KASIM 2014 Yıl: 3 Sayı:35 YURTLARIN PARLAYAN YILDIZLARI Saygı ve minnetle ANIYORUZ NOBEL YOLUNDA BİR TÜRK İLAYDA ŞAMİLGİL HAYATA KULAÇ ATIYORLAR! GENÇLERIN BULUŞMA ADRESI; GENÇLIK MERKEZLERI İçindekiler 68 GENÇLİK SPOR DERGİSİ ankara gençlik hizmetleri spor kulübü adına sahibi Prof. Dr. H. Güçlü Yavuzcan Genel Yayın Yönetmeni Nobel yolunda bir Türk; İlayda Şamilgil Bilal Yakınbaş Yayın EditörÜ Akif Bülbül YAYIN KURULU Bilal Yakınbaş, Faruk Özçelik, Kamuran Özden, Mehmet Kasapoğlu, Prof. Dr. Recep Kaymakcan, Sinan Aksu, Mehmet Baykan, Ömer Faruk Gölen, Sami Dadağlıoğlu, Bora Selek, Oğuzhan Kıran SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Sertaç Aksan Yazı İşleri 14 Türk sporunun geleceği Çalıştay’da masaya yatırıldı Nilüfer Gevenoğlu, Sertaç Aksan, Doğukan Gezer, Gökay Baz, Şenay Güner, Seda Peker Fotoğraf Ahmet Dişbudak, Aytaç Ünal, Ali Balıkçı Tasarım Deniz Çakmak, Yunus Aslan, Nesrin Beynam Yayın Türü: Ulusal Süreli Yayın Yayın Süresi: Aylık Yayının İdare Adresi: Belpa Buz Pateni Sarayı, Akdeniz Cad. No:57 Bahçelievler/Ankara Tel: 0(312) 215 68 71 18 BASKI-CİLT Genç mucitler iş başında Bilnet Matbaacılık Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş. Tel: 0(216) 444 44 03 www.bilnet.net.tr BASKI TARİHİ: KASIM 2014 Gençlik Spor Dergisi ile ilgili öneriler için [email protected] adresine mail gönderebilirsiniz. 26 Zirveden platoya pedalladı rekor kırdı 2 KASIM 2014 ATATÜRK VE SPOR 5 4 Kasım 2014 Sayı: 35 Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 76’ıncı yıldönümünde özlemle ve saygıyla anıyoruz. Gençlik Spor Dergisi’nin Kasım sayısında Gazi’yi farklı bir yönüyle anmayı tercih ettik. Bu sayımızda, her zaman askeri ve siyasi kimliği ile gündemde olan Mustafa Kemal Atatürk’ün spora bakışı ve spor anılarını bulacaksınız. Gençlik Spor Dergisi / gsbgenclikspor / gsbgenclikspor dergi.gsb.gov.tr 90 - ÖDÜLLÜ ÇENGEL bulmaca 48 Gençlerin Buluşma Adresi 34 İsimleri yaşayacak 2 nesil 64 Baleyi sevdiren adam: Tan Sağtürk 20 Milli forma altında ter döken Elvan Abeylegesse, Natalia Nasaridze, Lara Sanders, Ali Kaya, İlham Tanui Özbilen ve Natalia Hanikoğlu ile devşirme sporcu olma ve ay-yıldızlı bayrağı uluslararası arenada taşıma sürecini değerlendirdik. 60 İki Dünya arasındaki köprü; İnanç 44 Yurtların parlayan yıldızları 56 Kum tanelerinin dansa durduğu sanat: Kum Sanatı 6 Ayın Fotoğrafı 7 ‘Beş Şehir’ Beyaz Perdeye Uyarlanıyor 8 Spor Takvimi 9Etkinlik 10 Kısa Kısa 14 Türk Sporunun Geleceği Çalıştayı 16 Bir Çınar Gibi… 18 Genç Mucitler İş Başında 24 Röportaj: Elif Jale Yeşilırmak 26 Zirveden Platoya Pedalladı Rekor Kırdı 28 Hayata Kulaç Atıyorlar 32 Marsel’e Veliaht Geliyor 34 İki Nesil Bir Arada 38 Dopingle Mücadelede Örnek Ülke Türkiye 40 Portre 44 Yurtların Parlayan Yıldızları 48 Gençlerin Buluşma Adresi 56 Kum Sanatı 60İki Dünya Arasındaki Köprü; İnanç 64 Röportaj: Tan Sağtürk 72 Foto Röportaj 76Eyvah Sınav Var! 78 Röportaj: Murat Kekilli 82 Kitaplık 84Ekoloji 86 Sağlık 88 Sinema 95 Karikatür KASIM 2014 3 Takdim Akif Çağatay Kılıç Gençlik ve Spor Bakanı twitter.com/ackilic76 Hizmet verme heyecanıyla Bizlerin bu çabalarını, sizlerin azim ve kararlılığını sekteye uğratmak VE ‘Yeni Türkiye’ yolunda her anlamda hızla ilerleyen güzel ülkemizin hızını kesmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Devletimiz, toplumun huzur ve barışını bozmaya çalışanlara her anlamda cevap verecek güç ve kararlılıktadır. Dergimizin Değerli Okuyucuları, Sizlerle birlikte bir ayı daha geride bıraktık. Hepinizin bildiği gibi Ekim ayı, Cumhuriyetimizin ilk tohumunun atıldığı, şimdi koca bir ağaç olan ve 2023, 2053, 2071 hedeflerimizle dev bir çınara dönüştüreceğimiz şanlı devletimizin kuruluşunun gerçekleştiği bir ay... Ümit ediyorum ki siz değerli genç kardeşlerimizle el ele, omuz omuza, çok daha güzel 29 Ekimleri huzur içerisinde birlikte yaşayacağız. Bu ayın 10’unda da devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’i, aramızdan ayrılışının 76. yıl dönümünde özlem ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad olsun… Sevgili Gençler, Türkiye’nin en genç Bakanlığı olarak Ekim ayını da dolu dolu geçirdiğimizi bil- 4 KASIM 2014 menizi isterim. Bir yandan ülkemizin dört bir yanında sizlerin çok daha yüksek standartlarda konaklayabilmeniz adına Kredi ve Yurtlar Kurumu’nda hayata geçirdiğimiz projeler... Bir yanda ülkemizin sportif yarınlarının nasıl daha güçlü, daha sağlam, daha başarılı bir geleceğe taşıyabileceğimize dair çalışmalar... Bir diğer yanda ise en büyük gücümüz, geleceğimiz dediğimiz ve üzerine titrediğimiz gençlerimizin daha müreffeh bir Türkiye’de yaşayabilmeleri ve kendilerini her anlamda geliştirebilmeleri için startını verdiğimiz gençlik projelerimiz... Sizlerle bir araya geldiğimde gördüğüm gözlerinizdeki inanç, geleceğe dair azim ve kararlılık, ülkemiz için çok daha fazla projeyi hayata geçirebilmemiz için bizlere güç veriyor. Spor Çalıştayı amacına ulaştı Değerli Kardeşlerim, Bu ay, gerek ülkemizin sporunun en önemli isimleriyle, gerek uluslararası spor camiasının temsilcileriyle çeşitli toplantılar kapsamında bir araya geldim. Antalya’da düzenlediğimiz ve iki gün süren ‘Federasyon Boyutuyla Türk Sporunun Geleceği Çalıştayı’ Ekim ayı içerisinde gerçekleştirdiğimiz önemli etkinliklerimizdendi. Spor camiamızın önemli isimlerinin, akademisyenlerimizin, bizleri uluslararası arenada temsil eden şampiyon sporcularımızın ve spor basınımızın değerli isimlerinin katıldığı bir çalıştaya imza attık. Bu çalıştayın ardından alınan kararları bir rapor haline getirdik ve katılımcıların hepsiyle paylaştık. Her zaman ısrarla vurguladığım bir konu var. Bizler, sadece toplantıların yapılıp, kararların alındığı ama bir türlü uygulanmaya konulamadığı günlere sünger çektik. Orada ortak bir şekilde alınan kararların en büyük takipçisinin ve yeri geldiğinde uygulayıcısının Gençlik ve Spor Bakanlığı olacağını bilmenizi isterim. Dopingle mücadelede doğru yoldayız Gençler, Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya Antidoping Ajansı (WADA) Bilim ve Araştırmalar Sempozyumu da yine Ekim ayının bir diğer önemli etkinliğiydi. Bu sempozyum, sadece ülkemiz sporuna değil, dünya sporunun geleceğine dair de çok önemli kararların alındığı tarihi bir etkinlikti. Bakanlık olarak dopinge karşı tutumumuzu ve bu konudaki sıfır tolerans ilkemizi WADA Başkanı Sir Craig Reedie başta olmak üzere dopinge karşı ortak bir paydada birleştiğimiz tüm misafirlerimize bir kez daha ilettik. Sir Reedie’nin, ülkemizin dopingle mücadelesine dair övgüleri de bizlerin ne kadar doğru bir yolda olduğunun bir göstergesi. Ülkemizin, dopingle mücadelede örnek bir ülke olacağına inancım tam. Bizlerin bu çabalarını, sizlerin azim ve kararlılığını sekteye uğratmak ve ‘Yeni Türkiye’ yolunda her anlamda hızla ilerleyen güzel ülkemizin hızını kesmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Siz değerli okuyucularımızın huzurunda bir kez daha ifade etmek isterim ki, devletimiz, toplumun huzur ve barışını bozmaya çalışanlara her anlamda cevap verecek güç ve kararlılıktadır. Değerli Gençler, Toplumumuzu kötü alışkanlıklardan koruma konusunda da birkaç söz söylemek istiyorum. Özellikle son dönemlerde bonzai başta olmak üzere yeniden gündeme gelen kötü alışkanlıkların önüne geçmek için çalışmalar yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, Yeşilay tarafından düzenlenen Uluslararası Uyuşturucu Politikaları ve Halk Sağlığı Sempozyumu’nda söylediği gibi uyuşturucu baronlarının, simsarların gençlerimizi ellerimizden almasına özgürlük deyip sessiz mi kalacağız. Kesinlikle hayır… Hükümetimiz bu ay içinde uyuşturucu ile mücadele konusunda bir şura toplamayı planlıyor. Gençlerimizi ve çocuklarımızı bu uyuşturucu illetinden korumak için yapılması gereken ne varsa hepsini yapacağız. Bu mücadelede sadece bizlere değil, aileler başta olmak üzere toplumun her kesimine görev düşüyor. Tabii ki en büyük sorumluluk da sizlere… Yeni bir sayımızda tekrar buluşmak üzere esen kalın. KASIM 2014 5 Ayın Fotoğrafı İlginç gol sevinci 6 KASIM 2014 FOTOĞRAF: Bestami Bodruk, AA Türkiye İşitme Engelliler Futbol Süper Ligi’nde, sahasında İzmir Bornova İşitme Engelliler Takımı’nı konuk eden Elazığ Belediyesi maçı 3 – 0 kazandı. Ev sahibi takımın gol sonrası ayaklarını havaya kaldırarak yaşadığı gol sevinci objektiflere böyle yansıdı. ‘Beş Şehir’ beyaz perdeye uyarlanıyor Nilüfer Gevenoğlu Haber Türk edebiyatının önemli isimleri arasında yer alan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ kitabı beyaz perdeye uyarlanıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı ‘Gençlik Projeleri Destek Programı’ kapsamında desteklenen ve Anadolu Öğrencileri Birliği tarafından yürütülen projeye 10’u kız 10’u erkek olmak üzere toplam 20 öğrenci katılıyor. ‘Beş Şehir Beş Film’ adı verilen projeyle, kitapta yer alan İstanbul, Ankara, Konya, Bursa, ve Erzurum’u anlatan senaryolar hazırlanarak kısa filmleri çekilecek. Daha sonra da bu filmlerin gösterimi yapılacak. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘hayatın tesadüfleri’ olarak nitelendirdiği Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İseğitimi tanbul şehirlerini anlatan ‘Beş Şehir’ Sinema alacaklar Proje, 12 Ekim’de Ahmet kitabı, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Hamdi Tanpınar’ın ‘5 Şehir’ kitabının öğrencilere dağıtılıp destek verdiği ‘Beş Şehir Beş Film’ okunmasıyla start aldı. Bu projesiyle hayat buluyor. kapsamda projeye katılan öğrencilere, her hafta cumartesi günü proje hedefleri doğrultusunda eğitimler verilecek. Proje katılımcıları, akademisyen, yazar ve araştırmacılarla edebiyat ve şehir söyleşilerinde birlikte olacak, film senaryosu, kamera, ses ve ışık eğitimi alacak. Daha sonra dörder kişilik gruplara ayrılan katılımcılardan, İstanbul, Ankara, Konya, Bursa, ve Erzurum şehirleriyle ilgili bir senaryo yazmaları istenecek. Gruplara, seçtikleri şehirde üç gün kalarak o şehri yakından tanıma fırsatı da verilecek. Öğrenciler tarafından hazırlanan senaryo ve kurgular kısa film haline getirilecek. Kısa filmlerin çekimleri de tamamen öğrenciler tarafından gerçekleştirilecek. Proje, Haziran 2015’te beş kısa filmin gösterileceği Proje Kapanış Toplantısı’yla sona erecek. KASIM 2014 7 Spor Takvimi Atletizm 36. İstanbul Maratonu Cimnastik Türkiye’nin uluslararası arenada en önemli koşu etkinliği ve dünyada kıtalararası koşulan ilk yarış olan İstanbul Maratonu, 16 Kasım Pazar günü 36. kez düzenlenecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Spor A.Ş. tarafından, ‘#birsebebivar’ sloganıyla gerçekleştirilecek 36. İstanbul Maratonu, dünyanın dört bir yanından on binlerce sporcuyu, iki kıtayı birleştiren Boğaziçi Köprüsü’nde buluşturacak. Dünya Cimnastik Trambolin Şampiyonası Amerika’nın Florida eyaletinde 3 - 17 Kasım tarihlerinde düzenlenecek olan ‘Dünya Cimnastik Trambolin Şampiyonası’ estetik görüntülere sahne olacak. Şampiyonada Milli Takımımızdan 8 sporcu mücadele edecek. Atletizm Turkish Airlines Open Golf Turnuvası Satranç 13-16 KASIM Dünyanın en önemli golf organizasyonlarından biri sayılan Turkish Airlines Open Golf Turnuvası, Antalya Belek’te gerçekleştirilecek. Toplam 7 milyon dolar ödülün dağıtılacağı turnuvaya, dünyanın ilk 10 listesine giren golfçülerle birlikte 78 başarılı golfçü katılacak. Dünya Okullar Şampiyonası 25 Kasım - 5 Aralık tarihlerinde Brezilya’nın Juiz De Fora Mata şehrinde düzenlenecek olan Dünya Okullar Şampiyonası, uluslararası arenadan birçok satranççıyı bir araya getirecek. Şampiyonaya Milli Takımımızdan 2 kız, 2 erkek olmak üzere toplam 4 sporcu katılacak. Sporcularımız şampiyonluk için beyinlerini yarıştıracak. Bocce Avrupa Kadınlar Bocce Volo Şampiyonası Fransa Macon’da gerçekleştirilecek olan uluslararası turnuva 8 - 11 Kasım tarihlerinde yapılacak. Boccenin geleneksel çiftler, basamak ve altın nokta disiplinlerinde düzenlenecek olan şampiyonaya, uluslararası arenadan birçok sporcu ve antrenör eşlik edecek. Milli Takımımızdan da 4 sporcumuzun mücadele edeceği şampiyona, çekişmeli karşılaşmalara sahne olacak. 8 KASIM 2014 Kick boks Wako Avrupa Büyükler Kick Boks Şampiyonası 15 - 23 Kasım tarihlerinde dünyanın en önemli kick boks sporcularını bir araya getirecek olan şampiyona, Slovenya’nın Maribor şehrinde gerçekleşecek. 40’tan fazla ülkenin katılım göstereceği şampiyonada Milli Takımımızdan 57 sporcu mücadele edecek. Point Fighting, Kick Light ve Light Contact olmak üzere 3 branşta gerçekleşecek şampiyonada tekmeler ve yumruklar yarışacak. Etkinlik Hazırlayan: Nilüfer Gevenoğlu 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı Anderson’dan ‘Capitolio’ Sergisi Chris Anderson, Venezuela’nın başkenti, modern Caracas’ın baştan sona değişimini ‘Capitolio’ sergisiyle anlatıyor. 17 Ekim’de Foto İstanbul 1. Beşiktaş Uluslararası Fotoğraf Festivali kapsamında fotoğraf severlerle buluşan sergi, genel huzursuzluğun baskısı altında altüst olan bir şehir ve bir ülkenin fotoğraflarından oluşuyor. Sergi 18 Kasım’a kadar ziyaretçilerini ağırlayacak. Kitap tutkunlarının merakla beklediği İstanbul Kitap Fuarı, 8 Kasım’da TÜYAP’ta kapılarını açıyor. 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın bu yıl ki ‘Onur Yazarı’ sinema eleştirmeni Atilla Dorsay. Fuar, TÜYAP İstanbul Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde 11 Kasım Salı gününe kadar ziyaretçilere açık olacak. FU AR SE RG İ KONSER Babylon Presents: Jack White Günümüzün en yetenekli müzisyen ve prodüktörlerinden efsanevi The White Stripes kurucusu Jack White, ilk kez Türkiye’de. Dünyanın en iyi gitaristlerinden biri olarak gösterilen sanatçı, 7 Kasım Cuma akşamı Black Box İstanbul’da sahne alacak. YAR IŞM A Organ Bağışı Kısa Filmlerle Teşvik Edilecek Sağlık Bakanlığı, organ bağışı konusunda farkındalığı artırmak amacıyla ‘kısa film’ yarışması düzenliyor. Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından finanse edilen ‘2014 Organ Bağışı Kısa Film (Sosyal Reklam) Yarışması’yla ilgili detaylı bilgiye www.organbagisiprojesi.com adresinden ulaşılabilecek. Son Başvuru Tarihi: 26 Aralık 2014 O TR A TİY Kafkas Tebeşir Dairesi Epik oyunların başyapıtı sayılan Bertolt Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi, iyilik, dürüstlük, vicdan, mülkiyet, emek gibi ‘insanlık değerlerini’ müzik ve dans eşliğinde bir masal atmosferinde tartışıyor. Oyun, 22 Kasım’a kadar her cumartesi Zorlu Center PSM Drama Sahnesi’nde izleyicisiyle buluşacak. KASIM 2014 9 Kısa Kısa Hazırlayan: Nilüfer Gevenoğlu Bal Arısı Antibiyotiğe Alternatif mi? İsveç Lund Üniversitesi bilim insanları, bal arısının midesinde bulunan bakterilerin işlenerek antibiyotik gibi kullanabileceğini kanıtladı. Arıların midesinde oluşan 13 farklı laktik asit türünde bulunan bakterinin bal, su ve şekerle karıştırarak bir sprey imal eden bilim insanları, bu ilaçla ayağı iltihap kapan bir atı iyileştirmeyi başardı. Özel merhem, MRSA’nin yol açtığı hastalıklara karşı büyük etki sağlıyor ve hastalıkla mücadele edebilen antibiyotikleri tahtından edeceğe benziyor. Akıllı Cihazlar Kilo Aldırıyor İspanya’nın Granada Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, yatak odasında, uyurken şarj edilen akıllı cihazlar, hormonları etkiliyor ve kişilerin kilo almasına sebep oluyor. İspanyol bilim insanlarının iddiasına göre, akıllı cihazlar vb. elektronik cihazların şarjdayken yaydığı suni ışık, obeziteyle savaşan hormonların çalışmasını engelliyor. Açıklamaya göre, bu hormon insanın kilo vermesine yarıyor ve elektronik cihazlar bu hormonun çalışmasını büyük ölçüde engelleyerek insan vücudunu olumsuz yönde etkiliyor. Man Booker Ödülü Flanagan’a İngiltere’nin en saygın edebiyat ödülü Man Booker’ın bu yılki sahibi, Avustralyalı yazar Richard Flanagan oldu. ‘The Narrow Road to the Deep North’ isimli kurgu romanıyla bu ödüle layık görülen Flanagan, aynı zamanda 50 bin sterlin para ödülünün de sahibi oldu. Man Booker Ödülü, bu yıla kadar İngiliz, İngiliz Milletler Topluluğu veya İrlanda vatandaşı olan bir yazara, İngilizce kaleme aldığı bir romanı dolayısıyla veriliyordu. Man Booker’ın 46 yıllık tarihinde ilk kez, milliyet gözetmeksizin İngilizce yazan ve İngiltere’de kitabı basılan tüm yazarlara ödül bu yıl açılmış oldu. 10 KASIM 2014 ATATÜRK'E HEDİYE EDİLEN 'GİZEMLİ' HALI Atatürk’ün bugün müze haline getirilen odasında bulunan ve motiflerindeki gizemi açıklanamayan Hint halısı, hala meraklıların ilgi odağı. Halı, kimliği bilinmeyen Hintli bir mihracenin Atatürk’e armağan ettiği, değerli taşlarla ve altın sırma ipliklerle süslü ipek bir seccade. 1938 yılına kadar sıradan bir ipek seccade olan mihracenin armağanı, Atatürk’ün vefatından sonra gizemli bir hal alır. Araştırmacılar seccadenin üzerinde çok ilginç motifler olduğunu fark eder. Seccadedeki 20 santimetre çapındaki saat motifi Atatürk’ün beyin ölümünün gerçekleştiği zaman olan 9:07’yi gösteriyor. Ayrıca seccadede yan yana sıralanmış on kasımpatı çiçeği ise, Atatürk’ün ölüm tarihi olan 10 Kasım’ı çağrıştırıyor. Harvard, Ardahan’a Geldi Harvard dahil çok sayıda üniversite ve enstitüden bilim insanı, Ardahan’da kaybolan dilleri konuştu. Ardahan Üniversitesi, 13-16 Ekim tarihlerinde önemli bir akademik etkinliğe ev sahipliği yaptı. Aralarında Harvard’ın da bulunduğu çok sayıda üniversite ve enstitüden bilim insanları ‘Uluslararası Tehlike Altındaki Diller Konferansı’nda buluştu. 14 ülkeden 81 üyesi bulunan Kafkasya Üniversiteler Birliği öncülüğünde ve Harvard Üniversitesi, Türk Dil Kurumu ve UNESCO Milli Komitesi’nin desteğiyle düzenlenen konferansta, yok olma tehlikesi altındaki diller ve kültürler için alınması gereken önlemler masaya yatırıldı. Üzüm Suyu Kalbi Koruyor Uzmanlara göre bitkisel süt olarak tanımlanan üzüm suyu, kan yapıcı ve antioksidan özelliğinin yanı sıra vücudun kalp ve damar hastalıklarından korunmasına da yardımcı oluyor. A, B ve C vitaminleri, potasyum ve demir açısından oldukça zengin olan üzüm suyu, vücudun hastalıklara karşı direncini artırıyor. Bu özelliğinin yanısıra kanda oksijen taşıyan hemoglobin hücrelerinin oluşumunda gerekli olan demir ve potasyum zenginliğine sahip üzüm suyunun kalp sağlığını koruduğunu ifade eden Prof. Dr. Neriman İnanç, üzüm suyunun kan sulandırıcı özelliği ile de kalp krizi riskini azalttığını söyledi. Türkler En Çok Ekmeği Özlüyor Uluslararası seyahat arama motoru, Türklerin yurtdışı seyahatlerinde en çok neleri özlediğini araştırdı. 1000 katılımcıyla gerçekleştirilen anketin sonuçlarına göre Türkler, yurtdışı seyahatlerinde en çok yemeklerin yanında ‘ekmek’ yemeyi özlüyor. Guinness rekorlar kitabına göre, kişi başı en çok ekmek tüketilen ülkenin Türkiye olması da anketin sonuçlarını destekler nitelikte. Ekmeğin yanı sıra Türkiye’nin iklimi, geç yenen yemekler, Türk dizileri ve futbol maçları da yurtdışı tatillerinde özlemi çekilen şeyler arasında yer alıyor. KASIM 2014 11 Kısa Kısa 2014 NOBEL Ödülleri Sahiplerini Buldu ‘Konuşma’ları İlk Kez Kaydedildi Vahşi Yaşamı Koruma Topluluğu (WCS), Amazon Araştırmaları Ulusal Enstitüsü ve Brezilyalı bilim insanları, Amazon ormanlarında su kaplumbağalarıyla ilgili geniş çaplı bir araştırma yaptı. Bilim insanları iki yıl süren bu araştırmayla ilk kez anne kaplumbağanın yavrularıyla iletişim kurmak için çıkardığı sesleri kayıt altına almayı başardı. Dişi kaplumbağalar, yavrularıyla 6 farklı ses çıkararak iletişim kuruyor. Araştırmanın bir diğer ilginç sonucu ise su kaplumbağalarının dışarıdan gelen ses ve gürültüden çok çabuk etkilendiklerini gösteriyor. Mucit Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine çeşitli alanlarda verilen Nobel ödülleri bu yıl da sahiplerini buldu. Ekonomi Ödülünü, Market Power (Pazar Gücü) alanındaki çalışmasıyla tanınan Fransız ekonomist Jean Tirole; Barış Ödülünü, Pakistanlı insan hakları aktivisti Malala Yousafzai ve Hintli çocuk hakları savunucusu Kailash Satyarthi; Edebiyat Ödülünü, Fransız yazar Patrick Modiano; Kimya Ödülünü, Alman uzman Stefan Hell, ABD’li Eric Betzig ve ABD’li William Moerner; Fizik Ödülünü Isamu Akasaki (Meijo Üniversitesi, Japonya), Hiroshi Amano (Nagoya Üniversitesi, Japonya) ve Shuji Nakamura (Kaliforniya Üniversitesi, ABD); Fizyoloji/Tıp Ödülünü, John O’Keefe (İngiltere), May-Britt Moser (Norveç) ve Edvard Moser (Norveç) aldı. Yeşilay’ın, İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle kuracağı ‘Yeşilay DaYeşilay, nışmanlık Merkezi’ (YEDAM) sayesinde uyuşturucu madde bağımlıları ve aileleri ücretsiz olarak online, telefondan ve yüz yüze danışmanlık Tedavi ve alıp, psikolojik desteklerden yararlanabilecek. YEDAM, danışmanlık vermenin yanı sıra bağımlıların sosyal entegrasyonu için Rehabilitasyon hizmeti mentörlerin danışmanlık faaliyetleri yürüttüğü bir merkez olacak. kurtulmuş kişilerle, uyuşturucunun ağından henüz Faaliyetlerine Bağımlılıktan kurtulamamış bağımlıları bir araya getirecek olan merkezde, ayrıca seminerler ve bilinçlendirme çalışmaları da yürütülecek. Başlıyor Amputelerin Yardımına Teknoloji yetişecek Öfke Karaciğeri, Kızgınlık Kalbi Vuruyor Hastalıkların temelinde yatan nedenler çoğunlukla beslenme, düzensiz yaşam gibi faktörler olarak bilinse de aşırı olumsuz duygu ve düşünceler de organları yorarak hastalıklara davetiye çıkarabiliyor. Bunların başında da öfke ve kızgınlığın geldiğini belirten Dahiliye Uzmanı Prof. Dr. Birsel Kavaklı, aşırı öfkenin karaciğere zarar verdiğine dikkat çekerek, olumsuz duyguların hastalık yaratmasındaki sebebin, stres hormonlarının artarak organların işlevlerini kaybetmesi olduğunu söyledi. 12 KASIM 2014 Ampute bireyler için geliştirilen ve vücuttaki kas sistemine bağlanan takma kollar, bir süredir engellilerin hayatını kolaylaştırıyordu. Bunu yeterli görmeyen bir grup İsveçli bilim insanı, takma kollarda devrim niteliğinde olabilecek bir icat üzerinde çalışmalar yaptı. Chalmers Universitesi’nde araştırma yapan bilim insanları, sinir sistemine bağlanan bir takma kol geliştirmeyi başardı. Araştırmacıların yaptıkları açıklamaya göre, araştırmanın nihai amacı, kolunu kaybeden kişilere sağlanacak teknolojik takma kollarla eskiden olduğu gibi dokundukları nesneleri hissetmelerini sağlamak. Aşırı Et Tüketmek Taş Yapıyor Aşırı et tüketimi sadece mideniz, tansiyon ve kolesterolünüz için değil, böbrekleriniz için de zararlı. Fazla tüketilen kırmızı etin böbrek taşı oluşumuna zemin hazırladığını söyleyen Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Fatih Kurtuluş, taşa karşı domates ve ıspanağın da ölçülü tüketilmesini öneriyor. Dr. Kurtuluş, “Taş hastalığı için önlenebilir risk faktörleri olan beslenme alışkanlığı, yaşam tarzı ve sıvı alımının düzenlenmesi bir sağlık politikası olmalıdır. Bu yüzden ‘doğum sancısı’ndan bile şiddetli olduğu ifade edilen bu hastalığı geçiren hastaların neredeyse tamamı, gelecekte taş oluşumunu engellemek için beslenme düzeni önem taşır” diyor. İstanbul’a İslam Üniversitesi Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İstanbul’da Uluslararası İslam Üniversitesi kurmak istediklerini bildirdi. Görmez, “İstanbul’da Uluslararası İslam Üniversitesi kurmak istiyoruz. Bu üniversite insanlık için önemli. Burada yetişecek alimler, sorunların kaynağı olmayacak bizzat sorunların çözümüne katkı sağlayacak” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, söz konusu üniversitenin Mısır’daki El-Ezher Üniversitesine alternatif olarak değil, destek amacıyla faaliyet göstereceğini dile getirdi. Kök Hücre Oluşumuyla Migrene Kalıcı Çözüm Baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması, zonklama, halsizlik, yorgunluk gibi insanın hayat kalitesini bozan migrenden, kök hücre oluşumunu arttıran proloterapiyle kurtulmak artık mümkün. Migrenin en önemli sebebinin boyun omurları arasındaki bağların görevini yapmaması (servikal instabilite) olduğunu belirten Ortopedi ve Travmatoloji Uzm. Op. Dr. Hasan Doğan: “Kök hücre oluşumunun arttırılmasını sağlayan enjeksiyon uygulamasıyla, ağrıya neden olan hasar görmüş dokular yeniden canlandırılıyor. Proloterapi ile servikal instabilitenin düzeltiliyor, böylece ağrının nedeni ortadan kaldırılıyor. Bu yöntem migrene kalıcı çözüm sunuyor” dedi. KASIM 2014 13 Türk Sporunun Geleceği Çalıştay’da Masaya Yatırıldı Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından düzenlenen ‘Federasyonlar Boyutuyla Türk Sporunun Geleceği Çalıştayı’nda, spor camiasının önemli isimleri Antalya’da bir araya geldi. ‘Federasyonların yönetim politikaları ve olimpiyatlar’ ana başlıklarında gerçekleştirilen çalıştayda, Türk sporunun geleceğini şekillendirecek birçok konu masaya yatırıldı. —Fotoğraf: Ali Balıkçı 14 KASIM 2014 Nilüfer Gevenoğlu Haber ‘Federasyonlar Boyutuyla Türk Sporunun Geleceği Çalıştay’ı, Türk sporunun önemli isimlerini Antalya’da bir araya getirdi. 26-29 Ekim 2014 tarihleri arasında düzenlenen organizasyonda, Türk sporunun geleceği adına oldukça önemli kararlar alındı. Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın açılışını gerçekleştirdiği çalıştıya, bürokratların yanısıra Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu, Türkiye Milli Paralimpik Komitesi, Merkez Disiplin Kurulu üyeleri, Sportif Değerlendirme ve Geliştirme Kurulu yöneticileri, spor alanında çalışmaları bulunan 20 üniversiteden 54 akademisyen, spor hukukçuları, olimpik ve olimpik olmayan federasyon başkanları, spor kulüplerinin temsilcileri, medya mensupları, spor yazarları ve milli sporculardan oluşan yaklaşık 300 kişi katıldı. Çalıştayda neler oldu? Büyük bir katılımla düzenlenen çalıştayda, federasyonlardan spor kulüplerine, antrenör yetiştirme politikalarından olimpiyatlara kadar ilgili birçok konu masaya yatırıldı. Türk spor sisteminin tüm yönleriyle ele alındığı çalıştay kapsamında dörde ayrılan gruplar, 27-28 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen komisyon çalışmalarında, federasyonların yönetim politikaları ve 2016-2020 olimpiyatları ve ötesi ana temaları üzerinden değerlendirmelerde bulundu. Toplantılarda, Türk sporunun nasıl şekillendirileceği, mevzuat ve uygulama açısından eksiklikler, olimpiyatlara sporcu yetiştirilmesi, Türkiye’deki antrenörlük sistemi ve federasyonların yapıları gibi konular görüşüldü. Türk sporunun sorunlarının belirlendiği ve çözüm önerilerinin ele alındığı komisyonlarda, sporla ilgili mevzuatlar, sahadaki uygulamalar, idare ve federasyon ile kulüplerin yapılarındaki eksiklikler, fazlalıklar ve düzeltilmesi gerekenler tartışıldı. Ayrıca federasyon başkanları, spor kulüpleri ve milli sporcular branşlarına dair eksiklikleri ve beklentilerini ilgili kişilerle birebir paylaşma imkanı buldu. “Çalıştayda bütçe konuşulmayacak” Çalıştayın açılışında konuşan Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, çalıştayda bütçe konusunun ele alınmamasını isteyerek, çalışmanın ana amacının öncelikle bir yol planının ve hedefinin ortaya konulması olduğunu vurguladı. Sorunun bütçe olmadığını dile getiren Bakan Çağatay Kılıç, “Türkiye maddi kaynakları karşılayabilecek güçte. Bizim asıl sorunumuz bütçenin doğru kullanılması, doğru yere gitmemesi ve tesislerin, yatırımların istenilen düzeyde verimli kullanılamaması. Biz bu çalıştayda bütçeyi konuşmak yerine tesisleri nasıl doldururuz, onları nasıl verimli kullanabiliriz bunları değerlendireceğiz” dedi. Çağatay Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Herkesin özgürce görüşünü dile getirebildiği bir çalışma oldu” Türkiye Spor Yazarları Derneği As Başkanı Nezir Önal: "Fikirlerin çatıştığı, herkesin özgürce görüşünü dile getirebildiği bir çalışma oldu. Çok sayıda komisyon vardı ve bu komisyonlarda sporumuzla ilgili çok önemli fikirler ortaya konuldu. Elde edilen fikirler teoride kalmamalı ve hayata geçirilmeli. Bu konuda Sayın Bakanımızın, çalıştaydan elde edilen sonuçları pratiğe dökeceğinden eminim.” “Elimizi taşın altına koyduk, bedenimizi de koymaya hazırız” “2016 ve 2020 olimpiyatlarında neler yapacağız? Çalıştay ile bunları somut olarak ortaya koyacağız. Federasyonların görev alanları ile ilgili projeksiyonlar neler, bunları öğreneceğiz ve hedeflerimizi belirleyeceğiz. Sporla ilgili bütün sorunların ve önerilerin açık bir yüreklilikle müzakere edilmesini istiyorum. Buradan çıkacak sonuç bildirgesinin içindeki ana başlıklar, sporumuzun geleceği ile ilgili konulara ışık tutmalı. Biz elimizi taşın altına koyduk, bedenimizi de koymaya hazırız. Ama sizlerden de rica ediyorum, elinizi o taşın altına koyun.” Çalıştayda, katılımcıların önerileri ve eleştirileri ile gerçekleştirilen komisyon çalışmalarının sonunda elde edilen veriler rapor haline getirildi. Gençlik ve Spor Bakanlığı, bu raporları değerlendirerek bildiri haline getirecek ve bu bildiri spor çalışmalarında yapılan planlamalarda ve ilgili toplantılarda yol haritası olarak kullanılacak. KASIM 2014 15 Haber Bir Çınar Gibi… Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın hayata geçirdiği Tecrübe Konuşuyor Projesi, spordan sanata, alanında uzman isimleri gençlerle bir araya getiriyor. 16 KASIM 2014 Doğukan Gezer Yurdun dört bir yanında yapılması planlanan ve Artvin’in ilk durak olduğu projeye, Amasya, Uşak, TOKAT, Konya, Samsun, Ardahan, SAKARYA, Erzincan ve Elazığ illeri ev sahipliği yapıyor. Bu kapsamda Karikatürist Salih Memecan’dan müzisyen Murat Kekilli’ye, şair İbrahim Sadri’den Milli güreşçimiz Taha AkgüL’e, Milli motor yarışçımız Kenan Sofuoğlu’ndan yazar Rasim Özdenören’e dek çok sayıda isim, gençlerle buluşacak. Uzaklardan bakıldığında heybetiyle, dalları ve budaklarına yaklaşıldığında ise güven verici yönüyle çınar ağaçları, her daim insanlara benzetilmiştir. Özellikle dolu dolu bir hayat yaşayan isimler, tıpkı bir çınar gibi anlatır, aktarır yaşadıklarını geleceğe… Ülkemizde de spor, sanat ve bilim dünyasında tecrübeleri tıpkı bir çınar gibi dallanıp, budaklanmış olan bir çok isim bulunuyor. “Tecrübe Konuşuyor Projesi” de tam da bu noktadan hareketle bu isimleri bir araya getiriyor ve gençlerin bu tecrübelerden faydalanmasını amaçlıyor. Bu kapsamda Artvin’de başlayan etkinlikleri Amasya ve Uşak takip ederken, ses santaçısı Uğur Işılak, milli güreşçimiz Rıza Kayaalp, karikatürist Salih Memecan ile milli basketbolcumuz Nevriye Yılmaz gençlerle bir araya geldi. Gençlerle bir araya gelerek tecrübelerini aktardıklarından dolayı büyük bir onur duyduklarını dile getiren usta isimler, gençlerin geleceklerine yön verebilmek için merak edilen her soruyu yanıtladıklarını belirtiyor. Nefesler Tutuluyor, Tecrübeler Konuşuluyor Programlar sırasında tanınmış isimlere kulak kabartan gençlerin ilgisine Gençlik Spor Dergisi olarak tanıklık ettik. Her biri heyecanlı olan gençler anlatılan her anıyı zihinlerinin bir köşesine not ediyor, verilen öğütleri uygulamaya koymak için kolları sıvıyor. Programlara katılım üst seviyelerde seyrederken, meslek hayallerinin, merak edilen soruların, tanınmış isimlerin, eğitim yaşamlarının yüklü olduğu düşünce bulutları geziyor. Etkinliklerin ardından kendileri için oldukça değerli saatleri geride bıraktıklarına işaret eden genç katılımcılar, gelecek yaşantıları için altın değerinde öğütler aldıklarını söylüyor. Programlar, yurdun dört bir yanında bulunan Gençlik Merkezleri’nde, Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtlara ve Bakanlık Konferans Salonu’nda düzenlenmeye başladı. Projede motor sporlarından güreşe, karikatürden sesli sanatlara kadar alanında tanınan çok sayıda isim katılıyor. Bu kapsamda karikatürist Salih Memecan’dan müzisyen Murat Kekilli’ye, şair İbrahim Sadri’den milli güreşçimiz Taha Akgül’e, milli motor yarışçımız Kenan Sofuoğlu’ndan yazar Rasim Özdenören’e dek çok sayıda isim, gençlerle buluşacak. Düşünceler, Hayaller ve Öğütler… KASIM 2014 17 Röportaj Genç mucitler iş başında kendi tasarladıkları ve ürettikleri elektrikli ve güneş enerjili araçlarla TÜBİTAK’ın 2013 YILInda düzenlediği “Alternatif Enerjili Araç Yarışması”nda ikincilik ve dördüncülük kazanan ODTÜ ROBOT TOPLULUĞU, İTÜ’nün düzenlediği robot yarışmalarından ise birincilik ve ikincilikle döndü. Artık kendilerini uluslararası arenada göstermek istiyorlar. Flaşör; pil sıcaklığı artarsa devreye girip uyarmak amaçlı tasarlanmıştır. iki kişilik ergonomik tasarım Özel üretim süspansiyon sistemleri Dayanıklı şasi Özel üretim koltuk ve pedallar Şehir şebekesinden şarj imkanı bulunmaktadır. 180 kg sürücüsüz ağırlık. 18 KASIM 2014 Özel üretim motor yuvası bulunmaktadır. 60 kilometrede 1 tl 15 kuruşluk enerji harcıyor. Tekerin Çapı; 16 inç, Aracın uzunluğu; 3.5 metre 3kw/s lik li-ion piller(tübitak sınırlandırması) bu pille 120 km menzil(artabilir) 90.000tlilk bütce Yüksek verim güneş enerjili paneller (satın alınabilecek en yüksek verimli paneldir) 155 kg sürücüsüz ağırlık ODTÜ Robot Topluluğu 14 sene önce 5 - 6 öğrenci tarafından kuruldu, ilk yarışmalarına sadece iki proje katıldı. Bugünse bine yakın yarışmacıyla ODTÜ Robot Günleri’nin ev sahipliğini yapan, TÜBİTAK ve diğer birçok yarışmada ödüller kazanan bir topluluk. Her yıl yenilerin eklendiği kadroyla, yenilenen yarışma kategorileriyle ve fikirleriyle yeni projeler üretmeye devam ediyorlar. Plan tahtalarında her şey hazır Bodrum katına kurulmuş bir atölye, girişte elektrik enerjili ve güneş enerjili iki araba, odadaki raflarda ise ödüller karşılıyor gelenleri. Ortada uzun bir masa ve hemen arkasında tempolu çalışılan gecelerde birkaç saat mola vermek için bir çift çekyat; duvarda ise bir plan tahtası var. Tahtada 2015 yılının tüm çalışmaları hazır. ODTÜ Robot Günleri Koordinatörü Furkan Doğramacı hepsini tek tek anlatıyor: “Sürekli aynı şeyleri yapmaktansa yeni bir şeyler ortaya koymayı misyon edindik. İlk defa böyle bir robot yarışmasını oluşturarak diğer üniversitelere öncülük eden bir topluluğuz. Yeni bir şeyler ortaya çıkarmak için çalışıyoruz. Bu senede iki yeni kategori gelecek. Bunlardan biri labirent çözen; bu kategoride robotun labirent çözme algoritması geliştirmesini istiyoruz. Diğeri ise renk ayrımlı çöp toplayan kategorimiz. Bunda ise piste dağılmış dört renkli disklerimiz oluyor ve robotlardan onları doğru yerlere götürmelerini bekliyoruz.” Hem araba hem robot yapmak kolay iş değil “Bir yandan robotla diğer yandan arabayla bir de organizasyonla uğraşmak kolay olmuyor. Yeni gelen arkadaşlara robot eğitimi veriyoruz ve sonrasında İTÜ’nün düzenlediği yarışlara katılıyoruz. Önceki sene yangın söndüren robotumuz İTÜ’de birinci, merdiven çıkan robotumuz ikinci oldu. Kendi koyduğumuz her kategori için biz de illa ki bir robot yapıyoruz.” Geçen sene TÜBİTAK Yarışlarında ikincilikle ayrıldıkları elektrikli arabayı anlatan 2015 Araba Koordinatörü Çağlar Pınar, “Biz 1.5 kw saatlik bir enerji ile yarış koşullarında 60 km yol katettik. Yaklaşık 1 lira 15 kuruşa 60 km tamamladık. 2 kişilik, 4 tekerlekli, 4 saat içinde şarj olabilen, şarj kapasitesi arttırılabilen bir araç yaptık. Bizim çıkış noktamız şehir içinde insanların ikinci aracı olabilecek bir araç üretmek. İnsanlar bizden biraz daha ticari bir araç bekliyor ama bu bir öğrenci topluluğunun yapabileceğinin çok üstünde bir şey. Biz sadece mühendislik altyapısı nasıl üretilebilir, nasıl kullanılabilir onu oluşturuyoruz.” “Usta-çırak ilişkisi var” Hazırlık sınıfındaki mühendislik öğrencilerini fakülteye adım atmadan topluluğa alarak işleyişi, çalışmaları anlattıktan sonra bünyelerine dahil ediyorlar. Yeni ve eski üyelerle her sene başarılarını artırarak ilerlediklerini söyleyen ODTÜ Robot Topluluğu Başkanı Berkay Baykara, topluluğun ilerleyişini şöyle anlatıyor: “3-4 sene önceki toplulukla şimdiki halimiz arasındaki farkı ben de çok net görebiliyorum. Benim geldiğim ilk sene bir araba yapmıştık, biz bile memnun değildik. Ertesi sene yapılan araç 3-4 seviye atlamıştı, bu sene çağ atladı. Gitgide kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de mezun olanlar alttan gelenlere her şeyi öğreterek gidiyor. Bir usta çırak ilişkisi var.” —Fotoğraf: Ali Balıkçı Seda Peker Güneş oldukça ortalama 90 km/s hızla hiç durmadan gidebilme imkanı Başarı için fedakarlık şart Dünyada başarısını kanıtlamış bir teknik üniversitede okuyup başarılı projeler üretmek fedakarlık istiyor. Mezunlar işlerinden, öğrencilerse derslerinden feragat etmek durumunda kalabiliyor. Başkan Berkay Baykara toplulukta dördüncü yılını tamamlarken ilk kez bu yaz üç haftalık tatil yaptığını söyleyerek yoğun çalışma tempolarını anlatıyor: “Yarıyıl tatilinde en fazla 2-3 günlük aile ziyaretlerimiz oluyor. Gece mesailerimizde sabah 9’dan bazen gece 2’ye kadar burada kalıp çalışıyoruz. Yaz aylarında yerde ya da çekyatlarda yatıyoruz. Buradaki herkes kız arkadaşından, ailesinden, evinden fedakarlık gösteriyor.” Kimi mezunlar var ki hala aklı fikri toplulukta. İş çıkışlarında gelip geceyi ofiste geçirenler de maddi destekle genç arkadaşlarının arkasında duranlar da var. Yurtdışı için biraz destek… Bu sene hedefimizi değiştirdik, gelecek sene için Mayıs ayında Hollanda’da yapılacak yarışa yönelik bir araç yapıyoruz. Bu yıl içinde elimizdeki aracı modifiye ederek, revize ederek tekrar yarışa katılacağız. Türkiye içinde yeterince tecrübe edindik. Tabii yurtdışına katılmak için destek almamız gerekiyor.” KASIM 2014 19 Dosya Devşirme değil bu toprakların şampiyonları Grafik: Yunus Aslan 20 KASIM 2014 Milli forma altında ter döken Elvan Abeylegesse, Natalia Nasaridze, Lara Sanders, Ali Kaya, İlham Tanui Özbilen ve Natalia Hanikoğlu ile devşirme sporcu olma ve ay-yıldızlı bayrağı uluslararası arenada taşıma sürecini Gençlik Spor Dergisi olarak masaya yatırdık. KASIM 2014 21 Doğukan Gezer Dosya Dünyanın her ülkesinde görülen devşirme sporcu yönteminin örnekleri ülkemizde de var. Türkiye’de yaklaşık 6 bin 500 lisanslı devşirme sporcu bulunuyor ve bu sporculardan 800’e yakını faal spor hayatına devam ediyor. Dünyada genel itibariyle 14 ülkenin etkin bir şekilde faydalandığı bu sistemi kendi tabirleriyle: ‘Devşirme değil, Türk sporculardan’ dinledik… “77 milyonun temsilciyim ve başarımı onlarla paylaşıyorum” Elvan Abeylegesse… Hiç şüphesiz ki birçoğumuzun ismini işittiğimizde gurur duyduğumuz bir isim. Türk atletizmine olimpiyatlardaki ilk gümüş madalyayı kazandıran, Türkiye ve Avrupa rekoru sahibi Etiyopya asıllı Milli orta ve uzun mesafe koşucumuz. Türk vatandaşı olduğundan itibaren ülkemizin asli unsuru olduğuna ve hemen bayrağımızı benimsediğini anlatan Elvan, elde ettiği her başarının ülkemizin tanıtımında büyük bir etkisi olduğuna ve aynı zamanda genç sporcular için de örnek teşkil ettiğine inanıyor. Elvan, milli formayı giydiğinde kendisini 77 milyonun temsilcisi olarak gördüğünü ve elde edilen başarısını milyonlarla paylaşmanın onur verici olduğunu dile getiriyor. “Askere de gideceğim” Kenya asıllı milli uzun mesafe koşucumuz Ali Kaya, doğduğu köyde amatör bir sporcuyken keşfedildiğini ve ilk profesyonel yarışlarına ülkemizde ay yıldızlı formayla çıktığını anlattı. Kaya, Türkiye’de askerlik görevini yerine getirmek istediğini ve kendisini devşirme değil Türkiye’de yeniden doğan ‘Ali Kaya’ olarak gördüğünü söyledi. 2013 Avrupa Gençler Şampiyonası’nda Kros, 5.000 ve 10.000 metre dallarında şampiyon olan ve bu üçlemeyi tarihte yapan ilk sporcu unvanını kazanan Kaya, 2014 Avrupa Şampiyonası’nda da 10.000 metrede üçüncü olarak bu dereceyi elde eden en genç sporcu oldu. Milli formayı her giydiğinde çok mutlu olduğunu ve kendisine kucak açan ülkemizin bayrağını en yüksek noktalara taşımak istediğini dile getiren Ali Kaya, terinin son damlasına kadar milli forma için savaşacağını söyledi. “Devşirme değil, yurtdışı doğumlu bir Türk sporcuyum” Kenya asıllı milli orta mesafe koşucumuz İlham Tanui Özbilen, ilk olarak kendisini devşirme olarak değil yurtdışı doğumlu bir Türk sporcu olarak tanımladığına dikkati çekiyor ve “Bayrağımızdaki kırmızı rengin, onun için canını feda eden şehitlerimizin kanı olduğunu bilerek geldim. Bu formayı taşımanın nasıl bir sorumluluk gerektirdiğini anladım. Belki her zaman başarılı 22 KASIM 2014 olamayabilirim ancak her zaman ülkeme saygı ve disiplin içinde sporumu yapacağım” dedi. 2012 Dünya Salon Şampiyonası’nda ikinci, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda finalist, 2013 Akdeniz Oyunları’nda 800 ve 1.500 metrede şampiyon, 2013 Avrupa Salon Şampiyonası’nda ikinci olan Özbilen, doğduğu ülkeye karşı sık sık yarıştığını ama onları sadece rakip olarak gördüğünü de vurguladı. “Türkiye kapılarını bana açtı ve rüyalarımı gerçekleştirdim” Gürcü asıllı Milli okçumuz Natalia Nasaridze, Prof. Dr. Uğur Erdener’in teklifiyle Türkiye’ye gelen ve bir yıl sonra Türk vatandaşı olan bir isim. Nasaridze o yılları şöyle anlatıyor: “Bayrağımızdaki kırmızı rengin, onun için canını feda eden şehitlerimizin kanı olduğunu bilerek geldim.” “Sovyetler yaşanan sıkıntılar Milli takımımıza da yansımıştı. Sovyetler Milli Takımı dağılınca, büyük hayaller kurduğum okçuluktan kopacağımı düşündüm. Fakat öyle olmadı. Türkiye kapılarını bana açarak, imdadıma yetişti ve bu topraklarda rüyalarımı gerçekleştirdiğim bir spor kariyerine imza attım.” Milli takım formasıyla çıktığı ilk karşılaşmalarda büyük bir heyecan yaşadığını ve o zaman yaşadıklarını şu an bile tarif edemediğini dile getiren Nasaridze, takım arkadaşlarının kendisine büyük kolaylık sağladığını ve Türkçe’yi de kamp yaşamında öğrendiğini söyledi. Çok sayıda uluslararası spor organizasyonuna katılan Nasaridze, 1995 ve 1997’deki Dünya Şampiyonaları’nda üçüncü, 1996’da Avrupa Şampiyonası ve Akdeniz Oyunları’nda birinci, 2000’de Avrupa Şampiyonası ve Avrupa Salon Şampiyonası’nda ise şampiyon oldu. Milli sporcu ayrıca Avrupa rekoru kırdığı 1995 ve 1998 Grand Prix turnuvalarında aldığı 1354 puan ile Türk okçuluk tarihine de adını altın harflerle yazdırdı. Eski takım arkadaşlarıyla uluslararası organizasyonlarda karşı karşıya geldiğini anlatan Natalia Nasaridze, “Bu gibi durumlarda profesyonelliği elden bırakmıyordum. Müsabaka öncesi çizginin geri- sindeyken arkadaş olduğumuz için hasret gideriyor, çizgiye geldiğimizde ise sadece rakip olarak birbirimize bakıyorduk” dedi. “Rusya’ya karşı oynamak benim için inanılmazdı” Rus asıllı Milli voleybolcumuz Natalia Hanikoğlu, 2003 Avrupa Voleybol Şampiyonası’nda ikincilik heyecanı yaşayan kadroda yer alan bir isim. Spora adım attığı ilk yıllarda Rus Milli Takımı’nın formasını giyen, sonrasında Kocaelispor’a transfer olan ve Türk Milli Takım formasıyla buluşan Hanikoğlu, o süreci şöyle anlatıyor: “Türkiye’ye geldiğim andan itibaren sıcak bir ortamla karşılaştım. Hiç yabancılık çekmediğimi de söyleyebilirim. Bunun sonrasında Milli Takım, tek kişilik devşirme sporcu kontenjanını benden yana kullandı ve başarı dolu bir spor serüveninde yer aldım.” Rus Milli Takımı’nın ‘yenilmez’ olduğu bir dönemde 2003 yılındaki şampiyonada Milli formayla Rusya’ya karşı oynadığını ifade eden Hanikoğlu, “O maç benim için gerçekten inanılmazdı. Tamamen maça konsantre olarak mücadele ettim. Ve 3-1’lik önemli bir galibiyet aldık. Ama çocuklarıma anlatacağım bir anı olmuştu bu karşılaşma” şeklinde konuştu. “Devşirme yöntemi Milli Takımlara fayda sağlıyor” ABD asıllı Lara Sanders, A Milli Kadın Basketbol Takımımız ile 2014 FIBA Kadınlar Dünya Şampiyonası’nda ter döktü. Türk vatandaşı olmadan önce ülkemizde 3 sene oynadığını ve kolaylıkla Milli formayla buluştuğunu dile getiren Sanders, “Birçok Avrupa ülkesinde devşirme yöntemiyle sporcular yaşadıkları ülkenin milli formasıyla buluşabiliyor. Bence takımda devşirme oyuncuya sahip olmak, Milli takıma fayda sağlayacak bir husus” şeklinde konuştu. Sanders, doğup büyüdüğü ABD’ye karşı mücadele etmenin kendisini rahatsız etmeyeceğini belirterek, “Ben Türküm ve Türkiye için oynuyorum” dedi. “Turist gibi ülkemize gelen sporcular yetiştirmiyoruz” Elvan Abeylegesse, Ali Kaya ve İlham Tanui Özbilen gibi sporcuların Milli formayı giymelerini sağlayan Önder Özbilen, sporcuların Türkiye’yi tanıyıp, sevmesinin ilk koşul olduğunun altını çizdi. Özbilen, sporcuların aileleriyle de yakın temasta bulunduğunu ve bayrağımızın değerini onlara anlattığını belirterek, “Turist gibi müsabakadan müsabakaya formamızı giyen bir sporcu değil, aksine örf ve adetlerimizi bilen sporcular yetiştirmeye önem gösteriyoruz” dedi. Devşirme sporcu yöntemi, hemen hemen dünyanın her ülkesinde görülüyor. Özellikle Avrupa’da yaygın olan bu yöntemin en önemli uygulayıcılarından biri de Almanya. 2014 FIFA Dünya Kupası’nın sahibi Almanya milli takımında halen 11 yabancı uyruklu futbolcu bulunuyor. Brezilya, Nijerya, Gana, İspanya, Tunus, Fas, Polonya, Bosna Hersek kökenli futbolcuların yanı sıra Alman milli Takımında Türkiye kökenli Mesut Özil ve Serdar Taşçı da yeralıyor. KASIM 2014 23 Röportaj “ulus için Güreşi seven “ güreşmeye karar verdim Şenay Güner Elif Jale Yeşilırmak, Rus asıllı bir Türk. Özbekistan’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda kazandığı madalya ile Türk spor tarihine geçti. Ancak Onun hikayesi diğer devşirme sporculardan biraz farklı. Yeşilırmak, Türk vatandaşlığına geçmekle yetinmeyip, kendisine yakın ve samimi bulduğu Müslümanlığı seçti. 24 28 yaşındaki Elif Jale Yeşilırmak, Rus asıllı bir Türk. Bu topraklarımızda doğmasa da o kendini bir Türk gibi hissediyor. Her fırsatta Türkiye’den “Benim sevgili ülkem” diye bahseden Yeşilırmak, Türk vatandaşlığına geçmekle de kalmadı, kendine yakın hissettiği bir din olan İslamiyet’i de seçti. Güreşe nasıl başladınız? 18 yaşımdayken erkek kardeşimin sayesinde güreşle tanıştım. O beni yetiştirdi fakat profesyonelce değildi ama profesyonelliğe onun sayesinde adım attım. Güreş benim hayatım. KASIM 2014 “Güreşi Seven Ulus İçin Güreşiyorum” Türk vatandaşı olmaya nasıl karar verdiniz? Bu konuda destek gördünüz mü? Güreşi seven bir ulus için güreşmeye karar verdim. Sonrasında Türkiye’yi seçmek benim için kolay oldu. Güreşin olduğu milletler hakkında çok şey biliyorum. Türkiye, İran, Amerika ve Rusya gibi ülkeler hakkında bilgim var. Türkiye’deki insanlar güreş ile çok ilgileniyorlar. Güreş ülkenin en iyi ve en başarılı sporlarından biri. Bu sebeple Türkiye’den Rusya geçmişi olan bir koç ile iletişime geçtim. Eylül 2011 yılında Türk vatandaşı oldum. İslamiyet’i seçti Türk vatandaşlığının yanısıra İslamiyet’i de seçmenizin nedeni nedir? Benim İslamiyet’e geçişim biraz ilginç bir hikayeye dayanıyor. Moskova’da İslami bir okulu ziyaret etmiştim. O okulda misafir olarak girdiğim bir derste İslamiyet hakkında bir çok bilgi edindim. Bana mantıklı ve samimi geldi. Kendime yakın hissettim. Sonra da din değiştirerek Elif Jale Yeşilırmak, Özbekistan’da kazandığı bronz madalya ile dünya şampiyonalarında madalya kazanan ilk kadın güreşçi olarak Türk spor tarihine geçti. 2012 yılında aldığı Avrupa üçüncülüğüyle kadın güreşinde uluslararası platformda kazanılan ilk madalyanın sahibi olma ünvanını da elinde bulunduran Yeşilırmak, 2012 Londra Olimpiyatları’nda yer alan ilk Türk kadın güreşçi olma başarısını da gösterdi. Yeşilırmak ayrıca, 2012 Akdeniz Oyunları şampiyonu olmuştu. müslüman oldum. Türk vatandaşı olmadan “Yuliya Guramievna Rekvava” ismini kullanıyordun, neden Elif Jale Yeşilırmak ismini seçtin ? Türk olduktan sonra tamamen Türkçe’yi yansıtan bir isim istedim. Ve daha öncesinde de duyup beğendiğim Elif ismini tercih ettim. Etrafımdakiler de Jale ve Yeşilırmak soyadını takmışlardı. Mutluyum bu isimle ve artık bunu kullanıyorum. “Keşke Önceden Türkiye için Güreşseydim” Türkiye hakkındaki düşünceleriniz neler? Türkiye’yi çok seviyorum, insanlar çok kibar. Ülkeye madalya ile döndüğümde takdirlerini gerçekten gösteriyorlar. Hatta daha önceden Tür- kiye için güreşmek isterdim. Türkiye’nin iklimini ve yemeklerine de bayılıyorum. Burada kendimi gerçekten iyi hissediyorum, yabancılık çekmiyorum. Sanki hep bu ülkenin vatandaşıymışım gibi… Eksik olan tek şeyim dil onu da öğrenmek için çabalıyorum. “Benim Sevgili Ülkem” Türk Kadın Güreşi adına tarihi başarılara imza atıyorsunuz bunun için neler söylemek istersiniz, bu başarılarınız size neler hissettiriyor? Benim yeni sevgili ülkem Türkiye için Avrupa ve dünya şampiyonasında bronz madalya kazandım. 2012 yılında gerçekleşen Londra Olimpiyatlarına katılmak hayatımdaki en harika tecrübeydi. Özbekistan’daki şampiyonayı değerlendirir misiniz? Dünya Şampiyonası’nda madalya kazanacağımdan emindim. Yarı finaldeki maçımdan tamamen mutlu değilim. Daha iyisini yapabilirdim diye düşünüyorum. Dünya Şampiyonası’nda bronz madalya kazanmak kötü bir sonuç değil fakat kendimden daha iyisini bekliyordum. “Hedefim Türkiye’ye Bir İlk Daha Yaşatmak” Hedefiniz nedir? En büyük hedefim 2016 Rio olimpiyatlarında madalya almak ve olimpiyatlarda madalya alan ilk Türk güreşçi olmak. Ülkeme ve kendime bir ilk daha yaşatmak, tarihe geçmek istiyorum. KASIM 2014 25 Haber Zirveden platoya pedalladı rekor kırdı Alperen Kıvılcım, “downhIll”, yani yokuş aşağı bisikletle iniş sporuna başladıktan sonra hedef olarak Ağrı Dağı’nı seçti ve iki yıl süren çalışmalarını tamamladıktan sonra hayalini gerçekleştirdi. Türkiye’de Bir ilke imza atan Kıvılcım’ın yeni hedefi ise Afrika’daki Kilimanjaro Dağı. Haber: Seda Peker Zirveye çıkmak herkesin arzusudur ama zirveden inmek hep korkutur. Fazlaca sabır, zaman ve enerji gerektiren tırmanışın sonunda zirvede kalmak da çıkmak kadar zordur. Ama downhill (bisikletle yokuş aşağı iniş) sporcusunun amacı, çıkılan zirveden en iyi şekilde inmektir. 24 yaşındaki Alperen Kıvılcım da o sporculardan biri. Türkiye’de çok fazla bilinmeyen bu sporu ilk kez televizyonda gördü ve antrenmanlara başladı. Kıvılcım hedefini Ağrı Dağı olarak belirledi. Türkiye’nin en yüksek dağını seçti kendine ve iki yıl boyunca hazırlandı. Ağustos ayında da bisikletine binerek zirveden aşağı bıraktı kendini. Alperen Kıvılcım, adrenalin dolu Ağrı inişini Gençlik Spor Dergisi’ne anlattı. Türkiye’de çok fazla bilinmeyen bu sporla ilk nasıl tanıştınız? İlk kez Haziran 2012’de bir Downhill Dünya Şampiyonası’nı baştan sona izledim ve kendimi buldum. 2005-2010 yılları arasında dağ bisikleti ve 2010-2012 yılları arasında ise yol bisikleti sporuyla ilgilendim. Bisikletin yanısıra fitness, Motocross, scuba diving, sky diving, atletizm, dağcılık, buz pateni, kayak gibi sporlarda da kendimi ilerlettim. Fakat 2012 senesinde “İşte benim yaşlanana kadar yapacağım spor” diyerek başladım downhille. Ağrı Dağı’na tırmanırken neler yaşadınız ve neler hissettiniz? Normalde 4 gün süren bir tırmanıştı. Ben bu sü- 26 KASIM 2014 reyi kısaltmak zorundaydım ve herhangi bir aksilik olmaması için solo tırmanışlar yaptım. Tırmanış sürecinde yoğun sis ve kar içinde kaldığım zamanlar oldu ve o anlarda gerçekten korktum. Ağrı Dağı büyük uçurumlara sahip ve yanlış bir adım sonunuz olabilir. Normalden 17-18 kg daha ağır yüküm olduğu için 4 bin 200 metreden 5 bin 137 metreye tırmanış oldukça uzun ve zor oldu. Zirveye bisikletle ulaştığımda yoğun bir adrenalin hissiyle doldum ve tırmanışta hissettiğim bütün acı, yorgunluk bir anda yok oldu. İki yıldır hayalini kurduğum 5 bin 137 metrelik Ağrı Dağı’nın zirvesinde bisikletimin üzerindeydim. “Defalarca tekrarlamak isterdim” Zirvede saatlerce kalmak isterdim fakat çok soğuk ve yoğun sis kaplıydı. Sisin geçmesini beklerken soğuktan korunmak için bir saat boyunca bisikletimle birlikte uzandım. O anı hiç unutamayacağım, gerçekten çok korkutucuydu. Nihayetinde sis dağıldı ve inişe başladım. En keyif aldığım ve defalarca tekrarlamak istediğim, zirveden platoya buzul inişti. Bu inişin en zorlu kısmı 4900-4200 metre arasıydı yüzde 40 ila 60 dereceye varan zorlu kayalık inişleri vardı. Uzun süren inişten sonra üzerimde hiçbir yorgunluk yoktu. Herhalde uzun süredir hayalini kurduğum bir amacı gerçekleştirmek, acıya karşı duyarsız kılıyordu. Ağrı Dağı’ndan sonra yeni bir hedef var mı? Bundan sonraki hedefim Afrika’nın en yüksek dağı olan 5 bin 900 metrelik Kilimanjaro Dağı ve downhill bisikletiyle 100 metre derinliğe tüplü dalış yapmak. Ama bunun için güzel kayalıklı bir su altı zemini seçmek gerek. Tabii ki bu inişler oldukça masraflı olduğu için şimdilik sponsor arayışındayım. Henüz çok fazla bilinmeyen bu spora yeni başlamak isteyenlere önerileriniz nelerdir? Downhill sporuna başlarken her şeyden önce korumalıklar en önemli unsurdur. Ayrıca downhill sporu, özel bisiklet ile yapılmalıdır. Bu bisiklet diğer bisikletlere göre daha sağlamdır ve donanımı dayanıklılık üzerine yapılmıştır. Bisikletten önce full face kask ve diğer tüm vücut korumalıklarını alsınlar. Sakatlanmadan bu spora devam edebilmek her şeyden önemli. “Defalarca tekrarlamak isterdim” Zirvede saatlerce kalmayı düşünüyordum fakat çok soğuk ve yoğun sis kaplıydı. Sisin geçmesini beklerken soğuktan korunmak için bir saat boyunca bisikletimle birlikte uzandım. O anı hiç unutamayacağım, gerçekten çok korkutucuydu. Nihayetinde sis dağıldı ve inişe başladım. En keyif aldığım ve defalarca tekrarlamak istediğim, zirveden platoya buzul inişti. KASIM 2014 27 Dosya Hayata kulaç atıyorlar Engellerini yüzerek aşan birbirinden farklı hikayelere sahip mükemmel sporcular onlar. Hepsinin öyküsünden dersler çıkartabiliriz. İçlerindeki fırtınanın şiddetini yüzlerine baktığımızda asla anlayamayız. çünkü hayata hepimizden farklı gülümsüyorlar. Onlar, yaşam savaşlarını karada değil, suda veriyorlar… —Haber: Şenay Güner / —Fotoğraf: Ali Balıkçı 28 KASIM 2014 KASIM 2014 29 M US TA FA SA R Dosya İstanbul Büyükşehir Belediyesi Bedensel Engelli Milli Yüzücüler. Onlar, hayata küsmek yerine yaşama daha sıkı bağlandılar. Kimi engelini kabul etmedi, kimi de engelli yaşamanın sırrını çözdü. Bazısının kolu, bazısının bacağı yok. Kimi doğuştan, kimi sonradan engelli olmuş. Onlar bedensel eksikliklerini madalyalarla tamamlamış birer kahraman. Haftanın 6 günü havuzun içinde koşmanın tadını çıkartan bedensel engelli milli yüzücülerin hikayelerini bu satırlarda bulabilirsiniz. 107 Kilodan Şampiyonluğa Doğuştan engelli 17 yaşındaki Mustafa Şar’ın bir kolu yok, diğeri ise dirseğinden itibaren yok, sadece iki parmağı var. “Ben okulda arkadaşlarımdan daha hızlı yazıyorum” diyor. R’leri söyleyemiyor ve soyadını tekrarlarken, “Harfleri size kodlamam lazım yoksa Şav diye anlaşılır” derken gülüyor. Yüzmeyle tanışmadan önce ailesi onu kendini korumayı öğrensin diye kareteye göndermiş. 4 yıl önce İBB’nin düzenlediği bir etkinlikte yüzme sporunu yapabileceğini öğreniyor ve hayatı değişiyor. Mustafa, yüzmeye başlamadan önce 107 kilo, şimdi ise 72 kilo olduğunu ve hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor: “Buradaki arkadaşlarımı görünce bende güçlenmek, zayıflamak istedim. Önceden tek başıma giyinemiyordum, ayağıma bile yetişemiyordum. Hareket kabiliyetimi arttı, tek başıma yaşayabiliyorum. Spor yaptığında daha çok saygınlık 30 KASIM 2014 kazanıyorsun. İnsanların size bakış açısı değişiyor. Daha önce İstanbul dışına çıkmamıştım, yurt dışında bir çok maça gittim. 13 saat uçtum. Uluslararası Paralimpik Yüzme Şampiyonası’nda 3 altın madalya kazandım. Şimdi sırada Dünya Şampiyonası var. Beden eğitimi öğretmeni olup sporu sevdirmek istiyorum.” Korkusunu Yendi Şampiyon Oldu Doğuştan engelli 17 yaşındaki Muhammet Ali Aydın’ın iki ayağı ampute ve bir kolu yok. 3 ay önce başladığı yüzmede girdiği iki turnuvada da şampiyon olmuş. Çok hızlı ilerlemiş ve herkesi kendine hayran bırakmış. Muhammet’in ilginç bir hikayesi var. O şampiyon olacağı havuza girmeden önce sudan çok korkuyormuş. “Suyu seviyordum ama korkum vardı. Hep yüzmek isterdim, buraya gelene kadar hiç cesaret edemedim. İlk havuza girdiğimde duvara tutuna tutuna geziyordum” diyor. Muhammet, aynı zamanda gösteri bisikleti kullanıyor ve vücut geliştirme yapıyor. “Protezlerimi ilk 2 yaşında takmışlar. O zaman anlamışlar yardım almadan hayatımı sürdüreceğimi. Koltuk değneklerini reddetmişim. Düşe kalka öğrendim protezlerle yürümeyi. Çok hareketli bir çocuktum bu ara biraz yavaşladım, çünkü profesyonel bir sporcu oluyorsunuz ve yaşamınız düzene giriyor. Kendinize dikkat etmeniz gerekiyor. 5 yaşımdan beri bisiklet sürü- yorum, o zaman da 4 teker taktırmamıştım. Çok düştüm ama öyle öğredim. Hayatımı kolaylaştıran şeyler hoşuma gitmiyor. Bisikletle akrobatik hareketler yapmayı çok seviyorum. İnsanlar şaşırıyor tabi, çok nazar değdi. Çoğu zaman kimse olmadığında hareketleri yapıyorum ki bakmasınlar.” Yüzmeyi artık işi olarak gören ve açık liseyi bitirdikten sonra antrenörlük eğitimi almak isteyen Muhammet, “Spor yapmasaydım boş bir insan olurdum. Derece aldıkça motivasyonun artıyor, daha iyisine ulaşmayı istiyorsun” diyor. “Spor Yapıyorsam Engelli Değilim” “Doğuştan değil benim engelim, sonradan oldu” diyen 19 yaşındaki Murat Köle, 5 aylıkken menenjit geçirmiş ve hayatı alt üst olmuş. Tek ayağı birinden kısa ve sol tarafı kasılıyor. “Yoksa bir şeyim yok, herkes gibi okula gittim, koştum oynadım. Kendime engelli demiyorum zaten” diyor. Yüzmeyle fizyoterapide tanışmış. 7 yıldır suyun içinde ama 1 yıldır profesyonel olarak yüzüyor. Üniversiteye hazırlanıyor ve “BESYO okuyacağım, antrenör olacağım” diyor. “Yüzme benim her şeyim, hayatımın yüzmeden geçeceğine inanıyorum. Herkesin bir işi oluyor ya benim işimde yüzmek, sporculuk. İşimi severek yapmazsam başarılı olamam. Benim hedefim 2020 olimpiyatları. Hedefsiz sporcu, sıradan biri olur. Engelli engelsiz diye bir şey yok. Bu sporu yapıyorsam engelli değilim. KÖ LE MU RA T “Yüzmeye başlamadan önce kendime hiç güvenmiyordum, sporla beraber her şeyi başarmaya çalışıyorum. İçimde artık hırs var başarı için emek veriyorum. Ben kendime engelli demiyorum, benden daha beterleri var” Aslında engelli yüzücü denilmesine bile kızıyorum.” Yüzmeyle Tanıştı Yürümeye Başladı Onlar engellerini madalyalarla tamamlamış birer kahraman. Haftanın 6 günü havuzun içinde koşmanın tadını çıkartan milli yüzücüler, yaşam savaşlarını karada değil, suda veriyorlar… 23 yaşındaki Bülent Oturakçı doğuştan engelliymiş ama sonradan yüzme engelini almış, götürmüş. 15 yaşına kadar hiç yürüyememiş. Büyüdükçe boyuna gitmesi gereken kemikler, eklem yerlerinden çıkmış ve sürekli ameliyatla alınmış. Kulağında yüzde 50 işitme kaybı var. Engelinin izlerini vücudunda hala taşıyor. Yürüyüşünde bozukluk var ve boyu yaşıtlarına göre çok kısa. 8 yıl önce yüzmeye başladıktan sonra tekerlekli sandalyeden kurtulmuş ve hayatına yön vermiş. Trakya Üniversitesi’nde Mühendislik okuyor. “Yüzme önceleri sağlık içindi, sonra hobi oldu. Şimdi zevk aldığım bir iş. Yüzme sayesinde yürümeye başladım. Okulu kazandım ama yüzmeye bağlandım. İkisini bir arada devam ettiriyorum” diyen Bülent, yürümeye başladıktan sonraki duygularını şöyle anlatıyor: “Yürümeye başladıktan sonra da engelsiz insan olamıyorsun, hala geçmişin izleri ve izlenimleri var. Bunlar hep kalacak. Ben kendimi engelsiz olarak görmedim, engelli olarak da görmüyorum. Engelli olduğunu sürekli düşünürsen, üzülmeye başlıyorsun. Engelsiz gibi düşünmeye çalıştığında da aklının bir ucunda ‘Sen her zaman engellisin’ kalıyor. İşte bu düşünceleri perdeliyorsun, kenara çekiyorsun ki yaşayabiliyorsun. Yüzme benim için bir kaçış oldu. Öfkeni, üzüntünü yüzerek atmaya çalışıyorsun.” Başarıları Kendinden Büyük Doğuştan engelli 12 yaşındaki İdil Beyza Alphan’ın bir kolu ve elleri yok. Küçük yaşta bir düzine ameliyat geçirmiş. Kolunu uzatmaya çalışmışlar, yaşamını tek başına idame ettirebilmesi için İdil’e parmak yapmışlar ve hareketsiz parmağına kemik eklemişler. “Benim için biraz zor oldu. Bazen derslerimden geri kaldım ama toparladım. Yüzmeyle ameliyatları bir götürdüm. Spor bana düzeni, disiplinli çalışmayı, her şeyi yapabilmemi, kendime özgüveni kazandırdı. Daha operasyonlarım var ama şimdi ameliyat olursam yüzmeye gelemem o yüzden ameliyatları biraz askıya aldık” diyen İdil, kendini şöyle ifade ediyor: “Benimle dalga gecen insanlar oluyordu onlara karşı özgüvenimi kazandım. Türkiye şampiyonluklarım var. Geçen yıl Avrupa barajını geçtim fakat yaşım küçük olduğu için katılamadım. Dünya Şampiyonası’nı düşünüyorum, sonra da olimpiyatlar. Benim için yüzme her şey demek, kendimi bildim bileli yüzüyorum. Ya antrenör ya da fizyoterapist olmak istiyorum.” KASIM 2014 31 Dosya Marsel’e veliaht geliyor 32 KASIM 2014 Doğukan Gezer Son dönemdeki başarılı performansıyla ATP (Profesyonel Tenisçiler Birliği) sıralamasında ilk 500’e girerek, Türk tenis tarihinde bu başarıya imza atan ikinci isim olan milli tenisçimiz Cem İlkel, Marsel İlhan’ın veliahtı olmaya aday. Gençlik Spor Dergisi olarak İlkel’e başarısının sırrını, selefi Marsel İlhan’a ise genç sporcuya dair düşüncelerini sorduk. Teniste, son yıllarda Marsel İlhan ve Çağla Büyükakçay’ın elde ettiği uluslararası başarılar ile İpek Soylu’nun ilk Grand Slam şampiyonluğu, ülkemizin bu branşta da marka olma yolunda emin adımlarla ilerlediğinin bir göstergesi. Marsel İlhan’ın 2007 yılında ATP sıralamasında ilk 500’e adını yazdırmasının ardından genç tenisçimiz Cem İlkel de ATP sıralamasında 479. basamağa yükselmeyi başardı. Babası da tenis sporuyla ilgilenen ve bu sayede çocuk yaşta korta çıkan İlkel, bu sayede kısa sürede profesyonelliğe adım atarak turnuvalarda yer almaya başladı. lıklar vardı. Şimdi bu sürece ‘doğru antrenman programları ve profesyonel yaklaşımlar’ eklendi. Tabi bu süreçlerin yanına Bakanlığın büyük bir maddi kaynakla hayata geçirdiği tesisleşme hamlesini de eklediğinizde sonuç da bu doğrultuda değişiyor. Bugün, ülkemizin farklı bölgelerinde birbirinden güzel tesisler var. Hayranlıkla mücadele ettiğimiz bu tesislerde uluslararası organizasyonlar gerçekleştiriliyor. Bu organizasyonların bizlere kazandırdığı tecrübeler de çok önemli. Bu adımların hepsi, sonuçta tek bir potada eriyor ve bizlerin yol haritasını oluşturuyor.” “Hayranlıkla Mücadele Ettiğimiz Tesisler İnşa Ediliyor” “Her Jenerasyon Daha Üst Seviyelerde Başarılara Ulaşacak” Cem İlkel, maddi durumu iyi olmayan kişilerin tenis oynayamayacağı gibi yanlış bir algının halk arasında hakim olduğunu dile getirerek, “Bana kalırsa isteyen herkes tenis oynayabilir. Ülkemizde bu yönde çok sayıda adım atılıyor. Bu noktada Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın da çok önemli desteği ve profesyonel anlamda güzel yönlendirmeleri olabiliyor” diye konuştu. Son yıllarda ülkemiz sporcularının başarı grafiklerinde kazanılan ivmede temel etmenin, profesyonellik yolunda atılan adımlar olduğunun altını çizen Cem İlkel, şöyle devam etti: “Başarı sadece yetenekle gelecek bir şey değil. Bu çok net bir şekilde anlaşıldı. Eskiden yetenekli kişilerin kendi performansları doğrultusunda gelen başarı ya da başarısız- Marsel İlhan, Çağla Büyükakçay ve İpek Soylu gibi isimlerin önemli başarılara imza atarak ülkemiz tenis tarihine adlarını altın harflerle yazdığını söyleyen İlkel, “Bizimle birlikte artık her jenerasyon daha üst seviyelerde başarılara ulaşacaktır. Marsel’in, Çağla’nın başarıları bize ilham verdi. Belki de onlar bu kadar ilerlemese, ben de bu noktaya gelemezdim” dedi. Milli sporumuz İlkel, şu an hedefinin eleme derecesinde de olsa en yakın zamanda Grand Slam turnuvalarına katılabilmek olduğunu belirterek, bu yolda azimle çalıştığını söyledi. “Genç Kardeşlerimizin Spor Geleceği Bizim de Sorumluluğumuz” Uluslararası başarılara imza atarak ülkemizi temsil eden Marsel İlhan ise, önceki yıllarda Çağla Büyükakçay’la birlikte ter döktüklerini, artık genç sporcuların da kendilerine katıldığını belirterek, yeni sporcuların yetişmesinden dolayı heyecanlı ve memnun olduğunu ifade etti. Cem İlkel’in başarısının teniste önemli bir adım olduğunu ve dereceye giren sporcu sayısında bir artış yaşanabileceğini ifade eden İlhan, şöyle dedi: “Son yıllarda genç sporlarımızla sık sık bir araya gelerek onların spor geleceğine dair yol haritası hazırlıyoruz. Ben bu süreçte elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. Çünkü genç kardeşlerimizin spor geleceği bir anlamda bizim sorumluluğumuzda.” KASIM 2014 33 Dosya CIMNA —Fotoğraf: Ali Balıkçı İSİMLERİ YAŞAYA 34 KASIM 2014 ASTIK ACAK “İKİ NESİL” KASIM 2014 35 Dosya Şenay Güner Cimnastikte ulusararası başarılarla tarihe isimlerini yazdıran “iki nesli” paralel aletinde bir araya getirdik. Kendi soyadları ile anılan “Çelen ve Arıcan Hareketleri’ ile dünya cimnastik literatürüne giren Suat Çelen ve Ferhat Arıcan’ı, Gençlik Spor Dergisi’nin “İki Nesil Bir Arada” dizisinin bu bölümünde konuk ettik. Suat Çelen ve Ferhat Arıcan, farklı zamanlarda ortak başarılara imza atarak isimlerini dünyaya duyurdu. İkisinin de paralel aletinde soyadları ile anılan hareketleri literatüre girdi. “Dünyada 3 harekete sahip ilk sporcu” unvanını taşıyan Ferhat Arıcan, aynı zamanda Çin’deki Dünya Şampiyonası’nda finallere kalan ilk Türk cimnastikçi. Suat Çelen ise 1997 yılında İtalya’da düzenlenen Akdeniz Oyunları’nda gümüş madalyayı Türkiye’ye getirdi. Türk cimnastiğinin günümüzdeki öncüsü Ferhat Arıcan, 2016 Olimpiyat madalyasına göz dikmiş durumda. Suat Çelen ise sürdürdüğü Türkiye Cimnastik Federasyonu Başkanlığı göreviyle yeni sporcular yetiştirerek, yeni başarılara imza atmanın peşinde. Soyadları ile anılan hareketleriyle kariyerlerini taçlandıran bu “iki neslin” hayatları spor adına tam bir başarı öyküsü. Tavandaki ayak izi, dünyaya açıldı Cimnastikle nasıl tanıştınız? F.A: 9 yaşında başladım. 10 yıldır yapıyorum. Okulda ellerimin üstünde yürüyormuşum. Beden eğitimi öğretmenim görmüş ve beni spor okuluna göndermiş. Hiperaktif bir çocuktum. Evin içinde durmuyor, kapıların üzerine oturuyormuşum. Tavanda ayak izim varmış. Bir yere yönlendirelim enerjisini atsın demişler. Ama hala enerjim bitmedi. Daha sonra 36 KASIM 2014 miyorum. Kendimi bildim bileli cimnastiğin içindeyim ve devamında da cimnastiğin içinde olacağım. Spor yapmak aslında saygı, sevgi, disiplin ve hayatının şekillenmesi. Kişiliğini bile spora bağlayabilirsin. Zorluk derecesi yüksek 3 hareket Reyhan hocayla karşılaşıyorum. Denge tahtasının üstünde herkes çember atarken, ben ellerimin üstünde yürüyorum. Reyhan hoca beni o gün profesyonel grubun içine alıyor. S. Ç: Abimin ve teyzemin çocukları sporcuydu. Futbol oynamak istiyordum ama bütün sporların temeli diye cimnastiğe başladım. 9 yaşındaydım, aslında cimnastik için geç bir yaş ama çok enteresan ülkemizde madalya kazanmış sporcular hep geç başlamış. 1 sene yapıp bırakırım diye düşünmüştüm ama 1 yıl içerisinde milli takıma seçildim. Cimnastiğin hayatınızdaki yerinden bahseder misiniz? F.A: Hayatım diyebilirim. Günde 8 saat antrenman yapıyorum. Ailemi bile çoğu zaman göre- Dünya literatürüne geçen, hareketleri nasıl buldunuz? S.Ç: 1990 Belçika Okullararası Dünya Şampiyonası’nda paralel aletinde finale kaldığımda antrenörüm Mehmet Aktaş, yarışmadan 1 gün önce yüzlerce kez bu hareketi tekrar ettirerek çıkarmamı sağladı. Antrenmanda avuçlarımın patladığını hatırlarım. Birinci olarak yarışmanın en küçük ve en cesur sporcusu ünvanını aldım. Daha sonra riskli hareketler listesinde olduğu için kaldırıldı. Sporu bırakmadan 2002’de ABD’deki Dünya Şampiyonası’nda ikinci bir ‘Çelen Hareketi’ni yaptım ve literatüre geçti. Aynı alette Ferhat’ın da hareketi var. Bir de Murat Canbaş’ı unutmamak lazım, ilk onun hareketi literatüre girdi atlama masasında. F.A: Alt yapısı olan çalıştığım bir hareketin üzerine antrenörümle beraber ‘ne ekleyebiliriz’ diye düşündük. 2008’de paralelde literatüre soktuğum hareket için 6 ayımı harcadım. Çok zor ve teknik bir hareketti. Kimse denemedi şu ana kadar. Bir İtalyan arkadaşım, ‘sen o hareketi nasıl yapıyorsun ben daha düşünemiyorum’ dedi. Geçtiğimiz ay ise paralel aletinde en zor hareketlerin bulunduğu ve sadece 5 hareketin yer aldığı “G” grubunda yeralan yeni bir hareket daha çıkardım. Bazı hareketler var düşünmek gerekiyor. Bazı hareketler var seyrinde geliyor. Her sporcu kendi adına hareket çıkarmaya çalışır mı? S.Ç: Şunu da söyleyeyim literatüre hareket koydurma adına spor yapmış olsaydım, 10 - 15 tane hareketim olabilirdi. Ben madalya alabilmek için çok çabaladım. Sporcuların asıl amacı dünya literatürüne seri koymak değil, madalya almaktır. F.A: Bütün cimnastikçiler bu spora bir şeyler katıp daha sonra bu sporun geleceğini belirliyorlar. Her sporcu tarihe geçmek ve cimnastiğin geleceğini etkilemek ister. Ama bazı sporcular sadece madalya almayı hedefler. Cimnastik başkalarının çıkardığı hareketleri yapabilmek, bütün hareketlerin birleşimini yapmaktır. Öldükten sonra isminiz kalır Tarihe geçen hareketleriniz şimdi size ne hissettiriyor? S.Ç: Artık yüzünüz unutuluyor. Yeni başlayan bir cimnastikçi bile bu kitabı açıp bakıyor. Hareketinizi beğeniyor, isminizi okuyor. Dünya Şampiyonası’na gittiğiniz zaman akreditasyon kartınızda soy isminiz yazar. İsminizi gören insanlar sizi tanımasa bile gelir, elinizi sıkar. Değerli olduğunuzu hissediyordunuz. Saygı ve size bakış biraz daha farklı oluyor. F.A: Tribünde otururken birinin ‘Arıcan hareketi’ yaptığını gördüm. Çok değişikti, gurur duydum. Benim bulduğum bir şeyi yapmaları gerçekten çok mutluluk verici. Tarihe geçmiş bir şey, ben öldükten sonra da kalacak. Hedef 2016’da Rio’da Olimpiyat Madalyası Hedefin nedir? F.A: Artık hedefim çıkardığım hareketlerle madalya almak. Olimpiyat seçmesi 2015’de yapılacak. Önceden olimpiyatlara gitmek bizim için hayaldi. Artık olimpiyatlara gitmek değil, madalya almayı hedefliyorum. Gitmeyi düşünürsen gidersin, madalyayı hedeflersen zaten gitmiş oluyorsun. Siz olimpiyatlara gitmeyi hayal ettiniz mi? S.Ç: Bizim dönemimizde cimnastik bir takım sporuydu. Şimdiki gibi alet şampiyonları yoktu. Bizim zamanımızda olimpiyatlarda madalya almak değil, olimpiyatlara gitmek zordu. Türk cimnastiği o zamandan bu zamana nasıl bir ivme kazandı? S.Ç: Olimpiyatlara gidememek bizim içimizde kaldı. İçimizdeki heyecanı şimdi genç kardeşlerimizin hayallerini gerçekleştirmek için yaşatıyoruz. Şimdiki nesil spora başlarken ‘olimpiyat’ diyor. Her şeyden önemlisi kalbimiz cimnastikle atıyor. Akdeniz Oyunlarında çıkartılan 4 madalyanın 3’ü Mersin’de alındı. Bugün Gençlik ve Spor Bakanlığı’mızın imzasıyla 81 ilde cimnastik yapılıyor. Dünyadan gelen yöneticiler buna bir devrim diyor. Şimdi 2020’nin çocuklarını tespit ettik. Gençlik ve Spor Bakanlığı TOHM projesiyle Bolu ve İzmir’i olimpik merkez yaptık. Keşke bu dönemlerde sporcu olsaydım. İçimizde kalmasaydı buralarda olmazdık. Az önce gördünüz; salonlardaydık, ruhumuz orda atıyor. KASIM 2014 37 Haber Dopingle mücadelede örnek ülke Türkiye Seda Peker “Geçmişte Türkiye’de spor biraz yaralıydı, zarar görmüştü. Ancak farkındayız ki son senelerde gerçekten çok ciddi bir iyileşme kaydedildi” —Fotoğraf: Aytaç Ünal 38 Dünya Anti Doping Ajansı (WADA), bilim ve araştırma alanlarının birlikte yapabilecekleri ortak çalışmalarla, sporda ilaç kullanımı ile mücadelede mevcut araçların geliştirilmesi ve yeni stratejilerin oluşturulmasına nasıl katkıda bulunabileceği konuları görüşmek üzere İstanbul’da “Bilim ve Araştırmalar Sempozyumu” düzenledi. 28 Ekim tarihinde başlayan sempozyuma Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç da katıldı. Sempozyumun açılış gününde konuşma yapan Bakan Çağatay Kılıç son zamanlarda dopingle ilgili çalışmaları değerlendirirken, Türk sporunu doping hastalığından korumanın hedefleri olduğunu belirtti. 28 Ekim tarihinde başlayıp 2 gün süren sempozyumda Bakan Çağatay Kılıç doping maddelerine narkotik maddelermiş gibi davranılması gerektiğine vurgu yaparak, “Burada ‘gibi’ kelimesinin altını çiziyorum. Bu maddelerin ticaretini yapanlara yönelik cezalar veya bunları sisteme sokmaya çalışanlar, narkotik muamelesi görmeliler. Çünkü sonuç olarak, o kadar da hızlı olmasa da, bu maddeler narkotik gibi olacaklar. Vücudunuza zarar verecekler, ruhunuzu zedeleyecek. Eğer fazla dozda kullanırsanız sizi öldürebilir bile. Yani fark nerede? Bunu gerçek bir tehdit olarak göreceğimiz bir düzlemde ele almalıyız” diye konuştu. KASIM 2014 “Doğal olmayan hiçbir sonuç tolere edilmeyecektir” Akif Çağatay Kılıç, doping maddelerini kullananların neyle uğraştıklarını bilmeleri gerektiğini altını çizerek, şöyle devam etti: “Bu sadece performansınızı arttıran ama yakalandığınızda başınıza bela açan bir ilaç değil. Eğer bu sizin vücudunuza zarar veriyorsa, sizin saygınlığınızı zedeliyorsa size bir insan olarak zararlıysa hatta bu yüzden ölebiliyorsanız, bu mümkün olan en yüksek cezayla cezalandırılmalıdır. Geçmişte bazı şeyleri hasır altı etmiş olabiliriz, görmezden gelmek istemiş olabiliriz ancak şimdi sizi yakalayacağız ve bunun için cezalandıracağız. Şu çok iyi anlaşılmalıdır ki doğal olmayan hiçbir sonuç tolere edilmeyecektir. Bu kadar basit. Aradan birkaçı kaçmış olabilir, eninde sonunda yakalanacaklar. Çünkü bir yerde hata yapacaklar.” “Başarı elde edemeyince yolundan sapmayan sporcularımız rol modelimiz olmalı” Sporda başarının sadece performansla ölçülmesi gibi bir hatanın sık sık yapıldığını söyleyen Bakan Çağatay Kılıç, “Spor camiası olarak başarıyı performansla denk Dünya Anti Doping Ajansı (WADA) Başkanı Craig Reedie tutabiliyoruz. Bu hususta belki de biz büyük bir hata içerisindeyiz. En önemli olan şey sonuçlar, en önemli ödül ise hiç şüphesiz ki altın madalya. Tabii ki kazanmak ve başarı önemli ama gerçekten azimle çok çaba sarf etmiş ve madalya kazanamamış sporcu kardeşlerimiz için ne yapıyoruz? Bence bu insanlar bizim rol modellerimiz olmalı. Çünkü madalya kazanamayınca yoldan çıkmadılar” diye konuştu. “Geçmişte Türkiye’de spor biraz yaralıydı” Dünya Anti Doping Ajansı (WADA) Başkanı Craig Reedie, İstanbul’da çok önemli bir sempozyumun gerçekleştirildiğini belirterek Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç’a teşekkür etti. WADA Başkanı Reedie dopingle mücadele konusunda çok büyük ilerlemeler kaydettiklerini, en önemli amaçlarının temiz sporcuların korunması olduğunu vurgularken, “Geçmişte Türkiye’de spor biraz yaralıydı, zarar görmüştü. Ancak farkındayız ki son senelerde gerçekten çok ciddi bir iyileşme kaydedildi” dedi. TBMM Sporda Doping Komisyonu Başkanı Osman Aşkın Bak ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Başkanı Uğur Erdener de iki yılda doping konusunda çok başarılı çalışmalar yapıldığını kaydetti. Her şeyi temizlediğimizi, her sorunumuzu hallettiğimizi söyleyecek değilim ancak ülkemizde sporun bu hastalıktan temizleneceği mesajını çok net bir şekilde verdik. Bence Türkiye’nin son dönemde dopinge karşı gerçekleştirdiği çalışmaların hakkı teslim edilmeli. KASIM 2014 39 “ Portre K E B E M I L R E A KİBİ UÇ İ “ B İ G I M R I A OKAR G slüü M m de i, ezie h i iyah lbi iyiyd edi, s m he ydü, ka e geçm öd ’ z D a ü v l B isi. A ileği güç eden hiç du. Hor g y i n l e B r n ların bir isim. . Mücade p dik du m zama n a an zam ır açan , he isim tü u m n d a ü y t z O, bü r için çığ oldu her i, gururu ettiğimiz d Ali. s d la man yanında un eğme çıktı. Bah uhamme M e rin oy lenle ara hiç b dına ring boksörü an a k ıl s Asl u bask siyahiler en büyü n u Y n ı n afik: r r e l g a l o ü f r z - İn S 40 KASIM 2014 a kay B ö G : r Habe KASIM 2014 41 Portre O kadar hızlıyım ki odamda ışığı söndürmeye kalktığımda ışık sönmeden oturduğum yere dönebiliyorum 42 KASIM 2014 4 5 9 1 2 4 6 6 9 9 1 1 amaiçinde Clay, ar. Kısa zaman aşl b a y aç yapma tör ligde m ini 1’ 16 n maçı Çıktığı 167 ar. 18 ır k r ko re bir kazanarak Roma n katıldığı e yk a d n şı ya nyalı lo o P rı’nda Olimpiyatla altın k re e n y’i ye Pietrzkowsk syonelalır ve profe madalyayı liğe geçer. d Ali, o Muhamme lcolm X yıllarda Ma rak da la hareketi o on Of ti a N bilinen ketine Islam hare üslükatılır ve M unu ğ u man old olm X lc a M açıklar. med Ali ve Muham olurlar. çok iyi dost ston seçkin re stunu şehri o d Garir r. b te y, is la lamak Bir gün C irinde ağır b zden e n a d rm n ö rı g i la n ran misafiri ve i in ar. is d n ta dışarı a rl sonlar ke kme tokat te e rı d la ir n b o , , e gelir afirin iyon bir mis den olimpiGenç şamp öğsün bakar ve g nehrestorana ığı gibi Ohio rd a p ko ı n sı a örüg ly a r d o artık h yat ma den sonra n ü g ar. şl O a r. b ta a rine a çıkmay adına ringe r e il h a y si len d Muhamme e dövüşen d in s k m o ti e B n t ndee yö ğır Sikle Angelo Du na ve Dünya A çı a lir m se n k a v yü n’la ün to Ali, hızla is L u n o iç iy mek in Şamp n, Yenilme ını çıkar. Listo sakatlandığ omzundan r. ça a k n a maçt söyleyerek ra la ra e m a k iyon Genç şamp u ld o üslüman döner ve M a ilan eder. ünyay ğunu tüm d med ve Muham aşlamıştır b şı a v sa ietnam ır. ŞampiO yıllarda V aya zorlan lm tı a k şa a lar beni hiç Ali sav ı çıkıp, “on rş a k a n ne Ali, u b yon unun üzeri ılar!”der. B d a m n a ıla ğ lis aşa a ve lur, ünvanın , ra ligden kovu son ulur. Yıllar sına el kon ip gidelin si ra n so birkaç maç in Ali’nin iç ndükleri ceğini düşü glerin n ri r, de ede lisansını ia rlar. yolunu aça 1969 kakimliğinin Müslüman aç ve m in e in ’d m 7 is 6 , d Ali adeta. 19 r u rd Muhamme yo e şı n a e sesle n si için sav na Clay diy o bul edilme a d n , sı ra i sı bu yüzden seremonis rrell de sırf Te l’a e ie rr m E Te i , rakib tır. Ali a olsa almış ağdırırken, d cı a i in rs de ay arka arkay ım yumrukları “Benim ad li k re sü a d n ine a d n m a y bir ngin ze in r. Terrell ri ra sa so e yu iy ru ”d so ne? Ali, aynı ra n so n ta sorar. yığıldık ran binlere lonu doldu i nin bittiğin Herkes Ali’ i r’ e zi ra F n düşünürke er mağlup ed la rk fa k yü bü L. e ’d 8 7 alır. 19 ve rövanşı n a d ın rd a nilip Spinks’e ye de ce in n ye i ibin aynı yıl rak u3 piyonluğun m şa a y n ü d r sö k o b en ilk kez elde ed ay 6 3 su k o lb olur. Aynı yı . ır bırak şında boksu ichionrası Ali M Emeklilik S zl ö g erden ftlik evinde başlar. gan’daki çi ya a yat yaşam uzak bir ha yakalaa ın ğ hastalı Parkinson rı’nda Olimpiyatla len nır. Atlanta veri vi akma göre attığı meşaleyi y re h e n d Ali’ye Muhamme yerine, adalyasının olimpiyat m takılır. yenisi 1996 7 6 2 9 3 0 4 1 6 6 8 9 9 9 1 7 1 1 19 olmadan Müslüman i Cassius önceki ism y Jr. olan la Marcellus C d Ali, 17 Muhamme y ’de, Kentuck Ocak 1942 . u d ğ o d e Louisville’d lır. ir bisiklet a y, oğluna b la nC vi a b se a r b a d n Bir gü hiç bu ka a d n tı a y a ’in h Clay Küçük Clay, ırsız küçük ir gün iki h B r. Hemen ti şı iş a m d e a m lay ve ark C r. la s yaça i n bisikleti a polis bok r. Karakold e boks id r g e ğ la “E ko kara mur Joe, e M n la o i ah ardı” der. pan bir siy izi çalamazl n ti le ik is b y’i çalıştığı bilseydiniz aşındaki Cla y 12 , e Jo r Memu rür. salona götü KASIM 2014 43 Dosya 44 KASIM 2014 Yurtların parlayan yıldızları Gençlik ve Spor Bakanlığı Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) Genel Müdürlüğü’ne bağlı yurtlarda kalan üniversite öğrencilerinin hikayelerini sizlerle buluşturmaya devam ediyoruz. Öğrenimlerinin yanında başarılı spor hayatları ile sosyal aktivitelerini sürdüren gençler, yurtta kazandıkları arkadaşlıkları ömür boyu sürecek bir dostluğa dönüştürüyor. —Haber: Şenay Güner/Gökay Baz —Fotoğraf: Ali Balıkçı KYK yurtlarında kalan on binlerce öğrenci, üniversite okumak için evlerinden, ailelerinden uzakta kalıyor. Farklı hayat hikayelerine sahip bu öğrenciler kaldıkları yurtlarda adeta aile oluyorlar. Gençlik Spor Dergisi’nin bu sayısında Gölbaşı Kız Öğrenci Yurdu’nun “Parlayan Yıldızları”nı bulacaksınız. Başarı Öyküsü Fatma Ataş 19 yaşında, Gazi Üniversitesi Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Bölümünde okuyor. Küçükken geçirdiği rahatsızlık nedeniyle yaşamını tekerlekli sandalyede devam ettirmek zorunda. Başarılı bir tiyatro oyuncusu olan Fatma, rahatsızlık geçirdiği o günleri ve tedavisini şöyle anlatıyor: Olumsuzlukları Azmiyle Aştı “Havale geçirdiğimde bizimkiler farkına varamamış. Haftada bir fizik tedaviye gidiyorum. Ne ilerleme ne gerileme var sadece kaslarımı geliştiriyor. Çok sessiz, sakin bir çocukluk yaşadım. Daha doğrusu hayata olumsuz bakan bir çocuktum. Ama sonra fizik tedaviye başladım ve orada hem zihinsel, hem bedensel engellileri görünce şükretmeye başladım.” Tiyatro Hayatını Değiştirdi Fatma’nın hayatını asıl değiştiren ise tiyatro ile tanışması olmuş. Fatma, “O günden sonra sosyal anlamda kendimi geliştirmeye başladım. 6 yıldır amatör KASIM 2014 45 Dosya olarak tiyatro oynuyorum. Önce küçük roller oynamaya başladım, sonra turneler, oynamadığım sahne, gitmediğim şehir kalmadı. Tiyatro hayatımı çok farklı bir yönde değiştirdi. Tiyatroya aşığım diyebilirim. Konservatuvar da okumak istiyorum” diyor. İkinci Hafta Her şey Değişti Ailesiyle birlikte Ankara’da yaşayan Fatma, evi okuluna uzak olduğu için yurtta kalıyor. Yurda ilk geldiğinde zorlanacağını düşündüğünü belirterek, “İlk geldiğim hafta bayağı sıkıntı çektim. Odamda oturup hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Çünkü hiç kimseyi tanımıyordum, ailemden uzaktaydım. İkinci hafta her şey değişti. Şimdi bir sürü arkadaşım var, akşamları kantine gidiyoruz, sohbet ederken zaman geçiyor. Okula gidip gelmem sıkıntı olmuyor. Tek başıma çıkıp gezebiliyorum. Rampa var girişte. Bir sıkıntı çeksem bile biri hemen imdadıma koşuyor” diyor. 46 KASIM 2014 Engellilere Özel Oda Fatma, yurtta engelliler için özel olarak tasarlanmış odalarda kalıyor. Engelli gençlerin ‘Yurtta nasıl kalırım?’ korkusuyla üniversite okumaktan vazgeçmemelerini isteyen Fatma, “Ben çok mutluyum onlarda yurtlarda rahatlıkla kalabilirler” diyor ve yurt hayatını şöyle değerlendiriyor: “Özel olarak tasarlanmış engelli asansörü var. Tedavi için gittiğimde araba gelip beni oradan alıyor. Yurt engellilere göre dizayn edilmiş, ben rahatlıkla okula gidip gelebiliyorum. Bu yurt gerçekten çok güzel ve konforlu. Engellileri düşünmüşler. Tek kişilik oda olması mükemmel diyebilirim. Banyo ve lavabosu bize göre. Rahat hareket edebiliyorum” diyor. Pınar, hayatının her döneminde sporla iç içe olmuş. Çocukluğunda karar vermiş Beden Eğitimi okumaya. Bir branşta uzmanlaşıp profesyonel sporcu olma fırsatı yakalayamasa da üniversitede tanıştığı Bocce ile hayalini yerine getirmiş. Şimdi Bocce Milli Takımı sporcusu. Aynı zamanda cimnastik ve atletizm antrenörlüğü de yapan Pınar, “Çocuklara bir şeyler öğretmek, onların koşup ‘öğretmenim’ diye sarılması çok güzel bir duygu. Sporla hiç tanışmamış bir grup öğrencim var onları düzene sokmak, birbirlerine olan davranışlarını düzeltmek, yararlı birey haline getirmek ilk görevim. Bu da beni çok mutlu ediyor” diyor. Pınar, yurt ve eğitim hayatını şu sözlerle anlatıyor: Hayalini Üniversitede Gerçekleştirdi Yurt Hayatını Kolaylaştırdı 22 yaşandaki Pınar Sarı da Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği Bölümü öğrencisi.Yurtta 3’üncü yılı. Çorum’da büyüyen “İlk başlarda yurdun bana göre olmadığını düşünüyordum. Daha sonra çok alıştım. Her şey bizim ihtiyaçlarımızın giderilmesi için Yurtta başlayan arkadaşlığımız ileriye dönük bir dostluğa dönüşüyor. Burada birbirimize aile oluyoruz, her şey bizim ihtiyacımızın giderilmesi için hazırlanmış, gayet konforlu bir yaşam sürüyoruz. hazırlanmış. Gayet konforlu bir yaşam sürüyoruz. Çalışma salonumuz olsun, yemeklerimiz olsun hepsi çok güzel. İdari personelimizde her zaman bizi dinleyen insanlar oluyor. Hepimizin çalışma masaları var, kısacası yurt benim hayatımı kolaylaştırıyor.” “Bocce İçin Yaratılmışım” “Adeta bocce sporu için yaratılmışım, bir yerlerde beni bekliyormuş da ben onu bulmuşum gibi hissediyorum” diyen Pınar, önümüzdeki sezon için hedefinin Türkiye Şampiyonası’nda dereceye girip, Dünya ve Avrupa Şampiyonası’nda madalya kazanmak olduğunu anlatıyor. Pınar, 10 kez milli formayı giyip atanacağı okulda bocceyi öğrencilerine sevdirmek istediğini dile getiriyor. Hayali Çim Hokeyi’ydi Fatma’nın özel bir ricası var; engelli gençlerin ‘Yurtta nasıl kalırım?’ korkusuyla üniversite okumaktan vazgeçmemelerini istiyor. ‘Ben çok mutluyum onlarda yurtlarda rahatlıkla kalabilirler.” 19 yaşındaki Burcu Özdemir, A.Ü Spor Yöneticiliği Bölümü öğrencisi. Lisedeyken beden öğretmeninin sayesinde futbolla tanışmış. Eskişehir’de sporcusu olduğu kulübün Çim Hokeyi branşı açmasıyla kendini hokey oynarken bulmuş. Milli Takım’a yükselemese de Süper Lig’de oynayan Burcu, üniversiteyi kazandıktan sonra derslerini aksatmamak için çim hokeyini bıraktığı için pişman. “Hedefim Milli olmaktı o dönem derslerime biraz daha fazla önem verdim. Aslında devam etseydim kendimi çok daha geliştirebilirdim. Beden Eğitimi Bölümü okumayı çok istiyordum, başardım. Üniversite takımında futbol oynuyorum. Pınar’la beraber cimnastik antrenörlüğü yapıyoruz. Akademisyenliğe yönelmek istiyorum.“ Özel Yurt İşkenceydi Ankara’ya ilk geldiğinde özel yurda yerleştiğini anlatan Pınar, “Bir hafta kadar özel yurtta kaldım, resmen işkenceydi diyebilirim. Oda arkadaşımla hiç konuşmuyorduk. Odaya hiç gitmek istemiyordum. Buraya geldiğimde çok rahat ettim. Özel yurda ayda 500 lira öderken buraya 183 lira ödüyoruz. Orada yemek sorun oluyordu” diyor. Ankara’da oturuyor ama yurtta kalıyor 21 yaşındaki Hilal Dinçer, A.Ü Spor Yöneticiliği bölümünde okuyor. Ortaokulda voleybol oynamış. Meslek Lisesi okuduğu için voleybolu okul takımında devam ettirebilmiş. Okulla beraber cimnastik ve yüzme antrenörlüğü yapıyor. Mezun olduktan sonra ilerlemek istediği dal ise pilates. Pilatesin fizik tedavi olarak geçtiğini ifade eden Hilal, vücut için çok gerekli, beceri ve uğraş isteyen bir spor olduğunu söylüyor. Normalde ailesiyle birlikte Pursaklar’da yaşayan Hilal, yurtta kalmayı neden tercih ettiğini ise şu sözlerle dile getiriyor: “Yurt Çıkınca Allah’a Şükrettim” “Ankara’da oturmama rağmen yurtta kalıyorum. Bir ay boyunca Pursaklar, Gölbaşı arası gittim geldim. O kadar yoruluyordum ki anlatamam. Yurt çıktı diye Allah’a şükrediyorum. Yurt o kadar rahat geldi ki okuluma 3 dakika, hiçbir sıkıntı olmuyor. Arkadaşlıklarımız çok güzel. Yurtta kalan kızlara sporu aşılamak istiyoruz, birlikte aktiviteler yapıyoruz. Burada zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.” KASIM 2014 47 Haber Gençlik Merkezlerinin 728 Bin 810 üyesi bulunuyor. Türkiye genelinde 182 gençlik merkezi var. 48 KASIM 2014 Önümüzdeki iki yıl içinde gençlik merkezlerinin sayısı ikiye katlanacak Gençlerin buluşma adresi 81 İLDE FAALİYET GÖSTEREN Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Gençlik merkezleri artık ilçelerde de yaygınlaşıyor. Önümüzdeki yıl 100, 2016 yılında ise 62 yeni gençlik merkezinin faaliyete geçmesiyle gençlerin bu merkezlerle buluşması daha da kolaylaşacak. —Fotoğraf: Ali Balıkçı KASIM 2014 49 Haber 50 KASIM 2014 Gökay Baz Gençlik Merkezleri, gençlerin zararları alışkanlıklardan uzak durmaları, hayatın güçlükleriyle baş edebilecek donanıma sahip olmaları ve geleceğe güvenle bakabilmelerini amaçlıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı 182 gençlik merkezi, genç misafirlerini bekliyor. Artık ilçelere de yayılmaya başlayan gençlik merkezlerine, önümüzdeki iki yılda 162 yeni gençlik merkezinin eklenmesi planlanıyor. Gençlik merkezleri, gençlerin zararları alışkanlıklardan uzak durmaları, hayatın güçlükleriyle baş edebilecek donanıma sahip olmaları ve geleceğe güvenle bakabilmelerini amaçlıyor. Merkezlerde verilen hizmet ve eğitimler saymakla bitmiyor. Birçok gençlik merkezinde hentbol, voleybol, basketbol, eskrim, badminton, judo gibi spor aktivitelerinin yanında ney, gitar, saz, hat, ebru, model uçak, takı tasarımı, fotoğrafçılık, sinema ve halk oyunları gibi el sanatları ve güzel sanatlar eğitimleri de bulunuyor. Merkezlerde ayrıca, kişisel gelişim eğitimleri de veriliyor. Ayrıca, gençlerin derslerine yardımcı olmak amacıyla matematik, Türkçe, İngilizce, fizik, kimya gibi dersler de veriliyor. Gençlik merkezlerinde yer alan faaliyetler tamamen ücretsiz. Söz konusu eğitim ve hizmetlerden yararlanabilmek için gençlerin yapması gereken tek şey ise kendilerine en yakın gençlik merkezine üye olmak ve eğitim almak istedikleri alanları belirlemek. Bu gençler ders bitiş zili çalar çalmaz soluğu gençlik merkezlerinde alıyor. Uzmanlar eşliğinde verilen eğitimlerde gençler yeni arkadaşlarla tanışıyor ve keyifli vakit geçiriyor. Fiziki yapıları tamamen gençlere uygun hazırlanan merkezlerde oyun alanları, bilgisayar odaları ve konferans salonları da bulunuyor. Hali hazırda 1 milyona yakın genç üyesi bulunan gençlik merkezlerinin kuruluş amacı ise; gençlerin serbest zamanlarında ilgi, ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak bilimsel, kültürel, sosyal, sanatsal ve sportif faaliyetler düzenlemek, bedensel ve zihinsel gelişmelerini sağlayabilecekleri, kötü alışkanlıklardan korunabilecekleri zemini hazırlamak, eğitim ve istihdamlarına yönelik kurs, seminer ve girişimcilik programları düzenlemek. Gençlik ve Spor Bakanlığı, gençlik merkezleri aracılığıyla gelecek nesilleri bugünden eğitmeyi, topluma faydalı nesilleri yetiştirmeyi hedefliyor. Gençlik merkezlerine katılan gençler, yurtiçi ve yurtdışı gezi programları ile bir çok şehir ve ülke gezme fırsatı da yakalıyor. Ayrıca alanında başarılı birçok ünlü isimle tanışarak onların tecrübelerinden yararlanıyor. Merkezler aracılığıyla bir çok proje de hayata geçiriliyor. Genç Dönüşüm, Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi, Gençlerin İyilik Ağacı, Gençlerden Ecdada Mektup, Tecrübe Konuşuyor gibi projeler, hayata geçirilen projelerinden bazıları. Gençler ise uygulamadan oldukça memnun. Gençlik Merkezlerindeki üye gençlerden bazıları duygu ve düşüncelerini Gençlik Spor Dergisi ile paylaştı. Yeliz Dal: Okuldan sonra hemen buraya geliyoruz arkadaşlarım var, ablam var. Burada çok mutlu oluyorum. Mesut Yücer: Gençlik merkezlerinde alanında uzman liderlerimiz derslerimizde bize yardımcı oluyor. Ayrıca oyunlar oynuyoruz, spor yapıyoruz. Mesela ben hentbol oynuyorum. Yağmur Çiçek: Gençlik merkezi çok eğlenceli bir yer. Her alanla ilgili bir çok kurs var. Ben, İngilizce, resim ve hentbola katılıyorum. Burada okuldan daha önce öğrenme fırsatı buluyorum ve bu yüzden derslerimde çok daha başarılı oluyorum. Özellikle hentbol oynarken çok eğleniyorum. Ayşen Altıok: Ben gençlik merkezinde saz kursu ve judoya gidiyorum. Çok eğlenceli vakit geçiriyorum. Bu imkanı sağladığı için Gençlik ve Spor Bakanlığı’na teşekkür ederim. Melih Yıldırım: Burada vakit çok iyi geçiyor. Gençlik liderlerimiz bizlerle yakından ilgileniyor. Tiyatro eğitimi alıyorum burada. Tiyatro eğitimiyle birlikte özgüven sahibi oldum, hayata bakış açım değişti. İnsanları artık daha iyi tanıyorum. Sultan Durgut: Ben burada, ney üflemeyi öğrendim. Birçok arkadaş edindim burada faklı kültürlerden. Hatta kardeş gibi olduğum arkadaşlarım var. Ney öğrendiğim için çok mutluyum, bundan sonra ney, her zaman hayatımda olacak. KASIM 2014 51 Tarih GAZİ MUSTAFA KEMAL’İ saygıyla anıyoruz… Aramızdan ayrılalı tam 76 yıl oldu. Biz de Gençlik Spor Dergisi olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü özlem ve minnetle anıyoruz. —Ömer Faruk Gölen Ulusal kurtuluş savaşımızın başkomutanı, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1938 yılının 10 Kasım günü sabah saat 09:05’te hayata gözlerini yumdu. Aramızdan ayrılsa da bizlere bıraktığı miras ve koyduğu hedeflerle Türk Milleti’nin kalbinde ölümsüzdür. Hayatını kaybetmeden önce Atatürk’ün hastalığının ilk belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova’da bulunduğu sırada, ciddi şekilde hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç vermişti. Ama tamamen iyileşmeden Ankara’ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının ilerlemesine neden oldu. Hatay sorununun çözümü moralini düzeltti ama… Tam da bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da Onu yoruyordu. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana’ya geziye çıktı. Yoğun güneş altında askerî 52 KASIM 2014 birlikleri teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düşmüştü. Ülkü edindiği millî dava uğruna kendi sağlığını hiçe sayıyordu. Bu seyahat hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs’ta Ankara’ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul’a gitti. Başbakan Celâl Bayar,Avrupa’dan iki hekim getirilmesini önerse de Atatürk o günlerdeki Hatay Sorunu yüzünden hastalığının dışarıda duyulmasının iyi olmayacağını düşündüğünü belirtti ve bunu reddetti. Türk doktorların kapsamlı bir muayene yapmasını kabul etti. Nihayet 6 Mart 1938 günü beş doktor Çankaya Köşkü’nde Atatürk’e bir konsültasyon yaptılar ve siroz hastalığı teşhisini yenilediler. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı’nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul’a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938’de Hatay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi Atatürk’ü çok sevindirip moralini düzeltti. 5 Eylül’de vasiyetini yazdı Temmuz sonlarına kadar Savarona’da kalan Atatürk’ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi. Fakat hastalığı sürekli ilerliyordu. O’nun hastalığını duyan Türk halkı, Atatürk’ün sağlığıyla ilgili haberleri titizlikle takip ediyor ve bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini göz önünde tutarak 5 Eylül 1938’de vasiyetini yazıp mal varlığının büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı. Ekim ayında durumu biraz düzelir gibi olsa da Cumhuriyetin 15. yıl dönümü törenleri için Ankara’ya gidemedi. Kahraman Türk Ordusuna gönderdiği mesajı Başbakan Celal Bayar okudu “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nur- larını taşıyan kahraman Türk ordusu!” sözü ile Türk Ordusu’nun önemini vurguladı. TBMM’nin açılış törenine katılamadı Atatürk 1 Kasım 1938’deki TBMM’nin açılış törenine de katılamadı ve buraya gönderdiği açılış nutkunu da yine Başbakan Celal Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri ile eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi’nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Van vilayetinde bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine kavuşması için Beden Terbiyesi Kanunu’nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. 10 Kasım sabahı korkulan oldu Atatürk’ün hastalığı tekrar şiddetlendi ve 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlamıştı. Türk Milleti büyük üzüntü içinde iyileşmesi için dua ediyordu. 10 Kasım sabahı saat dokuzu beş geçe korkulan oldu ve Atatürk hayata gözlerini yumdu. Ölümüne dünya ağladı Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler yollayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler. Biz de Gençlik Spor dergisi olarak Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 76. yıl dönümünde büyük minnet ve saygıyla anıyoruz. Ruhu şad olsun. KASIM 2014 53 Tarih ATATÜRK VE SPOR Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 76’ıncı yıldönümünde özlemle ve saygıyla anıyoruz. Gençlik Spor Dergisi’nin Kasım sayısında Gazi’yi farklı bir yönüyle anmayı tercih ettik. Bu sayımızda, her zaman askeri ve siyasi kimliği ile gündemde olan Mustafa Kemal Atatürk’ün spora bakışı ve spor anılarını bulacaksınız. —Bora Selek Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün spora olan ilgisi aşikar. “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözünü sarf etmiş bir kişinin, herhangi bir dalı ile uğraşmasa da spora büyük önem verdiği ve vakit elverdiğince izlediği ortada. Gazi’nin spora ve gençliğe verdiği önemin en büyük göstergesi de milli mücadeleye başlamak için Samsun’da Anadolu’ya ayak bastığı 19 Mayıs 1919 gününü, 20 Haziran 1938 tarihinde TBMM’nin 3466 sayılı kararı ile “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kabul edilmesini sağlamasıdır. İlk Okçuluk Kulübünü kurdurdu Binicilik, yüzme, kürek… Tarihi futbol maçı Gazi Mustafa Kemal’in fiilen yaptığı üç spor dalı olduğu söylenebilir. Uzun yıllar süren askerlik hayatında başladığı ve ömrünün son yıllarına kadar fırsat buldukça sürdürdüğü binicilik sporu bunlardan biridir. Yaz aylarını geçirdiği Florya’da, yüzme ve kürek sporu yaptığı da bilinen bir gerçektir. Atatürk’ün İstanbul’da bulunduğu yaz aylarında, özellikle Moda Koyu’nda yapılan yelken ve kürek yarışlarını “Acar” motorundan veya “Ertuğrul” yatından büyük bir ilgiyle izlediği bilinir. İzlemeye doyamadığı spor: Güreş Atatürk’ün izlemeye doyamadığı spor dallarının başında güreş geliyordu. “Türk Milleti anadan doğma sporcudur. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını bile harman yerinde güreşirken görürsünüz” sözüyle güreşin, Türklerin milli sporu olarak niteleyen Mustafa Kemal’in, İtalyanlar’ı yenen Türk Milli Güreş takımının Florya Köşkü’nde ağırlamasına ilişkin anısı dilden dile anlatılır: “Atatürk, İtalyanlar karşısında başarılı bir sonuç almış olan güreşçilerimizi teker teker kutlamış, bu arada özel bir sevgi duyduğu, ağır sıklet şampiyonu Çoban Mehmet’e takılmaktan kendini alamamıştır. Gazi, “Sen, herkesi kolayca yeniyorsun Mehmet. Seninle güreş tutsak, beni yenebilir misin?” diye sormuştu. Çoban Mehmet ise mahcup bir şekilde, “Sizi bütün cihan yenemedi Paşam, ben nasıl yenebilirim?” yanıtını vermişti. Bu yanıt karşısında çok duygulanan Mustafa Kemal’in ağır sıklet şampiyonu Çoban Mehmet’in alnından öptüğü dile getirilir. 54 KASIM 2014 Atatürk’ün, Türklerin ata sporlarından biri olan okçuluğa karşı da ilgisi büyüktü. Hatta okçuluğun yeniden gelişmesi yolunda ilk emir ve direktifleri bizzat vermiştir. Bu direktif doğrultusunda 1937 yılında, Beyoğlu Halkevi bünyesinde “Ok Spor Kurumu” kurulmuştur. Hastalığının hızla ilerlemesine karşın kulübün faaliyetleriyle yakından ilgilenen Mustafa Kemal’in yaşamını yitirmesiyle Ok Spor Kurumu ve bünyesinde kurulan Ok Spor Müzesi, kütüphanesi ve arşivi ile bir gece içinde kapatılmıştır. On yıllardır Atatürk Fenerbahçeliydi, Beşiktaşlıydı, Galatasaraylıydı tartışmaları süredursun, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilgiyle seyrettiği bir futbol maçı vardır. O da milli mücadele yıllarında Akşehir’de oynanan futbol maçıdır. Düşmana son darbenin indirileceği Büyük Taarruz’u gizli tutmak amacıyla ve düşmanın dikkatini dağıtmak için ordu birlikleri arasında futbol karşılaşmaları düzenlendi. Turnuva bahanesiyle ordu komutanları Akşehir’e davet edildi. Mustafa Kemal, 28 Temmuz gecesi ordu komutanlarına gerekli talimatları iletti. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, beraberinde Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Nureddin Paşa, Yakup Şevki Paşa ve General Asım Gündüz ile birlikte Akşehir sahasındaki Kolordu Subayları ile Batı Cephesi Subayları arasındaki iddialı futbol maçını izledi. Yani Atatürk’ün izlediği bu ilk futbol maçı, ülkenin geleceğinde önemli yer tutan tarihi bir toplantıyı kamufle eden özel ve önemli bir maç olarak tarihe geçti. Beden eğitimini zorunlu kılan tek devlet adamı Mustafa Kemal’in ölümünün ardından Avrupa’nın sayılı spor gazetelerinden L’Auto’da yayınlanan bir makale, O’nun spora verdiği önemi anlatmak açısından da yeterli olacaktır. “Dünyada ilk defa beden eğitimini mecburi kılan devlet adamı o oldu. Yalnız kağıt üzerinde ve nutuklarda değil bunu bilfiil yerine getirdi. Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri tesis ettirdi. Halkevlerinin spor kollarını bizzat mürakabe etti ve milletin mukadderatına hakim olduğu günden itibaren Türkiye’de spor gittikçe artan bir önem ve değer kazandı...” KASIM 2014 55 Dosya 56 KASIM 2014 KASIM 2014 57 Dosya Nilüfer Gevenoğlu —Fotoğraf: Ali Balıkçı Kum sanatı, ışıkla aydınlatılan bir camda kumun ışık ve gölge tekniğine göre serpilerek yapılan resim ve gösteri sanatıdır. Bu gösteri genellikle huzur veren, rahatlatıcı enstrümantal tarzında müzikler seçilerek yapılır. Kum, ışık ve ses bütünleşerek gösterinin daha da etkili olmasını sağlar ve büyülü bir atmosfer yaratır. Kum sanatı ile tabiat görüntüleri, insan ve hayvan figürleri çizilebilir. Kum sanatı ayrıca birçok hikâyeyi, hadisi, ayeti, konuyu ve kıssadan hisseleri ilgi çekici bir çalışmayla anlatmada kullanılabilir. Kum sanatı, kısa zamanda düşünmeyi, düşündüğünü çizmeyi ve bir hareket ile tasviri silip diğer figürü çizmeyi gerektirir. Bu yüzden kum sanatını icra eden sanatçı ince bir ruha, keskin bir göze ve usta bir el becerisine sahip olmalıdır. Bunlara ek olarak ise sanatçıda geniş bir hayal gücü yetisi de bulunmalıdır. Sizler için kum sanatına gönül veren, onu layıkıyla icra eden gerçek bir ustanın kapısını çaldık ve yıllardır sanatla iç içe yaşayan Gürkan Yılmaz’la bir araya geldik. Gürkan Yılmaz, kumun mütevazılığını baştan aşağıya giyinmiş bir sanatçı... Konuşmasında, oturuşunda, sanatı icra edişinde bu mütevazılığı görmek hiç de zor olmuyor. Yılmaz ile kendi kişiliğiyle bu denli özdeşleşmiş kum sanatını ve inceliklerini konuştuk. İnsana çok yakın bir sanat Çocuk yaşlarda başladığı resim sanatını 9 Eylül Üniversitesi’ndeki akademik kariyeri ile profesyonelliğe taşıyan Gürkan Yılmaz kum sanatı için, “Bu sanat, insana çok yakın bir malzeme yardımıyla icra ediliyor. İnsanın hammaddesi olan kumu kullanıyoruz. Bizler yani insanoğlu topraktan yaratıldık ve her birimiz Allah’ın birer sanat eseriyiz. Bizim sanatımızın da ana maddesi topraktır. Bu yüzden kum sanatı, insanda farklı hisler ve duygular uyandırıyor. İnsanlar sanatı izlerken kendilerinden bir şeyler görüyor. Bu nedenlerden dolayı kum sanatı insanlarda merak uyandırıyor ve ilgi çekiyor” diyor. Bu sanatı öğrenmek için her- 58 KASIM 2014 Kum sanatı, kısa zaman da düşünmeyi, düşündüğünü çizmeyi ve bir hareket ile tasviri silip diğer figürü çizmeyi gerektirir. Bu yüzden kum sanatını icra eden sanatçı ince bir ruha, keskin bir göze ve usta bir el becerisine sahip olmalıdır. hangi bir ders almadığını belirten sanatçı, “Bu tarz sanatları insanın kendi kendine öğrendiğini zannetmiyorum. Allah’ın verdiği bir yeteneğin illa ki olması gerekiyor ve sizin de o yeteneği geliştirmeniz gerekiyor. Bende bu anlamda kum sanatı ustalarının videolarını izledim. Kurguları, anlatılmak istenilen hikâyeleri ve nasıl yaptıklarını yakalamaya çalıştım. Sürekli denemeler yaptım. Kum tanesi gibi ağır ağır da olsa kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum” şeklinde özetliyor bugüne kadarki süreci... Kumu, ışığı ve gölgeyi tanımaktan ibaret Aslen resim öğretmeni olan Yılmaz, kum sanatının kendisinde bir merakla başladığını ve bu sanatın yıllar geçtikçe kumu, ışığı, gölgeyi tanımaktan ibaret olduğunu söylüyor. Kum sanatını icra etmek için gereken malzemelerin çok kolay bulunabileceğini dile getiren Yılmaz, bu durumu şöyle açıklıyor: “Kum sanatı için bir adet flüoresan lamba, cam, ince bir yüzey kapatıcısı ve kum gereklidir. Bunların haricinde yüzeyi hemen temizlemek için çekçek, küçük detayları yapabilmek için küçük kartlar ve çubukta kullanılabilir. Basit bir flüoresan lambası üzerine cam, cam ile flüoresanın arasına da altı görmemek için ince bir yüzey kapatıcısı kullanılır. Kum sanatı, gölge ve ışıktan yararlanılarak yapılan bir sanattır. Kumu düz bir zemine yatırıp üzerine bir şekil uygulaması yaptığınızdan dolayı kumu elinizle rahat hareket ettirebilmek için kaygan bir zemine ihtiyacınız var. Kum olarak ise elektriklenmeyen kumlar kullanılabilir. Yapacağım karakterin ya da mekânın detaylı olması için toprağın toz halini tercih ediyorum. Bu yüzden erguvan ağaçlarının altından elde ettiğim toprağı eleyerek toz şekline getiriyorum. Toz şeklindeki kumla ara lekeler ve ara tonlar atabiliyorum.” Karanlığı biraz daha aydınlatmayı istiyorum İnsanlara iyi şeyler anlatabilecek hikayeleri, konuları seçtiğini dile getiren Yılmaz, hikaye seçiminde nelere dikkat ettiğini ise şu sözlerle anlatıyor: “Güzel ve iyi olduğunu düşündüğüm bir şeyi rahatlıkla kum sanatıyla anlatabiliyorum. Kum sanatının müzikle desteklenmesi ve anlatılan hikâyenin seslendirilmesi gerekiyor. Müzik ve seslendirme, işin hızlanmasını, daha anlaşılır ve mesajın daha güçlü olmasını sağlıyor. Topluma mal olmuş sanatçılar ortaya koyacakları eserlerinde insanlara bir şey anlatma kaygısı içerisinde olmalı. Ben bu kaygıyı üzerimde taşıyor ve yaptığım çalışmalarda karanlığı biraz daha aydınlatmayı hedefliyorum. Kum sanatını icra ederken konu ve hikâye seçimlerimde hep bir mesaj kaygısı taşıyorum. Bu da benim toplumsal görevim diye düşünüyorum.” Asıl olan kurgudur Sanatta önemli olanın kurgu olduğunu belirten sanatçı, “Kum sanatında olay görüntünün güzel olması değil, portrenin çok gerçekçi olması değil ya da çok güzel bir bayan yüzü çizmek değildir. Sanatta asıl olan ve insanı etkileyen kurgudur. Bir çöpten adamla dünyayı kurtarabilirsiniz. Kum sanatında görüntüler birbiri ardına anlamlı bir şekilde akmalı. Mesela bir portrenin burun kısmı bir sonraki karede bir gölün kıyısı olabilmeli. Ya da bir göz, etrafına bir şeyler çizilerek güneşe dönüşebilmeli. İnsanların bunu görüp şaşırması, onlarda merak uyandırması ve sonraki görüntünün neye dönüşeceğini bilmemenin verdiği heyecanı yaşamaları için kurgunun iyi olması gerekir. Kum sanatını, herkesin hayatında en az bir kez denemesini iste- Gürkan Yılmaz Kimdir? yeceği bir sanat olarak gördüğünü söyleyen sanatçı, sanata ilgi duyanlara, “Bu sanatı gönüllü olan herkes yapabilir. Sadece biraz zaman harcamak kumu, ışığı ve gölgeyi tanımak gerek. Daha sonra anlatmak istediğiniz hikâyeyi kurguladıktan sonra çizimlere başlayabilirsiniz. Emin olun yapacağınız işten siz de çok keyif alacaksınız” diyor. 1984 yılında Mersin’in Silifke ilçesinde doğdu. Çocuk yaşlarından itibaren sanata, resime merak salan Yılmaz, kum sanatını kendi çabasıyla öğrenen usta bir sanatçı. 2006 yılında 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Öğretmenliği Bölümü mezunu olan Yılmaz, merakını kum sanatına yönlendirerek, bu sanata ivme kazandırmayı da başardı. Sanatçı, bugüne kadar canlı performanslar dahil yaklaşık 100’e yakın eser ortaya koydu. Evli ve 6 aylık bir kız çocuğuna sahip olan sanatçı, 2010 yılında arkadaşlarıyla birlikte İzmir’de kurmuş olduğu sanat merkezinde öğrencilerine ders vermeye devam ediyor. KASIM 2014 59 Dosya 60 KASIM 2014 Bireyleri ve toplumları ayakta tutan kuralların başında inanç gelir. Hem insana, hem toplumsal hayata yön verir. Beslenmek nasıl bedenin gıdası ise inanç da ruhun gıdasıdır. İnanan insan hürdür, huzurludur, mutludur. Çevresine yaşama sevinci aşılar. Her işin üstesinden gelir. İnanmak kalple, gönülle ve zihinle olur. Üçünü bünyesinde bütünleştiren insan hem bu dünyada hem öbür dünyada rahat eder. KASIM 2014 61 Dosya Büyük şeyleri başarmak için sadece harekete geçmek yeterli değildir. Hayal etmek, plan yapmak, bunların ötesinde de inanmak gerekir. Akif Bülbül Negatif düşünce ise kaygı ve karamsarlığı, korkuyu, ümitsizliği ifade eder, yıkılmışlığı, bitmişliği çağrıştırır insanlarda. İnanç bir düşünceye gönülden bağlı olmak, şüphelerden sıyrılıp emin olmaktır. Dini anlamı ise iman etmek, Allah’a teslim olmaktır. Sözlük anlamı ne olursa olsun inancı, insanı yönlendiriyorsa hayat tarzı, toplumu yönlendiriyorsa sistem olarak da düşünebiliriz. Her işin başlangıcı Zaman zaman çevrenizdeki insanlardan duyarsınız; “inancım beni başarıya götürdü. Eğer sana inanmasaydım burada olmazdım” ya da” Ona inandım ama beni yolda bıraktı”, “Artık insanlara inanmıyorum, güvenmiyorum”,”Sakın ona inanmayın sahtekârın tekidir.” sözlerini… Bu sözlerin altında yatan şey kendisine ya da birilerine inanma ve güvenme duygusudur tezahür etmesinden başka bir şey değildir. Bu duygunun pozitif dönüşümleri insanı mutlu ve huzurlu eder. Büyük şeyleri başarmak için sadece harekete geçmek yeterli değildir. Hayal etmek, plan yapmak, bunların ötesinde de 62 KASIM 2014 Parasını kaybeden insan çok şey kaybetmiştir, bir dostunu kaybeden insan daha çok şey kaybetmiştir, inancını kaybeden insan, her şeyini kaybetmiştir. Elenor Roosevelt. inanmak gerekir. Bir şeye inanıyorsanız, sonuna kadar inanın. İnandığınız sürece her şeyi yapabilirsiniz. Harikulade şeyler ancak içlerindeki bir şeyin koşulların üzerinde olduğuna inanma cesaretini gösterenler tarafından yapılmıştır. Kendinize, yeteneklerinize, güçlerinize yeterince inanmazsanız, başarılı ve mutlu olamazsınız. İnandıklarınızı yapmanız için insanüstü olmanız da gerekmez. Mutlaka inandığınızı gerçekleştirecek yolları bulursunuz. Zira kuvvetli bir inançtan başka hiçbir şey, kuvvetli bir iş çıkaramaz. Negatif düşünmeyin Negatif düşünce ise kaygı ve karamsarlığı, korkuyu, ümitsizliği ifade eder, yıkılmışlığı, bitmişliği çağrıştırır insanlarda. Olumsuz durum ve davranışlar karşısında hüsrana uğrayan insanlar ,”inancımı yitirdim” sözüne sığınarak çevreyle ilişkisini keser, içine kapanarak kendilerini avuturlar… Allah göstermesin, bir süre sonra da psikolojik bunalıma giren bu insanlar hayata tamamen küserler. Gücünü bilinmezlikten alan ve beslenen korku ile umutsuzluk artık onların günlük hayatının bir parçası haline gelir. Varlıklarının farkına bile varamazlar. Şimdi de inanç kavramının dini yönü ile ilgili birkaç bilgi aktaralım sizlere. Bu anlamıyla Allah’a inanmadır inanç, bir dine inanmaktır inanç. Akide, iman, itikattır inanç. Dinin ana felsefesidir inanç. İnsanın varoluşunu sorgulamaktır inanç. Dünyaya gelişinin anlamını kavrama ve sürdürmedir inanç. İnsanları mutlu hayata sürükleyen ve topluma yön veren tek kılavuzdur inanç. İnsan, kendini, kendi hayat ortamı olan toplum içinde ifade eder; gerçekleştirmeye çalışır İnançlı bireylerden oluşan toplumlar daha çabuk kalkınır ve gelişirler. Huzur ve refahı yakalar, kardeşlikdostluk, birlik-beraberlik ruhunu her zaman muhafaza ederler. Yeri Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz de davamdan vazgeçmem. —Hz. Muhammet (S.A.V) gelmişken bir hususa da dikkat çekelim. İnancı kişiye özgü bireysel bir konu olarak nitelendirme çabasının arkasında din ve inanç hürriyetini mümkün olduğu kadar daraltma ve etkisiz hale getirme niyeti vardır. Bu niyetin altında yatan amaç dinin sosyal hayatta yerini ve etkinliğini azaltmak ve nihayet yok etmektir. İnançları olmayan insan ve inançları olmayan bir toplum yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. İnanç yokluğu bireydeki ve toplumdaki sorunların ve kötülüklerin kaynağıdır. İnsanı insan olmaktan çıkarır. İslamiyetin özü iman İslamiyet’te inancın karşılığı ise imandır. Dinimize göre bu dünya hayatı gelip geçici bir hayattır. İnsan bu dünyada sınav vermek için yaratılmıştır. İnsanlar için bu dünyada yaptıklarının hesabını vereceği ikinci bir hayat vardır. Bu da ahiret hayatıdır. Ahiret inancı, insanı boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, ilahi adaletin gerçekleşecek olması azmi ve gayreti arttırır. Kısacası ölüm bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayatın bir başlangıcıdır. Ahirete iman, insanların kalbine barış hissi verir ve ahlaki karakterini oluşturur. Kuran-Kerimde (Nisa suresi) şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’ine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, Peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.” Kısacası iman etmenin “Allah vardır, öldükten sonra dirileceğiz” demenin bir bedeli vardır. Bunun hakkını vermek gerekir. Bu sayıdaki konumuzu Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Ahirete intikalinin 76.yıldönümünde rahmet ve şükranla andığımız Gazi Mustafa Kemal’in inançla ilgili bir sözü ile tamamlayalım: *Gereğine inandığınız her şeyi yapınız. Başkaları ne derse desin, aldırış etmeyiniz. Kazanırsınız. 13 Sayısı neden uğursuzdur? Işık ve güzellik tanrısı Balder’in verdiği ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Çıkan tartışmada Loki Balder’i öldürür. İskandinavya’dan Avrupa’nın güneyine kadar yayılan bu mit, Hıristiyan din adamları tarafından Hz. İsa’nın son yemeğine uyarlanır. Bu uyarlamada Balder’in yerini Hz. İsa, Loki’nin yerini de Judas alır. Bu yemekten 24 saat sonra Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldüğü için Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. KASIM 2014 63 Röportaj 64 KASIM 2014 Baleyi Sevdiren Adam Tan Sağtürk Türkiye’de bale ve dans denilince akla gelen isimlerin başında geliyor Tan Sağtürk. Baleyi geniş kitlelere duyuran ve sevdiren bir isim olan Sağtürk, Türkiye’yi karış karış dolaşıp sanatını Anadolu insanının ayağına götürdü. Sanatını, sosyal sorumluluk projeleri ile birleştiren Sağtürk, yeni projeleriyle Türkiye’de sanatın geleceğine yatırım yapmaya devam ediyor… —Fotoğraf: Ali Balıkçı KASIM 2014 65 Röportaj Şenay Güner “T Dance Lab’ projesi kapsamında yetenekli gençlerin çalışmaları değerlendirilecek. Seçilen topluluklara bütün olanaklar seferber edilecek ve önleri açılacak. Bu genç insanlar sanatın gelişmesine katkıda bulunacak” İlkokulda yapılan bir gösteride tesadüfen onu gören bir koreografın, ailesiyle iletişime geçmesinden sonra 9 yaşlarında İzmir Devlet Konservatuarı’nda bulmuş kendini. Daha sonra devam ettiği Ankara Devlet Konservatuvarı’nın son senesinde, gelen teklif üzerine Fransa yılları. Sonrasında yeniden Türkiye ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde baş dansçılık. Türkiye’nin dört bir yanına açtığı ‘Tan Sağtürk Bale ve Dans Eğitim Merkezi’ ile baleyi geniş kitlelere sevdiren Sağtürk, sanata bakışını ve yeni projelerini Gençlik Spor Dergisi’ne anlattı. Türkiye’ye baleyi sevdiren kişi oldunuz. Sizce buna ne gibi katkınız oldu? Ben bunu hesaplamadım. Şans oldu, ülke sevdi, benimsedi. Kişiyle özdeş bir sanat daha duyurmuş olduk. Sanat dalları böyle değil midir zaten, fiilen eserli değil, şahsiyetlerle seviliyor. Bu isimlerle birlikte o sanat dalını kendinize yakın hissediyorsunuz. Balenin de sevilmesine ön ayak olmuş olabiliriz. İkinci Bahar dizisi, daha sonra Bez Bebek’te hatırlıyoruz sizi… Bu sü66 KASIM 2014 reç nasıl oldu? Oyunculuğa neden devam etmediniz? Operadan ayrıldığım bir döneme denk gelmişti. İkinci Bahar, usta oyuncularla çok keyifli ve profesyonel bir çalışma oldu. Yıllar sonra Bez Bebek ile de çocuk kitlesiyle tekrar tanışmış oldum. Ben oyuncu değilim, hiçbir zaman bunu hissetmedim. Oyunculuk benim için tavla oynamak gibi bir şey. Bu işe girdiğin zaman tam soyunmak lazım. Hiçbir zaman oyuncuyum demedim ama ben biliyorum ki; sahne adamıydım. Sahne üzerinde olmak, dans etmek, bale yapmak size ne hissettiriyor? 35 yıldır bale ve dansla iç içeyim. Tıptan bile daha uzun eğitim alıyorsunuz. Bu konuyla ilgili çok farklı görüşler vardır. Bale, hocanın veya koreografın verdiği görevi iyi tamamlamaktır bence. Çok disiplinli bir iş, “Dans etmişim çok inanılmaz keyifler almışım”, öyle bir şey yok bizde. Bale asla sahne üzerinde keyif veren bir şey değil. Bittikten sonra eve gittiğinizde, “Vay be ben neymişim” diyebilirsiniz belki. 25 30 sene sonra artık o duygular biraz daha yerine uç noktalara vermeye başlıyor. Ben de en son verdiği haz ‘ölümden alınan öç gibi’ şey. ‘Ben yaşıyorum, varım’ gibi. Görevin yerine getirilmesinden dolayı alınan haz, zevktir aslında. Bu kelimelerle zor anlatılır. Dans için aynısını söylemem mümkün değil ama bale için böyle. “Tırnak dökmek değil, psikolojik savaş” Sahnede hep gülümsediklerini gördüğümüz balerin ve baletlerin aslında acı çekiyorlar… Uçtum, kaçtım, döndüm, parmaklarımın ucunda yürüdüm gibi bir zevk olamaz. Cimnastikçinin olimpiyatlardaki ruh hali, kalecinin penaltı anın- daki duygusu gibi. Hissedilen duygu çok farklı değil birbirinden. Birkaç defa ayak tırnaklarınızı dökersiniz. Bu bir kahramanlık değil, keresteci de parmağını kaptırıyor. Bence zor tarafı tamamen psikolojik savaş. Zor tarafı tırnaklar dökmek değil, daha çok beyinde biter. “Boş Sokaklarda Çalışıyorlar” Türkiye’de dans ne durumda? Ciddi anlamda, özellikle kasabalarda, köylerde, düğünlerde herkes dans ediyor. Bu bir kahramanlık gösterisine bile dönüşüyor, bir anda rekabet doğuyor. En iyi oryantali kim yapacak? Kahraman mı olacaksınız, hafif meşrep mi ? Bunun dengesini tutturan kahraman oluyor. “Benimle Dans Eder misin?” yarışmasında kuyruğun sonuna dürbünle baktığımı hatırlıyorum. O kadar çok dansçı varmış ki, her yerden geliyor. Onların dans edebilecekleri tesisleri yok, bir yere kanalize olamamışlar. Buldukları boş sokaklarda kendince bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. “Gençler Kurtulacak” Türkiye’de gençlerin içinde olduğu olayları görüyorsunuz. Onların danslara ve müziklere kanalize edilmiş olması gerekiyor. Kanalize olabilecekleri alanların yaratılmış olması, gençleri kurtaracaktır. Gençler kurtarılırsa eşittir, yanına her şeyi sayabilirsiniz. Konservatuardaki bale bölümündeki çocuklara bakıyorum, ben de dahil hiç birimiz entelektüel ailelerin çocukları değildik. Sanatın içine verilmiş olmasaydık serseri olacaktık belki. Ülkeye daha yararlı insan olmamızı sağladı. Sanat ve spor arasındaki ilişkiden bahseder misiniz? Sanat bence spordan 1 – 0 önde. Çünkü, sporda mutlaka karşınızda yenmenizi gerektiren bir rakip olur. Sporların rekabet dolu olgusu her zaman vardır. Sanat da mutlaka, rekabetler, kıskançlıklar, egoları barındırır. Fakat aşılması gereken yegane insan yine kendinizsiniz. Size bir soru bale sanat mı spor mu? Mesela buz pateni, spor ama sanata yakın… “Sanatçı Olarak…” İlki Diyarbakır olmak üzere Türkiye’nin bir çok şehrine bale ve dans okulları açtınız. Güneydoğu’ya okul açma süreci nasıl oldu? Mardin’e, Kayseri’ye, Elbistan’a, Kahramanmaraş’a okullar açtık. Diyarbakır, o dönemlerde çok itilmiş kakılmış bir şehirdi. Ben sanatçı olarak ya gidip gösteri yapmalıyım ya da kalıcı bir şeyler. Arkadaşım Ömür Uyanık ile beraber oralara emek verdik. Gurur duyacağım şeylerden bir tanesi oralarda yapımış olduğumuz işler. Zamanında Olağan Üstü Hal Bölgesiydi. Diyarbakır’daki okulumuzdan Mardin’dekine giderken 50 defa durdurulurduk. Ekonomik gelir gütmedik. Bütün okulların kurulma amacı sokaktaki insanların kanalize olacakları bir yerleri olmasıydı. Örneğin, okullarımız Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan bir gruba ders vermek zorunda. Gençlere Büyük İmkan Yeni projeleriniz var mı? “T Dance Lab” diye bir şey başlattık. Müzik, tiyatro, dans topluluklarının iyi bulduğumuz çalışmalarına sponsorluk yapacağız. Onlara bütün olanaklar seferber edilecek ve önleri açılacak. Bu genç çocuklar, genç insanlar sanatın gelişmesine katkıda bulunacak. En azından başlarını sokabilecekleri alanları olacak. Ayrıca Bilgi Üniversitesi ile birlikte dans alanında yenilikçi bir işbirliğine imza attık. Planlanan dans programı hem dansçı, hem de sahne sanatları tasarımı uzmanları ve dans öğretmenleri yetiştirecek. Ada’nın Ağzından Bale Hikayeleri Bale üzerine neden çocuk kitapları yazmaya başladınız? Teknik kitaplar, boyama kitapları, masal kitapları çıkardık. Çocuğun ruhuna oyuncaklarla ve masallarla girersiniz. Bir çocuğa anlatılmış masal en temiz ve en saf buluşma noktası. Bu yüzden kızım Ada’ya masal anlatır gibi çocuklara bütün dans ettiğimiz eserleri de anlatmaya çalıştım. Hikayeler Ada’nın ağzından anlatılıyor. Bir hikayeyi, benim kızım ve babası da benim, böyle anlatırsa o zaman balenin içini de anlatabilir. Kitaplar, çok talep gördü, bir çok çocuk artık büyük eserleri bu kitaptan takip eder hale geldi. Çocuklarının kitaplara sarılarak uyuduklarını söyleyenler oluyor. Çocuğun kalbine girmişiz bu ne kadar güzel bir şey, o yüzden bunun devamının gelmesini arzu ediyorum. KASIM 2014 67 Dosya 68 KASIM 2014 KASIM 2014 69 Dosya Nilüfer Gevenoğlu 17 yaşındaki lise öğrencisi İlayda Şamilgil, ‘Sıvılardaki Su Oranını Mıknatısla Ölçebilen Sistemi’ ile ‘First Step To Nobel Prize In Physics’ (Nobel Ödüllerine İlk Adım) Yarışması’nda, 70’e yakın ülkeden 5 bin fizik projesini geçerek dünya birincisi oldu. Yarışmada, fizik profesörleri tarafından ‘Onur Ödülü’ne de layık görülen Şamilgil ile hayatı ve başarı hikayesi üzerine konuştuk. İstanbul’da bir araya geldiğimiz İlayda Şamilgil, özel bir lisede 12. sınıfta okuyor. Bilimi hayatın bir parçası olarak tanımlayan Şamilgil, inançlarının ve hayallerinin peşinden koşan bir genç. 17 yaşındaki İlayda, 1 yıl önce sıvıların içindeki su oranını tespit etmek amacıyla bir çalışmaya başlamış. Birçok denemesinde başarısız olmasına rağmen pes etmeyen ve onlarca denemenin sonunda başarıya ulaşan İlayda, ‘First Step To Nobel Prize In Physics’ yarışmasında jüriden tam puan alarak dünya birincisi oldu. Amacım sistemi ucuz ve kolay bir şekilde yapabilmekti Bilim konularına ilgi duyup, bu konulara vakit ayırmayı ve kendini devamlı geliştirdiğini ifade eden Şamilgil, proje serüvenini anlattı: “Boş vakitlerimi, ilginç bilgileri öğrenip bunların üzerinde yapılan çalışmaları incelemeye ayırıyorum. Bu projede yine merakla başladı. İlk başlarda sıvılardaki su oranını ölçmekten çok suyun diğer manyetik alanlardan nasıl etkilendiğini görmek istedim. Bu amacın üzerinden yola çıktım ve çeşitli deneyler yaptım. Bu çalışmalar sırasında da çok basit bir hipotezin olduğunu gördüm. Suyun içine bir mıknatıs yerleştirdiğinizde suyun üzerinde gözle görülemeyecek boyutta deformasyonlar oluşuyor. Çalışmalarımda ‘Ne kadar deformasyon varsa o kadar su vardır’ hipotezini elde ettim. Bunun üzerin70 KASIM 2014 —Fotoğraf: Ali Balıkçı Uzun yıllar profesyonel olarak cimnastik yapan İlayda, eğitim hayatı dışında da gençlerin dinlenmeye ve eğlenmeye ihtiyacı olduğunu belirterek boş zamanlarında birçok aktivite yaptığını dile getiriyor. den giderek projenin temeline ulaştım. Geliştirdiğim sistem ile isminden de anlaşılabileceği gibi sıvılardaki su oranını ölçmeyi ve bunu ucuz bir şekilde yapmayı hedefledim. Bununla ilgili yapılan başka çalışmalar tabi ki var. Ama benim o çalışmalardan farklı amacım, bu sistemi ucuz ve kolay bir şekilde yapabilmekti.” Aynı deneyi onlarca kez yaptım 1 yıl boyunca projesi üzerine çalışan Şamilgil, sabrının ve azminin getirdiği başarısını şu sözlerle özetliyor: “Projeye başladığımda belki başarısız da olabilirdim ama doğru bir hipotezle yola çıkmıştım. Deneylerimi okul laboratuarında yaptım. Tam sayısını hatırlamasam da aynı deneyi onlarca kez yaptığımı söyleyebilirim. Fikrini aldığım herkes yardımcı oldu, arkadaşlarım da dahil. Doğru bir hipotezle yola çıktığım için ve çevremdekilerin desteğini aldığım için sonunda da beklediğim sonuçlara ulaştım.” ‘Onur Ödülü’nün de sahibi oldu İlayda, First Step To Nobel Prize İn Physics’ yarışmasında birinci olduğunu öğrendiğinde hissettiklerini ise “Her ne kadar insan bir umutla da başvursa, yine de büyük bir beklentiye giremiyor. Başarısız olamama ihtimalini düşünüyor. Yarışmada birinci olduğumu bana mail yoluyla bildirdiler. Maili açtığımda hem heyecan hem de bir şaşkınlık yaşadım. Kendi adımı gördüğümde hem gurur duydum hem de çok heyecanlandım” şeklinde ifade ediyor. İlayda, projesi ile yarışmada fizik profesörleri tarafından Onur Ödülü’ne de layık görüldü. Ucuz bir sistem olduğu için ekonomik olarak da karlı Geliştirdiği sistemin petrokimya, tarım ve gıda endüstrisinde rahatlıkla kullanılabileceğini belirten İlayda, buluşu sayesinde günlük hayatta tüketilen süt, meyve suyu vb. sıvıların içindeki su miktarının kolayca tespit edilerek kalitefiyat dengesinin kurulmasına yardımcı olacağını dile getiriyor. İlayda projenin kullanım alanlarını ve ne işe yarayacağını işe şöyle anlatıyor: “Geliştirdiğim sistem içine su katılan sıvıların ölçülmesi gereken her alanda kullanılabilecek. Bir sıvının içine ne kadar su katılıyor bu önemli bir şey. Çünkü ürünün kalitesiyle ilgili farklılıklara yol açabiliyor. Meyve sularına bazen su karıştırmak gerekiyor ama bunun da belirli bir oranı olması lazım. Yoksa daha çok içinde su olan bir meyve suyu yerine içinde meyve suyu olan bir su almış oluruz. Geliştirdiğim sistem bu ayrımı yapmamızda yardımcı olacak. Ayrıca ucuz bir sistem olduğu için ekonomik olarak da karlı olacağını düşünüyorum.” Hayallerimin peşinden koştum İlayda, proje üzerinde çalıştığı dönemlerde yaptığı deneylerde birçok hatayla ve aksilikle karşılaştığını anlatırken, “Bir şeyler kırıldı, hesaplamalar yanlış oldu, sonuçlar hatalı çıktı. Bunlara rağmen devam ettim. Bir şeyi gerçekten isteyerek yapmak lazım. Ben de severek ve isteyerek bu projeye başladım, birçok engelle karşılaştım ama pes etmedim, hayallerimin peşinden koştum. Her insan hayallerinin peşinden koşmalı. Süreç uzun da olsa, engellerle dolu da olsa severek yaptığınız bir şey olduğu için başarılı olma ihtimaliniz artıyor. Dolayısıyla başarılarımı işimi severek yapmaya, sabırlı olmaya, pes etmemeye ve kendime inanmaya borçluyum” diyor. Sosyal hayatında aktif bir öğrenci Uzun yıllar profesyonel olarak cimnastik yaptığını öğrendiğimiz İlayda, eğitim hayatı dışında da gençlerin dinlenmeye ve eğlenmeye ihtiyacı olduğunu belirterek boş zamanlarında birçok aktivite yaptığını dile getiriyor. Bu aktivitelerini; “Bu aralar hobi olarak buz pateni yapıyorum. Bu spor beni rahatlatan ve çok zevk aldığım aktivitelerden biri. Kendi ruhumu arındırmak ve kafamı dinlemek için ise müzikle ilgileniyorum. Ortaokuldan beri keman ve gitar çalıyorum. Bunların haricinde kitap okuyorum. Hep bilim okuyorum diyemem, çok nadir bilim okuyorum. Daha çok roman, otobiyografileri tercih ediyorum” sözleriyle ifade ediyor. Önemli olan engelleri aşmak Kendini bilim konusunda geliştirmek isteyen İlayda, hayata dair hedeflerini ise şöyle anlatıyor: “Üniversiteyi bitirdikten sonra akademik kariyerime devam ederek, yüksek lisans ve doktora yapacağım. Şu şirkette çalışmak istiyorum diyebileceğim bir şey yok ama tabi ki koşulların en iyi olduğu ve kendimi en çok geliştirebileceğime inandığım bir yerde çalışmayı tercih ederim. Herkes gibi sevdiğim bir işi, mesleği yapmak istiyorum. Bu süreçte engellerle karşılaşabilirim. Önemli olan o engelleri aşmak ve başarılı olmak. Hayatımı şu an olduğu gibi yukarıya doğru devam ettirmek istiyorum. Tabi ki bu süreçte de sadece bir şeye odaklanmak yerine gerek ailem gerek arkadaşlarım gerekse yapmaktan hoşlandığım şeyleri de devam ettirerek mutlu bir hayat sürmeyi hedefliyorum.” KASIM 2014 71 Foto Röportaj Abant bir başka güzel şimdi… Bolu’ya yaklaşık 35 kilometre uzaklıkta bulunan ve dört mevsim ayrı güzelliğe bürünen Abant’ta kahverengi tonların renk cümbüşü yaşanmaya başladı. Bu eşsiz manzarayı gözler önüne seren en güzel yerlerden biri de Abant Tabiat Parkı… Her gün yerli ve yabancı yüzlerce tatilcinin ziyaret ettiği Abant Tabiat Parkı, ağaçlardan dökülen sarı ve kahverengi tonlardaki yapraklar ve farklı renklere bürünen ağaçlarıyla kartpostallık görüntüler veriyor. Konaklamak ve günübirlik tatil için Abant’ı tercih edenler, bölgenin doğal güzelliği karşısında adeta büyüleniyorlar. Gelecek sonbaharda yine buralarda olmak için sözleşiyorlar. —Fotoğraf: AA 72 KASIM 2014 KASIM 2014 73 Foto Röportaj Sonbaharı yaşamak için Abant’a gelenler, Tabiat Parkında faytonla gezerek, ata binerek, göl çevresinde yürüyüş ve piknik yaparak, ayrıca doğal güzellikleri fotoğraflayarak güzel vakit geçiriyorlar. 74 KASIM 2014 Sararan yaprakların döküldüğü yollarda, dinlenmeye çekilen kahverenginin hakim olduğu ağaçların altından geçmek insana huzur veriyor adeta… KASIM 2014 75 Dosya 76 KASIM 2014 Kaygı, bir uyaranla karşılaşıldığında yaşanılan bedensel, duygusal ve zihinsel değişimlere neden olan bir uyarılmışlık halidir. Kaygı yaşanan durumlarda, kişinin yorumlarında benliğe yönelik bir tehdit algısı söz konusudur. Sınavda düşük not alma durumunu ‘hayatım biter’ diye yorumlayabilen bir öğrenci için sınav, bir savaş alanıdır. Bir hayat-memat meselesidir. Psk. Dr. Ayşegül Önk Eray yine sınav var! Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışma Merkezi Eyvah Günümüzdeki eğitim sistemi içinde öğrenciler sürekli bir sınanma olgusu ile karşı karşıyalar. İlkokuldan itibaren başlayan sınav maratonu, eğitim-öğretim hayatları boyunca devam ediyor. Bu uzun dönem, onlar için özellikle lise ve üniversite seçimleri öncesindeki yılları da içine alan yoğun bir çalışma temposu ve başarılı olma beklentisi ile biçimleniyor. Daha iyi bir okulu kazanmak ve daha iyi bir gelecek yaratmak için sürekli sınavlara girerek gergin olmayı da öğreniyorlar. Çocukluktan itibaren bu kadar stres yaratan sınav deneyimini tekrar tekrar yaşamak kişi için yıpratıcıdır. Eğer bu sorun çözülmemişse, öğrenciler, eğitimlerinin geri kalan yıllarında da sınav kaygısı ile karşılaşacaklardır. Üniversiteyi kazanınca sınavlarla olan kaygı deneyimleri vize ve finallerle de tekrar gündeme gelecektir. Performansı olumsuz yönde etkiliyor Çocuklarda ve gençlerde en sık rastlanan kaygı türü olan sınav kaygısı, sınav öncesinde başlayan ve çeşitli fiziksel ve psikolojik sıkıntılarla ortaya çıkabilen yoğun bir duygu durumudur. Bir öğrencinin edindiği bilgileri, sınav ortamında etkili bir şekilde kullanmasına engel olarak, performansı olumsuz yönde etkiler. Yetişkin olduğumuzda da devam edebilir. Bir iş görüşmesi veya çalıştığımız şirkette yapacağımız bir sunum bizde yine bir performans kaygısına neden olabilir. Aşırı kaygı, fiziksel rahatsızlıklara neden oluyor Sınavlar söz konusu olduğunda herkes belli bir oranda kaygı yaşar. Bu kaygı aslında normal bir seviyede olduğunda zararlı değil tam tersine yararlıdır. Dikkati toparlamaya ve motivasyonu arttırmaya yardımcı olur. Kaygı seviyesi, kişinin performansını olumsuz yönde etkileyecek derecede arttığında ise bir sorun olarak karşımıza çıkar. Genel olarak sınav kaygısı gerçek dışı beklenti ve yorumlar içerdiğinden yanıltıcıdır. Sınavı, yaşamlarını tehdit eden tehlikeli bir durum olarak algılayan öğrenciler için kaygı kaçınılmaz olur. Sınavda düşük not alma durumunu ‘hayatım biter’ diye yorumlayabilen bir öğrenci için sınav bir savaş alanıdır. Bir hayat-memat meselesidir. Sınavdan önce, genellikle sınavı başaramayacaklarına dair zihinlerini meşgul eden çeşitli olumsuz düşünceler söz konusudur; sınava hazır değilim, başarısız olacağım, zaman yetmeyecek, her şeyi unutacağım… gibi. Bu olumsuz düşünceler, suçluluk ve çaresizlik duyguları ile çeşitli korkuları tetikleyerek bir takım fiziksel tepkilerin ortaya çıkmasına neden olur. Kaygı sonucu en sık ortaya çıkan fiziksel rahatsızlıkları; mide bulantısı, bağırsakların bozulması, sık idrara çıkma, kalp çarpıntısı, baş dönmesi, ateş basması, titreme, ellerin- ayakların buz kesmesi, ateş basması, uyku ile ilgili sorunlar olarak ifade edilebilir. Sınav kaygısının ortaya çıkmasındaki etkenlere baktığımızda; mükemmeliyetçilik, kendinden yüksek beklentilerin olması, kendini yetersiz, güvensiz hissetme gibi özgüvenle ilgili eksiklikler, kendini motive edememe, ailenin beklentilerini karşılayamama endişeleri sayılabilir. Kendi davranışlarını denetleyemez hale geliyor Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir çalışmada, üniversiteye hazırlanan gençlerin kaygı seviyeleri, ameliyat olacak hastaların seviyelerinden daha yüksek olduğu tespit edilmiş. Öğrencilerin yaklaşık %10’unda ise tedaviye ihtiyaç duyacak kadar yüksek düzeyde sınav kaygısı yaşadıkları belirlenmiş. Sınav kaygısı bu kadar arttığında kişi farkında olmadan kendi davranışını denetleyemez. Bu kontrolden çıkma, kontrol edememe durumu sorunu daha da altından kalkılamaz hissedilmesine neden olur. Gerginlik, çaresizlik, sinirlilik, çeşitli korkular, güvensizlik, aşırı heyecan gibi duygusal tepkiler ortaya çıkar. Karamsar bir bakış açısı gelişir. Sınav kaygısının neden olduğu fiziksel ve duygusal belirtilere davranışsal tepkiler de eklenir. Bu tepkiler, çeşitli kaçınmaları içerir. Bunları; ders çalışmayı erteleme, çalışmaya başlayamama, sınava girmeme kararı veya sınavı yarıda bırakma gibi örneklendirebilir. Sınav kaygısı ile başa çıkabilmenin ilk adımı, ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmek, onu tanımaktır. Sınav, kişiliği ispat etme ile ilgili bir değerlendirme değildir. Sadece, bilgi birikiminin değerlendirilmesidir. Dolayısı ile sınava yüklenen anlamların öncelikle tespit edilmesi ve gerçekçi hedeflerin belirlenmesi son derece önemli bir adımdır. Odağın değiştirilmesi, zamanı iyi kullanmayı öğrenmek, düzenli çalışma alışkanlıklarının kazandırılması, imgeleme, gevşeme ve nefes tekniklerinin kullanılması, beceri eğitimi, dikkat eğitimi gibi süreçlerin sınav kaygısını yenmede olumlu etkileri çeşitli araştırmalarla ortaya konmuştur. Sınav kaygısının dozu, sıklığı ve kişiye verdiği rahatsızlığın oranı attığında bir uzman görüşü almak önemlidir. Uzayan ve kontrol edilemeyen, hayatı olumsuz yönde etkileyen bu gibi durumlarda psikolojik destek almak bu sorunu yenmek için gerekli ve önemli bir adımdır. İhmal edildiğinde, hayat kalitenizin hızlı bir şekilde bozulması ve daha depresif bir sürecin ortaya çıkma olasılığı söz konusu olabilir. KASIM 2014 77 Müzik Biraz dinlendik yeniden müzik dedik… Hayatı zorluklarla geçen çocukluk ve gençlik yılları. Çok sevdiği müzik uğruna aç, parasız kalmayı göze almış bir isim. Bir dönem Türkiye’de herkesin bahsettiği, haber bültenlerinin haberleriyle dolduğu bir müzisyen. Murat Kekilli’den bahsediyoruz. Uzun süredir gözlerden uzak bir yaşam süren Kekilli, şimdilerde Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ‘’Tecrübe Konuşuyor’’ projesi kapsamında gençlerle buluşuyor. —Haber: Gökay Baz, —Fotoğraf: Şenay Güner 78 KASIM 2014 KASIM 2014 79 Müzik Uzunca bir süredir gözlerden uzak bir yaşam süren sanatçı Murat Kekilli, yeniden müziğe döndü. Dillerden düşmeyen şarkısının gençleri intihara sürüklediği iddiasıyla adeta linç edilen Kekilli, o zor günlerini Gençlik Spor Dergisi’ne anlattı. Müzik tarzınız nasıl oturdu, ilk kıvılcımlar nelerdi? Ben Adana’nın Kocavezir mahallesinde doğdum, büyüdüm, kenar mahalle diye tabir edebileceğimiz bir yer. 80’li yılların başında, ortaokul yıllarımızdayken, seyyar satıcıların tezgahlarında müzik çalardı. Türk halk müziği, arabesk tarzında müzikler. Sonra Barış Manço, Cem Karaca dinlemeye başladık. 85-86 yılları gibi yabancı müzikle tanıştık, harmanlanmış bir müzik bizimki 80 KASIM 2014 aslında her tarz müziği dinliyorduk. Müziğe nasıl başladınız ? 1991’de askerden geldikten sonra Adana gençlik müzik merkezinde piyano derslerine başladım. Adana’da devlet konservatuarına girdim. Sonra grup kurduk, İstanbul’a geldik. Çok dinleniyordu bizim söylediğimiz tarz. Daha doğrusu dinlenmesinden çok, severek söylüyorduk. Hepimiz farklı şeylere inanıyorduk, buna rağmen haksızlık olduğunda haykırmanın aracı bu tarz müzikti. Zor bir 3-4 sene geçirdim. Konser afişlerini kendimiz yapıştırırdık. İlk konserime 11 kişi geldi, 5-6’sı da akrabamızdı. Zaten sayı önemli değildi, bir kişi bile olsa sahne alacaktık. İnanılmaz keyif aldık, kişi başı günümüzün parasıyla 100 TL kaldı bize. O da gitar için tel parası. “İlk Konsere 11 Kişi Geldi’’ İlk albüm nasıl çıktı ? 1997’de “Eşşek gözlüm’’ adlı albümü çıkardık. Ferdifon’dan Allah razı olsun Ferdi abi bize çok güvendi. O dönem Adanalı sanatçılar çok başarılıydı. Murat Göğebakan, Haluk Levent, Feridun Düzağaç gibi. Biz de o jenerasyona katılmaya çalıştık. İstanbul’a gelirken ne bekliyordunuz, aradığınızı buldunuz mu? Ben 1993 yılında İstanbul’a geldim, Taksim’de bir otele yerleştim. Ardından konserler geldi sanırım… Kıbrıs’tan bir konser teklifi geldi. Ne kadar ücret istersiniz dediler. Bir şey diyemedim. ‘3 bin TL yeter mi?’ dediler, heyecanlandım hemen ‘olur tabi ki, ne demek’ dedim. Uçağa ilk binişimdi, çok korktum. Limuzinle bizi aldılar şaşırdım. Yolda afişler gördüm, inanılamayacak derecede güzeldi. ‘Burada inanılmaz bir kitleniz var’ dediler. konser öncesi telefon geldi ‘burada izdiham yaşanıyor’ diye, ‘İçeride bin 500 kişi varmış, dışarıda ise 2 bin kişi var’ dediler. Bizim için önemli başlangıçtı. “Tutmadı denilen albümümüz aslında tutmuş’’ 2000’li yıllara kadar geldik. Çıkardığımız albüm tutmadı diye düşünürken, alttan alta çok güzel yerlere gelmiş. Oysa bize ‘albüm hedefine ulaşmadı, elimizden geleni yaptık, olmadı’ dendi. Biz de ikna olduk, başka oluşumlara gittik. Bir yıl sonra başka bir firmayla anlaştık. 2 yıllık ciddi bir çalışmayla yeni albümü oluşturduk. Albüm çok iyi yerlere geldi, çok ciddi satış rakamlarına ulaştı. Bir anda ülke gündemine oturduk, sonra tatsız tuzsuz şeylerle uğraştık. “Şarkı Anadolu’dan İstanbul’a yayıldı medyaya rağmen ben müzik piyasasına girdim’’ İlk albümden yıllar sonra büyük başarılar elde etti, nasıl oldu bu geç keşfedilme? Zor bir şeyi başardık. 97’de Ferdifon’dan çıkan albüm İstanbul’dan Anadolu’ya doğru değil de Anadolu’dan İstanbul’a yayıldı. İstanbul’un haberi olmadan bir şarkı patlamazdı ama tam tersi oldu. Burada medyanın zerre kadar katkısı olmadı. Yani İstanbul basını ve müzik piyasasına rağmen geldim. Biz ‘rızkımızı hüda veriyor, y , kula y y meyletmeyiz’ diyerek yaşayan insanlarız, bugün ne bulursak onu yeriz. “Yurt dışında Türkiye’de neler oluyor haberler yapıldı’’ Şarkı bir anda Türkiye gündemine oturdu, bazı polemiklere konu oldu… Alman Bild dergisine kadar yurtdışında birçok basın kuruluşunda ‘Türkiye’de ne oluyor’ diye haberler yapıldı. Türkiye’nin gündemi değişmişti o dönem ve bir şarkıydı bunu yapan. Hep düşünüp durduk ‘bir şarkı nasıl bu kadar şeye neden olabilir’ diye. Ama o intihar haberleri falan hep düzmeceydi. Onların tetiklediği şey daha kötüydü, insanlar bunu referans aldı. İşte ondan sonra iş çığırından çıktı. İnsan tanımadığına düşman olur, o ilk tepki düşmancaydı. Bütün medya bir saldırı başlattı bize. Şarkıların intihar ettirme gücü olabilir mi? Şarkılar insanın duygularını paylaşır. Ben ‘artık savaşlar olmasın’ diye şarkı yazsam savaşlar durmaz ki, şarkılar insanların duygularına, sözlerine tercümandır. Yoldaşıdır, arkadaşıdır. “Küçük bir evimiz, soğan ektiğimiz bir bahçemiz vardı’’ Sonrasında bir küskünlük oldu sanırım Adana’ya döndünüz… Gündüz röportaj yapılıyordu, akşam haberlerde benim konuştuğumdan çok farklı şeyler çıkıyordu. Ama ben kimseye anlatamazdım ki bu montajdır diye ki anlatamadım da. Sonra o pirincin taşını ayıklayamıyorsun tabi. ‘Tamam her şeye amenna ben her şeyle baş edebilirim’ dedim. Ama yalanla asla baş edemezsin ki adam yalan söylüyor, ama haber bülteninde kendini izliyorsun yalan. Ana haber bültenini izleyen insanlarda az çok etkileniyordu, gerçi çoğu insan inanmadı, bana destek oldu. Bir yalanla daha karşılaştım çok sevilen bir ana haber bülteniydi, artık ondan sonra dedim ki arkadaşlara ‘bizim küçük bir evimiz vardı. Adana’da kendi soğanımızı kendimiz ekiyorduk’ döndük Adana’ya, yorulmuştum. Adana’ya dönünce bitti mi her şey? Hayır tabi ki, bahsettiğimiz 3 metrekarelik soğan tarlası oldu büyük tarlalar. Çok zenginmişiz, bir sürü ünlü firmaya patates, soğan veriyormuşum, insanlar böyle sandı. Komikti yani. Arada bir kaç başarılı albüm çıktı tekrar İstanbul’a döndünüz... Dinlendik, tekrar İstanbul’a döndük. 2013 yılında bir albüm çıktı, çok da başarılı oldu. Biz ‘rızkımızı hüda veriyor, kula meyletmeyiz’ diyerek yaşayan insanlarız, bugün ne bulursak onu yeriz. Biraz sosyal medyayı kullandık albüm tanıtımında, insanlar bizi özlemiş. KASIM 2014 81 Kitaplık ‘Sil Baştan’ Başlamak Gerek Bazen… 82 KASIM 2014 Doğukan Gezer Birçoğumuz hafızaların zihinlerden temizlenebildiği Sil Baştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind)filmini izlemiştik. ‘Yıka Beynini’, ‘Beynine Format At’ ve ‘Sağlığına Format At’ kitaplarında anlattığı NeuroFormat tekniği ile filmde seyrettiklerimize benzer bir yöntem takip eden Barış Muslu’yla beyinlere format atılabilme ihtimalini masaya yatırdık… Barış Muslu, kendi geliştirdiği bir teknik ile insanlık için önemli bir yola koyuldu. Bu kapsamda Muslu, zihinlerdeki kötü anıları engelleyebiliyor, fobilere saniyeler içerisinde son verebiliyor. Peki, ya gençler? Muslu’nun özellikle sınav döneminde yaşanan sıkıntılara dair de çözüm reçetesi hazır. Gençlik Spor Dergisi olarak Barış Muslu’nun kapısını çaldık ve kişisel gelişime dair çok sayıda konu başlığını sorduk. lardan sonra oluşmuş. Mesela bir uçakta hava boşluğuna düşen biri, bundan o an çok kötü etkilenirse büyük bir uçak fobisi geliştirebiliyor ya da köpekler tarafından kovalanan biri, hayat boyu köpekleri gördüğü an otomatik olarak çok ciddi bir korku hissediyor. Fobi konusunda işin en önemli noktası, bunun kişinin elinde olmadığı, duyguların tamamen bilinçaltının kontrolünde olduğu. Okuyucularımız için ard alanı dolu olan bu yönteminizi kısaca anlatabilir misiniz? Tekniğin detaylarını çok kısa bir süre içinde anlatmak oldukça zor. Ama mesela kötü olayların bilinçaltındaki etkisini temizlediğimiz uygulamayı kısaca özetleyeyim. NeuroFormat tekniğini uygulayan kişi, beynin iki lobunun da aktif olmasını sağlayan özel bir pozisyonda oturuyor. Bu arada, gözleri kapalı bir şekilde, kendi bedeninde bu olayı yeniden yaşadığını hayal ediyor ve bir yandan bu olayı sesli olarak anlatıyor. Kötü olayı yeniden yaşarken, kötü hissettiği anlarda “zamanı durdurarak”, gözlerini sanki kitap okur gibi en üstten başlayarak, sağdan sola sıra sıra yavaşça hareket ettiriyor. Bu göz hareketlerinin amacı, hangi göz pozisyonlarında duyguların çok daha yoğun olduğunu bulmak ve o kötü duygulara erişmek. Kötü duygunun en yoğun olduğu göz pozisyonu yakalandığı an, bu duyguyu genelde baş üzerinde bulunan tek bir noktaya devamlı yapılan vuruşla temizliyoruz. Gençlerin son dönemlerde kişisel gelişim kitaplarına yönelmelerini nasıl karşılıyorsunuz? Sizce bunun altında yatan nedenler neler? Bunun birçok sevindirici tarafı bulunuyor. Aslında, gençlerimiz gelişime daha açıklar. Öyle ya da böyle kendilerini geliştirebileceklerine inanıyorlar. Bununla beraber oldukça rekabetçi bir dünyada yaşıyoruz. İş, arkadaşlık, duygusal tüm ilişkilerimizde nasıl davrandığımız, elektriğimiz, hareketlerimiz kaderimizi belirliyor. Gençler böyle bir bilinç içerisinde daha etkin bir hale gelmek istiyorlar. Çok sayıda kişinin fobilerini atlatmasında yardımcı oldunuz. Gelenler ilk evrede nasıl davranıyor? En çok karşılaştığınız fobiler neler? Genelde fobilerin çok önemli bir bölümü çok yoğun travmatik olay- Öğrenciler eğitim stresi yaşayabiliyor. Bu kapsamda özellikle vize-final dönemlerine nasıl girmelerini önerirsiniz? Yaklaşım çok önemli. Stresi en çok yaşayan insanlar, hayatlarını tamamen kontrol etmek isteyen insanlardır. Kontrol ihtiyacı stresin en büyük nedenidir. Stresi azaltabilmek için ilk yapılması gereken, kendini akışa bırakabilmeyi başarabilmektir. Bu aslında her sonucu kabul etme eğiliminde başlar. Başarısızlığı da kabul edebilmeyi gerektirir. Bir insan gerçekten çok başarısız olsa dahi kendini tamamen sevmeli ve kabul edebilmeli. Başarısızlık ihtimalini dahi kabul etmek istemeyen bir öğrenci çok büyük stres yaşayacaktır. Bunun yanında başarıyı çok isteyen, ama “Stresi en çok yaşayan insanlar, hayatlarını tamamen kontrol etmek isteyen insanlardır. Kontrol ihtiyacı stresin en büyük nedenidir. Stresi azaltabilmek için ilk yapılması gereken, kendini akışa bırakabilmeyi başarabilmektir. Bu aslında her sonucu kabul etme eğiliminde başlar” olmasa da olur, ben her türlü bunu hayatımda bir şekilde telafi ederim diye düşünen birinin stres seviyesi çok daha az olacaktır. Tabi bu düşünce yapısı, başarısızlığı da meşru kılmıyor. Öyle değil mi? Aynen öyle, çalışmayıp başarısız olsunlar demiyorum. Başarıyı istesinler, çalışsınlar, gerekeni tamamen yapsınlar. Ama ne olursa olsun, kendilerini sevsinler, telafi edebileceklerini bilsinler. Hayat tek bir sınavdan ibaret değildir. Her zaman telafi fırsatı vardır. Bunu bilerek, idrak ederek, hissederek performansları çok daha fazla yükselecektir. Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan) izleyen bir nesil az çok formatlamayı biliyor. Uygulamada da beynimize format atma süreci aynı şekilde mi izliyor? Geçmişte yaşadıklarımızın önemli olduğunu, özellikle yetiştiriliş tarzımız ve yaşadığımız özellikle büyük travmalardan sonra hayatımızda büyük değişimler olabileceğini, büyük korkular ya da sorunlar geliştirebileceğimizi neredeyse hepimiz çok iyi biliriz. Bizi aslında biz yapan yaşadıklarımızdır. Bir sistem olsa ve bu sistemle geçmiş olayların beynimizdeki ağırlığı çok kısa sürelerde sanki başkası yaşamış gibi “önemsiz” duruma gelse. Formatlama dediğimiz şey aslında kısa zamanda, çok derin bir seviyede temizlemeyi belirtmek için kullandığımız bir benzetme. Bu arada yaptığımız şey beyni “fabrika ayarlarına” döndürmek gibi bir şey değil biliyorsunuz. Zaten beyinde tecrübeleri de silmiyoruz. Bizim yaptığımız şey, üzerinde çalıştığımız kötü olayların beyinde “saklı kalmış” kötü duygularına erişip, bu duyguları çok kısa süreler içinde boşaltmak. İşte bunu yapabildiğiniz zaman, kişinin o konuyla yaşadığı sorunları “formatlamış” oluyoruz. Fobiler, üzüntüler, aşk acıları, korkular ve daha birçok psikolojik ve fiziksel olumsuzluklar... KASIM 2014 83 Dosya Küresel. ısınma . . felaketlerIn habercIsI Küresel ısınma dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığının artmasıdır. Küresel ısınmaya yol açan etkiler neler, nedenleri nedir ve bu etkileri azaltmak için ne yapılabilir? topraklarımız bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onları çocuklarımızdan ödünç aldık. Nesrin Beynam (kızılderili atasözü) Küresel ısınma nedir ve nedenleri nelerdir? Küresel ısınma, dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığının artmasıdır. Dünya son 100 yılda yaklaşık 0,5°C ısınmıştır. Birçok bilgin dünyanın, insanların yaptığı şeyler yüzünden ısındığını düşünüyor. Sıcak bir dünya aynı zamanda milyonlarca insana yayılacak daha fazla salgın hastalık anlamına gelir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ne göre, iklim değişikliği nedeniyle her yıl yaklaşık 5 milyon kişi hasta oluyor ve 150 bin kişi ölüyor. İnsanların kullandığı yanan kömür, petrol ve doğalgazın ortaya çıkardığı sera gazları ve ormansızlaşmanın sonucu yeryüzünün sıcaklığını artırmaktadır. Volkanik patlamalar sonucu çıkan lavların atmosfere yaydığı karbondioksit dünyanın ısısını artıran bir diğer etmendir. Son olarak da güneş enerjisindeki küçük değişmelerin yol açtığı iklim değişiklikleri yeryüzündeki ısınmalara neden olmaktadır. Küresel ısınmanın etkileri Yağmur yağan yerlerin ve yağmur miktarının değişmesi, küresel ısınmanın bir etkisidir. Yağış miktarının azalması yeraltı sularının da azalmasına yol açmaktadır. Deniz seviyesinin yükselmesiyle tatlı su, deniz suyuyla karışıp kirlenir ve içme suyu ve ekinler için kullanılan suda kıtlık meydana gelir. Ekin veriminin Afrika, Orta Doğu ve Hindistan’da düşmesi bekleniyor. Bilim 84 KASIM 2014 insanları gelecekte su savaşları çıkacağını öngörüyorlar. Küresel ısınma nedeniyle deniz buzları yok olmaya devam ediyor. Mevcut hızla 2040 yılında, Kuzey kutbunda hiç deniz buzu olmayacağı tahmin ediliyor. Pek çok kutup hayvan türlerinin de nüfusu azalıyor. Kanada’nın batı Hudson Körfezi’ndeki kutup ayısı nüfusu, 1980’li yılların sonlarından itibaren yüzde 39 oranında düştü ve bu ayıların neslinde küçülmeler başladı. Kuzey Denizi Morina Balığı da küçüldü ve artık daha az yavruluyor. Dünyanın giderek ısınmasına bazı bilim insanları güneşin daha kuvvetli ışımasının neden olduğunu düşünürken, bazı bilim insanları da büyük miktarlardaki sera gazlarının dünyayı daha sıcak hale getirdiğini iddia ediyor. Artan sıcaklıklar, sıtma ve dang humması gibi hastalıkların salgınına yol açmıştır. Daha yüksek sıcaklıklar, Bilgisayar modelleri, dünyanın ortalama sıcaklığının 21. yüzyılın sonuna kadar 2,5 ilâ 6 derece artabileceğini hesaplamıştır. hastalık taşıyan hayvanların ve böceklerin, daha fazla yerde yaşayabileceği anlamına geliyor. Dünya çapında artan yağışlar, fırtına, sel, heyelanlara ve erozyona yol açıyor. Ayrıca, yükselen sıcaklıklar yaz aylarında toprakları daha fazla kuruttuğu için kuraklık yaygın hale geliyor. Doğal yangın riski daha da yükseliyor. Yüksek sıcaklıklarla eriyen buzlar, okyanus kıyılarında su seviyesinin yükselmesine neden olur. Küresel deniz seviyeleri, son 100 yılda 12,5 ilâ 30 santim yükselmiştir. Denizin derinliklerinde yaşayan mercan resifleri birçok hayvan ve bitki türü barındırır. Son zamanlarda mercan resiflerinin ağarmaları, üzerinde yaşayan yosunların yok olmasındandır. Birkaç derece neden önemli? Bilim insanları, dünya atmosferinin küresel ısınma nedeniyle daha sıcak olacağını öngördüklerinde, bazı insanlar sıcaklığın 10, 20 veya 30 santigrat derece artacağını düşünüyorlar. Bazıları buharlı sauna gibi, sıcakta oturup eriyeceklerini sanıyor. İklim bilginleri 1,1-6,4 ° C bir sıcaklık artışı öngördüklerinde, bunu küçümsüyorlar. Bu sadece bir kaç derecelik bir ısınma değil mi?Değil. Buna şöyle bakmalıyız: Son buzul çağında dünya, bugünkünden sadece 4-6 ° C daha serindi. Çok gibi görünmese de bu birkaç derece, buzun kalın tabakalar halinde yerkürenin büyük alanlarını örtmesine yetmişti. Ekosistemler üzerindeki etkisi, bazı hayvan türlerinin soyunun tükenmesine yol açtı. Böylece, birkaç derece önemsiz gözükse de, dünyanın iklimi çok hassas olduğundan, bu birkaç derece büyük bir fark oluşturabilir ve oluşturacaktır da. Bilim insanları sıcaklığın artmakta olduğunu zaten kanıtlamışlardır. Günümüzde ve gelecekte, bunu görmezden gelemeyiz. İnsanlar, küresel ısınmanın etkilerini ve dünya çapında ekosistemlerin nasıl etkilenebileceğini ne kadar iyi anlarlarsa, değişiklikleri yavaşlatmak için o kadar çok şey yapılabilir ve yapılmalıdır. Küresel ısınma artık inkar edilemez bir gerçek. Önemli olan bunun nasıl yavaşlatılacağını öğrenmek, uyum sağlamak ve her bireyin kendi üzerine düşeni yapması, çözümün önemli birer parçasıdır. Karbondioksit seviyesi (her milyonda bir parça) GELECEK SAYI; Deniz Seviyesi YÜKSELİYOR 500 480 460 440 420 400 380 360 340 320 300 280 260 240 220 200 180 160 2014 yılı seviyesi 650.000 yıl boyunca atmosferik karbondioksit seviyesi hiçbir zaman bu çizgiyi aşmadı 400,000 350,000 300,000 250,000 200,000 150,000 Bundan önceki yıllar (0=1950) 100,000 500,000 1950 yılı seviyesi 0 KASIM 2014 85 Sağlık Dosya Gribe Karşı 10 Önlem Grip aşısı olmayı unutmayın. Sık sık ellerinizi yıkayın Çalışma masanızı antibakteriyel mendillerle silin. Oda nemlendirici veya burun spreyi kullanın. Düzenli egzersiz ve spor yapın, böylece bağışıklık sisteminiz güçlenir. İyi uyuyun. El sıkışmayın veya hemen elinizi yıkayın. Elinizi göz, ağız ve burnunuza değdirmeyin. Elle tutulan yiyecekleri elinizle yemeyin, çatal ve bıçak kullanın. Sigarayı bırakın. 86 KASIM 2014 Gripte antibiyotik kullanmak işe yaramaz Op. Dr. Murat Şirin Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Mevsimi geldi çattı, her yıl olduğu gibi milyonlarca kişi gripten etkilenmeye başladı. Kış mevsimine girerken hastalığa yakalananlar aynı cevabı veriyor “Gribim”. Ancak grip birçok kez başka enfeksiyon hastalıklarıyla karıştırılıyor. Grip sezonuna girdiğimiz şu günlerde, korunmak için bildiklerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Her grip sezonu geldiğinde tablo değişmiyor; çarşı pazar gezilip, C vitaminleri alınıyor, nane limon kaynatılıp bitki çayları içiliyor ve bol bol turunçgil tüketiliyor. Herkes malum hastalık olan gribe yakalanmamaya çalışıyor. Grip, influenza türü virüslerin etkeni olan, yaşlılar ve kronik hastalığı olanlarda ölüme dahi neden olabilecek önemli bir enfeksiyon hastalığıdır. Halk arasında grip basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu, sadece sıkıntı veren önemsiz bir hastalık olarak bilinse de Amerika’da her yıl ortalama 114.000 kişi hastaneye yatıyor ve bunların 20.000’i ölümle sonuçlanıyor. Grip, ani başlayan yüksek ateşle seyreden, aşırı halsizlik, bitkinlik, kuru öksürük, kas, eklem ve baş ağrısıyla kendini gösteren bir hastalık. Aynı zamanda bu hastalık vücudun bağışıklık sistemini zayıflatması nedeniyle zatürre gibi ikincil hastalıklara da yol açabiliyor. Gribe yakalanan kişinin en az 3-5 gün yatak istirahatı yapması gerekiyor. Grip aşısı hastalığı %89 oranında önlüyor Birçok hasta tarafından grip aşısının gribe yol açtığı sanılıyor. Ancak bilimsel araştırmalar grip aşısının %89 etkili olduğunu gösteriyor. Grip aşılarının inaktive, yani ölü grip virüslerinden üretiliyor; bu nedenle gribe yol açmıyor. Koruma aşılamadan sonraki 10 gün içinde oluşur. Ancak aşı olduktan sonra influenza virüsleriyle temas eden ve enfekte olan bir kişi, hastalığı aşı olmamış bir hastadan çok daha hafif geçirecektir. Eylül ayının son günlerinden itibaren grip sezonu içinde grip aşısı olunması gerekiyor. En uygun zaman ise Eylül ve Ekim ayları. Kasım ayında grip sezonu başlar başlamaz gribe yakalanma olasılığı artacağı için bu aydan önce aşı yaptırmak gerekiyor. Grip tedavisinde antibiyotikten uzak durun Grip tedavisinde ağrı kesici ve ateş dürücü kullanmak gerekiyor. Hastalık esnasında antibiyotik kullanımı tamamen yanlış. Antibiyotikler sadece bakterilere karşı etkili. Grip etkeni olan influenza, virüstür ve tedavi amaçlı olarak doktorun önerisine göre ancak influenza virüslerine karşı etkili olan anti-viraller kullanılabilir. Öte yandan grip virüsü vücuda girdikten sonra bulgular ortaya 2-3 günde çıkabiliyor. Hastalık yetişkinlerde hastalık belirtilerinin başlamasından 1 gün öncesinde başlıyor ve belirtilerinin bitiminden sonra 5 güne kadar devam edebiliyor. Bu süreler çocuklarda iki katı kadar uzun sürüyor. Gribe yakalanan kişilerde 38 derece ateş, baş ağrısı, vücutta genel ağrı, kırgınlık, kuru öksürük, üşüme, titreme, terleme, bazen burun tıkanıklığı, hapşırma ve boğaz ağrısı görülebiliyor. Grip belirtisi ortadan kaybolmuş olabilir ama virüs vücutta halen varlığını sürdürmektedir. Gribe yol açan influenza virüsleri, dış ortamda 48 saat kadar canlı kalmakta ve solunum yolu ya da el ağız yoluyla bulaşma halinde hastalığa yol açmaktadırlar. Uzun süren yüksek ateş, aşırı halsizlik, şiddetli öksürük, nefes almada zorluk, bilinçte değişiklik gibi durumlarda ise zaman kaybetmeden doktora başvurmak gerekiyor. KASIM 2014 87 Sinema John Wick.. Zeki, Eğlenceli ve yeniliklere açık bir film 88 KASIM 2014 John Wick, sadece aksiyon değil, aynı zamanda duygusal yönleri de olan bir film. Güçlü oyuncu kadrosuyla adeta eğlenceli bir hız treni tadında işlenmiş olan bu film, sinemaseverleri hayal kırıklığına uğratmayacak. —Nesrin Beynam ‘Evine girebilir, arabasını çalabilirsiniz ama asla köpeğine dokunamazsınız’ tadında başlıyan bir film John Wick. Herkesin bir yumuşak noktası ve damarı olduğunu ve bu damara basılınca insanın yapabileceği şeylerin bir sınırı olmadığını gösteren başarılı bir film. Yurtdışında gösterimde olan film, 28 Kasım 2014 tarihinde Türkiye’de de vizyona girecek. 101 dakika boyunca sizi adeta içine alacak olan filmi, mümkün olan en büyük ekranda izlemenizi tavsiye ediyoruz. 90’lı yılların başından beri Kırılma Noktası, Johnny Mnemonic, Matrix serisi, Sokağın Kralları ve 47 Ronin gibi aksiyon filmlerinde boy gösteren Keanu Reeves, başrolü üstleniyor. Filmde ayrıca, Michael Nyqvist, Alfie Allen, Adrianne Palicki, Bridget Moynahan, Ian McShane, John Leguizamo ve Willem Dafoe gibi oyuncular da yer alıyor. Aynı zamanda, daha önce dublörlük yapan David Leitch ve Chad Stahelski ikilisi, John Wick filmi için ilk kez yönetmen koltuğunda oturuyor. Uzun süredir televizyon ve eğlence sektöründe çalışan ve aksiyondan çok iyi anlayan ikilinin sinema yönetmenliğindeki tecrübesizliği, sizi yanıltmasın. Çünkü izleyeceğiniz film, hiç amatörce değil, tam tersine çok ustaca çekilmiş bir film. Zaten ikili, Reeves ile Matrix filminde Reeves’in dublörü olarak birlikte çalışmışlardı. Aksiyon filmi deyince akla ilk gelen... Son zamanlarda aksiyon filmi denildiğinde, vurdulukırdılı olmanın dışında, bol vahşet içeren, kanlı ve konudan uzaklaşmış çok fazla film karşımıza çıkmakta. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, John Wick filmi için de şunu söyleyebiliriz: Şiddet sahneleri çok yoğun, fakat bir o kadar da esprilerin aralara sıkıştırıldığı, neredeyse kendisiyle dalga geçen bir film sizi bekliyor. Son zamanlarda piyasaya sürülüp başarısız olan birçok filmin aksine, aksiyon filmi nasıl yapılırmış bize bir kez daha hatırlatıyor. Dışarıdan bakıldığında sadece saçma bir intikam arzusu çerçevesinde şekillenen bir film olsa da kişinin kaybedecek bir şeyi kalmadığında dönüşebileceği ruh halini çok iyi betimliyor. Filmde çok duygusal konuşmalar yaşanmıyor ya da çok sayıda geri dönüşler yok. Bu da filmin daha akışkan olmasını sağlamış. Filmin senaryosu bazı kısımlarda olması gerekenden daha kısa kalsa da hikayedeki boşluklar rahatsız edici değil. Filmin ilk 20 dakikasında, ana karakter olan John Wick’in ve hikayenin şekillendiğini çok net görülüyor. Keanu Reeves’in başrol olarak oyuncusu olarak seçilmiş olması, oldukça başarılı bir karar. Zaten aksiyon filmleri söz konusu olduğunda Reeves, her zaman üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiren bir isim. Filmin hikayesi çok orijinal olmasa da büyük ödüller kazanamayacak ya da aksiyona yeni bir anlam kazandırmayacak olsa da bunların hiç birinin önemi yok. Çünkü aksiyon sinemasının mirasını devam ettiren nadir filmlerden biri. Müziklerin seçimi çok kuvvetli, filmi pekiştirici bir etkisi var ve ayrı bir hava katmış. Sadece aksiyon severlerin değil, aynı zamanda hayvanseverlerin de ilgisini çekeceğini düşündüğümüz bu filmi izlemenizi öneriyor ve Gençlik Spor Dergisi olarak, 8 puan veriyoruz. İyi Seyirler... Genç likSp or Notu Filmin Konusu : John Wick, emekliye ayrılmış bir kiralık katildir. Emekliliğinin tadını çıkarırken karısının yakalandığı amansız hastalıkla hayatı altüst olur. Karısından kendisine kalan en değerli varlığı ve can yoldaşı köpeğidir. Ancak evine dalan üç gangster, köpeğini öldürür. Haydutlardan biri, mafya babası Viggo Tasarov’un oğlu Josef Tasarov’dur ve John’un daha önce birlikte çalıştığı bir adamdır. Artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan John Wick’in tek isteği intikamdır ve New York sokaklarında, düşmanlarıyla nefes kesen bir kovalamacanın içine girer. 8,0 KASIM 2014 89 Bulmaca ÇENGEL bulmaca Ödüllü Çengel Bulmacanın çözümünü http://bit.ly/gsbcengel35 adresine gönderen ilk 10 kişiye ‘badminton seti’ hediye edilecektir. Karşılaşma İstanbul ilçesi Temiz Göz yumma Bir konu üzerine olan Bebek yemeği Ekin, sap Fiyat Bölmeli göçebe çadırı Kuşatma Cesedi inceleme işi 18 Eski dilde toz Muğla ilçesi Yapının dışarıya doğru çıkmış açık bölümü 13 Sık sık küçük kaza yapan Eski dilde barındırma Helyum Saydam ve çabuk kırılır cisim Derinliği az olan Eski dilde ay Dize Eski dilde giysi Evliliğin ilk günleri 20 Yumuşak, yuvarlak ve irice Kurucu, kuran Başkaldıran Eserler Başkaldırıcı Düzgün olmayan Yumurta pişirme kabı Balık avlama aracı 9 Bir şarküteri ürünü Madde yapısını inceleyen bilim 17 Gözgü, mirat Bembeyaz Ortaya koyma, gösterme Merkeziyetçi Bir ülkeyi silah gücüyle ele geçirme Çalışma odası, yazıhane Mürekkep kabı Boğa güreşçisi Vücudun yere basan bölümü Sürdürüm Söz, lakırdı Yapı için ayrılmış yer Bir şirket türü İnce dantel 16 Araplarda eski çağ Bir Arap ülkesi Sıvı yakıt Ölünün sarıldığı bez Siyaset Telefon sözü 15 Direnç birimi Günün başlangıcı 4 Niğde ilinin bir ilçesi Yaban hayvanı 8 Ağaçlarla örtülü geniş alan 10 6 Kesin 19 3 Parlak beyaz renkli bir element Kuram Fransa'da evli kadın Uygun, yaraşır Kansız Dökülmüş, saçılmış şeyler Mal Askerlerin fişek koydukları kayış 5 Araştırıp bulma, elde etme Doyum Jimnastik ayakkabısı İş yapan Suyla çevrili düzenekler kara parçası bütünü Cerrahide bere Yelkenli kıyı teknesi Yadsıma Ağzı sıkı Biyolojide soluk borusu Hazır 1 Bugünden bir önceki gün Güya Kırmızı Döndürme Ulak Gözde ağ tabaka İstanbul Teknik Üniversitesi Ateş durumunda kömür 2 Madeni para, sikke 7 11 Habeş soylusu 14 Bir şeyden Şeker dolayı tadında olan Oyun aracı 12 Soyluluk, ululuk 1 2 3 4 5 6 7 8 Cet 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 SUDOKU 1’den 9’a kadar olan sayıları her satır, her sütun ve kalın çizgilerle sınırlandırılmış 3x3’lük kutulara birer kere yazarak boş kutuları doldurun. Kolay 9 5 1 2 7 1 3 6 4 5 9 8 5 1 5 3 6 5 1 7 2 3 5 8 4 7 7 1 8 6 9 3 8 6 7 5 8 2 9 7 2 1 3 5 8 6 2 1 3 8 9 3 2 3 1 2 4 6 9 6 8 3 7 4 6 4 5 7 5 2 1 6 7 3 3 2 1 8 1 2 4 3 9 7 Orta 1 8 2 2 9 3 4 2 8 9 5 6 7 1 9 5 3 6 2 5 3 9 7 6 7 3 4 7 8 6 4 2 1 9 1 2 5 8 6 4 3 6 6 1 3 8 6 7 5 9 1 7 2 4 1 2 7 8 5 6 1 8 3 7 8 6 5 5 7 3 2 2 5 7 9 6 2 6 8 4 8 4 6 1 Zor 5 3 6 4 9 8 9 8 2 4 1 5 2 9 2 9 1 5 7 6 8 3 5 3 5 8 7 6 5 6 2 8 2 5 3 8 7 4 6 2 5 1 1 5 4 9 1 9 7 8 6 2 9 7 3 5 3 5 6 9 8 4 8 4 5 2 8 1 5 1 9 5 8 7 9 9 7 7 6 2 4 6 KELİME AVI Bulmaca KELİME BULMACA AŞAĞIdaki 30 kelime diyagramda yatay, düşey ve çapraz şekilde gizlenmiştir. V K E R M C Ğ L E S K Ü R B S B İ Ü E B B B H Ç Y T K İ U G V E Ö Z F E N A E Ğ H A G I N A V L G A G R Ş T L A Ç A N L R R K G Ö Y E L O D S T S P B Ş Ö A K R R B S İ İ İ İ F K Ç AMSTERDAM LİZBON ANKARA LONDRA ATİNA MADRİD BELGRAD MOSKOVA BERLİN OSLO O E Ü K K A L R R N Y O N R G BERN V Y V Ü N O D A A H U F Ğ K F BRÜKSEL A F B U D A P E Ş T E G Ç M İ BUDAPEŞTE M Y N A M S T E R D A M T O Z BÜKREŞ M Ş L O N D R A N R H Y J S I DUBLİN ROMA Y U R B B Ğ İ U P H J L F K B HELSİNKİ SOFYA D L I P E Z U V İ Y A N A O İ KİEV VARŞOVA KOPENHAG VİYANA K E T H İ İ İ E E Ö S G Ö V S Ü U L A D U B L İ N Ü Y Ö A Y 3 HARFLİLER AHU AİT AKS AKÜ ALT BAB ELA İYİ KÖZ LOP NUH ÖTE PAK SAĞ SOY ŞUH TÜY ULU ÜRE ÜTÜ H Ö Y Ü K 4 HARFLİLER AĞAÇ AĞDA ASAR BOYA BURS BÜYÜ DEBİ GÜDÜ KOBİ KOKU NEŞE OLTA ORDU OTEL ŞAŞI TUNÇ USUL ÜZÜM YAPI YOGA 5 HARFLİLER ANLAM ÇAPAK HÖYÜK İSVEÇ LEVHA OPTİK PİKAP REYON ŞİMDİ TUGAY 6 HARFLİLER ASGARİ BAKRAÇ SKAVUT ÜZÜNTÜ A Ğ A Ç PARİS PRAG RİGA MOZAİK 3 HARFLİLER ADİ AHU ALO BAL ÇOK DİL EBU EFE İ Ş L E V EKOAşağıda parçalara ELA FAS ayrılmış birİYİ bulmaca vardır. 3x3’lük parçaları uygun şekilde yerleştirerek bulmacayı tamamlayın Artan parçadaki harfleri kullanarak şifre kelimeyi bulun. MUM ÖTE PAK SIK SÜS M U ŞIK TER H A A4 HARFLİLER ULU AĞAÇK AİLE T ARIK ETÜT HARF İBİŞ İLAÇ LOBİ MAAR MOLA NÖTR OĞAN OLTA OTEL ÖKÜZ ŞANS TAPU TOKİ USUL VİZE A K İ 5 HARFLİLER ALÇAK BENEK KEŞKE NABIZ N E A ŞURUP T A İ M B K E R İ E M A N T İŞLEV İ A K K L A M T L M A R A N A E T A A R A R A R S E R D O S T İ M İ ÖNEMLİ S T L A V SUNUCU A İ R İ N A RACON K YAMAN B E A N 6 HARFLİLER L HAŞMET N S E MÜŞKÜL R A N DERİK M E T L E SÜSLÜ S E R İ Y U K A L A F A A K T İ F A N O U R A Y K A T E K A A K Y R T P A O L T A L A K C E T E R K İ M U S S A B A T E N İ K İ T A N I S A R M N İ K A İB M Aİ Ş T ŞR N DİKDÖRTGENLER Bu bulmacadaki amacımız noktaları 2 bölgeler 2 9 birleştirerek dikdörtgen oluşturmak. 2 Bunun için ipuçlarını kullanacaksınız. Verilen sayılar, kendisinin4de içinde bulunduğu bölgenin kaç 4 kutu3 dan oluştuğunu gösteriyor. Örnek 2 32 2 4 2 3 4 3 4 3 2 2 12 3 3 6 2 4 3 15 4 2 7 2 3 2 2 10 8 4 2 2 5 212 3 3 4 2 5 5 3 15 56 5 4 5 8 8 2 2 3 3 6 6 5 2 3 Bulmaca SUDOKU DİKDÖRTGENLER 3 5 6 4 3 10 8 4 2 2 5 12 3 15 MOZAİK Fazla parça D 6 5 3 2 6 U 5 6 O S T L K Şifre kelime: 2 3 KELİME AVI DOSTLUK 3 5 2 4 8 1 6 9 7 4 7 8 9 5 6 2 3 1 6 1 9 2 7 3 8 5 4 8 6 7 1 3 4 5 2 9 5 4 1 8 9 2 3 7 6 9 2 3 7 6 5 4 1 8 1 3 5 6 4 9 7 8 2 7 9 6 3 2 8 1 4 5 2 8 4 5 1 7 9 6 3 7 6 9 4 1 2 8 3 5 5 1 2 7 3 8 6 9 4 4 3 8 5 6 9 2 7 1 6 7 5 8 9 4 3 1 2 3 8 4 2 5 1 7 6 9 2 9 1 6 7 3 5 4 8 9 4 6 3 2 5 1 8 7 1 5 7 9 8 6 4 2 3 8 2 3 1 4 7 9 5 6 2 9 1 8 3 4 7 6 5 7 6 8 2 1 5 3 9 4 4 5 3 9 6 7 2 1 8 6 3 7 4 5 2 9 8 1 8 1 9 6 7 3 4 5 2 5 4 2 1 9 8 6 7 3 1 7 4 5 2 6 8 3 9 3 8 5 7 4 9 1 2 6 9 2 6 3 8 1 5 4 7 4 7 2 5 1 8 9 3 6 8 3 5 6 2 9 7 1 4 1 6 9 7 3 4 5 8 2 3 8 4 2 5 6 1 7 9 6 9 1 4 8 7 2 5 3 5 2 7 1 9 3 4 6 8 7 1 3 8 4 2 6 9 5 9 4 6 3 7 5 8 2 1 2 5 8 9 6 1 3 4 7 1 2 8 6 4 5 3 9 7 6 7 5 3 1 9 8 4 2 4 9 3 7 2 8 5 6 1 3 6 9 1 5 7 2 8 4 5 1 2 9 8 4 6 7 3 7 8 4 2 3 6 1 5 9 8 3 7 4 6 1 9 2 5 2 4 6 5 9 3 7 1 8 9 5 1 8 7 2 4 3 6 4 3 7 9 2 8 5 6 1 9 6 2 4 1 5 3 8 7 1 8 5 6 3 7 4 9 2 2 4 6 1 5 9 7 3 8 5 9 3 8 7 6 2 1 4 7 1 8 3 4 2 6 5 9 6 7 1 2 9 3 8 4 5 3 5 4 7 8 1 9 2 6 8 2 9 5 6 4 1 7 3 5 2 4 1 8 7 6 3 9 1 3 8 9 4 6 2 5 7 9 6 7 5 2 3 8 1 4 2 5 6 8 7 9 1 4 3 4 8 9 2 3 1 5 7 6 3 7 1 4 6 5 9 2 8 8 4 5 7 9 2 3 6 1 7 1 3 6 5 8 4 9 2 6 9 2 3 1 4 7 8 5 3 6 8 7 4 5 1 2 9 5 9 4 1 6 2 3 7 8 7 2 1 3 8 9 5 4 6 6 8 2 9 5 1 4 3 7 1 3 9 4 2 7 6 8 5 4 7 5 8 3 6 9 1 2 2 5 3 6 1 8 7 9 4 8 1 7 5 9 4 2 6 3 9 4 6 2 7 3 8 5 1 8 4 2 9 6 1 3 5 7 6 5 9 8 3 7 1 2 4 3 7 1 4 5 2 6 9 8 5 6 8 1 4 3 9 7 2 7 9 3 5 2 8 4 6 1 2 1 4 6 7 9 5 8 3 4 3 6 2 8 5 7 1 9 1 8 7 3 9 6 2 4 5 9 2 5 7 1 4 8 3 6 ÇENGEL Yankı Etkinlik 19 A Büyük bakraç, su kovası Asalak bir böcek B A K S İ S E D A 1 Gümüş Gaz söktürücü bitki R Elektrik sığa birimi 16 KELİME YERLEŞTİRME Ş A Ş I İ U M H Ö Y D T İ S V E Ç A A Ğ D A S K O G Ü D Ü A E R B Ü Y İ Y İ A A O P T İ K I S Ü Z T Ü K O B P İ A K U L T U Ü Y O L T K A Ü N T Ü E R Ş E T E L O R K A P H U S U O G A Y Ğ L G A Ç A P İ V U T E D A L T E L A Ü B Y O N Y B A B U A R K S A R A U N Ç U V H A N K L Ö A Z Ü M F Bir tür tahta çivi Toplanma, birleşim Bütünleme P İ K İ M A F L Bel bağı Yazım Duygusal ilişki Şarta bağlı Gösteriş İlişik A B T İ V İ İ T İ L T S E İ M R Z E N E T E K R A D İ N İ K M M A E M E R L A A A O R Ö R T Ğ E S R T L I E R K T E S İ N A N M D İ Parlaklık Otomobilde dişliler düzeni 13 Şu anda İman Ş İ Hırvat adası 12 Hayır için dağıtılan su Bataklık gazı Madagas- kar plaka kodu Hanım arkadaş Uygulama bilgisi Kirpik boyası Hazır Kesin yargı 2 Kulplu küçük kap Volkanik patlama çukuru Hiçbir za- man, hiçbir biçimde Konaklama işletmesi Büyük atardamar Tedrisat, talim 17 Özünden, kendinden Aralığı az olan Ava alıştırılamayan bir tür doğan 18 Ş A F V İ İsteyerek, kasten Temizliğe aşırı düşkün olan Eğilim İçine bir şeyler konan nesne 3 Ulak Yazı yazma aracı Önce D T E B A B İ L M I K M N O L A N I A T Ş R A O N S L A T P E S A P E R H A A P K A L Ç A E V V Çabuk olan, süratli Akım Vücudun yüzeyini örten doku Cazibeli Arasıra Birleşmiş Milletler İffet Denetleme Dişi kaplayan sert doku T M E P İ Z E N Y E R Z A M O J İ K N A L İ P A İ K S A İ E Y N S T A İ R R B İ G E T E M M O N E L Bahçe düzenleme 8 Asıl karşıtı Arınmış Çok küçük veya kısa Kilometre Ürdün başkenti Ölen insanın vücudu Kongo antilobu Alüminyum içeren toprak Kapital Balgam taşı Bozkır Sütten yapılan besin maddesi 15 Küçük masa Doğru, mert Küçük gümüş para Faiz Yanardağ ifrazatı 10 Keskin kokulu bir gaz Geçen Ayki Çengel Bulmacanın şifresi: BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR Amerikan Uzay Araş- tırma Merkezi 6 İlgisiz, aldırmaz Tanımlanamayan uçan nesne Bir cins balık Ödenti Koruma, himaye Bir ilimiz Sesi yarım ton kalınlaştıran nota işareti Özgü, öze, mahsus Cet 14 Eğilerek yapılan selamlama T Kısaca voltamper Yapının üstü D A M İskambilde koz R E V E R A N S A T U F U D A İ R N İ Z İ İ R H A Y A A T Ama, fakat L A K İ N Çalgıda ayar 9 Büyük sergi Tümör, yumru Dinsel 4 11 A K O R T Uzun, sarı ve yumuşak saç 5 Tarım Kumaş yapılan malzeme İyi duruma getirme 20 7 L E P İ S K A Karikatür
© Copyright 2024 Paperzz