmıştır. Örneğin, kuş ve inci simgesel olarak maceraya çağrı
ve iç benlik mitosunu çağrıştırmaktadır. Kuş, göz alıcı rengi ve boynunda
taşıdığı inciyle kahramanı maceraya davet ederken; inci, roman boyunca taşıdığı akışkanlık vasfı ve peşinde koşulan ve kavuşulması gereken
tohum nitelemesiyle iç benlik mitosunu çağrıştırmaktadır. İlgili romanın
dünyası, geçiş devirlerindeki simgesel seremoniyi andırmaktadır. Ancak
simgelerin dini ve mitik bir alandan seçilmiş olması, esere yönelik simge çözümlenmesinde arketipsel yöntemi ön plana çıkarmaktadır. Örneğin;
Pinhan’ın vücût şehrindeki yolculuğu, insanoğlunun bir ömür boyu kendisiyle –gölgesiyle-yaptığı iç hesaplaşmasıdır.
Sembolik bir düzlem üzerine oturtulmuş olan Pinhan romanını klasik
yöntemlerle veya toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla çözmeye çalışmak,
eserin dünyasına yönelik birçok ayrıntıyı gözden kaçırmak anlamına gelmektedir. Aynı zamanda bu farklılık esere ait dünyanın yanlış yorumlanmasına vesile olur.
Kemal Tahir’in Sağırdere ve Körduman, Oktay Rifat’ın Bir Kadın’ın
Penceresinden ve Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü romanları toplumcu
gerçekçi anlayışla yazılmışlardır. Bu tür romanlara arketipsel yöntemle
yaklaşmak araştırmamızın amaca uygun olmamasına yol açar. Yoğun bir
ideolojik serpintiye sahip olan bu romanların dünyası Marksis ideolojiyle
şekillendirilmiştir. Bunun için gerek tematik gerekse dil ve üslûba yönelik
incelemelerimizde toplumcu gerçekçi yöntemi kullanmamızın araştırmayı
daha doğru sonuçlara ulaştıracağına inanmaktayız. Çünkü Marksist estetiğe göre; sanat bir üretim biçimidir. Sanatkâr, eserini tıpkı bir ürünü yaptığı
gibi yapmak mecburiyetindedir. Aynı zamanda bir üst yapı kurumu olan
sanat, alt yapı/ekonomik yapı tarafından biçimlendirilir. Bunun için sanat
eserini oluşturan değerler dizgesi, toplumsal yapının üretici enstrümanları
tarafından şekillendirilir. “Her sanat yapıtı, toplumsal bir üst-yapı elemanı olarak, alt-yapıda meydana gelen değişikliği varlığında yansıtır. Bunun
için her sanat yapıtı, belli bir toplumun ürünü olarak doğmakla kalmaz,
aynı zamanda o toplumun alt-yapısında meydana gelen temel değişme ve
1229
oluşmaların da izlerini taşır” (Tunalı 1993: 93).
Marksist bir estetikle yazılan edebi bir eser üzerine metin tahlili yapılırken alt ve üst yapıyı oluşturan unsurlar üzerinde ciddi anlamda durulması
gerekmektedir. Sanat eserini şekillendiren alt yapıya ait unsurlar, eserin
içerisindeki itibari dünyaya ait şahıs kadrosu, zaman, mekân, olay örgüsü
ve bakış açısını etkilemekle kalmaz; aynı zamanda, tematik imgelerle dil
ve üslûba ait unsurları da etkiler. “Marksist estetiğin şekillendirdiği itibari dünya sınıflar arasında meydana gelen çatışmaların ürünüdür. Sanat
etkinliği de toplumsal etkinlik olduğuna göre, bu etkinliğin de sınıf çatışmaları içinde yerini alması gerekir. Başka türlü söylersek, sanat fenomeninde, toplumda egemen olan sınıfın düşüncelerini, yönsemelerini buluruz” (Tunalı 1993: 204). Toplumcu gerçekçi sanat anlayışıyla yazılmış
bir edebi eserin şahıs kadrosu kategorize edilirken her şeyden önce egemen sınıf ve emekçi sınıf düzleminde bir sınıflandırılmaya gidilmelidir.
Daha sonra kahramanların niyet ve eylemlerinde bu iki sınıfa ait belirgin
özellikler aranmalıdır. Sınıf ayrımı düzleminde tasnife tabi tutulan kahramanları harekete geçiren düşünce tabakaları incelenirken burjuva sınıfına
ait özellikler ile proleter sınıfına ait düşünce tabakaları üzerinde yeterince
durulmalıdır.
Örneğin; Oktay Rifat’ın Bir Kadının Penceresinden isimli romanı, toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla yazılmıştır. Kadının ve kadın haklarının
merkeze alındığı bu romanda, sürekli erkeğin saldırısı altında kalan kıstırılmış ve kuşatılmış kadının erkek karşısındaki uyanışı ele alınmaktadır.
Burjuva yaşama biçiminin oluşturduğu erkeğin egemen olduğu toplumsal
düzen kendi koşullarını kadına dayatarak onu edilgen bir hale getirmiştir.
Bedri’nin yaşadığı düzen “tepeden inmeci” ve “büyük çoğunluktan/halktan kopuk” bir düzendir. Romanda sınıf ayrımı erkek ve kadın cinselliğine
kadar uzanmıştır. Yazarın niyeti, para mal para anlayışı üzerine kurulan
erkek egemen toplum düzenindeki kadının sömürülüşünü dile getirmektedir. Bir bakıma azgelişmişlik çemberinde kıstırılmış kadının sömürülüşü
anlatılmaktadır. Romana ait bütün ayrıntılar ve söylem kipleri bu ideolojinin emrine verilmiştir. Roman aracılığıyla azgelişmiş toplumların çirkin iç
yüzü gösterilir. Bir yanıyla, olan dünyanın çirkin iç yüzü deşifre edilirken;
diğer yanıyla, olması gereken Marksist dünya biçimlendirilir. Romanın
baş karakteri Filiz, sınıfsal düzeyde bastırılmış cinselliğinden dolayı kocası Bedri’den uzaklaşarak kendi sınıfından olan Selim’le özgürlüğüne
kavuşur. Böylece halkın temsilcisi konumundaki Filiz, “tepeden inmeci”
ve “kendi benine tapan” ve “halktan kopuk aydın tipi”nin temsilcisi ko-
1230
numundaki kocası Bedri’den sınıfsal düzlemde bir ayrımı gerçekleştirir.
Filiz’in bilinçlenme ve olgunlaşması bireysel olmasına rağmen; yazarın
yansıttığı gerçeklik, toplumsal ve eleştireldir. Aynı zamanda “toplumcu
gerçekçi edebiyat eğitsel bir işlevle yüklüdür. Sosyalist bireyselliğin geliştirilmesi bu edebiyatın ana amacıdır” (Kahraman 2000: 51).
Yerleşik düzeni eleştiri, halk ve işçi sınıflarının güncelleştirilmesi, kadının bir özne olarak sanatta işlevsellik kazanması, doğanın ve toplumsal düzenin diyalektik bir dille anlatılması Marksist söylemin en önemli
temleridir. Bu sebeple Marksist söylemle yazılmış bir sanat eserinin tema,
biçim, dil ve üslûp özelliklerinin incelenmesinde Marksist estetik unsurlarının göz önünde tutulmasının edebi esere ait ayrıntıları daha sağlıklı bir
biçimde ortaya çıkaracağına inanmaktayız.
Sonuç
Edebî eserin biçimlendirdiği dünya derin yapısında çoğul anlamlandırmalara müsait bir dünyadır. Ancak edebiyatın cümle kapısından içeriye
elinizi kolunuzu sallayarak giremezsiniz. Bu dünya, kendisine özgü kuralların üzerinde inşa edilmiştir. Bunun için özel bir araştırma alanıdır ve bir
hayli hazırlık ister. Sadece hazırlıklı olmak da yetmez. Çünkü edebi esere
yaklaşmanın yüzlerce yıllık metin incelemeleri anında oluşmuş usulleri
vardır. Metnin özüne doğru nüfuz edebilmek için uygun bir teoriyle yaklaşmak mecburiyetimiz vardır. Edebiyat teorileri bir tesadüfün sonucunda bulunmuş şeyler değildir; aksine, böyle bir mecburiyetin sonucunda
oluşmuştur. Bu sebeple metin incelemelerinde teori farklılıklarının önemli
olduğu kanaatindeyiz.
KAYNAKÇA
Campbell, Joseph (2000). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, (çev.: Sabri
Gürses), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Ercilasun, Bilge (1993). Servet-i Fünun’da Edebî Tenkit, Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları.
Fordham, Frieda (199499. Jung Psikolojisi, (çev.: Aslan Yalçıner),
İstanbul: Say Yayınları.
Kahraman, Hasan Bülent (2000). Türk Şiiri, Modernizm, Şiir, Büke
Yayınları.
Moran, Berna (1994). Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İstanbul: Cem
Yayınevi.
R. Wellek-A. Warren(1983). Edebiyat Biliminin Temelleri, çev.:
Ahmet Edip Uysal, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
1231
Rifat, Oktay (1992). Bir Kadının Penceresinden, İstanbul: Adam
Yayınları.
Şafak, Elif (2000). Pinhan, İstanbul: Metis Yayınları.
Tunalı, İsmail (1993). Marksist Estetik, İstanbul: Altın Kitaplar
Yayınevi.