????????????? İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN Risk Yönetimi ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri............2 ISSN 1303 – 2585 İmtiyaz Sahibi Türk Müflavir Mühendisler ve Mimarlar Birli€i ad›na Yönetim Kurulu Baflkan› Demir İNÖZÜ Yazı İşleri Müdürü Salih Bilgin AKMAN Yayın Kurulu Salih Bilgin AKMAN Munis ÖZER Oktay AKAT Mehmet DÖNMEZ Hülya EKSERT Pelin ERDOĞAN Yalçın KALAÇ Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Ahmet Rasim Sokak No:35/2 Çankaya – 06550 Ankara Tel: (312) 440 89 70 Faks: (0312) 440 89 72 e-posta: [email protected] url: www.tmmmb.org.tr BAŞKANDAN Önce İnsan Hayatı !.......................................................3 TEMA Gündemde İş Kazaları Var !...........................................4 Teknik Müşavir Yönünden İş Güvenliği........................6 Sistem Sorunu Olarak Gündemdeki İş Kazaları..........10 ÜYELERİMİZDEN Grafik-Tasarım Yusuf MEfiE (Ajans-Türk) Basımevi Ajans-Türk Gazetecilik Matbaacılık İnşaat Sanayii A.Ş. İstanbul Yolu 7. Km. İnönü Mahallesi Necdet Evliyagil Sk. No: 24 Batıkent / ANKARA Tel: 0312 278 08 24 - Fax: 0312 278 18 95 www.ajansturk.com.tr - [email protected] Basım Tarihi 30.11.2014 Basım Yeri ANKARA Konya Bilim Merkezi Projesi.......................................14 DASU Barajı ve HES Projesi.........................................18 Konya Selçuklu Camii.................................................22 Vefat Eden ÜyelerimizİN Anısına... ......26 Yayım Türü Yerel Süreli 3 ayda bir yayımlanır “Yazıların ve reklamların içeriğinden sahibi sorumludur; TürkMMMB veya Yayın Kurulu sorumlu tutulamaz.” “Yayımlanan yazıların, her hakkı saklıdır. Kaynak belirtmek koşuluyla, yazılarından, toplamda çeyrek sayfayı geçmeyen alıntı yapılabilir. Bunun dışında, seri olarak çoğaltılması, çeyrek sayfadan fazla alıntı veya kopya yapılması, Yayın Kurulu’nun yazılı iznine bağlıdır” Dergimiz, 2000 adet basılıp dağıtılmaktadır. KÜLTÜR - SANAT Ilısu Baraj Bölgesi’nin Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi (II) ......................28 BİRLİĞİMİZDEN HABERLER...........................32 EDİTÖRDEN... Risk Yönetimi ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Salih Bilgin AKMAN Ülkemizde Kamu ve Özel Sektör Kurumlarınca görüşüne başvurulan güvenilir, yetkin ve etkin bir sivil toplum kuruluşu olan Birliğimiz görev bilinci ile çalışmalarına devam etmektedir. Yaşamımızı etkileyen çevremizdeki olayların herbiri farklı derecelerde risk içerir ve Teknik Müşavir olarak bizler bu riskleri değerlendirerek kararlarımızı veririz. Amaç bahse konu olan risklerin iyi ve doğru yönde değerlendirilerek faydalı hale getirilmesini sağlamaktır. En önemli konumuz insan hayatının çevrenin yarattığı tehlikelerden korunması ve öngörülen risklerin dikkate alınarak mühendislik çözümlerinin üretilmesidir. Can güvenliğini tehdit eden iş kazalarındaki riskler konusunda çalışanları bilinçlendirilmek ve toplumda farkındalık yaratmak için çaba göstermeliyiz. Teknik Müşavirlik dergimizin teması olarak seçtiğimiz “Risk Yönetimi”, özellikle gündemimizde olan iş kazalarının önlenmesi amacını taşımaktadır. Teknik Müşavirlik Sektörümüzün temel görevlerinden biri olan çalışanların iş güvenliğinin sağlanması, bizlerin karar vericiler üzerindeki etkin yönlendirici gücümüzü hatırlayarak, teknik bilgi ve becerilerimizi insan hayatının güvence altına alınmasına yönelik kullanmamız olmalıdır. Türk Müşavirleri, Mühendisleri ve Mimarları olarak, insanımızın can güvenliğini korumak amacıyla bu sayımızda tema olarak belirlediğimiz “İş Sağlığı ve İş Güvenliği Konularında Risk Değerlendirmeleri“ ile ilgili yazılarımızın bulunduğu Tm dergimizin 33. sayısını sizlere sunmaktayız. 2 SAYI33 Tema konumuzla ilgili dergimize katkıda bulunan Sayın Aydın ÖZKAYA’ya, Sayın Haluk DOĞANÇAY’a, “Üyelerimizden” bölümünde Sayın Utku ÖZYURT’a, Sayın Osman TUFAN’a, Sayın Zeynep ve Orhan ULUDAĞ’a, Kültür-Sanat köşemiz için hazırladığı özel yazısıyla Sayın Hayat ERKANAL’a teşekkürlerimizi sunarız. Bu makalelerin yazarlarının özgeçmişlerine sayfalarımızda yer verilmiştir. Sayın Aydın ÖZKAYA “Teknik Müşavir Yönünden İş Güvenliği” ve “Gündemde İş Kazaları Var!” konulu yazılarında iş hayatındaki risklerin projenin her aşamasında dikkatle takip edilmesinin önemini vurgulamaktadır. İkinci yazısında da Soma Kömür Madeni’ndeki ve diğer iş kazalarından bahsederek uluslararası camiada iş güvenliğinin nasıl geliştiğini dikkatlerimize sunmaktadır. Sayın Haluk DOĞANÇAY “Sistem Sorunu Olarak Gündemdeki İş Kazaları” konulu yazısında kazaların önlenmesinde iş risklerinin dikkate alınarak çözüm üretilmesini önermektedir. Üyelerimizden haberlerde Sayın Utku ÖZYURT “Konya Bilim Merkezi Projesi (FIDIC ödüllerinde kısa listeye kalan proje)” konulu projesini tanıttığı yazısında teknik müşavirlerin uluslararası yarışmalardaki temsil başarısından bir örnek sunmaktadır. Sayın Osman TUFAN “Dasu Barajı ve HES Projesi, 242 m. yüksekliğinde SSB baraj ve 4320 MW kurulu gücünde santral” konulu yazısında Türk Müşavirlik Sektörü’nün yurt dışında başarı ile temsil edildiği DOLSAR MÜHENDİSİLİK-NİPPON KOEİ konsorsiyumu tarafından “Pakistan’ın Su ve Enerji Geliştirme Kurumu (Water and Power Development Authority, WAPDA)” adına yürütülen hidroelektrik santral projesinin tanıtımını yapmaktadır. Bu proje ile Teknik Müşavirlik Sektörümüzün uluslararası başarısının bir örneğini görerek duyduğumuz kıvancı sizlerle paylaşıyoruz. Sayın Orhan ve Zeynep ULUDAĞ “Konya Selçuklu Camii” konulu yazılarında uluslararası kazandıkları bir ödülü bizlerle paylaşmaktadır. Tasarladıkları bu cami projesi ile uluslararası “World Architecture Community 16th Cycle” ödülünü kazandılar. Ayrıca Mersin Akdeniz Oyunları için tasarladıkları Spor Salonu projeleriyle de “World Architecture Community 17th Cycle” ödülü için de ilan edilen kısa listede yer aldılar. Üyelerimizin bu başarılarını sizlerle paylaşmaktan duyduğumuz kıvanç, çalışmalarımızı teşvik edici bir güç oluşturacaktır. Kültür ve sanat köşemizde Sayın Hayat ERKANAL “Ilısu Baraj Bölgesi’nin Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi II” adlı yazısı bizleri sanat tarihinin derinliklerine götürmekte ve ülkemizin geçmişi bizlere hatırlatılarak yaşadığımız bu topraklardaki zengin kültür varlıklarını tanımamızı sağlamaktadır. Erkanal’ın yazısının dikkatlice okunması, Anadolu’nun tarihteki uygarlıklarından bizleri haberdar edecektir. Dergimizin yayına hazırlanmasında emeği geçenlere, yayın kurulu üyelerimize, reklam vererek dergimizin yayınlanmasına sponsorluk yapan üyelerimize ve özel sektörümüze teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunarız. Yayın Kurulu olarak aramızdan ayrılan üyelerimize Tanrıdan rahmet ve meslektaşlarımıza baş sağlığı dileriz. Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle... BAŞKANDAN... Önce İnsan Hayatı ! Değerli Okurlarımız, 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yer almayı hedefleyen Türkiye’mizde gün geçmiyor ki bir iş kazası yaşanmasın; yüreklere, ocaklara ateşler düşmesin... Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB), müşavir mühendislik ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine çalışmak, uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada öncülük ederek, bu konuda en yüksek uluslararası teknolojik ve örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25 Nisan 1980 tarihinde kurulmuştur. Birlik, bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek statüsünde bir sivil toplum kuruluşudur. TürkMMMB, 1987 yılında Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu – FIDIC’e ve 2001 yılında Avrupa Müşavir Birlikleri Federasyonu - EFCA’ya üye olmuştur. Her iki federasyonun Türkiye’deki tek temsilcisidir. TürkMMMB, amaçları doğrultusunda; gelişmiş ülkelerde yaygın ve kurumsallaşmış olarak kabul gören, ancak ülkemizde henüz eksiklikleri olan bağımsız teknik müşavirlik sektörünün geliştirilmesi ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların Türkiye’ye kazandırılması için gerek üyelerine, gerekse toplumun tüm kesimlerine yönelik yoğun çalışmalar yapmaktadır. Uluslararas› kabul görmüfl tan›m›yla FIDIC standartlar›yla ba€›ms›z müflavir mühendislik yapan firmalar›n bir araya geldi€i çat› kuruluflu olan TürkMMMB’nin, inflaat sektörünün farkl› alanlar›nda de neyimli 200’e yak›n üyesi bulunmaktad›r. 2014 – 2016 Dönemi Yönetim Kurulu Demir İNÖZÜ - Başkan Salih Bilgin AKMAN - Başkan Yardımcısı Sedef ERDOĞAN - Başkan Yardımcısı Hamdi AYDIN - Başkan Yardımcısı M. Sinan AKER - Başkan Yardımcısı Munis ÖZER - Sekreter Üye H. Cemal KARAOĞLU - Sayman Üye Ahmet Süreyya URAL - Üye Hülya EKSERT - Üye Türkiye, ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer alıyor. İnşaat ve madencilik sektörleri ülkemizde en fazla ölümlü iş kazalarının yaşandığı, büyük güvenlik riskleri taşıyan sektörlerdir. İşverenlerimizin bir bölümü işçi sağlığı ve iş güvenliği için alınacak önlemleri en düşük maliyetlerle sağlamaya çalıştıkça, maliyetleri düşürmek ve kârını artırmak amacıyla yaygın olarak taşeron kullanmaya devam ettikçe, geçmişte yaşanan felaketlerden ders çıkarılmadıkça, etkin bir kamu denetimi sağlanmadıkça ve cezai yaptırımlar uygulanmadıkça, iş kazalarının sayıca artarak yinelenmesi kaçınılmazdır. Göz göre göre yaşanan iş kazaları artık iş cinayetlerine dönüşmüştür. taya gelinemediği gözler önündedir. İş müfettişlerinin sayısı yetersizdir, iş güvenliği uzmanlarının, işverenlerin ve işçilerin iş güvenliği konusunda eğitimleri yetersizdir, yönetmelikler ve şartnameler yetersizdir. Türkiye’de İSİG sisteminin işlerliğe kavuşması, tüm çalışanları sağlık ve iş güvenliği risklerine karşı koruyacak politikaların belirlenmesi ve gerekli kamusal yönetim, denetim ve koordinasyonun sağlanması için; ilgili tüm devlet kuruluşları, özel sektör kuruluşları, TürkMMMB, TMB, ilgili meslek odaları, sendikalar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının katkı ve katılımlarının sağlanacağı bir yapılanma oluşturulmalıdır. İşyerlerinde işçi sağlığının korunması ve iş güvenliğinin sağlanması konusunda hukuki, cezai ve idari sorumluluklar işverenlere aittir. İşveren tüm çalışanlarına karşı insani ve vicdani sorumluluk hissetmelidir. Bu sorumluluğun gereği olarak işveren ve teknik ekibi; işyeri güvenliğini ve çalışanların sağlığını tehdit edebilecek tehlikeleri belirlemek, bu tehlikelerden kaynaklanacak olayların vereceği zararların (ölüm, yaralanma, maddi zararlar) olasılıklarını yani riskleri değerlendirmek zorundadır. İşveren, geçmişte yaşanan benzer olaylardaki deneyimlerden de yararlanarak tehlikelere karşı güvenlik önlemleri geliştirmek ve olası kazaların zararlarını en aza indirecek önlemler alınmasını sağlayacak bir risk yönetim sistemi kurmak; tüm olasılıklara karşı önceden hazırlıklı olmak durumundadır. Bu da yetmez; işveren tüm çalışanların İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) konusunda eğitilmelerini sağlamalı, karşılaşabilecekleri riskler konusunda bilgilendirmeli, işyerinde düzgün şekilde işleyen bir İSİG yönetim ve denetim sistemi kurulmasını sağlamalıdır. Sadece iş kazaları mı? Depremler, taşkınlar, sel baskınları, toprak kaymaları, çığ düşmeleri ve yangınlar da büyük can kayıplarına, yaralanmalara ve sakatlanmalara neden olmakta, ağır hasarlara ve yıkımlara yol açmaktadır. Etkin bir yapı denetiminin olmadığı, rant sağlamaya yönelik çarpık yapılaşmanın önüne geçilemeyen ve geçmişte yaşanan olaylardan ders çıkarılamayan ülkemizde afet zararlarının önlenmesi ve azaltılabilmesi için afet öncesinde tehlike ve risklerin belirlenmesi, risklerin değerlendirilmesi, afet sırasında ve sonrasında gerekli önlemlerin alınması; ilgili tüm kurum ve kuruluşlar nezdinde farkındalık oluşturulması, etkin bir risk ve kriz yönetimi sistemi kurulması gerekmektedir. Devlet ise bu konulara öncelikle sahip çıkmak, çalışanların sağlığı ve iş güvenliği için gereken yasal düzenlemeleri yapmak, uygulatmak ve denetlemekle yükümlüdür, ancak henüz istenen nok- Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılına yaklaşırken, iş kazalarında ve afetlerde can kayıplarının en aza indiği, insan hayatına ve sağlığına gereken önemin verildiği bir Türkiye hayal ediyoruz. EKİM2014 3 TEMA Aydın ÖZKAYA Gündemde İş Kazaları Var! 13 Mayıs 2014’te Soma kömür madeninde 301 kişinin, 6 Eylül 2014’te İstanbul Mecidiyeköy’deki Türkiye’nin en gözde şantiyelerinden birindeki asansör kazasında 10 kişinin, 28 Ekim 2014’te Ermenek kömür madeninde 18 kişinin, 31 Ekim’de Isparta Yalvaç’ta işçileri taşıyan aracın devrilmesiyle 17 kişinin yaşamını yitirmesi, ülkemizi son altı ayda sarsan olaylar oldu. Hepsinin ortak özelliğiyse, “iş kazaları” olmalarıydı. Arada, bir veya birkaç kişinin yaşamını yitirdiği iş kazalarıysa bilançoyu ağırlaştırırken, tek olayda yitirilen insan sayısı sıralamasına ve dolayısıyla da ülke gündemine ne yazık ki giremedi. Kanıksama ve olağan sayma, devleti yönetenlerin en tepesindekinden başlayınca, toplum da sadece rekorlarla, sansasyonel olanla ilgilenme körlüğüne girdi. Neredeyse 5-10 kişinin ölümü, “çok da fazla değilmiş” diye küçümsenmeye başlandı. Oysa hepsi iş kazası ve hepsi Türkiye’yi yıl- lardır Avrupa’nın ilk, dünyanın da ilk üçteki en güvensiz iş yaşamına sahip ülkesi yapıyor. 2103 yılında Avrupa Birliği’ne üye veya aday ülkeler arasında, Bulgaristan ve Estonya’nın da önünde ilk sırada, en kötü ülke konumundayız. Dünya sıralamasındaysa, kendimizi eş tutmayı kabul etmeyeceğimiz ülkelerden de kötü durumdayız. Üstelik son 1-2 yıldır değil, yıllardır… Yapılan sıralamada, Öncü Ülkeler “hem sonuç hem de girdi ve süreç göstergele- 4 SAYI33 ri iyi olan ülkeler”, Pragmatist Ülkeler “Sonuç göstergeleri iyi, ancak girdi ya da süreç göstergeleri zayıf olan ülkeler”, Tatminkar Ülkeler “ Sonuç göstergeleri zayıf ancak girdi ya da süreç göstergeleri iyi olan ülkeler”, Yapılacak Şeylerin Çok olduğu Ülkeler “Hem sonuç hem de girdi ve süreç göstergeleri zayıf, çalışanların sağlığını koruma yönünden uygulamada en kötü olan ülkeler” olarak sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflama içinde Türkiye, en kötü sınıf olan “Yapılacak Şeylerin Çok Olduğu Ülkeler” sınıfında ve bu sınıftaki ülkelerin arasında da en kötü durumda yer almaktadır. Bu acı görünüm; durup seyredilecek, yaşamın olağan akışı içinde, liberal pazar ekonomisi, gevşek kamu yönetimiyle çözülmesini bekleyecek bir durumda olmadığımızı ortaya koyuyor. Bu türden yuvarlana yuvarlana gelen ve bir kar topu gibi, büyümüş, sarmal ve karmaşık bir hal almış sorunların, genelde bir düzen, sistem sorunu olduğu bilinir. Çünkü, sistem ve düzen sorunu yönetimiyle, sadece sürecin bir bölümünde veya paydaşların kısıtlı bir bölümünde sorun olduğunda, düzenin diğer paydaşları bunu telafi edici ve düzeltici bir etkiyle, kötü olunsa da, çok kötü olunmasına engel olabilirlerdi. Ama eğer konu bir düzen ve sistem sorunuysa, düzen içinde yer alan herkesin, az ya da çok, birincil veya ikincil ama kendinin de payı olduğunu kabul ederek başlaması zorunludur. Gene konu düzen sorunuysa, kısıtlı birkaç kesim tarafından sırtlanıp, yüklenilemeyecek ölçüde ağırdır, görev ve sorumlulukların, ayrıcalıksız tüm kesimler arasında uygun ve dengeli biçimde dağıtılması ve paylaşılması gereklidir. Kısaca, her kesimin şapkasını önüne koyup, “peki ben nerede, neyi eksik, yanlış yaptım” diye sorması, içten, nesnel ve çözüme götürecek bir eleştiriyle, değişmesi gereklidir. Şurası açık ki, her şey (ilgili kesimler, yapılar, süreçler, kurallar) aynı kalırken, sadece göstermelik ve kozmetik değişikliklerle, etkin ve kalıcı bir gelişme sağlayamayız; biz gerçekten değişmedikçe, bu değişimin getirdiği dönüşümü özümseyip, sindirmedikçe ilerleme sağlayamayız. Doğal ve yapılı çevre için, fizibilite, mimarlık - mühendislik tasarım, danışmanlık, proje - inşaat - sözleşme yönetimi, değerleme, vb. teknik hizmetler sunan teknik müşavirlerin örgütlenmesi ve meslek birliği olarak TürkMMMB de, bu göz ardı edilemez ülke sorunu karşısında, kendini sorgulayan bir süreç başlatma gereği duymuştur. Gözlemleri, deneyimi, çözüm önerileri ve etkili konumuyla, teknik müşavirler, ülkemizin iş güvenliği alanındaki sorunlarının çözümünde, bu yolla sağlanacak gelişme ve dönüşümde, öncü görev alabilecek nitelikte bir kesimdir. Türk Teknik Müşavirleri, bir yandan kendi alanındaki küresel gelişme, yarış ve rekabet içinde, özellikle gelişmiş ülkelerin belirlediği küresel gündem içinde yer almalı, ama diğer yandan da çok daha geri kalmış olan ülkesinin ve bölgesinin yerel sorunlarının oluşturduğu, yerel ve güncel gündem arasında bir denge kurmalıdır. Salt küresel gündeme odaklanmak ve ona eklemlenmek ne denli hatalıysa, yerel gündem içine hapsolup, saplanıp kalmak da o denli hatalıdır. Kabul edilmesi gerekir ki, iş güvenliği, gelişmiş olan ülkelerin gündemi olmaktan, yıllar önce çıkmış, küresel gündem konusu olamayacak ölçüde çözülmüş bir konudur. Deyim yerindeyse, uygar dünyanın iş güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusunda bir arayışı, tartışması yoktur; onların sorunu, sağlanmış ve işleyen güvenli iş ortamının sürdürülmesidir. Oysa ülkemizde konu, daha ne olduğu, nasıl bir temel üzerine oturtulacağı ve nasıl kurulacağı düzeyindedir. Bu durumu anlayabilmek için, FIDIC yıllık kongrelerinin ana konularına (temalarına) bakmak yeterlidir. Son 15 yılda FIDIC kongreleri çevre sorunlarını, küresel mevsim değişikliğini, sürdürülebilirliği sorunsal olarak almaktadır, ama güvenli bir iş ve çalışma ortamının sağlanmasını, kendine sorunsal olarak almamıştır, almayacaktır. Bu durum, onların bu sorunları hiç yaşamadığı anlamına gelmemektedir. Tersine, insanlık tarihinin en büyük kayıplı kazaları, en güvensiz iş ve çalışma koşullarını, bugünün gelişmiş olan ülkeleri yaşamıştır. Endüstri devriminin, sanayiye dayalı kalkınmanın tarihi, acılarla, felaketlerle doludur. Ancak bu olayların üstüne bilgi temelli bir kararlılıkla gitmeyi ve bugünkü olumlu düzeyi yakalayabilmişlerdir. Türk Teknik Müşavirlik camiası, elindeki olanaklar, teknik kamuoyunu belirleyici ve yönlendirici gücüyle, ülkemizin güvenli bir iş ve çalışma ortamına kavuşması için gerekli bilgi temelli dönüşümün sağlanmasını, yerel gündeminin ilk sıralarına almalıdır ve almıştır. Konuya tm Dergisi’nin bir dosya konusu olarak yer vermesi, bu girişimin ve kararlılığın önemli bir adımıdır. EKİM2014 5 TEMA Aydın ÖZKAYA Teknik Müşavir Yönünden İş Güvenliği Ö ncelikle bilinmelidir ki, Teknik Müşavir; konusu, eğitimi, birikimi, görevi yönünden İş Güvenliği Mühendisi de değildir, temel amacı İş Güvenliği de değildir. Ancak, doğal ve yapılı çevreyle ilgili olarak çalışan Teknik Müşavir çalışmasının etkilerini ve içinde bulunacağı ortam ve koşulları düşünmeli, önden kurgulamalıdır. Bunu da, ana konusu yanındaki konulara karşı geliştirdiği bir duyarlılıkla yapar. Tek boyutlu, ana hedefinin veya çözeceği sorunun dışına taşmayan sınırlı bir çalışma bir çalışma yaparsa, bu eksik ve hatalı bir Teknik Müşavirlik hizmetidir. İşte duyarlı olması, hizmeti sırasında sağlaması gereken boyutlardan biri de risk yönetimidir. Yani, tasarım, yapım, kullanım ve işletme aşamala- 6 SAYI33 rında, gerek kendinin, toplumun, mal sahibinin, gerekse tesisin risklerinin belirlenmesini v yönetilmesini sağlayıcı bir duyarlılık içinde olmalıdır. Maruz kalınacak tehlikeler hakkında bilgi sahibi olması, bu tehlikelerin gerçekleşmesi durumunda etkilerinin azaltılması için, gerekli olanakları sağlaması gerekir. Kısaca iş güvenliği olarak belirtilen, iş kazaları, işçi hastalıkları, dikkate alınması gereken tehlikelerden biri olup, doğal afetler (deprem, sel, fırtına, vb.), çevre kazaları, idari-yasal-parasal, vb. Risk Yönetimi yapılması gereken unsurlardan biridir. Bu tehlikeler, sağlık, enerji tutumluluğu, sürdürülebilirlik, mevsim değişikliği, vb. duyarlılık alanlarından biridir. Bir bina tasarlarken, bunun yapım ve kullanım süreçlerinde güvenli olmasını kaygı edinmemek, ya da bunu başkasının sağlamasını beklemek, yetersiz ve eksik bir hizmettir. Çünkü, Teknik Müşavir, doğal ve yapılı çevrenin güvenli olmasını sağlayabilecek araç ve olanaklara sahiptir. İş güvenliğinin sağlanması için gerekli olan kaynakların (para, zaman, iş gücü) belirlenmesinde etkilidir. Bu, iş güvenliği mühendisinin, saha denetçisinin işini yapmak değildir, işini yaparken kullandığı, teknik müşavirlik araç ve yöntemlerini, güvenli bir iş ve çalışma ortamının oluşmasını sağlayacak biçimde kullanmaktır. Bir örnekle yaklaşırsak konu daha iyi anlaşılacaktır; bugün, iş güvenliğiyle maliyet ve yapım süresinin zorunlu bir ilişki içinde olduğu bilinmektedir. İş güvenliği görünür maliyetleri artıran, ancak dolaylı ve riskin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak hasar ve kayıpları kaldırması veya azaltması nedeniyle toplam maliyetleri düşürecek bir yapıya sahiptir. Söz gelimi bir binanın, alt yapı tesisinin maliyetini elbetteki pazar koşullarını da dikkate alarak Teknik Müşavir hesaplamaktadır. Yaptıkları keşif, bütçe, fizibilite, vb. maliyet çalışmalarında “yüksek bir iş güvenliğinin sağlandığı çalışma ve iş yapım maliyetlerini” kullanması, işverenini, mal sahibini, bu maliyeti karşılaması, yani kaynakları ayırması için yönlendirmiş olacaktır. Çıplak mal ve hizmet bedelleri temel alınarak yapılan maliyet hesaplarına, güvensiz bir ortamın neden olacağı iş kazaları ve işçi hastalıklarının kısa - orta - uzun erim maliyetini de ekleyerek, işverenin iki yaklaşım arasındaki maliyeti, kayıp ve kazançları karşılaştırmalı olarak görmesini sağlayacaktır. Bu yaklaşım, aynı zamanda işverenin de doğru yönlendirilmesi, risklerini yönetmek için gerekli parasal kaynağın (finansmanın) ayrılmasını EKİM2014 7 TEMA Aydın ÖZKAYA zim, hesap, maliyet keşfi, iş programı, şartname, sözleşme, vb. aynı zamanda işin güvenli biçimde yapılmasını sağlayacak, risklerin yönetilmesini sağlayacak araçlardır. İstenen, Teknik Müşavir’in elindeki bu araçları iş güvenliğini de dikkate alacak, sağlayacak biçimde kullanmasıdır. sağlayacaktır ki, bu aynı zamanda iyi ve nitelikli bir teknik müşavir hizmeti de olacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Teknik Müşavir’i sadece tasarım yapandan ayıran en önemli unsur, tasarlanan doğal veya yapılı çevre unsurunun yapılabilirlik raporunu, maliyetini, yapım şartnamesini, iş programını, sözleşmesini, deneme ve kabul süreçlerini, yapılan iş, ödeme, sigorta, vb. teknik-idari-yasal-parasal yönleriyle birlikte kurguluyor ve yönetiyor olmasıdır. Bunun için kullandığı çi- 8 SAYI33 Aşağıdaki sorular, eğer Teknik Müşavir’seniz, iş güvenliğini sağlayıcı bir teknik müşavirlik hizmet sağlayıp sağlamadığınızı, eğer teknik müşavirlik hizmeti alan kesimseniz, iş güvenliğine ilişkin risk yönetimini içeren bir hizmet alıp almadığınızı anlamak için yol gösterici olacaktır: • Yaptığınız “maliyet çalışması”, kullanılacak bireysel koruyucu donanım maliyetini, kurulacak bir iskelenin, asansörün, vincin denetimi için gereken maliyetleri, yüklenicinin-alt yüklenicilerin güvenli çalışma için alması gereken çalışma izinlerinin, ön eğitimlerin sürelerini, saha iş güvenliği denetçilerinin maliyetlerini, olası kaza ve kayıpların işverene olan doğrudan ve dolaylı maliyetlerini, çevre ve hava koşullarının güvenli olmaması durumunda işin durdurulması nedeniyle oluşacak ek maliyetleri, vb. güvenlikle ilişkili maliyetleri ayrıntılı biçimde içeriyor mu? • Yaptığınız “iş programı”, yüklenicinin saha güvenliğini sağlamak için yapacağı işlerin sürelerini, işçilerin, alt yüklenicilerin, ziyaretçilerin çalışmaya başlamadan önce –örneğin 1 saatlik- güvenlik uyumlandırma eğitimi alacağını, güvensiz bir durumda işin durdurulması gerekeceğini içeriyor mu? • Hazırladığınız “teklif istemi” veya “teklif değerlendirmesi” adayların iş güvenliği planlarını, geçmiş iş güvenliği kayıtlarını, kazasız çalışma geçmişlerini ödüllendirecek bir değerlendirmeyi ve puanlamayı içeriyor mu? • Yapılan “mimarlık-mühendislik tasarımı”, sadece resmi mevzuatın gerektirdiği değil, ama binaya ve işletmeye özgü riskleri de dikkate alarak, güvenli çalışma ve kullanım için gerekli olan ve sadece yapım sırasında değil, ama kullanım sırasında da kalacak olan, güvenli malzeme, düşme koruması-yüksekte çalışma, kapalı ortam havalandırması, acil aydınlatma, kayma-düşme engelleyici düzenlemeler, güvenli dolaşım ve erişim, yangın önleme ve korunma, bedensel engelli güvenliği, acil müdahale ekipleri erişimi, topraklama, vb. güvenlik unsurlarını içeriyor mu? • İstediğiniz “işe başlama öncesi hazırlıklar”, işe özgü hazırlanmış iş güvenliği planı, iş güvenliği el kitabı, çevre düzenleme, onaylı malzeme bildirimi, işaretleme, eğitim, denetim, cezai yaptırım, vb. ön hazırlıkları ve özellikle kaza önleme yönetimini, acil durum eylem planını içeriyor mu? • Hazırladığınız “sözleşme,” sadece geçerli iş güvenliği yasalarını anmakla kalmayıp, işe özgü risklerin ortaya konulduğu ve yönetilmesini talep eden, bunun için gerekli örgütlenme, sigorta, cezai yaptırım, fesih, vb. koşulları içeriyor mu? • Yapılan koşulları da malzeme ve kurulum uygunluğuyla kısıtlı kalmayıp, güvenli çevre ve çalışma gereklerinin, süreçlerinin sağlandığının denetimini de içeriyor mu? • Yapılan”iş bitimi yüklenici, altyüklenici performans değerlendirmesi”, kazasızlık, hasarsızlık, vb. iş güvenliği başarım ölçütlerini içeriyor mu? Yukarıda görüleceği gibi, sadece verilen birkaç örnek bile, Teknik Müşavir’in kendi hizmet konuları nedeniyle sahip olduğu etki alanının ve elindeki araçların, iş güvenliği anlayışının ve yönetim yapısının oluşturulması için ne denli etkili olduğunu göstermektedir. İş güvenliği unsurları iyi hazırlanmış çalışmaları istemek işverenlerin, eksiksiz sağlamak da Teknik Müşavir’in, ülkemizin karanlık iş güvenliği tablosunu aydınlığa kavuşturmasına katkıda bulunacak ve üstüne düşeni yapmış olmanın güveniyle, başta yüklenicilerden ve işçilerden olmak üzere, daha güçlü taleplerde bulunulmasını haklı kılacaktır. Aydın ÖZKAYA 1961 Ankara doğumlu olup, Ankara Koleji’nden sonra 1984 yılında ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümü Lisans programını, 1990 yılında da ODTÜ Felsefe Bölümü Yüksek Lisans programını bitirmiştir. 1985 yılından bu yana, Yangın Güvenliği ve Yangından Korunma konusunda çalışmakta olup, 1994’ten beridir ortağı bulunduğu KARİNA Tasarım, Danışmanlık ve Eğitim Hiz.Ltd.Şti. olarak, sadece yangın güvenliği ve yangından korunma üzerine, tasarım, proje, danışmanlık ve eğitim konularını içeren, bağımsız teknik müşavirlik hizmetleri vermektedir. Merkezi ABD’de bulunan “Yangından Korunma Mühendisleri Birliği”nin yanı sıra, çeşitli yerli ve yabancı mesleki kuruluşların üyesi olup, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliği (2000-2004) ve Genel Sekreter’liği (2000-2002) görevlerinde bulunmuştur. EKİM2014 9 TEMA Haluk DOĞANÇAY Sistem Sorunu Olarak Gündemdeki İş Kazaları S oma faciasından sonra, bu kez de İstanbul Mecidiyeköy’de Türkiye’nin en gözde inşaatlarından birindeki asansör faciası da medyada geniş yer buldu. Buna bağlı haberler ve tartışmalar, büyük ölçüde iş güvenliği başlığı altında yapıldı. Her zaman olduğu gibi bireysel hatalar daha ilgi çekti, öne çıkarıldı. Bu kazaların aslında bir sistem sorunundan kaynaklandığı yine göz ardı edildi. İş kazaları bireysel hatalardan kaynaklansa da, özünde bir sistem sorunudur Bir olayda onlarca, yüzlerce kişinin ölmesine neden olan bu tür faciaların, pek çok hatanın aynı anda bir araya gelmesinden kaynaklandığı bilinen bir gerçektir. Bir olay sonrasında inceleme yapan bilirkişilerin esas görevi, bu hataların kök nedenlerine inerek, bir yandan o olayın neden olduğuna odaklanarak olayı ve payı olan kişileri belirlemek, diğer yandan da benzer olayların bir daha hiç olmaması için yapılması gerekenleri ortaya koymak olmalıdır. Ancak ülkemizde bilinen bir gerçekse, ne yazık ki, “bilir” kişilerin sadece “günah keçisi”ni bulmaya yönelmeleri, sistemi ve düzeni sorgulayamamalarıdır. Kamu yönetimi de, konuya sistemin bütününü gözeterek ve tüm paydaşların analizini yaparak bakmak yerine “bilir” kişilerin raporları ile yetindiğinde, bu kazalar ve faciaların tekrarlanması kaçınılmazdır. Örneğin asansör kazasında bir şantiye mühendisiyle, asansör firmasının teknisyeni kusurlu bulunmuş olacaktır; ama ne yazık ki, sistemin temel sorununa ve payı olanların cezalandırılmasına inilemeyecektir. İş Kazalarında Kamu Yönetimi’nin Konumu ve Sorumluluğu Kamu yönetimi ve sorumlu paydaşlar, bu olaylardan gerekli dersi çıkarmak, 10 SAYI33 sistemin zayıf noktalarını araştırmak yerine, “bilir” kişileri görevlendirerek bireysel hatalara odaklanmayı tercih ettiler. Sonuç olarak, bataklıkta birkaç sivrisineğin ölmesiyle bataklığın kurutulamayacağını görmezden geldiler. Soma’dan sonra tepkisel bir refleksle yapılan yasal düzenleme, torba yasa içinde geldi. Madenlere ilişkin yapılan düzenlemelerin, konuya hala bütünsel bakmayan, filin kuyruğu ve kulaklarıyla ilgilenen, parçalı yaklaşımlar olduğu, yeni sorunlar doğurduğu Ermenek olayıyla ortaya saçıldı. İlginçtir ki, Mecidiyeköy’de yaşanan asansör faciası, Başbakan Yardımcısı’nın, inşaat sektöründe kolay ve hızlı para kazanma hırsının ekonomiye zarar verdiğini ve frenlenmesi gerektiğini söylemesinden tam 2 gün sonra meydana geldi. Ardından, kamu yönetimini temsilen Çevre ve Şehircilik Bakanı’mız, bu bataklıkta sayıları 300 bini bulan önemli bir sivrisinek grubunu, yani “müteahhitleri” iş kazalarında esas kusurlu gördüğünü belirterek, günah çıkardı. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı’mız, müteahhitlerin yaklaşık 3’te 2’sinin niteliksiz olduğunu ve kamudan rahatça iş almalarının büyük sıkıntılara yol açtığını belirtti. Tek başına, inşaat sektörünün kamu yönetimindeki bu en yetkili makamının, şimdiki ve bir önceki temsilcilerinin söyledikleri bile, durumun hiç iç açıcı olmadığının delili. Özünde kamu yönetiminin söylediği şu: “Ben bu bataklıkta 300 bin sivrisineğin kontrolsüz üremesinin ve çoğunun hak ettiklerinden fazla kan emerek gelişmelerinin ve çevrelerine zarar vermelerinin farkındayım. Şimdi bunların 3’te ikisini yok etmeye karar verdim. Ama bilin ki, bataklıkla uğraşacak değilim, kurutmaya kalkışmaya da niyetim yok!” Bu ifadeler, müteahhitleri hedef tahtasına koymuş görünüyor. Ama şaşırtıcı bir durum da yok aslında: Ülkemizde kamu bürokrasinin herhangi bir olay karşısında sorumluluk ve ders aldığı hiç görülmemiştir. O kamu yönetimi, bugüne kadar doğru bir müteahhit tanımı yaparak sektöre girişi düzenlememiş, sektöre başı bozuk girenlere en düşük fiyat ambalajı içinde iş verip beslemiş, yapılan işin niteliğini hiçe saymış ve tüm sektörü bizzat kendi karar ve eylemleriyle, teşvik etmiştir”. İş Kazalarında Tasarımcının Sorumluluğu İstanbul Torun Center’daki asansör faciasının ardından sosyal medyada başlayan “iş kazalarında mimarın sorumluluğu” tartışması, yapılan anketler, yorumlar ve projenin mimarı Emre Arolat’ın bunlara verdiği yanıtlarla bir süre devam etti. Bu tartışma doğal olarak, birkaç ay önce Katar’da 2020 Dünya Kupası stadyum tasarımında imzası olan ünlü mimar Zaha Hadid üzerinden The Guardian’ın başlattığı tartışmayı akla getirdi. Mimar Emre Arolat röportajında, Zaha Hadid’in söylemine benzer şekilde, “mimarın, iş kazalarında maddi ve manevi hiçbir bir sorumluluğu olmadığı” görüşüne yer verdi. Ancak, her iki olayın ardından basında ve sosyal medyada yapılan yorumlar, bu konuda toplumsal bir uzlaşı olmadığını gösterdi. Bazı yorumcular, yasal bir sorumluluk olmasa dahi mimarın manevi sorumluluğundan dem vurdu. Ama hiç bir yorumda mesleki sorumluluk yer almadı. Son dönemlerde, inşaat sektöründe iş güvenliğinin çokça gündeme gelmesine bağlı sorumlu arayışları, acaba hedef şaşırtma amacını mı taşıyor? Yoksa başarılı bir mimarın bireysel markasının çok ön plana çıkmasına bağlı mesleki rekabet mi söz konusu? Yoksa, tasarımcının görev tanımı içinde böyle bir sorumluluk da olabilir mi, olmalı mı? Torun Center’dan sonra iş kazaları sanki sektöre ve geri planda kalan sorumlulara ders vermek istercesine devam etti ve ediyor. Bu kez yine dünyaca ünlü bir mimarımızın tasarımını yaptığı bir inşaatın iş iskelesi, basit bir fırtınada çöküverdi. Bu kez işçiler değil, çevreden geçen pek çok insan ve araç zarar gördü. Yaşanan kaza, tartışmacıları bu kez “Bu bir iş kazası mı? Yoksa doğal afet mi?” ikileminde bıraktı ve yapımcının, yatırımcının, tasarımcının, üreticinin sorumlulukları gündeme taşındı. Oysa, bütün dünya biliyor ki, iş kazaları bireysel hatalardan kaynaklansa da bir sistem sorunudur! Evet, olayın temelinde gene sistem sorunları var. Sorun, sistemin içindeki bir alt-sistemde, herkesin görmekten ısrarla kaçındığı işveren-müteahhit-tasarımcı ilişkisinde yatıyor ve işverenin, maliyeti düşürmek amacıyla uzmanlığı dışında müteahhit şapkası giymesinden ve mimar, proje yöneticisi, yapı denetçisi gibi unsurlar arasındaki “sorumluluk zincirini bozmasından” kaynaklanıyor. Türkiye’de müteahhitlik sektörüne girişte bir süzgeç, bariyer olmaması nedeniyle, hemen her yatırımcının, ya bir inşaat şirketi, ya da şirketinin ana sözleşmesinde “inşaat yapma ve yaptırma” maddesi var. Yani BJK gibi bir spor kuruluşunun dahi inşaat müteahhidi sıfatıyla kendi stadyumunu kendisinin inşa etme hakkı bulunuyor. Firmalar ya da kuruluşlar, bu maddeye dayanarak, Sosyal Güvenlik Kurumunda doğrudan inşaatın ana müteahhidi sıfatıyla hesap açtırabiliyorlar. Kimse de kendilerine “senin müteahhitlik ehliyetin, becerin, kapasiten, insan kaynağın, ekipmanın var mı?” diye sormuyor. Çünkü sistem, bu sorunun sorulması ve ancak tatminkar yanıt verebilenlere, bu yetkiyi verecek biçimde düzenlenmiş değil. 3)Tasarımcıyı uygulama sürecinde mesleki kontrollük görev ve sorumluluklarından dışlayarak, Böylece İşverenler; yatırım maliyetlerinden ciddi oranda tasarruf ederler, ederken de sektörde pek çok olumsuzluğa neden olurlar. Kaldı ki, bu konuda sadece yatırımcıların eleştirilmesini haklı bulmayan, bir alanda “bu kadar açık kapı bırakılmasında”, “tavşana kaç, tazıya tut denmesinde”, ya da “kişi ve kurumların fuhuşa teşvik edilmesinde” kamu yönetiminin ve siyasi iradenin en üst düzeyde sorumluluğu olduğunu düşünen taraftayım. 1)Müteahhitlik donanım, bilgi ve birikimini hiçe sayarak, üstlenilen ağır sorumluluk, genel gider ve risklerin karşılığı olan bedeli ödemeden, kendilerini müteahhit konumuna koyarak, 2) Tasarımcılarından, sonradan yapacakları revizyonların karşılığı olan bedeli ödememek için telif hakkını özel bir sözleşme ile satın alarak, 4)Yapı Denetimi’nin zorunlu bedel ve kurallarını yasal olmayan özel anlaşmalarla hafifleterek, 5)Bünyelerinde oluşturdukları ya da dış kaynak olarak kullandıkları “proje yönetimi” kavramının içini boşaltarak, 6)Proje yönetimine müteahhitlerle müteselsil sorumluluk ve yatırımcı nam ve hesabına iş güvenliği sorumluluğu yükleyerek, 7)Kayıtsız finansman girişine bağlı çifte defter tutma alışkanlıklarından vazgeçmeyerek, EKİM2014 11 TEMA Haluk DOĞANÇAY İşte bu nedenledir ki, Torun Center kazasının hemen ertesinde Maliye Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın müteahhitleri hedef tahtasına koyması kimseyi şaşırtmadı. Ardından Kalkınma Bakanlığı, 2014-2018 yıllarına ait 10. Kalkınma Planı İnşaat Sektörü Özel İhtisas Komisyon Raporu’nu günlük basına servis ederek, adeta günah çıkardı. Oysa, 2012-2013 yıllarında hazırlanan bu raporda belirtilen hiç bir konuda, o tarihten bu yana başta kamunun olmak üzere, hiç kimsenin adım atmadığı da ortada. İçine itilerek yönlendirilmeye çalışıldığımız, bir yandan anlamaya çalıştığımız, ama diğer yandan da kabul etmediğimiz, mevcut sorumluluk karmaşası içinde “Mimarın ve Tasarımcının Sorumluluğu” altında yeni bir spekülasyona yol açmadan, ama mimarlık disiplini ve eğitimi, yaşadığımız tasarımcılık deneyimi ve meslektaşlarımızla empati kurarak, sistem içindeki her unsurun bir dereceye kadar sorumluluğu olduğunu, dolayısıyla “mimar ve tasarımcının da kendi rolü ve etkisi oranında sorumluluğu olduğunu” söylememiz gerekiyor. Açıkça vurgulamamız gerekli ki, “evet, tasarımcının da iş kazalarında, yasalarımızda düzenlenmiş olmasa da bir sorumluluğu vardır: O da öncelikle, tasarımını yaptığı binanın iş güvenliği bakış açısıyla özellik ve gereksinimleri hakkında, işverenini ve yapının müteahhidini detaylı idari ve teknik şartnamelerle bilgilendirmektir.” Ama, dünyanın her ülkesinde maalesef, star mimarlar uygulama projesi ve teknik şartname hazırlamaktan ısrarla kaçınıyor, ya da bu konuyu küçümsüyorlar. İşverenler de bu konuya gereken özeni ve kararlılığı göstermiyorlar. Bu eksiklik, ihale ve uygulama aşamasında müteahhitlerin de işine geliyor ve fiyat-kalite-süre üçgeni içindeki boşluklar arasında arzu ettikleri gibi davranıyorlar. İngiltere’de 2007 yılında yayınlanan Yeni İş Güvenliği Yasası, düşüncelerimizi destekler nitelikte tasarımcının sorumluluğunu şöyle tanımlıyor: “….Tasarımcılar, bir inşaat işinde riski azaltabilecek en etkili konumdadır. Bir tasarım, fikir aşamasından detaylı şartname hazırlanmasına kadar olan tüm süreçte, farklı aşamalarda farklı disiplinde kişi ve ekiplerin katılımıyla gelişir. Her disiplinden tasarımcılar, her aşamada oluşabilecek risk faktörlerini 12 SAYI33 tanımlayarak, olası riskleri azaltacak ya da ortadan kaldıracak önlemleri almada büyük katkı sağlayabilirler”. - Yatırımcı firmaya rekabet koşullarını hiçe sayarak vergi ve harç avantajları sağlamasının, Bu bakış açısıyla hazırlanan yasal düzenleme ile İngiltere’de 30 işgünü ve 500 Adam-Gün’den çok efor gerektiren her tasarım+inşaat işinde, daha tasarımın fikir aşamasında, İş Güvenliği Otoritesi tarafından onaylanan bir CDM (Tasarım-Yapım-Yönetim) Koordinatörü’nün İşveren tarafından görevlendirilmesi sağlanıyor. Bu görev, projenin önemi, ölçeği ve özelliklerine göre bireysel bir uzmana ya da mülti-disipliner bir kuruma verilebiliyor. CDM Koordinatörü’nün görevi; tasarım, planlama ve uygulama sürecini İş Güvenliği odaklı bakış açısıyla izlemek, ilgili paydaşlara iş güvenliği konusunda tavsiyelerde bulunmak, süreci izlemek ve dokümantasyonu denetlemek olarak tanımlanıyor. Genelde de bu görev, projede teknik müşavir ya da proje yöneticisi olarak görev yapan kişi ve kuruluşlara veriliyor ve üstlendiği riskler mesleki sorumluluk sigortası ile güvence altına alınıyor. Benzer yöntem ve uygulamalar, sadece İngiltere’de değil, pek çok ülkede var. SPK’nın; Diğer Paydaşların Rolü ve Sorumluluğu - “En düşük fiyat esaslı” ihale yöntemini temel anlayış olarak kabul etmesinin, Sadece asansör kazasının bilirkişi raporu bile diğer mimar, tasarımcı dışındaki paydaşların rolünü göstermeye yetiyor: Yatırımcı GYO şirketinin “asıl işveren” statüsü ile “asıl sorumlu” olduğu belirtiliyor. Peki bu İşveren, kendi kardeş şirketleri ile birlikte aslında üstüne vazife olmayan bir müteahhit şapkası giyerek, devasa bir inşaatı kendi yönetmeye kalktığı için günah keçisi olacaktır da... TOKİ’nin; - Projenin Hasılat Paylaşımı ihalesinde yatırımcı-finansör nitelikleri yerine salt müteahhit nitelikleri ve referansları aramasının, - İhaleyi alan ve esas işi gayrimenkul yatırımı ya da gıda ticareti olan bir firmayı müteahhit şapkası giymeye zorlamasının, - Yasa ile edindiği avantajları kullanarak re’sen imar düzenlemesi yapmasının, - Özel sektöre geçmiş bir inşaatı, tapuyu devretmeyerek yapı denetiminden muaf tutmasının, Kendi yasasında açıkça düzenlendiği halde “halka açık” bir şirketin müteahhitlik yapmasını ve kaldıramayacağı bir risk üstlenmesini görmezden gelmesinin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın; - Her önüne gelenin müteahhitliğe girmemesi için bugüne kadar akılcı bir düzenleme yapmamasının, - Yapı Denetimini kamu yapılarından muaf tutmasının, - Ülkenin en büyük müteahhidi olarak ün salan TOKİ’ye haksız ayrıcalıklar tanımasının, - Yapı Denetimi şirketlerine mesleki ve mali sigorta sistemini zorunlu kılmamasının, hizmet bedellerini denetledikleri yapı sahibinden almalarına müsaade ederek sistemin dejenerasyonuna göz yummasının, Kamu İhale Kurumu’nun; - Her yaptığı yeni düzenleme ile ihale sürecinde kamu kurumlarını sistem dışına çıkmaya zorlamasının, Siyasi İradenin; - ILO sözleşmesini 20 yıldır imzalamamasının, - Yaptırımı olmayan ya da uygulanmayan yasal düzenlemeler ve adet halini alan aflarla toplumda işini hatalı yapanlarla doğru yapanları ayırmamasının, Tasarımcı Mimar ve Mühendislerin, GYO Şirketleri Derneğinin, Belediyelerin, Meslek Odalarının, Yapı Denetim Şirketlerinin, vb. “kademe kademe”, “derece derece” bu facialarda hiç mi payı yoktur? Ne dersiniz? İnşaat sektörünün, 2000 yıllık geçmişine rağmen, tüm dünyada, diğer tüm sektörler arasında israf, verimsizlik, iş kazaları sıralamasında en önde olduğunu biliyoruz. Bu tabloyu değiştirmek için son 20 yılda başta ABD, Japonya ve İngiltere olmak üzere pek çok ülkenin önemli kaynaklar ayırarak araştırma ve düzenleme yapıp başarılı olduğunu da. Paydaşlara Düşen Görevler Bir teknik müşavir olarak, yani tasarım, proje yönetimi, inşaat kontrolörü, uygulama denetçisi görevlerimizle, iğneyi kendimize batırdıktan sonra, diğer paydaşların rolünü de anladıktan sonra, çuvaldızı tüm paydaşlara batırmamıza kimse itiraz edemez, çünkü ana fikir bellidir: “Hataların tek sorumlusu yoktur”. En alttan en tepe noktaya kadar tüm sistemin ve paydaşların sorumluluklarının (üstlenilen veya üstlenilemeyen) tek tek analiz edilmesi ve kamu yöneticileri ile paylaşılması gerekir. Hukuk sistemi, maalesef bugün olduğu gibi, sistem içindeki dişlilerden 2-3 tanesini (biri şantiye şefi, 2’si bakım sorumlusu teknisyeni) günah keçisi ilan ederek mahkum edecek ve olay aksi halde kısa bir süre içinde unutulup gidecektir. Bu olaya, “bağımsız müşavirlik kuruluşları olsaydı bu facia olmazdı” veya bu olay nedeniyle sadece “bağımsız müşavirlik kuruluşları devletçe desteklenmeli” anlamı çıkacak bireysel söylemler üreterek pasif kalmak yerine, bu sektörün ciddi paydaşlarından oluşan bir çalışma grubu kurulması koşullarının (Yüksek Denetleme Kurulu gibi bir yapının) zorlanmasını ve bu yolla bağımsız bir değerlendirme raporu hazırlanması sağlanarak en üst düzeyde kamu yönetimi ile paylaşılmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Çalışma Grubunu oluşturacak paydaşlar aşağıda saydıklarımla kısıtlı olmamalıdır: - TOBB (Henüz bu konuda bir şey dememiştir) - TMMOB (Mimarlar ve Makine Mühendisleri Odaları sistemden dışlandıklarından şikayet etmiştir) - TürkMMMB (Bağımsız teknik müşavirlik sistemi konusunda farkındalık eksikliğinden şikayet etmiştir) - TMB (Henüz “bu projede neden bir genel müteahhit yok, her isteyen nasıl müteahhit oluyor?” dememiştir.) - Yapı Denetim Şirketleri Birliği (Kamu veya kamunun dolaylı sahip olduğu binalarda görev alamamaktan, paralarını müteahhit/yatırımcıdan aldıklarından, mesleki ve mali sorumluluk sigorta kavramının olmamasından şikayet etmiştir) - Çalışma Bakanlığı (Sayın Bakan , taşeronluk sisteminin insanları köleleş- tirdiğinden bahsetmiştir) - Şehircilik ve Çevre Bakanlığı (Bir önceki Sayın Bakan , tekniğe ve teknolojiye önem verilmediğinden ve yapılmak istenenleri önleyen bir lobinin varlığından bahsetmiştir.) - GYODER (Henüz resmi olarak bir şey dememiştir. Ama Sayın GYODER Başkanı , hatayı iş güvenliğine önem vermeyen işçilerde bulduğunu ifade etmiştir) - SPK (Henüz bir şey dememiştir) - KIK (Henüz bir şey dememiştir) -Belediye (Şişli Belediyesi, “tapu TOKİ’de, bizim denetim sorumluluğumuz yok” demiştir.) - TOKİ (Bölge Müdürü, “arsayı devrettik ama tapuyu vermeyi unuttuk” demiştir.) Belki, TOKİ, SPK, KIK ve GYODER’in bu olayla ne ilgileri var diyeceksiniz, oysa - TOKİ, arsa mülkiyetini üzerinde tutarak (hiçbir işe yaramasa da) Yapı Denetimi fonksiyonunun devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır. - SPK, GYO yasasında yatırımcıların inşaat yapamayacaklarını ifade etmesine rağmen, halka açık bu firmalar, genel müteahhitlik fonksiyonunu üstlenmektedir. -GYODER, SPK yasasını bilmesine rağmen buna göz yummaktadır. Üyeleri, maliyetleri düşürmek için, taşeron yönetimi modelini teşvik etmekte, proje yönetimi firmalarına genel müteahhit şapkası giydirmeye, kendi içlerinde yapı denetim firması kurmaya çalışmaktadırlar. - KIK, en düşük fiyat kuralı ile sektöre kötü örnek olmaktadır. Sonuç Olarak… Sistemin düzeltilebilmesi için, herkesin üstüne düşeni yapması zorunludur, “benim konum değil” diyerek, düzeltici yönde eyleme geçmeyenler, kurulu çarpık ve hatalı sistemin bir sürdürücüsüdür. Dileğimiz, sistemi ve süreci iyileştirme yönünde bir çaba içine girilmesine yardımcı olmak ve bu faciaları, acıları, sistemi rehabilite etmiş olarak, bir daha yaşamamaktır. Haluk DOĞANÇAY Galatasaray Lisesi’ni ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Aynı Üniversitede Bina Programlama dalında yüksek lisansını tamamladı. Yurtiçi ve dışında, proje ve inşaat yönetimi, işletme, finansman ve pazarlama alanlarında eğitim programlarına katıldı. Kariyerine Petlas Lastik Fabrikası’nda şantiye şefi olarak başladı. Bu dönemde ADMMA’da yarı zamanlı öğretim görevliliği yaptı. Sonraki yıllarda yurtiçinde ve dışında çeşitli projelerde Proje Yöneticisi olarak görev aldı. 1990 yılından bu yana kurucusu olduğu PY Grup şirketleri ile inşaat ve gayrimenkul sektöründe planlama, geliştirme, tasarım, mühendislik, proje yönetimi, proje finansmanı, eğitim, bilgi teknolojisi destek ve danışmanlık hizmetleri vermekte ve mesleki deneyimlerini üniversitelerde ve seminerlerde gençlerle paylaşmaktadır. AMPD ve IPYD’nin kurucuları arasında yer aldı. 1996 yılından itibaren yönetiminde görev aldığı TürkMMMB’nin 2000-2002 dönemi Yönetim Kurulu Başkanlığını, FIDIC’in Uluslararası Müşavir-İşveren İlişkileri Komitesi ve EFCA’nın Proje Finansmanı Komitesi üyeliğini yaptı. EKİM2014 13 ÜYELERİMİZDEN Utku Cengiz ÖZYURT KONYA BİLİM MERKEZİ PROJESİ Türkiye temsilcisi olduğumuz FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (International Federation of Consulting Engineers) tarafından toplumları ve ekonomilerini geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen; Federasyon’un çalışma amaçlarını destekleyen ve sürdüren projelere verdiği uluslararası çaptaki ödüllerin 2014 yılı kısa listesinde, üyelerimizden ENDECO Mühendislik Proje Müşavirlik firmasının “Konya Bilim Merkezi Projesi” yer almaya hak kazanmıştır. Ayrıntıları, tasarım özellikleri ve Ar-Ge çalışmaları bakımından ödül listesine alınan proje, Türkiye’nin ilk halka açık sabit gezegen evi olma özelliğini de taşımaktadır. Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen FIDIC 2014 Konferansı’nda sunumu yapılan proje, ülkemizi temsil etmiştir. B ilim Merkezi sahip olduğu donanımlarıyla bilimsel çalışmaların, belgesellerin, geleceğin bilim insanlarının fikri gelişimini artıracak merkez olarak tasarlanmıştır. Bilim Merkezi’nin yapımı Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından; sergilerin ve eğitim programlarının temeli de TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilmiştir. Bilim Merkezi’nde en büyük alanı açıkkapalı sergi alanları oluşturmaktadır. Planetaryum ve gözlem evleri gibi özellikleri bünyesinde barındırması sebebiyle Türkiye’de bir ilktir. Ayrıca beton, çelik ve cam malzemelerin bir arada kullanılmasıyla da yapım tekniği bakımından tamamen farklı bir niteliğe sahiptir. Konya Bilim Merkezi; Konya- Ankara yolu üzeri organize sanayi bölgesinde 99.347 m2’lik bir arazi üzerinde inşa edilmiştir. Toplam 26.248 m2 kapalı alana sahiptir. Merkezin Ana Bina Yapısı’nın çatı örtüsü, 110 m çapında, beton ve çelik kolonlar olmaksızın, farklı bir inşa sistemi uygulanarak oluşturulmuştur. Böylece, hem kul- lanılan alanın niteliği artırılmış hem de Bilim Merkezi’nin içeriğine estetik katılmıştır. Bilim Merkezi’nin; bodrum, zemin, 2 normal kat ve çatı katından oluşan ana binası 110 m çap ve yaklaşık 30 m yüksekliğe sahiptir ve jeodezik formda çözülmüştür. Planetaryum yapısı, 24 m çap ve yaklaşık 12 m yüksekliğinde, jeodezik formda çözülmüş bir çelik kubbedir. 800 m2’lik giriş, ayrı bilet gişeleri, sergi hollerinden oluşan 150 kişilik kapasiteye sahip planetaryum; Türkiye’nin halka açık ilk sabit gezegen evi olma özelliğini taşımaktadır. İnşaata 2.500 ton civarında çelik kullanılmıştır. 10.000 m2 çatı kaplama, 25.000 m2 granit kaplama yapılmıştır. Ana binanın dış cephe kaplaması tamperli cam üstüne Selçuklu motifi kumlama desen çalışması şeklinde tasarlanmıştır. Ana binadan gözlemevlerine geçiş 2 adet köprü 14 SAYI33 ile sağlanmaktadır. Gözlemevi kulesinin dış cephesinde kompozit panel kaplama uygulanmıştır. Merkezin bodrum katında, 4.058 m2’lik kapalı otopark, sergi salonları, atölyeler, teknik servis odaları yemekhane vs. birimleri yer almaktadır. Zemin katı tamamen sergi salonları ve fuaye olarak ayrılmıştır. Yemek salonları, Konya tarihi alanı, özel ilgi atölyeleri, kütüphane ve sağlık birimleri birinci katta bulunmaktadır. İdari birim, toplantı ve dinlenme Ana Bina çatısı oluşturmaktadır. Benzer prensipler Planetaryum kabuk çatısında da uygulanmıştır. Betonarme yapı, ortak bir radye temele sahip olmakla beraber, çeşitli derzlerle ayrılmış 7 bölümden oluşmaktadır. Çelik çatı ise tüm betonarme sistemi bir şemsiye gibi örten ve farklı hareketlerden etkilenmemesi amacı ile betonarme yapıya mümkün olduğunca temas etmeyen/destek almayan bir çelik konstrüksiyon ile oluşturulmuştur. Yapısal hesaplar için Staad.pro programı kullanılmış, bilhassa kabuk yapı çözümünde hassas burkulma analizleri gerçekleştirilmiştir. betonarme perde üzerine oturtulmuştur. Çatı konstrüksiyonunda 5 ana bölüm bulunmaktadır. Bunlar, eğimli yüzey, düşeyde eliptik, yatayda küresel kabuk yüzey, bu yüzeyler arasında geçişi sağlayan ana makas, düz eğimli yüzeyin yatay ve düşey yüklerini transfer edecek, küresel kabuğu mesnetleyecek basınç halkası ve son olarak yapının giriş bölümü kısmını kaplayan küçük küresel kabuktur. Kabuk yapıların olmazsa olmaz şartı eğilme sürekliliğinin kabukta sağlanmasıdır. Bu prensip geliştirmiş olduğumuz özel Icosa Systems® bağlantı detayları ile sağlanmıştır. Tasarımda gerek profil seçimleri gerekse profillerin yerleşimlerinin seçiminde mimarinin vermeye çalıştığı salonları ile bilgi işlem birimleri ikinci katta yerleşiktir. Çatı katı ise mekanik daire olarak ayrılmıştır. Bilim Merkezi’nin sıra dışı mimarisi; 5.061 m2’lik mini Konya alanı, gözlem kuleleri ve ana binanın alan içerisindeki yerleşimi, yeşil alanları, açık otoparkı, rekreasyon alanları, yürüyüş yolları, peyzajı ve bulunduğu mevki ile birleşince tam bir görsel şölen ortaya çıkmaktadır. Çelik yapı mühendisliği açısından bakılınca, Proje bünyesinde en önemli kısmı temanın bozulmaması hedeflenmiştir. Dolayısı ile, hem yapısal gereksinimler, hem mimari gereksinimler bir araya getirilerek tasarım şekillendirilmiştir. Çelik yapı yekpare derzsiz olmasından dolayı ısısal genleşme etkileri tasarımda dikkate alınmıştır. Çelik yapının montaj gereklilikleri betonarme yapı kısımlarının tasarımını da etkileyen faktörler olmuştur. Ana Bina’da çelik kubbe yapı, zemin kata kadar yükselen, yapı çevresinde dolaşan Çatı yapısında genel olarak boru elemanlar kullanılmıştır. Düz yüzeyde ise ana taşıyıcı kirişler sacdan yapma kutu kesitli elemanlar olup, stabilite bağlantılarında yine boru profiller tercih edilmiştir. Kabuk elemanlarında kullanılan boru kesitler Icosa Systems® bağlantı detayları ile birbirine bağlanmış olup oluşan eğilme ve eksenel yükler sağlıklı bir şekilde karşı elemanlara transfer edilmiş böylece kabuk oluşumu sağlanmıştır. Ana makasın, basınç halkasının veya düzlemsel yüzeyin kendi içindeki bağlantılarda yerine göre 8.8 veya 10.9 sınıfı yüksek mukavemetli bulonlar kullanılmıştır. Şantiyede yapılabilecek kaynaklardan mümkün olduğunca kaçınılmış ve tüm detaylar için tek tek mühendislik hizmetinden faydalanılarak tasarım yapılmıştır. Çatının kabuk formu kullanılmış yüzey alanı 7768m2 olup, ana taşıyıcı çelik 500 ton’dur. Düzlemsel yüzey ise 3250m2 alana sahipken 438 ton çelik, bilhassa kabuk bölümlerde S355JR sınıfı yapısal çelik EKİM2014 15 ÜYELERİMİZDEN Utku Cengiz ÖZYURT malzemeden imal edilmiş boru profiller kullanılmıştır. Diğer bölgelerde ise standart S235JR sınıfı yapısal çelik malzeme tercih edilmiştir. İşin teknik spesifikasyonları doğrultusunda yangına karşı koruyucu boya uygulanmıştır. Çatı tasarımında, kaplamaya ilişkin zati yüklerin yanı sıra, Amerikan Şartnameleri’nin öngördüğü minimum çatı hareketli yükü, TS498 ve ASCE 7-05 in bir arada kullanılmasıyla tespit edilmiş rüzgar yükleri ve bu yüklerin yapı yüzeyindeki dağılımı tasarımda göz önüne alınan yükler olmuştur. Ayrıca yine kar yüklerinde de baz kar yükü için TS498 kullanılırken, bu kar yükünün çatı üzerindeki dağılımı ve karın dengesiz dağılımı, çatı üzerinde lokal bölgelerde birikmesi konularında ASCE 7-05 şartnamesinin gerekleri uygulanmıştır. Kar yükünün dengesiz dağılımı durumunda kimi yerlerde 3,30 kN/m2 ye kadar ulaşan kar yükü tasarımda göz önüne alınmıştır. Yapısal çeliğin +/-30 Co ısı farklılığına 16 SAYI33 maruz kalabileceği öngörülerek, bu etkiler de tasarımda dikkat edilen hususlar olmuştur. Deprem şartnamemizin öngördüğü deprem kuvvetleri de yapı üzerinde göz önüne alınmıştır. İki yılda bir TÜBİTAK, TÜSİAD ve TTGV tarafından düzenlenen Teknoloji Ödülleri yarışmasında, geliştirmiş olduğumuz bu sistem ile 11. Teknoloji Ödülleri’nde, kendi klasmanımızda ödüle layık görüldük. Ne yazık ki ülkemizde Ar-Ge faaliyetleri değerlendirildiği zaman İnşaat Mühendisliği vb. konularda yapılan çalışmaların payı %1’den azdır. Bu bağlamda almış olduğumuz ödül bizim için çok ayrı bir anlam taşımaktadır. Ayrıca şu günlerde FIDIC 2014 Awards’ da finalistler arasında yer almaktayız. Dünya genelinde 70’i aşkın farklı ülkeden projelerin katılımı ile gerçekleşen yarışmada finale kalmış olmaktan ve ülkemizi temsil ediyor olmaktan dolayı heyecanlı ve gururluyuz. Daha gidilecek çok yolumuz olduğuna inanıyoruz. Utku Cengiz ÖZYURT 1970 yılında Ankara’ da doğan Utku C. Özyurt, 1992 yılında ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştur. 1997 yılında ODTÜ’de yüksek lisansını tamamlayarak İnşaat Yüksek Mühendisi olmuştur. 1992-1995 yılları arasında Yüksel Proje’de, 1995-1999 yılları arasında kurucusu olduğu UMD Mühendislikte ve 1999-2003 tarihleri arasında Tam Mühendislikte İnşaat Mühendisi olarak çalıştıktan sonra 2003 yılında Endeco Mühendisliği kurmuştur. Endeco Mühendislik endüstriyel yapılar alanında temel mühendislik, genel yerleşim tasarımı, detay mühendislik tasarımı ve danışmanlık konusunda hizmet vermekte olup, yurtiçi ve yurtdışında birçok önemli müteahhitlik ve müşavirlik firmaları ile çalışmaktadır. ENDECO Mühendislik ve Müşavirlik firması, mühendislerinin “kubbe ve serbest yüzeyler” üzerine yaptıkları uzun süreli çalışmalar sonucu varılan noktada , “ICOSA SYSTEMS” i geliştirmiştir. Bu doğrultuda 2011 yılında Novitas Yapı Teknolojileri firmasını kurmuştur. Firma tek katmanlı jeodezik kubbe ve serbest yüzeylerin tasarım ve imalatı üzerine hizmet vermektedir. Firmanın gerçekleştirmiş olduğu “Jeodezik Afet Evi Tasarımı” ile 2014 yılında düzenlenen Tübitak, TTGV ve TÜSİAD’ın ortaklaşa gerçekleştiği XI. Teknoloji Ödülleri’nde “XI. Teknoloji Ödülleri Finalisti” olmuş ve “Mikro Ölçekli Firma Ürün Ödülü”nü kazanmışlardır. Ayrıca yapmış oldukları “Konya Bilim Merkezi” projesi ile Rio De Janerio da düzenlenen FIDIC 2014 de “Awards of Merit” ödülünü kazanmışlardır. İyi derecede İngilizce bilen Utku C. Özyurt evli ve üç çocuk babasıdır. ÜYELERİMİZDEN Osman TUFAN DASU BARAJI VE HES PROJESİ 242 m YÜKSEKLİĞİNDE SBB BARAJ VE 4320 MW KURULU GÜCÜNDE SANTRAL D asu Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi, Pakistan’ın başkenti İslamabad’ın 350 km kuzeyinde, Khyber Pakhtunkhwa eyaletinin Kohistan bölgesindeki Dasu köyünün 7 km kuzeyinde İndus nehri üzerinde yer almaktadır. Baraj aksı, aynı nehir üzerinde planlanan Diamer Basha baraj aksının 75 km mansabında, halen işletmede olan Tarbela baraj aksının ise 240 km membasında bulunmaktadır. İndus nehri, Çin’de bulunan Tibet Platosu’ndan başlar ve batıya doğru Hindistan üzerinden geçerek Pakistan’a ulaştıktan sonra güneye doğru devam eder ve Umman Denizi’ne dökülür. Yaklaşık 3200 km uzunluğunda olan İndus nehrinin ana kaynağı, kuzeydeki buzullar ile bahar-yaz aylarındaki muson yağmurlarıdır. Muson yağmurları çok kısa sürede akışa geçerek büyük taşkınlara neden olmakta ve çok büyük miktarlarda çökelti malzemesi taşımaktadır. İndus nehrinin Dasu Baraj aksındaki ortalama debisi yaklaşık 66 milyar m3’ dür. Ana kol üzerinde sadece en mansapta, denizden yaklaşık 1650 km içeride Tarbela Barajı inşa edilmiş olup, membaya doğru sırasıyla Dasu ve Diamer-Basha projelerinin yapımı planlanmaktadır. En membada yer alan Bunji projesi için henüz önemli bir çalışma yapılmamıştır. Dasu Projesi, ilk olarak 1981 yılında hazırlanan Ön İnceleme çalışmaBaraj Yerinin Mansaptan Görünüşü sında, Tarbela Barajı’nın membasındaki potansiyel su depolama Dasu Projesi ile ilgili fizibilite çalışması ve hidroelektrik santral projesi olarak, WAPDA tarafından hazırlattırılmış ve FiDiamer-Basha Barajı ile ilk sıralarda yer zibilite Raporu 2009 yılının Şubat ayında almıştır. tamamlanmıştır. Fizibilite çalışması netiPakistan’ın artan su ve enerji talebini karcesinde projenin kurulu gücü 4320 MW şılayabilmek amacı ile Pakistan’ın Su ve olarak belirlenmiş ve membasında öngöEnerji Geliştirme Kurumu (Water and Porülen Basha projesinin işletmede olması wer Development Authority, WAPDA), “Su halinde, Dasu projesinin yıllık enerji üretiKaynaklarının ve Hidroelektrik Enerjinin Gelişimi – Görüş 2025 Programı”nı hami 21300 GWh olarak hesaplanmıştır. zırlamıştır. Pakistan Hükümeti tarafından Ülkedeki enerji ihtiyacını göz önüne ala2001 yılında onaylanmış olan bu program rak, Pakistan Hükümeti Dasu Barajı ve ile Pakistan’ın su kaynaklarının, sulama, Hidroelektrik Santral Projesi’nin gerçekhidroelektrik enerji üretimi ve su temini leştirilmesi için tasarım hizmetleri, ihaamacıyla geliştirilmesine ait 25 yılı kapsale dokümanları hazırlanması ve inşaat yan bir yol haritası oluşturulmuştur. Projenin Yeri 18 SAYI33 kontrolü mühendislik ve müşavirlik hizmetleri için uluslararası firmalara açık bir ihale düzenlemiştir. İhale için önce firmaların ön yeterlilik için başvuruda bulunması talep edilmiş ve ön yeterlilik aşaması sonucunda 5 firma grubu teklif vermek üzere davet edilmiştir. Teknik ve Mali tekliflerin sunulması ve değerlendirilmesi sonucunda, DOLSAR Mühendislik Anonim Şirketi’nin Japon Nippon Koei Ltd. Co. ile birlikte oluşturduğu konsorsiyum birinci sırada yer almış ve sözleşme imzalamaya davet edilmiştir. İslamabad şehrinde düzenlenen bir tören ile Dasu Barajı ve Hidroelektrik Santralı projesinin tasarım ve inşaat kontrolü mühendislik ve müşavirlik hizmetleri sözleşmesi Nippon Koei Inc. Ltd. (Japonya) ve DOLSAR Mühendislik Anonim Şirketi’nden (Türkiye) oluşan konsorsiyum ile WAPDA arasında 19 Eylül 2011 tarihinde imzalanmıştır. Konsorsiyum bünyesinde; DMC, NCD ve PES isimli Pakistanlı 3 mühendislik firması taşeron olarak görev almaktadır. Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetleri; Projenin Fizibilite Raporu’nun incelenmesi/revizyonu, proje aşamalarının belirlenmesi, kesin projelerinin hazırlanması, araştırma- lar, ekonomik ve mali analizler, metraj ve keşif, Çevresel Değerlendirme, Çevresel Yönetim Planı, ÇED Raporu, ihale dokümanlarının hazırlanması, yapım ve tedarik ihaleleri sırasında İdare’ye destek, inşaat kontrolu ve inşaat yönetimi, izleme ve koordinasyonunu kapsamaktadır. Nippon Koei + Dolsar Mühendislik Konsorsiyumu tarafından bugüne kadar topografik çalışmalar, jeolojik araştırmalar, model testleri, kamulaştırma, yeniden yerleşim planı, ekonomik ve mali analizler, kesin proje hizmetleri, teknik şartnameler, proje raporları, keşif ve metraj, ihale dokümanları, ön yeterlik dokümanları, Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi Raporları hazırlanarak İdare’ye sunulmuş ve onaylanmıştır. Proje kapsamında; ayrıca Karakoram devlet yolunun projelendirilmesi, sosyal tesisler, daimi site ve ofis binaların tasarımı, çevre ve sosyal yönetim planları hazırlanmıştır. Proje sahası jeolojik olarak membada Granulite, mansapta Amphibolite ve ikisinin arasındaki fay hattı olmak üzere üç ana formasyondan oluşmaktadır. Yapılan sondajlar, bu fay hattının sadece bir geçiş formasyonu olduğunu göstermiştir. Genel olarak sağlam, her üç yönde çatlaklı ancak sıkı dokulu bir kaya yapısı söz konusudur. Dasu 242 m yükseklik ile silindirle sıkıştırılmış beton ağırlık barajlar kategorisinde dünyanın ikinci yüksek barajı olma özelliğine sahiptir. Ayrıca, 12 üniteden oluşan 4320 MW kurulu güçteki santralı yine dünyada kurulu güç bakımından hidroelektrik santrallar arasında en ön sıralarda yer almaktadır. Fizibilite çalışmasında belirlenen birtakım yerleşimler, detaylı tasarım aşamasında bazı değişiklikler yapılarak daha uygun ve işlevsel hale getirilmiştir. Proje elemanlarının üç boyutlu çizimleri yapılarak yapıların birbirine olan etkilerinin daha kolaylıkla görünmesi sağlanmıştır. Projeye iki adet sediment boşaltma tüneli eklenmiştir. EKİM2014 19 ÜYELERİMİZDEN Osman TUFAN Dolusavağın gövde üzerinde yer alması, akım kontrolünün radyal kapaklarla yapılması ve su jetlerinin sıçratma eşikleri vasıtasıyla nehrin ortasına yönlendirilerek enerjisinin kırılması şeklinde bir tasarım yapılmıştır. Dip savaklar da yine gövde üzerine yerleştirilmiştir. Derivasyon tünelleri sol sahilde yerleşik olup iki tanedir. Memba ve mansapta olmak üzere iki batardo planlanmıştır. Su alma yapısı, enerji tünelleri, yeraltı santralı, yeraltı trafo odası, denge bacaları, kuyruksuyu tünelleri ve kuyruksuyu çıkış yapıları sol sahilde yer almaktadır. Bir enerji tüneli üç üniteyi beslemekte ve çıkan su yine bir denge bacası ve bir kuyruksuyu tüneliyle mansaba aktarılmaktadır. Toplam oniki ünite için dört adet besleme ve boşaltma sistemi tasarlanmıştır. Elde edilen elektrik bir tünel ve şaft vasıtasıyla yerüstü şalt sahasına ulaştırılmaktadır. İndus nehrinin getirdiği çökelti malzemesi başlıca sorunlardan biri olup, baraj gölündeki çökeltinin yıkanması için iki adet çökelti boşaltma tüneli öngörülmüştür. Göl seviyesi, dipsavaklar çalıştırılarak belli bir kota getirildikten sonra bu tüneller düşük düşülü ve serbest akışlı olarak çalıştırılarak biriken çökeltinin mansaba aktarılması planlanmaktadır. Önceleri sağ sahilde iki tünel düşünülmüşse de, model deneylerinde yapılan değerlendirmeler sonucunda, tünellerden birinin sol sahile alınmasına karar verilmiştir. Baraj aksından geçen ve Çin-Pakistan arasındaki tek ulaşım yolu olan Karakuram yolundaki trafiğin baraj inşaat sahasından uzaklaştırılması için, göl sahasının yukarısından geçen yaklaşık 62 kilometrelik yeni bir yol tasarımı da proje kapsamında yapılmıştır. Eylül 2014 itibariyle ulaşım yolları, Karakoram devlet yolu rölekasyonu, daimi site inşaatı, enerji nakil hattı, baraj, hidrolik yapılar, dolusavak, dipsavak, yeraltı santralı gibi yapım işleri için ön yeterlilik ve ihale süreci başlamış bulunmaktadır. İhale süresince İdare’ye destek şeklinde ve takiben ise sözleşmelerin imzalanmasına bağlı olarak inşaat kontrolü ve mühendislik hizmetlerine devam edilmektedir. Projenin Teknik Karakteristikleri Aşağıda Verilmiştir • Drenaj alanı 158 800 km2 • Su alma yapısı sayısı 4 adet, D=12 m • Baraj yerinde ortalama debi 2 102 m3/s • Sürgülü ızgara4 set • Maksimum rezervuar hacmi (kot 950 m) 1,41x 109 m3 • Su alma servis kapakları 4 adet, tekerlekli, G: 9,5 m x Y: 12,5 m • İşletme seviyesindeki rezervuar hacmi 0,82x 109 m3 • Su alma batardo kapakları 2 adet, kayar, G: 9,5 m x Y: 12,5 m • İşletme su kotu 950,00 m • Enerji tüneli 4 adet, dairesel • Minimum su kotu 900,00 m • Enerji tüneli çapı 12 m • Derivasyon tüneli sayısı 2 • Kurulu güç 4 320 MW • Derivasyon tüneli boyutları G: 17 m x Y: 20 m • Ünite sayısı 12 adet, Francis • Derivasyon tüneli boyu 1 261 m + 1 101 m • Ünite kapasitesi 360 MW, 166,7 rpm • Baraj tipi Silindir ile Sıkıştırılmış Beton Ağırlık (SSB) • Santralının tipi ve yeri Yeraltı; Sol sahil • Temelden yüksekliği 242 m • Kret kotu 957 m • Kret uzunluğu 570 m • Gövde hacmi 4,08 x 106 m3 • Dolusavak kapak adedi 8 • Dolusavak kapakları Radyal, 16,5 m genişlik x 22,4 m yükseklik • Dolusavak batardo kapakları 1 adet, kayar, G: 16,5 m x Y: 22,0 m (gezer vinç dahil) • Maksimum boşaltma kapasitesi 45 097 m3/s 20 SAYI33 • Yeraltı santralının boyutları U: 424 m x G: 31 m x Y: 62 m • Yeraltı trafo holünün boyutları U: 424 m x G: 22 m x Y: 33,5 m • Brüt Düşü, 12 ünite çalışırken 187,17 m • Tasarım düşüsü 179,51 m • Toplam Debi, 12 ünite 2 670 m3/s • Yıllık enerji üretimi (Basha projesi öncesi) 18 432 GWh • Enerji nakil hatları voltajı 500 kV (AC) • Santral binası şalt sahası 550 kV GIS, yeraltı • Çıkış şalt sahası 550 kV AIS, yerüstü Osman TUFAN Osman Tufan, 25 Mayıs 1959 tarihinde Denizli’nin Çal ilçesinde doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Çal’da, lise öğrenimini ise Gökçeada Atatürk Öğretmen Okulu’nda tamamlamış ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden 1980 yılında İnşaat Mühendisi olarak mezun olmuştur. Çalışma hayatına 1981 yılında DSİ bünyesinde Karakaya Barajı inşaatında başlamıştır. 1987-1990 yıllarında Üstay AŞ’de Mersin Metropol’unu bitirmiştir. 1990-2004 yıllarında DOLSAR Mühendislik A.Ş. şirketinde, Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santralı, Şanlıurfa Tünelleri, Yaslıca Tüneli, Şanlıurfa HES, İzmit-Gölcük-Yalova İş Merkezleri ve Adapazarı-CamiliKaraman Yolu inşaat kontrolü mühendislik ve müşavirlik hizmetlerinde çalışmıştır. 2004-2009 yıllarında Enka A.Ş.’de Rusya’da petrol terminali, Gama-Nurol Ortaklığında Marmaray Projesi, Gama A.Ş.’de Çakırlar ve Lamas 3,4 HES ve Akfen Enerji A.Ş.’de Sırma HES inşaatlarında bulunmuştur. 2009 yılında tekrar DOLSAR Mühendislik A.Ş. bünyesine katılmış olan Osman TUFAN, Deriner Barajı ve Hidroelektrik Santralı İnşaat Kontrolü Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetlerinde görev almıştır. Halen Pakistan’daki Dasu Barajı ve HES Projesi mühendislik ve müşavirlik hizmetleri kapsamında Pakistan’da görev yapmaktadır. ÜYELERİMİZDEN Zeynep ULUDAĞ - Orhan ULUDAĞ KONYA SELÇUKLU CAMİİ İŞİN ADI : Konya Selçuklu Camii PROJE TARİHİ : 2008 YER : KONYA ALAN : 7.500 m2 Uludağ Mimarlık Müşavirlik kurucuları ORHAN ULUDAĞ ve ZEYNEP ULUDAĞ Konya için tasarladıkları cami projesi ile uluslararası “World Architecture Community 16th Cycle” ödülünü kazandılar. Orhan Uludağ ve Zeynep Uludağ aynı zamanda Mersin Akdeniz Oyunları için tasarladıkları Spor Salonu projeleriyle de “World Architecture Community 17th Cycle” ödülü için ilan edilen kısa listede yer aldılar. Söz konusu caminin yapımı Mevlana’nın 800. doğum yıl dönümü ve UNESCO tarafından 2007 yılının Dünya Mevlana Yılı olarak ilan edilmesi nedeniyle düzenlenen kutlamalar kapsamında planlanmıştır. Konya Selçuklu Belediyesi’nin kentin gelişen bölgelerinden birisinde gösterdiği alan için proje hazırlanmıştır. 22 SAYI33 Büyük Usta Mimar Sinan’ın yaptığı gibi çağının malzemesini, teknolojisini, mimarlık ve sanat anlayışını yorumlayan ve vurgulayan bir cami tasarımıdır. Cami biçimsel özellikleri ve kompozisyonuyla Mevlana’nın tüm insanları kucaklayan felsefesini ve bu felsefenin temelinde yer alan sevginin yerden göğe doğru yükselişini ve Allah’a doğru uzanma arzusunu vurgulamaktadır. Mevlevi dervişlerin sema töreninde gerçekleştirdikleri; kainati, dünyayı, gezegenleri ve insanı sembolize eden dönüşleri gibi tanrı ile insan arasındaki yolculuğu, yani hayatı betimler. Bu bağlamda yapının formu Mevlevi Dervişlerin dönüşündeki hareketi; günlük yaşamın gerçekliğinden, sevgi ve özlemle Tanrı huzuruna yükselen elin hareketini sembolize etmektedir. İç mekanda doğal ışığın güçlü ve tinsel etkisi özellikle vurgulanan mekansal özelliklerdendir. Geleneksel cami mimarisi formlarından kubbe, minare ve cami avlusunun çağdaş yorumu ile yeni bir bağlam kurgulanmıştır. Yapı çağdaş teknolojinin ve dini değerlerin vurgulandığı bir estetik anlayış ile tasarlanmıştır. Cephede seçilen yapı malzemesinin yalın, basit ve doğal oluşu caminin vurgulanmak iste- nen dini özelliklerini, tinsel ve sembolik formunu daha çok güçlendirmektedir. Camiyi saran ve bütünleyen diğer kitle aynı kompozisyonun bir parçası olarak dini, sosyal ve kültürel işlevleri barındırmaktadır. Müftülük, kütüphane, abdesthaneler ve satış birimlerinin yer aldığı bu kitle yapının biçimsel ve sembolik hareketini tamamlamaktadır. Bu kitlelerin ortasında yer alan şadırvan da bu bağlamda modernize ve stilize edilmiş bir tasarım kararıdır. Selçuklu Cami, toplam 7500 m2 kapalı alana sahip olup komplekste namazgah, müftülük, gasilhane, abdesthaneler, kütüphane, derslikler, satış birimleri, kapalı otopark ve teknik hacimler yer almaktadır. Yaklaşık 45 metre yüksekliğindeki minaresi ve 30 metre çapındaki kubbesi ile 1000 kişinin ibadet edebileceği total bir ibadet mekanını oluşturmaktadır. EKİM2014 23 ÜYELERİMİZDEN Zeynep ULUDAĞ - Orhan ULUDAĞ Çevre düzenlemesi ve peyzaj kararları da tasarımın biçimsel ve işlevsel kompozisyonunu bütünleyen ve vurgulayan önemli tasarım elemanları olmuştur. Cami kitlesi, havuz ve yeşil alanla tanımlanan cami avlusu dini törenlerde kullanılmasının yanı sıra kamusal bir kent alanı olarak tasarlanmıştır. Tasarım sürecinde kentin ana arterlerinden birisi üzerinde yer alması planlanan yapının planlama aşamasında nasıl bir yaklaşım sergileneceği üzerinde uzun süren tartışmalar sonucunda mimari grubun yapmış olduğu çalışma büyük bir çoğunlukla beğenilerek onaylanmıştır. Çağdaş yaklaşımıyla tipik örneklerinden oldukça farklı bir tutum sergileyen yapı ibadetin yanı sıra kültürel etkinliklerle müftülük fonksiyonlarını da içerecek şekilde tasarlanmıştır. Farklı fonksiyonların bir araya gelişi formal bir bütünlük içerisinde ele alınırken, bir anlamda caminin klasik sembolleri haline gelmiş olan minare ve kubbe de farklı bir plastikle yorumlanmıştır. Cami mimarisine çağdaş bir yaklaşım sergileyen bu projenin mimarları tasarım kararlarını ve cami programının yorumlanış biçimini, tasarım yaklaşımlarını açıkladıkları, bir anlamda yapının ve cami tasarımının manifestosunu oluşturdukları mimari açıklamalarında, özgün ve davetkar yaklaşımın tinsel değerleri öne çıkaran bir üslupla ele alınması gerektiğini vurgulamaya çalışmışlardır. Bu yaklaşımlarının karşılık bularak uluslararası bir ödüle layık görülmesi memnuniyet vericidir. Ülkemizde cami tasarımı konusundaki yaklaşımların da artık daha çağdaş bir mimari anlayışla ele alınması gerektiğini ve bu yöndeki girişimlerin desteklenmesi gerektiğini göstermiştir. Zeynep Uludağ İlk ve orta öğrenimini 1982 yılında T.E.D Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nden 1986 yılında lisans, 1989 yılında yüksek lisans ve 1998 yılında doktora dereceleri alarak mezun oldu. 1986-1988 yılları arasında MİMOR Mimarlık bürosunda babası Mimar Özhan Sökmen ile birlikte proje yöneticisi ve tasarımcı olarak farklı boyutlarda projeler yürüttü. 1987 yılında Orhan Uludağ ile beraber ULUDAĞ Mimarlık bürosunu kurdu. Bu tarihten itibaren mimari tasarım ve uygulama çalışmalarını birlikte yürüttüler ve birçok ulusal ve uluslararası mimari ve kentsel tasarım yarışmalarına ve sergilerine katıldılar. 1993-1994 yıllarında Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalıştı. Akademik hayatına 1994 yılından itibaren Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde devam etti. GÜMMF, Mimarlık Bölümü’nde 1994-2000 yılları arasında araştırma görevlisi, 2000-2002 yılları arasında öğretim görevlisi olarak görev aldı. 2002-2003 akademik yılında Belçika, Anvers’te, Henry Van De Velde Higher Institute of Architectural Sciences’da misafir öğretim üyesi olarak uluslararası mimari proje stüdyosunu yönetti ve yüksek lisans dersi verdi. 2002-2006 yılları arasında yardımcı doçent, 2006 yılından sonra doçent, 2007-2010 yılları arasında dekan yardımcısı olarak görev yapmıştır. 2013 yılından bu yana mesleki çalışmalarını mimarlık fakültesinde Profesör unvanıyla ve dekan yardımcısı olarak sürdürmektedir. Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümünde mimari proje, kuram ve kentsel peyzaj dersleri vermektedir. Mimari tasarım, tasarım kuramları ve eğitimi, kentsel peyzaj ve kent tarihi çalışmalarında uzmandır. Uzmanlık alanlarında uluslararası ve ulusal yayınları vardır. Orhan ULUDAĞ Orta öğrenimini 1982 yılında T.E.D Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nde mimarlık eğitimine başladı. 1987 yılında lisans derecesi ile mezun oldu. Aynı yıl ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümünde yüksek lisans çalışmasına başladı. 1990 yılında yüksek lisans derecesi ile mezun oldu. 1987 yılında Zeynep Uludağ ile beraber ULUDAĞ Mimarlık bürosunu kurdu. Bu tarihten itibaren mimari tasarım ve uygulama çalışmalarını birlikte yürüttüler. Birçok ulusal ve uluslararası mimari ve kentsel tasarım yarışmalarına ve sergilerine katıldı. Değişik mimari programlara ve boyutlara sahip yapıların projelerini yönetti ve sonuçlandırdı. Profesyonel çalışmalarının yanı sıra akademik çalışmaları da oldu. 1993-1995 yılları arasında Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak dersler verdi. Halen Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak ders vermektedir. 2012-2014 yılları arasında Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunmuştur. 24 SAYI33 VEFAT EDEN ÜYELERİMİZİN ANISINA... Çetin ATUK (1935 – 20 Eylül 2013): TürkMMMB-Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin Kurucu Üyesi ve ilk Yönetim Kurulu Üyeleri’ndendir. 1958 yılında İTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştur. 1969 yılına kadar DSİ’de çalışmıştır. Sonrasında uzun yıllar TÜMAŞ-Türk Mühendislik Müşavirlik ve Müteahhitlik A.Ş.’de Genel Müdür olarak görev yapmıştır. Erdal FURTUN (1930 – 4 Nisan 2014): Erdal FURTUN 1930 yılında Ordu’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlamasının ardından, 1953 yılında Robert Kolej Mühendislik Okulu’ndan (İstanbul) B Sc. ünvanı ile mezun olmuştur. Master (M Sc.) çalışmasını 1954 yılında Stanford Üniversitesi’nde (California, ABD) tamamlamıştır. Yurda dönüşünde, askerlik hizmetini yerine getirmesini takiben, uygulama alanındaki kısa süreli çalışmalarından sonra, 1960 yılında HES Mühendislik Ltd. Şti.’nin kurucu ortakları arasında yer almıştır. Profesyonel mesleki faaliyetlerini sona erdirdiği tarihe kadar, kurucusu olduğu anılan şirkette Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür olarak kesintisiz hizmet vermiştir. Yurtiçinde ve yurtdışında olmak üzere, değişik büyüklük ve kategorilerdeki çok sayıda projede planlama, tasarım, yönetim, kontrollük ve danışmanlık alanlarında önemli üretim ve katkılarda bulunmuştur. İlyas ÜREY (1943 – 22 Mart 2014): Afyon’da, 1943 yılında dünyaya gelen İlyas ÜREY, ilk, orta ve lise öğrenimini Afyon’da tamamlamış, 1966 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nden lisansını ve 1968 yılında da İstanbul Teknik Üniversitesi’nden yüksek lisansını almıştır. Profesyonel hayatında çeşitli şirketler bünyesinde yurtiçi ve yurtdışında dışında sayısız projelerde görev almış ve karayolu ve uçak pisti konularında uzmanlaşmıştır. Profesyonel hayatının yanı sıra güzel sanatlar ile de ilgilenmiş; resim ve heykel çalışmalarını sürdürmüştür. Saadettin Zorlutuna (1955 – 28 Haziran 2014): Saadettin ZORLUTUNA 1955 yılında Ankara’da doğmuş; 1979 yılında ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünden; 1982 yılında ise ODTÜ Su Kaynakları Laboratuvarı’ndan İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra tasarım ve inşaat yapımı projelerinde çalışmış ve su yapıları konusunda uzmanlaşmıştır. Proje yapımının bilgisayarla otomasyonuna yönelik çeşitli hidrolik hesap ve çizim programları yazmıştır. DOLSAR firmasında Bölüm Başkanı olarak görev yapmıştır. Tunca EKİN (1940 – 28 Temmuz 2014): Tunca EKİN, 1940 yılında İzmit’te doğmuş, 1963’de lisans ve 1964’de yüksek lisans okuduğu ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Yüksek Mimar olarak mezun olmuştur. Yurtdışı ve yurtiçi çalışmalarından sonra 1969’da girdiği MAKYAL Şirketler Grubu dahilindeki, YALÇIN TEKNİK A.Ş. ve GEMAŞ A.Ş. şirketlerinin 1974-1994 tarihleri arasında Genel Müdürlüğünü yapmış; bu sırada sayısız üst düzey askeri ve sivil projelerin tasarım, müşavirlik ve denetim hizmetlerini bizzat idare etmiş; uluslararası ödül ve takdirler almıştır. Sonraki süreçte de çeşitli yönetici ortaklıkları ile inşaat sektörüne katkıda bulunmuştur. Turhan TÜRKER (1926 – 18 Eylül 2014): Turhan TÜRKER 52 yıllık mesleki tecrübesi içinde 40’a yakın büyük projenin Türkiye dahilinde gerçekleştirilmesinde yönetici rol almış; 1958 yılından itibaren uzun yıllar kurucusu bulunduğu UNİTEK Ltd.Şti.’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdürlüğünü yapmıştır. Harp karargahları, yer terminalleri, POL tesisleri, kuru doklar, mayın, torpido ve yaklaşık 50 milyon galon kapasiteli yakıt depolama tesisleri, 1000 GPM’den 30000 GPM’e kadar değişen pompa istasyonları, boru hatları (toplam 350 km), iskeleler, patlamaya mukavim yapılar, gömülü yapılar ve muhabere projelerinde geniş mühendislik, dizayn geliştirilmesi ve mühendislik idaresi tecrübesine sahip olmuştur. 26 SAYI33 Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetlerinde Yetkinlik, Etik ve Bağımsızlık Unsurlarıyla 52. yıl (1963-2015) www.altinokconsult.com [email protected] KÜLTÜR - SANAT Prof. Dr. Hayat ERKANAL ILISU BARAJ BÖLGESİ’NİN KÜLTÜREL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ II I lısu Baraj Bölgesi Mezopotamya’nın devamı olup kültürel açıdan büyük ölçüde aynı özelliklere sahiptir. Anadolu toprakları içine Cizre’den giren Dicle Nehri, Mardin Eşiği’nin kuzey yamaçlarını takip ederek Diyarbakır istikametine doğru devam etmektedir. Bu bölge içinde Dicle Nehri, Batman Çayı, Garzansu ve Botansu gibi kollarıyla Ilısu Baraj Bölgesi içinde yer alır. Bunun yanında baraj gölü Mardin, Şırnak, Batman, Siirt ve Diyarbakır illerini büyük ölçüde kapsamaktadır. Basra Körfezi’nden Göneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan Mezopotamya, günümüzde Dicle ve Fırat nehirleri dışında çöl karakterinde kurak alanlarla kaplıdır. Basit kervan yollarından ancak insan, hayvan ve basit arabalar geçebilmektedir (Bkz. Resim 1: Hareket halinde bir kervan). Özellikle eşekler bu çok uzun kervan yollarını katederek çok sayıda kültürel değeri, başta yazılı belgeler olmak üzere Mezopotamya’dan Anadoluya taşımıştır. Sulu tarıma geçiş yeni bir uygarlığın doğuşuna neden olmuş, bu uygarlığın çok yönlü gereksinimleri için Dicle ve Fırat nehirleri de ulaşım amacıyla kullanılmıştır. Fakat kullanım ancak tek yönlü gerçekleştirilebilmiştir. Akıntı doğrultusunda, yani kuzeyden güneye doğru yapılabilen nehir ulaşımı bu yeni uygarlığın hammadde ihtiyacını fazlasıyla karşılamıştır. 28 SAYI33 Güney Mezopotamya yeterli iklim şartlarına sahip olmadığı için ihtiyaçlar ancak kuzey bölgelerinden sağlanmış, bu nedenle tek yönlü akarsu ulaşımı ihtiyaca cevap vermiştir. Saz ve benzeri bitkiler bölgede nehir kenarlarında bataklık alanlarda gereğinden fazla yetişmektedir. Dolayısıyla en eski basit tekne yapımında bu malzeme kullanılmıştır. Desteler halinde bağlanan sazlar daha sonra birleştirilerek istenilen büyüklükte basit tekneler yapılmıştır. Uzun küreklerle tek istikamete doğru yönlendirilen saz tekneler yük ve insan taşımış, hatta bu tür tekneler savaşta düşmana karşı da kullanılmıştır. Aynı yöntem Mısır’da Nil Nehri içinde de uygulanmıştır. Yalnız burada sazdan daha güçlü olan papirüs, yapım malzemesi olarak değerlendirilmiştir. Saz tekneler ancak zorlama kaşısında kısmen dağılabilir. Batmaları söz konusu değildir. Bu özelliğinden dolayı günümüzde çeşitli bölgelerde halen özellikle balık tutma amacıyla kullanılmaktadır (Bkz. Res. 2: Assur Kralı Sanherib Devri’ne ait saz tekneler, M.Ö. 704-681). Yakın bir zamana kadar kullanılan ikinci bir nehir teknesi kelek olarak adlandırılmıştır. Çok sayıda tulum üzerine yerleştirilen ağaç tabandan oluşur. Bölgede küçük baş hayvan yetiştiriciliği yapıldığından tulum yapımında daha çok keçi ve koyun kullanılmıştır. Tulumların hava kaybını önlemek için katı hayvan yağı ve asfalt tercih edilmiştir. Asfalt Mezopotamya’da toprak yüzeyine sızdığından kolayca temin edilebilir. Baraj bölgesinde bu tür sızıntılar günümüzde de görülmektedir. Bu nedenle tarih öncesi devirlerden itibaren asfalt Mezopotamya kültürleriyle bütünleşmiştir. Nehirin genişliğine göre inşa edilen keleklerin en büyüğü 15x15 m dir. Daha çok yük taşımada kullanılan kelekler uzun küreklerle akıntı içinde yönlendirilir. Güneydeki hedeflerine ulaştıklarında sökülürek tulumların havası boşaltılır ve havasız tulumlar eşeklere yüklenerek kuzeye, yolculuğun başladığı merkeze yollanır. Kelekler yakın bir zamana kadar baraj bögesinde taşımacılıkta kullanılmıştır. Fakat bir farkla; tulum yerine traktör lastiği kullanılmıştır (Bkz. Res.3: Yük taşıyan bir kelek. Sanherib Devri M.Ö. 705-681) . Dicle ve Fırat üzerinde kullanılan üçüncü nehir teknesi tipi küfelerdir. Arapça “Guffa” olarak adlandırılan bu tekneler yarım daire görünümündedir.Ortalama çapları 1,60 m.’dir. Fakat ağır yük taşıyan daha büyük örnekleri de tespit edilmiştir. Yapımında genel olarak deri, post, hurma dalı, saz, nar dalı ve koko elyafı gibi maddeler kullanılmıştır. Fakat dış kaplaması olarak genellikle deri tercih edilmiştir. Su sızmasını önlemek için de daha çok çengel sakızı ve asfalt değerlendirilmiştir. Mezopotamya kökenli yazılı belgelerde Akad Kralı Sargon Efsanesinde ilk olarak karşımıza çıkmaktadır. Efsaneye göre sargon baş rahibe tarafından dünyaya getirilince bir küfe içine konur ve nehir içine bırakılır. Küfenin ağzı asfaltla kapatıldığı için bebek ölmez ve kendisini bulan balıkçı ailesi tarafından büyütülerek Akad Devleti’nin kurucusu olur. Bu tür tekneler büyüklük derecelerine göre belli sayıda dümenciler tarafından uzun küreklerle yönlendirilir. Yuvarlak yapılarından dolayı nehirlerde karşıdan karşıya geçmek için de kullanılır. Geç dönemlere kadar kullanıldıkları için bu tekne tipi ile ilgili bazı belgeler günümüzde Berlin, Paris, Lowestoft, Bremen, Leipzig ve Münih gibi müzelere intikal edebilmiştir (Bkz. Res.4: Yeterince yüklenen bir küfe ve tulum üzerinde avlanan bir balıkçı. Sanherib Devri M.Ö. 705-681). Güney Mezopotamya’da büyük kentler gelişirken mimari faaliyetlere ağırlık verilmiştir. İnşaatlarda başka yapı malzemesi bulunmadığı için daha çok kerpiç ve tuğla kullanılmıştır. Ahşap malzeme olmadığı için binaların üstü daha çok sahte kubbe ve sahte kemerle örtülmüştür. Bu mimari özelliklerin zorunluluklar sonucunda Mezopotamyalılar tarafında icat edildiği genel anlamda kabul edilir. Fakat bütün bu çabalara rağmen ahşap ihtiyacından vazgeçilemez. Bu konuda nehir ulaşımı özel olarak değerlendirilir. Amaca uygun özel tekneler yapılmıştır. Oldukça yassı görünüme sahip teknelerin baş ve kıç kısımları hemen hemen bir insan boyuna ulaşacak şekilde yükseltilmiştir. Baş kısmı at başı şeklinde, kıç kısmı ise düz bir şekilde sonlandırılmıştır. Baş ve kıç kısmı üzerine 2-4 adet ağaç gövdesi yerleştirilmiştir. Ayrıca üç ağaç gövdesi de kıç uzantısı üzerine bağlanmıştır. Bu gövdeler tekneye bağlı olarak nehir içinde yüzmektedir. Dört mürettebat bir taraftan tekneyi yönlendirirken, diğer taraftan da ağır kalasları taşıyabilmektedir. Bu teknelerin yapımında kullanılan malzeme hakkında elimizde arkeolojik belge bulunmamaktadır. Fakat özel olarak ağır ağaç gövdeleri için üretildikleri düşünülürse, kullanılan yapım malzemesinin de bu düşünceye uygun karakterde olması gerekir (Bkz. Res. 5 ve Resim 5A: At başlı ağaç taşıma tekneleri. Sargon Devri M.Ö. 721-705). Dicle ve Fırat üzerinde çok sayıda ada bulunmaktadır. Genel olarak savunması daha kolay olduğu için düşman güçler yerleşim için bu adaları tercih etmektedir. Bu tür adalara yönelik askeri faaliyetler için özel ulaşım araçlarına ihtiyaç duyulmuştur. Assurlar tarafından inşa edilen hafif teknelerle bir taraftan asker nakledilmekte, diğer taraftan ise ele geçirilen ganimetler karaya taşınmaktadır. Assurlular bir taraftan işgal ettikleri kentlerden ganimet alırken, diğer taraftan da bu kentlerin bağlı olduğu devletlerden senelik savaş tazminatı alırlar. Bu şekilde devlet kasasına ekonomik girdi sağlanır. Savaş ganimetlerini karaya taşıyan nehir tekneleri bu nedenle büyük önem taşır. Hafif malzemeden yapılan bu tür teknelerin baş ve kıç kısımları hayvan başı şeklinde sona ermektedir (Res.6: Ganimet taşıyan tekneler. III. Salmanasar Devri. M.Ö. 858-824). Ilısu Baraj Bölgesi içinde de bu tür çok amaçlı nehir teknelerinin kullanıldığını kanıtlayan belgeler ve gözlemler mevcuttur. Botansu’yun Dicle ile birleştiği yerde bulunan Çattepe, içerdiği nehir limanı nedeniyle büyük önem taşır. Bölgede nehir ulaşımının varlığını ortaya koyan çok sayıda belge bulunmaktadır. Fakat Çattepe gibi bir nehir limanı ilk kez tespit edilmektedir. Su altında kalacak bu örnek limanın taşınarak korunması, Anadolu kültür tarihine çok önemli yeni bir boyut kazandıracaktır. Ilısu Baraj Bölgesi’nin doğusu dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Seyrek yerleşim alanları daha çok yerel kültürlerin etkisi altındadır. Buna karşılık batısı hem Dicle’nin düz bir alanda akması, hem de buna bağlı olarak engebesiz kara yollarının varlığı nedeniyle yoğun bir şekilde iskân edilmiştir. Tarıma uygun arazi yapısı da bölgeye ekonomik yönden farklı bir değer kazandırmaktadır. Ayrıca mevcut yolların Diyarbakır üzerinden daha kuzeye yönelmesi, doğal kaynaklar açısından değerlendirilmesi gereken önemli bir konudur. Ergani’de bulunan bakır yatakları Mezopotamya tarafından yeterince değerlendirilmiş, hatta elde edilen hammaddenin önemli bir kısmı denizaşırı ülkelere ihraç edilmiştir. Bu bağlamda Girit adasında tespit edilen bazı külçeler doğal izdüşümlerine göre Ergani’ye mal edilmiştir. EKİM2014 29 KÜLTÜR - SANAT Prof. Dr. Hayat ERKANAL Bu bölgede yapılan kurtarma kazıları içinde bulunan Ziyaret Tepe, hem büyüklük açısından, hem de Mezopotamya bağlantıları açısından büyük önem taşır. Bu merkez Bismil’in 15 km doğusunda, Dicle Nehri’nin güneyindeki Tepe Beldesi içinde yer almaktadır. Yerleşim 32 hektarlık bir alanı kaplar. Erken Tunç Çağı’ndan Yeni Assur Devri’nin sonlarına kadar yoğun yerleşime sahne olan Ziyaret Tepe, bu zaman dilimi içinde tüm Mezopotamya kültürlerini temsil etmiştir. Özellikle M.Ö. 882-611 tarihleri arasında yerleşim, sadece kültürel açıdan değil, siyasi açıdan da ön plana geçmiştir. Bu merkez Yeni Assur Devri sınır eyalet merkezlerinden Tuşhan ile lokalize edilmektedir. Assur sınır eyalet merkezleri özellikle bölgede yürütülen askeri seferler sırasında büyük rol oynarlar. Merkez ordularının tüm ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi kendi askeri güçleriyle de savaşlarda etkili olmaya çalışırlar. Ziyaret Tepe’de yürütülen kazı çalışmaları daha çok Ziyaret Tepe’nin bu güçlü dönemine yöneltilmiş, yeterli düzeyde olmasa da bazı sonuçlar elde edilmiştir. Tepenin doğusunda açığa çıkarılan büyük bir Yeni Assur Devri yapısı hafirler tarafından saray olarak tanımlanmıştır. Bu yapı kalınlığı 2 m’yi bulan bir kerpiç platform üzerine inşa edilmiştir. Tuğla döşeli büyük bir avlunun kenarlarında bir taht odası ile bazı mekânlar tespit edilmiştir. Avlu zemini üzerinde ayrıca çok sayıda duvar resimleri bulunmaktadır. Ayrıca buluntular arasında çok sayıda tunç kap, mobilya parçaları, fildişi buluntular, silindir mühürler ve taş kaplar dikkati çekmektedir. Avlunun tabanında ayrıca yedi kremasyon mezar açığa çıkarılmıştır. Assur kültürünü temsil eden bu büyük yapı, eyalet valilerine ait olmalıdır. Akropol yanında bir aşağı şehir ve kolosal bir kapı gene aynı dönemin karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. Kazı çalışmalarının sürekli olmaması ve kazıyı gerçekleştiren kadroların yetersiz oluşu, bu önemli merkezdeki kazı çalışmalarını olumsuz yönde etkilemiş, çok sayıda kültür varlılığının toprak altında kalmasına neden olmuştur. Ziyaret Tepe’nin kısmen su altında kalacak olması, bu nedenle sevindirici bir olay olarak ele alınmalıdır. Ilısu Baraj Bölgesi’nin batısında, Dicle boyunca yer alan merkezlerin en eskisi olan Körtig Tepe, Bismil’de bulunan Ağıl Köyü içinde yer alır. Batman Çayı’nın batısında bulunan höyük 5,5 m. yüksekliğinde olup 100x150 m. boyutlarındadır. Höyüğün tarım arazisi olarak kullanılması sonucunda üstte bulunan Orta 30 SAYI33 Çağ kalıntıları büyük ölçüde zarar görmüştür. Körtig Tepe’nin çok iyi korunan Seramiksiz Neololitik Çağ tabakaları ise yuvarlak mimari özellikleriyle dikkati çeker. Yuvarlak yapıların en büyük olanları 3 m. çapındadır. Basit taban üzerine inşa edilen evlerin temelleri toplama taşlarla inşa edilmiştir. Bu tür yapıların büyükleri konut, küçük olanları ise depo olarak kullanılmış olmalıdır. Kısmen konutların içinde, kısmen de dışında tespit edilen mezarların içinde çoğunlukla mezar eşyaları bulunmaktadır. İskeletlerin bacakları karna doğru çekiktir. Bu şekilde doğumdan önce ana karnında duruş şekli canlandırılmaktadır. Bunun dışında iskeletler kısmen kireçle sıvanmış şekilde açığa çıkmıştır. Küçük buluntuların önemli bir kısmı mezar eşyası olarak tespit edilmiştir. Küçük buluntuları daha çok taş kaplar, taş baltalar, figürlü taş plakalar, takılar ve kemik eşyalar oluşturur. C 14 analizlerine göre Körtik Tepe Seramikli Neolitik Çağ kültür tabakası M.Ö. 11. binin ikinci yarısına tarihlendirilmektedir. Özellikle Mezopotamya Prehistoryası açısından önem taşıyan Hakemi Use, Bismil’in 12 km. güneydoğusunda, Tepe Beldesi içinde, Dicle Nehri’nin güneyinde yer almaktadır. Bu merkez iki farklı yerleşimden oluşmaktadır. Batıda bulunan yerleşim gerçek anlamda arkeolojik açıdan önem taşımaktadır. Diğeri üzerinde yüzeyde önemsiz Ortaçağ kalıntıları bulunmaktadır. Bu merkezin en büyük özelliği Seramikli Neolitik Çağ Kültür tabakasını 5 farklı mimari tabakada yansıtmasıdır. Özellikle Kuzey Mezopotamya’ya özgü Hassuna seramiği bu tabakanın da karakteristik özelliğidir. Köy kültürünü yansıtan bu merkezde tahıla bağlı tarımsal üretimin yanında koyun, keçi ve sığır gibi hayvanlar ehlileştirilmiştir. Evlerde ve evlerin dışında boş alanlarda ele geçen mezarlarda boyasız kaplar ve kolye taneleri açığa çıkarılmıştır. Genel anlamda bu kültür M.Ö. 7 bin sonuna ve 6 bin başlarına tarihlendirilmektedir. Uzun bir süreden sonra Hakemi Use Yeni Assur Devri’nde tekrar iskân edilmiştir. Bu dönemde büyük olasılıkla Assur Eyalet Merkezi Tuşhan’ın yakınında bir köy yerleşimi konumundadır. Seramikli Neolitik Çağ Kültürü Hakemi Use yanında ayrıca Salat Camii Yanı’nda da tespit edilmiştir. Burada ele geçen Hassuna/Samarra özeliklerini yansıtan seramik buluntular Kuzey Mezopotamya ile bağlantılıdır. Bu merkez Bismil’in 20 km. doğusunda, Dicle’nin kolu Salat Çayı’nın batısındadır. 4,5 m.’lik Neolitik Çağ dolgusu içinde Demir Çağ’a ve Ortaçağ’ a ait çukurlar tespit edilmiştir. M.Ö. 7 bin içine tarihlendirilen 3 mimari tabaka açığa çıkarılmıştır. Seramik, figürin, taş aletler ve kemik buluntular yanında bir bakır boncuk tanesi ve 5 malahit parçası madencilik tarihi açısından büyük önem taşır. Aynı bölgede bulunan Salat Tepe, Bismil ilçesi, Yukarı Salat Beldesi içinde yer almaktadır. En eski kültür tabakası M.Ö. 5 bine tarihlenen Güney Mezopotamya’ya özgü Ubeyd Devri’dir. Ele geçen Ubeyd seramiği yanında, Ubeyd-Halaf geçiş evresine ait örnekler de tespit edilmiştir. Tepe üzerinde ayrıca M.Ö. 2 bin başlarından 2.binin 4. çeyreğine kadar uzanan 5 safhalı Orta Tunç Çağı kültür tabakası açığa çıkarılmıştır. Habur ve Nuzi seramiği bu tabakanın en karakteristik özelliğidir. Salat Tepe’de temsil edilen diğer kültürler arasında Erken Demir Çağı, Klasik Çağ ve Ortaçağ bulunmaktadır. Müslüman Tepe Bismil İlçesi’nde Kale Beldesi’ne 22 km mesafede yer alır. Müslüman Tepe yerleşimi güneyden başlayan ve Dicle’ye doğru genişleyerek yayılan tarıma elverişli bir vadi içinde yer almaktadır. Yerleşim höyük dışında 20 hektarlık bir alana yayılmaktadır. M.Ö. 5 bin Ubeyd Çağı’ndan Ortaçağ’a kadar iskân edilmiştir. Er Hanedanlar Devri, Orta Tunç Çağı ve Yeni Assur Devri kalıntı ve buluntuları açısından büyük önem taşır. Kazı çalışmaları sonucunda çok sayıda taş sanduka mezar, basit toprak mezar ve küp mezar açığa çıkarılmıştır. Çoğunlukla M.Ö. 3 binin ilk yarısına, Er Hanedanlar Devri’ne tarihlenen mezarlardan devri karakterize eden metalik kaplar, Ninive 5 kapları ve başlı bronz iğneler mezar eşyası olarak bulunmuştur. Küp mezarlar arasında kremasyon (ceset yakma) geleneği yaygındır. Mezopotamya açısından büyük önem taşıyan Ubeyd Çağı’nı (M.Ö. 5 bin) temsil eden diğer bir merkez de Kenan Tepe’dir. Bu yerleşim Ilısu Barajı Kurtarma Projesi dışında kazılmıştır. Kenan Tepe Dicle ile Batman Çayı’nın kesiştiği alanın 15 km. batısında yer almaktadır. Kenan Tepe Ubeyd Çağı’nın en önemli yanı, devri karakterize eden mimari özelliklerin diğer merkezlere nazaran çok daha iyi korunmuş olmasıdır. Ubeyd Çağı’ndan sonra Uruk Çağı (M.Ö. 4 bin-3 bin başı) Kenan Tepe için önem taşıyan bir kültür tabakasıdır. Güney Mezopotamya’da ilk olarak ortaya çıkan ve kısa bir süre içinde Güneydoğu Anadolu’ya kadar yayılan bu çağ, yeni bir ekonomik sistem sayesinde kentleşmeyi gerçekleştirmiştir. Ayrıca üretimde çeşitlilik artmış, ticaret yeni boyutlar kazanmıştır. Kenan Tepe’nin son kültür evresini Orta Tunç Çağı oluşturur. Bismil’in 10 km. doğusunda, Şeyhan Çayı’nın Dicle ile birleştiği alanın hemen doğusunda bulunan Kavuşan Höyük, bölgenin özellikle geç dönemlerine açıklık getirmektedir. Höyüğün en eski kültür tabakası M.Ö. 3 binin son çeyreğine ve 2 binin ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Mitanni-Orta Assur Devri de bu yerleşimde belirgin bir şekilde temsil edilmektedir. Erken Nuzi seramik örnekleri ve Orta Assur Devri karakteristik kapları belli oranda da olsa karşımıza çıkmaktadır. Bu tabakanın en ilginç kalıntısını bir çukur içine muntazam bir şekilde yerleştirilen iki at iskeleti oluşturmaktadır. Genel anlamda M.Ö. 2 binin 3. çeyreğine tarihlenen bu tabakayı 4. Çeyreğe tarihlenen Erken Demir Çağı takip etmektedir. M.Ö. 6. yüzyıla kadar devam eden Yeni Assur Devri, Kavuşan Höyüğün en güçlü kültür tabakasıdır. Çok çeşitli kap formları bölgede bu dönemin en geniş seramik repertuarını sergilemektedir. Yüzlerce ağırşak, dokuma ağırlığı ve diğer dokuma aletleri bu tabakadaki yoğun tekstil üretimine işaret etmektedir. Bir depo mekânında ele geçen seramik örnekler arasında Yeni Assur Devri seramiği yanında yerel örnekler de orijinal konumları bozulmadan ele geçmiştir. Mezar çeşitleri arasında basit toprak mezarlar, kremasyon urneleri ve çömlek mezarlar bulunmaktadır. Yeni Assur Devri’ni Kavuşan Höyük’de Helenistik Dönem ve Ortaçağ tabakaları takip etmektedir. Ilısu Baraj Bölgesi’nin batısı, görüldüğü gibi gerek tarıma uygun arazi yapısı nedeniyle, gerekse maden yataklarına giden yol güzergâhı olması nedeniyle yoğun yerleşime sahne olmuştur. Bu bölgedeki yerleşim yerleri Seramiksiz Neolitik Çağ’dan Ortaçağ’a kadar bir kronolojik sıralamayı kesintisiz bir şekilde ortaya koymaktadır. Samarra/Hassuna, Ubeyd, Uruk, Er Hanedanlar, Orta Assur, Geç Assur gibi tamamen Mezopotamya kökenli kültürler bölgede yoğun bir şekilde temsil edilmektedir. Bu yerleşim yerlerinin önemli bir kısmı kazılarak açığa çıkarılmıştır. Tespit edilen buluntuların Diyarbakır, Batman, Mardin ve Hasankeyf müzelerinde sergilenmesi için yoğun çalışmalar halen devam etmektedir. Gerçekleştirilen kazı çalışmaları sayesinde Anadolu Kültür Tarihi çok yeni boyutlar kazanmıştır. Ayrıca yeni müzeler bölge turizmine de farklı bir canlılık getirecektir. Prof. Dr. Hayat ERKANAL 10 Kasım 1940 yılında Mediha ve Hilmi Erkanol’un ikinci çocuğu olarak İzmir’de dünyaya geldim. Ankara’da Kurtuluş Lisesinden mezun olduktan sonra, 1959 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi kürsüsünde eğitime başladım. Öğrenciliğim sırasında Prof. Dr. Nimet Özgüç, Prof. Dr. Tahsin Özgüç, Prof. Dr. Sedat Alp, Prof. Dr. Halil Demircioğlu, Prof. Dr. Afet İnan ve Prof. Dr. Firuzan Kınal’dan Arkeoloji, Hititçe ve Eski Çağ Tarihi ile ilgili konularda derslere katıldım. 1964 yılında “Babil Silindir Mühürlerinde Tanrı EA” konulu lisans teziyle Üniversiteyi “PEKİYİ” derece ile bitirdim. 1963-64 yıllarında Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde çeşitli görevlerde çalıştım. Milli Eğitim Bakanlığının bursunu kazanarak 1966-1973 yılları arasında Batı Almanya’ya Doktora yapmak üzere gönderildim. “Zentralanatolische metallwaffen im 2. Jahrtausend” konulu doktora tezimi, Prof. Dr. B. Hrouda ve Prof. Dr. K. Bittel başkanlığında hazırlayarak, “PEKİYİ” derece ile Doktor ünvanını aldım. Almanya’da Prof. Dr. Barthel Hrouda, Prof. Dr. Kurt Bittel, Prof. Dr. Annalise Kammenhuber, Prof. Dr. Einer von Schuler ve Dr. Eva Strommenger’den dersler aldım ve çeşitli seminerlere katıldım. 1973 yılında Türkiye’ye döndüm ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinde uzman olarak çalıştım. Aynı yıl Erzurum Atatürk Üniversitesine asistan olarak atandım. Bu görevde 1976 yılına kadar hizmet verdim. Askerlik görevimi topoğrafya servisinde yedek subay olarak tamamladıktan sonra, Araştırma Görevlisi olarak girdiğim Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’nda halen öğretim Üyesi olarak görev yapmaktayım. 1979 yılında “Anadolu’da Tunç Dönemlerinde Kesici Aletler” konulu tezle Doçent oldum. 1988 yılında Profesörlüğe yükseltildim. 1982 yılından bu yana Alman Arkeoloji Enstitüsünün muhabir üyesiyim. 1986-1990 yıllarında, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Dekan Yardımcılığı görevinde bulundum. 1989 yılında Almanya’nın Münih kentinde Ludwig Maximilians Üniversitesinde “Güneydoğu Anadolu Arkeolojisi” üzerine bir sömestr ders verdim. 1999 - 2006 yılları arasında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüttüm. 2000 – 2007 yılları arasında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanlığı görevini yürüttüm. Ankara Üniversitesi Su Altı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezini (ANKÜSAM) kurarak, 2006-2007 yıllarında merkez müdürü olarak görev yaptım. 1964 yılından beri Prof. Dr. Armağan Erkanal (Öktü) ile evliyim. EKİM2014 31 BİRLİĞİMİZDEN HABERLER • FIDIC Ödülleri 2014 Üyelerimizden ENDECO Mühendislik Proje Müşavirlik firması “Konya Bilim Merkezi Projesi” ile Birliğimizin Türkiye temsilcisi olduğu FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (International Federation of Consulting Engineers) tarafından, 2014 yılı için verilecek Proje Ödülleri başvuruları arasından kısa listeye kalan firmalar arasında yer almaya hak kazanmıştır. İlgili projenin sunumu Eylül 2014’te, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen FIDIC Konferansı’nda yapılmıştır. • TürkMMMB Üyeleri İstanbul Buluşması Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği üyeleri, 14 Ağustos 2014 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen akşam yemeğinde bir araya gelmişlerdir. Yemekte Onur Üyelerimiz Yalçın TEZCAN ve Orhan URAL’a Onur Üyelik Belgeleri ve Plaketleri, Yönetim Kurulu Başkanı Demir İNÖZÜ tarafından takdim edilmiştir. İstanbul’da yerleşik üye firmalarımızın temsilcilerinin de katıldığı yemekte, sektörümüze ilişkin güncel sorunlar ve gelişmeler değerlendirilmiştir. • ULUDAĞ Mimarlık’a “World Architecture Community 16th Cycle” Ödülü Uludağ Mimarlık kurucuları Orhan ULUDAĞ ve Zeynep ULUDAĞ Konya için tasarladıkları cami projesi ile “World Architecture Community 16th Cycle” ödülünü kazanmışlardır. Orhan ULUDAĞ ve Zeynep ULUDAĞ aynı zamanda Mersin Akdeniz Oyunları için tasarladıkları Spor Salonu projeleriyle de “World Architecture Community 17th Cycle” ödülü için de kısa listede yer almışlardır. • İller Bankası Çalıştayı İller Bankası tarafından 4 Ağustos 2014 tarihinde Ankara’da “Yurtdışı Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri Çalıştayı” düzenlenmiştir. Çalıştay’a TürkMMMBTürk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Demir İNÖZÜ, Başkan Yardımcısı M. Sinan AKER, Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Munis ÖZER ve Birlik Yöneticisi Pelin ERDOĞAN katılmışlardır. • ENR 225 Uluslararası Dizayn Şirketleri 2014 Listesi Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri sektörünün önemli yayınları arasında yer alan ENR (Engineering News Record) Dergisi’nin uluslararası alanda faaliyet gösteren en büyük mühendislik ve mimarlık şirketlerinin listelendiği “Uluslararası Dizayn Şirketleri 225-2014” listesinde bu yıl üye firmalarımız TEMELSU 172. ve YÜKSEL PROJE 219. sırada yer alarak bizleri gururlandırmışlardır. • FIDIC 2014 Uluslararası Konferansı Türkiye temsilcisi olduğumuz FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (International Federation of Consulting Engineers) tarafından her yıl düzenlenen uluslararası Konferans, bu yıl 28 Eylül - 1 Ekim 2014 tarihleri arasında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilmiştir. Konferansa Birlik üyelerimizden de katılımlar olmuş ve Konferans kapsamında düzenlenen Genel Kurul Toplantısı, Başkanlar Toplantısı ve oturumlarda Birliğimiz temsil edilmiştir. Ayrıca, FIDIC çalışma komitelerinde görevli üyelerimiz sunumları ile katkıda bulunmuşlardır. • KİK - Kamu İhale Kurumu Başkan Yardımcısına Yapılan Ziyaret Fiyat farkı katsayı uygulaması konusunda firmalarımızın yaşadıkları sorunları görüşmek üzere Başkan ve Yönetim Kurulu Üyelerimiz KİK-Kamu İhale Kurumu Başkan Yardımcısı Hüseyin KAYMAK’a 26 Ağustos 2014 tarihinde bir ziyaret gerçekleştirmişlerdir. • ATO Ziyareti ATO Dış Ticaret ve Uluslararası İşbirliği Özel İhtisas Komisyonu temsilcileri, çalışmaları hakkında bilgi vermek, görüş alışverişinde bulunmak ve işbirliği içerisinde yürütülebilecek çalışmalara ilişkin görüşmeler yapmak amacıyla 22 Eylül 2014 tarihinde Birliğimizi ziyaret etmişlerdir. Yeni Üyelerimiz MAYA Mimarlık Planlama Mühendislik firmasından Caner KILIÇ ve TEMELSU Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A. Ş. firmasından Nadire Burçin ÇETİN bireysel üye olarak, PY Uluslararası Danışmanlık A.Ş., PROYAPI Mühendislik Müşavirlik A.Ş. ve TEKNİK TEMPO Uluslararası Mühendislik A.Ş. firmaları tüzel üye olarak Birliğimize katılmışlardır. 32 SAYI33 Dünyada doğa harikaları, WILO’da mühendislik harikaları… Cebelitarık Boğazı Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin. www.wilo.com.tr APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS
© Copyright 2024 Paperzz