Sayı: Kış ’13/23 Beşiktaş’ta bir çınar Nâzım Hikmet AYÖM’le afete hazırız Madımak’ı unutmuyoruz Engelsiz düşlerde buluştuk Kuşların şehri İstanbul İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER! Büyük ozan Edip Cansever çok bilinen bir şiirinde şunları yazar: “...İnsan yaşadığı yere benzer O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer Suyunda yüzen balığa Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğilimine” Gündelik yaşamımızda bir yere ait olmak önemli bir duygudur. Aslında yaşadığımız kentler bir açıdan kimliğimizin de inşasına katkı verir. Ait olduğumuz kente, onun değerlerine sarılarak kişisel ve toplumsal varlığımızı zenginleştiririz. Çoğu kez kentlerimizle direnir, yaşamın yaratıcı gücü olarak onlardan besleniriz. Bu anlamda bir tür bellek ve gelecek üretme merkezleridir bu kentler. Beşiktaş kenti, yaşayanların öz benliklerinden gelen birikimlerle de “aidiyet duygusu”nun en yoğun yaşandığı yerleşmelerdendir. Kentliye hizmet kuruluşu olan yerel yönetimlerin ve yöneticilerinin bunun dışında kalması düşünülemez. “Beşiktaş sevgisi”nin ortaklığı ve gücü de buradan kaynaklanır. Belediyecilik sadece yönetmek sanatı değildir. Belediyecilik aynı zamanda hesap vermek, imkânları değerlendirmek, kıt kaynaklardan kentli yararına güzel şeyler üretebilmektir. Başarabildiklerimiz kadar, bu başarının altında yatan anlayış, başardıklarımızın arkasında duran yönetim felsefesi ve aidiyet duygusu da önemlidir. Biz en başta söz verdiğimiz gibi, kentimizi kentlilerimizle birlikte yönetme peşindeyiz. Merkezinde “insan” olan bir yaratıcılık peşindeyiz. Beşiktaş kentini çağdaş ve özenilecek bir yerleşim yapma peşindeyiz. Bu noktada kentlimizin talepleri ve beklentileri ile imkânlar arasındaki uyumu sağlamak önemli olmuştur. Bu bakımdan hizmetlerimizin, yatırımlarımızın yöneldiği temel konsept “sosyal belediyecilik” anlayışı olmuştur. Beşiktaş Belediyesi olarak her yaş ve cinsten kentlimizin ortak kullanımına, faydalanmasına sunduğumuz temel hizmetlerimiz vardır. Ama bunlardan ayrı olarak farklı sosyal kümeler, farklı yaş grupları için gerçekleştirdiğimiz hizmetlerimiz de vardır. Minik çocuklarımız için kreşler ve gündüz bakım evleri yaparken, eğitimdeki gençlerimize “Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği”, ileri yaştaki kentlilerimize yönelik olarak da “Esenlik Hizmetleri” gibi özelleşmiş hizmetler ürettik. Herkesin yararlanacağı “Spor Merkezi”nin inşaatını bitirmek üzereyiz. İhtiyaç sahibi kentlilerimize “Eğitim Yardımı” yapıyoruz. “Dost Eller Mutfak” projemizle kentli dayanışmasını sağlıyoruz. “Meyve Bahçemiz” ise şimdiden imrenilen bir kazanım oldu. Bu hizmetlerimiz kenti ortak kullanmanın, bu kente ait olmanın ortak sorumluluğu ile üretildi. Çünkü biliyoruz ki, bizler geçiciyiz. Beşiktaş kentinin gerçek sahibi Beşiktaş yaşayanlarıdır. Beşiktaş kentinin güçlü tarih mirasına, ilerici ve özgür karakterine, Cumhuriyetçi geleneğine sahip çıkan projeler bunlar. Aydınlık projeler. İnsan merkezli projeler. Bu yüzden yapılan bütün anketlerde Türkiye’de insanlarımızın “en çok yaşamak istedikleri kent “ olarak karşımıza Beşiktaş çıkıyor. Çünkü Beşiktaş gerçekten aydınlık ve çağdaş bir ilişkiler yumağıdır. Beşiktaş bedeni ve aklı özgür insanların, bilimin ve sanatın kentidir. Beşiktaş, kentlisi ve yönetimiyle bir tas çorbayı, bir merhabayı, bir meydanı ya da ağaç gölgesini paylaşmanın kentidir. İnsan onuruna yakışan, insanı değerleriyle birlikte kucaklayan, birey olmanın keyfi kadar toplum olmanın sorumluluğunu taşıyan bir kenttir. Umudun ve geleceğin kentidir Beşiktaş… Cumhuriyet ilkelerinin ve devrimlerinin yaşandığı, bayrak yapıldığı, öncü bir kenttir Beşiktaş… Bu kenti yıllardır sizlerle birlikte yönetmeye çalışmak bana nasip olan en büyük onurdur. Çünkü Beşiktaş, Beşiktaş kentlileriyle güzel ve anlamlı. İsmail ÜNAL Beşiktaş Belediye Başkanı 20 Kazanım: Nefes alma durakları Kente üç yeni park daha... 24 Kazanım: Kıyameti beklemeyin Beşiktaş AYÖM’le afete hazır. 24 BEŞİKTAŞ KENTLİSİNİN DERGİSİ Kış ’13 / 23 İMTİYAZ SAHİBİ Beşiktaş Belediyesi adına Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal YÖNETİM YERİ Beşiktaş Belediyesi Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak No:1 34340 Beşiktaş, İstanbul www.besiktas.bel.tr - 444 44 55 YAYIN TÜRÜ Dergi/Yaygın YAYIN KURULU Hasan Özgen, Görkem Kızılkayak, Yüksel Türkili PROJE YÖNETMENİ Hasan Özgen GENEL YAYIN YÖNETMENİ Can Aydın Kapak Fotoğrafı: Mehmet Aksoy 28 Heykel Nâzım Hikmet Heykeli. 02 Başkan’ın Beşiktaşlılara Mesajı 28 06 Cumhuriyet kazanımları Ulusal mimarlık. 06 YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Selda Bektaş EDİTÖR Canan Kaya GÖRSEL YÖNETMEN Altan Adatepe 32 Sokaktaki Tarih Sanatın izi Beşiktaş’ta... 38 Ustalara Saygı Tuncel Kurtiz ve Turgut Özakman YAZI İŞLERİ Murat Çelik, Gülhan Bakır, Metin Altay, Ayşe Üngör, İrfan Talyak, KATKIDA BULUNANLAR Etem Çalışkan, Cengiz Kahraman, Yasemin Reis, Nazan Ortaç Kara, Elvan Levent, Ege Erim, Cengiz Erdil, Murat Selenoğlu FOTOĞRAFLAR Ulaş Tosun, Bekir Köşker, Levent Özer, Can Cihan Saltık, Şenol Kaşıkçı, Barış Acarlı 38 12 Dünya Kuş Gözlem Günü Kuşların şehri İstanbul. 12 MATBAA PRODÜKTÖRÜ Niyazi Yılmaz YAPIM Dörtbudak Yayınları Tanıtım Org. ve Tic. Ltd. Şti. Mecidiyeköy Mah. Kervangeçmez Sk. No:10 K:3 D:8 Şişli/İSTANBUL 0212 356 09 43 BASKI A4 Grafik Mat. Yay. Ltd. Şti. 0212 452 40 99 40 16 Haber Unutmamak Müzesi açılıyor. Çocuk Bilim Merkezi Küçük mucitler iş başında. 16 40 60 Engelsiz Düşler Festivali Engelsiz düşlerde buluştuk. 64 Portre: Tevfik Fikret Çağın yetişemediği şair. 64 Artı Unutmadık... Beşiktaş kenti de beyaza büründü. İstanbul İkincisi Aykut Barka Deprem Parkı’nda açılan yılın son ayına soğuk hava ve karla girdi. Boğaz Afet Yönetim Merkezi, halka pratik uygulamalar 72 Kadın girişimci kıyılarını kaplayan kentimiz yılın her mevsimi Cup of Joy. güzel... Tarihin önemli yapılarıyla dolu İstanbul’u konusunda bilgi verirken, depolarındaki araç 72 kaplayan bembeyaz kar, kentin siluetini bozan ve gereçle de afet sırasında etkin görev almayı bekliyor. yapıların hançer yaralarını ne yazık ki örtemiyor. Bu sayımızda ayrıca Beşiktaş Belediyesi’nin Bu sayımızda İstanbul’un Cumhuriyet döneminde Engelli yaşadığı yapılaşmayı ÇEKÜL Vakfı başkanı çalışmaları ve Deniz Dikkaya ile yapılan röportajı Prof. Dr. Metin Sözen ile konuştuk. Cumhuriyet ilgiyle okuyacaksınız. Koordinasyon Merkezi’nin yaptığı kazanımları seri araştırma yazılarımızda da bu 76 1001 Festival Bir festivalden çok daha fazlası. 80 Gezi:İstanbul’u yeniden keşfediyoruz. sayıda “Cumhuriyet ve Mimarlık” konusunu ele Beşiktaş’taki Nâzım Hikmet heykelinin yaratıcısı aldık. heykeltıraş Mehmet Aksoy ile yapılan söyleşi ve bu yıl Beşiktaş’a taşınan 1001 Belgesel Film Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en kara olaylardan Festivali’nden notlar da bu sayımızda. biriydi Sivas Katliamı; 2 Temmuz 1993’te 82 Cumhuriyet Bayramı yaşandı… Vicdanlardaki yara 20 yıl geçmesine Beşiktaş rağmen sarılamazken, Türkiye’nin önde gelen 35 gecelerinde bu kez yazar Turgut Özakman ile sanatçısı, Beşiktaş Belediyesi’nin öncülüğünde sinema ve tiyatro sanatçısı Tuncel Kurtiz anıldı. Belediyesi’nin “Ustalara O günü “unutmamak” için kendi elleriyle yaptıkları eserlerini “kısmen yakarak” “Unutmamak” Yeni sayfalarda buluşmak üzere... sergisinde bir araya getirdi. Biz de bu sayımızda 82 eserleri bir albümle sayfalarımıza taşıdık… Tüm Beşiktaşlıların yeni yılı kutlu olsun... Beşiktaş, İstanbul’da kamuya ait en çok yeşil 86 Haber Beşiktaş’a kadın barınma evi. alanın olduğu bir yerleşim merkezi. Kentimizde 124 adet park var. Dutluk, Mısırlıbahçe ve Cihannuma parkları da açıldı. Bu parkları 88 Haberler 91 Fulya Sanat Ajanda tanıtırken, Beşiktaş sokaklarının da izini sürdük. Sokak isimlerinin barındırdığı sırları öğrenince şaşıracaksınız. [email protected] 92 Rehber / 24 saat Beşiktaş Belediyesi bugünü değil geleceği de düşünüyor. Tarihte büyük depremler yaşayan İstanbul’da afet hazırlığını en sıkı tutan belediyelerin başında geliyor Beşiktaş Belediyesi. Saygı” Cumhuriyet kazanımları CUMHURİYET’TE MİMARLIK Yazı ve röportaj: Cengiz Erdil, Fotoğraflar: Cengiz Kahraman arşivi, ÇEKÜL Arşivi Cumhuriyet’in kurucu kadroları yeni kent planları hazırlarken, mimaride de arayış içindeydiler. Bu sayımızda neoklasik Türk üslûbu ile şekillenen Cumhuriyet dönemi Türk mimarisini mercek altına alıyoruz… C umhuriyet 90 yaşında. Pek çok mimar, kent uzmanı ve plancısı yetişti bu süre içinde. Ülkeye hiç şüphesiz önemli eserler kazandırdılar. Ancak “Türk Mimarlık Tarihi”nin binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu unutmazsak; Cumhuriyet dönemi mimarlığını da kavrayabiliriz... Ölümsüz ozanımız Nâzım Hikmet’in hayran olduğu kahramanlardan biri de Mimar Sinan’dır… Mimar Sinan, Türk Sanat Tarihi’nin köşe taşı, yüz akı, özüdür... En doğru çizgisi ve sözüdür… Geleceğimize bakarken Mimar Sinan ve onun ardından gelen mimarları, ustaları, kalfaları, taş ve ince işlerin emekçilerini, sanatçılarını asla unutmamamız gerekir. Biz bu yazıda Cumhuriyet dönemi mimarlığı ve de İstanbul’u temel alarak kent planlamasına kısa bir göz atacağız… 06 B+ B+ KIŞ KIŞ Cumhuriyet’in mimariye bakışı 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet’le birlikte gelişen milliyetçilik eğilimleri mimarlıkta da yeni arayışları gündeme getirdi. Mimar Kemalettin ve Vedat beylerin başını çektikleri akımla Türk mimarlığının, “Neoklasik Türk Üslûbu” ya da “Milli Mimari Rönesansı” adını alan yeni klasik dönemi başladı. Cumhuriyet mimarisi bu akımın üzerinde şekillendi. Cumhuriyet’in kurucu kadroları yeni kent planları hazırlarken, mimaride de arayış içinde oldular. Cumhuriyet’in ilk yıllarında adeta bir kasabaya benzeyen Ankara, nasıl çağdaş bir başkent olacaktı? Yeterli mimar yoktu. Bu nedenle yabancı mimarlar Türkiye’ye davet edildi… Mimar yetiştiren tek ocak olan “Sanayi - i Nefîse Mekteb - i Âlîsi”, geçirdiği reformla “Güzel Sanatlar Akademisi” oldu. Ernst Egli, Bruno Taut gibi modern mimarinin ustaları burada ders verdi. Ankara Alman mimar Herman Jansen Ankara imar plânını yaptı. Atatürk plân çalışmalarına bizzat katıldı. Ankara’nın geleceğini mimara anlatarak çalışmalara ışık tuttu. Viyanalı mimar Clemens Holzmeister, yine Atatürk’le beraber çalışarak Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü, Bakanlık binalarını, şimdiki TBMM binasını plânladı. Meclis binasındaki çift meclis salonu da (Millet Meclisi ve Senato) Atatürk’ün direktifleri ile yapıldı. Ernst Egli’nin Sayıştay binası, Musikî Muallim Mektebi (Konservatuvar), Bruno Taut’un Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi gibi yapılar ise kübik - modern yapıların öncüsü oldular. Akademi hocası olan ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni yapan Bruno Taut da Bauhaus Okulu’nun kurucularındandır ki, böyle bir hocanın Atatürk’ün daveti ile Türkiye’ye gelişi büyük bir şans olarak yorumlanıyor. (Taut, Atatürk’ün ölümünde, halkın önünden geçtiği meşaleli katafalkı da yapan mimardır. Ortaköy’de yaşamıştır. Mezarı, vasiyeti gereği olarak Edirnekapı Mezarlığı’ndadır.) Sadece mimarlık alanında değil, Hitler’in zulmünden kaçan Yahudi hocaların, Atatürk’ün daveti sonucu Türkiye’ye gelmeleri ile üniversitelerimiz reform sürecini tamamlamış ve altın devirlerini yaşamışlardı. Bir süre sonra, modern mimarlık eğitim sisteminin yetiştirdiği Türk mimarları yapıtlarını vermeye başladılar. Benimsenen modern eğitim sisteminin amacı, Batı taklitçiliği değil, Batı’nın mimarı düşünce biçimini ve metotlarını kavramak şeklinde olmalı idi. Bu eğitim sistemine mimar Sedat Hakkı Eldem’in çok büyük katkıları oldu. Seyfi Arkan ve Şevki Balmumcu’yu burada anmamız gerekiyor. Seyfi Arkan, parlak yeteneği ile Atatürk’ün takdirini kazandı. Çankaya Hariciye ve Makbule Atadan Köşkleri, Florya Deniz Köşkü, İstanbul - Galata Deniz Yolcu Salonu, Ankara Sümerbank, İller Bankası Seyfi Arkan’ın kayda değer yapıtlarındandır. Şevki Balmumcu’nun 1933 – 35’lerde yaptığı Ankara Sergi Evi binası da Atatürk’ün takdirini kazandı. Dönemin kübik mimarisinin bir örneği idi. Bu gün de mimarlık tarihimizin kilometre taşlarından biri sayılıyor. Ankara Entografya Müzesi Ankara Ulus Mahallesi - İş Bankası B+ KIŞ 07 Modern zamanlar Batıda mimari alanda gelişen ilerici düşünceler Türkiye’ye de ulaşmakta gecikmedi. 1930’larda kimi Türk mimarları, çağcıl uluslararası üslûp doğrultusunda yaklaşık on yıl süreyle kübizme ve betonarmeye dayalı yeni Batıcılık örnekleri verdi. 1950’li yıllarda Dolmabahçe Sarayı, Akaretler, Abbasağa Mahallesi’nin hava görüntüsü. 1950’lere gelindiğinde Türk mimarlığı, Avrupa ve ABD’de giderek yaygınlaşan modern mimarlığın etkisi altında rasyonalizme yönelerek ürünler verdi. İkinci Dünya Savaşı sonuçlanmış, Türkiye siyasal ve kültürel olarak Batı’ya iyice yakınlık duymaya başlamıştır. 1960’lar rasyonalizmden uzaklaşma, gevşeme, parçalı form arayışları dönemi oldu. 1960 – 70 döneminin dikkate değer yapıları arasında İstanbul Vakıflar Oteli (bugünkü Ceylan Intercontinental, AHE, 1959), İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler, 1959), Büyük Ankara Oteli sayılır. 1970’lerde Batı’da yaygınlaşan Postmodernizm, 1980 – 90 arasında Türkiye’de de alıcı buldu. Geç Modernizm, Postmodernizm, Dekonstrüktivizm gibi Batı kökenli akımlar doğrultusunda yapılar gerçekleştiren mimarlarımız oldu. Bir toplumsal hastalık: Düzensiz kentleşme Genelde, tek tek başarılı birçok yapıya karşın Türkiye’nin ekonomik ve sosyal çalkantıları nedeniyle çağdaş Türk mimarlığı, toplumun düzensiz hızlı gelişiminden ve bunun sonucu olan kültürel çözülmeden olumsuz etkilendi. Çarpık kapitalizm ve aşırı hızlı nüfus artışı; düzensiz, plansız, yoğun kentleşmeyi de beraberinde getirdi. Ortaya çıkan büyük konut açığı, gerekli ekonomik ve yönetimsel önlemlerin alınmaması nedeniyle, yapsat düzeni, kalfa yapıları, kaçak yapılar ve gecekondularla farklı bir anonim mimarlık anlayışı ortaya çıktı. Politik ödünlerle yozlaştırılan kent toprağı kullanımı ve sürüp giden arsa spekülasyonu, çevre değerleri ile kent bütünlüğünün korunması ile yapılar arası ilişkilerin düzenlenmesi olanaklarını ortadan kaldırdı. Ve İstanbul Osmanlı döneminde İstanbul’u yok eden yangınlardı. Bir yangın, ahşap yapılarla dolu semtleri, semtleri birbirine bağlayan güzelim koruları kasıp kavuruyordu. İstanbul’un başında şimdi böyle bir yangın korkusu yok. Korkunun adı şimdi yapılaşma... Yükselen gökdelenler... Ve de içinden çıkılmaz trafik... İstanbul’da yaşamak, çağın her döneminde zordu; nüfus fazlaydı. Her tarihi dönemde cazibe merkezi olan İstanbul, yağmalarla anılan bir kentin adıydı. Toprağı hâlâ büyük bir rant kapısı. Kentin nüfusunun yakın gelecekte 25 milyona çıkacağı hesabını yapıyor uzmanlar. Liberal, muhafazakâr ve serbest yapılaşma yanlılarının isteği İstanbul’un bir Hong Kong veya Dubai olması... İstanbul’u yapay kentler kervanında, kimliksiz kentler arasında marka kent (!) olarak görmek istiyorlar. Buna karşı çıkanlara da “vizyonsuz” diyorlar. Vizyonsuzların (!) istekleri ise çok basit... Kentin tarihi dokusu harap olmasın, gökdelen merakınızı denize uzak alanlarda giderin… Ormanları, koruları yok etmeyin. Kamu alanları park olarak değerlensin. Ulaşım yeraltından olsun... Bunlar hayal değil. İstanbullu için su, nefes gibi doğal istekler... Zaten bir cennet olan İstanbul’da sahte cennet yaratma operasyonlarından vazgeçilmesi gerekiyor. Peki, İstanbul, zorla giydirilmeye çalışılan beton zırhlarla nereye kadar gidecek? Buna kimse yanıt veremiyor. Ama unutulmasın, bu kentin tarihinde depremler de var... Osmanlı’nın “Küçük Kıyamet” adını verdiği deprem 1509’da oldu. Kent modern zamanlarda insan eliyle bir yapılaşma kıyameti yaşarken, deprem de bu kıyametin kanlı bir harcı olmasın. 08 B+ KIŞ Mimar Kemalettin “TARİHİ FEDA MI EDECEĞİZ?” İstanbul’un Cumhuriyet tarihi boyunca geçirdiği yapılaşma sürecini anlatan Prof. Dr. Metin Sözen, nüfusla birlikte ortaya çıkan sorunların mimariye etkilerini inceliyor; “Cumhuriyet hükümetleri 90 yılda İstanbul’a ne kattı?”, “Cumhuriyet eskiyi koruyabildi mi?” sorularına yanıt veriyor… Ayakta kalan Bizans - Osmanlı eserlerine hayranlıkla bakarak, İstanbul uygarlıklar kenti diyoruz. Peki, bu kentte 90 yıllık Cumhuriyet nasıl bir yapılaşma izledi? Uygarlıkla büyük bağlılıkları olan bir kentte çok farklı bir yaklaşım ve bilince ihtiyaç var. Kısaca özetlersek; hem Avrupa hem de Anadolu yakasında tarihi alt üst edecek buluntulara ulaşılıyorsa kente dönüp çok hassas ve dikkatli bakılması gerekir. Burada göz ardı edilemeyecek bir diğer nokta ise kentte her gelenin farklılık yaratma çabasıyla bir eskisinin tahrip olmasıdır. Örnek verecek olursak; İstanbul’un Fikirtepe semti “kentsel dönüşüm” kapsamına alındı. Daha önce yapılmış araştırmalarla Kadıköy, Pendik ve Kartal’da yapılacak arkeolojik kazılarda tarihi altüst edecek ve diğer kazı alanlarından çok farklı büyüklükte bir alana ulaşacağı biliniyor. İstanbul’da değişimin başlangıç noktası Osmanlı’nın son döneminde başlıyor. Cumhuriyet’in aldığı mirası belirlemek için 19 ve 20’nci yüzyılın başına kadar gelen kültürleri canlandıran ve o üslûpta gelişmiş büyük yapıları belirlemek gerekiyor. Belediye arşivlerindeki haritaları ve farklı belgeleri tararsanız Osmanlı’nın son döneminde fevkalade geniş projelerin yabancılarla üretildiğini görürsünüz. Bu da şu demektir: Cumhuriyet’in aldığı miras Avrupa ve diğer gelişmiş kentlerdeki değişime koşut olarak gelişiyor. Bu bakımdan Cumhuriyet mirasının başladığı noktaya bakacak olursak, Osmanlı’nın son döneminde İttihat ve Terakki Fırkası’nın ideolojisine uygun olarak geliştiğini ve kentin bazı noktalarında büyük boyutlu yapıları Osmanlı’nın bazı öğelerini kullanarak yeniden yorumlama ve ünlü mimarlarla yaptığını görürsünüz. Bunların içinde Kemalettin Beyler, Vedat Beyler gibi o dönemin ünlü mimarlarında birden bire boyutu değişen, fakat üslûp olarak da biraz geçmişe öykünen, Osmanlı’yı getiren yapılar var. Kentin domino ağırlıklı yapılarında diğer dokuya oldukça baskın bir yaratma dönemi bu. Fatih’teki kaymakamlık binası, tarihi yarımada, iskele binası ve Kadıköy’de meydandaki binalar, hal binası gibi yapılarda birden bire kentin boyutlarında büyüme oluyor. Bu, birinci temel değişim. Prof. Dr.Metin Sözen İkinci olarak da büyük bir zorluk çıkıyor karşımıza. İstanbul’un altyapısının sağlam envanteri yapılmadığı için neyin nerede olduğu ve ne oranda, hangi hassas noktalarda koruyacağı bilinci oluşmuyor. Onun için masa başı planlar veya iyi irdelenmemiş dokuyu içeren tasarımlar bir türlü şekil alamıyor. Ama şunu da belirtmek gerekir: Dünyanın en iyi, en büyük plancıları getiriliyor ve büyük projeler üretiliyor. Özellikle tarihi yarımada, Taksim ve çevresi için… Hatta bu etkiler Bursa’ya da taşınıyor. Zafer Meydanı gibi İstanbul’a öykünen, onun devamı gibi olan büyük değişim oralara da yansıyor. 1950’li yıllarda çekilmiş bir hava fotoğrafından Tophane, Cihangir ve Taksim. B+ KIŞ 09 Ankara Yenişehir 27 Mart 1937 Kısacası doğru bir irdeleme yaparsak, İstanbul dediğimizde altı dolu üstü dolu bir kentten söz ediyoruz. Ama İstanbul ahşap dokulu tarihi yarımadasıyla yangınlar veya benzeri büyük felaketlerle harap olmuş. Felaket sonrasının planlamasından düşünce değişikliğine, bugünkü bilincimizden çok uzak, farklı boyutlarda ticaret ve konut bölgeleriyle, tarihi dokunun olduğu yer ve çevresi arasındaki dengeler kurulmadan bugüne kadar geliyoruz. Ve tabii Cumhuriyet de buna yeni şeyler ekliyor. Türk mimarlığı 1950’lerde Avrupa ve ABD’nin etkisiyle rasyonalizme yöneldi. Cumhuriyet’in de kalıcı eserleri var... Ancak Cumhuriyet’in ilk döneminde Ankara’nın imarına ağırlık verilmiş. İstanbul’da 1950’li yıllardan sonra yapılaşma ağırlık kazanıyor. Tarihi yarımadada, özellikle de Vatan Caddesi’nin açılması sırasında çok sayıda tarihi eserin de yok olduğu biliniyor. Siz o dönemleri yaşadınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz? O dönemleri yakından da irdeliyorum. Hatta son olarak Manifaturacılar Çarşısı’na tekrar bir yaklaşım söz konusu. Bununla ilgili bir de kitap çıkarıldı ve orada şunu belirttim: Yangın ve yıkım geçirmiş bölgelerdeki yapılaşmada, Türkiye’nin ve dünyanın artık köşeye sıkıştığı en olumsuz şey ulaşımın yoğun şekilde ve hızla değişmesi. Dün atlı araba ve tramvayla ulaşımın sağlandığı bir kentte nüfus büyümesi ve herkesin altında araba olması, ana arterler için hem tarihi hem de kültürel mirası bitirmeye götürecek kadar yoğun bir yanlışlığa sebep oluyor. Bu süreç hâlâ devam ediyor. Demokrat Parti döneminde Beşiktaş’tan başlayarak -ki ben o zaman bu işlerin içindeydim- Beyazıt Meydanı, Hasan Paşa Hanı, Aksaray ve ünlü surların kapılarına kadar birden bire tek bir yere yeni ulaşım ağları kurulmaya çalışıldı. Demek ki nüfus büyümesi, geleneksel dokunun yanması ve yıkılması, kentin sağlıklı anıtsal yapılarını, çevredeki mahalleler ve mahalleye bağlı olarak yaşayan dokuyu altüst etti. Konut olmayacak yerde konut, ticaret bölgesi olmayacak yerde ticaret bölgesi kurulması ve şimdi de kentin boş kalmış neresi varsa oralarda siteler kurulması gibi yanlışlar büyük boyutta devam ediyor. 1950’li yıllarda Moda ve Kadıköy 10 B+ KIŞ Vatan ve Millet caddeleri açılırken... Meydansız bir kent İstanbul... Bizim sadece büyüklük ve işlevsel anlamda bildiğimiz Taksim Meydanı ve Sultanahmet Meydanı var… Roma döneminde, Fırat Nehri’nin kenarında da olsa kurduğu kentlerde belirli meydanlar var. Meydanlarda da sanatsal - kültürel yapıtlar var. Roma’nın üstüne oturan Osmanlı’nın temel meseleyi koruduğu yer, bir bakıma Sultanahmet. Çemberlitaş’taki meydanın yıkılan bir kısmına Elçi Hanı, Ali Paşa Külliyesi ve diğer çarşılar yapılıyor. Kapalıçarşı’nın ise çok az kısmı Bizans’tan kalma; diğeri tamamen Osmanlı döneminde yapılmıştır. Meydan sorunu Osmanlı’da büyük anıtsal camilerin avlularında çözülüyor. Ayasofya’nın önünden hareket edersek, Ali Paşa, Beyazıt Camii ve çevresindeki avlu, Süleymaniye ve Şehzade’nin avluları, Fatih Camii büyük külliyeleri ve avluları etrafında topluyor. Avlu fikri farklı boyutta ve davranış biçimi içinde oralarda uygulanıyor. Yani Roma’nın üstüne gelip oturmuyoruz, çünkü o yol da daralıyor. Roma’nın eski yolunun iki tarafı yapıtlarla doluyor, dolunca daralıyor. Daralınca doku, ulaşım ne yapıyor? Osmanlı’nın son dönemlerinde bugünkü Sultanahmet’ten çıkan yolun iki tarafında Çemberlitaş’tan başlayan avlu duvarlarını, binaları keserek yol genişletme yapılıyor. Tramvay geldiği için de yeni bir yol gerekiyor. Birden bire kese - biçe gittiğimiz her yerde, dokunun hassas noktalarını yitirdiğimizi görüyoruz; bu sistemle sorun çözülemez hale geldi. Taşlık Kahvesi Amire Külliyesi’nin önü kesildi. Böylelikle yeni ulaşım sistemine ulaşacağım diye hiçbir zaman planlanmamış, programlanmamış ve siyasilerin verdiği kararlarla fevkalade bir arsa oldu. Dolmabahçe Sarayı’nın parçalarına Cumhuriyet hükümetleri Dolmabahçe Stadı’nı yaptılar. Ne oldu? Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki sebil, Serasker Dairesi gitti ve Istabl - ı Amire şimdi stadyum oldu. Ondan sonrasına da üstündeki kalmış eski kasırların olduğu yerde bugün otel var. 1948 - 50 arasında Sedad Hakkı Eldem hocamız oraya bir nevi bir konsol çıkarak Dolmabahçe’yi üstten başa bir seyir terası yaptı. İkinci ulusal mimarlık akımına uygun, geleneksel dokuyu anımsatan Taşlık Kahvesi... Ama önüne otel yapıldı ve arkada kaldı. Komik bir görüntü oluştu. Birinci ulusal mimarlıkta Kemalettin Bey, Vedat Bey, Ali Talat Bey gibi son Osmanlı’yı Cumhuriyet’in Ankara’sına da taşımış mimarlarımız mümkün olduğunca o dönemin akımı içindeki binalarıyla çekidüzen vermeye çalışmışlar. Onların eserlerinin hepsi bugün yaşıyor çünkü malzeme zengin, belirli bir özen var ama bir cephe mimarisi başka. Beşiktaş’taki Deniz Müzesi yeniden açıldı. Görebildiniz mi, izleyebildiniz mi? Dolmabahçe ve Çırağan sarayları ile Osmanlı’nın son dönemine de damgasını vurmuş bir semt Beşiktaş. Burada Cumhuriyet mimarisinin etkisiyle yapılmış kalıcı eserleri var mı? Mesela yok olan bir Taşlık Kahvesi çok tartışılmış. Taşlık Kahvesi yıkılmış, yerine otel yapılmış. Siz bir mimar, kent uzmanı olarak ne düşünüyorsunuz? İstanbul’da çok az yaşıyorum ama biraz kalabalık dağılsın, gideceğim. Orada Matbaa - i Amire’yi müze olarak açtık. Dolmabahçe Sarayı’nın en son bandı. Onun dibindeki tütün deposu otel yoğunluğuna geldi, biraz da üzerine uzadılar, büyüttüler gibi geliyor. İkinci ulusal mimarinin eski Deniz Müzesi’nin önüne şimdi iskele kurmuşlar, onarıp, temizleyecekler. Taş bina sağlam, kendisine göre bir dönemin varlığını hissettiriyor. Çağdaş müze ihtiyacını beraber çözmek çok yanlış bir iş değil. Ama ilk müze çekirdeğindekini doğru işlevi entegre etmek gerekiyor. Bu meslekte kültür tarihi açısından bakacaksınız. Uzmanlık alanı o kadar ölçeklerle iç içe girdi ki... Eminönü’nden başlayarak Karaköy, Dolmabahçe, Beşiktaş aksı 1950’de inanılmaz bir şekilde yırtıldı. O kadar yırtıldı ki üstündeki bazı Sinan yapıları, mesela Molla Camii’nin dibi son dakikada yapıldı. Oradaki hamam ve külliyeler gitti, Kazancılar yokuşundan indikten sonraki alanda farklılıklar oldu ve son Osmanlı’nın iki tarafta yaptırttığı Tophane - i Yeniyi yaparken eskiye öykünmek olmaz ama eski ve yeni arasında dengeyi kurmak bir mimari beceridir. Tartışma gerektirir, kentin bir parçasına yeni bir güç getiriyorsunuz; o gücün eskisini gölgelememesi gerekir. Yeni ihtiyaçlarla eski dokunun sağlam, birbirine bağlanacak elemanlarını, kimi feda edeceğimize karar vermemiz lazım ki tarih feda edilemez. B+ B+ KIŞ 11 Dünya Kuş Gözlem Günü KUŞLARIN ŞEHRİ İSTANBUL Yazı: Evrim Tabur, Fotoğraflar: Ali Rıza Altınok İstanbul’un, çoğumuzun ahbaplığının vapurda simidini paylaşmaktan pek öteye gitmediği 315 kuş türüne ev sahipliği yaptığını söylesek! Peki, “Kuş Gözlemciliği” diye bir şeyden bahsetsek... Doğa Derneği Kuş Gözlem Sorumlusu Evrim Tabur, İstanbul’un kuşlarını anlatıyor… İ mparatorlukların incisi, ticaretin merkezi, 18 milyonun ve belki fazlasının sevgilisi, çilesi, umudu. Kargaşanın, kavganın ya da aşkın şehri… Ve elbette ki “kuşların şehri” İstanbul…Bir gözlemcinin gözünden bakınca; her kış 5 türden on binlerce martının, karabatağın, yelkovanın uğrak yeridir Boğaz. Şehrin temiz su havzaları binlerce ve çeşit çeşit ördek türü için kış vahasıdır. Bahar aylarında binlerce leyleğin, kartalın, şahinin semalarında süzüldüğü, konakladığı bir dar boğazdır bu efsane. Yazın ebabil ve ak karınlı ebabillerin çığlıklarının çınlaması en çok Haydarpaşa’ya yakışır. Belgrad Ormanı, küçük yeşil ağaçkakanların, sıvacı kuşlarının, kızıl gerdanların ve daha pek çoklarının muhitidir. Küçücük korular ve parklar ispinozların, baştankaraların, serçelerin ve daha nice minik ötücülerin büyük dünyalarıdır. İstanbul’un yerlileri Ve Topkapı Sarayı’nın Hasbahçesi… Gülhane gri balıkçılların ve yeşil papağanların evidir. Bazen mahremlerini, kavga dövüş koruduklarını görürüsünüz. Tophane Camii minaresinde av bekleyen gökdoğanındır, Boğaz keyfi. Ne de olsa eski İstanbulludur. En çokta kara çaylakların İstanbul’uymuş 12 B+ KIŞ mazide buralar. Gerçi onlar buradan göçmek zorunda kalmışlar ya yeni komşuların harala gürelsinden. Daha nice İstanbul yerlisinden, belki haberimiz bile yoktur. Onların da yaşam hakkına var Anlayacağınız her yanı kuşlarındır aslında bu dev metropolün. Ama çoğumuzun ahbaplığı vapurda simidini paylaşmaktan pek öteye gitmez. Bir bölümümüz semada leylekleri görür görmez baharın gelişine ve bu yıl bol gezeceğine sevinir. Hiç birimiz bilerek onlara zarar vermez ya da yuvasını bozmaz ama İstanbul’un topraktan sahibi olan bu canlıların en az bizler kadar yaşama hakkı olduğunu unutur ve hatta çoğu zaman umursamazlığımızdan ya da fark etmeyişimizden, onların yaşam haklarını çiğnediğimizi bile anlayamayız. Örneğin; Melen Çayı’nın İstanbul’a getirilmesi ya da 3’ncü Köprü, 3’ncü Havalimanı gibi en güncel konularda payımız olduğu kadar memleketlimiz canlılar için de sorumluluğumuz olduğunu kabul etmeliyiz. Yüzlerce kuş türü Ve belki de bunun için kuşların şehri olan İstanbul’u bir kuş gözlemcisi gözünden görmek için çocukluk yıllarındaki meraklarımıza geri dönmeliyiz. Nasıl mı? İstanbul gibi bir kuş cennetinde kuş gözlemciliği size, şehirdeki üç yüz on beşten fazla kuş türünü tanıma ve en beklenmedik doğa sürprizlerini yakalama fırsatı sunacağı gibi, her yıl değişen şehrin nabzını da tutma imkânı verecek. Arı kuşu İbibik Kızıl sırtlı örümcek kuşu Kara başlı çinte Kuş gözlemciliği Kısaca ifade etmek gerekirse kuş gözlemciliği, kuşların doğal ortamlarında incelenmesi, tanımlanması ve sayımıdır. Kuş gözlemcileri farklı kuş gözlem alanlarını ziyaret ederek, gözlemledikleri kuş türü sayısını artırır ve doğa koruma araştırmalarına veri sağlarlar. Kuşların renkleri, davranışları ve yaşam alanlarının çeşitliliği insanları kuş gözlemciliğine çeken etkenlerdir. Kuş gözlemi yapabilmek için belli yaş ve meslek sınırı yoktur. Bu işe başlayabilmek için dürbün, arazi kuş kitabı ve not defterinizin olması yeterlidir. Eğer şu an bunlara sahip değilseniz bir vapur seyahatinde etrafınızda uçuşan martılara biraz daha dikkatli gözlerle bakmak ve farklarını not defterinize yazmakla işe başlayabilirsiniz. Veya küçük bir parkta serçeden daha renkli ve onun boyutundaki kuşları fark etmek için biraz daha fazla zaman geçirebilirsiniz. Taş kuşu KuşBank Projesi Kuşlar insan için her zaman ilgi çekici ve merak edilen canlılar olmuştu. Geçmişte esas olarak avlanmak ve koleksiyonculuk için izlenen, araştırılan canlılardı kuşlar. 19’ncu yüzyıl sonlarından itibaren ise bugün bildiğimiz anlamıyla kuş gözlem ve koruma çalışmaları gündeme geldi. Türkiye’de kuş gözlemciliği, 1980’li yıllarda dar bir çevrede doğa koruma dernekleri ile bağlantılı bir uğraş olarak başladı. 1990’lı yıllardan itibaren ise, kuş gözlem topluluklarının kurulması ve bu alanda eğitimlerin başlaması ile kuş gözlemciliği tüm Türkiye’de yaygınlaştı. 2000’li yıllara geldiğimizde ise Doğa Derneği’nin çabaları bir toplum bilimi de olan bu hobiye giderek ivme kazandırdı. Kuş gözlemcilerin gözlem kayıtlarını aktardıkları bir veri tabanı olan KuşBank projesi, o zamandan şimdiye bu yükselişin mihenk taşlarındandır. Kuşçuların, gözlem sonuçlarını topladığı ve diğer gözlemcilerin arazi sonuçlarını görebildikleri bu dijital sisteme düzenli olarak girilen gözlem B+ KIŞ 13 Orman düdükçünü kayıtları sayesinde doğal alanlardaki değişimler, kuşlar aracılığıyla izlenebiliyor. Bu şekilde alanların yakın gelecekteki durumları önceden tespit ediliyor (www.kusbank.org). Kuş fotoğrafçılığı da dijital makinelerin gelişmesi ile pek çok meraklısı olan, keyifli, zorlu ve pek çok türün belgelendiği bir uğraş halini almış durumda. Son yıllarda kuş gözlemciliği ve fotoğrafçılığı birbirini besleyerek ülkemizde pek çok kuş türü hakkında keşiflerin yapılmasını sağlıyor (www.trakus. org). İstanbul’da kuş gözlemlemek ve İKGT İstanbul’da kuş gözlemlemek için merakınız olması ve algılarınızın kuşlar için açık olması ilk başlarda yeterli olacaktır. Ancak deneyim paylaşımı ile gelişecek kuşçuluk yetenekleriniz için size eşlik edebilecek yoldaşlarla bir araya gelmek isterseniz, İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu (İKGT) ile tanışmalısınız. Bataklık kırlangıcı Topluluk ayda iki kere gerçekleştirdikleri toplantılar ile bilgilerini paylaşırken, düzenlediği gözlem gezileriyle size kuşlarla buluşma imkânı veriyor (www.ikgt.org). Her yaş grubundan, farklı mesleklere sahip, kuş ve doğa meraklısı İstanbullulardan oluşan topluluk, tüm gezi ve toplantıları gönüllülerinin çabaları ile gerçekleşiyor ve kâr amacı gütmüyor. Dünya Kuş Gözlem Günü ve Ortaköy Şenliği Fotoğraflar: Can Cihan Saltık Bu yıl 20’incisi gerçekleştirilen Dünya Kuş Gözlem Günü, Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da Beşiktaş Belediyesi ve Doğa Derneği ortaklığı ile Ortaköy’de renkli bir şenlikle kutlandı. Dünya Kuş Gözlem Günü, göçte kuşların karşılaştıkları zorlukları daha çok kişiye aktarmak ve göçün çarpıcılığını göstermek için Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun (BirdLife International) üyeleri tarafından her yıl ekim ayının ilk hafta sonu 35’den fazla ülkede çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Dünya Kuş Gözlem Günü Ortaköy Şenliliği ile kuş göçünün inanılmaz bilgi- 14 B+ KIŞ lerini İstanbullularla paylaşmak ve göç mucizesini birlikte kutlamak istedik. Bu keyifli günde pek çok İstanbullu ile birlikte Nilay Tezsay, Meltem Taşkıran Şan Atölyesi, sokak şarkıcıları, El tango classico ve Tangog dans okulları, kukla sanatçıları, İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu üyeleri ve Kabataş Erkek Lisesi kuş gözlem topluluğu ile birlikteydi. Göç eden kuşların da bizi yalnız bırakmadığı şenlikte, kuş fotoğrafçısı Ali Rıza Altınok’un İstanbul kuşlarından oluşan fotoğraf sergisi de Ortaköy meydanında ilgililerin seyrine açıktı. Eğer kuşların dünyasını kendi başınıza keşfetmek isterseniz İstanbul ve civarındaki “Önemli Doğa Alanları” (ÖDA) içindeki yerlere gidip kuş gözlemi yapabilirsiniz. Beşiktaş’ın Kartalları Dünyadaki büyük göçler hepimizde şaşkınlık ve hayranlık uyandırır. Bu mucizevi göçlerden biri de süzülerek uçan kuşların binlerce kilometrelik yolculuklarıdır. İstanbul bu büyük göçün en önemli 4 noktasından biri. Avrupa’dan Afrika’ya doğru, kara üstünde ısınan havanın kolaylaştırıcılığı ile yolculuk eden kuşlar aynı bir kum saatinin bir yanından diğerine geçen kum taneleri gibi İstanbul Boğazı üzerinden geçiyor. Bu da, her yıl bir milyona yakın kuşun İstanbul ve ilçeleri üzerinden geçmesi anlamına geliyor. Süzülerek göç eden bu kuş türleri arasında leylekler, pelikanlar, şahinler, atmacalar, doğanlar ve 9 farklı türden kartal da var. Bu binlerce kuş, özellikle sonbahar aylarında Beşiktaş üzerinden de geçerek Anadolu yakasına doğru gidiyor. Bu dönemde Beşiktaş’ın semalarında süzülen küçük orman kartalları, büyük orman kartalları, bozkır kartalları, şah kartallar, küçük kartalları, balık kartalları, yılan kartalları, çok çok nadir de olsa kaya kartallarını ve tavşancılları görmek mümkün. B+ Kukumav Ali Rıza Altınok’un İstanbul kuşlarından oluşan fotoğraf sergisi. B+ KIŞ 15 Çocuk Bilim Merkezi 16 B+ KIŞ KÜÇÜK MUCİTLER İŞ BAŞINDA Yazı: Murat Selenoğlu, Fotoğraflar: Levent Özer, Murat Selenoğlu A tom ya da kuantum fiziği; elementler, kimyasallar veya karmaşık insan anatomisi... Bilim her ne kadar karışık görünse de uğraşanı için o kadar zor değil. Sabunu, kremi, kan grubu testinizi veya elektrikli böceğinizi, robotunuzu kendi kendinize yaptığınızı düşünün... Görünüşte zor ancak imkânsız değil; ilköğretim çağında olsanız bile... Beşiktaş Belediyesi, bünyesinde kurduğu Çocuk Bilim Merkezi’yle ilköğretim çağındaki çocukları bilimle buluşturuyor. Uzmanlar beyin gelişiminin yüzde 60’lık kısmının 4 – 7 yaş döneminde; yüzde 90’lık kısmının ise 4 – 11 yaş grubu süresinde oluştuğunu belirtiyor. Beynin yüzde 10’luk bir gelişme sağladığı 9 – 11 yaş grubu döneminde bireyde sayı, uzay, zaman, ağırlık, boyut, hacim kavramları iyice yerleşmeye başlıyor. Mantıklı ve soyut düşünme yeteneğinde kuvvetli bir ilerleme olurken kendi kendilerine öğrenme yetenekleri de gelişiyor. Beşiktaş Belediyesi bu gerçeklerden hareketle 3 – 4 – 5’inci sınıf ilköğretim çocuklarına yönelik Çocuk Bilim Merkezi’ni faaliyete geçirdi. Akatlar Kültür Merkezi’ndeki binasında bu eğitim – öğretim yılında hizmete giren Çocuk Bilim Merkezi, Belediye sınırları içerisindeki 3’üncü, 4’üncü ve 5’inci sınıflarda eğitim alacak 6 bin altı yüz çocuğa ulaşmayı amaçlıyor. Çocuk Bilim Merkezi’yle ilköğretim çağındaki çocuklar bilimle buluşuyor. “Bilim çocukları” sabundan elektrikli böceğe, robottan oyuncağa, hayallerini Çocuk Bilim Merkezi’nde yaratıyor… Elektrikli böcek, oyuncak... Çağımızda çocukların en büyük tutkusu oyuncak ve elektronik aletler. Bu atölye, çocukların kendi “oyuncaklarını” kendilerinin tasarlamasına olanak sağlıyor. Örneğin Fizik Atölyesi’nin en gözde deneyi veya oyuncağı, “elektrikli böcek.” Çocuklar elişi kâğıtlarına kendi tasarladıkları herhangi bir hayvanın şeklini yapıyor. Bir sonraki aşamada kâğıttaki hayvan figürünün gözlerinin yerine konulan lambaların 9 voltluk bir pil ve düzenek yardımıyla yanıp – sönmesi sağlanıyor. Çocuklar müthiş keyif aldıkları bu deneyle hem elektriğin çalışma sistemi ile ilgili bir şeyler öğreniyor hem de kendi yaptıkları oyuncağa sahip oluyor. Kimya Atölyesi: Sabun, krem... Yanlış okumadınız! Eczanede, markette satılan sabun ve el kremi bu atölyelerde yapılabiliyor. Çocuklarda sentetik ve doğal materyal seçimlerinde bilinç yaratmak önemli. Madde ve maddeyi oluşturan yapı taşlarının kavranması ve günlük hayatta kullanılabilir hale getirilmesi bu atölyenin ilk amacı. Çocuk Bilim Merkezi farklı ilgi alanları için değişik tipte atölyelerde; hem çocukların ilgi alanlarını keşfetmelerini sağlayamayı hem de hayatın içinde her gün yüzlerce kez karşılaştıkları “şaşırtıcı olayları” neden – sonuç ilişkisi içinde sorgulayarak farkındalıklarını geliştirmelerini ve öğrenmelerini amaçlanıyor. Zararsız kimyasalların seçildiği ve kullanıldığı bu atölyede yapılan el kremi ve sabunlar kalıplara dökülüyor; çocuklar ürettikleri sabunları, kremleri evlerine götürebiliyor. Çocukların “yanardağ” dediği “köpürtme deneyi” ise atölyenin en heyecan verici bölümünü oluşturuyor. Atölyeler Biyoloji atölyesi: Hayvanlar, kan grubu testi Çocuk Bilim Merkezi faaliyetlerini İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile koordinasyonlu olarak yürütüyor.Merkezde bulunan laboratuvarlar, eğitmenlerin deyimiyle atölyeler şeklinde tasarlanmış. Atölyede deneyleri birebir çocukların yapmaları, hatta kendilerinin bir şeyler üretmeleri hedefleniyor. ÇBM’de hem okul müfredatına uygun ama kimi yerde onu da aşan deneyler yapılıyor. “Yeşil Oda” olarak da adlandırılan Biyoloji Atölyesi’nde çocuklara hem insan hem hayvan hem de doğal yaşam hakkında bilgiler veriliyor. Canlı deneylerle insan vücudunun hayati organları tanıtılıyor, insan iskeleti oluşturuluyor. Görsel ve işitsel sunumlarla hayvanlar ve bitki âlemiyle tanışan çocuklar, kirli su incelemesi yapıp, kan grubu testini de öğreniyor. B+ KIŞ 17 Diğer bilim merkezlerinden farkı... Türkiye’de genelde bilim merkezlerinde çeşitli istasyonlar kuruluyor. Bu istasyonlarda bütün bilimleri kapsayan deney malzemeleri yer alıyor. Örneğin fizikte Newton veya matematikle ilgili bir köşe oluşturuluyor. Bilim insanlarına ve onların kuramlarına yönelik büyük oyuncaklar şeklinde düzenlemeler yapılıyor. Çocuklar o kuramı okuyor, anlatıyor, inceliyor ve bu yolla kuramı anlamaya çalışıyor. Veya bu tür merkezleri müzeymişçesine geziyor. Oysa bu merkezde çocuklar doğrudan atölyelere girerek, deneyimleyerek öğreniyor. Bu da çocukların farkında olarak öğrenmelerini sağlıyor; işleyişi daha iyi anlayan çocuklar, gerçekten öğrenmiş oluyor. Eğlenerek öğrenme Bu yaş grubu zaten küçük, ilgi alanları sınırlı ve dikkatleri kısa... İlgiyi üst seviyede tutmak için bunu eğlendirerek yapmanız gerekiyor. Eğitmenler burayı bir okul formatında, “ders sıkıcılığında” değil de çocukların eğlenerek öğrenecekleri bir ortam haline getirmeye çaba harcıyor. Neden 3 – 4 ve 5’inci sınıf öğrencileri? Bilim merkezlerindeki atölyeler lise düzeyinde bilimleri içeriyor. Ama burada bilgiler ilkokul seviyesine indiriliyor. Böylece aslında çocukların pek de sevmediği matematik ve fen bilimleri, daha hiç tanımdan atölyelerde sevdikleri dersler haline geliyor. Merkez yetkilileri de, “Küçük yaşta ve bu kadar eğlenceli hale getirerek öğretebilirsek şayet, önümüzdeki yıllarda da zorlanmayacaklarını düşünüyoruz” diyor. Melih Can (9 yaşında) Bugün elektrikli böcek yaptık. Lambası da var, yanıyor. Ve uçuyor. Çok eğlenceli. Atölyeler 20 kişilik Her atölye 20 kişilik olarak oluşturuldu. Hafta arası ve hafta sonu cumartesi günleri atölyeler açık... Çalışma sistemi, okul gibi. Sabahçı olanlar öğlen, diğerleri ise sabah geliyor. Eğitmenler Her laboratuvarda bir Fen Bilgisi öğretmeni ile Fizik, Kimya ve Biyoloji branşı öğretmeni var. Fen Bilgisi öğretmeni seçimi bu bilimleri çocukların seviyesine indirgemeyi amaçlıyor. Diğer öğretmenleri ise deneylerde yardımcı oluyor. Yani her atölyede 3 öğretmen bulunuyor. B+ Arda (9 yaşında) Metali birbirine değdirince lamba yanıyor. Çok güzeldi. a) Malik (10 yaşınd uncağımız y o , z u r o iy n le Eğ lenceli. oluyor. Çokyeuğm. Mutlu 18 B+ KIŞ Hedef robot: İmkânsız mı? “Bu bir başlangıç...” diyor yetkililer. Nitekim faaliyetine kısa bir süre önce geçmesine rağmen Çocuk Bilim Merkezi’ne 6 ve 7’inci sınıflardan da yoğun talep var. Ki şimdi bunun hazırlıkları yapılıyor. Önümüzdeki dönemde atölyelerin sayısı arttırılıp, çeşitlendirilmesi için planlar mevcut. Şubat tatili ve Yaz Okulu’nun programları ise şimdiden hazırlanıyor. Bir de ilgili olan çocuklarla özel projeler var. Örneğin farkındalık yaratan çocuklarla “Proje Atölyesi” kurulması gündemde. Çünkü bazı çocuklar robot yapmak istiyor. İmkânsız mı dersiniz? B+ KIŞ 19 Kazanım NEFES ALMA DURAKLARI Yazı: B+, Fotoğraflar: Can Cihan Saltık, Levent Özer, Şenol Kaşıkçı, Murat Selenoğlu Sınırları içinde bulundurduğu 124 adet parkıyla, beton şehir İstanbul’un kamuya ait en çok yeşil alanına sahip kenti Beşiktaş’a kent için büyük önem taşıyan 3 yeni park daha ekledi… 20 B+ KIŞ B eşiktaş Belediyesi, yeni yeşil alanların oluşturulması ile var olan yeşil dokunun korunması, bakımı ve iyileştirilmesi çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Belediye, kentin güzelleşmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesinde büyük önem taşıyan yeşil alanlara 3 yeni park daha ekledi. Beşiktaş Belediyesi tarafından Dutluk, Mısırlıbahçe ve Cihannuma parkları kentlilerin kullanımına açıldı. Dutluk Parkı Gayrettepe Mahallesi Karadut Sokak’ta bulunan park, 4 bin 500 metre karelik alana sahip. Park alanı içerisinde basketbol sahası, çocuk oyun alanı, fitness alanı ile piknik alanı bulunuyor. B+ KIŞ 21 Mısırlıbahçe Parkı Türkali Mahallesi Mısırlıbahçe Sokak’ta bulunan ve 2 bin 400 metrekarelik alana sahip parkta basketbol sahası, çocuk oyun ve fitness alanı ile 65 adet çeşitli türde yetişkin ağaç bulunuyor. 22 B+ KIŞ Cihannuma (Tapu) Parkı Tapu Parkı adıyla da bilinen Cihannuma Parkı, adını kurulu olduğu mahalleden alıyor. 3 bin metrekarelik alana sahip park içinde fitness ve kedi evi de bulunuyor. Ancak bu parkın en önemli özelliği engellilere yönelik verdiği hizmet. Parkta, engelli vatandaşlara yönelik fitness alanı ile yine engelli çocukların kullanabileceği kombine oyun alanı da yer alıyor. B+ 321 bin 214 metr e park alanı kare Büyükşehir Bele diyesi tasarrufunda ola nlar hariç Beşiktaş sınırları için adet park alanı b de 124 ulu İlçe sınırlarındaki nuyor. to park alanı yaklaşı plam k 321 bin 214 metrekare. B Beşiktaş, İstanb u sayıyla ul’u listesinin en üst sı n yeşiller ralarında... B+ KIŞ 23 Kazanım KIYAMETİ BEKLEMEYİN! BEŞİKTAŞ AFETE HAZIR Yazı: B+ Fotoğraflar: Levent Özer Doğal afet riskleri bulunan ülkemizde afetlere nasıl hazırlanıyoruz? Kendinizi ve ailenizi nasıl koruyacaksınız? Aile afet planınız var mı? Beşiktaş Belediyesi tarafından ikincisi açılan Afet Yönetim Merkezi, afet anında tüm ihtiyaçlara anında yanıt veriyor… Ü nlü belgesel kanalı National Geographic’te “Kıyameti Bekleyenler” programını izlemişsinizdir. İnşa ettikleri korunaklı yapılardan sığınaklara kadar hayatın beklenmedik yönlerine her şekilde hazırlık yapan ve bu konuda sınır tanımayan insanların hikâyesinin anlatıldığı programda uzmanlar, en kötü senaryonun gerçekleşmesi halinde, bu insanların hayatta kalma şanslarının yüksek olduğunu söylüyor. Peki biz? Her zaman çeşitli doğal afet riskleri bulunan ülkemizde afetlere nasıl hazırlanıyoruz? Kendinizi ve ailenizi nasıl koruyacaksınız? “Aile afet planı”nız var mı? veya afet ve acil durum çantası hazırladınız mı hiç? Yoksa siz hâlâ “Bana birşey olmaz mı” diyorsunuz? 24 B+ KIŞ Beşiktaş Belediyesi tarafından ikincisi açılan Afet Yönetim Merkezi’nde tüm bu sorunların cevapları sizi bekliyor. Çünkü bu yeni merkez, sadece afetlerden sonra yardıma koşan bir kuruluş olarak değil; vatandaşları afetlere karşı hazırlayan ve bilinçlendiren bir merkez olmak istiyor. Özetle, aradığınız ve ihtiyaç duyduğunuz herşey, bu merkezde. Kentlerimiz güvenli değil Türkiye, jeolojik yapısı, topografyası ve meteorolojik özellikleri gibi nedenlerle, her zaman çeşitli doğal afet tehlikelerine açık bir ülke. Türkiye’de baş ta depremler olmak üzere, heyelanlar, su baskınları, erozyon, kaya ve çığ düşmeleri, kuraklık başlıca doğal afetlerdir. Yapılan bir araştırmaya göre Güvenli yaşam kültürü Doğal tehlikelerin ülkemizin bir gerçeği olduğu bilinciyle önceden hazırlanarak, afet ve acil durumlarda bilinçli, eğitimli ve planlı hareket etmeliyiz. Afetler konusunda “bilgi sahibi” olarak; “önlem” alarak; “bireysel hazırlıklarımızı” tamamlayarak ve “güvenli yaşam kültürü”nü hayatımızın tüm alanlarına taşıyarak tehlikelerin yaratabileceği zararları en aza indirgeyebiliriz. Güvenli yaşam her türlü tehlikeye karşı bilgili ve hazırlıklı olmakla mümkündür. Bunun için; * Afet riskine nasıl hazırlanacağınızı ve nasıl korunacağınızı öğreneceğiniz eğitim programlarına katılın. * Yapınızın ilgili yönetmeliklere uygun inşa edildiğinden ve iskân ruhsatı vb. izinlerinin alındığından emin olun. * Aile üyelerinizle birlikte Aile Afet Planı hazırlayın. * Kendiniz ve aile üyeleriniz için Acil Durum Bilgi Kartı hazırlayın. * Afet veya acil durum sonrası aile üyelerinizle buluşacağınız alanları belirleyin. * Tüm aile bireylerinin acil durum ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir Afet ve Acil Durum Çantası hazırlayın. * Tüm aile bireylerinin acil durum telefon bilgilerini bildiğinden emin olun. * Evinizde ve işyerinizde “Tehlike Avı” yapın. Size zarar verebilecek eşyaları sabitleyin veya yerlerini değiştirin. * Zorunlu Deprem Sigortası yaptırın. * Evinizin tesisatlarının (doğalgaz, su ve elektrik) yerlerini ve nasıl kapatılacağını öğrenin. * Afetler sırasında nasıl davranmanız gerektiğini öğrenin. * Yaşam alanlarınızda afet öncesi ve sonrasında oluşabilecek yangın risklerini belirleyin. * Yaşam alanlarınızdan nasıl tahliye olabileceğiniz bilgisini öğrenin. * İhtiyaç duyabileceğiniz ilkyardım bilgisini öğrenin. * Planlarınızı kontrol edin, güncelleyin ve tatbik edin. 20’nci yüzyılın başından bu yana Türkiye’de meydana gelen doğal afetler sonucunda 87 bin kişi hayatını kaybederken, 210 bin kişi yaralandı ve 651 bin konut ağır hasar gördü. netrim Merkezi vatandaşları hem doğal afetlere hem de olası kazalara karşı hazırlıyor. Bilindiği gibi ilk Afet Yönetim Merkezi 2008 yılında Akatlar’da açıldı. Yeni merkezin adresi ise Aykut Barka Deprem Parkı. Uzmanlar günümüzde özellikle büyük kentlerin nüfus artışı, yoğun göç, kaçak ve denetimsiz yapılaşma, plansız ve rant amaçlı şehirleşme gibi nedenlerle doğal afetler açısından 1999 yılı öncesine oranla daha güvenli olmadığına dikkat çekiyor. AYÖM neler yapıyor? Bilgi, plan ve hazırlık... Dünyanın hiçbir ülkesinde herhangi bir afet sonrası sağlık, itfaiye ve acil yardım ekiplerinin tüm bireylere aynı anda ulaşması mümkün değildir. Afetlerin ilk dakikalarında herkes kendi başınadır. Bu nedenle bireyler afet sonrası “altın saatler” olarak adlandırılan ilk 72 saat (3 gün) için hazırlıklı olmalıdır. İşte tam bu nedenlerle Beşiktaş Belediyesi’nin hizmete açtığı yeni Afet Yö- Akatlar’daki ilk AYÖM, olası felaketlerde birimler arası koordinasyon için ana merkez görevini yürütüyor. Merkezde 4 ana kurtarma ekibi bulunuyor. Bu ekipler farklı afet durumlarıyla ilgili çalışmalar yürütüyor. Her biri kendi alanında uzman 120 kişinin görev yaptığı Merkez’e bağlı her ilçede 30 kişilik Mahalle Gönüllü Kurtarma Ekipleri bulunuyor. Genç gönüllüler olası afet durumlarında ana ekiplere her türlü desteği sağlamak için eğitilerek hazırda bekliyorlar. Aykut Barka Deprem Parkı’na hizmete açılan ikinci Afet Yönetim Merkezi’nde ise afet öncesi bilgilendirme çalışmaları yürütülüyor. Merkezlerde ve B+ KIŞ 25 yerellerde uzman eğitmenlerle yapılan tatbikatlarla vatandaşlarımız bilgilendirilerek, felaketlerle ilgili pratiklerini geliştiriyor. Burada Beşiktaş halkına gerekli kurslar verilerek vatandaşların bilinçlendirilmesi hedefleniyor. Ayrıca afet sonrasında halka gerekli araç gereç, barınak ve sağlık hizmetleri verilmesi de bu merkezin planları arasında bulunuyor. Ne tür eğitimler veriliyor? Aykut Barka Deprem Parkı’nda afet öncesi, afet anı ve afet sonrası için uzman ekiplerce sadece halka değil, Belediye personeline de eğitim veriliyor. Ayrıca belli aralıklarla, vatandaşlar, Beşiktaş Meydanı’nda AKUT’la birlikte kurulan deprem simülasyonlarıyla deprem anını yaşayarak deneyim kazanıyor. Devamlı verilen temel afet bilinci eğitimleriyle vatandaşların bilgisi arttırılıyor. Önümüzdeki günlerde yapılması planlanan tatbikatlardaysa afet sırasında yapılması gerekenlerin yanında ekipmanların nasıl kullanılacağı, toplanma alanlarına nasıl geçileceği gibi konular ele alınacak. gereksinimleri karşılayacak araçlar da bulunuyor. Kişisel, ilk yardım, ağır kurtarma, teknik kurtarma, aydınlatma, barınma ve kamp ekipmanlarının bulunduğu merkez her türlü ihtiyacı da içinde barındırıyor. Afet çalışmalarına ek olarak, Afet İstasyonu konteynırları, konteynırların bulunabilmesi için sokaklara yönlendirme oklarının yapılması ve konteynır bilgi panoları, Beşiktaş sokaklarına yerleştirildi. Bunların yanı sıra afet toplanma alanlarının da belirlendiği tabelalar da vatandaşları olası afet sonrası nerede toplanacaklarını gösterir nitelikte. Afet toplanma alanlarının listesini Beşiktaş Belediyesi’nin web sayfasında bulabilirsiniz. Çadır Kent Alanları: Beşiktaş’ta yer alan parklar, yeşil alanlar ve futbol sahaları içerisinden, eğimi az olanlardan seçildi. Bu alanların su, yol, elektrik ve kanalizasyon gibi altyapıları tamamlandı. İstanbul Valiliği, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkilileri ile birlikte yerinde incelenerek Çadır Kent Alanları Belirlendi. Hangi ekipmanlar bulunuyor? Mahalle Afet Toplanma Alanları: AYÖM’de afet anında ve sonrasında kullanılacak acil ve temel Her mahallenin nüfus yoğunluğu ve kullanılabilir toplanma alanı esas alına- 26 B+ KIŞ AYÖM’de afet anında ve sonrasında kullanılacak acil ve temel gereksinimleri karşılayacak araçlar bulunuyor. rak sokak bazında belirlendi. QR Code işlenerek sokak yönlendirme direklerinde gösterilmiş ve binalara etiket yapıştırılması suretiyle vatandaşlara bildirildi. şehir Belediyesi Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü’nden ilçemize ait güncel harita ve raporlar temin edildi. Ön Hasar Tespit ve Geçici İskân Servisleri: Afet İstasyonları: İstanbul Valiliği’nden Beşiktaş Belediyesi’ne devredilen 16 adet afet konteynırı kente dağıtıldı. Her yıl periyodik olarak yenileme ve bakım çalışmaları Emlak ve İstimlâk Müdürlüğü’nce yapılıyor. Vatandaşları bilgilendirmek amacıyla afet istasyonlarının yanlarına bilgi panosu asılı ve olası bir afet sonrası konteynırların uzman ekiplerce bulanabilmesi için ilgili sokaklara afet istasyonunun yerini gösteren sokak yönlendirme okları yerleştirildi. Belediye personelinden Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi’nde görev alacak kurum ve kuruluş vardiya personelleri listesi; ön hasar tespit ve geçici iskân servisleri listeleri oluşturarak, bu listeler İstanbul Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’ne ve İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne bildirildi. Afet sonrasında morg olarak kullanılabilecek soğuk hava depoları ile seyyar hastane kurulabilecek yerler tespit edildi. B+ Zemin Raporları: Beşiktaş’ın zemin etüdü ve ilçenin depremsellikle ilgili tüm çalışmaları İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliğiyle tamamlanmıştır. Ayrıca İstanbul Büyük- B+ KIŞ 27 Heykel Yazı: Nazan Ortaç, Fotoğraflar Barış Acarlı Akatlar’daki Sanatçılar Parkı’nda Mehmet Aksoy imzasını taşıyan Nâzım Hikmet heykeli, usta şairin bu topraklardan evrensele ulaşmasını simgeliyor... B eşiktaş Akatlar’daki Sanatçılar Parkı, şehrin içinde sessiz sakin bir vaha. Parkın içinde dolaşırken sanatın her dalına rast geliyor, ülkenin kıymetli sanatçılarını yâd etme şansı buluyorsunuz. Parkın en dikkat çekici eserlerinden biri, girişine yeni dikilen heykeltıraş Mehmet Aksoy’un imzasını taşıyan Nâzım Hikmet heykeli. Aksoy’un, ünlü şairin 100’üncü yaşını kutlamak amacıyla yaptığı eser, Nâzım’ın İstanbul’la bütünleşmesini, onun İstanbul sevgisini ve bu ülke topraklarından çıkıp, evrenselliğe ulaşmasını anlatıyor. İstanbul’a, Beşiktaş’a çok yakışan bu heykelin hikâyesini, yaratıcısı Mehmet Aksoy ile konuştuk… Sanatçılar Parkı’ndaki Nâzım heykeliniz çok özel bir eser… Nedir hikâyesi? Nâzım Hikmet’in 100’üncü yaşıyla ilgili bir heykel yapmak istedim. Beşiktaş Belediyesi ile konuştum, heyecanlandılar projeye… Nasıl bir heykel yapalım diye düşünürken; “Nâzım, bir dünya şairidir, Anadolu’dan çıkmış, bu coğrafyadan çıkmış, evrensele ulaşmış büyük bir dünya şairidir… Onun şiirine, düşüncesine, sanat anlayışına yakışsın” diyerek bu heykeli tasarladım. Çıkacak heykelin şiiri gibi olmasını istiyordum. Epey bir düşündüm. Ve Boğaz üstünde, Asya ile Avrupa’yı birleştiren bir kültür köprüsü gibi tasarladım. İstanbul’u çok sevdiğini biliyoruz, Boğaz’ı çok sevdiğini biliyoruz. Kafasının boşluğundan da Boğaz geçiyor zaten. Nâzım’ın İstanbul’la bütünleşmesini, sevgisini anlatmaya çalıştım. Bu ana fikirden çıktım. Kafasının boşluğundan, Avrupa yakasındaki tarafından yine Nâzım’ı anlatan içbükey bir Nâzım Hikmet profili görüyoruz. Onu çevreleyen kütleler de evrenselliği gösteriyor. Saçlarındaki kıpırtılar, kafasındaki ışık, onu denizle buluşturuyor. Eserin, Beşiktaş ile buluşması nasıl oldu? Beşiktaş Belediyesi ile Nâzım Hikmet Vakfı üzerinden bağlantı kurduk. Tarık Akan, Rutkay Aziz ve ben, bu fikrimizi söyledik. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal çok heyecanlandı ve projeyi kabul etti. Başkan’ın sanata ve sanatçılığa bakışı zaten ortada! Heykeli ilk önce Ortaköy’e koymak istedik, ama Büyükşehir Belediyesi izin vermedi. İsmail Ünal, heykelin Ortaköy’de olmamasına üzüldü, ama onu kutlamak gerekir. Bayrağımızı bile dikemediğimiz bugünlerde, Sanatçılar Parkı’nda Nâzım Hikmet heykeli dikilmesi önemlidir! “Nâzım, şiirle insana dünyayı dolaştırır!” “En sevdiğim Nâzım Hikmet şiiri ‘Saçları Saman Sarısı’dır. Ustalığını çok iyi konuşturur, basit bir yolculuktan yola çıkar ve dünyayı dolaştırır insana, orada dünya şairi olduğunu gösterir. Bach’ın bir konçertosu üzerine de bir şiir yazmıştır; bence bir konçerto üzerinden yazılabilecek en iyi şiiri yazmıştır. Tekrarı tekrarsızlığı ve monotominin zenginliğini öyle anlatmıştır ki ‘Kurtuluş Savaşı Destanı’ belki de dünyada yoktur! Muhteşem bir bütünü anlatıştır… Bir halkın destanıdır… Nâzım büyük şair, ondan çok şey öğrenilebilinir.” B+ KIŞ 29 DAVET Nâzım Hikmet’in sizin hayatınızdaki önemi büyük, hatta “Nâzım benim heykel hocam” diyorsunuz, bunu biraz açar mısınız? Nâzım’a bakınca, sanata bakmayı öğreniyorsun. Bir şiir nasıl heykele, resme dönüştürülür, onu görüyorsun. Nasıl bir Abidin Dino, İbrahim Balaban, Nâzım’ın şiirlerinden resim yapabiliyorsa, ben de onun şiirlerinden heykel yapıyorum. Bu da, Nâzım’ın şiiriyle bütünleşen bir heykel oldu. Nâzım’ı ben çok iyi bilirim, 1977 yılında Berlin’de, “Nâzım Hikmet 75 yaşında” diye Nâzım haftaları yapmıştım. O zaman Berlin’de yaşıyordum. Bir hafta boyunca Nâzım’ın nesi varsa; heykel, resim, grafik, fotoğraf, tiyatro, şarkı bunları göstermiştik. Dünyadaki tüm arşivini toplamıştık. Ben Nâzım’ın şiirini hem çok severim hem de öğretici bulurum. “Benim ustamdır” diyebilecek kadar severim şiirini. Çünkü onun şiirinden çok şey öğrenmişimdir. Tabii bu şiirleri forma dönüştürmek önemlidir. Onun sanat görüşlerini de yakın bulurum kendime. Özellikle içerikle biçim ilişkisindeki düşüncelerini… Yeniliğin, içerikten geldiğini ve her içeriğin bir düşüncesi olması gerektiğini… İç sesi... İçerikle bütünleşen formun her zaman içeriği zenginleştirdiğini, Nâzım’dan öğrenmişimdir. Biraz evvel de bahsettiniz, Nâzım’ı konu alan birçok çalışma yaptınız. Bunların arasında öne çıkan, sizin için farklı bir anlamı olan bir eser var mı? Benim Nâzım için yaptığım birçok iş var, ama en önemlisi bu heykel oldu. Nâzım bir coğrafyadan dünyaya bir köprü attı. Bu eser de dünyaya açılan bir Nâzım köprüsü ve benim için anlamı çok büyük. B+ 30 B+ KIŞ Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim.... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim... Nâzım HİKMET Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, ölürsem kurtuluştan önce yani, alıp götürün Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni. Nâzım Hikmet B+ KIŞ 31 Sokaktaki tarih SANATIN İZİ BEŞİKTAŞ SOKAKLARINDA Yazı: Ege Erim Fotoğraflar: Can Cihan Saltık, Cengiz Kahraman Arşivi Sokak isimleri, içinde bir sürü sırrı barındırıyor. Konumuz Beşiktaş olunca bu sırların çoğu sanatla, sanatçıyla ilgili. Ege Erim, B+ için Beşiktaş sokaklarında sanatçıların peşine düştü. H iç yolda yürürken bulunduğunuz sokağın tabelasına herhangi bir yeri bulma amacı taşımadan baktınız mı? Hiç Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” kitabının ana karakteri C. gibi bir sokağın isminin nereden gelmiş olabileceği hakkında uzun uzadıya düşündünüz mü? Eğer bunu yaptıysanız bulunduğunuz çevre hakkında bir sürü ilginç şey keşfetmiş olmalısınız! Bir bölgede bulunan sokakların isimlerinden yola çıkarak, bölgenin tarihinden coğrafyasına, ilçede oturan önemli isimlerden 32 B+ KIŞ ilçe belediyesinin siyasi görüşüne kadar birçok şeyi öğrenebilirsiniz. Sokak isimlerinin hayatımıza girmesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarına rastlar. Yüzyıllar boyunca padişahın tebaası olan halk, Cumhuriyet’le birlikte “vatandaş” olarak kabul edildi. Daha önceleri sadece savaş sırasında askere alınacak ve vergi verecek insanları belirlemek için yapılan nüfus sayımları, Cumhuriyet ile birlikte vatandaş sayısını belirleyerek, halka daha etkin hizmet verebilmek için yapılmaya başlandı. 1927 yılında ilk genel nüfus sayımını kolaylaştırmak için başlatılan sokak isimlerini verme işi, o dönemde belediyede memur olarak çalışan Osman Nuri Ergin’e düştü. Sadece 5 ay içerisinde o dönemde bulunan 6 bin 214 sokağın çoğunu isimlendiren Ergin, yalnızca sokak adlarını gösteren bir eser hazırladı. 1930 yılında bu isimlerin resmiyete kavuşmasından sonra çalışmasını genişletip, 38 tane harita ekleyen Ergin, 1934 yılında bu çalışmayı “İstanbul Şehri Rehberi” olarak hizmete sundu. Beşiktaş sınırları içinde bulunan sokaklar da, bu çalışmadan nasibini aldı. Yüzyıllar boyunca entelektüel bir kesime ev sahipliği yapmış, çağdaş ve özgür düşüncenin üretildiği, geliştirilebildiği bir yer olan Beşiktaş, bu özelliği sayesinde sürekli sanatla iç içe oldu. Her bir köşesinde bir sanat eserini görebileceğiniz veya bir sanat etkinliğine katılabileceğiniz Beşiktaş, geçmişten günümüze çok değerli sanatçılara ev sahipliği yaptı. Bu bilgilerin ışığında Beşiktaş ilçesindeki bazı sokakların isimlerinin sanatla ilgili olacağını tahmin etmek o kadar güç değil! Günümüzde Beşiktaş’ın çekirdeğini oluşturan, kuruluşu çok eskilere dayanan mahallelerde bu tür sokakların oldukça fazla sayıda olduklarını görebiliyoruz. Mesela Vişnezade, Türkali ve Sinanpaşa mahallelerinin kesiştiği noktada, Akaretler Yokuşu’nun ikiye ayrıldığı yerde, kuzeyde kalan cadde Divan şairi Nedim’in adıyla anılıyor. Lale Devri’nin en önemli şairlerinden olan Nedim, Beşiktaş’ın sakinlerindendi. Ayrıca bu caddeye çok yakın, Vişnezade Mahallesi’ndeki bir sokak, Türk musikisinin önemli icracılarından Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça’nın adını taşır. Prof. Dr. Yavaşça, önceki ismi Vişnezade Camii Sokağı olan bu sokağa adının verilmesi karşısındaki hislerini şöyle anlatır: “…Bir sanatçının hayattayken bu duyguyu yaşaması ve Beşiktaş Belediyesi’nin bunu hissedip değerlendirmesi çok güzel. O gün hayatımın en çok duygulandığım, sevindiğim günü olmuştur…” Beşiktaş ilçesinde ismi bir sokağa verilen tek klasik Türk müziği bestekârı, Alâeddin Yavaşça değil elbette... Mecidiye Mahallesi’nde bulunan sokaklardan biri 20’nci yüzyıl başında yaşamış olan icracı ve bestekâr Şemsettin Ziya Bey’e atfen “Bestekâr Ziya Bey” ismini taşır. Bazı kaynaklarda bu sokağın, ismini sanatçı Ziya Taşkent’ten aldığı söylense de bu yanlıştır. Zira içinde bu sokağın da bulunduğu 1934 tarihli “İstanbul Şehri Rehberi” basıldığında, Ziya Taşkent sadece 2 yaşındaydı! Yine bu sokağa yakın olan Ortaköy’deki Dereboyu Caddesi’ne bağlı sokaklardan birine ise 20’nci yüzyılın önemli icracı ve bestekârlarından Ahmet Çağan’ın adı verilir. Daha yeni kurulmuş olan mahallelerden Etiler’de ise bir sokak 19’uncu yüzyılın önemli bestekârlarından Tanburi Ali Efendi’nin adını taşır. Ama Klasik Türk Müziği’ne dair en çok sokak ismi bulunan mahalle Balmumcu’dur, zira mahallede bulunan 22 sokaktan 6 tanesi Klasik Türk Müziği bestekârlarının isimleriyle anılıyor: Mustafa İzzet Efendi, Itri, Şevki Bey, Hacı Faik Bey, Enderunlu İsmail Hakkı Bey, Hacı Arif Bey ve Dellalzade İsmail Efendi… Aynı zamanda ünlü bir hattat olan, uzun yıllar sarayda çeşitli kademelerde görev yapmış olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Balmumcu sınırları içinde yaşamasa da bir Beşiktaş sakiniydi. Mustafa İzzet Efendi, hayatının son yıllarını Bebek’teki köşkünde geçirdi. Yine bu sözü geçen bestekârlarımızdan Hacı Arif Bey’in mezarı, Yıldız’daki Yahya Efendi Dergâhı’nın çevresinde oluşan mezarlıkta bulunuyor. Beşiktaş sokaklarına isimleri verilen müzisyenler sadece Klasik Türk Müziği bestekârlarından ibaret değil. Ulus Mahallesi’nin ana caddesi, klasik müziğin Türkiye’deki ilk bestecilerinden olan müzikolog Ahmet Adnan Saygun’un ismini taşır. Beşiktaş Belediyesi tarafından yaptırılan Saygun’un bir heykeli de bu caddeyi süslüyor. Gayrettepe Mahallesi sınırları içerisinde bulunan bir sokak ise, klasik müzik alanında pek çok eser vermiş, hem tıp hem müzik alanlarında önemli çalışmalarda bulunmuş olan ender isimlerden biri olan Bülent Tarcan’ın ismiyle anılıyor. Beşiktaş’ta bazı sokaklara halk ozanlarının isminin verildiği görülebilir. “Aslı Ahmet Adnan Saygun B+ KIŞ 33 ile Kerem” hikâyesinin kahramanı, 16’ncı yüzyıl ozanlarından Âşık Kerem’in ismi, Dikilitaş Mahallesi’nde bir sokağa verilmiş. Âşık Kerem’in çağdaşı olan başka bir ozanın, Âşık Garip’in adı ise, Sinanpaşa Mahallesi’ndeki sokaklardan birinin tabelasında yaşatılır. 20’nci yüzyılda Konya yöresindeki türkülerin derlenmesine katkıda bulunmuş olan mahalli ozan Çopur Ahmet’in isminin de, Mecidiye Mahallesi’ndeki bir sokağa verilmiş olduğu görülebilir. Beşiktaş’ta popüler müziğe katkı sağlayanlar da unutulmamış. 1960’ların başında, “C’est Ecrit Dans Le Ciel” adındaki dönemin popüler şarkısına, “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” ismiyle Türkçe sözler yazarak, 1960’larda ve 1970’lerde herkesi etkisi altına alacak olan “aranjman” modasının başlamasını sağlayan Fecri Ebcioğlu’ndan bahsediyoruz. Ebcioğlu’nun hayatının son günlerini geçirdiği apartmanın bulunduğu Nisbetiye Mahallesi’ndeki sokak, günümüzde onun adını taşıyor. Muradiye Mahallesi’nde bulunan bir sokak, “Şair Nâzim” adındadır. Genellikle bu sokağın ismini Nâzım Hikmet’ten aldığı düşünülür, ama öyle değildir. Yine 1934’te çıkan rehberde ismi bulunan bu sokağın ismini Nâzım Hikmet’ten alması olasılığı yoktur, zira Nâzım Hikmet siyasi sebeplerden dolayı devrin hükümetiyle pek anlaşamamaktaydı. Bu sokağa ismi verilen şahsiyet 17’nci ve 18’inci yüzyıllarda yaşamış divan şairi ve bestekâr Yahya Nâzim Efendi’dir. Evi de bu sokaktaydı. Yüzyıllar boyunca ayakta kalan bu tek katlı ahşap ev, bir harabeye dönüştükten sonra 2011 yılında arsasına bir apartman yapılması için yıkıldı. Şair Nedim, Yahya Efendi ve Şair Nâzim haricinde Beşiktaş sokaklarına isimleri verilmiş olan birçok divan şairi daha var. Gayrettepe Mahallesi’nde bulunan bir sokak, 16’ncı yüzyılda yaşamış olan, “Terkib - i Bend” isimli eseriyle tanınan divan şairi Ruhi Bağdadi (ya da Bağdatlı Ruhi’nin) adını taşır. 17’nci yüzyılda yaşamış olan şair Nahifi’nin ismi ise Yıldız’da bulunan bir sokakta yaşatılır. Şair Nedim Caddesi’nden, Ortabayır Caddesi’ne bağlanan sokaklarından birine, 17’nci yüzyılda yaşamış olan, Divan edebiyatının ünlü nesir yazarı ve şairi Veysi’nin adı verilir. Yine bu caddeye bağlı olan bir başka sokak ise ender kadın Divan şairlerinden Şair Leyla’nın ismini taşır. Ömrünün çoğunu Çırağan Sarayı’nda geçiren Leyla Hanım, çok bilinmese de “Yaslı Gittim Şen Geldim” şarkısının güftesini de yazmıştır. Bu sokakla ilgili başka ilginç bir bilgi olarak, yakın zamanlarda “Kelebeğin Rüyası” filmi sayesinde yeniden keşfedilmiş olan şair Rüştü Onur’un, kısa ömrünün son günlerini buradaki bir evde geçirmiş olması verilebilir. Rüştü Onur’un edebiyat öğretmeni olan şair Behçet Necatigil de, ömrünün Fecri Ebcioğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşi olan Yahya Efendi, uzun yıllar boyunca müderrislik yaptıktan sonra, Kanuni’nin, oğlu Şehzade Mustafa’yı boğdurmasını ve annesi Mahidevran’ı saraydan kovdurmasını eleştirdiği için bu görevden emekli edilmişti. Emekli olduktan sonra kendine Beşiktaş’ta bir arazi satın alan Yahya Efendi, bu arazinin üzerine medrese, mescit, hamam gibi yapılar yaptırarak külliye niteliğinde bir dergâh kurdu. Ölümünden sonra kendisine II. Selim tarafından, Mimar Sinan’ın tasarladığı bir türbe yaptırıldı. Halk arasında “evliyadan” kabul edilen Yahya Efendi aynı zamanda “Müderris” mahlasıyla tasavvufi şiirler yazan bir şairdi ve bir divanı vardı. Günümüzde, Yıldız Mahallesi sınırları içinde bulunan ve bu dergâha çıkan sokak “Yahya Efendi Çıkmazı” ismini taşıyor. Yahya Efendi Tekkesi 34 B+ KIŞ adını taşıyor. Reşat Nuri ile alâkalı olan tek sokak burası değil. Yazarın, hayatının son günlerini geçirdiği Levent Mahallesi’ndeki evinin bulunduğu sokağa da “Çalıkuşu” adı verilmiş. Çocukluğunu bu sokakta geçiren öğretim üyesi ve yazar Gündüz Vassaf, “Leventname” adlı anı kitabında, günümüzde bu evin (aynı sokaktaki çoğu ev gibi) ticarethane olarak kullanıldığını belirtiyor. Çalıkuşu Sokak’tan, paralelindeki Nispetiye Caddesi’ne geçip, Akmerkez’in önüne kadar ilerledikten sonra Zeytinoğlu Caddesi’nin girişine doğru baktığımızda sol tarafta Uğur Apartmanı’nı görürüz. 20’nci yüzyıl Türk edebiyatının önemli yazar ve şairlerinden Necati Cumalı, 1971 yılından vefat ettiği 2001 yılına kadar bu apartmanda yaşadı. Yazarın vefatından sonra apartmanın bulunduğu Akatlar Mahallesi sınırlarındaki bir sokağa Necati Cumalı’nın adı verildi. ŞAİR LEYLA SOKAĞI Payıma düşen toprak parçası Senin de payına düşer Ayrılık gayrılık yok Ölüm nefesinde nasıl olsa Amma henüz vakit erken Daha gün Karşı apartmanın balkonunda Dur bakalım hele Ben salata satayım Şair Leyla Sokağı’nda Sen gene koş Bez fabrikasındaki Tezgâhının başına Ölüm içimde Ölüm dışımda Ölüm talihsiz aşımda Ölüm kuru başımda ”Teselli benim gözyaşımda Konaklar Mahallesi sınırları içerisinde bulunan bir sokak, “Beş Hececiler” olarak tanınan grubun içinde olan, ünlü şairlerden Faruk Nafiz Çamlıbel’in adını taşımaktadır. 4. Levent pazarı, bu sokakta düzenlenmektedir. Levent Mahallesi’nde bulunan bir sokak ise “Gazeteci Ümit Deniz Sokak” adını taşır. 1922 - 1975 yılları arasında yaşayan Ümit Deniz, 1960’lı yılların ünlü polisiye roman karakteri “Murat Davman”ın yaratıcısıydı. Bütün bunların dışında, Kültür Mahallesi’nde bulunan bir sokak ise yazılı Türk edebiyatının ilk eserlerini veren Hoca Ahmed Yesevi’nin adını taşır. Rüştü Onur önemli bir kısmını Beşiktaş sakini olarak geçirdi. Necatigil’in 10 yıl boyunca 22 numaralı evinde yaşadığı Muradiye Mahallesi’ndeki Camgöz Sokağı’nın ismi, şairin ölümünden 8 yıl sonra, 1987’de “Behçet Necatigil Sokak” olarak değiştirildi. Behçet Necatigil Sokağı ile kesişen bir diğer sokak ise 19’uncu yüzyıl sonlarında yaşamış olan dönemin ünlü ortaoyuncularından Meddah İsmet’in adıyla anılır. Ortaköy’den başlayıp, sahil boyunca Kuruçeşme’ye kadar uzanan bir caddeye ise 19’uncu yüzyılda Tanzimat edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Muallim Naci’nin adı verilmiştir. Ne ilginçtir ki, Muallim Naci’nin en büyük edebi tartışmaları yaşadığı Recaizade Mahmut Ekrem’in oğlu, yazar Ercüment Ekrem Talu’nun isminin verildiği sokak Arnavutköy’de, Muallim Naci Caddesi’ne çok yakındır. Arnavutköy Mahallesi’nde bulunan bir başka sokak ise bu iki ismin çağdaşı olan Abdülhak Hamit Tarhan’ın dedesi Abdülhak Molla’nın ismini taşır. Hayatının bir döneminde Bebek’te yaşamış olan eski kazaskerlerden Abdülhak Molla, torunu kadar ünlü olmasa da bir şairdi! Arnavutköy Mahallesi edebiyatçılarıyla ünlü! Sokaklarından biri Cumhuriyet döneminin önemi romancılarından Reşat Nuri Güntekin’in Ümit Ercüm ent Ek Deniz rem T alu Beşiktaş’ta yaşayan edebiyatçıları sayarken, Tevfik Fikret’ten bahsetmemek olmaz. Türk edebiyatında çok önemli bir yeri olan “Servet – i Fünun” hareketinin en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Tevfik Fikret, aynı zamanda Galatasaray Lisesi ve Robert Koleji’nde önemli görevlerde bulunmuş bir eğitimciydi. Oldukça hassas ve değişken bir ruh haline sahip olan Tevfik Fikret, kalabalıktan uzakta kalmak ve işlerini daha rahat halledebilmek için Robert Koleji’nin aşağısında bulunan bir araziyi satın alıp, planlarını kendi çizdiği bir ev yaptırdı. Bu eve, Farsça’da “kuş yuvası” anlamına gelen “Aşiyan” ismini veren Tevfik Fikret, ölene kadar bu evde yaşadı. Günümüzde Aşiyan ismi, sadece bu evin değil, evin çevresinde oluşan semtin de adıdır. Bu semte çıkan yokuş, “Aşiyan Yolu” ismiyle anılmaktadır. Behçet Necatigil Arkeolog ve ressam Osman Hamdi Bey de, Beşiktaş ilçesinin sakinlerindendir. Günümüzde Abbasağa Parkı’nı Barbaros Bulvarı’na bağlayan sokaklardan birindeki bir evde doğup büyüyen Osman Hamdi Bey, ilköğrenimini Beşiktaş’ta tamamladıktan sonra, önce bir süre Mekteb - i B+ KIŞ 35 İlk açıldığı 1940’lı yıllardaki haliyle Abbasağa Parkı Adliye’de okumuş, daha sonra Paris’e hukuk öğrenimi görmeye gitmiştir. Paris’te okurken resim sanatına yönelmiş ve Güzel Sanatlar Okulu’nu bitirerek dönmüştür. Yurda döndükten sonra günümüzdeki İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin temellerini oluşturan Müze - i Hümayun’un ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin temellerini oluşturan Sanayi - i Nefise Mektebi’nin müdürlüklerini yapmıştır. Türk resmi, arkeolojisi ve müzeciliğinin kuruluşunda çok büyük katkıları olan Osman Hamdi Bey’in doğup büyüdüğü sokak ise bugün, “Ressam Hamdi Bey Sokağı” ismini taşımaktadır. Osman Hamdi Bey haricinde ismi bir sokağa verilen bir diğer ressam ise çağdaş Türk resminin öncülerinden Adnan Çoker’dir. Geçtiğimiz sene ismi Akatlar’da bulunan bir sokağa verilen Çoker, aynı Alâeddin Yavaşça gibi hayattayken isminin bir sokağa verildiğini görmüştür. Bunların dışında, Balmumcu Mahallesi’ndeki bestekârlar arasında saydığımız Mustafa İzzet Efendi haricinde bazı hattatların da isimlerine rastlayabiliriz. Mecidiye Mahallesi’nde bulunan Tuğrakeş İsmail Hakkı Sokak, adını, Mustafa İzzet Efendi’nin öğrencilerinden Mehmed İlmi Efendi’nin oğlu İsmail Hakkı Altunbezer’den almıştır muhtemelen. Babıâli’nin baş tuğrakeşi olan İsmail Hakkı, aynı zamanda hat ve tezhip dersleri vermekteydi. İsmail Hakkı Bey gibi 20’nci yüzyılda eser veren bir başka hattat olan Hattat Halim Özyazıcı’nın adı da Gayrettepe’de bulunan bir sokağa verilmiştir. Sinanpaşa Mahallesi’nde bulunan bir sokağın adı ise Hattat Tahsin Sokağı’dır. Son olarak, ismini bir çizgi karakterden alan ender sokaklardan biri de Beşiktaş’ta bulunuyor! Ortaköy’de bulunan Amcabey Sokak, ismini muhtemelen sokak isimlerinin ilk verildiği 1930’ların başlarında meşhur olmuş aynı adlı çizgi karakterden alır. Devasa göbeği ile tanınan Amcabey, yayımlandığı dönemin en sevilen çizgi karakteriydi… Beşiktaş’ın sokak isimlerinin esin kaynağı, sanat ve sanatçılardır. Umarız, önümüzdeki yıllarda bu sokaklara yenileri de eklenir… B+ 36 B+ KIŞ Osman Hamdi Bey ESKİ SOKAK Bir cami avlusunda kuşlarca Bunun sekiz, onun on - - duyardım. Ürküp kaçmasınlar, pencereden Yavaşça bakardım. Küçük ahşap bir dizi evlerdi On yıl önce o sokak. Sonra geniş caddelere çıktık Apartman - - sizden uzak. Hadi ben çok sigara - - öksürükler Hele çalışırken. Ya gece yarısı, göğsü parçalanırdı O kadın, iki ev öteden. Çocuklar orda büyüdü Orda okula gitti, Komşunuzduk ama görüşemedik Hiç vakit yoktu. Bilmezdik kaç nüfus her hane Duyulurdu sertçe sesi bir kapının: Bağıran bir erkek boşluğa karşı Ağlayan bir genç kadın. Sizdendik, yalnız biraz okumuş, İki kadın, bir erkek, iki çocuk Uykulu, acele bir karıkoca Bizdik geçen önünüzden başları eğik. Kimdin sen, karşımızdaki ev, Sarı ampul söner on bire doğru. Eğilirdim, havasız sokak - Camlar kararırdı. Akşamları çanta, fıle-- yorgun, ağır Dönerdik eve. Bir hamal bile tutmaz, cimriler! Diye düşünürdünüz her halde. Bitmezdi makinede dikişin, Kimdin sen, bitişik komşu? Üç yavrunla kalmışsın Bir tanıdık söylemişti. Bilmezdik, siz (Hiçbir şey paylaşılamazdı) Çarşılardan neler getirirdiniz (Herkese kendi telaşı) . Kimsin sen - - sorsaydım hepinize, Gelirdi aynı yankı hepinizden: Sana mı kaldı, işine bak, Kimsin sen? Girer miydi evinize, yer miydi Turfanda bir meyva, iyi bir besin Kalın kâğıtlarda çöplerimiz - Çocuklar görüp imrenmesin! Bilinmedi, ne çare, sizdendik, Yalnız biraz daha iyi yaşamaya özlemli. Şimdi aynı uzaklık, aynı utanç, Düşündükçe o sokağı, o evleri.” Açılan kapıyı hemen kapatmak Karşılıklı gizlemekti bir şeyleri. Gelip gidenimiz olurdu ya Gülüşmeler bizden değildi. Kimi günler evdeydim Masada kâğıtlara kapanarak. Ne de çok çocuk Sesleriyle dolardı sokak. Behçet Necatigil i Er n Nur Osma ğı İst ırladı haz gin’in 934 beri 1 i Reh Şehr anbul B+ KIŞ 37 Ustalara Saygı BİRİ HAYAT ERBABI DİĞERİ ÇILGIN Yazı: B+, Fotoğraflar: Şenol Kaşıkçı, Levent Özer Sanatçı dostları, arkadaşları ve aileleri, art arda yitirdiğimiz yazar Turgut Özakman ve sanatçı Tuncel Kurtiz’i “Ustalara Saygı” gecesinde andı… S inemanın “dev çınarı” Tuncel Kurtiz’i kaybetmenin acısı henüz dinmemişken, “Cumhuriyet’in direği”, Cumhuriyet yazarı Turgut Özakman’ı yitirdik. Eserleri, sesleri, kalemleri ile yüreklerimize işleyen iki aydınımız, Beşiktaş Belediyesi’nin “Ustalara Saygı” gecesinde yâd edildi. Sanatçı dostları, arkadaşları ve aileleri, art arda yitirdiğimiz yazar Turgut Özakman ve sanatçı Tuncel Kurtiz için buluştu. Bir hayat erbabı “Ustalara Saygı” gecesinde, 27 Eylül 2013’te aramızdan ayrılan Tuncel Kurtiz’i, Dormen Tiyatrosu’nda 1959 yılında sahneyle tanıştığı günden yaşamını yitirdiği güne kadar aktörlük yapan; seyircilerin hafızalarına unutulmaz oyunlar, filmler, diziler kazıyan “hayat erbabını” farklı dönemlerde yolu kesişen sanatçılar anlattı. Akatlar Kültür Merkezi’nde 25 Kasım’da düzenlenen gece, Nebil Özgentürk’ün Kurtiz için hazırladığı “Bir Yudum İnsan” belgeseliyle başladı. “Onun yoldaşı yıldızlar” Gecede konuşan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal “Her gün evime giderken Tuncel Kurtiz’in evinin önünden geçiyorum. Tuncel Kurtiz’in evinin ışıkları yanmıyor. O Anadolu’nun Kaz Dağları’nda yalnız yatmıyor. Yıldızlar ve Nâzım’ım şiirleri ona yoldaşlık yapıyor” dedi. Dostları Kurtiz’i anlattı Kurtiz’i yakından tanıyan dostları; Atilla Dorsay, Sevi Algan Babaoğlu, Melike Demirağ, Nebil Özgentürk, Tarık Akan, Yılmaz Atadeniz konuşmalar yaptı. Nebil Özgentürk, Kurtiz’in, kendisine, canlandırdığı “Ramiz Dayı” ismiyle seslenildiğinde kızdığını hatırlatarak, “basın mensuplarına ‘Ramiz Dayı’ şeklinde haber yaptıkları için, ‘Ne yapıyorsunuz, bana adımı unutturacaksınız’ diyerek sitem ederdi. Tuncel Abi 1950’li yıllarda tiyatrosu ve sinemasıyla var oldu” diye konuştu. Duygusal bir konuşma yapan yakın arkadaşı Tarık Akan, Kurtiz’le ilgili eğ- 38 B+ KIŞ Hüsamettin Cindoruk lenceli bir anısını paylaştı: “İki ay boyunca Çemikari Yaylası’nda çadırlarda kaldık. Yaylada güneş battıktan sonra inanılmaz soğuk başlıyordu. Tuncel, uyku tulumu getirmişti. Hava soğuyunca tulumun içinde çırılçıplak soyunup yatıyordu. Aynı çadırda ben de olduğum için çıldırıyordum. Sonra tulumu satın almak istedim ama satmadı. Ekipte para kalmayınca Ankara’ya döndük. Bir arkadaşımdan borç para istedim. Bu parayla Tuncel’den uyku tulumunu satın aldım. O gün güzel bir yerde yemek yiyip içki içtik. Tuncel, benim verdiğim tulum parasıyla hesabı ödedi.” Gecenin en özel dakikaları Melike Demirağ’ın Kurtiz için söylediği şarkılarda yaşandı. “Sürü” filminde Kurtiz’le birlikte rol alan Demirağ’a, şarkılarda tüm salon eşlik etti. “Cumhuriyet sevdalısıydı” ‘Ustalara Saygı’ toplantılarında 28 Eylül günü “Kurtuluş” ve “Cumhuriyet” dizileri ile “Şu Çılgın Türkler” kitabının yazarı Turgut Özakman anıldı. Akatlar Kültür Merkezi’ndeki etkinlik, usta yazarın hayatından kesitlerin anlatıldığı gösterimle başladı. Gecede Ayhan Çilingiroğlu, Biray Üstüner, Engin Balım, Halit Kıvanç, Hüsamettin Cindoruk, Özcan Atamert, Serkan Balbal, Sibel Sipahioğlu, Yekta Güngör Özden, Zihni Göktay, Ümit Kocasakal gibi isimler Özakman’la olan anılarını anlattı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Özakman için “Gerçekten Çılgın Türk’tü. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısıydı” derken, Halit Kıvanç “Hiç kırılmadığım bir insandı, çok saygın bir dostumdu” şeklinde konuştu. TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Ankara’da yaşadıkları günleri anlatarak “Hepimiz ayrı partilerin, ayrı inançların tarafı olabilirdik. Ama hepimiz birbirimize saygı içerisinde devam ediyorduk. İşte Cumhuriyet’in direği bu. Türkiye’de bugün bize ‘ulusalcı’ diye hakaret etmek isteyenler var. Turgut Özakman da ben de, hepimiz Cumhuriyet’in milliyetçileriyiz. Türküz, Türk milliyetçisiz. Bunu iftiharla söylüyoruz” dedi. “Kurtuluş” ve “Cumhuriyet” dizilerinin yazarı TRT’de yayınlanan “Cumhuriyet” ve “Kurtuluş” dizilerini hatırlatan tiyatro sanatçısı Hakan Altıner, “Güzel günlerdi. TRT özerkti. Hükümet ve Genelkurmay bir diziye tam destek olmaya karar verdi. Adı ‘Kurtuluş’tu. Neredeyse Türk tiyatrosunda var olan bütün aktörler küçük rollerde oynamak için başvurma aşamasına gelmiştik. İki büyük yapıtı okurken ve oynarken, provasını yaparken, hepimizin gözlerinin dolduğunu hatırlarım. İkisinin de yazarı Turgut Özakmandı” dedi. İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal da duygularını şöyle dile getirdi: “Yarım kalmış Cumhuriyet devrimini tamamlamak gibi kutsal bir görev içerisindeyiz. Atatürk’ü özlemekten bahsediliyor. Mesele Atatürk’ü özlemek değil. Mesele ona layık olabilmek ve gereğini yapabilmek”. Siyasetçilere seslenen Kabasakal “Bu saatten sonra bireysel çıkarlar, koltuk kavgaları, gelecek beklentilerini vatana ihanet kabul ediyorum. Siyasi partiler, üzerinize düşeni yapınız. Aksi halde Türk halkı gereğini yapacaktır. Bu topraklarda Mustafa Kemaller de Cumhuriyet de yenilmez.” “Sıradan bir insandı babam, ama ön sıradan” Özakman’ın oğlu Kerem Özakman da babasına onurlu ve güzel soyadını miras bıraktığı için teşekkür etti. Kerem Özakman babası için kaleme aldığı kısa şiiri de dinleyenlerle paylaştı: “Sıradan bir insandı babam, ama ön sıradan.” Gecenin sonunda Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Özakman’ın eşi Ayla Özakman’a çiçek takdim etti. Takdim sırasında salondan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları yükseldi. Gece, etkinlikte söz alanların toplu fotoğraf çektirmesiyle son buldu. B+ Melike Demirağ B+ KIŞ 39 Haber UNUTMAMAK UNUTTURMAMAK İÇİN… Yazı: B+, Fotoğraflar Murat Selenoğlu, Levent Özer Madımak’ta 20 yıl önce ateşte semaha duran 35 can için Türkiye’nin önde gelen 35 sanatçısı “kısmen yaktıkları” eserlerini “Unutmamak” sergisinde bir araya getirdi. Sergi, kurulacak Unutmamak Müzesi’nde kalıcı hale getirilecek. T ürkiye Cumhuriyeti tarihindeki en kara olaylardan biriydi Sivas Katliamı; 2 Temmuz 1993’te yaşandı… O gün 33 aydın ve yazar ile iki otel görevlisi katledildi. Yargılama göstermelik hale dönüşürken; bazı sanıklar yakalanmadı, bazıları hakkındaki davalar da zamanaşımından düştü. Mahkemeden “İnsanlık suçunda zamanaşımı olmaz ancak bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için davanın düşmesine” kararı çıktı. Vicdanlardaki yara 20 yıl geçmesine rağmen sarılamazken şimdi 26 Aralık 2014’te dolacak zamanaşımı için son karar yüksek yargıda. Türkiye’nin önde gelen 35 sanatçısı önemli bir projeye imza attı. 35 sanatçı, Beşiktaş Belediyesi’nin öncülüğünde, Madımak’ta insanlığa karşı suçu görünür kılmak için kendi elleriyle yaptıkları eserlerini “kısmen yakarak” onları “Unutmamak” sergisinde bir araya getirdi. “Unutmamak” sergisi, 19 Kasım’da Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi’nde açıldı. Açılışın sunumunu belgesel yönetmeni Hasan Özgen yaptı. Eserleriyle serginin oluşmasına emek veren sanatçıların yanı sıra, katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları da gecede yerini aldı. Sık sık duygusal anların yaşandığı gece; en çok, katledilen 35 aydının ismi okunduğunda sessizleşti. İstanbul’la sınırlı kalmayacak “İnsanlık suçu kapsamında değerlendirilmesi gereken bu davanın zaman aşımına uğraması, kabul edilemez” mesajı veren sergi 19 Ocak 2014’e kadar açık kalacak. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ve sanatçıların bir “toplumsal sorumluluk projesi” olarak gördüğü bu çalışma, sadece bu sergi ile sınırlı kalmayacak. 40 B+ KIŞ Sergi daha sonra Ankara, İzmir, Eskişehir gibi farkı birçok ilde halkla buluşacak, ardından da yurtdışında sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Beşiktaş Belediyesi, sergideki eserleri bir kitapta toplayarak, bu anlamlı çalışmanın daha çok insana ulaşmasını sağlayacak. Katkı sunan sanatçılar Unutmamak sergisinde ve Unutmamak Müzesi’nde eserleri yer alan sanatçılar şöyle: Adnan Çoker, Ara Güler, Devrim Erbil, Mehmet Güleryüz, Tomur Atagök, Süleyman Saim Tekcan, İpek Düben, Komet, Seyhun Topuz, Utku Varlık, Meriç Hızal, Ferit Özşen, Halil Akdeniz, Adem Genç, Koray Ariş, Mustafa Ata, Zahit Büyükişleyen, Mustafa Altıntaş, Balkan Naci İslimyeli, Hanefi Yeter, Tülin Onat, Osman Dinç, Şenol Yorozlu, Yusuf Taktak, Bünyamin Özgül Tekin, Nedret Sekban, Aydın Ayan, Mehmet Günyeli, Bubi, Ahmet Oran, Mithat Şen, Bedri Baykam, İrfan Okan, Mustafa Karyağdı ve Seçkin Pirim. İnsanlığın ve sanatın yenilmezliği… Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal “Unutmamak” sergisiyle ilgili şunları söyledi: “Unutmamak sergisi, bir bellek merkezidir. Başka hiçbir ayrıntıya takılmadan Madımak Katliamı’nda yakılan aydınlarımızı, anılarını ve ödedikleri bedeli yaşatma sergisidir. Bu nedenle, 35 ayrı sanatçımız özel olarak hazırladıkları resim ve heykellerini -içimizdeki yangının simgesi olsun diye birer ucundan yakarak- bu sergiye bağışladılar. İnsanlığın ve sanatın yenilmezliğini gösteren bir dayanışma sergisi oluşturdular. Madımak’ta acımasızca yakılan canlar için tarihte örneği olmayan bir sergi açıyoruz.” Bu bir toplumsal sorumluluk projesi “Unutmamak” sergisinde yer alan eserlerini kurulacak olan Unutmamak Müzesi’ne bağışlayan 35 sanatçı, Sivas Katliamı’nın toplumsal hafızamızdan silinmemesini amaçlıyor. Eserleriyle katkı veren sanatçılar yaptıkları açıklamada, bu katliamı “Düşünce özgürlüğüne, farklılıklara tahammülsüzlüğün simgesi olarak, demokrasiye ve özgürlüklere inançlı yurttaşları birleştiren en güçlü ortak paydalardan biri” şeklinde nitelendiriyor. Sanatçılar, şu vurgularda bulundu: “19 yıllık dava süreci toplumsal vicdanı tatmin etmekten uzak bir seyir izlemiştir. İnsanlık suçu kapsamında değerlendirilmesi gereken bu davanın zaman aşımına uğraması, kabul edilemez bir durumdur. Bu bir toplumsal sorumluluk projesidir. Amacı özgürlüklere, farklılıklara, adalet ve demokrasiye ilişkin duyarlılığın, pekişip yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktır. Hiçbir politik yönelime öncelik tanımadan, tüm toplumsal gruplara eşit mesafede, hiç kimsenin dili, dini, ırkı, cinsiyeti ve cinsel tercihinden dolayı ayrımcılığa tâbi tutulmadığı bir Türkiye özlemiyle. Unutmamak ve unutturmamak için…” B+ Bubi “Unutmamak Müzesi” kuruluyor 35 sanatçının “kısmen yaktığı” eserler, “Unutmamak Müzesi”nde yaşamını yitiren aydın ve sanatçılarımızın anısına kalıcı hale dönüştürülecek. Sivas Katliamı’nı unutturmamayı ve tarihe taşımayı hedefleyen 35 sanatçının bu çabasını daimi kılmak isteyen Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Karanfilköy’de Unutmamak Müzesi’nin kurulması amacıyla çalışmalara başlattıklarını ifade ediyor. Yapımı Yüksek Mimar Mustafa Toner tarafından üstlenilen Unutmamak Müzesi’nin 2014’ün başında açılması planlanıyor. Prof. Devrim Erbil B+ KIŞ 41 Madımak’ta tecelli etmeyen adalet için “kısmen yakılan” 35 eser… Adına “Zamanaşımı” denilen bir adalet aşımı… Unutmamak; vicdanlar için bir muhasebe; bir bellek merkezi… 42 B+ KIŞ Koray Ariş Ağaç - 2013 Ahşap, deri ve süngar - 131 x 67 x 7 cm Bubi Dikdörtgen Serisi - 324 - 2013 karışık teknik, 120 x 180 x 25 cm Prof. Dr. Halil Akdeniz Kültür İmleri Serisi’nden - 2011 tuval üzerine akrilik, ağaç konstrüksiyon 140 x 189 cm imzalı B+ KIŞ 43 Prof. Dr. Tülin Onat Yıldızlara Masallar – 2009 tuval üzeri akrilik, 185 x 150 cm imzalı Prof. Dr. Aydın Ayan Kangal ve Güvercin – 2013 tuval üzeri akrilik, düet, 100 x 70 cm imzalı 44 B+ KIŞ Ahmet Oran İsimsiz – 2011 tuval üzeri yağlıboya, 190 x 160 cm imzalı Prof. Ferit Özşen İsimsiz - Ahşap üzeri karışık teknik, 110 x 85 x 30 cm imzalı B+ KIŞ 45 Prof. Dr. Zahit Büyükişleyen Taşlar – 2006 tuval üzeri yağlıboya, 138 x 142 cm imzalı Mithat Şen İsimsiz – 2010 suni deri üzeri karışık teknik, 130 x 130 cm imzalı 46 B+ KIŞ Prof. Devrim Erbil Umudun Renkleri, Kuşları - 2013 tuval üzeri karışık teknik, 100 x 250 cm. Komet İsimsiz - Tuval üzeri karışık teknik, 65 x 162 cm. B+ KIŞ 47 Mehmet Günyeli Melekler - Fotoğraf, AE., 120 X 80 cm imzalı Prof. Dr. Balkan Naci İslimyeli Tuhaflıklar Ülkesi - 2010 Tuval üzeri akrilik, 85 x 130 cm imzalı 48 B+ KIŞ Prof. Süleyman Saim Tekcan İdol Serisi’nden tuval üzeri yağlı boya, 190 x 140 cm Ara Güler İsimsiz – 2013 fotoğraf , 112 x 168 cm imzalı B+ KIŞ 49 Yusuf Taktak İsimsiz – 2013 Tuval üzeri yağlı boya, 150 x 190 cm imzalı Seçkin Pirim İsimsiz - Karışık teknik, 110 x 110 cm. 50 B+ KIŞ Seyhun Topuz İsimsiz - Ahşap üzeri akrilik, 83 x 80 x 25 cm Mustafa Altıntaş İsimsiz - 2013 Tuval üzeri akrilik, 122x 120 cm imzalı B+ KIŞ 51 Hanefi Yeter İsimsiz - Kontrplak üzeri karışık teknik, 175 x 250 cm Prof. Tomur Atagök Konuşmayı Öğren, Acil Yardım – 2013 Alüminyum panel üzeri karışık teknik, 100 x 200 cm imzalı 52 B+ KIŞ Yrd. Doç. İrfan Okan İsimsiz – 2006 Tuval üzeri yağlı boya, 114 x 146 cm imzalı Şenol Yorozlu İnsan Gözlü Çifte Van – 2007 Vinil üzeri baskı, 105 x 230 cm imzalı B+ KIŞ 53 Prof. Dr. Adem Genç İsimsiz - 2013 Tuval üzeri karışık teknik Prof. Mustafa Ata İsimsiz – 2010 Tuval üzeri karışık teknik, 97 x 130 cm imzalı 54 B+ KIŞ Utku Varlık Ben Yanmasam, Sen Yanmasan, O Yanmasa – 2013 Tuval üzeri yağlıboya, 120 x 85 cm Mustafa Karyağdı Suret No.8 – 2010 Tuval üzeri yağlıboya, 175 x 130 cm imzalı B+ KIŞ 55 Prof. Meriç Hızal İsimsiz - Demir, 80 x 35 x 35 cm Prof. Nedret Sekban Bırak Beni Uzanayım – 2008 Tuval üzeri yağlıboya, 146 x 114 cm imzalı 56 B+ KIŞ Prof. Osman Dinç İsimsiz - 2013 Metal, 200 x 60 x 60 cm Mehmet Güleryüz The Good Shapard – 2003 Tuvale marufle kraft kağıt üzeri karışık teknik, 200 x 137 cm imzalı B+ KIŞ 57 Bedri Baykam İçim Parçalanıyor – 24 – 2009 Tuval üzeri karışık teknik, 180 x 134 cm imzalı Dr. İpek Düben Namus - Çelik panel, fotoğraf, 46 x 192 x 3 cm 58 B+ KIŞ Prof. Adnan Çoker Evren V – 2012 Tuval üzeri akrilik, 100 x 100 cm imzalı Prof. Bünyamin Özgültekin Paralel Processe – 2012 Tuval üzeri akrilik, 114 x 146 cm imzalı B+ KIŞ 59 Festival Engelsiz düşlere daldık Yazı B+, Fotoğraflar Özgür Kantarcı, Şenol Kaşıkçı Beşiktaş Belediyesi Engelli Koordinasyon Merkezi ve Düşler Akademisi’nin düzenlediği Engelsiz Düşler Festivali’nde hem engelli bireyler eğlenceli anlar yaşadı hem de bir farkındalık yaratıldı. S izce, ”Yüzyılın dâhisi” kabul edilen dünyaca ünlü İngiliz fizikçi Stephen Hawking, beyninin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan ama sinir sisteminin yüzde 80’ini felç eden hastalığına karşın bir istisna mı? Beşiktaş Belediyesi Engelli Koordinasyonu Merkezi ve Düşler Akademisi tarafından 3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle Akatlar Kültür Merkezi’nde düzenlenen ortak etkinlikte tanışma fırsatı bulduğumuz Deniz Dikkaya da tıpkı Hawking gibi, istisna değil. Engelsiz fotoğrafçı Dünyada ve Türkiye’de birçok bedensel ve zihinsel engelli birey benzer başarılara imza attı; atıyor. Onlardan biri de Deniz Dikkaya…Hikâyesi Hawking kadar “çarpıcı”, “olağanüstü” veya “sıra dışı” görünmeyebilir, ancak Deniz Dikkaya “normalde” sürekli titreyen bedenine karşın bir fotoğraf sanatçısı… Şaşırtıcı mı? “Fotoğraf çekerken titremediğini” söyleyince şaşırıyoruz. İçten içe “nasıl olacak?” sorusu kafamızdan geçmiyor değil. Sonra asıyor boynuna elimizden aldığı fotoğraf makinesini; ayarlarını yapıyor ve basıyor deklanşöre… Deniz, Engelli Koordinasyon Merkezi’nde gönüllü olarak çalışıyor. 1 yıldır da kendi gibi “engeldaşları”nın olduğu atölyede fotoğraf eğitmenliğini yapıyor. Klasik olacak ama öğrencilerine “engelleri önce kafanızdan kaldırın”ı kendi başarılarıyla anlatıyor… Deniz’in B+ için çektiği fotoğrafları özel bir albüm yaparak sayfalarımıza taşıdık… 60 B+ KIŞ Engelsiz Düşler Festivali 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün 21’inci yılını geride bırakırken Beşiktaş Meydanı’nda yapılması planlanan “Engelsiz Düşler Festivali” bu yıl hava şartları nedeniyle Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Etkinlikte farkındalık yaratacak örnekler sunuldu. Düşler Akademisi sahnede Etkinlikte farkındalık yaratacak, engelli bireylerin ürünlerini yansıtmak dışında Kübalı El Sabor Latin Band gösterisi izlendi. Zeybek, flamenko, sirtaki ve modern danslardan örnekler sunuldu. En özel anlardan biri Social Inclusion Band sahne aldığında yaşandı. Düşler Akademisi’nde engelli bireyler tarafından kurulan müzik grubunun sahne almasıyla eğlenceli dakikalar yaşandı. Amaç empati kurmak Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında düzenlenen Engelsiz Düşler Festivali’yle vatandaşların engelli olma deneyimini yaşamaları ve engellileri daha iyi anlayıp onlarla empati kurmaları amaçlandı. Örneğin “Gökkuşağı Oyunu”na aslında bir “oyun” denemez; görme engellileri anlamada farkındalık yaratmayı amaç edinen bir atölye çalışmasından söz ediyoruz çünkü 2 veya tek kişi gözlerine çektikleri siyah bantların ardından gökkuşağı renklerinden oluşan ve iç içe geçmiş tahtaları boy sıralamasına göre yeniden bir araya getirmeye çalışıyor. Böylece görme engellilerle empati kuruyorlar… Esra Kaplan "Onları daha iyi anlarım" birleştirmek Karanlıkta hiçbir şey göremiyorum. Elliyorum, imi çok kötü istiyorum ama ne olduğunu bilmiyorum. Kend hissediyorum… hissettiğini anGörmeyen birinin neler yaşadığını, neler Hiçbir şey lamaya çalışıyoruz. Her yer karanlık, karanlık… r, hissedigöremiyorum. Korku. Etrafında bir şeyler oluyo ğunu göreyorsun, etrafından sesler geliyor ama ne oldu engellileri çok miyorsun. Çok kötü, çok zor. Bugün görme daha iyi anladım. Ece Zeren "Yalnız olmadıklarını hissettirmeliyiz " İnanılmaz büyük bir tedirginlik var. Bu çevreyi biliyorum, ne olduğu biliyorum ama parçala rı yerde ararken bir korku, bir tedirginlik… Anlatamam. Ki, çıkı p dışarıda dolaşmak, bir şeyler yapmak bundan kat be kat zor. Onları az da olsa anladık. Parçaları birleştirmeye çalışırken bir an “Esra burada mısın?” diye sordum. Elimi tuttu. O an inanılmazdı,”işte burada, tamam” dedim. Güven verdi bana. Bizim de onlara bu güveni vermemiz lazım. Yalnız olm adıklarını hissettirmemiz gerekiyor. B+ KIŞ 61 Deniz Dikkaya’nın gözüyle, “Engelsiz Düşler”... Renk cümbüşü “Renk Cümbüşü”, Düşler Akademisi’nin adından anlaşıldığı gibi resim atölyesinin faaliyetleri arasında. Dikdörtgen şeklinde tuvale biçimli, biçimsiz çizilen şekiller Akademi öğrencileri tarafından boyanıyor. Akademi eğitmeni Yekta Erol’un “Renk Cümbüşü” adını verdiği soyut çalışması şeklin bir önemi olmadığına vurgu yapıyor. “Amaç renkleri bir araya getirmek” diyen Erol, “Şekil de renk de ruhi, fiziki olarak birlikte yaşamak mecburiyetinde” diyor. Tuval başında şekilleri boyayan Sevinç Kalayoğlu, 1 yıldır atölyelere katıldığını söylüyor. “Güzel oldu” diyor Akademi’ye gitmem. B+ Akademi mutfağında istihdam edilen öğrencilerin ürünleri Müge Tiryaki Mümtaz Aslan "Yeteneğimi keşfettim" "Sosyal olsunlar" “Bu tür etkinliklerin faydasına inanıyorum. Bütün engellilerin her türlü faaliyete gitmesi gerektiğine inanıyorum. Engelliler kendilerini hayattan soyutlamasınlar. Her yere girsinler; hep görünür olsunlar… Hatta rahatsız edecek derecede.” “Akademi’ye resim atölyesine katılmak için annem başvurdu. Daha yeni başladım ama güzel resimler yapıyorum. Doğa, ev, ağaç vb. resimleri yapıyorum. Hayatıma çok şey kattı. Hayatla ilgili bir şey yapmak daha mutlu hissettiriyor. Resim yapmak benim yeteneğim, bunu keşfettim. Herkes benimle gurur duyuyor. Tek amacım var; ailemi üzmeyeceğim. Herkes beni sevsin istiyorum.” 62 B+ KIŞ Türkiye’de 8,5 milyon engelli Resmi veriler Türkiye’de engelliler için yaşamın zor olduğunu gösteriyor. 8 buçuk milyon kişinin engelli olduğu Türkiye’de engellilerin yüzde 49’u okuryazar değil; yüzde 15’i ise okuryazar olmakla birlikte herhangi bir okul bitirmemiş. Toplumun engelli insanlara bakışında “engeller” ile şehrin fiziki yapısının engelliler için uygun olmayışı da “ek engeller” olarak sıralanabilir. Modern çağın isimsiz bilgelerinden biri, “Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ve kaldırımlarının yüksekliği arasında ters orantı vardır” der. B+ KIŞ 63 Portre ÇAĞIN YETİŞEMEDİĞİ ŞAİR: TEVFİK FİKRET Yazı: Yasemin Reis Fotoğraflar: Cengiz Kahraman Arşivi, Bekir Köşker Yaşadığı yere ve zamana ait olmayan, hatta belki iflah olmaz idealizmiyle hiçbir zamana ait olamayacak bir şairdir Tevfik Fikret… 64 B+ KIŞ “Öyle bir nehr - i muazzam gibi cuş etmişsin, Fakat eyvah çorak yerde akıp gitmişsin Sana bir başka zemin, başka zaman lazımdı Sana bir âlem - i lahut nişan lazımdı.” B u mısraları Tevfik Fikret, Nef’i için yazmış; talihin cilvesidir ki aynı dörtlük pekâlâ kendisi için de söylenmiş olabilirdi. Çağdaşlarının olduğu kadar, ardılı araştırmacıların ona dair aktardıklarında, her şeyden önce yaşadığı yere ve zamana ait olmayan, hatta belki iflah olmaz idealizmiyle hiçbir zamana ait olamayacak biri olarak belirir Fikret. Tevfik Fikret’in, sonu talihsiz bu büyük kaside ve hiciv ustasına duyduğu beğenide, onda bulduğu ve Türk şiirine büyük bir katkı olarak gördüğü müzikalite kadar, hatta belki ondan daha çok, ister farkındalıkla isterse bilinçdışı bir sezinlemeyle olsun, Nef’iyle kurduğu ruh benzerliği ilişkisinin de etkisi olmuş olsa gerektir. Nihayetinde, kendisinden iki yüz elli yıl önce, imparatorluğun idari yapısı bozulmaya ve kendi çıkarlarını her şeyin üstünde gören tufeyliler, rüşvetçiler ve yaltakçılar köşe başlarını tutmaya henüz başlarken yaşamış olan Nef’i de tıpkı Tevfik Fikret gibi, gördüğü hatalar ve ahlâksızlıklar karşısında öfkeyle yazmış ve padişaha varıncaya kadar, yanlış yaptığını düşündüğü kişileri eleştirmekten hayatı pahasına geri durmamış. Ama galiba en son söylenmesi gerekenleri, en başta söylüyoruz. Ölümünün 100’ncü yılı yaklaşmakta olan ve günümüzde lise edebiyat derslerinde kendine ayrılan bir iki sayfayı anımsayanlar ya da Türk Edebiyatı’nın gerçek meraklıları ve uzmanları dışında pek az tanınıp bilinen, oysa çağdaşları ve hemen ardından gelen nesil üzerinde büyük etkiler bırakmış bu şair kimdi, neler söylemişti ve nasıl? Ona söz söyleten öznel ve objektif koşullar nelerdi? Tevfik Fikret’i anlamaya, işte buradan başlamalıyız. Daha hayattayken pek çok polemiğin tarafı ya da konusu olur Tevfik Fikret. Ölümünden sonra uzun yıllar boyu, kendinden önceki ya da sonraki hiçbir şaire nasip olmayan bir biçimde adına her sene anma törenleri düzenlenir ve hakkında günlük gazetelerden dergilere olumlu ya da olumsuz yüzlerce yazı yayımlanır –ki içlerinde en cüretkârı “Tevfik Fikret’in heykelini mi dikmeli yoksa eserlerini mi yakmalıyız?” sorusuna cevap arayan bir ankettir. Ona dair, özel yaşamını da içeren bilgimiz – döneminde hâkim olan ve kişisel yaşamın gizliliğini titizlikle sakınan Osmanlı geleneği düşünüldüğünde– bir hayli fazla olsa da, kişilerin yaşamlarının en ince ayrıntısına kadar, herkese açık olan sosyal medyada sergilendiği günümüzle kıyaslandığında aslında pek az. Dahası bu bilgilerin çoğu, şairin ardından anlatılanlardan oluşuyor, yani ilk elden değil. Yine de bu rivayetler, kişisel tarihine ve yaşadığı çağın sosyal ve siyasi koşullarına dair bildiklerimiz ve elbette şiirlerinde en keskin ifadesini bulan fikirleri, Fikret’i anlayabilmek için elimizdeki yegâne veriler. İmparatorluğun en uzun yüzyılının en kasvetli, en kederli ve en baskıcı ikinci yarısında, 1867 yılında, Kadırga’da doğan Fikret’in kişisel yaşamı art arda yaşanan kayıplarla doludur. Önce, daha 12 yaşındayken Hicaz’a hac yolculuğuna giden ve burada hastalanan annesini; ardından kendisinin de arzulamadığı ve şiddet içeren bir evliliği sürdüren kız kardeşini ve kısa bir süre sonra da bir jurnal sonucu sürgüne gönderilen ve uzun yıllar görüşemediği babasını yitirir. Her birinin ardından yazdığı şiirlerle andığı bu kayıpların, arkadaşlarının aktardığı, gitgide karamsarlaşan, katılaşıp hırçınlaşan Tevfik Fikret portresinin ortaya çıkmasındaki önemi yadsınamaz. Şüphesiz, herkesten önce umduğu ve dile getirdiği, onu çağdaşlarının olduğu kadar sonrasında ortaya çıkan neredeyse her akımın savunucularının eleştirilerine hedef yapan, içinde yaşadığı çağın sosyal ve siyasi koşulları için radikal beklentilerinin gerçekleşmeyeceğini görmenin verdiği karamsarlık kadar, bu kişisel kederler de Fikret’in yaşantısını, gitgide daha münzevileşmesini ve dünyaya bakışını, yorumlayışını etkilemiştir. Fakat, etkilendiği aydınlanmacı düşüncelerle birlikte bu kişisel deneyimler, onun aynı zamanda, döneminde eşi benzeri olmayan bir ilerici düşünce adamı haline gelmesini de sağlamıştır. Bu topraklarda kadın meselesine, kadının ezilmesine, hor görülmesine dair ilk itirazın Fikret’ten gelmesi, söylenen sözlerin, ezildiği mutsuz bir evlilikte gördüğü şiddet yüzünden genç yaşta ölen kız kardeşi için kaleme aldığı bir manzumede yer aldığı düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı değildir. Fikret’e büyük hayranlık duyan, cephedeyken kitaplarını okuyan ve birkaç şiirini ezbere bildiğini dile getiren Atatürk’ün de bir kısmını Nutuk’ta tekrarladığı dizeler şöyledir: Aşiyan’daki kütüphanesinde B+ KIŞ 65 “Elbet alçalmak olmamalı kadınlığın payı İyi yürekli olanın umudu, kötülük ve zulüm olamaz Elbet sefıl olursa kadın, alçalır insanlık Ama bakın ortalığa kadınların haline Hep korku, keder, eziyet ve işkence” Ne var ki henüz bu dizeleri yazacağı noktadan çok uzakken, hatta daha Fikret adını almamış, doğduğunda kendine verilen isimle Mehmet Tevfik olarak tanınırken, yani yaşamının ilk dönemlerinde, çocukluğunda ve delikanlılık çağında herhangi bir Osmanlı gencinden pek de farklı olmadığını görürüz şairin. Güç ve servet uğruna her şeyi yakıp geçen orduları, bu orduları harekete geçiren iktidarları, baskıyı ve yıkımı meşrulaştıran dini inancı son derece açık ve sert bir dille eleştiren ünlü “Tarih - i Kadim”ine karşı bir dörtlük kaleme alan ve bir Amerikan, dolayısıyla Protestan kurumu olan Robert Kolej’de çalışmasına göndermeyle onu para karşılığı zangoçluk yapacak karakterde biri olmakla suçlayan Mehmet Akif’e yanıtında, kendisi de bu gerçeği vurgular: “Ben de çıktım melekler katına. Ezanı duydum mu bayılırdım, Nasıl koşardım o Tanrı sesine! Ben de tespih çektim, dua ettim, Ben de namaz kıldım, oruç tuttum,” Nasıl olmuştur da Fikret, çok dindar ve tahta çıkışının yıldönümü şerefine Abdülhamit’e övgüler dizen bir şiir yazacak denli sıradan siyasi görüşleri olan bir gençken, Hıfzı Topuz’un ilk Türk aydınlanmacısı olarak adlandırdığı, ilerici, idealist bir muhalife dönüşmüştür? Bu sorunun cevabını Fikret’in daha çocukluğundan itibaren kendini belli eden kişiliğinde ve aldığı eğitimde olduğu kadar, amcası Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle şaibeli ölümünü ve ağabeyi V. Murad’ın azlini gören, Çırağan baskınını da yaşadıktan sonra gitgide paranoyaklaşan ve muhalefetin en küçüğünü bile daha ortaya çıkmadan yok etmek için muazzam bir istihbarat ve sansür teşkilatı kuran II. Abdülhamit’in baskı rejiminde bulmak mümkündür. Önce babasını sürgün ettiren, ardından bir jurnal sonucu, daha elim bir neticeden kıl payı kurtulsa da, şairin nezarette iki gün geçirmesine neden olan ve katı sansürüyle yazı yazmasını neredeyse imkânsız kılan, sonunda da çalıştığı derginin kapanmasına ve arkadaşlarının bir kısmının İstanbul’dan kaçmasına, diğerlerininse padişahın hizmetine girmesine yol açan bu baskı rejimi, onu, yaşadığı toplumu sorgulamaya itmiştir. 14 yaşından itibaren ona bakan büyük yengesi, Fikret’in daha çocukluğundan itibaren kendine ait bir mekâna ihtiyaç duyduğunu anlatır. Babasının Aksaray’daki konağının bahçesinin bir köşesinde tamamen kendi zevkine göre, kendi seçtiği eşyalarla döşeyerek kendine ait bir oda oluşturur şair. Şiir yazmaya erken yaşta başlayan Fikret, düşünmek ve yazabilmek için insanlardan uzaklaşmayı ve bu odaya çekilmeyi tercih eder. Aynı anlatıda, onun mesafeli biri olduğundan, akrabalarıyla bile resmiyeti koruduğundan, çok fazla arkadaş edinmediğinden de bahsedilir. Çevresi gitgide genişleyip, arkadaş sayısı çoğalsa da, diğer özelliklerin Fikret’in sonraki dönemlerinde de belirleyici olduğunu görürüz. Yakın çevresinden Ali Ekrem, onun için “Fikret açılan, söyleyen bir fıtrat değildi… Bununla bu kadar sene arkadaşlık ettim, özel hayatına dair ağzından pek de bir şey işitmedim,” diye anlatır. Ondaki bu mesafelilik, kendi iç dünyasının zenginliğine yönelmeyi tercih etmesinden kaynaklanan yalnızlıktan hoşlanma, münzevilik hali çocukluğundan ölümüne dek süregelmiş gibidir; tıpkı sonunda “yuva” anlamına gelen Aşiyan adını verdiği evinde bulduğu, dış dünyanın etkilerinden mümkün olduğunca uzak, tamamen kendine ait olacak bir düşünme ve yazma mekânı arayışı gibi. Yine büyük yengesi, Tevfik Fikret’in, yeri geldiğinde son derece saygılı olduğu babasına bile çekinmeden itiraz edecek denli doğru bildiğini söylemekten şaşmayan, fikirlerini sonuna kadar savunan ancak karşısındakinin düşüncesini değiştirme şansı olmadığını görürse, kavga etmek yerine çekilmeyi tercih edecek karakterde bir genç olduğunu aktarır. Başyazarı olduğu Servet - i Fünun camiasından arkadaşları da onun bu yönünün zamanla iyice 66 B+ KIŞ i (Kasım) 1908 vul, 26 Tesrinisa Da Tevfik Fikret - keskinleştiğini, ciddi bir ilkesel duruş haline geldiğini anlatırlar. Detaycılığı, titizliği, çalışkanlığı da çocukluğundan beri dikkat çekmiştir ve bu özelliklerin bir ödülü olarak Fikret, Galatasaray Lisesi’nin her sınıfını birincilikle bitirerek mezun olmuştur. Galatasaray Lisesi’ndeki öğrencilik yılları şairin hayatında bir dönüm noktasıdır. ‘93 Harbi’ne (1877 – ‘78 Osmanlı Rus Savaşı) dek Aksaray’daki Mahmudiye Rüştiyesi’ne devam eden Fikret, bu savaşla okulu kapanıp savaştan kaçan göçmenlerin konaklamasına tahsis edilince eğitimine Mektep - i Sultani’de devam eder. Bu okulda hocası olan Recaizade Mahmut Ekrem’den çok etkilenir ve Batı kültürüyle, bu kültürün önemli kaynaklarıyla ilk kez burada karşılaşıp haşır neşir olur. Türk şiirini boğan, kısıtlayan, her cümlenin bir dizede bitmesi gibi kalıpları ve şiirin konusunu aşkla, güzellikle, dini meselelerle ya da mersiyelerle sınırlayan geleneksel cendereyi yıkarak, hem biçime hem de içeriğe getirdiği büyük yenilikle ardıllarının ve genel olarak Türk edebiyatının önünü açmasında bu okuldaki hocalarının ve aldığı eğitimin etkisi görülebilir. Tıpkı, benimsediği bireyci, hümanist, savaş karşıtı, şüpheci, laik ve idealist dünya görüşünde de olduğu gibi. Bu dönemin Fikret üzerindeki etkisine dair dolaylı bir ispat, onun çok az kitap okuduğunu, kütüphanesinde pek az eser bulunduğunu söyleyen yakın dostu Halit Ziya’dan gelir. Hakikaten, Fikret’e duyduğu hayranlık büyük olan Hıfzı Topuz bile onun yakın çevresi içinde mesela bir Halit Ziya ya da İsmail Safa kadar çok okumuş olmadığını anlatır. Öyleyse, dostları kadar geniş bir okuma kültürüne sahip olmasa da onların hepsinden çok önce, hepsinin ötesine geçen evrensel, özgürlükçü fikirleri büyük bir açıklıkla ortaya koyan ve karakterinin, kişisel ahlâkının sağlamlığı yanında bu ilerici fikirleriyle de hepsinin hayranlığını ve saygısını kazanan Tevfik Fikret’in, henüz öğrenciyken yaptığı okumaları ve duyduğu fikirleri çok iyi özümsediğine, onları kendinin kıldığına kanaat getirebiliriz. Serol Teber, Tevfik Fikret’in bir bütün oluşturduğunu düşündüğü eserlerini ve yaşamını birlikte değerlendirerek, şairin ruh halini melankoli kavramı çerçevesinde ele aldığı çalışmasının önsözünde, Walter Benjamin’e ithafen bu hali,“Tarihi ve yaşadığı dünyayı gözlerinden çok ruhunun penceresinden seyreden, tarihsel ve toplumsal yapıyı çözülme süreci içinde bir tür enkaz yığını olarak gören, şeylerle anlamın birbirleriyle ilişkilerinin koptuğunu düşüne(bile)n insanın yaşadığı özel bir ruhsal durum” olarak açıklıyor. Yaşadığı kişisel kayıplar ve çağına hâkim olan yozlaşma ve çöküntü karşısında duyduğu öfkeli hayal kırıklığı, Teber’in sözünü ettiği bu belirli özel ruh halini beslemiş, “Hak bildiğin yolda yalnız yürüyeceksin, kırılsan da eğilmeyeceksin” sözlerinde en özlü ifadesini bulan kişisel ahlâk anlayışını ve “Kimseden fayda ummam, dilenmem kol kanat / Kendi boşluğumda, kendi gökyüzümde uçar giderim / Eğilmek, esaret zincirinden ağırdır boynuma / Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim” dörtlüğünde dile getirdiği benlik algısını bilemiştir. Arkadaşı Ali Ekrem anılarında Fikret’in hayatını şen şakraklık ve hırçınlık olarak adlandırdığı iki döneme böler. Gençken çok şakacı, hazır cevap olduğunu, arkadaş grubu içinde herkesi bol kinayeli doğaçlamalarla sarakaya alarak güldürdüğünü anlatır. Ekrem’e “O şen şakrak, zarafetin cisimleşmiş hali olan, nüktedan, yaradılış itibariyle neşeli şaire ne oldu; niçin artık kederli, öfkeli, saldırgan birine dönüştü?” sorusunu sorduran, şairle olan ilişkisinin yakınlığından ve sürekliliğinden kaynaklanan bir miyopluk olsa gerektir. Oysa bir yüzyıl öteden bakan bizler için Tevfik Fikret son derece tutarlıdır. İnançlarından, ilkelerinden ve ahlâk anlayışından hiç taviz vermez, bu nedenle her devrin ve inanmadığı her görüşün muhalifi olur ve devrinde her yerde gördüğü lekelerden kendini korumak istercesine, gitgide kendi dünyasına çekilerek sonunda Robert Kolej’de ölümüne dek sürdürdüğü dersleri ve kendisini Aşiyan’daki evinde ziyaret eden eşi dostuyla görüşmeleri dışında sosyal hayattan elini ayağını çeker. O kadar ki Cenap Şahabettin onun için “Fikret kendisine ‘yalnızlık’tan bir arkadaş biçmişti, ondan başkası Fikret’le yürüyemezdi” demiştir. Tevfik Fikret, Aşiyan’daki evinde kendisini ziyaret eden eşi dostuyla görüşmeleri dışında sosyal hayattan elini ayağını çekmişti. En şiddetli tenkitçileri bile, onun ahlâk anlayışında kibirlilik bulmanın ötesinde bir suçlama öne süremezken, yakın dostları kimi zaman Fikret’teki bu şaşmaz ahlâki tutumu peygamberlik mertebesine yüceltir, kimi zamansa neredeyse marazi bir biçimde resmeder. Ali Ekrem’in anılarında Fikret’in de bazen kendini vatanın dertleriyle, siyasetçilerin kötülükleriyle boşuna harap ettiğinden, delirttiğinden yakındığına, kendi durumunda, zihinsel ve bedensel esenliği için uzak durması gereken bir maraziye gördüğüne şahit oluruz. Oysa bu, Fikret’in bir işe yaramadığını düşündüğü için devlet memuriyetinden ayrılmasında ve kendisine ödenmek istenen maaşları reddedip, sonunda arzusu dışında verildiğinde bunları bağışlamasında; Galatasaray Lisesi’nde öğretmenken maaşlarda yapılan indirimi protesto etmek için istifa etmesinde; 31 Mart ayaklanmasında liseyi basmak isteyen ayaklanmacılar karşısında kendini okulun kapısına zincirlemesinde; II. Meşrutiyet döneminde müdürü yapıldığı Galatasaray’dan dönemin milli eğitim müdürü Emrullah Efendi ile yaşadığı ve okula katkı sağlamasını imkânsız hale getirdiğini düşündüğü sürtüşmeden sonra istifa etmesinde gördüğümüz, çağında olduğu gibi bugün de eşine az rastlanacak bir ilkelilik halinden başka bir şey değildir. “Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; / örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!” dizeleriyle İstanbul’u mahkûm ettiği ünlü “Sis”, bugün hâlâ özellikle İslamcılar için Fikret’i tartışmalı kılan “Tarih - i Kadim” ve elbette Osmanlıcısından milliyetçisine pek çokları için eleştiri kaynağı olan, II. Abdülhamit’e Ermeni anarşistlerce yapılan suikastın başarısız olmasına hayıflandığı“Bir Lahza - i Ta’ahhür” (Bir Anlık Gecikme) gibi şiirleriyle Abdülhamit dönemine en sert muhalefeti dillendirmiştir Fikret. Ne var ki, kendisine kısa bir an için umut veren ama ardından öncüllerinden farksız biçimde kendi ikballerinin peşinde imparatorluğu ve içinde yaşayan halkları felakete, Fikret’in hiçbir biçimde kabul etmediği, yüceltilmesine karşı çıktığı savaşlara sürükleyen İttihat ve Terakki kadrolarını da “Doksan Beşe Doğru” ve “Han - ı Yağma” şiirleriyle eleştirip, mahkûm etmiştir. İşte onun hiçbir cephenin adamı olmadan, haksızlığa, zorbalığa, zulme ve yanlış politikalara, nereden gelirse gelsin, yüksek sesle karşı çıkmasını sağlayan da bu ilkeli duruşudur. Şüpheciliğin gereğinden bahsetse, kendi çağı ve çağdaşları karşısında karamsar olsa da bunların tam tersi güçlü bir damar; geleceğe dair umut ve yeni nesillere olan inanç da şiirlerinde göze çarpar. “Sabah Olursa” şiirinde “Evet, sabah olacaktır, sabah olursa, geceler Geçer, kıyamete dek sürmez; en sonunda bu gök Bu mavi gök size bir gün acır; usanma sakın. Hayata neş’e güneştir, usanç içinde kişi Çürür bizim gibi... Siz, ey yarın uzaylıların Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!” Aşiyan dizeleriyle dile gelen, “Ferda”da, “Haluk’un Defteri”ndeki şiirlerde ifadesini bulan bu umutlu inanç, Fikret’in parlak bir eğitimci olmasını, kısa süren Galatasaray Lisesi müdürlüğü sırasında okula öğrencilerinin coşkulu sözlerle andıkları büyük katkılar vermesini ve öğretmenlikten ömrünün sonuna dek vazgeçmemesini sağlamıştır. Nihayetinde, hayalini kurduğu, geleceğin nesillerinin yetiştirileceği reformist eğitim kurumunu hiçbir zaman aça- B+ KIŞ 67 Aşiyan Müzesi mamış olan Fikret’e, aynı amaç doğrultusunda Sâtı Bey’in kurduğu “Yeni Mektep”in Yuva adı verilen ilkokul bölümündeki öğrenciler için, küçük yaşta kaybettiği yeğeninin adını verdiği ve çocuklar için yazılmış ilk Türkçe kitap olan “Şermin”i yazdıran da aynı umutlu beklentidir. Yaşamının son yıllarında, iyi bir eğitim alması ve “nerede bulursa bulsun, ışığı yurduna getirmesi” için İskoçya’ya gönderdiği ve bir daha asla göremeyeceği, gelecek yeni neslin timsali saydığı oğlu Haluk’un özlemini çeker, Balkan Harplerindeki kayıpların acısını derinden hisseder ve I. Dünya Savaşı’na çekilmemizi çaresizlik ve öfkeyle izler. Sonunda, daha 1895’te yazdığı bir şiirde meşhur karamsarlığıyla davet ettiği ölümün, şeker hastalığına yakalanmasıyla kendisine yetiştiği Tevfik Fikret’te melankolinin ve geleceğe duyulan umudun bir arada yer alması bir çelişki değil, onun çok yönlü, karmaşık sanatçı kişiliğinin bir sonucudur. Daha ziyade şair ve fikir adamı yönüyle tanınsa da o aslında müzikle arası çok iyi olan, yetkin tablolar üretmiş bir ressam ve en büyük eseri Aşiyan olan bir mimar ve dekoratördür de aynı zamanda. Fikret’te çok az ele alınmış olan romantizmin kaynağı da bu çok yönlü sanatçı kişiliktir. Ondaki romantizmi galiba en iyi ortaya koyan, arkadaşlarıyla kurdukları başka bir yere gitme ve her şeye, idealleri doğrultusunda yeniden başlama hayalidir. Hüseyin Kazım’ın aktardıklarından, birlikte önce Manisa’nın Tepecik köyünde Kazım’a ait olan bir çiftliğe yerleşmeyi düşündüklerini, bunun için bir arkadaşlarını buraya tetkike gönderdiklerini öğreniriz. Bu tatlı hayal bir süre sonra unutulsa da Fikret’in “Rubab - ı Şikeste”sinde, dönemin bütün gürültü patırtısından, kirinden pasından kaçıp uzaklaşabileceği, doğa içinde basit bir yaşamda huzur ve sükûnet bulabileceği “Yeşil Yurt” tasavvurunun ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Daha sonraları bu “Yeşil Yurt” hayali, bütün Servet - i Fünun camiasında, çok uzaklardaki bir cennet köşesi olarak algıladıkları Yeni Zelanda’ya göç etmek biçiminde yeniden belirir ancak maddi imkânsızlıkların da etkisiyle bir hayal olarak kalır. Şairin meşhur detaycılığıyla en ince ayrıntısına kadar planladığı, yaşama düzeninden birbirleriyle gündelik ilişkilerini belirleyecek kurallara kadar tasarlamaya koyulduğu bir hayal olmuştur bu. Fikret’in son yıllarını geçirdiği, projelerini kendi çizdiği, yapımında çalıştığı ve bu arada mükemmeliyetçiliğiyle, isteklerini tam olarak anlayıp yerine getiremeyen üç ustayı eskittiği, sonunda bahçe düzenlemesinden dekorasyonuna, her detayını kendi elleriyle meydana getirdiği Aşi- Fikret’in Aşiyan Müzesi’ndeki çalışma masası :Kaynakça 68 B+ KIŞ Hıfzı Topuz, “Elbet Sabah Olacaktır: Özgürlük Şairi Tevfik Fikret’in Romanı”, Remzi Kitabevi, İstanbul 2012 Serol Teber, “Tevfik Fikret’in Melankolik Dünyası: Aşiyan’daki Kâhin”, Okuyan Us Yayınları, İstanbul 2002 Nuran Özlük, “Türk Basınında Tevfik Fikret 1924 - 1940”, 3F Yayınevi, İstanbul 2008.z Tevfik Fikret (soldan 6.) Mekteb-i Sultani’de, Galatasaray Lisesi yan için, bu “Yeşil Yurt” rüyasının nihayet cisimleşmiş hali, Fikret’in yaşamı boyunca aradığı sığınak denilebilir. Büyük zorluklarla yapılan, Fikret’in içinde ancak 6 yıl yaşayabildiği ve ölümünün ardından satılan, kaybolan eşyalarla yavaş yavaş dağılırken son anda satın alınarak 1945’te müzeye çevrilen bu yapı, burada uzun uzun yazdıklarımızdan çok daha iyi anlatacaktır Fikret’i. Yolunuz düşer de Aşiyan Mezarlığı’nın yanındaki dik yokuştan tırmanarak, geçtiğimiz yıl restore edilen bu müze eve giderseniz belki “Sis” şiirinden esinlenen Abdülmecit Efendi’nin tablosu önünde yaşadığı çağın, lanetlediği İstanbul’unu hayal edersiniz; belki yengesi Hatice Aliye Hanım’ın “Mesela bir vazo içinde bir şakayık, iri... Elbette hoşuna giderdi. Fakat onun altında duran mine çiçeklerini, onları belki biraz da ziyade severdi” ifadesiyle tasvir ettiği zevkle meydana getirdiği bahçenin bir köşesinde, doğallığını mümkün mertebe koruyarak kayadan oluşturduğu bankı ve buna kazınmış mısralarını okur, onun sanatçı yanı ya da doğayla ilişkisi üstüne düşünürsünüz; ya da belki üst kattaki, özel eşyalarıyla beraber korunmuş yatak odasındaki “hayata açılan pencerem” dediği küçük pencereden dışarı bakarken, Tevfik Fikret’in zamanının değil, şimdinin de ötesinde olduğuna sizi yeniden ikna edecek şu dizelerini anımsarsınız: “İşte müjdelerin en güzeli, işte en gerçek özgürlük düşümüzdeki gelecek çağlarda: Ne savaş, ne savaşan, ne salgın, ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen, ne yakınma, ne de zulmün kahrı, ne tapılan, ne tapan, ben benim, sen de sen!” “Yuvasında” anıldı Tevfik Fikret, ölümünün 98’nci yıldönümü olan 19 Ağustos’ta müze haline getirilen ve Farsça “yuva” anlamına gelen Aşiyan’daki evinde Galatasaray Lisesi Mezunları Derneği tarafından düzenlenen törenle anıldı. Aşiyan Müzesi pazar ve pazartesi günleri hariç 09:00 - 16:00 saatleri arasında ziyarete açık. B+ KIŞ 69 Mihri Hanım’la Aşiyan’da Yazı: Etem Çalışkan Tevfik Fikret’e Mihri Hanım’la, “Şermin”le karışık bir gezi… Daracık, dik ve uzun sokak, defne, meşe, erguvan ve çınar ve çam dalları ile tünelleşmiş bir yol. Diklemesine 85 basamaklı taş merdiven. İki kişi el ele, üçüncü kişi arkada… “Eteklerimizde güneş rengi bir yığın yaprak”… Ulaştık Kuşevi’ne; Aşiyan’a… Mihri Hanım’ın üzerinde baştan ayağa tek parça siyah ipek giysi. Bahçe aman aman büyük değil, küçük de sayılmaz. Çınar ve çamlar altında, 3 bahçe masası, 2 kanepe, 5 sandalye. Zemin aralıkları ot, çiçek... Maviş maviş damla çiçekli mineler, çim, çimen, sarıpapatya çiçekli, taş döşemeli. Bahçenin toprak köşesinde, elif elif yükselmiş birkaç selvi. Selvilerin altında derin gölgede güller içinde Tevfik Fikret. Mihri Hanım, bahçenin Boğaz’a bakan yönünde durdu. Güz ikindisinde, boğazın lacivertinde dalgalar altın altın damlalı. Mihri Hanım, baştan ayağa simsiyah ipek elbiseli bir rüya; bir hülya. Çeşmi bülbül gözleri, Çamlıca’da Tıbbiye Nazırı Doktor Çerkez Ahmet Rasim Paşa’nın konağında anılarla… Paşa babasının konağında çocukluk, gençlik yılları… Doktor Paşa babasının sanatçı dostları ile tanışması… Sultan Abdülhamit’in saray ressamı, İtalyan ressam Zonaro’nun öğrencisi olması, Avrupa düşleri ve 17 yaşında konaktan çıkıp, kaçak olarak İtalya’ya gidişi… Ve… Birden anılarından sıyrılıp yönünü, bahçenin dip köşesindeki, taşında “Tevfik Fikret” yazan mezarın başucuna gelişi, 2 elini dua için açışı, avuçlarına “çeşmi bülbül” gözlerinden, güz güneşi damlalı, acıyla aşk ve sevgi karışımı gözyaşı akışı… Kuşevi’ndeki odasında Tevfik Fikret’in, son nefesini verdiğinde başucunda idi dün Mihri Hanım. Başını, Tevfik Fikret’in göğsüne koyup hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Yanaklarından, alnından öpmüştü, şiirlerini ezbere okuduğu büyük şairin ve gönlünün ressamının. Ve de, hiç zaman kaybetmeden, yüzünün “bire bir” kalıbını almıştı, ilk Türk kadın ressamı Mihri Müşfik Hanım, 1915 yılının 19 Ağustos’unda, 48 yaşında ömrü yeten Tevfik Fikret’in. Şu anda, Aşiyan’da, yatak odasında yatağının başucunda duvardaki mask, işte o kalıptandır. O gün, Mihri Hanım, 29’uncu (Ağustos’undadır.) yaşının 24 Aralık’ındadır. Yıl 1915. Büyük şair ve ressamın yaşının yetmesiyle, Servet - i Fünûn da yetim kalmıştı. Kuşevi ıssız, sessizdi. Yaz boyunca doğayı seslendiren ağustosböceği de 70 B+ KIŞ Kendi fırçasından Mihri Hanım susmuş çam dallarında… Kara karıncalar matem içindeler… Sormayın “Şer min”in durumunu… “Şermin”deki tüm şiirler, “Nuh’un Hüzün Gemisi”nde, Tevfik Fikret’in iki dizesinde: “…Eğilmek esaret tasmasından ağırdır boynuma fıkri hür, bilgisi hür, vicdanı hür bir ozanım.” Tevfik Fikret’in “Şermin Çocuk Şiirleri”ni ilkokullarda okuyan çocuklar şanslıdır. 1930’lu, 1940’lı yılların ilkokul, ortaokul öğrencileri olan bizler, o şansı yakalayanlardanız. Sonrasını bilmiyorum. Şu anda deseler ki, şimdi bir dilekte bulunun, ne dilersin diye sorarsalar, yanıtım, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, ilköğretim öğrencilerine Tevfik Fikret’in çocuklar için “Şermin” şiir kitabını Beşiktaş Belediyesi’nin kültür ve eğitim hizmeti olarak armağan etmesini istemek olurdu… Tevfik Fikret’in yetim bıraktığı yalnız “Şermin” ve içindeki şiirleri ve çocuklar değildi elbette… “Rübâb - ı Şikeste” ve içindeki şiirleri, “Sis”, “Millet Şarkısı”, Haluk için yazdığı şiirleri ve daha birçok şiirler, “Haluk’un Defteri”… “…Ne bulursan bırakma: San’at, Fen, itimâd, itilâ, cesaret, ümid. Hepsi lâzım bu yurda, hepsi müfıd Bize bol bol ziyâ kucakla getir. Kitapları ve şiirleri, düz yazıları ve gazeteciliği…” Aslında, Tevfik Fikret’in yetimleri diye bir şey yok. Büyük şair ve düşünürün ölümünün hüznünü, biraz fazla derinden hissettim! Tevfik Fikret üstadın 100’ncü yılına 2 kala Ağustos’un 19’unda “Şermin”le Aşiyan’dayız. Aşiyan’ın bahçesi boğazın lacivertine, yeşil yeşil dal sallıyor yüksekten 12’nci Ağustos’unu yaşayan “Şermin”, çam dallarında ağustosböceklerini dinlerken, toprakta karıncalar kendilerinden büyük yiyecekleri yüklenmişler, yuvalarına taşıyorlar sessizce… Kışın yuvalarında oturup yiyecekler. “Şermin” ağustosböceklerini dinlerken, çalışkan karıncaları da izliyor, düşünerek. Ve… “Yazı Dede, dinle, bak!” diyor bana. - “Dinliyorum seni Şermin,” diyorum. “Şermin”, çocuksu yaramazlıkla delişmen genç kızlık arasında. Mavi kot şortlu ve yeşil tişört giysili. Gözleri, bulutlarla ve çırpıntılı dalgalarla, menevişli, mavi deniz. Rüzgârda dağılan mısır püskülü saçlarını parmak aralıklarıyla tarayıp, düzeltiyor. Ve okuyor: Ağustosböceği ile Karınca “Karıncayı tanırsınız Minimini bir hayvandır Fakat gayet çalışkandır Çok tutumludur, yalnız Pek bencildir bu bir kusur Bencil olan zalim olur Bir gün Ağustosböceği Tembel tembel ötüp durmak Sonucunda aç kalarak Karıncadan göreceği” Aydede, Yazı Dede, okşar Şermin’in saçlarını, “Ben de 75 yıl önce okumuştum, bak hâlâ ezberimde” der… Tevfik Fikret, çocuk edebiyatımızın en güzel örneklerinden sayılan çocuk şiirlerini, ömrünün son yıllarında, kendisinin de çocuklaştığı yıllarda yazdı. “Şermin”, çocuk şiirini sayfalarda toplayıp, 1914’te basılan kitabının adıdır. Aydede de, çocuklaşan yaşında, Aşiyan’da, günümüzün Şermin’i ile birlikte okudu, “Ağustosböceği ile Karınca”yı”… Kuşevi’ni, “Şermin” ve Mihri Hanım birlikte gezdiler. Tavanından tabanına, duvarlarına, resimlerine, anılarına, her şey onarılmış, her şey yerli yerinde. Tevfik Fikret, Kuşevi’nde değil, bahçesinde, selviler, altında, güller arasında. Tevfik Fikret dünyasında gezintimde, Hıfzı Topuz ağabeyin Remzi Kitabevi’nden yayımlanan “Elbet Sabah Olacaktır / Özgürlük Şairi Tevfik Fikret’in Romanı” kitabı ile kardeşim Ahmet Özdemir’in, Boğaziçi Yayınları’ndan yayımlanan “Tevfik Fikret / Hayatı – Sanatı – Eserleri” kitapları rehberim oldu. Kuşevi’ni Atabey aydınlattı. Tevfik Fikret’in yanında ve karşısında olan üstatlar da var. Yanında olanlardan ve karşısında olanlardan ikisini sunuyorum. Abdülbaki Gölpınarlı kısaca diyor ki; “Edebiyatımızda ayağını ilk yere basan şair, gözlerini tabiata ilk açan şair, gerçeği olduğu gibi gören göz: Tevfik Fikret.” Bakalım Necip Fazıl üstattan ne duyacağız? “… Ben, Fikret’e münzevi diyemem. Münzeviliğin çok ulvi şekilleri olduğu gibi, içtimai hadiselere karışmanın aynı nispette ulvi olanakları vardır. Fikret’inki basit ve cüce kırgınlıkların ferdi inzivasından başka bir şey değildir.” Edebiyat üstatları tartışadursunlar, ben Aydede olarak, “Şermin”le, Mihri Hanım’la Aşiyan gezimde, Kuşevi’nden, tarihin içinden çıktık, Tevfik Fikret’in mezarının başına geldik. Sessizce saygımızı sunduk, duamızı yaptık. Günün Mihrisi, o günün Mihri Hanım’ını hatırladı. Amerika’nın bilmem hangi şehrinin “Kimsesizler Mezarlığı”nda yatan ilk Türk kadın ressamı Mihri Hanım’ı, Tevfik Fikret’le ikisini yan yana ziyaret ettik. Çam dallarında ağustosböcekleri konseri, toprakta kara karıncalar kervanı… (19 Ağustos 1915) Son söz elbette ki Tevfik Fikret’in Sabah Olursa Bu memlekette bir gün sabah olursa, Haluk, eğer bu toprakların sislenen alınyazısı sağlam ve güçlü bir elle silinir de halkın donuk ve paslı yüzü bir parça gülerse O gün ben sağ bile olsam Hayatla olan bağım güçsüz olacak şüphesizO gün sen benden umudu kes; Acılarımla unut beni; Çünkü sakat ve dağınık bakışlarım seni geçmişe çekmek ister; Oysa bütün kimliğin ve uzuvlarınla sen yarınsın: Kulaklarımda şimdi sesin şakıyor! Evet sabah olacaktır, sabah olur geceler Kıyamete kadar sürmez, sonunda bu gökyüzü, bu mavi gök size acır boynunu bükme, güneş hayatın neşesidir Üzüntü içinde insan bizim gibi çürür… Siz, ey gelecek günlerin küçük güneşleri, Artık birer birer uyanın! Ufukların sonsuz özlemi var nura, Aydınlık… Çağımızın özlediği şey Dağıtın bulutları, uğursuz gölgeleri, Aydınlık içinde koşun, kurtarın bu ülkeyi Umudumuz bu; biz ölsek bile vatan mutlaka sizinle Şu zindan karanlığından uzak yaşar! B+ (Günümüz Türkçesi, Hıfzı Topuz’un “Elbet Sabah Olacaktır” kitabından.) İstanbul’un kültür ve sanat merkezi Beşiktaş’ın var gücüyle çalışkan belediye yöneticileri de düşünüyor kesinlikle bu sanat ve insan olayını. Ama gene de ekleyelim bir temenni olarak. Amerika’da Kimsesizler Mezarlığı’nda (eğer duruyorsa) yatan, Sultan Abdülhamit zamanının Tıbbiye Nazırı Dr. Çerkez Ahmet Rasim Paşa’nın kızı, ilk Türk kadın ressam, değerli sanatçı, güzeller güzeli Mihri Hanım, neden hâlâ Aşiyan’da değil de okyanus ötesinde, Kimsesizler Mezarlığı’nda?! Mihri Hanım, Tevfik Fikret’in portresini çizerken gönlünde kopan fırtınanın uğultusundan kurtularak seslendi Fikret’e: “Size şiirlerimizden okumak istiyorum izninizle” dedi ve “Girye - i Matem”i okudu… “Seni görmek… Sana ah etmek için Seni takip ederek girmek için Koşarım yeis ile amma nereye Koşarım pencereden pencereye Çıkamam ortaya iffet mani Bu kadınlık bu kabahat mani Bu benim sevgilimin hasretidir Gönlümün sevgili bir kasvetidir” Karşılıklı koptu fırtına uğultu Aşiyan’ı sardı. Aydede Etem Çalışkan Aşiyan’da B+ KIŞ 71 Kadın girişimci GİZLİ BİR KÖŞEDE BİR FİNCAN KEYİF Röportaj: Nazan Ortaç Fotoğraflar: Ulaş Tosun Bebek’te kısa sürede müdavimlerini oluşturan kahve butiği “Cup of Joy”, kentte kahvenin hakkını veren nadir yerlerden. Ebru Döşekçi ve Suzan Sevengil Serez’in ortaklığında hayat bulan mekân, kahvenin çekirdekten fincana kadarki yolculuğunu takip etme olanağı sunuyor… H er köşe başında rast geldiğimiz global kahve zincirlerine inat, butik bir kahvehane “Cup of Joy”… Bebek’te, pek de bilinmeyen Yasemin Pasajı’nın en dibindeki küçücük dükkânında, yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot misali, hemen sokağın karşısındaki iki büyük kahve zincirine kafa tutuyor… Kafa tutabilmelerinin altında bilgi, emek ve gusto yatıyor. Bunu yaratanlar ise heykel sanatçısı Ebru Döşekçi ve halkla ilişkiler alanındaki kariyerine “kahve molası veren” Suzan Sevengil Serez… Mekân sahipleriyle kahveyi ve daha fazlasını konuştuk… Nasıl başladı kahve maceranız? Ebru Döşekçi: Biz Suzan’la, iki “kahveseveriz”... Ama güzel kahve içemiyorduk hiçbir yerde. O yüzden güzel kahve yapan bir yer açmak istedik. Baktığınız zaman riskli bir bölgedeyiz. Bebek’te sadece kahve satan mekânlar var, üstelik biz pasajın içinde, görünmeyen bir yerdeyiz. Ama sonuçta bizi, iyi bir kahve içmek isteyen ya da almak isteyen kişiler artık buluyor. Şimdi bulunduğumuz yerin dezavantaj değil, avantaj olduğunu düşünüyorum… Gizli bir köşe gibi… Fikirden ürüne geçiş nasıl gelişti? E.D.: İngiltere’de beğendiğimiz bir kahve dükkanı vardı, onlarla görüştük, “biz acaba sizin bayiinizi açabilir miyiz Türkiye’de” diye... Burası, sadece belirli çiftliklerden, kahve çekirdeğinin bütün yolculuğunu takip ederek, taze kahveyi en iyi şekilde pişirerek yapan bir yer. Onlar bize, “Bu işin püf noktası kavurmaktan, tazelikten geçiyor. Biz kendimiz kavuruyoruz, İngiltere’den size yollayana kadar bayatlar, o yüzden size bayilik veremeyiz” dediler. O zaman şunu anladık; kötü kahve içmemizin sebebi, aslında bayat kahve içmemiz. Çünkü Türkiye’de şu anda içilen paket kahvelerin hiçbiri taze değil, hepsi aylar önce kavrulmuş, paketlenmiş kahveler. Bunun üzerine biz o zaman kahve çekirdeğini yeşil olarak getirelim, kendimiz kavuralım dedik. Onun için kavurma makinesi almamız lazım dedik. İş birden, “Ben güzel bir kahve içeyim”den çıkıp, daha da gelişti. Büyük çiftliklerden değil, daha küçük çiftliklerden alıp, daha özel kahve getirip, dünyada ödül alan kahveler hangisi, bütün bunları araştırıp, ondan sonra bu işin içine girmek istediğimizi anladık. O arada da bu dükkân kiralıktı, apar topar dükkânı tuttuk. “Açmasak bile dedik, üç beş ay biz bunun kirasını öderiz, hiç olmazsa bu bize bir motivasyon olur” diye. Hakikaten bu böyle bir aylık, iki aylık bir süreç değilmiş! Uzun bir süreçmiş, kahve çok çok özen gerektiren bir meyve çekirdeği. Saklama koşulları, kavurma koşulları, demleme koşulları, öğütülmesi gibi her şeyi ayrı bir özen istiyor. O yüzden yapacaksak da, bunun en iyisini yapmak istedik. Şu anda sanıyorum bizim elimizde 10 çeşit kadar çekirdek var. Bu çekirdeklerin bazıları dünyanın en pahalıları, bazısı yıllardan beri otoriteler tarafından dünyanın en iyi kahveleri olarak nitelendirilen kahveler. “Cup of Excellence” denilen bir ödül var, her ülkedeki kahve için veriliyor. Biz bu çekirdekleri getirmeye çalışıyoruz. Kavurmalar için özel eğitimler alıyoruz, çünkü her kahvenin kavurması farklı oluyor. Bir de farklı demleme yöntemleri getirdik. Bunların da her biri, kahvede farklı bir sonuç veriyor. Sonuçta gördüğünüz mekân oluştu… Bu kadar özenin karşılığını aldınız mı? E.D.: Burası 7 aydır açık, artık aldığımızı düşünüyoruz… İlk başta tabii yerin dezavantajı vardı. Bebek’te oturup, bu pasajı bilmeyenler vardı. Pasajın içine insanları sokup, bir de en dibine getirmek, burada bir şeyin olduğunu fark ettirmek çok zordu. Suzan Sevengil Serez: Bunu göze aldık zaten, biraz daha vakit harcayacağız dedik. Şu anda epey bir müdavim sayısı oluştu. Hafta sonları gelseniz buraya, pasajdan içeri giremezsiniz… Onun için merdivenleri de yaptırdık, insanlar oraya da oturuyor. Bir kere bizde kahve içmiş insanlar sürekli geliyor. Bu, bizim en kuvvetli tarafımız. Çünkü bizde öyle manzara da yok! Buradaki ortamı, sohbeti de seven çok var. Dekorasyonu da çok hoş olmuş. Birinden yardım aldınız mı? E.D.: Fikir aşamasında Mustafa Toner’den yardım aldık. Uygulama sırasında tamamen kendimiz yaptık. Çok maliyetli görünüyor yaptığınız iş; fiyatlarınız nasıl? E.D.: Bir restoranda içtiğiniz kahve fiyatından daha düşük, ama piyasadaki kahve zincirleriyle hemen hemen aynı. Çekirdek olarak da satıyoruz; o da market kahvelerinden yüzde 20 daha yüksek. Ama kahve zincirleriyle aynı. Büyümeyi, yeni şubeler açmayı düşünüyor musunuz? E.D.: Biz burayı çok seviyoruz, o yüzden burası mutlaka kalır ama başka yerlere de bakıyoruz… Bebekliler’de müdavim kültürü vardır, mekânlarına sahip çıkarlar… S.S.: Bize çok uygun bir kitle olduğunu düşünüyorum; çok bilinçli müşterilerimiz var. E.D.: Bizim kahvemizi sevecek insan, yurtdışına giden, damak zevki belli bir seviyenin üstünde olan, öğrenmeye ve yeni şeyleri denemeye açık insanlar. Bir de Bebek’e, Boğaz’a, İstanbul’da oturan herkes geliyor. Gezmek için, yeme içme için, Boğaz gezisi için, parkı için… Bizden de bir şekilde haberdarsa, uğrar diye düşünüyoruz. Ama müdavim kitlesi olarak da, çok güzel hakikaten Bebekliler… B+ KIŞ 73 Suzan Sevengil Serez ve Ebru Döşekçi Kahve hakkında kısa kısa… Ebru Döşekçi ve Suzan Sevengil Serez, kahve hakkında pek de bilinmeyen bilgileri B+ okurlarıyla paylaştı: • Dünyada 30 çeşit kahve var, ama en yüksek üretilen ‘Arabica’ ve ‘Robusta’. Arabica daha kaliteli, kafein oranı düşük, aromatik… Robusta ise nötr kahve; bir tat profili yok, ama bol köpük yapar. Dışarıda içtiğiniz kahvenin köpüklü olmasının nedeni budur. Fiyatı düşüktür, o yüzden insanlar blend’lerine Robusta katarak hem maliyetlerini düşürür, hem de kahvenin köpüklenmesini sağlar. Ama çok yüksek kafeinli olduğu için kalp çarpıntısı, mide yanması yapar. İyi bir kahve içecekseniz, yüzde yüz Arabica olmasına ve taze olmasına önem verin. Bayat Arabica asla köpük vermez, o yüzden de insanlar Arabica almaktansa, Robusta almayı tercih eder. Türk kahvesi ise yüzde yüz Arabica’dır. • Bütün her şeyde olduğu gibi; genelde kahvelerde hata oranları var. İçinde taş olması, mercimek kaçması, küflenmesi, kurtlanması, böceklenmesi birer hata oranıdır. Kabul edilebilir hata oranı yüzde 12’dir. Biz kahvelerimizi kavurduktan sonra, pirinç ayıklar gibi ayıklıyoruz. Hata oranını yüzde 1 - 2’ye düşürüyoruz. Türk kahvesi genelinde ise hata oranı yüzde 35’tir. Yani 100 çekirdekten 35 tanesi hatalı! Zaten kilosu 1 Dolar’a satılan bir kahvedir Türk kahvesi. Bunu şu anda düzeltmeye, Türk kahvesini güzelleştirmeye çalışıyorlar. Çeşitli vakıflar, kurumlar kuruldu bunun için ama piyasada içtiğimiz Türk kahvesinin ortalama durumu bu. • Dünyada petrolden sonra en büyük ticaret ürünü kahve… O yüzden bizim için “fair trade”, yani ticaretin adil olması büyük önem taşıyor. Büyük alım yapan dünyaca ünlü şirketler, ya büyük kooperatiflerden tarlayı 10 yıllığına kapatıyor ya da o yılki mahsulü kooperatifin belirlediği senelik taban fiyatına satın alıyor. Bizim aldığımız üreticiler ise küçük çiftlikler. Ürün müzayedeye çıkıyor, en yüksek fiyatı verene satış yapılıyor. Dolayısıyla satıcı da, alıcı da memnun. Kimin aldığı belli, kimin sattığı belli… • Biz belli oranda su akıtırız kahveden; çünkü ondan sonra posası, çöpü gelmeye başlar, kahvenin tadı bozulur, ekşir. Çözünebilir kahve ise bu posadan yapılıyor. Kahveyi suyla dolduruyorlar, bir süre sonra kahve şişmiş oluyor. Sonra posasını alıyorlar, orada bir su kalıyor. Bu suyu kurutunca, dipte kalan çıtır çıtır şey de çözülebilir kahve oluyor. Ama bunu aynı posadan birkaç kere daha yapıyorlar! Kullanılan kahveleri bilmiyoruz, ama üzerinden geçirilen işlemler de son derece zararlı işlemler. • Biz mesela kafeinsiz kahve bile satmıyoruz, ancak bulursak organik kafeinsiz kahve satıyoruz. Çünkü kahvenin kafeinini çıkarmak için çok fazla kimyasal işlem yapılıyor. Biz kahvelerimize güveniyoruz, çok kafeinli olmadıklarını biliyoruz, hakkıyla vermek istiyoruz. 74 B+ KIŞ Ebru Hanım, heykel çalışmalarınız nasıl gidiyor, ufukta yeni bir sergi var mı? 5 - 6 aydır çok yoğun olarak burayla ilgilendim. Hem çalışan arkadaşlarımız hem Suzan sağ olsun, sürekli burada olmam gerekmiyor. Atölyem Maslak’ta, havalar güzelken motosiklete atlayıp, oradan buraya gidip geliyorum. Yeni sergim herhalde 2014 sonu gibi olacak. Ben genelde form üzerinde çalışıyorum, formun üzerinde ne anlatabilirim diye düşünüyorum. Işık - gölge, boşluk - doluluk oranları, formun estetiği, formun yansıması bütün bunlar benim için önemli. En son çalıştığım şey, doğayı deforme etmek üzerineydi. Tamamen birebir doğa taklidi değil, doğayı andıran... Şu anda üzerinde çalıştığım bambaşka bir şey var; içinde, herkesin kendi mesajını alabileceği formlar… Aslında mesaj vermeyi sevmiyorum, zaten ben bir mesaj veriyor olmayacağım, herkes başka bir şey görecek… Bugüne kadar yaptığım formlar; amorf, organik formlardı, bir şeyleri algılattıran formlardı, şimdi bu yapacağım biraz daha farklı olacak ama daha üstünde çalışıyorum. B+ B+ KIŞ 75 Festival BİR FESTİVALDEN ÇOK DAHA FAZLASI Yazı B+, Fotoğraflar Şenol Kaşıkçı K 1001 hikâye, 1001 emek, 1001 heyecanla düzenlenen “16’ncı Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali”ne bu yıl Beşiktaş Belediyesi ev sahipliği yaptı. “Davet ve buluşma bir araya gelince” 15 yıldır Beyoğlu’nda düzenlenen festivalin 16’ncısını Beşiktaş’a taşımak kaçınılmaz oldu. ültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları, Beşiktaş Belediyesi’nin ev sahipliği ve Belgesel Sinemacılar Birliği'nin organizasyonuyla 13 - 17 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen 16'ncı Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali, belgesel sinema tutkunlarını bir araya getirdi. Bu yıl Beşiktaş’a taşınan ve açılışı da Beşiktaşlıların yoğun katılımıyla yapılan 16'ncı Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali, yılların eskitemediği gösterimleriyle başta üniversite öğrencileri olmak üzere tüm 76 B+ KIŞ Beşiktaşlılardan yoğun ilgi gördü. 17’inci Festival için hazırlıklar şimdiden başladı. Aralarında Portekiz, Belçika, Hollanda, Almanya, Avusturya, Fas, Brezilya, İspanya ve Hindistan’ın da olduğu birçok ülkeden belgesel sinemacıları buluşturan Festival, gelecek sene de özel programıyla sinemaseverlerin karşısında olacak. Beşiktaş Çarşı Meydanı'nda 13 Kasım’da düzenlenen törenle açılışı yapılarak Beşiktaş’a taşındığı müjdesi verilen Festival adeta bir şenlik havasında gerçekleşti. Sokak çalgıcılarının eşlik ettiği açılışı, yönetmenliğini Roger Gomez ve Dani Resines’in yaptığı “L’equip Petit” (Küçük Takım) filmiyle yapıldı. 9 dakikalık, 2011 tarihli İspanya yapımı filmde 14 küçük çocuk, kazanma ve kaybetme üzerine yetişkinlere hiç beklenmedik bir hayat dersi veriyor. Belgesel Sinemacılar Birliği’nin bu yıl 3 aşamalı olarak organize ettiği ve ilk 2 aşamasını gerçekleştirdiği Pitchin’İstanbul Belgesel Proje Pişirme Atölyesi’nin 3’üncü ve son aşaması, festival kapsamında 13, 14 ve 15 Kasım tarihlerinde yapıldı. Pitching Forumlar, Avrupa’da belgesel projelerin fon bulmalarını sağlamak amacıyla düzenlenen organizasyonlar. B+ İsmail Ünal: “Beşiktaş’a taşımaktan mutluyum” Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, yöneticiler olarak kültür sanat konusunda kentlilere karşı görevleri olduğunu belirtti. “16'ncı Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’ne Beşiktaş Belediyesi olarak ev sahipliği yapıyoruz” diyen Ünal, 1001 Festival’i sadece salonlara değil kente yaydıklarını kaydetti. Dünyanın belgesellerini Beşiktaş’a taşıdıklarını vurgulayan Ünal “Belgesel sinema gibi hüner, akıl ve gerçekliğe sadakat konularında özel duyarlığı olan bir görsel şöleni, hem de festival boyutunda Beşiktaş kentine taşımaktan çok mutluyum. Bu keyfi başta Beşiktaş yaşayanları olmak üzere tüm yurttaşlarımızla paylaşıyor olmak da ayrı bir güzellik” dedi. Çarşı’da yapmak kaçınılmaz oldu Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı Nalân Sakızlı, 15 yıldır Beyoğlu’nda düzenlenen festivalin bu yıl Beşiktaş’ta yapılmasıyla ilgili şunları söyledi: “Çarşı, devasa binalar altında ezilmemiş, samimiyetini, insanların yüz yüze bakma alışkanlığını koruduğu bir yer. Davet ve buluşmanın bir araya gelmesiyle, açılışımızı burada yapmak kaçınılmaz oldu.” 16 ülkeden 30 film 16'ncı Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nde bu yıl; geçmiş 15 yılın eskimeyen filmlerinden bir seçki oluşturuldu. Festival boyunca 15’i Türkiye, 15’i yurtdışından olmak üzere toplam 30 film, Sahne Beşiktaş, Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi, Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu, Fransız Kültür Merkezi ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak sinemaseverlerle buluştu. Ana tema: An ve Zaman 16'ncı Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali, dünyanın her yerinde ve elbette Türkiye’de de unutulmaması, üzerinde ısrarla düşünülmesi ve eyleme geçilmesi gereken konular ve olaylar, yani gerçekler hakkındaki öyküler perdeye yansırken, “zamansızlığımızda” inat etmenin gücünü paylaşıyor. Nitekim bu ruha uyun şekilde festivalin bu yıl ki teması “An ve Zaman” olarak belirlendi. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı Nalân Sakızlı, “An ve Zaman” olarak belirlenen temayla ilgili şöyle diyordu: “Yüzünü belli bir ana çeviren belgesel film, unutmaya inat zamana bir not düşmek ister; çünkü unutmanın körleştirici etkisine direnmek ister. Belki tam da bu nedenle belgesel filmler kolay eskimiyor.” Unutulmaz filmler afişte Festivalin bu yılki afişinde, iki önemli yönetmenin sinema tarihinin unutulmazlarından olan filmlerinden esinlenildi. Eisenstein’ın “Potemkin Zırhlısı” filminde Odessa merdivenlerinden ve Brian De Palma’nın “Dokunulmazlar” filminde tren garı merdivenlerinden başıboş düşen bebek arabası… Bir ‘an’da harekete geçen bebek arabası, ana dair çağrışımları da peşi sıra harekete geçiriyor. Nitekim an, hem geçen yüzyılı, bugünü ve geleceği görmemizi sağlayan tüm anları hem de sarsıcı sonuçları olabilen tek bir an’ı ifade edebilir. Pişirme atölyesi Festivalde film gösterimlerine paralel etkinlikler de gerçekleştirildi. Cezayir Restaurant’ta düzenlenen “Türkiye - Almanya Ortak Yapım Atölyesi” ve “Online Yayıncılıkta Arşivin Önemi ve Telif Hakları Paneli” konulu panel, belgesel sinema meraklılarını bir araya getirdi. BSB Başkanı Nalân Sakızlı ve Sezai Sarıoğlu B+ KIŞ 77 YABANCI FİLMLER YERLİ FİLMLER • 48 / Yönetmen: Susana de Sousa Dias (Portekiz) • 5 No’lu Cezaevi: 1980 – 1984 / Yönetmen: Çayan Demirel • Başka Bir Gezegen / Yönetmen: Ferenc Moldovanyi (Macaristan, Belçika, Fin- • 16 Ton / Yönetmen: Ümit Kıvanç landiya) • Adakale Sözlerim Çoktur / Yönetmen: İsmet Arasan • Boris Rijiy / Yönetmen: Aliona van der Horst (Hollanda) • Ağustos Karıncası / Yönetmen: Bingöl Elmas • Çay ya da Elektrik / Yönetmen: Jerôme le Maire (Belçika, Fas) • Bedensiz Ruhlar / Yönetmen: Sabite Kaya • Devrimin Büyükanneleri / Yönetmen: Petra Seliskar (Slovenya, Küba, Makedonya, Hollanda) • Bir Zap Suyu Şairi - Devrimci Gençlik Köprüsü / Yönetmen: Bahriye Kabadayı • Geceyi Aydınlatmak / Yönetmen: Alejandra Canales (Avusturya) • Geçmiş Mazi Olmadı / Yönetmen: Mehmet Özgür Candan • Gökkuşağı’nın Sonu / Yönetmen: Robert Nugent (Avustralya – Fransa) • Hep Sizi Beklemiştik / Yönetmen: Ankara NHKM Sinema Topluluğu • Hitler’in Hitleri / Yönetmen: Oliver Axer, Suzanne Benze (Almanya) • İbret Olsun Diye / Yönetmen: Necati Sönmez • Korku / Yönetmen: Michiel van Erp (Hollanda) • Kırlangıcın Yuvası / Yönetmen: Bülent Arınlı • Kör Doğmak / Yönetmen: Roberto Berliner (Brezilya) • Koleksiyoncu / Yönetmen: Pelin Esmer • Küçük Takım / Yönetmen: Roger Gomez & Dani Resines (İspanya) • Sessiz Ölüm / Yönetmen: Hüseyin Karabey • La Paloma – Dünya Çapında Özlem / Yönetmen: Sigrid Faltin (Almanya) • Sırtlarındaki Hayat / Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu • Malegaon’un Süpermen’leri / Yönetmen: Faiza Ahmad Khan (Hindistan) • X / Yönetmen: Özgür E. Arık • Roadsworth: Çizgiyi Geçerken / Yönetmen: Alan Kohl (Kanada) • Vadinin Üstündeki Köprü / Yönetmen: Tomer Heymann&Barka Heymann (İsrail) 16 yılda yüzlerce film on binlerce sinemasever Türkiye’de belgesel sinemanın üretimini ve izleyici ile buluşmasını sağlamak, belgesel sinem acılar arasında dayanışma ve işbirliğini güçlendirm ek üzere 16 yıl önce, 1997 yılında Belgesel Sine macılar Konferansı’nda iki önemli karara imza atıldı. Önce Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) kuru ldu, ardından ise Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nin yapılması kararı alındı. Bugüne kadar 60 ülkeden bin 238 filmi 150 bin izleyiciyle buluşturan festival, çok sayıda belg eselciyi ve belgesel kuramcısını da bir araya getir iyor. 16’ıncı 1001’de de belgeselciler, gerçekleri ve hayalleri bir kez daha paylaştı. Balık Pazarı’nda müzik dinletisi ile başlayan festival şenlik havasında geçti. B+ KIŞ 79 Kültür turları İSTANBUL’U YENİDEN KEŞFEDİYORUZ Yazı: B+, Fotoğraflar: Levent Özer Fener’den Süleymaniye’ye, Eyüp Sultan Camii’nden Fener Rum Patrikhanesi’ne… Beşiktaş Belediyesi’nin İstanbul Kültür Turları hafta içi her gün gerçekleştiriliyor… Ü lkemizin birçok kenti gibi, farklı din ve ulusları bir araya getiren bir şehir İstanbul. Beşiktaş Belediyesi tarafından, kentliler için hafta içi her gün düzenlenen İstanbul Kültür Turları’yla Süleymaniye sırtlarından gözüken muhteşem İstanbul manzarası, Fener ve Balat’ın geleneksel konutlarının oluşturduğu renkli sokaklarla birlikte, farklı dinlere ait inanç yapılarını gezme fırsatına erişiyorsunuz. Fener Rum Patrikanesi Gezi programı 10.00 Ortaköy Belediye Garajı önündeki buluşmanın ardından, otobüslerimize binip Eyüp Sultan Camii ziyaretine başlıyoruz. Ebû Eyyûb el – Ensârî, Hz. Muhammed’in bayraktarlığını yapmış bir şahıstır ve 7’nci yüzyılda Arap kuşatması esnasında bu noktada şehit olmuştur. İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatılması sırasında mezarı bizzat Sultan Mehmet tarafından keşfedilmiş, sonradan türbe ve şehrin ilk camisi buraya yapılmıştır. İstanbul’un en kutsal mekânları arasında olduğu kabul edilen Eyüp Sultan Camii ve Türbesini gezip, ibadet için serbest zaman bırakıyoruz. 12.00 Ardından Haliç boyu otobüsümüz ile ilerlerken, Fener Rum Patrikhanesi’ni geziyoruz. Rum Ortodoks kiliseleri üzerinde simgesel bir otoritesi olan İstanbul patriği, 6. yüzyıldan beri “Ekümenik Patrik” sıfatıyla dünyadaki tüm Ortodoksların ruhani lideri kabul edilir. Fener’in hemen yanında Musevilerin eski mekânı Balat bulunuyor. Burada Bulgar Ortodoks Kilisesi ve havralar ile ilgili bilgi alıyoruz. 13.00 16’ncı yüzyılda yapılan Süleymaniye Külliyesi ile gezimize devam ediyoruz. Büyük usta Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olarak tanımladığı yapı, Sultan Süleyman’ın emri ile İstanbul’un 3’üncü tepesindeki yerini almış. 7 yılda tamamlanan külliyenin avlusu, Haliç kıyılarına bakan bahçeleri, Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri, kütüphane, imarethane ve astronom odalarına göz atıp camiyi geziyoruz. 15:00 Süleymaniye’den hareket ile Ortaköy Belediye Garajı’na dönüyoruz. B+ Buluşma Noktası Ortaköy Belediye Garajı Dereboyu Caddesi sonu (Migros ve cami karşısı) Eyüp Sultan Camii B+ KIŞ 81 Cumhuriyet Bayramı CUMHURİYET İÇİN ÖZGÜRLÜK İÇİN... Yazı: B+, Fotoğraflar: Levent Özer, Alaattin Timur Cumhuriyet’in 90’ncı yılı kutlamaları için İstanbul’un dört bir yanından on binlerce Cumhuriyet âşığı bu yıl da Beşiktaş’a akın etti. 1 923 yılının Ekim ayında Atatürk, egemenliğin ulusa dayandığı cumhuriyet yönetiminin ilanı için hazırlıklar yapmaya başlamıştı. Ata, 28 Ekim akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe çağırdı ve “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedi ve 29 Ekim günü, Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan “Cumhuriyet” önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti; yeni yönetimi biçimi cumhuriyet, ülkenin yeni ismi ise “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” oldu… Bu bayramlar ve yarınlar sizin 15 yıl sonra… 29 Ekim 1938 tarihindeki genç Cumhuriyet’in 15’nci yılında kutlamalar coşkulu ama buruktu. Mustafa Kemal Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’ndaki hasta yatağında yatıyordu ve Taksim Meydanı’ndaki kutlamalara katılamamıştı. Halk onun eksikliğine dayanamayarak Taksim’den Dolmabahçe’ye indi. Slogan ve marşlarını Ulu Önder’e duyurmaya çalıştı. Hasta 82 B+ KIŞ Teoman Atatük’ün de dediği gibi, “Bu bayramlar bizim”. yatağından yanındakilerin yardımıyla doğrulabilen Atatürk, kısık ve ancak yanındakilerin duyabileceği bir sesle “Bu bayramlar ve yarınlar sizindir. Güle güle çocuklar!” diyebilmişti. Beşiktaş Belediyesi de 90’ncı yıl kutlamalarının başlığını, Atamızın Beşiktaş’tan verdiği son veda demecinden, “Bu bayramlar ve yarınlar sizindir. Güle güle çocuklar!” cümlesinden yola çıkarak “Bu bayramlar bizim” olarak belirledi. B+ KIŞ 83 On binlerce kişi akın etti Cumhuriyet’in 90’ncı yılı kutlamaları için İstanbul’un dört bir yanından on binlerce Cumhuriyet âşığı Beşiktaş’a akın etti. Vatandaşlar, geleneksel Fener Alayı için saatler öncesinden toplanmaya başladı. Balmumcu’da toplanan vatandaşlar saatler 19.00’u gösterince ellerindeki meşalelerle ve bayraklarla yürüyüşe geçti. Barbaros Bulvarı kırmızıya boyandı On binlerce vatandaş, belediye bandosunun çaldığı marşlar, pandomim gösterileri, şarkı ve türkülerle Cumhuriyet coşkusunu yaşadı. 7’den 77’ye her yaştan insanın tek yürek olup yürüdüğü Fener alayıyla Barbaros Bulvarı kırmızıya boyandı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da fener alayına eşlik etti, vatandaşları selamladı. Beşiktaş İskelesi’ne ulaşan kalabalık, Boğaziçi’de düzenlenen havai fişek gösterisine tanık oldu ve gösteriyi ilgiyle izledi. Kabataş Erkek Lisesi korteji de yürüyüş sırasında, kaldırılan andımızı okudu. Barbaros Meydanı’nı dolduran halk, Ata’ya saygı duruşunun ardından hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nı söyledi. Cumhuriyet Beşiktaş’ta farklı kutlanır Konuşmasına, “Cumhuriyet bayramları Beşiktaş’ta farklı kutlanır. Mustafa Kemal için, Cumhuriyet için, özgürlük için…” diyerek başlayan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a seslenen Beşiktaşlılar “sonuna kadar, bizi biz yapan bu değerleri koruyacağız” dediler… Coşkunun eksik olmadığı kutlamaların finalinde Teoman sahne aldı. Teoman’ın sahneye çıkmasıyla iyice hareketlenen İstanbullular, bayramı Beşiktaş’ta kutlamanın ayrıcalığını yaşadı. B+ 84 B+ KIŞ B+ KIŞ 85 Kadın hakları BEŞİKTAŞ’A KADIN BARINMA EVİ Yazı: B+, Fotoğraflar: Şenol Kaşıkçı Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” için yapılan etkinlikte “Kadın Barınma Evi”nin açılacağını duyurdu. B eşiktaş Kent Konseyi Kadın Meclisi ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği”, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü”ne dikkati çekmek amacıyla, Beşiktaş Ortaköy Meydanı’nda bir etkinlik düzenledi. “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” kapsamında gerçekleştirilen dans gösterisi ile kadın ve erkeklerden oluşan 30 kişilik grup, kadına yönelik her türlü şiddetin, yaşam hakkını tehdit eden bir insan hakkı ihlali olduğuna dikkat çekti. İzleyicilere kırmızı kurdelelerin dağıtıldığı etkinlikte 30 kişilik bir grup ellerinde kadın cinayetlerinin olduğu gazete kupürleriyle yaptıkları dansla “Şiddete hayır!” dedi. “Kadın barınma evi açacağız” Etkinlikte konuşan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Beşiktaş’ta birçok noktaya “Kadına Şiddet Heykelleri” yerleştirildiğini ve çok yakın zamanda “Kadın Barınma Evi”nin açılacağını duyurdu. İsmail Ünal, “Beşiktaş Belediyesi olarak, elimizde bulunan bir tesisimizi değiştirerek, Hukuk İşleri ve Kültür Müdürlüğümüzün ortak çalışması sonrasında, çok kısa bir sürede, küçük de olsa, ‘Kadın Barınma Evi’ açıyoruz. Bu eksikliğimizi de gidereceğiz” diye konuştu. 86 B+ KIŞ Toplumsal bir sorun Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Başkanı Nazan Moroğlu da etkinlikte okuduğu bildiride, bu yıl içinde işlenen kadın cinayetlerine dikkati çekerek, bu sorunun sadece kadının sorunu olmadığını; toplumsal bir konu olduğunu söyledi. Şiddetin korkutan, sindiren, acı veren ve kısır döngü halinde devam eden bir sorun olduğunu da dile getiren Moroğlu, “Kadın, ‘seninle evlenmek istemem’ diyor, öldürülüyor. ‘Boşanmak istiyorum’ diyor, öldürülüyor. 2013 yılında Kasım ayına kadar yüz doksan kadın cinayeti işlendi. Bu çok vahim bir tablo” dedi. Bu sorunun, sadece kadınların mücadelesi ile önlenemeyeceğini vurgulayan Moroğlu, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için kararlı bir devlet politikası olması gerektiğini ifade etti. B+ 25 Kasım’ın tarihçesi 25 Kasım 1960 tarihinde 3 kız kardeş, Patria, Minerva ve Maria Terasa Mirabel, Dominik Cumhuriyeti güvenlik güçleri tarafından tecavüz edilerek öldürüldüler. Cesetleri ülkenin kuzey bölgesinde bir uçurumun dibinde bulundu. Muhalif kimlikleriyle bilinen 3 kardeşin “trafik kazası”nda öldüğü iddia edildi. Mirabel kardeşlerin öldürülmeleri Dominik Cumhuriyet’inde büyük bir tepki uyandırdı. 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli Kadınlar Kongresi’nde, Mirabel Kardeşlerin anısına 25 Kasım tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Bu tarih, 18 yıl sonra, 1999’da Birleşmiş Milletler’in kararına dönüştü ve 25 Kasım uluslararası düzeyde “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak kabul edildi. 30 kişilik grup ellerinde kadın cinayetlerinin olduğu gazete kupürleriyle yaptıkları kareografi ile şiddete “hayır” dedi. B+ KIŞ 87 Haberler Karikatürler “Seçim” için yarışıyor… Karikatürist Nehar Tüblek anısına düzenlenen Karikatür Yarışması’nın konusu, “seçim” olarak belirlendi. Ö mrünü karikatüre adamış sanatçılarımızdan Nehar Tüblek anısına Beşiktaş Belediyesi ile Karikatürcüler Derneği tarafından düzenlenen karikatür yarışmasının bu yıl 19’uncusu gerçekleştiriliyor. “Beygirname” ve “Paşaname” adlı iki karikatür albümü bulunan ve çalıştığı Dünya Gazetesi’ndeki masasında 6 Mart 1995’te yaşamını yitiren Nehar Tüblek anısına düzenlenen Karikatür Yarışması’nın bu yılki konusu, “seçim”. Yarışmaya katılacak karikatürlerin 10 Şubat 2014 tarihine kadar teslim edilmesi gerekiyor. Ödüller, 6 Mart 2014 tarihinde İstanbul Beşiktaş’ta, bu tarihten önce yarışmacılara bildirile- cek olan bir kültür merkezinde verilecek. Bütün karikatür çizerlerine açık olan yarışmaya gönderilecek karikatürlerde çizim tekniği serbest. Yarışma karikatürleri Beşiktaş Belediyesi tarafından bir albümde toplanacak. Albüme girecek olan eserleri “Seçiciler Kurulu” tespit edecek ve bu eserler sanat galerilerinde sergilenecek. Para ödüllerinin yanı sıra Beşiktaş Jimnastik Kulübü Özel Ödülü, Karikatürcüler Derneği Özel Ödülü, Kabataş Lisesi Eğitim Vakfı Özel Ödülü, Gazeteciler Cemiyeti Özel Ödülü, Dünya Yayıncılık Özel Ödülü, Nehar Tüblek Ailesi Adına Özel Ödül ile Karikatürcüler Derneği Gençleri ve Çocukları Özendirme Ödülleri de takdim edilecek. Yazışma Adresi: Şerife Ayvere Özmüş Beşiktaş Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş / İstanbul Tarihi köşkte müzik sesleri Sanatçımız Şevki Karayel’in kurduğu piyano akademisi, her yanı sanatla yoğrulan Çırağan’daki 150 yıllık tarihi köşkte kuruldu. Piyanistlik ve eğitmenlik kariyerini Almanya’da sürdüren dünyaca ünlü piyanistimiz Şevki Karayel, edindiği birikimi ülkemize aktarabilmek için Şevki Karayel Piyano Akademisi’ni Almanya’dan aldığı destekle kurdu. Her köşesi sanatla yoğrulan Çırağan Caddesi’ndeki 150 yıllık tarihi köşkte kurulan Akademi’de piyano derslerinin yanı sıra müzikal yaratıcılık, müzik teorisi, doğaçlama ve solfej içerikli dersler veriliyor. Bu sayede öğrenci sadece çalmayı değil, çaldığını, duyduğunu anlamayıp sevmeyi ve düşünmeyi öğrenebiliyor. Akademiden yapılan açıklamada, “Akademinin ilk ve hatta tek hedefi insan 88 B+ KIŞ yetiştirmek, insanı hayata hazırlayabilmek, ona düşünmeyi öğretmektir. İsmi her ne kadar Piyano Akademisi olsa da bizim de amacımız aynı: Düşünen insan yetiştirebilmek!”denildi. Her yaştan öğrenciye eğitim veren akademide öğrenciler, belli aralıklarla eğitmenleri Şevki Karayel’in konserlerini dinleme olanağına da sahip olacaklar. Mimar Sinan’da çocuk konservatuvarı Ülkemizin önde gelen sanat kurumlarından olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, yarı zamanlı, ilköğretim (5, 6, 7, 8. sınıf), lise, lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlik (doktora) düzeylerinde verdiği eğitimin yanında Türkiye’de bir ilk olarak 2012 - 2013 eğitim yılında Çocuk Konservatuvarı programını da bünyesine kattı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, ilkokul 1’nci ve 2’nci sınıf öğrencilerini de kapsayan Çocuk Konservatuvarı’nın kapılarını açtı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, ülkemizdeki müzik, tiyatro, opera, bale sanatlarını korumak, yaşatmak ve yaymak; bu alanlardaki ulusal birikimleri işleyip geliştirmek; geleneksel birikimi çağdaş evrensel anlayış içinde işlemek; dalında yüksek nitelikte yetkili, kültürlü, araştırıcı, yaratıcı, yorumcu, yönetici ve öğretici sanatçılar yetiştirmek amacı ile kurulmuştur. Çocuk Konservatuvarı’nın amacı ise öğrencilerin Atatürk Türkiye’sini daha ileriye taşıyacak bireyler olarak çalışmalarını teşvik etmek, sanatın buna ulaşmadaki en önemli araç olduğunu anlamak ve bunu paylaşmak için gereken altyapıyı sağlamak, aynı zamanda yetenekli sanatçı adaylarını topluma en erken yaşta kazandırmaktır. İlkokul 1’inci sınıftan itibaren eğitim vermeye başlayan Çocuk Konservatuvarı, ilkokul 1’nci ve 2’nci sınıf öğrencilerinin katılabileceği 28 haftalık eğitim programından oluşuyor. İlkokul 1’nci sınıf öğrencileri 28 hafta sonunda “Piccolo Sınıfı Katılım Belgesi”; 2’nci sınıf öğrencilerine 56 hafta sonunda “Mezzo Sınıfı Katılım Belgesi” verilir. Piccolo ve Mezzo sınıfları, müzik ve bale eğitimi vermektedir. Eğitimler, konservatuvarın Beşiktaş’taki kampusunda her hafta cumartesi günleri gerçekleşmektedir. Çarşı neye karşı niye karşı? Sema Tuğçe Dikici’nin kitabı “Çarşı: Bir Başka Taraftarlık”, Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’yı irdeliyor. Genellikle karşı oldukları üzerinden tarif edilen Çarşı’nın tarihi ve gelişme dinamiklerine ışık tutan Sema Tuğçe Dikici’nin kaleme aldığı “Çarşı: Bir Başka Taraftarlık”, çok kısa sürede 3’üncü baskısını yaptı. Aşırı talep üzerine yok satan kitap, Çarşı’yı irdeliyor. “Çarşı savaşa karşı, Çarşı küresel ısınmaya karşı, Çarşı nükleer santrallere karşı, Çarşı tiyatro yıkımına karşı, Çarşı ırkçılığa karşı, Çarşı faili meçhullere karşı”… Çarşı nedir? Kitap, sorunun yanıtını grubun tarihi, politik çizgisi ve başvurduğu simgesel ifade kanalları üzerinden ararken vurguyu “halkın takımı Beşiktaş” algısına yapıyor. Dikici’ye göre Çarşı, her konuda söyleyebilecek sözü olup, her şeye karşı olabilenlerdir. Tribünlere bir etiket gibi yapıştırılmak istenilen avarelik, cahillik, ırkçılık ya da saldırganlık gibi sıfatların aksine kıvrak zekânın, olan bitenlerden haberdar olmanın, “öteki”nin varlığını kabul edebilmenin kimi zaman görünen yüzüdür. Asilikle harmanlanmış bir sevginin tezahürü olan Çarşı ruhunu yeniden üreten taraftar kitlesini diğer gruplardan farklı kılan nokta, Beşiktaşlı kimlikleriyle çevresel, kültürel, siyasal ve sosyal mesajlar vermeleri, taraf olmaları ve bu bağlamlarda oluşturdukları son derece yaratıcı tepkisel söylemler. B+ KIŞ 89 Haberler ATATÜRK’TEN SİZE, SİZDEN YENİ NESİLLERE ÖĞRETMENLER UNUTULMADI Beşiktaş Belediyesi’nin gelenekselleştirdiği “24 Kasım Öğretmenler Günü Yemeği”nde kentte halen görev yapan ve emekli olmuş yüzlere öğretmen bir araya geldi… 24 Kasım Öğretmenler Günü, Beşiktaş’ta özel etkinliklerle kutlandı. Dedeman Otel’de gerçekleşen özel geceye yüzlerce öğretmenin yanı sıra Beşiktaş Kaymakamı Abdullah Kalkan, Milli Eğitim Müdürü Önder Arpacı ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal katıldı. Tek tek not etti Beşiktaş Belediye Başkanı Ünal, geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bu yıl da öğretmenlerle bir araya geldi ve birlikte yemek yedi. Suzan Kardeş’in şarkılarıyla neşeli saatler geçirilen gecede Başkan Ünal, öğretmenlerle tek tek sohbet etti, istek, görüş ve önerilerini not etti. “Onun eseri sizlersiniz” Başkan Ünal, gecede yaptığı konuşmada, Beşiktaş’taki öğrencilerin başarılarına dikkat çekti. Ünal, “Beşiktaş’taki öğrencilerin başarısı hangi ilçede var? Onun eseri de sizlersiniz. Siz Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlerisiniz. Onun için büyük liderimizi, ilk öğretmenimizi anıyor, öğretmenlerin önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum” dedi. “Hayrettin Hocamı kaybedince…” İlkokul öğretmeni Hayrettin Hoca’yı anlatan Ünal, şöyle devam etti: “Belediye başkanları mutluluktan da ağlarlar, üzüntüden de. Beni ilkokul 3’te sınıfta bırakan öğretmenim Hayrettin Hoca, bir Köy Enstitüsü öğretmeniydi. Ve onun ölüm haberini aldım, 13 - 14 saatlik yola gittim. O beni yetiştirmişti. Çok ama çok üzülmüştüm. Babası 52 yaşındayken vefat eden bendeniz İsmail Ünal, o zaman ne kadar acı çektiyse sevgili öğretmenimin ölümünde de aynı acıyı çektim. Memlekete gittiğim zaman mezarlığı mutlaka ziyaret ederim. Bunu anlatmamın sebebi şudur ki, ben sınıfta kalmış bir öğrenciydim… Ama sınıfta kalmamış olsaydım, belki yaşam kesitim bu anki konumum olamazdı. İyi ki de sınıfta kalmışım. Onun önünde de saygıyla eğiliyorum.” Sosyal medyadan mesaj Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle kutlama mesajı da yayımladı. Resmi twitter sayfasından “Öğretmenim, gününüz kutlu olsun!” diyerek seslenişte bulundu. Beşiktaş Belediyesi sosyal medyada da “Bizi biz yapan en yüce varlıklarımız, fedakâr öğretmenlerimizin gününü kutlarız” mesajı yayımladı. 90 B+ KIŞ A D N A J A T A N A S A Y L U F Şevki Karayel Erman Türkili Duo Pehlivanlı - Safonova Tarih: 09.01.2014 Saat: 20:00 Dünyanın önemli konser salonlarında konserler ve akademik olarak Amerika ve Avrupa’daki okullarda eğitim vermiş olan Karayel – Türkili ikilisi, 2013-2014 konser sezonunda Türkiye`de oda müziği repertuvarlarının ve yaşayan Türk bestecilerin seçkin eserlerini ve yeni eserlerin “Dünya Prömiyerlerini” yapmak için bir araya geldi. Erman Türkili-Keman Şevki Karayel Piyano. Koji Kawamoto Fevzi Onur Ustabaş Yağızcan Keskin Poyraz Baltacıgil Tarih: 17.01.2014 Saat: 20:00 Şef: Koji Kawamoto Solistler: Fevzi Onur Ustabaş (Klarnet) Yağızcan Keskin (Klarnet) Poyraz Baltacıgil (Viyolonsel) Burak Tüzün Hande Küden Ali Düşenkalkar Tarih: 24.01.2014 Saat: 20:00 Şef: Burak Tüzün Solistler: Hande Küden (Keman) Ali Düşenkalkar (Anlatıcı) Piyanolu trio ve Kentet Konseri Tarih: 23.01.2014 Saat: 20:00 Piyano: Hande Dalkılıç Keman: Hakan Şensoy Viyolonsel: Münif Akalın Keman: Nilgün Yüksel Viyola: Beste Tıknaz Modiri. Tarih: Saat: E 30.01.2014 20:00 sra Pehlivanlı ve Anastasia Safonova’dan oluşan viyola piyano ikilisi, 2002 yılından itibaren Avrupa ve ülkemizde konserler veriyor. Duo 2011`de A.K. Müzik imzalı “Kadının Gücü”albümü ile yurtiçi ve yurtdışı basınında büyük övgü topladı. 2012`de onuncu yıllını dolduran ikili, Çin`in en önemli konser salonlarını kapsayan büyük bir turne ile sınırlarını daha da genişletti. PEHLİVANLI 5. Krzyzstof Penderecki International Music Competition, Torneo Internazionale di Musica Competition, Jur Naessens Music Award, International Premio Valentino Bucchi Viola Competition’da 1’incilik ödülü, İtalya Cumhurbaşkanlığı makamı adına verilen bir onur madalyası ve 2013 Donizetti Klasik Müzik Ödülleri`nde “Yılın Yaylı Çalgılar Yorumcusu” ödülüne layık görüldü. SAFONOVA, International Cidade de Porto Competition`da Honorary Mentioned ve Gnessin Competition, Yamaha Music Competition,Yuori Egorov Foundation Competition`da birincilik ödülleri kazandı. B+ KIŞ 91 24 saat Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi Her konu için arayın... 7 gün 24 saat 444 44 55 ACİL NUMARALAR 110 Yangın İhbar 112 Sıhhi İmdat 121 Telefon Arıza 122 Ankesör Arıza 126 Kablo TV Arıza 154 Alo Trafik 155 Polis İmdat BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹ Belediye Başkanlığı Park ve Bahçeler Müdürlüğü Arnavutköy Zabıta Karakolu 2. Şube Emniyet Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 64 Tel: 0212 265 12 66 Temizlik İşleri Müdürlüğü Levent Zabıta Karakolu Tel: 0212 269 53 08 Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk. No: 7 Tel: 0212 214 40 10 Faks: 0212 214 47 00 Gayrettepe Zabıta Karakolu 3. Kolordu Komutanlığı Tel: 0212 319 42 65 Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70 İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr Yazı İşleri Müdürlüğü Belediye Başkanlığı Mali Hizmetler Müdürlüğü (Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah. Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat) Faks: 0212 259 16 83 Tel: 0212 319 42 26 Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 92 Tel: 0212 319 41 23 Hukuk İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 28 Özel Kalem Müdürlüğü Sağlık İşleri Müdürlüğü 156 Jandarma İmdat Tel: 0212 280 48 00 Tel: 0212 319 42 04 158 Alo Sahil Güvenlik Emlak ve İstimlak Müdürlüğü Destek Hizmetler Müdürlüğü 175 Alo Tüketici 177 Orman Yangın İhbarı 182 Ruhsal Bunalım Danışma 184 Sağlık Danışma Tel: 0212 319 42 54 Tel: 0212 319 42 34 Teftiş Kurulu Müdürlüğü İmar ve Şehircilik Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 94 İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 96 Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 53 Zabıta Müdürlüğü Tel: 0212 260 60 05 Evlendirme Dairesi 185 Su Arıza Tel: 0212 319 42 42 Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah. Tel: 0212 260 64 97 186 Alo BEDAŞ Plan ve Proje Müdürlüğü Ortaköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 319 42 75 187 Doğalgaz Acil Fen İşleri Müdürlüğü 188 Cenaze Hizmetleri Tel: 0212 319 42 63 Tel: 0212 260 54 53 Çarşı Zabıta Karakolu Tel: 0212 258 16 73 Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1 Tel: 0212 365 12 00 Faks: 0212 285 03 23 Tel: 0212 272 37 89 Dikilitaş Semt Evi Emirhan Cad. Dilek Sk. No:2 Tel: 0212 261 29 26 Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137 Tel: 0212 318 86 00 Etiler Yaşam Evi Etiler Mah. Ahular Sk. No:19 Tel: 0212 263 43 69 Kadastro Müdürlüğü Ulus Yaşam Evi Nisbetiye Mah. Ilgın Sk. No: 3 Ulus- Tel: 0212 269 81 98 Darphane Ulus Semt Evi Ulus Mah. Yol Sk. No: 2 Ulus Tel: 0212 287 27 15 Ortaköy Yaşam Evi Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy Tel: 0212 227 33 94 Gençlik Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5 Tel: 0212 259 06 73 Kız Öğrenci Konuk Evi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93 Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge Müdürlüğü Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53 Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76 İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Nisbetiye Mah. Adnan Saygın Cad. Müderris Salih Rüştübey Sk. 2. Ulus Tel: 0212 325 49 28 Faks: 0212 325 91 20 RESM‹ DA‹RELER İlçe Özel İdare Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 415 40 00 İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı BEDAŞ Bedaş Genel Müdürlük Harp Akademileri Komutanlığı Yeni Levent Tel: 0212 398 01 00 İstanbul Merkez Komutanlığı 92 B+ KIŞ Deniz Müzesi Komutanlığı Dikilitaş Mah. Leylak Sk. No:10 Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02 Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk. No: 25/A Gayrettepe Tel: 0212 274 07 30 0212 274 00 87 Tel: 0212 311 36 00 Faks: 0212 361 86 86 Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sk. No: 55 Tel: 0212 370 90 00 Halk Eğitimi Merkezi Çitlenbik Sk. No: 29 Yıldız Tel: 0212 236 10 24-25 Erkek Konuk Evi Nâzım Hikmet Heykeli, Sanatçılar Parkı. Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Tel: 0212 236 51 65 Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Başlık Sk. No:1 Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41 Jandarma Bölge Komutanlığı Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1 Tel: 0212 213 44 00 Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65 Kaymakamlık İlçe Emniyet Müdürlüğü Nüfus Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Tel: 0212 327 50 80 Faks: 0212 260 99 99 Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15 Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11 Milli Saraylar Daire Başkanlığı Dolmabahçe Sarayı İSKİ Müşteri Hizmetleri Tel: 0212 301 74 30 Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92 İSKİ Beşiktaş Şefliği Müftülük Tel: 0212 301 74 10 Faks: 0212 301 66 78 Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 41 Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10 Polis Eğitim Müdürlüğü Akat Mah. Selçuklar Sk. No: 24 Tel: 0212 352 36 90 Faks: 0212 352 36 92 Beşiktaş Tapu Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51 TRT İstanbul Televizyonu İTFAİYE Tel:0212 227 81 19-0212 258 75 34 0212 259 15 06-0212 259 15 070212 258 75 34 Faks: 0212 258 80 15 MUHTARLIKLAR Abbasağa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Yüksel Sağat Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 83 Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16 Cihannuma Mah. Çömezler Sk. No: 1 Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57 Türk Telekom Müdürlüğü Akat Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40 Tel: 0212 288 21 00 Faks: 0212 266 46 46 Sosyal Yardımlaşma Vakfı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 261 46 46-0212 327 33 11 Afet Yönetim Merkezi Karanfilköy Mah. Cumhuriyet Cad. Tel: 0212 352 24 38 0212 352 16 78 POLİS MERKEZLERİ Arnavutköy Polis Merkezi 1.Cadde No: 52 Arnavutköy Tel: 0212 263 60 07 Beşiktaş Polis Merkezi Yıldız Parkı girişi Çırağan Tel: 0212 327 52 77 Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sk. No: 1 Etiler Tel: 0212 263 17 67 Faks: 0212 263 17 66 Levent Polis Merkezi Hacı Adil Caddesi No:1 Levent Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 264 18 00 H‹ZMET B‹R‹MLER‹ İ.E.T.T. 1. Hareket Amirliği Tel: 0212 227 39 23 İ.E.T.T. İşletme Şefliği Tel: 0212 227 70 25 İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez Amirliği Tel: 0212 268 35 38 İGDAŞ Genel Müdürlüğü Tel: 0212 499 11 11 Faks: 0212 449 11 33 İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü Tel: 0212 499 22 22 Faks: 0212 499 22 09 İGDAŞ Etiler Şefliği Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84 Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Sedef İrteş Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sk. No: 27 Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95 Balmumcu Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cüneyt Doğan Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sk. No: 21 Tel: 0212 347 75 05 Faks: 0212 347 75 05 Bebek Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Aydın Onar Bebek Mah. Bebek Hamamı Sk. No: 8B Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00 Cihannuma Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ertan Kurtlutepe Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sk. No: 15 D: 1 Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62 Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Suat Sızmaz Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sk. No: 12A Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33 Etiler Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Seçil Eşki Etiler Mah. Ahular Sk. No: 19 Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28 Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Necla Başar Dutluk Parkı Levazım Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Murat Uygun Levazım Mah. Koru Sk. No: 7 Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21 Levent Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Muzaffer Türk Levent Mah. Gonca Sk. No: 12 Tel: 0212 264 75 31 Mecidiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cemal Şensöz Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sk. No:5 Tel: 0212 261 73 30 Muradiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu Hattat Hastanesi Yeni Sülün Sk. No: 85, 3.Levent Tel: 0212 282 36 46 Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sk. No: 8 Tel: 0212 283 34 00 Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler Şaban Gündeş Aile Sağlığı Merkezi Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 30 Tel: 0212 281 71 61 Ortaköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Refik Namunlu Gürcü Kızı Sk. No: 4 Tel: 0212 261 65 21 Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Zeki Bölükbaşı Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5 Tel: 0212 258 75 74 Türkali Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ahmet Bayraktar Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sk. No: 26 Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16 Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136 Tel: 0212 259 87 10 Konaklar Mahallesi Muhtarlığı Muhtar: Aslı Akyüz Ulus Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Kadriye Gedik Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sk. No: 1 Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99 Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sk. No: 2 Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12 Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Adnan Soysal Vişnezade Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Reyhan Cinyusuf Tel: 0212 499 32 56 Faks: 0212 499 32 59 Kültür Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Dursun Gül Yıldız Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Şevki Yıldırım İSKİ Şube Müdürlüğü Kültür Mah. Sekbanlar Sk. No: 88 Tel: 0212 265 07 55 Faks: 0212 263 35 37 Tel: 0212 328 17 50 Yıldız Cad. No: 71 Tel: 0212 310 56 00 Levent Semt Polikliniği Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53 Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23 İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği Dentistanbul Diş Hastanesi Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sk. No: 2 Tel: 0212 260 41 25 Kuruçeşme Mah. Kırbaç Sk. No: 40 Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38 Tel: 0212 499 32 41 Faks: 0212 499 32 44 SAĞLIK KURULUŞLARI Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1 Tel: 0212 261 50 05 Levent Mah. Binbir Çiçek Sk. No: 2 Tel: 0212 268 35 45 Kranioplast Polikliniği Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40-7 Tel: 0212 283 92 92 Refresh Polikliniği Levent Mah. Krizantem Sk. No: 19 Tel: 0212 324 74 54 Özel Tunç Polikliniği Kültür Mah. Çamlık Sitesi A 1 Blok D: 3 Tel: 0212 287 01 00 Güzel Günler Polikliniği Levent Mah. Güllü Sk. No: 4 Tel: 0212 278 27 71 SSK Beşiktaş Dispanseri Cihannüma Mah. Bostancı Veli Sk. No: 3 Tel: 0212 261 71 15 Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21 Tel: 0212 257 01 16 SSK Levent Dispanseri Ege Polikliniği Dikilitaş Sağlık Ocağı Binbir Çiçek Sk. Levent Tel: 0212 268 35 45 Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16 Tel: 0212 325 40 46 Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sk. No: 4 Tel: 0212 327 17 89 Beşiktaş Semt Polikliniği Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı Barbaros Bulvarı Bostancı Veli Sk. No:3 Tel: 0212 227 02 45 Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 236 22 65 Sefa Polikliniği Nüzhetiye Cad. No: 23/2 Tel: 0212 503 92 40 Barbaros Bulvarı Bostancı Veli Sk. No: 3 Kat: 2 Tel: 0212 327 79 86 Transmed Polikliniği Merkez Sağlık Ocağı Levent Mah. Fulya Sk. No: 7 Tel: 0212 281 13 00 Cosmed Polikliniği Levent Mah. Yeni Sülün Sk. No: 105 Tel: 0212 283 22 21 Yaşasın Hayat Polikliniği Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39 Tel: 0212 236 73 00 Verem Savaş Dispanseri Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Tel: 0212 327 33 14 Faks: 0212 327 33 14 Ana Çocuk Sağlığı Merkezi Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. Gönenoğlu Sk. No: 10 kat: 1 Tel: 0212 327 31 66 Semt Aile Sağlığı Merkezi Medis Polikliniği Abbasağa Mah. Barbaros Bulvarı, Bostancı Veli Sk. No:3 Tel: 0212 236 99 97 Konaklar Mah. Akasyalı Sk. No: 10 Tel: 0212 269 66 66 Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi Micromed Polikliniği Sarmaşık Sk. No: 31 Levent Tel: 0212 281 68 00 Etiler Kardiyoloji Polikliniği Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Tel: 0212 352 52 51 Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109 Tel: 0212 236 77 62 NeoLife Tıp Merkezi Nisbetiye Mahallesi Yücel Sk. No: 6 1. Levent Tel: 0212 385 31 00 B+ KIŞ 93 24 saat Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sk.No: 20 Tel: 0212 259 56 18 Levent Mah. Manolyalı Sk. No: 15 Tel: 0212 283 92 70 Levent Sağlık Ocağı Levent Mah. Manolyalı Sk. No: 5 Tel: 0212 284 97 03 Nisbetiye Mah. Yücel Sk. No: 15 Tel: 0212 279 58 26 Karanfilköy Sağlık Ocağı Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Tel: 0212 351 25 53 Baykent Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aydın Sk. No: 8 Tel: 0212 284 00 90 Boğaziçi Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sk. No: 7 Tel: 0212 227 00 00 Novita Cerrahi Merkezi Özel Aileden Biri Evde Bakım Hizmetleri Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 8 2 Blok D: 24 Tel: 0212 347 26 70 Dünya Göz Hastanesi Nisbetiye Cad. Yanarsu Sk. No :1 Tel: 444 44 69 Memorial Etiler Tıp Merkezi Çebi Tıp Merkezi Nispetiye Cad. Erdölen İşhanı No. 38 Etiler Tel: 0212 324 99 99 Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No:58 Tel: 0212 227 55 55 Özel Gastro Med Merkezi Ota Tıp Merkezi Sinanpaşa Mah. No: 23 Tel: 0212 227 84 50 Jinemed Tıp Merkezi Muradiye Mah. Deryadil Sk. No:1 Tel: 0212 260 40 40 Dikilitaş Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sk. No: 1A Tel: 0212 327 19 12 Acıbadem Etiler Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8 Tel: 0212 283 03 33 Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2 Tel: 0212 324 73 73 Fertijin Kadın Sağlığı Merkezi Bebek Mah. Bebek Yokuşu Sk. No: 6 Etiler Tel: 0212 287 57 75 Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13 Etiler Tel: 0212 324 30 10 Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği International Etiler Tıp Merkezi Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80 Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Tel: 0212 280 40 30 Acıbadem Fulya Hastanesi Ortaköy Tıp Merkezi Balmumcu Mah. Varnalı Sk. No: 3 Tel: 0212 347 11 30 Dikilitaş Mah. Hakkı Yeten Cad. Yeşilçimen Sk. No: 23 Tel: 0212 306 44 44 Faks: 0212 306 40 00 Otim Med Diyaliz Merkezi Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sk. No: 9 Tel: 0212 327 87 47 OTELLER Türkiye Kanserle Savaş Vakfı Nisbetiye Mah. Yücel Sk. No: 6-8 Tel: 0212 278 83 41 Cosmed Est. ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yeni Sülün Sk. No: 17 Tel: 0212 283 91 81 Levent Genel Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yasemin Sk. No: 2/1 Tel: 0212 324 01 50 Bebek Oteli Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34 Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36 Conrad İstanbul Cihannüma Cad. Saray Mah. No: 5 Tel: 0212 310 25 25 Faks: 0212 259 66 67 Çırağan Palace Kempinski Acıbadem Levent Tıp Merkezi Çırağan Cad. No: 32 Tel: 0212 326 46 46 Faks: 0212 259 66 87 Levent Çarşı No: 17 Tel: 0212 324 01 48 Dedeman Otel İstanbul Ortopedi Merkezi Levent Mah. Çilekli Cad. No: 1 Tel: 0212 324 03 24 Four Seasons Hotel Levent Cafe Beşiktaş Kültür Merkezi Çırağan Cad. No:28 Devlet Güvenlik Mahkemesi Yanı Tel: 0212 381 40 00 Faks: 0212 381 40 10 Levent Mah. Çalıkuşu Sk. Levent Kültür Merkezi No:2/4 Tel: 0212 269 39 97 Köyiçi Cad. No: 39 Tel: 0212 260 11 56 La Maison Hotel Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 63 Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78 Ortaköy Princess Hotel Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10 Tel: 0212 227 60 10 Faks: 0212 260 21 48 Parksa Hilton Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12 Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85 Radisson Sas Bosphorus Hotel Renmed Diyaliz Merkezi Levent Mah. Begonya Sk.No: 10 Tel: 0212 269 47 93-0212 278 11 14 Çocuk Bilim Merkezi Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 52 Tel: 0212 337 39 00 Faks: 0212 356 19 50 Yıldız Mah. Çırağan Caddesi 46 Tel: 0212 310 15 00 Sürmeli Hotel Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sk. No: 3 Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32 The Plaza Otel Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165 Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90 Hotel Les Ottomans Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68 Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40 Swissôtel The Bosphorus, Istanbul Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka Tel: 0212 326 11 00 Faks: 0212 326 11 22 Ortaköy Cafe Dere Çıkmazı Sk. Ortaköy Kültür Merkezi No:12/1 Tel: 0212 227 77 23 Sanatçılar Cafe Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Tel: 0212 327 43 45 Konaklar Mah. Ihlamur Sk. No: 6 Sporcular Parko içi Akmerkez AFM Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56 Tel: 0212 282 05 05 Cinecity (Alkent Sitesi) Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sk. No: 3 Tel: 0212 352 16 66 Mayadrom AFM Akat Mah. Orkide Sk. No: 1 Tel: 0212 444 12 36 KÜLTÜR MERKEZLERİ Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16 Tel: 0212 351 93 82-84 Fulya Sanat Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Tel: 0212 351 24 56 Kültür Mah. Orkide Sk. No: 7 Prof. Dr. Aykut Barka Deprem Parkı içi Cihannuma Parkı 94 B+ KIŞ Deniz Müzesi Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4 Tel: 0212 261 42 98 Mustafa Kemal Merkezi Attila İlhan Sahnesi Kültür Cafe Aşiyan Müzesi Sporcular Cafe Süleyman Seba Cad. No: 22 Tel: 0212 381 21 21 Faks: 0212 381 21 81 Akatlar Mah. Zeytinoğlu Cad. No:16 Tel: 0212 351 42 06 Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Tel: 0212 263 69 86 W Hotel Akatlar Cafe MÜZELER Akat Mah. Tepecik Yolu No: 11A Sanatçılar Parkı içi Hakkı Yeten Cad. Ahçıoğlu Plaza No:10 Dikilitaş Tel: 0212 215 60 29-36 Faks: 0212 215 60 37 BELEDİYE CAFELERİ Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu Levent Mah. Çalıkuşu Sk. No: 2-4 Tel: 0212 325 73 71 Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1 2 Tel: 0212 236 10 27 Şehir Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Yıldız Sarayı Tel: 0212 258 53 44 Yıldız Sarayı Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Tel: 0212 258 30 80 ÜNİVERSİTELER Bahçeşehir Üniversitesi Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sk. No: 4-6 Tel: 0212 236 54 90 Boğaziçi Üniversitesi Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sk. No: 2 Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Tel: 0212 359 54 00 Galatasaray Üniversitesi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Tel: 0212 227 44 80 Haliç Üniversitesi Çiğdem Sk. No: 2/A Gayrettepe Tel: 0212 288 69 69 İstanbul Bilim Üniversitesi Gayrettepe Mah. Büyükdere Cad. No: 120 Tel: 0212 213 64 86 İstanbul Teknik Üniversitesi Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90 Tel: 0212 293 13 00 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi •Bebek Mahallesi Yıldız Mah. Çiğdem Sk. No: 1 Tel: 0212 259 17 90 Çınar Taksi Yeditepe Üniversitesi Göz Merkezi İskele Taksi Şakir Kesebir Cad. Gazi Umur Paşa Sk. No: 28 Balmumcu Tel: 0212 211 40 00 Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Mah. Hamam Sk. No: 2 Tel: 0212 259 70 70 Tel: 0212 265 22 37 Tel: 0212 265 94 33 •Dikilitaş Mahallesi Güven Taksi Tel: 0212 261 65 27 Dikilitaş Merkez Taksi Tel: 0212 261 56 26 TAKSİ DURAKLARI Emirhan Taksi Tel: 0212 260 75 35 Öner Taksi Tel: 0212 211 66 63 •Abbasağa Mahallesi Yıldız Taksi Tel: 0212 260 06 06 Conrad Taksi Tel: 0212 260 55 40 Çırağan Taksi Tel: 0212 227 72 66 •Akatlar Mahallesi Karanfil Taksi Tel: 0212 651 97 68 Koza Taksi Tel: 0212 267 17 00 •Etiler Mahallesi Bahar Taksi Tel: 0212 351 10 58 Bizim Taksi Doğan Taksi Tel: 0212 265 36 96 Günaydın Taksi Akatlar Taksi Tel: 0212 265 32 17 Tel: 0212 351 65 25 Özen Taksi Site Taksi Tel: 0212 268 42 85 Tel: 0212 287 04 02 •Gayrettepe Mahallesi Mayadrom Taksi Tel: 0212 325 81 69 MKM Taksi Tel: 0212 352 02 41 - 61 •Arnavutköy Mahallesi İskele Taksi Esentepe Taksi Tel: 0212 266 23 80 İdil Taksi Tel: 0212 266 05 30 Cihan Taksi Tel: 0212 263 38 50 Bebek Taksi Tel: 0212 263 73 69 •Balmumcu Mahallesi Bebek Taksi Sabancı Center Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64 Konaklar Taksi Tel: 0212 281 56 19 Köşk Taksi Tel: 0212 264 44 23 •Kuruçeşme Mahallesi Park Taksi Tel: 0212 287 61 56 Sahil Taksi Tel: 0212 265 88 22 Tel: 0212 272 03 07 Esen Taksi Tel: 0212 265 72 72 Öz Ulaş Taksi Bulut Taksi Tel: 0212 266 18 17 Tel: 0212 265 77 11 •Konak Mahallesi •Levazım Mahallesi Oyak Site Taksi Levazım Taksi Tel: 0212 263 72 45 Yeni Levent Taksi Basın Taksi Tel: 0212 264 69 89 Levent Taksi Tel: 0212 267 17 29 •Levent Mahallesi Öz Ortaköy Taksi Tel: 0212 260 06 95 Aile Taksi Tel: 0212 261 48 55 Tel: 0212 264 16 17 •Ulus Mahallesi Site Taksi Merkez Taksi Tel: 0212 268 42 85 Tel: 0212 269 59 81 Levent Merkez Taksi Ulus Vadi Taksi Tel: 0212 264 19 64 Tel: 0212 287 69 19 Uygun Taksi Öz Ulus Taksi Tel: 0212 269 22 65 Tel: 0212 263 05 06 Birlik Taksi Ulus Taksi Tel : 0212 269 01 87 •Nisbetiye Mahallesi Birlik Taksi Tel: 0212 272 29 07 Tel: 0212 264 16 58 Sevgi Taksi Tel: 0212 282 43 77 •Kültür Mahallesi Kültür Taksi Tel: 0212 265 94 33 Sizin Taksi Tel: 0212 268 12 10 Tel: 0212 263 53 15 Âşiyan Müzesi •Ortaköy Mahallesi Tel: 0212 269 01 87 Nisbetiye Taksi Tel: 0212 264 22 31 Öz Turizm Taksi Tel: 0212 269 90 99 Tel: 0212 263 69 46 2. Ulus Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 79 Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 91 •Vişnezade Mahallesi Öz Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 259 41 52 Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 260 36 24 Merkez Taksi Tel: 0212 327 33 60 İSKELELER Arnavutköy İskelesi Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad. Tel: 444 18 51 Bebek İskelesi Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Tel: 444 18 51 Kadıköy İskelesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Tel: 444 18 51 Üsküdar İskelesi Sinanpaşa Mah. İskele Cad. Tel: 444 18 51 Ortaköy İskelesi Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sk. Tel: 444 18 51 Meyve Bahçesi B+ KIŞ 95 UNUTMAMAK Prof. Adnan Çoker Evren V – 2012 Tuval üzeri akrilik, 100 x 100 cm imzalı 19 Ocak'a kadar Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi'nde
© Copyright 2024 Paperzz