Metnin Tamamı

Rapor No: 193, Kasım 2014
Report No: 193, November 2014
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE
TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
JAPAN AND TURKEY IN ThE
INTERNATIONAL COMMUNITY:
COOPERATION AND POTENTIAL
JAPONYA
BÜYÜKELÇİLİĞİ
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES
中東戦略研究センタ-
Japonya ve Türkiye Arasındaki
Diplomatik İlişkilerin 90. Yıldönümü Etkinlikleri
Commemorating the 90th Anniversary of the Turkey-Japan
Diplomatic Relations
Japonya – Türkiye Ortak Sempozyumu:
“Japonya ve Türkiye – Nereden Geldik,
Nereye Gidiyoruz?”
Joint Symposium “Japan and Turkey: Where Did
We Come From? Where Are We Going?”
DİPLOMATİK SEMİNER/DiPLOMATiC SEMiNAR
ULUSLARARASI TOPLUMDA
JAPONYA VE TÜRKİYE:
İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ORSAM Rapor No: 193
Kasım 2014
ISBN: 978-605-4615-93-3
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2014
Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek
kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden
yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır.
Hazırlayanlar:
Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ
Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ
İçindekiler
Takdim.................................................................................................................................................................5
1. Giriş...............................................................................................................................................................7
2. Türk-Japon İlişkilerine Genel Bakış
2.1. İkili İlişkilerin Kısa Tarihi...............................................................................................................10
2.2. Güncel Siyasi İlişkilerin Analizi....................................................................................................13
2.3. Ekonomik İlişkiler............................................................................................................................14
2.4. Eğitim ve Kültürel İlişkiler.............................................................................................................17
3. Açılış Konuşmaları
3.1. Yutaka Yokoi Japonya Büyükelçisi..............................................................................................19
3.2. Numan Kurtulmuş Başbakan Yardımcısı..................................................................................21
4. Davetli Konuşmacılar
4.1. [B.E.] Prof. Shinichi Kitaoka International University of Japan Rektörü..............................24
4.2. Doç. Dr. Mesut Özcan Diplomasi Akademisi Başkanı............................................................31
5. Panel Sunumları
5.1. Prof. Noboru Yamaguchi Japon Savunma Akademisi..............................................................35
5.2. Prof. Selçuk Çolakoğlu Yıldırım Beyazıt Üniversitesi..............................................................38
5.3. Prof. Masanori Naito Doshisha Üniversitesi..............................................................................40
5.4. Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi.....................................43
5.5. Dr. Kohei Imai JSPS, Araştırmacısı.............................................................................................46
6. Siyaset Önerisi: Türk-Japon İlişkilerini Geliştirmek
(Kapalı Çalıştayın Sonuçları)
6.1. Kapalı Çalıştayın Sonuçları............................................................................................................48
6.2. Politika Önerisi: Muhtemel İşbirliği Alanları ve Yöntem.........................................................50
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
3
TAKDİM
Türkiye ve Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 90.Yıldönümü münasebeti ile ORSAM, Japon Büyükelçiliği ve SAM işbirliğinde “Japonya ve Türkiye: Nereden geldik,
nereye gidiyoruz?” başlıklı bir ortak sempozyum düzenlemiştir. 22-23 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen sempozyuma basın, diplomasi çevreleri, kamu kuruluşları ve araştırma kuruluşlarından katılımlar olmuştur. Konuşmacılar hem Türkiye hem
Japonya’dan olup, ikili ilişkiler, küresel işbirliği, bölgesel politikalar ve iki ülke arasındaki
kültürel etkileşimler üzerine bilgilendirici ve aydınlatıcı sunumlar yapmışlardır.
Bu ORSAM raporu, iki gün süresince devam eden tartışmalar ve eldeki kaynaklardan
yola çıkarak, Türkiye-Japonya ilişkilerini tarihsel içerik ve de güncel dinamikler ışığında
analiz etmektedir. Ümit ederiz ki, bu sempozyum iki ülkenin dış ilişkilerinde yeni bir
seviyede ortaklık ve aktivizm için bir mihenk taşı olur ve bu ilişkilerin evrimini anlamaya
çalışanlara katkı sağlar. Her iki ülkenin de dünyada büyük bir potansiyeli vardır ve yüzleştikleri küresel ve bölgesel sorunlara karşı ikili işbirliğinden çok yarar sağlayacakları
aşikârdır. İnanıyoruz ki, bu iki demokratik ülkenin birbirleriyle ilişkilerini kuvvetlendirmelerinden dünya da çok fayda görecektir.
Doç. Dr. Şaban Kardaş
ORSAM Başkanı
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
5
ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014
Hazırlayanlar: Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ
Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ
ORSAM
ORSAM
o r ta d o ğ u s t r at e j i k a r a ş t ı r m a l a r m e r k e z i
1. GİRİŞ
21.Yüzyılın ilk yılları dünya sisteminde
çeşitli yapısal değişimlere tanık oluğumuz
önemli bir dönemdir. Bu değişimlerin en
önde gelenlerinden birisi dünyanın güç
merkezinin yavaş yavaş Doğu Asya’ya
kaymasıdır. Her ne kadar bu durum şimdilik kendini ekonomik yönleri ile ortaya
koyuyorsa da, siyasi etkinlik kapasitesi
ve güç dengesinin de Batı’dan Doğu’ya
doğru kaymakta olduğunun işaretleri de
gözlemlenebilmektedir. Bir diğer değişim
de küresel yönetişim sistemlerinin kuvvetlenmesi ve kural-bazlı bir uluslararası
sistemin sakin bir hızla gelişmekte olmasıdır. Uluslararası kurumların sayısı her gün
artmaktadır ve bunlar gittikçe daha etkin
hale gelmektedir. Bunların arasında özellikle bölgesel kurumlar daha fazla etkinlik
kazanırken, küresel kurumlar da derinleşmektedir. Her ne kadar bu gelişmeler geleneksel büyük güçlerin, özellikle ABD’nin,
göreceli zayıflamasına atfediliyorsa da,
bunu aynı zamanda insanlığın tarihindeki yeni bir doğal aşama olarak okumak da
mümkündür.
Değişim Türkiye ve Japonya’nın dış politikalarında da gözlemlenmektedir. Dünya
sistemindeki değişikliklere bağlı olarak,
her iki ülkenin de dış politikalarında daha
aktif olma ihtiyacı duyduklarını görüyoruz. Göreceli olarak gerileyen büyük güçler ile olan ilişkiler daha karmaşık bir hal
aldıkça, bölgeselcilik derinleştikçe, yeni
teknolojilerin yarattığı gerçek küreselleşme sonucu yerel problemlerin küresel
yankılara yol açması ile, ve küresel problemlerin yine küresel koordineli mücadeleyi gerektirdiğini devletlerin fark etmeye
başlaması ile, eskiden dünya sisteminin
arka sıralarında oturan ülkeler kendilerini aktif dünya politikasının ön sahnesine
itilir halde bulmaya başlamışlardır. Burada
önemli olan bu ülkelerin bu öncül rolü isteyip istemedikleri veya onları daha aktif
olmaya itenin dünya sistemindeki değişiklik olup olmadığı soruları değildir. Burada
şüphe götürmeyen şudur ki, küresel yönetişimin güçlenmesi ve hem bölgesel hem
küresel kurumların gelişmesi bu ülkelerin
elini kuvvetlendirmektedir.
Şüphesiz Türkiye ve Japonya bu ülkelerdendirler, ve dış politikalarında son yıllarda yaşanan aktivizm dünya çapında ilgi
çekmektedir. Her iki ülke de sivil demokrasidir ve İkinci Dünya Savaşının sonundan itibaren küresel yönetişim yapıları
içinde yer almışlardır. Bu sempozyumun
düzenleyicileri, bu iki ülkenin aralarındaki
ilişkileri kuvvetlendirmesini sadece küresel değil kendi bölgelerinde de daha aktif
olmaları için önemli bulmaktadırlar. Bu
sempozyumun amacı ikili ilişkilerin daha
da geliştirilmesine destek verecek ve cesaretlendirecek yolları aramaktır.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
7
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Bu rapor şu şekilde düzenlenmiştir. Başlangıç olarak Türk-Japon ilişkilerinin bir
özeti sunulmaktadır. Bu kısım konu hakkında bilgisi kısıtlı olanların faydalanabileceği giriş düzeyindeki bilgileri sunma
amacı taşımakta, ikili ilişkilerde öne çıkan
bazı olaylara değinmekte, ve niçin iki ülkenin bazı zamanlar birbirine yaklaşma
ihtiyacı duyduğu konusu üzerinde durmaktadır. Sonra veriler ve tablolar kullanılarak diplomatik, ekonomik ve kültürel
ilişkilerden örnekler verilmektedir. Bunlar
ilişkilerin farklı yönleri hakkında genel bir
fikre sahip olmak isteyenlerin kullanabileceği referanslardır.
Bu kısmı diplomatik seminerde yapılan
açılış, davetli konuşma ve panel konuşmalarını içeren üç bölüm izlemektedir. Açılış konuşmaları Japonya’nın Türkiye Büyükelçisi Yutaka Yokoi ve T.C. Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş tarafından
yapılmıştır. Her iki konuşma da ikili ilişkilerin önemli yönleri ve iki ülkenin de
yüzleşmesi gereken bölgesel problemlerin
üzerinde durmaktadır. Büyükelçi Yutaka
Yokoi konuşmasında iki ülke arasındaki
karşılıklı anlayışın daha da güçlendirilmesi gerekliliğinin altını çizmekte, ve bu
seminerin birbirimizin içinde bulunduğu
siyasi çevre hakkındaki karşılıklı anlayışlarımızı güçlendirmesini umut ettiğini
söylemektedir. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş konuşmasında Türkiye
ve Japonya arasındaki benzerliklerden
bahsetmekte, ve Türkiye’nin bölgesinde
karşı karşıya olduğu sorunları vurguladıktan sonra, dünyayı daha barışçıl hale
getirebilmek için iki ülkenin daha fazla
işbirliği yapması çağrısında bulunmaktadır. Davetli konuşmacılardan Japonya
Uluslararası Üniversitesi’nden Prof. Shinichi Kitaoka Japonya’nın dış politikası
üzerine bir hızlandırılmış kurs niteliğinde
olduğu söylenebilecek bir sunuş yaparak,
Tokugawa döneminden başlayıp erken 21.
Yüzyıla kadar gelerek Japon güvenlik ve
dış politikasının kapsamlı bir resmini çizmektedir. Benzer bir şekilde ikinci davetli
konuşmacı Diplomasi Akademisi Başkanı
Doç.Dr.Mesut Özcan Soğuk Savaş sonrası
8
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
dönemden başlayarak bugüne, yol üzerinde Türk dış politikasının farklı yönlerine
değinerek, Türkiye’nin değişen uluslararası sistem içindeki konumunun kapsamlı
bir resmini sunmaktadır.
Bunları izleyen panel tartışmaları Japon
Savunma Akademisinden (Emekli) Prof.
Noboru Yamaguchi’nin ABD-Japonya
ittifakı üzerine odaklanan konuşması ile başlamıştır. Bu konuşma Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi’nden Prof. Selçuk
Çolakoğlu’nun Türkiye’nin Kuzeydoğu
Asya ülkelerine olan politikasını inceleyen
sunumu ile devam etmiştir. Bu sunumda
Çolakoğlu Türkiye ve Kuzeydoğu Asya
ilişkilerinin temel karakteristiklerini vurgulamaktadır. Doshisha Üniversitesi’nden
Prof. Masanori Naito konuşmasında
Türkiye’nin Orta Doğu’da bölgesel istikrar
için oynadığı önemli rolü anlatmaktadır.
Bunu izleyen konuşmada TOBB Üniversitesinden Yrd.Doç.Dr.Bahadır Pehlivantürk bölge-inşası ve küresel yönetişimde
Türk-Japon ortaklığı konusu üzerinde
durmaktadır. Son panelist, Japon Bilimi
Destekleme Kurumu (JSPS) araştırmacısı
Dr. Kohei Imai konuşmasında Türkiye ve
Japonya arasında diplomatik işbirliği fırsatlarından bahsetmiş ve insani diplomasi
konusuna iki ülkenin gösterdiği ilgiyi vurgulamıştır.
Konuşmaların sunumundan sonra rapor
Türk-Japon ilişkilerinin geliştirilmesine
yönelik bir Politika Önerisi ile sona ermektedir. Bu kısım diplomatik seminerden sonra öğleden sonra yapılan, her iki
taraftan uzmanların bir araya gelerek küresel yönetişim, iki ülkenin güvenlik çevresi, dünya sistemindeki değişim, ve ikili
ilişkiler üzerine tartıştığı kapalı çalıştayda
ortaya konulan fikirlerin kısa tanımı ve
özetini de kapsamaktadır. Bu kısımda, yapılan çeşitli tartışmalar özetlendikten sonra, iki ülke arasındaki işbirliğini daha da
öteye götürebilecek olası yolların analizi
yapılmış, ve dokuz önemli konu belirlenmiştir. Bunun ardından altı farklı Çalışma
Grubunun kurulması önerilmektedir. Bu
çalışma gruplarının amacı tanımlanmış
ORSAM
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
konular üzerinde odaklanmak, ve bu konular ile baş edebilecek daha derin bir
Türk-Japon ortaklığının nasıl oluşturulabileceği ve ilişkilerin nasıl güçlendirilebileceği üzerinde çalışma yapmaktır. Bu çalışma gruplarının oluşturulmasında başlıca amaç, milli sınırların ötesine geçerek
Türkiye ve Japonya’yı birbirine bağlayan
bir kanat liderleri grubu (epistemic communities) yaratmaktır. Üyeleri hükümet, iş
dünyası, akademi ve STK’lardan oluşacak
bu çalışma gruplarının iki ülke arasında
yeni iletişim kanalları yaratması, ve ortak
bölgesel ve küresel sorunlarla baş etmede
sinerji yaratması ümit edilmektedir.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
9
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
2. TÜRK-JAPON İLİŞKİLERİNE GENEL
BİR BAKIŞ
2.1. İkili İlişkilerin Kısa Tarihi
Japonya-Türkiye bağları uzun bir geçmişe
dayanmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerin iyi doğası tarihe ve karşılıklı yardımlaşmaya dayanmaktadır. Genel olarak, her ne
kadar daha önce Japonya’dan Türkiye’ye
bazı ziyaretler olmuşsa da, 19. yüzyılın
sonunda Japonya kıyılarında batan Ertuğrul Firkateyni’nin yarattığı bağlar resmi
ilişkilerin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. 1890 yılında, Ertuğrul adlı Osmanlı
Fırkateyni Japonya ziyaretinden eve dönüş
yolundayken batmış ve beş yüzden fazla
denizci hayatını kaybetmiş, altmış dokuz
denizci kurtulmuştur. Gaziler Japon vatandaşlar tarafından kurtarılmış ve Japon
donanması tarafından eve kadar güvenli
bir şekilde kendilerine refakat edilmiştir.
Ertuğrul trajedisi iki ülke liderleri tarafından sürekli anılan ve önem atfedilen
bir olay olup coğrafi olarak birbirinden
uzak bu iki ülke arasındaki dostluğun temeli olarak kabul edilmektedir. Ertuğrul
firkateyninin Japonya’ya yaptığı gezi ve
ardından gelen felaketle başlayan dostane
ilişkiler 2010 yılında 120. yıldönümüne
erişmiştir. Türkiye ve Japonya arasındaki
dostluğun 120. Yılını anma amacı ile, 2010
yılı “Türkiye’de Japonya yılı” olarak belirlenmiş ve yıl boyunca tüm Türkiye’de 186
farklı etkinlik yapılmıştır. İlişkileri başlatmak için yapılan bu ilk girişimin amacı
Batı üstünlüğü altındaki dünyada diğer
ülkenin modernizasyon ve dünya siyasi
10
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
hakkındaki tecrübelerinden yararlanma
arzusu olmuştur.
Modern Türkiye Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkiler Birinci dünya Savaşı’ndan sonra Müşavir Shiro Hanaoka’nın Türkiye’de
Japonya elçiliğini açma hazırlıklarını başlatmak için maslahatgüzar olarak atanmasıyla başlamıştır. Yukichi Obata da ilk büyükelçi olarak İstanbul’a 17 Kasım 1925’te
varmıştır.1 Diğer yandan Türkiye’nin
Tokyo’da büyükelçilik açması ise 1952 yılını beklemek zorunda kalmıştır. Ancak
bundan kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve 1958’de Başbakan
Adnan Menderes Japonya’ya ilk üst düzey
ziyaretlerde bulunmuşlar, ve ilişkiler daha
fazla karşılıklı ziyaretler ve imzalanan
anlaşmalarla devam etmiştir. İki ülke de
Soğuk Savaş boyunca Özgür Dünyaya
bağlanmış, ve bunun sonucu olarak benzer politik kültürler ve normlar geliştirmişlerdir.
Japonya ve Türkiye Cumhuriyeti bir yüzyıl boyunca iyi ilişkileri sürdürmüşlerdir.
İki ülke arasında yüksek rütbeli kişilerce
ziyaretler, ekonomik ve kültürel değişimleri de içeren geniş kapsamlı etkileşimler
olmuştur. Bu değişimler Dışişleri Bakanı Shintaro Abe’nin 1983 yılındaki ziyareti ile daha çok artmıştır. O dönemde
Türkiye’nin eski Başbakanı ayrıca Japonya
ilişkilerinde de tanınan biri olan Turgut
Özal ilişkilerin büyümesinde çok önemli bir rol oynamıştır. İkili ilişkiler, Turgut
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
Özal’ın başbakanlığı döneminde İran-Irak
savaşının füze savaşı aşamasında Japonya
vatandaşlarının Türk Hava Yolları uçakları ile Tahran’dan kurtarılmasıyla daha da
sağlamlaşmıştır. Deprem felaketlerindeki
karşılıklı yardımlar da iki millet arasındaki kardeşlik algısına katkıda bulunmuştur.
Mart 2011’deki büyük Japonya depreminden sonra ve aynı yıl Türkiye’nin doğusunda sırasıyla Ekim ve Kasım’da oluşan
depremlerden sonra her iki ülke de birbirlerine destekte bulunmuşlardır. Bunlar iki
millet arasındaki ilişkileri daha da güçlendirmiştir. 2011 Van depreminden sonraki
bir artçı sarsıntıda afet yardım gönüllüsü
Atsushi Miyazaki’nin hayatını kaybetmesi,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İmparator Akihito’ya felaketten sonraki yardımları için Japonya hükümetine ve Japon halkına teşekkürlerini ifade eden bir mektup
yazmasına ilham kaynağı olmuştur.
ORSAM
2000’li yılların sonlarında, Mart 2009’da
Veliaht Prens Naruhito ve Ocak 2010’da
Dışişleri Bakanı Katsuya Okada’nın ziyaretleri gibi çok çeşitli üst düzey ziyaretler de olmuştur. Yakın zamanda Başbakan Shinzo Abe’nin aktif dış politikası
Türkiye-Japonya ilişkilerinde yeni bir
ivmelenme yaratmıştır. Mayıs 2013’te
Başbakan Shinzo Abe’nin Türkiye’yi ziyareti vesilesiyle, “Türkiye Cumhuriyeti
İle Japonya Arasında Stratejik Ortaklık
Kurulmasına İlişkin Ortak Bildiri” imzalanmış ve Ekim 2013’te (Başbakan
Abe aynı yıl içerisinde ikinci bir ziyaret
daha yapmıştır) “Nükleer enerji, Bilim ve
Teknoloji alanlarında Türk ve Japon Hükümetleri Arasında İşbirliği Ortak Bildirisi” iki başbakan tarafından imzalanmıştır.
Siyasi ilişkilerin bu imzalardan sonra daha
da yoğunlaşması beklenmektedir.
Diplomatik İlişkiler
Tarih
Japonya’nın Türkiye Cumhuriyetini tanıması
1924 Ağustos
Japonya’nın Türkiye’de büyükelçilik açması
1925 Mart
Türkiye’nin Japonya’da büyükelçilik açması
1925 Temmuz
Türkiye’nin Japonya ile ilişkilerini koparması
1945 Ocak
Türkiye’nin Japonya ve Almanya’ya savaş ilan etmesi
1945 Şubat
Türkiye’nin Japonya’da büyükelçiliğini tekrar açması
1952 Haziran
Japonya’nın Türkiye’de büyükelçiliğini tekrar açması
1953 Mayıs
Japonya’nın İstanbul’da konsolosluk açması
(Başkonsolosluk statüsüne 1972’de çıkarıldı)
1965 Mayıs
Japonya’ya üst düzey ziyaretler (2000 yılından beri)
2000
-Dışişleri Bakanı, İsmail Cem (Nisan)
-Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı, Mustafa
Cumhur Ersümer (Haziran)
-Bayındırlık Ve İskan Bakanı, Mehmet Aydin (Ağustos)
-Çevre Bakanı, Fevzi Aytekin (Eylül)
2001
-Turizm Bakanı, Mustafa Taşar
2002
-Bayındırlık Ve İskan Bakanı, Abdülkadir Akcan (Mart)
-Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı, Oktay Vural (Nisan)
2003
-Başbakan Yardımcısı, Ertuğrul Yalçınbayır (Şubat)
-Meclis Başkanı, Bülent Arınç (Haziran)
-Çevre ve Kültür Bakanı, Erkan Mumcu (Ağustos)
-Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, Abdullah Gül (Aralık)
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
11
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
2004
-Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan
2007
-Bayındırlık Bakanı, Faruk Nafiz Özak
2008
-Cumhurbaşkanı, Abdullah Gül
2009
-Kültür ve Turizm Bakanı, Ertuğrul Günay
2010
-Büyük Millet Meclisi Başkanı, Mehmet Ali Sahin (Ekim)
-Devlet Bakanı, Zafer Çağlayan (Kasım)
-Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı, Binali Yıldırım (Aralık)
-Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı, Taner Yıldız (Aralık)
-Başbakan Yardımcısı, Ali Babacan (Aralık)
2011
-Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Nihat Ergün (Mayıs)
-Ekonomi Bakanı, Zafer Çağlayan (Temmuz)
2012
-Başbakan Yardımcısı, Ali Babacan (Ekim)
-Sağlık Bakanı, Recep Akdağ (Ekim)
2013
-Savunma Bakanı, İsmet Yılmaz (Mart)
-Çevre ve Şehircilik Bakanı, Erdoğan Bayraktar (Mayıs)
Türkiye’ye üst düzey ziyaretler (2000 yılından beri)
2000
2001
-Devlet Bakanı, Ryutaro Hashimoto
2002
-Dışişleri Bakanı Makiko Tanaka (Ocak)
-Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanı, Atsuko Toyama
Prens Tomohito of Mikasa (Ekim)
2003
2004
2005
2006
2008
2009
12
-Dışişleri Bakanı, İchita Yamamoto
-Prens Tomohito of Mikasa, Prenses Tomohito of Mikasa (Nobuko),
Prensesler Akiko and Yohko
-Prens Tomohito of Mikasa
-Finans Bakanı, Sadakazu Tanigaki (Mayıs)
-Prens Tomohito of Mikasa, Prenses Akiko (Eylül)
-Başbakan, Junichiro Koizumi
-Prenses Akiko
-Veliaht Prens Naruhito
2010
-Dışişleri Bakanı, Katsuya Okada (Ocak)
-Prens Tomohito of Mikasa (Mayıs)
-Prens Tomohito of Mikasa, Prenses Akiko (Temmuz)
-Temsilciler Meclisi Başkanı, Takahiro Yokomichi (Temmuz)
2012
-Dışişleri Bakanı, Koichiro Gemba (Ocak)
-Dışişleri Bakanı, Koichiro Gemba (Haziran)
2013
-Başbakan, Shinzo Abe (Mayıs)
-Başbakan, Shinzo Abe (Ekim)
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
ORSAM
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
Türkiye ve Japonya Arasında Yürürlükte Olan
İkili Anlaşmalar
İmza Tarihi
Ticaret ve Tediye Anlaşmaları
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması
Anlaşması
08/02/1955
Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması
08/03/1993
Türkiye ile Japonya Arasında Ekonomik İşbirliği
Mutabakat Zaptı
19/07/2012
2.2. Güncel Siyasi İlişkilerin Analizi
Türk dış politikası karar vericilerinin söylemleri ve vizyonunda Japonya’nın hususi
bir yeri vardır. Japonya, Türkiye için hem
bir ilham kaynağı hem de potansiyel bir
ortak olarak tanımlanır. Yine de ilişkileri somut işbirliğine oturtarak ona vücut
vermek her zaman için zor olmuştur. Geçmişte ilişkileri somut işbirliğine oturtmak
için yapılan çabaların yeteri kadar güçlü
olmadığı iddia edilebilir. Ancak, 21. yüzyılın başları dünyanın güç yapısında yeni
değişiklerin yaşandığı bir dönüşüm zamanıdır. Bu dönüşüm ile birlikte daha liberal
bir dünya sistemi oluşmakta, ve uluslararası örgütler ve rejimlerde artış görülmektedir. Bu sivil demokratik ülkelerin elini
güçlendirmektedir. Bu dönemler Türkiye
ve Japonya’nın yenilenmiş bir aktivizm ile
daha fazla çok-yönlü ve çok-boyutlu dış
politikaları uygulamaya başlamaları ile
aynı zamana denk gelmektedir.
Bu iki ülkenin birbirlerine karşılıklı olarak
olumlu kimlikler atfetmekte olmaları onların yeni ortaklık alanları keşfetmelerine
yardımcı olmuştur. Her iki ülke de aynı
Batılı demokratik değerleri paylaşmaktadır ve benzer politik sistemlere sahiptirler.
Ayrıca, içinde bulundukları siyasi-coğrafyalarda da yapısal benzerliklerin olduğu
söylenebilir; iki ülke de, politik değerleri
az sayıda ülke tarafından paylaşılan bölgelerde yer almaktadırlar. Türkiye ve Japonya ayrıca kıyaslanabilir Batılılaşma ve demokratikleşme tecrübelerine sahiptirler,
ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri
Batı politik kampında yer almaktadırlar.
12/02/1992
Resmi Gazetede
Yayımlanma
Tarihi ve
Numarası
03/01/1956
21/11/1992,
22110
13/11/1994,
21467
Jenerasyonlar boyunca inşa edilmiş müşterek bir sosyal içerik üzerine kurulu bu
ortaklıklar, Türk ve Japon resmi görevlileri arasında “aynı kafa yapısında olma”
şeklinde tanımlayabileceğimiz bir durum yaratmıştır. Bu nokta her iki tarafta
da diplomatik çevreler tarafından birçok
vesile ile dile getirilmiştir. İki ülke de çok
taraflı düzenlemeler içerisinde işbirliğini tercih etmektedir ve müşterek olarak
karşı karşıya bulundukları birçok küresel
sorunla mücadele etmek için uluslararası organizasyonlarda büyük bir işbirliği
yapma potansiyeli bulunmaktadır. Her
iki taraftan bürokratlar dünya meselelerine karşı benzer değerler ve beklentileri
paylaşmaktadırlar, ve görünüşe göre bu
durum aralarındaki işbirliğini kolaylaştırmaktadır. Bunun somut örneklerini Birleşmiş Milletler’de görmekteyiz. Örneğin
2009-2010 arasında her iki ülke de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi iken
birçok Güvenlik Konseyi komisyonu başkanlığını aralarında değiştirerek üstlenmiş, birbirlerinin önerilerini desteklemiş,
ve diplomatik işbirliğini sürdürmüşlerdir.
Bu durum, 2012’de Afgan polis gücünün
eğitimini ortak üstlenmek gibi uluslararası
barışı sağlama sorumluluklarında da işbirliğine olanak sağlamıştır.2
Son birkaç yılda, Türkiye ve Japonya gittikçe gelişen bir askeri diyalog sürecine de
girmişlerdir. Türkiye ve Japonya’nın stratejik çıkarları deniz güvenliğini artırma
konusunda örtüşmektedir. Deniz güvenliğindeki işbirliği, korsanlara karşı operasyonlar ve deniz yollarının güvenliğini
içermektedir. Bir süredir her iki ülkeden
de birçok geminin korsan saldırılarına uğ-
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
13
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
radığı Aden Körfezi’nde ortak tatbikatlar
düzenlenmektedir.
Her iki ülke de büyüyen, değişen ve kurumsallaşan dünyada diplomatik ve siyasi
işbirliği yapılacak daha birçok alan olduğu
konusunda hemfikirdir. Bu raporun sonunda, işbirliği ve ortaklık hakkında çeşitli
potansiyel konuların bir listesi ve analizi
bulunmaktadır.
2.3. Ekonomik İlişkiler
Türk-Japon ekonomik ilişkileri üç boyutta
incelenebilir; ticaret, yatırım, ve dış yardım (ODA)
Türkiye-Japonya Ticaret İlişkileri
Karşılıklı ticaret 4 Milyar Dolar’dan daha
az bir seviyededir ve Japonya Türkiye’nin
Asya’daki ticaret ortakları arasında Çin,
Güney Kore, ve Hindistan’dan sonra 4.sı-
radadır. Aynı zamanda ticaret dengesinde
Türkiye aleyhine büyük bir açık da bulunmaktadır. Bütün bunlar ticaret ilişkilerinin
acil olarak daha çok geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu amaçla Türkiye ve Japonya 2014 yılında bir Serbest
Ticaret Anlaşması için görüşmeler başlatmaya karar vermişlerdir. AB Gümrük
Birliği üyeliği yüzünden Türkiye üçüncü
bir ülke ile bağımsız olarak bir serbest
ticaret anlaşması imzalayamamaktadır.
Fakat eğer Avrupa Birliği de imzalarsa,
Türkiye de üçüncü bir ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalayabilir. Avrupa Birliği
ve Japonya arasındaki müzakereler 2013
yılında başlamış fakat sonuçsuz kalmıştır.
Ankara ve Tokyo da bu yıl bir serbest ticaret anlaşması için müzakerelere başlamış
ve bunu AB ile Japonya arasındaki müzakereler ile paralel bir şekilde devam ettirmeyi planlamaktadır.3
TÜRKİYE VE JAPONYA ARASINDAKİ KARŞILIKLI TİCARET VERİLERİ
(1000 DOLAR)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013/
(1-7)
2014/
(1-7)
14
İhracat $ / İhracat
İthalat $ /
Bin
Değişim % Bin
İthalat
Değişim %
Hacim $ /
Bin
Denge $ /
Bin
149.489
124.065
129.980
156.288
190.117
234.227
263.084
246.910
330.462
232.847
272.219
296.413
331.762
409.236
22,8
-17
4,8
20,2
21,6
23,2
12,3
-6,1
33,8
-29,5
16,9
8,9
11,9
23,4
1.620.561
1.307.372
1.465.507
1.927.096
2.684.287
3.109.218
3.216.725
3.703.442
4.026.764
2.781.971
3.297.796
4.263.730
3.601.427
3.453.189
16,3
-19,3
12,1
31,5
39,3
15,8
3,5
15,1
8,7
-30,9
18,5
29,3
-15,5
-4,1
1.770.050
1.431.437
1.595.486
2.083.384
2.874.404
3.343.445
3.479.810
3.950.352
4.357.226
3.014.818
3.570.015
4.560.144
3.933.189
3.862.425
-1.471.072
-1.183.308
-1.335.527
-1.770.808
-2.494.170
-2.874.991
-2.953.641
-3.456.531
-3.696.303
-2.549.124
-3.025.578
-3.967.317
-3.269.666
-3.043.953
252.664
40,8
2.053.783
-4,7
2.306.447
-1.801.118
210.474
-16,7
1.813.762
-11,7
2.024.236
-1.603.288
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
ORSAM
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
Binler
4.500
4.000
3.500
3.000
2.500
Japonya’dan
ithalat
2.000
1.500
Japonya’ya
ihracat
1.000
500
20
00
20
01
20
02
20
03
20
04
20
05
20
06
20
07
20
08
20
09
20
10
20
11
20
12
20 201
3
14
(17)
0
Türkiye ve Japonya Arasında Doğrudan
Yatırım
daha fazla yatırım yapan Japon Uluslararası İşbirliği Bankasıdır (JBIC).4
Ticaret ilişkileri düşük bir düzeyde iken,
yatırım fırsatları artmaktadır. Başbakan
Abe’nin Ekim ayında Türkiye’yi ikinci ziyareti sırasında, Japon lider İstanbul’da
boğazın altından geçen Marmaray tünelinin açılış törenine katılmıştır. Bu iddialı
projenin en büyük yabancı yatırımcısı, 4
Milyar Dolarlık planda 1 milyar Dolardan
Türkiye’de 191 adet Japonya sermayesine
sahip şirket faaliyet göstermektedir. Türkiye’deki Japonya sermayeli şirketlerin
faaliyet alanlarına göre dağılımı aşağıdaki
tabloda verilmiştir. Japonya sermayeli şirketlerin en çok faaliyet gösterdikleri sektör, 63 adet şirket ile, Toptan ve Perakende
Ticaret sektörüdür.
Sektör/ Şirket Sayısı
Toplam
TOPTAN VE PERAKENDE TİCARET
İMALAT SANAYİİ
GAYRİMENKUL, KİRALAMA VE İŞ FAALİYETLERİ
OTELLER VE LOKANTALAR
ULAŞTIRMA, HABERLEŞME VE DEPOLAMA HİZMETLERİ
İNŞAAT
DİĞER TOPLUMSAL, SOSYAL VE KİŞİSEL HİZMET
FAALİYETLERİ
EĞİTİM HİZMETLERİ
MALİ ARACI KURULUŞLARIN FAALİYETLERİ
TARIM, AVCILIK VE ORMANCILIK
ELEKTRİK, GAZ VE SU
MADENCİLİK VE TAŞOCAKÇILIĞI
SAĞLIK İŞLERİ VE SOSYAL HİZMETLER
Toplam
63
37
23
13
13
11
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
9
5
4
6
3
2
2
191
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
15
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
UNCTAD verilerine göre, Japonya 122,5
Milyar Dolar ile 2012 yılında doğrudan
yatırım yapan dünyada ikinci ülkedir.
2013 yılında Japonya ikinci sıradaki yerini
135,7 Milyar Dolar ile korumuştur. Aşağı-
Ödeme
Yılı
Türkiye’deki Japon
Yatırımları (milyon $)
2002-2014/Temmuz
daki tablo Japonya’nın Türkiye’ye yaptığı
doğrudan yatırım miktarını, tüm dünyaya
yaptığı miktarla karşılaştırmalı bir şekilde
göstermektedir.
Türkiye’ye Gelen
Toplam Uluslararası
Dış Yatırım
2002-2014/Temmuz
Japonya’nın
Dünyadaki
Yatırımları
(milyon $)
2002-2013
2002
63
571
32.281
2003
58
696
28.800
2004
6
1.190
30.951
2005
32
8.535
45.781
2006
1
17.639
50.266
2007
2
19.137
73.549
2008
11
14.748
128.020
2009
3
6.266
74.699
2010
347
6.256
56.263
2011
231
16.136
107.599
2012
106
10.759
122.549
2013
493
10.243
135.749
2014
157
5.927
-
Toplam
1.510
118.103
886.507
Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
Bu verilere göre Japonya’nın Türkiye’ye
yaptığı yatırım, tüm dünyaya yaptığı yatırımın sadece çok küçük bir kısmına
denk gelmektedir. Ayrıca Türkiye’ye gelen toplam yatırımda da Japonya’nın payı
düşüktür. 2008 dünya ekonomik krizi ve
Arap Baharından sonra Japon firmaları
Türkiye’ye daha fazla ilgi göstermeye başlamışlardır ve Japon doğrudan yatırımlarının Türkiye’de her alanda artacağı yönünde bir beklenti oluşmuştur. Türkiye Ekonomi Bakanlığı nükleer enerji, yeşil enerji,
altyapı, turizm, iletişim ve ziraat sektörlerini Japon şirketlerinin ilgi gösterebileceği
sektörler olarak vurgulamaktadır.
16
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
Türkiye ve Japonya nükleer güç alanında
mihenk taşı olarak nitelendirilebilecek bir
anlaşmaya imza atmışlardır. Türkiye’de
nükleer santral inşasını öngören bir anlaşma 2013 yılında imzalanmıştır. Yap-işletdevret modelini baz alan projenin anlaşması Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve
Japon meslektaşı Shinzo Abe tarafından
3 mayıs 2013 günü imzalanmıştır. Bu,
Türkiye ile Japonya arasındaki karşılıklı
ilişkileri stratejik işbirliğine taşıyacak çok
önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. Firmalar 4.800 megavatlık bir nükleer tesisi Karadeniz kıyısındaki Sinop
şehrine inşa edeceklerdir. Bu tesis Akkuyu
Nükleer Güç Santralinden sonra ülkenin
ikinci nükleer santrali olacaktır. Projenin
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
büyüklüğü Japon ihracat kredisi kuruluşu
olan Japonya İhracat ve Yatırım Sigortası
Kurumu (NEXI) ve Fransız kredi sigorta
kuruluşu Coface tarafından finanse edilecektir. Firmalar ayrıca Türkiye’nin üçüncü
nükleer tesisinin nereye yapılabileceği konusunda da saha analizi yapacaklardır. Sinop santralinin ilk ünitesinin 2023 yılında
aktif olması planlanmaktadır ve dördüncü
ünitesinin ise 2028 yılında hizmete açılması beklenmektedir.
Yine Ekonomi Bakanlığına göre üçüncü
ülkelerde iş ortaklığı bir diğer muhtemel
işbirliği alanıdır. Japon ve Türk firmaları
Türkiye’nin büyük bir pazara sahip olduğu
ve Japonya’nın Türk uzmanlığından yararlanabileceği Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da özellikle müteahhitlik sektöründe işbirliği yapmaları önerilmektedir.
Japon Resmi Kalkınma Yardımı (ODA)
Türkiye, Japon ODA ve kredileri için
önemli duraklardan birisi olmuştur.
JBIC (Japon Uluslararası İşbirliği Bankası) Türkiye’de enerji santralleri, deprem
yardımı, hastaneler, hükümet kurumları
için makineler, yollar gibi bir çok projeyi
desteklemiştir. 1971’den bugüne JBIC ve
diğer Japon hükümet kurumları tarafından 767 milyar yen (9.95 milyar$) toplam
kredi sağlanmış, ve bunun 497 milyar yen
(6.4 milyar$) kadarı kalkınma kredisi ve
270 milyar yen (3.5 milyar$) kadarı ihracat kredisi olarak sağlanmıştır.5 Türkiye
2008’de Japon ODA desteğinin önemli bir
alıcısı olmuş, borç yardımında Hindistan
ve Vietnam’dan sonra üçüncü, toplam
ODA’da da Irak, Hindistan, Vietnam’dan
sonra dördüncü (285.92 milyon$) olmuştur. Japonya tarafından finans edilen en
önemli proje Marmaray projesi olmuştur.
Bu proje için JICA 111 milyar yen borç
vermiştir, ki bu şimdiye kadar verilen en
büyük ODA desteğidir. JICA tarafından
desteklenen, Ankara İçme Suyu Projesi
gibi, başka önemli projeler de bulunmaktadır. Şu anda Türkiye JICA’nın Avrupa’daki projelerinin değer bazında %67.6’sını
almaktadır.6
ORSAM
Türkiye’nin Japon resmi kalkınma yardımında büyük bir oranını alması
Japonya’nın Türkiye’ye verdiği stratejik
öneme atfedilebilir. Japon hükümetinin
2011 ODA değerlendirme raporunda Türkiye net bir şekilde diplomatik konular,
bölgesel işbirliği, kalkınma, ve bölgesel güvenlik konularında “Ortadoğu’daki potansiyel ortak” olarak tanımlanmıştır. Rapor
aynı zamanda Japonya’nın ODA desteğini
Türkiye’nin Ortadoğuyla olan ilişkisini,
“Güney-Güney işbirliğini kuvvetlendirmek” anlayışı kapsamında kullanma
arzusunda olduğunu da belirtmektedir.7
Bütün bunlar gösteriyor ki Türkiye’yi Ortadoğudaki stratejik ortak olarak alma
fikri belki son bir kaç yıldır Japonya’da
büyümekte olan bir fikirdir. Japonya bu
hedefine ulaşmak için ODA’yı kullanmaktadır. Eğer Japonya Türkiye’ye Doğrudan
Dış Yardımı (FDI) da desteklerse belki o
zaman stratejik ortaklığı daha da derinleştirmek mümkün olabilir. Doğrudan Dış
Yatırım (FDI) doğrudan ticaret ile bağlantılı olduğu ve ticarete büyük katkı yaptığı
için, Türk-Japon ticari ilişkileri de bundan
fayda sağlayabilir.
2.4. Eğitim ve Kültürel İlişkiler
Japonya ve Türkiye 100 yıldan fazla bir süredir dostane ilişkiler sürdürmektedirler.
2012 yılında Japonya Dışişleri Bakanlığı
tarafından Türkiye’de yapılan bir ankete
göre, ankete katılanların %83.2’si Türkiye
ve Japonya arasındaki ilişkileri “arkadaşça”
ya da “arkadaşçaya yakın” olarak cevaplamışlardır.
Mayıs 1998’de, Türk-Japon Vakfı Kültür
Merkezi Ankara’da Süleyman Demirel
tarafından açılmıştır, Kültür Merkezi,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına,
Prens ve Prenses Tomohito Mikasa’ya ve
çok çeşitli kültürel etkinliğe ev sahipliği
yapmıştır. Merkez iki ülke arasında sadece
kültürel tanıtımlar için değil ayrıca diğer
başka alanlarda da etkileşimler için bir
üs olmuştur. Japonya’da da Yunus Emre
Kültür Merkezi aktif hale gelmiş ve Türk
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
17
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
kültürünün tanıtımını son birkaç yıldır
sürdürmektedir. Burada eğitim ve öğretim aktiviteleri ve bilimsel faaliyetlerin
yanı sıra kültürel ve sanatsal faaliyetler de
düzenlenmektedir.
Türkiye’de Japonca eğitimi 1976 yılında
Türk-Japon Kadınları Dostluk ve Kültür
Derneği İstanbul şubesi tarafından ilk
olarak Japonca dil kursu adı altında başlatılmıştır. Üniversite seviyesinde Japonca
dersleri ise ciddi bir şekilde 1986 yılında
Japon Kültürü ve Dili programının Ankara
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulmasıyla başlamıştır. Japonca dili
eğitimi yıllar boyunca sürekli olarak artmış ve Türkiye’nin birçok üniversitesinde
dersler verilmeye başlanmıştır.
Eğitim ilişkilerinin önemli bir aşaması
olarak, Başbakan Abe’nin ziyareti sırasında iki ülke ortak bir bilim ve teknoloji üniversitesi kurulması kararına varmışlardır.
Sinop santralında çalışacak uzmanların
yetiştirilmesi burada yapılacaktır. Ancak
bu üniversite sadece nükleer mühendislik
alanı değil, sosyal bilimlerin de yanı sıra,
elektrik ve elektronik mühendisliği, bilişim teknolojisi, uygulamalı fizik, makine
mühendisliği, moleküler biyoloji, kimya,
matematik, ve astronomi alanlarında da
eğitim verecektir.
Kültür merkezleri, dil eğitimi ve üniversitelerin yanı sıra turizm de kültür ilişkilerinin önemli bir boyutudur, ve iş dünyasına yönelik bir tarafı da bulunmaktadır.
Türkiye’yi ziyaret eden Japon turistlerin
sayısı yıldan yıla azalıp çoğalmaktadır.
Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığına
göre 125.755 Japon turist Türkiye’yi 2006
yılında ziyaret etmiştir ve bu sayı 2010 yılında 195.404’e kadar çıkmıştır. Sonrasında bu sayılar 200.000 ile 175.000 arasında
gidip gelmiştir. Ortadoğu bölgesindeki
siyasi güvensizlik ortamı ve yüksek uçuş
masrafları bu turistik durgunluğun sebepleri olarak gösterilmektedir. Türkiye’den
Japonya’ya yönelik turizm ise yeni bir fenomendir ve turist sayısı şimdilik çok düşük bir seviyededir. Japonya’nın toplam yabancı ziyaretçi sayısı 2013 yılında ilk defa
10 milyonun üzerine çıkmıştır. Türkiye ise
dünyada altıncı en popüler turistik mekân
olarak yılda yaklaşık 40 milyon turist tarafından ziyaret edilmektedir. İki ülke arasındaki karşılıklı turizm potansiyeli henüz
gerçekleştirilmeyi beklemektedir.
SONNOTLAR
1
Nagaba, Hiroshi, Japonya ve Türkiye Diplomatik İlişkiler Süreci, s 6
2
Bahadir Pehlivanturk, “Turkish-Japanese relations: Turning romanticism into rationality”” International Journal LXVII.1 (2012): 101-117.
3
Çolakoğlu, Selçuk, Japonya Türkiye İlişkilerinini “Altın Yılı”, The Journal of Turkish Weekly, 18
Ekim, 2014
4
Miller, J. Berkshire, Japan’s Strategic Push with Turkey, the diplomat.com, 18 Mart, 2014
5
“Turkiye-Japonya Ticari ve Ekonomik İliskileri,”DEIK, Ankara, 2009. (USD amounts are calculated
in January 2012 exchange rate).
6
7
18
“Annual Report”, JICA, Tokyo, 2010.
“Toruko Kokubetsu Hyouka”, Gaimusho, (“Ülkelere Özel Değerlendirme: Türkiye”, Japonya Dışişleri
Bakanlığı), Tokyo, 18 April 2011. Rapor 1998 ve 2007 arasındaki 10-yıllık bir dönemi kapsamaktadır.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ORSAM
3. açılış konuşmaları
Yutaka Yokoi
Japonya Büyükelçisi
Ekselansları Sayın Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş, Ortadoğu Stratejik
Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Başkanı
Sayın Şaban Kardaş,
Japon ve Türk halkları arasındaki bağ ile
ilgili çok sayıda teori vardır. Ben yaklaşık
bir yıl önce Japonya’nın Türkiye Büyükelçisi olmak için Ankara’ya geldim.
Değerli misafirler,
“Neden coğrafi mesafemize rağmen birbirimize yakın hissediyoruz?”
Hoş geldiniz ve Japonya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 90. Yıldönümü
anısına düzenlenen “Japonya ve Türkiye-Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz?”
başlıklı Türkiye-Japonya Ortak Sempozyumuna katıldığınız için çok teşekkür
ederim.
Öncelikle, Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş’a programının yoğunluğuna rağmen bu ortak sempozyumunun
açılışını yapmayı kabul ettiği için teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş
sadece ekonomi değil uluslararası ilişkiler
üzerine de olan derin bilgisiyle tanınmaktadır.
Bizim ilk sorumuz “Nereden Geldik” sorusudur.
“Her iki halk tarafından da doğal bir şekilde paylaşılan bu bağlılık hissinin gerçek
kaynağı nedir?”
Bu sorular zihnimi meşgul etmekteydi, ve
bu sebepten dolayı bunlar hakkında herkesle beraber düşünmek için bir sempozyum düzenleme fikri bende oluştu.
Bugünkü Diplomatik Seminerden sonra
yarınki kültürel seminer dil benzerliği,
kalbimize seslenen müziklerin ortaklığı,
estetik duygular, tarih ve arkeoloji konularındaki bağlarımızın kaynaklarını inceleyecektir. Kasım ayının sonunda ise
İstanbul’da bir iş dünyası semineri de düzenlenecektir.
Tabi ki ilişkilerimiz sadece 90 yıl önce başlamadı. Gelecek yıl, trajik Ertuğrul Fırkateyni kazasının 125. yıldönümü olacaktır.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
19
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Ve hatta, bundan çok daha önce, kökenimizin izini belki Orta Asya’ya kadar sürebileceğimizden dolayı, atalarımız birbirleriyle bağlı idiler.
Aramızdaki mesafeye rağmen, tarihi bağlar paylaşıyoruz, ve bunlar gittikçe kuvvetleniyor. Özellikle, Başbakan Abe ile
Başbakan Erdoğan arasında bir yıl içinde
üç zirve toplantısı yapılması ile sembolleşen üst düzey ziyaretler ikili ilişkilere büyük bir ivme kazandırmıştır. Ayrıca, Japon
İmparatorluk ailesinden Prenses Akiko bu
yılın Nisan ayında en çok sevdiği ülke olan
Türkiye’yi ziyaret etmiştir.
Bir yıl önce Türkiye’ye geldiğimden beri,
gittiğim birçok yerde Türk vatandaşları
bana gelip “Siz Japon musunuz? Japonları
çok seviyoruz!” diyorlar. Bir diplomat olarak dünyanın birçok yerinde bulundum,
fakat başka hiçbir ülkede Japon insanına
karşı bu düzeyde bir dostluk ile karşılaşmadım. Ve Japonlar da Türk insanını çok
seviyorlar!
Ancak, bunu söylediğim için üzgünüm
ama, Japon ve Türk insanlarının paylaştığı
bu bağlılık duygularına rağmen, birbirimiz hakkındaki anlayışımız kesin bilgiler
bazında baktığımızda yeterli değildir.
Diplomatik çevrelerimizi ve uluslararası
ilişkiler hakkındaki fikirlerimizi paylaşarak, başka bir deyişle, “kendimizi diğerinin yerine koyarak”, umuyorum ki karşılıklı anlayışımızı ve dayanışmamızı daha
da güçlendireceğiz.
Türkiye, çatışmaların ve siyasi karmaşıklığın uluslararası haber başlıklarını oluşturduğu bir bölge tarafından çevrili. Bu zor
diplomatik ortamda, Türkiye’nin kendini
yönlendirmesinin ne kadar zor olduğunu tahmin etmek zor değil. Gözlerimizi
Japonya’ya çevirdiğimizde, Kuzeydoğu
Asya bölgesinin de çeşitli zorluklarla yüzleşmekte olduğunu görürüz. Umut ediyorum ki bugünkü seminer bir birimizin
20
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
siyasi ortamı hakkındaki anlayışını artıracaktır.
Bugün, her iki ülkeden de önde gelen uzmanları davet ettik. Japonya’dan International University of Japan Rektörü ve Tokyo Üniversitesi Fahri Profesörü, Profesör
Shinichi Kitaoka, davetli konuşmacımız
olarak aramızda bulunmaktadır. Profesör
Kitaoka, Japonya’nın BM eski Büyükelçisi
olarak, hem akademisyen hem de üst düzey bir hükümet görevlisi olarak BM ve
uluslararası politika hakkında ender bulunan bir tecrübeye sahiptir.
Türk tarafından ise, Diplomasi Akademisi Başkanı Doçent Doktor Mesut Özcan,
“Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye”
başlıklı konuşmasını yapmak üzere aramızda bulunmaktadır.
Bugün, memnuniyetle, birçok öğrenci ve
genç araştırmacının da burada bulunduğunu görüyorum. Aranızdan bazıları gelecekte bir Japon-Türk sempozyumuna açılış konuşmacısı veya panelist olarak katılsa
ne kadar müthiş olur değil mi? Japonya ve
Türkiye’nin birbirini anlaması için araştırmacılar ve uzmanlar vazgeçilmezdir. Bu
sebeple, her iki ülkede ayağı yere basan,
somut çalışmalar yapmaya devam eden
herkese yürekten minnettarlığımı ifade etmeme ve saygılarımı sunmama izin verin.
Son olarak, ORSAM ve onun başkanı Şaban Kardaş’a, ve bu sempozyumun düzenlenmesinde bize yardımcı olan herkese
teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Samimiyetle inanıyorum ki bu sempozyum milletlerimiz arasında farklı alanlarda daha başka diyalogların oluşmasını
tetikleyecektir. Ve, sizlerle beraber, ikinci
soru hakkında düşünmeye devam etmek
istiyorum “Nereye Gidiyoruz?”
Bugün bize katıldığınız için tekrar teşekkür ederim.
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ORSAM
Numan Kurtulmuş
Başbakan Yardımcısı
Saygı değer Japonya Büyükelçisi, saygı değer misafirler, Japonya’dan buraya teşrif
etmiş olan değerli konuklarımız, hanımefendiler, beyefendiler, hepinize hayırlı sabahlar diliyorum.
Türk – Japon ilişkilerinin 90. yılı münasebetiyle düzenlenen bu iki günlük sempozyumun ve daha sonra İstanbul’da ticari
ilişkileri ele alacak olan sempozyumun
başarılı geçmesini, Türk – Japon ilişkilerine yeni ufuklar katmasını temenni ediyorum. Hepinize hayırlı sabahlar diliyorum.
Kon’nichiwa (こんにちは).
Türkiye ile Japonya arasında fevkalade
ciddi tarihi ilişkiler var. Hepimiz gençlik
yılarımızda seyrettiğimiz, Tokyo Meselesi
gibi Dersu Uzala gibi filmlerle Japon kültürü ile ilgili zihinlerimizde oluşan ilk hatıralara sahip olduk. O filmler aşağı yukarı
bizim akranımız olan Türkiye’deki birçok
kimse için Japon kültürünün tanıtılması
bakımından önemliydi. Bendeniz ayrıca,
doktora sonrası çalışmalarımda “Japon
İnsan Kaynakları Yönetimi” üzerinde çalıştım. Sonra bu çalışmayı doçentlik tezi
olarak kitaplaştırdım. Bu çalışmayı Amerika Birleşik Devletleri’nde yapmıştık, ve
her ne kadar Japonca bilmiyorsam da bir
çok Japon arkadaşımız oldu. Ve özellikle Japonların insan kaynakları yönetimi,
çalışma ekonomisi üzerindeki o eski sistemini, nenko sistemini inceleme fırsatım
oldu. Bu da ayrıca Japon kültürü üzerinde,
Japonların çalışma ahlakı üzerinde önemli
fikirler edinmeme, bilgi sahibi olmama vesile oldu. Japon – Türk ilişkilerinin 90. yılı
münasebetiyle bu sempozyumda da ayrıca
sizlerle beraber olmaktan, hem Japon arkadaşlarımızla hem de Türkiye’de Japonya – Türkiye ilişkilerine önem veren ve
bu konu üzerinde çalışan çoğu genç olan
arkadaşlarımızla beraber olmaktan büyük
mutluluk duyuyorum.
Türkiye ve Japonya, Asya kara kıtasının iki
ucunda yer alır. Türkiye Avrupa’ya yakın,
Japonya ise Uzakdoğu Asya’nın en ucunda
yer alan iki ülkedir. Aradaki mesafeye rağmen Japon ve Türk kültürünün fevkalade
önemli bir şekilde birbirine yaklaştığını,
benzerlikler taşıdığını biliyoruz. Bu benzerlikler mesela, iki dilin gramer yapısında
görülebilir. Ayrıca Japon ve Türk aile yapısında fevkalade ciddi ortaklıklar vardır.
Japonlar ve Türkler hem aile değerlerine,
hem toplumsal değerlere, hem de tarihine
değer veren iki farklı millettirler. Kıtalar
arasında çok uzak mesafeler de olmasına
rağmen bu ortak özellikler iki milleti birbirine yakınlaştırıyor. Yine ayrıca sistem
ve çalışma ahlakı bakımından Japon ve
Türk toplumlarının birbirine benzediklerini biliyoruz ve bu benzerlikler de Japonya ve Türkiye’yi birbirine oldukça yakınlaştırıyor.
Sempozyumun adından da gördüğümüz
gibi; nereden geliyoruz nereye gidiyoruz?
Türkiye – Japonya arasında 1924’ten bu
yana devam eden 90 yıllık diplomatik bir
ilişki var. Bu ilişkilerimiz her alanda artarak devam ediyor. Japonya – Türkiye
ilişkileri deyince arada ortak trajik olaylar üzerinden gelişmiş olan bazı hatıralar
vardır. 125 yıl önce Ertuğrul Firkateyninin
yaşadığı trajedi ve orada Japon halkının
şehitlere ve gazilere karşı göstermiş oldukları saygı-sevgi bugün bile bizim de
Japon halkına karşı yakın hissetmemizi
sağlayan önemli meselelerden birisidir.
Ayrıca tarihin ilginç bir tesadüfü, yaklaşık bir asır sonra 1985 yılında İran – Irak
Savaşı devam ederken oradaki Japonların
ülkelerine taşınması sürecinde de THY ve
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
21
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Türkiye’nin çok etkin bir şekilde rol aldığını biliyoruz. Bu rol alış dolayısıyla Japon
halkının nezdinde de hala Türkiye’ye ilişkin fevkalade sıcak bazı duyguların olduğunu, beslendiğini biliyoruz. Yine birçok
başka vesile, ve maalesef çoğu da trajik
olan olaylar, Türk – Japon ilişkilerinde sıcak duygular oluşturmaktadır. Bunlardan
birisi de Japonya’daki deprem felaketi ve
Fukuşima krizinden sonra Türkiye’nin
hem acil yardım anlamında hem kurtarma
anlamında Japon halkının hemen yanında
olan, belki de ilk anda yanında olan ülkelerden biri olmasıdır. Aynı şekilde Sakarya
depreminden sonra ve Van depreminden
sonra da Japon gönüllülerinin ve Japon
Hükümeti’nin Türkiye’nin yaralarını sarmak için ne kadar hızlı bir şekilde hareket
ettiğini biliyoruz. Ayrıca Van depremi sırasında insani yardım faaliyetlerinde hayatını kaybeden Japon hanımefendi, Atsushi
Miyazaki, Türk halkının hafızalarındadır.
İsmi de kendisi de Türkiye’nin insanlarının zihninde bilahare kıyamete kadar yaşayacaktır.
Fevkalade sıcak bu tarihi ilişkiler aslında Japonya ve Türkiye’nin siyasi ilişkileri
bakımından da önemlidir. Türkiye ve Japonya bu kadar uzak mesafelerde olmasına rağmen stratejik ortaklık anlamında
fevkalade iyi ilişkileri hem diploması alanında hem ekonomi alanında geliştiriyorlar. Yeterli midir bu ilişkiler? Bize göre de
Japonya’ya göre de henüz yeterli değildir.
Ama ilişkilerimiz her iki alanda da, gelişme trendi gösteriyor. Bu tür toplantıların
Türkiye’de, Ankara’da, İstanbul’da yapılması yoluyla Türk kamuoyunun, Türk üniversite ve entelektüel çevrelerinin ciddi bir
şekilde Japonya – Türkiye yakınlaşmasına
odaklanması, ve bu ilişkilerin aynı şekilde
Japonya’da da çeşitli sempozyumlarla, toplantılarla artırılması arzumuzdur.
Türkiye – Japonya ilişkileri son zamanlarda karşılıklı olarak şu anda Cumhurbaşkanımız olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
zamanında, Sayın Başbakan Abe ile birlikte bir yıl gibi kısa süre içerisinde üç kere
karşılıklı ziyaret yapması sonucu ivme ka-
22
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
zanmıştır. Türkiye’nin Japonya ile ekonomik ilişkileri iki somut projede ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi; Türkiye – Japonya
ortak Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin
kurulma çalışması, bir diğeri de Sinop’taki
nükleer güç santralinin kurulma çalışmalarıdır. Bu iki önemli ve büyük proje ümit
ediyoruz ki Türkiye ile Japonya arasındaki
ekonomik ilişkileri daha da ciddi bir şekilde arttıracak ve ileriye götürecektir.
Türkiye dünyanın bir ucunda Japonya öteki ucundadır, ama Japonya’nın da stratejik
müttefik olarak gördüğü ender ülkelerden
birisi Türkiye’dir. Aynı şekilde bizim de
Uzakdoğu Asya’da stratejik müttefikimiz
olarak gördüğümüz ender ülkelerden birisi de Japonya’dır. Dolayısıyla bu ikili ilişki
inşallah önümüzdeki dönemde artarak
devam edecektir. Bu tür toplantıların bu
ilişkilerin gelişmesi konusunda fevkalade
önemli katkıları olacağını ifade etmek istiyorum. Ayrıca değerli kardeşlerim, değerli katılımcılar, Türkiye ile Japonya’nın
bir başka ortak özelliği daha var. İnsani
yardımlar konusunda her iki ülke de fevkalade hassas. Dünyanın neresinde olursa
olsun bir yardım söz konusu olduğu zaman bakıyoruz ki Japonlar hemen insani
yardıma koşuyorlar. Aynı şekilde Türkiye
de dünyanın neresinde bir yardım faaliyeti
olsa, kim Türkiye’den herhangi bir şekilde
yardım eli dilese, biz de onların yardımına
koşuyor, onların dertlerini, onların sıkıntılarını hafifletmeye çalışıyoruz.
Bu vesile ile yine dünya gündemini, ve
ona uzak bir yerde olmasına rağmen
Japonya’nın da gündemini işgal ettiğini
bildiğimiz bir konu hakkında da birkaç
temel görüşümüzü paylaşmak isterim. O
da IŞİD meselesidir. Biz IŞİD’in bir sebep
değil sonuç olduğu kanaatindeyiz. Bölgedeki siyasi istikrarsızlık, özellikle Suriye’de
son 3 yıldır devam eden istikrarsızlık ve 3
– 3 buçuk yıldır devam eden devlet terörü,
ve yine Suriye’de büyük kitleyi oluşturan
Sünnilerin -ister Sünni Araplar olsunlar
ister Sünni Kürtler olsun- siyasal süreçlerin bütünüyle dışına itilmiş olması IŞİD’in
ortaya çıkmasının sebebidir. Ayrıca geçti-
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ğimiz süreçte maalesef fiilen üçe bölünmüş bir Irak merkezi hükümetinin de yine
Irak’taki Sünnilere karşı tarafgir uygulamaları ve tutumları sonucu Irak’taki Sünnilerin de siyasal katılım süreçlerinin dışına itilmiş olması, aslında IŞİD benzeri yapılanmaların ana rahmini oluşturmuştur.
Aynen Afganistan’da Taliban’ın arkasından El-Kaide’nin çıkması gibi Suriye’deki
ve Irak’taki durum da önce kitlesel olarak
bir direniş hareketini oluşturmuş, arkasından onun içerisinden kontrol edilemeyecek birtakım terör unsurlarının ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Varsayalım ki,
yarın sabah bütün dünyadaki koalisyon ülkeleri karar verdiler ve IŞİD’in işini bitirmeye niyetlendiler. Varsayalım ki yarın bir
gün IŞİD ortadan kaldırıldı. Suriye’deki ve
Irak’taki siyasi durum düzeltilmediği sürece, IŞİD’i bugün bitirseniz, yarın başka
bir örgüt ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla biz
Türkiye olarak diyoruz ki, güvenlik için bu
bölgede kalıcı barışı, adaleti, istikrarı sağlamak, olmazsa olmaz bir koşuldur. Bizim
hangi ülkede kimin iş başında olacağıyla
ilgili bir görüşümüz yok. Bizim söylediğimiz şey şudur; Suriye’de de Irak’ta da
Suriye halkı ve Irak halkı egemen olsun.
Sandık ortada olsun. Şeffaf bir demokrasi
olsun. Suriye’de de Irak’ta da bütün taraflar, bütün toplum kesimleri siyasal sisteme
eşit bir şekilde katılsınlar, kendilerini ifade
etsinler.
Bu çerçevede inşallah lügatinde çok sayıda
barış kelimeleri olan iki millet olarak, Türkiye ve Japonya olarak, Dünya Barışı’na
birlikte katkıda bulunacağız. Biliyoruz ki
iktisadi kalkınma ne kadar yüksek olursa
ORSAM
olsun eğer barış yoksa, huzur yoksa, toplumlar arasında güven ve istikrar yoksa, o
iktisadi gelişmenin hiçbir kıymeti yoktur.
Çünkü insanları esenliğe götüren şey makinalar ya da fabrikalar değildir. İnsanları
barışa ve esenliğe götüren şey, siyasi istikrardır. O siyasi istikrarla birlikte toplumlarda oluşan hoşgörüdür ve insanların birbirlerine karşı hoşgörülü bir şekilde davranabilme becerilerine sahip olmalarıdır. Bu
çerçevede Japonların çok güzel bir atasözü
var. Onu hatırlatarak konuşmamı kapatmak isterim. Japoncada bir atasözü diyor
ki “En iyi kılıç kınında duran kılıçtır.” Biz
bütün savaşların sona ermesini, bütün kılıçların kınında durmasını istiyoruz. Keşke dünyada kılıçlara hiç yer olmasa. Kılıç
yerine kalemlerle, bilgisayarlarla, fikirlerle
konuşabilsek. Ama maalesef kılıçlar var.
Madem kılıçlar var, bu kılıçların kınına
sokulması için gayret sarf etmek de Japon
ve Türk Milleti’nin ortak özellikleri olsun.
Bu duygularla hepinize sevgi ve saygılar
sunuyorum. 90. yılımızda münasebetlerimizi daha ileriye götürmek için yapılan
bu çalışmaların başarılı olmasını temenni
ediyorum. Türkiye 2023 hedeflerini ortaya
koyuyor. 2023 tarihi yeni Türkiye’nin kuruluşunun tamamlanması olarak hedeflediğimiz bir tarihtir. Japonya da 2020’de
Tokyo Olimpiyatları’na hazırlanıyor. Birbirine çok yakın iki tarih. İnşallah 2020
Japonya için yeni Japonya’nın ortaya çıktığı bir tarih olacak ve 2023’te Türkiye için
yeni Türkiye’nin ortaya çıktığı bir tarih
olacak. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Hayırlı günler diliyorum. Bu toplantının başarılı olmasını temenni ediyorum.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
23
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
4. DAVETLİ KONUŞMACILAR
[B.E.] Prof. Shinichi Kitaoka
International University of Japan Rektörü
Emeritus Prof., Tokyo Üniversitesi
Bugün burada Japon dış politikası hakkında konuşma imkânı bulduğum için
büyük mutluluk duyuyorum. Aslında bu
Türkiye’ye üçüncü ama Ankara’ya ilk gelişim. Ancak Türkiye ile ilgili meselelere aşinayım çünkü sınıfımda Türkiye’den bir öğrencim var ve International University of
Japan’de de bir meslektaşım bulunmakta.
Ama yine de Türkiye’nin durumu beklentimin çok üzerinde. Dolayısı ile son yıllarda kat ettiğiniz büyük gelişmeden dolayı
takdirimi ve saygılarımı dile getirmek istiyorum. En üst düzey liderlerimizin üç defa
toplanmış olmasının gösterdiği gibi ilişkilerimizde ciddi ilerlemelerin olduğu bir
sırada burada olmaktan büyük mutluluk
duyuyorum. Ve yine, Büyükelçi Yokoi’nin
de belirttiği gibi ilişkilerimiz çok iyi olmakla birlikte bir dereceye kadar muğlak
ve soyut kalmış.
Ancak şimdi bu soyut ilişkiyi gerçek ilişkiye çevirmek, ve sadece iktisadi işbirliğini
değil, siyasi ilişkiler ve diğer ilişkileri de
genişletmenin tam zamanıdır. Bu durumda benim buradaki görevim Başbakan
Abe’nin oluşturmakta olduğu Japonya dış
güvenlik politikası hakkında konuşmaktır.
Umuyorum ki bu, Japonya hakkında yeni
24
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
anlayışların oluşmasına ve iki ülke arasında daha iyi ilişkilerin yaratılmasına temel
olur.
Tarihçi olduğum için, 17.Yüzyıla kadar giden tarihsel arka plan ile başlamama izin
verin. Bu dönem Tokugawa rejimi altındaki barış dönemidir. Osmanlı İmparatorluğu ve Tokugawa Japonya’sını karşılaştırmak ilginç olabilir. Tokugawa Japonya’sı
Şogunluk tarafından yönetilmekteydi.
Onun altında kabaca üç yüz feodal bey
bulunmaktaydı. Ama Şogunluğun üzerinde ona otorite veren bir İmparator bulunmaktaydı. Yani ilginç olan şey otorite İmparatorda iken gerçek gücün Şogunlukta
olmasıdır. Tokugawa rejimi altındaki siyasetin en ilginç yönü “kapalı kapı” politikasıdır. Yabancı ülkelerle olan ilişkiler Çin
ile sadece ticaret, Kore ile ticaret ve sınırlı
diplomasi, ve çok küçük bir yerde de Hollanda ile çok fazla sınırlandırılmıştı.
Bu resim Nagazaki şehrinin bir haritasıdır
ve burada Hollandalıların yaşamasına izin
verilen çok küçük bir bölgeyi görebilirsiniz. Bu Japonların Batıya doğru bakabilecekleri çok küçük bir penceredir. Ve yine
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
Japonya dış dünyaya, genel anlamıyla, kapalı kalmıştır.
Başka ilginç bir özellik Japonya’da iki buçuk yüzyıl boyunca barışın devam etmesidir. Barışın farklı etkileri olmuştur: birincisi ziraat ve ticaretin gelişmesidir. Diğeri
ise kendine has Kabuki, Ukiyou, vs. gibi
orta sınıf kültürünün gelişmesidir. Bunlar
Shakespeare’in oyunları ile karşılaştırılabilir. Ve diğeri, en önemlisi, yüksek okur
yazarlık oranıdır; erkek erişkinlerin yüzde otuz veya kırkı ve kadınların yüzde on
ila yirmisinin okuyup yazabildiği tahmin
edilmektedir. Dünyadaki araştırmacılar
bunun modernite-öncesi bütün toplumlardaki en yüksek oran olduğu konusunda hemfikirdirler. Ama barışın bir bedeli
de vardır. Askeri teknoloji aşağıya doğru
gitmiştir. Japonya’nın 17.Yüzyıldaki askeri
teknolojisi 19.yüzyıl ortaları ile yaklaşık
aynı düzeydedir ve hatta daha kötüdür. Savaş olmadığı için askeri teknolojiyi geliştirmek gerekmemiştir. Dünyadaki askeri
tarihçiler 17.Yüzyıl başındaki dünyada en
güçlü milletin, en çok silahın, ve en gelişmiş teknolojinin ve taktiklerin Japonya’da
olduğunu söylemektedirler. Ama 19.Yüzyılın ortasında Batılı ülkelerin çok gerisindedir. Japonya’nın önce ABD, sonra onu
ORSAM
izleyen diğer Batı ülkeler tarafından zorla
açılmasının sebebi de budur. Bağımsızlığını koruyabilmek ve Batılı ülkelerinin baskısına karşı koyabilmek için Japonya kendisini değiştirmeye karar vermiştir.
Modernleşme çabaları 1868’den itibaren
başlamıştır. Bu sınıfların kaldırılmasını da
içermektedir. Japonya eskiden dört ayrı
sınıfa bölünmüştü: savaşçı sınıf, çiftçiler,
zanaatkarlar, ve tüccarlar. Bunların hepsi
ortadan kaldırılmış ve tek bir sınıfa toplanmıştır. Bu genelde şaşırtıcı bulunur.
Varsa bana söyleyin, bütün sınıfları bir
sene içinde ortadan kaldırmış başka bir
ülke var mı? Ve 1885’te kabine sistemi de
getirilmiş, 1889’da anayasa yazılmıştır. Bu
Batı-dışı dünyadaki ikinci en erken anayasadır. Birincisi Türkiye’dir. Japonya açıldığında eşit olmayan anlaşmalar imzalamak
zorunda kalmıştır. Japonya’nın gümrük
otoritesi kalkmıştır, ve Batılılar dokunulmazlık sayesinde Japon mahkemelerinden muafiyet gibi haklar kazanmışlardır.
Dolayısı ile Japonya’da bir Batılı suç işlediği zaman onları yargılama hakkına sahip
değildi. Yabancı konsolosluklar tarafından
yargılanabiliyorlardı.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
25
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Lakin Japonya’nın bağımsızlığını tekrar
kazanması ve otonomisini koruması çok
zordu, çünkü emperyalizm döneminde
bulunuyordu. Kendini savunmak için kendisinin de emperyal bir güç olmasından
başka yol yoktu. Bu sebeple 1894-95’te
Meiji İmparatorunun anayasayı neşrinin bir resmi.
Kore Yarımadasının kontrolü için Çin ile
savaşması gerekti ve zaferin bir sonucu
olarak Tayvan’ı elde etti. Sonra, 1904-5’te
Rusya ile savaşması gerekti onun üzerinde
ve çok şaşırtıcı bir zafer elde etti. Bu zaferin
haberi Rusya etrafında en çok Finlandiya,
Polonya, ve Türkiye gibi ülkelerde yankı
buldu. Arkadaşlarımdan duyduğuma göre
İstanbul gazeteleri heyecanla Japonya’nın
Rusya’ya karşı zaferini haber yapmışlar.
Bu zafer, bütün dünyada büyük güçlerin
baskısı altındaki insanlara umut ve hayal
verdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eski
sömürgelerde bağımsızlık mücadelesi veren halkların bir çoğu Japonya’nın bu zaferinden ilham almışlar. Rusya’ya ya karşı
zaferin sonucu olarak Japonya Kore’yi işgal etmiştir. Ama söylemek zorundayım
ki Japonya hata yapmıştır. Veya başka deyişle Japonya Rus-Japon savaşından sonra
adil bir seçim yapamamıştır çünkü diğer
ülkeler ile kıyaslandığında hala zayıftır.
Japonya ABD, İngiltere, ve Fransa’dan büyük miktarda borç almıştır. Japonya’nın
Hindistan bağımsızlık hareketini desteklemeyeceğine dair İngiltere’ye söz vermesinin sebebi budur. Aynı şekilde Japonya
Hindiçin’deki bağımsızlık hareketlerini
de, Filipinler’deki bağımsızlık hareketini
de desteklemeyeceğine söz vermiştir. Yani
26
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
Japonya bağımsızlık hareketlerine ilham
olurken ülkelerini bağımsızlığa ulaştırmaya çalışan bu halkların yanında yer alamamıştır. Japonya Birinci Dünya Savaşı’ndan
da zaferle çıkmıştır. Japonya büyük güçlerin içinde hayatta kalma mücadelesinden
sonra ona büyük ülkeler safında bir yer
verilmiştir. Ama Japonya’ya eşit olarak
davranılmamıştır. Gelişmiş ülkelere olan
büyük borçlardan dolayı Japon ekonomisi pek iyi bir durumda değildir. Sonra,
1929 Büyük Buhranı gelmiştir. Bu sefer
ABD, İngiltere, Fransa gibi büyük ülkeler
gümrük duvarları uygulamaya çalışarak
Japonya’nın ihracatını bloklamaya çalışmışlardır. Ve daha sonra Japon liderler,
yanlış olarak Japonya’nın kaynak ve pazar bulmak için askeri güçle genişlemesi
gerektiğine karar vermişlerdir. Bunun sonucu olarak Japonya çok yanlış bir savaşa
girmiş ve Pasifik Savaşı’nda kaybetmiştir.
1945’te iki atom bombasının Hiroşima ve
Nagazaki’ye atılması, ve Sovyet Rusya’nın
Mançurya’yı işgali ile teslim olunmuştur.
Daha sonra cezalandırma devam etmiştir.
1946’da Amerikalılar tarafından yazılan
yeni anayasa ile Japon halkının orduya
sahip olması yasaklanmıştır. Ama tam
bu zamandan itibaren Soğuk Savaş kötü-
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
lemeye başlamış ve derinleşmiştir. Sonra, 1950’de, Kore Savaşı patlamıştır. Ben
Türkiye’nin Kore Savaşına katılmasının
çok önemli olduğuna inanıyorum. Kore
Savaşının başlaması ile ABD fikir değiştirmiş, ve Japonya’nın zayıflatılması gereken
bir düşman değil geliştirilmesi gereken bir
müttefik olduğuna karar vermiştir. Değişim aşamalı olmuştur. Önce 1951’de San
Francisco Barış anlaşması sonuçlanmış
ve Japonya bağımsızlığına kavuşmuştur.
Bundan sonra Japonya yeniden inşaya
odaklanmıştır ve yavaşça barış yönünde
ilerlemiş ve diğer ülkeler ile ilişkilerini
geliştirmiştir. Güneydoğu ve Güney Asya
ülkeleri ile 1950’lerde barış yapılmıştır. Bu
ülkelere savaş tazminatı verilmiştir ama
bu Japon mallarını satın alma karşılığında
para transferi şeklinde yapılmıştır. Dolayısı ile Güneydoğu ve Güney Asya ülkelerinin Japonya ile olan bağlarını güçlendirmiştir. Japonya Asya ülkelerinin bir üyesi
olarak 1955’teki Bandung Konferansına da
katılmıştır. 1965’te Güney Kore ile anlaşma sonuçlandırılmıştır. O sırada Japonya
Güney Kore’ye çok fazla para ödemiştir, ki
genelde dünyada bu böyle olmamaktadır.
Genellikle bir ülke bağımsızlığını kazandığı zaman, sömürgeci güçler tarafından konan borçlar için çok fazla ödeme yapması
gerekmektedir. Ama bu durumda Japonya
Kore’ye ekonomik yardımda bulunmuştur. Çin ile barış daha güç olmuştur çünkü
Soğuk Savaş zamanında ABD Japonya’nın
Tayvan ile ilişki kurmasını istemiştir.
Bu baskı yüzünden Japonya 1952’de Çin
Cumhuriyeti ile anlaşma imzalamıştır. Vietnam Savaşından sonra ve ABD Çin ile
barıştıktan sonra Japonya, yavaş bir sürecin sonucunda, 1972’de Çin Halk Cumhuriyeti ile barış anlaşması imzalayabilmiştir.
Japon dış politikasının temel merkezi
ABD-Japonya Güvenlik Anlaşmasıdır.
Orijinal anlaşma 1952’de imzalanmıştı
ama bu çok eşitsiz bir anlaşma idi. Örneğin, Japonya’nın ABD’ye üs sağlaması
anlaşmada yer almaktadır. ABD bu üsleri
kullanarak Japonya’yı savunma hakkına
sahiptir. Bu bir zorunluluk değildir. Aynı
zamanda, Japonya’da sivil karışıklık veya
ORSAM
iç savaş olursa ve Japon hükümetinden
talep gelirse, o zaman ABD Japon hükümetine isyan ve karışıklıkları bastırmak
için yardım edebilir. Bu çok eşitsiz bir anlaşmadır. Bu hem eski düşman devletlerin
düşünce yapısını yansıtmaktadır hem de
bir süper gücün yenilgiye uğratılmış bir
devlete bakışını yansıtmaktadır. 1960’ta
bazı revizyonlar yapılmıştır ve biraz daha
eşit bir hale getirilmiştir ama bugün bile
eşitsizlikler sürmektedir. 1964’ten 1972’ye,
bir çok uğraşı ve diplomatik pazarlıklardan sonra Okinawa Japonya’ya geri iade
edilmiştir. Okinawa Japon idaresi altına
alınmış ve Japonya’nın geri kalanı gibi
nükleer silahlardan arınmış bölge olarak
ilan edilmiştir. Aynı zamanda önceden
konsültasyonu öngören bir madde de güvenlik anlaşmasının 1960’taki revizyonunda önemli bir eleman olarak eklenmiştir.
Bu demektir ki ABD Japonya’daki üsleri
kullanmak istediği zaman Japonya’nın da
sözünü almak zorundadır. Japonya onlara
ne yapıp yapamayacaklarını söyleyebilir.
Başka bir deyişle aksiyondan önce konsültasyon yapma zorunluluğu gelmiştir. Ama
yine de Japonya’da bir çok üs vardır ve bu
hala çok eşitsiz bir anlaşmadır.
Bir diğer önemli konu da ODA (Resmi
Kalkınma Yardımı) politikasıdır. Japonya resmi kalkınma yardımına 1950’lerde
henüz OECD ülkesi değilken başlamıştır.
Genelde ODA OECD ülkelerinin aktiviteleri arasına girer. Ama Japonya üye
olmadan çok önce başlamıştır. Japonya
OECD’ye alındıktan sonra önce Güneydoğu Asya ve Güney Asya’ya, sonra diğer
bölgelere de genişleyerek 1970’ten sonra
Orta Doğu’ya (Mısır’a) yardım sağlamaya başlamıştır. Ve aynı zamanda Çin’e de
yüklü yardımlara başlamıştır. Bu bir çeşit
savaş tazminatıdır ve Çin ile dostluğun
gelişmesi beklentisi ile yapılmıştır. Japon
ODA’sının özelliği kredi şeklinde olmasıdır. Japonya kredisinin çoğunluğu altyapı
içindir. Örneğini Japonya’nın Güneydoğu
Asya’ya verdiği kredi köprü, yol ve liman
yapımı için kullanılmıştır. Bunlar Japon
şirketlerinin yatırım yapması için önemlidir. Böylece oralarda iş kurma imkânını
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
27
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
elde etmiş, Malezya, Tayland, ve Endonezya gibi ülkelerden ihracat yapmaya başlamışlardır. Bu, sonunda Güneydoğu Asya’yı
daha zengin bir hale getirmiştir.
1950’lerde Güneydoğu Asya’daki yaşam
standardı kabaca Afrika kadardı. Ama
şimdi, siz de görüyorsunuz ki, Güneydoğu Asya çok daha zengindir. Ekonomik
gelişmeye bağlı olarak, demokrasi de
gelişmektedir. Örneğin yakın zamanda
Endonezya’da yine pürüzsüz bir hükümet
değişimi yaşanmıştır. Pürüzsüz seçimler,
gücün transferi demokratikleşme süreci
için önemlidir. Bölgede demokratikleşme
devam etmektedir. Japonya’nın ODA’sı
sayesinde, ve endüstri ve yatırımın bu ülkelerde artması sayesinde, insanlar daha
varlıklı olmuşlar, ve bu da demokrasinin
temelini oluşturmuştur. Çok güzel bir verimli döngü Güneydoğu Asya’da devam
etmektedir.
Şimdiye kadar bir başarı öyküsü anlattık,
1945’ten Soğuk Savaşın sonu 1989’a kadar.
Ama tam bu noktada Japonya’nın yeni rol
arayışı başlamıştır. Saddam Hüseyin’in
Kuveyt’i işgal ettiği Körfez Savaşı ile bir
şok gelmiştir. Japonya’nın refahı Orta
Doğu bölgesinin stabilitesine çok fazla dayanmaktadır. Ama Japonya para sağlamak
dışında bu krizde bir şey yapamamıştır. Japonya Kuveyt’in kurtarılması çabasına çok
fazla para; 13 milyar dolar vermiştir. Ama
Japonya bölgeye asker gönderememiştir.
Kuveyt Hükümeti Amerikan gazetelerinde Kuveyt’e yardım eden ülkelere teşekkür ettiğine dair reklamlar yayınladığında Japonya’nın adına yer vermemiştir. Bu
Japonya’da şok etkisi yaratmıştı. Japonya
para sağlamanın dışında da bir şeyler yapması gerektiğini anlamış ve rol arayışına
başlamıştır. Japonya’nın 1992 yılında barış
gücü operasyonlarına katılmasının sebebi
budur. Afet yardımlarına da başlamıştır.
Japon Öz Savunma Güçleri (ÖSG) de afet
yardımı konusunda büyük uzmanlığa sahiptir. Ama sınırları dışına, Filipinler veya
Endonezya gibi afetlere açık ülkelere gitmeleri bile mümkün olmamıştır
28
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
Ama bu 1992 ile mümkün hale gelmiştir.
Bunlar kolay kararlar olmamıştır. Muhalefet partileri bu karara çok fazla karşı çıkmıştır. Hükümet önce muhalefete üstün
çıkmış, sonra gerekli kanunları çıkarmıştır. İlk katılım UNTAC (BM Kamboçya
Geçici Otoritesi) olmuştur. Sonra Japonya
1999’da Türkiye’de afet yardımına katılmıştır. ÖSG’nin yurt dışına gönderilememesinin sebebi, biraz sonra daha detaylı
açıklayacağım üzere, askeri gücü yasaklayan, anayasanın 9.maddesidir. Bu maddeye rağmen Japonya bir çeşit askeri güç
oluşturmuştur, ama Japonya’nın sınırlarının ötesine, mesela Ortadoğu’ya veya afet
yardım faaliyetlerine gönderilmesine izin
verilmemiştir. Ama bu durum 1992 ile birlikte değişmiş ve barış gücüne ve afet yardım aktivitelerine katılım mümkün hale
gelmiştir.
Bu dönemde Japonya’da ilginç bir tartışma
olmuştur; acaba ABD-Japonya Güvenlik
Anlaşması hala gerekli midir? Bunun cevabı evettir. Çünkü Kuzey Kore’den tehdit vardır. Kuzey Kore Sovyet Rusya’nın
yıkılmasıyla izole kalmış, ve nükleer silah
ve füze sistemleri geliştirme çalışmalarını hızlandırmıştır. Dolayısı ile, nükleer
ve füze tehditlerine karşı ABD ve Japonya ilişkilerini daha fazla geliştirmeye karar vermişlerdir. Biz buna 1995’te “ABDJaponya Güvenlik Anlaşmasının yeniden
tanımlanması diyoruz. BM çerçevesi altında, Japonya ABD ve diğerleri için Hint
Okyanusunda yakıt sağlama gibi aktivitelere katılmış, 2004’te Irak’a, savaşmak için
değil yeniden inşa için, ÖSG’yi göndermiştir. Yine Japonya, Somali kıyılarında
anti-korsanlık faaliyetlerine katılmaktadır.
ODA ile ilgili olarak Soğuk Savaştan sonra
bir değişiklik daha söz konusudur. Öncelikle Japonya 1990’larda bir numaralı vericidir, ve kapsamı Afrika ülkelerini de içine
alacak şekilde genişletilmiştir. 1998’deki
İnsan Güvenliği kavramı kapsamında en
fazla ihtiyaç duyan, en fakir kişilere para
sağlamaktadır. Lakin, 1990lar başlarında
başlayan ekonomik durgunluktan dolayı
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ORSAM
Türkiye’de afet yardımı
Japonya’nın toplam ODA bütçesi daralmaktadır. Bu zor bir durumdur.
Vietnam’a, veya Endonezya’ya bazı gemileri ihraç edebilir.
Şimdi, Başbakan Abe ne yapmaktadır?
Başbakan Abe Japonya’nın güvenlik politikasını değiştirmeye çalışmaktadır. İlk
önce savunma ve dış politikalarını daha
fazla entegre etmek için Milli Güvenlik
Konseyini oluşturmuştur. Aynı zamanda
2013’te müttefikler ile işbirliğini derinleştirmek için özel Sır Koruma Kanunu çıkarmıştır. Eğer sırların sızdırılması olursa,
müttefikler ile etkili işbirlikleri kuramayız.
Sonra yine 2013 Aralık ayında, benim de
başkanlık ettiğim, Milli Güvenlik Konseyi tavsiyesini baz alan bir Milli Güvenlik
Stratejisi uygulanmaya başlanmıştır. Burada barışa daha proaktif bir katılımı içeren
bir kavramı benimsenmiştir. Hatırlayacağınız gibi, Japonya’nın çabaları 1990’lara
kadar ülke sınırları ile sınırlıydı. Uluslararası işbirliğine katılım için sınırların ötesinde daha fazla şey yapmamız lazım. Ana
kavram budur. 2014 Nisanında savunma
ekipmanının ihracatına izin veren yeni bir
prensip uygulanmaya başlanmıştır. Şimdiye kadar Japonya silah ihracatını ciddi bir
miktarda yapamamıştır. Ama tehdit altında ülkeler bulunmaktadır. O zaman neden bu ülkelere onları tehdit eden büyük
güçlere karşı kendilerini savunmaları için
silah ihracatı yapmayalım? Aynı zamanda
neden demokrasiyi seven ülkeler ile ortak
silah üretimi yapmayalım? Bu sebeplerle
Japonya’nın silah politikası değişmiştir, ve
bunun büyük bir etkisi olabilir. Örneğin,
Japonya Çin’in donanma gücünün genişlemesi ile tehdit altında olan Filipinler’e ve
Şimdi, zor noktalardan biri; 9.Maddenin ikinci paragrafı. 9.Maddenin birinci paragrafında sorun yok. Bu paragraf
uluslararası sorunların barışçıl çözümünü öngörmektedir. Ama ikinci paragraf
Japonya’nın kara, hava, ve deniz gücüne,
veya herhangi bir savaş potansiyeline sahip olamayacağı üzerinedir. Ordu olmadan bir ülke kendisini nasıl savunabilir?
Bütün egemen devletlerin bir ordu, kendilerini savunabilecekleri minimum bir
güce sahip olmaları doğal bir hak değil
midir? 1954 yılında 9.Maddenin yeni bir
yorumlanması yapılmıştır ama ÖSG hala
Japonya’nın sınırları ile kısıtlanmıştır. Soğuk Savaşın en ciddi zamanlarında bile
Japonya ABD ile birliktedir, ve Çin de bu
dönemlerde Sovyet Rusya’ya karşı bizimledir. Dolayısı ile bu Japon ana adalarını
savunmaya yetmiştir. Japonya sınırları
içinde ABD, Japonya, Çin, ve Batı bloğuna
yeterli destek olmuştur. Ama şimdi zaman
değişmiştir ve Japonya barışın korunmasına daha fazla destek sağlamak zorundadır.
Dolayısı ile biz anayasayı tekrar yorumladık ki kolektif güvenlik hakkı ve kendini
savunma bugünün anayasasında mümkün
olabilsin. Bildiğiniz gibi Japonya’da anayasayı değiştirmek çok çok zor, dolayısı ile
maddelerin daha esnek bir yorumlaması -çok fazla değilse eğer, yoksa Anayasa
Mahkemesi reddedebilir- daha iyi bir çözümdür. Dolayısı ile Japonya’nın anayasanın 9.Maddesine daha fazla esneklik tanımaya imkânı vardır.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
29
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Bunun arkasında Çin’in askeri gücü yatmaktadır. Çin askeri bütçesi on yılda dört
katlık bir hızla artmıştır. Bu muazzam bir
hızdır. Bunun yanı sıra Japonya ve Çin
arasında Senkaku adaları meselesi bulunmaktadır. Daha önce kayalıktan ibaret
Senkaku adalarına kimsenin ilgisi yoktu.
18 yüzyıl boyunca kimse ilgi göstermedi.
Ama Japonya 1895’te bu adaları sınırlarına
kattı. Bu tarihten itibaren bazı Japonlar bu
adalarda yaşadılar ve hiçbir Çinli Senkaku
adalarında yaşamadı. Aynı zamanda 1971
yılına kadar hak da iddia etmedi, ama daha
sonra hak iddia etmeye başladılar. Japon
Sahil güvenliği Çin gemilerinin topraklarına girmesine engel olmaya çalışmaktadır. Çinliler Japon kara sularına girme
faaliyetlerini dramatik bir şekilde artırmış
durumdalar. Çinin sert tavrı Güney Çin
denizi meselesinde daha net görülmektedir. Güney Çin Denizinde Çin ve Filipinler
arasında, Çin ve Vietnam arasında, Çin ve
Endonezya arasında bir çok anlaşmazlık
bulunmaktadır. Şimdi, artık büyük güç oldukları için, Çinliler Güney Çin Denizinin
açık suların çoğunluğunu kapsayan yüzde
90’lık bölümünü talep etmektedirler.
Çin’in gelişmesi harika bir şeydir. Ekonomik gelişmeyi memnuniyetle karşılıyoruz
çünkü bu iyi müşteri demektir. Aynı zamanda askeri gelişmesi de kaçınılmazdır,
bunu durduramayız. Ama biz onların genişleme biçimi üzerine endişe duyuyoruz.
Uluslararası hukuku ihlal ederek, onun
ötesine geçerek, güçlerine dayanarak genişliyorlar. Japonya anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümüne kendisini adamıştır. Bu amaçla Başbakan Abe her şeyden
önce ABD-Japonya Güvenlik Anlaşmasını
kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda Avusturalya, Hindistan, Güneydoğu Asya, Afrika ve Avrupa ile bağlarını
genişletmeye ve derinleştirmeye çalışmaktadır. Türkiye de tabi ki önemli ortakların
arasında yer almaktadır. Bu Çin’i çevre-
30
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
leme değildir. Bu Çin’i hukuka uyan bir
ülke, uluslararası toplumun iyi bir üyesi
yapmaya heveslendirmek içindir. Bizim
için önemli olan, 20.Yüzyılda iki büyük
savaştan sonra, insanların hiçbir zaman
anlaşmazlıkların askeri güç yolu ile çözülmemesi gerektiği konusunda anlaşmaya
varmalarıdır. Uluslararası sorunlar uluslararası adalet divanı, görüşmeler, veya hakemlik yolu ile çözülmeli, güç kullanılarak
çözülmemelidir. Bu noktaya Japonya korkunç savaş tecrübesinin sonucunda varmıştır ve uluslararası hukuka bağlılığını
çok ciddiye almaktadır.
Şimdi geleceğe doğru bakmaktayız. Bir
iktisat tarihçisi, Angus Maddison, 1826’da
demiş ki, dünyadaki en büyük ekonomik
güç Çin’dir. Çin’i Hindistan izlemektedir.
Ama bu tarih Batılı güçlerin dünyaya domine etmeye başladıkları tarihtir. Batılı
güçler gelişmiş, sonra dünyaya 19.Yüzyılın
ortalarından itibaren domine etmeye başlamışlardır. Ama bu dönem sona ermektedir. Gelecek bu şekilde olmayacaktır. Batılı
olmayan ülkelerin yükselişine tanık olacağımızdan hiçbir kuşkum yok. Ama bu
19.yüzyılın tekrarı olmamalıdır. 1826’ya
geri dönmüyoruz. İnsan hakları, hukukun
üstünlüğü, demokrasi gibi modern değerler 21.Yüzyıldaki uluslararası sistemin temeli olarak içselleştirilmelidirler. Japonya
kendisini buna adamıştır. Japonya, geri
kalmış dünyadan çıkarak en varlıklı ülkelerin arasına katılmış, gelişmiş ülkeler
tarafından defalarca ayrımcılığa uğramış,
ama aynı zamanda takdir de edilmiş olmasından dolayı gelişmiş bir ülke olarak farklı
yönlerde anısı ve tecrübesi vardır. Dolayısı
ile Japonya, bir çok uygarlığın insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi
değerlerle beraber var olabileceği böyle
bir ortak yaşamın kolaylaştırıcısı ve lideri olabilir. 21.Yüzyıldaki hedefimiz budur.
Umarım bu hedefi Türk dostlarımızla da
paylaşabiliriz.
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ORSAM
Doç. Dr. Mesut Özcan
Diplomasi Akademisi Başkanı
Sayın Büyükelçi, saygı değer katılımcılar,
Türk – Japon diplomatik ilişkilerinin 90.
yılı münasebetiyle düzenlenen bu sempozyuma katıldığınız için çok teşekkür
ediyoruz.
Ben sayın Prof.Kitaoka’dan sonra daha
kısa bir konuşma yapacağım. Kendisi tarihçi olması hasebiyle arka planı oldukça
güçlü ve derin bir sunum yaptılar. Ben ise
Türk dış politikası ile ilgili olarak daha dar
bir zaman dilimini ele alan 90 sonrasını,
özellikle de Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasındaki gelişmeleri ele
alan kısa bir çerçeve sunmaya çalışacağım.
Sayın profesör konuşmasında dile getirdiği üzere Japon – Rus Savaşı’nı örnek vererek Rusya’dan gelen tehdidin Japonya için
oluşturduğu anlamla ilgili bazı yorumlarda
bulunmuştu. 20. yüzyılın başındaki Türk –
Rus ilişkilerine baktığımız zaman aslında
benzer endişelerin Türkiye için de söz konusu olduğunu görüyoruz. Soğuk Savaş
döneminde de özellikle 1945 sonrasında
bu faktörün Türk dış politikasını ciddi bir
biçimde etkilediğini görüyoruz. Soğuk Savaş sonrasındaki dönemde ise Türkiye’nin
güvenlik endişesinin ve bir güvenlik arayışın hala devam ettiğimiştir. Aslında Soğuk
Savaş’ın sona ermesiyle beraber 90’lı yıllar
boyunca dünya üzerinde güvenlik açısından bir rahatlama söz konusudur. Fakat ne
yazık ki bu Türkiye için çok fazla söz konusu olamamıştır. Bunun çeşitli sebepleri
bulunmaktadır. Bunlardan başta geleni de,
Türkiye’nin yakın çevresinde ortaya çıkan
istikrarsızlıklardır. Özellikle Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya’da 90’lı yılların hemen
başında ortaya çıkan bölgesel istikrarsızlıklar, Soğuk Savaş sona ermiş olmasına
rağmen Türk Dış Politikasında güvenlik
endişelerinin özellikle 90’lı yıllar boyunca
devam etmesine sebep olmuştur. Hepimizin hatırlayacağı üzere, Irak’ın Kuveyt’i
işgali ve sonrasında yaşananlar, Balkanlarda Yugoslavya’nın dağılması sırasında
ve sonrasında yaşananlar, Kafkasya’da ise
hem Azerbaycan – Ermenistan arasındaki
çatışmalar hem de Türkiye’nin sınır koşusu Gürcistan’ın yaşadığı sıkıntılar dikkate
alındığında Soğuk Savaş sona ermiş olmasına rağmen 90’lı yıllar boyunca Türk dış
politikasında güvenlik endişelerinin etkili
olmaya devam ettiği görülür. Bu güvenlik
endişeleri Türkiye’nin ekonomiyi belirli
ölçülerde geri plana itmesine sebep olmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin dış politika çevresindeki güvenlik sorunlarına çözüm bulmak için mümkün olduğu ölçüde
uluslararası örgütlerin rolünü geliştirmek
ve kullanmak şeklinde bir politika izlediğini görüyoruz.
Körfez
Savaşı
sırasında
Birleşmiş
Milletler’in müdahalesine destek vermek,
Balkanlardaki sıkıntıların çözümünde (gerek Bosna’da gerek sonrasında Kosova’da),
BM ve NATO gibi uluslararası örgütlerin
çözümlerine destek vermek çabalarını
görüyoruz. Benzer şekilde Kafkaslarda
AGİT bağlamında, daha sonrasında çatışma çözümü bağlamında, yani gerekse
ikili yollara başvurduğunu gerekse uluslararası örgütleri devreye sokmaya çalıştığını görüyoruz.Aynı dönemde, Japonya
örneğine benzer şekilde, çeşitli yerlerde
ortaya çıkan barış koruma misyonlarına Türkiye’nin de artan bir biçimde katkı yaptığını, Balkanlardaki barış koruma
misyonlarına, Filistin’deki barış koruma
misyonlarına veya sonrasında Afrika’nın
başka yerlerinde ortaya çıkan barış koruma misyonlarına Japonya gibi Türkiye’nin
de katkılar yaptığını görüyoruz. Türkiye
açısından 90lı yıllar boyunca PKK’nın
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
31
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
oluşturduğu güvenlik tehditlerinin de hem
dış politikaya hem de iç politikaya çeşitli
etkileri olduğunu görüyoruz. Bu manada 90lı yıllara güvenlik endişeleri damga
vurmuştur. 1999 sonrasında bir değişim
yaşadığını görüyoruz. 1999 yılındaki iki
önemli gelişme Türkiye’nin 2000li yıllardan itibaren bugüne kadar izlediği politikayı etkileyecektir. Birincisi Öcalan’ın
yakalanması sonrasında güvenlik endişelerinin nispeten azalması ve daha farklı
araçların dış politikada kullanılabilir hale
gelmesidir. Bir diğeri de Türkiye’nin AB’ye
aday ilan edilmesi sonrasında AB gündeminin iç ve dış politikada daha önemli bir
unsur haline gelmesidir. 1999 sonrasında
güvenlik endişelerinin nispeten azalmasıyla beraber dış politikada biraz daha
fazla ekonominin ve diplomasinin ağırlık
kazanmaya başladığını görüyoruz. 2000li
yıllarda yine Türk dış politikasında dikkat
çeken bir başka gelişme de bölgeselleşmedir. Yani Türkiye için yakın çevresiyle daha
fazla temas içerisine girme imkânı belirli
ölçülerde doğmuştur. İç politikada da AB
gündemi ile buna uyumlu adımlar atılmasının da zemini oluşturulmuştur.
Peki, 2000li yıllarda kabaca Türk dış politikasında bölgeselleşme diyebileceğimiz
alanda ne tür gelişmeler olmuştur? Bunlara kısaca bakacak olursak; birincisi güvenlik endişelerinin nispeten azalmasıyla ilişkili olarak daha fazla yakın çevre ile bir siyasi etkileşimin önünün açıldığını görüyoruz. Burada ne tür bir siyasi etkileşim söz
konusudur? Yakın dönemlerde Türkiye üst
düzey stratejik işbirliği mekanizmaları kurarak yakın çevresiyle daha fazla etkileşim
içerisine girmektedir. Bunun herhangi bir
bölgeye matuf olarak yapılmadığını görüyoruz. Ortadoğu’da örnekleri olduğu gibi,
Balkanlarda, SSCB coğrafyasında da örnekleri vardır. Buradaki amaç, 90lı yıllarda
PKK’nın yakınımızdaki komşu bazı ülkeler tarafından da desteklenmesi dikkate
alındığında, mümkün olduğu ölçüde siyasi
diyalog mekanizmasıyla bu desteğin önünün kesilmesidir. Bu manada Türkiye’nin
güneyde Suriye, Irak gibi ülkelerle, Ürdün,
Lübnan gibi ülkelerle bu türden bir me-
32
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
kanizmayı kurarken SSCB coğrafyasında
Ukrayna ile, Gürcistan ile, Azerbaycan ile
Tacikistan ile benzer mekanizmalar kurduğunu görüyoruz. Balkanlara, Batı’ya
doğru baktığımız zaman ise Yunanistan
ve Bulgaristan gibi ülkelerle de benzer bir
mekanizmanın kurulmaya çalışıldığını da
görüyoruz. Buradaki amaç bir siyasi diyalog mekanizması kurmak ve bu şekilde
karşılıklı soruları ve varsa da bazı işbirliği
alanlarını konuşmaktır.
Ekonomi ayağında, özellikle 2001 krizinin etkili olduğunu görüyoruz. Çünkü
90lı yıllarda hepimizin hatırladığı üzere
Türkiye’de artarda gelen çeşitli ekonomik
krizler yaşanmıştı. Bunun sonuncusunu
2001 yılında yaşadık ve ekonominiz yaklaşık %12 oranında küçüldü. 2001 krizinin
getirdiği etki ile Türkiye çevresiyle daha
fazla etkileşim içerisine girmeye çalışmıştır. Krizden itibaren ihracatı desteklemeye
çalışan bir politika izlendiğini görürüz. Bu
manada özellikle yakın çevre ile ticaretin
geliştirilmesi amaçlı bir politika izlenmiştir. Bununla eş zamanlı olarak ve bunu
destekleyen bir şey olarak da Serbest Ticaret Anlaşmalarının imzalanması söz konusu olmuştur. 1996’nın başından itibaren
Türkiye Gümrük Birliği üyesi olduğu için
Gümrük Birliği üyesi olmayan yakın çevre
ülkeleri ile ticareti desteklemek adına Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalanmıştır.
Bu manada özellikle yakın çevre ile ekonomik ilişkilerin geliştirildiğini görüyoruz.
Bazı örneklerle bunu açıklamak mümkün.
2001 yılında ekonomik krizin hemen öncesinde Türkiye’nin ihracatında AB’nin
oranı %50 – 53 civarındadır. Sonrasında
Türkiye’nin, Ortadoğu’da, Balkanlar’da,
Rusya ile diğer yerlerle, yani yakın çevresiyle ticareti geliştirme politikasını izlemesiyle beraber, Avrupa’daki ekonomik krizin
de etkisiyle bir dönem AB ile ticaretin oranı %38’e kadar düşmüştür. Yani yaklaşık 15
puanlık bir düşüş söz konusu. Sonrasında,
son 1 – 2 yıldır AB ile ticaret oranının yeniden arttığını görüyoruz. Fakat burada
vurgulamak istediğim nokta, yakın çevre
ile Türkiye’nin ekonomik ilişkilerini geliştirme amaçlı bir politika izlediği ve bunun
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
dış politikasına da etki yaptığıdır. Hepimizin bildiği gibi bu konularla ilgili yazılmış
önemli makaleler bulunmaktadır. Örneğin
Prof. Kemal Kirişçi’nin yazığı “Türk Dış
Politikasında Ticaret Devletinin Yükselişi”
başlıklı çalışma bunlardan bir tanesidir.
Çünkü git gide artan bir şekilde güvenlik
endişelerinin dış politikada azaldığı, buna
karşılık ekonomik endişelerin, ekonomik
unsurların etkisinin arttığı bir dönem söz
konusudur.
Bu siyasi ve ekonomik ayağı destekleyen
üçüncü bir gelişme ise, 2000li yıllar boyunca kültürel alanda bir açılımın söz konusu olmasıdır. Mümkün olduğu ölçüde
Türkiye kültürel etkileşimini de artırmaya
çalışmıştır. Bölgeselleşmenin yakın çevreyle kültürel manada da gerçekleştiği bir
dönem söz konusu olmuştur. Türkiye’nin
vizelerin kaldırılması yolu ile toplumlar
arası etkileşimin yollarını açmaya çalışırken, bir yandan da yeni araçların kullanıldığını görüyoruz. Yunus Emre Kültür
Merkezleri’nin kurulması buna bir örnektir. İngiltere, Almanya, Amerika gibi bazı
büyük ülkelerin yaptıklarına benzer şekilde Türkiye de kültürel diplomasiyi dış politikada daha fazla kullanmaya başlamıştır.
Japonya, Tokyo’da da Yunus Emre Kültür
Merkezi açılarak yine kültürel etkileşimin
sağlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu
manada 2000li yıllar boyunca güvenlik
endişelerinin nispeten azalması ve bunun
sonucu Türkiye’nin bölgeselleşme çabası
söz konusudur. Bu bölgeselleşme çabası içerisinde karşılıklı siyasi ve ekonomik
işbirliği ve kültürel etkileşim arttırılmaya
çalışılmıştır.
Fakat bunların yanı sıra 2000li yıllarda
dikkatimizi çeken bir diğer gelişme de
daha uzak alanlara açılımdır. Özellikle de
Latin Amerika ve Uzak Asya. Bu manada Japonya’nın içinde olduğu bölgede de
Türkiye’nin diplomatik olarak daha fazla
temsil çabasının olduğunu görüyoruz.
Daha önceden misyonun olmadığı yerlerde diplomatik misyonların açıldığını
görüyoruz. Ticari ilişkilerin arttırılmaya
çalışıldığını görüyoruz. O bakımdan bu
ORSAM
bölgelerin daha önceki döneme kıyasla
Türk dış politikasının gündeminde daha
fazla yer tutmaya başladığını görüyoruz.
Son dönemde Türk dış politikasında dikkat çeken önemli gelişmelerden birisi de
uluslararası örgütlerde daha fazla rol alma
çabasıdır. BM Güvenlik Konseyi’nde geçici üye olma, çeşitli uluslararası örgütlerde daha fazla temsil imkânı sağlama gibi
araçları da kullanarak Türkiye uluslararası
platformlarda kendi dış politika önceliklerini daha fazla gündeme getirmeye
çalışmıştır. Sayın Kurtulmuş’un da bahsettiği gibi Türk dış politikasında Yunus
Emre’nin yanı sıra TİKA veya Yurtdışı
Türkler Başkanlığı gibi bazı yeni araçlar
da söz konusudur. Türkiye’nin bu manada özellikle uluslararası yardım çabasına
daha fazla girmiştir ve bu yönde kapasitesini geliştirmeye çalışmaktadır. Türkiye
gerek yakın çevresinde gerek Afrika’da ve
diğer uzak alanlarda uluslararası yardımı
bir dış politika aracı olarak kullandığını
görüyoruz. (Burada sadece devlet kurumları değil aynı zamanda Türkiye kökenli sivil toplum örgütleri de uluslararası yardım
faaliyetlerinde bulunmaktadır) Bu açıdan
son dönemde Türkiye ile Japonya arasında
kullanılan dış politika araçları bakımından
da gitgide artan bir benzeşmenin olduğunu söylememiz mümkündür.
Bir de son olarak şunu ifade edeyim.
Türkiye’nin son dönemlerde kullandığı
bir diğer dış politika aracı da uluslararası
arabuluculuk ve çatışma çözümleri mekanizmalarıdır. Yine Norveç, Finlandiya gibi
bu konularda tecrübe edinmiş ülkelerle de
beraber çalışarak bu konulardaki kapasitesini geliştirmeye çalışmaktadır. Fakat
konuşmamın başında ifade ettiğim şekilde 90lı yılların başında ortaya çıkan yakın
çevremizdeki güvenlik sorunları bugün ne
yazık ki tam manasıyla çözülebilmiş değildir. Her ne kadar Balkanlar’daki sorunlar
AB’nin ve NATO’nun genişlemesiyle ve
onlara üyelik perspektifinin verilmesiyle
belirli ölçülerde bir istikrara kavuşturulmuş olsa da, ne yazık ki aynı şeyi Ortadoğu ve Kafkaslar için söyleyemiyoruz.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
33
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Özellikle bugün de çok sık konuştuğumuz
Ortadoğu’daki güvenlik sorunları Türk dış
politikası için bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir. Kafkaslarda her ne kadar
bugün Ortadoğu’dakine benzer şekilde
her gün kanın aktığı bir ortam söz konusu
olmasa da, hatırlayacağınız gibi geçtiğimiz ay Ermenistan – Azerbaycan ateşkes
hattında yaşanan çeşitli çatışmaların da
ortaya koyduğu gibi buradaki donmuş sorunların da henüz çözüme kavuşmadığı
ortadadır. Bu bakımdan bir yandan bölgeselleşmede bazı adımlar atılırken aynı
zamanda yakın çevremizdeki çatışmaların
34
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
da tam manasıyla çözülmediği bir ortamdayız. Bu konuların Türk dış politikasında
birer sorun alanı oluşturmaya devam ettiğini görüyoruz.
Ben burada konuşmamı bitirirken, Türkiye – Japonya diplomatik ilişkilerinin 90.
yılı münasebetiyle buraya gelip bizimle
beraber olduğunuz için tekrar hepinize
teşekkür etmek istiyorum. Umuyorum ki
bugünkü tartışmalar ve paneller çok verimli geçecek, ve hepimiz için oluml ve
öğretici sonuçlar oluşturacaktır. Tekrar
teşekkür ediyorum.
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ORSAM
5. panel sunumları
Prof. Noboru Yamaguchi
[Emekli] Japon Savunma Akademisi
Bu ülkede ilk kez bulunmaktayım. Bu kadar dosthane insanlarla birlikte olmaktan
ve yine bu kadar sıcak bir izleyici kitlesi
önünde konuşma yapmaktan çok mutluyum.
Benim konuşmam Çin’in yükselişi,
ABD’nin Asya Pasifik bölgesinde yeniden
dengeleme politikası ve ABD-Japonya
savunma ittifakı hakkında olacaktır.
Profesör Kitaoka’nın da bahsettiği gibi
Japonya’nın 1945’ten sonraki savunma
politikası kendine özgü ve çok barışçıldır.
Özellikle 1950’lerden sonra Japonya savunma politikası birkaç unsur üzerinden
ilerlemiştir. İlk olarak, Japonya savaştan
sonra çok büyük bir yıkım yaşadığı için,
“önce ekonomi” sloganı politikanın temelini oluşturmuştur. Japonya’nın o dönemlerde orduya harcama yapacak kapasitesi
yoktu. İkincisi, güvenliğimizi ABD’nin
bölgedeki askeri varlığına dayama kararını
almamızdır. Böylece, savunmada ABD’nin
taahhüdüne dayanma, kendi kendimi-
ze inşa ettiğimiz savunma (miktarı azdır; Türkiye GDP’sinin yüzde ikisinden
fazlasını askeri harcamalara verirken,
Japonya yüzde birden daha az harcama
yapmıştır), ve de daha iyi bir ekonomi asıl
amaç olarak devam etmiştir.
Soğuk savaş bittikten sonra, yeni bir stratejik çevre ile yüzleşmeye başladık. Benim
sorum Çin ve Birleşik Devletler hakkında.
Konuya giriş yapmadan önce sizi uyarmam gerekiyor ki ben son derece iyimser
ve basit bir askerim. Bu yüzden iki boyutun ötesinde herhangi bir şey göremiyorum. Grafikte görüldüğü gibi soldan sağa,
Asya Pasifik bölgesi ve Japonya’ya yakın
bölgede Birleşik Devletler taahhüdünün
ne kadar güçlü olacağı gösterilmektedir. Yukarıdan aşağıya, Çin’in çevresiyle
uyumlu bir ülke olarak yükselip yükselmeyeceği (yukarıda), ya da saldırgan ve
otorite bir ülke olarak mı yükseleceği (aşağıda) gösterilmektedir.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
35
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
İşbirliği / Saldırgan “Büyüme”
Sağlam “Dengeleme” / İzolasyonizm
Barışçı/İşbirlikçi
Çin merkezli Bölgesel
Düzen
Statüko+ (G2?)
Japonya: Kime bağlı?
Japonya: ABD’ye
bağlı?
Çin’in Yükselişi
Zayıf/İzolasyoncu
ABD Taahhüdü
Çin Hegemonyası
Japonya: Bağımlı ya
da meydan okuyan?
ABD Taahhüdü
Kuvvetli
ABD-Çin Çatışması
Japonya: Cephe Hattı?
İddialı/Saldırgan
Benim ümidim Birleşik Devletlerin bölgeye taahhüdünün devam etmesi ve Çin’in
de iyi niyetli bir güç olarak kalmasıdır. Bu
benim hayalimdir. Öte yandan, grafiğin
diğer tarafında gösterilen senaryoda, Birleşik Devletler taahhüdünün kalkması ve
Çin’in çok düşmanca ve saldırgan olarak
yükselişi durumu ise tam bir kabustur.
ABD taahhüdü olmadan, iyi niyetli bir Çin
durumunda ise bu bir çeşit Çin-merkezci
(Sinocentrik) bir Doğu Asya anlamına
gelmektedir. Sağ altta sunulan senaryo
ABD ve Çin’in karşı karşıya gelme durumudur ve bu Japonya’nın cephe hattında
olması demektir. Ben gelecekte ne olacağını söylemiyorum, aksine sağ üst taraf bizim amaçlamamız gereken yer olmalıdır.
Bölgede ABD taahhüdünü nasıl devam
ettireceğimiz bizim için önemli meselelerden biridir, ve daha iyi bir Çin için bu
ülkenin izlediği yolu nasıl şekillendirebileceğimiz de bir diğer önemli meseledir.
Çin’in askeri harcamaları hızla artmış ve
son 20 yılda 18 kat daha fazla olmuştur. Bu
çok yüksek bir hızdır. Öte taraftan askeri
güçlerin performansı sadece son bir yılda
ne kadar çok harcama yaptığına değil son
yirmi-otuz yılda yapılan harcamalara bağlıdır. Birikim çok önemlidir. Bu manada
36
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
güzel haber şudur ki Japonya’nın son yirmi yıldaki harcamaları neredeyse sabit ve
düzenlidir. Biz çok iyi bir birikim yapmış
durumdayız.
Askeri büyümesini Soğuk Savaş bittikten
sonra bile artırmış sadece bir ülke bulunmaktadır. Hangisi olduğunu biliyor musunuz? Benim öğrencilerim çoğunlukla
Kuzey Kore ya da Çin diyorlar, fakat asıl
cevap Japonya’dır. Çünkü bürokratik eylemsizlikten dolayı, balon ekonomisi döneminin sonlarına kadar askeri harcamaları devam ettirdik ve artışı sürdürdük. Bu
yüzden oldukça iyi durumda bir birikimimiz var. Ama bu birikim azalmaya başladı.
Bu yüzden tekrar yükselişe geçmemizin
tam zamanıdır. Abe yönetimi savunma
bütçesini artırma kararı almıştır ve bu iyi
bir haberdir.
Çoğu Japon da bilmez ki Japonya-ABD güvenlik anlaşmasının çok önemli iki maddesi vardır; madde 5 ve madde 6. Madde 5
en önemlisidir. Japonya’nın savunması için
olan maddedir. Bu maddeye göre ABD ve
Japonya birlikte Japonya’yı savunacaklardır. Fakat ortada üç durum bulunmaktadır. Birincisi, savunulacak alanın Japonya
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
yönetimi altında olması gerekmektedir. Bu
bağlamda, Senkaku adaları meselesine bakacak olursak 1972’de Okinawa Japonya’ya
geri verilinceye kadar ABD askeri yönetimi altındaydı. Bu yüzden Japonya’nın
Senkaku adaları üzerinde idari kontrolü
olduğu açıktır. İkinci durum ise ortada bir
silahlı saldırının olması gerekliliğidir. Balıkçı teknesinin, sahil güvenlik teknesine
bilinçli şekilde çarpması bir silahlı saldırı
değildir. Hong Kong’lu eylemcilerin balıkçı teknesinden adaya yüzmesi de silahlı
bir saldırı değildir. Dolayısı ile bunlar Japonya hükümetinin başa çıkması gereken
şeylerdir. Ve üçüncü olarak, sadece Senkaku adaları değil Japonya’nın herhangi bir
bölgesine bir silahlı saldırı var ise, buna
karşı ortak harekete geçilmesi gerekliliğidir. Bazen insanlar ABD’nin bazı adaları
gerçekten savunmaya hazır olup olmadığı
sorusunu soruyorlar. Benim cevabım sorunun yanlış olduğu şeklindedir. Duruma
göre değişir. Eğer Japonya kendi toprağını
korumak için ayağa kalkmazsa, ABD’nin
bizi korumak için ayağa kakmasının hiçbir sebebi yoktur. Burada anahtar ortak
eylemdir.
ABD’nin Asya’ya olan taahhüdü ile ilgili
olarak da, özellikle Dışişleri Bakanı Bayan
Clinton’ın 2011’de Foreign Policy dergisinde yazdığı çok güzel bir yazı ile Obama
yönetimi bölgeye bağlı kalacağını açıkça
ortaya koymuştur. ABD kesin olarak Asya
Pasifik bölgesine geri dönmektedir. Ve benim yorumumdur şudur: eğer ABD’nin
İran, Irak ve Afganistan dolaylarına konuşlandırdığı askeri güç yapısına bakarsanız neredeyse 200.000 hizmet personelini
10 yıl için konuşlandırmakta olduğunu
ORSAM
görürsünüz. Eğer orada 200.000 askeriniz
varsa, onların rotasyonu için başka kaynakları da kullanmalısınız. Yani hepsi beraber 0.6 milyon insan bu bölgelere adanmış durumdadır. Bu sona ermiştir. 2012’de
bu sayı 77.000’e düşmüştür ve geçen yılın
sonunda da 53.000 olmuştur. Dolayısıyla,
Amerika’nın omuzlarında Ortadoğu’nun
yükü şimdi daha hafif bir hal almıştır. Bu
ABD’nin Asya Pasifik bölgesinde, illa ağırlıklı olmasa bile, normal bir konuma geri
dönebileceği anlamına gelmektedir.
Japonya’nın savunma politikası ve ABD’nin
stratejisi arasındaki bağ hakkındaki görüşlerimi paylaşarak konuşmama son vereceğim. Amerikan ordusu girişi-engelleme ve
bölgeye-hapsetme çerçevesindeki operasyonlara, kaygıyla bakmaktadır. Örneğin
ABD, uçak gemilerini de içeren ABD
donanma güçleri ikinci adalar halkasının
batısında veya Guam ile Okinawa arasında operasyon yaptığı zaman, Çin denizaltılarının ve bombalama uçakları veya
gemi-savar füzelerinin Amerikan operasyonlarını etkilemesinden çok endişe duymaktadır. Böyle bir ortamın üstesinden
gelebilmek için Japonya’nın Güneydoğu
Asya adalarındaki savunma duruşu çok
büyük anlam ifade etmektedir. Eğer bizim
Güneydoğu Asya’daki adaları savunmada
daha iyi bir konumumuz olursa, bu Japon
Öz Savunma Gücünün ABD’nin bölgede konuşlanmış olan askeri gücü için bir
şemsiyeyerleştirmesi anlamına gelmektedir. Eğer ABD güçleri bölgede daha çok
konuşlanırsa, Japonya’nın kendini koruması daha kolay olacaktır, ve bunların ardından gelen güçlerin konuşlanmasını da
kolaylaştıracaktır.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
37
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Prof. Selçuk Çolakoğlu
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Bu toplantıda meslektaşlarımızla beraber
Türkiye’de Asya hakkındaki farkındalığı
artırmaya çalışıyoruz. Bundan dolayı ben
genel olarak Türkiye’nin Doğu Asya politikalarını analiz etmeye çalışacağım. Özellikle Kuzeydoğu Asya’ya olan politikalarına ağırlık vereceğim çünkü Kuzeydoğu
Asya Türkiye’de çok bilinen bir alan değil.
Bildiğimiz gibi uluslararası literatüre göre
Kuzeydoğu Asya denilince bu Japonya,
Çin ve iki Kore devleti, Tayvan ve belki de
Rusya ve Birleşik Devletler anlamına gelmektedir. Asya hakkında konuştuğumuzda genellikle Kuzeydoğu Asya’nın yanı sıra
ASEAN ülkelerini kapsayan Güneydoğu
Asya ve Hindistan ve Pakistanı da içeren
Güney Asya ülkelerini kastederiz.
Soğuk Savaşın başlangıcından itibaren Türkiye’nin dış politikasına veya
Türkiye’nin Asya’ya olan tutumuna bakacak olursak bunu dört döneme bölebiliriz.
İlki Soğuk Savaşın erken dönemidir. Bu
dönem boyunca Türkiye’nin dış politikasının bir güvenlik boyutu vardı. Dolayısı ile
Türkiye Asya’da Batı destekçisi devletlerle
komünist devletlere karşı dayanışma politikası yürütmüştür. Bu bağlamda Türkiye
Kore savaşına askeri birlik göndermiş ve
o zamanlar Güney Kore’yi savunmak için
aktif olarak katılımda bulunmuştur. Türkiye, Japonya, Güney Kore, Tayvan’daki milliyetçi Çin hükümeti, Filipinler, Tayland
ve Pakistan ile bir dayanışma politikası
içerisindeydi. Genel olarak Asya’ya karşı
saf bir güvenlik bakışı vardı. Bu yüzden
ekonomik ve kültürel etkileşim çok sınırlı
kalmıştır.
Soğuk Savaşın ikinci dönemi Çin ve
Amerikan ilişkilerinin normalleşmeye
başlamasıyla birlikte 1970’lerin başında başlamıştır. Bu stratejik dönemeçten
38
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
sonra, Türkiye de Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerini normalleştirmiş ve Taipei’deki büyükelçiliğini kapatıp Pekin’de
açmıştır. Türkiye’nin Asya’ya bakış açısı
güvenlik perspektifinden çıkıp ekonomik
bir perspektif halini almıştır. Asya
kıtası, Japonya ile Güney Kore, Tayvan,
Singapur ve Hong Kong’u içeren dört
Asya Kaplanı ile başlayan çok başarılı
kalkınma örneklerine sahipti. Bu yüzden
Türkiye’nin ana odak noktası 1970’ler ve
1980’ler döneminde ekonomi olmuştur.
Özellikle Japonya’ya karşı yükselen bir farkındalık ve işbirliği görülmektedir.
Üçüncü dönem Soğuk Savaşın bitmesi ve
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte
başlamıştır. Orta Asya ve Kafkasya’da yeni
bağımsız olmuş devletlerin, çoğunlukla
Türki devletlerin, ortaya çıkışına tanık
olduk. Bu sebeple Türkiye dış politika
önceliği olarak bu bölgelere daha çok
odaklanmıştır. Aynı zamanda Türkiye
kendisinin de bulunduğu Batı Asya ile
Doğu Asya arasında çağdaş İpek Yolu gibi
adlandırılmalarla tanımlanan bir köprü
kurmaya çalışmıştır. Ayrıca Türkiye
yükselen Çin’e ve diğer Asya ülkelerine
daha fazla dikkatini vermiştir. Fakat
Türkiye bu dönemdeki ekonomik krizler
ve bazı eksiklikler nedeniyle, 1990’larda
Asya ülkeleriyle güçlü ekonomik ilişkiler
geliştirememiştir.
2000’lerin başında başlayan dördüncü
döneme baktığımızda bu dönemde yükselen bir ekonomik kapasite görülmektedir.
Ekonomik kapasitedeki artış Asya ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesinde anahtar
kavram olmuştur. Son on yıllık süreçte
Türkiye ekonomik kapasitesini artırmayı
başarmış ve Asya ile artan bir işbirliği süreci yaşanmıştır. Dahası Türkiye’nin ulus-
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
lararası organizasyonlarda yükselen bir
profili olmuştur. Örneğin; Türkiye 20092010 arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olmuş ve İslam
İşbirliği Örgütü bünyesinde de daha aktif
bir dış politika izlemiştir. Türkiye ayrıca
Arap Ligi ve Afrika Birliğinde de gözlemci ülke olmuştur ve 2010 Hanoi zirvesinde Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanı
olarak katıldığı bir imza töreniyle ASEAN
ile bir işbirliği anlaşması imzalamıştır.
Bunun yanında Türkiye 2012’de nihayet
Şangay İşbirliği Örgütü’ne diyalog partneri
olmuştur. Tüm bunlar Asya ülkeleri ve
Asya kurumlarının uluslararası arenada
Türkiye’yi daha çok fark ettiklerini göstermektedir. Bu durum Asya ile güçlü ortaklıkların gelişmesine öncülük etmiştir.
Ticaret
rakamlarına
baktığımızda
Türkiye’nin Asya ülkeleriyle çok güçlü
ekonomik ilişkileri vardır. Japonya burada
anahtar ülkedir. Türkiye Japonya ile güçlü
ekonomik ilişkiler geliştirmiştir ve ayrıca yıllardır Japonya sermayesi Türkiye’ye
gelmektedir. 2000 yılına kadar Japonya,
Türkiye için önde gelen Asya’daki ticaret
ortağıydı. Fakat 2000’lerden başlamak
üzere Japonya’nın Asya’daki öncü ticaret
ortaklığı azalmaya başlamıştır. Çin bir
numaralı ticaret ortağı olmuştur. Güney
Kore ve Hindistan da Japonya’yı geçmişlerdir. O yüzden Japonya şimdi Asya’da
dördüncü sıradaki ticaret ortağıdır. Bu
ORSAM
bağlamda, Japonya’nın Türkiye’nin son on
yıldaki ticaretinde neden aşağıya düştüğüne odaklanmamız gerekmektedir. Öte
yandan Türkiye diğer Asya ülkeleri ile
güçlü ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Bu
bağlamda, 2008’den beri Çin Türkiye’nin
dünya ticaretinde üç numaralı ticaret ortağı olmuştur. Ayrıca Türkiye’den Asya
ülkelerine ve Asya ülkelerinden Türkiye’ye
üst düzey ziyaretler de olmuştur. Bunun
yanı sıra devlet düzeyinden sivil toplum
örgütleri düzeyine kadar farklı düzeylerde
imzalanmış çok sayıda sözleşmeler ve anlaşmalar vardır.
Asya ülkeleriyle olan ilişkilerin farklı boyutlarda da geliştiği bir gerçek iken, Asya
ülkeleri ile olan ilişkilerin devamlılığı ve
sürdürebilirliği önündeki bir problem yol
haritalarının yokluğudur. Bu durum Asya
ülkeleri ile ilişkilerin devamlılığı için sorun teşkil etmektedir. Özellikle son yıllarda, Türkiye Asya ülkeleri ile açık politika
izlemiş ve Myanmar, Kamboçya, Brunei,
Nepal, Sri Lanka gibi bazı ülkelerde elçilikler açmıştır. Bu ülkelerde bu politikaya
adapte olmuş ve Ankara’da elçilik açmışlardır. Türkiye’nin Asya politikasının güzel bir başarı olarak algılanmasını sağlayacak çok sayıda bağlantılar ve ilişkilerde gelişmeler vardır. Öte yandan, bundan sonra
bu ilişkileri devam ettirmek ve geliştirmek
için bazı stratejik planların geliştirilmesine odaklanmamız gerekmektedir.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
39
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Prof. Masanori Naito
Doshisha Üniversitesi
Sözlerime başlamadan önce, Musul’da
IŞID’ın elinde alıkonulan bütün rehinelerin sağ kurtulmuş olmasını kutluyorum.
Biz Japonlar da bu sevinç ve mutluluğunuzu müsaadenizle sizlerle paylaşmak istiyoruz. “Gözünüz aydın“. Japonya ve Türkiye arasında ortak akademik çalışmaları
derinleştirmek amacı ile düzenlenen bu
konferansa bir konuşmacı olarak katılma
fırsatı bulmuş olmak benim için son derece onur verici bir olaydır. Bunu öncelikle
ifade etmek istiyorum.
Ortadoğu’da ve Avrasya’da istikrarı sağlama adına Türkiye Cumhuriyeti’nin rolünü
kısaca şöyle değerlendirmek mümkün:
Batı ve Müslüman dünya arasında bir köprü olması, Filistin ve İsrail arasındaki diyalogda bir köprü olması, özellikle çaresiz
durumda kalan Gazze halkına yardımcı olması, Kafkasya’daki kırılgan duruma karşı
caydırıcı güce sahip olması, Orta Asya’dan
Türkiye’ye kadar uzanan enerji koridorunun güvenliğini sağlaması, İran’ın nükleer silahlanmasına karşı caydırıcı gücü
olması, garantör devlet olarak KKTC’deki
Türklere hayat ve mal güvenliği sağlaması,
Afganistan’ın istikrarı ve kalkınmasında
kilit rol oynaması, vb. Ama son gelişme
olarak, kaosa düşen Suriye’den kaçan bir
milyona yakın mülteci için en büyük ve en
ciddi destek veren ülke olmasıdır. Ve Irak.
Irak savaşının hemen sonrasında parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya gelen bu
ülke, mezhepçi siyasetin bir sonucu olarak
IŞID’ın çıkması ile artık son derecede belirsiz, istikrarsız ve kırılgan bir ülke haline
gelmiş durumda. Türkiye, komşu bir ülke
olarak Irak’ın bütünlüğünü korumak için
caydırıcı güç olmaya çalışmaktadır, ama
maalesef ciddi sorunlarla karşı karşıya
kalmaktadır. Son yıllarda Türkiye Ortadoğu’daki tek demokratik hukuk devleti hali-
40
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
ne gelmiştir. Hatta Türkiye dünyaya karşı
insani adaleti ciddi anlamda gösteren tek
ülke olmuştur.
Bu durum nereden kaynaklanıyor? Bana
sorarsanız birinci olarak vatandaşlarının
çoğunluğunun Müslüman olması ve ikinci
olarak ülkenin üniter yapısıdır. Sonuç olarak Türkiye başka hiçbir Müslüman ülkede
bulunmayan demokrasiyi gerçekleştirdi.
İslam dünyasında Batıyı takip edenler ile,
yani Batının kopyacılığı ile mücadele ederek, Müslümanlara uygun bir demokrasiyi
gerçekleştiren tek ülke Türkiye’dir. Arap
Baharı sürecinde otuz yıldan fazla bir süre
diktatörlük altında kalan Mısır halkı ilk
kez kendisine bir Cumhurbaşkanı seçti. Ama ne yazık ki darbeci Mısır ordusu
onu ortadan kaldırdı ve ona destek veren
Müslüman Kardeşlere idam cezası verdi.
Bu, Ortadoğu ülkelerinde demokratikleşmeye engel güçlerin ne kadar büyük olduğunu gösterdi. Ve Mısır’daki darbeden
dolayı Türkiye bölgedeki en büyük olası
müttefikini kaybetti. Bu üzücü bir olaydır.
Belirsizliğin olduğu bu bölgede istikrarın
sağlanması tabi ki zor bir iştir. Bunun için
Türkiye’nin oynadığı ve bundan sonra oynayacağı rol gayet açıktır. Ortadoğu’daki
tek demokratik, laik, sosyal ve hukukun
üstünlüğüne dayanan Müslüman bir devlet olarak Türkiye, sağlam üniter yapısı ile
birlikte, kaos durumuna düşmüş olan Irak,
Suriye, Musul, Filistin, Libya, Somali, Yemen ve Afganistan’daki bütün insanların
tek umudur ve aydınlatıcısıdır. Onun için
gerek Gazze’de yaralanan çocuklara gerekse darbecilerin saldırısı altında kalan Mısır
halkına yardım etmeye devam ediyor. İşte
böyle yerinde davranış geleceğe doğru bütün Türk ve Müslüman gençlere haklılık
nedir konusunda yol göstermektedir.
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
Sayın
Cumhurbaşkanınızın
2009’da
Davos’ta gösterdiği açık ve net tavır
da bunun bir kanıtıdır. Ama maalesef
Türkiye’nin bu adaletli tutumuna destek
veren ülke gittikçe azalıyor. Türkiye’de de
geçmişteki 12 yılda Türkiye dost ülkeleri kaybetti diyenler var. Ama ben bir Japon bilim adamı olarak sözde değil özde
dostluk ilişkilerini kurmak için en önemli
şartın adalet ve ahlak olduğunu vurgulamak istiyorum. İnancına uygun bir adaleti dağıtan tek ülke olarak kalsa da, Yeni
Türkiye’nin tutumunun birinci sayfa olacağı kanaatindeyim, ve buna saygı duyuyorum.
Bu kadar karmaşık kaos durumunda
Türkiye’nin dış ilişkilerini tek tek değerlendirmek mümkün değildir. Dolayısı ile
en son gelişmeden biraz bahsetmek istiyorum. Konu IS, yani IŞID’in vahşetinin
Türkiye dahil bütün dünyayı tehdit etmesi. ABD başkanı Obama’nın ittifak çağrısına kolayca olumlu cevap vermeyen ülke
Türkiye oldu. Tabii ki başta Musul başkonsolosu olmak üzere kırk dokuz Türk
vatandaşının rehin alınması bu hassasiyetin sebeplerinden birisi idi. IŞID’e karşı
mücadele konusunda ben Batı ülkelerini
vizyon noksanlığından dolayı biraz istihza
edeceğim. Devlet başkanı Obama IŞID’e
karşı kanser demişti. Tabi haklıdır. Kanser
varsa cerrah onu kesip çıkarabilir. Her ne
kadar kanser büyük olsa da. Ama bu teoriktir. Sonuçta insan ne olacak. Bu, ameliyata dayanamayan insanın ölümüne yol
açar. Askeri operasyonun olumsuz sonucuna son derecede hassas olan Türkiye’ye
saygı göstermeliyiz. İngiliz Başbakanı Cameron ise ISID’in gazeteciyi kafasını keserek öldürmesine şeytani bir eylem demişti.
O da haklıdır. Ama o zaman geçen Ağustos ayında Gazze’de beş yüze yakın çocuk
öldürüldüğü zaman niye şeytani bir eylem
demedi? İşte bu çifte standart hep Müslüman gençlerin cihatçı olma ihtimallerini
büyütmektedir.
Ancak burada hatırlatmak istediğim bir
nokta daha var. Körfez savaşı döneminde
Türkiye ABD’nin ittifakına katılmadı. 11
ORSAM
Eylülden sonraki Afganistan’daki askeri
operasyona da katılmadı. Tabi Türkiye sadece ISAF’e katılıp güvenlik işlerine büyük
katkılarda bulundu. 2003 Irak savaşında da
TBMM uzun tartışmalardan sonra nihai
karar olarak ABD’nin çağrısını kabul etmedi. Türkiye bölgede ABD’nin en önemli
müttefikidir. Buna rağmen her zaman bölgedeki hassasiyeti iyice dikkate alarak karar vermiştir. Özellikle bu hükümetin İslami adalete uygun bir şekilde karar alması
bence çok mantıklı ve rasyoneldir. Türkiye
gelecekte bölgedeki güvenlik sorunsalına
kilit bir ülke olarak nasıl bir rol oynamaya
devam edecek? Bunun için sadece siyasi
profilin yüksekliği veya sadece askeri gücünün büyüklüğü yeterli olmayacaktır.
Bunun yegane rolü, hiç şüphesiz ki Türk
milletinin kendi çabası ve dayanışması ile
gerçekleştirdiği sivil toplumu ile ülkenin
temel niteliklerinin, çağdaş dünyada uygun görülen bir şekilde birleştirmesidir.
Son olarak, Türkiye ve Japonya arasında
hiçbir sorun yoktur. Türkiye ve Japonya
Batı ve Doğu dünyaları arasında birlikte
köprü işlevi sağlamaktadır. Batı ve Doğu
dünyaları arasında coğrafi yerimiz farklıdır ama biz beraber köprü olmaya çalıştık
ve bundan sonra da çalışacağız. Onun için
Türkiye ve Japonya arasındaki ilişkilerimizin daha da güçlendirilmesi gerekmektedir. İki ülke arasındaki köprünün temeli
sağlam olmazsa hafif bir rüzgar onu yıkabilir. Ama temel sağlam olursa fırtına ne
kadar güçlü olursa olsun köprü dayanır.
Dolayısıyla Japonya ve Türkiye’nin dostluk ilişkilerini başlangıçtan beri hep iki
halk arasındaki insani yardımlar üzerine
inşa etmesini çok önemli bir husus olarak görüyorum. Japon halkı, rahmetli eski
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 1985’teki
İran-Irak savaşı sırasında İran’da mahsur
kalan Japon vatandaşlarının kurtarılması
için Tahrana özel bir uçak göndermesini
asla unutmamaktadır. Pek çok Türk vatandaşı İran’da kalmış. Türk Havayollarının uçağı Irak ordusunun saldırma riskine
aldırmadan Japon ailelerine yardımcı olmuştur. Buna rağmen Türkiye’den hiçbir
eleştiri sesi çıkmamıştır. Bu da Türk hal-
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
41
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
kının Ertuğrul Fırkateyni faciasında Japon
halkının Türk denizcilerini kurtarışını
unutmadığını göstermektedir. Böylesine
kararlı bir tutum Türkiye’nin bölgedeki
faaliyetlerinin insanlığa faydalı olduğunu
göstermektedir. Bu da işte Müslümanların
42
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
temel inancı olan yardımlaşmadan kaynaklanmaktadır. Bu inançlı ve dindar insanlarının, dürüst ve disiplinli faaliyetleri
ile bölgede vazgeçilmez bir rol sahibi olan
Yeni Türkiye’ye özgü bir tutumdur.
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
ORSAM
Dr. Bahadır Pehlivantürk
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
Bu sunuşta modern Türkiye ve Japonya
arasındaki güncel ilişkiler hakkında konuşmak ve onların dünya sistemi ve bölgelerindeki güç pozisyonlarının bir kıyaslamasını yapmayı arzu ediyorum. Bunun
yanı sıra Türkiye ve Japonya’nın nasıl ortaklıklar kurabilecekleri, ve çeşitli dünya
sorunları ile mücadele etmede birbirlerinin etkinlik seviyelerine nasıl katkıda
bulunabilecekleri üzerine de bazı öneriler
getirmek istiyorum.
Ancak öncelikle Türkiye ve Japonya ilişkilerini çalışan bizler için bazen biraz rahatsız edici olan, Prof. Selçuk Esenbel’in
“Romantizm” olarak tanımladığı bir
durumdan bahsetmeyi arzu ediyorum.
Türkiye ve Japonya arasında yapılan hemen hemen her resmi toplantıda iki halk
arasındaki dayanışma, karşılıklı yardım
ve fedakârlıkları vurgulayan bir söylem
tarzının hâkim olduğunu gözlemliyoruz.
Türk-Japon ilişkileri ile derin olarak ilgilenen bizler için bunun rahatsız edici olmasının sebebi; her ne kadar ikili ilişkiler
sıcak ve diplomatik açıdan çok iyi olarak
tanımlanabilirse de, somut içerikten yoksun kalmış olmasıdır. İki ülke arasında
politik açıdan fazla bir şey yapılmamaktadır, ekonomik ilişkiler zayıftır, ve hala gerçekleşmemiş büyük bir potansiyel bulunmaktadır. İşte bu sempozyumun amacı da
Türk-Japon ilişkilerini somutlaştırmak ve
romantik söylemin ötesine geçebilmektir.
Türk-Japon ilişkilerinin tarihi ile ilgili yaptığım araştırmalarda bazı şartların oluştuğu durumlarda Türkiye’nin Japonya ile
ilişkilerini güçlendirme çabasına giriştiğini gördüm. Buna göre üç şart sağlandığında, veya en azından bu üç şartın ikisinin gerçekleştiği durumlarda, Türkiye ve
Japonya’nın ilişkilerini geliştirmek üzere
birbirlerine daha fazla ilgi duyduklarını ve
daha somut şeyler yapmaya çalıştıklarını
görebiliyoruz. Bunlardan birincisi dünyada özellikle Batı ile ilgili güç yapılarının
değiştiği durumlardır. Batı dünyası içerisinde güç dengesinin değiştiği durumlar
veya Batının dünyanın geri kalanına kıyasla güç pozisyonunun değiştiği durumlar her iki ülkenin de çeşitli arayışlara
girmesine sebebiyet vermiştir. İkincisi,
iki ülkenin dış politikasında aktifleşmenin olduğu dönemlerdir ki bu da genelde
yukarıda bahsedilen değişim dönemlerine denk gelmektedir. Bu durumu Sultan
Abdülhamit döneminde, Turgut Özal’ın
Başbakanlığı döneminde ve şimdi içinde
bulunduğumuz dönemde görebiliyoruz.
Üçüncü olarak da, Türkiye ve Japonya’nın
dış politikalarını konumlandırabilecekleri
fikirsel bir taban arayışına girdiklerinde
veya mevcut fikirsel tabanı yeniden tanımlama çabasına giriştikleri dönemlerde,
ilham almak amacı ile birbirlerine döndüklerini görüyoruz. Yani kendimizi anlamaya çalıştığımız, Batıya karşı kendimizi
yeniden konumlandırmaya çalıştığımız
küresel değişim dönemlerinde Japonya ve
Türkiye’nin birbirlerine olan ilgisi artıyor.
Şimdi içinde bulunduğumuz dönem
de böyle bir dönemdir. Bugün Batının
dünyanın geri kalanı ile göreceli güç
pozisyonundaki gerileyiş algısı ile ilgili
geniş tartışmalar yaşanmaktadır. (Bu algıyı haklı çıkaracak veriler en azından
ekonomi alanında bulunmaktadır) Hem
Türkiye’nin hem de Japonya’nın dış politikalarında sosyal kimlik değişimleri gözlenmektedir. Ve her iki ülke dış politikaları
da son yıllarda bir aktivizm dönemine girmiştir. Çoğu gözlemciye göre Japonya için
bu aktivizm Şinzo Abe yönetim dönemi
ile başlamıştır. Hakkını vermek gerekirse
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
43
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Japon dış politikası Abe döneminden önce
de aktifti. Buradaki fark, önceki aktivizmin
daha fazla çok-uluslu bir karaktere sahip
olması idi; bir küresel vatandaş olarak Japonya bölgesel entegrasyonu desteklemiş
ve uluslararası kurumlarda çok aktif bir rol
oynamıştır. Abe dönemi ile gelen değişim
Japonya’nın ikili ilişkilere de ağırlık vermeye başlamasıdır.
Burada vurgulanması gereken şey şudur.
Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası
dış politikasına baktığımızda çok net
bir hedefin olduğunu görüyoruz: Bölgesel entegrasyonu desteklemek. Japonya
Doğu Asya mucizesinin yaratılmasında
çok önemli bir rol oynamıştır ve bu rolü
çok-uluslu forumları desteklemek sureti
ile yapmıştır. Bu noktada bir bölge olarak
Doğu Asya ve bir bölge olarak Ortadoğu
arasında da bir kıyaslama yapmak istiyorum. Bugün Doğu Asya konuşulduğunda çoğunlukla bahsedilen şey başarıdır:
yüksek büyüme oranları, yüz milyonlarca insanın sefalet sınıfından çıkıp orta
sınıfa eklenmesi, orta gelir düzeyinden
çıkıp yüksek gelir düzeyine ulaşan ülkeler, Asya’nın dünyadaki sanayi üretiminin
merkezi haline gelmesi, Japonya, Güney
Kore, Singapur, Tayvan gibi ülkelerin teknoloji konusunda en yaratıcı, her gün kullandığımız ürünleri yaratan ülkelere dönüşmeleri gibi. Bütün bu güzel gelişmeler
ile tezat, Ortadoğu bölgesine gelelim: konuştuğumuz şeyler savaş, katliam, dini ve
etnik çatışmalar, despotik rejimler, terör,
ve bazı ülkelerdeki dehşet verici yoksulluk... Maalesef iki bölge arasında dramatik
bir uçurum bulunmaktadır.
Ama unutuluyor ki bu durum her zaman
böyle değil idi. Aslına bakarsanız Soğuk
Savaş dönemi boyunca Asya Ortadoğu’dan
çok daha fazla vahşetin ve kaosun yaşandığı bir bölge idi. Örneğin Kamboçya’da iç
savaşta kendi içine yönelik yapılan bir soykırımda nüfusun dörtte biri katledilmişti.
Kamboçya ile kıyaslandığında Suriye’deki
durumun şimdilik o kadar kötü olmadığını
söylemek zorundayım. Kamboçya’daki
köktenci-komünist Pol Pot rejimi bazı
44
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
yönleri ile Suriye’deki köktenci ISIS grubu
ile benzerlikler taşımaktadır, ve benzeri
dehşetlerin Ortadoğu’da da tekrarlanması
ihtimali gerçekten de endişe verici bir düşüncedir. Sorunlar sadece Kamboçya’da
yaşanmadı. Vietnam on-yıllar boyunca savaş durumunda kaldı. Endonezya Malezya
ve Filipinler’e karşı Konfrontasi adı verilen çatışmacı bir isyan çıkarma politikası
güttü. Tayland ve bir çok ülke kanlı darbeler devinimi içerisinde kaldı, ve bütün
bölge çeşitli biçimlerde sivil çatışmalar
içerisine gömülmüş durumdaydı. Sanırım
şunu söylemek yanlış olmaz; bütün bölge
darbeler, acı çeken siviller, soykırım ve etnik temizlik, katliamlar ve yüksek sefalet
oranları ile büyük bir savaş alanını andırıyordu.
Ne kadar değiştiğine bir bakın! Bugün
Asya’dan bahsederken ne kadar farklı konuşuyoruz. Ve bu değişimde Japonya çok
önemli bir rol oynamıştır. Japon hükümeti
bir bölge yaratmada çok-uluslu forumlar
içinde perde arkasından çok aktif olmuş
ve bölgenin ticari ve kurumsal bağlarla
birbirine bağlanmasını sağlamıştır. Bu
durum fiili olarak aşağıdan yukarıya bir
şekilde gerçekleşmiştir. Üretim ağları ve
zincirlerini bölgede yaratmada çok etkin
Japon şirketleri bölgeye büyük miktarlarda yatırım yapmaya başlamışlardır. Prof.
Kitaoka’nın da konuşmasında bahsettiği
gibi Japon hükümeti Asya ülkelerine entegrasyonu kolaylaştırıcı ODA (Resmi Dış
Yardım) vermeye başlamıştır. Bu sayede
bölgesel entegrasyon çabalarını desteklemiş ve heveslendirmiştir. Japonya’nın ticaret politikaları da bölgenin entegrasyonunu kuvvetlendirmeye yönelik olmuştur.
Yani, uluslararası ilişkilere ne kadar Realizmin güvenlik temelli bencil milli çıkar
çerçevesinden bakmayı tercih ederseniz
edin, uluslararası ticaret, yatırım, ekonomilerin entegrasyonu, ve bölgesel kurumsalcılığın Asya’ya uyum getirdiği ve bölgedeki barış alanını genişlettiği gerçeği bir
veri olarak karşımızda durmaktadır. Evet,
bölgedeki bütün problemler çözülmemiştir. Asya’da hala potansiyel çatışma noktaları durmaktadır. Ama şimdiki durum Soğuk Savaş döneminden çok çok farklıdır.
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
Ben her zaman Türkiye’nin de bölgede
benzeri bir rol oynamasını hayal ettim.
Artık bölgeselcilik dünyanın geleceğidir,
bunu AB’nin başarısı ve Avrupa’ya barışı
kalıcı olarak getirmesi ile biliyoruz. AB’nin
yanı sıra Kuzey Amerika’da NAFTA, Güney Amerika’da Mercosur ve diğer girişimler, Güneydoğu Asya’da ASEAN ve ASEAN+ girişimleri, Orta Asya’da CIS ve SCO
gibi girişimler bulunmaktadır. Afrika’da
dahi Afrika Birliği ve EAC gibi girişimler
bulunmaktadır. Ve Ortadoğu’da? Evet,
hiçbir şey bulunmamaktadır. D8, Arap
Birliği ve OIC gibi kurumlar, muhtemelen
siyasi konuları iktisadi konulardan ayıramadıkları için, çalışmamış ve sadece birer
sohbet salonu olarak kalmışlardır. Bölgesel entegrasyon açısından Ortadoğu’daki boşluk çok göze çarpmaktadır. Hatta
Ortadoğu’da bir ‘bölgenin’ olmadığını söyleyebiliriz. Bu coğrafyadaki ülkeleri entegrasyon çabasına itecek ciddi bir girişim de
yoktur. Türkiye bir kaç yıl önce bu rolü oynama çabasına kısa bir süre için girişmiştir
ama Arap Baharının başlaması sebebi ile
bu çalışmalar bir yerlere varamamıştır.
Burada
söylemeye
çalıştığım
şey
Türkiye’nin Japonya’nın tecrübelerinden
çok fazla yararlanabileceğidir. Türkiye’nin
Japonya ile kıyaslandığında kapasitesinin
sınırlı olduğunu unutmamak şartıyla, yine
de, Japonya’nın Doğu Asya’da başardığını
Ortadoğu’da tekrarlamak, yani entegre
olmuş bir bölge yaratmak mümkündür.
Türkiye bölge ülkelerinin birbirlerine
daha fazla bağımlı olmasını, arada her
seviyede karşılık ziyaretlerle daha fazla
insani bağların oluşmasını (Ortadoğu ülkeleri arasında ortak bir öğrenci değişim
programı bile yoktur), karşılıklı kültürel
anlayışı kuvvetlendirecek iletişimleri sağlayacak bir rol oynayabilir. Bunları söylerken Türkiye’nin AB ile kıyaslanır bir Ortadoğu Birliği kurmaya çalışması gerektiği
gibi bir fikri savunuyor değilim. Söylemeye çalıştığım aslında Japonya’nın Doğu
Asya’da yaptığından farklı değil; karşılıklı
bağımlılığı kuvvetlendirerek ekonomik
entegrasyon ve bireyden-bireye organik
ORSAM
bağlar üzerine temellendirilmiş bir bölge
oluşturmak. Bunun ne derecede siyasi bir
birliktelik yaratacağı sorusu ise sadece Ortadoğu için değil Doğu Asya ve AB için de
geçerli bir sorudur.
Dolayısı ile benim önerim Türkiye’nin
bölgesel entegrasyonun promosyonunu
yapabilmesi için Japonya’dan bir şeyler
öğrenmesi, ve Japonya’yı Ortadoğu’da
bir bölge yaratma hedefine ortak olmaya
ikna etmesidir. Türkiye ve Japonya arasında kapasite açısından büyük fark olduğu doğrudur. 2000’lerin başlarına kadar
Japon ekonomisi reel bazda Doğu Asya
ekonomilerinin toplamından daha büyük
idi. Türkiye’nin Ortadoğu ekonomisinde
böylesine baskın bir pozisyonu bulunmamaktadır. Ama yine de, çeşitli engeller
olsa bile, belki Japonya ve diğer ülkelerin
de desteği ile, Türkiye’nin Ortadoğu’da
bir bölge yaratmak için çaba göstermesi
gerektiğine inanıyorum. Eğer karşılıklı bağımlılığın oluşmasını sağlarsak, üretim ağları gibi ağların oluşmasını sağlayabilirsek,
insani ağları oluşturabilirsek, belki bir gün
Ortadoğu da Doğu Asya gibi olabilir ve
şimdi içinde bulunduğu felaket durumdan
yükselip kendi başarısını yaratabilir.
Prof.Kitaoka konuşmasında Türkiye ve
Japonya’nın küresel yönetişimde işbirliği
yapabileceğini söyledi. Bu çok önemli bir
düşünce. Şimdiki, uluslararası kurumların
daha etkin olduğu yeni dünyada Türkiye ve
Japonya gibi ülkelerin avantajlarının arttığını düşünüyorum. Uluslararası kurumlar
içinde birbirleri ile daha fazla işbirliği yaparak çok taraflı forumlar kanalı ile etkinliklerini artırıp dünyanın geri kalanında
barış ve kalkınmayı güçlendirebilirler.
Şunu vurgulamak gerekir ki iki ülkenin
her ne kadar kültürel değerleri arasında
farklılıklar olsa bile, iki ülke de aynı demokratik idealleri benimsemişlerdir. Türkiye ve Japonya’nın hem bölgelerinde hem
de dünyada bir değişiklik yaratma potansiyelleri çok yüksektir. Bunu gerçekleştirebilecek bir yol bulabileceklerini umut
ediyorum.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
45
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Dr. Kohei Imai
JSPS, Araştırmacı
Ben Japon Bilimi Destekleme Kurumunda (JSPS) de araştırmacıyım. Bu önemli
ortak sempozyuma katıldığım için çok
mutluyum. Organizasyonu yapanlara,
özellikle sempozyumun sponsoru Büyükelçi Yokoi’ye ve değerli misafirlere ve
dinleyicilere teşekkürlerimi ifade etmek
istiyorum. Ben doktoramı 2011 yılında
Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde aldım
ve yaklaşık olarak 5 yıl Ankara’da yaşadım.
Burası benim için ikinci bir memleket
sayılır ve tekrar buraya geldiğim için çok
mutluyum.
Ben bugün esas olarak sunumumda insani diploması alanında Türkiye ve Japonya
arasındaki diplomatik işbirliği ihtimali
hakkında konuşacağım. Açılış konuşmasında Bakan Kurtulmuş’un da değindiği
gibi, insani diplomasi şimdilerde bölge
için ve özellikle Türkiye’de çok önemli
bir meseledir, ve Prof. Kitaoka ve Prof.
Özcan’ın da bize gösterdiği gibi Türkiye ve
Japonya bölgenin ve dünyanın istikrarına
katkıda bulunmak için girişimlerde bulunmaktadır. Yakın zamandaki UNHCR
raporlarına göre, Prof. Naito’nun da ayrıca
belirttiği gibi, Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin toplam sayısı şimdi 843.000’dir.
Buna ek olarak Türkiye’ye 500.000’den
fazla kimliği belirsiz mültecinin de geldiği tahmin edilmektedir. Türk hükümeti
Suriyeli mültecileri korumak için 10 ilde
konuşlanmış mülteci kampları sağlamaktadır. Ayrıca Türk hükümeti Suriyeli mültecileri korumak için sınır yakınlarına 25
tane yerinden olmuş kişiler (internally
displaced persons (IDPs)) kampı kurmuştur. Bu operasyon “sıfır noktası operasyonu” olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca yine
Suriyeli mültecileri korumak için Türkiye son zamanlarda IŞİD’ten kaçan Iraklı
46
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
Türkmenlere ve Yezidilere de yardım
etmektedir.
Japon hükümeti de Suriyeli mülteciler için
insani yardımlar gerçekleştirmektedir. Japon hükümeti Suriyeli mülteciler için 800
adet çadır, 10.000 bidon, 10.000 battaniye
ve 10.000 yatak tedarik etmiştir. Bunun yanında Japon hükümeti Suriyeli mülteciler
için toplanan hibe yardımına 155 milyon
ABD doları katkıda bulunmuştur. İnsani
diplomasi ile ilgili olarak, Suriye’nin yanı
sıra, Türkiye ve Japonya Somali için de
hibe yardımları sağlamışlardır, ve ayrıca
Afganistan polisini eğitmek için işbirliği
yapmışlardır. Bu kanıtlar gösteriyor ki bu
ülkeler insani diplomasiyi gerçekleştirmede aktif olarak çalışmaktadırlar. O yüzden
bu sunumda insani diplomasi kavramının
ve Türk ve Japon insani diplomasi politika
özelliklerinin kısa bir tanıtımını yapacağım.
İnsani diplomasi kavramını kısaca dört
maddede özetleyeceğim. İlk olarak, insani
diplomasi Soğuk Savaş’ın sona ermesinden
beri incelenmekte olan bir konudur. İkinci olarak, insani diplomasinin ana objesi
devletler değil bireylerdir. Üçüncü olarak,
insani diplomasinin amacı, barışı baskı ve
zor durumlardan koruyacak ve insanları
birey olarak güçlendirecek insan güvenliğidir. Dördüncü olarak, insani diplomasi
gelişmiş ve demokratik ülkelerin bir karakteristiğidir. Başka bir ifadeyle insani
diplomasi gelişmiş ve demokratik bir ülke
olmanın bir standardıdır.
Daha sonra, Türkiye’nin insani diplomasisinin amaçlarını gözden geçireceğim.
Başbakan Davutoğlu’na göre insani diplomasi Türk dış politikasının en önemli
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
açıklayıcı prensiplerinden biridir ve muhtemelen bu dönemde en dikkate değer
olanıdır. Türkiye’de, insani diplomasinin
önemi 2011 yılından beri belirtilmektedir.
Örneğin, Türkiye 2011 baharından beri
Suriyeli mülteci politikalarını geliştirmeyi
talep etmektedir. Türkiye, az gelişmiş ülkeler üzerine Mayıs 2011’de yapılan dördüncü Birleşmiş Milletler konferansına ev
sahipliği yapmıştır. Türkiye ayrıca Ağustos
2011’de Somali için finansal yardım sağlamıştır. Dış politika amacını belirlemek
için her yıl Türkiye’de toplanan yıllık Büyükelçiler Konferansının 23 Ocak toplantısının ana teması insani diplomasi idi.
Türkiye’nin insani diplomasi hedefinin üç
tane yönü vardır. Birincisi Türk vatandaşlarına daha iyi hizmet etmektir. İkincisi
kriz alanlarına dikkat vermektir. Üçüncüsü de Birleşmiş Milletler ile birlikte
insani aktivitelere daha fazla katılmaktır.
Bunlar Türkiye insani diplomasisinin
temel amaçlarıdır. Ayrıca Türkiye insani
diplomasisinin ana aktörleri arasında
Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA)
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
(AFAD), Türk Kızılay’ı ve daha birçok
sivil toplum örgütü vardır. Şimdi ise
Başbakanlık, Adalet ve Kalkınma Partisinin
insani diplomasisi için bir platformdur. O
yüzden şu anda benim anladığıma göre
insani diplomasi koordinatörü Başbakanlıktır.
Şimdi ise Japon insani diplomasisine kısa
bir göz atacağım. Japonya Soğuk Savaşın
sona ermesinden beri insani diplomasiyi
uygulamış önde gelen ülkelerden biridir.
Kısaca söylemek gerekirse, Japon insani
diplomasisinin üç karakteristiği vardır.
İlki Birleşmiş Milletler barış koruma çalışmalarına katkıda bulunmak ve bu katkıyı
sadece sivil personel ile değil aynı zamanda Japon Öz Savunma Gücü katkısıyla da
yapmak. İkincisi, insani güvenlik kavramını desteklemek ve 2002’lerin başından
beri Birleşmiş Milletler’de İnsan Güvenliği
Komisyonunun kurulması için katkıda
bulunmak. Üçüncü özellik Japon Ulusla-
ORSAM
rarası İşbirliği Ajansı (JICA) eliyle ODA
projelerini yürürlüğe koymaktır.
Son olarak, Japon ve Türk insani diplomasileri arasında kısa bir karşılaştırma
yapacağım. 1994 İnsani Gelişim Raporuna
göre yoksulluksan ve korkudan kurtulmak
insani diplomasinin ve insan güvenliğinin
iki önemli sütunudur. Japon hükümeti tarafından başlatılan insani diplomasi yoksulluktan kurtulma baz alınarak oluşturulmuştur. Başka bir deyişle Japon hükümeti ekonomik ve sosyal alanlarda yardım
politikalarına önem vermektedir. Bunun
aksine, örneğin, Kanada ve Norveç, insan
güvenliğinin temel konusu olarak korkudan kurtulmaya ağırlık vermektedir. Gerçi
Türkiye’nin durumunu göz önünde bulundurursak, Türkiye insani diplomasisi
hem yoksulluktan kurtulmayı (örneğin
TİKA faaliyetleri) ve hem de korkudan
kurtulmayı (örneğin Türk Kızılay’ının
Suriye’deki faaliyetleri) kapsamaktadır.
Sonuç olarak Japonya insan güvenliği, insani diplomasi konularında özellikle politika geliştirmede ve uygulamada bilgiye
ve tecrübeye sahiptir. Türkiye ise, komşu
ülkeleri Suriye ve Irak’ın durumları hakkında bilgiye sahiptir. Bu yüzden, insani
diplomasi, Türkiye ve Japonya’nın işbirliği yapabileceği çekici alanlardan biridir.
TIKA ve JICA şimdiye kadar bir çok ortak
toplantı düzenlemiştir. Fakat bu işbirliğine
ek olarak, bilhassa önerilir ki her iki hükümetin Türkiye’deki Suriyeli mültecilere,
özellikle kampların dışında yaşayanlara
bakma konusunda birlikte çalışmaları
gerekir. Çünkü benim anladığıma göre,
Türkiye’nin mülteci kabul etme kapasitesi limitini doldurmuştur. Bir çok şehirde
sorunlar yaşanmaktadır ve sadece sınırdaki şehirlerde değil Ankara ve İstanbul
gibi büyük şehirlerde de bu sorunlar yaşanmaktadır. Bu yüzden Türkiye’nin açık
diplomasisine yardım etmek Japonya için
uygun bir tercih gibi görünmektedir. Dolayısı ile benim anlayışıma göre insani diplomaside işbirliği konusu her iki ülke için
en ilgi çekici alanlardan birisidir.
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
47
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
6. Siyaset Önerisi: Türk-Japon
İlişkilerini Geliştirmek
(Kapalı Çalıştayın Sonuçları)
Diplomatik seminerin ardından, Türkiye
ve Japonya’daki akademik ve bürokratik
çevrelerden gelen uzmanların katıldığı
küresel yönetişim, Türkiye ve Japonya’nın
çevresindeki güvenlik, ikili ilişkiler, genel
dış politika yönelimleri ve iki ülkenin karşı
karşıya olduğu sorunların tartışıldığı bir
beyin fırtınası oturumu düzenlenmiştir.
Tartışmaların çoğu Türk-Japon ilişkilerinin geleceğine yol gösterebilecek muhtemel işbirliği kanalları üzerinde odaklanmış, ve ortak hedefler ve görevler için bazı
yol taşları dizmeye çalışmıştır. Raporun
bu kısmı bu tartışmaları özetlemekte, ve
sonunda her iki ülkenin hükümetlerinin
de gerekli mekanizmaları geliştirip ikili
ilişkileri canlandırmalarını sağlamaya yönelik, bazı konular üzerinde odaklanan,
bir politika önerisi sunmaktadır.
6.1. Kapalı çalıştayın sonuçları
Tartışılan başlıca konulardan birisi birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)
reformu konusu olmuştur. Japonya Güvenlik Konseyi reformunda başı çeken
ülkelerden biridir. Geçmişte Japonya hem
daimi hem de geçici sandalyelerin genişlemesini savunan bir öneriyi desteklemişti. Fakat Türkiye ABD’nin başını çektiği,
dört yıllığına yenden seçilebilen yarı-daimi üyeliklerin oluşturulmasını savunan
başka bir öneriyi desteklemişti. Sonunda
her iki öneri de fazla kabul görmedi. Bu
48
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
çalıştayda katılımcılar, ilk öneriyi başlangıç noktası olarak alan ve Türkiye’nin de
destekleyebileceği başka bir planı masaya yatırdılar. İki öneri arasında orta yol
olarak da tanımlanabilecek bu öneri çok
sayıda uzun-dönem üyeliklerin oluşturulmasını öngörüyor. Bu sistemin on sene
kadar denenmesi ve süre sonunda tekrar
değerlendirilmesi sonucunda bazı ülkelerin daimiliklere yükseltilmesi de bu planın
bir parçası durumunda.
Tartışmalarda Japonya’nın BM bütçesine olan büyük desteği (ikinci en fazla
katılım yapan ülke) ve öncü uluslararası
rolü dile getirildi. Fakat çeşitli ekonomik
ve sosyal sorunların dünya ajandasını ele
geçirmesinden dolayı BMGK reformunun zorluğu da vurgulandı. İslam dünyasının temsilini sağlayacak bir formülün
nasıl bulunabileceği gibi başka sorunların da altı çizildi. Şimdiki daimi üyelerin
değişiklik konusunda isteksizliklerine de
(zira imtiyazlı ülkeler imtiyazlarından vaz
geçmek istememektedir) dikkat çekildi.
Değişiklik isteyen ülkelerin arasında fikir
birliği olmaması da diğer bir sorun olarak dile getirildi. Bütün bunlarla birlikte
katılımcılar arasında BMGK’nin reformunun şart olduğu, özellikle veto hakkının sınırlandırılması ve sistemi G20’de
olduğu gibi dünyanın gelişmiş demokratik
başka ülkelerine de genişletmek gerektiği
konusunda görüş birliğine varıldı. Aynı
zamanda şimdiki sistemin küçük ve orta
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
güçteki ülkelere fazla ses hakkı tanımadığı
da vurgulandı. Bu problemin uluslararası
hukukun garantörü olması gereken bazı
büyük devletlerin, en başta kendilerinin
uluslararası hukuku ihlal etme konusunda hassaslık göstermemesi ile, daha göze
çarpar hale geldiği de ifade edildi. Bunlarla
birlikte Türkiye ve Japonya’nın dünyadaki
başlıca yardım sağlayan ülkeler sıralamasında yükseliyor olmalarını da vurgulayarak bu iki ülke gibi iyi dünya vatandaşı
olmuş ülkelerin BMGK’de daha fazla söz
sahibi olmaları gerektiği dile getirildi. G20
ve IMF gibi başka uluslararası kurumlarda
da reform süreçlerinin olduğuna dikkat
çekilerek, Türkiye ve Japonya’nın bu tarz
diğer kurumlarda da işbirliği yaparak buraları reform süreci için kaldıraç olarak
kullanmaları önerildi. MIKTA vs. gibi sayısı süratle çoğalan çeşitli gruplaşmaların
da platform sağlayabileceği vurgulandı.
BM Güvenlik Konseyi’nin bazı güçlerinin
Genel Kurul gibi BM’nin başka kurumlarına aktarılabileceği, ve Genel Sekreter seçiminin daha demokratik şekilde yapılması
da öneriler arasında idi.
Her iki taraftan çeşitli katılımcılar BMGK
reformu da dahil uluslararası meselelerde
daha etkin olabilmek için, hem Türk hem
de Japon hükümetlerinin iyi uluslararası
vatandaş imajlarını geliştirip devam ettirmeleri gerektiği, ve bunun için de iç ve
dış politikalarında daha dikkatli olmaları
gerektiğine de dikkat çektiler. ABD tarafından liderlik edilen Batı dünyasının
göreceli bir gerileme içinde olması, ve
bu düzenin farklı yükselen güçlerin etkin
olduğu bir dizi dünya bölgeleri ile yer değiştirmekte olduğu dikkate alındığında,
yerleşik ve yükselen orta düzeyde güç
olarak Japonya ve Türkiye gibi ülkelerin
aralarında işbirliği yapmasının BM gibi
önemli uluslararası kurumların etkinliğini sözelden somuta yükseltebilmek için
elzem olduğu vurgulandı. Şuna da dikkat
çekildi ki, dünyada etkinlik ve sivil uluslararası diplomasi, sağlıklı sivil toplumlar
ile mümkündür. Bu durumda her iki ülke
içindeki çeşitli STK’ların güçlendirilmesi
ve uluslararasılaştırılması gerektiği dile
ORSAM
getirildi. Bu çabanın bir parçası olarak her
iki ülkenin hükümetlerinin Türk ve Japon
STK’ları arasında ortaklığı geliştirmek için
çaba harcamaları önerildi.
Katılımcılar Irak ve Suriye’deki krizin bir
sonucu olarak Türkiye’nin karşı karşıya olduğu göçmen problemine de dikkat
çektiler. Bu açıdan AB ve İKÖ’nün (İslam
Konferansı Örgütü) problemi hafifletmede zayıf kaldığı vurgulandı. Ancak bu
kurumun ilk defa bir Türkün göreve geldiği son genel sekreter seçimlerinde, bu
seçimin aynı zamanda ilk defa demokratik yöntemler ile yapıldığı hatırlatıldı. Bu
örnek her iki ülkenin sadece bölgelerinde
demokrasiyi yayma konusunda değil aynı
zamanda uluslararası kurumlarda da demokratizasyona katkı yapabileceklerini
gösterdiği vurgulandı.
Fakat bölgedeki kriz durumlarına güçlü
uluslararası desteğin sağlanmasının muhtemelen yıllar süreceği, oysa Türkiye’nin
yüzleştiği sorunun acil olduğuna dikkat çekildi. Bu noktada iki ülkenin Afganistan’da
olduğu gibi bu tarz acil durumlarda daha
önce de işbirliği yaptıkları söylendi. Hem
Türkiye hem de Japonya, Afganistan polis
ve güvenlik güçlerinin eğitimi konusunda
olduğu gibi, benzeri perspektiflere sahip
ve yeniden inşa çabasına beraberce odaklanmış ülkeler olarak, bu sefer Suriye ve
Irak’ta toplum inşası, milli barışma, ve politik sistemlerin yeniden inşası çabalarında
tekrar işbirliği yapabilecekleri dile getirildi. Bölgenin yine radikalizasyon için bir üs
haline gelmemesi için bu tarz bir ortaklığın gerekli olduğunun altı çizildi.
Bu amaç için Türkiye’nin üzerinde deneyiminin olduğu bu bölgenin kendine has
sosyo-ekonomik ve siyasi durumunu dikkate alan kapsamlı stratejiler geliştirilmesi
gerektiği vurgulandı. Bu konu ile ilgili olarak her iki ülkenin sorunların çözülmesi
için kendilerine has karşılaştırmalı üstünlüğünü masaya getirerek görüşmeleri gerektiği söylendi. 2014 yılına kadar Japonya
Suriyeli mülteciler için UNHCR, WFP, vs.
gibi BM ile bağlantılı kurumlar üzerinden
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
49
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
420 milyon ABD$ yardım sağladığı dile
getirildi. Ve bunun içinden 24-30 milyon
ABD dolarının Türkiye’de faaliyet gösteren BM kurumlarına verildiği vurgulandı.
Sorunun ilk zamanlarında Türkiye’nin yükün büyük ağırlığını tek başına yüklendiği,
ama durum bu kadar uzun bir süre devam
edince uluslararası aktörler ile işbirliğini
artırdığı ve muhtemelen artırmaya da devam edeceği belirtildi. Örneğin, Suriyeli
mültecilerin, (kampların dışında olanlar
da dahil) kayıt altına alınmaları AFAD
tarafından gerçekleştirilmekte olduğu, bu
sayede şimdi Japon STK’ları dahil bütün
insani yardım organizasyonlarının kullanabileceği bir veri tabanının bulunduğu,
ki bu da yardım çalışmalarını daha verimli
yapacağı belirtildi. Bugün Türkiye Suriyeli mültecilere yaptığı yardımı Japonya’dan
gelenlerin de dahil olduğu uluslararası
kurumlar ile koordine etmektedir. Toplantıda, bu tarz işbirliklerinin, özellikle Japonya ile olanların daha da genişletilmesi
önerildi.
6.2. Politika Önerisi: Muhtemel
İşbirliği Alanları ve Yöntem
Çalıştaydaki tartışmalar, Türkiye ve
Japonya’nın muhtemel ortaklıklar kurabileceği aşağıda verilen küresel, bölgesel
ve ikili konular üzerinde yoğunlaşmıştır.
Yukarıda özeti verilenler de dahil olmak
üzere bunlar:
1. BMGK reform girişiminde işbirliği
2. Geleneksel olmayan güvenlik tehditleri gibi (çevre, insan ticareti, ekonomik güvenlik vb.) küresel yönetişim
konularında işbirliği
3. ODA politikalarının uyumlulaştırılması ve bununla ilgili TIKA ve JICA
gibi yardım kurumları arasında işbirliği
4. Suriye mülteci problemi üzerine işbirliği
50
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
5. Suriye ve Irak’ta çatışma-sonrası
toplumsal barışma, yeniden inşa, ve
barış-inşasında ortaklık
6. Genel olarak Ortadoğu bölgesi üzerine Türk-Japon işbirliği
7. Uygarlıklar İttifakı inisiyatifinde ortaklık
8. İki ülke arasında sosyal ve kültürel
ilişkilerin geliştirilmesi (sivil toplumlar arasında ilişkilerin geliştirilmesi
[STK’lar vb.])
9. Hükmet organları arasında ilişkilerin derinleştirilmesi ve düzenlileştirilmesi
Bu geniş yelpazedeki konularda ortaklıkların başlatılması için Türkiye ve Japonya
arasında farklı alanlarda sınır-ötesi kanat
liderleri gruplarının (epistemic communities) yaratılması önerilmektedir. TürkiyeJaponya ilişkilerini somutlaştırmak için
konuları kısımlara bölmek, ve farklı konular üzerinde odaklanacak çalışma grupları kurulması gerekmektedir. Bir öneri de,
sadece bölgesel problemlerin daha efektif
çözümü için değil, Ortadoğu bölgesinde
entegrasyona doğru yönelimi de sağlayacak bazı mekanizmaların da tohumlarını
atmak için, üçüncü ülkelere açık pragmatik çok-taraflılık yolunu izlemektir.
Dolayısı ile başlangıç noktası Türkiye ve
Japonya’yı birbirine bağlayacak pragmatik
bağları bulmak olmalıdır.
Bu düşünceleri izleyerek, aşağıda verilen
çalışma gruplarının kurulması önerilmiştir:
1. Küresel Yönetişim Çalışma Grubu.
Bu çalışma grubu diğer küresel meseleler yanı sıra UNSC reformunda
Türk-Japon ortaklığı konusunu da
içermesi önerilmiştir. İçinde bulunduğumuz hızla değişen ve geleneksel
güçlerin göreceli gerileme içinde olduğu dünyada insanlık yeni sorunlar
ile yüz yüzedir. Bu durum uluslararası
kurumları daha önemli kılmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, farklı bölge-
ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL
lerden gelen ama benzer normlar ve
değerlere sahip Türkiye ve Japonya
gibi ülkelerin, bu yeni meydan okumalara karşı daha yaratıcı olabilmeleri
için çeşitli çok-taraflı forumlarda ortaklıklar kurmada daha aktif olmaları
gerekmektedir.
2.Ortadoğu’nun entegrasyonu üzerine akademik Çalışma Grubu. Japonya ve izlemiş olduğuYoşida Doktrini yolu onu bir Doğu Asya bölgesi
kurmada çok etkin kılmıştır, ve bu
sayede Doğu Asya Soğuk Savaş yıllarının kaos ve fakirliğinden kurtulmuş,
süratle kalkınan bir başarı hikayesine
dönüşmüştür. Bu grubun bu amaçla
Japonya’nın izlediği politikaları inceleyip, benzeri bir başarının Ortadoğu’da
Türkiye, Japonya ve üçüncü ülkelerin
işbirliği ile nasıl tekrarlanabileceğini
araştırması önerilmektedir. Bu grup
aynı zamanda Türkiye ve Japonya’nın
bölge hakkındaki görüşlerini paylaşabilecekleri bir forum olarak da işlev
görebilir.
3. Orta Asya Çalışma Grubu. Bu grubun Türkiye ve Japonya için bölgeye
yönelik siyaset planları üzerine çalışması önerilmektedir. Böyle bir çalışma
grubu bölgeyle ilgili güvenlik meselelerinden insan haklarına kadar çeşitli
konular üzerinde çalışabilir. Aynı zamanda bu çalışma grubunun Çin ve
Rusya başta olmak üzere büyük güçlere yönelik dış politikaların harmonizasyonu üzerine de bir forum olarak
işlev görmesi de planlanmıştır.
4. Suriye ve Irak’taki duruma yönelik
ortak Çalışma Grubu. Şimdi Irak’ı
da kapsamış olan Suriye’deki iç savaş
ve zor koşulların daha yıllarca devam
etmesi beklenmektedir. Bölgesel kurumlar bu sorunlarla mücadele etmede yetersiz kalmaktadırlar ve daha
fazla uluslararası işbirliği gerekmektedir. İç savaşın dinmesi durumunda
bile bu ülkeler yeniden inşa, barışma,
ve kurumların yeniden inşası gibi
ORSAM
büyük meseleler ile karşı karşıya olacaktırlar. Daha önce çatışma-sonrası
yeniden inşa çalışması yapmış Türkiye
ve Japonya bu ülkeleri pozitif barışa
yönlendirmek için yeniden işbirliği yapabilirler. Bu konuda görüş alış verişi
ve koordinasyon için bir platform gerekmektedir.
5. Politik, ekonomik, ve kültürel ikili
ilişkilerin geliştirilmesi için Çalışma Grubu. Türkiye ve Japonya arasında mükemmel olarak tanımlanabilecek düzeyde diplomatik ilişkiler
olmakla birlikte, bu sempozyumda da
sıklıkla vurgulandığı gibi bu ilişkiler
somut olmaktan uzaktır. Bu çalışma
grubu ikili ilişkileri genişletmek ve derinleştirmek, ve de işbirliği için yeni
kanallar açmak için bir forum işlevindedir. Bu grubun ilk görevi ilişkilerin
geliştirilebileceği potansiyel konuları
belirlemek, işbirliğine katkıda bulunabilecek Türk ve Japon STK’ları ve
hükümet kurumlarının bir envanterini
çıkarmak, bunları eşleştirmek, ve bağlantı kurmalarında öncülük etmektir.
Bu grubun bir diğer amacı da kültürel
farklılıklar gibi ikili ilişkilerin geliştirilmesine engel olabilecek bazı potansiyel problemleri, bunlara çözüm üretmek amacı ile çalışmaktır.
6. Türk ve Japon ODA/yardım politikaları Çalışma Grubu. Her iki ülke
de TIKA ve JICA gibi devlet kurumları aracılığı ile ODA ve yardım aktivitelerine girişmişlerdir. Bu aktiviteler dış
politikalarının önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır ve bir prestij kaynağıdır. Fakat her iki ülke de kendi bölgelerinde bazı diğer ülkeler tarafından
kuşkulu bir yaklaşım görmekte, ve bu
iyi niyetli çabalarına rağmen bazen
onlara dünyada çarpıtılmış bir imaj
yakıştırılmaktadır. ODA politikalarının uyumlulaştırılması bu politikaları
daha efektif kılabilir. Ayrıca bu alanda
görünür bir Türkiye-Japonya işbirliği
bu iki ülkenin iyi uluslararası vatandaş imajına katkıda bulunacaktır. Bu
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
51
ORSAM
ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
çabalar Uygarlıklar İttifakı kapsamı
altına da alınabilir. Bu forumun amacı
iki ülkenin insani yardım politikalarını
daha efektif ve görünür kılmanın yollarını incelemektir.
Türkiye ve Japonya değişen dünyaya meydan okuyan çeşitli meselelerin çözümü
yönünde büyük potansiyele sahiptir. Ortaklıklarını derinleştirmek etkinliklerini
artırmada iki ülkeye de büyük fayda sağlayabilir. Bu potansiyeli gerçekleştirebilmek
ve yukarıda önerilen çalışma gruplarının
yaratılması ve canlandırılması için bu
sempozyumu izleyen başka toplantıların
da yapılmasını gerektirmektedir. Bu çalışma gruplarının üyelerinin sivil toplum
ve hükümet organlarından seçilmesi dü-
52
ORSAM
Rapor No: 193, Kasım 2014
şünülmektedir. Ayrıca, önemli olarak, iki
tarafın düzenli ve makul aralıklarla toplanabilmeleri için bu grupların finanse
edilmeleri de gerekmektedir. Bu amaçla,
özellikle her iki devletin, ve aynı zamanda iş dünyasının, özel araştırma kuruluşlarının ve üniversitelerin büyük desteğine
ihtiyaç vardır. Dolayısı ile öncelikli olarak
bu çalışma gruplarını oluşturmak, Türk ve
Japon muhatapları tespit etmek, ve finans
imkânlarını araştırmak üzere Türkiye’de
ve Japonya’da daha çok o ülkenin vatandaşlarının katılacağı iki ayrı izleme toplantısı düzenlenmesi önerilmektedir. Ümit
ediyoruz ki, çeşitli disiplinler ve kurumların verdiği ivme ile, Japonya-Türkiye ilişkileri gelişerek yeni seviyelere ulaşır, ve her
iki ülke dünyada sahip oldukları potansiyeli gerçekleştirebilirler.
Japan and Turkey in the
International Community:
Cooperation and
Potential
ORSAM Report No: 193
November 2014
ISBN: 978-605-4615-93-3
Ankara - TURKEY ORSAM © 2014
Content of this report is copyrighted to ORSAM. Except reasonable and partial quotation and use under the Act No.
5846, Law on Intellectual and Artistic Works, via proper citation, the content may not be used or re-published without prior
permission by ORSAM. The views expressed in this report reflect only the opinions of its authors and do not represent
the institutional opinion of ORSAM.
By:
Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ
Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ
Contents
Preface................................................................................................................................................................57
1. Introduction......................................................................................................................................59
2. An Overview of Turkey-Japan Relations
2.1. A Short History of Bilateral Relations..........................................................................................62
2.2. An Analysis of Contemporary Political Relations.....................................................................65
2.3. Economic Relations..........................................................................................................................66
2.4. Cultural and Educational Relations..............................................................................................69
3. Opening Speeches
3.1. Yutaka Yokoi Ambassador of Japan to Turkey..........................................................................71
3.2. Numan Kurtulmuş Deputy Prime Minister of Turkey..............................................................73
4. Keynote Speeches
4.1. Amb. Prof. Shinichi Kitaoka President of International University of Japan......................76
4.2. Doç. Dr. Mesut Özcan President of Diplomacy Academy........................................................83
5. Panel Presentations
5.1. Ltg. [Ret.] Prof. Noboru Yamaguchi National Defence Academy of Japan..........................87
5.2. Prof. Selçuk Çolakoğlu Yıldırım Betazıt Unhiversity................................................................90
5.3. Prof. Masanori Naito Doshisha University..................................................................................92
5.4. Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB University of Economy and Technology..............................95
5.5. Dr. Kohei Imai JSPS Post-doctoral Fellow....................................................................................98
6. Policy Proposal for Developing Turkey-Japan Relations
6.1. Discussions of closed workshop..................................................................................................100
6.2. Policy proposal and identification of possible avenues for cooperation.............................102
ORSAM
Report No: 193, November 2014
55
PREFACE
On the occasion of the 90th Anniversary of the Diplomatic Relations Between Japan
and Turkey, ORSAM in cooperation with Japanese Embassy and SAM organized a joint
symposium entitled “Japan and Turkey: Where Did We Come From? Where Are We
Going?” The Symposium took place on 22-23 September 2014 in Ankara. The Symposium was attended by participants from press, diplomatic circles, public enterprises and
think tanks. The speakers were from both Turkey and Japan, and they gave informative
and enlightening speeches about bilateral relations, global partnerships, regional policies, and cultural interactions between the two countries.
Drawing on the discussions throughout the two-day seminar and also the extant literature, this ORSAM report analyzes Turkey-Japan relations in its historical context,
as well as the current dynamics shaping it. We hope that the symposium will mark a
new stage of partnership and activism in the foreign relations of these two countries,
and the report will make a contribution to those seeking to understand the evolution of
this relationship. Both countries have great potential in the world and they will surely
benefit from bilateral cooperation in dealing with global and regional challenges. As two
democracies, we believe that the world will benefit from these two countries’ strengthening of their relations as well.
Assoc. Prof. Şaban Kardaş
ORSAM President
ORSAM
Report No: 193, November 2014
57
ORSAM Report No: 193, November 2014
By: Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ
Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ
ORSAM
ORSAM
ORSAM CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES
1. INTRODUCTION
Early 21st century is witnessing the transformation of the world system. This transformation can be observed in different
ways. One of the most prominent aspects
of it is the gradual shift of power towards
East Asia. Even though this can mostly
be observed in economic terms initially,
there are already signs that the power
balance and influence capacity is shifting from West to East as well. Another
transformation is the strengthening of the
global governance system and the gradual
development of a rule-based international
system. The number of international organizations is increasing and they are getting
more and more effective. Among these,
especially regional institutions are becoming more important, but global institutions are getting deeper as well. While it
is possible to relate these developments to
the weakening of traditional great powers,
most prominently USA, it also possible to
interpret this as another natural stage in
human history.
Transformation can be seen in both Turkey and Japan’s foreign policies as well. Related with the change in the world system,
we see that both countries felt the need
to be more active in their foreign policies. As relations with relatively declining
great powers become more complicated,
as regionalism gets deeper, as new technologies are truly globalizing the world
where any local problem can have global
repercussions, and as states recognize better that global problems necessitate coordinated global responses, countries which
have been at the second tier of the world
system in the past have started to find
themselves being pushed to the forefront
of active world politics. Whether they
want this new prominent role or whether
it is the transformation of the world system obliging them to be more active is not
a question we are trying to answer here.
But there is no doubt that the strengthening of global governance and development
of regional and global institutions are empowering these countries.
Turkey and Japan are no doubt two of these
countries and the recent activism in their
foreign policies has attracted worldwide
attention. Both countries are civilian democracies and they have been involved in
the global governance mechanisms since
the end of the Second World War. The organizers of this symposium find it important that these two countries strengthen
their bilateral relations to be more active
not only globally but in their respective regions as well. The aim of this symposium
is to probe the ways to promote the development of bilateral relations.
This report is organized in the following
manner. We start with a concise overview
ORSAM
Report No: 193, November 2014
59
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
of Turkish Japanese relations aiming to
benefit ones who are not familiar with the
topic. It covers a brief historical sketch of
the bilateral relations, mentioning prominent events and the reasons why sometimes the two countries seek to approach
each other. Then we give examples, data,
and tables picturing diplomatic, economic, and cultural relations. These can be
used as references to form an overall idea
on different aspects of the relations.
This is followed by three parts presenting the speeches given in the opening,
keynote, and panel discussion sessions of
the diplomatic seminar. Opening speech
was by Yutaka Yokoi, Ambassador of Japan and by Numan Kurtulmuş, Deputy
Prime Minister of Turkey. Both speeches
focus on important aspects of bilateral
relations and the regional challenges the
two countries face. Ambassador Yutaka
Yokoi’s speech underlines the need to
expand mutual understanding between
the two countries, with the hope that this
seminar will heighten our understandings
concerning each other’s environment. In
his speech Deputy Prime Minister Numan
Kurtulmuş mentions similarities between
Turkey and Japan, and after focusing on
the regional challenges Turkey faces in its
region, he also calls for more cooperation
between the two countries to work together to make the world more peaceful. In the
keynote speeches, the Rector of International University of Japan Prof. Shinichi
Kitaoka gives a comprehensive sketch of
Japan’s foreign and security policy, starting from Tokugawa era and bringing it to
early 21st century, which could be taken as
a crash course on Japan’s foreign relations.
Similarly in the second keynote speech,
Director of Diplomacy Academy Assoc.
Prof. Mesut Özcan, gives a comprehensive
picture of Turkey’s position in a changing
international system, starting with postCold War era up until today, mentioning
different aspects of Turkish foreign policy
on the way. The panel discussions part
starts with Prof. Noboru Yamaguchi from
60
ORSAM
Report No: 193, November 2014
National Defense Academy of Japan who
focuses on the US-Japan Alliance in his
speech. This is followed by Prof. Dr. Selçuk
Çolakoğlu from Yıldırım Beyazıt University examining Turkey’s policy towards
Northeast Asian countries, highlighting
the basic characteristics of relations between Turkey and Northeast Asia. Prof.
Masanori Naito from Doshisha University, in his passionate speech, explains
Turkey’s role for the regional stability in
the Middle East. The speech following
it is given by Assist. Prof. Bahadır Pehlivantürk from TOBB University, who focuses on Turkey-Japan Partnership in the
era of global governance and region building. The final panelist Research Fellow Dr.
Kohei Imai from Japan Society to Promote
Science talks about the possibilities of diplomatic cooperation between Turkey and
Japan and both countries’ common interest in humanitarian diplomacy.
After these, the report concludes with
a Policy Proposal for developing JapanTurkey relations. This part is a synopsis
and summary of the ideas presented in the
afternoon closed session, a workshop held
with the experts from both sides discussing the issues of global governance, security environment of both countries, transformation of the world system, and bilateral relations. In this part, after a summary of various discussions held, an analysis
of possible avenues to further cooperation
between the two countries was made, and
nine different important issue points were
defined. After this, formation of six different study groups was proposed. These
study groups were planned to focus on the
defined issue points, and discuss how to
create deep Turkey-Japan partnerships to
deal with these issues and strengthen their
relations further. The major purpose of
the establishment of these study groups is
to initiate the creation of epistemic communities that expend beyond national
borders tying Japan and Turkey together.
It is hoped that these study groups (that
are to include members from government,
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
business, academia, and NGOs) will create new channels for communication between the two countries and create syn-
ORSAM
ergy in dealing with common regional and
global issues.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
61
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
2. AN OVERVIEW OF TURKEY JAPAN RELATIONS
2.1. A Short History of Bilateral
Relations
Japan-Turkey ties are longstanding. The
good nature of relations between the two
countries is based in history and mutual
help. It is generally accepted that the bond
forged by the sunken frigate Ertuğrul off
the coast of Japan in the late 19th century is the occasion for the start of official relations between the two countries,
even though there has been visits from
Japan earlier. In 1890, the Ottoman frigate, named the Ertuğrul, sunk on the way
home from a visit to Japan. While more
than five hundred sailors died, sixty-nine
survived and were rescued by Japanese
people and escorted safely to home by
the Japanese navy. “Ertuğrul” is consistently recognized and mentioned by the
leaders of both countries and has served
as the basis of friendship between these
geographically distant states. The friendly
relations, which started with the visit of
Ottoman Empire’s Ertuğrul Frigate to Japan has reached its 120th anniversary in
2010. Commemorating 120th anniversary
of the friendship between Japan and Turkey, “Japan Year 2010 in Turkey” was held
and 186 various events were held in all
over Turkey through the whole year. This
first initiative to establish relations was
motivated by the desire to learn from each
other’s experiences in modernization and
politics in a Western dominated world.
62
ORSAM
Report No: 193, November 2014
Japan’s diplomatic relations with the
modern Republic of Turkey started after the First World War, with Counsellor
Shiro Hanaoka being assigned as chargé
d’affaires to start the preparations for the
opening of the Japanese Embassy in Turkey. Yukichi Obata became the first Ambassador, arriving in Istanbul on 17 November 19251. On the other hand, opening of Turkish embassy in Tokyo had to
wait until 1952. But shortly after that the
foreign minister Fatin Rüştü Zorlu and
in 1958 prime minister Adnan Menderes
made the first high level visits to Japan,
and relations continued with more mutual
visits and signed agreements. Both countries, which were firmly embedded in the
Free World during the Cold War, developed similar political cultures and norms.
Japan and Turkey have maintained good
relations for over a century. There have
been wide-ranging interactions between
the two countries, including visits by eminent persons, as well as economic and cultural exchanges. These exchanges started
to accelerate since a visit to Turkey by
Foreign Minister Shintaro Abe in 1983. At
the time, Turkey’s former premier Turgut
Özal (prime minister 1983-89, president
1989-93), who was familiar with Japanese
affairs also played an important role in the
growth of the relationships. During Turgut Özal’s premiership bilateral relations
were further cemented by the rescue of
Japanese citizens from Tehran during the
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
missile war phase of the Iran-Iraq war by
Turkish Airlines airplanes. Mutual help in
earthquake disasters have also contributed
to the perception of brotherhood among
the two nations. In the wake of Great East
Japan Earthquake in March 2011 and the
earthquakes in Turkey’s eastern part in
October and November 2011 respectively,
both countries provided each other with
support, which further strengthened the
relationship between the two nations. For
instance the loss of Japanese disaster relief
volunteer Atsushi Miyazaki in an aftershock of the 2011 Van Earthquake had inspired the then president Abdullah Gül to
write a letter to Emperor Akihito thanking
his government and the Japanese people
for their aid after the disaster.
Since the end of 2000, there have also been
various exchanges of visits by other eminent persons, such as the visits of Crown
Prince Naruhito in March 2009 and Foreign Minister Katsuya Okada in January
2010. Prime minister Shinzo Abe’s active
foreign policy brought another boost to
Turkey-Japan relations. On the occasion of visit to Turkey by Prime Minister
Shinzo Abe in May 2013, “Joint Declaration of the Establishment of Strategic
Partnership Between Japan and the Republic of Turkey” was signed, and on the
occasion of second visit in October 2013
(he visited Turkey twice on the same year),
“Joint Declaration by the Government of
Japan and the Government of the Republic of Turkey on cooperation in the field of
Nuclear Energy and Science and Technology” was signed between Prime Minister
Abe and Prime Minister Recep Tayyip
Erdoğan. It is expected that with these signatures political relations between the two
countries will strenghten further.
Diplomatic Relations
Japan recognizes the Republic of Turkey
Japan opens an embassy in Turkey
Turkey opens an embassy in Japan
Turkey severs relations with Japan
Turkey declares war on Japan and Germany
Turkey reopens its embassy in Japan
Japan reopens its embassy in Turkey
Japan establishes a consulate in Istanbul (upgraded to
consulate-general status in 1972)
2000
ORSAM
Date
1924 August
1925 March
1925 July
1945 January
1945 February
1952 June
1953 May
1965 May
VIP Visits To Japan (since 2000)
-Minister of Foreign Affairs, Ismail Cem (April)
-Deputy Prime Minister and Minister of Energy and Natural Resources,
Mustafa
Cumhur Ersumer (June)
-Minister of Public Works and Settlement, Mehmet Aydin (August)
-Environment Minister, Fevzi Aytekin (September)
2001
-Minister of Tourism, Mustafa Taşar
2002
-Minister of Public Works and Settlement, Akjan (March)
-Minister of Transport and Communication, Vural (April)
ORSAM
Report No: 193, November 2014
63
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
2004
-Deputy Prime Minister, Ertugrul Yalcinbayir (Februrary)
-National Assembly Chairman, Bulent Arinc (June)
-Minister of Culture and Environment, Erkan Mumcu (August)
-Deputy Prime Minister and Minister of Foreign Affairs, Abdullah Gul
(December)
-Prime Minister, Recep Tayyip Erdogan
2007
-Public Works Minister, Faruk Nafiz Ozak
2008
2009
-President, Abdullah Gul
-Minister of Culture and Tourism, Ertugrul Gunay
2010
-Speaker of Grand National Assembly, Mehmet Ali Sahin (October)
-Minister of State, Zafer Caglayan (November)
-Minister of Transport and Telecommunications, Binali Yildirim (December)
-Minister of Energy and Natural Resources, Taner Yildiz (December)
-Deputy Prime Minister, Ali Babacan (December)
2003
2011
2012
2013
2006
2008
VIP Visits To Turkey (since 2000)
-State Secretary for Foreign Affairs, Ichita Yamamoto
-Minister of State Ryutaro Hashimoto
-Minister for Foreign Affairs Makiko Tanaka (January)
-Minister of Education, Culture, Sports, Science and Technology, Atsuko
Toyama Prince Tomohito of Mikasa (October)
-Prince Tomohito of Mikasa, Princess Tomohito of Mikasa (Nobuko),
Princesses Akiko and Yohko
-Prince Tomohito of Mikasa
-Minister of Finance, Sadakazu Tanigaki (May)
-Prince Tomohito of Mikasa, Princess Akiko (September)
-Prime Minister, Junichiro Koizumi
-Princess Akiko
2009
-Crown Prince Naruhito
2010
-Minister of Foreign Affairs, Katsuya Okada (January)
-Prince Tomohito of Mikasa (May)
-Prince Tomohito of Mikasa, Princess Akiko (July)
-Speaker of the House of Representatives, Takahiro Yokomichi (July)
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2012
2013
64
-Minister of Science, Industry and Technology, Nihat Ergun (May)
-Minister of Economy, Zafer Caglayan (July)
-Deputy Prime Minister, Ali Babacan (October)
-Minister of Health, Recep Akdag (October)
-Minister of Defense, Ismet Yilmaz (March)
-Minister of Environment and Urbanism, Erdogan Bayraktar (May)
-Minister of Foreign Affairs, Koichiro Gemba (January)
-Minister of Foreign Affairs, Koichiro Gemba (June)
-Prime Minister, Shinzo Abe (May)
-Prime Minister, Shinzo Abe (October)
ORSAM
Report No: 193, November 2014
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
ORSAM
The Agreements and Protocols In Force Between Turkey And Japan:
Official
Gazette Date
and No
03/01/1956
NAME
Date of
Signature
Trade and Payments Agreement
08/02/1955
Mutual Protection and Promotion of Investments
Agreementsv
12/02/1992
21/11/1992,
22110
Convention between Japan and Turkey for the
Avoidance of Double Taxation and the Prevention
of Fiscal Evasion with Respect to Income Taxes
08/03/1993
13/11/1994,
21467
Memorandum of Understanding on Economic
Cooperation Between Turkey and Japan
19/07/2012
2.2. An Analysis of Contemporary
Political Relations
Japan has always occupied a peculiar place
in the vision and discourse of Turkish foreign policy makers. It has been a source
of inspiration and a potential partner. Yet
it has always been difficult to substantiate
the relations into concrete cooperation.
It could be argued that, together with the
vast geographical distance between the
countries, the push for more concrete relations has not been strong enough in the
past. However, early 21st century is a time
of transformation when the world is experiencing a change in its power structure.
Accompanied with this transformation
there is a growing body of international
organizations/regimes, which empower
civilian democratic countries in terms of
having more influence in the world issues and the running of the liberal world
system. These are the times that coincide
when both Turkey and Japan have started
to adopt more multi-faceted/multi-dimensional foreign policies with a renewed
activism. As a result of this, both countries
again look towards each other and make
calls to strengthen relations.
The legacy of positive self-identification
with each other is facilitating these two
countries’ exploration of new areas of
partnership today. Both countries share
the same Western democratic political
values and have similar political systems.
Moreover, certain structural similarities
can be identified in the international environment they are in, as both countries
are situated in regions where their political values are shared with only few other
countries. Turkey and Japan also have
comparable Westernization and modernization experiences, and have been within
the Western political camp since the end
of the Second World War. These commonalities have created what can be called
“like-mindedness” between Turkish and
Japanese officials based on the shared social context constructed over generations.
This point has been stressed by diplomats
from both sides in many occasions. Both
countries prefer to cooperate in multilateral settings. There is a large potential for
cooperation between the two countries
in international organizations that tackle
various global problems they commonly
face. Bureaucrats from both sides share
similar values and expectations towards
world issues and this fact apparently facilitates cooperation between the two countries. We saw concrete examples of these
in UN, especially during 2009-2010 when
both countries were UNSC members, and
continued diplomatic cooperation with
exchanging of chairmanships of various
UN Security Council committees, and in
terms of support they gave to each other’s
ORSAM
Report No: 193, November 2014
65
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
proposals.2 This has led to cooperation on
international peace building responsibilities such as joint training of Afghan police
force in 2012.
In the last few years, Turkey and Japan
has also engaged in an evolving military
dialogue. Turkey’s and Japan’s strategic
interests converge on the issue of enhancing maritime security cooperation that
includes anti-piracy operations and the
security of sea lanes. Both countries have
already held joint exercises in the Gulf of
Aden where many Japanese and Turkish
merchant ships have been targets of pirate
attacks.
Both sides agree that there is more room
to further develop diplomatic and political relations in a growing, changing, and
institutionalizing world. At the end of this
report there is a section where various potential issues of cooperation and partnership are listed and analyzed.
2.3. Economic Relations Between
Turkey and Japan
Turkish-Japanese economic relations can
be analyzed in three dimensions; trade,
investment, and ODA (Official Development Aid).
Trade relations between Turkey and
Japan
Bilateral trade between the two countries
is low at less than $4 billion, Japan now
ranks fourth in terms of Turkey’s trade
partners in Asia, coming after China,
South Korea and India. Turkey-Japan
trade relations are also marked with a considerable negative balance against Turkey.
All these show that trade relations urgently need to be developped. In order to further develop their trade relations, Turkey
and Japan agreed to initiate talks on a Free
Trade Agreement (FTA) in 2014. Because
of Turkey’s membership in the European
Union’s Customs Union, it is not possible
to independently sign FTAs with third
countries. Turkey can, however, sign FTAs
with third countries if the EU has signed
them. Negotiations on an FTA between
Japan and the EU started in 2013, but they
remain unresolved at the time of writing.
Ankara and Tokyo started this year with
negotiations on the FTA and they are
planning to hold negotiations parallel to
those of the EU-Japan FTA.3
BİLATERAL TRADE DATAS BETWEEN TURKEY AND JAPAN (1.000 Dollar)
Years
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2013 /
(1-7 )
2014 /
(1-7 )
66
Export $ /
Thousand
Export
Fluctuation
%
İmport $ /
Thousand
İmport
Fluctuation
%
Volume $ /
Thousand
Balance $ /
Thousand
149.489
124.065
129.980
156.288
190.117
234.227
263.084
246.910
330.462
232.847
272.219
296.413
331.762
409.236
22,8
-17
4,8
20,2
21,6
23,2
12,3
-6,1
33,8
-29,5
16,9
8,9
11,9
23,4
1.620.561
1.307.372
1.465.507
1.927.096
2.684.287
3.109.218
3.216.725
3.703.442
4.026.764
2.781.971
3.297.796
4.263.730
3.601.427
3.453.189
16,3
-19,3
12,1
31,5
39,3
15,8
3,5
15,1
8,7
-30,9
18,5
29,3
-15,5
-4,1
1.770.050
1.431.437
1.595.486
2.083.384
2.874.404
3.343.445
3.479.810
3.950.352
4.357.226
3.014.818
3.570.015
4.560.144
3.933.189
3.862.425
-1.471.072
-1.183.308
-1.335.527
-1.770.808
-2.494.170
-2.874.991
-2.953.641
-3.456.531
-3.696.303
-2.549.124
-3.025.578
-3.967.317
-3.269.666
-3.043.953
252.664
40,8
2.053.783
-4,7
2.306.447
-1.801.118
210.474
-16,7
1.813.762
-11,7
2.024.236
-1.603.288
ORSAM
Report No: 193, November 2014
ORSAM
thousands
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
4.500
4.000
3.500
3.000
2.500
Import from
Japan
2.000
1.500
Export to
Japan
1.000
500
20
00
20
01
20
02
20
03
20
04
20
05
20
06
20
07
20
08
20
09
20
10
20
11
20
12
20 201
3
14
(17)
0
Direct Investment Between Turkey and
Japan
While the bilateral trade remains low,
investment opportunities are growing.
During Prime Minster Abe’s second visit
to Turkey in October, the Japanese leader
attended the opening ceremony of the
undersea tunnel in Istanbul spanning the
Bosphorus. The ambitious project’s largest foreign investor was the Japan Bank of
International Cooperation (JBIC), which
invested more than $1 billion in the $4 billion plan.4 There are 191 companies that
are Japanese-financed operate in Turkey
as of 2013. The distribution of the scopes
of these Japanese-financed companies in
Turkey are listed in the table below. The
sector in which the Japanese-financed
companies operate the most is the Whole
Sail and Retail sector with 63 companies.
Sector
WHOLE SAIL AND RETAIL
MANIFACTURING INDUSTRY
REAL ESTATE, RENTING AND WORK ACTIVITIES
HOTELS AND RESTAURANTS
TRANSPORTATION, COMMUNICATION AND STORAGE
SERVICES
CONSTRUCTION
OTHER SOCIEL AND PERSONAL SERVICE ACTIVITIES
TRAINING SERVICES
FINANCIAL INTERMEDIARIES ACTIVITIES
AGRICULTURE, HUNTING AND SYLVICULTURE
ELECTRICITY, GAS AND WATER
MINING AND QUARRYING
SANITARY AFFAIRS AND SOCIEL SERVICES
Toplam
Source: Economy Ministry
Companies
63
37
23
13
13
11
9
5
4
6
3
2
2
191
ORSAM
Report No: 193, November 2014
67
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
According to UNCTAD data, Japan with
122,5 billion dollars is the second country
in the world doing direct investment in
2012. In 2013 Japan kept its secondary position with the 135,7 billion dollars. The
Years
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Total
Japan Investments In
Turkey (million $)
2002-2014/July
63
58
6
32
1
2
11
3
347
231
106
493
157
1.510
table below shows the amount of investment that Japan made to Turkey in comparison to the amount of investment that
Japan made to the world globally.
Total Foreign Direct
Investment Inflow to
Turkey
2002-2014/July
571
696
1.190
8.535
17.639
19.137
14.748
6.266
6.256
16.136
10.759
10.243
5.927
118.103
Japan Investment
in the World
(million $)
2002-2013
32.281
28.800
30.951
45.781
50.266
73.549
128.020
74.699
56.263
107.599
122.549
135.749
886.507
Source: Republic of Turkey Central Bank
According to this data Japanese investments to Turkey make up only a tiny fraction of Japan’s investments worldwide. It is
also a very small ratio of total investments
to Turkey. After 2008 world financial crisis and Arab Spring Japanese companies
have started to show a heightened interest
in Turkey, and there is an expectation that
Japanese FDI to Turkey will gain speed in
all areas. Turkish Ministry of Economics
highlights nuclear energy, green energy,
infrastructure, tourism, communications,
and agriculture as possible sectors where
Japanese companies might show interest.
Turkey and Japan has reached a landmark
deal on nuclear energy cooperation. An
agreement about constructing a nuclear
plant in Turkey was signed between Turkey and Japan in 2013. The project will be
on a build-operate-transfer (BOT) basis,
and was signed between Turkish Prime
68
ORSAM
Report No: 193, November 2014
minister Recep Tayyip Erdoğan and his
Japanese counterpart Shinzo Abe on May
3, 2013. This project is redeemed as a very
important step that would transform bilateral ties with Japan into a strategic partnership. The firms will construct a 4,800
megawatt (MW) nuclear power plant in
the Black Sea coastal city of Sinop. It will
be the country’s second nuclear power
plant after the projected Akkuyu Nuclear
Power Plant. The bulk of the project will
be financed by Nippon Export and Investment Insurance (NEXI), Japan’s export
credit agency, and French credit insurer
Coface. Work on a site analysis for Turkey’s third planned nuclear power plant
to be built is continuing as well. It is projected that the first unit of Japanese built
nuclear plant will be active by 2023, and
the fourth unit is projected to enter service by 2028
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
Again according to Ministry of Economy,
another possible area for cooperation is
business partnerships in third countries.
It is proposed that Japanese and Turkish
companies can cooperate in construction
business where Turkey has a large market
share in Central Asia, Middle East and
North Africa, where Japanese companies
could benefit from Turkish expertise in
these regions.
Japanese ODA to Turkey
Turkey has been one of the important
destinations for Japanese ODA (Official
Development Aid) and credits. The Japan
Bank for International Cooperation (JBIC)
has supported projects in Turkey, including power plants, earthquake disaster relief, hospitals, machinery for government
agencies, roads, etc. Since 1972, through
JBIC and other Japanese government institutions 767 billion yen (9.95 billion
USD) of total credits has been supplied
to Turkey, and 497 billion yen (6.4 billion
USD) of it was in development credits and
270 billion yen (3.5 billion USD) was for
export credits. 5 Turkey was one of the
top recipients of Japanese ODA in 2008,
ranking third after India and Vietnam in
terms of loan aid and fourth in terms of
total bilateral ODA (285.92 million USD)
after Iraq, India and Vietnam. The most
important project funded by Japan has
been the Marmaray (Marmara Rail Transport) connecting Asia and Europe under
the sea. For this project, JICA lent 111
billion yen, one of the largest ODA loans
ever disbursed. There are other important
projects supported by JICA such as the
Ankara Water Supply Project. Currently
Turkey receives 67.6% of all JICA projects
in Europe in terms of value.6
It could be argued that Turkey’s large share
of the Japanese ODA owes to the strategic
value attached to Turkey by Japan. The
Japanese government’s 2011 ODA assessment report clearly defines Turkey as a
potential partner in the Middle East for
diplomatic issues, regional cooperation,
ORSAM
development, and regional security. The
report also writes that Japan is willing to
use ODA to strengthen Turkey’s involvement in the Middle East, in the context of
supporting “South-South cooperation”.7
This shows that there is a view in Japan,
which probably has been brewing for a few
years, to take Turkey as a strategic partner
in the Middle East. Japan has been using
its ODA as one of the means to achieve
this goal. If Japan promotes FDI into Turkey as well, then probably this will further
deepen strategic partnership. Since FTA is
also directly related to trade, Turkish Japanese trade relations will improve from this
as well.
2.4. Cultural and educational relations
Japan and Turkey have been enjoying long
lasting friendly relations for more than
100 years. According to the public survey
in Turkey conducted by the Japanese Foreign Ministry in 2012, 83.2% of respondents answered that the relations between
Japan and Turkey are “friendly” or “almost
friendly”.
In May, 1998, the Turkish-Japanese Foundation culture center was opened in Ankara by Suleyman Demirel, President of
the Republic of Turkey and Prince and
Princess Tomohito of Mikasa, and a variety of cultural events have been held in the
center. The center functions as a base for
not only cultural exchange between two
countries but also other various field of
exchange. Also in Japan, the Yunus Emre
Institute has been active in Tokyo promoting Turkish culture in the last few years. It
is engaged in cultural and artistic activities
in addition to the educational and training
activities as well as support of scientific
studies.
Japanese language education in Turkey
began in 1976 with the establishment of
the first Japanese language course in the
country by the Istanbul branch of the Turkey-Japan Women’s Cultural Association.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
69
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
University-level Japanese language education began in earnest in 1986 with the
establishment of a Japanese language and
literature program in the faculty of letters
of Ankara University. Japanese language
education has grown over the years and
courses have been established in major
universities in Turkey.
As an important stage in educational relations, during Prime Minister Abe’s visit,
both countries have agreed to found a
science and technology university. The
training of the staff who will be working in
the nuclear plant will be carried out here.
However this university aims to conduct
training not only in nuclear engineering
but also in electrical engineering, IT, applied physics, mechanical engineering,
molecular biology, chemistry, mathematics, and astronomy as well as social sciences.
Besides culture centers, language education, and universities, tourism is also
a part of cultural relations, which has a
business aspect as well. The number of
Japanese tourists visiting Turkey tends
to fluctuate year to year. According to
Turkish Ministry of Culture and Tourism
125,755 Japanese visited Turkey in 2006
and this number increased to 195,404 in
2010. Since then numbers have fluctuated
between 200.000 and 175.000. The political insecurities in the Middle East region
in general and high cost of flight are given
as reasons for the stagnation in tourism
figures. Turkish tourism to Japan is a new
phenomenon and the numbers are negligible for the time being. Japan’s total foreign visitors toped 10 million for the first
time in 2013, and Turkey is the 6th most
popular tourist destination in the world
with almost 40 million people visiting in
the same year. The mutual tourism potential for both countries remains to be
fulfilled.
Endnotes
1
Bahadir Pehlivanturk, “Turkish-Japanese relations: Turning romanticism into rationality”” International Journal LXVII.1 (2012): 101-117.
3
Colakoglu, Selcuk, “Golden Year” of Turkish-Japanese Relations, The Journaş of Turkish Weekly,
October 18th, 2014
4
5
6
7
70
Nagaba, Hiroshi, Japan and Turkey Process For Diplomatic Relations, p 6
2
Miller, J. Berkshire, Japan’s Strategic Push with Turkey, thediplomat.com, March 18th, 2014
“Turkiye-Japonya Ticari ve Ekonomik İliskileri,” DEIK, Ankara, 2009. DEIK is an initiative of private
business interests supported by TOBB (Turkish Chambers of Commerce and Industry). (USD
amounts are calculated in January 2012 exchange rate).
“Annual Report”, JICA, Tokyo, 2010.
“Toruko Kokubetsu Hyouka”, Gaimusho, (“Country Specific Assessment: Turkey”, Ministry
of Foreign Affairs), Tokyo, 18 April 2011. The report covers the 10-year period between 1998
and 2007.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
ORSAM
3. OPENING SPEECHES
Yutaka Yokoi
Ambassador of Japan
His Excellency Deputy Prime Minister
Numan KURTULMUS, President Saban
KARDAS of ORSAM, Center for Middle
Eastern Strategic Studies,
Distinguished guests,
Welcome, and thank you very much for
joining us at the Joint Symposium: “Japan
and Turkey – Where did we come from?
Where are we going?” which commemorates the 90th anniversary of the diplomatic relations between Japan and the
Republic of Turkey.
First of all, I would like to express my
honour to receive His Excellency, Deputy
Prime Minister KURTULMUS to open
the Joint Symposium, accommodating
his busy schedule. Deputy Prime Minister
Kurtulmus is well-known for his profound
insight on international affairs let alone
economy.
So, our first question is “where did we
come from?”
There are many theories behind the connection between Japanese and Turkish
people. I arrived in Ankara to be Japanese
Ambassador to Turkey almost one year
ago.
“Why do we feel close despite the geographical distance?”
“What is the real source of the feeling of
connection that both of us share naturally?”
These questions have been in the back of
my head, and that is why I came up with an
idea of organizing a symposium to think
about these questions with everyone.
After today’s Diplomatic Seminar, tomorrow’s Cultural Seminar will examine the
source of our connection from the points
of linguistic similarity, commonality of the
music that touches our hearts, aesthetic
feeling, history and archaeology. In late
November, a business seminar will be held
in Istanbul, also.
Needless to say, our relations didn’t only
begin 90 years ago. Next year will be the
125th year since the tragic accident of Ertugrul Frigate. And, long before that, our
ORSAM
Report No: 193, November 2014
71
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
ancestors were connected by the fact that
our origin may be traced to Central Asia.
Seminar will heighten our understanding
on each other’ environment.
Despite the distance, we share a historic
connection, and our connection is getting stronger. Especially, the high level
exchanges between Japan and Turkey,
which are symbolic in the 3 summit meetings within 1 year between Prime Minister
Abe and (then) Prime Minister Erdogan,
have created a huge momentum on our
bilateral relations. Also, from the Imperial
Family of Japan, Her Imperial Highness
Princess Akiko visited her favourite country Turkey in April this year.
Today, we have invited prominent experts
from both countries. From Japan, we have
Professor Shinichi Kitaoka, President of
the International University of Japan, and
honorary professor at the University of
Tokyo as our Keynote speaker. As former
Ambassador of Japan to the United Nations, Professor Kitaoka has rare experiences of looking at the UN and international politics both as a scholar and as a
high official of the government.
Since I came to Turkey one year ago, in
many places I go, Turkish citizens come
up and tell me “Are you Japanese? We
like Japanese people!” As a diplomat, I
have been to many countries in the world,
but I have never encountered this level of
friendliness to Japanese in any other countries. And, Japanese people like Turkish
people, too!
However, I am sorry to say that, although
Japanese and Turkish people share a sense
of connection, our understanding of each
other based on accurate knowledge is not
enough.
By sharing our diplomatic environment
and views on international affairs, in other
words, by “putting ourselves in the others’
shoes,” hopefully our understanding and
solidarity will be even greater.
Turkey is surrounded by the region which
is full of headlines of international news
with conflicts and political disorder. It is
not hard to imagine how difficult it is for
Turkey to steer itself in this difficult diplomatic environment. When we turn our
eyes to Japan, the northeast Asian region
faces various challenges too. I hope today’s
72
ORSAM
Report No: 193, November 2014
From the Turkish side, we have Associate
Professor Dr. Mesut Ozcan, Director of
the Diplomatic Academy, to give his keynote speech titled “Turkey in a Changing
International System.”
Today, to my delight, many students and
young researchers are here. Wouldn’t it be
great if some of you would participate in a
future Japanese Turkish Symposium as a
keynote speaker or a panelist? Efforts by
researchers and experts are indispensable
for Japan and Turkey to understand each
other. Therefore, let me express my heartfelt gratitude and honor to all of them who
continue down-to-earth studies in both
countries.
Lastly, I would like to thank ORSAM and
its President Saban Kardas, and everyone
else who have helped us organizing this
Joint Symposium.
I truly hope this Symposium will trigger
further dialogues between our nations in
different spheres. And, with you, I would
like to continue to think about the second
question: “Where are we going?”
Thank you again for joining us today.
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
ORSAM
Numan Kurtulmuş
Deputy Prime Minister of Turkey
Venerable Ambassador of Japan, respectable guests, dear visitors from Japan, ladies and gentlemen, good morning to all.
I am wishing a successful two-day symposium that is organized due to the 90th
anniversary of Turkish-Japanese relations,
which will later take place in Istanbul focusing on the trade relations between the
two. Good morning to all. Kon’nichiwa (
こんにちは).
There is an exceptional historical relation between Turkey and Japan. We have
become aware of Japan thanks to, for instance, movies such as Tokyo Story, Dersu
Uzala, and became aware of the Japanese
culture in our youth. Those movies have
been important to most of our peers in
Turkey as they introduced the Japanese
culture to us. In addition, I had the chance
to study on “Japanese Human Resources
Management” during my post-doctoral
research. Later I published it as a book as
my associate professorship dissertation. I
had conducted this study on Japan in the
United States of America and even though
I do not know Japanese, we had many
Japanese friends, and I especially had the
chance to study the old system of nenko
on Japanese human resources management labor economics. This interaction
with Japanese friends as well as the study
on the nenko system helped me accumulate knowledge and formulate an opinion
about Japanese work ethics.
In this regard, I am very happy to be present here today on this occasion of the 90th
anniversary of Turkish-Japanese relations
with our Japanese friends, as well as with
our mostly young friends from Turkey
who work on Turkish-Japanese relations.
Turkey and Japan are two countries that
are located on the two ends of the Asian
continent. Of the two countries, Turkey is
close to Europe, whereas Japan is located
on the farthest point of Far East Asia. Despite the distance between the two, we do
know that both Japanese and Turkish cultures have been proximate to each other,
sharing similarities. One such similarity
is in the grammatical structure. There are
similarities between Japanese and Turkish
grammars. Additionally, there is an exceptional amount of similarity between the
Japanese and Turkish family structures.
Apart from that, Japanese and Turks are
the two different nations that appreciate
similar family values, societal values, and
historical values. Despite their distant locations on the same continent, these two
nations are close to each other due to
these common characteristics. Besides,
we know that with regard to system and
work ethics, the Japanese and Turkish societies are akin to each other, and these
similarities move Japan and Turkey close
to each other.
Also, as we see from the name of the
symposium, we have to ask “Where Did
We Come From? Where Are We Going”.
There is a 90-year long diplomatic relationship between the Republic of Turkey
and Japan. These relations continue on an
increasing basis on every realm. We have
tragic moments in our memories stretching back to 125 years ago with regard to
Japanese-Turkish relations. The Ertuğrul
Frigate issue, which occurred 125 years
ago, is an important issue that moved
Turks closer to the Japanese society as they
ORSAM
Report No: 193, November 2014
73
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
demonstrated sympathy and respect to
the martyrs of the Ertugrul Frigate. Also,
an interesting coincidence of history, approximately a century later in 1985, when
the Iran-Iraq War was still continuing,
Turkish Airlines as well as Turkey took
active roles in transportation of the Japanese citizens there to home. We do know
that thanks to this active role carried out
by Turkey, the Japanese society has warm
emotions toward Turkey as well. Again
through a number of issues, and mainly
unfortunately as a result of tragic events,
further warm emotions developed in
Turkish-Japanese relations. One of these
has been the tragic events of earthquake
in Japan and Fukushima nuclear facilities
crisis, following which Turkey offered its
support to the Japanese society both in
search and rescue as well as in emergency
help. In this regard, perhaps Turkey has
been one of those first countries to rush
to help Japan. In the same way, after the
earthquakes of Sakarya and Van, we very
well know how Japanese government as
well as Japanese volunteers swiftly acted
to help Turkey recuperate. Also Japanese
lady who volunteered for the search and
rescue missions during the Van earthquake, Ms. Atsushi Miyazaki, is still in
memories of the Turkish society. Her
name and herself will always live in the
memories of Turkish people.
Such extraordinary close historical relations are also significant for Japan-Turkey
political relations. Despite the distance,
Turkey and Japan has been developing
strategic partnership in the realms of
both diplomacy and economy. Are these
relations sufficient? According to us, and
according to the Japanese they are still
not sufficient. However, our relations are
continuing on an increasing trend both
diplomatically and economically, and
will keep increasing. We wish to increase
such meetings to be conducted in Turkey,
in Ankara and Istanbul, and desire the
Turkish public, academic and intellectual
circles to focus seriously on Turkish-Japanese relations.
74
ORSAM
Report No: 193, November 2014
Turkey-Japan relations witnessed the
bearing of two concrete projects as a result of the three visits in a year-time made
by our now President, His Excellency Recep Tayyip Erdogan and His Excellency
Prime Minister Abe. One of these is the
common establishment of Turkey-Japan
Science and Technology University; and
the other one is the establishment of nuclear power facility in Sinop. We hope that
these two significant and big projects will
serve to the advancement of economic
relations between Turkey and Japan, and
further them.
Turkey is at one end of the world, and Japan is at the other end; however, Turkey is
one of the countries that Japan regards its
strategic ally. In the same manner, Japan
is one of the rare countries that Turkey
deems as its strategic ally in Far East Asia.
Thus, hopefully the bilateral relations will
continue in an increasing way. I would like
to express that such meetings will have significant contributions to the development
of these relations. Also my dear brothers,
dear audience, there is another common
characteristic of Turkey and Japan. These
two countries are extremely sensitive in
humanitarian assistance issue. Wherever
there is a crisis that requires help in the
world, we witnessed this in Sakarya and
Van, that Japanese are there to help. Similarly, wherever a crisis occurs in the world,
and Turkey’s help is needed, Turkey runs
to their help to ease their problems.
On this occasion, I would also like to
share our basic views on an issue that
concerns Japan despite having occurred
far from Japan. That is the issue of ISIS.
We believe that ISIS is not a cause, but a
consequence. The political instability in
the region, especially one that has been
continuing in Syria for the last 3 years as
well as the state terror going on for 3-3.5
years, and especially the total exclusion of
Sunnis –be them Arab Sunnis or Kurdish
Sunnis- out of political processes, and the
biased attitude against the Iraqi Sunnis by
the central Iraqi government, which in ef-
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
fect is divided into three, is the cause of
the emergence of ISIS-like formations.
Just like the emergence of first the Taliban
and then Al Qaeda in the post-invasion
Afghanistan. The situation in Syria and
Iraq first formed a mass resistance movement, then some elements of terrorism
emerged that could not be controlled. Let
us assume for a moment that all the coalition governments in the world decided
tomorrow morning to take care of ISIS.
Let us assume that ISIS problem has been
dealt with. However, unless you correct
the political situation in Syria and Iraq,
Even if ISIS may come to an end today,
other organizations would emerge to replace it tomorrow. Thus, what we say as
Turkey is that what has to be done is to
install peace, justice and stability in this
region. We do not have an opinion on who
will govern in which country. What we say
is this: let their respective societies of each
country be the sovereign in Iraq and Syria.
Let the ballot box be visible. Let there be
transparent democracy. Whoever is chosen by the people should govern. Both in
Syria and Iraq, let all parts of the society
participate in the political system equally,
and express themselves.
Within this framework, hopefully, as two
countries who have many words for peace
in their language, Turkey and Japan will
contribute to the world peace. We will try
to support world peace as much as we can.
We do know that no matter how high the
economic development is, unless there is
ORSAM
peace, tranquility, and inter-societal trust
and stability, it does not mean anything.
Because what brings peace to people is
not machines or factories, it is political
stability. Together with political stability,
it is the toleration in a society that comes,
and the ability of people to treat each
other with tolerance. In this regard the
Japanese have a very nice proverb. I would
like to close my speech by quoting it. The
Japanese proverb reads: “a good sword is
the one left in its scabbard.” We would like
all wars to come to an end, all swords to
be left in their scabbards. We wish there
was no place at all for swords. Instead of
swords, if only we could communicate
through pens, computers, and ideas. But
unfortunately swords exist. Since there are
swords, then let it be a common characteristic of Turkish and Japanese nations to
strive to keep swords in their scabbards.
With these feelings, I extend my affection
and respect to you all. It is my sincere wish
that these efforts to further Turkish-Japanese relations in its 90th year to be successful. Turkey is defining its 2023 goals. 2023
is the date we would like the New Turkey
to be realized. Japan is preparing for the
2020 Olympic Games. These are the dates
very close to each other. Hopefully, 2020
will be the date for the emergence of a new
Japan as well. I again extend my affection
and respect to you all. Have a good day.
I sincerely wish that this meeting will be
successful.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
75
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
4. KEYNOTE SPEECHES
Amb. Prof. Shinichi Kitaoka
President of International University of Japan
Emeritus Professor, The University of Tokyo
76
I am really happy to be here to speak about
Japan’s foreign and security policy today.
Actually this is my third visit to Turkey, but
my first visit to Ankara. However, I am not
unfamiliar with Turkish affairs, because
I have a student in my class from Turkey
and I have a colleague from Turkey in my
International University of Japan. But still,
today’s state of Turkey is more than I had
expected. I’d like express my highest appreciation and respect for your country
for the progress you made in the recent
years. And I am really happy to be here
when our relationship is moving ahead
quite dramatically which was evidenced
by the three meetings of the top leaders
of the two countries. However as was suggested by Ambassador Yokoi though we
have a very good relationship, it is to some
extent rather vague or abstract.
Prime Minister Abe. I hope this can be a
basis of a new understanding of Japan to
create better relationships between the
two countries.
But, it is high time to make this abstract
friendship to reality, to broaden it not only
from economic cooperation but also to a
broader political relations and so forth.
My task here today is to speak about Japan’s foreign security policy in the twentyfirst century which is under making by the
The most important characteristic of the
politics under Tokuwaga regime was the
“closed door” policy. Contacts with foreign countries were very much limited to
China on trade only, and also to Korea on
trade plus limited diplomat interaction,
and Dutch in a very limited place.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
Because I am a historian, let me start
from the historical background going
back to the seventeenth century. At that
time there was peace under Tokugawa
regime in Japan. It might be interesting
to compare the Ottoman Empire and the
Tokugawa Japan. Tokugawa Japan was led
by Shogunate, and also under him there
were roughly three hundred feudal lords.
But above the Shogunate, there was the
Emperor who gave the authority to the
Shogunate. So, the interesting thing was
that authority was with the Emperor, and
the real power was with the Shogunate.
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
This is a map of city of Nagasaki. You can
see a very small district where there is an
area for the Dutch people to live in. This is
a very small window for the Japanese people to look into the West. Thus, Japan was,
roughly speaking, closed to outer world.
Another interesting characteristic was
that peace continued for two and a half
centuries in Japan. Therefore there were
peace dividends: one was development
of agriculture and commerce. The other
was a unique culture for the middle class
like Kabuki, Ukiyoe, etc. They are tantamount to Shakespeare’s plays. And then,
most importantly, high literacy; it is estimated that thirty or forty percent of the
male adults were able to read and write.
And also ten to twenty percent of the female adults were able to read and write.
Scholars in the world agree that this is the
highest literacy rate in the pre-modern society in any country. This was the basis of
Japan’s modernization.
But there was a price of peace as well. The
military technology went down. The level
of Japan’s military technology in the early
17th century was about the same as in the
mid 19th century, or even worse. Because
there was no war, it was not necessary
to develop military technology. Military
historians of the world agree that Japan
ORSAM
at the beginning of the 17th century was
the strongest nation in the world, with
more guns than any country, and more
advanced technology and tactics. But it
was far behind the Western countries in
mid-19th century. That’s why Japan was
forced by the Western countries to open
up the country, first by the United States,
and then was followed by other countries. And, in order to maintain its independence and to defend itself from the
encroachment of the Western countries,
Japan decided to change itself to become a
different country in many aspects.
The modernization efforts started from
1868. It included the abolition of the feudal system. It also included the abolution
of classes. Japan was divided into four
classes beforehand: the warrior class,
farmers, craftsmen, and merchants. They
were abolished and made into one class.
These were really very surprising. Tell me
the name of the country, if there is any,
which abolished the feudal system and the
classes within a few years. Also the cabinet
system was established in 1885, and the
constitution was also written in 1889. This
is the second earliest constitution in nonWestern world, the first being Turkey.
And then, Japan had to not only modernize itself, but also make itself strong not to
be encroached. When Japan opened the
ORSAM
Report No: 193, November 2014
77
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
country, it had to conclude unequal treaties. Japan did not have tariff autonomy,
and there were extra-territoriality, etc.
Because of the extraterritoriality Japan
could not make judgment of the foreigners who committed crimes. They were to
be judged by the foreign consulates.
Promulgation of the constitution by Meiji Emperor.
Though Japan had to regain its independence and also its autonomy, this was a
very difficult task because it was in the age
of imperialism. To defend oneself, it was
almost impossible other than becoming an
imperial power as well. So, in 1894 to 1895,
Japan had to struggle with China over the
control of the Korean peninsula, and then
as a result of victory, Japan gained Taiwan.
Then, in 1904 to 1905, Japan had to fight
against Russia, in which Japan made a very
surprising victory over it. This news was
heard by many countries around Russia, such as Finland, Poland, and Turkey,
more than other countries. As I hear from
my friends, newspapers in Istanbul were
covered by the news of Japan’s victory
over Russia everyday. It gave hope and
imagination to the people who were under
the pressure from big powers all over the
world. Many people who led the former
colonial countries to independence movements after World War II were inspired
by the victory of Japan at that time. As a
result, Japan invaded Korea. But I have to
say that Japan made a mistake. Or Japan
could not make a just choice after the Russo-Japanese war because it was still weak
compared to other countries. Particularly,
78
ORSAM
Report No: 193, November 2014
Japan had borrowed a lot of money from
the US, Great Britain, and France. That’s
why Japan promised to the British that
it would not help India’s independence
movement. Also Japan promised it would
not help any independence movements
of Indochina. And, with the US, Japan
promised not to help the independence
movement of the Philippines. So, though
Japan inspired the independence movement of other countries, Japan could not
side with those people who were trying to
make their countries independent. Japan
was also victorious in the First World War.
After Japan made the struggle to survive
among the big powers, it was given a seat
which was among the big countries. But
Japan was not treated equally. Because of
the heavy debts to the advanced countries,
Japan’s economy was not very good. Then,
there took place the Great Depression in
1929. In this time, great powers like the
US, Great Britain, France tried to establish
their tariff barriers to block the trade exports from Japan. Then the Japanese leaders, mistakenly decided that Japan has to
expand by military force to get resources
and to get markets. As a result, Japan went
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
on to a very wrong war and was defeated
in the Pacific War.
The surrender was made in 1945 after
two atomic bombs were dropped to Hiroshima and Nagasaki, and Soviet Russia invaded into Manchuria. Then punishments
continued. In 1946, new constitution was
written by Americans, which prohibited
any military. But, at that time, the Cold
War was beginning to worsen and deepen.
Then, in 1950, the Korean War broke out.
I believe it is very important that Turkey
participated in the Korean War. After the
onset of the Korean War, the US changed
their mind, thinking Japan should be developed as an ally rather than an enemy to
be weakened. The change was gradual, so
in 1952, San Francisco Peace Treaty was
concluded, and Japan regained its independence.
Then Japan focused on reconstruction,
and it gradually proceeded with the peace,
and developed relations with other countries. The peace was made with Southeast
Asian and South Asian countries in 1950s.
Reparations were paid, and they were in
kind of transfer of money to buy Japanese
goods. So it strengthened the connections between the Southeast Asian and
South Asian countries and Japan. Japan
also participated as a member of Asian
countries in the Bandung Conference in
1955. Reconciliation continued. Treaty
with South Korea was concluded in 1965.
At that time Japan paid a lot of money to
South Korea, which is not usually the case.
When a country becomes independent,
sometimes the country going through
the independence may pay a lot of money
for the debts, which were established by
the colonial powers. But in this case, Japan gave a lot of economic assistance to
Korea. The peace with China was more
difficult because in the time of Cold War
the US wanted Japan to establish relations
with Taiwan. Because of that pressure, Japan concluded a treaty with the Republic
of China in 1952. After the Vietnam War,
and after US reconciled with China, then
ORSAM
Japan could normalize relations with the
People’s Republic of China in 1972. It was
a slow process.
Anyhow, the core basis of foreign policy
of Japan was the US-Japan Security Alliance. The original treaty was concluded
in 1951, but it was very much an unequal
treaty. For example, it is written that Japan
provides bases to the United States. The
US accepts these bases, and it can make
use of them to defend Japan. It’s not an obligation. US may be able to use the bases
to defend Japan. Also, if there is a civil
disturbance or civil war in Japan, and if
there is a request made from the Japanese
government, then US can help the Japanese government to suppress the riots or
disturbances. This is a very unequal agreement. This is the reflection of former enemy countries, and also this is the reflection of a super power versus the defeated
country. Some revisions were made in
1960 and it was made a little more equal,
but still the inequality remains even today.
In 1964 to 72 after many movements and
diplomatic negotiations, Okinawa was
returned to Japan. Okinawa was put under Japan’s administration, and Okinawa
was made nuclear free as mainland Japan.
Also, the prior consultation clause is one
of the most important elements that Japan gained in the revision of the security
treaty in 1960. This means that Japan has
a say when the US tries to make use of Japan’s bases. Japan can tell them what they
can and can not do. In other words, there
has to be prior consultation before action.
But, there are many bases in Japan and it
still is not a very equal treaty.
Another important thing was ODA (Official Development Aid) policy. Japan
engaged in official development aid from
1950s when Japan was not a member
of the OECD. Usually ODA is an activity by the members of OECD countries.
But, Japan started well before becoming a
member. After Japan was admitted to the
OECD, it started to provide ODA firstly
to Southeast Asia and South Asia, and
ORSAM
Report No: 193, November 2014
79
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
expanded to other areas including Middle
East, to Egypt after 1970. Also, Japan began massive assistance to China. This was
a kind of reparation, and a kind of friendship with hope for China to develop.
Characteristic of Japanese ODA was that
it was as in loans. Most part of Japan’s loan
was to establish infrastructure. For example, Japan’s loan to Southeast Asia was
used to construct bridges, roads and harbors. These were important for Japanese
companies to invest, so that they can build
businesses over there, and they can make
export from companies in Malaysia, Indonesia, Thailand and so forth. It eventually
made Southeast Asia richer than before.
In the 1950s, the level of standard of living in Southeast Asia was roughly equal to
that of Africa. But now, as you see, Southeast Asia is much richer. Based on the economic development, there was development of democracy. For example, recently
there was another smooth change of power in Indonesia. Smooth election, transfer
of power is import in this democratization
process. Also the Philippines is democratized. Democratization is continuing in
the region. Thanks to Japan’s ODA and
the rise of the investment and industry
in those countries, people became richer,
and this became the basis for democracy.
A very good rotating cycle is going on in
Southeast Asia.
So far, this has been a success story from
1945 to the end of Cold War, 1989. But
this is the point where Japan’s search for
a new role started. A shock came with
the impact of the Gulf War when Saddam
Hussein invaded Kuwait. Japan’s prosperity depended very much on the stability of
the Middle Eastern region, but Japan was
unable to do anything other than providing money. Japan gave a lot of money to
the liberation effort of Kuwait; 13 billion
dollars. But, Japan could not send any soldier to that region. When Kuwait made an
advertisement on American newspapers,
thanking to the countries that assisted Kuwait, there was no name of Japan. It was
80
ORSAM
Report No: 193, November 2014
a shock for Japan, and it began to search
its role, that it had to do something other
than providing money. That is why Japan
started its peacekeeping operations in
1992. It also started participating in disaster relief. Japan’s Self Defense Forces
(SDF) are very well known in their high
expertise in disaster relief. But they were
never able to go beyond the border even
to the Philippines or Indonesia which are
disaster prone countries.
But, this was made possible in 1992.
These were not smooth decisions. The
opposition parties opposed to this decision very much. First, the government
party overcame the opposition and then
they enacted the laws. The first participation was in the UNTAC (United Nations
Transitional Authority in Cambodia).
Then, Japan participated in disaster relief
in Turkey 1999. The reason for the SDF
not being able to go abroad is, as I will
talk a little more in detail, the Article 9
of the constitution, which prohibited the
military forces. Despite this article, Japan
created some kind of military, but it was
not allowed to go beyond the border of
Japan. That’s why Japan was unable to go
to any activities beyond the border such
as to the Middle East, or to any disaster
relief activities. But it was made possible
to participate in peacekeeping operations
and disaster relief activities after 1992. At
that time, there was an interesting debate
in Japan; whether the US Japan Security
Treaty was still necessary, because the biggest threat, the USSR, was gone. Is it still
necessary to have treaty without a potential enemy? The answer was yes, because
there was threat from North Korea. North
Korea was isolated because of the collapse
of the Soviet Russia, and they accelerated
their efforts to have nuclear weapons and
missile systems. Thus, faced with nuclear
and missile threats, the US and Japan discussed and decided to cooperate more to
strengthen their relationship. That’s what
we call the “redefinition of the US-Japan
Security Treaty” in 1995. Under the UN
framework, Japan has been participating
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
in other activities like refueling activity
for the US and others in the Indian Ocean,
and dispatch of Self Defense Forces to
Iraq, not for fighting, but for reconstruc-
ORSAM
tion, in 2004. Also, Japan is engaging in
counter-piracy activities off the coast of
Somalia.
Disaster relief in Turkey
Regarding ODA, there was another
change after the Cold War. First of all Japan was number one donor in 1990s, and
the scope was expanded to include African countries. Within the concept of Human Security from 1998, it is also providing money for the most afflicted people,
the poorest people. Still, because of the
economic stagnation started from early
1990s, Japan’s total money for ODA is declining. This is a very difficult situation.
Now what is Prime Minister Abe doing?
Mr. Abe is trying to change Japan’s security policy. First of all, he established National Security Council to provide more
integrated defense and foreign policy to
the Prime Minister. He also enacted special Secret Protection Law last year to
make cooperation deeper with the ally
countries. If there is a leak of secret, we
cannot make effective cooperation with
others. Then we adopted the National
Security Strategy in December last year,
based on advice by the Council on National Security, which was chaired by
myself. We adopted a concept of more
proactive contribution to peace. As you
may remember, Japan’s efforts were up
until 1990s confined within the border.
We should do more beyond the borders,
and participate in international cooperation. This is the key concept. New principle for the export of defense equipment
was adopted this year in April. So far, Ja-
pan has never been able to export weapons in substance. But, there are countries
that are threatened, then why not export
weapons for them to defend themselves
against the big powers which are threatening them? Also why not we join the joint
production of the weapons among the
democratic peace loving countries? So, Japan’s weapon policy was changed, which
may have a big impact. For example Japan
may be able to export some vessels to the
Philippines, and to Vietnam or Indonesia,
which are threatened by the expansion of
the Chinese naval power.
Now, a still very difficult point is the Article 9’s second paragraph. Article 9’s first
paragraph is OK, which is on peaceful solution of international disputes. But, the
second paragraph is about Japan not having any army, navy, air force, or any war
potential. How can a country defend itself
without military? It is an inherent right for
any sovereign country to have some military, some minimum military to defend itself. There was a new interpretation of the
Article adopted in 1954, but still SDF was
confined within Japan’s borders. Even in
the high time of the Cold War, Japan was
together with the US, and also China was
with us against the Soviet Russia. So it was
enough to defend Japan proper. Within
Japan’s border, Japan could make enough
contribution to the US, Japan, China, and
the Western bloc. But, now the time has
ORSAM
Report No: 193, November 2014
81
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
changed, and Japan should do more to
contribute to the peace. Therefore, we reinterpreted it again so that the collective
right of self-defense is possible in today’s
constitution. As you know, changing the
constitution is terribly difficult in Japan,
so it is better to have a flexible reinterpretation of the clauses, and if it is too much,
then the Supreme Court will say no. So,
this makes it possible for Japan to afford
more flexibility to Article 9.
Behind this was the Chinese military
power. Chinese military budget is expanding in the pace of four times in ten years.
This is an enormous pace. Besides this,
there is also the issue of Senkaku Islands
between Japan and China. No one had
any interest in Senkaku Islands that are
just rocky islands. No one had any interest
in 18 centuries. But, Japan incorporated
them to Japan’s territory in 1895. Since
then, some Japanese people lived on those
islands while no Chinese ever lived on the
Senkaku Islands. Also, China had made
no territorial claim up to 1971. But, they
began to make claims later on. Japanese
coastal guard vessels are trying to prevent
Chinese ships to enter its territory. Chinese are drastically expanding their activities to come into Japan’s territorial waters.
Chinese hard line attitude is much clearer
in South China Sea. In South China Sea,
there are many disputes between China
and Philippines, China and Vietnam, China and Indonesia. But China continued
to expand its control in the region Now
China declares that they are claiming 90
percent of the South China Sea, which includes much of the public sea.
The Chinese development is wonderful.
Economic development is welcome, because that means a good customer. Also
its military development is unavoidable,
we cannot stop it. But, we are more concerned about the manner in which they
expand. They just neglect international
law, they go beyond the international law,
and they are expanding relying on their
power. What Japan is committed is the
peaceful solution of the disputes. For this
purpose, Prime Minister Abe is first of
82
ORSAM
Report No: 193, November 2014
all trying to strengthen the US-Japan Security Treaty. Also he is expanding, widening, and deepening the ties with Australia, India, Southeast Asian countries,
Africa, and Europe. Turkey is of course
among very important partners. This is
not to confine China. This is to encourage China to be a law-abiding country, a
good member of the international society.
What is important to us is that, after two
great wars in the 20th century, human beings come to agreement that no disputes
should be solved by military force. International disputes should be solved by
international law, International Court of
Justice, negotiation, or arbitration, but not
by force. This is important commitment
of Japan after the terrible experiences in
the war. Our commitment to international
law is very serious.
Now, what we are looking into is the future.
One economic historian, Angus Maddison, once said that in 1826 the biggest
economic power in the world was China,
followed by India. But this was the starting
point of dominance of the Western powers. Western powers developed and then
dominated the world, from the mid-19th
century. But, this is ending. Therefore, the
future will not be like that. There should
be the rise of non-Western countries, I
am quite sure. But, that should not be the
repetition of the early 19th century. We
are not returning to 1826. The modern
values such as human rights, the rule of
law, democracy should be incorporated
as the basis of international system in the
21st century. This is what Japan commits.
Japan, as a country among the prosperous
countries that came from the backward
world, discriminated many times by the
advanced countries, have memory and experience of being discriminated, and also
being admired as an advanced country.
So, Japan could be a good facilitator and
leader to create this kind of coexistence,
a new world in which many civilizations
could coexist with modern values like human rights, rule of law, democracy. This is
our goal in the 21st century. I hope that we
can share this goal with Turkish friends.
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
ORSAM
Doç. Dr. Mesut Özcan
Director of Diplomacy Academy
Dear Ambassador, dear guests, we thank
you for your participation at this symposium prepared for the 90th anniversary of
Turkey-Japan relations.
Today I will make a presentation on the
Turkish Foreign Policy of a shorter period
of time, covering years following 1990 and
in particular the post-Cold War period.
Prof. Kitaoka in his speech has made some
comments on what it means to Japan to
perceive threat from Russia, with his illustration of the Russo-Japanese War. When
we take a look at the Turkish-Russian relations, we see that similar concerns and
similar relations also hold true for Turkey. We see that this factor has also influenced Turkish foreign policy in particular
throughout the Cold War in the post-1945
period. In the post-Cold War era, we see
the continuation of a security concern, a
search for security in Turkey. In general,
there is a relaxation with regard to security in the world following the end of the
Cold War.
However, unfortunately this is not valid
for Turkey. There is a myriad of reasons
for this. First and foremost are the instabilities that occurred in Turkey’s close
neighborhood. Those regional issues
and instabilities that emerged especially
in the Balkans, the Middle East and the
Caucasus throughout the early 1990s
demonstrate us that security concerns
in Turkish foreign policy have continued
although the Cold War ended. As we all
recall, if we take under consideration the
Iraqi invasion of Kuwait and events that
took place following that, events that occurred during and after the dissolution of
Yugoslavia in the Balkans, and in the Caucasus conflicts between both Azerbaijan
and Armenia, and problems in Georgia,
we see ongoing security concerns prevailing in Turkish foreign policy despite
the end of the Cold War. This is why such
security concerns push Turkey towards
regarding these issues as more important
than matters in economy and diplomacy.
In this period, we see Turkey following a
foreign policy throughout the 1990s, trying to find resolution to the security issues
around the country, and to develop and
utilize the role of the international organizations to the extent that it was possible.
We see Turkey giving support to United
Nations’ intervention during the Gulf
War, and to international organizations
such as the UN and NATO both in Bosnia
and then in Kosovo to resolve problems in
the Balkans. In a similar vein, both international organizations such as OSCE in
the Caucasus and then through bilateral
means, we see Turkey trying to bring the
international organizations into the scene
for conflict resolution. And in the same
period, similar to the Japanese case that
Prof. Kitaoka has noted, Turkey supported
peacekeeping missions in various places
in an increasing manner. We see Turkey
supporting peacekeeping missions in the
Balkans, in Palestine, or later in different
places in Africa, similar to the peacekeeping efforts joined by Japan.
For Turkey, in addition to these external
security concerns, domestic security concerns such as the security threat posed by
the PKK throughout the 1990s also influenced both domestic and foreign policies
of the country. Therefore, throughout the
1990s it is possible to claim the existence
of the influence of security concerns. Following 1999 we witness a change. I emphasize 1999, as two important, historical
ORSAM
Report No: 193, November 2014
83
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
events that took place in that year, which
influenced the Turkish foreign policy afterwards. One of them is the capture of
Ocalan and the relative decrease in security concerns and the emergence of the possibility of utilizing different tools in foreign policy. Another one is the EU agenda’s becoming more important both for
our foreign and domestic politics following Turkey’s nomination as the candidate
country to the EU. After 1999, throughout
the 2000s, as with the relative decrease in
security concerns, we see the increasing
importance being attached to economy
and diplomacy. And again throughout the
2000s, another remarkable development
in Turkish foreign policy has been regionalization. That is, the possibility of establishing closer contacts with its immediate
neighborhood was born for Turkey. In domestic politics, henceforth, steps compatible with the EU agenda become possible.
So in general, what developments are taking place in Turkish foreign policy with
regard to regionalization? First, we see the
possibility of enhanced political interaction with its immediate vicinity. What sort
of a political interaction is out there? Turkey is establishing closer relations with its
immediate neighborhood through establishing high-level strategic partnerships.
We see that this is not directed towards a
particular region. As there are examples
in the Middle East, we can also see other
examples of it in the Balkans and the exUSSR geography. The aim here has been
to cut off the support that the PKK has
received throughout the 1990s by some of
our close neighbors. In this regard, with
countries to the south of Turkey such as
Syria, Iraq as well as Jordan and Lebanon
and those in the USSR geography such
as Ukraine, Georgia, Azerbaijan and Tajikistan, Turkey tried to establish such
mechanisms. When we take a look at the
Balkans, toward the West, we see attempts
being made to establish similar mechanisms with countries like Greece and Bulgaria. The goal here is to establish a dialog
84
ORSAM
Report No: 193, November 2014
mechanism to talk about mutual matters
and cooperation areas where possible.
Another reflection of this has been regionalization, and this takes us to the topic of
economic interactions. On the economic
pillar, we see the 2001 crisis as especially
influential. Because in the 1990s, there has
been various economic crises occurring
one after another in Turkey. The latest of
them was in 2001 and the economy shrunk
by 12 percent. With the impact of the
2001 economic crisis, Turkey tried to get
involved and interact more with its vicinity. It started to follow a policy aiming to
enhance trade with its immediate neighborhood. Exporters were being supported
and a number of Free Trade Agreements
were signed for this goal. Since the beginning of 1996, Turkey has been a Customs
Union member, so it does not need such
agreements with the EU. So Turkey signed
Free Trade Agreements with its immediate neighborhood that are not members
of the Customs Union. It is possible to
explain this through some examples. In
2001, just before the 2001 crisis, the EU
accounted for 50-53% of Turkish trade.
Following this, due to Turkey’s increasing trade relations with the Middle East,
Russia and the Balkans and other places,
we see this ratio decreasing to 38%. So a
15-point decrease is out there. However
in the last couple of years, we see this ratio increasing in favor of Turkey-EU trade
relations. What I would like to emphasize
here is that throughout the 2000s Turkish policies to develop economic relations
have influenced its foreign policy in other
aspects. There are articles published on
these issues. For instance Kemal Kirisci’s
article “The transformation of Turkish
foreign policy: The rise of the trading
state” is an example. In an increasing manner, we witness an area in which security
concerns are decreasing and economic
factors are becoming more influential. A
third pillar that supports the political and
economic pillars has been the cultural
opening carried out throughout the 2000s,
aiming to increase Turkey’s interaction
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
with its near neighborhood. This has been
a period in which regionalization was realized through cultural means in the immediate vicinity. At this point, while we see
increased inter-societal interaction thanks
to the abolishment of the visas, we also see
new tools being utilized as well. Similar to
what major powers such as Britain, Germany and the United States do, Turkey
has started to establish Yunus Emre Culture Centers with the aim to make cultural
diplomacy a more frequently resorted tool
of Turkish foreign policy. We actually see
an example of this in Japan also. In addition to political and diplomatic relations
between Japan and Turkey, we see Yunus
Emre Culture Center opened also in Tokyo, Japan so as to enhance cultural interaction between the two nations.
In this regard we see regionalization efforts of Turkey replacing security concerns as they decreased in the 2000s.
With this regionalization effort, mutual
political dialogue, economic cooperation,
and cultural interaction became possible.
There is yet another development that
took place in the 2000s, which is opening
to far destinations. Especially Latin America and Far East Asia. Hence we see Japan
included in this as Turkey puts more effort
diplomatically to enhance relations. We
see the establishment of diplomatic missions in places where previously there was
none. We see attempts to develop trade
relations. In this regard, issues and places,
which previously occupied less place in
Turkish foreign policy are more important
now. Another development that is worth
pointing out is Turkey’s efforts to increase
its role in international organizations.
Utilizing tools such as becoming a nonpermanent member of the UN Security
Council, or providing the possibility of an
enhanced representation in various international organizations, Turkey has been
trying to emphasize its foreign policy priorities on international platforms.
There are also other tools of Turkish foreign policy as Deputy Prime Minister
ORSAM
Kurtulmus pointed out, such as TIKA or
The Department of Turks Abroad and
Related Communities. In this regard, Turkey is placing more importance to aid.
Of course, Japan has a more institutional
structure in this regard, and more experience. Turkey is a new actor in this sense.
Turkey is also trying to increase its capabilities in international aid matters. We
see Turkey utilizing foreign aid as a tool
of its foreign policy both in its immediate vicinity and in further destinations
such as Africa. Turkey is doing this not
only through its state institutions, but also
through the help of non-governmental
organizations of Turkish origin as well.
In this regard, it is possible to claim that
there is an approximation between Turkey
and Japan with regard to the foreign policy
tools utilized.
Also as a final point, I would like to add
that another foreign policy tool that Turkey has been utilizing recently is international mediation and conflict resolution mechanisms. Turkey works closely
with countries like Norway and Finland
who have experiences in this matters to
enhance its capabilities, thus aiming to
become more influential in resolution of
matters that surround the country. However, as I have noted in the beginning of
my talk, those security issues that emerged
in our close vicinity in the 1990s have not
been resolved yet. Although partial stability has been brought to the Balkans with
the EU and NATO expansion, and granting them of membership perspectives, the
same unfortunately cannot be claimed for
the Middle East and the Caucasus. Especially problems in the Middle East, continue to be a threat for Turkish foreign
policy. Although there are no events occurring in the Caucasus at the same level
to those in the Middle East, as you will
recall, last month border conflicts erupted
between Armenia and Azerbaijan on the
ceasefire line. This shows that, we are in
an environment where frozen matters are
yet to be resolved. In this regard, while on
the one hand Turkey tries regionalization,
ORSAM
Report No: 193, November 2014
85
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
conflicts in our immediate vicinity create
an atmosphere that serves as a reminder
of the fact that those conflicts are not yet
resolved. This is why we see security issues
still influencing Turkish foreign policy.
As I am ending my talk, I thank all of you
for your participation on the occasion of
86
ORSAM
Report No: 193, November 2014
the 90th anniversary of Republic of Turkey-Japan diplomatic relations. I hope
that all discussions and panels will be
very fruitful and will bear positive results,
informative results for us all. Thank you
once again.
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
ORSAM
5. PANEL PRESENTATIONS
Ltg. [Ret.] Prof. Noboru Yamaguchi
National Defence Academy of Japan
This is my first time to be in this country.
I am particularly glad to see people this
friendly and I am very glad to speak to
such awarm audience.
My topic is China’s rise, U.S. rebalance
towards the Asia Pacific region, and the
US-Japan defense alliance. As Prof. Kitaoka has mentioned, Japan’s defense policy
after 1945 is very distinctive and peaceful. Particularly after the 1950’s, Japan’s
defense policy derived on a couple of elements. First one is; Japan was so devastated after the war that “economy first”
became a major a basis of policy. Japan
did not have capacity to spend much on
military. Secondly, we decided to depend
on U.S. military presence in the region.
So, reliance on US defense commitment
to the region and defense build up of our
own, (even though the amount was small:
while Turkey also had to spend over two
percent of GDP on military expenditure,
Japan have been spending just below one
percent) and better economy were main
aims.
After the Cold War ended, we started to
face a new set of strategic environment.
My question is on China and the United
States. Before getting into the point I
have to warn you that I am a very much
optimistic and simple soldier. So I do not
see anything beyond two dimensions. In
the following figure, from left to right, it
shows how strong the U.S. commitment
will be in the Asia pacific region and to
the region close to Japan. From top to bottom, it shows whether China will rise as
an accommodative country (on the top),
to whether it will turn as an aggressive and
authoritative country (on the bottom).
ORSAM
Report No: 193, November 2014
87
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
Cooperative v.s. Aggressive “Rise” Robust
“Rebalance” v.s. Isolationism
Peaceful/Cooperative
Sino-Centric
Regional Order
Status Quo+(G2?)
Japan: Rely on US?
Japan: Under Who?
China Rise
Weak to
Isolation
US Commitnent
China’s Hegemon
US Cornnitment
Robust
US-China
Confrontation
Japan: Tributary or
Confrontation?
Japan: Front Line?
Assertive/Aggressive
My hope is that the U.S. will remain committed to the region and China will remain nice. That is my dream. On the other
hand, in a scenario presented on the opposite side of the graph, in the case that
the U.S. commitment is gone and China
rising as a very nasty and aggressive entity, it is a nightmare. In the case of a nicer
China without U.S. commitment, it would
mean a kind of Sino-centric East Asia. The
scenario presented at the bottom right is
a confrontation model of the U.S. and
China, and that means that Japan is going to be on the front line. I am not telling
what will happen in the future, but rather,
I am telling you that right side above is a
place we need to aim. How to keep the
U.S. commitment to the region is one of
the issues for us, and how to shape China’s
course to a better and nice China is another issue. China’s military expenditure
grew rapidly and it has become 18 times
larger in the last twenty years. It’s a lot. But
on the other side of the coin, performance
of the military forces depends more on
how much you have been spending inthe
last twenty-thirty years rather than the
fact that you have been spending so much
only this last one year. Accumulation is
important. In that sense the good news is,
88
ORSAM
Report No: 193, November 2014
what Japan has been spending in the last
twenty years is almost flat. We have had
good accumulation. There was only one
country, even after the Cold War ended,
kept on increasing its military expansion.
Do you know which? My students usually
say North Korean or China, but it is Japan.
Because of bureaucratic inertia, we kept
spending and we kept increasing military
expenditure up until the end of the bubble
economy. Because of that, we have pretty
good accumulation but stockpile of that
money is running away. Therefore, it is almost timethat we had to go up again. Abe
administration has decided to increase defense budget. That is good news.
Not necessarily all Japanese know that
Japan-U.S.security treaty has two veryimportant articles: they are Article 5 and
Article 6. Article 5 is the most important.
It is for the defense of Japan. U.S. and Japan are going to defend Japan. But there
are three conditions. First one is, the area
to be protected must be under Japanese
administration. In this context, Senkaku
Islandswere under the U.S. military administration until 1972, when Okinawa
was returned to Japan. So it is clear that
Japan has administrative control over
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
the Senkaku Islands. Second condition is
that it must bean armed attack. Fishing
boat slamming into coast guard is not an
armed attack. Hong Kong activists’ swim
on to the island from fishing boats is not
an armed attack. Those are the things the
Japanese government is supposed to take
care. And thirdly, if there is an armed attack, not necessarily on Senkaku but any
place in Japan, there must be a joint action. Sometimes, people ask the question
whether the U.S. is ready to defend some
islands or not. My answer is; the question
is wrong. It depends. If Japan does not
stand up to protect its own territory, the
U.S. has no reason to stand up to protect
us. Joint action is the key.
And as to the American commitment to
Asia, Obama administration has been
making it clear that America is going to
remain committed, particularly from 2011
when their Secretary of State Ms. Clinton
wrote a very excellent piece in the journal
Foreign Policy. The U.S. is for sure coming
back to the Asia Pacific region. And, this is
my interpretation: if you look at U.S. force
structure deployed around Iran, Iraq and
Afghanistan, the U.S has been deploying
nearly 200,000 service members for almost 10 years. If you have 200,000 troops
there, you have to use other assets to rotate them. In all, this amounts to 0.6 mil-
ORSAM
lion people committed to those areas.That
is over. In 2012, it became 77,000, and
at the end of last year it became 53,000.
So, burden of Middle East on American
shoulders is much lighter right now. This
means that the U.S. can come back to, not
necessary to Asia-Pacific region, but to a
rather normal posture.
Let me end my remarks by talking about
the relation between Japan’s defense policy and U.S. strategy. American military
is very much concerned about operations
under anti-access area denial environment. They are worried about, for instance, when U.S. naval forces including
aircraft carriers are operating in the area
west of second island chain, between
Guam and Okinawa for example, Chinese
submarines and other naval potentialas
well as bombers and anti-ship missiles can
affect American operations. To overcome
that kind of environment, Japan’s defense
posture in south western islands makes
very good sense. If we have a better posture in defense in southwest islands, this
means that Japan’s Self Defense Forces
are going to put down an umbrella for the
U.S. forces deployed in this area. If the
U.S. forces are deployed more to this area,
it may be easier for Japan to defend itself.
Then the deployment of follow-on forces
will be far easier.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
89
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
Prof. Selçuk Çolakoğlu
Yıldırım Betazıt Unhiversity
In this meeting we try to raise the awareness about Asia in Turkey together with
our colleagues. So I will try to analyze
Turkey’s policy toward East Asia in general, not only in particular to Northeast
Asia because Northeast Asia is not a much
known frame in Turkey. As we know for international literature, when we talk about
Northeast Asia that means Japan China
and the two Koreas, Taiwan and may be
Russian and the United States. When we
talk about Asia usually we mean Northeast Asia to ASEAN countries, which is in
Southeast Asia and South Asia. When we
look at Turkey’s foreign policy or Turkey’s
look to Asia in general since the beginning
of cold war we can divide it into four periods. The first one is the early period of the
cold war. During that period Turkey has a
security dimension for its foreign policy,
so solidarity with pro-Western regimes
in Asia and solidarity against communist
countries. In these regards, Turkey sent
troops to the Korean War and actively
participated to defend the South Korea
at the time. Turkey had a solidarity policy
with Japan, South Korea, Nationalist China in Taiwan, the Philippines, Thailand,
and Pakistan. There is a pure security look
to Asia in general but economic and cultural exchanges remained very limited.
The second period of Cold War started
with the Sino-American normalization
in the early 1970’s. After the this strategic
turning point, Turkey also had normalized
its relations with the People of Republic
of China (PRC) and closed its embassy
in Taipei and opened in Beijing. Turkey’s
look to Asia has turned from security perspective to economic one. Asia had very
successful development models starting
with Japan and also the four Asian Tigers
90
ORSAM
Report No: 193, November 2014
of South Korea, Taiwan, Singapore, and
Hong Kong. Therefore, Turkey’s main focus was on economy at this period during
1970s and 1980s. There was an increasing
awareness and partnership particularly
with Japan at the time.
The third period has started with the end
of cold war and the dissolution of the Soviet Union. We witness the out-break of
independent countries, mostly Turkic, in
Central Asia and the Caucasus. So Turkey
had much of its focus on these regions as
a foreign policy priority. At the same time
Turkey tried to develop a bridge from West
Asia where it is, to East Asia, defined with
the rhetoric of building contemporary
silk-road and so on. Turkey had also paid
more attention to rising China and other
Asian countries. However, because of the
economic crises and such shortcomings at
the time, Turkey could not develop strong
economic relations with Asian countries
during the 1990s.
When we look at the fourth period starting with early 2000s, there is an increasing economic capacity. So the economic
capacity became the key to developing
relations with Asian countries. All the
time Turkey paid more attention to Asia
only at the political level, but with poor
economic cooperation. During that last
decade Turkey has succeed to build up its
economic capacity and there is also an increasing partnership with Asia. Moreover,
there is an increasing profile of Turkey in
international organizations. For example,
Turkey has became U.N. Security Council non-permanent member in 2009-2010
and adopted a very active foreign policy
within the Organization of Islamic Cooperation (OIC). Turkey has also become
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
observing country for the Arab League
and the African Union, and Turkey signed
a cooperation agreement with ASEAN in
the 2010 Hanoi summit, in which Ahmet
Davutoğlu also participated this signing
ceremony as the foreign minister. Besides,
Turkey has finally become a dialogue partner for the Shanghai Corporation Organization (SCO) in 2012. All these show a rising appearance in international arena for
Asian countries and Asian institutions by
Turkey. These have led to development of
some strong partnerships with Asia.
When we look at trade figures, Turkey has
very strong economic relations with Asian
countries. Japan is the key country. Turkey has developed strong trade relations
with Japan and also Japanese FDI came to
Turkey for years. Until the year 2000 Japan was the leading Asian trade partner
for Turkey. But starting with 2000 there
is a decreasing role for Japan in Turkey’s
trade partnership with Asia. China has
become number one trade partner. South
Korea and India also passed Japan. So Japan is now number four trade partner for
Turkey in Asia. In this regard, we need to
focus on why Japan decreases in Turkey’s
trade during the last decade. On the other
hand, Turkey developed strong economic
ORSAM
relationship with other Asian countries.
In that regard, China has become number
three economic partner for Turkey in its
world trade since 2008.
There are also a lot of high level visits
from Turkey to Asian countries and from
Asian countries to Turkey. There are
many signed deals, agreements and also
cooperation on different levels, from the
state level to NGO level. While it is true
that relations have developed with Asian
countries in other important dimensions
as well, for true continuity and sustainability of the relationship there is the problem
of the lack of a road map, which is another
challenge for Turkey to maintain sustainable relations with Asian countries. During the last decade and especially in recent
years Turkey had an Asian opening policy
and opened embassies in some countries
like Myanmar, Cambodia, Brunei, Nepal,
Sri Lanka and etc. Those countries also
adopted a policy to open embassies in
Ankara, Turkey. So there are lots of connections, developments in relations which
can be perceived as a good achievement
for Turkey’s Asian policy. On the other
hand, we need to focus on some strategic
plan to further develop, maintain and sustain these relationships.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
91
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
Prof. Masanori Naito
Doshisha University
Starting my words I would like to express
my congratulations on the safe release of
all the hostages who were held by ISIS.
We Japanese would also like to share this
happiness with you. “Gözünüz aydın”. It is
quite an honor for me to be able to address
you in this symposium, which is aiming at
strengthening academic relations between
Turkey and Japan.
I believe that the Republic of Turkey’s role
for ensuring stability in the Middle East
and Eurasia could be evaluated as such: it
is a bridge between the Muslim East and
the West, it’s a bridge in dialogue between
Palestinian people and Israel, it is vital in
its assistance to desperate people in Gaza,
in being a deterrent power facing the
fragile situation in Caucasia, in providing
security for the energy corridor extending from Central Asia to Middle East, in
being a deterrent power against the possible nuclear rearmament of Iran, in being
a guarantor country providing security for
the lives and properties of Turkish people
in the Turkish Republic of Northern Cyprus, in playing a key role for the stability and development of Afghanistan, etc.
But in the latest development, Turkey
has become the biggest and most serious
country that has supported approximately
one million refugees who had to run away
from Syria, which has fallen into chaos.
And immediately after war, Iraq, facing
the immanent danger of breaking apart as
a result of its sectarian politics, which led
way to the emergence of ISIS, ended up in
being the most fragile country. Turkey, as
a neighboring country, in order to keep
the unity of Iraq, is trying to maintain deterrence capacity, but unfortunately it also
faces serious challenges. So in recent years
Turkey remained as the last country ruled
92
ORSAM
Report No: 193, November 2014
by law. And indeed, Turkey has been the
only country demonstrating humanitarian
justice to the world.
What are to sources of this attitude? In
my opinion the first is the fact that most
of its citizens are Muslims, and secondly
it is the unitary structure of the country.
The fact is that, Turkey has managed to
realize democracy, which does not exist
in none of the other Muslim countries.
In the Islamic world Turkey is the only
country which managed to develop a type
of democracy suitable to Muslims. During the process of Arab Spring, Egyptian
people who were under authoritarian rule
for thirty years selected their president for
the first time. Unfortunately the Egyptian
army removed this with a coup d’état and
gave capital sentences to Muslim Brotherhood for providing the support for the
elected president. This has shown that
the forces obstructing the development
of democracy in Middle East countries
are very strong. Because of the coup in
Egypt Turkey lost its biggest potential ally
in the region. This is disheartening. Obviously it is very difficult to achieve stability in this fluid region. Therefore the role
that Turkey must and will play is quite
obvious. Turkey, as the only democratic,
secular, social, state with the rule-of-law
in Middle East, and also a Muslim country with a sound unitary structure, is the
only hope and inspiration for the people of
Iraq, Syria, Mosul, Palestine, Libya, Somalia, Yemen, and Afghanistan, which are in
chaos. For the wounded children of Gaza,
for the people of Egypt under oppression
of coup, Turkey will continue to provide
its support and by this way will show the
right way to all Turkish and Muslim youth
for understanding what is just.
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
In 2009 the Turkish Prime Minister
R.T.Erdoğan’s open and clear attitude in
Davos is a proof of this. Unfortunately
the number of countries giving support to
Turkey’s just attitude is decreasing. Also
in Turkey, there are people who say that
Turkey had lost allies. However, as a Japanese scholar, would like to emphasize that
in order to build real and sincere friendly
relations, justice and morality are most
important. Even if it remains as the only
country distributing justice in line with its
beliefs, new Turkey’s attitude will be very
prominent.
Within such chaos in the region it is not
possible to evaluate all of Turkey’s relations one by one. Thus I would like to
focus on the recent developments. It is
about the ISIS and its violent behavior,
which threatens not only Turkey but all
the world. Maybe it is kind of wrong for
me to address such a sensitive subject, but
I would like to remind you that Turkey
could not easily respond to Obama’s call
for military coalition. Of course it was the
kidnapping of 49 Turkish citizens including the Council General of Mosul that was
the reason of this sensibility. I would like to
criticize Western countries for their lacking in vision in the struggle against ISIS.
President Obama has called ISIS a cancer.
If there is a cancer, of course, it can be taken out surgically. But this is only theoretical. What will happen if the patient cannot survive the operation? Turkey should
be shown respect, as it is very sensitive to
a military operation. UK Prime Minister
Cameron has called ISIS’s beheading of a
journalist as a demonic act. Of course, he
is right. But then, when 500 children were
killed in Gaza last August, why didn’t he
call it a demonic act? This hypocritical attitude is increasing the likelihood of young
Muslims to turn as Jihadists. I would like
to remind another point. During the gulf
war Turkey did not join US’s coalition of
the willing. And also after 9-11 Turkey
did not provide support to the military
operations against Afghanistan. Of course
Turkey has greatly contributed to security
ORSAM
effort by joining ISAF. In 2003, in Iraq war,
after very long discussions in the Turkish
Grand National Assembly, Turkey did not
heed to US’s call. Turkey is the most important ally of US in the region. Despite
this Turkey has always considered sensibilities in the region with great care. And
especially when the present government
is concerned, I find it logical and rational
for the decisions to be made in accordance
with the sense of Islamic justice. What
kind of a constructive role Turkey will
continue to play in the security of the region in the future? On this point, the size
of the military force or political profile
will not give a sufficient answer. With no
doubt, the only way that this end could be
achieved is through the unification of civil
society with the fundamental principles of
the country in a way that is perceived as
appropriate by the civilized world.
Last but not least, there is no problem between Turkey and Japan. Actually they are
acting together as bridges between Western and Eastern world. We have different
geographical positions but we try to be
bridges. So we have to further strengthen
our relationship. If the foundations of
the bridge are not strong, it could collapse by even a faint wind. However if the
bases are strong, no matter what kind of a
storm there is, the bridge will survive. So
since the beginning Japan and Turkey has
based their relations on mutual humanitarian aid, which I believe is very important. Japanese people never forget that in
1985, during the Iran and Iraq war, the late
Turkish president Turgut Özal has commissioned an airplane to rescue Japanese
citizens from Tehran when many Turkish
citizens were left behind there. Turkish
Airlines planes took the risk of an attack
by the Iraqi army and helped Japanese
families. And no voice of criticism was
heard in Turkey against Turgut Özal’s decision. This shows that Turkish people did
not forget the rescue and aid by the Japanese people to the Turkish sailors after the
Ertuğrul Tragedy, which happened almost
one hundred and twenty five years ago.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
93
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
Such a firm attitude shows that Turkey’s
actions in the region are beneficial for humanity. This, in turn, has its source in the
basic belief in mutual help and solidarity
among Turkish Muslims. It is an attitude
94
ORSAM
Report No: 193, November 2014
specific to the new Turkey, which plays an
indispensible role in the region with the
disciplined and honest behavior of its religious and faithful people.
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
ORSAM
Dr. Bahadır Pehlivantürk
TOBB University of Economy and Technology
In this presentation I would like to talk
about current relations between modern
Turkey and Japan and make a comparison of their political positions in their respective regions. And also, I would like to
make some proposals on how Japan and
Turkey can partner with each other to increase their influence in confronting various world problems.
Those of us who study Turkey and Japan
relations are a little bothered but by what
we can call ‘romantisizim’, a label brought
by Prof. Selçuk Esembel, in relations. In
every meeting between Turkey and Japan
there is a dominance of a discourse on
comradeship between two people, about
how they made sacrifices for each other
and how they have helped each other, etc.
We who are deep in the study of Japan and
Turkey relations are a little bothered by
this, because we know that even thought
the Turkish and Japan relationships are
warm and very good diplomatically, they
lack substance. We don’t really do very
much in political terms, economic relations are weak, and there is so much potential unrealized. As a matter of fact, this
symposium is a part of the effort to substantiate Turkish-Japanese relations, and
to go beyond the romantic discourse.
In my research on modern Turkish and
Japanese relations, I found that in history
when some certain conditions appear,
Turkey moves to strengthen its relations
with Japan. I found out that there were
three conditions, and when at least two
of them are met, Turkey and Japan get
more interested in developing relations
with each other. First one is when there is
a shift in the Western power position in
the world, that is to say, when the power
balaance changes within the Western
world, or when Western power position
changes vis-à-vis the rest of the world.
Secondly, when both countries’ foreign
polices enter a stage of activism, which
frequently coincides with these times of
power shift, they again turn to each other.
One can find this in Sultan Abdulhamid’s
era, during Turgut Ozal’s premiership,
and now in the current era. And thirdly, at
times when Turkey and Japan are engaged
in an effort to redefine the ideational bases
for their foreign policy; when they try to
find an identity for their foreign policies,
they turn to each other. So when we are
trying to understand ourselves, when we
are trying to reposition ourselves vis-à-vis
the West, it seems Turkey and Japan come
to be more interested with each other.
We can say that now is such a time. There
are wide discussions about a perception
of a decline of Western power position
in relation to the rest of the world, which
can be proved in economic terms at least.
There is a social identity change in both
Japan’s foreign policy and Turkey’s foreign
policy. And both countries have entered
a stage of activism in the last few years. I
want to compare this activism a little bit.
For Japan, the discussions on activism intensify with the Abe administration. To
be fair Japanese foreign policy has been
active before Mr.Abe. The difference is
that, Japan has been active in multilateral
terms; as a global citizen Japan promoted
regional integration and was a very influential actor in international organizations.
What changed with Abe administration is
that it also focuses on bilateral relations.
What is important here is that when you
look at Japan’s foreign policy it has a very
ORSAM
Report No: 193, November 2014
95
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
clear goal: Japan is a promoter of regional
integration. Japan has been very important in creating the success of East Asia. I
would like to make a comparison between
East Asia as a region and Middle East as
a region. Today when we talk about East
Asia we talk about success: high growth
rates, hundreds of millions of populations
raising from the level of absolute poverty
to middle class status, a number of countries rising from middle income level to
high income level, Asia becoming the
center of production for manufactures in
the world, Korea, Japan, Taiwan, and Singapore being branded as leaders in technological innovation, creating products
we all use in our daily lives, and etc. All
these nice success stories are there. Come
to Middle East: we talk about war, massacre, religious conflicts, ethnic conflicts,
despotic regimes, terror, appalling level
of poverty in some countries, etc. All the
nasty things we hear. There is a drastic difference between the two regions.
However, this has not been the case all the
time. As a matter of fact during the Cold
War Asia was a much more violent place
than the Middle East is now. In Cambodia for instance ¼ of the population was
decimated, massacred in a civil war. It was
a self-genocide. Compared to Cambodia,
situation in Syria it is not as bad, let me say
yet, today. In Cambodia, there was the Pol
Pot regime, a fundamentalist communist
regime, in some way similar to religious
fundamentalist ISIS group in Syria. And it
is very worrying to think that same horrors might repeat in the Middle East. It
was not only the Cambodia. Vietnam was
in war for decades, Indonesia had insurgency against Malaysia and Philippines,
called Konfrontasi. Thailand, among
other countries, was in continuing cycles
of violent coups, and the area was infested with many types of civil conflict. One
could say that the whole region resembled
a war zone, with coup d’états, civil strife,
genocides, massacres, and all in high levels of absolute poverty.
96
ORSAM
Report No: 193, November 2014
It changed so much! Look how we are talking about Asia today. Japan had a very important role in creating this change. Japanese government was very active behind
the scenes in multilateral forums, in creating a region. It started bottom up. Japanese companies, who were very important in creating production networks and
production chains, started to invest into
the region. As Prof. Kitaoka mentioned,
Japanese government gave ODA (Official
Development Assistance) to Asian countries. It promoted and founded regional
integration efforts. Japanese government
also applied trade policies that would integrate the region. So no matter how much
one prefers to look at international relations through a security and self-interest
conscious Realist framework, here is the
fact that international trade, investment,
integration of economies, and regional
institutionalism brought harmony to Asia
and it expanded the zone of peace. Yes, it
didn’t solve problems completely. There
are still potential conflict points in Asia.
But now the situation is much different in
comparison to Cold War era.
I always had this dream that maybe Turkey could play a role like this in the Middle East. Now regionalism is the future of
the world, we know the success of EU in
bringing peace to Europe, NAFTA is there
in North America, there is Mercosur and
other initiatives in South America, ASEAN in Southeast Asia and ASEAN+ initiatives for East Asia, there are CIS and SCO
in Central Asia, and etc. Even in Africa
there are regional integration schemes
such as African Union and EAC. And in
Middle East, well, there is nothing. Initiatives such as D8, Arab League, and OIC
did not work, probably because they were
not able to separate political issues from
economic issues and remained as talking
shops. There is a gaping hole in Middle
East. There is no region in Middle East.
There is no serious effort to push countries into integration. Turkey tried to play
this role a few years ago but it was at the
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
onset of the Arab Spring, so it didn’t go
anywhere.
What I am trying to say here is that Turkey
can learn a lot from the Japanese experience. Not forgetting that Turkey is limited
in its capacity, it still can try to emulate
Japanese success in East Asia to create a
Middle East integrated region. It can try
to make economies more depended on
each other, promote people visiting other
Middle Eastern countries (there is even
no student exchange program in Middle
East), promote cultural understanding
and other type of exchanges. When saying
these, I do not mean that Turkey should
go on and try to build a Middle East Union
in competition to EU. What I mean is not
different than what Japan did in East Asia;
promoting interdependence to create a
region based on economic exchanges and
individual-to-individual organic connections. What level of political harmonization this could lead to is a question for
East Asia and EU experiments as well.
So my proposal is, for Turkey to promote
regional integration, it should try to learn
something from Japanese experience, and
if possible, convince Japan to be a partner
to help create a region here in the Middle
East. It is true that there are serious differences between Japan and Turkey in terms
of capacity. Even up until early 2000s Japanese economy was larger then the rest
of East Asia economies combined in real
ORSAM
terms. Turkey does not enjoy such a dominant position in the Middle East economy.
But still, even though they are handicaps,
maybe with support from Japan and other
countries, Turkey should, I believe, try to
create a region in the Middle East. If we
could manage to create interdependence,
try to create economic networks such as
networks of production, and also create a
human network, maybe Middle East one
day will be more like East Asia and will
rise up from the hellish situation it is in
right now to create its own success in the
end.
Prof. Kitaoka said in his keynote speech
that Turkey and Japan can cooperate in
global governance. This is also very important. I think countries like Turkey and
Japan have more advantage in this new
world where international organizations
are more influential. They can be much
more effective through multilateral channels by cooperating with each other within international organizations to promote
peace and development in the rest of the
world. As a matter of fact, the both countries share the same global political values.
Their cultural values might be different,
their family values might be a bit different, but both countries share the same
democratic ideals and I believe that there
is a huge potential for Turkey and Japan to
make a change in the world and also in the
region. I hope they will find a way to turn
this into a reality.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
97
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
Dr. Kohei Imai
JSPS Post-doctoral Fellow
I am a research fellow of Japan Society for
Promotion of Sciences (JSPS). I am very
glad to participate this memorial joint
symposium. I would like to express my
thanks to organizers especially Ambassador Yokoi, sponsors of the symposium,
and distinguished guests and audiences. I
got PhD from Middle East Technical University (METU) in 2011 and I have stayed
in Ankara for approximately 5 years. Here
is for me my second hometown so I am
very happy to come back to Ankara.
And today in my presentation, I will
mainly talk about the possibility of diplomatic cooperation between Turkey
and Japan in the area of humanitarian
diplomacies. In the opening speech, as
Minister Kurtulmuş mentioned, now human diplomacy is a very important issue
in this region especially in Turkey, and
Prof. Kitaoka and Prof. Ozcan pointed us
that both Turkey and Japan have made
attempts to contribute to the stability of
the region and the world. According to recent UNHCR reports, as Prof. Naito also
mentioned, total number of registered
Syrian refugees in Turkey is now 843.000.
In addition, it is estimated that more than
500.000 unknown refugees came to Turkey. Turkish government provides camps
located in 10 provinces for protecting Syrian refugees. Turkish government has also
established 25 internally displaced persons (IDPs) camps around the borders for
protecting Syrian refugees. This operation
is named as ‘zero-point operation’. In addition to protecting Syrian refugees recently
Turkey has given aid to Iraqi Turkmens
and Yazidi who escaped from IS attacks.
Japanese government has also carried
out humanitarian aid to Syrian refugees.
98
ORSAM
Report No: 193, November 2014
Specifically Japanese government has provided 800 tents, 10,000 jerry cans, 10,000
blankets and 10,000 sleeping mats to Syrian refugees. Besides, Japanese government has contributed grant aid up to 155
million US dollars for Syrian refugees. In
respect to humanitarian diplomacy, besides Syria, Turkey and Japan provided
grant aid for Somalia, and they also cooperated to educate Afghanistan police.
These evidences show that these countries
actively commit to implementation of humanitarian diplomacies. So in this presentation I briefly make an overview of the
concept of humanitarian diplomacy, and
the characteristics of Turkish and Japanese humanitarian diplomacies.
I briefly summarize the concept of humanitarian diplomacy in four points.
Firstly, humanitarian diplomacy has
gathered attention since the end of the
Cold War. Secondly the main object of
humanitarian diplomacy is not so much
the sovereign states but individual human
beings. Thirdly, the aim of humanitarian
diplomacy is human security, which is to
protect peace from stress and difficult situations, and to empower people independently. Fourth, humanitarian diplomacy is
a characteristic of developed or democratic countries. In other words humanitarian
diplomacy is one of the standards of being
developed or democratic country.
Next, I will overview the ideas of Turkey’s
humanitarian diplomacy. According to
Prime Minister Davutoğlu, humanitarian diplomacy is one of the key explanatory principles of Turkish foreign policy,
probably the most significant one in this
period. In Turkish case, the importance
of humanitarian diplomacy is mentioned
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
since 2011. For example, Turkey claimed
to open up the policy for Syrian refugees
from spring 2011. Turkey was the host
country of the fourth UN Conference on
the Least Developed Countries, so-called
LDC, held in May 2011. Turkey also provided financial aid for Somalia in August
2011. The theme of the yearly Ambassadors Conference, which decides the
foreign policy aim for each year in Turkey, held in January 2013, was humanitarian diplomacy. The aim of Turkey’s humanitarian diplomacy has three aspects.
First is to provide better service to Turkish
citizens. Second, to pay attention to crisis
areas. And third, to participate in the humanitarian activities within the UN system. These are the main aims of Turkey’s
humanitarian diplomacy. In addition,
the main actors of Turkey’s humanitarian diplomacy are Turkish Cooperation
and Development Agency (TİKA) and
The Disasters and Emergency Management Presidency, Turkish Red Crescent
and various NGOs. Now, prime ministry
is a platform for Justice and Development
Party’s humanitarian diplomacy. So now,
in my understanding, coordinator of humanitarian diplomacy is prime ministry.
Next I take a brief look at Japanese humanitarian diplomacy. Japan is one of the
leading countries, which has adopted humanitarian diplomacy since the end of the
Cold War. Broadly speaking, Japanese humanitarian diplomacy has three characteristics. First is to contribute to UN Peace
keeping, to include not only the contribution of civilian personnel but also Japanese
Self Defense Forces. Second is to support
the concept of humanitarian security and
to contribute to the establishment of commission of human security in UN in early
2000s. Third aspect is to implement ODA
projects through Japan International Cooperation Agency (JICA).
ORSAM
Lastly, I make a brief comparison between
Turkey and Japanese humanitarian diplomacies. According to Human Development Report of 1994 freedom from want
and freedom from fear are two pillars of
humanitarian diplomacy and human security. Humanitarian diplomacy initiated
by the Japanese government is based on
freedom from want. In other words Japanese government put importance on aid
policies on economic and social areas. In
contrast, for example, Canada and Norway have adapted freedom from fear as
a main topic of human security. Though,
considering the case of Turkey, Turkey’s
humanitarian diplomacy covers both freedom from want, for example, TİKA’s activity; aid policy, and freedom from fear,
for example Turkish Red Crescent activity
in Syria
For conclusion, Japan has know-how for
human security, humanitarian diplomacy
especially at policies. Turkey has knowhow about the situation of neighboring
regions including Syria and Iraq. Both
countries are candidates for seats reserved
as non-permanent members in UNSC for
the term 2015 to 2016. So, humanitarian
diplomacy is one of the attractive areas for
Turkey and Japan to cooperate with each
other. And JICA and TIKA have set joint
meetings for many years. But in addition
to this cooperation, I particularly suggest
that both governments should work together for taking care of Syrian refugees
especially who are outside the camps in
Turkey. Because now, in my understanding, Turkey’s capacity for receiving refugees is reaching its limit. A lot of troubles
happen in many cities, not only border
cities but also in big cities like Ankara and
Istanbul. So for Japan, it looks as a suitable choice to assist Turkey’s open policy.
So maybe, I believe that, humanitarian diplomacy is one of the most attractive areas
for both countries.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
99
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
6. Policy Proposal for
Developing Turkey-Japan
Relations
After the diplomatic seminar, a brainstorming session was held where the
experts from Turkey and Japan coming
from academic and bureaucratic circles
discussed the issues of global governance,
security environment of the two countries, bilateral issues, overall foreign policy
directions, and challenges that two countries face. Majority of the discussions focused on possible avenues for cooperation
to lead the way for the future of Turkey –
Japan relations, and tried to pave the road
to establish common goals and tasks. This
part of the report summarizes these discussions, and in the end presents a policy
proposal to both countries’ governments
to develop necessary mechanisms to vitalize bilateral partnership in a number of issue areas.
6.1. Discussion of afternoon session
closed workshop
One of the major topics was the issue of
UNSC reform. It was highlighted that Japan was a major drawing force on Security Council reform. In the past, Japan has
backed a proposal advocating the expansion of permanent and non-permanent
seats. However Turkey has backed a different US-led reform proposal which
advocated the creation of four years reelectable semi-permanent seats. In the
end both proposals could not gain much
100
ORSAM
Report No: 193, November 2014
ground in the UN. In this meeting another
proposal, which has the first proposal as
its starting point and which could be supported by Turkey, was put on the table.
This proposal, which can be taken as a
middle way to go in between the two proposals, envisioned the creation of several
longer-term seats called semi-permanencies. These seats carry a weight which
could be regarded as between permanent
and semi-permanent seats. Also mentioned that it is possible to try this system
for ten years and at the end of this time,
it can be reviewed. As a result of the review some countries can be upgraded to
permanencies.
In the discussions Japan’s large contribution to UN and its prominent international role was acknowledged. Yet the difficulty of UNSC reform was underlined by
pointing to various economic and social
troubles occupying the world agenda.
Other difficulties were also mentioned
such as the difficulty for finding a formula
that can represent Islamic world. The reluctance of the current UNSC permanent
members for reform was also pointed
out, as privileged countries do not like to
share their privilege with other countries.
The lack of consensus among countries
demanding change is another problem as
well. Yet, there was a convergence of views
that UNSC system needed to be changed,
especially towards confining the usage of
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
veto and expanding the system to have
more voices from other affluent democratic countries akin to the system in G-20.
It is also pointed out that current system
does not let many small and medium powers to have a voice. This problem becomes
even more conspicuous when some of the
permanent members, which are supposed
to be the guarantors of international law,
are not sensitive to breaking the rule of
law themselves. It is also highlighted that
as Japan already, and Turkey recently is
climbing the ladders to be among the top
donors of aid in the world, there is a need
for good international citizens like these
two countries to have a more say in UNSC.
There are reform processes in other international institutions such as G20 or IMF,
and it is proposed that Turkey and Japan
could cooperate to engage with these
other institutions to provide leverage for
the UNSC reform process. Various types
of groupings such as MIKTA, etc could be
platforms for this effort as well. Devolving
powers to other agencies such as General
Assembly and more democratic election
of the Secretary General were also proposed in the discussions.
It is also emphasized by various discussants from both sides that both Turkish
and Japanese governments have to be
more careful in their domestic and foreign
policies to improve and maintain their image as good international citizens, so that
they can be more effective in international
affairs, including the issue of UNSC reform. As the American led Western world
is declining and being replaced by a world
of regions with different rising powers, it
is more vital for countries like Japan and
Turkey, countries as established and rising middle powers, to cooperate with each
other in order to carry important international institutions such as UN’s effectiveness further than the discursive value it
has now. It is pointed out that influence in
the world and civil international diplomacies can be realized by healthy civil societies. Thus, various domestic NGOs in both
countries should be strengthened and in-
ORSAM
ternationalized. As a part of this effort it
is proposed that both governments should
foster partnerships between Turkish and
Japanese NGOs.
Participants also pointed to the serious
refugee problem Turkey is facing as a result of the situation in Syria and Iraq. In
this respect both EU and OIC were ineffective in relieving the problem. OIC remains as a weak and ineffectual regional
grouping. Yet, in the last election of its
secretary general position, when first
time someone from Turkey was elected
to this post, it was also the first time that
the election process was made by democratic methods, using a ballot box. This is
a small example showing that both countries can play important roles in not only
promoting democracy in their respective
regions but democratizing international
organizations as well. However development of strong international support for
crises situations in the region will probably take years, and the refugee problem is
a very immediate problem Turkey is facing. Both countries have cooperated before for such emergencies. Both countries
have engaged in post-conflict reconstruction before. Both Turkey and Japan have
similar perspectives and have focused on
reconstruction together as they did in the
training of the Afghan police and security
personnel. Again, this time in the case of
Iraq and Syria, both countries can cooperate for national reconciliation, reconstruction of societies, and reconstruction of the
political system after the crisis is over.
These kinds of partnerships are necessary
to prevent the region to become a breeding ground for radicalization again. There
is a need for a comprehensive strategy that
takes into account of the specific socioeconomic and political conditions of the
region where Turkey has some experience.
This is an issue where two countries can
come together to talk and bring their comparative advantages for the solution of
problems. Until 2014 Japan has provided
420 million US$ to help Syrian refugees
of which 240 million US$ was provided
ORSAM
Report No: 193, November 2014
101
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
through UN related institutions such as
UNHCR, WFP, etc. And of that amount
24-30 million US$ has been allocated to
UN organizations in Turkey. Turkey carried most of the burden alone without help
from other countries in the beginning.
But as the situation continued, Turkey expanded its cooperation with international
actors and is expected to expand further.
This can be very beneficial. For instance
registration of Syrian refugees, including
the ones outside of the camps is done by
AFAD. So there is now a database where
all humanitarian help organizations can
use, including Japanese NGOs, to make
their aid work more efficient. Today Turkey is coordinating its assistance to Syrian
refugees together with the international
agencies including those from Japan.
These partnerships, especially with Japan,
can be enhanced further.
6.2. Policy Proposal and identification
of possible avenues for cooperation
The discussions of the workshop dwelled
on the following global, regional, and bilateral issues as possible areas where Turkey and Japan could form partnerships.
Including the ones summarized above,
these were:
1. Cooperation in the UNSC reform
initiatives
2. Cooperation on global governance
including other issues, such as nontraditional security threats (i.e. environment, human trafficking, economic security, etc.)
3. Harmonization of global ODA policies and a related partnership between
Turkish and Japanese aid agencies of
TIKA and JAICA and others
4. Cooperation on the Syrian refugee
problem
5. Partnership in the post-conflict reconciliation, reconstruction and peacebuilding in Syria and Iraq
102
ORSAM
Report No: 193, November 2014
6. Turkish-Japanese cooperation on
the Middle East region in general
7. Partnership in the Alliance of Civilizations initiative
8. Improvement of social and cultural
relations between the two countries
(improving relations between civil societies [i.e. NGOs])
9. Deepening of relations between
governmental agencies
In order to be able to initiate partnerships in these issues, we propose to help
creation of transnational epistemic communities in different fields between Turkey and Japan. In order to substantiate
Turkey-Japan relations, it is necessary to
compartmentalize issues and form study
groups focusing on different issues separately. It is also proposed that, through
following the path of pragmatic multilateralism which is open to third countries as
well, it might be possible to be more effective in not only solving regional problems
but to plant the seeds of a mechanism that
can lead towards integration in the Middle
East region as well. So the starting point
is to find pragmatic bonds which will link
Turkey and Japan.
Following these thoughts, the formation
of following study groups are proposed:
1. A Study Group on Global Governance. This study group is to include
the issue of Turkey-Japan partnership
in UNSC reform among other global
issues. In the current rapidly changing
world where the influence of traditional great powers are in retreat and
new challenges face humanity, international organizations are becoming
more and more important. In this
sense, countries such as Turkey and
Japan who are from different regions
yet sharing similar norms and values,
should try to be more active in forging partnerships with each other in
various multilateral forums in order to
Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential
be more creative in dealing with these
new challenges.
2. An academic Study Group on regional integration in the Middle East.
Japan and its path of Yoshida Doctrine
was very influential in creating an
East Asia region, which lifted the East
Asian countries from the chaos and
poverty of Cold War years to rapidly
developing success stories of today.
This group can study Japanese policies
in this effect and discuss how such a
success can be emulated in Middle
East with Turkey’s, Japan’s, and third
countries cooperation. It can also
function as a forum to share Turkish
and Japanese views about the region to
benefit from each other’s experience.
3. A Study Group on Central Asia can
work on developing policy prescriptions for Turkey and Japan towards
this region. Such a study group can
work on a wide range of issues, ranging from security matters to regional
human rights issues. It can also function as a forum to exchange ideas on
how to harmonize their foreign policies towards great powers, notably
China and Russia.
4. A specific Study Group on dealing with the situation in Syria and
Iraq. The general expectation is that
the civil war and the dire situations in
Syria and Iraq will continue for more
years. The regional institutions are
insufficient to deal with this problem
and more international coordination
will be necessary. Even if civil war
recedes, these countries still face the
daunting tasks of reconstruction, reconciliation, and rebuilding of their institutions. Turkey and Japan have engaged in post-conflict reconstruction
before and they can cooperate again
to aid these countries towards positive
peace. A platform is necessary to exchange views and coordinate efforts.
ORSAM
5. A Study Group on developing political, economic, and cultural bilateral
relations. While Turkey and Japan has
perfect diplomatic relations, in this
symposium it is highlighted frequently that these relations lack substance.
This study group is to be a forum to
widen and deepen bilateral relations
and probe new avenues for cooperation. The first task of this group is to
determine possible issue areas to develop relations, create an inventory
of Turkish and Japanese NGOs and
governmental institutes, do a pairing
of them on specific issue areas, and
initiate contacts. Another task of this
group is to find out various problems
in relations, such as cultural differences that inhibit development of bilateral
relations, and study them in order to
find solutions.
6. A Study Group on Japanese and
Turkish ODA policies. Both countries engage in ODA activity through
various governmental agencies such
as JICA and TIKA among others.
These activities are an important part
of their foreign policy and a source of
prestige. Yet, both countries still face
suspicion from some countries in their
respective regions. Despite these efforts, both countries sometimes suffer
a distorted image in the world. A harmonization of ODA policies can make
them more effective. Also, JapaneseTurkish partnerships in this field can
add to the international citizen image
of these countries as well. These efforts could also be placed under the
banner of Alliance of Civilizations.
This forum aims to investigate the
ways to make aid policies of the two
countries more effective and more visible.
Japan and Turkey have great potential
in solving various challenges facing the
changing world. Deepening of the partnerships between the two countries can
enhance their effectiveness considerably.
ORSAM
Report No: 193, November 2014
103
ORSAM
ORSAM / embassy OF JAPAN
There is a need to make follow-up meetings to this symposium in order to realize
this potential, and to create and vitalize
the above proposed study groups. It is
also necessary that the members of these
study groups to be chosen among experts
form civil society and governmental agencies, and have to be funded so that both
sides can meet in reasonable time periods.
For this effect, support especially from
both governments, but also from business
world, private research institutes, and
104
ORSAM
Report No: 193, November 2014
universities is needed. For this purpose it
is proposed that two follow-up meetings
are to be held separately in Turkey and
Japan to form the Turkish and Japanese
counterparts of these study groups and
probe funding possibilities to hold joint
meetings. It is hoped that, with the boost
from various disciplines and institutions,
Japanese-Turkish relations can prosper to
help both countries realize the potential
they have in the world.
ORSAM
Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara
Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48
www.orsam.org.tr, [email protected]