Sayı 1 Ocak-Mart 2015 MAG Hareketli Hayatı Teşvik Projesi ve aile hekimlerinin rolü Egzersiz İlaçtır New York ve Şanlıurfa’nın yeniden keşfi Sporun ruh sağlığına ve iş hayatına olumlu etkileri Futbolun öteki yüzü Sinemadaki hareketli hayatlar Amerika’daki aile hekimliği uygulamaları Önsöz Pilot bölge olarak seçilen Düzce’de 2005 yılında başlayan, 2011 yılında tüm Türkiye’de uygulanan aile hekimliği sisteminin üçüncü yılında, siz değerli aile hekimlerinin karşısına sadece size özel bir dergiyle çıkmanın mutlululuğunu ve heyecanını yaşıyoruz. 2 Fiziksel Aktivite Liderlik Programı Üç ayda bir yayımlanacak dergimizde öncelikle aile hekimlerine yer vermeyi, hekimleri bilgilendirmeyi ve beklentilerini karşılamayı hedefledik. Bunun yanı sıra ilgi alanlarına ilham vermeyi ve gündelik yaşamlarına renk katmayı da amaçladık. İş yaşamı, sosyal ve özel yaşam dengesini kurma düşüncesiyle yola çıkarak; sağlıklı yaşam, gezi, teknoloji, sanat, kişisel gelişim, spor gibi birçok konuda ilginç makaleleri sizler için hazırladık. Güncel aile hekimliği konularıyla ilgili faydalı bilgilere ulaşabilmenizi de dikkate aldık. OKSİJEN MAG’ın ilk sayısında bu yıl hayata geçen “Hareketli Hayatı Teşvik Projesi” kapsamında fiziksel aktiviteyle ilgili yapılan ve yapılması planlanan birçok uygulamaya ilişkin bilgilere ulaşabileceksiniz. İstanbul’da görev yapmakta olan aile hekimiyle yaptığımız keyifli sohbete de dikkat çekmek isteriz. Hekimlerimizin tecrübeleri şüphesiz hepimize ışık tutacaktır. İlk sayımızda peygamberler şehri olarak da bilinen, tarihi dokusuyla son derece etkileyici bir şehre, Şanlıurfa’ya yakından baktık. Oradan ABD’ye uzandık ve New York’u keşfettikten hemen sonra ABD’deki aile hekimliği uygulamalarının tarihini ve bugününü ele aldık. OKSİJEN MAG’ı ilk sayısından itibaren “ailenizin” bir parçası olarak görmenizi, içeriğini birlikte geliştirmeyi, zenginleştirmeyi umut ediyoruz. Bir arada güzel adımlar atmak dileğiyle, sağlıklı ve mutlu günler dilerim. Mehmet Ersoy Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği başvuru için [email protected] 1 3 OKSİJEN MAG SAYI 1 KÜNYE İmtiyaz Sahibi: Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği adına Mehmet Ersoy Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Ersoy Genel Yayın Yönetmeni: Mehmet Ersoy Yayıncı: Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği İktisadi İşletmesi Yönetim Yeri: Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, Mustafa Kemal Mah. 2131 Sok. 16/8 Çankaya / ANKARA Tel: 0312 219 82 14 Faks: 0312 219 82 18 [email protected] Yapım: Luxus Yayın Yönetmeni: Nida Nevra Savcılıoğlu Proje Koordinatörü: Dila Tapan Yazı İşleri: Dila Tapan, Volkan Erkan, Selin Yanık Katkıda Bulunanlar: Gülçin Karabağ, Eda Büyükakkaş Luxus İletişim: Refik Saydam Cad. Akarca Sok. 39/4 Tepebaşı / İstanbul Tel: O212 237 06 91 www.ajansluxus.com Grafik Tasarım: Pekâlâ İşler Tasarım Ajansı Baskı ve Cilt: Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş. Y.Dudullu Org.San.Sit. 1.Cadde No:16 Ümraniye / İST. Tel: 444 44 03 Faks: 0216 365 99 07 ISSN No: 2148 - 9785 Yayın Türü: Yaygın süreli yayın Oksijen Mag’ın imtiyaz ve yayın hakkı, yazı ve fotoğrafların tüm hakları Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği’ne aittir. Yayımlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Obeziteyle mücadele için harekete geçme zamanı ve aile hekimlerinin kritik rolü üzerine Dünyada hareketsizlikten kaynaklanan ölüm oranı %6. Bu da toplam 3.2 milyon kişinin hareketsizliğe bağlı hastalıklardan yaşamını yitirdiği anlamına geliyor. Hareketsizlik yüzünden milyonlarca insanın hayatını kaybettiği günümüzde daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam için artık harekete geçme zamanı! Haberlerde üzülerek izlediğimiz trafik kazaları nedeniyle, dünyada yılda 1.3 milyon kişi hayatını kaybediyor. Aşırı hareketsizliğin getirdiği ölümlerin oranı trafik kazalarından kaynaklanan ölümlerin oranının üç katına yakın. Fiziksel inaktiviteye karşı ciddi önlemler alınması gerektiği açıkça ortada. Yılda 3.2 milyon insan fiziksel inaktivite kaynaklı hastalıklardan ölüyor! Aile hekimlerinin kritik rolleri 2011 yılı sonunda 81 ilde aktif hale gelen aile hekimliği uygulamasıyla Türkiye, nüfus bazlı hastalık ve sağlık takibi yapma adına önemli bir adım attı. Böylelikle yaklaşık 22.500 aile hekimi 76 milyon nüfusa birinci basamakta sağlık hizmetleri vermeye başladı. 4 Bireylerin sağlık durumlarının takibi, koruyucu sağlık hizmetlerinin daha verimli hale getirilmesi ve hekimbirey iletişiminin güçlendirilmesiyle ciddi başarılar elde edildi. Artık vatandaşlar aile hekimleri tarafından doğru tedaviye yönlendirileceklerini biliyorlar. Hareketli Hayatı Teşvik Projesi ve aile hekimlerimizin kritik rolü üzerine Büyük ölçüde hareketsizliğin sebep olduğu obezite dünyada ve ülkemizde yüzyılın en önemli sorunlarından biri. Türkiye’de 12 yaş üzerinde olan ve düzenli fiziksel aktivite yapan kişi sayısı sadece 2.5 milyon! Bu sonuç ne yazık ki 55 milyon kişinin hareketsiz olduğunu ortaya çıkarıyor. Ülkemizde yapılan araştırmalar obezitenin %30 seviyelerine ulaştığını gösteriyor. %30 Erkeklerde %21, kadınlarda %41 oranında görülen obezite sorunuyla karşılaşma ihtimali yüksek olan kesimin durumu da dikkat çekiyor. %21 %41 19 yaş üstü bireylerin yaklaşık %35’i hafif kilolu sınıfında yer alıyor. Düzensiz beslenme ve hareketsizlik sonucunda bu bireylerin ileride obezite sorunu yaşamaları kaçınılmaz olarak görülüyor. Bu durumun sonuçlarına baktığımızda Türkiye’nin ve dünyanın en önemli halk sağlığı sorunu olan obezite ve fiziksel inaktivite ile mücadelenin en kritik rollerinden birinin de aile hekimlerinde olduğu görülüyor. Koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili uzmanlıkları, vatandaşla güvene dayalı iletişimleri, bunun getirdiği doğal sonuç olarak vatandaşın en çok sözünü dinlediği hekim grubu ve nüfus erişimi en yüksek sağlık ekibi olmaları, bu mücadelede aile hekimlerinin rolünü güçlendirmektedir. 5 Hareketli Hayatı Teşvik Projesi nasıl doğdu? Fiziksel aktivitenin küçük yaşlardan itibaren bir yaşam tarzı olarak kabul edilmesi gerekir. Birçok hastalığın önlenmesi açısından fiziksel aktivite oldukça önemli bir etkendir. Bu bilgiden hareketle Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, fiziksel aktiviteyi ülke çapında yaygınlaştırmak, bilinci artırmak ve daha hareketli bir Türkiye’nin oluşmasına destek olmak amacıyla Hareketli Hayatı Teşvik Projesi’ni başlattı. 6 Amaç Türkiye’yi harekete geçirmek Hareketli Hayatı Teşvik Projesi ile obeziteyle mücadele kapsamında ülke genelinin hareketli hayata teşvik edilmesi hedefleniyor. Farklı odak gruplara yönelik eğitimler “Hastalık yoktur, hasta vardır”, tıp dünyasının bildiği anlamlı sözlerden biri. Fiziksel aktivitenin bireylere tavsiye edilmesi noktasında da benzer şekilde “her bireye durumuna, özelliklerine ve kapasitesine uygun fiziksel aktivite” yaklaşımı son derece önemli. Fiziksel aktiviteyle ilgili tüm eğitimler proje kapsamında uzmanlarca hazırlanarak aile hekimlerinin ve vatandaşların kullanımına sunulacak. Çocuklar, yetişkinler, yaşlılar ve engelli vatandaşlar ana başlıkları altında toplam 14 farklı eğitim verilecek. Bu eğitim prodüksiyonlarına, kısa tanıtım filmlerine ve bilgilere www.fizikselaktivite.gov.tr adresinden ulaşılabilecek. Fiziksel Aktivite Liderlik Programı Projenin en önemli parçalarından biri de aile hekimlerinin katılacağı Fiziksel Aktivite Liderlik Programı. 2014 yılında 50 aile hekiminin katıldığı programa başvurular devam ediyor. Çok paydaşlı bir mücadele için Sağlık Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları ve aile hekimlerinin birlikte hareket etmelerini hedefleyen proje ile ilgili gelişmeleri dergimizin ilerleyen sayılarında bulabilirsiniz. 7 Öncelikli amacımız insan sağlığını koruyan sağlık sistemini geliştirmek. Bunun için de özel sektör, kamu ve dernekler gibi farklı paydaşlarla iletişime geçiyor, birlikte projeler geliştiriyor ve bu çalışmaları kamu yararına yürütüyoruz. Hareketli hayat diyoruz, çünkü... Kronik hastalıklarla, hastalık ortaya çıkmadan önce kişi, kurum ve kuruluşların neler yapması gerektiği konusunda araştırmalar yaparak ve projeler geliştirerek mücadele edilebilir. Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği olarak misyonumuz sadece devlete teşvik ve öneri sunmak değil, bireylerin sağlık açısından sorumluluk almalarını da sağlamak. Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı raporda diyabet, hipertansiyon, kanser gibi kronik hastalıkların yaşam süresini kısalttığı, dolayısıyla ölüm nedenlerinin başında geldiği belirtiliyor. Aynı raporda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, kronik hastalıklara bağlı ölümlerin yükselişte olduğu belirtiliyor. Konuyu sadece ölüm oranları bazında değerlendirmemek gerekiyor. Bu noktada hem sürdürülebilir bir sağlık sisteminin geliştirilmesi hem de devletin dolaylı maliyetlerinin düşürülmesi gerekliliği önem kazanıyor. 8 Türkiye’de sivil toplum kuruluşları Türkiye, son yıllarda hem gelişen ekonomisi hem de sivil toplum örgütlenmeleri alanında attığı önemli adımlarla dikkat çekiyor. Sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili yapılan çalışmalar hız kazansa da hâlâ yetersiz düzeyde. Günümüzde AB’de 40, ABD’de 190 kişiye bir sivil toplum kuruluşu düşerken, Türkiye’de yapılan son araştırmalara göre 701 kişiye 1 sivil toplum kuruluşunun düştüğünü görüyoruz. AB ülkelerinde, özellikle Fransa’da her 10 kişiden 4’ü aktif bir şekilde sivil toplum kuruluşlarında görev alıyor ya da bu kuruşlara destek veriyor. Türkiye’de bu rakam da oldukça düşük seviyelerde. Ayrıca Türkiye’de sağlık alanında sivil toplum kuruluşu sayısının nüfusa oranla oldukça az olduğu görülüyor. Sivil toplum kuruluşlarının bireyler ve devlet tarafından desteklenmesi gerektiği açık. Sürdürülebilir farkındalık Derneğimizin kuruluş amacı Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği olarak, Türkiye’de sağlık sisteminin geliştirilmesi gibi önemli bir misyonu üstleniyor ve bu gelişimin sadece devletin sorumluluğunda olmadığını vurguluyoruz. Bireylerin, hekimlerin, özel sektörün ve sivil toplum örgütlerinin beklentilerini değerlendiriyor ve sağlıklı hayatı teşvik etmeye yönelik projeler geliştiriyoruz. Sağlık alanında farklı uzmanlıkları olan üyelerden oluşan derneğimiz, geçtiğimiz yıl Ankara’da kuruldu. Bünyesinde aktif görev alan genç, dinamik, birikimli, uzman ve danışman kadrosuyla kısa süre içinde büyük yol kat etti. Türkiye’de diyabet ve obezitenin kronik hastalıklar kapsamında büyük bir tehdit unsuru olduğunu görüyoruz. Obezite bir hastalık olarak kabul edilmese de hastalıklara neden olan, yaygınlaşan ve çözülmesi gereken bir sorun. Türkiye nüfusunun da %30’u obezite sorunuyla karşı karşıya. Özellikle kadınlarda yaygın olarak görülen obezitenin farklı alt katmanlarına bakmak ve obeziteye neden olan etkenleri ele almak gerekiyor. Aşırı ve dengesiz beslenme, fiziksel aktivite azlığı obezitenin başlıca sebepleri arasında yer alıyor. Fiziksel aktivite, bu nedenle derneğimizin odaklandığı ve projeler ürettiği bir alan. Fiziksel aktivite konusunda farklı projeler geliştiriliyor, ancak sürdürülebilirlik noktasında önemli başarılar elde edilemiyor. Projelerin sürdürülebilir olmamasının temel nedenlerinden biri, bireylerin sürecin içine dâhil edilmeyişi… Kamu spotları ve reklamların faydası göz ardı edilemese de anlık bilgilendirme ve farkındalığı artırmaya yönelik çalışmalar istenilen sonuçlara erişim için yeterli olmuyor. Ancak, davranış değişikliğine odaklanıldığında, takip yöntemleri geliştirildiğinde, hastalarla güçlü bir iletişim kurulduğunda ve doğru geri bildirim yapıldığında sonuç alınabildiği görülüyor. Dolayısıyla bireylerin fiziksel aktiviteyi bir yaşam biçimi olarak benimsemelerini sağlamak konusunda aile hekimlerinin kilit rol oynadığını düşünüyoruz. 9 Bir yaşam koçu olarak aile hekimi 10 Aile hekimlerinin hastalarını tanıma becerileri ve doğru fiziksel aktiviteyi önerme konusundaki yetkinlikleri, obezite tedavisinde hızlı sonuç alınmasını sağlıyor. Önemli olan obezitenin zararlarını anlatmaktan ziyade hastaları takip etmek ve gelişim noktalarını göstermek. Dolayısıyla fiziksel aktiviteye taktiksel olarak bakmak yerine kavramsal olarak bakmakta ve bir tedavi seçeneği olarak görmekte fayda var. Kişilerin yaşam koşullarını göz önünde bulundurmak ve doğru bir program önerisi geliştirmek bu noktada önem kazanıyor. Özetle Hareketli hayat dışında odaklandığımız alanlar Aşılama hizmetleriyle, bulaşıcı hastalıklar konusunda Türkiye önemli bir yol kat etti. Çocuk felci ve kızamık gibi nadir görülen bulaşıcı hastalıkların engellenmesiyle ilgili çalışmalar netice verdi. Ancak daha sonra kronik hastalıklar yoğunlaşılması gereken bir alan haline geldi. Afrika’ya bakıldığında durumun oldukça farklı olduğunu görüyoruz. Sıtma, ortalama yaşam süresinin 45 olduğu Sudan’da görülen çocuk ölümlerinin hâlâ başlıca sebeplerinden biri. Farklı ülkelerde önleyici tedavilerle ilgili neler yapılabileceğine ilişkin projeler üretiyor ve bu bölgelerde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumlarıyla işbirliği yapıyoruz. Sağlığı bir bütün olarak ele alıyor ve kapsayıcı bir bakış açısıyla çalışıyoruz. Bir tarafın sözcülüğü yerine, sağlığın geliştirilmesine odaklanıyoruz. Sürdürülebilir projeler üreterek farklılaşmak istiyoruz. Konu ve faaliyet odaklı olmaya çalışıyoruz. Dernek olarak herhangi bir kuruluşla rekabet halinde değil, tüm paydaşlarla iletişim ve paylaşım halinde olmayı hedefliyoruz. 11 Aile hekimliğinin temelleri genel pratisyenlik olarak İngiltere’de atıldı. Eğitimi ve uygulamasına yönelik kurallar oluşturuldu, kolonileşmeyle birlikte İngiltere’den Amerika’ya taşındı. Genel pratisyenler İngiltere ve Amerika’da 1800’lerin sonuna kadar, stajyer-çırak ilişkisiyle eğitildiler. Stajyerler deneyimli doktorların yanında çalışmaya, kısa süreli kurslara ve uygulamalı çalışmalara katılmaya başladılar. Amerika’daki halkın büyük çoğunluğu küçük kasabalarda yaşıyor, çiftçilikle uğraşıyorlardı. Doktorlar evleri ziyaret ediyor, ailelerin tüm sağlık problemleriyle ilgileniyorlardı. Şehirler büyümeye başlıyor, pratisyenlere duyulan ihtiyaç artıyor! 1800’lerin sonlarına doğru şehirlerin büyümeye başlaması tıp eğitiminin standartlarının oluşma sürecini de hızlandırdı. Tıp okulları bu dönemde açıldı ve 1900’lerin başında genel pratisyenler üniversite eğitimi almaya başladılar. İlerleyen yıllarda standartlar oluşturuldu, uzmanlık alanları belirlendi, hastane ve tıp okullarında eğitim buna göre şekillendirilmeye başlandı ancak genel pratisyenlik rağbet görmedi. 1960’a kadar üniversitelerin bu bölümüne olan başvuruların sayısı hızla azaldı. Nüfusun artması ve yeterli sayıda pratisyen hekimin olmaması büyük bir sorun haline geldi. Amerikan Genel Pratisyenlik Akademisi kuruluyor 12 Amerikan Genel Pratisyenlik Akademisi (The American Academy of General Practice) 1947’de kuruldu, 1958’de Genel Pratisyenliğe Olan İlginin Azalması konulu bir rapor yayınladı ve yeni bir uzmanlık alanı olacak aile hekimliğiyle ilgili görüş bildirdi. Bu raporun ve 1966’da hazırlanan Millis, Folsom ve Willard raporlarının etkisiyle 1969’da aile hekimliği yeni bir uzmanlık alanı olarak kabul edildi. Aile Hekimliği Asistanlığı İzleme Komitesi oluşturuldu ve 1970’te Amerikan Genel Pratisyenlik Akademisi, Amerikan Aile Hekimleri Akademisi olarak anılmaya başladı. Aile hekimliğinin bir uzmanlık alanı olmasının ardından, aile hekimlerinin sayısı hızla arttı. Hastalığın değil, hastanın odakta olduğu bu uzmanlık dalının önemi kısa sürede anlaşıldı. Bugün aile hekimleri toplum sağlığı konusunda aldıkları önemli rolün bilincinde olarak özverili çalışmalarına devam ediyorlar. Eğitimli aile hekimleri yetişiyor ABD’de eğitimli aile hekimlerinin yetiştirilmesine 1969 yılında asistanlık programıyla başlandı. 1973 yılında 164 programda 1754 asistan eğitim görüyorken, 1981’de bu sayı 386 programda 7.000 asistana yükseldi. 1996’da asistanlık programlarındaki asistan sayısı 10.102’ye ulaştı. 1970-2001 tarihleri arasında 63.930 hekim asistanlık sürecini tamamlayarak aile hekimliği uzmanı oldular. 2014 yılına geldiğimizde ABD’deki 275.000 dolaylarındaki birinci basamak hekiminin yaklaşık %39’unun aile hekimi olduğunu görüyoruz. Diğer birinci basamak hekimlerini geriatri, genel pratisyen, genel dahiliye, genel pediatri doktorları oluşturuyor. Aile hekimleri birinci basamak bakım hizmetlerinin yaklaşık yarısını yerine getiriyorlar. 2012 yılında yayımlanan bir rapora göre bir aile hekimine kayıtlı ortalama 2.300 kişi bulunuyor. Aile hekimlerinin izlemesi gereken yollar 13 ABD’de tüm tıp fakültelerine kayıt olmanın ön koşulu önce liseden sonra kolejden mezun olmak. Tıp eğitimi dört yıl sürüyor ve öğrenciler tıp doktoru (MD) ya da osteopati doktoru (DO) olarak mezun oluyorlar. Klinik eğitimi sahada, hastanelerde ve çalışan aile hekimliği uzmanlarının ofislerinde gerçekleşiyor. Aile hekimliğine ilişkin en büyük meslek kuruluşu olan American Academy of Family Physicians üyeliklerini koruyabilmek için aile hekimlerinin 3 yılda 150 saat süren eğitim etkinliklerine katılmaları gerekiyor. Her yedi yılda bir yeterlik sınavına giren aile hekimleri, yeterlik sertifikasını (Board Certified Status) bu yolla yeniliyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nin büyüyen, aynı zamanda yaşlanan nüfusu, birinci basamak hizmetlerine olan talebin artacağını gösteriyor. Bu durum pek çok ülke için de geçerli. Referanslar 1. http://www.aafpfoundation.org/online/etc/medialib/found/documents/programs/chfm/ foundationgutierrezpaper. Par.0001.File.tmp/foundation-gutierrezpaper.pdf 2. http://www.history-ofgeneralpractice.org/ 3. http://www.ailehekimligi.com.tr/?Ctrl=HTML&HTMLID=3867&t=Amerika_Birlesik_Devletleri_nde_Aile_Hekimligi_ 4. http://ailehekimligi.gov.tr/aile-hekimlii/duenyada-aile-hekimlii.html 5. http://kff.org/other/state-indicator/total-active-physicians/ 6. http://www.ahrq.gov/research/findings/factsheets/primary/pcwork1/index.html 7. http://www.aafp.org/about/policies/all/workforce-reform.html 8. http://www.annfammed.org/content/10/5/396.full Havalimanının kapısından çıktığınız andan, tıka basa doldurduğunuz bavullarınızla güvenlik kontrolüne ilerlediğiniz son dakikaya kadar New York’ta geçirdiğiniz zamanın nasıl geçtiğine inanamayacaksınız. Gezilecek en az 3-5 müze, gidilecek onlarca restoran, alışveriş yapılacak yüzlerce dükkân varken bu renkli şehir bırakılıp dönülür mü? Dikkat, sizi kendine çekebilir! 14 Dikkat, sizi kendine çekebilir! New York ile ilgili bugüne kadar izlediğiniz filmler ya da diziler eminiz şehirle ilgili beklentinizi artırmıştır. Bunun bir sakıncası yok. Hayal kırıklığına uğramayacak, aklınıza her geldiğinde New York’a tekrar gitmeyi arzulayacaksınız. New York’un sihri tam da burada. Frank Sinatra’nın şarkısında söylediği gibi “uyumayan şehirde uyanmak” ve her zaman bir hayalin içinde yaşamak istemekle ilgili bir durum bu. 15 New Yorker olmak başka şey Dünyanın en popüler metropollerinde benzer dertler var: Hava kirliliği, kalabalık, trafik... Kendilerini “New Yorker” olarak adlandıran şehirliler, bu şehirle o kadar gurur duyuyorlar ki hepsi birer turizm elçisi durumunda. Bu nedenle hiç çekinmeyin ve sorularınızı art arda sıralayın. Bazen ters tuttuğunuz haritanızı düzeltip “upper east side, lower west side” diyerek, gitmek istediğiniz noktayı hiç sıkılmadan tarif edecekler, bundan emin olabilirsiniz. Hangi New York? Sıkça yapılan bir hatayı şimdiden düzeltelim: New York eyaleti ve New York şehri iki farklı şey. New York şehrinde bir Manhattan var ki işte hepimizin New York olarak bildiği yer aslında burası. Filmlerde gördüğünüz, kitaplarda okuduğunuz bu meşhur yerde NYC’de yapılması gereken on şeyin dokuzunu yapabilirsiniz. 16 New York’un arka bahçesi Türk nüfusun yoğun olduğu Brooklyn, olayların eksik olmadığı Queens ve Bronx; turistlerin asla uğramadığı ve New Yorker’ların çok azının gittiği Staten Island, New York’un meşhur bölgeleri arasında. Bir de halk arasında Garden State (bahçe eyalet) olarak anılan, seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli diyerek New York’u izleyeceğiniz en güzel noktaya ev sahipliği yapan komşu şehir New Jersey var. New Yorklular “bahçe” ifadesini komşularını küçümsemek amacıyla kullansalar da son 5-6 yıldır ekonomik krizin de etkisiyle Manhattan’da yaşayan pek çok kişinin evini New Jersey’e taşıdığını da eklemek gerek. Bu kitlenin mesai bitiminde otobüslerle Lincoln tünelini aşarak bir saatlik yolculuk sonunda New Jersey’e geçtiğini görebilirsiniz. Bu göç sabah saatlerinde ters yönde akar. New Jersey’de yeşil alanlar daha fazladır, insanlar burada büyük şehrin karmaşasından uzakta sakin bir yaşam sürer. Buna karşın bu şehrin tercih edilmesinin asıl nedeni New York’tan çok daha ucuz bir yaşam fırsatı sunmasıdır. Taksi! Şehri yukarıdan ve bütün renkleriyle görmenin en güzel yöntemi NYC Taxi’lere binmek. Bütün şehir için değil elbette ama kısa bir mesafe de olsa sarı taksilere binmeden dönmek olmaz. New York uzun yürüyüşler şehri, bu sebeple yanınıza yürüyüş ayakkabılarınızı mutlaka almanızı öneririz. Aşağı Manhattan için en az üç gün gerek Filmlerden, dizilerden aşina olduğumuz SOHO (South of Houston River/Houston nehrinin güneyi) ve komşusu NOLITA (North of Little Italy/Küçük İtalya’nın kuzeyi) birer alışveriş cenneti. Bu bölgede ikinci el mağazaları ve pek çok tasarım dükkânı bulunuyor. NOLITA’nın şehrin kalabalığından uzak, bohem bir havası var, dolayısıyla buraları mesken tutmuş pek çok sanatçı ve ünlüyle karşılaşmanız an meselesi. Tribeca ise son on yıldır Robert De Niro’nun oteli ve restoranı, ayrıca film festivaliyle meşhur. China Town (Çin Mahallesi) ve Little Italy (Küçük İtalya) birbiriyle kesişen sokakları, Çince ve İtalyancanın bir arada kullanıldığı mahalleleriyle görülmeye değer. Outlet köylerinde Methini çok duyduğunuz o outlet köylerinin en meşhurları New Jersey sınırları içinde yer alıyor ve pek çok otel bu köylere ulaşmanız için turlar düzenleniyor. Bunlardan birine katılarak ya da araba kiralayarak bir tam gününüzü alışverişe ayırabilir, bu programla meşhur Atlantic City’yi de ziyaret etme imkânı bulabilirsiniz. “Köy” olarak tanımlanan bu alanlarda alışveriş merkezlerinin kasvetli havasından uzaklaşabilir, “alışveriş yapmayı sevmem” deseniz bile seçeneklerin, indirimlerin ve atmosferin cazibesine kapılabilirsiniz. Genelde yorgunluktan ya da çok fazla alternatif sunmamasından dolayı es geçilen iki önemli bölgeye mutlaka gitmenizi tavsiye ederiz. Bunlar Meat Packing Area ve Chelsea Market. Meat Packing en popüler gece kulüplerine ev sahipliği yaparken, Chelsea seçici damaklara sonsuz alternatifler sunuyor. Manhattan’dan Brodway’e Manhattan adası kuzeyden güneye inen bulvarlardan ve bu bulvarları dik kesen caddelerden oluşuyor. Bulvarlar da caddeler de rakamlarla tanımlanmış ve sadece Central Park çevresindeki bulvarlara isim verilmiş, Madison Avenue gibi. Brodway bulvarı adayı boydan boya ikiye bölüyor ve kafa karışıklığı yaratıyor. Harita üzerinde çalışmaya başladığınız anlarda bu bilgilerin ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. Daha sonra birkaç kere yanlış metro durağından çıkıp, aynı gökdelenin etrafında daireler çizince artık Manhattan’ı çözdüğünüzü düşünmeye başlayacaksınız ve ikinci gün turistlere yer tarif eden biri olarak kendinizi görecek ve şaşıracaksınız. Özetle burada kaybolsanız da çok eğleneceksiniz. New York sürprizlerini kaybolanlara göstermeyi seven bir şehir. Kendinizi gökdelenler arasında gizli bir parkta, çalışan kesimle öğle yemeğinizi yerken bulmanız mümkün ve muhtemelen menüde inanılmaz lezzetli bir sosisli sandviç (hot dog) olacak. Aynı parkta bir klasik müzik dinletisine dalıp gitmeniz ve tüm öğleden sonranızı bu parkta geçirmeye karar vermeniz de beklenen bir durum. 17 Özgürlük Anıtı ve Battery Parkı 18 Sadece şehrin değil ABD’nin sembolü olmuş bu anıt, Fransızların Amerikalılara hediyesi. Manhattan adasının en güneyinde (Wall Street ziyareti yapacağınız gün bu geziyi de organize Dilerseniz üç günlük bir iş seyahati edebilirsiniz) Battery için gitmiş olun ya da yıllık izninizi Park’ta Özgürlük Anıtı ve kullanın New York’ta görmeden göçmenlerin Amerika’ya gelmemeniz gereken çok yer var! alınmadan önce kayıt olmak zorunda oldukları Time Square Ellis Adası’na feribot turları Hemen hemen her Hollywood düzenleniyor. Bu turlardan filminde kahramanımızın bir satın alıp Ellis Adası’ndaki şekilde uğradığı “dünyanın en müzeyi de gezebilirsiniz ya meşhur meydanı”. Frank da “ben sadece bir selfie Sinatra’nın New York New çekip döneceğim” derseniz, feribotlardan birine de York şarkısında atıfta atlayabilirsiniz. Normal bulunduğu yerin de burası şartlarda Manhattan’dan olması muhtemel. Çünkü Staten Adası’ndaki Time Meydanı 24 saat evlerine dönen yerel halkın uyumuyor. Günün her saati kullandığı feribotlar, daha ışıl ışıl ve binlerce insan bir çok sizin gibi düşünen arada. turistler için de hizmet Brooklyn Köprüsü veriyor. Vaktinize ya da Manhattan adası ve Brooklyn’i ilginize göre tercihinizi birbirine bağlayan bu köprü de yapabilirsiniz ama her iki şehrin simgelerinden biri. Yaya tur için de en az 1.5 saati ve bisiklet trafiğine açık olan gözden çıkarmanız gerekir. köprüden yürüyerek geçip köprü ayağındaki Brooklyn Bridge Parkı’ndan Manhattan manzarasını keyifle izleyebilirsiniz. Fifth Avenue (Beşinci Cadde) Özellikle 40. ve 59. cadde arasında dünyanın en lüks ve en ünlü mağazalarına ev sahipliği yapan caddenin en meşhur mağazalarından birinin önünde “Tifanny’de Wall Street Kahvaltı” hayranlarının Broadway’den güneye sekiz blokluk alana yayılan dünyanın Audrey Hepburn pozu finans merkezinin civarında stresli borsacıları görme zamanı! verdiklerini görebilirsiniz. Sanatın kalbine yolculuk New York’a gidip bir Broadway müzikali izlemeden dönerseniz bunu kimseye söylemeyin ya da yılın her dönemi popüler olan oyunlardan birine bilet alıp bu muhteşem deneyimi yaşayın. Yalnız bütçenizin önemli bölümünü bu aktiviteye ayırmanız gerekebilir. Oyunun popülerliği ve koltuğunuzun konumuyla doğru orantılı olarak 150-200 doları gözden çıkarmaya hazırlıklı olun. En iyisi son dakikaya kalmamak ve istediğiniz yerden oyunu izlemek için seyahatinizden önce biletlerinizi online olarak satın almak. Müzikallerden hoşlanmayanlar ve daha bağımsız ve sanatsal gösteriler arayanlar “Off-Broadway” oyunlarını inceleyebilir. Bütçenizi fazla zorlamamak için hazır buralara kadar gelmişken, TKTS (Theatre Development Fund / Tiyatro Geliştirme Fonu) gişelerinde biraz vakit geçirmeniz gerekiyor. En işlek şubesi Times Meydanı’nda, kırmızı merdivenlerin altında. Turistlerin meydanın ortasında güneşlenip dinlenmelerine de imkân veren bu merdiven ve sandalyeler TKTS’ye ait. Buradan sadece aynı gün içindeki Broadway oyunlarına %50 indirimli bilet alabiliyorsunuz ve erken giderseniz en iyi yeri kapıyorsunuz. Carnegie Hall Tchaikovsky ve Leonard Bernstein’dan Beatles’a kadar pek çok müzisyenin sahne almaktan gurur duyduğu, 1891‘den bu yana hizmet veren konser salonu Carnegie Hall’da konser izlemenin keyfi paha biçilemez! Radio City Music Hall Rockefeller ailesi tarafından yaptırılmış ve Rockefeller Center’ın gölgesinde yaşayan bu Art Deco tiyatroda hâlâ film gösterimleri yapılıyor ve konserler düzenleniyor. Grammy ve Tonny ödüllerine ev sahipliği yapan bu muhteşem binayı rehberli tur ile gezmenizi öneririz. 19 Escape from New York (New York’tan Kaçış) John Carpenter, 1981 1997’de suç artışları sebebiyle New York’un nasıl dev bir ceza evine dönüştüğünü anlatan film, fantastik kurgusu ve aksiyonu bol sahneleriyle izlemeye değer. Breakfast at Tiffany’s (Çılgınlar Kraliçesi) Blake Edwards, 1961 Sade topuzu ve siyah elbisesiyle hafızalarımıza kazınan Audrey Hepburn’un rol aldığı unutulmaz filmin bir diğer başrol oyuncusu da New York’tu. 20 The French Connection (Kanunun Kuvveti) William Friedkin,1971 Beş dalda Oscar ödülünün sahibi olan The French Connection tüm zamanların en iyi polisiye filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Film, New York sokaklarında geçen takip sahneleriyle dikkat çekiyor. Taxi Driver (Taksi Şoförü) Martin Scorsese, 1976 “You talking to me” repliği ile hafızalara kazınan Taxi Driver kült filmlerin başında geliyor. Robert De Niro, Martin Scorsese ve New York bu filmden sonra da birçok kez bir araya geldi. New York New York Martin Scorsese, 1977 New York New York, Oscar ödüllü oyuncular Liza Minnelli ve Robert De Niro’nun rol aldığı Big Apple’ın (büyük elma) big band dönemini anlatan görkemli bir müzikal. Geçmişte müzisyenlerin New York’a elma adını verdiklerini ekleyelim. Manhattan Woody Allen, 1979 New Yorklu bir yazar olan Isaac’ın yaşamından ilginç kesitler sunan Manhattan, New York’a gitmeden önce izlenmesi gereken bir Woody Allen filmi. New York’u siyah beyaz görüntüler eşliğinde sunan Manhattan’ın Diane Keaton ve Meryl Streep gibi iki değerli kadın oyuncusu olduğunu da hatırlatalım. Radio Days (Radyo Günleri) Woody Allen, 1987 New York, caz ve 1940’ların karmaşık ortamı ve radyonun altın günleri üzerine ilginç bir film eski New York’la ilgili çok şey söylüyor. Ghost (Hayalet) Jerry Zucker, 1990 Öldükten sonra sevgilisini korumak için geri dönen hayaletin trajedisi, New York’un 90’lardaki ışıltısıyla romantik bir hikâyeye dönüşüyor. Demi Moore’un ilk filmlerinden biri olan Ghost, en iyi müzik kategorisinde Oscar ve Altın Küre ödüllerinin sahibi. King Kong Pater Jackson, 2005 Elinde çırpınan sarışın bir güzelle Empire State’e tırmanan dev gorili hatırlamayan var mı? 1933’te başlayan King Kong macerası, Peter Jackson ile sürmüştü. Goodfellas (Sıkı Dostlar) Martin Scorsese, 1990 Goodfellas mafya konulu en iyi kült filmler arasında bulunuyor. Scorsese bu filmle New York’un karanlık dünyasını beyaz perdeye taşıyor. Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan) Michel Gondry, 2006 Jim Carrey ve Kate Winslet’in başrollerini paylaştığı Eternal Sunshine of the Spotless Mind, hafıza ve aşk acısı üzerine fantastik bir film. 21 Yıllardır size bakan, sizi büyüten dadınızın bir gün dünyaca ünlü bir fotoğrafçı olduğunu öğrenseniz ne yaparsınız? Hollywood senaryolarını aratmayacak bu gizemli hikâyenin baş karakteri, hayatını dadılık yaparak kazanan ancak ölümünden sonra ardında bıraktığı negatif ve filmlerle fotoğraf dünyasını derinden sarsan Vivian Maier. 22 1926 Yılında New York’ta doğan Vivian Maier çocukluğunun büyük bölümünü Fransa’da geçiriyor. 1950’lerde yeniden Amerika’ya dönen Maier, New York ve Chicago’da sürdürdüğü yaşamı boyunca dadılık yaparak geçimini sağlıyor. Dadı olarak işe başladığı evlerde odasına kilit konulmasını şart koşan Maier’in fotoğraf tutkusu, yaşadığı süre boyunca ne ailesi ne de arkadaşları tarafından fark ediliyor. Maier’in ölümünün ardından ortaya çıkan yüzlerce fotoğraf ve negatif film, Maier’in hayatı boyunca en büyük tutkusunun fotoğraf olduğunu ortaya koyuyor. Amerika’nın sokak hâlleri Bu sır perdesi, 2007 yılında John Maloof adlı 26 yaşındaki amatör bir koleksiyonerin bir müzayedede 380 dolar ödeyerek aldığı bir sandık dolusu negatif ve film ortaya çıkınca aralanıyor. Selfie çılgınlığının tavan yaptığı günümüzde, Maier’in on yıllar önce çektiği otoportrelerin güzelliği ve eşsizliği karşısında büyülenmemek elde değil. Maier’e ait olduğu tespit edilen çoğu basılmamış yüzlerce film ve fotoğraf, 1950’li ve 60’lı yılların Amerika’sının sokak hallerini her yönüyle yansıtıyor. Çoğu New York ve Chicago’da çekilmiş fotoğraflar, ince detayları ve çarpıcı kompozisyonlarıyla fotoğraf eleştirmenlerini şaşkınlığa uğratıyor. 2009’daki ölümünden sonra John Maloof’un çabaları sayesinde Maier’in fotoğrafları dünya çapında üne kavuşuyor. Aynı yıl New York, Los Angeles, Berlin gibi pek çok şehirde Maier’in fotoğrafları sergileniyor. 2011 yılında piyasaya çıkan “Vivian Maier: Street Photographer” ve 2013’te yayımlanan “Vivian Maier: Oto-portraits” albümleri fotoğrafseverler tarafından ilgiyle karşılanıyor. Sıradan bir dadı olarak yaşamını sürdüren Maier’in ardında bıraktığı fotoğrafların şöhreti her geçen gün artarken, The New York Times, Maier’i Amerika Birleşik Devletleri’nin en yetenekli sokak fotoğrafçılarından biri olarak tanımlıyor. Otoportlere yansıyan bir iç dünya Fotoğraf dünyasını derinden sarsan bu hikâyede en çok tartışılan konu ise Maier’in fotoğraf tutkusunu nasıl olup da yıllarca herkesten saklayabildiği. John Maloof’un, yapımcı Charlie Siskel ile Maier’in gizemli öyküsünün peşinden giderek hazırladığı 2013 yapımı belgesel film “Vivian Maier’i Bulmak”ta, fotoğrafçının bakımını üstlendiği çocuklar ve ailelerinin ve hatta en yakın arkadaşlarının bile bu durumdar bihaber olduğunu şaşkınlıkla öğreniyoruz. Belgeselde, Maier’in içe dönük bir kişiliği olduğunu öğreniyor ve yakın bir arkadaşının sorduğu şu soruya tanık oluyoruz: “Neden bana çektiği bu lanet şeyleri göstermedi hâlâ anlamış değilim, arkadaşız sanıyordum.” Maier’in fotoğrafları arasında, New York ve Chicago sokaklarından insan portreleri kadar dikkat çeken bir başka özellik ise uzun yıllardır üzerinde çalıştığı otoportreleri. Selfie çılgınlığının tavan yaptığı günümüzde, Maier’in on yıllar önce çektiği otoportrelerin güzelliği ve eşsizliği karşısında büyülenmemek elde değil. Belki fotoğraflarına baktığımızda, “Vivian Maier bu yeteneğini neden herkesten sakladı?” sorusuna cevap bulamıyoruz ama bu sırlarla dolu fotoğrafçının gizemli dünyasına tanık olmanın heyecanını yaşıyoruz. 23 Büyük başarıların arkasında her zaman heyecan verici bir öykü vardır. 24 Efsane boksörlerin hayat mücadeleleri, her dönem sinema için ilham kaynağı olmayı başarıyor. Hiç şüphesiz 1976 yapımı Rocky, bunlar arasında herkesi etkilemeyi başarmış unutulmaz bir film. Altı serilik bir film olan Rocky, yoksul ve kimsesiz bir boksörün hayatını anlatıyor. Harekete geçmek için filmin müziklerini dinlemek bile yeterli. Martin Scorsese’nin boksör Jack La Motta’nın şampiyonluktan bar komedyenliğine uzanan hikâyesini anlattığı Rangingbull (Kızgın Boğa), bu kategorinin klasikleri arasında yer alıyor. Jack La Motta’yı canlandıran Robert De Niro’nun kendini rolüne fazla kaptırarak oyuncu arkadaşı Joe Pesci’nin kaburgalarından birini kırdığını hatırlatalım. Film için 20 kilo alan Robert De Niro’nun Rangingbull ile en iyi erkek oyuncu Oscar’ını aldığını da eklemek gerek. 2004 yapımı Million Dollar Baby (Milyonluk Bebek), bir kadın boksörün yaşamını konu ettiği için bu kategori arasında hakkında en çok konuşulan filmlerden biri. Hilary Swank, Clint Eastwood ve Morgan Freeman’ın başrollerini paylaştığı film, azimle imkansızlıkların üstesinden nasıl gelinebileceğinin altını çiziyor. 2005 tarihli Cinderella Man (Külkedisi Adam) de boks filmleri tutkunları için vazgeçilmezler arasında yer alıyor. Ailesini bir arada tutmak için ringlere dönen eski boksör James Braddock’u, Oscar ödüllü Russell Crowe canlandırıyor. Mark Walberg ve Christian Bale’in başrollerini paylaştığı The Fighter (Dövüşçü) da boks filmleri koleksiyonunun nadide bir parçası olmaya aday. Gerçek bir hikâyeden uyarlanan 2010 yapımı The Fighter, ringde verilen mücadelenin yanı sıra dağılmakta olan bir aileyi de konu ediyor. Boks tutkunları için seçenek oldukça fazla. Will Smith’in canlandırdığı Ali, Güney Kore sinemasının en iyi dramlarından biri olan Crying Fist, 1997 yılı yapımı, Daniel Day Lewis’in baş rolünde yer aldığı The Boxer, oldukça eğlenceli bir Brad Pitt filmi olan Snatch, Denzel Washington’ın bir boksörü canlandırdığı The Hurricane ve başrolünde Adam Carolla’nın yer aldığı komedi türündeki The Hammer izleyebileceğiniz diğer boks temalı filmler. 25 ”Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir. Ondan çok daha önemlidir.” Futbol sadece yeşil sahalarda değil, hayatın her alanında karşımıza çıkıyor, sinemada olduğu gibi. İskoç yönetmen Bill Forsyt’in kendi ergenlik yıllarını anlattığı Gregory’s Girl (Gregory’nin Kızı), En İyi 100 İngiliz Filmi Listesi’nde yer alıyor. Filmde sıradan bir lise futbol takımının kadrosuna bir kız katılıyor ve olaylar karışıyor. Futbolun başrol olduğu film Escape to Victory (Zafere Kaçış), Nazilerin, esirlerinden kurulan bir takımla kendi takımları arasında bir gösteri maçı düzenlemesini anlatıyor. Her sahnesiyle olay yaratan filmde ünlü futbolcu Pele de yer alıyor. Üç serilik bir film olan Goal (Gol) ise her bölümüyle farklı ülkelerin futbol hikâyelerini beyaz perdeye taşıyor. 26 İran’ın yasaklı yönetmeni Cafer Penahi imzalı Offside ise bu kategorideki en ilgi çekici filmlerden biri. Filmde bir grup kız, İran’ın Dünya Kupası maçındaki rakibi Bahreyn’le yaptığı maçı izleyebilmek için yalnızca erkeklerin girebildiği bir stadyuma girmeye çalışıyor. İzlemenizi önerdiğimiz futbol temalı son film 2009 yapımı Looking for Eric (Hayata Çalım At). Filmde yaşadığı sıkıntılarla hayalinde yarattığı futbolcu Eric Cantona ile konuşarak mücadele eden sıradan bir adamın hikâyesi, mizahi ve derinlikli bir dille anlatılmış. Başarının gizli kahramanları Antrenörler sadece sporu değil hayatı da öğretirler. Bunun en iyi örneği ise Coach Carter (Koç Carter). Gerçek bir hikâyeden uyarlanan filmin sunduğu istatistikler oldukça tedirgin edici. Amerika’da yaşayan zencilerin yalnızca %18’i liseden mezun olabiliyor. Eski okuluna antrenör olarak gelen Carter bu istatistikleri basketbolla yerle bir ediyor. Nelson Mandela’nın ilham verici hayatından bir kesit sunan Invictus ise sporla çözülemez sanılan problemlerin üstesinden gelinebileceğini kanıtlayan bir film. “Kaderimin efendisi benim, ruhumun komutanı benim.” William Ernst Henley’in Invictus isimli şiirinde geçen bu dizelerin filme ilham kaynağı olduğunu da ekleyelim. Sandra Bullock’a en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazandıran The Blind Side, sevginin gücünü anlatan samimi bir film. Dışlanan zenci bir çocuk anlayışlı bir aileyle beraber yaşamaya başlıyor ve saklı kalan yeteneklerini keşfediyor. The Blind Side en iyi antrenörün aile olduğunu kanıtlıyor. Alışılmış spor filmlerinin aksine sahanın dışında verilen bir savaşı anlatan, Brad Pitt’in başrolde olduğu Moneyball, son zamanların en ses getiren başarı hikâyesi olmayı başaran yapımlar arasında. Film, Oakland A beysbol takımını parasızlığa rağmen modern matematikle yoktan var eden yöneticiyi anlatıyor. 27 Her biri hayat dersi niteliğinde olan filmlerin anlatmak istediği aslında çok basit: Sahalarda verilen mücadele yaşamın bir yansımasıdır. Efsane boksör Muhammet Ali’nin de dediği gibi “Başarı çalışmaktan öte istemekle elde edilir”. Fotoğrafçılığın yeni trendlerinden biri olan ışıkla boyamayla tanıştınız mı? Kalıpları olmayan bu çekim tekniğiyle, elinize bir fener alarak eğlenceli ve yaratıcı fotoğraflar çekebilirsiniz. 28 Fotoğraf, Latincede “ışıkla resim çizmek” anlamına gelir. Fotoğrafa hayat veren ışığı gündüz saatlerinde pozlama değerleriyle ya da ek yardımcı ekipmanlarla kontrol edebilirsiniz. Işık yetersizse diyaframı açabilir ya da ISO’yu artırabilirsiniz. Işık fazlaysa değerleri tam tersi kısabilirsiniz. Geceleriyse her yerde büyük ve ağır ışık kaynaklarıyla dolaşamayacağınız için işiniz biraz daha zorlaşabilir. Bu durumu lehinize çevirebilirsiniz. Işıkla boyama tekniğini kullanarak sıradışı fotoğraflar çekmeniz mümkün. Işıkla resim çizmek için pahalı bir fotoğraf makinesine ihtiyacınız yok. Pozlama süresini ayarlayabileceğiniz bir fotoğraf makinesi yeterli. Sabit bir kuralı ve objesi olmayan bu çekim tekniğiyle doğaçlama, ilgi çekici fotoğraflar elde edebilirsiniz. Işıkla boyama tekniğini uygulamak için öncelikle tamamen karanlık bir ortama ihtiyacınız var. Işıkla boyama tekniğini uygulamak için öncelikle tamamen karanlık bir ortama ihtiyacınız var. Bunun için akşam saatlerinde evinizin bir odasını kullanabilirsiniz. Fotoğraf makinenizi tripoda, yoksa düz bir zemine sabitleyin. Pozlamanızı uzun ayarlayın. Deneme çekimleri için sabit bir obje kullanabilir ya da arkadaşınızdan destek alabilirsiniz. Elinize herhangi bir ışık kaynağı alın, mesela el feneri kullanabilirsiniz. Işık kaynaklarının farklı renklerde ve güçlerde olmaları yaratıcılığınızı artırabilir. Gerekli ekipmanları hazırladıktan sonra çekime başlayabilirsiniz. Fotoğraf makinenizin zamanlayıcısını (timer) başlatın. Elinize ışık kaynağınızı alın ve makinenizin kadrajına giren alana resim çizer gibi şekiller çizin ya da adınızı yazın. Sık sık deneme yapmanız, yeni yöntemler keşfetmenizi sağlayacaktır. 29 Dikkat! Işıkla boyama yaparken objenizi nereden itibaren boyamaya başladığınızı ve en son hangi noktayı boyadığınızı aklınızda tutmaya çalışın. Açık havada çekim yapacaksanız, ışık kaynağınızın yeterli derecede güçlü olmasına dikkat edin. Özellikle sizden belirli bir uzaklıkta olan nesneleri boyayacaksınız bu noktaya iki kat dikkat etmeniz gerekiyor. 30 Fotoğraflarınızda gren (kumlanma) oluşumunu engellemek için ISO ayarını düşük (ISO 100 gibi) tutmanızda yarar var. Son olarak, ışık kaynağı konusunda da kendinizi kısıtlamamanız gerektiğini hatırlatalım. Maytap, çakmak, renkli ışıklar ve fenerlerle ilginç fotoğraflar çekebilirsiniz. 31 Neler boyanabilir? Işıkla boyama tekniğinde kendinizi sınırlandırmayın. Gecenin karanlığı sizin için yeterli. Sadece ışık düzeyini mümkün olduğunca en aza indirmeye çalışın. Deneme çekimleriniz için bir kişiyi seçin. Çekim için gerekli ortamı oluşturduktan sonra elinizde fenerle hazır durumda bekleyin. Makinenizin deklanşörüne basmanızla pozlamayı başlatabilirsiniz. Bu süre içinde fener yardımıyla seçtiğiniz kişiyi boyayın. Dışarıda çekim yapmak isterseniz, aydınlatmanın az olduğu yerleri seçmenizde yarar var. Deneme çekimleri için sokaktaki arabaları, duvarları kullanabilirsiniz. Sokak duvarlarını elinizde boya varmışçasına resimleyebilirsiniz. Deneme çekimlerine devam ettiğinizde gün geçtikçe daha iyi sonuçlar elde edeceğinizi göreceksiniz. Arabaları boyamayı da mutlaka deneyin, jantları renkli fenerlerle boyadığınızda eğlenceli sonuçlar elde edeceğinizi göreceksiniz. www.fizikselaktivite.gov.tr yayında! Hareketli Hayatı Teşvik Projesi kapsamında hazırlanan Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi ve Fiziksel Aktivite internet sitesi (www. fizikselaktivite.gov.tr) 24 Eylül 2014’te Ankara Sheraton Oteli’nde düzenlenen bir toplantıyla tanıtıldı. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği’nin düzenlediği toplantıya çeşitli bakanlıklardan ve kamu kurum ve kuruluşlarından bürokratlar, akademisyenler; Türkiye Halk Sağlığı Kurumu çalışanları ve basın mensuplarından oluşan 150 kişi katıldı. 32 Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Çelik, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Dr. Seçil Özkan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan ve Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği Başkanı Mehmet Ersoy organizasyona ev sahipliği yaptılar. Bu iki önemli projenin tanıtıldığı oganizasyonda Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi editörleri Prof. Dr. Haydar Demirel, Prof. Dr. Elif Özmert, Prof. Dr. Hülya Kayıhan ve Doç. Dr. Asuman Doğan da sunumlarıyla yer aldılar. Ayrıca, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanı Doç. Dr. Nazan Yardım da “Türkiye’de fiziksel aktivitenin durumu ve önemi” konusunda bilgi verdi. Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği adına R. Murat Aydın’ın konuşmasıyla devam eden toplantı, Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Çelik’in ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan’ın konuşmalarıyla sona erdi. Toplantının ardından Hüseyin Çelik, Prof. Dr. Metin Doğan, Prof. Dr. Seçil Özkan ve Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi editörleri basın mensuplarının sorularını yanıtladılar. Proje tanıtımlarında rol alan Aktif ve İnaktif adlı iki çizgi karakter de toplantıya renk kattı. Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi ve Fiziksel Aktivite internet sitesi tanıtımlarında yer alan “Aktif Çocuk” büyük ilgi gördü. Siz de www.fizikselaktivite.gov.tr’yi ziyaret ederek Aktif ve İnaktif aileleriyle tanışabilir ve projeyle ilgili detaylı bilgi alabilirsiniz. 33 “Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği ile işbirliğimiz derinleşerek devam edecek.” Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Prof. Dr. Seçil Özkan “Yapılan çalışmalarla ilgili herkes desteğimize teşekkür etti ama asıl ben bu çalışmaları yürütenlere teşekkür ediyor ve onları alkışlıyorum.” Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Çelik “Bu projeler sayesinde Türkiye daha hareketli bir Türkiye olacak. Bunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.’’ Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan Hekimlik mi eğitmenlik mi sizi daha fazla tatmin ediyor? İkisinin de tatmin edici yönleri var. Hasta memnuniyeti ve hastaların olumlu geri dönüşü oldukça güçlü bir manevi tatmin sağlıyor. Hastalarımla iletişim kurmayı ve onlarla vakit geçirmeyi seviyorum. Ayrıca eğitimci olarak meslektaşlarımla iletişim halinde olmaktan ve öğrenme sürecimin devam etmesinden dolayı memnun oluyorum. Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan sağlık personelleriyle iletişime geçmek ve deneyimleri hakkında bilgi almak benim için son derece önemli. Eğitmenlik de hekimlik de bana çok şey kazandırdı, kendimi son derece şanslı hissediyorum. “Aile hekimliğinin en güzel tarafı hastaları tanıyor olmanız” Aile hekimi Senem Şener’i çalıştığı Beykoz Soğuksu Aile Sağlığı Merkezi’nde ziyaret ettik. Yirmi yıllık hekimliğinin yanı sıra eğitimci kimliğiyle de öne çıkan Doktor Şener’den tecrübelerini anlatmasını istedik. 34 Aile Hekimi Senem Şener Sizi tanıyabilir miyiz? 1993 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Evliyim ve 15 yaşında bir oğlum var. Eşim kalp damar cerrahı. Kayseri’de zorunlu hizmetimi yaptıktan sonra İstanbul Kadıköy Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi’nde, ardından Kanlıca Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi’nde görev yaptım. Daha sonra Beykoz İlçe Sağlık Grup Başkanlığı’nda idari görevlerde yedi yıl çalıştım. Kasım 2010’dan bu yana Aile Hekimi olarak çalışmaktayım. 1997’de aldığım RİA Eğitimci Eğitimi Sertifikası’yla eğitmenlik yapmaya başlamıştım. Üreme sağlığı, güvenli annelik, bebek dostu hastane gibi birçok projede görev alarak eğitmenliğe devam ettim. Öğretim görevlilerinden hemşirelere, meslektaşlarımdan sağlık görevlilerine kadar birçok kişiye eğitim verdim. Ayrıca İstanbul’un bebek dostu il, Beykoz’un da ilk bebek dostu ilçe olmasında rolümün bulunması mutluluk verici. Aile hekimliği uygulaması üzerine de eğitim almış olmam, aile hekimliği eğitimlerinde koçluk yapmama imkan tanıdı. Dört yıldır Beykoz Soğuksu Aile Sağlığı Merkezi hekimlerinden biriyim. Çalıştığınız aile sağlık merkezine kayıtlı olan hastalarınızın özelliklerinden bahseder misiniz? Büyük bir ilçe olan Beykoz, sosyoekonomik olarak karma bir nüfusa sahip. Beykoz’da yaşamını hayvancılıkla kazananları, entelektüelleri, bürokratları bir arada görmeniz mümkün. On dokuz yıldır burada çalıştığım, eğitmenlik yaptığım ve denetlemelerde bulunduğum için her hasta grubuna aşinayım. Soğuksu Aile Hekimliği ise Beykoz’un en zor bölgelerinden birinde bulunuyor. Bulunduğunuz merkezin mesleki olarak size neler kattığını düşünüyorsunuz? Buradaki karma hasta grubundan çok şey öğreniyorum. Eğitmenlik haliyle bir iletişim becerisi kazandırıyor. Bu sebeple okuma yazma bilmeyen biriyle de öğretim görevlisiyle de iletişim kurabildiğimi görüyor ve kendimi iyi hissediyorum. Detaylı muayeneyi ve hastalarımla iletişim kurmayı sevdiğim için günde 30 hastanın yeterli olduğunu düşünüyorum. Günde kaç hastaya hizmet veriyorsunuz, hasta takibini kolaylıkla yapabiliyor musunuz? İlk zamanlar günde 60 hastaya kadar ilgilendiğim oluyordu. Fakat hastalarım bilinçlenip verdiğimiz hizmetin amacını anlayınca bu sayı azaldı. Detaylı muayeneyi ve hastalarımla iletişim kurmayı sevdiğim için günde 30 hastanın yeterli olduğunu düşünüyorum. Sayı 45-50’ye yükseldiğinde hastalarımla ilgilenemediğimi ve yetersiz kaldığımı düşünüyorum. Bulunduğunuz bölgede en sık hangi şikâyetlerle karşılaşıyorsunuz? 50 yaş ve üzeri hastalarım özellikle eklem ağrılarıyla geliyor. Depresyon şikayetiyle gelen hastalarımın sayısı da yüksek. Yaş ve sosyal sınıf farkı olmaksızın hastalarımdan gelen şikayetlerden biri de obezite. 35 Obezite ile mücadele için neler yapıyorsunuz? Hastalarımda obezite çok yaygın. Bu konuda çok fazla okur, araştırırım. Öncelikle hastalarıma diyet ve sporun dış görünümü değiştirmek için değil, kaliteli bir hayat için önemli olduğunu anlatıyorum. Aile hekimliğinin en güzel tarafı hastaları tanıyor olmanız. Yaşam şeklini, ruh halini ve ailesini tanıyıp ona göre ilerlemek daha olumlu sonuçlar veriyor. Önce hastalarımın boy ve kilo endeksine göre bir plan çıkarıyorum ve takibe başlıyorum. Oldukça iyi geri dönüşler alıyorum. 36 Hastalarınızı spora teşvik ediyor musunuz? Beykoz’un düz bir arazi yapısı olmadığı için yürüş yapmaya müsait bir bölge değil. Bu nedenle hastalarıma belli bir noktaya taşıtla gitmelerini vardıkları düz alanlarda yürüyüşler yapmalarını öneriyorum. Hastalarım da istekliyse birlikte çizdiğimiz planı uygulayarak çok iyi sonuçlar elde ediyoruz. Obez çocuklarımızı ise endokrinoloji kliniğiyle birlikte takip ediyoruz. Bu daha fazla dikkat gerektiren bir grup, öncelikle aileleri bilinçlendirmemiz gerekiyor. Obez çocuklarımızın mutlaka spor yapmaları gerektiği konusunda bir ikna süreci oluyor. Bu konuda Beykoz Belediyesi hastalarımıza birçok imkan sunuyor. Bölgenizin zorlukları üzerine konuştuk, mesleğinizin zorlukları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Özellikle son altı ayda çok yıprandığımı itiraf etmeliyim. Aile hekimleri acilde de görev almak zorunda. Bu uygulamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Kendi bölgemde gördüğüm kadarıyla acile ciddi rahatsızlıklar sebebiyle başvurulmuyor. Hastalarda acil bilinci henüz oluşmadı. Acillerdeki yoğunluğu aile hekimlerinden destek alarak halletmeyi amaçlayan projeyi sorunlu buluyorum. Öncelikle hastalara acilin gerçekten acil müdahale için hizmet verdiğini anlatmak gerekiyor. Uzman hekimlerin aile hekimlerine karşı önyargılı oluşları da mesleğimin zorlayıcı taraflarından bir diğeri. Bir kesime göre aile hekimi sadece ilaç yazmak için var. Bu görüş mesleğimizin saygınlığını zedeliyor. Mesleğinizle ilgili araştırmalar yapmayı sürdürüyor musunuz? Araştırmayı ve öğrenmeyi çok seven bir insan olduğum için takip ettiğim birçok mecra var. The American Journal of Medicine ve British Journal of Medicine gibi yabancı kaynakları takip ediyorum. Aynı zamanda bunların mobil uygulamaları da mevcut. Bu arada konferans ve eğitim kalitesi yüsek sempozyumlara da katılmaya çalışıyorum. 37 Bulunduğunuz bölgeye özgü bir zorluk yaşadığınızı düşünüyor musunuz? Burada çok sayıda mutsuz, yalnız yaşayan ve ekonomik koşulları yetersiz yaşlı hastayla karşılaşıyoruz. Benim için zor olan kısmı onlar için yeterli olamadığımı düşünmek. Çünkü detaylı bakıma ihtiyaçları var. Beykoz’da devlet destekli bir huzurevi projesinin hayata geçmesini çok isterim. Beykoz, köyleri ve yeşil alanları olan, bu proje için son derece uygun bir bölge. Yaşadığımız zorluklardan bir diğeri hastalarımızın ilk zamanlarda görevimizi tam olarak kavrayamamış olmalarıydı. Her bir hastamla en az 15 dakika ilgilenmeyi tercih ederim. Başlangıçta sırasını bekleyen hastalardan taciz boyutunda şikayetler alıyorduk. İçeride çay, kahve içtiğimizi ve sohbet ettiğimizi düşünenler vardı. Fakat daha sonra kendileriyle de detaylı ilgilenen, onlara ilaç yazıp geçmeyen, onları detaylı bir şekilde bilgilendiren bir doktorla karşılaşınca bu durum azaldı. Çalışma saatleri dışında neler yapıyorsunuz? Ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Sinema tutkunuyum. Özellikle dram ve komedi filmlerini tercih ederken şimdi oğlum sayesinde bilim kurgu filmlerine merak sardım. Spor yapmayı da ihmal etmiyorum. Haftanın iki günü kardiyo, bir günü pilates yapıyorum. Aynı zamanda yine oğlumla birlikte değişik müzisyenleri keşfediyoruz. Yemek yapmak da ayrı bir tutku benim için özellikle cheesecake’im meşhurdur. Geçtiğimiz günlerde birinci yaşını dolduran Hareketli Hayatı Teşvik Projesi’nin önemli bileşenlerinden biri olan Fiziksel Aktivite Liderlik Programı ile hedeflenen: • Aile hekimlerinin, fiziksel aktivitenin önemini takip ettikleri nüfusa aktarmalarına öncülük etmek, • Tedavinin bir parçası olarak fiziksel aktivitenin rolünü benimsetmek, • Ülke çapında fiziksel aktivite oranının artması konusunda liderlik ve sözcülük rolünün benimsenmesini sağlamak. 2014 yılı için 50 kişiyle sınırlı katılımcı sayısının, önümüzdeki yıllarda artması hedefleniyor. Başvuran ilk 50 aile hekimi ile aralık ayında başlayan program kapsamında farklı profillere yönelik fiziksel aktivite önerileri, bireylerde davranış değişikliğine dair ipuçları, hastalarla etkili iletişim, temel iletişim becerileri, araştırma teknikleri ve bioistatistik gibi konular ele alındı. 38 www.nevraoner.com Hareketli Hayatı Teşvik Projesi kapsamında çalışmalar yürüten Fiziksel Aktivite Liderlik Programı sözcülerinden Nevra Öner Varol sizi daha hareketli bir Türkiye için öncü olmaya davet ediyor! Hareket edin, hareket ettirin. Katılımcı aile hekimlerinin Fiziksel Aktivite Liderleri olarak sertifika aldıkları programın ilk toplantısı 13-14 Aralık 2014 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşti. 2015 yılında programa katılacak aile hekimlerinden biri olmak için Ad Soyad, Görev Yapılan Aile Sağlığı Merkezi, İkametgah Adresi, Cinsiyet, Yaş, Cep Telefonu Numarası, Kayıtlı Nüfus Sayısı bilgilerinizi e-posta ile [email protected] adresine iletin ve Fiziksel Aktivite Lideri olmak için ilk adımı atın. Gelin, daha hareketli bir Türkiye için birlikte çalışalım! Hareketli Hayatı Teşvik Projesi kapsamında çeşitli çalışmalar yürüten Nevra Öner Varol’un sözcülüğünü üstlendiği Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’na katılacak aile hekimleri, Fiziksel Aktivite Liderleri olarak proje kapsamında hazırlanacak olan tanıtım filmlerinde, röportaj çalışmalarında, belgesel filmlerde, çeşitli yayınlarda ve düzenlenecek etkinliklerde yer alarak, daha hareketli bir Türkiye için yürütülecek çalışmalara öncülük edecekler. [email protected] 39 Anadolu’nun en eski güzel sanatlar atölyesi... 12.500 yıllık bir geçmişe ev sahipliği yapan dünyanın ilk tapınağı Göbeklitepe... Zamanda yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Her durakta olağanüstü renkler ve tatlarla karşılaşacaksınız. Görmek istediğiniz yerlerin bir listesini çıkarın, Şanlıurfa o listede yoksa bu sayfayı dikkatle okuyun ve listenizi gözden geçirin. 40 Zamanda yolculuk Şanlıurfa çarşıları, hanları, Balıklıgöl’ü, kerpiçten yapılma Harran evleri ve ilk medeniyetlere ev sahipliği yapmış bereketli topraklarıyla dillere destan bir şehir. Bu güzel şehrin görülmesi gereken o kadar çok yeri, tadılması gereken o kadar çok lezzeti var ki! Üç semavi dinin atası sayılan İbrahim Peygamber’in doğduğu bu bereketli topraklar dünya tarihini yakından ilgilendiriyor. Şanlıurfa şehir merkezinin yaklaşık 15 km kuzeyinde, Örencik Köyü yakınlarında bulunan Göbeklitepe dünyanın en eski medeniyetine ev sahipliği yapıyor. 12.500 yıl önce inşa edildiği düşünülen Göbeklitepe, Türk ve Amerikalı arkeologların ortak çalışmasıyla 1963’te keşfedildi. Bölgenin tahrip olmadan bugüne gelmesinin sebebi oldukça gizemli. Araştırmacılara göre Göbeklitepe, inşa edildikten 2.000 yıl sonra esrarengiz bir şekilde kapatıldı. Yeryüzündeki cennet bahçesi Hz. İbrahim’in Kudüs’teki türbesi bölgedeki gerilime rağmen büyük ilgi görüyor, ancak İbrahim Peygamber’in doğduğu bu topraklar hak ettiği gibi el üstünde tutulmuyor. Bu sebeple keşfedildiğinde tarihçilerin ve arkeologların ezberini bozan Göbeklitepe’nin neden bu kadar özel bir bölge olduğunu bilmek son derece önemli. “Bereketli Hilal”in ve Mezopotamya’nın tam ortasında bulunan Şanlıurfa’nın yeryüzündeki cennet bahçesi olduğu düşünülüyor. Hz. Adem ve Havva’nın yaşadığı cennet bahçesinin burası olduğuna dair kanıtlar İncil’in Yaradılış bölümünde yer alıyor. Cennet Bahçesi’nin Asur’un batısında olduğuna dair çeşitli rivayetler bulunuyor. Göbeklitepe’nin Asurların yaşadığı bölgenin batısında bulunması da dikkat çekici. Tevrat’ta Cennet Bahçesi’nin dört nehirle çevrildiği, bunlardan ikisinin Fırat ile Dicle olduğu, bahçenin Suriye’nin kuzeyinde bulunduğu belirtiliyor. Göbeklitepe’nin Harran Ovası’nda bulunması Cennet Bahçesi’nin burası olabileceğini düşündürüyor. 41 Harran: Mezopotamya’nın kalbi Gizemini koruyan sır Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarında bugüne kadar Neolitik döneme ait, üzerinde yabani hayvan figürleri bulunan T biçimli dikili taşlar; kalker taşından yapılma insan, aslan, domuz, boğa ve kurbağa başı heykelleri ve çeşitli hayvan rölyefleri bulundu. Mısır piramitlerinin yapımından 7.000 yıl önce bu tapınak için 40-60 ton ağırlığındaki taşların hangi yolla taşındığı hâlâ merak konusu. Dünyanın her yerinden turistler Mısır piramitlerini ve Britanya’daki Stonehenge’yi görmek için bu ülkelere akın ediyor. Tarihin yeniden yazılmasına neden olacak Göbeklitepe bu iki arkeolojik alandan daha eski olmasına rağmen ne yazık ki pek bilinmiyor. Derde derman sular Keşfedecek çok şey var! Urfa’da keyifli vakit geçirmek için seyahat planınızı eylül-kasım ya da nisan-mayıs aylarında yapmanızı tavsiye ederiz. Mutlaka görmeniz gereken yerlere geçmeden önce pul biber, biber salçası, nar ekşisi, mırra ve şamfıstığı satın almadan dönmemeniz gerektiğini hatırlatalım. 42 Şanlıurfa’yı ilk kez ziyaret edecekseniz şehri keşfetmeye Balıklıgöl’den, diğer adıyla Aynzeliha’dan ve Halil-ür Rahman göllerinden başlayabilirsiniz. Bir efsaneye tanıklık etmek Rivayete göre İbrahim Peygamber, hükümdar Nemrut tarafından cezalandırılarak bugün kalenin bulunduğu yerden ateşe atılır. Ateş bir anda suya, odunlar da balığa dönüşür. Nemrut’un kızı Zeliha, İbrahim’e inandığı için ateşe atılan peygamberin arkasından atlar. Aynzeliha gölünün Zeliha’nın ateşe atladığı noktada olması, zamanla gölün de balıkların da halk tarafından kutsal sayılması Urfa’ya dair bilmeniz gereken ilginç hikâyelerden biri. Şanlıurfa’yı ilk kez ziyaret edecekseniz şehri keşfetmeye Balıklıgöl’den, diğer adıyla Aynzeliha ve Halil-ür Rahman göllerinden başlayabilirsiniz. Gölün kuzey tarafında 1717 yılında inşa edilen tarihi bir camiyi, caminin yakınlarında ise 17. yüzyıldan kalma Şazeli Ali Dede Türbesi’ni göreceksiniz. Bu bölgede yer alan Mevlid-i Halil mağarasının İbrahim Peygamber’in doğduğu yer olduğuna inanılıyor. Buradan çıkan suyun şifalı olduğuna dair rivayetler olduğunu da ekleyelim. Eyüp Nebi Mağarası, Eyüp Peygamber’in çile çektiği ve şifa bulduğu yer olarak biliniyor. Yerli ve yabancı turistlerin en çok ilgi gösterdiği duraklardan biri olan bu mağara şifalı sularıyla meşhur. Bu şifalı sularda yıkanan hastaların iyileşeceğine inanılıyor. Şanlıurfa şehir merkezinden yaklaşık 45 km uzaklıkta bulunan Harran’da sizi neler mi bekliyor? Kerpiç evler, Ay tanrısı Sin’in kutsal tapınağı, dünyanın ilk üniversitesinin kalıntıları ve çok daha fazlası... İlginç dokusuyla hayranlık uyandıran Harran, kerpiç evleriyle ünlü. Bu evler insanoğlunun doğa şartlarıyla başedebilmek için nasıl hünerler sergileyebileceğini açıkça gösteriyor. Evler yağmur suyundan etkilenmesin, sular akıp gitsin diye yapılan konik kubbeler dikkat çekiyor. Ters külahı andıran bu sevimli evlerin harcında pişirilmiş toprak, yumurta ve saman yağı kullanılmış. Bunlarla birlikte gül yağı da hazırlanan çamur harca karıştırılmış. Harran’da yağmur yağdığında toprak tavanların gül kokması da işte bu yüzden. Yazın serin, kışın sıcak tutma özelliği olan bu evlerle ilgili ilginç bir inanıştan da bahsetmek gerek. Harranlılara göre kerpiç evlerde tavuklar daha çok yumurtluyor, hayvanlar daha uysal oluyor. Masalsı kerpiç evlerin gizemini keşfettikten sonra sıra Sin Tapınağı’nda! 43 Rengârenk çarşılar Urfa tarihi dokusunu korumayı başarmış özel bir şehir. 1563’te Urfa Sancakbeyi Halhallı Behram Paşa tarafından yaptırılan ve Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde “Yetmiş Hanı” olarak geçen Gümrük Han’ı görmenizi tavsiye ederiz. Aynı bölgedeki Sipahi Pazarı, Kazaz Pazarı ve Hüsniye Çarşısı da görülmesi gereken kapalı çarşılar. Bedesten olarak da bilinen Kazaz Pazarı’nda rengârenk yöresel kıyafetlerin satıldığını da belirtelim. Sipahi Pazarı ise halı, kilim, keçe ve yöresel hediyelik eşyalar bulabileceğiniz özel bir çarşı. Kutsal Sin tapınağı 44 Sin Tapınağı Harran’daki anıtsal yapıların en önemlisi. Babil ve Asur’da Ay tanrısı olarak bilinen Sin, krallıklar arasındaki savaşlarda bir tür hakem olarak kabul edilirdi. Bu nedenle de bölgeye gelen krallar Sin tapınağını mutlaka ziyaret ederlerdi. Tapınağa ve Sin’e atfedilen bu değer Harran’ın çağlar boyunca kutsal sayılmasını sağladı. Harran’ın önemi ve gizemi bununla da sınırlı değil. Harran aynı zamanda bir bilim yuvasıydı. Hatta dünyanın ilk üniversitesi burada kuruldu. Dünyanın ilk üniversitesi İlkçağdan beri varlığı bilinen ve 718913 tarihleri arasında bilim ve sanatta doruk noktaya ulaşan Harran Okulu’nda birçok bilim adamı yetişti. Dünyanın ilk üniversitesi olarak bilinen Harran Okulu’nda astrofizik, matematik, felsefe, din ve tıp eğitimleri verildi. Abbasi halifesi Harun Reşid zamanında daha da gelişerek ününü tüm dünyaya duyuran Harran Okulu, 7. yüzyılın ilk yarısında önemli bilim adamlarına kapılarını açtı. Helenistik dönemde İskenderiye’deki bilim ve felsefe okulu dağıtılınca buradaki bilginler Antakya ve Harran’daki okullara yerleştirildi. 45 Bunları biliyor muydunuz? 46 Etli ve acılı yemeklerle aranız iyiyse Şanlıurfa sizin için bir cennet. Binbir özen ve zahmetle hazırlanan Urfa kebabı, zingil, tırnaklı ekmek, patlıcanlı kebap, kazan kebabı, borani ve çiğ köftenin tadına bakmadan şehirden dönmemenizi öneririz. Elbette ciğer, lahmacun ve şıllık tatlısı da tadacaklarınız arasında yer almalı. Yemeklerden sonra ikram edilen, yöresel bir kahve olan “mırra”nın sert hatta biraz acı bir tadı var. Mırrayı tek yudumda içmenizin şart olduğunu hatırlatalım. İpucu: Yemeğinizi daha keyifli hale getirmek isterseniz mutlaka sıra gecesi yapılan bir mekân seçin. Urfa türküleri eşliğinde yiyeceğiniz yemek Urfa’da geçirdiğiniz günleri unutulmaz kılacak. Arkeolojik araştırmalara göre Şanlıurfa’nın geçmişi tam 12.500 yıl öncesine dayanıyor. Bereketli toprakları ve su potansiyelinden dolayı bölge, yerel halk tarafından “Bereketli Hilal” olarak anılıyor. Şanlıurfa, dünyanın bilinen en eski yerleşim yeri olan Göbeklitepe’ye ev sahipliği yapıyor. Anadolu’nun en eski heykel atölyesine Göbeklitepe’de 1995-1996 yılları arasında yapılan kazılarda rastlandı. Şanlıurfa dünyanın en asil Arap atlarının yetiştirildiği bölgeler arasında yer alıyor. Urfalılar atı uğurlu sayarlar ve “at beslemeye gücün yetmiyorsa, komşunun duvarından bir delik aç, hiç olmazsa evine soluğu girsin” derler. Birecik, nesli tükenmekte olan kelaynak kuşları için bir cennet. Kelaynakların tek eşli olduklarını ve eşleri öldüğünde intihar ettiklerini biliyor muydunuz? Hangi tür seyahatler için uygun? Kültür-tarih İnanç Gastronomi Doğa 47 Yeni antrenman koçunuz Samsung, yeni akıllı saati Gear Fit ile göz kamaştırıyor. Düzenli spor yapmak için bir “koç”a ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız kavisli Süper AMOLED ekranlı bu akıllı saat tam size göre! Üstelik sadece 27 gr ağırlığında. Ergonomik boyutlardaki bu akıllı saat spor aktivitelerinizi pratik biçimde hesaplıyor. Gear Fit, bir önceki Gear modeline kıyasla da çok daha sportif ve çok daha akıllı. Alt kısmında yer alan sensörüyle nabzınızı 10 saniyede ölçebiliyor, adımsayar uygulamasını kullanarak adımlarınızı hesaplayabiliyor, günde kaç adım yürüyeceğinize dair hedefler belirleyebiliyorsunuz. 48 Akıllı saatin egzersiz seçenekleri arasında koşu, yürüyüş, bisiklet ve doğa yürüyüşü bulunuyor. Örneğin koşu modunu seçtiğinizde hem nabzınızı hem de ne kadar sürede kaç km koştuğunuzu ekran üzerinden takip edebiliyorsunuz. Ürünün bir başka sıradışı özelliğiyse uyku modu. Uyku modunu seçtiğinizde uyku anındaki tüm hareketleriniz cihaza kaydediliyor. Bu da sporda dinlenmenin öneminin es geçilmediğini gösteriyor. Son derece şık tasarımıyla bir aksesuar olarak da kullanılan Gear Fit ile yapabilecekleriniz bunlarla da sınırlı değil. Samsung’un Galaxy serisi akıllı telefon modelleriyle entegre olarak kullanabileceğiniz bu akıllı saatle çağrı ve mesaj alıp gönderme, mesajlara hızlı yanıt verme gibi temel fonksiyonları kolayca kontrol edebilirsiniz. 49 Akıllı saatler ve bilekliklerle artık herkesin bir spor eğitmeni var. Profesyonel karşılaşmalarda da teknoloji kullanımının artmasıyla sıradışı değişimler yaşanıyor. Son dönemde spor dünyasına el atan giyilebilir teknolojilerdeki son gelişmeleri sizler için değerlendirdik. Maksimum yüzme performansı Sabahlar artık daha keyifli Her adımınızda yanınızda olan, kat ettiğiniz mesafeleri, yaktığınız kalorileri ve tüm günlük aktivitelerinizi ölçen bir yardımcı hiç de fena olmazdı değil mi? Trendbit Fitbit Flex akıllı bileklik tüm bunları sizin için yapıyor. Bununla birlikte geceleri uykunuzu izleyerek ne kadar süre uyuduğunuzu ve uykunuzun kalitesini de tespit ediyor. Can sıkıcı alarmlara iyi bir alternatif olabilecek bu akıllı bileklik, hafif bir titreşimle sizi uyandırıyor. Kemeriniz sizi seviyor! Lumoback akıllı kemer dik oturmadığınız her saniye sizi titreşimle uyararak, yanlış oturmadan kaynaklı sorunların önüne geçiyor. Kemerinizi akıllı telefonunuzla senkronize etmeniz durumunda günde kaç adım attığınız, ne kadar süre oturduğunuzla ilgili detayları anında görüntüleyebiliyorsunuz. Dünyaca ünlü yüzme ekipmanları üreticisi Speedo, LZR Racer modeliyle büyük bir çığır açıp 2008 Pekin Olimpiyatları’na damgasını vurmuştu. 19 Olimpiyat madalyalı Michael Phelps de Speedo’nun mayosunu seçmiş ve rekor kırmayı başarmıştı. Pekin Olimpiyatları’nda yüzücülerin çoğunun LZR Racer mayolarını tercih etmesi ve 23 farklı dalda dünya rekoru kırılması bir anlamda Speedo’nun başarısını tescillemişti. Londra’da 2012’de düzenlenen son olimpiyatlarda Speedo, Fatskin3 modeliyle de yüzücülerin performanslarını maksimuma çıkaran bir modele imza attı. Saliselerin önemli olduğu yüzme müsabakalarında suyla en ufak bir sürtünme bile son derece önemli. NASA ile ortak üretilen modelde poliüretan ve elastane adı verilen sentetik bir lif kullanıldı. Poliüretan sayesinde yüzücüler yüzerken, suyu geri ittiklerinde pozisyonlarını koruyabiliyorlar. Bu sayede kaslara giden oksijen akışı dengelenmiş oluyor. 50 51 Profesyoneller için teknoloji Spor yapmak daha eğlenceli hale nasıl gelebilir, bunu dijital spor eğitmenleriyle keşfettik. Peki, teknoloji dünyası profesyonel sporculara, spor müsabakalarına ne gibi artılar kattı, birlikte göz atalım. Kürekçilere büyük kolaylık Kürek sporunda genellikle ayakların önemsiz olduğu düşünülür. Aksine, omuz ve kol bölgesi kadar bacakların doğru kullanımı da oldukça önemlidir. Sporcunun bacak kasları ne kadar gelişmişse başarı o denli artar. Bacakların başarıya etkisinden bahsederken tam bu noktada bacakların kürek çekerken sabit kalmasının önemli olduğunu ekleyelim. Adidas üretimi olan AdiStar kürek ayakkabısı da sporculara bu konuda destek olmak için üretildi. Ayakkabının son derece hafif olan tabanı, ayaklardan aldığı gücü yüzeyinde dağıtarak, gücün bacak kasları aracılığıyla kol kaslarında daha etkin kullanılmasını sağlıyor. Giyilebilir teknolojiler günlük yaşam alışkanlıklarıyla birlikte profesyonel spor dünyasını da bir hayli değiştirdi, değiştirmeye de devam edecek gibi görünüyor. Amerikan Spor Hekimliği Derneği tarafından 2007 yılında ABD’de başlatılan ‘Egzersiz İlaçtır’ hareketi, birkaç yıl içinde akademisyenlerin, tıp derneklerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve kamu sağlığı çalışanlarının öncülüğünde yayılarak, çok uluslu bir harekete dönüştü. 2010-2013 yılları arasında 39 ülkede başlayan hareket bugün Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Güneydoğu Asya, Çin ve Avustralya olmak üzere 7 farklı bölgede kurulan merkezlerden koordine ediliyor. Eğitim, politika oluşturma ve izleme, klinik entegrasyon, sürdürülebilirlik, ilerleme, araştırma ve değerlendirme gibi farklı alanlara odaklanan hareket, egzersizin tedavinin bir parçası olarak hekimler tarafından reçete edilen ilaçlarla birlikte hastalara önerilmesini hedefliyor. Bu hareketle egzersizin bir “ilaç” olduğuna dair bilinç oluşturulması, toplumun ve sağlık uzmanlarının fiziksel aktiviteye yönlendirilmesi ve düzenli fiziksel aktivitenin toplumun tüm katmanlarında yaygınlaştırılması; hekimlere egzersiz reçetesi yazma konusunda programlar düzenlenmesi, sağlıklı bir hayat için egzersizin bir yaşam biçimi olarak benimsetilmesi ve teşvik edilmesi amaçlanıyor. 52 “Egzersiz İlaçtır Hareketi”, 21. yüzyılın en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olan fiziksel inaktiviteye çözüm olması amacıyla başlatılan dünya çapında bir hareket. Spor eğitmeni Dila Ulaş, “Egzersizin ilaç olabilmesi için haftada 5 gün, günde 30 dakika yürümek yeterli oluyor” diyor. www.dilaulas.com 2002 Dünya Sağlık Raporu’na göre fiziksel inaktivite, gelişmiş ülkelerdeki 10 ölüm nedeni arasında sigara, tansiyon, alkol, kolesterol, obezite ve yetersiz beslenmeden sonra 7. sırada yer alıyorken, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2010 verilerinde küresel ölüm faktörleri arasında 4. sıraya yükselmiş durumda. Hareketsiz yaşam hızla büyüyen bir kamu sağlığı sorunu olarak görülüyor, çünkü obezite, diyabet ve kanser dahil olmak üzere pek çok kronik hastalığa yol açıyor. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada hareketsizlik düzeyinin endişe verici boyutlarda olduğu da bilinen bir gerçek. Araştırmalar, doğru yoğunlukta ve doğru sürede yapılan egzersizin yaşam kalitesini artırabileceğini, kronik sağlık sorunlarını ve obeziteyi azaltabileceğini gösteriyor. Türkiye’de Egzersiz İlaçtır Birçok ülkede benimsenmiş olan ‘Egzersiz İlaçtır Hareketi’ Türkiye’de Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği tarafından başlatılıyor. “Egzersiz yapmanın ilaç kadar etkili olabileceğini tüm nüfusa anlatmak gerekiyor” diyen Dernek Başkanı Mehmet Ersoy hareketin amacını şöyle açıklıyor, “Egzersizi tedavilerin bir parçası olarak reçetelenen bir hale dönüştürmek istiyoruz.” Dünya, hareketsizlik salgınıyla karşı karşıya Spor eğitmeni Dila Ulaş, egzersizin ilaç olabilmesi için sıklık, yoğunluk, tür ve süreye ilişkin aşağıdaki ipuçlarını veriyor: Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2010 yılında dünya üzerinde 5 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden olan fiziksel inaktivite, günümüzde ölüm nedenleri arasında dördüncü sırada sırada yer alıyor. Sıklık – Haftada 5 gün Yoğunluk – Şarkı söyleyemeyecek ancak konuşabilecek kadar Tür – Büyük kas gruplarını çalıştıran egzersizler: yürüyüş, tenis, bahçe işleri Süre – Aralıksız 30 dakika 53 54 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Hareketli Hayatı Teşvik Projesi paydaşlarından biri. Üniversitemizin rektörü Sayın Prof. Dr. Metin Doğan ile Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Hareketli Hayatı Teşvik Projesi üzerine konuştuk. Sayın Doğan, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? 1967 Bolu, Gerede doğumluyum. 1990 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Uzmanlığımı 1995 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda tamamladım. 1996-1999 yılları arasında Gerede ve Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi’nde uzman doktor olarak görev yaptım. Askerlik görevimi Girne Asker Hastanesi’nde yedek subay olarak tamamladığım 2000 yılından 2004 yılına kadar Dr. M.Ü. Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nde uzman doktor, baş asistan ve baştabip yardımcısı görevlerini üstlendim. Doçentlik ünvanını aldığım 2005 yılına kadar kuruluş çalışmalarında görev aldığım Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nde baştabip yardımcısı olarak çalıştım. 2010 yılına kadar Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi başhekimliğini ve Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nin klinik şefliğini birlikte yürüttüm. 2010 yılında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi kuruluş çalışmalarını kurucu rektör ünvanıyla yönettim. Bu süreçte profesör doktor ünvanıyla Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı’nda da öğretim üyesi olarak görev yaptım. 2011 yılından bu yana Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmalarımı sürdürmekteyim. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’ni kısaca tanıtır mısınız? Üniversitemiz Temmuz 2010’da Ankara’nın beşinci devlet üniversitesi olarak rekabetçi temelde kurumsallaşmasını gerçekleştiren, küresel ölçüde elit ve uluslararası bir araştırma üniversitesi olma vizyonuyla kuruldu. Eleştirel düşünme, araştırma odaklılık, toplumsal sorumluluk, girişimcilik ve rekabetçi anlayış değerlerini temel alan üniversitemizin misyonu, bilimsel bilginin üretilmesi ve yayılması amacıyla eleştirel düşünme geleneği üzerine kurulu eğitim ve araştırmalar yapmak, bilimsel fikirleri ürünlere dönüştürecek ve piyasalaştıracak girişimler gerçekleştirmek ve bu amaçlar doğrultusunda yönetim, örgütleme, kurumsal altyapı ve çalışma kültürü geliştirmek. Üniversitenizin yerleşkeleri ve akademik birimlerine ilişkin bilgi alabilir miyiz? Üniversitemiz, Ankara merkezde Cinnah, Ulus, Bilkent, Etlik, Keçiören ve Esenboğa’da bulunan toplam on yerleşkede eğitim veriyor. Bilkent kampüsünde yer alan Üniversite Hastanesi, Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak hizmet veriyor. TÜBİTAK ULAKBİM basılı koleksiyonunda yer alan 1983-2013 yıllarına ait bir milyona yakın basılı süreli bilimsel yayın üniversitemize devredildi. Esenboğa Yerleşkesi’ndeki Uluslararası Dökümantasyon Merkezi’nden bu yayınlara ulaşmak mümkün. Esenboğa yerleşkemizde inşaat çalışmaları halen devam ediyor ve çalışmaların Aralık 2015’te tamamlanması hedefleniyor. Bu yerleşkelerde hizmet veren üniversitemiz çatısı altında 11 fakülte, 2 yüksekokul, 1 devlet konservatuarı, 4 enstitü bulunuyor. Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Rekabet Araştırma Merkezi, İstatistik Danışma Merkezi, Uzaktan Eğitim Merkezi, Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi, Medikal Metroloji Araştırma ve Uygulama Merkezi, Dil Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Deneysel Uygulama ve Araştırma Merkezi de yerleşkemizde yer alıyor. Ayrıca Yükseköğretim Araştırmaları Merkezi ile Göç Politikaları Araştırma ve Uygulama Merkezi için de kuruluş teklifi yapıldı. Üniversitenizin lisans ve lisansüstü programlarına ilişkin neler söylemek istersiniz? Üniversitemiz bünyesinde 33 lisans ve 91 lisansüstü programı bulunuyor. Lisans programları kadar lisansüstü programları da önem verdiğimiz alanlardan biri. 2014 YÖK verilerine göre 490 doktora öğrencisiyle üniversitemiz, 2000 yılından sonra kurulan üniversiteler arasında birinci oldu ve 1992 yılından sonra kurulan 13 devlet üniversitesinin önünde, tüm üniversiteler arasında 34. sırada yer aldı. Bu, bizim için gurur verici bir tablo. 55 Üniversitenizin yürüttüğü projelere ve işbirliklerine ilişkin neler söylemek istersiniz? Üniversitemizde 2013 yılında 95, 2014 yılında ise 236 bilimsel araştırma projesi yürütüldü. Aile Hekimleri’ne yönelik AHUZEM eğitimleri; beşeri tıbbi ürün tanıtım elemanlarına (ÜTE) yönelik ÜTE yeterlilik eğitimleri; 21 ilde 33 hastanede yürüttüğümüz radyolojik görüntüleme cihazlarının kalite kontrol testi projeleri ile üniversitemizin adından sıklıkla bahsedildi. Üniversite yönetimi olarak odaklandığımız bir diğer önemli konu da üniversitelerle yürütmekte olduğumuz öğrenci ve öğretim üyesi değişim programları. Dünya genelinde saygın üniversitelerle değişim programlarımız devam ediyor. 43 üniversiteyle uluslararası ikili işbirliği anlaşması, 22 üniversiteyle Erasmus ikili anlaşması, 19 üniversiteyle Mevlana Değişim Programı ikili anlaşması ve 2 üniversiteyle Farabi Değişim Programı ikili anlaşması çerçevesinde toplam 86 üniversiteyle işbirliği halindeyiz. 56 Üniversitenizde öğrenim gören öğrenci ve görev yapmakta olan personel sayılarına ilişkin bilgi alabilir miyiz? 2014-2015 döneminde lisans ve lisansüstü programlarda toplam 8.753 öğrenci eğitim görüyor. Bu öğrencilerin 6.303’ü lisans, 2.450’si lisansüstü programlara devam ediyor. 2013-2014 akademik yılına göre toplam öğrenci sayımız %45 oranında arttı. Gerek öğrenci sayımız, gerekse üniversitemiz bölümlerinin giriş puanlarında görülen artışa dikkat çekmek isterim. 20142015 yılında kontenjan/kesin kayıt oranımız %100 arttı. Bu tablo da üniversite yönetimi olarak bizleri sevindiriyor. Öğrenci sayılarımıza ilişkin vurgulamak istediğim bir başka nokta ise 75 farklı ülkeden 821 uluslararası öğrenciye kapılarımızı açmış olduğumuz. Bu rakam, üniversitemizin kısa süre içinde geldiği noktaya dikkat çekmek açısından da önemli. Uluslararası öğrenci oranı açısından da üniversitemiz ilk 4 içinde yer alıyor. Üniversitemizde 797 akademik personelin görev yaptığını da ekleyeyim. Öğrencilerimize 184 idari ve 147 sözleşmeli personelle hizmet veriyoruz. “Mezuniyet sonrası meslek edinme destek programı, üniversite eğitimleri boyunca seçkin kamu ve özel sektör kurumlarında staj imkânları ile kariyer açısından öğrencilerimizi destekliyoruz.” 75 farklı ülkeden 821 öğrenci Üniversitenizin sosyal etkinliklerine ilişkin bilgi alabilir miyiz? Öğrencilerimizin akademik alanlar dışında sosyal alanlarda da gelişim göstermesi, üniversitemizin önemle üstünde durduğu konulardan biri. 50 sosyal kulübümüzde öğrencilerimiz sosyal ve bilimsel faaliyetlerini sürdürüyor. Erkek basketbol, erkek voleybol, bayan voleybol, erkek futbol takımlarımız ve atletizm alanında bireysel olarak yarışan öğrencilerimiz üniversitemizi başarıyla temsil ediyorlar. Ayrıca Kafkas ekibimiz üniversitemizin gurur kaynaklarından biri. Ayrıca ilkini 20122013 akademik yılında gerçekleştirdiğimiz Bilim ve Bahar Şenliği’ni düzenlemeyi de sürdürüyoruz. Üniversiteniz öğrencilere ne tür sosyal ve ekonomik imkânlar sağlıyor? Öğrencilerimize kısmi zamanlı çalışabilme imkânı sağlıyor ve yemek bursu veriyoruz. Ayrıca sportif faaliyetler, öğrenci kulüpleri, kültürel geziler ve eğitici seminerlerle pek çok alanda gelişimlerini sağlamayı amaçlıyoruz. Mezuniyet sonrası meslek edinme destek programı, üniversite eğitimleri boyunca seçkin kamu ve özel sektör kurumlarında staj imkânları ile kariyer açısından öğrencilerimizi destekliyoruz. Üniversitemiz öğrencilerimizin ilk üç tercihinden biri ise bu öğrencilerimize asistanlıkta öncelik fırsatı sunuyoruz. 57 58 Üniversitenizin aile hekimlerine bakış açısını ve aile hekimleriyle olan ilişkisini sizden dinleyebilir miyiz? Aile hekimleri, koruyucu sağlık hizmetleri ve birinci basamak tedavi hizmetleri açısından sağlık sektörüne önemli katkılar sağlayan bir hekim grubu. Yaşam stili nedeniyle oluşan ve gelişen kronik hastalıklarla mücadele konusunda aile hekimlerinin çok önemli bir rol üstlendikleri ortada. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ile üniversitemiz arasındaki Sağlıkta Dönüşüm Programı: Sürekli Mesleki Gelişim Çerçevesinde Aile Hekimlerinin Durum Tespiti ve Eğitim Sonucu Gelişimlerinin İzlenmesi konulu protokol çerçevesinde, 23.330 aile hekimine ve aile hekimliği uzmanına AHUZEM kapsamında Aile Hekimlerinin Sürekli Mesleki Gelişim Eğitimleri verildi. 15 modül ve 167 dersten oluşan eğitim programı kısa sürede hazırlanmasına ve çoğu altyapı sağlayan kurumdan kaynaklanan bazı aksaklıklara rağmen başarıyla tamamlandı. Sağlık sektöründe önemi tartışılmaz olan aile hekimlerine yönelik olarak hazırlanmış bu eğitim programının üniversitemiz tarafından yürütülmüş olması bizler için ayrı bir gurur kaynağı. Sayın Doğan, son olarak, paydaşları arasında bulunduğunuz Hareketli Hayatı Teşvik Projesi’ne ilişkin söylemek istedikleriniz ve aile hekimlerine iletmek istediğiniz mesajlar nelerdir? Günümüzde hareketsiz yaşam biçimi nedeniyle ortaya çıkan sağlık sorunlarının ve kronik hastalıkların yol açtığı ölüm oranları hızla artıyor. Bu konudaki rakamlar, fiziksel aktivitenin bir yaşam biçimi olarak benimsenmesi ve yaygınlaşması gerekliliğini ortaya koyuyor. Fiziksel aktivitenin bir yaşam biçimi olarak algılanmasının sağlanması, toplumun bu konudaki farkındalığının artırılması ve fiziksel aktivitenin ülke nüfusu genelinde yaygınlaştırılmasını amaçlayan Hareketli Hayatı Teşvik Projesi, üniversite olarak önem verdiğimiz ve desteklediğimiz bir proje. Hekimlik rollerinin yanı sıra hastalarıyla yakın ilişkiler geliştirerek birer kanaat önderi olma rolünü de başarıyla yerine getiren aile hekimlerinin, ülkemiz genelinde fiziksel aktivitenin yaygınlaşması konusunda liderlik yapacaklarına inanıyorum. Bu projeler sayesinde Türkiye’nin daha hareketli bir ülke olacağını düşünüyor ve bunun bir parçası olmaktan dolayı da memnuniyet duyuyorum. Sayın Doğan, bu keyifli söyleşi için yoğun temponuza rağmen bize ayırdığınız zaman ve verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz. 59 Reformer’la vücudunuzu keşfedin Dilimizdeki karşılığı “iyileşme” olan reformer, sporun ötesinde alternatif bir tedavi yöntemi. Reformer, I. Dünya Savaşı’nda Joseph Pilates tarafından yaralı askerleri yatakta tedavi etmek için tasarlanan alet ve hareketlerden oluşuyor. Tedavinin en eğlenceli yolu Reformer ekipmanları, vücudunuzun duruşunu ve dengesini düzenleyecek hareketler üzerine tasarlanmış. Tek bir alette yatarak, oturarak, diz üstünde ve ayakta 500′den fazla hareket yapılabiliyor. Yaylar, makaralar ve çubuklardan oluşan ekipmanlar iç kaslara ve iskelet sistemine odaklanıyor. Yapılan bilimsel çalışmalar, doğru duruş ve hareketlerle kalp-dolaşım, endokrin ve kas-iskelet sisteminde karşılaşılabilecek sorunlardan uzak kalınabileceğini gösteriyor. Reformer aynı zamanda var olan rahatsızlıkların hızlı iyileşmesi konusunda modern tıbbın önemli bir destekçisi. 60 61 Reformer’ın önemli özelliklerinden biri de egzersizlerin her yaşta ve her fiziksel durumda güvenle yapılabilmesi. IDEA Sağlık ve Fitness Derneği kurucusu Kim Kraushar, doğum öncesi ve sonrasında hamileler için de reformer’ı öneriyor. Sporun en keyifli hali Yürüme bandı çok sıkıcı, bisiklet çok zor, spor salonları bana göre değil diyenlerden misiniz? Son zamanlarda oldukça popüler olan alternatif sporlara bakmadan karar vermeyin. Aklınızı kullanmayı unutmayın Zihinsel gücü ise reformer’ın iki ana prensibi olan nefes ve konsantrasyon artırıyor. İzmir Üniversitesi Fizyoterapi Bölümü Öğretim Görevlisi Uzm. Fzt. Hülya Özlem Şener’e göre akıl ve vücut birlikteliğinin sağlanmasıyla vücudun farkındalığı artıyor. Böylece konsantrasyonla vücut, sağlığa ve ideal görünüme daha hızlı kavuşuyor. Reformer ile nefes alma teknikleri üzerinde çalışarak vücut zihin koordinasyonunu geliştirebilir, vücudunuzu yeniden keşfedebilirsiniz. Hemen başla! Reformer salonları, ülkemizde hemen hemen her şehirde bulunuyor. Aletle yapılan egzersizlerden oluşan reformer, her beden için farklı bir antrenman programı gerektiriyor. Bu sebeple en iyi sonuç, eğitmenler eşliğinde yapılan reformer derslerinden elde ediliyor. Aletleri internet üzerinden alarak egzersizleri evde yapmak da mümkün. •Zaman * •Zorluk * •Kalori * * * •Keyif * * Bağımlılık yapan crossfit Crossfit vücudun bütün kaslarını çalıştıran; kardiyo, ağırlık kaldırma ve jimnastik gibi temel hareket unsurlarını birleştiren bir egzersiz programı. Profesyonel sporcuların günlük programında bulunan crossfit günümüzde birçok kişi için vazgeçilmez bir spor ritüeli haline geldi. Azar azar hepsinden Oldukça kısa bir süre içinde güç ve kondisyonu artıran crossfit egzersiz programları çok çeşitli hareketler sunuyor. Bu çeşitlilik yapılan hareketler sırasında sıkılmayı önlüyor ve crossfit’e olan ilgiyi artırıyor. Bu egzersiz türü 10 temel gelişimi hedefliyor: Kardiyovasküler dayanıklılık ve akciğerin dayanıklılığı, iş görme kapasitesi, güç, esneklik, patlayıcı kuvvet, hız, hareket eşgüdümü, çeviklik, denge ve vücut kontrolü. Kısa sürede mükemmel vücut Crossfit antrenmanı haftada 3-5 defa yapıldığında bir ay içinde vücuttaki değişim fark ediliyor. Crossfit vücudu yapay bir görünümden de uzak tutuyor. Antrenman, hızlı tempoda yapılan yoğun kondisyon egzersizlerini kapsıyor ve bu sayede daha fazla kalori yakılması sağlanıyor. Antrenman yoğunluğu kişisel dayanıklılığa göre düzenlenerek her seansta artırılıyor. Bu sebeple daha önce hiç spor yapmayan kişiler için crossfit iyi bir başlangıç olarak kabul ediliyor. 62 Hemen başla! Crossfit kendi başınıza yapabileceğiniz en uygun egzersizlerden biri. Eğitmenlerle yapacağınız bir aylık çalışmaysa vücudunuzu daha iyi tanımanızı sağlıyor. Crossfit bireysel bir spor ancak grupla yapıldığında daha iyi motive olabileceğinizi ekleyelim. Dünyada oldukça popüler olan reformer ve crossfit alternatif egzersiz önerilerinden sadece ikisi. Siz de kendinize en uygun sporu bulun ve hemen başlayın. Keyifli antrenmanlar! * •Zaman * * •Zorluk ** ** •Kalori *** •Keyif * * 63 Bir antidepresan olarak spor Dünya Sağlık Örgütü’ne göre spor, ruh sağlığını koruyucu önlemler arasına bulunuyor. Düzenli spor yapmak endorfin, melatonin ve dopamin gibi mutluluk hormonlarının salgılanmasına sebep oluyor. Harvard Üniversitesi’nin yaklaşık 50 bin kadının katılımıyla 1992 ve 2006 yılları arasında yaptığı araştırma, egzersizin kadınların depresyona girme riskini %20 azalttığını ortaya koydu. Washington Üniversitesi’nden Paul Crane’nin 2 bin denek ile gerçekleştirdiği bir başka araştırmaya göre ise spor yapmak Alzheimer’a yakalanma riskini %38 oranında azaltıyor. İş hayatında başarıyı sporla yakalayın! Florida Saint Leo Üniversitesi profesörü Russell Clayton, Ocak 2014’te yayınladığı makalesinde fiziksel aktivite ve iş hayatındaki başarı arasında açık bir ilişki olduğunu açıkladı. Egzersizle içte bastırılmış olan stres serbest bırakılıyor ve gerginlik ortadan kalkıyor. Clayton, makalesinde bir saatlik egzersizin vücut ve ruh sağlığına olumlu etkilerinden bahsediyor ve bu etkinin spordan sonra da uzun saatler görüldüğünü açıklıyor. Sporun beyinde oksijeni artırması ve oksijenin de hafızayı güçlendirmesi bunun en önemli sebepleri arasında yer alıyor. Bu sebeple güne spor yaparak başlayanlar gün içinde daha zinde oluyor. 64 Toplantı mı? Hadi yürüyüşe çıkalım! Günümüzde insanlar günlerinin 9.3 saatini oturarak geçiriyorlar ki bu 7.7 saat olan ortalama uyuma süresinden fazla. Bu durum meme kanseri ve kolon kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarının yanı sıra ruhsal problemlere de ortam hazırlıyor. 2013 TED konuşmacısı Nilofer Merchant hareketsizliğe karşı dikkat çekici bir öneride bulunuyor: Sosyal ilişkileri düzenlemek. Merchant’a göre toplantılarınızı ya da arkadaşlarınızla olan görüşmelerinizi yürüyüşler düzenleyerek yapabilirsiniz. Kapalı alışveriş merkezleri ya da floresan ışıklı konferans salonları yerine park, orman ya da yürüyüş parkurlarında sosyal ilişkilerinizi yürütebilirsiniz. Böylece haftalık 40 km yürüyebilir, açık havada geçirdiğiniz süreyi artırarak daha çok oksijenle daha sağlıklı kararlar alabilirsiniz. Araştırmalar spor yapan çocukların birer yetişkin olduklarında daha başarılı, kendine güvenen ve topluma daha kolay uyum sağlayan bireyler olduğunu ortaya koyuyor. Derslerdeki başarısı düşük olan çocukların spora yönlendirilmesi gerektiği de artık bilinen bir gerçek. Kaliforniya Önleyici Tıp Araştırma Enstitüsü kurucusu Dean Michael Ornish, 2008 yılında tamamladığı araştırmasında spor ve sağlıklı beslenmeyle çocukların genetik hastalıklara ve aileden devralınan ruhsal bozukluklara yakalanma riskinin sıfıra kadar düşebileceğini açıklıyor. Organize olmayı ve rekabeti sporla öğrenen çocuklar ruh hastalıklarına karşı da daha dirençli oluyorlar. 65 Çocukların kas ve beceri gelişimine göre AKTİVİTE ÖNERİLERİMİZ: 2-3 yaş 4-6 yaş 66 Koşma, yakalama, sıçrama gibi birçok temel hareketi becerebilseler bile bu yaş grubundaki çocuklarda denge gelişimi devam eder. Bu sebeple hareketli nesneleri izlerken zorlanırlar. Herhangi bir şeye uzun süre odaklanamazlar. Taklit ederek öğrenirler. Bu gruba dahil olan çocuklar bireysel oyunlar yerine grup oyunlarına yönlendirilebilirler. •Dans, yakalama •İp atlama •Bisiklet Bu gruptaki çocuklar temel hareket becerileri edinirler. Hafızaları ve karar verme yetileri gittikçe geliştiği için çoğu oyunun stratejisini kavrayabilirler. •Bisiklet •Top oyunları •Tenis •Masa tenisi •Paten •Dans •Jimnastik •Futbol •Yüzme Bu yaş grubundaki çocuklar daha karmaşık takım oyunlarına katılabilirler. Ergenliğe kadar uzun mesafe koşmamalıdırlar. Tüm kaslarını geliştirebilecekleri aktivitelere yönlendirilmeleri gerekir. •Organize takım sporları •Koşu •Paten •Bisiklet •İp atlama •Aerobik •Yüzme •Kürek •Atletizm 7-10 yaş 10 yaş ve üzeri •Bahçede veya oyun alanında koşu, salıncak •Su içinde oyunlar •Yuvarlanma Sporun bireyler ve çocuklar üzerindeki etkisi azımsanmayacak kadar fazla. Sağlıklı beden ve zihinler için sporu amaç yerine hayatın bir parçası haline getirmek ve toplumları bu konuda bilinçlendirmek hepimizin görevleri arasında olmalı. 67 Futbolu basit bir spordan çok daha fazlası yapan hikâyelere göz atmaya ve futbolun öteki yüzüyle tanışmaya ne dersiniz? Futbol tarihi hafızalardan silinmeyen birçok unutulmaz maç, büyük başarı öyküleri ve futbolu bir yaşam biçimine döndüren futbol sevdalılarının ilginç öyküleriyle dolu. Baskının birleştirici gücü La Liga’nın iki köklü kulübü Real Sociedad ve Athletic Bilbao aynı zamanda ligin iki “düşman” takımı. Bask bölgesinin temsilcisi iki ekip arasında geçen mücadele çoğu zaman futbol maçından çok bir savaş havasında geçiyor. İki kulübün de Bask milliyetçiliği konusundaki tutumları oldukça sert olabiliyor. Örneğin Athletic Bilbao, kadrosunda sadece Bask bölgesinden futbolculara yer vermesi ve dışarıdan transfer yapmamasıyla ünlü bir kulüp. Bu iki ezeli rakip arasındaki dişe diş mücadele, 1976 yılında kısa bir süre için de olsa yerini dostluğa bıraktı. O yıllarda baskıcı Franco rejiminin etkileri yoğun olarak hissediliyordu. Öyle ki Katalan, Bask gibi halkların kendi dilini konuşması, bölgelerine ait bayrakların açılması, hatta insanların kendini “Katalan, Basklı” şeklinde tanımlaması bile ciddi yaptırımları olan bir suçtu. 1976-1977 sezonunda Bask derbisinde karşı karşıya gelen Sociedad ve Bilbao, kalabalığın hayret dolu bakışları arasında sahaya ellerinde Bask bayrağıyla çıkarak bu baskıya karşı sembolik bir duruş sergilediler. Olayın şokunu atlatan taraftarlarsa çılgına dönmüşçesine kendi dillerinde yaptıkları tezahüratlarla bu müthiş olayı destekledi. Ardından tüm tribün, söylenmesi yasak olan Bask milli marşını hep bir ağızdan söyleyerek sahaya çıkan oyuncuları destekledi. Bu maç ülke tarihinde de bir kırılma noktası oldu ve o tarihten günümüze dek iki kulüp de statlarına Bask bayrağı çekmeye devam etti. Endüstriyel futbola karşı Ultras Ultras, futbolseverlerin adını çok sık duyduğu bir oluşum. Birçok ülkede farklı kulüplere ait tribün grupları kendilerine Ultras adını verip bu oluşumun dinamiklerine göre hareket ediyor. 68 69 Klasik taraftarlık anlayışının Ultras’ın doğuşu olarak İtalya’da doğan Ultras, günümüzde biraz dışında olan bu yapı, İlk onlarcasına rastladığımız “tribün protest tavırları ve muhalif grubu” kavramının da temellerini atan bir oluşum. söylemleriyle dikkat çekiyor. O dönem “her şartta en iyi şekilde takımlarının yanında olmak” motivasyonuyla hareket eden Öncelikli motivasyonu yapı, organize bir şekilde kulübü hem iç sahada takımlarını her şartta hem de deplasmanda desteklemek amacıyla desteklemek olan, çoğu kurulan tribün gruplarından oluşuyordu. Bu oluşum tüm dünyada karşılık bularak farklı zaman şiddete başvurmaktan sosyal yapı ve siyasi görüşlerin etkisinde varlığını çekinmeyen, haliyle polisle sürdürdü. Ultras bugün temelinde endüstrileşen arası hiç iyi olmayan bir yapı futbola tepki gösteren bir üst kimlik. Kendine Ultras adını veren tribün gruplarıysa hem sol Ultras. Peki, kim bu insanlar? hem de sağ görüşte olabiliyor, üstelik marjinal Endüstriyel futbola tepki kabul edilebilecek bir çizgide kendilerini Bu anlamda Ultras olarak doğan, günümüzdeyse konumlandırabiliyor. oluşumuyla ilgili olarak tek bir tanım yapmak zor. birçok farklı kimliği ve görüşü Ancak futbolun bir “zenginler kulübü” olmasını temsil eden bu “futbol protesto eden, amatör ruhu yaşatmaya çalışan; kulüp yönetimlerine değil, takıma sahip çıkan bu ötekileri”yle tanışmaya ne oluşumun ideolojik görüşü bu dersiniz? haliyle “sol” olarak nitelendirilebilir. Renkli bir yapı Irkçı söylemin yoğun olarak karşılık bulduğu İsrail gibi ülkelerde, maçlarda İsrail bayrağı açmayı reddederek “biz İsrail’i değil, kulübü destekliyoruz, ülkenin ırkçı politkalarını reddediyoruz!” diyebilen Hapoel Tel Aviv’in Ultras’ları, bu yapılanmanın en güzel örnekleri arasında yer alıyor. Organize ettikleri yardım kampanyaları, 90 dakika boyunca şarkılar, tezahüratlar ve hazırladıkları pankartlarla tribünlere kattıkları renkse Ultras’ı futbolun ayrılmaz bir parçası haline getiren güzelliklerden sadece bazıları. Ultras manifestosunda dikkat çeken söylemler arasında alt yapıya önem verilmesi, para için kulübüne ihanet eden futbolcuya bir yıl men cezası verilmesi, deplasman taraftarına ayrılan biletlerin turizm acentelerine verilmemesi gibi amatör yapıyı destekleyen ve futbolun ticarileşmesine karşı bir tavır öne çıkıyor. Bu kültürde ayrıca tribünlerde farklı grupların olmasını destekleyen, polisin ya da kulübün maddi ve manevi tüm yardımlarını reddeden, diğer Ultras gruplarıyla birlikte hareket edip yayıncı kuruluşlara karşı mücadeleyi öğütleyen, yasaklara karşı çıkan özgürlükçü bir kimlik de yaşatılmaya çalışılıyor. Maalesef Ultras kültürü temellendirildiği eşitlik ve özgürlük kavramlarından çok şiddet olaylarıyla gündeme geliyor. Özellikle katı milliyetçi Ultras gruplarının karıştığı şiddet olaylarında birçok insanın hayatını kaybetmesi, bu yapılanmaya olan tepkiyi her geçen gün artırıyor. “Takımın her şartta en iyi şekilde desteklenmesi” prensibini holiganizm noktasına taşıyan bazı Ultras yapılanmaları bu kimliğin marjinalleşmesindeki en önemli faktör. Yine de günümüz tribün kültürü ve taraftarlık anlayışının temellerini atan bu sıradışı oluşum futbolun öteki yüzünü en iyi yansıtan renklerden biri. Nevra Öner Varol Fiziksel Aktivite Liderleri “Daha hareketli bir Türkiye” için bir araya geldiler ”Harekete Liderlik Et!” sloganıyla 13-14 Aralık 2014 tarihlerinde İstanbul’da bir araya gelen aile hekimleri, ‘Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’nı şekillendirdiler. 70 Mehmet Ersoy “Harekete liderlik etme amacıyla yola çıktık ve Fiziksel Aktivite Lideri olarak daha hareketli bir Türkiye yaratmak için gönüllü olan hekimlerimizle bir araya geldik. Bu program ile liderlerimizin yardımıyla, onların temas ettiği yaklaşık 170,000 kişilik nüfusa fiziksel aktivitenin günlük yaşamın bir parçası olarak benimsenmesi gerektiğine ve herkese uygun bir fiziksel aktivite türünün bulunduğuna ilişkin mesajlarımızı paylaşma fırsatı bulduğumuzu düşünüyor ve bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Sayısı hergün artacak olan liderlerimizle birlikte daha yapacağımız çok iş var.” Türkiye’nin farklı illerinden 43 hekimin katılımıyla gerçekleşen, ‘Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’nın bu ilk toplantısında, birçok ülkede uygulanmakta olan ‘Egzersiz İlaçtır Programı’nın lansmanı da gerçekleştirildi. Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği tarafından yürütülmekte olan Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’nın ilk toplantısında Dernek Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ersoy önemli değerlendirmelerde bulundu. 71 Prof.Dr.Haydar Demirel İki günlük program süresince liderler ile birlikte olan Prof.Dr.Haydar Demirel, farklı profillere yönelik fiziksel aktivite önerilerini aktardı ve Egzersiz İlaçtır Programı’nı tanıttı. Fiziksel aktivitenin, tedavinin bir parçası olarak ilaç gibi reçetelenmesinin önemini vurgulayan Demirel, her profile uygun bir fiziksel aktivite türünün olduğunu şu sözleriyle özetledi: “Fiziksel aktivite yapmak için spor kıyafeti giyip, yürüyüş parkurlarında yürümek şart değildir. Kişinin düzenli olarak işine giderken yapacağı bir yürüyüş de fiziksel aktivitedir.” 72 Dila Ulaş Prof.Dr.Yavuz Sanisoğlu Programa konuşmacı olarak katılan, aktif yaşam koçu ve spor eğitmeni Dila Ulaş, liderlere; fiziksel aktiviteyi günlük yaşamın bir parçası olarak benimsememek için üretilen bahanelerden bahsetti ve bu bahanelerle mücadele etmekte kullanılabilecek ipuçları verdi. Program kapsamında liderler ile birlikte sahilde yürüyüş yapan Ulaş, yürüyüşün ardından programın katılımcılarına ve katılmak isteyen vatandaşlara kısa bir egzersiz de yaptırdı. Programa konuşmacı olarak katılan Prof.Dr.Yavuz Sanisoğlu, liderlere araştırma teknikleri ve bioistatistik yöntemlerine ilişkin kısa bilgiler verdi ve dünyada yaygın olarak kullanılan PAR-Q Testi’ni tanıttı. Sanisoğlu, testin, liderler tarafından temas ettikleri nüfusun fiziksel aktivite algısını ve katılımını ölçmek amacıyla bir anket olarak kullanılabileceğini belirtti. Nihal Şirin Programın konuşmacılarından biri olan Nihal Şirin, keyifli bir sunumla fiziksel aktivite liderlerine, etkili iletişim tekniklerine ilişkin bilgiler aktardı. 2015 yılında Egzersiz İlaçtır Programı’nı tanıtmak üzere kurulacak olan ekipte yer almaya aday olan kişiler de, iki günlük program süresince liderler ile birlikte eğitimlere katıldılar ve programın ikinci gününde liderlere tanıtım yaptılar. Liderler, Egzersiz İlaçtır Programı tanıtım ekibinde görev yapacak kişileri Egzersiz İlaçtır Tanıtım Ekibi yaptıkları puanlamayla belirlediler. Liderler, Fiziksel Aktivite Liderleri Manifestosu’nu oluşturdular! Gruplara ayrılarak dört farklı konuyu tartışan fiziksel aktivite liderleri; fiziksel aktivitenin aile hekimleri arasında iletişimi nasıl yapılmalı, fiziksel aktivite bireylere nasıl aktarılmalı, Egzersiz İlaçtır tanıtım ekibinin çalışma prensipleri neler olmalı, fiziksel aktivite aile hekimlerinin yoğun gündeminde nasıl yer bulabilir konularını ele alarak Fiziksel Aktivite Liderleri Manifestosu’nu oluşturdular. Fiziksel Aktivite Liderleri sabah yürüyüşünde Sahilyolu’nda gerçekleştirilen etkinlikte fiziksel aktivite liderleri, Dila Ulaş ile birlikte yürüyüş ve egzersiz yaptılar. Kurulan çadırda, fiziksel aktivite önerilerini çevre sakinleri ile paylaşan liderler, yürüyüş yapan kişilere yeşil elma ikram ettiler. 73 Liderler, katılımcıların % 92’sinin çok başarılı olarak değerlendirdiği Fiziksel Aktivite Liderlik Programı organizasyonu için neler dediler? Biraz da eğlence... Tıbbi malpraktis nedir? “Bugüne kadar katıldığım ulusal kongreler de dahil olmak üzere, bulunduğum en başarılı organizasyondu.” Dr. Emel Öztürk / Eskişehir 74 Fiziksel aktivite liderlik programına katıldığım için çok şanslı hissediyorum. Egzersizin toplum kültürünün bir parçası haline gelmesi gerektiğini bir süredir düşünüyordum. Bu konuyu düşünen ve bu konuda çalışmalar yürüten bir ekibin var olduğunu bilmek beni çok mutlu etti. Egzersiz Nefestir, Egzersiz İhtiyaçtır, Egzersiz Bir Kültürdür.'' Dr. Nilüfer Aktura / İstanbul Fiziksel aktivite liderleri, iki günlük yoğun çalışma temposunun arasında, teknede yedikleri akşam yemeği ile hem dinlenme fırsatı buldular, hem de boğazın eşsiz güzelliklerini seyrettiler. Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Poltikaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ersoy, Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’nın ilk toplantısının ardından şunları söyledi: “Yoğun programları içerisinde fırsat yaratarak iki günlük Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’na katılan tüm liderlere katılımlarından ve sağladıkları katkılardan ötürü teşekkür ediyorum. Hep birlikte önemli bir çalışmaya imza attık ve Fiziksel Aktivite Liderleri Manifesto’sunu oluşturduk. Bu manifesto ışığında çalışmalarımıza önümüzdeki günlerde devam edeceğiz. Programa katılan tüm liderlere, manifesto, programda yer alan sunumlar, programdan fotoğraf kareleri, Egzersiz İlaçtır Reçetesi, Action Quide ve Par-Q Test gibi faydalanabilecekleri dökümanlar önümüzdeki hafta içerisinde gönderilecektir.” Tıbbi malpraktis, hekimin hatalı uygulamaları; bilgi, beceri ve özen eksikliği ya da ihmali sonucu hastanın zarar görmesi durumudur. Tıbbi komplikasyon nedir? Tıbbi komplikasyon yapılan tıbbi uygulamanın önlenemeyen, beklenen, hekime bağlı olmayan, kabul edilebilir riskini ifade eder. Tıbbi malpraktis ve tıbbi Hekimin sorumluluğu ve komplikasyon arasında nasıl bir yükümlülüğü ile ilişki var? anlatılmak istenen nedir? Tıbbi malpraktis ve tıbbi komplikasyon ayrımı önemlidir. Örneğin, IM ilaç enjeksiyonunun hastaya uygulanması sonrasında anaflaksi meydana gelmesi bir komplikasyondur. Ancak anaflaksiye müdahalede bulunmak için gerekli tıbbi malzemenin hazır olarak bulundurulmaması ve hastanın zarar görmesi bir malpraktisdir. Tıbbi malpraktis, hekime hukuki anlamda sorumluluk yüklerken, tıbbi komplikasyon durumunda hekimin hukuki sorumluluğu yoktur. Tıbbi malpraktis kapsamında değerlendirilen hatalar neler? Bulguların atlanması ve/veya yapılan tetkik sonuçlarının yeterli şekilde incelenmemesi nedeniyle ortaya çıkan hatalı teşhisler ya da yanlış ilaç uygulamaları tıbbi malpraktis kapsamında değerlendirilir. Hekim, mesleğin bütün kurallarına uymak, kanıta dayalı araştırma, inceleme yapmak ve tanı ile tedaviyi buna uygun olarak saptamakla yükümlüdür. Hekimin performansının, ortalama performansın (aynı koşullarda, aynı uzmanlık alanındaki ortalama bir hekimin göstereceği performans) altına indiği ve bu nedenle hastanın zarar gördüğü durumlarda, hekim kusurlu kabul edilir. Hekimin sorumluluğu sonuçtan çok, izlediği yolun doğru olup olmadığıyla ölçülür. Hangi tıbbi malpraktis davalarıyla daha sık karşılaşılıyor? Miyokard infarktüs, meme kanseri, apandisit, akciğer kanseri ve kolon kanseri tıbbi malpraktis davalarında sıklıkla karşılaşılan sağlık problemleri arasındadır. 75 Tıbbi malpraktis davalarının sayısı neden artıyor? Ulaşılabilir sağlık hizmeti alma hakkının, garanti edilemeyen sağlıklı olma ve kalma hakkı ile karıştırılıyor olması, davaların sayısının artmasına yol açıyor. Sağlık hizmetlerinden beklentinin artması da davaların sayısını artıran bir başka etken. Tıbbi malpraktis ile ilgili davaların sayısının artması hekimleri nasıl etkiliyor? 76 Tıbbi malpraktis nedeniyle hekimler aleyhine açılan davaların sayısı gün geçtikçe artıyor ve oluşan zararın telafi edilmesi için sağlık bütçelerinden giderek daha fazla kaynak aktarılması gerekiyor. Malpraktis olgularının hekim-hasta ilişkisini zedelediği ve sağlık pratiğinin giderek daha fazla savunmacı (defansif) bir tutum benimsediği ileri sürülüyor. Ayrıca, hekimlerin dava açılmasından kaçınmak için gereksiz tanı ve tedavi yöntemleri uygulamaları ya da riskli hastalardan kaçınmaları, tıbbi malpraktis davalarının hekimler ve sağlık sistemi üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlar arasında. Aydınlatılmış rıza nedir? Tıbbi malpraktis davaları genellikle nasıl sonuçlanıyor? Hekim, koyduğu tanı ve uygulayacağı tedavi yöntemleriyle ilgili açıklama yapmak, özel risk varsa hastanın “aydınlatılmış rıza”sını almak durumundadır. Aile hekimliği uygulaması açısından değerlendirildiğinde kişinin hekime anamnez vermesi, hastanın muayeneye izin verdiğini gösterir. Hekim çoğunlukla maddi tazminat ödemeye mahkûm ediliyor. Tazminat tutarı hesaplanırken, meydana gelen zararın hastanın malvarlığı üzerindeki etkisi dikkate alınıyor. İşlem yapmayarak tıbbi malpraktisten korunmak mümkün mü? Tıbbi malpraktis davalarının açılması nasıl engellenebilir? Malpraktis olgularında yargılama, suçun kanıtlanmasını yani tedavinin olağan istenmeyen sonuçlarının ihmalden ayırt edilmesini gerektirdiğinden uzun süreli ve sorunlu bir süreç. Bazı ülkelerin yasal sistemlerinde yargıya başvurmadan, zarar gören hasta ve zarar verdiğini iddia ettiği kişi ve kurumlar arasında anlaşma sağlayacak uzlaşma birimlerinin oluşturulması gündeme geldi ve uygulanmaya başladı. Uzlaşma yönteminin, yargılama süresini kısalttığı ve daha tasarruflu olduğu için durumun adil bir yolla çözülmesini kolaylaştırdığı ileri sürülüyor. Ülkemizde de uzlaşma yöntemi uygulanıyor. Tıbbi yanlış uygulama, yapılması gerektiği halde yapılmayan işlemleri de kapsar. Bu nedenle tıbbi malpraktisten işlem yapmayarak korunmak mümkün değil. Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi girişimlerin yapılmadığı durumlarda ilkyardımda bulunmak zorundadır. Aile hekimi, olası ve gerçek risklerin belirlenmesi değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi amacıyla sağlık sisteminde klinik risk yönetimini sistematik olarak uygulayabilmeli. Bu sayede hastanın zarar görmesi ve malpraktis önlenebilir. “Hastaya zarar vermemek” tıp etiğinin temel prensibidir. Hastalarla iyi ilişkiler kurmak, sağlık ekibiyle uyumlu çalışmak, klinik yeterliliği sürdürmek, düzenli ve yeterli kayıt şikayet edilme riskini azaltacaktır. Risk yönetimi neleri kapsamaktadır? Risk yönetimi, hastalara şefkatle yaklaşmayı, hastalarla iyi iletişim kurmayı, hekimlik mesleğini ustalıkla yerine getirmeyi, klinik yeterliliği sürdürmeyi; dürüst, açık ve objektif kayıt tutmayı ve planlı çalışmayı kapsar. Görev alanına girmeyen tıbbi uygulamalarda neye dikkat edilmelidir? Hekim, görev alanına girmeyen tıbbi uygulamalarda çeşitli sebeplerle girişimde bulunması durumunda, tıbbi malpraktis oluşmasa bile yaşanabilecek olası komplikasyonlara karşı, hastayı bilgisi ve deneyimi daha fazla olan bir başka uzmana göndermemesi nedeniyle sorumlu tutulabilmektedir. Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirtiyle karşılaşması durumunda hekimin yükümlülüğü nedir? Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirtiyle karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu konuda geciken sağlık görevlisi bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilir. Aile hekimlerinin şiddete maruz kalması sıkça görülen bir durumdur. Şiddetle karşılaşılması durumunda hekimin, yetkili makamlara bildirimde bulunması gerekir. Tıbbi malpraktis durumunda hastanın sorumluluğu var mıdır? Hekim, hastayı aydınlattıktan sonra önerilerine aykırı yapılan iş ve işlemlerden sorumlu tutulamaz. Bilgilendirilmiş rızası alınan hasta sorumluluğu kendi üzerine alarak kararını vermiştir. 77 İlk otopsi İlk otopsi 1302 yılında İtalya’nın Bologna kentinde, cinayet sebebiyle ölen bir kişiye yapıldı. Hollanda’da 1555 yılına kadar teşrih işlemine izin verilmiyordu. Bu sebeple tüm Avrupa’da olduğu gibi bu ülkede de sanatçılar ve hekimler sık sık mezar hırsızlığı yapıyordu. 17. yüzyıldan itibaren durum değişti. Dr. Tulp’un önlenemez yükselişi Dr. Tulp, Amsterdam’da hilkat garibeleri üzerinde tıbbi araştırmalar yapan bir bilimadamıydı. İsviçreli hekim Gaspard Bauhin’e atfedilse de kalınbağırsak ve incebağırsak arasındaki kapakçığı Tulp’un tanımladığı daha sonra ortaya çıktı. Doktor Tulp 1628 yılında eğitmen olarak Cerrahlar Loncası’na davet edildi. Loncadaki görevlerinden biri de her yıl bir defa halka açık anatomi dersi vermekti. Resimdeki suçlu ve o kitap Asılarak idam edilmiş suçlulara ait kadavraların bozulmaması için dersler kış aylarında yapılıyordu. Resimdeki kadavra da silahlı soygun suçundan idam cezası verilmiş Aris Kindt adlı bir suçluya aitti. Resmin sağ alt köşesinde açık olarak yer alan kitap ise Andreas Vesalius’un ilk gerçekçi anatomi atlası olarak bilinen ve 1543 yılında yayımlanan “De Humani Corporis Fabrica” (İnsan Vücudunun Yapısı Üzerine Yedi Kitap) adlı çalışmasıydı. 78 Nereye bakıyorlar? Operasyona katılanların farklı noktalara baktığı fark edilir. Açık duran kitaba dikkat kesilenler ve hayret içinde Dr. Tulp’a odaklananlar... Figürlerin yerleşimi ve ışığın yönü dikkatimizi Dr. Tulp’un eline çeker. Birbirinden farklı yüz ifadeleri her bir cerrahın aynı duruma nasıl farklı tepkiler verdiğinin ustalıkla işlendiğini gösterir. Resimde vurgulanmak istenen ifadeler güçlü bir ışıkla belirtilirken, geri planda kalması istenen nesneler karartılmıştır. Sanatçı grup portresinden oluşan kompozisyonu kapalı bir mekâna yerleştirmiştir. Çakışan iki üçgen yapının doruk noktasını geniş kenarlı siyah şapkasıyla Dr. Tulp oluştururken diğer üçgenin tepesindeki portrenin Rembrandt’a ait olduğu düşünülür. Dr. Tulp ve Rembrandt 1652’ye kadar cerrahlık yapan Dr. Tulp bu tarihten sonra ceza mahkemesi yargıcı olarak onlarca mahkûmu otopsi masasına gönderen karara; Rembrandt ise bu tablodan sonra “Johann Deyman’ın Anatomi Dersi” adlı bir başka yapıta imza attı. Bu resim sadece renkleri açısından farklı olmakla kalmadı, diseksiyonla ilgili önemli bir belge oldu. Resimdeki kadavra Feleming Johan Fonteyn adlı bir suçluya aitti. Her iki resim de halen Amsterdam’daki Rijksmuseum’da görülebilir. Anatomik olarak yanlış ama... İnsan duygularını derinden özümsemesi, resimde ışığa ayrı bir boyut kazandırması ve kusursuz işçiliği Rembrandt’ın, Hollanda’nın Shakespeare’i olarak anılmasının nedeni. “Dr. Tulp’un Anatomi Dersi” adlı tablosuna dikkatle baktığınızı umarız. Bu tablo gördüğünüzden fazlasını anlatıyor, neden mi? Kamuya açık otopsi Dr. Tulp’un Anatomi Dersi, Rembrandt’ın Amsterdam’da aldığı ilk işlerden biriydi. Tablo, Cerrahlar Odası üyesi ve öğretim görevlisi Dr. Nicolaes Tulp’un 1632 yılında gerçekleştirdiği halka açık anatomi dersini konu edecekti. Doktorların yanı sıra belli bir ücret karşılığında öğrenciler ve halk da bu derslere katılabiliyordu. Yaklaşık 300 kişinin huzurunda yapılan operasyonu beş sanatçı resmetti. Bunlardan en bilineni Rembrandt’ınki oldu. Operasyonun resimde görüldüğü gibi yapılıp yapılmadığı konusunda birtakım şüpheler var. Bugün her tıp öğrencisi, otopsinin santraldan perifere, yani öncelikle üst gövdeden başlayarak kol ve bacak gibi uzuvlara devam etmesi gerektiğini bilir. Ayrıca resimde kadavrayı diseksiyon işlemine hazırlamakla görevli kişinin bulunmayışı dikkat çekicidir. Diseksiyon için gerekli olan aletlerden herhangi birinin de görülmemesi, resimde odaklanılması istenenin şeyin operasyona katılan cerrahlar olduğu düşüncesini uyandırır. Nicolaes Tulp Rembrandt 79 Yılın çok satan kitapları 80 Son iki senedir en çok satan kitaplar listesinde başı çeken Aynı Yıldızın Altında elinizden düşüremeyeceğiniz bir John Green romanı. Hikâye 16 yaşındaki kanser hastası Hazel’in, ailesinin zoruyla katıldığı bir destek grubunda eski beyzbol oyuncusu Augustus’la tanışması ve değişen hayatını anlatıyor. Günümüzde oldukça popüler olan fantastik hikâyelerin en yenisi Uyumsuz, yine en çok okunan kitaplardan biri. Bu fantastik dünyada on altı yaşına gelenler, hayatlarının geri kalanını geçirecekleri grubu seçmek zorunda kalıyor. Yazar Veronica Roth, kitabında seçimler, ihanetler ve aşklarla dolu karanlık bir dünya yaratıyor. Listede üçüncü sırada yer alan Kitap Hırsızı ise II. Dünya Savaşı Almanyası’nda yaşayan lise öğrencisi Meminger’in hayatını anlatıyor. Markus Zusak’ın ustaca kurguladığı roman, savaşın hayatı dönüştürme gücünü ve sebep olduğu trajedileri gözler önüne seriyor. Amerikan Kütüphaneciler Birliği tarafından yüzyılın en iyi romanı seçilen Bülbülü Öldürmek de son dönemin popüler kitaplardan. Harper Lee’nin 1960’ta yayımlanan Pulitzer Ödülü’ne sahip romanında olaylar ABD’de bulunan Maycomb adlı kurgusal bir kasabada geçiyor. Liste, Sarah Jio’nun üçüncü romanı Böğürtlen Kışı ile tamamlanıyor. Romanın başkahramanı olan gazeteci, 1933 yılında üç yaşındaki bir çocuğun kayboluşundaki sırrı seksen yıl sonra çözüyor, kendi hayatı da bu olayla değişiyor. Kitaplığınızda birbirinden heyecanlı bu beş kitaba yer vermeye ne dersiniz? Karekod (QR) ile tanışın! Gazete, dergi ve billboardlarda her geçen gün daha sık görebileceğiniz karekod (QR kod) ile tanıştınız mı? Karekod’u mobil cihazlarla okunabilen bir barkod sistemi olarak tanımlayabiliriz. Herhangi bir karekodu, akıllı telefon ya da tabletinize yükleyeceğiniz QR Droid, QR Code Reader gibi uygulamalarla okutabilirsiniz. Cihazınızın kamerasını kullanarak yapacağınız bu işlem sonrasında okuttuğunuz kod sizi bir internet sitesine, e-posta adresine, telefon numarasına, bir görsele ya da videoya yönlendirebilir. Karekod sistemi kullanılarak son derece yaratıcı projeler hazırlanabiliyor. Karekod genellikle ticari ve reklam amaçlı olarak kullanılsa da siz de önceden hazırlanmış karekod uygulama örneklerinden ilham alarak kendi yaratıcı fikrinizi oluşturabilirsiniz. Örneğin Amerika’da bir genç, sevgilisine doğum günü için portresinin olduğu bir fotoğraf gönderiyor. Dudaklarının olduğu kısımda bir karekod bulunuyor. Karekod telefona okutulduğunda bir video açılıyor. Telefon fotoğrafın üzerine, dudakların olduğu kısma yerleştirildiğinde, gencin sesli mesajının olduğu görüntü fotoğrafa bir dinamizm kazandırıyor. Ticari amaçlarla kullanılan en yaratıcı çalışmalardan biriyse Tesco Market’e ait. Metro istasyonunda yer alan billboardlarda markette satılan ürünlerin görselleri yer alıyor. Her ürünün yanında da bir karekod bulunuyor. Koreliler, satın almak istedikleri ürünlerin karekodlarını telefonlarına okutuyor. Alışverişlerini tamamlamak istediklerinde telefonları üzerinden ödemeyi gerçekleştiriyorlar ve marketin nakliye araçları, karekodla satın alınan ürünleri adrese iletiyor. Yabancı bir firmanın Türkiye’de de satışa sunduğu çocuk pijamalarının desenleri üzerinde de karekod kullanıldı. Karekod akılı telefona okutulduğunda çocukların ilgisini çekecek masal videoları açılıyor. Eğlenceli ve merak uyandırıcı bir etkisi olan karekodun yakın zamanda kullanım alanlarının artması bekleniyor. Karekodu henüz deneme fırsatı bulamadıysanız bir an önce denemenizi tavsiye ederiz. 81 Kişiye özel tasarımlar: Kendin Yap projeleri 82 Kendin Yap (do it yourself-DIY) hiç eskimeyen, hatta hızla tüm dünyaya yayılan bir geri dönüşüm projesi. Kendin Yap projeleri kullanmadığınız malzemeleri ve satın alınabilecek düşük bütçeli ürünleri yeniden tasarlayarak, farklı aksesuarlara dönüştürmek anlamına geliyor. Giyim, aksesuar ve dekorasyon dünyasında sıklıkla kullanılan bu “kişiye özel” tasarımlar, geri dönüşüm açısından da oldukça önemli. 1970’lerde punk kültürünün yükselişiyle ortaya çıkan Kendin Yap, aslında “kendi kendine yaptığın her şey” anlamını taşıyor. Tablet mi dizüstü mü? Ev aksesuarları tasarlamak, giysi dikmek, araba tamir etmek gibi işler DIY projelerinden yalnızca birkaçı. Takı, giysi, ev aksesuarları tasarlayabileceğiniz ve kişiye özel olması sebebiyle sevdiklerinize değerli hediyeler yapabileceğiniz Kendin Yap projeleri aynı zamanda oldukça ekonomik. Siz de bütçenizi sarsmadan evinizde bulunan ipler, kumaşlar, hasırlar ve boncukları değerlendirerek yeni tasarımlar yapabilir ve hızla yükselen bu trende geç kalmadan ayak uydurabilirsiniz. Mobil cihazlar konusunda hızlı değişim rüzgârları esiyor. Bu değişim özellikle mobil cihazların popülerliğini artırmış durumda. Son dönemde hemen herkes ergonomik boyutlardaki akıllı mobil cihazlarıyla geçmişte saatler alabilen işlemlerini kolayca halledebiliyor. Akıllı telefon dünyasında su geçirmeyen, ultra yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çekebilen modeller oldukça ilgi gördü. Büyük ekranlarıyla öne çıkan tabletlerin kullanım oranı da bu süreçte artış gösterdi. Dijital kitapların tabletlerde rahatça okunabilir olması, yakın bir gelecekte bu artışın katlanacağının sinyallerini veriyor. Mobil teknolojiler konusunda yılın en çok ses getiren gelişmesiyse hibrit teknolojili bilgisayarlar... Özellikle gezginlere hitap eden hibrit bilgisayarlarda hem klavye üzerinde hem de ekran üzerinde donanım bulunuyor. Bu sayede cihazın ekranı tek başına bir tablet olarak kullanılıyor, ekran takılıyken ultra güçlü bir dizüstü bilgisayara dönüşüyor. Dilerseniz sadece klavyeyi daha büyük bir ekrana bağlayarak harici bir kasa olarak da kullanabiliyorsunuz. Bu da cihazınızı gelişmiş bir medya oynatıcısına çeviriyor. Bu özelliği sayesinde klavye bölümünü kolaylıkla projektörünüze ya da televizyonunuza bağlayabilir, büyük ekranda oyun oynamanın ya da film izlemenin tadını çıkarabilirsiniz. İhtiyacınıza göre şekillenen bu cihazı seyahatlerinizde tablete, oyun oynarken dizüstüne dönüştürmeniz işinize yarayabilir. İyi eğlenceler! Giyilebilir teknoloji furyası Google, sesli komutla çalışan Google Glass ile giyilebilir teknolojilere öncülük etti. Bilişim devinin bu hamlesine rakiplerinden cevaplar gecikmedi. CES 2014 Bilişim Fuarı’nda Çinli Rockchip firması Google Glass’tan daha kullanışlı olduğunu iddia ettikleri gözlüklerini incelemeye sundu. Giyilebilir teknoloji furyasına akıllı gözlüklerden sonra cep telefonlarıyla senkronize çalışan akıllı saatler katıldı. Halihazırda birçok ünlü teknoloji üreticisi akıllı saatlerini piyasaya sunmuş durumda. Akıllı saatlerin sosyal medyayla entegre olması dışında çağrı ve mesajlaşma fonksiyonları da bulunuyor. Bilim kurgu filmlerinde sıkça kullanılan akıllı saatlerin izleyicilere zaman ötesi teknoloji olarak yansıtılması satış patlaması yaşanmasının nedeni olarak gösterilebilir. Bilezik tasarımlı Embrace+ ile beklediğiniz bir aramayı, mesajı ya da maili kaçırma korkunuz ortadan kalkıyor. Akıllı telefonunuza kablosuz senkronize olan bilezik, telefonunuza bir mesaj iletildiğinde yeşile, bataryanız bitmek üzereyken maviye, Facebook bildirimindeyse kırmızıya dönüyor. Son dönemdeyse sağlık alanında giyilebilir teknolojiler gündemdeki yerini aldı. Google, sağlık alanında çığır açacak lensini duyurdu. Mini çip yerleştirilen lensler, parmaktan kan alınarak glukoz ölçümü yapılmasını tarihe karıştıracak gibi görünüyor. Lensler ölçümü gözyaşları üzerinden hızlıca yapabiliyor. Uluslararası Diyabet Derneği’nin desteğini alan projenin hayata geçmesi durumunda diyabet hastaları glukoz ölçümlerini zahmetsizce yapabilecekler. 83 Müzikte kişisel zevklerinizi konuşturun! 84 Peş peşe çıkan albümleri artık takip etmekte zorlanıyorsanız size bir haberimiz var! Akıllı cihazlara yüklenen uygulamalar sayesinde artık herkes müzik yapabiliyor, parçaları yeniden düzenleyip sosyal medyada paylaşabiliyor. Youtube gibi video sitelerinde çok sık karşılaştığımız remix ve kişiye özel besteler, artık tablet ve akıllı telefonlara indirilebilen uygulamalarla kısa sürede yapılabiliyor. Adeta bir müzik sisteminin önündeymiş gibi yapmak istediğiniz müziğin melodisini çıkarabiliyor, üzerine çeşitli enstrümanlar ekleyebiliyor, ekolayzır ayarlarını düzenleyip hazır bir parça haline getirebiliyorsunuz. Bu uygulamalardan en çok tercih edileni FL Studio. Ses kaydederek üzerinde düzenleme yapma imkânı sağlayan bu uygulama hem Android hem de iOS işletim sistemli cihazlarda kullanılabiliyor. Bir diğer uygulama ise müzik yapmayı eğlenceye dönüştüren Musyc. Kullanıcı uygulama ekranında şekiller çizerek melodiler oluşturuyor ve bu şekillerin yerlerini değiştirebiliyor. Ayrıca bu uygulama iOS işletim sisteminde ücretsiz olarak indirilebiliyor. Figure ise ses ve nota konusunda hiçbir bilgiye gereksinim duymadan müzik yapabileceğiniz bir uygulama. Müzik yapmaya yeni başlayanlar için daha uygun olan Figure’ü istediğiniz her an, her yerde kullanabilirsiniz. Bu uygulamalarla siz de yükselen bu trende ayak uydurabilir, kendi müziğinizi herkesle paylaşabilirsiniz. Öne çıkan akıllı uygulamalar Popüler akıllı uygulamalarla günlük yaşamınızı çok daha keyifli, çok daha konforlu hale getirmeye ne dersiniz? Ücretsiz mesajlaşmak ya da telefon görüşmeleri yapmak isterseniz Line ya da Viber’ı akıllı telefonunuza yüklemeyi unutmayın. Kullanıcı bazlı popülarite oranları dikkate alındığında Tictoc’un bu iki uygulamayla birlikte WhatsApp’ın liderlik tahtını zorladığı söylenebilir. Fotoğrafta, sosyal medya üyelikleriyle senkronize olan uygulamalar popülerliğini koruyor. Son dönemde kaliteli filtre ve efektleriyle öne çıkan; panorama çekim, kolaj oluşturma olanağı tanıyan Wondershare PowerCam oldukça popüler. Uygulamayı kullanarak çekilen fotoğraflar sosyal medya hesaplarından kolayca paylaşılabiliyor. Detaylı değişikler için gelişmiş fonksiyonları bulunan Photoshop Touch ücretli olmasına rağmen ilgi görmeye devam ediyor. Farklı spor dallarıyla ilgili gelişmeleri canlı olarak takip etmek isterseniz SofaScore uygulamasını kullanabilirsiniz. Uygulama Süper Lig, Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi de dâhil olmak üzere Türkiye I. Basketbol Ligi’nden Euroleague, Buz Hokeyi, Roland Garros ve Wimbledon tenis turnuvaları; hentbol, voleybol, masa tenisi ve bilardoya kadar spor dallarıyla ilgili detayları içeriyor. Seyahatleriniz için bir uygulama arıyorsanız son dönemin gözde uygulaması Highlights’ı öneririz. Bulunduğunuz şehirde mutlaka görmeniz gereken yerler, şık restoranlar, keyifli kafeler, adresler hakkında bir rehbere ihtiyacınız varsa bu uygulamayı kullanabilirsiniz. 85 86
© Copyright 2024 Paperzz