tm Dergi 33. Sayı - Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği

?????????????
İÇİNDEKİLER
EDİTÖRDEN
Risk Yönetimi ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri............2
ISSN 1303 – 2585
İmtiyaz Sahibi
Türk Müflavir Mühendisler ve Mimarlar Birli€i
ad›na Yönetim Kurulu Baflkan›
Demir İNÖZÜ
Yazı İşleri Müdürü
Salih Bilgin AKMAN
Yayın Kurulu
Salih Bilgin AKMAN
Munis ÖZER
Oktay AKAT
Mehmet DÖNMEZ
Hülya EKSERT
Pelin ERDOĞAN
Yalçın KALAÇ
Türk Müşavir Mühendisler ve
Mimarlar Birliği
Ahmet Rasim Sokak No:35/2
Çankaya – 06550 Ankara
Tel: (312) 440 89 70
Faks: (0312) 440 89 72
e-posta: [email protected]
url: www.tmmmb.org.tr
BAŞKANDAN
Önce İnsan Hayatı !.......................................................3
TEMA
Gündemde İş Kazaları Var !...........................................4
Teknik Müşavir Yönünden İş Güvenliği........................6
Sistem Sorunu Olarak Gündemdeki İş Kazaları..........10
ÜYELERİMİZDEN
Grafik-Tasarım
Yusuf MEfiE (Ajans-Türk)
Basımevi
Ajans-Türk Gazetecilik Matbaacılık
İnşaat Sanayii A.Ş.
İstanbul Yolu 7. Km. İnönü Mahallesi
Necdet Evliyagil Sk. No: 24 Batıkent / ANKARA
Tel: 0312 278 08 24 - Fax: 0312 278 18 95
www.ajansturk.com.tr - [email protected]
Basım Tarihi
30.11.2014
Basım Yeri
ANKARA
Konya Bilim Merkezi Projesi.......................................14
DASU Barajı ve HES Projesi.........................................18
Konya Selçuklu Camii.................................................22
Vefat Eden ÜyelerimizİN Anısına... ......26
Yayım Türü
Yerel Süreli
3 ayda bir yayımlanır
“Yazıların ve reklamların içeriğinden sahibi
sorumludur; TürkMMMB veya Yayın Kurulu
sorumlu tutulamaz.”
“Yayımlanan yazıların, her hakkı saklıdır. Kaynak
belirtmek koşuluyla, yazılarından, toplamda
çeyrek sayfayı geçmeyen alıntı yapılabilir.
Bunun dışında, seri olarak çoğaltılması, çeyrek
sayfadan fazla alıntı veya kopya yapılması,
Yayın Kurulu’nun yazılı iznine bağlıdır”
Dergimiz, 2000 adet basılıp dağıtılmaktadır.
KÜLTÜR - SANAT
Ilısu Baraj Bölgesi’nin
Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi (II) ......................28
BİRLİĞİMİZDEN HABERLER...........................32
EDİTÖRDEN...
Risk Yönetimi ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri
Salih Bilgin AKMAN
Ülkemizde Kamu ve Özel Sektör Kurumlarınca görüşüne başvurulan güvenilir, yetkin ve etkin bir sivil toplum
kuruluşu olan Birliğimiz görev bilinci
ile çalışmalarına devam etmektedir.
Yaşamımızı etkileyen çevremizdeki
olayların herbiri farklı derecelerde
risk içerir ve Teknik Müşavir olarak
bizler bu riskleri değerlendirerek kararlarımızı veririz. Amaç bahse konu
olan risklerin iyi ve doğru yönde değerlendirilerek faydalı hale getirilmesini sağlamaktır. En önemli konumuz
insan hayatının çevrenin yarattığı
tehlikelerden korunması ve öngörülen risklerin dikkate alınarak mühendislik çözümlerinin üretilmesidir. Can
güvenliğini tehdit eden iş kazalarındaki riskler konusunda çalışanları bilinçlendirilmek ve toplumda farkındalık yaratmak için çaba göstermeliyiz.
Teknik Müşavirlik dergimizin teması
olarak seçtiğimiz “Risk Yönetimi”,
özellikle gündemimizde olan iş kazalarının önlenmesi amacını taşımaktadır. Teknik Müşavirlik Sektörümüzün
temel görevlerinden biri olan çalışanların iş güvenliğinin sağlanması, bizlerin karar vericiler üzerindeki etkin
yönlendirici gücümüzü hatırlayarak,
teknik bilgi ve becerilerimizi insan
hayatının güvence altına alınmasına
yönelik kullanmamız olmalıdır.
Türk Müşavirleri, Mühendisleri ve
Mimarları olarak, insanımızın can güvenliğini korumak amacıyla bu sayımızda tema olarak belirlediğimiz “İş
Sağlığı ve İş Güvenliği Konularında
Risk Değerlendirmeleri“ ile ilgili yazılarımızın bulunduğu Tm dergimizin
33. sayısını sizlere sunmaktayız.
2 SAYI33
Tema konumuzla ilgili dergimize katkıda bulunan Sayın Aydın ÖZKAYA’ya,
Sayın Haluk DOĞANÇAY’a, “Üyelerimizden” bölümünde Sayın Utku
ÖZYURT’a, Sayın Osman TUFAN’a,
Sayın Zeynep ve Orhan ULUDAĞ’a,
Kültür-Sanat köşemiz için hazırladığı özel yazısıyla Sayın Hayat
ERKANAL’a teşekkürlerimizi sunarız. Bu makalelerin yazarlarının özgeçmişlerine sayfalarımızda yer verilmiştir.
Sayın Aydın ÖZKAYA “Teknik Müşavir Yönünden İş Güvenliği” ve
“Gündemde İş Kazaları Var!” konulu
yazılarında iş hayatındaki risklerin
projenin her aşamasında dikkatle
takip edilmesinin önemini vurgulamaktadır. İkinci yazısında da Soma
Kömür Madeni’ndeki ve diğer iş kazalarından bahsederek uluslararası
camiada iş güvenliğinin nasıl geliştiğini dikkatlerimize sunmaktadır.
Sayın Haluk DOĞANÇAY “Sistem
Sorunu Olarak Gündemdeki İş Kazaları” konulu yazısında kazaların
önlenmesinde iş risklerinin dikkate
alınarak çözüm üretilmesini önermektedir. Üyelerimizden haberlerde
Sayın Utku ÖZYURT “Konya Bilim
Merkezi Projesi (FIDIC ödüllerinde kısa listeye kalan proje)” konulu
projesini tanıttığı yazısında teknik
müşavirlerin uluslararası yarışmalardaki temsil başarısından bir örnek
sunmaktadır.
Sayın Osman TUFAN “Dasu Barajı
ve HES Projesi, 242 m. yüksekliğinde SSB baraj ve 4320 MW kurulu gücünde santral” konulu yazısında Türk
Müşavirlik Sektörü’nün yurt dışında
başarı ile temsil edildiği DOLSAR
MÜHENDİSİLİK-NİPPON KOEİ konsorsiyumu tarafından “Pakistan’ın Su
ve Enerji Geliştirme Kurumu (Water
and Power Development Authority,
WAPDA)” adına yürütülen hidroelektrik santral projesinin tanıtımını
yapmaktadır. Bu proje ile Teknik
Müşavirlik Sektörümüzün uluslararası başarısının bir örneğini görerek
duyduğumuz kıvancı sizlerle paylaşıyoruz.
Sayın Orhan ve Zeynep ULUDAĞ
“Konya Selçuklu Camii” konulu yazılarında uluslararası kazandıkları bir
ödülü bizlerle paylaşmaktadır. Tasarladıkları bu cami projesi ile uluslararası “World Architecture Community
16th Cycle” ödülünü kazandılar. Ayrıca Mersin Akdeniz Oyunları için tasarladıkları Spor Salonu projeleriyle
de “World Architecture Community
17th Cycle” ödülü için de ilan edilen
kısa listede yer aldılar.
Üyelerimizin bu başarılarını sizlerle
paylaşmaktan duyduğumuz kıvanç,
çalışmalarımızı teşvik edici bir güç
oluşturacaktır.
Kültür ve sanat köşemizde Sayın
Hayat ERKANAL “Ilısu Baraj
Bölgesi’nin Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi II” adlı yazısı bizleri sanat
tarihinin derinliklerine götürmekte ve
ülkemizin geçmişi bizlere hatırlatılarak yaşadığımız bu topraklardaki
zengin kültür varlıklarını tanımamızı
sağlamaktadır. Erkanal’ın yazısının
dikkatlice okunması, Anadolu’nun tarihteki uygarlıklarından bizleri haberdar edecektir.
Dergimizin yayına hazırlanmasında
emeği geçenlere, yayın kurulu üyelerimize, reklam vererek dergimizin
yayınlanmasına sponsorluk yapan
üyelerimize ve özel sektörümüze teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunarız.
Yayın Kurulu olarak aramızdan ayrılan üyelerimize Tanrıdan rahmet ve
meslektaşlarımıza baş sağlığı dileriz.
Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle...
BAŞKANDAN...
Önce İnsan Hayatı !
Değerli Okurlarımız,
2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10
ekonomisi arasında yer almayı hedefleyen Türkiye’mizde gün geçmiyor ki bir iş
kazası yaşanmasın; yüreklere, ocaklara
ateşler düşmesin...
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar
Birliği (TürkMMMB), müşavir mühendislik
ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik
hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine
çalışmak, uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada öncülük ederek, bu konuda en yüksek uluslararası teknolojik ve
örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25
Nisan 1980 tarihinde kurulmuştur. Birlik,
bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek
statüsünde bir sivil toplum kuruluşudur.
TürkMMMB, 1987 yılında Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu –
FIDIC’e ve 2001 yılında Avrupa Müşavir
Birlikleri Federasyonu - EFCA’ya üye olmuştur. Her iki federasyonun Türkiye’deki
tek temsilcisidir.
TürkMMMB, amaçları doğrultusunda;
gelişmiş ülkelerde yaygın ve kurumsallaşmış olarak kabul gören, ancak ülkemizde henüz eksiklikleri olan bağımsız
teknik müşavirlik sektörünün geliştirilmesi ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların
Türkiye’ye kazandırılması için gerek üyelerine, gerekse toplumun tüm kesimlerine
yönelik yoğun çalışmalar yapmaktadır.
Ulus­la­ra­ra­s› ka­bul gör­müfl ta­n›­m›y­la
FI­DIC stan­dart­la­r›y­la ba­€›m­s›z mü­fla­vir
mü­hen­dis­lik ya­pan fir­ma­la­r›n bir ara­ya
gel­di­€i ça­t› ku­ru­lu­flu olan TürkMMMB’nin,
in­fla­at sek­tö­rü­nün fark­l› alan­la­r›n­da de­
ne­yim­li 200’e ya­k›n üye­si bu­lun­mak­ta­d›r.
2014 – 2016 Dönemi
Yönetim Kurulu
Demir İNÖZÜ - Başkan
Salih Bilgin AKMAN - Başkan Yardımcısı
Sedef ERDOĞAN - Başkan Yardımcısı
Hamdi AYDIN - Başkan Yardımcısı
M. Sinan AKER - Başkan Yardımcısı
Munis ÖZER - Sekreter Üye
H. Cemal KARAOĞLU - Sayman Üye
Ahmet Süreyya URAL - Üye
Hülya EKSERT - Üye
Türkiye, ölümlü iş kazalarında
Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü
sırada yer alıyor. İnşaat ve madencilik
sektörleri ülkemizde en fazla ölümlü iş
kazalarının yaşandığı, büyük güvenlik
riskleri taşıyan sektörlerdir. İşverenlerimizin bir bölümü işçi sağlığı ve iş güvenliği
için alınacak önlemleri en düşük maliyetlerle sağlamaya çalıştıkça, maliyetleri
düşürmek ve kârını artırmak amacıyla
yaygın olarak taşeron kullanmaya devam
ettikçe, geçmişte yaşanan felaketlerden
ders çıkarılmadıkça, etkin bir kamu denetimi sağlanmadıkça ve cezai yaptırımlar uygulanmadıkça, iş kazalarının
sayıca artarak yinelenmesi kaçınılmazdır. Göz göre göre yaşanan iş kazaları
artık iş cinayetlerine dönüşmüştür.
taya gelinemediği gözler önündedir. İş
müfettişlerinin sayısı yetersizdir, iş güvenliği uzmanlarının, işverenlerin ve işçilerin iş güvenliği konusunda eğitimleri
yetersizdir, yönetmelikler ve şartnameler yetersizdir. Türkiye’de İSİG sisteminin işlerliğe kavuşması, tüm çalışanları
sağlık ve iş güvenliği risklerine karşı
koruyacak politikaların belirlenmesi ve
gerekli kamusal yönetim, denetim ve koordinasyonun sağlanması için; ilgili tüm
devlet kuruluşları, özel sektör kuruluşları,
TürkMMMB, TMB, ilgili meslek odaları,
sendikalar, üniversiteler ve sivil toplum
kuruluşlarının katkı ve katılımlarının sağlanacağı bir yapılanma oluşturulmalıdır.
İşyerlerinde işçi sağlığının korunması
ve iş güvenliğinin sağlanması konusunda hukuki, cezai ve idari sorumluluklar
işverenlere aittir. İşveren tüm çalışanlarına karşı insani ve vicdani sorumluluk
hissetmelidir. Bu sorumluluğun gereği
olarak işveren ve teknik ekibi; işyeri güvenliğini ve çalışanların sağlığını tehdit
edebilecek tehlikeleri belirlemek, bu
tehlikelerden kaynaklanacak olayların
vereceği zararların (ölüm, yaralanma,
maddi zararlar) olasılıklarını yani riskleri değerlendirmek zorundadır. İşveren,
geçmişte yaşanan benzer olaylardaki
deneyimlerden de yararlanarak tehlikelere karşı güvenlik önlemleri geliştirmek
ve olası kazaların zararlarını en aza indirecek önlemler alınmasını sağlayacak
bir risk yönetim sistemi kurmak; tüm
olasılıklara karşı önceden hazırlıklı olmak
durumundadır. Bu da yetmez; işveren
tüm çalışanların İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) konusunda eğitilmelerini sağlamalı, karşılaşabilecekleri riskler konusunda bilgilendirmeli, işyerinde düzgün
şekilde işleyen bir İSİG yönetim ve denetim sistemi kurulmasını sağlamalıdır.
Sadece iş kazaları mı? Depremler, taşkınlar, sel baskınları, toprak kaymaları,
çığ düşmeleri ve yangınlar da büyük can
kayıplarına, yaralanmalara ve sakatlanmalara neden olmakta, ağır hasarlara ve
yıkımlara yol açmaktadır. Etkin bir yapı
denetiminin olmadığı, rant sağlamaya
yönelik çarpık yapılaşmanın önüne geçilemeyen ve geçmişte yaşanan olaylardan ders çıkarılamayan ülkemizde afet
zararlarının önlenmesi ve azaltılabilmesi
için afet öncesinde tehlike ve risklerin
belirlenmesi, risklerin değerlendirilmesi, afet sırasında ve sonrasında gerekli
önlemlerin alınması; ilgili tüm kurum ve
kuruluşlar nezdinde farkındalık oluşturulması, etkin bir risk ve kriz yönetimi
sistemi kurulması gerekmektedir.
Devlet ise bu konulara öncelikle sahip
çıkmak, çalışanların sağlığı ve iş güvenliği için gereken yasal düzenlemeleri
yapmak, uygulatmak ve denetlemekle
yükümlüdür, ancak henüz istenen nok-
Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü
yılına yaklaşırken, iş kazalarında ve afetlerde can kayıplarının en aza indiği, insan hayatına ve sağlığına gereken önemin verildiği bir Türkiye hayal ediyoruz.
EKİM2014 3
TEMA
Aydın ÖZKAYA
Gündemde İş Kazaları Var!
13
Mayıs 2014’te Soma kömür
madeninde 301 kişinin,
6 Eylül 2014’te İstanbul Mecidiyeköy’deki Türkiye’nin en gözde
şantiyelerinden birindeki asansör kazasında 10 kişinin, 28 Ekim 2014’te
Ermenek kömür madeninde 18 kişinin, 31 Ekim’de Isparta Yalvaç’ta
işçileri taşıyan aracın devrilmesiyle
17 kişinin yaşamını yitirmesi, ülkemizi son altı ayda sarsan olaylar oldu.
Hepsinin ortak özelliğiyse, “iş kazaları” olmalarıydı.
Arada, bir veya birkaç kişinin yaşamını
yitirdiği iş kazalarıysa bilançoyu ağırlaştırırken, tek olayda yitirilen insan
sayısı sıralamasına ve dolayısıyla da
ülke gündemine ne yazık ki giremedi.
Kanıksama ve olağan sayma, devleti yönetenlerin en tepesindekinden
başlayınca, toplum da sadece rekorlarla, sansasyonel olanla ilgilenme
körlüğüne girdi. Neredeyse 5-10 kişinin ölümü, “çok da fazla değilmiş”
diye küçümsenmeye başlandı. Oysa
hepsi iş kazası ve hepsi Türkiye’yi yıl-
lardır Avrupa’nın ilk, dünyanın da ilk
üçteki en güvensiz iş yaşamına sahip
ülkesi yapıyor. 2103 yılında Avrupa
Birliği’ne üye veya aday ülkeler arasında, Bulgaristan ve Estonya’nın da
önünde ilk sırada, en
kötü ülke konumundayız. Dünya sıralamasındaysa, kendimizi eş tutmayı kabul
etmeyeceğimiz ülkelerden de kötü
durumdayız. Üstelik
son 1-2 yıldır değil,
yıllardır…
Yapılan sıralamada,
Öncü Ülkeler “hem
sonuç hem de girdi
ve süreç göstergele-
4 SAYI33
ri iyi olan ülkeler”, Pragmatist Ülkeler
“Sonuç göstergeleri iyi, ancak girdi ya
da süreç göstergeleri zayıf olan ülkeler”, Tatminkar Ülkeler “ Sonuç göstergeleri zayıf ancak girdi ya da süreç
göstergeleri iyi olan ülkeler”,
Yapılacak Şeylerin Çok olduğu Ülkeler “Hem sonuç hem de girdi ve süreç
göstergeleri zayıf, çalışanların sağlığını koruma yönünden uygulamada en
kötü olan ülkeler” olarak sınıflandırılmaktadır.
Bu sınıflama içinde Türkiye, en kötü
sınıf olan “Yapılacak Şeylerin Çok Olduğu Ülkeler” sınıfında ve bu sınıftaki
ülkelerin arasında da en kötü durumda yer almaktadır.
Bu acı görünüm; durup seyredilecek,
yaşamın olağan akışı içinde, liberal
pazar ekonomisi, gevşek kamu yönetimiyle çözülmesini bekleyecek bir
durumda olmadığımızı ortaya koyuyor. Bu türden yuvarlana yuvarlana
gelen ve bir kar topu gibi, büyümüş,
sarmal ve karmaşık bir hal almış sorunların, genelde bir düzen, sistem
sorunu olduğu bilinir. Çünkü, sistem
ve düzen sorunu yönetimiyle, sadece sürecin bir bölümünde veya paydaşların kısıtlı bir bölümünde sorun
olduğunda, düzenin diğer paydaşları
bunu telafi edici ve düzeltici bir etkiyle, kötü olunsa da, çok kötü olunmasına engel olabilirlerdi. Ama eğer
konu bir düzen ve sistem sorunuysa,
düzen içinde yer alan herkesin, az ya
da çok, birincil veya ikincil ama kendinin de payı olduğunu kabul ederek
başlaması zorunludur. Gene konu
düzen sorunuysa, kısıtlı birkaç kesim
tarafından sırtlanıp, yüklenilemeyecek
ölçüde ağırdır, görev ve sorumlulukların, ayrıcalıksız tüm kesimler arasında
uygun ve dengeli biçimde dağıtılması
ve paylaşılması gereklidir. Kısaca, her
kesimin şapkasını önüne koyup, “peki
ben nerede, neyi eksik, yanlış yaptım”
diye sorması, içten, nesnel ve çözüme götürecek bir eleştiriyle, değişmesi gereklidir. Şurası açık ki, her şey (ilgili kesimler, yapılar, süreçler, kurallar)
aynı kalırken, sadece göstermelik ve
kozmetik değişikliklerle, etkin ve kalıcı bir gelişme sağlayamayız; biz gerçekten değişmedikçe, bu değişimin
getirdiği dönüşümü özümseyip, sindirmedikçe ilerleme sağlayamayız.
Doğal ve yapılı çevre için, fizibilite,
mimarlık - mühendislik tasarım, danışmanlık, proje - inşaat - sözleşme
yönetimi, değerleme, vb. teknik hizmetler sunan teknik müşavirlerin örgütlenmesi ve meslek birliği olarak
TürkMMMB de, bu göz ardı edilemez
ülke sorunu karşısında, kendini sorgulayan bir süreç başlatma gereği
duymuştur. Gözlemleri, deneyimi, çözüm önerileri ve etkili konumuyla, teknik müşavirler, ülkemizin iş güvenliği
alanındaki sorunlarının çözümünde,
bu yolla sağlanacak gelişme ve dönüşümde, öncü görev alabilecek nitelikte bir kesimdir.
Türk Teknik Müşavirleri, bir yandan
kendi alanındaki küresel gelişme,
yarış ve rekabet içinde, özellikle gelişmiş ülkelerin belirlediği küresel
gündem içinde yer almalı, ama diğer
yandan da çok daha geri kalmış olan
ülkesinin ve bölgesinin yerel sorunlarının oluşturduğu, yerel ve güncel
gündem arasında bir denge kurmalıdır. Salt küresel gündeme odaklanmak ve ona eklemlenmek ne denli
hatalıysa, yerel gündem içine hapsolup, saplanıp kalmak da o denli
hatalıdır.
Kabul edilmesi gerekir ki, iş güvenliği, gelişmiş olan ülkelerin gündemi
olmaktan, yıllar önce çıkmış, küresel
gündem konusu olamayacak ölçüde
çözülmüş bir konudur. Deyim yerindeyse, uygar dünyanın iş güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusunda bir
arayışı, tartışması yoktur; onların sorunu, sağlanmış ve işleyen güvenli iş
ortamının sürdürülmesidir. Oysa ülkemizde konu, daha ne olduğu, nasıl
bir temel üzerine oturtulacağı ve nasıl
kurulacağı düzeyindedir.
Bu durumu anlayabilmek için, FIDIC yıllık kongrelerinin ana konularına (temalarına) bakmak yeterlidir. Son 15 yılda
FIDIC kongreleri çevre sorunlarını,
küresel mevsim değişikliğini, sürdürülebilirliği sorunsal olarak almaktadır,
ama güvenli bir iş ve çalışma ortamının sağlanmasını, kendine sorunsal
olarak almamıştır, almayacaktır. Bu
durum, onların bu sorunları hiç yaşamadığı anlamına gelmemektedir.
Tersine, insanlık tarihinin en büyük
kayıplı kazaları, en güvensiz iş ve
çalışma koşullarını, bugünün gelişmiş
olan ülkeleri yaşamıştır. Endüstri devriminin, sanayiye dayalı kalkınmanın
tarihi, acılarla, felaketlerle doludur.
Ancak bu olayların üstüne bilgi temelli bir kararlılıkla gitmeyi ve bugünkü
olumlu düzeyi yakalayabilmişlerdir.
Türk Teknik Müşavirlik camiası, elindeki olanaklar, teknik kamuoyunu belirleyici ve yönlendirici gücüyle, ülkemizin
güvenli bir iş ve çalışma ortamına kavuşması için gerekli bilgi temelli dönüşümün sağlanmasını, yerel gündeminin ilk sıralarına almalıdır ve almıştır.
Konuya tm Dergisi’nin bir dosya konusu olarak yer vermesi, bu girişimin ve
kararlılığın önemli bir adımıdır.
EKİM2014 5
TEMA
Aydın ÖZKAYA
Teknik Müşavir Yönünden
İş Güvenliği
Ö
ncelikle bilinmelidir ki, Teknik
Müşavir; konusu, eğitimi, birikimi, görevi yönünden İş Güvenliği Mühendisi de değildir, temel
amacı İş Güvenliği de değildir. Ancak, doğal ve yapılı çevreyle ilgili olarak çalışan Teknik Müşavir çalışmasının etkilerini ve içinde bulunacağı
ortam ve koşulları düşünmeli, önden
kurgulamalıdır. Bunu da, ana konusu
yanındaki konulara karşı geliştirdiği
bir duyarlılıkla yapar. Tek boyutlu, ana
hedefinin veya çözeceği sorunun dışına taşmayan sınırlı bir çalışma bir
çalışma yaparsa, bu eksik ve hatalı
bir Teknik Müşavirlik hizmetidir.
İşte duyarlı olması, hizmeti sırasında
sağlaması gereken boyutlardan biri
de risk yönetimidir. Yani, tasarım,
yapım, kullanım ve işletme aşamala-
6 SAYI33
rında, gerek kendinin, toplumun, mal
sahibinin, gerekse tesisin risklerinin
belirlenmesini v yönetilmesini sağlayıcı bir duyarlılık içinde olmalıdır.
Maruz kalınacak tehlikeler hakkında
bilgi sahibi olması, bu tehlikelerin
gerçekleşmesi durumunda etkilerinin azaltılması için, gerekli olanakları
sağlaması gerekir.
Kısaca iş güvenliği olarak belirtilen, iş
kazaları, işçi hastalıkları, dikkate alınması gereken tehlikelerden biri olup,
doğal afetler (deprem, sel, fırtına,
vb.), çevre kazaları, idari-yasal-parasal, vb. Risk Yönetimi yapılması gereken unsurlardan biridir. Bu tehlikeler,
sağlık, enerji tutumluluğu, sürdürülebilirlik, mevsim değişikliği, vb. duyarlılık alanlarından biridir.
Bir bina tasarlarken, bunun yapım
ve kullanım süreçlerinde güvenli
olmasını kaygı edinmemek, ya da
bunu başkasının sağlamasını beklemek, yetersiz ve eksik bir hizmettir.
Çünkü, Teknik Müşavir, doğal ve
yapılı çevrenin güvenli olmasını
sağlayabilecek araç ve olanaklara
sahiptir. İş güvenliğinin sağlanması
için gerekli olan kaynakların (para,
zaman, iş gücü) belirlenmesinde
etkilidir. Bu, iş güvenliği mühendisinin, saha denetçisinin işini yapmak
değildir, işini yaparken kullandığı,
teknik müşavirlik araç ve yöntemlerini, güvenli bir iş ve çalışma ortamının oluşmasını sağlayacak biçimde kullanmaktır.
Bir örnekle yaklaşırsak konu daha
iyi anlaşılacaktır; bugün, iş güvenliğiyle maliyet ve yapım süresinin
zorunlu bir ilişki içinde olduğu bilinmektedir. İş güvenliği görünür
maliyetleri artıran, ancak dolaylı ve
riskin gerçekleşmesi durumunda
ortaya çıkacak hasar ve kayıpları
kaldırması veya azaltması nedeniyle toplam maliyetleri düşürecek bir
yapıya sahiptir. Söz gelimi bir binanın, alt yapı tesisinin maliyetini elbetteki pazar koşullarını da dikkate
alarak Teknik Müşavir hesaplamaktadır. Yaptıkları keşif, bütçe, fizibilite,
vb. maliyet çalışmalarında “yüksek
bir iş güvenliğinin sağlandığı çalışma ve iş yapım maliyetlerini” kullanması, işverenini, mal sahibini,
bu maliyeti karşılaması, yani kaynakları ayırması için yönlendirmiş
olacaktır. Çıplak mal ve hizmet bedelleri temel alınarak yapılan maliyet hesaplarına, güvensiz bir ortamın neden olacağı iş kazaları ve
işçi hastalıklarının kısa - orta - uzun
erim maliyetini de ekleyerek, işverenin iki yaklaşım arasındaki maliyeti,
kayıp ve kazançları karşılaştırmalı
olarak görmesini sağlayacaktır. Bu
yaklaşım, aynı zamanda işverenin
de doğru yönlendirilmesi, risklerini yönetmek için gerekli parasal
kaynağın (finansmanın) ayrılmasını
EKİM2014 7
TEMA
Aydın ÖZKAYA
zim, hesap, maliyet keşfi, iş programı,
şartname, sözleşme, vb. aynı zamanda işin güvenli biçimde yapılmasını
sağlayacak, risklerin yönetilmesini
sağlayacak araçlardır. İstenen, Teknik
Müşavir’in elindeki bu araçları iş güvenliğini de dikkate alacak, sağlayacak biçimde kullanmasıdır.
sağlayacaktır ki, bu aynı zamanda iyi
ve nitelikli bir teknik müşavir hizmeti
de olacaktır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Teknik
Müşavir’i sadece tasarım yapandan
ayıran en önemli unsur, tasarlanan
doğal veya yapılı çevre unsurunun
yapılabilirlik raporunu, maliyetini,
yapım şartnamesini, iş programını,
sözleşmesini, deneme ve kabul süreçlerini, yapılan iş, ödeme, sigorta,
vb. teknik-idari-yasal-parasal yönleriyle birlikte kurguluyor ve yönetiyor
olmasıdır. Bunun için kullandığı çi-
8 SAYI33
Aşağıdaki sorular, eğer Teknik Müşavir’seniz, iş güvenliğini sağlayıcı
bir teknik müşavirlik hizmet sağlayıp
sağlamadığınızı, eğer teknik müşavirlik hizmeti alan kesimseniz, iş güvenliğine ilişkin risk yönetimini içeren bir
hizmet alıp almadığınızı anlamak için
yol gösterici olacaktır:
• Yaptığınız “maliyet çalışması”, kullanılacak bireysel koruyucu donanım
maliyetini, kurulacak bir iskelenin,
asansörün, vincin denetimi için gereken maliyetleri, yüklenicinin-alt
yüklenicilerin güvenli çalışma için
alması gereken çalışma izinlerinin,
ön eğitimlerin sürelerini, saha iş
güvenliği denetçilerinin maliyetlerini, olası kaza ve kayıpların işverene
olan doğrudan ve dolaylı maliyetlerini, çevre ve hava koşullarının
güvenli olmaması durumunda işin
durdurulması nedeniyle oluşacak
ek maliyetleri, vb. güvenlikle ilişkili
maliyetleri ayrıntılı biçimde içeriyor
mu?
• Yaptığınız “iş programı”, yüklenicinin saha güvenliğini sağlamak için
yapacağı işlerin sürelerini, işçilerin,
alt yüklenicilerin, ziyaretçilerin çalışmaya başlamadan önce –örneğin 1 saatlik- güvenlik uyumlandırma eğitimi alacağını, güvensiz bir
durumda işin durdurulması gerekeceğini içeriyor mu?
• Hazırladığınız “teklif istemi” veya
“teklif değerlendirmesi” adayların
iş güvenliği planlarını, geçmiş iş
güvenliği kayıtlarını, kazasız çalışma geçmişlerini ödüllendirecek bir
değerlendirmeyi ve puanlamayı
içeriyor mu?
• Yapılan “mimarlık-mühendislik tasarımı”, sadece resmi mevzuatın
gerektirdiği değil, ama binaya ve
işletmeye özgü riskleri de dikkate
alarak, güvenli çalışma ve kullanım için gerekli olan ve sadece
yapım sırasında değil, ama kullanım sırasında da kalacak olan,
güvenli malzeme, düşme koruması-yüksekte çalışma, kapalı ortam
havalandırması, acil aydınlatma,
kayma-düşme engelleyici düzenlemeler, güvenli dolaşım ve erişim,
yangın önleme ve korunma, bedensel engelli güvenliği, acil müdahale ekipleri erişimi, topraklama, vb.
güvenlik unsurlarını içeriyor mu?
• İstediğiniz “işe başlama öncesi
hazırlıklar”, işe özgü hazırlanmış
iş güvenliği planı, iş güvenliği el
kitabı, çevre düzenleme, onaylı
malzeme bildirimi, işaretleme, eğitim, denetim, cezai yaptırım, vb. ön
hazırlıkları ve özellikle kaza önleme
yönetimini, acil durum eylem planını içeriyor mu?
• Hazırladığınız “sözleşme,” sadece
geçerli iş güvenliği yasalarını anmakla kalmayıp, işe özgü risklerin
ortaya konulduğu ve yönetilmesini
talep eden, bunun için gerekli örgütlenme, sigorta, cezai yaptırım,
fesih, vb. koşulları içeriyor mu?
• Yapılan koşulları da malzeme ve
kurulum uygunluğuyla kısıtlı kalmayıp, güvenli çevre ve çalışma
gereklerinin, süreçlerinin sağlandığının denetimini de içeriyor mu?
• Yapılan”iş bitimi yüklenici, altyüklenici performans değerlendirmesi”,
kazasızlık, hasarsızlık, vb. iş güvenliği başarım ölçütlerini içeriyor mu?
Yukarıda görüleceği gibi, sadece verilen birkaç örnek bile, Teknik
Müşavir’in kendi hizmet konuları nedeniyle sahip olduğu etki alanının ve
elindeki araçların, iş güvenliği anlayışının ve yönetim yapısının oluşturulması için ne denli etkili olduğunu
göstermektedir.
İş güvenliği unsurları iyi hazırlanmış
çalışmaları istemek işverenlerin, eksiksiz sağlamak da Teknik Müşavir’in,
ülkemizin karanlık iş güvenliği tablosunu aydınlığa kavuşturmasına
katkıda bulunacak ve üstüne düşeni yapmış olmanın güveniyle, başta
yüklenicilerden ve işçilerden olmak
üzere, daha güçlü taleplerde bulunulmasını haklı kılacaktır.
Aydın ÖZKAYA
1961 Ankara doğumlu olup,
Ankara Koleji’nden sonra 1984 yılında ODTÜ Elektrik-Elektronik
Mühendisliği bölümü Lisans programını, 1990 yılında da ODTÜ Felsefe Bölümü Yüksek Lisans programını bitirmiştir.
1985 yılından bu yana, Yangın Güvenliği ve Yangından Korunma konusunda çalışmakta olup, 1994’ten
beridir ortağı bulunduğu KARİNA
Tasarım, Danışmanlık ve Eğitim
Hiz.Ltd.Şti. olarak, sadece yangın
güvenliği ve yangından korunma
üzerine, tasarım, proje, danışmanlık
ve eğitim konularını içeren, bağımsız teknik müşavirlik hizmetleri vermektedir.
Merkezi ABD’de bulunan “Yangından Korunma Mühendisleri
Birliği”nin yanı sıra, çeşitli yerli ve
yabancı mesleki kuruluşların üyesi
olup, Türk Müşavir Mühendisler ve
Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu
üyeliği (2000-2004) ve Genel Sekreter’liği (2000-2002) görevlerinde
bulunmuştur.
EKİM2014 9
TEMA
Haluk DOĞANÇAY
Sistem Sorunu Olarak
Gündemdeki İş Kazaları
S
oma faciasından sonra, bu
kez de İstanbul Mecidiyeköy’de
Türkiye’nin en gözde inşaatlarından birindeki asansör faciası da
medyada geniş yer buldu. Buna bağlı
haberler ve tartışmalar, büyük ölçüde iş
güvenliği başlığı altında yapıldı. Her zaman olduğu gibi bireysel hatalar daha ilgi
çekti, öne çıkarıldı. Bu kazaların aslında
bir sistem sorunundan kaynaklandığı yine
göz ardı edildi.
İş kazaları bireysel hatalardan
kaynaklansa da, özünde bir
sistem sorunudur
Bir olayda onlarca, yüzlerce kişinin ölmesine neden olan bu tür faciaların, pek çok
hatanın aynı anda bir araya gelmesinden
kaynaklandığı bilinen bir gerçektir. Bir
olay sonrasında inceleme yapan bilirkişilerin esas görevi, bu hataların kök nedenlerine inerek, bir yandan o olayın neden
olduğuna odaklanarak olayı ve payı olan
kişileri belirlemek, diğer yandan da benzer olayların bir daha hiç olmaması için
yapılması gerekenleri ortaya koymak olmalıdır. Ancak ülkemizde bilinen bir gerçekse, ne yazık ki, “bilir” kişilerin sadece
“günah keçisi”ni bulmaya yönelmeleri,
sistemi ve düzeni sorgulayamamalarıdır.
Kamu yönetimi de, konuya sistemin bütününü gözeterek ve tüm paydaşların analizini yaparak bakmak yerine “bilir” kişilerin
raporları ile yetindiğinde, bu kazalar ve
faciaların tekrarlanması kaçınılmazdır. Örneğin asansör kazasında bir şantiye mühendisiyle, asansör firmasının teknisyeni
kusurlu bulunmuş olacaktır; ama ne yazık
ki, sistemin temel sorununa ve payı olanların cezalandırılmasına inilemeyecektir.
İş Kazalarında Kamu Yönetimi’nin
Konumu ve Sorumluluğu
Kamu yönetimi ve sorumlu paydaşlar,
bu olaylardan gerekli dersi çıkarmak,
10 SAYI33
sistemin zayıf noktalarını araştırmak yerine, “bilir” kişileri görevlendirerek bireysel
hatalara odaklanmayı tercih ettiler. Sonuç olarak, bataklıkta birkaç sivrisineğin
ölmesiyle bataklığın kurutulamayacağını
görmezden geldiler.
Soma’dan sonra tepkisel bir refleksle
yapılan yasal düzenleme, torba yasa
içinde geldi. Madenlere ilişkin yapılan
düzenlemelerin, konuya hala bütünsel
bakmayan, filin kuyruğu ve kulaklarıyla ilgilenen, parçalı yaklaşımlar olduğu, yeni
sorunlar doğurduğu Ermenek olayıyla
ortaya saçıldı.
İlginçtir ki, Mecidiyeköy’de yaşanan asansör faciası, Başbakan Yardımcısı’nın, inşaat sektöründe kolay ve hızlı para kazanma hırsının ekonomiye zarar verdiğini
ve frenlenmesi gerektiğini söylemesinden tam 2 gün sonra meydana geldi. Ardından, kamu yönetimini temsilen Çevre
ve Şehircilik Bakanı’mız, bu bataklıkta sayıları 300 bini bulan önemli bir sivrisinek
grubunu, yani “müteahhitleri” iş kazalarında esas kusurlu gördüğünü belirterek,
günah çıkardı. Eski Çevre ve Şehircilik
Bakanı’mız, müteahhitlerin yaklaşık 3’te
2’sinin niteliksiz olduğunu ve kamudan
rahatça iş almalarının büyük sıkıntılara
yol açtığını belirtti. Tek başına, inşaat
sektörünün kamu yönetimindeki bu en
yetkili makamının, şimdiki ve bir önceki
temsilcilerinin söyledikleri bile, durumun
hiç iç açıcı olmadığının delili.
Özünde kamu yönetiminin söylediği şu:
“Ben bu bataklıkta 300 bin sivrisineğin
kontrolsüz üremesinin ve çoğunun hak
ettiklerinden fazla kan emerek gelişmelerinin ve çevrelerine zarar vermelerinin
farkındayım. Şimdi bunların 3’te ikisini
yok etmeye karar verdim. Ama bilin ki,
bataklıkla uğraşacak değilim, kurutmaya
kalkışmaya da niyetim yok!”
Bu ifadeler, müteahhitleri hedef tahtasına koymuş görünüyor. Ama şaşırtıcı bir
durum da yok aslında: Ülkemizde kamu
bürokrasinin herhangi bir olay karşısında sorumluluk ve ders aldığı hiç görülmemiştir. O kamu yönetimi, bugüne kadar doğru bir müteahhit tanımı yaparak
sektöre girişi düzenlememiş, sektöre
başı bozuk girenlere en düşük fiyat ambalajı içinde iş verip beslemiş, yapılan
işin niteliğini hiçe saymış ve tüm sektörü
bizzat kendi karar ve eylemleriyle, teşvik
etmiştir”.
İş Kazalarında Tasarımcının
Sorumluluğu
İstanbul Torun Center’daki asansör faciasının ardından sosyal medyada başlayan “iş kazalarında mimarın sorumluluğu” tartışması, yapılan anketler, yorumlar
ve projenin mimarı Emre Arolat’ın bunlara
verdiği yanıtlarla bir süre devam etti. Bu
tartışma doğal olarak, birkaç ay önce
Katar’da 2020 Dünya Kupası stadyum
tasarımında imzası olan ünlü mimar
Zaha Hadid üzerinden The Guardian’ın
başlattığı tartışmayı akla getirdi. Mimar
Emre Arolat röportajında, Zaha Hadid’in
söylemine benzer şekilde, “mimarın, iş
kazalarında maddi ve manevi hiçbir bir
sorumluluğu olmadığı” görüşüne yer verdi. Ancak, her iki olayın ardından basında ve sosyal medyada yapılan yorumlar,
bu konuda toplumsal bir uzlaşı olmadığını gösterdi. Bazı yorumcular, yasal bir
sorumluluk olmasa dahi mimarın manevi
sorumluluğundan dem vurdu. Ama hiç
bir yorumda mesleki sorumluluk yer almadı.
Son dönemlerde, inşaat sektöründe iş
güvenliğinin çokça gündeme gelmesine
bağlı sorumlu arayışları, acaba hedef şaşırtma amacını mı taşıyor? Yoksa başarılı
bir mimarın bireysel markasının çok ön
plana çıkmasına bağlı mesleki rekabet
mi söz konusu? Yoksa, tasarımcının görev tanımı içinde böyle bir sorumluluk da
olabilir mi, olmalı mı?
Torun Center’dan sonra iş kazaları sanki
sektöre ve geri planda kalan sorumlulara ders vermek istercesine devam etti ve
ediyor. Bu kez yine dünyaca ünlü bir mimarımızın tasarımını yaptığı bir inşaatın
iş iskelesi, basit bir fırtınada çöküverdi.
Bu kez işçiler değil, çevreden geçen pek
çok insan ve araç zarar gördü. Yaşanan
kaza, tartışmacıları bu kez “Bu bir iş kazası mı? Yoksa doğal afet mi?” ikileminde
bıraktı ve yapımcının, yatırımcının, tasarımcının, üreticinin sorumlulukları gündeme taşındı.
Oysa, bütün dünya biliyor ki, iş kazaları
bireysel hatalardan kaynaklansa da bir
sistem sorunudur! Evet, olayın temelinde
gene sistem sorunları var. Sorun, sistemin içindeki bir alt-sistemde, herkesin
görmekten ısrarla kaçındığı işveren-müteahhit-tasarımcı ilişkisinde yatıyor ve
işverenin, maliyeti düşürmek amacıyla
uzmanlığı dışında müteahhit şapkası
giymesinden ve mimar, proje yöneticisi,
yapı denetçisi gibi unsurlar arasındaki
“sorumluluk zincirini bozmasından” kaynaklanıyor.
Türkiye’de müteahhitlik sektörüne girişte
bir süzgeç, bariyer olmaması nedeniyle,
hemen her yatırımcının, ya bir inşaat şirketi, ya da şirketinin ana sözleşmesinde
“inşaat yapma ve yaptırma” maddesi
var. Yani BJK gibi bir spor kuruluşunun
dahi inşaat müteahhidi sıfatıyla kendi
stadyumunu kendisinin inşa etme hakkı
bulunuyor. Firmalar ya da kuruluşlar, bu
maddeye dayanarak, Sosyal Güvenlik
Kurumunda doğrudan inşaatın ana müteahhidi sıfatıyla hesap açtırabiliyorlar.
Kimse de kendilerine “senin müteahhitlik
ehliyetin, becerin, kapasiten, insan kaynağın, ekipmanın var mı?” diye sormuyor.
Çünkü sistem, bu sorunun sorulması ve
ancak tatminkar yanıt verebilenlere, bu
yetkiyi verecek biçimde düzenlenmiş
değil.
3)Tasarımcıyı uygulama sürecinde mesleki kontrollük görev ve sorumluluklarından dışlayarak,
Böylece İşverenler;
yatırım maliyetlerinden ciddi oranda tasarruf ederler, ederken de sektörde pek
çok olumsuzluğa neden olurlar. Kaldı ki,
bu konuda sadece yatırımcıların eleştirilmesini haklı bulmayan, bir alanda “bu
kadar açık kapı bırakılmasında”, “tavşana kaç, tazıya tut denmesinde”, ya da
“kişi ve kurumların fuhuşa teşvik edilmesinde” kamu yönetiminin ve siyasi iradenin en üst düzeyde sorumluluğu olduğunu düşünen taraftayım.
1)Müteahhitlik donanım, bilgi ve birikimini hiçe sayarak, üstlenilen ağır
sorumluluk, genel gider ve risklerin
karşılığı olan bedeli ödemeden, kendilerini müteahhit konumuna koyarak,
2)
Tasarımcılarından, sonradan yapacakları revizyonların karşılığı olan bedeli ödememek için telif hakkını özel
bir sözleşme ile satın alarak,
4)Yapı Denetimi’nin zorunlu bedel ve
kurallarını yasal olmayan özel anlaşmalarla hafifleterek,
5)Bünyelerinde oluşturdukları ya da dış
kaynak olarak kullandıkları “proje yönetimi” kavramının içini boşaltarak,
6)Proje yönetimine müteahhitlerle müteselsil sorumluluk ve yatırımcı nam
ve hesabına iş güvenliği sorumluluğu
yükleyerek,
7)Kayıtsız finansman girişine bağlı çifte
defter tutma alışkanlıklarından vazgeçmeyerek,
EKİM2014 11
TEMA
Haluk DOĞANÇAY
İşte bu nedenledir ki, Torun Center kazasının hemen ertesinde Maliye Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
müteahhitleri hedef tahtasına koyması
kimseyi şaşırtmadı. Ardından Kalkınma
Bakanlığı, 2014-2018 yıllarına ait 10. Kalkınma Planı İnşaat Sektörü Özel İhtisas
Komisyon Raporu’nu günlük basına servis ederek, adeta günah çıkardı. Oysa,
2012-2013 yıllarında hazırlanan bu raporda belirtilen hiç bir konuda, o tarihten
bu yana başta kamunun olmak üzere, hiç
kimsenin adım atmadığı da ortada.
İçine itilerek yönlendirilmeye çalışıldığımız, bir yandan anlamaya çalıştığımız,
ama diğer yandan da kabul etmediğimiz, mevcut sorumluluk karmaşası
içinde “Mimarın ve Tasarımcının Sorumluluğu” altında yeni bir spekülasyona
yol açmadan, ama mimarlık disiplini ve
eğitimi, yaşadığımız tasarımcılık deneyimi ve meslektaşlarımızla empati kurarak,
sistem içindeki her unsurun bir dereceye
kadar sorumluluğu olduğunu, dolayısıyla
“mimar ve tasarımcının da kendi rolü ve
etkisi oranında sorumluluğu olduğunu”
söylememiz gerekiyor.
Açıkça vurgulamamız gerekli ki, “evet,
tasarımcının da iş kazalarında, yasalarımızda düzenlenmiş olmasa da bir sorumluluğu vardır: O da öncelikle, tasarımını yaptığı binanın iş güvenliği bakış
açısıyla özellik ve gereksinimleri hakkında, işverenini ve yapının müteahhidini
detaylı idari ve teknik şartnamelerle bilgilendirmektir.”
Ama, dünyanın her ülkesinde maalesef,
star mimarlar uygulama projesi ve teknik
şartname hazırlamaktan ısrarla kaçınıyor,
ya da bu konuyu küçümsüyorlar. İşverenler de bu konuya gereken özeni ve kararlılığı göstermiyorlar. Bu eksiklik, ihale ve
uygulama aşamasında müteahhitlerin de
işine geliyor ve fiyat-kalite-süre üçgeni
içindeki boşluklar arasında arzu ettikleri
gibi davranıyorlar.
İngiltere’de 2007 yılında yayınlanan Yeni
İş Güvenliği Yasası, düşüncelerimizi destekler nitelikte tasarımcının sorumluluğunu şöyle tanımlıyor: “….Tasarımcılar, bir
inşaat işinde riski azaltabilecek en etkili
konumdadır. Bir tasarım, fikir aşamasından detaylı şartname hazırlanmasına kadar olan tüm süreçte, farklı aşamalarda
farklı disiplinde kişi ve ekiplerin katılımıyla gelişir. Her disiplinden tasarımcılar, her
aşamada oluşabilecek risk faktörlerini
12 SAYI33
tanımlayarak, olası riskleri azaltacak ya
da ortadan kaldıracak önlemleri almada
büyük katkı sağlayabilirler”.
- Yatırımcı firmaya rekabet koşullarını
hiçe sayarak vergi ve harç avantajları
sağlamasının,
Bu bakış açısıyla hazırlanan yasal düzenleme ile İngiltere’de 30 işgünü ve 500
Adam-Gün’den çok efor gerektiren her
tasarım+inşaat işinde, daha tasarımın
fikir aşamasında, İş Güvenliği Otoritesi
tarafından onaylanan bir CDM (Tasarım-Yapım-Yönetim)
Koordinatörü’nün
İşveren tarafından görevlendirilmesi sağlanıyor. Bu görev, projenin önemi, ölçeği
ve özelliklerine göre bireysel bir uzmana
ya da mülti-disipliner bir kuruma verilebiliyor. CDM Koordinatörü’nün görevi; tasarım, planlama ve uygulama sürecini İş
Güvenliği odaklı bakış açısıyla izlemek,
ilgili paydaşlara iş güvenliği konusunda
tavsiyelerde bulunmak, süreci izlemek
ve dokümantasyonu denetlemek olarak
tanımlanıyor. Genelde de bu görev, projede teknik müşavir ya da proje yöneticisi olarak görev yapan kişi ve kuruluşlara veriliyor ve üstlendiği riskler mesleki
sorumluluk sigortası ile güvence altına
alınıyor. Benzer yöntem ve uygulamalar,
sadece İngiltere’de değil, pek çok ülkede var.
SPK’nın;
Diğer Paydaşların Rolü ve
Sorumluluğu
- “En düşük fiyat esaslı” ihale yöntemini
temel anlayış olarak kabul etmesinin,
Sadece asansör kazasının bilirkişi raporu bile diğer mimar, tasarımcı dışındaki
paydaşların rolünü göstermeye yetiyor:
Yatırımcı GYO şirketinin “asıl işveren” statüsü ile “asıl sorumlu” olduğu belirtiliyor.
Peki bu İşveren, kendi kardeş şirketleri
ile birlikte aslında üstüne vazife olmayan
bir müteahhit şapkası giyerek, devasa bir
inşaatı kendi yönetmeye kalktığı için günah keçisi olacaktır da...
TOKİ’nin;
- Projenin Hasılat Paylaşımı ihalesinde
yatırımcı-finansör nitelikleri yerine salt
müteahhit nitelikleri ve referansları
aramasının,
- İhaleyi alan ve esas işi gayrimenkul
yatırımı ya da gıda ticareti olan bir firmayı müteahhit şapkası giymeye zorlamasının,
- Yasa ile edindiği avantajları kullanarak
re’sen imar düzenlemesi yapmasının,
- Özel sektöre geçmiş bir inşaatı, tapuyu devretmeyerek yapı denetiminden
muaf tutmasının,
Kendi yasasında açıkça düzenlendiği
halde “halka açık” bir şirketin müteahhitlik yapmasını ve kaldıramayacağı bir risk
üstlenmesini görmezden gelmesinin,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın;
- Her önüne gelenin müteahhitliğe girmemesi için bugüne kadar akılcı bir
düzenleme yapmamasının,
- Yapı Denetimini kamu yapılarından
muaf tutmasının,
- Ülkenin en büyük müteahhidi olarak
ün salan TOKİ’ye haksız ayrıcalıklar
tanımasının,
- Yapı Denetimi şirketlerine mesleki ve
mali sigorta sistemini zorunlu kılmamasının, hizmet bedellerini denetledikleri yapı sahibinden almalarına
müsaade ederek sistemin dejenerasyonuna göz yummasının,
Kamu İhale Kurumu’nun;
- Her yaptığı yeni düzenleme ile ihale
sürecinde kamu kurumlarını sistem dışına çıkmaya zorlamasının,
Siyasi İradenin;
- ILO sözleşmesini 20 yıldır imzalamamasının,
- Yaptırımı olmayan ya da uygulanmayan
yasal düzenlemeler ve adet halini alan
aflarla toplumda işini hatalı yapanlarla
doğru yapanları ayırmamasının,
Tasarımcı Mimar ve Mühendislerin, GYO
Şirketleri Derneğinin, Belediyelerin, Meslek Odalarının, Yapı Denetim Şirketlerinin, vb. “kademe kademe”, “derece
derece” bu facialarda hiç mi payı yoktur?
Ne dersiniz?
İnşaat sektörünün, 2000 yıllık geçmişine
rağmen, tüm dünyada, diğer tüm sektörler arasında israf, verimsizlik, iş kazaları
sıralamasında en önde olduğunu biliyoruz. Bu tabloyu değiştirmek için son 20
yılda başta ABD, Japonya ve İngiltere
olmak üzere pek çok ülkenin önemli kaynaklar ayırarak araştırma ve düzenleme
yapıp başarılı olduğunu da.
Paydaşlara Düşen Görevler
Bir teknik müşavir olarak, yani tasarım,
proje yönetimi, inşaat kontrolörü, uygulama denetçisi görevlerimizle, iğneyi
kendimize batırdıktan sonra, diğer paydaşların rolünü de anladıktan sonra,
çuvaldızı tüm paydaşlara batırmamıza
kimse itiraz edemez, çünkü ana fikir bellidir: “Hataların tek sorumlusu yoktur”.
En alttan en tepe noktaya kadar tüm sistemin ve paydaşların sorumluluklarının
(üstlenilen veya üstlenilemeyen) tek tek
analiz edilmesi ve kamu yöneticileri ile
paylaşılması gerekir.
Hukuk sistemi, maalesef bugün olduğu
gibi, sistem içindeki dişlilerden 2-3 tanesini (biri şantiye şefi, 2’si bakım sorumlusu teknisyeni) günah keçisi ilan ederek
mahkum edecek ve olay aksi halde kısa
bir süre içinde unutulup gidecektir.
Bu olaya, “bağımsız müşavirlik kuruluşları olsaydı bu facia olmazdı” veya bu olay
nedeniyle sadece “bağımsız müşavirlik
kuruluşları devletçe desteklenmeli” anlamı çıkacak bireysel söylemler üreterek
pasif kalmak yerine, bu sektörün ciddi
paydaşlarından oluşan bir çalışma grubu
kurulması koşullarının (Yüksek Denetleme Kurulu gibi bir yapının) zorlanmasını
ve bu yolla bağımsız bir değerlendirme
raporu hazırlanması sağlanarak en üst
düzeyde kamu yönetimi ile paylaşılmasını şiddetle tavsiye ediyorum.
Çalışma Grubunu oluşturacak paydaşlar
aşağıda saydıklarımla kısıtlı olmamalıdır:
- TOBB (Henüz bu konuda bir şey dememiştir)
- TMMOB (Mimarlar ve Makine Mühendisleri Odaları sistemden dışlandıklarından şikayet etmiştir)
- TürkMMMB (Bağımsız teknik müşavirlik sistemi konusunda farkındalık
eksikliğinden şikayet etmiştir)
- TMB (Henüz “bu projede neden bir
genel müteahhit yok, her isteyen nasıl
müteahhit oluyor?” dememiştir.)
- Yapı Denetim Şirketleri Birliği (Kamu
veya kamunun dolaylı sahip olduğu
binalarda görev alamamaktan, paralarını müteahhit/yatırımcıdan aldıklarından, mesleki ve mali sorumluluk
sigorta kavramının olmamasından şikayet etmiştir)
- Çalışma Bakanlığı (Sayın Bakan , taşeronluk sisteminin insanları köleleş-
tirdiğinden bahsetmiştir)
- Şehircilik ve Çevre Bakanlığı (Bir önceki Sayın Bakan , tekniğe ve teknolojiye önem verilmediğinden ve yapılmak istenenleri önleyen bir lobinin
varlığından bahsetmiştir.)
- GYODER (Henüz resmi olarak bir
şey dememiştir. Ama Sayın GYODER
Başkanı , hatayı iş güvenliğine önem
vermeyen işçilerde bulduğunu ifade
etmiştir)
- SPK (Henüz bir şey dememiştir)
- KIK (Henüz bir şey dememiştir)
-Belediye (Şişli Belediyesi, “tapu
TOKİ’de, bizim denetim sorumluluğumuz yok” demiştir.)
- TOKİ (Bölge Müdürü, “arsayı devrettik
ama tapuyu vermeyi unuttuk” demiştir.)
Belki, TOKİ, SPK, KIK ve GYODER’in bu
olayla ne ilgileri var diyeceksiniz, oysa
- TOKİ, arsa mülkiyetini üzerinde tutarak (hiçbir işe yaramasa da) Yapı Denetimi fonksiyonunun devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır.
- SPK, GYO yasasında yatırımcıların
inşaat yapamayacaklarını ifade etmesine rağmen, halka açık bu firmalar,
genel müteahhitlik fonksiyonunu üstlenmektedir.
-GYODER, SPK yasasını bilmesine
rağmen buna göz yummaktadır. Üyeleri, maliyetleri düşürmek için, taşeron
yönetimi modelini teşvik etmekte, proje yönetimi firmalarına genel müteahhit şapkası giydirmeye, kendi içlerinde
yapı denetim firması kurmaya çalışmaktadırlar.
- KIK, en düşük fiyat kuralı ile sektöre
kötü örnek olmaktadır.
Sonuç Olarak…
Sistemin düzeltilebilmesi için, herkesin
üstüne düşeni yapması zorunludur, “benim konum değil” diyerek, düzeltici yönde eyleme geçmeyenler, kurulu çarpık
ve hatalı sistemin bir sürdürücüsüdür.
Dileğimiz, sistemi ve süreci iyileştirme
yönünde bir çaba içine girilmesine yardımcı olmak ve bu faciaları, acıları, sistemi rehabilite etmiş olarak, bir daha yaşamamaktır.
Haluk DOĞANÇAY
Galatasaray Lisesi’ni ve İTÜ Mimarlık
Fakültesi’ni bitirdi. Aynı Üniversitede Bina Programlama dalında yüksek
lisansını tamamladı. Yurtiçi ve dışında, proje ve inşaat yönetimi, işletme,
finansman ve pazarlama alanlarında
eğitim programlarına katıldı.
Kariyerine Petlas Lastik Fabrikası’nda
şantiye şefi olarak başladı. Bu dönemde ADMMA’da yarı zamanlı öğretim görevliliği yaptı. Sonraki yıllarda
yurtiçinde ve dışında çeşitli projelerde
Proje Yöneticisi olarak görev aldı.
1990 yılından bu yana kurucusu olduğu PY Grup şirketleri ile inşaat ve
gayrimenkul sektöründe planlama,
geliştirme, tasarım, mühendislik, proje yönetimi, proje finansmanı, eğitim,
bilgi teknolojisi destek ve danışmanlık
hizmetleri vermekte ve mesleki deneyimlerini üniversitelerde ve seminerlerde gençlerle paylaşmaktadır.
AMPD ve IPYD’nin kurucuları arasında yer aldı. 1996 yılından itibaren yönetiminde görev aldığı TürkMMMB’nin
2000-2002 dönemi Yönetim Kurulu
Başkanlığını, FIDIC’in Uluslararası
Müşavir-İşveren İlişkileri Komitesi ve
EFCA’nın Proje Finansmanı Komitesi
üyeliğini yaptı.
EKİM2014 13
ÜYELERİMİZDEN
Utku Cengiz ÖZYURT
KONYA BİLİM MERKEZİ
PROJESİ
Türkiye temsilcisi olduğumuz FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (International
Federation of Consulting Engineers) tarafından toplumları ve ekonomilerini geliştirmek amacıyla
gerçekleştirilen; Federasyon’un çalışma amaçlarını destekleyen ve sürdüren projelere verdiği
uluslararası çaptaki ödüllerin 2014 yılı kısa listesinde, üyelerimizden ENDECO Mühendislik Proje
Müşavirlik firmasının “Konya Bilim Merkezi Projesi” yer almaya hak kazanmıştır. Ayrıntıları,
tasarım özellikleri ve Ar-Ge çalışmaları bakımından ödül listesine alınan proje, Türkiye’nin ilk halka
açık sabit gezegen evi olma özelliğini de taşımaktadır. Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen FIDIC 2014
Konferansı’nda sunumu yapılan proje, ülkemizi temsil etmiştir.
B
ilim Merkezi sahip olduğu donanımlarıyla bilimsel çalışmaların, belgesellerin, geleceğin bilim insanlarının
fikri gelişimini artıracak merkez olarak
tasarlanmıştır. Bilim Merkezi’nin yapımı
Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından;
sergilerin ve eğitim programlarının temeli
de TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bilim Merkezi’nde en büyük alanı açıkkapalı sergi alanları oluşturmaktadır.
Planetaryum ve gözlem evleri gibi özellikleri bünyesinde barındırması sebebiyle
Türkiye’de bir ilktir. Ayrıca beton, çelik ve
cam malzemelerin bir arada kullanılmasıyla da yapım tekniği bakımından tamamen farklı bir niteliğe sahiptir.
Konya Bilim Merkezi; Konya- Ankara yolu
üzeri organize sanayi bölgesinde 99.347
m2’lik bir arazi üzerinde inşa edilmiştir.
Toplam 26.248 m2 kapalı alana sahiptir.
Merkezin Ana Bina Yapısı’nın çatı örtüsü,
110 m çapında, beton ve çelik kolonlar
olmaksızın, farklı bir inşa sistemi uygulanarak oluşturulmuştur. Böylece, hem kul-
lanılan alanın niteliği artırılmış hem de Bilim Merkezi’nin içeriğine estetik katılmıştır.
Bilim Merkezi’nin; bodrum, zemin, 2 normal kat ve çatı katından oluşan ana binası
110 m çap ve yaklaşık 30 m yüksekliğe
sahiptir ve jeodezik formda çözülmüştür.
Planetaryum yapısı, 24 m çap ve yaklaşık
12 m yüksekliğinde, jeodezik formda çözülmüş bir çelik kubbedir. 800 m2’lik giriş,
ayrı bilet gişeleri, sergi hollerinden oluşan
150 kişilik kapasiteye sahip planetaryum;
Türkiye’nin halka açık ilk sabit gezegen
evi olma özelliğini taşımaktadır.
İnşaata 2.500 ton civarında çelik kullanılmıştır. 10.000 m2 çatı kaplama, 25.000
m2 granit kaplama yapılmıştır. Ana binanın dış cephe kaplaması tamperli cam
üstüne Selçuklu motifi kumlama desen
çalışması şeklinde tasarlanmıştır. Ana binadan gözlemevlerine geçiş 2 adet köprü
14 SAYI33
ile sağlanmaktadır. Gözlemevi kulesinin
dış cephesinde kompozit panel kaplama
uygulanmıştır. Merkezin bodrum katında,
4.058 m2’lik kapalı otopark, sergi salonları, atölyeler, teknik servis odaları yemekhane vs. birimleri yer almaktadır. Zemin
katı tamamen sergi salonları ve fuaye
olarak ayrılmıştır. Yemek salonları, Konya
tarihi alanı, özel ilgi atölyeleri, kütüphane
ve sağlık birimleri birinci katta bulunmaktadır. İdari birim, toplantı ve dinlenme
Ana Bina çatısı oluşturmaktadır. Benzer
prensipler Planetaryum kabuk çatısında
da uygulanmıştır. Betonarme yapı, ortak
bir radye temele sahip olmakla beraber,
çeşitli derzlerle ayrılmış 7 bölümden oluşmaktadır. Çelik çatı ise tüm betonarme
sistemi bir şemsiye gibi örten ve farklı
hareketlerden etkilenmemesi amacı ile
betonarme yapıya mümkün olduğunca
temas etmeyen/destek almayan bir çelik
konstrüksiyon ile oluşturulmuştur. Yapısal
hesaplar için Staad.pro programı kullanılmış, bilhassa kabuk yapı çözümünde
hassas burkulma analizleri gerçekleştirilmiştir.
betonarme perde üzerine oturtulmuştur.
Çatı konstrüksiyonunda 5 ana bölüm bulunmaktadır. Bunlar, eğimli yüzey, düşeyde eliptik, yatayda küresel kabuk yüzey,
bu yüzeyler arasında geçişi sağlayan ana
makas, düz eğimli yüzeyin yatay ve düşey
yüklerini transfer edecek, küresel kabuğu
mesnetleyecek basınç halkası ve son olarak yapının giriş bölümü kısmını kaplayan
küçük küresel kabuktur.
Kabuk yapıların olmazsa olmaz şartı eğilme sürekliliğinin kabukta sağlanmasıdır.
Bu prensip geliştirmiş olduğumuz özel
Icosa Systems® bağlantı detayları ile
sağlanmıştır. Tasarımda gerek profil seçimleri gerekse profillerin yerleşimlerinin
seçiminde mimarinin vermeye çalıştığı
salonları ile bilgi işlem birimleri ikinci katta
yerleşiktir. Çatı katı ise mekanik daire olarak ayrılmıştır.
Bilim Merkezi’nin sıra dışı mimarisi; 5.061
m2’lik mini Konya alanı, gözlem kuleleri ve
ana binanın alan içerisindeki yerleşimi,
yeşil alanları, açık otoparkı, rekreasyon
alanları, yürüyüş yolları, peyzajı ve bulunduğu mevki ile birleşince tam bir görsel
şölen ortaya çıkmaktadır.
Çelik yapı mühendisliği açısından bakılınca, Proje bünyesinde en önemli kısmı
temanın bozulmaması hedeflenmiştir. Dolayısı ile, hem yapısal gereksinimler, hem
mimari gereksinimler bir araya getirilerek
tasarım şekillendirilmiştir.
Çelik yapı yekpare derzsiz olmasından
dolayı ısısal genleşme etkileri tasarımda
dikkate alınmıştır. Çelik yapının montaj
gereklilikleri betonarme yapı kısımlarının
tasarımını da etkileyen faktörler olmuştur.
Ana Bina’da çelik kubbe yapı, zemin kata
kadar yükselen, yapı çevresinde dolaşan
Çatı yapısında genel olarak boru elemanlar kullanılmıştır. Düz yüzeyde ise ana taşıyıcı kirişler sacdan yapma kutu kesitli
elemanlar olup, stabilite bağlantılarında
yine boru profiller tercih edilmiştir. Kabuk elemanlarında kullanılan boru kesitler Icosa Systems® bağlantı detayları ile
birbirine bağlanmış olup oluşan eğilme
ve eksenel yükler sağlıklı bir şekilde karşı
elemanlara transfer edilmiş böylece kabuk oluşumu sağlanmıştır. Ana makasın,
basınç halkasının veya düzlemsel yüzeyin
kendi içindeki bağlantılarda yerine göre
8.8 veya 10.9 sınıfı yüksek mukavemetli
bulonlar kullanılmıştır. Şantiyede yapılabilecek kaynaklardan mümkün olduğunca kaçınılmış ve tüm detaylar için tek tek
mühendislik hizmetinden faydalanılarak
tasarım yapılmıştır.
Çatının kabuk formu kullanılmış yüzey
alanı 7768m2 olup, ana taşıyıcı çelik 500
ton’dur. Düzlemsel yüzey ise 3250m2 alana sahipken 438 ton çelik, bilhassa kabuk
bölümlerde S355JR sınıfı yapısal çelik
EKİM2014 15
ÜYELERİMİZDEN
Utku Cengiz ÖZYURT
malzemeden imal edilmiş boru profiller
kullanılmıştır. Diğer bölgelerde ise standart S235JR sınıfı yapısal çelik malzeme
tercih edilmiştir. İşin teknik spesifikasyonları doğrultusunda yangına karşı koruyucu boya uygulanmıştır.
Çatı tasarımında, kaplamaya ilişkin zati yüklerin yanı sıra, Amerikan Şartnameleri’nin
öngördüğü minimum çatı hareketli yükü,
TS498 ve ASCE 7-05 in bir arada kullanılmasıyla tespit edilmiş rüzgar yükleri
ve bu yüklerin yapı yüzeyindeki dağılımı
tasarımda göz önüne alınan yükler olmuştur. Ayrıca yine kar yüklerinde de baz
kar yükü için TS498 kullanılırken, bu kar
yükünün çatı üzerindeki dağılımı ve karın
dengesiz dağılımı, çatı üzerinde lokal bölgelerde birikmesi konularında ASCE 7-05
şartnamesinin gerekleri uygulanmıştır. Kar
yükünün dengesiz dağılımı durumunda
kimi yerlerde 3,30 kN/m2 ye kadar ulaşan
kar yükü tasarımda göz önüne alınmıştır.
Yapısal çeliğin +/-30 Co ısı farklılığına
16 SAYI33
maruz kalabileceği öngörülerek, bu etkiler de tasarımda dikkat edilen hususlar
olmuştur. Deprem şartnamemizin öngördüğü deprem kuvvetleri de yapı üzerinde
göz önüne alınmıştır.
İki yılda bir TÜBİTAK, TÜSİAD ve TTGV
tarafından düzenlenen Teknoloji Ödülleri
yarışmasında, geliştirmiş olduğumuz bu
sistem ile 11. Teknoloji Ödülleri’nde, kendi
klasmanımızda ödüle layık görüldük. Ne
yazık ki ülkemizde Ar-Ge faaliyetleri değerlendirildiği zaman İnşaat Mühendisliği
vb. konularda yapılan çalışmaların payı
%1’den azdır. Bu bağlamda almış olduğumuz ödül bizim için çok ayrı bir anlam
taşımaktadır. Ayrıca şu günlerde FIDIC
2014 Awards’ da finalistler arasında yer
almaktayız. Dünya genelinde 70’i aşkın
farklı ülkeden projelerin katılımı ile gerçekleşen yarışmada finale kalmış olmaktan ve
ülkemizi temsil ediyor olmaktan dolayı heyecanlı ve gururluyuz. Daha gidilecek çok
yolumuz olduğuna inanıyoruz.
Utku Cengiz ÖZYURT
1970 yılında Ankara’ da doğan Utku C.
Özyurt, 1992 yılında ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştur.
1997 yılında ODTÜ’de yüksek lisansını
tamamlayarak İnşaat Yüksek Mühendisi olmuştur. 1992-1995 yılları arasında
Yüksel Proje’de, 1995-1999 yılları arasında
kurucusu olduğu UMD Mühendislikte ve
1999-2003 tarihleri arasında Tam Mühendislikte İnşaat Mühendisi olarak çalıştıktan
sonra 2003 yılında Endeco Mühendisliği
kurmuştur. Endeco Mühendislik endüstriyel yapılar alanında temel mühendislik,
genel yerleşim tasarımı, detay mühendislik
tasarımı ve danışmanlık konusunda hizmet vermekte olup, yurtiçi ve yurtdışında
birçok önemli müteahhitlik ve müşavirlik
firmaları ile çalışmaktadır. ENDECO Mühendislik ve Müşavirlik firması, mühendislerinin “kubbe ve serbest yüzeyler” üzerine
yaptıkları uzun süreli çalışmalar sonucu
varılan noktada , “ICOSA SYSTEMS” i
geliştirmiştir. Bu doğrultuda 2011 yılında Novitas Yapı Teknolojileri firmasını
kurmuştur. Firma tek katmanlı jeodezik
kubbe ve serbest yüzeylerin tasarım ve
imalatı üzerine hizmet vermektedir. Firmanın gerçekleştirmiş olduğu “Jeodezik Afet
Evi Tasarımı” ile 2014 yılında düzenlenen
Tübitak, TTGV ve TÜSİAD’ın ortaklaşa gerçekleştiği XI. Teknoloji Ödülleri’nde
“XI. Teknoloji Ödülleri Finalisti” olmuş
ve “Mikro Ölçekli Firma Ürün Ödülü”nü
kazanmışlardır. Ayrıca yapmış oldukları “Konya Bilim Merkezi” projesi ile Rio
De Janerio da düzenlenen FIDIC 2014 de
“Awards of Merit” ödülünü kazanmışlardır.
İyi derecede İngilizce bilen Utku C. Özyurt
evli ve üç çocuk babasıdır.
ÜYELERİMİZDEN
Osman TUFAN
DASU BARAJI VE
HES PROJESİ
242 m YÜKSEKLİĞİNDE SBB BARAJ VE 4320 MW KURULU GÜCÜNDE SANTRAL
D
asu Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi, Pakistan’ın başkenti
İslamabad’ın 350 km kuzeyinde,
Khyber Pakhtunkhwa eyaletinin Kohistan
bölgesindeki Dasu köyünün 7 km kuzeyinde İndus nehri üzerinde yer almaktadır.
Baraj aksı, aynı nehir üzerinde planlanan
Diamer Basha baraj aksının 75 km mansabında, halen işletmede olan Tarbela
baraj aksının ise 240 km membasında
bulunmaktadır.
İndus nehri, Çin’de bulunan Tibet Platosu’ndan başlar ve batıya doğru Hindistan
üzerinden geçerek Pakistan’a ulaştıktan
sonra güneye doğru devam eder ve Umman Denizi’ne dökülür. Yaklaşık 3200 km
uzunluğunda olan İndus nehrinin ana
kaynağı, kuzeydeki buzullar ile bahar-yaz
aylarındaki muson yağmurlarıdır. Muson
yağmurları çok kısa sürede akışa geçerek
büyük taşkınlara neden olmakta ve çok büyük miktarlarda çökelti malzemesi taşımaktadır. İndus nehrinin Dasu Baraj aksındaki
ortalama debisi yaklaşık 66 milyar m3’ dür.
Ana kol üzerinde sadece en mansapta,
denizden yaklaşık 1650 km içeride Tarbela Barajı inşa edilmiş olup, membaya
doğru sırasıyla Dasu ve
Diamer-Basha projelerinin yapımı planlanmaktadır. En membada yer alan
Bunji projesi için henüz
önemli bir çalışma yapılmamıştır.
Dasu Projesi, ilk olarak
1981 yılında hazırlanan
Ön İnceleme çalışmaBaraj Yerinin Mansaptan Görünüşü
sında, Tarbela Barajı’nın
membasındaki potansiyel su depolama
Dasu Projesi ile ilgili fizibilite çalışması
ve hidroelektrik santral projesi olarak,
WAPDA tarafından hazırlattırılmış ve FiDiamer-Basha Barajı ile ilk sıralarda yer
zibilite Raporu 2009 yılının Şubat ayında
almıştır.
tamamlanmıştır. Fizibilite çalışması netiPakistan’ın artan su ve enerji talebini karcesinde projenin kurulu gücü 4320 MW
şılayabilmek amacı ile Pakistan’ın Su ve
olarak belirlenmiş ve membasında öngöEnerji Geliştirme Kurumu (Water and Porülen Basha projesinin işletmede olması
wer Development Authority, WAPDA), “Su
halinde, Dasu projesinin yıllık enerji üretiKaynaklarının ve Hidroelektrik Enerjinin
Gelişimi – Görüş 2025 Programı”nı hami 21300 GWh olarak hesaplanmıştır.
zırlamıştır. Pakistan Hükümeti tarafından
Ülkedeki enerji ihtiyacını göz önüne ala2001 yılında onaylanmış olan bu program
rak, Pakistan Hükümeti Dasu Barajı ve
ile Pakistan’ın su kaynaklarının, sulama,
Hidroelektrik Santral Projesi’nin gerçekhidroelektrik enerji üretimi ve su temini
leştirilmesi için tasarım hizmetleri, ihaamacıyla geliştirilmesine ait 25 yılı kapsale dokümanları hazırlanması ve inşaat
yan bir yol haritası oluşturulmuştur.
Projenin Yeri
18 SAYI33
kontrolü mühendislik ve müşavirlik hizmetleri için uluslararası firmalara açık bir
ihale düzenlemiştir.
İhale için önce firmaların ön yeterlilik için
başvuruda bulunması talep edilmiş ve
ön yeterlilik aşaması sonucunda 5 firma
grubu teklif vermek üzere davet edilmiştir. Teknik ve Mali tekliflerin sunulması ve
değerlendirilmesi sonucunda, DOLSAR
Mühendislik Anonim Şirketi’nin Japon
Nippon Koei Ltd. Co. ile birlikte oluşturduğu konsorsiyum birinci sırada yer almış
ve sözleşme imzalamaya davet edilmiştir.
İslamabad şehrinde düzenlenen bir tören ile Dasu Barajı ve Hidroelektrik Santralı projesinin tasarım ve inşaat kontrolü
mühendislik ve müşavirlik hizmetleri sözleşmesi Nippon Koei Inc. Ltd.
(Japonya) ve DOLSAR Mühendislik Anonim Şirketi’nden (Türkiye) oluşan konsorsiyum ile WAPDA arasında 19 Eylül 2011
tarihinde imzalanmıştır. Konsorsiyum bünyesinde; DMC, NCD ve PES isimli Pakistanlı 3 mühendislik firması taşeron olarak
görev almaktadır.
Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetleri; Projenin Fizibilite Raporu’nun incelenmesi/revizyonu, proje aşamalarının belirlenmesi,
kesin projelerinin hazırlanması, araştırma-
lar, ekonomik ve mali analizler, metraj ve
keşif, Çevresel Değerlendirme, Çevresel
Yönetim Planı, ÇED Raporu, ihale dokümanlarının hazırlanması, yapım ve tedarik
ihaleleri sırasında İdare’ye destek, inşaat
kontrolu ve inşaat yönetimi, izleme ve koordinasyonunu kapsamaktadır.
Nippon Koei + Dolsar Mühendislik Konsorsiyumu tarafından bugüne kadar topografik çalışmalar, jeolojik araştırmalar, model
testleri, kamulaştırma, yeniden yerleşim
planı, ekonomik ve mali analizler, kesin
proje hizmetleri, teknik şartnameler, proje
raporları, keşif ve metraj, ihale dokümanları,
ön yeterlik dokümanları, Çevresel ve Sosyal
Etki Değerlendirmesi Raporları hazırlanarak
İdare’ye sunulmuş ve onaylanmıştır. Proje
kapsamında; ayrıca Karakoram devlet yolunun projelendirilmesi, sosyal tesisler, daimi
site ve ofis binaların tasarımı, çevre ve sosyal yönetim planları hazırlanmıştır.
Proje sahası jeolojik olarak membada
Granulite, mansapta Amphibolite ve ikisinin arasındaki fay hattı olmak üzere üç
ana formasyondan oluşmaktadır. Yapılan
sondajlar, bu fay hattının sadece bir geçiş
formasyonu olduğunu göstermiştir. Genel
olarak sağlam, her üç yönde çatlaklı ancak
sıkı dokulu bir kaya yapısı söz konusudur.
Dasu 242 m yükseklik ile silindirle sıkıştırılmış beton ağırlık barajlar kategorisinde
dünyanın ikinci yüksek barajı olma özelliğine sahiptir. Ayrıca, 12 üniteden oluşan
4320 MW kurulu güçteki santralı yine dünyada kurulu güç bakımından hidroelektrik
santrallar arasında en ön sıralarda yer
almaktadır.
Fizibilite çalışmasında belirlenen birtakım
yerleşimler, detaylı tasarım aşamasında
bazı değişiklikler yapılarak daha uygun ve
işlevsel hale getirilmiştir. Proje elemanlarının üç boyutlu çizimleri yapılarak yapıların
birbirine olan etkilerinin daha kolaylıkla
görünmesi sağlanmıştır. Projeye iki adet
sediment boşaltma tüneli eklenmiştir.
EKİM2014 19
ÜYELERİMİZDEN
Osman TUFAN
Dolusavağın gövde üzerinde yer alması,
akım kontrolünün radyal kapaklarla yapılması ve su jetlerinin sıçratma eşikleri
vasıtasıyla nehrin ortasına yönlendirilerek
enerjisinin kırılması şeklinde bir tasarım
yapılmıştır. Dip savaklar da yine gövde
üzerine yerleştirilmiştir.
Derivasyon tünelleri sol sahilde yerleşik
olup iki tanedir. Memba ve mansapta olmak üzere iki batardo planlanmıştır.
Su alma yapısı, enerji tünelleri, yeraltı
santralı, yeraltı trafo odası, denge bacaları, kuyruksuyu tünelleri ve kuyruksuyu
çıkış yapıları sol sahilde yer almaktadır.
Bir enerji tüneli üç üniteyi beslemekte
ve çıkan su yine bir denge bacası ve bir
kuyruksuyu tüneliyle mansaba aktarılmaktadır. Toplam oniki ünite için dört adet
besleme ve boşaltma sistemi tasarlanmıştır. Elde edilen elektrik bir tünel ve şaft
vasıtasıyla yerüstü şalt sahasına ulaştırılmaktadır.
İndus nehrinin getirdiği çökelti malzemesi
başlıca sorunlardan biri olup, baraj gölündeki çökeltinin yıkanması için iki adet
çökelti boşaltma tüneli öngörülmüştür.
Göl seviyesi, dipsavaklar çalıştırılarak
belli bir kota getirildikten sonra bu tüneller düşük düşülü ve serbest akışlı olarak
çalıştırılarak biriken çökeltinin mansaba
aktarılması planlanmaktadır. Önceleri sağ
sahilde iki tünel düşünülmüşse de, model
deneylerinde yapılan değerlendirmeler
sonucunda, tünellerden birinin sol sahile
alınmasına karar verilmiştir.
Baraj aksından geçen ve Çin-Pakistan
arasındaki tek ulaşım yolu olan Karakuram yolundaki trafiğin baraj inşaat sahasından uzaklaştırılması için, göl sahasının
yukarısından geçen yaklaşık 62 kilometrelik yeni bir yol tasarımı da proje kapsamında yapılmıştır.
Eylül 2014 itibariyle ulaşım yolları,
Karakoram devlet yolu rölekasyonu, daimi site inşaatı, enerji nakil hattı, baraj,
hidrolik yapılar, dolusavak, dipsavak,
yeraltı santralı gibi yapım işleri için ön
yeterlilik ve ihale süreci başlamış bulunmaktadır.
İhale süresince İdare’ye destek şeklinde ve takiben ise sözleşmelerin imzalanmasına bağlı olarak inşaat kontrolü
ve mühendislik hizmetlerine devam
edilmektedir.
Projenin Teknik Karakteristikleri Aşağıda Verilmiştir
• Drenaj alanı 158 800 km2
• Su alma yapısı sayısı 4 adet, D=12 m
• Baraj yerinde ortalama debi 2 102 m3/s
• Sürgülü ızgara4 set
• Maksimum rezervuar hacmi
(kot 950 m) 1,41x 109 m3
• Su alma servis kapakları 4 adet, tekerlekli,
G: 9,5 m x Y: 12,5 m
• İşletme seviyesindeki rezervuar
hacmi 0,82x 109 m3
• Su alma batardo kapakları 2 adet,
kayar, G: 9,5 m x Y: 12,5 m
• İşletme su kotu 950,00 m
• Enerji tüneli 4 adet, dairesel
• Minimum su kotu 900,00 m
• Enerji tüneli çapı 12 m
• Derivasyon tüneli sayısı 2
• Kurulu güç 4 320 MW
• Derivasyon tüneli boyutları G: 17 m x Y: 20 m
• Ünite sayısı 12 adet, Francis
• Derivasyon tüneli boyu 1 261 m + 1 101 m
• Ünite kapasitesi 360 MW, 166,7 rpm
• Baraj tipi Silindir ile
Sıkıştırılmış Beton Ağırlık (SSB)
• Santralının tipi ve yeri Yeraltı; Sol sahil
• Temelden yüksekliği 242 m
• Kret kotu 957 m
• Kret uzunluğu 570 m
• Gövde hacmi 4,08 x 106 m3
• Dolusavak kapak adedi 8
• Dolusavak kapakları Radyal, 16,5 m
genişlik x 22,4 m yükseklik
• Dolusavak batardo kapakları 1 adet, kayar,
G: 16,5 m x Y: 22,0 m (gezer vinç dahil)
• Maksimum boşaltma
kapasitesi 45 097 m3/s
20 SAYI33
• Yeraltı santralının boyutları U: 424 m x G: 31
m x Y: 62 m
• Yeraltı trafo holünün boyutları U: 424 m x G:
22 m x Y: 33,5 m
• Brüt Düşü, 12 ünite çalışırken 187,17 m
• Tasarım düşüsü 179,51 m
• Toplam Debi, 12 ünite 2 670 m3/s
• Yıllık enerji üretimi (Basha projesi öncesi)
18 432 GWh
• Enerji nakil hatları voltajı 500 kV (AC)
• Santral binası şalt sahası 550 kV GIS, yeraltı
• Çıkış şalt sahası 550 kV AIS, yerüstü
Osman TUFAN
Osman Tufan, 25 Mayıs 1959 tarihinde
Denizli’nin Çal ilçesinde doğmuştur.
İlk ve orta öğrenimini Çal’da, lise öğrenimini ise Gökçeada Atatürk Öğretmen
Okulu’nda tamamlamış ve Karadeniz
Teknik Üniversitesi’nden 1980 yılında İnşaat Mühendisi olarak mezun olmuştur. Çalışma hayatına 1981 yılında
DSİ bünyesinde Karakaya Barajı inşaatında başlamıştır. 1987-1990 yıllarında Üstay AŞ’de Mersin Metropol’unu
bitirmiştir. 1990-2004 yıllarında
DOLSAR Mühendislik A.Ş. şirketinde,
Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santralı,
Şanlıurfa Tünelleri, Yaslıca Tüneli,
Şanlıurfa HES, İzmit-Gölcük-Yalova
İş Merkezleri ve Adapazarı-CamiliKaraman Yolu inşaat kontrolü mühendislik ve müşavirlik hizmetlerinde çalışmıştır. 2004-2009 yıllarında Enka
A.Ş.’de Rusya’da petrol terminali,
Gama-Nurol Ortaklığında Marmaray
Projesi, Gama A.Ş.’de Çakırlar ve Lamas 3,4 HES ve Akfen Enerji A.Ş.’de
Sırma HES inşaatlarında bulunmuştur.
2009 yılında tekrar DOLSAR Mühendislik A.Ş. bünyesine katılmış olan
Osman TUFAN, Deriner Barajı ve
Hidroelektrik Santralı İnşaat Kontrolü
Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetlerinde görev almıştır. Halen Pakistan’daki Dasu Barajı ve HES Projesi
mühendislik ve müşavirlik hizmetleri
kapsamında Pakistan’da görev yapmaktadır.
ÜYELERİMİZDEN
Zeynep ULUDAĞ - Orhan ULUDAĞ
KONYA
SELÇUKLU CAMİİ
İŞİN ADI : Konya Selçuklu Camii
PROJE TARİHİ : 2008
YER : KONYA
ALAN : 7.500 m2
Uludağ Mimarlık Müşavirlik kurucuları ORHAN ULUDAĞ ve ZEYNEP ULUDAĞ
Konya için tasarladıkları cami projesi ile uluslararası “World Architecture Community
16th Cycle” ödülünü kazandılar. Orhan Uludağ ve Zeynep Uludağ aynı zamanda
Mersin Akdeniz Oyunları için tasarladıkları Spor Salonu projeleriyle de “World
Architecture Community 17th Cycle” ödülü için ilan edilen kısa listede yer aldılar.
Söz konusu caminin yapımı Mevlana’nın 800.
doğum yıl dönümü ve UNESCO tarafından 2007
yılının Dünya Mevlana Yılı olarak ilan edilmesi nedeniyle düzenlenen kutlamalar kapsamında planlanmıştır. Konya Selçuklu Belediyesi’nin kentin
gelişen bölgelerinden birisinde gösterdiği alan
için proje hazırlanmıştır.
22 SAYI33
Büyük Usta Mimar Sinan’ın yaptığı gibi çağının
malzemesini, teknolojisini, mimarlık ve sanat anlayışını yorumlayan ve vurgulayan bir cami tasarımıdır. Cami biçimsel özellikleri ve kompozisyonuyla
Mevlana’nın tüm insanları kucaklayan felsefesini ve
bu felsefenin temelinde yer alan sevginin yerden
göğe doğru yükselişini ve Allah’a doğru uzanma
arzusunu vurgulamaktadır. Mevlevi dervişlerin
sema töreninde gerçekleştirdikleri; kainati, dünyayı, gezegenleri ve insanı sembolize eden dönüşleri gibi tanrı ile insan arasındaki yolculuğu, yani hayatı betimler. Bu bağlamda yapının formu Mevlevi
Dervişlerin dönüşündeki hareketi; günlük yaşamın
gerçekliğinden, sevgi ve özlemle Tanrı huzuruna
yükselen elin hareketini sembolize etmektedir. İç
mekanda doğal ışığın güçlü ve tinsel etkisi özellikle vurgulanan mekansal özelliklerdendir.
Geleneksel cami mimarisi formlarından kubbe,
minare ve cami avlusunun çağdaş yorumu ile
yeni bir bağlam kurgulanmıştır. Yapı çağdaş
teknolojinin ve dini değerlerin vurgulandığı bir
estetik anlayış ile tasarlanmıştır. Cephede
seçilen yapı malzemesinin yalın, basit ve
doğal oluşu caminin vurgulanmak iste-
nen dini özelliklerini, tinsel ve sembolik formunu
daha çok güçlendirmektedir.
Camiyi saran ve bütünleyen diğer kitle aynı kompozisyonun bir parçası olarak dini, sosyal ve kültürel işlevleri barındırmaktadır. Müftülük, kütüphane, abdesthaneler ve satış birimlerinin yer aldığı
bu kitle yapının biçimsel ve sembolik hareketini
tamamlamaktadır. Bu kitlelerin ortasında yer alan
şadırvan da bu bağlamda modernize ve stilize
edilmiş bir tasarım kararıdır. Selçuklu Cami, toplam 7500 m2 kapalı alana sahip olup komplekste
namazgah, müftülük, gasilhane, abdesthaneler,
kütüphane, derslikler, satış birimleri, kapalı otopark ve teknik hacimler yer almaktadır. Yaklaşık
45 metre yüksekliğindeki minaresi ve 30 metre
çapındaki kubbesi ile 1000 kişinin ibadet edebileceği total bir ibadet mekanını oluşturmaktadır.
EKİM2014 23
ÜYELERİMİZDEN
Zeynep ULUDAĞ - Orhan ULUDAĞ
Çevre düzenlemesi ve peyzaj kararları da
tasarımın biçimsel ve işlevsel kompozisyonunu bütünleyen ve vurgulayan önemli tasarım elemanları olmuştur. Cami kitlesi, havuz ve yeşil alanla tanımlanan cami avlusu
dini törenlerde kullanılmasının yanı sıra kamusal bir kent alanı olarak tasarlanmıştır.
Tasarım sürecinde kentin ana arterlerinden birisi üzerinde yer alması planlanan
yapının planlama aşamasında nasıl bir
yaklaşım sergileneceği üzerinde uzun süren tartışmalar sonucunda mimari grubun
yapmış olduğu çalışma büyük bir çoğunlukla beğenilerek onaylanmıştır. Çağdaş
yaklaşımıyla tipik örneklerinden oldukça
farklı bir tutum sergileyen yapı ibadetin
yanı sıra kültürel etkinliklerle müftülük
fonksiyonlarını da içerecek şekilde tasarlanmıştır. Farklı fonksiyonların bir araya
gelişi formal bir bütünlük içerisinde ele
alınırken, bir anlamda caminin klasik sembolleri haline gelmiş olan minare ve kubbe
de farklı bir plastikle yorumlanmıştır.
Cami mimarisine çağdaş bir yaklaşım sergileyen bu projenin mimarları tasarım kararlarını ve cami programının yorumlanış
biçimini, tasarım yaklaşımlarını açıkladıkları, bir anlamda yapının ve cami tasarımının
manifestosunu oluşturdukları mimari açıklamalarında, özgün ve davetkar yaklaşımın
tinsel değerleri öne çıkaran bir üslupla ele
alınması gerektiğini vurgulamaya çalışmışlardır. Bu yaklaşımlarının karşılık bularak
uluslararası bir ödüle layık görülmesi memnuniyet vericidir. Ülkemizde cami tasarımı
konusundaki yaklaşımların da artık daha
çağdaş bir mimari anlayışla ele alınması
gerektiğini ve bu yöndeki girişimlerin desteklenmesi gerektiğini göstermiştir.
Zeynep Uludağ
İlk ve orta öğrenimini 1982 yılında T.E.D Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesi,
Mimarlık Bölümü’nden 1986 yılında lisans, 1989 yılında yüksek lisans ve 1998 yılında doktora dereceleri alarak mezun oldu. 1986-1988 yılları arasında MİMOR Mimarlık bürosunda babası Mimar Özhan Sökmen ile birlikte proje yöneticisi ve tasarımcı olarak farklı boyutlarda projeler yürüttü. 1987 yılında Orhan Uludağ ile beraber ULUDAĞ Mimarlık bürosunu kurdu. Bu tarihten itibaren mimari tasarım ve uygulama çalışmalarını
birlikte yürüttüler ve birçok ulusal ve uluslararası mimari ve kentsel tasarım yarışmalarına ve sergilerine katıldılar.
1993-1994 yıllarında Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde
yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalıştı. Akademik hayatına 1994 yılından itibaren Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde devam etti. GÜMMF, Mimarlık Bölümü’nde 1994-2000 yılları arasında araştırma
görevlisi, 2000-2002 yılları arasında öğretim görevlisi olarak görev aldı. 2002-2003 akademik yılında Belçika,
Anvers’te, Henry Van De Velde Higher Institute of Architectural Sciences’da misafir öğretim üyesi olarak uluslararası mimari proje stüdyosunu yönetti ve yüksek lisans dersi verdi. 2002-2006 yılları arasında yardımcı doçent,
2006 yılından sonra doçent, 2007-2010 yılları arasında dekan yardımcısı olarak görev yapmıştır. 2013 yılından
bu yana mesleki çalışmalarını mimarlık fakültesinde Profesör unvanıyla ve dekan yardımcısı olarak sürdürmektedir. Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümünde mimari proje, kuram ve kentsel peyzaj dersleri
vermektedir. Mimari tasarım, tasarım kuramları ve eğitimi, kentsel peyzaj ve kent tarihi çalışmalarında uzmandır.
Uzmanlık alanlarında uluslararası ve ulusal yayınları vardır.
Orhan ULUDAĞ
Orta öğrenimini 1982 yılında T.E.D Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık
Bölümü’nde mimarlık eğitimine başladı. 1987 yılında lisans derecesi ile mezun oldu. Aynı yıl ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümünde yüksek lisans çalışmasına başladı. 1990 yılında yüksek lisans derecesi ile mezun oldu. 1987
yılında Zeynep Uludağ ile beraber ULUDAĞ Mimarlık bürosunu kurdu. Bu tarihten itibaren mimari tasarım ve uygulama çalışmalarını birlikte yürüttüler. Birçok ulusal ve uluslararası mimari ve kentsel tasarım yarışmalarına ve
sergilerine katıldı. Değişik mimari programlara ve boyutlara sahip yapıların projelerini yönetti ve sonuçlandırdı. Profesyonel çalışmalarının yanı sıra akademik çalışmaları da oldu. 1993-1995 yılları arasında Bilkent Üniversitesi, Güzel
Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak dersler verdi.
Halen Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak
ders vermektedir. 2012-2014 yılları arasında Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği
görevinde bulunmuştur.
24 SAYI33
VEFAT EDEN ÜYELERİMİZİN ANISINA...
Çetin ATUK (1935 – 20 Eylül 2013): TürkMMMB-Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar
Birliği’nin Kurucu Üyesi ve ilk Yönetim Kurulu Üyeleri’ndendir. 1958 yılında İTÜ Makine Mühendisliği
Bölümü’nden mezun olmuştur. 1969 yılına kadar DSİ’de çalışmıştır. Sonrasında uzun yıllar TÜMAŞ-Türk
Mühendislik Müşavirlik ve Müteahhitlik A.Ş.’de Genel Müdür olarak görev yapmıştır.
Erdal FURTUN (1930 – 4 Nisan 2014): Erdal FURTUN 1930 yılında Ordu’da doğmuştur.
İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlamasının ardından, 1953 yılında Robert Kolej Mühendislik
Okulu’ndan (İstanbul) B Sc. ünvanı ile mezun olmuştur. Master (M Sc.) çalışmasını 1954 yılında Stanford
Üniversitesi’nde (California, ABD) tamamlamıştır. Yurda dönüşünde, askerlik hizmetini yerine getirmesini
takiben, uygulama alanındaki kısa süreli çalışmalarından sonra, 1960 yılında HES Mühendislik Ltd. Şti.’nin
kurucu ortakları arasında yer almıştır. Profesyonel mesleki faaliyetlerini sona erdirdiği tarihe kadar, kurucusu olduğu anılan şirkette Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür olarak kesintisiz hizmet vermiştir.
Yurtiçinde ve yurtdışında olmak üzere, değişik büyüklük ve kategorilerdeki çok sayıda projede planlama,
tasarım, yönetim, kontrollük ve danışmanlık alanlarında önemli üretim ve katkılarda bulunmuştur.
İlyas ÜREY (1943 – 22 Mart 2014): Afyon’da, 1943 yılında dünyaya gelen İlyas ÜREY, ilk, orta
ve lise öğrenimini Afyon’da tamamlamış, 1966 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nden lisansını ve 1968
yılında da İstanbul Teknik Üniversitesi’nden yüksek lisansını almıştır. Profesyonel hayatında çeşitli şirketler
bünyesinde yurtiçi ve yurtdışında dışında sayısız projelerde görev almış ve karayolu ve uçak pisti konularında uzmanlaşmıştır. Profesyonel hayatının yanı sıra güzel sanatlar ile de ilgilenmiş; resim ve heykel
çalışmalarını sürdürmüştür.
Saadettin Zorlutuna (1955 – 28 Haziran 2014): Saadettin ZORLUTUNA 1955 yılında
Ankara’da doğmuş; 1979 yılında ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünden; 1982 yılında ise ODTÜ Su Kaynakları Laboratuvarı’ndan İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra tasarım
ve inşaat yapımı projelerinde çalışmış ve su yapıları konusunda uzmanlaşmıştır. Proje yapımının bilgisayarla otomasyonuna yönelik çeşitli hidrolik hesap ve çizim programları yazmıştır. DOLSAR firmasında
Bölüm Başkanı olarak görev yapmıştır.
Tunca EKİN (1940 – 28 Temmuz 2014): Tunca EKİN, 1940 yılında İzmit’te doğmuş, 1963’de
lisans ve 1964’de yüksek lisans okuduğu ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Yüksek Mimar olarak mezun
olmuştur. Yurtdışı ve yurtiçi çalışmalarından sonra 1969’da girdiği MAKYAL Şirketler Grubu dahilindeki,
YALÇIN TEKNİK A.Ş. ve GEMAŞ A.Ş. şirketlerinin 1974-1994 tarihleri arasında Genel Müdürlüğünü yapmış; bu sırada sayısız üst düzey askeri ve sivil projelerin tasarım, müşavirlik ve denetim hizmetlerini bizzat
idare etmiş; uluslararası ödül ve takdirler almıştır. Sonraki süreçte de çeşitli yönetici ortaklıkları ile inşaat
sektörüne katkıda bulunmuştur.
Turhan TÜRKER (1926 – 18 Eylül 2014): Turhan TÜRKER 52 yıllık mesleki tecrübesi içinde
40’a yakın büyük projenin Türkiye dahilinde gerçekleştirilmesinde yönetici rol almış; 1958 yılından itibaren
uzun yıllar kurucusu bulunduğu UNİTEK Ltd.Şti.’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdürlüğünü
yapmıştır. Harp karargahları, yer terminalleri, POL tesisleri, kuru doklar, mayın, torpido ve yaklaşık 50
milyon galon kapasiteli yakıt depolama tesisleri, 1000 GPM’den 30000 GPM’e kadar değişen pompa istasyonları, boru hatları (toplam 350 km), iskeleler, patlamaya mukavim yapılar, gömülü yapılar ve muhabere
projelerinde geniş mühendislik, dizayn geliştirilmesi ve mühendislik idaresi tecrübesine sahip olmuştur.
26 SAYI33
Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetlerinde
Yetkinlik, Etik ve Bağımsızlık Unsurlarıyla
52. yıl (1963-2015)
www.altinokconsult.com [email protected]
KÜLTÜR - SANAT
Prof. Dr. Hayat ERKANAL
ILISU BARAJ BÖLGESİ’NİN
KÜLTÜREL AÇIDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ II
I
lısu Baraj Bölgesi Mezopotamya’nın devamı olup kültürel açıdan büyük ölçüde
aynı özelliklere sahiptir. Anadolu toprakları içine Cizre’den giren Dicle Nehri, Mardin
Eşiği’nin kuzey yamaçlarını takip ederek Diyarbakır istikametine doğru devam etmektedir. Bu bölge içinde Dicle Nehri, Batman Çayı,
Garzansu ve Botansu gibi kollarıyla Ilısu Baraj
Bölgesi içinde yer alır. Bunun yanında baraj
gölü Mardin, Şırnak, Batman, Siirt ve Diyarbakır illerini büyük ölçüde kapsamaktadır.
Basra Körfezi’nden Göneydoğu Anadolu’ya
kadar uzanan Mezopotamya, günümüzde
Dicle ve Fırat nehirleri dışında çöl karakterinde kurak alanlarla kaplıdır. Basit kervan yollarından ancak insan, hayvan ve basit arabalar
geçebilmektedir (Bkz. Resim 1: Hareket halinde bir kervan). Özellikle eşekler bu çok uzun
kervan yollarını katederek çok sayıda kültürel değeri, başta yazılı belgeler olmak üzere
Mezopotamya’dan Anadoluya taşımıştır.
Sulu tarıma geçiş yeni bir uygarlığın doğuşuna neden olmuş, bu uygarlığın çok yönlü
gereksinimleri için Dicle ve Fırat nehirleri de
ulaşım amacıyla kullanılmıştır. Fakat kullanım
ancak tek yönlü gerçekleştirilebilmiştir. Akıntı
doğrultusunda, yani kuzeyden güneye doğru
yapılabilen nehir ulaşımı bu yeni uygarlığın
hammadde ihtiyacını fazlasıyla karşılamıştır.
28 SAYI33
Güney Mezopotamya yeterli iklim şartlarına sahip olmadığı için ihtiyaçlar ancak kuzey
bölgelerinden sağlanmış, bu nedenle tek yönlü
akarsu ulaşımı ihtiyaca cevap vermiştir.
Saz ve benzeri bitkiler bölgede nehir kenarlarında bataklık alanlarda gereğinden fazla
yetişmektedir. Dolayısıyla en eski basit tekne
yapımında bu malzeme kullanılmıştır. Desteler halinde bağlanan sazlar daha sonra birleştirilerek istenilen büyüklükte basit tekneler
yapılmıştır. Uzun küreklerle tek istikamete
doğru yönlendirilen saz tekneler yük ve insan
taşımış, hatta bu tür tekneler savaşta düşmana
karşı da kullanılmıştır. Aynı yöntem Mısır’da
Nil Nehri içinde de uygulanmıştır. Yalnız burada sazdan daha güçlü olan papirüs, yapım
malzemesi olarak değerlendirilmiştir. Saz tekneler ancak zorlama kaşısında kısmen dağılabilir. Batmaları söz konusu değildir. Bu özelliğinden dolayı günümüzde çeşitli bölgelerde
halen özellikle balık tutma amacıyla kullanılmaktadır (Bkz. Res. 2: Assur Kralı Sanherib
Devri’ne ait saz tekneler, M.Ö. 704-681).
Yakın bir zamana kadar kullanılan ikinci bir
nehir teknesi kelek olarak adlandırılmıştır.
Çok sayıda tulum üzerine yerleştirilen ağaç
tabandan oluşur. Bölgede küçük baş hayvan
yetiştiriciliği yapıldığından tulum yapımında daha çok keçi ve koyun kullanılmıştır.
Tulumların hava kaybını önlemek için katı
hayvan yağı ve asfalt tercih edilmiştir. Asfalt
Mezopotamya’da toprak yüzeyine sızdığından
kolayca temin edilebilir. Baraj bölgesinde bu
tür sızıntılar günümüzde de görülmektedir. Bu
nedenle tarih öncesi devirlerden itibaren asfalt
Mezopotamya kültürleriyle bütünleşmiştir.
Nehirin genişliğine göre inşa edilen keleklerin
en büyüğü 15x15 m dir. Daha çok yük taşımada kullanılan kelekler uzun küreklerle akıntı
içinde yönlendirilir. Güneydeki hedeflerine
ulaştıklarında sökülürek tulumların havası boşaltılır ve havasız tulumlar eşeklere yüklenerek
kuzeye, yolculuğun başladığı merkeze yollanır.
Kelekler yakın bir zamana kadar baraj bögesinde taşımacılıkta kullanılmıştır. Fakat bir
farkla; tulum yerine traktör lastiği kullanılmıştır (Bkz. Res.3: Yük taşıyan bir kelek. Sanherib
Devri M.Ö. 705-681) .
Dicle ve Fırat üzerinde kullanılan üçüncü
nehir teknesi tipi küfelerdir. Arapça “Guffa”
olarak adlandırılan bu tekneler yarım daire
görünümündedir.Ortalama çapları 1,60 m.’dir.
Fakat ağır yük taşıyan daha büyük örnekleri de
tespit edilmiştir. Yapımında genel olarak deri,
post, hurma dalı, saz, nar dalı ve koko elyafı
gibi maddeler kullanılmıştır. Fakat dış kaplaması olarak genellikle deri tercih edilmiştir. Su
sızmasını önlemek için de daha çok çengel sakızı ve asfalt değerlendirilmiştir. Mezopotamya
kökenli yazılı belgelerde Akad Kralı Sargon Efsanesinde ilk olarak karşımıza çıkmaktadır. Efsaneye göre sargon baş rahibe tarafından dünyaya getirilince bir küfe içine konur ve nehir
içine bırakılır. Küfenin ağzı asfaltla kapatıldığı
için bebek ölmez ve kendisini bulan balıkçı
ailesi tarafından büyütülerek Akad Devleti’nin
kurucusu olur. Bu tür tekneler büyüklük derecelerine göre belli sayıda dümenciler tarafından uzun küreklerle yönlendirilir. Yuvarlak
yapılarından dolayı nehirlerde karşıdan karşıya geçmek için de kullanılır. Geç dönemlere
kadar kullanıldıkları için bu tekne tipi ile ilgili
bazı belgeler günümüzde Berlin, Paris, Lowestoft, Bremen, Leipzig ve Münih gibi müzelere
intikal edebilmiştir (Bkz. Res.4: Yeterince yüklenen bir küfe ve tulum üzerinde avlanan bir
balıkçı. Sanherib Devri M.Ö. 705-681).
Güney Mezopotamya’da büyük kentler gelişirken mimari faaliyetlere ağırlık verilmiştir.
İnşaatlarda başka yapı malzemesi bulunmadığı için daha çok kerpiç ve tuğla kullanılmıştır.
Ahşap malzeme olmadığı için binaların üstü
daha çok sahte kubbe ve sahte kemerle örtülmüştür. Bu mimari özelliklerin zorunluluklar
sonucunda Mezopotamyalılar tarafında icat
edildiği genel anlamda kabul edilir. Fakat bütün bu çabalara rağmen ahşap ihtiyacından
vazgeçilemez. Bu konuda nehir ulaşımı özel
olarak değerlendirilir. Amaca uygun özel tekneler yapılmıştır. Oldukça yassı görünüme
sahip teknelerin baş ve kıç kısımları hemen
hemen bir insan boyuna ulaşacak şekilde yükseltilmiştir. Baş kısmı at başı şeklinde, kıç kısmı ise düz bir şekilde sonlandırılmıştır.
Baş ve kıç kısmı üzerine 2-4 adet ağaç gövdesi yerleştirilmiştir. Ayrıca üç ağaç gövdesi de
kıç uzantısı üzerine bağlanmıştır. Bu gövdeler
tekneye bağlı olarak nehir içinde yüzmektedir.
Dört mürettebat bir taraftan tekneyi yönlendirirken, diğer taraftan da ağır kalasları taşıyabilmektedir. Bu teknelerin yapımında kullanılan malzeme hakkında elimizde arkeolojik
belge bulunmamaktadır. Fakat özel olarak ağır
ağaç gövdeleri için üretildikleri düşünülürse,
kullanılan yapım malzemesinin de bu düşünceye uygun karakterde olması gerekir (Bkz.
Res. 5 ve Resim 5A: At başlı ağaç taşıma tekneleri. Sargon Devri M.Ö. 721-705).
Dicle ve Fırat üzerinde çok sayıda ada bulunmaktadır. Genel olarak savunması daha kolay
olduğu için düşman güçler yerleşim için bu
adaları tercih etmektedir. Bu tür adalara yönelik askeri faaliyetler için özel ulaşım araçlarına ihtiyaç duyulmuştur. Assurlar tarafından
inşa edilen hafif teknelerle bir taraftan asker
nakledilmekte, diğer taraftan ise ele geçirilen
ganimetler karaya taşınmaktadır. Assurlular
bir taraftan işgal ettikleri kentlerden ganimet
alırken, diğer taraftan da bu kentlerin bağlı olduğu devletlerden senelik savaş tazminatı alırlar. Bu şekilde devlet kasasına ekonomik girdi
sağlanır. Savaş ganimetlerini karaya taşıyan
nehir tekneleri bu nedenle büyük önem taşır.
Hafif malzemeden yapılan bu tür teknelerin
baş ve kıç kısımları hayvan başı şeklinde sona
ermektedir (Res.6: Ganimet taşıyan tekneler.
III. Salmanasar Devri. M.Ö. 858-824).
Ilısu Baraj Bölgesi içinde de bu tür çok amaçlı nehir teknelerinin kullanıldığını kanıtlayan
belgeler ve gözlemler mevcuttur. Botansu’yun
Dicle ile birleştiği yerde bulunan Çattepe, içerdiği nehir limanı nedeniyle büyük önem taşır. Bölgede nehir ulaşımının varlığını ortaya
koyan çok sayıda belge bulunmaktadır. Fakat
Çattepe gibi bir nehir limanı ilk kez tespit edilmektedir. Su altında kalacak bu örnek limanın
taşınarak korunması, Anadolu kültür tarihine
çok önemli yeni bir boyut kazandıracaktır.
Ilısu Baraj Bölgesi’nin doğusu dağlık bir arazi
yapısına sahiptir. Seyrek yerleşim alanları daha
çok yerel kültürlerin etkisi altındadır. Buna
karşılık batısı hem Dicle’nin düz bir alanda akması, hem de buna bağlı olarak engebesiz kara
yollarının varlığı nedeniyle yoğun bir şekilde
iskân edilmiştir. Tarıma uygun arazi yapısı
da bölgeye ekonomik yönden farklı bir değer
kazandırmaktadır. Ayrıca mevcut yolların Diyarbakır üzerinden daha kuzeye yönelmesi,
doğal kaynaklar açısından değerlendirilmesi
gereken önemli bir konudur. Ergani’de bulunan bakır yatakları Mezopotamya tarafından
yeterince değerlendirilmiş, hatta elde edilen
hammaddenin önemli bir kısmı denizaşırı
ülkelere ihraç edilmiştir. Bu bağlamda Girit
adasında tespit edilen bazı külçeler doğal izdüşümlerine göre Ergani’ye mal edilmiştir.
EKİM2014 29
KÜLTÜR - SANAT
Prof. Dr. Hayat ERKANAL
Bu bölgede yapılan kurtarma kazıları içinde
bulunan Ziyaret Tepe, hem büyüklük açısından, hem de Mezopotamya bağlantıları açısından büyük önem taşır. Bu merkez Bismil’in
15 km doğusunda, Dicle Nehri’nin güneyindeki Tepe Beldesi içinde yer almaktadır.
Yerleşim 32 hektarlık bir alanı kaplar. Erken
Tunç Çağı’ndan Yeni Assur Devri’nin sonlarına kadar yoğun yerleşime sahne olan Ziyaret
Tepe, bu zaman dilimi içinde tüm Mezopotamya kültürlerini temsil etmiştir. Özellikle
M.Ö. 882-611 tarihleri arasında yerleşim, sadece kültürel açıdan değil, siyasi açıdan da ön
plana geçmiştir. Bu merkez Yeni Assur Devri
sınır eyalet merkezlerinden Tuşhan ile lokalize edilmektedir. Assur sınır eyalet merkezleri
özellikle bölgede yürütülen askeri seferler sırasında büyük rol oynarlar. Merkez ordularının tüm ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi kendi
askeri güçleriyle de savaşlarda etkili olmaya
çalışırlar. Ziyaret Tepe’de yürütülen kazı çalışmaları daha çok Ziyaret Tepe’nin bu güçlü
dönemine yöneltilmiş, yeterli düzeyde olmasa
da bazı sonuçlar elde edilmiştir.
Tepenin doğusunda açığa çıkarılan büyük bir
Yeni Assur Devri yapısı hafirler tarafından
saray olarak tanımlanmıştır. Bu yapı kalınlığı
2 m’yi bulan bir kerpiç platform üzerine inşa
edilmiştir. Tuğla döşeli büyük bir avlunun
kenarlarında bir taht odası ile bazı mekânlar
tespit edilmiştir. Avlu zemini üzerinde ayrıca
çok sayıda duvar resimleri bulunmaktadır. Ayrıca buluntular arasında çok sayıda tunç kap,
mobilya parçaları, fildişi buluntular, silindir
mühürler ve taş kaplar dikkati çekmektedir.
Avlunun tabanında ayrıca yedi kremasyon
mezar açığa çıkarılmıştır. Assur kültürünü
temsil eden bu büyük yapı, eyalet valilerine ait
olmalıdır. Akropol yanında bir aşağı şehir ve
kolosal bir kapı gene aynı dönemin karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır.
Kazı çalışmalarının sürekli olmaması ve kazıyı gerçekleştiren kadroların yetersiz oluşu, bu
önemli merkezdeki kazı çalışmalarını olumsuz yönde etkilemiş, çok sayıda kültür varlılığının toprak altında kalmasına neden olmuştur. Ziyaret Tepe’nin kısmen su altında kalacak
olması, bu nedenle sevindirici bir olay olarak
ele alınmalıdır.
Ilısu Baraj Bölgesi’nin batısında, Dicle boyunca yer alan merkezlerin en eskisi olan Körtig
Tepe, Bismil’de bulunan Ağıl Köyü içinde yer
alır. Batman Çayı’nın batısında bulunan höyük 5,5 m. yüksekliğinde olup 100x150 m.
boyutlarındadır. Höyüğün tarım arazisi olarak
kullanılması sonucunda üstte bulunan Orta
30 SAYI33
Çağ kalıntıları büyük ölçüde zarar görmüştür.
Körtig Tepe’nin çok iyi korunan Seramiksiz
Neololitik Çağ tabakaları ise yuvarlak mimari
özellikleriyle dikkati çeker. Yuvarlak yapıların
en büyük olanları 3 m. çapındadır. Basit taban
üzerine inşa edilen evlerin temelleri toplama
taşlarla inşa edilmiştir. Bu tür yapıların büyükleri konut, küçük olanları ise depo olarak
kullanılmış olmalıdır. Kısmen konutların içinde, kısmen de dışında tespit edilen mezarların
içinde çoğunlukla mezar eşyaları bulunmaktadır. İskeletlerin bacakları karna doğru çekiktir.
Bu şekilde doğumdan önce ana karnında duruş şekli canlandırılmaktadır. Bunun dışında
iskeletler kısmen kireçle sıvanmış şekilde açığa
çıkmıştır. Küçük buluntuların önemli bir kısmı mezar eşyası olarak tespit edilmiştir. Küçük
buluntuları daha çok taş kaplar, taş baltalar,
figürlü taş plakalar, takılar ve kemik eşyalar
oluşturur. C 14 analizlerine göre Körtik Tepe
Seramikli Neolitik Çağ kültür tabakası M.Ö.
11. binin ikinci yarısına tarihlendirilmektedir.
Özellikle Mezopotamya Prehistoryası açısından önem taşıyan Hakemi Use, Bismil’in 12
km. güneydoğusunda, Tepe Beldesi içinde,
Dicle Nehri’nin güneyinde yer almaktadır.
Bu merkez iki farklı yerleşimden oluşmaktadır. Batıda bulunan yerleşim gerçek anlamda
arkeolojik açıdan önem taşımaktadır. Diğeri
üzerinde yüzeyde önemsiz Ortaçağ kalıntıları
bulunmaktadır. Bu merkezin en büyük özelliği Seramikli Neolitik Çağ Kültür tabakasını 5
farklı mimari tabakada yansıtmasıdır. Özellikle Kuzey Mezopotamya’ya özgü Hassuna seramiği bu tabakanın da karakteristik özelliğidir.
Köy kültürünü yansıtan bu merkezde tahıla
bağlı tarımsal üretimin yanında koyun, keçi ve
sığır gibi hayvanlar ehlileştirilmiştir. Evlerde
ve evlerin dışında boş alanlarda ele geçen mezarlarda boyasız kaplar ve kolye taneleri açığa
çıkarılmıştır. Genel anlamda bu kültür M.Ö.
7 bin sonuna ve 6 bin başlarına tarihlendirilmektedir. Uzun bir süreden sonra Hakemi
Use Yeni Assur Devri’nde tekrar iskân edilmiştir. Bu dönemde büyük olasılıkla Assur Eyalet
Merkezi Tuşhan’ın yakınında bir köy yerleşimi
konumundadır.
Seramikli Neolitik Çağ Kültürü Hakemi Use
yanında ayrıca Salat Camii Yanı’nda da tespit
edilmiştir. Burada ele geçen Hassuna/Samarra
özeliklerini yansıtan seramik buluntular Kuzey Mezopotamya ile bağlantılıdır. Bu merkez
Bismil’in 20 km. doğusunda, Dicle’nin kolu
Salat Çayı’nın batısındadır. 4,5 m.’lik Neolitik
Çağ dolgusu içinde Demir Çağ’a ve Ortaçağ’ a
ait çukurlar tespit edilmiştir. M.Ö. 7 bin içine
tarihlendirilen 3 mimari tabaka açığa çıkarılmıştır. Seramik, figürin, taş aletler ve kemik
buluntular yanında bir bakır boncuk tanesi ve
5 malahit parçası madencilik tarihi açısından
büyük önem taşır.
Aynı bölgede bulunan Salat Tepe, Bismil ilçesi, Yukarı Salat Beldesi içinde yer almaktadır.
En eski kültür tabakası M.Ö. 5 bine tarihlenen Güney Mezopotamya’ya özgü Ubeyd
Devri’dir. Ele geçen Ubeyd seramiği yanında,
Ubeyd-Halaf geçiş evresine ait örnekler de tespit edilmiştir. Tepe üzerinde ayrıca M.Ö. 2 bin
başlarından 2.binin 4. çeyreğine kadar uzanan
5 safhalı Orta Tunç Çağı kültür tabakası açığa çıkarılmıştır. Habur ve Nuzi seramiği bu
tabakanın en karakteristik özelliğidir. Salat
Tepe’de temsil edilen diğer kültürler arasında
Erken Demir Çağı, Klasik Çağ ve Ortaçağ bulunmaktadır.
Müslüman Tepe Bismil İlçesi’nde Kale
Beldesi’ne 22 km mesafede yer alır. Müslüman
Tepe yerleşimi güneyden başlayan ve Dicle’ye
doğru genişleyerek yayılan tarıma elverişli bir
vadi içinde yer almaktadır. Yerleşim höyük
dışında 20 hektarlık bir alana yayılmaktadır.
M.Ö. 5 bin Ubeyd Çağı’ndan Ortaçağ’a kadar
iskân edilmiştir. Er Hanedanlar Devri, Orta
Tunç Çağı ve Yeni Assur Devri kalıntı ve buluntuları açısından büyük önem taşır. Kazı
çalışmaları sonucunda çok sayıda taş sanduka
mezar, basit toprak mezar ve küp mezar açığa çıkarılmıştır. Çoğunlukla M.Ö. 3 binin ilk
yarısına, Er Hanedanlar Devri’ne tarihlenen
mezarlardan devri karakterize eden metalik
kaplar, Ninive 5 kapları ve başlı bronz iğneler
mezar eşyası olarak bulunmuştur. Küp mezarlar arasında kremasyon (ceset yakma) geleneği
yaygındır.
Mezopotamya açısından büyük önem taşıyan
Ubeyd Çağı’nı (M.Ö. 5 bin) temsil eden diğer
bir merkez de Kenan Tepe’dir. Bu yerleşim Ilısu Barajı Kurtarma Projesi dışında kazılmıştır.
Kenan Tepe Dicle ile Batman Çayı’nın kesiştiği alanın 15 km. batısında yer almaktadır.
Kenan Tepe Ubeyd Çağı’nın en önemli yanı,
devri karakterize eden mimari özelliklerin
diğer merkezlere nazaran çok daha iyi korunmuş olmasıdır. Ubeyd Çağı’ndan sonra Uruk
Çağı (M.Ö. 4 bin-3 bin başı) Kenan Tepe için
önem taşıyan bir kültür tabakasıdır. Güney
Mezopotamya’da ilk olarak ortaya çıkan ve
kısa bir süre içinde Güneydoğu Anadolu’ya
kadar yayılan bu çağ, yeni bir ekonomik sistem sayesinde kentleşmeyi gerçekleştirmiştir.
Ayrıca üretimde çeşitlilik artmış, ticaret yeni
boyutlar kazanmıştır. Kenan Tepe’nin son kültür evresini Orta Tunç Çağı oluşturur.
Bismil’in 10 km. doğusunda, Şeyhan
Çayı’nın Dicle ile birleştiği alanın hemen
doğusunda bulunan Kavuşan Höyük, bölgenin özellikle geç dönemlerine açıklık
getirmektedir. Höyüğün en eski kültür tabakası M.Ö. 3 binin son çeyreğine ve 2 binin ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Mitanni-Orta Assur Devri de bu yerleşimde
belirgin bir şekilde temsil edilmektedir. Erken Nuzi seramik örnekleri ve Orta Assur
Devri karakteristik kapları belli oranda da
olsa karşımıza çıkmaktadır. Bu tabakanın
en ilginç kalıntısını bir çukur içine muntazam bir şekilde yerleştirilen iki at iskeleti
oluşturmaktadır. Genel anlamda M.Ö. 2
binin 3. çeyreğine tarihlenen bu tabakayı
4. Çeyreğe tarihlenen Erken Demir Çağı
takip etmektedir.
M.Ö. 6. yüzyıla kadar devam eden Yeni
Assur Devri, Kavuşan Höyüğün en güçlü
kültür tabakasıdır. Çok çeşitli kap formları
bölgede bu dönemin en geniş seramik repertuarını sergilemektedir. Yüzlerce ağırşak, dokuma ağırlığı ve diğer dokuma aletleri bu tabakadaki yoğun tekstil üretimine
işaret etmektedir. Bir depo mekânında ele
geçen seramik örnekler arasında Yeni Assur Devri seramiği yanında yerel örnekler de orijinal konumları bozulmadan ele
geçmiştir. Mezar çeşitleri arasında basit
toprak mezarlar, kremasyon urneleri ve
çömlek mezarlar bulunmaktadır. Yeni Assur Devri’ni Kavuşan Höyük’de Helenistik
Dönem ve Ortaçağ tabakaları takip etmektedir.
Ilısu Baraj Bölgesi’nin batısı, görüldüğü
gibi gerek tarıma uygun arazi yapısı nedeniyle, gerekse maden yataklarına giden
yol güzergâhı olması nedeniyle yoğun yerleşime sahne olmuştur. Bu bölgedeki yerleşim yerleri Seramiksiz Neolitik Çağ’dan
Ortaçağ’a kadar bir kronolojik sıralamayı
kesintisiz bir şekilde ortaya koymaktadır.
Samarra/Hassuna, Ubeyd, Uruk, Er Hanedanlar, Orta Assur, Geç Assur gibi tamamen Mezopotamya kökenli kültürler bölgede yoğun bir şekilde temsil edilmektedir.
Bu yerleşim yerlerinin önemli bir kısmı kazılarak açığa çıkarılmıştır. Tespit edilen buluntuların Diyarbakır, Batman, Mardin ve
Hasankeyf müzelerinde sergilenmesi için
yoğun çalışmalar halen devam etmektedir.
Gerçekleştirilen kazı çalışmaları sayesinde
Anadolu Kültür Tarihi çok yeni boyutlar
kazanmıştır. Ayrıca yeni müzeler bölge turizmine de farklı bir canlılık getirecektir.
Prof. Dr. Hayat ERKANAL
10 Kasım 1940 yılında Mediha ve Hilmi Erkanol’un ikinci çocuğu olarak İzmir’de
dünyaya geldim. Ankara’da Kurtuluş Lisesinden mezun olduktan sonra, 1959 yılında
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi
kürsüsünde eğitime başladım. Öğrenciliğim sırasında Prof. Dr. Nimet Özgüç, Prof. Dr.
Tahsin Özgüç, Prof. Dr. Sedat Alp, Prof. Dr. Halil Demircioğlu, Prof. Dr. Afet İnan ve Prof. Dr.
Firuzan Kınal’dan Arkeoloji, Hititçe ve Eski Çağ Tarihi ile ilgili konularda derslere katıldım.
1964 yılında “Babil Silindir Mühürlerinde Tanrı EA” konulu lisans teziyle Üniversiteyi
“PEKİYİ” derece ile bitirdim.
1963-64 yıllarında Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde çeşitli görevlerde çalıştım.
Milli Eğitim Bakanlığının bursunu kazanarak 1966-1973 yılları arasında Batı Almanya’ya
Doktora yapmak üzere gönderildim. “Zentralanatolische metallwaffen im 2. Jahrtausend”
konulu doktora tezimi, Prof. Dr. B. Hrouda ve Prof. Dr. K. Bittel başkanlığında hazırlayarak,
“PEKİYİ” derece ile Doktor ünvanını aldım. Almanya’da Prof. Dr. Barthel Hrouda, Prof.
Dr. Kurt Bittel, Prof. Dr. Annalise Kammenhuber, Prof. Dr. Einer von Schuler ve Dr. Eva
Strommenger’den dersler aldım ve çeşitli seminerlere katıldım.
1973 yılında Türkiye’ye döndüm ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinde uzman olarak çalıştım.
Aynı yıl Erzurum Atatürk Üniversitesine asistan olarak atandım. Bu görevde 1976 yılına
kadar hizmet verdim.
Askerlik görevimi topoğrafya servisinde yedek subay olarak tamamladıktan sonra,
Araştırma Görevlisi olarak girdiğim Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi,
Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’nda halen öğretim Üyesi olarak görev
yapmaktayım.
1979 yılında “Anadolu’da Tunç Dönemlerinde Kesici Aletler” konulu tezle Doçent oldum.
1988 yılında Profesörlüğe yükseltildim.
1982 yılından bu yana Alman Arkeoloji Enstitüsünün muhabir üyesiyim.
1986-1990 yıllarında, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Dekan
Yardımcılığı görevinde bulundum.
1989 yılında Almanya’nın Münih kentinde Ludwig Maximilians Üniversitesinde “Güneydoğu
Anadolu Arkeolojisi” üzerine bir sömestr ders verdim.
1999 - 2006 yılları arasında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi,
Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüttüm.
2000 – 2007 yılları arasında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji
Bölüm Başkanlığı görevini yürüttüm.
Ankara Üniversitesi Su Altı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezini (ANKÜSAM)
kurarak, 2006-2007 yıllarında merkez müdürü olarak görev yaptım.
1964 yılından beri Prof. Dr. Armağan Erkanal (Öktü) ile evliyim.
EKİM2014 31
BİRLİĞİMİZDEN HABERLER
• FIDIC Ödülleri
2014
Üyelerimizden ENDECO Mühendislik Proje Müşavirlik firması “Konya Bilim Merkezi Projesi”
ile Birliğimizin Türkiye temsilcisi
olduğu FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu
(International Federation of Consulting Engineers) tarafından, 2014 yılı
için verilecek Proje Ödülleri başvuruları arasından kısa listeye kalan
firmalar arasında yer almaya hak kazanmıştır. İlgili projenin sunumu Eylül 2014’te, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen FIDIC
Konferansı’nda yapılmıştır.
• TürkMMMB
Üyeleri
İstanbul
Buluşması
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği üyeleri, 14 Ağustos 2014 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen akşam yemeğinde bir araya gelmişlerdir. Yemekte Onur Üyelerimiz Yalçın
TEZCAN ve Orhan URAL’a Onur Üyelik Belgeleri ve Plaketleri, Yönetim
Kurulu Başkanı Demir İNÖZÜ tarafından takdim edilmiştir. İstanbul’da
yerleşik üye firmalarımızın temsilcilerinin de katıldığı yemekte, sektörümüze ilişkin güncel sorunlar ve gelişmeler değerlendirilmiştir.
• ULUDAĞ
Mimarlık’a “World
Architecture
Community 16th
Cycle” Ödülü
Uludağ Mimarlık kurucuları Orhan ULUDAĞ ve Zeynep ULUDAĞ Konya
için tasarladıkları cami projesi ile “World Architecture Community 16th
Cycle” ödülünü kazanmışlardır. Orhan ULUDAĞ ve Zeynep ULUDAĞ
aynı zamanda Mersin Akdeniz Oyunları için tasarladıkları Spor Salonu
projeleriyle de “World Architecture Community 17th Cycle” ödülü için
de kısa listede yer almışlardır.
• İller Bankası Çalıştayı
İller Bankası tarafından 4 Ağustos 2014 tarihinde Ankara’da “Yurtdışı Müşavirlik
ve Müteahhitlik Hizmetleri Çalıştayı” düzenlenmiştir. Çalıştay’a TürkMMMBTürk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı
Demir İNÖZÜ, Başkan Yardımcısı M. Sinan AKER, Yönetim Kurulu Sekreter
Üyesi Munis ÖZER ve Birlik Yöneticisi Pelin ERDOĞAN katılmışlardır.
• ENR 225 Uluslararası
Dizayn Şirketleri
2014 Listesi
Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri sektörünün önemli yayınları
arasında yer alan ENR (Engineering News
Record) Dergisi’nin uluslararası alanda faaliyet gösteren en büyük mühendislik ve
mimarlık şirketlerinin listelendiği “Uluslararası Dizayn Şirketleri 225-2014” listesinde
bu yıl üye firmalarımız TEMELSU 172. ve
YÜKSEL PROJE 219. sırada yer alarak bizleri gururlandırmışlardır.
• FIDIC 2014 Uluslararası
Konferansı
Türkiye temsilcisi olduğumuz FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (International Federation of Consulting
Engineers) tarafından her yıl düzenlenen
uluslararası Konferans, bu yıl 28 Eylül - 1 Ekim 2014 tarihleri arasında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilmiştir. Konferansa
Birlik üyelerimizden de katılımlar olmuş ve Konferans kapsamında düzenlenen Genel Kurul Toplantısı, Başkanlar Toplantısı ve oturumlarda
Birliğimiz temsil edilmiştir. Ayrıca, FIDIC çalışma komitelerinde görevli
üyelerimiz sunumları ile katkıda bulunmuşlardır.
• KİK - Kamu İhale Kurumu
Başkan Yardımcısına
Yapılan Ziyaret
Fiyat farkı katsayı uygulaması konusunda firmalarımızın
yaşadıkları sorunları görüşmek üzere Başkan ve
Yönetim Kurulu Üyelerimiz KİK-Kamu İhale Kurumu
Başkan Yardımcısı Hüseyin
KAYMAK’a 26 Ağustos 2014
tarihinde bir ziyaret gerçekleştirmişlerdir.
• ATO Ziyareti
ATO Dış Ticaret ve Uluslararası İşbirliği Özel İhtisas
Komisyonu
temsilcileri,
çalışmaları hakkında bilgi
vermek, görüş alışverişinde bulunmak ve işbirliği
içerisinde yürütülebilecek
çalışmalara ilişkin görüşmeler yapmak amacıyla 22
Eylül 2014 tarihinde Birliğimizi ziyaret etmişlerdir.
Yeni Üyelerimiz
MAYA Mimarlık Planlama Mühendislik firmasından Caner KILIÇ ve TEMELSU Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A. Ş.
firmasından Nadire Burçin ÇETİN bireysel üye olarak, PY Uluslararası Danışmanlık A.Ş., PROYAPI Mühendislik
Müşavirlik A.Ş. ve TEKNİK TEMPO Uluslararası Mühendislik A.Ş. firmaları tüzel üye olarak Birliğimize katılmışlardır.
32 SAYI33
Dünyada doğa harikaları,
WILO’da mühendislik harikaları…
Cebelitarık Boğazı
Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji
tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans
ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin.
www.wilo.com.tr
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS