“Tarımda Orta Gelir Tuzağı Var mı?” - Köy

Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
ŞUBAT 2014
Yıl:3 Sayı:27
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
“Tarımda Orta Gelir Tuzağı Var mı?”
»» Tarımsal Öğretimin Başlangıcının 168 inci Yıldönümü nedeniyle TMMOB Ziraat
Mühendisleri Odası`nca (ZMO), düzenlenen “Stratejik Tarım Alanlarımız: Fırsatlar
ve Tehditler” konulu Sempozyum, 15 Ocak 2014 tarihinde Ankara’da Çağdaş Sanatlar
Merkezi`nde gerçekleşti.
Sempozyumda; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
Öğretim Üyesi ve ZMO Yönetim Kurulu
Üyesi Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK, “Tarımda Orta Gelir Tuzağı var mı?”
başlıklı özel sunuda ülkemiz tarımıyla
ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ekonominin geldiği noktada orta sınıf
tuzağına nasıl gelindiğini ve bunun çiftçileri, ülkemiz tarımını nasıl etkilediğini
anlatan GÜLÇUBUK, tarımın genel durumu, tarımda orta gelir tuzağı, tarımda
yoksulluk, insani gelişim verileri, çıkış
noktaları konuları üzerinde durdu.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre; Dünyanın 7. Büyük tarım
ekonomisi, AB’nin 1. Büyük tarım ekonomisi, Dünya’nın 16. Büyük ekonomisi olduğumuzu, bu rakamlara bakıldığı
zaman bizim daha refah düzeyi yüksek
ülkeler standardında yaşamamız gerektiğini belirten GÜLÇUBUK, kırsala
çıkıldığında, tarımla uğraşanlara bakıldığında çok farklı bir görüntünün ortaya
• Son 10 yılda 2,5 milyon insan tarımdan
koptu.
• Birleşmiş Milletler insani gelişim verilerinde Türkiye 90. Sırada,
• Tarımda kişi başına düşen gelir 3,500
dolar,
• IMF verilerine göre kişi başına düşen
milli gelir açısından Türkiye 63. Sırada,
• Ekonometre’ye göre Dünya’da 93. Sırada,
çıktığını belirterek, büyüme yani nicel
göstergelerin tarımda, kırsalda refah
göstergelerine, nitel değerlendirmelere
yansımadığını ifade etti.
Tarımdaki nicel göstergelere karşılık
bazı veriler üzerinde duran Gülçubuk, çok farklı dinamiklerin ve sonuçların ortaya çıktığını belirterek
şu değerlendirmelerde bulundu;
• Son 10 yılda ülkemizde tarım yapılan
alanların %25’i terk edildi.
Yem Fiyatlarına Zam
Hazırlığı
»» Hammadde bakımından yüzde 25 oranında
dışa bağımlı olan yem sektöründe kurdaki
artışa bağlı olarak fiyatlar yükseliyor.
Kur artışı, Danıştay’ın GDO’lu
2 mısır genini yasaklaması
ve yem hammaddelerinde
yoğunlaşan antibiyotik analizleri, karma yem sektöründe peş peşe zamları getirdi.
Yılbaşından önce yüzde 7 ile
yüzde 8 oranında zam yapan
yem fabrikaları, yüzde 5’lik
ikinci bir zamma hazırlanıyor. Sektör temsilcilerine
göre bu da yeterli olmayacak,
yaşanan sorunlar nedeniyle
bu ay içerisinde üçüncü bir
zam daha olacak. » Syf 7’de
Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri
İle İlgili Düzenlemenin Getirilerinin
Yanında Eksiklikleri
Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü
tarafından hazırlanan Elektrik Enerjisi
Üretim ve Tüketim Kooperatifi
örnek Anasözleşmesi Aralık ayında
kamuoyuna duyurulmuştu.
2007 yılından beri BM/ILO
Kooperatifçilik Başdanışmanı olarak ulusal kooperatif
politikaları oluşturulması ve kooperatif kalkınma
projeleri hazırlanmasına katkıda bulunan
Prof. Dr. Hüseyin Polat, Kooperatif mevzuatı ve gelişimi
konusunda Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirdi.
Röportaj
Gündem
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı
» Syf 15’te
• Kadınlar “Ekonomik katılım ve fırsatlar alanında” Dünyada 134 ülke arasında
129. Sırada,
• Kişi başına kırmızı et tüketimi 9-10 kg/
yıl (AB’nde 20-62 kg/yıl, ABD’de 70 kg/
yıl).
Burada ortaya çıkan en çarpıcı sonuç,
“son 10 yılda 2,5 milyon insan tarımdan kopuyor. AB’nin 1. Tarım ekonomisi
olan bir ülkede bu kadar nüfusun tarımdan kopması normal mi? Veya neden tarımdan vazgeçiliyor? » Syf 8’de
Peynir ve Zeytinde
Önemli Değişiklik
»» 1 ocak itibarıyla geçerli olmak üzere
damızlık süt sığırı yetiştiriciliğinde üst limit
20 milyon TL, kontrollü örtüaltı tarımında
10 milyon TL olarak uygulanacak.
Üreticilerin finansman ihtiyaçlarının uygun koşullarda karşılanması, tarımsal
üretimin geliştirilmesi, verimliliğin ve kalitenin artırılması amacıyla Ziraat
Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri
aracılığı
ile
yüzde 25’den yüzde 100’e
kadar varan sübvansiyon
ile kullandırılan tarımsal
kredilerde iyileştirme yapıldı. Bakanlar Kurulu kararı,
1 Ocak 2014’dan geçerli olmak üzere, 21 Ocak 2014
tarih ve 28889 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. » Syf 6’da
Isparta Paketleme ve
Tasnifleme Tesisini Açtı
»» S.S. Yukarı Gökdere Köyü Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi Tasnifleme ve
Paketleme tesisini hizmete açtı.
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca
görüşe açılan taslak düzenleme köklü
değişiklikler getiriyor.
Peynirlerdeki tuz oranı yüzde
12,5-40 arasında azaltılacak,
ambalajsız peynirler pazar
yerlerinde satışa sunulamayacak ve peyniri olgunlaştırma süresinin en az 8 ay olması zorunluluğu getirilecek.
Piyasadaki zeytinlerde maksimum tuz limiti yüzde 9 olacak ve zeytinin değişik soslar,
baharat veya diğer yenilebilir maddelerle karıştırılması
Tarımsal Üretime Dair Düşük
Faizli Yatırım ve İşletme
Kredisi Oranları Belirlendi
veya marine edilmesi halinde
ürün “salata zeytin” olarak
ifade edilecek. » Syf 4’te
Tesisin açılışına katılan ve Isparta’yı
Türkiye’nin Elma
Bahçesi olarak değerlendiren KöyKoop Genel Başkan
Yardımcısı M.Barış
Aydın, “Türkiye’de
üretilen elmanın yüzde
20’sini karşılayan Isparta,
tescil ettirdiği elmasıyla ülke
çapında markalaşmaya devam ediyor. Piyasada ‘Isparta elması’ adıyla yer bulmak
isteyen
kooperatiflerimiz,
yüksek üretim potansiyeline sahip
yöre
elmasının
hak ettiği yere gelmesi için çalışıyor.
Isparta’da 2011 yılında 610 bin ton
elma üretildi. Yeni
üretim alanlarıyla birlikte
bu üretimin 800 bin tonu
bulmasını bekliyoruz. Yüksek üretim değerine sahip
elmanın satılması için pazar
arayışlarımıza da devam ediyoruz.” dedi. » Syf 5’te
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -27» Syf 2’de
Makro Ekonomi Açısından
Kooperatif Girişimler -I» Syf 10’da
Butik Alışveriş
Dükkânları ve AVM’ler
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
Aile Çiftçiliği
Tarımın Zaafı mı?
» Syf 4’te
Kuru Fasulye Fiyatı
Artarken
» Syf 5’te
Aile Tarımı Yılında
Tarımsal Eğitim
» Syf 19’da
Dr. Nezaket CÖMERT
Dr. Erhan EKMEN
Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
Sürdürülebilir Tarım İçin
Bir Model ‘Aile Çiftçiliği’
Paketten Örgüt Çıktı...
» Syf 14’te
» Syf 11’de
» Syf 9’da
Organik Tarımın
Olumlu Yönleri ve Geçiş
Süreci » Syf 13’te
2
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -27Tereyağı Fabrikası
Sabit Yatırım: 1.200.000.-TL
Köy İşleri Bakanlığı Engiz Koop’a
üçüncü kez proje uygulama görevi veriyor. Bu kez Devlet katkısı 200.000. –
TL. na, işgücü kontenjan sayısı ise 150
ye ulaşıyor. Ancak uygulama değişik.
Hadi İLBAŞ
Türkiye’de ilk kez Proje Birliği kuruluKöy-Koop Eski Genel Başkanı
yor Engiz’de. Çevredeki 5 kooperatifin
her biri Engiz Koop’a 200.000 – TL ile yor, ama boşuna. Bu sırada İstanbul’a
ortak olmayı taahhüt edip 30’ar kişi iş- giden bir Engizli’ye ilgililer şöyle diyor:
gücü kontenjanı alıyor. Devlet Katkısı “Orada bir mühendis var. Köpek gibi
200.000. – TL. da Engiz Koop’a veri- bize havlıyor. Ne olmuş yani?” Yoo, bir
liyor. Böylece, sabit yatırım sermayesi şey olmadı. Sadece 14 metre boyundaki
koca sandık 3 ay sonra İstanbul’da buoluşturuluyor. İşletme sermayesi ise
lunuyor..
düşünülmüyor.
Pastorize Süt ve Tereyağ
Fabrikası
Yatırım Tutarı 11.700.000. –TL.
Engiz Koop. Süt ve mamulleri konusunu büyük bir projede topluyor. Proje
DPT onayından geçiyor. Ve Sanayi ve
Ticaret Bakanlığından Teşvik Belgesi
alıyor.
Proje Evrimleri Sırasında Geçen
Olaylar
Alamanya Alamanya
Almanya’daki ortaklar kooperatife olan
taahhütlerini unutuveriyorlar. Yatırımlar geri kalıyor. Kooperatif Başkanı çobanlık arkadaşı Yusuf’a şöyle yazıyor:
“Bu fabrikanın boş duran salonunda bir
gün kendimi asarsam, herkesten çok
sen üzüleceksin.”
Kredi Bekliyoruz
Sağlanan krediler bir türlü elimize
geçmiyor. Durumu, basın kamuoyuna açıklıyor. 200,000. – liralık Devlet
katkısı da alınamıyor. 5 ortak kooperatif, 150 ortağını Almanya’ya gönderdiği
halde, taahhütlerini aksatıyor.
Ortaokul Olsun
Yediler Parayı
Engiz Koop Yöneticileri kayıp sandık
peşinde. Kooperatif düşmanları ver
yansın ediyor” Makineler kayıpmış.
Amma da laf ha. Yediler parayı, bahane
uyduruyorlar şimdi.”
Bir Şey Yapacakları Yok
Samsun’da bir sanayi müdürü var. Kooperatifçileri kastederek ”Onların da
bir şey yapacakları yok” deyip duruyor.
Demirel Engiz’de
Engiz Koop yakaladığı fırsatı değerlendiriyor. Tamamlanmış, hazır vaziyette
duran Soğuk Hava Deposu ve Buzlu Su
Tesislerinin açılışını Karadeniz Gezisine çıkmış bulunan Demirel’e açtırmayı
kararlaştırıyor.
Başbakanı karşılama sloganları konusunda bir tartışma çıkıyor. Kooperatif
Başkanı tartışmayı önlüyor ve diyor ki,
Demirel, Süleyman Bey olarak 120 kilo
çeker. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin
Başbakanı olarak Nüfus başına 50 kilodan 1 milyar 700 milyon yük taşıyor
omuzlarında .”
23.9.1970 günü Demirel, Engiz’de eşi
görülmemiş bir törenle karşılanıyor ve
halka şunları söylüyor:
Engizli AP’liler harekete geçiyorlar.
“Milli Servettir, neden boş kalsın? Orta“Başarmışsınız, tebrik ederim. Devletle
okul yapalım fabrikayı.”
millet el ele verirse bu kalkınmamışlık,
geri
kalmışlık daha doğrusu fukaralık
Süt Makinaları Kayıp
afetinden kurtuluruz. Devletle milletin
Danimarka’dan ithal elden makinelerin el ele vermesi, maksadımız budur. HeTürk gemisi ile taşınmasını istiyor koo- pinizi tebrik ediyorum. Bunları yapmak
peratifçiler. Ancak Samsun limanı on- kâfi değildir. Başarıyla da işletilmesi
lara mezar oluyor.4 büyük sandık kayıp. lazım. Yönetim, yani bunun idaresi de
Engiz koop yöneticileri İstanbul’dan başarılı olmalı. Bu kadar emek vermişİskenderun’a dek, her limanı araştırı- siniz, masraf etmişsiniz, güzel olmuş.
yorlar. 3 sandığı buluyorlar, 1 sandık Şimdi yönetirken de başarılı yönetin.
ortalarda yok. Bir sürü yazışma yapılı- Onu da yapacaksınız. Bunu yanına sizi
görerek yenileri eklenecek Başka köyler
de yapacak ve böylece tarladan pazara
giden mallar ham olarak gitmeyecek,
işlenerek gidecek. İşlenme farkı da size
kalacak
Aynı toprağı işlemeye devam ediyoruz.
Nüfusumuz artıyor. Her 25 senede bir
ailenin toprağı dörtte bire iniyor. Çünkü 4 tane çocuğu olunca dörde bölünüyor. Öyleyse aynı topraktan daha çok
mal çıkarmaya mecburuz. Çıkan malı
daha değerlendirmeye mecburuz Bu
tesisler bunların başlangıcıdır. Allah
sayılarını çoğaltsın.
Hayırlı uğurlu olsun.”
MUHASEBEDE BU AY
Sevgili kooperatifçiler,
Bu ayki (Şubat-2014 Dönemi) muhasebe
işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde
madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız.
Şubat 2014 dönemi itibariyle muhasebesel
açıdan yapılacak işler pek yoğun olmamakla
beraber her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu arada 2013 T.yılına ait işlemlerimiz
bitmiş defterlerimizi kapatılacak düzeye
gelmesi gelmiş olması gerekmektedir. Sebebi ise 31.Mart.2014
tarihinde kapanış kayıtlarının yapılacak olması, ayrıca genel
kurul toplantıları içinde çalışmalara başlamak ileride yaşayacağımız sıkıntıları önlemek için önemlidir.
01/02/2014
14/02/2014
01/02/2014
17/02/2014
Güdümlü Kooperatif
01/02/2014
20/02/2014
Köy kooperatifçileri Engiz’deki Tarım
Kredi Kooperatifine Ziraat Bankasının
köydeki acentesi gözüyle bakıyorlardı.
Fakat Ankara’da edinilen acı tecrübe
onlara pahalıya mal oluyor. Kendi kooperatiflerinin de bir süre güdümlü
kooperatif olmasına boyun eğiyorlar. Türkiye Köy Kooperatifleri Kurucu Genel Kurulu 19 Aralık 1970 günü
Ankara’da toplanıyor. Yalçen Engiz’in
Divan Başkanlığında geçen bu toplantıda Köy İşleri Bakanlığı Teşkilatlanma
ve Krediler Genel Müdür Yardımcısı
Şevki Akıncı Müteşebbis Kurul Başkanlığına getirilip oturtuluyor. Aynı şahıs
Türk Kooperatifçilerini Bakanı adına
sicillendirmiş, isimlerinin karşısına AP,
CHP, TİP rumuzlarını yazmıştı. Türkiye Köy Kooperatifçileri bu şahsı başkan
seçmekle kendilerini komünist sananlara “işte sizin adamınız başımızda “diyebileceklerdi artık. 01/02/2014
24/02/2014
Başbakana Yanlış Bilgi
Veriliyor
Engiz Çevresi kooperatif yöneticilerinin tümü 21 Aralık 1970 günü VII. Türk
Kooperatifçilik kongresini izlemeye koşuyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı Sunay,
Kongreyi şereflendirdikleri halde, kendinden bekleneni yapmıyor. Türk Kooperatiflerine seslenerek, kooperatifçiliğin Anayasamızın bir emri olduğunu
söylemiyor. Bu olay Engizli kooperatifçileri üzüntüye boğuyor. Peşinden Sayın Demirel’in telgraf metni okununca
Engizlilerin ayranı kabarıyor.
Gündem dışı ilk konuşmayı yapan Engiz Koop. Başkanı, Başbakana yanlış
bilgi verildiğini söylüyor ve gözleri dolu
iniyor kürsüden.
– sürecek Yazarımızın önceki yazılarına www.
koy-koop.org adresinden ulaşabilirsiniz
Çiğ Süte 5 Kuruş Zam!
01/02/2014
24/02/2014
01/02/2014
24/02/2014
01/02/2014
24/02/2014
01/02/2014
26/02/2014
01/02/2014
26/02/2014
01/02/2014
26/02/2014
01/02/2014
28/02/2014
01/02/2014
28/02/2014
2013/4. Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık/2011) Ait
Gelir/Kurumlar Geçici Vergisinin Beyanı
2013/4. Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık/2011) Ait
Gelir/Kurumlar Geçici Vergisinin Ödenme
Ocak 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam
Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar
Vergisi Stopajının Beyanı
Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet
Belgesinin Verilmesi
Ocak 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti
Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli
Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
Ocak 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin
Beyanı
Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar
Vergisi Stopajının Ödenmesi
Ocak 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti
Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli
Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi
Ocak 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin
Ödenmesi
Ocak 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b
Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin
Ödenmesi
Ocak 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının
Verilmesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Tevfik Fikret CENGİZ
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Dr. Caner Koç
• Ünal ÖRNEK
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
M
LA
AÇLI KOO
P
V E D İ Ğ E R TA
MA
IN
K
Z
Bİ
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
L
Ulusal süt konseyi tarafından 1 litre çiğ
süt maliyeti 1,05 TL/lt olarak hesaplanmıştır.
• 50 kg’lık bir Çuval Yem 45-48 TL piyasa
satış bedelidir. Ortalaması 46,50 TL’dir.
• 46,50 / 50 = 0,93 TL 1 kg yem bedeli.
• Bakanlığın açıkladığı süt-yem paritesine göre 1 kilogram sütle 1,3 kilogram
yem alınması öngörülüyor.
• 1,3 * 0,93 = 1,20 TL Üreticinin ana maliyetidir.
• İşletmenin %5’lik işletme masrafınıda
eklediğimizde:
1,20 TL * %5 = 1,26 TL Çiğ sütün referans fiyatı olmalıydı.
E
Çiğ Süt Fiyatları Nasıl
Hesaplanır?
RK
Ulusal Süt Konseyi’nin belirlemiş olduğu Çiğ süt referans fiyatının
Ağustos
2013 tarihinden bugüne 1
lira olduğunu vurgulayan
Yıldız, “Bu durumda açıklanan 1 lira 5 kuruşluk fiyat
hem dünya standartlarının, hem de bakanlığımızın süt-yem paritesinin altında
kalmıştır. Maliyet hesaplarımıza göre
açıklanan süt fiyatının, 1 lira 25-30 kuruş olması gerekiyordu. Üreticiler olarak bu durum bizlerin zarar etmesine
yol açacaktır. Üreticinin elinde bulunan
hayvanlar kesim fiyatlarının da yükselmesi halinde, kesime gideceği endişesini
taşımaktayız. Ayrıca bankalardan kredi kullanan birçok üreticimiz var, kredi
ödenmesi de zorlaşacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
LİKLERİ M
E
çok altında kalmıştır. Üretim yapılamaz hale gelmiştir. ” dedi
BİR
Ulusal Süt Konseyi'nin 25
Ocak 2014 tarihinde yapılan
toplantısında haziran ayı sonuna kadar ı litre çiğ sütün
referans fiyatı 5 kuruşluk
artışla 1 lira 5 kuruş olarak
belirlendi.
Konuyla ilgili bir açıklama
yapan ve süt üreticilerini zor
günlerin beklediğinin altını
çizen, Türkiye Köy-Kalkınma ve Diğer
Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği
(Köy-Koop) Genel Başkanı Yakup Yıldız,
“Bir ay içerisinde yem fiyatına iki kez
zam yapıldı. Yüzde 8’i aşan yem zammı
bu ay sonuna kadar üçüncü bir zamla,
belki yüzde 10’u de aşacak. Mazot fiyatları ve diğer girdi maliyetlerinin sürekli
yükseldiğini göz önünde tutarsak, 2014
yılının ilk altı ayı için sütün litresi için
belirlenen 5 kuruşluk artış beklentilerin
ER
F
RI
SA
İ
AT
M
»» Üreticilerin merakla beklediği çiğ sütün referans fiyatı hayal kırıklığı yarattı.
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Şubat 2014 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Aile Çiftçiliği Tarımın Zaafı mı?
Dünya yaşama geçirilen tarım politikaları ile küçük ve orta ölçekli
işletmelerle gerçekleştirilen aile
çiftçiliği yok edilmeye çalışılıyor.
Onların yerine tekelci gıda ve tarım şirketleri tarafından, endüstriyel tarım, bir başka deyişle büyük dev işletmelerle yapılan şirket
tarımcılığını ve sözleşmeli tarım
modeli öne çıkarılmak isteniyor.
Bu modelle bir yandan endüstriyel
tohum, ilaç ve kimyasal gübre gibi
girdilere sürekli pazar yaratıyorlar, bir yandan da kendilerine bağlanan büyük tarımsal işletmelerin
ürünlerini işleyip pazarlıyorlar.
Bu durum, çok uluslu şirketlerin
gelişmekte olan ülkeleri toplumsal
ve siyasal açıdan kolaylıkla denetlenmelerine de olanak sağlıyor.
Aile Çiftçiliği İhmal Edilince
Neler Oldu?
Kırsal bölgelerde, ailelerin sahibi
olduğu çiftliklerin zarar görmesi
kaçınılmaz oldu. Aile çiftçiliği için
kullanılan kaynaklar ve küçük işletmeleri pazara taşıyan kooperatifler yararsız olarak görüldü. Aile
çiftçiliği, (sözde) serbest piyasa
ekonomisinin dengesini bozan
etmenler olarak değerlendirildi,
çiftçiliği yapan küçük işletmeler ve
kooperatifleri desteklemek ve birleştirmek için gerekli çalışmalar
yapılmadı. Köylülük hor görüldü
ve küçümsendi.
Sonuçta tarım üretimi yapan Aile
Çiftçiliği sahipsiz kaldı, bu işletmeler kendi varlıklarını sürdüremeyecek duruma getirildiler ve
kırsal bölgelerde yaşayan insanlar kentlere göç etmeye zorlandı.
Kentlere gelen bu insanlar, sanayi
ve hizmetler sektöründe iş bulamadıkları gibi yeterli sağlık, eğitim ve barınma olanakları da edinemediler. Aynı zamanda kentler
kaldıramayacakları kadar insanla
karşılaştılar ve yapıları da değişti.
Ancak, bıçak kemiğe dayanmıştır. Aile çiftçiliğin yok edilmek istenmesinin, salt Türkiye’de değil,
dünyada var olan açlık tehlikesini
tetiklediği ve doğal kaynakların
yok edilmek üzere olduğu anlaşılmıştır. Konu, Birleşmiş Milletler
’in de gündemine gelmiş bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 66. Oturumunda
alınan kararla “2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan
edilmiştir. Kısaca, Aile Çiftliği’nin
öneminin farkındalığına varılmış
gibi gözükmektedir.
Birleşmiş Milletler, daha önce de
2012 yılını Uluslararası Kooperatifçilik Yılı olarak ilan etmiş ve
kooperatiflerin önemini vurgulamıştı. Arkasından,2014 yılının
‘Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’nın
kabul edilmesi de anlamlı bir gelişme olmuştur.
Dev Tarımsal İşletmeler İle
Aile Çiftçiliği Arasında Karşılaşatırmayı Nasıl Yapalım?
Dev tarımsal işletmeler ile aile
çiftçiliği arasında yapılan karşılaştırmalarda, verimlilik katsayısını öne çıkaranlar var. Bununla
birlikte uzmanlar, işletmelerin
verimlilik açısından karşılaştırılmasında, salt işçiliği dikkate alan
verimlilik katsayısı yerine, toplam
etmen verimliliğinin dikkate alınması gerekliliğini dile getiriyorlar.
Toplam etmen verimliliği ise katma değer ya da net gelirin sosyal
fırsat maliyetleri ile değerlendirilmiş olan üretim etmenlerinin toplamına bölünmesiyle bulunuyor.
Gelişmekte olan ülkelerde emek
daha bol, dolayısıyla fırsat maliyeti daha düşük olmasına ek olarak
toprak ve sermayede daha düşük
Peynir ve Zeytinde Önemli Değişiklik
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca görüşe açılan taslak düzenleme köklü
değişiklikler getiriyor.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
maliyetlidir. Bu nedenle küçük işletmeler daha yüksek bir toplam
verimliliğe sahip olmaktadırlar.
Diğer yandan küçük işletmelerin
ölçek sorunu, kamu yatırım ve
hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilmektedir.
Örneğin, devlet sulama tesisleri,
girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme,
ortak makine parkları gibi.
Köylülerin Toprak Edinme
Hakkı Engellenmemeli!
Sırası gelmişken bir tartışmayı da
burada yapmak gerekiyor; Tarımda işletme büyüklüğü ve mülkiyetin kime ait olması konusunda
doğru seçenek nedir?
Geçmişte reel sosyalist ülkelerde
de kapitalist işletme modeli, kapitalizm ile yarışmada temel alınmıştı. Bu anlamda sovhoz ya da
kolhoz denilen büyük işletmeler
devreye sokuldu, küçük ve orta
ölçekli işletmeler dışlandı. Anılan
işletmelerde, endüstriyel tarımın
sakıncaları yanında, ortaya çıkan
en önemli konu, tarım işçilerinin
yabancılaşması oldu. Çünkü işletmelerin devlet mülkiyetine dönüştürülmesi yaklaşımı, köylülerin
toprak edinme hakkı ve isteğinin
önüne geçemedi.
Özce, ister kapitalist, ister reel
sosyalist ülkelerde dev işletmeler
modeli yerine, insanlara toprak
edinme hakkı sağlayan ve aile işgücünün egemen olduğu küçük ve
orta ölçekli işletmeler modeli, insan doğasına şimdilik daha uygun
bir model olarak ortadadır.
Türkiye gibi ülkelerde, sorunun toplumsal yanı da vardır. İşin bu yanı
ihmal edildiği için kırlar boşalmakta, kentlere gelen insanlara sanayi
ve hizmetler sektöründe yeterli iş
yaratılmadığı için işsizlik ve yoksulluk artmaktadır. ‘’Tarımda Küçük
İşletme Kalmasın” diyenler bütün
bunları düşünmek zorundadır.
İşletme ölçeği ile ilgili iki anımsatma yaparak yazımı bitireceğim. Bunlardan birincisi AB’ de
işletme büyüklüğü ile bilgilerin
saptırılmasıdır. Bu konuda bir art
niyet olduğu görülmektedir. AB’de
dev işletmeler yaygın değildir.
Örneğin süt inekçiliği açısından
büyük işletme olarak kabul edilen 100 baş ve üzeri işletmelerin
payı Fransa’da %1, İtalya’da %4,
Almanya’da %3,8, Polonya’da binde 1’dir. Bu ülkelerde Türkiye’ye
göre biraz daha büyük, ancak
Türkiye’deki gibi aile işletmeleri
egemendir. Sorunlarını, kooperatifleşme ile çözmüşlerdir. İkincisi
şudur; Türkiye’de süt sığırcılığında kriz olduğunda kapananlar
önce büyük işletmeler olmaktadır.
Köylü işletmelerin hayvan sayıları
azalmakla birlikte, varlıklarını devam ettirmektedirler.
2014 yılının Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Aile Çiftçiliği
Yılı” olarak ilan edilmesi, Türkiye’de
uygulanmakta olan tarım politikalarının sorgulanmasını ve değiştirilmesini gündeme getirmeli
Peynirlerdeki tuz oranı yüzde 12,5-40
arasında azaltılacak, ambalajsız peynirler pazar yerlerinde satışa sunulamayacak ve peyniri olgunlaştırma
süresinin en az 8 ay olması zorunluluğu getirilecek. Piyasadaki zeytinlerde maksimum tuz limiti yüzde
9 olacak ve zeytinin değişik soslar,
baharat veya diğer yenilebilir maddelerle karıştırılması veya marine
edilmesi halinde ürün “salata zeytin”
olarak ifade edilecek.
Bakanlık peynirden zeytine, bebek
mamalarından gıda ile temas eden
madde ve malzemelere ilişkin birçok
kalemde yeni taslak tebliğleri görüşe
açtı. Buna göre, Türk Gıda Kodeksi
Sofralık Zeytin Tebliği yeniden düzenlendi. Görüşe açılan ve değerlendirme toplantısıyla son şekli verilerek
Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonunda
görüşülecek taslak, uygun görülmesi
halinde yayımlanacak. Taslakla, zeytindeki tuz miktarını minimum olarak belirleyen mevcut düzenleme yerine tuz miktarına maksimum miktar
getirilecek.
Taslak tebliğde zeytin çeşitleri ve
teknolojik gereksinimler göz önünde
bulundurularak piyasadaki zeytinlerde maksimum tuz limiti yüzde 9
olarak belirlendi. Tuz oranı maksimum yüzde 4 olan zeytinler için “az
tuzlu” ifadesi kullanılabilecek. Tuz ve
pH analizleri zeytin etinde yapılacak.
Zeytinin değişik soslar, baharat veya
diğer yenilebilir maddelerle karıştırılması veya marine edilmesi halinde
ürün “salata zeytin” olarak ifade edilecek. Bu üründeki zeytin oranı en az
yüzde 55 olacak.
Taslakta dane iriliği/kilogram tanımı
da yapıldı. Buna göre, zeytinin dane
iriliği ambalaj üzerinde belirtilen en
düşük dane sayısından daha az, ancak ambalaj üzerinde belirtilen en
yüksek dane sayısından en fazla yüzde 1 daha çok olabilecek. Ambalajsız
olarak piyasaya arz edilen ürünler
satış yerlerinde alıcının el değmesini
engelleyecek şekilde muhafaza edilecek. Taslakla halen faaliyet gösteren
işletmelere tebliğin yayımından sonra 1 Ocak 2015 tarihine kadar uyum
süresi verilecek ancak bu tebliğin
yayımı tarihinden önce faaliyet gösteren gıda işletmecileri tarafından
piyasaya arz edilen ürünler 1 Ocak
2016 tarihine kadar piyasada bulunabilecek.
Bakanlık görüşe açtığı Türk Gıda Kodeksi Peynir Tebliği taslağıyla peynirlerin etiket bilgilerinde, üretim
tarihi ve “çiğ sütten üretilmiştir” ibaresinin yer alması zorunluluğu getirdi. Taslak yasalaşırsa peyniri olgunlaştırma süresinin en az 8 ay olması
zorunluluğu getirilecek. Peynirlerin
tuz içerikleri yüzde 12,5-40 arasında
değişen oranlarda azaltılacak. Peynirlerin sertlik karakterleri, yağlılık
sınıflandırması ve olgunlaşma sürelerini belirleyen taslak tebliğ, küflü
peynirlerde kullanımına izin verilen
küfleri de belirliyor.
Çiğ sütten üretilen peynirlere ilişkin
Türkiye’de yaygın olarak üretilen
peynirlerin içerebilecekleri maksimum nem miktarları belirlendi. Tek
bir türe ait süt kullanılarak üretilen
peynirlerde türün adı peynir adı ile
birlikte belirtilebilecek. “Paçal (karışım)” süt kullanılarak üretilen peynirler in etiketinde “koyun, keçi ve
inek sütlerinden üretilmiştir” gibi
ifadeler yer alacak. Peynirlere sadece
üretim yerinde dilimleme, rendeleme ve ufalama gibi fiziksel işlemler
uygulanabilecek, bu peynirler üretim
yerinde hazır ambalajlı hale getirilmeksizin piyasaya arz edilemeyecek.
Ambalajsız olarak piyasaya arz edilen peynirler, pazar yerleri gibi açık
alanlarda satışa sunulamayacak.
“Yağı azaltılmış” veya benzeri ifadeler sadece kuru maddede en fazla
yüzde 25′e kadar süt yağı içeren peynirlerde kullanılabilecek. Düzenlemede Türkiye’de yaygın olarak üretilen peynirler (beyaz peynir, kaşar
peyniri ve tulum peyniri gibi) de ayrıca tanımlandı.
Türk Gıda Kodeksi Meyve Suyu Ve
Benzeri Ürünler Tebliğ Taslağı da AB
Direktifinde yer alan yeni düzenlemeler esas alınarak hazırlandı. Görüşe açılan yeni taslak düzenlemeye,
değerlendirme toplantısıyla son şekli
verilerek Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonunda görüşülecek ve uygun
görülmesi halinde yayımlanacak.
Buna göre, mevcut Tebliğde meyve
sularına asitlik düzenleyici veya tatlandırma amacıyla 150 gram/litre
şeker ilave edilebilmekteyken taslak
tebliğe göre meyve sularına ilave şeker katılması yasaklanacak. Tebliğ
kapsamında yer alan meyve nektarına üretim teknolojisi gereği şeker ve/
veya bal ilave edilebilecek ancak ilave
edilen şeker ve/veya bal son ürünün
toplam ağırlığının yüzde 20′sinden
fazla olamayacak.
Taslağa göre, “Türk Gıda Kodeksi gereğince meyve suları ilave şeker içeremez” ibaresi ürün adı ile aynı yüzde
olacak şekilde ürün etiketlerinde yer
alabilecek. Ayrıca meyve sularının
etiketinde “yüzde 100 meyve suyu”
ibaresi kullanılabilecek.
Mevcut Tebliğde kapsam dışında tutulan domates, yeni Tebliğde yer alacak. Domates suyu ve konsantreden
üretilmiş domates suyuna tuz, baharat ve aromatik bitkiler katılabilecek.
Taslak yasalaşırsa tebliğin yayımı tarihinden önce faaliyet gösteren gıda
işletmecileri 1 Ocak 2015 tarihine
kadar bu Tebliğ hükümlerine uyum
sağlayacak. Ancak bu Tebliğin yayımı tarihinden önce faaliyet gösteren
gıda işletmecileri tarafından piyasaya arz edilen bu Tebliğ kapsamındaki
ürünler 1 Ocak 2016 tarihine kadar
piyasada bulunabilecek.
Arıcılık Sigorta Kapsamına Girdi
»» Bakanlık 2014 yılında alınan kararla artık üreticilerin arı kovanlarını sigorta
ettirebileceği ve primin yarısını devletin karşılayacağını duyurdu.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından yapılan açıklamada, 2014 yılı
Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM)
tarafından kapsama alınacak riskler, ürünler ve prim destek oranları
açıklandığı ifade edildi. Çiftçi bilinçlendirme çalışmalarının hız kazanmasıyla birlikte 2013 yılında üretilen
poliçe sayısı 2012 yılına göre yüzde
20 artarak 892 bine ulaştığının ifade
edildiği açıklamada, tarım sigortalarında genel olarak yüzde 50 devlet
desteği uygulanırken sadece meyvelerde don riskine karşılık olarak yüzde 66.7 destek verildiği kaydedildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, devlet destekli tarım sigortalarının kapsama alanını genişle ifade edildiği açıklamada, şunlar kaydedildi:
"2014 yılında alınan kararla artık üreticiler arı kovanlarını sigorta ettirebilecek ve primin yarısını devlet karşılayacak. Karara göre, Arıcılık Sistemine
kayıtlı olan aktif (arılı) ve plakalı ko-
Çiftçiler krediyi ‘yıllık’
ödeyecek
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşüm kapsamında kredi kullanan çiftçilerin “Kredi faizini aylık
yerine yıllık ödeyelim” talebini kabul
etti.
vanlar için fırtına, hortum, yangın,
heyelan, deprem, taşıt çarpması, nakliye, sel ve su baskını riskleri sigorta
kapsamına alındı. Bu çerçevede yaklaşık 5,9 milyon dolayındaki plakalı
kovan sigorta kapsamına dahil edilmiş oldu. Böylece yaklaşık 56 bin arı
üreticisinin istikrarlı bir üretim gerçekleştirmesine imkan sağlanacak."
Bakanlık, 2014 yılında bitkisel ürün
sigortasında üreticilerin 10 günlük
bekleme süresinin azaltılması talepleri de dikkate aldı. Üreticiler için uygulanan 10 günlük bekleme süresi 7
güne indirildi.
Kredi faizini ödemekte zorlanan çiftçiler bundan böyle kredi faizini hasat
döneminde ödeyebilecek. Bakanlık,
binaların enerji verimliliği arttıkça faiz desteğini de arttıracak. Buna
göre A sınıf binalar için yüzde 5 faiz
desteği verilecek. Bakanlık, 6.5 milyon binanın yenileneceği Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu’nun bazı maddelerinde
değişiklik yaptı. Buna göre yüksek
enerji maliyeti yaratan düşük tasarruflu binaların azaltılması için yüksek verimli binaya yüksek faiz desteği verilecek.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
TARIM
5
Isparta Paketleme ve Tasnifleme Tesisini Açtı
Kuru Fasulye Fiyatı Artarken
»» S.S. Yukarı Gökdere Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Tasnifleme ve
Paketleme tesisini hizmete açtı.
»» Son üç ayda, Arjantin’deki kuraklık, Çin’deki aşırı yağışlar
ve Türkiye’deki üretim düşüşü nedeniyle, kuru fasulye
fiyatları yüzde 59 arttı.
Köy-Koop Isparta Birliğine bağlı
Eğirdir İlçesi S.S. Yukarı Gökdere
Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi 24 Aralık 2013 tarihinde törenle tesis açılışını gerçekleştirdi.
Törene, Isparta Vali Yardımcısı
Tahir Demir, Eğirdir İlçe Kaymakamı Dr. Yalçın Yılmaz, Gıda
Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Cenk Şölen, İl Genel Meclisi
Üyesi Veli Gök, Köy-Koop Genel
Başkan Yardımcısı M.Barış Aydın, Kooperatif başkanları, köy
muhtarları ve kooperatif ortakları katıldı.
Kooperatifin kuruluşundan bu
güne kısa bir değerlendirmesini
yapan, S.S. Yukarı Gökdere Köyü
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Başkanı Mehmet Özdemir yaptığı açıklamada, “Kooperatifimiz
1993 yılında 5.000 ton kapasiteli soğuk hava deposu projesi
yaparak faaliyete geçmişti. 2003
yılında 3.000 tonluk bir ilave yaparak kapasitesini 8.000 tona
çıkarttık. O dönemde depolama
işlemlerimizi genelde ağaç kasa
ile yaparken, bugün ise depolama
işlemlerimizin tamamını plastik
kasalarla yapmaktayız. Kooperatifimizin 190 ortağı bulunmaktadır.
Bütün ortaklarımızın ürünleri depomuzda muhafaza edilmekte ve
pazara kooperatifimiz tarafından
arz edilmektedir.” dedi.
Saatte 12 Ton Elma
İşliyoruz
Pazarda yer edinmek ve pazar
payını kaliteli hale getirmek için
2013 yılında seçme ve tasnifleme
ve paketleme tesislerini hizmete soktuklarını belirten Özdemir,
“Tesisimizin kurulumunda ortaklarımızın desteğini alarak Batı
Akdeniz Kalkınma Ajansı’ndan
(BAKA) 360.000 TL’sı destekle ve
geriye kalan 640.000 TL’yi ise kooperatifimizin kendi bütçesinden
karşılayarak tesisimizi hizmete
sunmuş olduk. Tasnif ve paketleme makinalarımız saatte 12 ton
elmayı işlemektedir. Tesisimizin
yapımında desteğini esirgemeyen ortaklarımıza, Batı Akdeniz
Kalkınma Ajansımıza, kooperatif
Yönetimi olarak sonsuz teşekkür
ederiz.” diye konuştu.
Isparta’yı Türkiye’nin Elma Bahçesi olarak değerlendiren KöyKoop Genel Başkan Yardımcısı
M.Barış Aydın, “Türkiye’de üretilen elmanın yüzde 20’sini karşılayan Isparta, tescil ettirdiği elmasıyla ülke çapında markalaşmaya
devam ediyor. Piyasada ‘Isparta
elması’ adıyla yer bulmak isteyen
kooperatiflerimiz, yüksek üretim
potansiyeline sahip yöre elmasının hak ettiği yere gelmesi için
çalışıyor. Isparta’da 2011 yılında
610 bin ton elma üretildi. Yeni
üretim alanlarıyla birlikte bu
üretimin 800 bin tonu bulmasını
bekliyoruz. Yüksek üretim değerine sahip elmanın satılması için
pazar arayışlarımıza da devam
ediyoruz.” dedi.
Ürün Aromasını Hep
Koruyor
Aydın,
“Elma kış
dinlenmesine en
fazla
ihtiyaç duyan meyve
türüdür.
Isparta elmasının
diğer elmalardan farklılığı ortadadır.
Elmamız göl suyundan beslenmesinden ve Türkiye’nin en iyi
soğuk hava depolarında saklanmasından dolayı daha lezzetlidir.
Bundan dolayı elmalarımız aromasını hep korur, tadından hiçbirşey kaybetmez. Bir elma sadece 60-100 kalori içerir, neredeyse
hiç yağ veya sodyum içermez ve
doyurucu olması nedeniyle herkesin günde bir elma tüketmesi
gerekir, bu sağlığımız açısından
çok önemli” diye konuştu.
Gazetelerde kuru fasulye fiyatının neredeyse karkas et fiyatına yaklaştığı haberleri çıktı. Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ise, kuru fasulyenin market
fiyatının Ankara’da 8,1, İstanbul’da 7,2
ve İzmir’de 8,8 lira olduğunu bildirerek, abartılmamasını istedi. Ardından,
Bakanlar Kurulu aldığı bir kararla kuru
fasulyede yüzde 19,5 olan gümrük vergisini sıfırladBir zamanlar baklagillerde ciddi bir ‘ihracatçı’ olan Türkiye
artık ‘ithalatçı’ oldu. Her yıl 30 milyon
doların üzerinde (kimi yıl 50 milyon
dolar) kuru fasulye ithalatı yapıyoruz.
Kırmızı mercimek ithalatında ise 200
milyon doların aşıldığı yıllar oluyor.
Bu olumsuz gelişmeleri küreselleşme
politikalarına bağlayabiliriz. Toprak
Mahsulleri Ofisi (TMO) bu ürünleri bir
zamanlar satın alarak, çiftçinin eline
geçen paranın düşmesini az çok önlerken, sonraları bundan vazgeçirildi.
Yurtiçi üretimi korumak uluslararası anlaşmalarla engellendi. Örneğin;
Türkiye Dünya Ticaret Örgütü’ne baklagiller için en fazla yüzde 25 gümrük
vergisi uygulayacağını bildirdi. Buna
karşılık, Kanada gibi ülkeler çiftçi desteklemelerini düşürmediler. Ülkemizde
ise, kuru fasulyeye kiloda 10 kuruş destek veriliyor, ki bu üretimi teşvik etmiyor. Kanada gibi ülkelerde, dev firmalar
çiftçilerin elinden ürünleri ucuz fiyatla
alıp (üretici, zararını devlet desteği ile
zorla kapatabiliyor) bizim gibi ülkelere, çiftçimizin rekabet edemeyeceği fiyatlarla satabiliyorlar. Ancak dünyada
üretim daraldığında fiyatlar tırmanışa
geçiyor. Kısacası, ülkemiz üretmemeye programlanmış bulunuyor. Zaten
yüzde 19,5 olarak uygulanan gümrük
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
vergisinin sıfırlanması, perakende fiyatları pek düşürmeyecektir. Çiftçilerimizi ise üretimden kaçırabilir.
Fasulye ve diğer baklagillerin nöbetleşmeye girecek şekilde, hatta en iyisi;
diğer ürünlerle karışık ekilmesi, birçok
açılardan çok yararlı. Baklagiller toprağa azot bağlayarak, kimyasal gübre
uygulamasını gereksiz hale getirebilir.
Toprağı kapatarak erozyonu önleyebilir. Çiftçi ailesi için çok iyi bir besin kaynağıdır. Üretimi arttırmak için, kiloda
10 kuruş olan desteğin artması pek bir
işe yaramaz. Bu tür destekler çiftçinin
eline geçen paranın düşmesini önlemiyor. Bunun yerine, hasat zamanı çiftçinin ürününü satın alarak pazarlayacak
kuruluşlar oluşturulmalıdır. Örneğin,
kooperatifler desteklenebilir. TMO da
ürün alabilir. TMO’nun yeteri kadar
stoku olsaydı, perakende fiyatların da
aşırı yükselmesini önleyebilirdi. Ancak
bu, küreselleşme ideolojisinde yasaktır.
Çünkü TMO devlet kuruluşudur. Bunun
yerine Kanadalı veya Amerikalı gıda
tekellerinin hegemonya kurması, güya
liberal ideologlarımız için gayet normaldir. Türkiye’nin mercimek, fasulye ithalatçısı olması normal mi sizce?
6
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Türkiye’de Tarım Öğreniminin Başlangıcının
168. Yıldönümü Kutlandı
»» Tarım öğreniminin başlangıcının 168. yıldönümü çeşitli etkinliklerle Türkiye
genelinde kutlandı. Ankara’daki etkinliklerde Ziraat Mühendisleri Odası 15 Ocak 2014
günü “Stratejik Tarım Alanlarımız: Fırsatlar ve Tehditler” konulu bir sempozyum
düzenledi.
Tarım Haftası’nın özünü tarımsal eğitim ve öğrenim oluşturmaktadır.
Türkiye’de tarım öğreniminin tarihçesine kısaca bakılacak olursa, 10
Ocak 1846’da İstanbul Yeşilköy’de
Ayamama Çiftliği’nde “Ziraat Mektebi Aliyesi” adıyla başlayan tarım
öğrenimi her yıl 10 Ocak için kutlama günü olarak kabul edilmiştir.
Tarım öğrenimi, daha sonra Halkalı Ziraat Okulu’nda devam etmiştir.
1930 yılında Ankara’da Yüksek Ziraat Okulu’nun açılmasından sonra bu
okul 16 Haziran 1933 yılında Yüksek
Ziraat Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. Bu Enstitü; bünyesinde Ziraat,
Orman, Veteriner, Tabii İlimler ve
Ziraat Sanatları Fakülteleri’nin yer
almasıyla 1948 yılına kadar öğretime devam etmiştir. Enstitü, gerek
kuruluşu ve gerekse akademik faaliyetleriyle tam bir “Tarım Üniversitesi” niteliğinde olmuştur. 1 Ocak
1948 yılında Ankara Üniversitesi’nin
kurulmasıyla aynı enstitü, Ziraat Fakültesi adı ile eğitim-öğretim vermeye devam etmiştir. Ziraat Fakültesi
bünyesinde ilerleyen yıllarda veteriner, ziraat sanatları ve orman bölümleri açılmış ve bugünkü üniversitenin temeli de bu süreçle birlikte
başlamıştır. Tarım öğrenimi bugün
Ziraat Fakültesi, Veteriner ve Su
Ürünleri Fakülteleri ve Gıda Mühendisliği lisans düzeyinde eğitim veren
üniversitelerde yapılmaktadır.
Tarım öğreniminin bu kısa tarihçesinden sonra Ankara’da yapılan
etkinliklere baktığımızda Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) tarafından
tarım öğreniminin başlangıcının
168. yıldönümü nedeniyle 15 Ocak
sorunlarına dikkat çekti. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan
Yardımcısı Ramazan ÖZTÜRK’ün
de açılış konuşması yaptığı sempozyuma CHP Bursa Milletvekili İlhan
DEMİRÖZ ve TAGEM Genel Müdür
Yardımcısı Ahmet YÜCER de katıldı.
2014 günü “Stratejik Tarım Alanlarımız: Fırsatlar ve Tehditler” konulu
bir sempozyum düzenledi. Sempozyuma öğretim üyeleri, bürokratlar
ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de aralarında bulunduğu
alanında uzman pek çok konuşmacı
ve dinleyici katıldı.
Sempozyumun açılışında konuşan ZMO Başkanı Dr. Turhan
TUNCER, tarım sektörünün ulusal
varlığın temeli olduğunu, toprağa
bağlılığı olmayan, doğal kaynaklarına sahip çıkmayan bir ülkede bağımsızlıktan söz edilemeyeceğini söyledi. Ziraat Fakülteleri’nden bugüne
kadar 107.000 Ziraat Mühendisi’nin
mezun olduğunu anlatan TUNCER,
“üretimde verimliliği ve çeşitliliği
artıran meslektaşlarımız tarımsal
alanlarımız artmamasına karşın,
bugün için her yıl yaklaşık 1 milyon
artan insanımızın doymasını sağlamışlardır” dedi.
ZMO’nun önceki dönem başkanlarından CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan GÜNAYDIN ise
yaptığı konuşmada tarımın yapısal
Et Tipi Yerli ve Melez Büyükbaş
Hayvana Devlet Desteği
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ‘et tipi’
yerli ve melez büyükbaş hayvan ırkları için destek
kampanyası başlatacak. Bakanlık 25 bin çobanı da
sürü yöneticisi olarak devlet memuru yapacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yerli ve melez büyükbaş hayvan
ırkları için et tipi popülasyon oluşturma çalışmaları için yıl içinde
destek kampanyası başlatacak. İstanbul Sanayi Odası, Et, Balık ve
Süt Mamulleri Sanayii Meslek Komitesi toplantısında sektör, sorunlarını ve çözüm önerilerini masaya
yatırdı. Toplantıda konuşan Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları, Türkiye’de tarım sektörünün
artık ileri teknolojiye geçmesi,
Ar-Ge çalışmalarına önem vermesi gerektiğini vurguladı. Özelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde 3 bin TL maaş almasına rağmen insanların çobanlık
yapmak istemediklerini kaydeden
Mirmahmutoğulları, “Burada sorun sosyal güvence. Burada İş-Kur
ile birlikte eğitimler vereceğiz.
Daha sonra maaşlarının belirli bir
kısmını biz vereceğiz. Bir de sosyal
güvencelerini yapacağız. İsimleri
de çoban değil, sürü yöneticisi olacak. 500 başlık sürülere bölersek 5
bin, 250 başlık çiftlikler için 25 bin
sürü yöneticisine ihtiyaç var” dedi.
Türkiye’nin, Doğu Karadeniz Bölgesi dışında genel olarak kurak bir
ülke olduğunu dikkat çeken müsteşar, tarım politikalarının bu gerçeği göz önüne alarak hazırlanması
gerektiğine dikkat çekti.
Türkiye’de büyükbaş hayvan yetiştirmenin her zaman sıkıntılı olacağını ifade eden Mirmahmutoğulları, “Türkiye, maliyetleri itibariyle
ucuz et ve süt üretecek bir coğrafya
değil. Buna rağmen elbette büyükbaş hayvancılıktan vazgeçmiyoruz.
Melez ve yerli büyükbaş hayvan
ırklarını et tipi popülasyona dönüştürüyoruz. Bu yıl içinde bunun
için ciddi bir destek kampanyası
başlatacağız. Kampanyanın meyvelerini 3 yıl sonra toplamaya
başlayacağız. Bakanlık olarak koyunculuğa da çok ciddi destek veriyoruz. Koyunculuğunun önünde
en büyük engel, sürü yönetimi. Bu
nedenle çobanları devlet memuru
haline getirerek sektörü de güvence altına alıyoruz” diye konuştu.
Açılış konuşmalarının ardından
ZMO Yönetim Kurulu Üyesi Prof.
Dr. Bülent GÜLÇUBUK tarafından,
“Tarımda Orta Gelir Tuzağı Var
mı?” konulu özel sunum gerçekleştirildi. Açılış konuşmalarından
sonra sempozyumda bitkisel üretim
ve hayvansal üretim konularında
Türkiye’nin sahip olduğu fırsatlar ve
Türkiye’yi gelecek yıllarda bekleyen
tehditler konusunda sunumlar yapılmıştır. Sunumların ardından ödül
törenine geçildi. Etkinlikler aynı
günün akşamında Prof. Dr. Hasan
ÇELİK’in “Ankara’nın Bağ ve Şarap
Kültürü” konusunda yaptığı sunum
ile devam etti. Etkinlikler ZMO Sosyal Tesisleri’nde akşam düzenlenen
“XI. Makarna-Şarap Şenliği” ile son
buldu.
Tarım Haftası, geçmişinden gelen
özellikleri nedeniyle camia açısından
bir bayram havası içerisinde geçmesi
gereken bir etkinliktir. Tarım sektöründe yer alan herkesin mesleğine
sahip çıkması gerekliliğini hatırlatan
bir gün olarak da ayrı bir önem arz
etmektedir.
Bu vesile ile üreticisinden mühendisine ve tüketicisine kadar tüm tarım
camiasının Tarım Haftası’nı bir kez
daha kutlarım. Sağlıklı, mutlu ve bereketli bir üretim dönemi dilerim.
Düşük Faizli Yatırım ve İşletme
Kredisi Kullandırılmasına
İlişkin Karar Yayımlandı
»» T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük
Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına
İlişkin Karar Resmi Gazete’de Yayımlandı.
Üreticilerin finansman ihtiyaçlarının uygun koşullarda karşılanması, tarımsal üretimin geliştirilmesi, verimliliğin ve kalitenin artırılması amacıyla Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) aracılığı ile yüzde 25’den yüzde 100’e kadar varan sübvansiyon ile kullandırılan tarımsal
kredilerde iyileştirme yapıldı. Konuya ilişkin Bakanlar Kurulu kararı,
1 Ocak 2014’dan geçerli olmak üzere, 21 Ocak 2014 tarih ve 28889 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
TABLO-1
KREDİ KONULARI
İNDİRİM ORANI (%)
KREDİ ÜST LİMİTİ
(TL)
Yatırım
Dönemi
İşletme
Dönemi/Kredisi
100
75
50
50
50
25
50
25
50
25
Damızlık Etçi Sığır Yetiştiriciliği
100
100
7.500.000
Damızlık Düve Yetiştiriciliği
100
100
7.500.000
Büyükbaş Hayvan Yetiştiriciliği
50
25
3.000.000
Büyükbaş Hayvan Besiciliği
50
50
5.000.000
Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliği
100
100
5.000.000
Küçükbaş Hayvan Besiciliği
100
50
1.500.000
Arıcılık
50
50
1.500.000
Kanatlı Sektörü
50
25
3.000.000
Kanatlı Sektörü Damızlık Yetiştiriciliği
100
100
7.500.000
Su Ürünleri Yetiştiriciliği
100
50
5.000.000
Su Ürünleri Avcılığı
50
25
2.000.000
Kontrollü Örtüaltı Tarımı
750.000 TL’ye kadar
750.001-5.000.000 TL
5.000.001-10.000.000 TL
50
50
25
50
25
25
Yaygın Bitkisel Üretim
50.000 TL’ye kadar
50.001-500.000 TL
50
25
50
25
Çok Yıllık Yem Bitkisi Üretimi
100
75
2.500.000
Yurtiçi Sertifikalı Tohum, Fide ve Fidan
Üretimi
100
100
10.000.000
Yurtiçi Sertifikalı Tohum, Fide Kullanımı
50
50
1.000.000
Yurtiçi Sertifikalı Fidan Kullanımı
50
50
5.000.000
Süs Bitkisi Üretimi
50
50
2.500.000
İyi Tarım/Organik Tarım Uygulamaları
50
50
5.000.000
Tarımsal Mekanizasyon
50
50
1.500.000
Modern Basınçlı Sulama
100
100
1.500.000
Arazi Alımı
25
25
500.000
Diğer Üretim Konuları
25
25
500.000
HAYVANSAL ÜRETİM KONULARI
Damızlık Süt Sığırı Yetiştiriciliği
750.000 TL’ye kadar
750.001-5.000.000 TL
5.000.001-20.000.000 TL
Yaygın Hayvansal Üretim
50.000 TL’ye kadar
50.001-500.000 TL
20.000.000
500.000
Saygılarımla…
Organik Tarım
Destekleme
Başvurusu
Başladı
»» Organik tarım
destekleme başvurusu
başladı. Organik tarım
yapan üreticilerin
desteklemeden
faydalanmaları 28 Mart
2014 tarihinde sona erecek.
2013 yılında organik tarım yapan ve organik ürün üreten üreticilere Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca
meyve ve sebzeler için dekara 70 TL,
tarla bitkileri için ise dekara 10 TL
destek veriliyor. Organik tarım yapan üreticiler destekleme başvurularını 13 Ocak 2014 - 28 Mart 2014 tarihleri arasında çiftçi kayıt sistemine
kayıtlı olduğu İlçe müdürlüklerine
yapabilecek.
BİTKİSEL ÜRETİM KONULARI
10.000.000
500.000
MUHTELİP KONULAR
TABLO-2
TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİFLERİN ÜRETİM KONULARI (*)
Damızlık Süt Sığırı Yetiştiriciliği
100
75
7.500.000
Büyükbaş Hayvan Besiciliği
75
50
5.000.000
Küçük Hayvan Besiciliği
100
75
5.000.000
Kontrollü Örtüaltı Tarımı
75
75
7.500.000
Su Ürünleri Avcılığı
75
75
3.000.000
Tarımsal Ürün İşleme, Paketleme, Depolama Tesisi**
75
50
5.000.000
(*) Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin bu tabloda yer almayan üretim konularına ilişkin kredi taleplerinde
Tablo-1 de belirtilen faiz indirim oranları ve limitleri uygulanır.
(**) Kooperatif ortaklarının üretim kapasitesi ile uyumlu büyüklüklerde kredi kullandırılabilecektir.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
TARIM
Tarım Arazilerinde Madencilik Faaliyeti İçin
"Kamu Yararı" Aranacak
»» Tarım arazilerinde madencilik faaliyetleri yapılabilmesi için 5403 sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun ilgili maddesi gereğince, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca "kamu yararı" kararı alınması gerekecek.
Tarım arazilerinde madencilik faaliyetleri yapılabilmesi için 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun ilgili maddesi
gereğince, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca "kamu yararı"
kararı alınması gerekecek.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, Madencilik Faaliyetleri
Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmeliği, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre,
Bakanlığın, il tarım müdürlüğüne
mera tahsis amacının değiştirilmesi talebinde bulunabilmesi için
maden ruhsat sahibinin Bakanlığa müracaatı gerekecek. Bakanlık,
söz konusu müracaatı, müracaat
tarihinden itibaren en geç 1 ay
içinde sonuçlandıracak.
İmar planı bulunmayan alanlarda
yapılan veya yapılacak olan madencilik faaliyetleri ile bu faaliyetlere bağlı geçici tesisler ve bunların müştemilatı için imar planı
yapılmayacak. İşletme ruhsatları
ve ruhsat sahası mücavirindeki
geçici tesisler, Maden İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına gönderilecek ve çevre düzeni planları, veri
tabanına işlenecek.
Tarım arazilerinde
madencilik faaliyetleri
Bu bağlamda ruhsat sahibinin
kamu yararı kararı alınması için
Bakanlığa bir dilekçe ve Bakanlıkça istenmesi uygun görülen evrak
ile müracaatta bulunması gerekli
olacak. Bakanlık, evrak yönünden
yaptığı inceleme sonucunda kamu
yararı kararı alınması taleplerini
değerlendirmeye aldığı tarihten
itibaren en geç 2 ay içinde sonuçlandıracak.
Maden arama ruhsatı sahibi, işletme ruhsatı almak üzere Bakanlığa yaptığı başvuru sırasında bir
dilekçe ile Bakanlıktan işletme
ruhsatı için incelemede bulunacak
Bakanlık heyetinin araziyi işletme
ruhsatı dışında kamu yararı kararı
alınması açısından da incelemesini talep edebilecek. Bu durumda
işletme ruhsatı için incelemede
bulunacak Bakanlık heyeti, araziyi işletme ruhsatı dışında kamu
yararı kararı alınması açısından
da inceleyerek gerekli raporları
tanzim edecek.
Atık Sular Zirai Sulamada Kullanılacak
»» Hollanda ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının ortak çalışması olan “Arıtılmış
Evsel Atıksuların Tarımda Kullanımı” projesiyle atık su, tarımsal sulamada
yeniden kullanılmak üzere arıtılacak
Orman ve Su İşleri Bakanlığından
yapılan yazılı açıklamaya göre, Su
Yönetimi Genel Müdürlüğü özellikle su kıtlığının yaşandığı kurak
yaz mevsimlerinde atık suların
tekrar kullanımı için çalışma başlattı. Hollanda ile Orman ve Su
İşleri Bakanlığının çalışmalarıyla
projelendirilen ve Türkiye’de ilk
olma özelliği taşıyan “Arıtılmış
Evsel Atıksuların Tarımda Kullanımı” projesi Afyonkarahisar’da
uygulanacak. Proje, Hollanda tarafından sağlanan 750 bin avro hibe
ve Afyonkarahisar Belediyesinin
katkılarıyla gerçekleştirilecek.
Proje kapsamında Afyonkarahisar
Atıksu Arıtma Birliği tarafından işletilen arıtma tesisinde, atık su, tarımsal sulamada yeniden kullanılmak
üzere temizlenecek. Yeni teknolojilerin uygulanacağı ve Türkiye’de ilk
olacak projeyle su kaynakları üzerindeki önemli bir baskının ortadan
kaldırılacağı belirtiliyor.
HAL VE GİDİŞ
Toplam su tüketiminin yüzde
70′i zirai sulamada kullanılıyor
Tarım sektörünün su ihtiyacının toplam su tüketiminin yüzde
70′ine ulaştığı Türkiye’de, atık
suyun tarımsal sulama için tekrar
kullanımı ve atık suyun geri kazanım uygulamaları önem taşıyor.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu, atık suyun geri kazanımıyla kısıtlı su kaynaklarının ekolojik, estetik ve ekonomik açılardan
korunmasının temin edileceğini
ifade etti. Arıtma ve tekrar kulla-
nımla köylülerin tarımsal faaliyetlerinin çeşitleneceğini de belirten
Eroğlu, şu değerlendirmelerde
bulundu: “Atık suların arıtılması ekonomik bir getiri sağlayacak
olmasının yanında son yıllarda
önemli hale gelen su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına da
önemli bir katkı sağlayacak. Proje
dahilinde arıtılmış atık suların yeniden kullanımı sonucu suyun bir
katma değer olarak ele alınması
sağlanacak. Sağlanan ekonomik
katkı sonucu ülkemizde gerçekleştirilen arıtma teknolojilerine
dair yatırımların çeşitlenerek bu
yatırımlarda suyun yeniden kullanımına dair seçeneklerin de göz
önüne alınması teşvik edilecek.”
Eroğlu, projeden elde edilen sonuçların yaygınlaştırılması sayesinde mevcut su kaynaklarının
daha verimli kullanımının da temin edileceğine işaret etti.
Sait MUNZUR
7
Yem Fiyatlarına Zam Hazırlığı
»» Kur artışı, Danıştay’ın GDO’lu 2 mısır genini
yasaklaması ve yem hammaddelerinde yoğunlaşan
antibiyotik analizleri, karma yem sektöründe peş
peşe zamları getirdi. Yem fabrikaları yeni bir zamma
hazırlanıyor.
Hammadde bakımından yüzde 25 oranında dışa bağımlı olan yem sektöründe kurdaki artışa bağlı olarak fiyatlar
yükseliyor. Yılbaşından önce yüzde 7
ile yüzde 8 oranında zam yapan yem
fabrikaları, bu ay içinde yüzde 5’lik
ikinci bir zamma hazırlanıyor. Sektör
temsilcilerine göre bu da yeterli olmayacak, yaşanan sorunlar nedeniyle
üçüncü bir zam daha olacak.
Kasım ayında tonu 1160 lira olan etlik
piliç yemi Aralıkta 1200 liraya yükseldi. Aynı dönemde yumurta yemi
900 liradan 945 liraya, süt yemi 690
liradan 720 liraya, besi yemi ise 680
liradan 710 liraya yükseldi. Bu fiyatlara geçtiğimiz günlerde yüzde 7-8 oranında bir zam daha yapıldı.
Türkiye’nin yem hammaddeleri ithalatı her geçen yıl artarken, döviz
kurundaki artış ithalatın maliyetini
artırıyor. Türkiye Yem Sanayicileri
Birliği’nin verilerine göre bundan 5
yıl önce 2009’da 3,9 milyon ton yem
hammaddeleri ithalatına 2 milyar dolar ödenirken, 2010’da ithalat miktarı
5,5 milyon tona ödenen döviz 3 milyar
dolara ulaştı. 2011’de 2,8 milyar dolar
döviz karşılığında 4,6 milyon ton yem
hammaddesi ithal edilirken 2012’de
6,4 milyon ton civarında yem hammaddesi ithalatı için 3,9 milyar dolar
döviz ödendi. Geçen 2013 yılının ilk 11
ayında ise 6,4 milyon ton ithalat için
2,7 milyar dolar ödendi.
Karma Yem Sektörünü
Kıskaca Alan 3 Sorun
DDGS’de GDO ve antibiyotik sorunu
Karma yem üretim maliyetleri ve yem
fiyatlarının artmasına kurdaki artışın
yanı sıra, Danıştay Davalar Kurulu’nun
aralık ayında genetiği değiştirilmiş
(GDO) 2 mısır geninin ithalatını ve
kullanımını yasaklaması, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yemde
ve hammaddelerde antibiyotik taramasını yoğunlaştırmasının da önemli
rolü var. Yem sektörü temsilcilerinin
verdiği bilgiye göre özellikle soya, mısır, etanol atığı olan DDGS ve diğer
yem hammaddelerinin ithal maliyeti
kur artışı nedeniyle her gün artıyor.
Bu ürünleri ithal eden yem firmaları
ithalattaki artış maliyetini yem fiyatlarına yansıtmak zorunda kalıyor. Yeme
yapılan zam ise et ve süt maliyetini dolayısıyla et ve süt ürünlerinin fiyatını
doğrudan etkiliyor.
Mısır ithalatının çok azaldığını, ancak
etanol üretiminde kullanılan mısırın
atığı olan DDGS’nin ithalatının sürdüğünü hatırlatan yem sanayicileri, “Birçok ithalatçı firmanın bağlantısı var.
Amerika’dan ithal edilen DDGS’nin
neredeyse yüzde 90’nı Danıştay’ın
yasakladığı MON 810 genine sahip.
İthalatçı firmalar, ithalattan vazgeçmek istiyor, fakat cezalar nedeniyle
vazgeçemiyorlar. Yakın zamanda Çin,
Amerika’dan ithal ettiği 1 milyon ton
mısır ve 500 bin ton DDGS’i MON163
geni bulunduğunu gerekçe göstererek
geri gönderdi. Bu olay Amerika’da
DDGS fiyatını ton başına 100 dolar
düşürdü. Daha sonra Çin’in alımları ile tekrar 50 dolar yükseldi. Fakat
Türkiye’deki ithalatçı firmalar vazgeçse ton başına 50 dolar ceza ödeyecek.
Firmaların 30 bin ton ithalat bağlantısı varsa bunun karşılığı 1,5 milyon dolar zarar demek. Bunu hiç kimse göze
alamaz” diye konuştu.
Küpesiz Her Yaştaki Sığır Cinsi
ve Koyun Keçi Türü Hayvanlar
Küpelenerek Kayıt Altına Alınacak
»» Küpesiz her yaştan sığır cinsi hayvanların 30 Haziran
2014 tarihine, koyun ve keçi türü hayvanların ise 31 Aralık
2014 tarihine kadar küpelenerek kayıt altına alınacaktır.
Konuyla ilgili İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerince yapılan
açıklamada; “Küpesiz her yaştan sığır
cinsi hayvanların 30 Haziran 2014
tarihine, koyun ve keçi türü hayvanların ise 31 Aralık 2014 tarihine kadar küpelenerek kayıt altına alınması
amacıyla "Sığır Cinsi Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik" ile "Koyun ve Keçi
Türü Hayvanların Tanımlanması,
Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" 25.12.2013 tarihli ve 28862 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Yönetmeliklerde belirtilen tarihlere
kadar tüm işletmelerde bulunan her
yaştaki büyükbaş ve küçükbaş hayvanların küpelenerek kayıt işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.
Yetiştiricilerimizin mağdur olmamaları ve cezai müeyyidelere maruz kalmamaları için, küpesiz her yaştaki bütün
hayvanlarını küpeleterek kayıt altına
aldırması gerekmektedir”denildi.
8
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
“Tarımda Orta Gelir Tuzağı var mı?”
»» Tarımsal Öğretimin Başlangıcının 168 inci Yıldönümü nedeniyle TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası`nca (ZMO), düzenlenen “Stratejik Tarım
Alanlarımız: Fırsatlar ve Tehditler” konulu Sempozyumu, 15 Ocak 2014 tarihinde Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi`nde gerçekleşti.
1 syf haberin devamı...
BM’nin insani gelişme endeksinde
Türkiye dünyada 90. sırada. Buna
karşılık büyüme göstergeleri açısından yani makro ekonomi açısından
16. sıradadır. İnsani gelişme göstergeleri açısından, tabana dayalı
kalkınma göstergeleri açısından 90.
Sıradayız ama dünyanın 16. Büyük
ekonomisine sahibiz. Demek ki büyüme herkese yaramıyor, tarım ile
uğraşanlara ise refah getirmiyor.
Zira veriler hesaplandığında tarımda kişi başına düşen gelir 3.500 dolar. Yani, orta gelir grubunun da çok
altında bir rakamdayız.
Tarım hangi gelir
grubunda?
Dünya açlık haritasına göre Türkiye’
nin % 25-49 arasındaki gruba (yetersiz beslenen nüfus oranı) dâhil
olduğunu anlatan GÜLÇUBUK,
Dünyanın 16. büyük ekonomisi ve
AB’nin 1. büyük tarım ülkesiysek, niçin AB’ndeki hiçbir ülke bu gurubun
içerisinde yer almıyor. Demek ki, büyüklük bazı verilere kaynaklık edemiyor, bazı sorunları gideremiyor.
Türkiye’de yıllardır kişi başına düşen
yıllık 10.000 dolar civarında sıkışan
bir gelir yapısı var. Türkiye’nin biran
önce bu tuzaktan çıkması gerekiyor
ki, ekonomik krizlere karşı dirençli
bir yapı oluşsun. Çünkü bir ülkede
orta gelir grubu en dinamik ve en
üretken grubu oluşturur. Bu grubun
risk altında olması ülkede her zaman
risk barındırır.
Peki, niçin orta gelir
tuzağına sıkışıp kalıyoruz?
Eğitim, bilgi, AR-GE, sosyal harcamalarda kısıt, kalkınma yerine salt
büyüme yaklaşımı, sektörel eşitsizlikler, bölgesel eşitsizlikler vd. buna
zemin hazırlamaktadır.
Orta Gelir Tuzağı Nedir?
Genel olarak Orta Gelir Tuzağı şu biçimde ifade edilir; Kişi başına düşen
gelir düzeyinde belli bir sınıra gelmiş
ülkelerin, bu gelir bandında sıkışıp
kalmaları ve üst gelir düzeyine geçememeleridir. Türkiye 1955 yılından
2005 yılına kadar olan dönemde düşük orta gelir tuzağında yer almış,
ancak 50 yıl sonra yüksek orta gelir
düzeyine gelmiştir. Türkiye bu hali ile
50 yılda dünyada 108.sıradan 93. sıraya gelmiş ve 50 yıl boyunca bu grupta
kalan 3-4 ülkeden biri olmuştur.
Orta gelirin ölçüsü nedir?
Orta gelir ölçüsü hakkında bilgi veren GÜLÇUBUK; Dünya Bankasının
kişi başına gelir hesabı bu konuda
esas oluşturmakta ve 2012 yılı Dünya Kalkınma Raporuna göre;
• Düşük gelirli ekonomilerde kişi başına yıllık ortalama gelir, 1.005 doların altında,
• Orta gelir ekonomilerde 1,00612,2275 dolar arası olup, bu kendi
içinde iki gruba ayrılmaktadır. Alt
orta gelir ekonomilerde 1,006-3,975
dolar aralığında, Üst orta gelir ekonomilerde 3,976-12,275 dolar aralığında,
• Yüksek gelirli ekonomilerde ise
12,276 dolar olarak belirlenmiştir.
2012 yılında ABD’de kişi başına düşen GSYH ortalaması 49,802 dolar
iken, Türkiye’de 10,457 dolar. Yani
Türkiye’de kişi başına düşen gelir,
Amerika’nın %21’i. İşte bu orta gelir göstergesi olarak kabul ediliyor.
2007 tarihinde bu oran %19, 20072012 yılları arasında %19-21 arasında sıkışmış. Yani Türkiye orta
gelir tuzağı dediğimiz bu rakamlar
arasında yer almış, bu rakamlar arasında sıkışıp kalma durumunda ekonomi riske giriyor ve krizler yaşanıyor. Aslında Türkiye’nin bugünlerde
yaşadığı ekonomik darboğaz tam da
buna işaret ediyor.
Tarımda durum nasıl?
Tarımın GSYH’ daki payı %8 yani
62 milyar dolar. Yaklaşık 18 milyon
tarım nüfusumuz var. 62 milyar doları 18 milyona böldüğümüzde yıllık
3500, aylık 290 dolar etmektedir.
ABD’de tarımda kişi başına gelir
32,800 dolar. Eğer tarımdaki orta
gelir grubunu bu değerin %20’si
olarak kabul etsek, ülkemizde tarım
ile uğraşan orta gelir grubunun yıllık yaklaşık 6,500 dolar gelire sahip
olması gerekirdi. Oysa bizde ortalama gelir tarımda 3,500 dolar. Yani
ne üst gelir ne de orta gelir var. Alt
gelir grubunda tarıma ve yaşama
tutunmaya çalışan bir tarım nüfusumuz var, kırsal yaşam düzeyimiz
var. Genelde bazen şöyle bir söylem
ortaya çıkar; bizde tarım nüfusu fazla olduğu için kişi başına düşen gelir az. Peki tarım nüfusunu kentlere
çektiğimiz zaman bunlara tarımdan
daha fazla gelir getirecek istihdam alanları yaratabiliyor
muyuz? Türkiye dünyadaki gelir dağılımı açısından
en bozuk ülkelerden birisi.
TÜİK raporlarına göre 2012
yılında nüfusun %16’dan fazlası yoksulluk sınırı altında,
%59’u maddi yoksunluk içerisinde, Türkiye’de her dört
çocuktan birisi maddi yoksunluk içerisinde. Demek
ki sorun tarımsal nüfusun
fazlalığı değil ekonomideki
genel durum, genel göstergeler ve büyümenin tabana
yansımamasıdır.
Türkiye’de 27 kent
yoksulluk içerisinde
Türkiye’de orta gelir tuzağı riskinde
olan 40 şehir, yoksulluk düzeyinde
olan “Orta-düşük gelir grubunda” 27
şehir, “Orta gelir tuzağı” riski olmayan
14 şehir bulunmaktadır. Yani, şehirlerimizin çoğu ekonomik risk altında.
Orta gelir tuzağından kurtulmak için
aracın Eğitim ve AR-GE yatırımlarının önemli araçlardan olduğunu
belirten GÜLÇUBUK, TUSİAD’ın
2011 yılında yaptığı araştırmasına
göre; Eğitim yapısı bozuk ve eğitim
yılı 6.5 yıl. Bu rakam Meksika’da
8.7, Rusya’da 8.8, İtalya’da 9.7,
Polonya’da 10, Güney Kore’de 11.6,
Almanya’da 12.7’dir. Türkiye’de 1534 yaş arası nüfusta lise mezunu
oranı %41, üniversiteyi bitirmişlerin oranı ise %16.6’dır. Her iki kategoride de Türkiye 34 OECD ülkesi
arasında 33. Sırada geliyor. Dünya
Ekonomik Forumu araştırmasına
katılan yöneticiler Türkiye’deki işletme okullarını kalite bakımından
142 ülke arasında 110. Sıraya koyuyor. Orta öğrenimde okullaşma oranında 93. sıradayız, eğitim sistemi
kalitesinde 94. sıradayız. AR-GE
harcamaları açısından duruma bakacak olursak; ABD’de AR-GE ‘ye
ayrılan pay milli gelirin % 2,67’si,
Japonya’da % 3,12’si, AB ülkelerinde
ise ortalama % 1,83’dür. Türkiye’de
AR-GE ‘ye ayrılan pay % 0,85 yani
kişi başına 100 dolar. Eğitim ve ARGE açısından değerlendirme yapacak olursak dünyada pek de iyi bir
yerde değiliz. Bu veriler orta gelir
tuzağından çıkmamızı zorlaştırıyor
ve de daha zorlaştıracak.
GÜLÇUBUK, içinde bulunulan süreç
ile bağlantılı olarak tarımı bekleyen
riskler, çiftçi borçları, TÜİK 2011 yılı
yoksulluk çalışması, kırsalda yoksulluk, gıda güvencesi ve beslenme ve
çözüm önerileri hakkında değerlendirme yaptı.
Tarımsal Destekler;
Tarımsal destekler 2002-2011 yılları
arasında 11 kat artmış, hayvancılık
desteklemeleri 26 kat artmıştır. 26
kat artan bir hayvancılık desteklemesi varsa, hayvancılıkta da bir iki
kat artışın gözükmesi gerekir. Ama
nicel göstergeler bunun çok gerisinde olduğumuzu gösteriyor. Bu
nedenle kaynak verimliliğine dikkat
edilmesi gerekir.
Tarımı bekleyen riskler;
• İklim değişikliği,
• Yoksulluk,
• Ülkelerin gelişme hızı ve riskler,
• Doğal kaynak tahribatları,
• Suya erişim,
• Toprak satım almaları,
• Küçük işletmeler tarımdan vazgeçiyor,
• Verimlilik tekelleşmeler/ülkeler
arasında artan makas,
• Girdi sektöründe artan tekelleşme,
• Ulusal politikada ortaya çıkan belirsizlikleri ve öncelikler,
Çiftçi Borçları;
• Çiftçinin TCZB ve TKK’ne borcu:
22 milyar TL (10 yıl öncesine göre
artış 40 kat)
• Çiftçilerin bankalara kredi borcu:
32 Milyar TL
• Çiftçi başına borç: 10,666 TL
• 6.3 milyon tarımda çalışan var. Çalışan başına: 5,079 TL.
TÜİK “ 2011 Yılı Yoksulluk
Çalışması;
• Türkiye’de açlık sorunu çok az ama
dengesiz ve yetersiz beslenme önemli bir sorundur.
• Yaklaşık 13 milyon nüfus yeterli
miktarda gıdaya ulaşmakta zorluk
çekmektedir.
• 6,5 milyon nüfus proteinsiz, 10 milyon nüfus ise düşük kalorili gıdalarla
beslenmektedir.
• 2011 yılı TÜİK gelir yaşam koşulları
araştırması sonuçlarına göre; nüfusun %16,1’i yoksulluk sınırının altındadır. Sürekli yoksulluk riski altında
bulunanların oranı ise %18,5’dir.
Kırsalda Yoksulluk;
• 2000-2009 yılları arasında 818 bin
kişi daha yoksullaştı.
Açlık sınırı altındakiler:
• 2008: 374.000 kentlerde: 122,000
kırsalda: 152,000 kişi,
• 2009: 339.000 kentlerde: 29.000
kırsalda: 310.000 kişi,
• Mutlak yoksul sayısı: 12,751.000
kişi,
• Göreli yoksul sayısı: 10.669.000
kişi,
• Yoksul kadın sayısı: 2000-2009
yılları arasında kentlerde 58,000
kişi azalırken, kırsalda 533.500 kişi
artıyor,
• Yoksul erkek sayısı: 2000-2009
yılları arasında kentlerde 154.700
kişi azalırken, kırsalda 451.900 kişi
artıyor.
Gıda Güvencesi ve
Beslenme;
Çocuk açlığı: OECD’nin 2009 yılı
“Aileler Değişiyor” başlıklı raporuna göre; Türkiye’de açlık sınırında
yaşayan çocuk sayısı %24,6 olup bu
oranla Türkiye 39 ülke arasında 3.
sırdadır.
2011 yılı TÜİK’in Gelir Yaşam Koşulları Araştırmasın sonuçlarına göre,
en düşük yüzde 20’lik gelir dilimindeki ailelerde ortalama çocuk sayısı
3.5 olup, her 100 çocuktan 40’ı yoksul hanelerde yaşıyor. Bu çocuklar
yoksulluk, yoksunluk ve beslenme
açısından en şanssız grubu oluşturmaktadır.
ÇÖZÜM NEREDE!
İzlenecek tarımsal ve kırsal politikalarda;
• İnsanın beslenme hakkına saygı
gösterilmelidir.
• Başta küçük üreticiler olmak üzere
herkesin üretim kaynaklarına erişimi kolaylaştırmak gerekir.
• Tarıma yatırımların artırılmasıgizli işsizliğin azaltılması önemlidir.
• Kamu yatırımlarında ulaşım, yenilenebilir enerji, eğitim gibi konular
ağırlıklı konular olmalı ve de bu kırsala, tarıma yansımalıdır.
• Kamu ve özel sektör yatırımlarında tarımın payı azdır, bu durum tarımdaki istihdam sorununa çözüm
bulunması açısından olumsuzluk
gösteriyor.
• Kırsal kesimde kendi ürününü kendi işleyecek ve kendi iş gücünü istihdam edecek yatırımların özendirilmesi tarımsal istihdam açısından
önemlidir.
• Kırsalın yaşam koşullarını iyileştirmek, dinamiklerini harekete geçirmek öncelik olmalıdır.
• Politik karar vericilik... Öncelik ve
maliyet hesaplamalarında sadece
sektörel bakış olmamalı, kalkınmanın her kesime yansımasını sağlayacak politikalar gözetilmelidir.
• Ulusal öncelikleri yurttaş çıkarı için
ön plana almak önem taşımalıdır.
• Toprak ve su kullanım hakkına saygı gösterilmelidir. Doğal kaynaklar
üzerinde baskı azaltılarak sürdürülebilirlik esası gözetilmelidir.
• Dışa açık fakat kendi dinamizmini,
kaynaklarını göz ardı etmeyen bir
kırsal kalkınma yaklaşımı benimsenmelidir.
• Kalkınmanın (sağlık, eğitim, sosyal
refah) toplumsal koşulları oluşturulmalıdır.
• Yoksulların, üreticilerin temel gereksinimleri gözeten önceliklere
ağırlık verilmelidir.
• 2014 yılı FAO tarafından “Aile
Tarımı Yılı” ilan edilmiştir. Bundan esinlenerek, aile tarımı, küçük
ve orta ölçekli tarım işletmelerinin
yaşamasına, var olmasına özen ve
önem gösterilmelidir.
Prof.Dr. Bülent Gülçubuk konuşmasını Victor Hugo’nun Siz yardım
edilmiş yoksullar istiyorsunuz, bizse ortadan kaldırılmış yoksulluk...
sözüyle tamamladı.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
ÇEVRE
Olimpos'ta 'ÇED Gerekli Değildir' Şoku
»» Antalya'da Olimpos Beydağları Milli Parkı'nda, Phaselis Antik
Kenti'ne Fettah Tamince tarafından kurulmak istenen 5 yıldızlı tatil
köyü için bakanlığın 'ÇED gerekli değildir' kararı verdiği ortaya çıktı.
Raporun ardından harekete geçen TMMOB, projeyi
mahkemeye götürme kararı
aldı. Antalya’da M:Ö. 7 yüzyılda kurulan Antik Phaselis Kenti’ne 5 yıl tatil köyü
planları. Türkiye ’yi ayağa
kaldırdı. Antalya’da bir toplantı düzenleyen TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası,
projeye karşı dava açacaklarını açıkladı.
‘Otelin arazisi, Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından Turizm Teşvik Kanunu
kapsamında 2005’te Ares
Fasilis İnşaat Turizm Ticaret A.Ş.’ye tahsis edildi.
Ardından 2011’de bölgedeki imar planları değiştirildi. Şirket otel yapımı için
harekete geçti. İlk olarak
Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Antalya Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge
Müdürlüğü’nden
izinler
alındı. Çevre ve Şehircilik
Milli Parkın İçinde,
Bir Kısmı Antik Kentin
Üzerinde....
İl Müdürlüğü de 26 Aralık
2013’te “ÇED Gerekli Değildir” raporu verdi. Kararın
ardından bu kez TMMOB
harekete geçti ve önceki
gün Antalya’da bir toplantı
düzenlendi. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Erdal
Özdemir, Taraf’a yaptığı
açıklamada, projeye karşı
dava açacaklarını belirtti.
Özdemir, “Her Oda, yönetiminden yetki alacak, sonra dava süreci başlayacak.
Şubat ayının başında yapacağımız toplantıda davaya
yönelik konular ayrıntılı
olarak ele alınacak” dedi.’
Bölgenin ve projenin niteliği konusunda şu bilgiler
verildi: “Olimpos Beydağları Milli Parkı, 1972 yılında
Antalya Kemer’de bulunan
doğal ve tarihî güzelliklerin
korunması için SİT alanı
olarak korunmaya alındı.
Ancak zamanla Milli Parkın sınırları daraltıldı ve
bölge yavaş yavaş imara
açıldı. Şimdi de Milli Park
sınırları içindeki Phaselis
Antik Kenti tehlike altında.
Olimpos Antik Kenti’nin sınırında bulunan ve milattan
önce 7’nci yüzyılda kurulan
Phaselis Antik Kenti’nde
‘Dream Of Phaselis’ adlı 5
yıldızlı tatil köyü yapılacak.
Tamamı 180 dönüm olan
otel arazisinin 19 dönümlük
kısmı 1’inci derece Arkeolojik SİT alanında bulunuyor.”
Fırat Nehrinde Yeni Üç Sazan Balığı
Türü Keşfedildi
»» Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi
Akademisyenleri buldukları üç sazan türünden birine 'Recep',
birine 'Velioğlu' diğerine 'Emine' ismini verdi
RTEÜ Su Ürünleri Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Davut Turan ve araştırma ekibi tarafından dünya faunası için 3
yeni sazan türü keşfedildi.
Fırat Nehri'nde bulunan
yeni tür 3 sazandan birine
'Recep', birine 'Velioğlu' diğerine 'Emine' ismi verildi.
Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi Su Ürünleri
Fakültesi’nde görevli Prof.
Dr. Davut Turan, Prof. Dr.
Güler Ekmekçi, Araştırma
Görevlisi Cüneyt Kaya ve
Araştırma Görevlisi Esra
Doğan’ın bilimsel çalışmaları neticesinde Fırat
Nehri’nde bulunan ancak
bu güne kadar dünya bilim literatürüne girmemiş
3 yeni sazan türü keşfedildi. Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi Su Ürünleri
Fakültesi bünyesinde daha
önce 18 yeni türü dünya faunasına kazandıran
Prof.Dr. Davut Turan ve
araştırma ekibi, 3 yeni tür
daha tanımlayarak bu sayıyı 21’e çıkardı. Konuyla
ilgili Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi’nden yapılan
yazılı açıklamada, “Sazangiller omurgalı hayvanlar
içerisindeki en büyük familyalardan birisidir ve bu
familya 220 cinse ait 2 bin
400 üzerinde tür ile temsil
edilmektedir” denildi.
Yeni keşfedilen sazan türlerine ise 'Alburnoides
emineae', 'Alburnoides
recepi' ve Alburnoides
velioglui' isimleri verildiği
belirtildi.
İsimleri verirken
nereden esinlenmiş?
Prof.Dr. Davut Turan, buldukları üç yeni tür ile fakültelerinin bulmuş olduğu
yeni tür sayısının 21’e çıktığını belirterek şöyle konuştu: “Sazanlara ait Alburnoides türü bunlar. Bu türün
emineae
velioglui
recepi
Fırat Nehrinde dağılım gösteren örneklerini inceledik.
Birbirinden farklı üç tür
tespit ettik. Bunları 'Alburnoides emineae', 'Alburnoides recepi' ve Alburnoides
velioglui' olarak isimlendirdik. Bu isimlendirmede
birini benim anneme atfettim. Diğerini arazi çalışmalarında bize yardımcı
olan Recep Buyurucu beye
atfettim. Yine bir türü bize
her türlü imkanı sağlayan
Devlet Hastanesi Başhekimi Hasan Bahri Velioğlu'na
atfettim.”
SAME DEUTZ-FAHR Türkiye’deki
Faaliyetlerinin Tümünü Satın Aldı
»» 24 Ocak 2014 Ocak 2014 tarihinde SAME DEUTZ-FAHR,
Türkiye ortaklığının %15 sahibi olan Şahsuvaroğlu ailesinin
hisselerini satın aldı.
Bu alım ile SAME DEUTZ-FAHR şirket hisselerinin %100 ünün tek sahibi oldu. Alım,
İstanbul’ daki ticari ana merkez ile Bandırma tesislerinde ki üretimi de kapsıyor.
Gerçekleştirilen işlemden sonra, Türkiye
de ki merkez SAME DEUTZ-FAHR Traktör
Sanayi ve Ticaret A.Ş. adını aldı.
SAME DEUTZ-FAHR hakkında; Treviglio (BG), İtalya, Same Deutz-Fahr, dünyanın önde gelen, traktör, biçerdöver, tarım
makineleri ve motor üreticilerinden biri.
Ürünleri, DEUTZ-FAHR, SAME, Lam-
borghini Trattori, Hürlimann, Grégoire ve
Lamborghini Green Pro markaları altında
satılmaktadır. Ürünleri 23 bg’ den 440 bg’
e traktör ve 100 bg’ den 395 bg’ e kadar biçerdöver aralığını kapsıyor.
Dünya genelinde, Same Deutz-Fahr 7 üretim tesisi, 13 ticari şube, 1 ortak girişim, 141
ithalatçı; 3.000 'den fazla bayi ağı ve 3.100'
den fazla kişiyi istihdam etmekte. 2012 yılında Grup, % 6,1 karlılık ile 1.188 milyon
Euro gelir kaydetmişti.
9
Butik Alışveriş Dükkânları ve AVM’ler
Türkiye, özellikle 1980 li yıllardan sonra, diğer alanlarda
olduğu gibi ekonomik alanda
da önemli değişimler yaşıyor.
Uygulanan ekonomik modelin
rekabete dayalı olması, ancak
rekabeti sağlayacak ve ulusal
sermaye tarafından oluşturulmuş güçlü kuruluşların yeterince var olmaması, diğer taraftan
gümrük birliği ve Dünya Ticaret
Örgütü ile yapılan anlaşmalar,
ekonomideki dengeleri Ülkemiz
aleyhine bozmuştur.
Uluslararası sermaye, bir taraftan ağırlıklı olarak ithalata
dayalı bir sanayinin oluşmasına zemin hazırlarken, diğer
taraftan tüketim toplumu oluşturmak için de tüm gerekli argümanları kullanmıştır.
Üretici olmak, imalatçı olmak,
istihdam yaratmak yeterince
teşvik edilmemiş, bazı mevzuat düzenlemeleri ile getirilen
teşvik unsurları da arzulanan
sonuçları vermemiştir. Bir bakıma insanlar üretimden uzaklaşmıştır.
Köyden kente göç özellikle
tarımsal alandaki üretimi
olumsuz etkilemiştir.2000
yılında belde ve köy nüfusu toplam nüfusun % 35,1 i
iken, 2012 yılında bu oran
% 22,7 ye gerilemiştir.
Buna rağmen ekiliş alanlarında önemli bir artış olmazken, işlenmeyen arazi
miktarı artmıştır.
Erol AKAR
Köy-Koop
Kastamonu Birlik Başkanı
Üretim yapan sektör ciddi sıkıntılar içerisindedir. Çünkü
pazarlamada ekonomik ve sosyal yapı tümüyle değişmiştir.
Büyük, markalaşmış üretici
firmaların dahi pazarlama da
etkileri neredeyse kalmamıştır.
Sayıları 400 e yaklaşan büyük
AVM ler, yine sayıları 15.000
e yaklaşanve zincir oluşturan
butik alışveriş dükkânları, beldelere neredeyse köylere kadar yayılmış, ekonominin ve
sosyal yapının iliklerine kadar
işlemiştir. Ekonomideki pazar
payları % 80 lere dayanmıştır.
Üretim zincirinde olduğu kadar, pazarlama zincirinde ve
hizmet sektöründe oluşturulan
bu sistem, hem büyük üreticilerin hem de küçük üreticilerin
aleyhine bir yapı oluşturmuş,
bakkaldan kıraathanelere kadar sayıları Bir milyon iki yüz
bini bulan esnafın kepenk kapatmasına neden olmuştur.
Özellikle gıda sektöründe üretim yapan firmaların bu zin-
cirlere mahkûmiyeti birçok
firmanın kapanmasına neden
olmuştur. Neredeyse maliyetine alış, kendi markası ile pazarlama, tek taraflı dayatmalarla belirlenerek oluşturulan
pazarlama yöntemi, üretim
yapan sektörü isyan noktasına
getirdiği çok belirgin bir şekilde görülmektedir.
Hal böyle iken ve devasa
firmalar bu ‘racona’ uymak zorunda iken, üretici,
hangi yapılarla bu pazara
girecektir? Üreticiden tüketiciye kadar oluşan zincirin en önemli halkası olan
AVM’ler ve Butik Dükkânlar
bu kadar desteklenirken,
üretici emeğinin karşılığını
nasıl alacak, tüketici ihtiyacını nasıl ucuza temin edecektir? Bu nasıl olacaktır?
Bu sorulara cevap bulmak
gerçekten çok zor.
Konuya, Kooperatifçilik açısından baktığımızda tablo daha da
karanlık ve vahim. Bu zincirlere
üreticinin tek başına ürün verme
şansı yok. Kooperatiflerimizin
mevcut parçalı ve güçsüz yapılarıyla bu zincirde yer bulmaları
da gerçekten çok zor. Görünen
o ki sorun giderek çözümsüz bir
noktaya doğru gitmektedir.
2014 yılının aile işletmeciliği
yılı ilan edilmesinin önemi ortada iken, umarım en yakın yılı
“Küçük Esnafların Yılı” ilan etmek durumunda kalmayız.
10
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Makro Ekonomi Açısından Kooperatif Girişimler -I
»» Kooperatif işletmeler, üretimlerini, dolayısıyla gelirlerini kar endeksli değil, “ortaklarının ihtiyaçlarına endeksli” planlayacaklarından,
ekonomide harcanamayacak gelirler birikmeyecek, dolayısıyla 2008 gibi krizlerin doğma riski azalabilecek.
Makroekonomi, 1929 Büyük Dünya
Krizi sonunda ortaya çıkmış ve ekonominin genel denge koşullarını
irdeleyen bir bilim dalıdır. Başlıca ilgi
alanları, ulusal gelir ve gelirin adil
bir şekilde dağılımı, fiyatlar genel
düzeyinde istikrar, istihdam, ekonomik büyüme ve kalkınma, ekonomik dalgalanmalar, vb. dir.
Kooperatif girişimler aslında mikroekonominin ilgi alanı içindedir. Ancak diğer mikro ekonomik birimler
gibi, “ne, ne kadar, nasıl, kimin için
üretilecek” sorusunun yanıtını ararken, bünyesindeki kaynakları etkili ve
tam kullanarak, makroekonomik dengelerin kurulmasında önemli rol oynar.
Ulusal Gelirin Oluşumuna
Kooperatiflerin Katkısı
Ulusal gelir kavramından daha çok,
aksine bir açıklama olmadığı süresince, GSYİH (gayri safi yurt içi
hâsıla) anlaşılacaktır. GSYİH, ekonominin tüm sektörlerinde (tarım,
sanayi, hizmet) bir yılda üretilen
nihai mal ve hizmetler toplamıdır.
Bir ölçüde ekonomide toplam arzı
temsil eder. Bu arzın oluşmasında,
ülkelere ve sektörlere göre değişmekle birlikte kooperatif girişimlerin önemli katkıları vardır. Örneğin
dünyanın en büyük ilk 300 kooperatifin yıllık ticari işlem hacmi, dünyanın 10. Büyük ekonomisi Kanada’nın
ulusal gelirine eşittir. GSYİH’ya kooperatiflerin katkısı Kenya’da % 45,
Yeni Zelanda’da % 22 civarındadır.
Örneğin Avrupa’da tarımsal kooperatifler, tarım-gıda endüstrilerinde,
UE-25’lerde % 50’sinden fazlasını
(ve UE-15’lerde % 60’dan fazlasını)
temsil etmektedirler.
Ulusal Gelirin Bölüşümüne
Kooperatiflerin Katkısı
İşletmeler, “neyi ne kadar ve nasıl
üretecekleri “ sorusunun cevabını
piyasadan satın aldıkları girdilerin
ve sattıkları ürünlerin fiyatlarını
ratif işletmeler, üretimlerini, dolayısıyla gelirlerini kar endeksli değil
“ortaklarının ihtiyaçlarına endeksli
planlayacaklarından,
ekonomide
harcanamayacak gelirler birikmeyecek, dolayısıyla 2008 gibi krizlerin
doğma riski azalabilecektir.
dikkate alarak hesaplarlar. Piyasada
bir ürünün satılması, yani fiyatının
oluşması da “ürününün kimin için
üretildiği” sorusunun yanıtını da
içinde taşır. Bu bakımdan ekonomideki bölüşüm teorisi, daha işletme
düzeyinde üretim gerçekleşirken
üretim faktörleri arasında aşağıdaki
şekilde dağıtılmaktadır:
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
Üretimin Fonksiyonel Paylaşımı
Üretim Faktörü Emek Toprak Sermaye
Faktör Geliri
Ücret
Rant
Faiz
Girişimcilik
Kar
Yani üretilmiş ve piyasaya sunulmuş
mal ve hizmetlerin talebini faktör
gelirleri, “ücret+rant+faiz+kar” ların toplamı olan Milli Gelir oluşturmaktadır. Milli gelirden bazı vergiler
düşüldükten ve bazı transfer ödemeleri (örneğin emekli maaşları,
vb.) eklendikten sonra kalan ulusal
gelir, ya da “harcanabilir gelir” toplam talebi oluşturmaktadır. Klasik
anlamda makroekonomik dengenin
sürdürülebilir olması için “Toplam
gelirlerle, toplam harcamaların”
eşitlenmesi gerekir.
Salt sermayeye kar arayan kapitalist
girişimcilik tipinin hâkim olduğu
ekonomilerde, emek dışı gelirler,
yeterince harcanamadığı için, önce
ekonomide mal fazlalıkları ortaya
çıkmış (1929 Büyük Bunalımın temel nedeni) , “tüketilmeyen mal
üretilmez” realitesi ile işsizliğin
temel nedenini oluşturmuştur. Bunu
sonucunda Makroekonomi teorisi geliştirilmiş ve ekonomiye talebi
canlandıracak Devlet harcamaları
sokularak durum aşılmaya çalışılmıştır. 2008 Bunalımının temel nedeni ise, yine ekonomide üretilmiş
üretimin karşılıkları olan, başta kar
olmak üzere, emek dışı gelirlerin
harcanamaması, finans sistemi içinde dünya reel üretimini 3-4 katını
katlamış durumda olan finans kapitalin varlığı teşkil etmektedir. Böylece “klasiklerin tüketilmeyen
mal üretilmez” özdeyişine benzer
yeni bir ek kavram ortaya çıkmıştır :
“harcanmayan gelir ekonomiyi
bunalımlara taşır”. Çünkü bunun
nedeni “Kâr güdüsü” ile üretimini
planlayan girişimlerin gelirlerinin
büyük çoğunluğunun bankalarda
birikmesi ve bunların toplam talebe katılmasındaki güçlükler 2008
ekonomik bunalımının doğmasının
başlıca nedenidir. Son onlu yıllarda, bankacılık sistemi bu “fazla” yı
insanlara ve dünyaya dağıtmak için
önemli uygulamalar yapmaktadır.
Ancak, bu “fazla” lar dünyanın azgelişmiş bölgelerine ve tüketici kredileri olarak toplumun geniş kesimine
yayılsa da, şekil 1’de özünü vermeğe
çalıştığımız bölüşüm sisteminin gelecekte benzer bir krizi tetiklemesi
büyük bir olasılıktır.
Buna karşılık kooperatif işletmelerin
“birincil öğesi olan aile işletmeleri” yatırımlarını, kendi emeğini ve
sermayesini (toprak dâhil) değerlendirecek şekilde planlayacağından,
sahip olduğu faktörlerinin gelirini
en yükseklemeye çalışacaklardır. Bu
işletmeler, ortak bir proje etrafında piyasa sistemi içinde kooperatifleri ile girdiklerinde pazardan
elde ettikleri geliri risturn kurallarına göre bölüşeceklerdir. Risturn
kuralının özü de, “her ortağın
kooperatifle yaptığı işlem üzerinden pay alması”dır. Böylece
kooperatif sistemi içinde çalışan işletmelerde,
amacı ve fonksiyonu
“finans kapital’den farklı olan yeni
bir sermaye türü oluşacaktır: Kooperatif sermaye. Özetle koope-
Yaş Sebze Meyveye Barkod Geliyor
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarlada, bahçede
yetişen ürünlerin gıda güvenliği açısından takibini başlatıyor.
Parsel Tanımlama Sistemi adı verilen
uygulama ile tüketiciler, pazar ve marketlerde satılan domates, patates hatta
sarımsak gibi tüm ürünlerin üzerlerindeki barkotları okutarak, ne zaman hasat edildiği, hangi çiftlikte, hangi çiftçi
tarafından yetiştirildiği gibi tüm bilgilerini geriye dönük görecek. Hatta o üründe ilaç kullanılıp kullanılmadığı bilgisine de erişebilecek. 2015'te başlayacak
bir başka sistemle ise barkotun fotoğrafı
çekilip SMS atıldığında ürünün bilgileri
cep telefonuna gelecek.
Parsel Tanımlama Sistemi ile Türkiye'de
üzerinde tarım yapılan 30 milyon parseli
kimliklerinden Bakanlık, bu parsellerde
yetişen meyve, sebzelere barkot uygulamasını başlatacak. Tüketiciler, pazar ve
marketlerde satılan maydanoz, domates,
patates hatta sarımsak gibi tüm ürünlerin
üzerlerindeki barkotları okutarak, ne zaman hasat edildiği, hangi çiftlikte, hangi
çiftçi tarafından yetiştirildiği gibi tüm bilgilerini görebilecek. Hatta o ürünün son
kullanma tarihi veilaç kullanılıp kullanılmadığı bilgisine erişebilecek.
Her Ürüne Yapıştırılacak
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürü Gürsel
Küsek, Parsel Tanımlama Sistemi'nin
Fiyat İstikrarına
Kooperatiflerin Katkısı
Bilindiği gibi serbest ekonomi koşullarında fiyatlar, piyasaya sunulan mal
miktarı ile piyasada talep edilen mal
miktarları fonksiyonlarının kesişmesi
sonucunda oluştuğu açıklanır. Fiyatlar genel seviyesi de ulusal düzeyde
toplam arzla toplam talebin kesişmesi sonucunda oluştuğu kabul edilir.
Ulusal düzeyde toplam arz genellikle
GSYİH’la, toplam talepte “harcanabilir gelirle” temsil edilebilir.
Toplam talep genellikle “tüketim
harcamaları+ yatırım harcamaları+ devlet harcamaları+
net ihracat” şeklinde ifade edilebilir.
Genellikle ekonomideki istikrar fiyatlar genel düzeyi izlenerek takip edilir.
Fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi,
toplam talebin arttığını, buna karşılık
toplam arzın azaldığı anlamına gelir. Fiyatlar genel düzeyi ülkemizde
TÜFE ve ÜFE’ler aracılığı ile izlenir.
Kooperatif girişimlerin ortaya çıkış
nedenlerinin en önemlisi, kurucu
üyelerinin ürettiği mal ve hizmetlerin, ve/veya sahip olduğu üretim
faktörlerinin (emek, sermaye, vb..)
piyasadaki fiyatlarının düşük olması
ya da piyasadan satın aldıkları mal
ve hizmetlerin pahalı olmasıdır. O
nedenle kooperatif girişimler piyasalara, sattıkları veya piyasadan satın
aldıkları mal ve hizmetlerin fiyatlarını kendi lehlerine çevirmek için faaliyetlerini programlarlar. O nedenle
kooperatif girişimler, piyasalarda
adil fiyat oluşmasının, fakirlikle mücadele edilmesinin en önemli araçlarıdır. Hatta enflasyonla mücadelede
en önemli piyasa aracıdır.
Türkiye Zeytini
5 Ülkede Tanıtılacak
»» Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım
Komitesi 5 ülkede Türk zeytin
ve zeytinyağının tanıtımını
gerçekleştirecek.
detaylarını anlattı. Bakanlığın 'Tarladan
sofraya kadar güvenilir gıda' prensibiyle
hareket ettiğini söyleyen Küsek, tarım faaliyetleri yürütülen 30 milyon parselin de
TC kimlik numaraları gibi numaralandırıldığını belirtti. Küsek, 'Bazı firmalar şu
an ürünlerinin üzerine markalarını yapıştırıyorlar. Ama bu akredite edilmemiş bir
sistem. Biz bunun alt yapısını hazırlıyoruz. Çünkü çiftçinin parselinde kullandığı
gübre, ilaç, tohumun bizde kayıtlı olması
lazım ki takibini yapabilelim' dedi.
Küsek, Parsel Tanımlama Sistemi ile bu
yıl ilk olarak çiftçilerin parselinde kullandığı ürünler veri tabanına girilmek zorunda olacağını belirtti. Kontroller tek tuşla
yapılabilecek.
Birleşik Arap Emirlikleri, Çin ve Fransa’da gıda fuarlarına katılma kararı alan komite, 2014 yılının ikinci yarısında Brezilya ya da Rusya’ya yönelik “Sektörel Ticaret
Heyeti Organizasyonu” gerçekleştirmeyi hedefliyor.
İzmir’de 10-13 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan “Zeytin, Zeytinyağı ve Teknolojileri Fuarı” sırasında Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları
Birliği ile ortaklaşa bir “Alım Heyeti Organizasyonu” düzenlemeyi amaçladıklarını belirten Zeytin ve
Zeytinyağı Tanıtım Komitesi Başkanı Metin Ölken,
bu sayede potansiyel pazar niteliğindeki Çin Halk
Cumhuriyeti’ne yönelik ihracatın arttırılmasını hedeflediklerini anlattı. Ölken, “Türkiye’de rekoltenin
az olduğu yıllarda tanıtım çalışmalarına ara vermeyi
doğru bulmuyoruz. O nedenle 2014 yılında da tanıtım çalışmalarımızı kesintisiz sürdüreceğiz. İstikrarlı
ve sürdürülebilir bir ihracat için olmazsa olmaz konumundaki Dahilde İşleme Rejimi ile ilgili talebimizin sonucuna bakmaksızın tanıtım çalışmalarına
devam edeceğiz” diye konuştu. Ölken ayrıca, Orta
Doğu pazarını da önemsediklerini şu sözlerle aktardı:
“Ortadoğu ve Arap ülkelerine açılma açısından çok
önemsiyor. Birleşik Arap Emirlikleri Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi’nin hedef pazarları arasında yer alırken, hali hazırda sofralık zeytin ihracatında
4.büyük pazarımız konumunda bulunuyor.”
Kooperatiflerin etkili olduğu alanlarda, fiyatlar önemli ölçüde istikrar
kazanmıştır: Batı Avrupa ülkelerinde tarım ürünleri fiyatları. Örneğin
Hollanda’da tarım sektörü piyasasında kooperatiflerin payı % 83’dür.
Kooperatiflerin İstihdama
Katkısı
Ekonominin önemli sorunlarından
biri kaynakların tam ve etkili kullanımı sorunudur. İnsan, ekonomide hem
bir kaynak, hem de nihai mal ve hizmetlerin kullanıcısıdır. O nedenle insan, ihtiyaçlarını karşılayabilecek mal
ve hizmetlerin finansman kaynağını
karşılayabilmesi için başta kendi işgücü olmak üzere, sahip olduğu üretim
faktörlerini işlendirmek durumundadır. İstihdam kavramından daha
çok işgücünün ekonomik birimlerde
çalışması anlaşılır. İşsizlik günümüz
dünyasında çok önemli bir sorun olarak toplum içinde yer almaktadır. Bir
taraftan teknolojinin gelişmesi, emek
yerine ikame edilebilecek yeni alet ve
ekipmanın çoğalması, ekonomide “birikmiş finans kapital”in fazlalığı, işsizliğin boyutunu sürekli artırmaktadır.
Dünya nüfusunun yarısının geçiminde kooperatiflerin payı vardır. Dünya düzeyinde kooperatiflerin doğrudan istihdam ettiği insan sayısı 100
milyonu aşmaktadır. Kooperatifler,
ekonominin her alanında istihdam
yaratmaktadırlar. Son onlu yıllarda,
salt kendi işgücünü değerlendiren insanların kurdukları kooperatifler ilgi
çekmektedir. Örneğin Fransa’da “İstihdam Yaratma Kooperatifleri”
olan SCOP’lar, İspanya’da Mondragon Kooperatifleri bunun tipik örnekleridir.
37 Avrupa ülkesinde 160 bin civarındaki kooperatiflere 123 milyon insan
ortaktır. Bu kooperatifler, 5,4 milyon işçi istihdam etmektedirler. Kooperatiflerin istihdam ettiği işçilerin
aktif nüfusa oranı, İtalya’da % 5 ve
Fransa’da % 3,5 civarındadır.
Okul Sütüne Devam
»» Şubat ayında başlayarak okul
dönemi boyunca, yaklaşık 35
bin okulda 6 milyon 330 bin
öğrenciye, haftada 3 gün 200 ml
ambalajlı, yağlı, sade UHT içme
sütü dağıtılacak.
Bakanlar Kurulu tarafından 2 yıl daha uygulanması kararlaştırılan Okul Sütü Programı
kapsamında 2013-2014 eğitim-öğretim yılının
ikinci döneminde dağıtılacak.
19 Eylül’de Resmi Gazetede yayınlanan Okul
Sütü Programı Uygulama Tebliği’ne göre, 20132014 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde,
bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı
ve ilkokul öğrencilerine; Pazartesi, Çarşamba
ve Cuma günleri olmak üzere haftada 3 gün,
200 ml ambalajlı, yağlı, sade UHT içme sütü
dağıtılacak. Özel öğretim kurumları, Programa eşdeğer süt veya
süt ürünü tüketilmesini
sağlamaları halinde, velinin isteği esas alınarak
kurum yönetiminin kararı doğrultusunda; öğrenci velileri, öğretmenler, aile hekimleri ve/
veya sağlık kurumlarınca süte karşı duyarlılığı
tespit edilen öğrenciler
de, okul yönetimleri
tarafından Program dışında tutulacak.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
KOOPERATİFÇİLİK
“Göletimizi Kullanmak İstiyoruz”
»» Ankara’ya yaklaşık 50 km uzaklıkta olan Gölbaşı’na bağlı Dikilitaş Köyü-özür
dilerim- Mahallesi muhtarı Ercan Öztürk ile kooperatifçilik, tarım ve tarım
politikası üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Türkiye genelinde tüm bölgelerde yağış oranlarında ciddi bir
azalma yaşanmaktadır. Bu
durum, bölgenizdeki özellikle
buğday ve arpa verimini nasıl
etkileyecektir?
Buğday,arpa gibi hububatlar bölgemizde yoğun olarak yetişitirilen ürünlerdir. Yağışların yetersiz
olmasından dolayı hububatın %
30’u çimlenmemiş, tohumun hala
toprağın içinde olduğunu gözlemliyoruz. Ama esas tehlike bahar aylarında belli olacak. Bahar aylarında
yağış olmadığı takdirde verimde
büyük azalışların olacağı kaçınılmazdır. Ancak, Ankara’ya son günlerde yağan yağmurlar çiftçinin biraz da olsa yüzünü güldürdü. Kendi
tecrübelerime dayanarak, bu son
yağışlara rağmen verimimizde bugun itibariyle %15-20 arasında bir
kayıp olduğunu söyleyebilirim.
Hangi tarımsal faaliyetlerde
bulunuyorsunuz. Kısaca anlatabilirmisiniz?
Bölgede ağırlıklı olarak buğday,
arpa ve yulaf olmak üzere nohut,
ayçekirdeği ile birlikte desteklemelerinde etkisiyle aspir yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Buğday üretiminde
üreticilerin yaklaşık yüzde yetmişi sertifikalı tohumluk kullanarak
ekim yapmaktadır. Esperya ve Tosunbey çeşitleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Tohumluk Tarım
Kredi Kooperatifleri ve TİGEM’lerden sağlanmaktadır. Ortalama
buğday verimi bölgede dekara
sulu da 500 kg, kuru da 250-300
kg arasında olmaktadır. Sertifikalı tohumluk kullanımına verilen
destekler kaldırılır ise çiftçiler sertifikalı tohumluk kullanımından
vazgeçerler. Mahallede, 20.000
dönüm mera alanının olmasınında etkisiyle 5000 küçükbaş ve 250
büyükbaş hayvan varlığı mevcuttur. Hayvan varlığı olan çiftçiler,
Dr. Özdal KÖKSAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
hayvanların ihtiyacını karşılamaya
yeter ölçüde silajlık mısır yetiştiriciliğide yapmaktadırlar.
Ürettiğiniz ürünleri nasıl pazarlıyorsunuz?
Buğday ve arpayı ofis alım yapmadığından dolayı Polaltlı Borsasında
satmaktayız. Hayvanlardan elde ettiğimiz sütü (günlük ortalama hayvan başına 7-8 litre), mahalledeki
süt toplama tankında muhafaza edip,
özel firmalara pazarlamaktayız.
Üretimde karşılaştığınız en
önemli sorunlar nelerdir?
Geçmiş yıllarda gübre ve ilaç fiyatlarının yüksek olması en büyük sorun iken günümüzde mazot fiyatlarının sürekli artması üretimdeki en
büyük sorun olmaktadır. Geçmişte
çiftçiler ikileme, üçleme yapabilirken artık birinci sürüm yaparken
bile mazot fiyatlarının yüksek olmasından dolayı zorlanmaktadır.
Hayvanlarımızın olmasından dolayı bölgede çoban ihtiyacı doğmakta
ancak hayvanların bakımlarını yapacak, otlatmaya çıkartacak çoban
bulamamaktayız. Aylık 2.500 Lira
vermemize rağmen ne yazık ki istediğimiz çobanı bulamıyoruz. Çoban bulamadığı için hayvanlarını
satıp hayvancılığı bırakan çiftçilerde bölgemizde mevcuttur. Üretimden vazgeçen çiftçilerin diğer bir
nedeni de köyümüzün 2009 yılında mahalle olmasıdır. Köyümüzün
mahalle olmasından sonra arazi
fiyatlarının artması, özellikle küçük arazilere sahip olan üreticilerin
arazilerini satıp (yapı kooperatiflerine) Ankara’ya yerleşerek başka
mesleklere yönelmesine veya başka işlerde (asgari ücretlerle) çalışmalarına neden olmuştur. Mahalle
olmaktan memnunmusunuz diye
sorarsanız memnun olmadığımızı
söyleyebilirim.
Tüm bunlar üretimde karşılaşılan
sorunlar olmasına karşın bölge
olarak bizlerin en büyük sorunu,
mahallede var olan göleti kullanamamamızdır. Kısıtlı alanlarda
sulu tarım yapılmasına karşın, kurulacak olan kapalı devre basınçlı
sulama sistemi ile 35 bin dekar
alanda sulu tarım yapmamız mümkün olacaktır. Sulu tarıma geçiş ile
verim artacak hatta üretim deseni
değişecektir. Sulu tarıma geçişle
birlikte, büyük şehire göçün önü
kesilebilir hatta arazi satışları bile
durdurulabilir. Bizim beklentimiz, kapalı devre sulama sistemi
kurulmasında devletin bize destek
vermesidir. Üreticilere verilen %50
hibe programlarında, kırsal kalkınma desteklerinde, sulama sistemi
kurulmasının da yer almasıdır.
Çevrecilerden İztuzu İsyanı
»» Muğla’daki ünlü İztuzu plajına yapılacak caretta caretta görünümlü hastane ile
ilgili tartışmalar büyüyor.
Deniz kaplumbağaları, insanlık tarihinden çok önce dünya denizlerinde kıtalararası yolculuğuna başladı. Gezegenimizin bu muhteşem canlıları, her
yıl doğdukları kumsallara yumurta bırakmak için geri dönüyor. Türkiye'de
bulunan 20 kumsal da uğradıkları
duraklar arasında. Bugün, dünya denizlerindeki yedi deniz kaplumbağası türünden iki tanesi Akdeniz’de
yuvalıyor; iribaş deniz kaplumbağası
(Caretta Caretta) ve yeşil deniz kaplumbağası (Chelonia Mydas). Türkiye'deki yuvalama kumsalları, güneyde
Hatay Samandağ'dan batıda Dalyan
İztuzu'na kadar uzanıyor.
Çevreciler, girişime olumlu yaklaşıyor ancak binanın, plaja yapılmasına
karşılar. Tahsis edilen 22 dönümlük
araziyle birlikte ormanın da imara
açılacağı konusu herkesi endişelendiriyor.
Tepkilere neden olan hastanenin
bölgedeki doğal dengeyi bozacağını
savunan çevreciler, topladıkları yaklaşık 17 bin imzalı dilekçeyi Orman
ve Su İşleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Rehabilitasyon
Merkezi’ne gönderdi.
İztuzu Plajı’na yapılmak istenen hastaneye karşı başlattıkları imza kampanyasının sonuçlandığını belirten
İztuzu Kumsalını Kurtarma Platformu Dönem Sözcüsü Av. Berna Babaoğlu Ulutaş, “Neden bu projeyi ısrarla buraya yapmak istiyorlar, anlamış
değiliz. Hastanenin yapılmasına değil,
yerine karşıyız. Başka yere yapılması
halinde desteğe hazırız.” dedi. Platform Sözcüsü Murat Demirci ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, deniz
kaplumbağası hastanesi projesi için
İztuzu ormanında 22 dönümlük arazi
tahsis ettiğine dikkati çekti. Bu tahsisle birlikte 2013 yılı sonlarında Çevre
ve Şehircilik ile Orman ve Su İşleri
bakanlıklarının sorumluluğu altındaki
bu ormanın imara açılmasının, bölgede yaşayan ve nesli tehlike altındaki
türlerin yaşam alanlarının yok olması
anlamına geldiğini kaydetti.
Koruma alanına yapılacak hayvan
hastanesinin onaylanmasını ve akabinde ormanlık alanda 124 ağacın
numaralandırılmasını kaygıyla karşıladıklarını ifade ederek, “Dünyaca
ünlü İztuzu kumsalı, nesli tehlike
altında olan iribaş ve yeşil deniz kaplumbağalarının doğal yaşam alanı.
Kumsalın hemen bitiminden başlayan ormanlık alan ise Göcek karasemenderi olarak bilinen ve dünyada
sadece Muğla’da bulunan endemik
bir türe ev sahipliği yapmaktadır. Bu
semender, yaşam alanlarının tahrip
edilmesi sebebiyle Uluslararası Doğa
Hayatını ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN)’nin, nesli tükenme
tehlikesi altındaki türler için oluşturduğu kırmızı listeye alınmıştır. Söz
konusu alanda ağaçların kesilmesi
de dahil her türlü inşaat, yapılaşma,
yol açma ve yol genişletme faaliyeti,
bu endemik türün yaşam alanlarının
tahrip edilmesi anlamına gelmektedir ve bu uygulama, Türkiye’nin 1984
yılında imzaladığı Bern Sözleşmesi
(Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam
Ortamlarını Koruma Sözleşmesi)’ne
aykırıdır.” diye konuştu.
KOOPERATİF
11
Paketten Örgüt Çıktı...
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Yeni yıl geliyor, geldi derken ilk ay
bitti bile. Yani zaman hızla geçiyor.
Zamanın yanı sıra Dünyamız da,
hızla değişiyor. Her geçen gün daha
kısa zaman aralıkları içinde yaşanan değişimlere ayak uydurmak zorundayız. Çağında gerisinde kalmamalı hatta ötesinde olmalıyız.
Bizim bu köşemiz AB’de kooperatifçilik ile ilgili. Buradan bakınca
AB’ye uyum sürecinde hala yapmamız gereken çok şeyin olduğunu görüyoruz. Üstelik bu uyum
çalışmalarında AB’deki değişimleri
de takip etmeli ve son gelişmeleri
yakalayabilmeliyiz.
AB tarım politikalarında uzun süredir reform çalışmaları devam
ediyor. İlk gelişme, Ortak Balıkçılık Politikasında Reform Paketi adı altında yılbaşından iki gün
önce açıklandı. Ortak Balıkçılık
Politikasının uygulanmasına
ilişkin temel kuralları içeren
Ortak Piyasa Düzenlerinde yenilikleri içeren Reform Paketinden Üretici Örgütleri çıktı.
28 Aralık 2013 tarihli AB Resmi
Gazetesi’nde 1739 Sayı ile yayımlanan 49 maddelik yeni Balıkçılık Ortak Piyasa Düzenleri Kanunu’nun
35 maddesi üretici örgütleri ile
maddelerden oluşuyor. İlk bakışta,
yeni kanun sanki Ortak Piyasa Düzenleri Kanunu değil de Üretici Örgütleri Kanunu gibi görülüyor. Üretici örgütleri, bunların üst örgütleri
ve interbranş örgütler “Profesyonel
Örgütler” adı altında toplanmış.
Üretici örgütlerine daha fazla yetki
devri yapılarak etkinlikleri arttırılmış. Burada dikkat çekici bir başka
husus ise, rekabet ile ilgili konuların öne çıkmış olması.
Aslında üretici örgütlerinin bu
kadar önem kazanması, doğal bir
sonuç. Dünyada kooperatifçilik
alanında yaşanan hızlı gelişim,
AB’deki reform sürecini de etkilemiş. Olağan olarak, üretici örgütlerinin sorumlulukları ve görevleri
daha da artmış. Darısı bizim başımıza inşallah diyeceğiz. Ama bu iş
sadece inşallah, maşallah diyerek
olmuyor. Çok çalışmak, ileriyi görmek ve örgütlenmenin önemine
inanmak gerekiyor. Burada hem
Devlet, hem de kooperatifler olarak hepimize iş düşüyor.
Bakanlık üretici örgütlenmesi ile
ilgili 2014 yılında 2 proje uygula-
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
yacak. Bunlardan ilki, AB tarafında
finanse edilen Su Ürünleri Üretici
Örgütlenmesinin Kurumsal Kapasitesinin Geliştirilmesi başlıklı
AB Eşleştirme Projesi. Diğeri ise,
Bakanlık bütçesi ile yapılan Üretici Örgütlerinin Rekabet Gücünün
Arttırılması Projesi. Bu 2 proje
birbirleri ile eş zamanlı başlayacak ve birbirlerini tamamlayacak.
Ülkemizde yapılacak saha çalışmalarına dayanan proje faaliyetleri ile
üretici örgütlerine yönelik tanınma kriterleri, hem ülke şatlarına
ile hem de AB kurallarına uygun
olarak belirlenecek. Bu kriterlere sahip örgütlerin, ‘Operasyonel
Program’ adı verilen planlar ile bulundukları bölgede piyasanın talep
ettiği kalite, standart ve miktarda
ürünü üretmeleri, işlemeleri ve
pazarlamaları sağlanacak. Böylece
üretici örgütlerinin değer zinciri
yönetiminde etkinliği artacak. Örgütü sayesinde üreticinin piyasada
rekabet gücü ve dolayısıyla geliri yükseltilirken, tüketici de daha
ucuza gıda temin edecek.
Sonuçta, ülkemizde örgütlenme
alanında yaşanan sorunları çözecek yeni bir model oluşturulacak.
Eğer başarılı olursak; AB’nin kendi
için hazırladığı bu reform kanunundaki konularda AB’de çalışmaya başlayan ilk ülke biz olacağız.
AB’nin reform hareketinden önce
planlanan bu proje faaliyetleri ile
ülkemizdeki örgütlenmeyi AB’deki
emsallerinin önüne geçirme şansına sahibiz.
2014 yılında uygulanmaya başlayacak projelerin başarısı, ancak
siz kooperatifçilerin bu projelere
inanması, sahip çıkması ve destek
vermesi ile başarılabilir. Hedefleyen faaliyetlerin amaçlarına ulaşması için hep birlikte çalışmalıyız.
2014 Aile Çiftçiliği Yılı
Fotoğraf Yarışması
»» Çiftçiler, kadınlar ve gençlerin katılımını
destekleyen yarışma herkese açık.
Birleşmiş Milletler, açlığın azaltılması ve sürdürülebilir kalkınma konularındaki olumlu etkinlerinden
dolayı, aile çiftliklerinin önemini
vurgulayarak, aile çiftçiliğinin yani
” aile tarımının” doğral kaynakların
korunması konusundaki önemini
göze alarak, 2014 yılını Uluslararası
Aile Çiftçiliği Yılı ilan etti.
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin korunmasında ve dünyadaki
gıdaların %70inin sürdürülebilir
üretiminde aile çiftçiliğinin önemli
rolünü vurgulamaktadır.
Aile çiftçiliğini desteklemek ve ta-
nınmasını sağlamak, geniş katılımı
teşvik etmek amacıyla bu yıl uluslararası aile çiftçiliği fotoğraf yarışmasını düzenliyor.
En İyi Fotoğraflarını
Gönder!
Fotoğraf Yarışması için “Aile Çiftçiliğini” temsil eden fotoğrafını ilgili web sitesinden giriş yapılarak
ya da ilgili adrese mail atarak gönderilebilecek. Özellikle, çiftçiler,
kadınlar ve gençlerin katılımını
destekleyen yarışma herkese açık.
Yarışma için son başvuru 1 Mayıs
2014 tarihinde son bulacak.
12
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
SU
Kuraklık 10 Kat Artacak
Susuzluğa Çare Denizler mi?
»» Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna
göre, Türkiye’nin çoğu bölgesinde kuraklık 10 kattan
fazla artacak.
»» Tuzlu su arıtma tesislerine her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Yoğun enerjiye
ihtiyaç duyulan arıtma süreci enerji kullanımını artırıyor ancak çevreye farklı
açılardan zarar verebiliyor.
Türkiye genelinde yağış oranlarının
ciddi bir düşüş yaşamasından dolayı
HES ve baraj gibi su kaynaklı elektrik santrallerinin de bu durumdan
olumsuz etkileniyor olması, HES
ve barajlara yönelik uyarıları yeniden akıllara getirdi. Kars-Iğdır Aras
Nehri Kuş Cenneti üzerinde yapılması planlanan Tuzluca Barajı ve
HES’in 252 kuş türünü barındıran
Doğu Anadolu’daki en zengin kuş
cennetini ve bölgedeki ekosistemi
yok edeceğinden dolayı projenin
uygulanmaktan vazgeçilmesi için
mücadele veren KuzeyDoğa Derneği Başkanı ve Utah Üniversitesi
Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç.
Dr. Çağan Şekercioğlu, iklim değişikliği ve küresel ısınma yüzünden
Türkiye’nin giderek artan büyük bir
kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekti.
Baraj ve nehirlerdeki su miktarının
son yılların en düşük seviyesini yaşadığı ve büyük kuraklık endişesi
oluştuğuna dikkat çeken Doç. Dr.
Şekercioğlu, “Güneş, rüzgar, jeotermal gibi HES dışı sürdürülebilir
enerji kaynaklarına yatırım yapılması lazımdı. Sektör temsilcilerinin
de değindiği gibi, geçmişte HES dışı
yenilenebilir enerji yatırımlarının
daha çok önünün açılması gerekirdi.
2007’den beri rüzg?r ve güneş enerjisiyle ilgili müracaatlar hala bekletiliyor. Zamanında lisans verilip önlerinin açılması lazımdı” dedi.
Her akarsuya HES yapma saplantısı
yüzünden, sürdürülebilir enerji kredilerinin hemen hepsinin HES’lere
verilip güneş ve rüzgar projelerinin
gözardı edildiğini aktaran Doç. Dr.
Şekercioğlu, “Şimdi kuraklık nedeniyle tam tersine elektriksiz kaldık.
İşin kötüsü küresel ısınma nedeniyle kuraklıkların sıklığı Türkiye’nin
çoğu bölgesinde 10 kattan fazla artacak. Yani her 100 yılda bir gerçekleşen aşırı kuraklık, 10 yıldan birden
daha sık gerçekleşecek. Binlerce bilim insanının oluşturduğu IPCC’nin
ortaklaşa yazdığı rapor bunu vurguluyor” diye konuştu.
Dünyadaki Tatlı Su Kaynakları
»» Yeryüzünde en fazla tatlı suya sahip alanlar: Kuzey
Amerika Özellikle Kanada, Orta ve Güney Amerika,
Avrupa’nın kuzeyi ve yer yer batı kesimleri, Asya’nın
kuzeyi özellikle Sibirya, Asya’nın güneyi ve güneyindeki
ekvatoral yağışa sahip adalar ( Endonezya, Malezya,
Filipinler vb.), Avustralya kıtaları tatlı suların en fazla
olduğu sahalardır.
Dünyada bazı ülkeler su içerisinde yüzerken, bazı ülkeler ise susuzluktan
dert yanıyor. Brezilya 8 trilyon 233
milyar metreküp toplam yenilenebilir su kaynağına sahipken, Gazze
Şeridi 41 metreküple su fakiri ülkeler listesinde sonuncu sırada yer
alıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütü’nün verilerine göre,
dünyada en fazla tatlı su kaynağının Brezilya’da olduğu belirlendi.
Yağmur ormanlarına ve dünyanın
en büyük debisine sahip Brezilya’yı
4 trilyon 507 milyar metreküp toplam yıllık yenilenebilir su kaynağı ile
Rusya takip ediyor. Türkiye ise 180
ülke içinde 214 milyar metreküplük toplam yıllık tatlı su kaynağıyla
41’inci, kişi başına düşen 2 bin 950
metreküp tatlı suyla da 106’ıncı sırada bulunuyor. Türkiye, toplam
tatlı su kaynağı açısından Avrupa’da
Rusya, Grönland ve Norveç’in ardından dördüncü sırada yer alıyor.
Doğal toplam su kaynağı yanında
kişi başına düşen su miktarı daha da
önem taşıyor. Dünyanın kişi başına
düşen en az tatlı su kaynağına sahip
ülkesi ise Kuveyt olarak belirlendi.
Petrolü suyundan fazla olan
bu ülkede kişi başına yıllık 8
metreküp su düşüyor.
Toplam yıllık 20.8 milyon ton tatlı
su kaynağı bulunan Kuveyt'in, yıllık petrol üretimi 130.1 milyon tonu,
kişi başına petrol üretimi de 50 tonu
aşıyor Yeryüzünde en az tatlı suya sahip alanlar: Tatlı su kaynağı az olan
yerler özellikle dönenceler çevrelerinde yer alan çöl alanlarıdır. Özellikle Kuzey Afrika( Büyük Sahra),
İsrail'deki Hadera deniz
suyu arıtma tesisi, kapasitesiyle alanının en
büyüklerinden...
Tuzlu suyun arıtılarak
tatlı su elde edilmesi
son yıllarda oldukça revaçta. Arıtma tesisleriyle, gittikçe azalan tatlı
su kaynaklarına takviye
yapılması hedefleniyor.
Başı çeken ülke ise yıllardır deniz suyunu arıtan İspanya. Singapur
ve komşusu Malezya da
bu yöntemle tatlı suya
bağımlılığını azaltmaya çalışıyor.
İsrail'in de yılda 500 milyon metreküp deniz suyunu arıtan bir tesisi
bulunuyor.
“Aslında tuzlu suyu arıtarak istenildiği kadar, yüksek kalitede tatlı su
elde edilebilir. Zira okyanuslar oldukça büyük. Çok büyük miktarlarda tuzlu su hiçbir zarar verilmeden
çekilebilir. Bu nehir ve gölün ekolojik sistemlerinde mümkün değil.
Ancak ne var ki, tuzlu suyu arıtmak,
nehir ve göllerdeki suyu arıtmaktan
çok daha fazla enerji tüketimine
yol açıyor. Bu da en büyük sorun”
şeklinde konuşan ABD'deki Yale
Üniversitesi çevre teknolojileri bölümünden Profesör Menachem Elimelech, tuzlu suyun arıtılmasının
ilk bakışta su krizinden kurtulmak
için en ideal çözüm olarak göründüğünü belirtti.
Arıtma İşlemi Çevreye
Zarar Veriyor Mu?
Hemen tüm modern tuzlu su arıtma tesisleri, ters ozmoz prensibine
dayanıyor. Ters ozmoz işleminde,
suyun içindeki istenmeyen tüm
mineraller sudan ayrıştırılarak bir
filtrasyon işleminden geçiriliyor.
Tuzlu su arıtılırken, oldukça yüksek
bir basınç uygulanıyor ve bir met-
yeni bir mikrop ayrıştırıcı geliştirmeye çalışıyor olsa da, bu da
çevreye olumsuz etkisi
olabilecek etkenler arasında gösteriliyor.
Ayrıştırılan
Tuzlar Nereye
Gidiyor?
reküp tatlı su için 3 ila 4 kilovatsaat
elektrik kullanılıyor. Nehir ve göl
sularının arıtılmasına kıyasla tuzlu
su arıtımında üç kat daha fazla karbondioksit üretiliyor.
Tuzlu su arıtımının çevreye olumsuz etkilerinin başında, karbondioksit salınımı geliyor. “Deniz suyunun içinde tuzun yanı sıra birçok
kendini ayrıştırabilen deniz yosunu
bulunuyor. Mevcut olan membranlar, suyun geçirgenliği konusunda
oldukça iyi işliyor. Ancak organik
madde ve bakterilerin bu membran filtrelere yapışması durumunda
işlevleri azalıyor. Çünkü organik
maddeler filtrelerin üst kısımlarında toplanıyor” diyen ABD'nin Indiana Eyaleti'ndeki Notre Dame
Üniversitesi'nden William Phillip,
tesislerde rüzgar ya da güneş enerjisinin kullanılması durumunda
karbondioksit salınımının azaltılabileceğine dikkat çekti.
Kimyasal Maddeler
Kullanılıyor
Membranlara bu tip organik maddelerin yapışmasını azaltabilmek
için de deniz suyunu arıtma işleminden önce kimyasallar dökülüyor. Kimyasal kullanımını engellemek amacıyla birçok mühendis,
Tuzlu suyun arıtılarak
tatlı su elde edilmesi
sürecinde,
ayrıştırılan tuzların nasıl imha
edileceği konusu da oldukça önemli. Genelde tuz yığınları
toplu olarak, çabucak çözülmeleri
için yeniden denize boşaltılıyor.
Henüz uzun vadeli bir araştırma
yapılmadığı için tuzların denize dökülmesinin, deniz canlıları için ne
tür yan etkileri olduğu ise bilinmiyor.
Çevre teknolojileri uzmanı Profesör Menachem Elimelech, denizden uzak yerlerdeki tesislerde yarı
tuzlu suyun arıtımından elde edilen
tuzların imha edilmesinde gelecekte oluşabilecek farklı bir soruna da
dikkat çekiyor; “Çözüm yollarından biri, tuz öbeklerini yaklaşık 1
kilometre yeraltına pompalamak
olabilir. Bu bir çeşit imha yöntemi
olsa da kalıcı bir çözüm değil. Arıtma tesislerinin tuzları imha etmek
için yeraltına pompalamaları durumunda 50, 100 ya da 500 yıl içinde
yeraltı suları zarar görebilir”
Tuzlu su arıtımı ilk bakışta akla
yatkın gelse de, arıtma süreci enerji kullanımını artırıyor ve çevreye
farklı açılardan zarar verebiliyor.
Profesör Elimelech, birçok kurak
bölgede tuzlu su arıtımından başka seçenek olmayacağı görüşünde.
Ancak yine de bu yönteme başvurmadan önce daha çevre dostu teknolojilerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtiyor.
Kuraklık Türkiye’nin En Uzun Nehrini de Vurdu
»» Kış mevsimine rağmen yağışların istenilen düzeyde olmaması nedeniyle Türkiye
’nin en uzun nehri Kızılırmak’ın Sivas bölümündeki Dikmencik ve Söğütlühan
mevkilerinde debide yaklaşık 7 kat düşüş yaşandı.
Afrika’nın Doğu ve güney kısımları( Kenya, Güney Afrika ( Kalahari
Çölü),Zimbabwe,) Asya’da Arabistan
çöl bölgesi, Pakistan, Avrupa’da Polonya çevresi kişi başına tatlı miktarının en az olduğun yerlerdir. Su fakiri
diğer ülkeler ise 340 metreküple Umman, 320 metreküple Batı Şeria, 296
metreküple Barbados, 250 metreküple İsrail, 198 metreküple Yemen, 160
metreküple Ürdün, 157 metreküple
Bahreyn, 139 metreküple Singapur,
130 metreküple Malta, 106 metreküple Libya, 96 metreküple Suudi
Arabistan, 91 metreküple Maldivler,
86 metreküple Katar, 63 metreküple Bahamalar, 49 metreküple Birleşik Arap Emirlikleri, 41 metreküple
Gazze Şeridi. 4-Yeryüzündeki tatlı su
kaynakları giderek azalmaktadır. Gerek iklim şartlarında meydana gelen
değişmeler, gerekse insanoğlunun
doğal dengeyi bozması ve çölleşme,
ayrıca her geçen gün artan aşırı nüfus ve artan tatlı su ihtiyacı, gerekse
de çevre kirlenmesinin her geçen gün
hızla artması tatlı suları azalmakta
ve ihtiyacında sürekli artması tatlı su
kaynaklarının tükenmekte olduğunu
göstermektedir.
Devlet Su İşleri (DSİ) 19. Bölge Müdürlüğü yetkililerinin verdiği bilgiye göre, Kızılırmak’ın Sivas girişindeki Dikmencik mevkisinde
Ocak 2013’te yapılan anlık ölçümlerde ırmağın debisi saniyede 30.1
metreküp olarak ölçülmüştü. Aynı
mevkide önceki gün yapılan anlık
ölçümde ise debi, 4.289 metreküp
olarak tespit edildi.
Yine Sivas çıkışındaki Söğütlühan
mevkisinde Ocak 2013’te gerçekleştirilen anlık ölçümlerde 40.7
metreküp olarak belirlenen debi,
bu yılın aynı döneminde 6.4 metreküp olarak ölçüldü.
İki mevkide yapılan ölçümlerde debinin bir önceki yıla göre yaklaşık 7
kat azaldığı görüldü.
Uzun Yıllar Ortalaması
Dikmencik mevkinde 2000 yılından bu yana yapılan ölçümlerde yıllık ortalama debi 25.28 metreküp,
Söğütlühan mevkinde ise 1964’ten
itibaren yapılan ölçümlerde yıllık
ortalama debi 36.98 metreküp olarak belirlenmişti. DSİ ekiplerinin
Dikmencik ve Söğütlühan mevkilerinde önceki gün yaptıkları anlık
ölçümlerde, debinin uzun yıllar ortalamasının da çok altında kaldığı
görüldü.
Kızılırmak’ın debisindeki azalma,
18 kemerli tarihi Eğri Köprü, Kızılırmak Köprüsü ve Kesik Köprü’de
de gözle görülüyor. Sivas’ın İmranlı ilçesindeki Kızıldağ’ın güney
yamaçlarından doğan Kızılırmak,
bin 355 kilometre uzunluğa sahip.
Özellikle ilkbahar mevsiminde
yağışlar ve kar sularının etkisiyle
taşma noktasına gelen, çok geniş
bir yatağa ve düzensiz bir rejime
sahip Kızılırmak üzerinde, Sarıoğlan, Yamula, Kesikköprü, Hirfanlı,
Kapulukaya, Altınkaya, Derbent ve
Obruk barajları bulunuyor.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
ORGANİK TARIM
Kabak Toprağı Temizliyor
TÜBİTAK’ın
desteğiyle
Sakarya
Üniversitesi’nde sürdürülen araştırmalara göre, kabak ekildiği toprağa
yerleşmiş olan pestisit kalıntılarını sünger gibi çekiyor ve bu yolla toprağı
temizliyor.
Bitki
sağlığının
korunması amacıyla kullanılan
zirai
ilaçların
uzun
vadede
toprakta
kimyasal
bir kalıntı olarak yer etmesi zaman
içinde kanserojen potansiyeli olan
bir tarımsal arazi meydana getiriyor.
Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.
Mehmet İşleyen, “Siz istediğiniz
kadar toprakta organik ürün yetiştirmek adına ilaç kullanmayın ya da
doğal gübreleri tercih edin.
Topraktaki kalıntılar temizlenmediği müddetçe
organik ürün elde etmeniz mümkün değil. Suyu
ve havayı temizleyebilirsiniz
ancak toprakta bu mümkün
olmuyor” diyor. Toprağın
arındırılması için gerekli olan teknoloji ve
emek ise oldukça yüksek. Son birkaç yıldır
ABD ve Kanada’da kirli
toprakların yenilenmesi için hiçbir
ek masrafa gerek duyulmadan yalnızca kabak ekiliyor. Bu kabaklar
zehirli kimyasalları bünyesinde topladıktan sonra imha ediliyorlar. Pestisitlerden kurtulmak için adeta bir
sünger gibi çalışan kabak bu gidişle
tarlaların her derde deva Sünger
Bob’u olacak gibi görünüyor.
Ürün Doğrulama ve Takip
Sistemine Geçiş Süresi Uzatıldı
Tüketicinin SMS, telefon, mobil uygulamalar ve internet sayfası olmak
üzere dört farklı şekilde ürün sorgulaması yapmasına imkân tanıyacak
olan ve daha önce yeni yıl itibariyle
başlatılması planlanan Ürün Doğrulama ve Takip Sistemine (ÜDTS)
geçiş süresi uzatılarak, 31 Ağustos
2014 tarihi itibariyle başlatılacağı
duyuruldu.
İlk etapta bebek mamaları-formülleri- ek gıdalar, takviye edici gıdalar,
bal, bitkisel sıvı yağlar, siyah çay,
enerji içecekleri ve alkollü içkiler olmak üzere toplam 7 ürün grubunu
kapsayacak olan sistemde, 31 Ağustos 2014 tarihinden önce piyasaya
arz edilen ürünler raf ömrü boyunca
piyasada kalabilecektir.
Ürün doğrulama ve takip sistemi
aşağıda yer alan ürün gruplarında
uygulanacaktır.
1- Alkollü içkiler
• TGK Distile Alkollü İçkiler Tebliği
R.G:16.03.2005-25757
• TGK Aromatize Şarap, Aromatize
Şarap Bazlı İçki ve Aromatize Şarap
Kokteyli Tebliği R.G:07.07.2006 26221
• TGK Bira Tebliği R.G:07.07.2006
-26221
• TGK Şarap Tebliği R.G: 04.02.2009
-27131
kapsamındaki ürünler
2- Takviye edici gıdalar
TGK Takviye Edici Gıdalar Tebliği
R.G:16.08.2013-28737 kapsamındaki ürünler
3- Bal Tebliği R.G. :27.07.2012 28366 kapsamındaki ürünler
4- Enerji içecekleri - TGK Enerji
İçecekleri Tebliği R.G.: 04.10.200626309 kapsamındaki ürünler
5- Siyah çay - TGK Siyah Çay
Tebliği-R.G:12.08.2008
–26965
kapsamındaki ürünler
6- Bitkisel sıvı yağlar
• TGK-Zeytinyağı ve Pirina Yağı Tebliği R.G: 07.08.2010 - 27665
• TGK-Bitki Adı İle Anılan Yağlar
Tebliği R.G: 12.04.2012 – 28262 diğer karışım bitkisel sıvı yağlar
kapsamındaki ürünler
7- Bebek mamaları, formülleri,
ek gıdalar
• TGK Bebek Formülleri Tebliği R.G:
04.09.2008-26987
• TGK Devam Formülleri Tebliği
R.G: 04.09.2008-26987
• TGK Bebek ve Küçük Çocuk Ek
Gıdaları Tebliği R.G: 01.11.200726687 kapsamındaki ürünler
Ceviz Fidanları Avrupa Yolcusu
»» Avrupa Birliği üyesi İspanya’ya mavi sertifikalı ceviz
fidanı ihracı ilk kez Denizli’den gerçekleştirildi.
13
bin 500 fidanın ihraç edildiği
İspanya’dan 135 bin TL gelir elde edildiği kaydedildi. İspanya’ya ilk etapta
13 bin 500 adet fidan gönderilecek.
İspanya’nın ardından ise sırada Ukrayna, Gürcistan ve Lübnan var.
Denizli İl Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürü Sezgin Kutlu ise, Denizli’den
ilk kez Avrupa ülkesine ceviz fidanı ihracatı yapıldığını kaydederek,
“Son yıllarda bakanlığımızın da verdiği desteklerle meyvecilik sektörü
gelişiyor. Buna bağlı olarak da fidan
sektörü gelişti. Denizli’de 13 fidancımız var. Bunlar yılda 2,5 milyon fidan
üretimi yapıyor. Avrupa Birliğine fidan satmak bizim için prestij açısından çok önemlidir. Bu bizim ne kadar
sağlıklı ve doğru fidan yetiştirdiğimizin de kanıtı. Hem de tarımdan elde
edilen gelirin katma değerinin yüksekliği böyle ortaya çıkıyor. Önümüzdeki yıllarda AB’ye olan ihracatımızı
daha da yükseltmek istiyoruz. 2012
yılında 230 milyon TL tarımsal ürün
ihracatı yaptık. 2013′Te ise 403 milyon TL tarımsal ürün ihracatı yaptık.
İnşallah 2023 yılında bu sayı 1 milyar
TL olacak” dedi.
13
Organik Tarımın Olumlu Yönleri ve Geçiş Süreci
»» Organik Tarım neden bu kadar önemlidir? Kısa bir şekilde yeniden değinecek
olursak: “Modern tarım sistemlerinde genellikle tek ürün üzerinden yetiştiriciliğin
yapılması ön plandadır. Bu durum toprakların yorulmasına yani tek yönlü olarak
sömürülmesine neden olmaktadır.
Bu şekilde tek yönlü yapılan üretim
sistemi; aşırı toprak işleme, sulama ve gübreleme sorunları ve hatta aşırı tarımsal ilaç kullanımı gibi
sorunlarla birleşince, yetiştirilen
bitkinin yapısından toprak yapısına, toprak canlılarının yaşam
alanlarından yer altı sularına kadar
ciddi bozulmalara neden olmakta
Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
ve çevre-insan sağlığını tehdit etAnkara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
mektedir. Diğer taraftan, verimin
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
artırılabilmesi için üretim [email protected]
rindeki artış ve maliyeti, özellikle
de kullanılan enerji miktarının yüksek ve geri dönüşümsüz olmasın- kimyasal gübre, pestisit ve enerji
dan kaynaklanan sorunlar bir araya girdilerinden tasarruf edilmesi söz
geldiğinde organik tarımın önemini konusudur. Üreticilikte bilgi kalibiraz daha ön plana çıkarmaktadır. tesinin artışı, sorumluluk ilkesinin
İlk bakışta organik tarımın çok da benimsenmesi ve yıllardır yapılfazla olumsuz yönü olmadığı düşü- maya çalışılan ama sınırlı düzeyde
nülebilir. Aslında haklısınız diğer kalan örgütlü hareket etme prensitarım sistemleri ile karşılaştırıldı- binin oluşturulması en büyük getiğında olumsuzlukları oldukça dü- rileri olarak görülebilir.
şüktür. Özellikle de “geleceğimize
yönelik yapılacak en önemli yatı- Belki de en önemlisi, yapılan her
rımlardan biridir” denilebilir. Şim- türlü uygulamanın düzenli olarak
di kahvelerimizi yudumlarken biraz kayıt altına alınmasıdır. Organik
fikir alış verişi yapalım. Bunun için tarımla üreticinin tüm ürününün
bilmemiz gereken “organik tarım alınması sözleşme yapılarak garansistemlerine, bir miktar su ile dol- ti altına alınmaktadır. İhraç fiyatdurulmuş bardağın hangi tarafın- ları diğer ürünlerden yüzde 10-20
dan bakılacağı?”.
oranında daha yüksek olan organik
tarım ürünlerinin ürüne bağlı olaOrganik Tarımın Olumlu
rak üreticinin gelir düzeyinde artış
Yönleri
sağlaması diğer olumlu yönü olarak
açıklanabilir.
Ülkemiz toprakları açısından bakıldığında ve özellikle de birçok
Organik tarım sayesinde
ülke ile karşılaştırıldığında orgagerek ziraat mühendisleri
nik tarım uygulamalarına geçiş için
oldukça büyük bir potansiyele sa- gerekse diğer alanlarda
hibiz. Çünkü, tarımda birim alana özel eğitim gerektiren
kimyasal girdi kullanımına bakıl- istihdam alanları oluşması
dığında sanayileşmiş ülkelere göre nedeniyle bölgeler
oranı çok düşüktür. Bu yüzden, gü- arasındaki gelişmişlik
nümüz koşullarında ülkemiz tarım farkının azaltılmasında
alanlarında ve su kaynaklarında ve kentten köye dönüşün
yoğun kimyasal kirlilik bulunma- teşvik edilmesi ya da
maktadır.
köyden kente göçün
Özellikle kuzey Amerika
ve Avrupa ülkelerindeki
organik tarım ve
gıda ürünleri arzı, bu
pazarlardaki talep artışını
karşılayamamaktadır.
Bu yüzden bu pazarlar
potansiyel olarak ülkemiz
gibi ekolojisi ve altyapısı
organik tarımsal üretim
ve ihracatına uygun
gelişmekte olan ülkeler için
iyi bir fırsat sunmaktadır.*
Bu açıdan baktığımızda, sayısı oldukça fazla olan küçük işletmeler
tarafından, maliyeti nedeniyle tarımsal girdi olarak sentetik kimyasalların az kullanılması ya da hiç
kullanılmaması nedeniyle organik
tarıma geçişin kolay olması beklenebilir. Aynı zamanda doğal kaynaklarımızın ve biyoçeşitliliğimizin
fazla olmasının yanında bu zenginliği sağlayan uygun ekosisteme
(iklim ve ekolojik koşullara) sahip
olmamız da potansiyelimizi oldukça yükseltmektedir.
Organik tarıma geçişin
tamamlanması ardından
neler değişecektir?
Organik tarımın temel getirileri
olan toprak, bitki, su kaynaklarının korunmasıyla sağlığımıza ve
geleceğimize yönelik bir yatırım olmasının yanı sıra fiyatı hızla artan
önlenmesi adına olumlu
etkileri söz konusudur.
Diğer taraftan AB mevzuatlarına
uygun şekilde “Organik Tarım Yönetmeliğinin” bulunması ve bunun
kanunla desteklenmesi ile özellikle
sertifikasyon aşamasında ilgili kuruluşlara yeni düzenlemeler getirilmiş ve denetlenme olanakları artırılmıştır.
Organik Tarıma Geçiş
Organik tarıma geçişin, sentetik
gübre yerine sadece organik gübre kullanmak, kimyasal ilaçların
yerini doğallarının alması olmadığını ifade eden Akgün (2011)’ün
konuyla ilgili yazısında, şu ifadesi
organik tarım sistemini açıklanmasında çok uygun düşmektedir:
“Alışkanlıklardan Vazgeçme
Durumu” Kolay olmadığı gibi
uzun bir süreçtir. En önemli unsur
birlikteliktir, yani örgütlü bir iştir.
Organik tarıma geçiş için farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bunlardan
ilki “Bir Defada Bir Parselde Geçiş”
sistemidir. Bu sistemde; tarımsal
işletmenin küçük bir bölümünde
düşük bir maliyetle ve iş gücünün
elverdiği ölçülerde başlanabilmektedir. Öncelikle sertifikalandırma
için toprak ve su kaynaklarınızın
uygunluğu belirlenir. Yapılan incelemeler sonucu gerekli görülüyorsa
arazinin tamamen temizlenmesi
için yapılacak işlemlerin ardından
sertifika alınır. Bu süreç içinde ara-
zinin bu kısmı ve çevresi uyumlu
bir biçimde ya kullanılmaz ya da
özel bitki desenleri uygulanarak
(üretim amacı olmaksızın) toprağın
temizlenmesi sağlanır. Bu şekilde
dikkatli bir başlangıç yapılmış olunur. Organik tarım sistemini öğrenmek açısından da iyi bir yöntem
olmakla birlikte ekonomik kayıplar
da en aza indirgenir. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus, söz
konusu parselin çevresel etkileşimlerden olumsuz yönde etkilenmesinin önlenmesidir. Bu ne demektir?
Bu parselde organik tarıma geçiş
için yapılması gereken tüm uygulamaları yerine getirip, hemen yan
parsel ya da parsellerde üretim için
eski tarım sistemini kullanamazsınız. Biraz daha açık konuşalım:
“üretim amaçlı yapacağınız her
türlü topraktan ya da bitkiden kimyasal girdi kullanımı seçtiğiniz parsele bulaşma riski oluşturacaktır”.
Bu göz ardı edilmemelidir. Organik
tarıma geçişte kullanılabilecek ikinci yöntem ise “Dereceli Geçiş” sistemidir. Bu sistemde ise; bir kerede
bir grup kimyasal girdinin kullanımı bırakılarak arazinin uyumlu bir
şekilde hem temizlenmesi hem de
dinlendirilmesi sağlanabilir. Yine
yukarıda sertifikalandırma için gerekli uygulamaların aynen yapılması gerekmektedir. Bu sebeple
arazinin sertifikalandırılmasında
süreç uzayabilir. Maliyet açısından
da iyi bir hesaplama yapmak gerekir. Bir diğer yöntemde “Birden
Geçiş” sistemidir. Yukarıda bahsi
geçen hususlara ek olarak, kısa bir
zaman diliminde organik tarıma
geçmek birçok riski de beraberinde
getirebilir. Muhtemel verim düşüşlerini engellemek adına yüksek azot
gerektirmeyen ürünler seçilebilir
(Akgün 2011). Peki bu geçiş süreci
içinde elde edilen ürünler ne olacaktır? Geçiş sürecindeki ürünler
geçiş ürünü olarak değerlendirilir.
Geçiş ürünü, “ Organik
Tarım Geçiş Süreci
Ürünüdür “ etiketiyle
pazarlanabilir, organik
olarak pazarlanamaz.
Organik Tarım
yönetmeliğinde daha
ayrıntılı olarak verilen
süreç arazinin durumuna
bağlı olarak çok yıllık
ürünlerde yaklaşık 3-4
yıl, tek yıllık ürünlerde
yaklaşık 2-3 yıl
olabilmektedir.
Organik tarımla ilgili yazı dizimizin
ilerleyen dönemlerinde bu konulara da kısa bir şekilde değinilecektir.
Kaynaklar: • *Demiryürek, K. 2011. Organik
Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya
ve Türkiye’deki Durumu GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 28(1), 27-36.
• Akgün, T. 2011. Organik tarım. [Online]
Available: ubyo.pau.edu.tr/ dosyalar/organik-tarim-nedirpdf. (10.12.2013)
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
14 TARIM
Sürdürülebilir Tarım İçin Bir Model: ‘‘ Aile Çiftçiliği ’’
»» Dünya nüfusunun giderek artıyor olması, insanlığın temel ihtiyacı olan beslenme ile ilgili olarak gıda güvenliği sorununu gündeme getirmiştir.
Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Nüfus Beklentileri 2012 yılı Raporu’na
göre; günümüzde dünya nüfusunun 7,2 milyar olduğu, bu sayının
2025’te 8,1 milyara, 2050’de 9.6
milyara, 2100 yılında ise 10,9 milyara ulaşması bekleniyor. Aynı raporda, Türkiye'nin mevcut nüfusunun
74 milyon 933 bin olduğu, 2025’de
83 milyon 713 bin, 2050’de 94 milyon 606 bin, 2100 yılında ise 86 milyon 465'e gerileyeceği tahmin ediliyor. BM Enformasyon Merkezi'nin
açıklamalarında ise; dünya nüfusunun % 70’den fazlası Afrika, Asya,
Yakın Doğu ve Latin Amerika’nın
kırsal kesimlerinde yaşayan, tarımda ileri teknolojilerden ve doğal kaynaklardan faydalanamayan küçük
çiftçi ailelerden oluşmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de
500 milyondan fazla aile, geçimini
çiftçilik yaparak sağlamakta ve kalkınmakta olan ülkelerin çoğunda
tarımsal üretimin % 80'ni aile çiftçiliği sayesinde gerçekleştirilmektedir
(http://www.un.org/apps/news/story).
Dünya nüfusunda tahmin edilen bu
artışların büyük ölçüde gelişmekte
olan ülkelerde gerçekleşeceği beklentisi, uluslararası kuruluşları bu
ülkelerde yaşayan, kaliteli ve dengeli
beslenmek için yeterli gıdaya ulaşamayan ve üretilen gıdanın dünyada
adaletli bir şekilde dağıtılamaması
nedeniyle açlık ve yoksullukla mücadele etmeye çalışan insanların,
gıda güvenliğinin sağlanması için
alternatif tarımsal üretim modellerinin tartışılması yönünde kararlar
almaya yönlendirmiştir. Bu kararlara yönelik en önemli adım Birleşmiş Milletlerden gelmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO) Genel Direktörü Jose Graziano da Silva’nın 22 Kasım 2013
yılında, New York’taki Birleşmiş
Milletler Genel Merkezi’nde yapılan
bir toplantıda; artmakta olan dünya nüfusunun öncelikli olarak gıda
güvenliğinin sağlanması, doğal kaynakların korunması, iklim değişikliği ile mücadele, sürdürülebilir tarım
ve kırsal kalkınma için 2014 yılının
temasını “Uluslararası Aile Çiftçiliği
Yılı” (International Year of Family
Farming-IYFF) olarak ilan etmiştir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
Ban Ki-moon’da “Aile Çiftçiliği’’ hakkında şu önemli mesajı vermiştir:
“Hükümetler adil ve sürdürülebilir kırsal kalkınmaya
olanak sağlayan politikalar
oluşturarak, özellikle kadınlar ve gençlerden oluşan
aile çiftçilerini güçlendirebilirler. Özel yatırımcılar
da tarladan sofraya kadar olan aşamada sosyal
ve çevresel sorumluluklar
alabilirler. Küçük ölçekli
çiftçiler ürünlerini depolayacak, işleyecek ve nakliye
edebilecek kapasiteye sahip olamadıkları için çok fazla miktarda ürünleri hasattan sonra değerini kaybetmektedir. Ayrıca tarımsal
araştırma ve yayım kuruluşları, aile
çiftçileri, aile çiftçi örgütleri, kooperatifler ve diğer sivil toplum kuruluşları ‘‘Aile Çiftçiliği’’ konusundaki
diyaloğu teşvik etmedeki rollerini
güçlendirebilirler. Hep birlikte Sürdürülebilir Kalkınmanın temel aracı
olarak bu yılı Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı olarak değerlendirelim’’
şeklinde sözleriyle dünya’da özellikle gelişmekte olan ülkelerde ‘‘Aile
Çiftçiliği’’ modelinin sosyo-ekonomik açıdan ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.
Avrupa Birliği’nde de ‘‘Aile Çiftçiliği’’ çalışmaları önemli gündem maddelerinden olup, Avrupa
Parlamentosu’nda onaylanan 20142020 bütçesindeki en önemli payı
oluşturulmasına yönelik çalışmaların sayısının arttırılması oldukça
önemlidir.
Dünya’da ve Türkiye’de “Aile
Çiftçiliği” modelinin desteklenmesini gerekli kılan başlıca nedenler şunlardır:
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
tarım desteklerinin alacağı, destekleme politikalarında küçük ve orta
ölçekli işletmelere, genç çiftçilere
ve az gelişmiş bölgelerdeki çiftçilere
özel destekler verileceği ve Ortak Tarım Politikası bütçesinin üye ülkeler,
bölgeler ve çiftçiler arasında adil olarak dağıtılacağı kararı alınmıştır.
Türkiye hayvansal ve bitkisel üretim
bakımından önemli bir potansiyele
sahip olup, nüfusun % 25’i tarım sektöründe çalışmaktadır. Milli gelirde
tarımsal üretimin önemli bir payının olduğu ülkemizde üniversiteler,
kamu, özel sektör ve tarımsal amaçlı
sivil toplum kuruluşları tarafından
‘‘Aile Çiftçiliği’’ modelinin sürdürülebilir kırsal kalkınmadaki önemine
dikkat çeken, aile işletmeciliğini esas
alan, dünya’daki ve ülkemizdeki küçük ölçekli çiftçilerimizin sorunlarına ışık tutabilecek özgün modeller
• BM 2013 yılı Ticaret ve Çevre Raporunda, dünyada 1 milyar insanın
açlıkla mücadele ettiği ve 1 milyar
insanın da yetersiz beslendiği belirtilmekte olup, bu insanların
% 70’ni küçük ölçekli çiftçilerin oluşturduğu bildirilmektedir. Bu nedenle Rapor’da,
"Kırsal alandakilerin kendi
kendilerine yetebilmelerine
veya ihtiyaçları olan yiyeceği
tarım yoluyla elde ettikleri kazanç sayesinde alabilmelerine
olanak sağlanmalı" denilerek
“Aile Çiftçiliği’’ modelinin
desteklenmesinin önemine
vurgu yapılmıştır.
• “Aile Çiftçiliği’’ tüm aile fertlerinin katıldığı hayvansal üretim,
bitkisel üretim, ormancılık, balıkçılık ve su ürünleri alanlarındaki aktivitelerin hepsini kapsamaktadır
• Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin her ikisinde de ‘‘Aile Çiftçiliği’’
gıda üretimi alanında en yaygın olarak görülen bir modeldir
• ‘‘Aile Çiftçiliği’’ toplumda önemli
bir sosyo-ekonomik, çevresel ve kültürel role sahiptir
• ‘‘Aile Çiftçiliği’’ sosyal koruma ve
toplulukların refahını hedefleyen
spesifik politikalar ile birlikte, özellikle yerel ekonomileri desteklemek
için de bir fırsattır.
• ‘‘Aile Çiftçiliği’’ geleneksel gıda
ürünlerinin korunmasına yardımcı
oluyor, dengeli beslenme için imkan
sağlıyor ve tarımsal biyoçeşitliliğin
korunmasına katkıda bulunarak,
kaynakların sürdürülebilir şekilde
kullanılmasında önemli rol oynuyor.
(http://www.fao.org/family-farming-2014/
home/en/)
• ABD ve Avrupa Birliği’nde tarımsal
işletmelerin % 96-98’i (özellikle hayvancılık işletmeleri) Aile İşletmelerinden oluşmakta olup,
tarımsal üretimdeki ihracat başarılarını bu tip işletmelere borçludurlar
(www.dünya.com).
• Dünyanın hemen her yerinde genç
kuşak tarımdan kopuyor ve tarım
nüfusu yaşlanıyor. Bu nedenle, Birleşmiş Milletlerin 2014 yılını “Aile
Çiftçiliği Yılı’’ olarak ilan etmesinde
genç nüfusun tarımda kalması ve tarımsal faaliyetlerin gelecek nesillere
aktarılması hedeflenmektedir
• ‘‘Aile Çiftçiliği’’ modeli, Türkiye’de
tarım sektöründe çalışan ve kırsal
alanda yaşayan küçük ölçekli çiftçilerimizin yaşam koşullarını iyileştirmelerinde, kırsal alandan kentlere
olan yoğun göçün önlenmesinde,
tarımsal hasılanın milli gelirimize
katkısının arttırılmasında ve olası
küresel gıda krizinin önlenmesinde
önemli rol oynayacaktır.
Sonuç olarak, son yıllarda tarımla ilgili uluslararası kuruluşlar tarımda suni gübre ve kimyasallara
dayalı geleneksel yöntemlerin kullanılmasının sürdürülebilir tarımı
ve çevreyi ciddi anlamda tehdit ettiğini bildirmektedirler. Bu nedenle
Birleşmiş Milletler, tarımda yaygın
olarak kullanılan geleneksel üretim
yöntemlerinin yerine küçük ölçekli
çiftçiyi ve kırsal kalkınmayı destekleyecek, çevresel kaygıları ortadan
kaldıracak, açlık ve yoksulluğa çözüm olabilecek ve gelecek kuşaklara
daha iyi bir dünya bırakmada etkili
rol oynayabilecek “Aile Çiftçiliği ’’
modelini 2014 yılının teması olarak
ilan etmiştir.
Denizli AB Normlarında Süt Üretimine Başladı
»» Köy-Koop Merkez Birliği Ortağı Hay-Koop Denizli Birliği tarafından hazırlanan ve eğitim ve proje çalışmaları uzun süredir devam eden “Küçük
Aile İşletmelerinde Süt Kalitesinin İyileştirilmesi Projesi” kapsamında deneme üretimine başlandı.
Projenin amacı, küçük işletmelere
sağım sistemi ve soğutma tankı alınarak; hijyenik şartlarda süt üretilmesini ve soğutulmasını sağlayarak
sektörün gelişimine katkı sağlamak
olarak açıklandı.
Proje kapsamında pilot
uygulama için tespit edilen
Denizli Akköy’deki 15
işletmede, Bozkurt Tutluca
köyünde 9 işletmede
olmak üzere toplam
32 işletmede Aralık ayı
içerisinde başlanan deneme
üretiminde, günde ortalama
10 bin litre süt üretimi
gerçekleştiriliyor.
Hedef günde 400 ton AB standartlarında süt üretmek. Projeye Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve
İl Müdürlüğü de katkı sağlıyor. Birliklerin aracılığıyla üreticiler tarafından sıfır faizli banka kredisi ve
Tarım Kredi Kooperatifinin sağladı
krediyle; satın alınabilen makineler
işletmeye monte ediliyor ve sadece
sağım odasının kurulmasıyla kalınmıyor, sağlıklı ve temiz süt üretimi
için eş zamanlı eğitimler de veriliyor.
2014 yılının BM tarafından ‘Aile Tarımı Yılı’ ilan edildiğini ve bunun ül-
kemiz için büyük önem taşıdığını belirten Hay-Koop Denizli Bölge Birlik
Başkanı Mehmet Varol, “Denizli gibi
süt üretim potansiyeli yüksek bölgelerde işletmelerin büyük bir kısmı
küçük işletmelerden oluşuyor. Bu
işletmelerin ekonomik kalkınmasını sağlamak için öncelikle üretilen
süt kalitesinin artırılması ve soğuk
zincirin işletmeden sanayiye kadar
korunması gerekiyor. Denizli’de
başlatmış olduğumuz projede öncelikle ihtiyaçlar belirlendi. Mevcut
sağım yöntemlerinin hedeflenen hijyen koşullarını sağlamadığı görüldü.
Tulsan firmasının mühendisleri ve
üniversitedeki hocalarımızın katkılarıyla küçük işletmelerdeki sütün
tam otomatik tesislerde elde edilen
sütün standartlarını karşılayan yeni
bir model gerçekleştirildi. Tamamen yerli
olarak üretilen sistem
ve işletme bünyesinde
konumlandırılan soğutma tankları sayesinde
el değmeden üretilen
süt, anında soğutularak
ortalama bakteri sayıları 1 milyonlardan 50
binlerin altına indirildi.
Projeyi uygularken dikkat ettiğimiz en önemli
unsur ek maliyetlerin
üreticilere mali yük getirmemesi ve
sistemin sağladığı kalite farkından
doğan fiyat artışıyla yatırımların
karşılanması hedeflendi. Üretici,
sanayici ve tedarikçi ile birliğimiz
arasında yapılan sözleşmeler çerçevesinde üyelerimizin yüksek katma
değer sağlaması ve gelirlerinde artış
hedeflendi. Akköy’de başlayan sağ-
lıklı süt hareketi kısa
sürede tüm ülkeye yayılacak ve bundan hem
üreticilerimiz hem de
sofralarında süt ve süt
ürünleri tüketen halkımız büyük fayda sağlayacaktır.” diye konuştu.
Süt Üreticileri Merkez
Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Salih Okumuş’da yaptığı
açıklamada Denizli’deki bu uygulamanın tüm ülkeye model olabilecek özellikte olduğunu
ifade etti. Okumuş, “Ülkemizde AB
normlarında süt üretmek, süt ve
süt ürünlerinin mutfaklara sağlıklı
ulaşımını sağlamak için Türkiye koşullarına uygun çözümler üretilmeli.
Türkiye’de süt işletmelerinin yüzde
90’ı küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşuyor. Bu işletmelerin süt
kalitesinin artırılmasında ekonomik
olan teknolojik çözümlere ihtiyaç
var. Bu çözümü de ancak Türk mühendisler yapabilirdi. Küçük işletmelere uygun ekonomik ve pratik
çözüm olarak geliştirilen sistem sayesinde ülkemiz sütünün kurtuluşu
sağlanacaktır.” dedi.
Proje dâhilinde işletmesinde deneme üretimine başlanan Akköy’lü
üreticilerden kooperatif ortağı Bü-
lent Bali, ortalama 60 bin liraya mal
olabilecek bir sağım odasının, mobil
sağım ünitesiyle kendisine bu fiyatın
onda birine mal olduğunu böylece hem paradan hem de zamandan
kazanç sağladığını belirtti. Üreticilerin istedikleri zaman işletmesini
ziyaret edebileceklerini ve tecrübelerinden
faydalanabileceklerini
söyleyen Bülent Bali günde 4-5 saat
süren sağım işleminin artık en fazla
1 saatte tamamlandığı için sadece
sağlıklı süt üretmekle kalmayıp işçilik giderlerinden de önemli oranda
tasarruf sağladığını belirtti. Bali ”
Hayvanlarım ikinci günden itibaren
yeni sağım düzenine ayak uydurdu.
Artık sağım alanına kendileri geldikleri için makine ve soğutma ünitesi
sağlıklı ve temiz süt üretimine uygun
konumda çalışıyor” dedi.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
KOOPERATİFÇİLİK
15
Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri İle İlgili Düzenlemenin
Getirilerinin Yanında Eksiklikleri
»» Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye’ de yenilenebilir enerji üretimi alanında kooperatifler kurulması konusunda gerekli yasal düzenlemeyi
tamamladı.
Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafında hazırlanan Elektrik Enerjisi
Üretim ve Tüketim Kooperatifi örnek Anasözleşmesi 18 Aralık 2013
tarihinde bakanlık internet sitesi
yolu ile kamuoyuna duyurulmuştu.
Enerji kooperatifinin amacı
Anasözleşme, kooperatifin amacını,
“ortaklarının elektrik enerjisi ihtiyaçlarını karşılamak üzere, elektrik
piyasasına ilişkin ilgili mevzuata uygun olarak yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üretmektir” olarak belirtmektedir.
Yenilenebilir enerji kooperatifi
neler yapabilir?
Anasözleşmede kooperatifin faaliyetlerinden önemli görülen bazıları
şöyle sıralanabilir:
• Elektrik piyasasına ilişkin ilgili
mevzuata uygun olarak, aynı bağlantı noktasına bağlanan veya elektrik enerjisi tüketimleri tek bir ortak
sayaç ile ölçülebilen, kendisinin ve
kooperatif ortaklarının uhdesindeki/uhdelerindeki tesislerde tüketilen elektrik enerjisi tüketimlerinin
birleştirmek suretiyle …… enerjisine
dayalı lisanssız elektrik üretim tesisi
ya da tesisleri kurar, işletir, bu tesislerden elektrik enerjisi üretir, ürettiği elektrikten kendisinin ve vekaleten ortaklarının ihtiyacını karşılar.
• İhtiyaç fazlası elektriği elektrik
piyasasına ilişkin ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde değerlendirir.
• Elektrik enerjisi üretiminde kullanılmak üzere gerekli olan her türlü
makine, tesisat, nakil vasıtaları, cihaz, alet, edevat, sair menkul malları
ve hakları satın alabilir, gerektiğinde
satabilir, ithal edebilir, kullanabilir,
kiralayabilir ve kiraya verebilir.
• Enerji üretimine yönelik üretim
alanlarını belirler, tesisler kiralar,
satın alır, işletir. Arsa, arazi, bina
ve gayrimenkul alır, her türlü tesisi
kurar, inşa eder, işletir, devralır, kiralar, kiraya verir, gerektiğinde imal
eder ve satar.
Kooperatif ayrıca konusuna uygun
yerli ve yabancı ticari kuruluşlar ile
ortaklıklar kurabilecek, finansman
temini için bankalara başvurabilecek, amacına uygun faaliyet konusu
bulunan diğer kooperatifler ile işbirliği yapabilecek, konusuna uygun
alanlarda yatırım yapabilecek ve
eğitim ve yayın faaliyetlerinde bulunabilecek. Anasözleşmenin yukarda
özetlenen amaç ve çalışma konuları
dışındaki diğer hükümleri, Bakanlığın başka kooperatif türleri için hazırladığı standart örnek anasözleşme
hükümleri ile aynı.
Bu düzenlemenin, ya da Anasözleşmenin eksiklikleri nelerdir?
Yenilenebilir enerji kooperatifleri
ile ilgili düzenlemenin getirilerinin
yanında eksiklikleri neler? Dünyada
yenilenebilir enerji kooperatiflerine
başka hangi tür destekler sağlanıyor?
Kooperatif mevzuatı
ve gelişimi konusunda
uzman Hüseyin POLAT
Türkiye'deki gelişmeleri
değerlendirdi:
Öncelikle şu hususun belirtilmesinde yarar var: Bakanlığın hazırladığı
bu anasözleşme bir “örnek” anasözleşme. Kooperatif kurucuları bu anasözleşmeyi aynen kullanabilecekleri
gibi, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununa aykırı olmamak kaydıyla kendi
gereksinmelerine uygun ilave hükümler ekleyerek kendilerine özgü
bir anasözleşme yaratabilirler.
Anasözleşmenin eksikliklerine
gelince..
Anasözleşmede, yalnız amaç kısmında değil, hem anasözleşme başlığında, hem de çalışma konuları içerisinde “enerji kooperatifi” gibi genel
bir ifade kullanmak yerine, “yenilenebilir enerji kooperatifi” gibi daha
somut bir başlık kullanılmalıydı.
Bununla da yetinilmeyip, yenilenebilir enerji kooperatifi türlerinden
ülkemiz koşullarında geliştirilmeleri
özendirilecek rüzgâr ve güneş enerjisi kooperatiflerine atıfta bulunulabilirdi. Yalnızca atıfta bulunulmakla
yetinilmeyip, bu kooperatif türlerine
göre gerekli destek hizmetlerinden
söz edilebilirdi. Yenilenebilir enerji kooperatifinin yeni bir kooperatif
türü olması ve yerel topluluklar ve ülkemiz açısından acil çözüm bekleyen
İngiltere’de 25 Okulu Güneş
Enerjisi Kooperatifi İle
Aydınlanacak
Staffordshire, İngiltere merkezli bir güneş enerjisi kooperatifi toplam
£880.000 değerindeki hisse arzına başladı. Hedeflerine ulaştıkları takdirde 25
adet okulun çatısına güneş panelleri kuracaklar. Üretilen elektriğin bir kısmı çatı
kirası olarak okula sunulurken, bir kısmı
da şebekeye satılarak kooperatif üyelerine
maddi gelir sağlanacak. Arta kalan gelir
de Staffordhire'daki başka yerel projelere hibe edilecek. Okullara sağlanacak
elektrik tasarrufunun senelik değerinin
£90.000 civarında olacağı tahmin ediliyor. Bir okulun müdürü ise öğrencilere
sağlanacak uygulamalı eğitim imkânlarına
paha biçilemeyeceğini belirtiyor.
bir soruna katılımcı ve demokratik
bir çözüm önerisi olması bakımından kooperatif kurucularına sağlanacak kolaylaştırıcı ve özendirici
bazı teknik destek hizmetleri sıralanabilirdi. “Elektrik piyasasına ilişkin
mevzuata uygun olarak..” gibi genel
bir ifade kullanmak yerine, kuruluşta
bu piyasadan sorumlu kamu kurumunun “kooperatif çözüme” ne gibi
somut, eğitim, teknik ve mali destek
sağlayabileceği belirtilmeli idi. Bakanlık internet sitesine alınan basın
açıklamalarında Sayın Bakan’ın kuruluş işlemlerinin akabinde elektrik
piyasası mevzuatının devreye gireceğini belirterek, “bu kapsamda ortakların "Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği' ve
Tebliği" çerçevesinde faaliyette bulunacaktır" dediği belirtilmekte.
Anasözleşmede görülen bir diğer
önemli eksiklik, aynı türdeki kooperatiflerin tüzel kişiler olarak bir
araya gelerek yenilenebilir enerji
kooperatifi kurmalarını sağlayacak
özendirici hükümler içermemesi.
Anasözleşme, örneğin toplu konut
alanlarında örgütlenmiş konut yapı
kooperatiflerinin daha planlama
aşamasında kooperatifler olarak
bir araya gelerek rüzgâr veya güneş
enerjisinden yararlanmak üzere yenilenebilir enerji kooperatifi kurmaları halinde vergi indirimi dâhil ne
gibi teşviklerden yararlanabilecekleri belirtilebilirdi. Aynı şey tarımsal
kooperatifler için de düşünülebilirdi.
Başka ülkelerde yenilenebilir
enerji kooperatiflerine devlet
desteği sağlanıyor mu?
Başka ülkelerde yenilenebilir enerji
kooperatiflerinin kurulması yasalarla teşvik ediliyor. Bu kooperatiflere
kamu kuruluşları yanı sıra kooperatif
üst örgütleri ve sivil toplum kuruluşları önemli ölçüde katkıda bulunuyorlar. Bu katkılar parasal katkıdan
ziyade vergi indirimi gibi bazı teşviklerle özendirme, teknik destek hizmetleri, uzun vadeli ve düşük faizli
kredi, fizibilite raporu hazırlanması
ve teknik eğitim gibi alanlarda yoğunlaşıyor. Örneğin Danimarka’da
dünyanın en büyük rüzgâr enerjisi
kooperatifi Middlegrunden’e Danimarka Enerji Kurumu’nun yaptığı
tek mali yardım, geniş kapsamlı bir
fizibilite raporu hazırlanmasını finanse etmede kullanılmıştır. 2004
tarihli yenilenebilir enerji konusundaki Danimarka yasası, yenilenebilir
enerji projelerinin en az yüzde 20’sinin yerel halk tarafından üstlenilmesi şartını getirmiş, bu da kooperatif
modelini daha cazip hale getirmiştir.
Örneğin Almanya’da photovoltaic
(PV), yani güneş enerjisi kooperatifleri en yaygın yenilenebilir enerji
kooperatifleridir ve bu kooperatifleri
kiliseler ve sivil toplum kuruluşları
özellikle desteklemektedirler. Kooperatif bankaları bu kooperatiflere
uzun vadeli özel krediler vermektedirler. Kooperatif üst kuruluşları da
özellikle örnek anasözleşme hazırlanması, kurucular ve ortaklar için
teknik eğitim verilmesi ve “vatandaş
PV kooperatifi”nin yeni bir konsept
olarak benimsenmesi konusunda çalışmalar yapmaktalar.
Özetle, yenilenebilir enerji kooperatiflere sağlanan destekleri doğrudan
ve dolaylı destekler olarak iki gruba
ayırmak mümkün. Doğrudan sağlanan destekler arasında uzun vadeli
düşük faizle kredi ve teşvikler oluşturmakta. Bu destek hizmetlerini
sağlayan ülkeler arasında Bangladeş, Kosta Rika, Filipinler ve ABD
İskoçya'da Rüzgar
Kooperatifine 5 Ayda
2 Milyon Euro
İskoçya'nın South Lanarkshire bölgesi sakinleri
yeni kurulan bir rüzgar kooperatifine 5 ay gibi
kısa bir süre içerisinde 2 milyon Euro'luk yatırım
yaptılar. Kooperatif üyeleri en az £250 ve en fazla £20.000 toplam değerinde olmak üzere satın
aldıkları hisselerle 15 ve 30 MW'lık iki projenin
gelişimine finansman sağladılar. Üyelerce satın
alınan hisselere senelik %8,5 oranında geri dönüş sağlanacağı öngörülüyor.
(tarımsal elektrik kooperatifleri için)
sayılabilir. Dolaylı destek hizmetlerinin başında ise uygun yasal ortam
sağlanması (enabling environment)
gelmektedir. Örneğin Almanya’daki
Yenilenebilir enerji Kaynakları Yasası (RESA) kooperatifleri “feed-in
tariff” (sabit fiyat) yolu ile desteklemekte olup bu yöntem pek çok
ülkeye de örnek olarak yansımıştır.
Bu “feed-in tariff” üç önemli konuda
destek olmaktadır: şebeke bağlantısını garanti etmekte, uzun dönemli
sözleşme yapılabilmekte ve kooperatif fiyatları şebeke fiyatlarını geçmemektedir. Almanya’da 2006 yılında
kooperatifler yasasında yapılan bir
değişiklikle enerji sektörü ile kooperatifler arasında “cross-fertilization”
sağlanmıştır. Kooperatifi hareketin
kendi içinde yenilenebilir enerji kooperatiflerine desteği de daha çok eğitim, araştırma yayın, yönetim danışmanlığı ve özel krediler sağlanması
(kredi kooperatifleri tarafından) konularında yoğunlaşmaktadır.
Sonuç olarak, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı tarafında enerji kooperatiflerinin kurulmasının ilk adımını
oluşturan örnek anasözleşme hazırlanması önemli bir başlangıçtır.
Ancak bununla yetinilmemelidir.
Ülkemizde yenilenebilir enerji üretimi, dağıtımı ve tüketiminde kooperatifleri görev almaları enerji sektöründe yaşanan dışa bağımlılığın en
aza indirilmesi ve zaman içerisinde
giderilmesinde ve sektörün katılımcı ve demokratik bir yapı sayesinde
saydam ve hesap verebilir bir duruma gelmesinde çok önemli bir rol
oynayacaktır.
Hüseyin Polat
Kimdir?
ODTÜ’de matematik, Gazi Üniversitesinde de mühendislik eğitimi gördü ve ABD Wisconsin Üniversitesinde kooperatifçilik ihtisas kurslarına katıldı. 1969 yılında öğrenci iken başladığı kooperatifçilik çalışmalarına 1986 yılına kadar devam etti ve bu yıldan
itibaren Birleşmiş Milletler ihtisas kuruluşu Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) tarafından çeşitli Asya ülkelerinde kooperatif uzmanı olarak görevlendirildi. 1989 yılında Çin Halk Cumhuriyetinde
proje müdürü olarak görevli iken kendisine Anhui Üniversitesi
tarafından kooperatif eğitimi ve yönetimi konusunda profesörlük unvanı verildi. 1991 ve 2006 yılları arasında ILO’nun Cenevre’deki genel merkezinde kıdemli kooperatif geliştirme uzmanı
olarak çalıştı. Prof. Polat, 2007 yılından beri BM/ILO Kooperatifçilik Başdanışmanı olarak bazı Asya, Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde ulusal kooperatif politikaları oluşturulması ve kooperatif
kalkınma projeleri hazırlanmasına katkıda bulunuyor.
16
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
“Hassas İlaçlama İçin Mekatronik Tarla Pülverizatörü Tasarımı”
»» Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü Öğretim Elemanlarından Dr.Caner Koç, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
tarafından sağlanan “Teknogirişim Sermaye Desteğini” 2012 yılında almaya hak kazanarak gerçekleştirdiği “Hassas İlaçlama İçin Mekatronik
Bir Tarla Pülverizatörü Tasarımı” adlı proje başarıyla tamamlandı.
Proje çerçevesinde; hassas tarıma yönelik, değişken düzeyli hassas kimyasal uygulamalarına olanak veren,
ilaçlama memeleri bağımsız olarak kontrol edilebilen, pülverizatör
bumlarını yer düzlemine paralel
tutmaya yarayan aktif dengeleme
düzeneğine sahip “akıllı tarla pülverizatörü” geliştirilmiş ve modellenmiştir. Geliştirilen pülverizatör 21 m
iş genişliğine sahip ve parçalı yapıdadır. Pülverizatör bumları üzerinde
bulunan memeler merkezi bir elektronik kontrol biriminden gönderilen
sinyaller ile kumanda edilmektedir.
Ayrıca geliştirilen kontrol ünitesi,
GPS verileri, harita verileri, sensör
verileri ve selenoid valflerin durumu
(açık-kapalı) “Android” ve “iOS” dillerinde geliştirilen gömülü yazılımla,
anlık ve internet erişimi olan yerlerden de uzaktan, akıllı telefon ve
tabletlerle izlenebilir bir yapıdadır.
Geliştirilen projeye konu olan
prototip makinanın patent
hakları da “Akıllı Tarla Pülverizatörü” adıyla koruma altına
alınmıştır.
Projede; mekanik, hidrolik, elektronik ve yazılımın bir arada kullanıldığı mekatronik teknoloji uygulanmıştır. Üretimi gerçekleştirilen
prototip tarla pülverizatörü, sağ ve
sol bum kolları ayrı ayrı hareket etmeye uygun ve parçalı yapıda imal
edilmiştir. Bumlar iş ve yol konumlarına hidrolik silindirler yardımıyla
getirilmektedir. Bumların toplam iş
genişliği 21 m’dir. Bumlar üzerinde
parçalı yapıdaki kolların açılıp kapanmasına yardımcı olan 4 adet hidrolik silindir, bumların yüzey profilini takip etmesine yardımcı olan
tirilen devreye ilişikin imalat resmi
şekil 2’de devre şeması da şekil 3’te
verilmiştir.
Şekil 5. Kontrol kartı endüstriyel tasarımı görünümü.
açılı olarak konumlandırılmış 2 adet
ve tüm bumları Z yönünde kaldırıp
indirmeye yarayan bir adet de hidrolik silindir kullanılmıştır (Şekil 1).
Akıllı telefon ve uygulaması
Hidrolik kumanda devresi
Şekil 3. Hidrolik devre şeması.
Elektronik kumanda
devresi tasarımı
Şekil 2. Hidrolik kontrol ünitesi
görünümü.
Geliştirilen yeni tasarıma göre prototip makinayı iş ve yol konumuna
getirecek olan 6 adet hidrolik silindir ve bumları aktif dengelemede
kullanılacak 3 adet hidrolik silindirin bulunduğu bir hidrolik devre
tasarlanmıştır. Sistemde elektronik
kumanda kartından gelecek olan
verilere göre selenoid valfler aracılığıyla tüm silindirler elektriksel
olarak kumanda edilebilecek halde tasarlanmış ve imal edilmiştir.
Sistem traktör hidrolik güç çıkışına
akuple olarak çalışmaktadır. Geliş-
Şekil 1. Akıllı tarla pülverizatörü görünümü.
Geliştirilen prototip makinada tüm
sistemi kumanda eden elektronik
kumanda devresi Proteus programı
yardımıyla tasarlanmış ve simülasyonları gerçekleştirilmiştir. Geliştirilen devrede 3 adet sensör girişi,
bluetooth kiti ve kontrol valfleri yer
almaktadır. Devre tüm sistemi kumanda sensörlerden gelen sinyalleri alma, okuma, değerlendirme
ve dataları akıllı telefon ve tablete
gönderebilme özelliğine sahiptir.
Geliştirilen devre tasarlanmış ve
seri üretime hazır olarak endüstriyel
tasarım imalatı yapılmıştır. Geliştirilen endüstriyel tasarıma ilişkin
tasarım şekil 4’te ve üretilen kart ise
şekil 5’te yer almaktadır.
Şekil 4. Kontrol kartına ilişikin baskı
devre şeması.
Yumurta İçin 21 Gün Zorunluluğu
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yumurtaların, yumurtlama tarihinden
itibaren en fazla 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılması zorunluluğunu getirdi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
hayvansal gıda üreten gıda işletmecisinin Gıda Hijyeni Yönetmeliğinde
belirtilen kurallara ek olarak uyması
gereken özel hijyen gerekliliklerini
yeniden belirledi. Buna göre, yumurtalar, yumurtlama tarihinden
itibaren en fazla 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılacak.
Konuya ilişkin Hayvansal Gıdalar
İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik, Resmi Gazete’nin 17
Ocak 2014 tarihli sayısında yayımlandı.
Buna göre, gıda işletmecisi, hayvansal dondurulmuş gıdalarda belirlenen gerekliliklere uyacak. Gıdanın
üretim tarihi olarak; karkas, yarım
karkas veya çeyrek karkaslar için
kesim tarihi, yaban av hayvanının
gövdesi için avlanma tarihi, balıkçılık ürünleri için hasat veya avlanma
tarihi, diğer hayvansal gıdalar için
işleme, parçalama, kıyma veya hazırlama tarihi esas alınacak.
Gıda işletmecisi; insan tüketimi için
amaçlanan dondurulmuş hayvansal
gıdanın Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğine uyumlu olarak
etiketlenmesi veya daha ileri bir işlemede kullanılması aşamasına kadar,
gıdayı arz ettiği gıda işletmecisinin
ve talebi halinde yetkili otoritenin;
üretim tarihi ve üretim tarihinden
farklı ise dondurma tarihi bilgilerine
erişimini sağlayacak.
Gıda, farklı üretim ve dondurma tarihli ham maddeleri içeren bir partiden üretildiğinde en eski ham maddenin üretim tarihi veya dondurma
tarihi esas alınacak.
Kesimhaneler, hasta ve şüpheli hayvanların kesimi için ayrılmış, kilitlenebilir imkânlara sahip olacak.
Hasta ve şüpheli hayvanların kesimi Bakanlık tarafından bu amaç
için izin verilmiş diğer işletmelerde
veya normal kesim sürecinin sonunda gerçekleştiriliyorsa bu gereklilik
aranmayacak.
amaçla geliştirilen web sayfası ve verilere ilişkin sayısal ve grafşksel görünümler şekil 7’ de görülmektedir.
İstenilen takdirde tüm veriler günlük, haftalık, aylık veya yıllık olarak
görüntülenebilmektedir.
Kesimhanenin hasta ve şüpheli hayvanların kesimi için ayrılmış kilitlenebilir imkanlara sahip olmaması
halinde hasta ve şüpheli hayvanların kesimi için kullanılan imkanlar,
kesimin tamamlanmasından hemen
sonra resmi gözetim altında temizlenecek, yıkanacak ve dezenfekte edilecek.
Açık etler ve paketlenmiş etlerin
depolanması için ayrı ayrı imkânlar
bulunacak. Ancak depolamanın,
farklı zamanlarda veya paketleme
materyali ve depolama şeklinin, et
için bulaşma kaynağı olmayacak şekilde yapılması durumunda bu gereklilik aranmayacak.
Yumurtalar, üreticinin tesislerinde
ve son tüketiciye arzına kadar, temiz, kuru, dışarıdan gelen kokulardan ari, darbelerden etkin bir biçimde korunacak ve direk güneş ışığına
maruz kalmayacak şekilde muhafaza
edilecek. Yumurtalar, yumurtlama
tarihinden itibaren en fazla 21 gün
içinde tüketiciye ulaştırılacak.
Geliştirilen projenin önemli yeniliklerinden birisi olan akıllı telefon
ve tabletlerle uyumlu Android ve
iOS işletim sistemi üzerinde çalışan
uygulamalardır. Uygulamalar Bluetooth kiti ile elektronik kumanda
devresiyle haberleşmekte ve tüm
dataları internet erişimi olan yerlerden takip ve kaydetme imkanı
vermektedir. Geliştirilen uygulama
sayesinde operator makinanın çalışmasına ilişkin tüm verileri ekrandan takip edebilmekte ve gerekli set
değerlerini istediği gibi ayarlayabilmektedir. Geliştirilen uygulamaya
ilişkin arayüz görünümü şekil 6’da
görülmektedir.
Şekil 6. Geliştirilen akıllı telefon ve
tablet uygulamasına ilişkin arayüz
görünümü.
Geliştirilen projenindiğer bir teknolojik özelliği ise tüm verilerin internet erişimi olan yerlerden takip ve
kaydedilmesi oluşturmaktadır. Bu
Şekil 7. Verilerin sayısal ve grafiksel
görünümü.
Coğrafi Konumlama Sistemi
(GPS)
Proje kapsamında kullanılmak üzere
yerli GSM hattı üzerinden çalışan ve
oldukça hassas olan bir GPS yazılımı
geliştirilmiştir. Geliştirilen yazılımla
denemelerde kullanılan çok pahalı
DGPS yerine çok daha ucuz, akıllı
telefon ve tableti olan kullanıcıların
bedava kullanabileceği bir uygulamadır (Şekil 8).
Şekil 8. GPS uygulaması.
Kuraklığa Bağlı Süne ve Fare
Zararlısı Uyarısı
»» Ankara İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü
ilçe müdürleri ile 2013 yılı değerlendirme ve 2014 yılı
planlama toplantısını gerçekleştirdi.
Toplantıda konuşulan konular arasında özellikle şu ana kadar kar
yağışının az olması dolayısıyla oluşabilecek süne ve fare zararlarının
en aza indirilmesi için çiftçilere
yapılacak mücadele hakkında bilgi
verildi. İl Müdürü Muhsin Temel,
toplantıda yaptığı konuşmada,
kesme çiçek ve süs bitkileri üretiminde Ankara’da son dönemde
önemli bir atılım gerçekleştiğini
hatırlatarak, bu konuda ilçelerin
çalışmalarına hız kesmeden devam etmelerini istedi. Ankara’nın
tarımda çok önemli ve büyük bir
potansiyeli var. Bu potansiyelin
tam olarak harekete geçmesi sivil
toplum kuruluşları, işletmeler ve
çiftçilerle ahenkli bir çalışma yakalanmasına bağlı.” dedi.
2014 Yılı İçin Kararlar
Alındı
Toplantıda, ilçelerin yöneticileri
de söz alarak çeşitli konulardaki
görüş ve düşüncelerini ifade etti.
Özellikle şu ana kadar kar yağışının az olması dolayısıyla oluşabilecek süne ve fare zararlarının en aza
indirilmesi için çiftçilere yapılacak
mücadele hakkında bilgi verilen
toplantıda; çiftçilerin araziye çıkıp
çalışmaya başlayacağı nisan ayına kadar eğitim çalışmalarına hız
verilmesi, çevre amaçlı tarım arazilerini koruma programı kapsamına alınan arazi miktarının 4 bin
dekara çıkarılması, daha önce tarım sektörü içerisindeki tüm paydaşların katılımıyla yapılan Tarım
Sektörleri Toplantısı’nın 2014 yılında tekrar yapılması, Bakanlıkça
uzatılan küpeleme çalışmalarının
hayvanların meraya çıkış dönemine kadar bitirilmesi gibi konular
hakkında kararlar alındı.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
GIDA VE TARIM
Balık Alırken
»» İnsanoğlunun beslenme çabası içerisinde su ürünlerine olan ilgisi çok eski
zamanlarda ortaya çıkmış ve insanlık tarihiyle birlikte şekillenmiştir.
Su canlılarını elle yakalama çabası
ile başlayıp ilk balık avı aracı olan
mızraklardan günümüzdeki süper
gemilere uzanan süreçte bu canlılar
vazgeçilmez bir besin kaynağı olma
özelliğini daima korumuştur. Özellikle balıklar dünya mutfaklarının
hemen hepsinde saygın ve özel bir
yere sahiptir. Değerli bir besin kaynağı olmasının yanı sıra kimi toplumlarda kültürel ya da dini motifler
olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Balıklar son derece değerli protein,
vitamin ve mineral kaynaklarıdır.
Sağlığımız için çok önemli olan
doymamış yağ asitlerinde de
balık ilk adrestir. Anne karnından başlayıp ömrümüzün sonuna kadar tüm evrelerde balık
tüketmenin beyin gelişiminden
kalp-damar sağlığına, kemik
gelişiminden cilt sağlığına sayısız faydası yanında başta kalp,
şeker hastalığı ve kanser olmak
üzere pek çok hastalığa karşı
koruyucu ve bağışıklık sistemini
güçlendirici etkisi de bilimsel olarak
kanıtlanmıştır. Ancak tüm bu faydalar taze balık tüketerek sağlanabilir.
Peki, taze balık nasıl anlaşılır, balık
satın alırken tazeliğinden emin olabilmek için nelere dikkat etmek gerekir?
Bunun için kullanılabilecek ve genel
olarak da bilinen birkaç ipucu vardır
ve kolayca karar vermemize yardımcı olur.
• Malum gözler çok şey anlatır, bir
balık size gözleriyle taze olup olmadığını söyler. Taze balığın gözleri
canlı ve parlaktır, ayrıca içeri doğru
çökmeye başlamamıştır. Haliyle mat
ve çökmüş gözlere sahip balıklardan
uzak durmakta yarar vardır.
• Diğer bir belirgin işaret de balıkların solungaçlarında kendini gösterir.
Taze balıkların solungaçları canlı
kırmızı renklidir. Balık bayatladıkça solungaçların rengi koyulaşır ve
solgunlaşır. Balık tezgâhlarında solungaçların dışa çevrilip çiçek gibi
sergilenmesi bu yüzdendir.
• Taze balığın derisi gergin ve parlaktır fakat üzerine su serpilen balıkların da ışık altında parlayacağını
unutmamak gerekir.
• Bayatlamaya başlayan balığın eti
de gevşer, dolayısıyla taze bir balığın kaslı kısmına mesela sırt tarafına
parmağınızla hafifçe bastırıp elinizi
Y. Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü
[email protected]
çektiğinizde çukurluk kalmayıp eski
haline dönüyor olmalıdır.
• Taze balık deniz kokar, yosun kokar. Bayatlayan balıklarda ortaya çıkan bileşikler malum asidik kötü bir
koku yaymaktadır.
• Birçok balığın pulları vardır ve taze
balığın pulları vücuduna sıkıca bağlıdır.
• Balıkta bayatlama ve bozulma iç organlardan başlar, öyleyse taze balığın
karın kısmı sıkı ve esnek olmalıdır.
Elbette her balığı mevsiminde tüketmek doğru bir tercih olacaktır. Burada istisnai olarak çiftliklerde üretilen alabalık, çipura ve levrek gibi
balıkları tüm yıl boyunca tüketmek
mümkündür. Çiftlik balığı demişken, tüketiciler arasında avlanan balıkların çiftlikte üretilenlerden daha
iyi olduğu yönünde fakat benim katılmadığım yaygın bir kanı vardır.
Çiftliklerde üretilen balıklar çok
sağlıklı koşullarda barındırılmalıdır
aksi halde büyüyüp satılacak boya
gelmez, ayrıca bu balıkların yumurta içerisinde birkaç hücreden ibaret
haliyle başlayıp pazara çıkana kadar
geçen süreç günbegün kayıt ve gözlem altındadır. Tüm hayat hikâyesi
yakinen bilinen bu balıklar pazara
çıkana kadar çok sayıda denetimden geçer. Ekonomik olabilmesi için
kısa sürede iyi gelişmesi bunun için
de kaliteli yemlerle beslenmesi ge-
rekir. Özetle güvenilirliği açısından
pek de soru işareti bulunmayan çiftlik balıkları yıl boyu tüketim olanağı
açısından önemlidir. Örneğin ülkemizde Nisan ve Eylül ayları arasındaki av yasağı döneminde önemli bir
kaynaktır bu balıklar.
Taze balık tüketmek için taze balık
satın almak yetmez, balığın muhafazası da önemlidir. Balık, diğer etlere
göre daha hızlı bayatlar. Bu nedenle
satın aldığımız balıkları 1-2 saatten
daha uzun süre dışarıda tutmamak
gerekir. Balığı satın alırken temizletmek doğru bir tercih olacaktır.
Ayrıca derin dondurucuda muhafaza etmek istediğimiz balıkların da iç organları alınmış,
yıkanıp temizlenmiş olması
gereklidir ve bu şekilde bol ve
ucuz olduğu mevsimde alınan balıkları aylarca saklamak
mümkündür.
Balıkları mevsiminde tüketmek makbul demiştik, mesela
Ocak-Şubat aylarında hamsi,
palamut, kolyoz, istavrit, barbun, tekir, levrek, çipura, kalkan, lüfer, minakop, zargana ve kefal gibi balıklar
mevsiminde ve lezzetlidir.
Taze balığı nasıl seçeceğimizi ve
nasıl saklamak gerektiğini öğrendik geriye dikkat gerektiren son bir
konu kaldı o da kural dışı avlanmış
balıkları satın almamak. Gelecek nesillerin de balık tüketebilmesi için
av yasaklarına uyulması önemli.
Kurumlarımız bu yönde yoğun çaba
harcamakta, bizlere de nihai tüketici
olarak sorumluluk düşmekte. Balık
satın alırken olması gerekenden çok
küçük boyda ya da av yasağı dönemlerinde yakalanmış balıkları satın
almayarak büyük bir katkı yapmış
oluruz. Elbette tezgâhtaki balıkları
elimize bir cetvel alıp tek tek ölçemeyiz fakat göz kararı bir hüküm
vermek o kadar da zor değil. Balık
boyu ya da av sezonu yasaklarına
ilişkin detaylı bilgilere Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, Balık
Hali Müdürlüklerinin, üniversitelerin ya da ilgili kuruluşların internet
sitelerinden ulaşılabilir. Bu konuda
göstereceğimiz küçücük de olsa hassasiyet ve özen geleceğimize çok şey
kazandıracaktır.
Sağlıklı yaşam için haftada iki
kez taze balık tüketmek gerektiğini bir kez daha hatırlatmak
istiyorum, afiyet olsun.
Hayvansal Gıdalar İçin Yeni Hijyen
Kuralları Yürürlükte
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan, “Hayvansal Gıdalar
İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”,
17 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Dondurulmuş gıdaların etiketlerinde
yer alacak üretim tarihi konusuna
açıklık getirilen Yönetmeliğe göre,
hayvansal dondurulmuş gıdalarda
gıdanın üretim tarihi olarak; Karkas,
yarım karkas veya çeyrek karkaslar
için kesim tarihi, Yaban av hayvanının gövdesi için avlanma tarihi,
Balıkçılık ürünleri için hasat veya
avlanma tarihi, Diğer hayvansal
gıdalar için ise işleme, parçalama,
kıyma veya hazırlama tarihi esas
alınacak. Gıdanın, farklı üretim ve
dondurma tarihli ham maddeleri
içeren bir partiden üretilmesi halinde, en eski ham maddenin üretim
tarihi ve/veya dondurma tarihi, üre-
tim tarihi olarak etikete yazılacak.
Gıda işletmecisi; insan tüketimi için
amaçlanan dondurulmuş hayvansal
gıdanın Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğine uyumlu olarak
etiketlenmesi veya daha ileri bir işlemede kullanılması aşamasına kadar,
gıdayı arz ettiği gıda işletmecisinin
ve talebi halinde yetkili otoritenin;
üretim tarihi ve üretim tarihinden
farklı ise dondurma tarihi bilgilerine
erişimini sağlayacak.
Açık ve ambalajlı etlerin bulaşmayı
önleyecek şekilde depolama ve nakliye kuralları yeniden belirlenirken,
yumurtaların belirli sıcaklıkta tutulma şartı kaldırıldı, yumurtaların,
yumurtlama tarihinden itibaren en
fazla 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılması zorunluluğu getirildi.
Kesimhaneye gelen hayvanlar için
gıda zinciri bilgisi ve çiğ süt üretiminde ve süt işletmelerinde çiğ ve ısıl
işlem görmüş süt için gerekliliklerin
uygulama tarihi de 31.12.2013 tarihinden 31.12.2015 tarihine ertelendi.
17
Yeni Nesil Kooperatifçilikte
Bilişim ve Elektronik Ticaretin
Önemi
Yeni nesil kooperatifçilik hareketi
Amerika’da ortaya çıkan üreticilerin teknolojik, bölgesel ve küresel
pazarlarda görülen değişim hareketine karşı üretimlerini çeşitlendirerek yeni fırsatları kullanmak
için üretimde ve satımda daha
fazla üstünlük sahibi olmaları hedefleyen kooperatifçilik hareketidir. (Mart 2008-sayı 855 Karınca
Postası Dergisi’ M.Akif Özer, Sh.3)
Ülkemizde kooperatifler genellikle
tarım kredi ,hayvancılık ve konut
piyasalarında faaliyet göstermektedir. Faaliyet alanlarının çeşitlendirilmesi için yeni pazarlara yönelme ve kooperatiflerin üretim ve
satış modellerinin değiştirilmesi ve
internet tabanlı satış uygulamalar
ve sanal ofis uygulamalarının artırılması yeni nesil kooperatifçiliğin
geliştirilmesi için hayati derece
öneme sahiptir.
S. Sedat AKGÖZ
Ahi Evran Üniversitesi
Mucur Meslek Yüksekokulu
Kooperatifçilik Bölümü
Öğretim Görevlisi
sanal ofis, proforma fatura ve sözleşme süreci kısalacak ve mobil
TV tabanlı uygulamalar ile üreticiler müşterileri ile direk bağlantı
kuracaktır. (Akgöz S.Sedat ‘E-Dış
Ticaret İşlemleri Yönetimi Beta
2012) Dolayısıyla üretici komisyon
ve aracılara ihtiyacı olmadan kar-
ICA KOOPERATİÇİLİK İLKELERİ ARASINDAN GELENEKSEL VE YENİ NESİL KOOPERATİLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
Geleneksel
Kooperatifler
ICA Kooperatifçilik İlkesi
Yeni Nesil Kooperatifler
Birinci İlke: Gönüllü ve serbest üyelik
+++
Ortaklık serbest değildir. Teslimat hakkı
payı alanlarla sınırlıdır.
İkinci İlke: Ortakların Demokratik Yönetim
+++
Bir adam, bir oy ilkesi her zaman geçerli
değildir.
Üçüncü İlke: Ortakların Ekonomik Katılım
+++
Ortaklara teslimat miktarlarına göre risturn dağıtılır. Daha yüksek tutarda sermaye katkısı gereklidir.
Dördüncü İlke: Özerklik ve Bağımsızlık
+++
+++
Beşinci İlke: Eğitim, Öğretim ve
Bilgilendirme
+++
+++
Altıncı İlke: Kooperatifler Arasında İşbirliği
+++
+++
Yedinci İlke: Toplumsal Sorumluluk
+++
+++
Kaynak: Evren Güldoğan, Tariş Raporu 2007
Ülkemizde kooperatifler bilişim
kooperatifçiliği ve internet ve mobil, TV satış uygulamalarının satış
payını ve yeni pazarlara açılmadaki önemini yeteri kadar önemsememektedir. Köy-Koop Merkez
Birliğinin her kooperatife web sayfası uygulaması ile başlattığı öncü
hareket, henüz istenildiği seviyeye
ulaşamamıştır. Köy-Koop tüm illerde örgütlenmesi ile yeni nesil
kooperatifçilikte ülkemiz istenen
seviyeye ulaşacaktır.
Elektronik ticaret uygulamaları ile
lılığını artıracak bağlı bulundukları bilişim kooperatifleri ile tek bir
kanaldan satış, muhasebe ve hukuki işlemlerini bilişim satış kooperatifler ile yapacaklardır. (Akgöz
S.Sedat ‘E-Dış Ticaret İşlemleri)
Beta 2011.) Bilişim Kooperatif leri
ile satışlardan toplanan gelirler bir
havuza kan alize edilerek Ülkemizin
ihtiyacı olan kooperatif bankalarının kurulması için yeterli kaynak
oluşacaktır.
Hepimize kooperatifçiliğe adanmış bir ömür geçirme dileğiyle…
Hal Hakem Heyetlerinde
Uyuşmazlıklarda Uygulanacak
Parasal Sınır 56 Bin Olacak
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı, hal hakem heyetlerinde görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin
parasal sınırlara dair değerlendirmelerde bulundu. Yazıcı, 1 Ocak
2014'ten itibaren hal hakem heyetlerinde görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin parasal sınırın 56 bin 18
lira olarak tespit edildiğini söyledi.
Hal hakem heyetlerinin, üreticiler
ile meslek mensupları arasında veya
meslek mensuplarının kendi aralarında ortaya çıkan uyuşmazlıklara
çözüm bulmak amacıyla görevlendirildiğini belirten Yazıcı, heyetlerde
görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin
parasal sınırın her yıl aralık ayında
ilan edildiğini ifade etti.
Söz konusu uyuşmazlıkların, kanunda belirlenen parasal sınırın
altında olması halinde hal hakem
heyetine intikal ettirilmesinin yasal zorunluluk olduğunu ifade eden
Yazıcı, heyetin verdiği kararın ilam
hükmünde olduğuna dikkati çekti.
Hal hakem heyetlerinde görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin parasal
sınırın 1 Ocak 2012'de yürürlüğe
giren kanun ile 50 bin lira olarak
belirlendiğini hatırlatan Yazıcı,
şunları kaydetti:
"1 Ocak 2014'ten itibaren uygulanacak parasal sınırları yeniden
değerleme oranında arttırarak tespit ettik ve 24 Aralık 2013 tarihli
Resmi Gazete'de yayımlanan 5957
sayılı Sebze ve Meyveler İle Yeterli
Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 10'uncu
Maddesinde Yer Alan Parasal Sınırların Artırılmasına İlişkin Tebliğ ile ilan ettik. Bu kapsamda, 1
Ocak 2014'ten itibaren ortaya çıkacak uyuşmazlıklarda uygulanacak
parasal sınır 56 bin 18 lira olarak
tespit edilmiştir."
18
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
HAYVAN HASTALIĞI
Buzağı Septisemisi (Kolibasillozis)
»» Bir sığır işletmesi inek başına yılda bir buzağı elde edebiliyorsa ve bu buzağıları sağlıklı bir şekilde büyütüp değerlendirebiliyorsa o işletmenin
kendi kendine yenileyebilme ve kârlı olma şansı vardır.
Doğan buzağıların %3 den fazlası doğum sırasında ya da doğumdan
sonraki dönemde telef oluyorsa o
işletmenin ayakta kalması ve gelişmesi zordur. Bu nedenle işletmenin
devamlılığı ve kârlılığı için buzağı
bakımı çok önemlidir.
Buzağı septisemisi (Kolibasillozis)
genellikle doğumdan sonraki 2-10
gün arasında buzağılarda mikrobun
kana karışması yoluyla hastalığa yol
açan, ishal ve ani ölümlerle karakterize bir hastalıktır. Çok ciddi ekonomik kayıplara neden olan bir
hastalıktır.
Hastalığın Etkeni:
Hastalığa genellikle E. Koli, Rota
ve Corona denilen mikroplar neden
olur. Bu etkenlerin yanında birçok
mikroplarda rol oynar. E.koli denilen mikroplar çevrede ve sağlam
hayvanların bağırsaklarında her zaman bol miktarda bulunmaktadır.
Hastalık daha çok, uygunsuz bakım
ve beslenme koşulları nedeniyle direnci azalan buzağılarda ortaya çıkmaktadır. Direncin azalmasıyla bu
mikropların sayısındaki artış hastalığa neden olur. Buzağıların direncini azaltan nedenler aşağıda sıralanmıştır.
• Ahırın temiz olmaması,
• Ahırın rutubetli, çok sıcak ya da soğuk olması,
• Buzağının ağız sütünü yeterince içmemesi,
• Buzağılara içirilen süt miktarının
çok fazla olması,
• İçirilen sütlerin soğuk ya da bozuk
olması,
• Güç doğum,
• Yeni doğan buzağılarla, yetişkinlerin bir arada tutulması,
• Mevsim durumu (özellikle kış sonları ve ilkbahar başları)
• Stres
• Beslenme düzensizliği
• Suni emzirmeler
• A vitamin eksikliği
Hastalığın Bulaşması:
Direnci azalan buzağı, bu mikropları
ağız, göbek kordonu, solunum, göz
ve rahim yoluyla alır ve hastalanır.
En önemli bulaşma yolları:
• Ağız yoluyla bulaşma:
Buzağılar hastalık etkenini ilk olarak
Ölü Buzağı Para Etmez!
Hasta Buzağı İse Para ve
Zaman Kaybıdır!
annelerinden emdikleri sütle alırlar.
Hayvanların dışkıları mikrop kaynağı olup, bulaşmada önemli role
sahiptir. Doğumdan sonra yavrunun
özellikle dışkı ile bulaşık gıda ya da
suları ağız yoluyla almasıyla vücuttaki hastalık mikrop sayısı artış gösterir ve hastalık ortaya çıkar.
• Göbek kordonu yoluyla bulaşma:
Doğum sırasında temizlik kurallarına uyulmazsa, göbek kordonu yoluyla etken vücuda girer. Vücuttaki
mikrop sayısı artar ve hastalık ortaya çıkar.
• Diğer bulaşma yolları:
Solunum, göz ve rahim içi yoluyla
bulaşmada söz konusudur.
Hastalığın Belirtileri:
Hastalık genellikle değişik şekillerde
seyreder.
Septisemik formu (Mikrobun
kana karışmasıyla seyreden
şekli): Hastalık mikropları kan dolaşımındadır. Doğumdan sonraki 24
saatte ortaya çıkar. 40,5-41ºC yüksek ateşle seyreder. Gözlerde kanlanma ve iştahsızlık görülür. 1-2 gün
içerisinde vücut ısısı normalin altına
düşer, titreme, solunum sayısında
artış, solunum güçlüğü görülür. Genellikle ishal gözlenmez. Hayvanlarda aniden ölümler meydana gelir.
Hastalık çok hızlı seyreder ve 24-96
saatte ölümle son bulur.
Enteritis formu (İshalle seyreden şekli): En çok görülen hastalık
şeklidir. Hastalık mikropları kandan
bağırsaklara geçer. 3-4 günlükten
büyük buzağılarda görülür. 7-10 gün
içinde, günde 8-10 kez tekrar eden
sulu, pis kokulu, beyaz sarı renkte ishalle seyreder. Beyaz ishal olarak da
adlandırılır. Bazen kanlı bir görünüm
husule gelir. Gaita fena kokulu ve köpüklüdür. Hasta buzağıların kuyruk
kısımları sulu ishalle bulaşıktır. Vücut ısısı artar. 24 saat içerisinde canlı
ağırlığın %10'u kaybolur. Vücut ısısı
normalin altına düşer. 3-5 gün içerisinde sıvı kaybı, depresyon, komayı
takiben ölümle sonuçlanır.
Enterotoksemik form (Zehirlenme ile seyreden şekli): Bağırsakta
hastalık mikroplarının fazla üremesi
sonucunda şiddetli halsizlik, yerde
yatar durumda, zaman zaman çırpınma gibi zehirlenme belirtileri görülür.
Kondisyonu iyi olan hayvanlarda, 1272 saat içinde ani ölümlerle sonuçlanır. Çok seyrek olarak görülür.
Bu Nedenle Hastalıktan Korunma
Önemlidir.
Hastalıktan Korunma:
Belgin GÜNAY
Veteriner Hekim
[email protected]
Hastalığın Tanısı:
Hastalığın teşhisinde, doğumdan
sonraki 3-5 gün içinde ortaya çıkan
ishal olaylarına Buzağı Septisemisi (Kolibasillozis) denilebilir. Ancak
buzağılarda hastalığı tanımlamak
kolay olmasına karşın nedenin ortaya çıkarılması için laboratuvar muayenelerine ihtiyaç vardır. Bu amaçla,
ölen yavru buzağı mümkünse kokuşmadan laboratuvara gönderilmelidir.
E. koli mikrobunun yerleşik olduğu
ahırlarda gerekli tedbirler alınmazsa
genellikle her yıl hastalık çıkar.
Hastalığın Tedavisi:
• Gebe sağmal inekler kuruya çıkarılmalı,
Gebe inekler doğuma en geç 40 gün
kala kuruya alınmalıdır. Daha geç
alınacak olursa, karnındaki yavruyu
yeterince besleyemez ve bu tür yavrular cılız doğar, hastalıklara daha
çok yakalanırlar.
Analar gebeliğin 7.ayından itibaren
kuruya çıkarılacağı zaman, E.koli,
Rota ve Corona mikroplarına karşı
hazırlanan karma aşılarla iki hafta
ara ile 2 defa aşılanır. Bunun için bir
veteriner hekime başvurulmalıdır.
Ayrıca buzağılara doğduktan hemen
sonra bağışıklık arttırıcı serumlar
uygulanır.
Hayvanları kuvvetlendirmek için vitaminli preparatlar, ishal kesen ilaçlar, mineral maddeler verilir.
Hayvanlara iyi bir gıda rejimi uygulanır ve hijyenik tedbirler alınır.
Bazı hasta buzağılar 5-10 gün içerisinde iyileşir. Bazıları ise birden
ağırlaşır ve ölür.
• Yeni doğmuş buzağılar emmeyi takiben anasından ayrılıp özel buzağı
bölümlerine alınmalı,
• Gebe ineklerin beslenmesine dikkat edilmeli (yeşil yem, kaliteli silaj,
A vitamini takviyesi),
İneklere kalitesiz süt ikame yemi
verilirse buzağılar yeterince beslenemez ve sindirim bozukluğu olduğundan hastalıklara yakalanma şansı
artar.
• Gebe inekler hamileliğin son iki ayı
içinde mikroptan hazırlanmış aşılarla aşılanmalı, eğer ana aşılanmamışsa buzağıya doğar doğmaz hastalık
mikrobu ile hazırlanmış anti serum
koruyucu olarak uygulanmalı,
• Özel buzağı bölümü; önce dezenfekte edilmeli (ilaçlanmalı), iyice
havalandırılmalı, rutubetsiz olması
sağlanmalı, temiz altlık sap serilmeli
ve 5 günde bir altlığı mutlaka değiştirilmeli,
• Güç doğumlarda veteriner hekime
haber verilmeli,
• Hasta hayvanlar sağlıklı hayvanlardan hemen ayrılmalı ve iyi drenajı
olan buzağı boksları kullanılmalı,
• İşletmedeki hayvanları kalabalık
halde bir arada bulundurmamalı ve
ahırlarda yeterli havalandırma sağlanmalı,
Hastalar sağlam hayvanlardan ayrılarak geniş spektrumlu antibiyotikler ve sülfonamidlerle tedaviye
çalışılır.
almalıdırlar. Örnek verilecek olursa;
40 kg' lık bir buzağıya 2 lt sabah, 2
lt akşam ağız sütü verilmelidir. Ağız
sütünün koruyucu maddeleri bulundurmasının yanında normal süte
göre diğer üstünlükleri de vardır
Ağız sütüne acımsı tadı veren içindeki magnezyum sülfat (İngiliz tuzu)
'dır. Bu madde buzağının bağırsağındaki ilk barsak içeriğinin atılmasını sağlar. Ayrıca ağız sütünün besleyici yönü fazladır.
• Doğum; temiz ve diğer hayvanlardan ayrı bir yerde yapılmalı,
• Doğum sonrası buzağılar temizlenmeli, kurulanmalı ve göbek kordonu
antiseptiklendikten (ilaçlandıktan)
sonra bağlanmalı,
• Buzağılara ağız sütü yeterince ve
zamanında içirilmeli,
Her canlı gibi buzağılar da doğduktan kısa süre sonra kolostrum dediğimiz ağız sütünü almalıdırlar. Çünkü ağız sütünün içerisinde anasının
hayatı boyunca geçirdiği hastalıklara
ve olduğu aşılara karşı antikor denilen koruyucu maddeler bulunmaktadır. İneklerin rahimlerindeki yavru
zarları çok katlı olduğu için buzağılar ana karnında iken bu koruyucu
maddelerden yararlanamazlar. Bu
nedenle koruyucu maddelerin mutlaka doğumdan sonra ilk 3 saatte
buzağılar tarafından alınması gerekir. Buzağılar günde, iki öğünde canlı ağırlığının 1/10'u kadar ağız sütü
• Buzağılar arasında ishal çok süratle yayılır. Bu nedenle şişeler, kovalar
ve ağız sondaları dezenfekte edilerek
bulaşma riski azaltılmalı,
• Ahırlardaki buzağı septisemisi
(Koliseptisemi) olayları, koruyucu
uygulamaya rağmen önlenemiyorsa,
veteriner hekim kontrolünde veya
laboratuvardan alınan antibiyogram
(test) sonucuna göre antibiyotik uygulanabilir.
Kaynakça:
1. Dr.Uzm.Vet.Hekim Seza Eskiizmirliler, TKB Bornova Veteriner Kontrol
ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ve
Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve
Araştırma Merkezinin ortak Çiftçi Broşürü, İzmir, 2000
2. Dr.Uzm.Vet.Hek. SalihYURTALAN,
TKB Büyükbaş Hayvan Hastalıkları Kitabı, Çiftçi Eğitim Serisi Yayınları, Ankara, 2004
3. Prof.Dr. Hasan BATMAZ, U.Ü. Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi, Süt Sığırlarının
Önemli Hastalıkları ve Korunma Yolları, Süt Hayvancılığı Eğitim Merkezi
Yayınları, Bursa
Tazminat Ödenecek Hayvan Hastalıkları Belirlendi
»» Ruam, sığır tüberkülozu, sığır, koyun ve keçi brusellası,sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz ve şap hastalıklarından dolayı hayvan
sahiplerine tazminat ödenecek.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'
nın konuya ilişkin ''Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği''nde
Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik 15 Ocak 2014 Tarihli ve
28883 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlandı. 1 Ocak 2014 tarihinden
geçerli olmak üzere yürürlüğe giren
yönetmeliğe göre tazminat verilecek
hastalıklarla ilgili 5. maddede değişikliğe gidildi.
Yönetmelik, tazminatlı hayvan hastalıklarından dolayı, hayvanlara
uygulanacak kesim, itlaf ve imha işlemleri ile hayvan sahiplerine yapılacak ödemelerle ilgili usul ve esasları kapsıyor.Yönetmeliğe göre, ruam,
sığır tüberkülozu, sığır brusellozu,
koyun ve keçi brusellozu, sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz
ve şap hastalıklarından dolayı yerel
kıymet takdir komisyonu tarafından belirlenen miktarlar üzerinden,
belirlenen esaslara göre hayvanların sahiplerine tazminat ödenecek.
Yarış atlarının kıymet takdirleri yapılırken damızlık ve yarış atı değeri
dikkate alınmayacak. At bedeli olarak kıymet takdiri yapılacak.
Bu çerçevede, mallein testi uygulaması sonucunda veya bakteriyolojik
ve serolojik muayenede ruam hastalığına yakalandıkları tespit edilen
tek tırnaklı hayvanların takdir edilecek kıymetlerinin dörtte üçü, tüberkülin testi uygulaması sonunda sığır
tüberkülozu hastalığına yakalandıkları tespit edilen sığırların takdir
edilecek kıymetlerinin onda dokuzu,
mezbahada kesim sonrasında sığır
tüberkülozu hastalığının varlığı tespit edilen sığır karkaslarının takdir
edilecek kıymetlerinin dörtte üçü
tazminat olarak ödenecek.
Bakteriyolojik muayene sonucunda
sığır brusellozu hastalığına yakalandığı tespit edilen sığırlar ile koyun ve
keçi brusellozu hastalığına yakalandığı tespit edilen koyun ve keçilerin
takdir edilecek kıymetlerinin onda
dokuzu, sığır vebası, Afrika at vebası
hastalıklarında, hastalığın açık belirtisini göstermesi sebebiyle veya laboratuvar muayenesi sonunda teşhis
konularak öldürülen sığır ve atların
takdir edilecek kıymetlerin tamamı,
kuş gribi hastalığında, hastalıktan
şüphe edilmesi sebebiyle veya laboratuvarda hastalığın varlığı tespit edildikten sonra öldürülen hayvanların
takdir edilecek kıymetlerinin tamamı
da tazminat kapsamına girecek.
Ayrıca, kuduz hastalığına yakalandığı laboratuvar muayenesi ile tespit edilen sığır, koyun ve keçiler ile
kuduz olduğu tespit edilen hayvan
tarafından ısırıldığı için öldürülen
sığır, koyun ve keçilerin takdir edilecek kıymetlerinin beşte dördü, şap
hastalığında, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından tespit
ve ilan edilen mücadele bölgelerinde
hastalığın açık belirtisini göstermesi
sebebiyle veya laboratuvarlarca hastalığın varlığı ve tipi tespit edildikten
sonra öldürülen veya kestirilen şap
hastalığına duyarlı hayvanların takdir edilecek kıymetlerinin tamamı
tazminat olarak ödenecek.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Bildiğiniz gibi bu sene BM “2014
Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı”. Biz
de bu nedenle, sizlere aile çiftçiliğinin niçin kooperatifçilik temeline
dayandığını anlatan güzel bir örnek
sunmak istedik. Bu hikâyenin geldiği
ülke olan Tanzanya ile ülkemiz arasında son zamanlarda ilişkiler hızla
gelişiyor. Bu da kooperatiflerimiz
için yeni yatırım ve ticaret imkânları
anlamına geliyor.
Tanzanya/Zanzibar’dan Aile
Çiftçiliği İçin Bir Model
Zanzibar Afrika kıtasının doğusunda
Tanzanya’ya bağlı iki adadan oluşan
ve özerk olarak yönetilen bir bölgedir. Hint Okyanusunda Tanzanya
kıyılarındaki Zanzibar tropik adası
baharatları, beyaz kumsalları ve turkuaz rengi suları ile ünlü olmasına
rağmen, aynı zamanda yaz aylarında
binlerce turistin akın ettiği turistlerin sağladığı imkânlardan ne yazık
ki asla faydalanamayan çok sayıda
oldukça fakir insanların yaşadığı yerdir. Bir milyonundan biraz daha fazla nüfusun, yaklaşık % 42’si tarımsal
faaliyetlerle uğraşırken, kırsal alanda
yaşayan insanların % 55’i yoksulluk
sınırının altında yaşamaktadırlar.
Ancak, bir Kuzey Zanzibar köyü olan
Chaani Mcheza Shauri’nin yaşayan
insanlar, ILO’nun Afrika’da Kooperatif Kuruluş Programı (COOPAfrica) destekleri sayesinde Temmuz
2009 yılında başlatılan ve Haziran
2011 yılında tamamlanan bir projenin parçası olarak, yerel kooperatiflerin çabaları ile yavaş yavaş yaşam
koşullarını geliştirmeye ve yoksulluklarını azaltmaya başlamışlardır.
COOPAfrica Projesi, toplam 70 ortağının 60’ı sebze ve tahıl yetiştiriciliği yapan, kanatlı hayvan yetiştiren
ve küçük çaplı ticaret ile meşgul olan
kadınlardan oluşan Ona Mbele Kooperatifini hedef kitle olarak almış.
Kooperatif ortakları yaşam koşullarını geliştirmek ve gelirlerini arttırmak açısından gerekli olan üretim ve
girişimcilik yeteneklerine sahip değillermiş. Kadınlar yaşadıkları yerde
değirmen olmadığı için, her hafta tahıllarını öğütmeye en yakın kasabaya
giderek çok zaman harcıyorlarmış.
Tam anlamıyla bir vizyon sahibi olan
Ona Mbele Kooperatifi toplumdaki
aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak
amacıyla 1992 yılında kurulmuş.
Kooperatif elle çalıştırılan bir tahıl değirmenine sahipmiş. Fakat bu
değirmenin kapasitesi insanların
ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli
değilmiş. Ona Mbele Kooperatifi yakınlarında bulunan ve desteklenen
diğer kooperatifler gibi aktivitelerini
daha iyi koşullarda yapmak ve güçlenmek için teknik, idari ve finansal
kaynaklara da sahip değilmiş.
COOPAfrica projesi kooperatif
yöneticilerini kooperatif organizasyonu, liderlik, yönetim, yönetişim,
demokratik uygulamalar ve girişimcilik konularında eğiterek kooperatifin kapasitesini geliştirmesine
yardımcı olmuşlar. Proje aracılığı ile
kooperatif binası restore edilmiş ve
elektrik bağlanmışlar. Elektrikli tahıl öğütme değirmeni olan bir tesis
satın alınmışlar.. Proje ile; kanatlı
hayvan yetiştiriciliği, sebze üretimi,
girdi temini, temel alet ve ekipman
ile kadınların girişimcilik becerilerinin geliştirilmesi konularında da
eğitim imkanları sağlamışlar.
Proje Müdürü Omar Juma Kidua’ya
göre, projeden kaynaklanan değişim ortakların yaşamlarında etkisini göstermeye başlamış. Toplumda
en az 10 tane tam zamanlı yeni iş
oluşturulmuş ve farklı tahıl öğütme imkânlarının araştırılmasıyla
tasarruf edilen zaman diğer işler
için verimli bir şekilde kullanılmış.
Kanatlı hayvan yetiştiriciliğinin yapıldığı kümeslerin ve diğer tesislerin modernize edilmesiyle tavuk
ve yumurta üretimi artmış. Böylece
kanatlı hayvan yetiştiriciliği yapan
çiftçilerin gelirleri daha çok artmış
ve ailelerinin sağlık durumları günlük yiyeceklerine ekstradan tavuk
eti ve yumurta girmesiyle daha da
iyileşmiş. Kooperatif ortaklarının
edindikleri girişimcilik becerileri,
onların performansını geliştirerek
kendilerine ait olan küçük aile işletmelerini daha iyi işleterek daha yüksek gelirler elde etmelerine ve yaşam
koşullarını giderek iyileştirmelerine
neden olmuştur. Proje, kendi kendini idame ettirecek hale gelen Projenin bundan sonra da devam etmesi
umut edilmektedir.
Mevcut kaynakların izin verdiği ölçüde, bu projenin Zanzibar’ın diğer
bölgelerinde de uygulanması başarı
için büyük bir potansiyel oluşturacaktır. Bilgi, beceri ve gelir getirici
kooperatif faaliyetlerinin geliştirilmesi ve uygulanması sayesinde, kooperatif ortağı ailelerin yaşam koşulları gelişmiştir. Kooperatif ortağı
olmayan diğer insanlar da bu faaliyetlerin olumlu etkilerinden doğrudan faydalanmaya başlamışlardır.
19
Aile Tarımı Yılında Tarımsal Eğitim
»» Dünyanın aile tarımının önemini yeniden keşfettiği ve Birleşmiş Milletlerin 2014
yılını Uluslararası Aile Tarımı Yılı olarak ilan ettiği bir yılda ülkemizde tarımsal
eğitimin başlangıcını toplantı ve törenlerle bir defa daha kutladık.
Tarımın ve tarımsal eğitimin ülkemiz
ve dünya için önemine değindik.
Ülkemizde bir türlü çözemediğimiz tarımsal sorunları, tarımsal
eğitimdeki sorunları ve çözüm yollarını konuştuk. Bu defa geçmişten
farklı olarak BM tarafından 2014
yılını Uluslararası Aile Tarımı Yılı
edilmesi nedeniyle ülkemizdeki tarımsal eğitimin başlangıcının yıldönümünü farklı bir şekilde kutladık.
Ülkemizde büyük bir kısmı küçük
çiftçilerden oluşan ve aile tarımı
şeklinde üretim yapılan işletmelerimizin uygulanan tarım ve tarımsal
eğitim politikaları karşısında yaşananları bir bir gözden geçirdik.
Tarımın sesinin her geçen gün nasıl
kısıldığını, yayın yapan yazılı ve görsel basının ne büyük fedakârlıklarla
ayakta kaldığını gördük.
Yıllardan beri tarım
kesiminin verdiği
vergilerden de payını alan
TRT’de programları ile
her kesimin ilgisini çeken,
tarımsal haberciliğin adeta
amiral gemisi olan Bu
Toprağın Sesi Programının
bile anlaşılmaz şekilde
devre dışı bırakıldığı
dönemde, bugüne kadar
ne denli hatalı politikalar
izlediğimizi ve neleri
kaybettiğimizi yaşadığımız
acı deneyimler ile yaşadık.
1980’li yıllarda başlayan tarımı hiçe
sayan çevrelerin etkisiyle uygulanan tarım politikalarının ülkeyi ne
hale getirdiğine şahit olduk.
Özelleşme furyası içinde neden tarımın ön plana alındığı şimdi daha
iyi anladık. Türkiye’nin bağımsızlığına kastedenlerin çevrelerin neden bizi tarımda dönüşüm konusunda zorladığını son karşı karşıya
kaldığımız sorunlarla bir kez daha
farkına vardık. O günlerde bu tür
politikaları destekleyenlerin kötü
düşünmeyin diyenlerin bugün nerelerde yer aldığını çok net gördük.
Sonuçta üretmeyen, gerektiğinde
ithalat eden, tüketen bir ekonomik
model içinde sadece tarımda değil
tüm sektörlerde dışa bağımlı bir ticaret politikası izlenmesinin bedelini son yaşadığımız olaylar ödemeye başladık.
Tarımda destekleri çeşitli bahanelerde çekerken, küçük aile tarım
işletmelerinin üretimden ayrılmasına ve arazilerini terk etmesine
sebep olduk. Zaten açık açık ifade
edilmese de hedefimizde zaman
içinde küçük aile işletmelerinin yerine büyük ticari çiftlikleri yerleştirmek, ticarette olduğu gibi tarımı
da büyük şirketlerin insafına terk
etmek vardı. Ama şimdilik küresel
krizinde etkisi ile bu plan işlemedi.
Çoğu çiftçimiz iş ve aş bulmak için
şehirlere göçtü. Şehirlerin çevresinde yeni köyler oluştu. Sosyal sorunların çığ gibi büyüdüğü şehirler
yarattık. Tarımsal nüfusu azalttık
diye kendimizi aldattık. Özelleştirmeler ile tarımsal pazarların en büyük güvencesi tarihi kuruluşları zayıf düşürdüğümüz Et-Balık dışında
yok ettik. Tarımı ve büyük bir kısmı
küçük aile işletmesi olan çiftçilerimizi yalnız bıraktık. Sanki onlara
çok destek veriyormuş gibi birde
tarımsal destekleri azalttık.
Her türlü paranın ülkemize gelme-
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
sine göz yumduk. Yabancı sermayeyi ülkemize getireceğiz derken yerli
sermayemizi bile kaybeder hale
geldik. Finans ve sigortacılık sektörünü ve en büyük gelir kaynağımız
olan sigara ve pazarını neredeyse
tümüyle yabancıların inisiyatifine
bıraktık. Tarım topraklarımızın yabancılara satışı konusunda bile sakınca görmedik. Coğrafyamızdaki
geçmişte ve günümüzdeki tehlikeli
gelişmeleri ve ilişkileri görmeden
sırf gelir gelsin mantığı içinde davrandık…
Bir ülkenin geleceği tarımsal üretim gücüne bağlıdır. İnsanlarını
besleyecek güce sahip olmayan bir
ülkenin ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Toprağına ve çiftçisine doğal kaynaklarına sahip çıkamayan bir ülke bağımsız kalamaz.
Tarımsal üretimi zarar gören ülkede ekonomik dengeler kadar sosyal
dengeler de bozulur. Geri kalmış ve
gelişmekte olan ülkeler için kırsal
kalkınma olmadan ve tarım sektörü
üretmeden büyümek ve gelişmek
mümkün değildir. Hatta Tarım
sektörü üretmeden sanayimizin ve
ticaret hayatımızın bile gelişmesi
mümkün değildir.
Her geçen gün tarımsal üretim
alanları ve kaynakları daralan dünyamızda tarım geleceğin anahtar
sektörüdür. Büyük bir kısmı küçük
işletmelere sahip aile tarımı yapan
çiftçiler açlığın ve yoksulluğun karşısında dünyanın en büyük güvencesi sayılmaktadır. Zaten Birleşmiş
Milletlerin 2014 yılını uluslararası aile tarımı yılı ilan etmesindeki
gerçek neden bu işletmelerin üretim gücüdür. Aile işletmeleri artık
insanlığın geleceği için korunması
ve sürdürülmesi gereken bir üretim
tarzı olarak kabul görmektedir.
2014 Uluslararası Aile
Tarımı yılında dünyada
açlık ve yoksulluğun
ortadan kaldırılması için
aile tarım işletmelerine
dikkat çekmek
amaçlanmıştır.
Bu işletmelerin önce kendileri ve
aileleri, sonra pazar için yaptıkları üretimin önemi, istihdam, beslenme, çevre ve doğal kaynakların
korunması ve gıda güvenliği konularındaki oynadığı rolü, sağlıklı ve
sürdürülebilir kırsal kalkınmadaki etkisi ortaya konmuştur. Bu yıl
kapsamında BM’ye üye ülkelerde
aile tarım işletmelerin korunması,
sorunlarının çözülmesi ve bu işletmelerin geliştirilmesinin önemi
konusunda farkındalık yaratıcı faaliyetler planlanmıştır.
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılında kutlarken, konuya tarımsal
eğitim yönüyle de bakmamız gereklidir. Uygulanan yanlış tarım politikalarından aile tarım işletmeleri ile
birlikte tarımsal eğitim veren ziraat
fakülteleri ve ziraat mühendisleri de
büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Her
şeyden önce iş alanları daralmış,
yeni açılan ziraat fakülteleri ile mezun sayısı günden güne artmıştır.
Ülke gerçekleri dikkate alınmadan
izlenen tarımsal eğitim politikalarından beklenen fayda sağlanamamıştır. Gerek devlette, gerekse özel
sektörde iş imkânlarının daralması
binlerce ziraat mühendisinin işsiz
kalmasına neden olmuştur. Tabii
en üzücü tarafı da devletçe yapılan
istihdamlarda ve belgelendirmelerde işlerinde mezun olan insanlardan yine imtihanlara girmesi istenmiş, devlet kendi eğitim sistemine
güvenmiyor görüntüsü ortaya çıkmıştır.
Tarımsal üretimde çalışmak bir yaşam tarzıdır. Özellikle ailece tarım
yapmak, doğa ile bütünleşmek, en
şartlara bile alışmak, ailedeki her
yaştaki bireyle kırsal alana canlılık
vermek, üretime ruhunu katmaktır.
Şehirdeki her görüşteki bağnazlıktan çıkarak hayatın gerçeklerini yaşamak, aile olmanın gücü ile yaşam
savaşını kazanmaktır. Gerektiğinde açlık ve yoksulluğa karşı ailece
omuz omuza vermektir. Ailenin
ve ülkenin geleceği için topraklara
sahip çıkmaktır. Gerektiğinde bu
uğurda savaşmaktır.
Günden güne önemini daha iyi
kavradığımız, sözlerini daha iyi
anladığımız büyük lider Mustafa
Kemal’in “Ulusal ekonominin temeli tarımdır. Kılıç ve saban bu iki
fatihten birincisi ikincisine daima
yenildi. Gerçek işgaller sabanla yapılır, kılıçla değil. Kılıçla ülke alanlar sabanla ülke alanlara yenilmeye
mahkûmdur.” sözü bugün daha anlam kazanmıştır. İstiklal savaşımızın en büyük gücü bu topraklar için
kan veren büyük bir kısmı küçük
aile tarımı yapan çiftçilerin çocukları idi. Onlar toprakla yaptıkları
mücadele yanında o günlerde topraklarını korumak için düşman ile
savaşmışlardı.
Aile tarımı yapan
çiftçilerimiz için tarıma
hizmet veren tüm meslek
mensuplarının önemi
büyüktür.
Bu meslek mensuplarının eğitimi
aile işletmelerinin üretim gücünü
en iyi şekilde kullanmada anahtar rol oynamaktadır. Ülkemizdeki üretici örgütlerinin büyük bir
kısmının üyeleri küçük aile tarımı
yapan işletmelerden oluşmaktadır.
Bu örgütlerin üstlendikleri misyonu çok iyi anlamalıdırlar.
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılını ve tarımsal eğitimi yıl dönümünü kutlarken, tarım sektörünü,
aile tarım işletmelerini ve tarımsal
eğitimin önemini daha iyi anlamalı
ve vurgulamalıyız. Tarımın insanlığın geleceğinin anahtar sektörü
olduğunu bilmeliyiz. Aile tarımının da dünyada açlık ve yoksulluk
karşısında tek yol olduğunu kabul
etmeliyiz. Dünyadaki tarımsal üretimin %90’ından fazlasını yapan
aile tarım işletmeleri bu anahtarı elinde tutan tek güç olduğunu
unutmamalıyız. Tarıma hizmet
veren meslek mensuplarının da bu
sihirli anahtarın gereği gibi kullanılmasındaki en önemli aktör olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Aile
Tarım işletmeleri korunmalı ve geliştirilmeli, ziraat mühendislerinin
ve tarıma hizmet veren diğer meslek mensuplarımızın sorunları bir
an önce çözümlemeliyiz.
20
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun
Yetkileri ve Görevleri -I»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatifler Genel Kurul
toplantı döneminin başlamasından dolayı, bu
ayki yazımda; kooperatif yöneticilerinin görev ve
sorumluluklarının neler olduğunu sizlere hatırlatacağım.
Yönetim Kurulunun Yetkileri
Yönetim Kurulu
• Yönetim kurulu (YK), kanun ve ana
sözleşme hükümleri içinde kooperatifin çalışmasını yöneten ve onu temsil
eden yürütme organıdır.
• Yönetim kurulu kooperatif hükmü
şahsiye- tinin kanuni temsilcisi olup,
kooperatif idaresinde işletme sahibi
gibi bir yer tutar.
• YK asil ve yedek üyeleri GK’da ortaklar arasından 3 asıl 3 yedek olmak
üzere en az bir, en fazla dört yıl için
seçilirler.
• GK süre tespiti yapmaz ise 1 yıl seçilmiş sayılırlar.
• Görevi biten üyelerin yeniden seçilme hakkı vardır.
• Tüzel kişiler de yönetim kurulu üyeliğine seçilebilirler.
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
araştırılır. Şartları taşımayanların ve
sonradan kaybedenlerin görevine YK
son verir. Haklarında yukarıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davası açılmış
olanların görevleri ilk GK’ya kadar
devam eder ancak genel kurulca azli
veya göreve devamı hakkında karar
alınmak üzere yapılacak ilk genel kurul gün- demine madde konulur.
• YK en az iki üyenin katılımı ile toplanır ve kararları çoğunlukla alır.
Görev Bölüşümü Ve Temsil
• YK üyeliğine seçilenler, denetçiliğe,
hakem kurallarına hesap tetkik komisyonuna seçilemez.
• YK üyeleri, seçildikten sonra yapacakları ilk toplantıda gizli oyla başkan,
başkan yardımcısı ve muhasip üyeyi
tespit eder.
• YK seçilenler ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına,
bizzat veya dolaylı olarak kooperatifle
kooperatif konusuna giren bir ticari
muamele yapamaz.
• Bu toplantıda, YK’nın yapacağı mutat toplantı tarihlerini ve yerini belirler.
Çalışma Şekli
• YK başkanı olmadığı zaman yardımcısı ko- operatifi temsilen birinci derecede imzaya yetkilidir. İkinci imza
yetkisi yönetim kurulunca muhasip
üyeye verilir. Kooperatifin hukuken
bağlanabilmesi için kooperatif unvanının yazılıp altının imzaya yetkili
olan iki kimse tarafından imzalanması
gerekir.
• Yönetim kurulu toplantılarında üyeler, vekalet veya temsil yoluyla oy veremezler.
• Kooperatifi temsile yetkili olanlar
kooperatifin konularının sınırları içerisinde çeşitli işleri hukuki işlemleri,
kooperatif adına yapmak ve kooperatifin unvanını kullanmak hakkına sahiptirler.
Üyelikten Ayrılma ve
Sorumluluk
• Yönetim kurulu ayda en az bir defa
toplanır.
• Birbiri ardına üç defa mazeretsiz
olarak mutat toplantıya gelmeyen üye
istifa etmiş sayılır.
• Yönetim kurulu üyeleri her zaman
görevinden ayrılabilir.
• YK üyeleriyle, kooperatifi temsile
yetkili kimselerin ad ve soyadları tescil ve ilana tabidir.
• Ancak, ayrılan üyenin görevli olduğu zamana ait sorumluluğu zararın ve
bunun sorumlu- luklarının öğrenildiği
tarihten itibaren iki yıl,
Yönetim Kurulu Üyelik
Şartları
• Zararı doğuran fiilin oluş tarihinden
itibaren tazminat davası açma hakkı
beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
• Türk vatandaşı olmak,
• Aynı türde başka bir kooperatifin
yönetim kurulu üyesi olmamak,
• Türk Ceza Kanunundaki zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, görevi suiistimal,
sahtekarlık, hırsızlık, dolandırıcılık,
hileli iflas, emniyeti suistimal ve Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlardan veya 3476 Sayılı Kanunla değişik
1163 sayılı Kanuna göre mahkum olmamak,
• Orman Kanununa muhalefet suçundan mahkum olmamak,
• Birbirleriyle ve denetleme kurulu
üyeleriyle 3. dereceye kadar (3. derece
dahil) akraba olmamak,
• Aralarında herhangi bir iş ortaklığı
bulunmamak,
• Hacir altında bulunmamak,
• 18 yaşından küçük olmamak,
• En az ilkokul mezunu olmak,
• Kooperatifin çalışma konuları ile ilgili işlerin ticaret ve komisyonculuğunu yapmamak gerekmektedir.
Üyelik şartları denetçiler tarafından
• Yönetim kurulu üyeleri topluca istifa ettikleri ve yedekler istifa eden
üyelerin yerini dolduramadığı taktirde, kooperatif denetçilerce, olmadığı
takdirde Bakanlıkça olağanüstü genel
kurul toplantısına çağrılarak, yeniden
yönetim kurulu üyelerini seçer.
• Yönetim kurulundan bir üye istifa
edip de, yerine geçecek yedek üye yoksa yönetim kurulu, ortaklar arasından
birisini yönetim kurulu üyeliğine seçerek yeni üyeyi toplanacak ilk genel
kurulun onayına sunar.
• Yeni üyeler seçilip göreve başlayıncaya kadar eskileri göreve devam
eder. Eski yönetim kurulu görevi devretmemiş ise devredene kadar, genel
kurulca karara bağlanmış ödemeler
ile önceden ödeme planına bağlanmış
ödemeler, vergi , resim ve harç ödemesiyle görevleri sınırlıdır.
Yetki Kullanma
• Yönetim kurulu üyeleri ve temsile
yetkili şahıslar genel kurulun devredemeyeceği yetkilerini kullanamaz.
‘Türkiye Ekonomi Notu’ -II»» Geçen sayımızda sizlere, Dünya Bankası Türkiye programında Baş Ekonomist
olarak görev yapan Marina Wes ve Ekonomist Cevdet Cağdaş Ünal’ın Türkiye
Ekonomi Notu başlıklı raporunu birinci bölümünü aynen aktarmıştım. Şimdi ikinci
bölümü sizlerle paylaşıyorum.
Küresel finansal koşullardaki belirsizlikler, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası’nı (TCMB) sıkılaştırıcı politikalar uygulamaya
yöneltti. Fed’in varlık alımlarını azaltmayı planladığına ilişkin
yaptığı duyuru diğer gelişmekte
olan ülkelerin para birimleriyle
birlikte Türk Lirası üzerinde de
baskı yarattı. Dış dengesizliklerinin büyüklüğü nedeniyle Türkiye
bu durumdan benzer ülkelere göre
daha çok etkilendi. Bu duruma,
TCMB faiz koridorunun üst bandını Temmuz’dan itibaren toplamda
125 baz puan artırıp, yüzde 7.75
yaparak reaksiyon verdi. Buna ek
olarak, Merkez Bankası `istisnai
gün` (bu günlerde Banka piyasaya
politika faizi olan yüzde 4.5’den likidite sağlamıyor) sayısını da ikiye
çıkardı. Bunların sonucu olarak,
Temmuz da yüzde 6 olan bankalar arası gecelik faiz oranı Aralık
2013’de yüzde 7.75’e çıktı. Aynı
dönemde, Merkez Bankası kısa
vadeli sermaye girişini, bankalar
arası piyasadaki faiz oynaklığı ile
caydırma yaklaşımından vazgeçerek görece yüksek kur oynaklığını
kabul eden ve faiz belirsizliğini
azaltan bir politika duruşuna geçti. Önümüzdeki dönemde küresel
likidite koşullarında yaşanabilecek normalleşmenin, Merkez
Bankası’nın ekonomiyi destekleyici politikalar için manevra alanını
daraltabileceğini öngörüyoruz.
İç talepteki toparlanmanın da etkisiyle, 2013 yılının ilk on ayında
bütçe performansı başarılıydı. Yılın başından bu yana gerçekleşen
merkezi yönetim bütçe açığı Ekim
2013`de 7.6 milyar TL`ye ulaşırken, bu rakam düzeltilmiş 2013
yıl sonu hedefinin yüzde 39.2`sine
denk geliyor (hedefin GSYH` ye
oranı yüzde 1.2). Aynı dönemde,
yıl başından bu yana gerçekleşen
faiz dışı fazla da 38.6 milyar TL`ye
ulaştı ve resmi yıl sonu hedefi olan
31.1 milyar TL’nin (GSYH`ye oranı yüzde 2) üzerinde yer aldı. Bu
olumlu gelişmelerin ardındaki temel faktör ise 2013 yılının ilk on
ayında reel olarak yüzde 10.3
artan vergi gelirleriydi. İç talepteki güçlü toparlanma ve vergi
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
[email protected]
yapılandırması (2011 yılından beri
yapılandırma programı çerçevesinde 24.3 milyar TL toplandı) vergi
gelirlerindeki artışın nedenleri olarak ön plana çıkıyor. Aynı dönemde, sermaye harcamaları ve transferlerindeki artışın da etkisiyle
kamu harcamaları reel olarak yüzde 5.4 arttı. Vergi gelirlerinin yüksek oranda iç talebe bağımlı olması
ve harcama tarafının katı yapısı
ileriye dönük mali riskler yaratıyor.
2014 yılında ekonomik büyümenin
potansiyelin altında kalacağını ve
hem enflasyonun hem de cari açığın azalacağını tahmin ediyoruz.
2013 yılında büyümenin lokomotiflerinden biri olan kamu yatırımlarının 2014 yılında daha az artması bekleniyor. Parasal sıkılaşma,
son dönemdeki BDDK`nin aldığı
önlemler ve 2013 yılından gelen
olumsuz baz etkisi nedeniyle özel
tüketimin de görece olarak hız kaybedeceğini tahmin ediyoruz. Diğer
taraftan, azalan yurtiçi faiz oynaklığının ve artan kapasite kullanım
oranının özel yatırımların toparlanmasına katkı sağlayabileceğini
ve daha da toparlanan AB talebinin
ihracat performansını destekleyeceğini düşünüyoruz. Sonuç olarak, 2014’de ekonomik büyümenin potansiyelin altında, yüzde 3.5
seviyesinde kalacağını, cari açığın
GSYH`nin yüzde 7’si civarına, yıl
sonu enflasyonunun ise yüzde 6’ya
gerileyeceğini öngörüyoruz.
Önümüzdeki dönemde, normalleşen küresel likidite koşulları dış
finansman kaynaklarını sınırlayabilir ve bu da Türkiye’nin potansiyel altı bir büyüme dönemine
girmesine neden olabilir. Temel
senaryoda, önümüzdeki dönemde
yaşanacak küresel sermaye koşullarının normalleşmesi ile artacak
maliyetlere rağmen Türkiye’nin
yılda yüzde 7 oranında cari açığı finanse edebileceğini düşünüyoruz.
Enerji fiyatlarında bir değişiklik
olmadığını varsayarak, bu cari açık
miktarı orta vadeli yüzde 4 civarında bir büyüme oranıyla tutarlı görünüyor. Öte yandan, Türkiye’nin
ekonomik temelleri geçmişteki
yerli kriz dönemlerine göre çok
daha sağlam ve yakın gelecekte
ödemeler dengesi krizi yaşama
riski oldukça düşük. Bununla birlikte, Türkiye’nin yüksek orandaki
dış finansman ihtiyacı, küresel risk
iştahındaki sert değişikliklere karşı kırılganlık yaratıyor. Dolayısıyla,
önümüzdeki dönemde ülke bu kırılganlığı azaltmak için potansiyel
altı bir büyüme patikasına razı olmak durumunda kalabilir.
Yapısal reformlara devam etmek,
Türkiye’nin dış finansmana bağımlılığını ve büyüme oynaklığını
orta vadede azaltmasına yardımcı
olacaktır. Hükümet Onuncu Kalkınma Planı’nı Temmuz 2013 de
yayınlayarak geniş bir reform ajandasının çerçevesini çizdi. Bu senenin başında uygulamaya konan
Bireysel Emeklilik Sistemi’ndeki
değişiklikler, sisteme katılımı yılın
ilk yarısında geçtiğimiz yıla oranla
yüzde 30 artırırken, kısa vadede
çok önemli iki reform göze çarpıyor. Şu an Meclis’te görüşülen yeni
gelir vergisi yasası, gelir vergisi
sistemini sadeleştiriyor ve uluslar
arası iyi uygulamalarla tutarlı bir
hale getiriyor. Öte yandan, yeni
istihdam stratejisinin tamamlanması ve uygulamaya konmasının da, iş gücü piyasasının daha
esnek bir hale getirebileceğini ve
(özellikle kadınlar içim) düşük iş
gücüne katılım oranının yükselmesine yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. Bunlara ek olarak, orta
vadede, eğitim kalitesinin daha da
iyileştirilmesi, yüksek teknoloji ve
inovasyona dayalı büyüme rotasına girmek açısından kritik öneme
sahip olarak öne çıkıyor.
İletişim: Marina Wes:
[email protected]
Cevdet Cağdaş Ünal:
[email protected]
TKDK, IPARD'da 12. Başvuru Çağrı İlanına Çıktı
»» 12. çağrı döneminin toplam 488 milyon 772 bin 128 avroluk destek bütçesi
bulunuyor. TKDK, 15 Ocak 2014’te 12. Başvuru Çağrı İlanına çıktı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' nın ilgili kuruluşu olan Tarım
ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu (TKDK), Türkiye Cumhuriyeti adına AB’nin Katılım
Öncesi Mali Yardım Aracı olan
IPA'nın Kırsal Kalkınma (IPARD)
Bileşeni kapsamında uygulanacak yatırımlara ilişkin 12. Başvuru
Çağrı İlanına çıktı.
Söz konusu çağrı döneminin, yüzde 75'i AB, yüzde 25'i de Türkiye
Cumhuriyeti katkısından oluşan
toplam 488 milyon 772 bin 128
avroluk destek bütçesi bulunuyor.
TKDK'nın, IPARD kapsamında
süt ve et (kırmızı et ve kanatlı eti)
üreten tarımsal işletmelere, süt ve
süt ürünlerinin (süt işleme tesisleri ve üt toplayan üretici örgütleri),
et ve et ürünlerinin (kırmızı et ve
kanatlı Eti), meyve ve sebzeler ile
su ürünlerinin işlenmesi ve pazar-
lanmasına, çiftlik faaliyetlerinin
çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi,
yerel ürünlerin ve mikro işletmelerin geliştirilmesi, kırsal turizm
ile kültür balıkçılığının geliştirilmesine yönelik yatırımlara yüzde
50 ila yüzde 65 arasında hibe desteği sağlayacağı bildirildi.
Proje başvurularının yapılacağı
ve yatırımların uygulanacağı illerin Afyonkarahisar, Ağrı,
Aksaray, Amasya, Ankara,
Ardahan, Aydın, Balıkesir,
Burdur, Bursa, Çanakkale,
Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan,
Erzurum, Giresun, Hatay,
Isparta,
Kahramanmaraş,
Karaman, Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin,
Muş, Nevşehir, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat,
Trabzon, Uşak, Van ve Yozgat
olduğu ifade edildi.
Son başvuru 10 Mart 2014
Başvurular, bu illerde bulunan
TKDK il koordinatörlüklerinde 10
Şubat 2014'te saat 09.00'da kabul
edilmeye başlanacak ve 10 Mart
2014'te saat 21.00'de sona erecek.
IPARD Programının güncel haline ve ilgili dokümanlar ile Başvuru Çağrı Programına "www.tarim.
gov.tr" ve "www.tkdk.gov.tr" internet adreslerinden ulaşılabilecek.
Köy-Koop Haber Şubat 2014
SAĞLIK
21
Vücudumuzla İlgili Bunları Acı Biber Mucizesi
»» Günde yenecek 2 kırmızı acı biber; kanserden gribe, felçten bronşite kadar birçok
Biliyor Muydunuz?
hastalıktan koruyor. Acı biber aynı zamanda zayıflatıyor.
• İleri doğru bir adım atıldığında, insan vücudundaki 54 kas çalışır,
• insan beyninin ortalama ağırlığı
1.3kg,
• Birinin yüzünü hatırlamak için
beynin sağ tarafı kullanılır,
• Yetişkin bir insan günde ortalama
olarak 23 bin kez nefes alır. Kaşları
yukarı kaldırmak için 30 kası harekete geçirmek gerekiyor,
• Erkekler kadınlara göre on kat
daha fazla renk köru oluyorlar,
• Vücudumuzdaki tüm damarları uç
uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre
eder,
• -90 derecede nefesimiz, havanın
ortasında donar ve düşer,
• El tırnakları ayak tırnaklarından 4
kat daha hızlı uzar.
• İnsanın kalça kemiği betondan
daha sağlamdır.
• İnsan kalbi dakikada 60-80 defa
çarpar.
• Ortalama insan, ömür boyu 330
milyon litre hava solur,
• Kadınlar, yüksek estrojen seviyeleri sayesinde daha iyi koku alırlar,
• Ortalama bir erkek, 68 kilogramlık
bir ağırlığı korumak için ömrü boyunca yaklaşık 50 ton gıda yer,
• Vücudun çok yağlı bir yemeği sindirmesi 6 saat sürerken, karbonhidratlı bir yemeği 2 saatte sindirir,
• Hemen hemen 7 yılda bir, vücudunuz bir tam iskelete denk olacak şekilde yenilenir,
• Gülmek ve öksürmek, omurganıza yürümek veya ayakta durmaktan
daha fazla yük bindirir,
• Göz, tüm vücuttaki en hızlı tepki
veren kastır. Saniyenin 100’de biri
sürede kasılır,
Hastalıklara karşı verdiğimiz savaşta bizi koruyan en büyük kalkan
şüphesiz yediğimiz besinler. Vücut direncimizi artıran kırmızı acı
biber, tüm besinler arasında öne
çıkıyor. Günde 2 kırmızı acı biberin vücudu kalp hastalıklarından
kolesterole kadar pek soruna karşı
koruyan; yemesi acı, şifası tatlı kırmızı biberin faydaları şöyle:
Gribe Karşı Birebir:
Tek bir biber bütün gün ihtiyacınız
olan betakarotenin tamamını ve C
vitaminin içerir. Vücudun direncini artırır, grip ve soğuk algınlığının
belirtilerini azaltmada etkili olur.
Doğal Ağrı Kesici:
Kırmızı bibere acısını veren şey
'capsaicin' adlı bileşiktir. Acı biberi
ısırdığınızda ağzı yakan bir ısı hissedersiniz, ama bu acı ters gelse de
sinirleri yumuşatabilir. Yenildiğinde
capsaicin beyinde endorfin salgılanmasını sağlar, endorfinin ise morfine benzer ağrı kesici etkisi vardır.
Zayıflatır:
Acı biber metabozlimayı hızlandırıp, zayıflatabilir.
Bronşiti Hafifletir:
Balgam söktürücü işlevleri vardır;
kronik bronşit ile anfizemi hafifletir; solunum zorluklarını giderir.
Kolesterolü Düşürür:
Sindirimi Kolaylaştırır:
Yapılan bazı araştırmalar acı biberin trigliseritleri düşürmeye, kötü
kolesterolü azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir.
Tüm biberler mide asidini arttırarak, sindirim salgılarını çoğaltır. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır.
Kalp Krizinden Korur:
Acı biber içerdiği C vitamini ve beta-karoten ve antioksidanlarla vücudun kansere ve kalp hastalıklarına
yakalanma riskini azaltır. Acı biber
dolaşımı hızlandırır. Bu da kalp krizi
ya da felce karşı koruma sağlar.
Ülseri Engeller:
Kırmızı acı biberin midedeki mikropları özellikle helikobakter piloriyi öldürdüğü ve mide ülseri gelişimini engellediği belirlenmiştir.
Kabızlığı İyi Gelir:
İçerdiği lif oranıyla tüm biberler
kabızlığa iyi gelir. Bütün bu önemli
etkilerinden faydalanmak için her
gün biber yenmeli.
Fazlası Hemoroidi Azdırır:
Acı biber aşırı miktarda tüketildiğinde hemoroidi ya da var olan ülseri azdırabilir. Fakat genel kanının
tersine acı yemek mide rahatsızlıklarına veya ülsere neden olmaz veya
sağlıklı bir mideye zarar vermez.
Çocuklara Süt İçmeyi Sevdirmenin Yolları
• İnsan yılda en az 1460 rüya görür,
• İnsanlar 200 milyon soluk alıp
verme, 1 milyar kalp atışı, 300 milyon mide kasılması ve 20 milyar göz
kırpması kadar yaşarlar,
• İnsanlar beyinlerinin %10'nu kullanırlar.,
• Bir insan yedi dakika içerisinde uykuya dalar,
• İnsan vücudundaki en güçlü kas
dildir,
• Vücudun çok yağlı bir yemeği sindirmesi 6 saat sürerken, karbonhidratlı bir yemeği 2 saatte sindirir.
• Mideniz, kendi ürettiği asitte sindirebilmek için her 3 günde bir yeni
bir zar üretir,
»» Herkesin bildiği üzere çocukların gelişimleri için en önemli besin ürünlerinden
biridir süt.
• Gülümsemek 17 kası kullanırken,
kaş çatmak 43 tane kullanır,
• Yemek yerken yemeğin ortasında
su içildiğinde içilen suyun yenilen
gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk
hissi vererek az yemeye vesile olduğunu…
• Oturularak ve en az 3 yudumda
içilen su dil ve ağız bölgesinde daha
fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini
artırıp anti bakteriyel ve antioksidan
etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına
katkıda bulunduğunu...
Ama ne yazık ki, pek çok çocuk süt içmeyi sevmez. Ya çok az içmeye razı
olur, ya da süt içmeyi tümden reddedebilir.
Çocukların daha sağlıklı, güçlü ve
zeki olabilmeleri için her gün en
az iki bardak süt içmelerinin çok
önemli olduğunu belirten Yörsan
Gıda Mühendislerinden Nilüfer
Hakarayan, çocukların bünyelerinin sağlıklı gelişimi için süt ve süt
ürünlerini tercih ederek düzenli ve
dengeli olarak tüketmelerinin çok
önemli olduğunu söylüyor.
İşte çocuklara sütü sevdirmenin birkaç yolu:
Hamileyken süt içen kadınların çocukları süt içmeyi seviyor!
Yörsan Gıda Mühendislerinden Nilüfer Hakarayan bebeğin daha anne
karnındayken tat duyusunun gelişmeye başladığını belirtti. Hamileyken yenilen yemeklerin tadının
amniyotik sıvıya geçtiğini bu vesile
ile çocuğun doğup büyüdükçe ona
verilecek olan gıdaların tadının süt
de dahil olmak üzere ona tanıdık
geleceğini belirtti.
Bebeğiniz 6 aylık iken süt verebilirsiniz
Ek gıdalara altıncı aydan sonra
geçildiğinde dengeli beslenme ile
inek sütü de verilebilir. Bu şekilde
çocuğunuz erkenden sütün tadına
alışacaktır. Ancak günlük süt ürün
miktarının 500 ml. ‘yi geçmemesi
demir eksikliği ve kansızlık
riski için önemlidir.
Beslenme alışkanlıklarınızla çocuğunuza örnek olun!
Çocuklar sözlerle ve
çevresinde gördüğü
hareketlerle öğrenir. Kendiniz
onun yanında
süt içerek çocuğunuza örnek
olabilirsiniz. Onlar
anne babalarını birer idol olarak
görürler ve onlar için sizin yaptıklarınız çok önemlidir. Bu nedenle
çocuğunuzun yanında sütü bardağınıza doldurun ve kana kana için.
Süt oyunları geliştirin!
Kardeşler veya akranları arasında
süt içme yarışı yaptırabilir. Çocuklar
aralarında rekabet olunca daha eğlenceli yapabilirler. Bununla birlikte sütü pipetle içmek onlar
için kolay ve eğlencelidir.
Yalnızca süt içerken
kullanabileceği özel
renkli, şekilli değişik
pipetler olabilir. Yine
pipet gibi renkli ve eğlenceli değişik şekilli
bardaklar kullanılması da çocukların süt
içmesine yardımcı olacaktır.
Ağız Temizliği İçin Peynir Tüketin
• Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha
rahat çalışmasına neden olarak kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette
kalkılabileceğini...
Gaye ACAR
Dt. Coşkan ARAS
MAÇ
Hasta diş koltuğunda oturmaktadır. Tedavi biraz uzun sürmüştür.
Dişhekimi hastasından birşey rica eder:
- Lütfen, yüksek sesle 3-5 kez ağrımış gibi bağırır mısın, sen yabancı
sayılmazsın.
- Hayrola doktor? Hiç ağrımıyor ki.
- Bekleme salonu ağzına kadar hastalarla doldu da. Şeyi kaçıracağım.
- Neyi kaçıracaksın?
- Yarım saat sonraki derbi maçı.!!!
»» Kafkas Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü
Başkanı Prof. Dr. Mustafa Atasever, "Yemekten sonra az da olsa tüketilen peynir
asitli bir ürün olduğu için yemek esnasında ağızda oluşan yemek kalıntılarını
önleme etkisine sahip. Dolayısıyla diş eti ve ağız sağlığı bakımından önemli" dedi.
Atasever, peynirin önceki dönemlerde sofralarda yaygın olarak yerini
aldığını, bugün sadece kahvaltıda
tüketildiğini söyledi.
Peynirin eskiden öğle ve akşam yemeklerinde yerini aldığını anımsatan Atasever, "Peynir tüketimi Türk
kültüründe çok yaygındı. Yemekten
sonra az da olsa tüketilen peynir
asitli bir ürün olduğu için yemek
esnasında ağızda oluşan kalıntıları
önleme etkisine sahip. Dolayısıyla
diş eti ve ağız sağlığı bakımından
önemli" diye konuştu. Atasever,
peynir ve süt ürünlerinin kalsiyum
kaynağı olduğunu belirterek;
"Tabiatta süt ürünlerinin dışında
açısından önemli bir etkiye sahip.
Peynir, ağız kokularının önlenmesi, ağızdaki mikrobiyel faaliyetlerin
önlenmesi açısından da önemli."
kemik ve diş sağlığını direkt etkileyebilecek düzeyde kalsiyum içeren başka bir ürün yok. İnsanların
kalsiyum kaynağı olan tek ürün
süt ürünleridir. Bu yanıyla da peynir ülkemizde çok fazla tüketiliyor.
Peynir, ağız ve hem de diş sağlığı
Peynirin içerisindeki asit özelliği dolayısıyla ağız temizliğinin yanı sıra
diş temizliği için de kullanılabileceğini anlatan Atasever, "Çocukların
peynir tüketmeye daha çok ihtiyacı
var. Onlar da vücut sürekli geliştiği
için belirli bir noktaya kadar etkisi
daha fazla. Çocukların belli bir yaştan sonra peynire daha fazla ihtiyacı
var. Peynir kadınlar da belli bir yaştan sonra görülen kemik erimesinin
önlenmesi bakımından önemli" olduğunu ifade etti.
22
Şubat 2014 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
ŞUBAT 2014
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
ŞUBAT AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Bazı ılık bölgelerde illkbahar ekimleri için
toprak işlemesi yapılır. Kaymak bağlamış
ekili tarlalar tırmık ve kazayağı ile kırılır ve
toprak kabartılır. Fazla kabarık ve kesekli
tarlalar ise loğlanır. Hafif ve süzek topraklar
için mutlaka suni gübreler ve çiftlik gübreleri verilmelidir.
b) İklimi ılık bölgelerde çavdar, arpa, bezelye, bakla gibi çeşitlerin ekimi yapılır.
06.02.2014 – 09.02.20114
Gaptarım Tarım,
5.Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık
Akort Tanıtım Organizasyon ve Fuarcılık
13.02.2014 - 16.02.2014
UNTEK 2014
Unlu Ürün Teknolojileri, Pastane ve Fırın
Ekipmanları Fuarı
Unlu Ürün Teknolojileri, Pastane ve Fırın Ekipmanları, Değirmen Makineleri, Soğutma, Depolama ve Lojistik
Reed Tüyap Fuarcılık
13.02.2014 - 16.02.2014
KET 2014
Kırmızı Et Ürunleri Teknoloji ve Donanımları Fuarı - İstanbul
Besicilik, Besi Yemleri, Sağlık ve Hijyen, Ekipmanlar ve Aletler, Gıda Güvenlği ve Kontrol, Lojistik, Saraçlık, İlgili Kurum ve Yayınlar
Tüyap Fuarcılık
c) Ekimi yapılan sulak tarlalarda ilk cansuyu
verilir.
e) Özellikle turunçgillerin hasadı devam
eder. Ambalajlanarak piyasaya arz edilir.
Yaz için depolama da yapılır.
SEBZECİLİK
a) Seralarda turfanda sebzeler hasat edilmeye başlanır.
b) Sıcak yastıklara sebze tohumları ekilir.
Bazı bölgelerde ay sonuna doğru fideler bahçeye alınabilir. Kışlık sebzelerin ılık bölgelerde hasadı devam eder.
c) İlkbaharı erken gelen bölgelerde yazlık
sebze ekimi için toprak işlemesi yapılır, gübrelenir.
d) Sera ve sıcak yastıklarda sulama, çapalama ve ayıklama (sereltme) işleri yapılır.
e) Çeşitli zararlı ve hastalıkla mücadele yapılır.
f) Seralardan elde edilen ilk turfanda sebzeler ambalajlanarak piyasaya sevkedilir.
d) Ambarlarda gerekli muhafaza ve mücadele işleri devam eder. Tohumluklar ayrılarak
temizlenir, ilaçlanır. Ekime hazır duruma
getirilir.
MEYVECİLİK
a) Fidan çukurları açılır, toplu meyvelik kurulacak sahalar sürülür ağaç dipleri kabartılarak gübrelenir.
b) Mutedil bölgelerde ay ortasına kadar fidan
dikimleri devam eder. Fidan sökümü ve katlaması yapılır.
c) Her türlü meyvelerde (ılık bölgelerde) budama çalışmaları başlar ve devam eder.
d) Çeşitli zararlı ve hastalıklarla kış mücadelesine devam edilir.
BAĞCILIK
a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde
derin belleme (Krizma) yapılır, gübrelenir.
b) Köklü ve köksüz asma çubuğu dikimi devam eder.
c) Budama yapılmaya başlanır.
d) Bağlarda kış mücadelesi yapılır. Omcalar
bordo bulmacası ile yıkanırlar.
19.02.2014 - 22.02.2014
Mevzuat
Anfaş Food Product
Yiyecek Ürünleri, Ambalaj ve Ekipmanları Fuarı - Antalya
Besicilik, Besi Yemleri, Sağlık ve Hijyen, Ekipmanlar ve Aletler, Gıda Güvenlği ve Kontrol, Lojistik, Saraçlık, İlgili Kurum ve Yayınlar
Anfaş Fuarcılık
▶▶ 29 Aralık 2013 Tarihli ve
28866 Sayılı Resmî Gazete, Bitki
Karantinası Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶ 3 Ocak 2014 Tarihli ve 28871
Sayılı Resmî Gazete, Islah Amaçlı
Hayvan Yetiştirici Birliklerinin
Kurulması ve Hizmetleri
Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
20.02.2014 - 23.02.2014
AEGEANAGRI - Denizli EGS
10. Ege Tarım Sera ve Hayvancılık Fuarı
Tarım , Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohum, Fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri,
Süt Endüstrisi
Orion Fuarcılık
▶▶ 7 Ocak 2014 Tarihli ve
28875 Sayılı Resmî Gazete, Gıda
İşletmelerinin Kayıt ve Onay
İşlemlerine Dair Yönetmelikte
Değişiklik Yapılması Hakkında
Yönetmelik
20.02.2014 - 23.02.2014
FLORPLANT - Antalya
Süs Bitkileri ve Peyzaj Mimarlığı Fuarı
Her Türlü Süs Bitkileri, Çiçekler, Üretim ve Bakım Girdileri, Peyzaj Dekorasyon Malzemeleri
Agoras Fuarcılık
▶▶ 10 Ocak 2014 Tarihli ve
28878 Sayılı Resmî Gazete,
Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Projesi Kapsamındaki İllerde
Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi
Yatırımlarının Desteklenmesine
İlişkin Uygulama Esasları Tebliği
(Tebliğ No: 2013/7)’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2013/66)
20.02.2014 - 23.02.2014
Animalia İstanbul
Hayvancılık ve Teknolojileri, Besi Endüstrisi, ve Ekipmanları, Organik Süt ve Et
Ürünleri Fuarı
Süt ve Besi Sığırcılığı Entegreleri, Canlı Hayvan
Ticareti, Damızlık, Birlikleri, Yem Hammadde ve
Yem Katkı Üreticileri, Sperma, Besleme, Sulama
Sistemleri,
HKF Fuarcılık
27.02.2014 - 03.03.2014
HAYVANCILIK
a) Hayvanlar ahırda olduklarından temizlik
ve dezenfeksiyona önem verilir
b) Çeşitli yemlerle hayvanlar ahır beslemesine tabi tutulur. Çeşitli bakım işleri yapılır.
c) Doğumlar başladığından gerekli tedbirler
alınır. Yavrular için özel bakım ve besleme
yapılır.
d) Havanın uygun olduğu günlerde hayvanlar meraya çıkarılır
e) Hayvan hastalık ve zararlarına karşı koruyucu aşılar ve ilaçlar uygulanır.
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde temizlik işleri ve havalandırma devam eder.
b) Kuluçka mevsimi başlayacağından gerekli
tedbirler alınır.
c) Kümeslerde tane ve suni yemler verilerek
dengeli beslenmeleri sağlanır.
d) Çeşitli koruyucu aşılar devam eder ve ilaçlar verilir.
ARICILIK
a) İklimi uygun yerlerde yavaş yavaş arılar
dışarı çıkarılırken, soğuk bölgelerde ise arılar içerde olduklarından havalandırma işleri
dikkatle yapılmalıdır.
b) Soğuk bölgelerde şerbet verilmelidir.
c) Oluşabilecek hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
3. Uluslararası Odun Dışı
Orman Ürünleri Sempozyumu
8-10 Mayıs 2014
▶▶ 10 Ocak 2014 Tarihli ve
28878 Sayılı Resmî Gazete, Tıbbi
Sülük (Hirudo Verbana) 2014 Yılı
İhraç Kotasının Tahsisi Hakkında
Tebliğ (No: 2014/65)
Hayvancılık 2014
Hayvancılık Ekipmanları ve Süt Endüstrisi Fuarı - Konya
Tüyap Fuarcılık
▶▶ 12 Ocak 2014 Tarihli ve
28880 Sayılı Resmî Gazete,
Alabalık ve Sazan Türü Balıkların
Yaşadığı Suların Korunması
ve İyileştirilmesi Hakkında
Yönetmelik
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
▶▶ 14 Ocak 2014 Tarihli ve
28882 Sayılı Resmî Gazete, 25
Ekim 2013 Tarihli ve 28802 Sayılı
Resmî Gazete’de Yayımlanan 7
Ekim 2013 Tarihli ve 2013/5502
Sayılı 2014 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu
Kararı Eki 2014 Yılı Yatırım
Programı
▶▶ 15 Ocak 2014 Tarihli ve
28883 Sayılı Resmî Gazete,
Hayvan Hastalıklarında Tazminat
Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Yönetmelik
▶▶ 16 Ocak 2014 Tarihli ve
28884 Sayılı Resmî Gazete,
Kuluçkahane ve Damızlık Kanatlı
İşletmeleri Yönetmeliği
▶▶ 17 Ocak 2014 Tarihli ve 28885
Sayılı Resmî Gazete, Hayvansal
Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları
Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 21 Ocak 2014 Tarihli ve
28889 Sayılı Resmî Gazete,
2014/5767 T.C. Ziraat
Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerince Tarımsal
Üretime Dair Düşük Faizli
Yatırım ve İşletme Kredisi
Kullandırılmasına İlişkin Karar
▶▶ 25 Ocak 2014 Tarihli ve 28893
Sayılı Resmî Gazete, Münfesih
Olmasına veya Sayılmasına
Rağmen Tasfiye Edilmemiş
Anonim ve Limited Şirketler ile
Kooperatiflerin Tasfiyelerine
ve Ticaret Sicili Kayıtlarının
Silinmesine İlişkin Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
▶▶ 28 Ocak 2014 Tarihli ve 28896
Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi
Programı Kapsamında Tarıma
Dayalı Ekonomik Yatırımların
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ
(Tebliğ No: 2013/59)’de Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2014/1)
Köy-Koop Haber Şubat 2014
SPOR-TARIM BULMACA
Aganigi Naganigi
23
»» Yazımızın başlığı okuyucuların birçoğu için anlamsız gelse de, geçmişi hatırlayanların birçoğu da gülümsemiştir.
Bu başlık, yıllar önce, sadece bir avuç
fındık yediğinizde nelere iyi geleceğini anlatan bir televizyon reklamının sloganıydı. Reklamın başında
satıcı, fındığın birçok rahatsızlığa iyi
geldiğini anlatıyor ancak kimsenin
dikkatini çekmeyi başaramıyordu.
Sonrasında başlıkta geçen sözleri
söylediğinde, müşteriler etrafına
doluşuyordu. Çünkü başlıkta geçen
sözlerin altında yatan cinsel mesaj,
insanların ilgisini daha çok çekmişti. Çok yakınlarda bu tarz mesajların bol olduğu İstanbul’daki meşhur
Mısır Çarşısını gezme fırsatım olduğunda alternatif beslenme konusunda bilgi eksikliğimizin hala devam
etmekte olduğunu gördüm. Ancak
bu mesajlar sadece o çarşıda değil
yazılı görsel medyada, yolda sokakta
her an karşımızda…
ve takviyelerden çare arayanların
sayısı son yıllarda hızla artış göstermektedir.
Diyetle birlikte spor
yapmak yerine, insanların
farklı amaçları için daha
kestirme yol olarak sokak
tezgâhlarında satılan ne
olduğu belirsiz ilaçları
kullanmalarının yol
açtığı ölümcül olaylar,
basında sıcaklığını hala
korumaktadır.
Her yaz öncesi çılgınlığa dönen ‘forma girme telaşı’nın, önümüzdeki
yaz için de birçok insanın zayıflama
hedefini gerçekleştirme aracı olarak,
yine bu tarz yöntemleri kullanmamaları en büyük dileğimiz. Ancak
bu tarz satışların inanılmaz boyutta
artması dileğimizin gerçekleşmeyeceğini şimdiden ispat eder gibi.
Bilimsel verilerle tespit ve tavsiye
edilen miktarlarda çeşitlilik içeren
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
yeterli bir diyet, bireyin normal gelişimi ve sağlıklı bir yaşam sürmesi
için gereken tüm temel besin maddelerini karşılamaktadır. Ancak
insanların birçoğu, kendi yaşam
tarzları ya da başka nedenlerle gıda
takviyesi ihtiyacında oldukları düşüncesiyle bunları kullanım yoluna
gitmektedir. Bu nedenle tüketicilerin söz konusu taleplerine uygun biçimde normal diyetin desteklenmesine imkân tanıyan gıda takviyeleri
olarak piyasaya sunulan ürünlerin
sayısı tüm dünyada büyük bir artış
göstermektedir.
3
4
5
6
7
Spor dolu günler sizinle olsun…
Tüm bunlardan kurtulmanın
birkaç basit çaresi:
TARIM BULMACA
2
Sigaradan uzak durun, fast food beslenmeden vazgeçin, stresi hayatınızdan çıkarın ve kendinize, sadece
kendinize zaman ayırın. Spor yapın,
spor yapan insanlarla birlikte olun,
arada sırada da olsa şehirden yeşilliklere kaçın. Unutmayın, geride kalan günün telafisi yok.
Ancak çok ağır antrenmanlar, gebelik, uzun süreli hastalıklar vb. gibi
durumlarda dışarıdan takviyeye ihtiyaç duyulabilir. Bununla birlikte
dışarıdan almayı düşündüğümüz
takviyeler, kesinlikle bir doktor
kontrolünde alınmalıdır. Bilmeden
kulaktan dolma bilgilerle kullanacağımız şeyler tehlikeli durumları da
meydana getirebilir.
Sporcular, normal vatandaşlar, çoğunluğumuz farklı amaçlarla olsa da
gıda takviyesi arayışındayız. Zayıflamak isteyenler, kilo almak isteyenler, baş ağrısına, diş ağrısına, kansere, kalbe, afrodizyak vb. gibi onlarca
soruna çözüm olarak özellikle adının
içinde “bitkisel” geçen ürünlerden
1
Bedenimize dışarıdan almamız gereken vitamin ve minarelerin eksikliğinin sağlık anlamında rahatsızlık
olduğu bilimsel bir gerçektir. Araştırmalara göre karbonhidrat, yağ ve
protein gibi ana besin unsurlarını
yeterli miktarda bulunduran dengeli
bir beslenme ile bedenimizin ihtiyacı
olan vitamin ve minareleri sağlamak
mümkündür.
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Her yıl Ocak ayının 2. haftası kutlarız 2- İkaz etmek... Seçkin 3- Dans...
Sıvı ölçü birimi 4- Dahil, ilişkin... Bir nota... Bir meyve 5- Alışveriş merkezi... Bir çalgı... Din ve devlet işlerini ayrı tutan 6- Sodyumun simgesi..
Nitelikleriyle hayranlık uyandıran, eksiksiz, kusursuz... Beyaz 7- Ağacın
kolu... Ölümlü... Kalın kaba kumaş 8- Ecdat... Dolaylı anlatım... Emek
sonucu ortaya konan ürün 9- Dünyanın uydusu... Kokulu bir bitki... 10Fare kapanı... Temsilci, temsil eden 11- Asmanın meyvesi... Ceylan 12Uğur sayılır... Kehribar... Bir binek hayvanı.
Yukarıdan Aşağıya
1- Mevsimi dışında yetiştirilen mevye ve sebze... Avuçiçi 2- Bir işi
yerine getirmek için verilen söz... Üye 3- Sayıları göstermek için kullanılan terim... Bir nota... Çok ince gözenekli pamuk, ipek veya sentetik dokuma 4- Kalıtımsal 5- Milimetre... Çorap, mendil, eldiven
gibi giyim ile kurdele, dantel gibi giysi süsüne yarar şeyler 6- Toptan
meyve sebze satılan yer... Acıkılı olay... Mikroskop camı 7- Yansıma... Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma... 8- Kurnazlığıyla bilinen bir hayvan... Toplumu oluşturan en küçük birim 9- Derinin
gözeneklerinden sızan sıvı... Bir haber ajansı... Genişlik 10- Açıkça,
göstererek... Dişi kurt 11- Bir nota... Ürdün’de bir liman şehri... Evet,
işte 12- Bir çok hastalığa şifa olan, güzel kokulu bir dut çeşiti.
Zümrüdü Anka Kuşu
Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi
bir kuştur. Pers mitolojisi
kaynaklı olsa da zamanla
diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir.
Sênmurw (Pehlevi) ve SînaMrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman
zaman sadece Anka kuşu
olarak da anıldığı olmuştur.
Rivayet olunur ki, kuşların
hükümdarı olan Simurg
Anka, Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi
bilirmiş... Kuşlar Simurg' a
inanır ve onun kendilerini
kurtaracağını düşünürmüş.
Kuşlar dünyasında her şey
ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler dururlarmış.
Ne var ki, Simurg ortada
görünmedikçe kuşkulanır
olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir
ülkede bir kuş sürüsü
Simurg'un kanadından bir
tüy bulmuş. Simurg' un var
olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'
un huzuruna gidip yardım
istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası,
etekleri bulutların üzerinde
olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için
yedi dipsiz vadiyi aşmak
gerekirmiş. Kuşlar, hep
birlikte göğe doğru uçmaya
başlamışlar. Yorulanlar ve
düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan
aşkını hatırlayıp; papağan o
güzelim tüylerini bahane et-
miş (oysa tüyleri yüzünden
kafese kapatılırmış). kartal;
yükseklerdeki krallığını bırakamamış; baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kuşu
bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı
Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"
ta bütün kuşlar umutlarını
yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş
kalmış. Simurg'un yuvasını
bulunca ögrenmişler ki;
"Simurg Anka - Otuz Kuş"
demekmiş. Onların hepsi
Simurg'muş. Her biri de Simurg' muş. Simurg Anka'yı
beklemekten vazgeçerek,
şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı
sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden
doğabilmek için kendimizi
yakmadıkça, her birimiz
birer Simurg olmayı göze
almadıkça bataklığımızda,
tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde
uçmak zamanıdır...
KİTAP
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve
Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın
salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve
Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde
edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla
sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız
olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Nasıl Bir
Organik Tarım
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam
Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı,
nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.