1 ERGONOMİ (Ergonomics, Human Factors) : insan ile çalışma ortamı arasındaki ilişkileri kapsamlı olarak inceleyecek bir disiplin, bilim dalı, Ergonomi, maksimum performansı (verimlilik vb.) minimum insani maliyet (stres, kazalar vb.) ile elde etmektir. Ergonomi insana ait özelliklerin, bilgilerin, yeteneklerin ve becerilerin bilinmesi ve bunlara ait alt ve üst sınırların belirlenmesi, insana yaraşır bir iş düzenlemesinin en önemli değerlendirme ölçütüdür Ergonominin temel amacı, insan yeteneklerini en iyi şekilde kullanarak onu en uygun işe yerleştirmek ve performansını en yüksek düzeye çıkarmaktır. Endüstriyel Ergonomi, çalışan (işçi, worker) için, sağlık ve güvenliğinin yükselmesi ile yüksek moral kaynağı olurken, çalışanların performanslarının artırılması da işletme için artan kalite, üretkenlik ve rekabet edebilirliktir. Alphonse Chapanis: Ergonomi, üretken, güvenli, rahat ve etkili insan kullanımı için, insanın davranış, yetenek, sınır ve diğer özellikleri hakkındaki bilgileri ortaya çıkarır ve bu bilgileri araç, makine, sistem, iş ve çevre tasarımında kullanır. Ergonomi, sistem yaklaşımını, insan ve makine arasındaki ilişkiye uygular. Çalışanın refahını, güvenliğini, performansını ve aynı zamanda da iş verimini artırmaya yönelen ergonomi, hayatın insana uygun hâle getirilmesinde disiplinler arası bir yaklaşımı tercih eder. Ergonomi, insanlar ve insanların işte ve günlük hayatta kullandıkları ürün, ekipman, yöntem, kısacası tüm çevresi ile iletişimlerine odaklıdır. Ergonomi, insanların anatomik özelliklerini İnsan Vücudunun Anatomi ve Fizyolojisi), antropometrik karakteristiklerini, fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde tutarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile oluşabilecek, fiziksel ve psiko-sosyal stresler karşısında, sistem verimliliği ve “insan-makine-çevre” uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan, çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme alanıdır. Teknik mühendislik alanlarının yanı sıra, psikoloji, sosyoloji, fizyoloji ile sıkı etkileşimi bulunan ergonomide ağırlık, “şeylerin tasarımında insanları nasıl etkilediğidir. Başka ifadeler ile, Ergonominin amaçları: 1) Çalışanla işi arasında iyi bir uyum sağlayarak, insanın çalışırken aşırı zorlanmalar yüzünden yıpranmasını önlemek öte yandan bu uyum sayesinde iş başarımını yükseltmektir. 2) “Çalışanın işe” değil, “işin çalışana” uydurulmasının sağlanmasıdır. Örneğin çalışma masasının yüksekliğinin artırılması çalışanın birçok kez işine ulaşmak için gereksiz yere aşağıya doğru eğilmesini önleyecektir.” “Ergonomi, çalışanla işi arasındaki istenen uyumu gerçekleştirebilmek için, öncelikle insanı yeteneklerini en iyi kullanabileceği bir işe yerleştirmeyi amaçlar.” ***Wojciech Jastrzębowski (Polonyalı Biyolog) : “Hakikatlere Dayanan Doğa Bilimleri Çekirdekleri, Ergonomi” makale ile 1857 yılında sözlüklere girmiştir. Başlıca araştırmalar 20. yüzyılın ilk zamanlarına gidilerek izlenmesine rağmen, tanımlanabilir bir pratik ve çalışma alanı olan Ergonomi biliminin gelişimi ise II. Dünya Savaşı sıralarında (1940’larda) başlamaktadır. II. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Avrupa ve Japonya fabrikalarını tekrar inşa etme görevleriyle karşılaştılar. ***iş-insan ilişkisi ilgilenen ilk akademik çalışmalar, İngiltere’de kurulan “Ergonomi Araştırma Konseyi, 1961’de “Uluslararası Ergonomi Derneği” (IEA) adını alarak günümüzde de çalışmalarını devam ettirmektedir. ERGONOMİNİN TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ 1.Prof. Dr. Ahmet Fahri ÖZOK, (21 Şubat 1968) Ankara Makine Mühendisleri Odasınca düzenlenen “İşbilim” adlı bilimsel konferansta yaptığı sunu ile ergonomi ile tanışmış oldu. 2.Üniversitelerdeki ilk Ergonomi dersleri 1969 yılında İTÜ Makine Fakültesi’nde “Fabrika Organizasyonu” dersinin dersi olarak verilmeye başlandı. İlk geniş “Fabrika Organizasyonu” dersinin ders müfredatı içinde (1000 kişinin her birinden 50 ölçü alınarak) TÜBİTAK desteğinde tamamlanmıştır. 3.1. Ulusal Ergonomi Kongresi, 23-24 Kasım 1987 tarihlerinde İTÜ, Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde Prof. Dr. Ahmet Fahri ÖZOK tarafından düzenlenmiştir. 4.1992 yılında Prof. Dr. Ahmet Fahri ÖZOK “Türk Ergonomi Derneği” ni kurmuştur. Türk Ergonomi Derneği, hâlen uluslararası bir dernek olarak 5.Dünyadaki ilk “Uluslararası Uygulamalı Ergonomi Konferansı” İSTANBUL 1996 tarihlerinde, Prof.Dr. Ahmet Fahri ÖZOK (İTU) ile Prof. Dr. Gavriel Salvendy (Purdue Universty, USA) 6.ERGOLAB: (fiziksel ergonomi laboratuvarı ) 2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde Doç. Dr. Mahmut EKŞİOĞLU tarafından, Ergonomi Laboratuvarı, kurulmuştur. (biyomekanik, fizyolojik ve psikofizik çalışmaların yapılabileceği ekipman ve sistemlerle donatılmıştır) 7.Millî Prodüktivite Merkezi’nin (MPM) “Ergonomi”, “iş yerlerinde fiziksel ortamın iyileştirilmesi”, “Endüstri mühendisliğinin işletmelere katkısı” gibi seminerler düzenlenmiştir. • G. İncir “Endüstriyel İşyerlerinde Çevre Koşullarının Etkileri (1976)” (MPM) • • Ergonomi (1980) (MPM) Dr. Necmettin Erkan, Ergonomi (1992) (MPM) en kapsamlı “Ergonomi” kitabı Ayrıca ülkemizde; • Dr. E. Gönen “İş ve İş gücü Planlaması” (1988), • A.E. Özkul ve A.S. Anagün Ergonomi (1996), • Sabancı Ergonomi (1999), • B.Ali Su Ergonomi (2001) • F.C.Babalık Ergonomi (2005) • Ç. Güler’in editörlüğünde (2004) yayınlanan “Sağlık Boyutuyla Ergonomi” kitabı • E. N. Dizdar’ın da “Toplam Ergonomi” (2004) • İş sistemi ve süreç düzenlemede Avrupa ekolü olan REFA’nın uzman ismi, Ankara’daki Gazi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği’nden Prof. Dr. Mustafa Kurt, ergonominin ülkemizdeki önde gelen bilim adamlarındandır. Prof. Dr. Mustafa Kurt hocamız, kurduğu “Ergonomi ve İş Etüdü Laboratuvarı”, bu bilim dalının ülkemizdeki farkındalığın artırılmasına hizmetleri olmuş, ergonomi alanında günümüze değin onlarca bilim doktoru yetiştirmiştir. • Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Emin KAHYA ile Prof. Dr. Doğan EROL’un, ergonomi ve antropometri • Türkiye’nin doğusunda ise Ergonomi Biliminin temsilcisi Prof. Dr. Muhammet Dursun KAYA, hâlen Atatürk Üniversitesi’nde BAUM Müdürü olarak Ergonomi dalında eğitimler vermekte ve dünyaca ünlü ABD’deki Ohio State Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. William S. MARRAS tarafından yürütülen bazı ergonomi projelerinde görev alma ve izleme imkânı bulmuştur. Ergonomi Tanımları Murrell (1965): Ergonomi insan ve iş çevresi arasındaki ilişkileri çalışan bilimsel incelemedir. Grandjean (1980): Ergonomi insanın işiyle ilgili davranışının incelenmesidir. Bu araştırmanın konusu iş yaşamında insanın boyutsal çevresi ile insandır. Ergonominin en önemli prensibi, İşleri insana uyarlamaktır. Ergonomi disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Çalışmalarını fizyoloji, piskoloji, antropometri ve değişik mühendisliklerin teorilerine dayandırır. Meister (1989): Ergonomi insan makine sistem operasyonu bağlamında işle ilgili görevleri, insanların nasıl başardığını ve davranışsal ve davranışsal olmayan değişkenlerin, bu başarıyı nasıl etkilediği üzerine olan bir çalışmadır. Sanders and McCormick (1993): Ergonomi verimli, güvenli, konforlu ve etkili insan kullanımı için aletlerin, makinaların, sistemlerin, görevlerin, işlerin ve çevrenin tasarımına insanın davranışı, yetenekleri, sınırları ve diğer karakteristikleri hakkındaki bilgiyi uygulamak ve keşfetmektir.İ Hancock (1997): Ergonomi İnsan-makine düşmanlığını insan-makine sinerjisine dönüştürmeye çalışan bir bilim dalıdır. ERGONOMİNİN KONUSU • • • • • • Amerika’da “Human Factors” (İnsan Faktörleri) ve “Human Engineering” (İnsan Mühendisliği), İngiltere’de “Applied Psychology” (Uygulamalı Psikoloji), İskandinav ülkelerinde “Bio-technology” (Canlı-Teknolojisi), “Ergonomics” (Ergonomi) ya da Türkçede “İşbilim” Almanya’da “Arbeit Physiology” (İş Psikolojisi); bazı ülkelerde ise “Mühendislik Psikolojisi”, "Deneysel Psikoloji” Günümüzde ergonomi, İnsan Sistem Arakesit Teknolojisi (Human System Iteraction Technology, HSIT) olarak da tanımlanmaktadır. standartlaştırılması, test ve değerlendirilmeleri, tasarımları ve analizlerini insan sistem ara kesit teknolojisini kullanma yoluyla başarılabilir. Günümüzde ergonomi HSIT tarafından tek, bağımsız bir disiplin olarak tanımlanmaktadır. En az 60 yıldan beri HSIT, deneysel olarak gelişmekte ve tek bir teknoloji olarak yalınlaşmaktadır. Geçen yüzyılın yarısından fazla bir süredir ergonomi pratisyenleri, verimlilik ve kalite hedefi dâhil, insanın sağlık, güvenlik, konfor ve performansını geliştirmek için HSIT’ı kullanmaktadırlar. Ergonomistler, HSIT’ı sistemlerin kontrolü, standartlaştırılması, test edilmesi ve değerlendirmesi, tasarımı ve analizine uygulayarak bu birikimi geliştirmişlerdir. Bununla birlikte uluslararası boyutta ergonominin nihai amacı, insanın yaşam kalitesini iyileştirmektir. Ergonominin Uğraş Alanları 1988 yılında Avustralya’nın Sydney kentinde Uluslararası Ergonomi Kurumunun (Inernational Ergonomics Accociation, IEA) organize ettiği kongreye 25 farklı ülkeden temsilcinin katıldığı dünyadaki 10 adet ulusal ve bölgesel Ergonomi topluluğun temsilcilerinden oluşan bir toplantı yapıldı. Hendrick için bu toplantının sonuçları aşağıda belirtilenleri doğrulamıştır. 1. Uluslararası olarak Ergonominin ortak noktası, donanım, yazılım, işler, iç ve dış çevre, iş sistem yapıları ve süreçleri gibi diğer sistem bileşenleri ve sistemin insan bileşeni arasındaki ara kesitin tasarımına odaklanmasıdır. 2. Ergonomistlerin pratik olarak uyguladıkları ve bilimsel araştırma yoluyla geliştirdikleri bu teknoloji, insan-sistem ara kesit tasarımı amacına yönelik olduğu ortaya çıktı. • 1996 yılında çalışmaların tam raporu IEA tarafından yayınlandı. 25 ulusal ve bölgesel ergonomi topluluğu ve 35 ülkeyi aşkın temsilci araştırmaya katıldı. Uluslararası Ergonomi Kurumu (International Ergonomics Association, IEA) na göre bugün Orgonominin bileşenleri: • Fiziksel Ergonomi: İnsan anatomik ve bazı fiziksel aktivite ile ilgili olarak antropometrik, fizyolojik ve biyomekanik özellikleri ile ilgilenir. • Bilişsel Ergonomi: Bir sistem, insan ve diğer unsurları arasındaki etkileşimleri etkileyen, algı, hafıza, muhakeme ve motor yanıtı gibi zihinsel süreçleri ile ilgilenir. Ayrıca, zihinsel iş yükü, karar verme, nitelikli performans, insan-bilgisayar etkileşimi, insan güvenilirlik, iş stresi ve bu insan-sistem ve ile ilgili olarak eğitim, İnsan-Bilgisayar Etkileşimi tasarımı gibi konuları içerir. • Örgütsel Ergonomi: Örgütsel yapıları, politikaları ve süreçleri ile ilgilenir. Ayrıca, iletişim, ekip çalışma sürelerinin kaynak yönetimi, iş tasarımı, tasarım da dahil olmak üzere, sosyo-teknik sistemler, optimizasyon ile ilgili, ekip çalışması, katılımcı tasarım, toplum Ergonomi, kooperatif iş, yeni çalışma programları, sanal örgütler, tele-çalışma ve kalite yönetimi gibi konularla ilgilenir. İki ve daha fazla topluluk tarafından listelenen, ortaya çıkan ilgi alanlarını ve önemli temaların listesini vermektedir. Önemli temalar ve ortaya çıkan ilgi alanları: • İş organizasyonu ve tasarımını değiştirecek yöntem bilim • İş ile ilgili kas-iskelet sitemi rahatsızlıkları Elektronik tüketici eşyalarının kullanılabilirlik testler • İnsan-Bilgisayar Arakesiti: Yazılım Kurumsal tasarım ve psiko-sosyal iş organizasyonu • Fiziksel iş çevresinin Ergonomik tasarımı • Nükleer santralin kontrol odası tasarımı • Ergonomistlerin yetiştirilmesi • İleri teknoloji ile arakesit tasarımı • İnsan güvenilirlik araştırması • Zihinsel iş yükü • İş gücü maliyet hesaplama yöntem bilimi • Ürün sorumluluğu • Yol güvenliği ve otomobil tasarımı • Gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi ILO’nun ergonomi üç bileşenine benzer, ve onlarla bir bakıma örtüşebilecek şekilde, HSIT’ta da en az beş ana bileşeni vardır: • Donanım Ergonomisi (Hardware Ergonomics), • Çevresel Ergonomi (Environmental Ergonomics), • Bilişsel Ergonomi (Cognitive Ergonomics), • İş Tasarım Ergonomisi (Job Design Ergonomics), • Makro Ergonomi (MacroErgonomics). Ergonominin Yaklaşımı Ergonomiyi tanımlarında kullanılan terimlerden çıkarılmış Ergonomiyi ilgilendiren orta uzunluklu ifadeler şunlardır: • İnsan-makine sitemleri mühendisliği ve tasarımı, • Bilimi, iş çevresinde çalışan insanlara uygulama, • Güvenli iş operasyonları çalışanlarının sınırlı yetenekleri üzerine çalışma, • Kullanıcılar ile görevler arasındaki uyumun bilgisini geliştirme, • Sistemlerde insanlar ile makinalar arasındaki arakesit. Ergonomi, insan kabiliyet ve kapasitesine uygun iş çevresi düzenlemekte, dolayısıyla, çalışanın sağlığının korunması ve iş kazalarının en az düzeye düşürülmesi sağlanmış olmaktadır. Ergonomi aslında, güvenlikle ilgili yapılacak tüm teorik ve pratik yaklaşımların odak noktasındadır. (Ergonomi disiplini anlatılırken, en sık kullanılan yöntem onun tanımlayıcı bir ifadesini kullanmak şeklinde olmaktadır. Örneğin, son zamanlarda Uluslararası Ergonomi Kurumu (International Ergonomics Association, IEA) Ergonomiyi şu şekilde tanımlamaktadır: 1. “Ergonomi” ya da “İnsan Faktörleri Mühendisliği”, insanın refahını, mutluluğu ve genel sistem performansını geliştirecek bilgi ve teoriyi bulmayı, uygun yöntemlerin uygulanmasını ve bir sistemin diğer elementler ve insanlar arasındaki etkileşimlerini temelde anlamaya çalışan bilimsel bir disiplindir. 2. IEA, ergonomiyi “işleri, sistemleri, ürünleri ve çevrelerini insanların sınırları ve zihinsel-fiziksel yetenekleri ile uyumlaştıran insan bilimlerinden çıkarılan bütün bir bilgi (IEA 1997)” şeklinde tanımlamaktadır. 3. “Hayatın insanileştirilmesi (insancıllaştırılması)”, “İnsan kullanımı için tasarım”, “Çalışma ve yaşam koşullarının insanla uyumlu hâle getirilmesi”, “İnsanla ilgili şeylerin tasarımında bilginin uygulanması”, “İş yeri ve bütün elemanlarının çalışanlarla uyumu”, veya “Şeylerin insanileştirilmesi” gibi ifadeler, günümüze kadar ergonomiyi nitelemek için hazırlanan tanımların en kısaları olarak verilebilir. 4. Ergonomide, temel ve uygulamalı araştırmaların heyecan verici kombinasyonu mevcuttur. Ergonomide, güvenlik beklentisinden sonra akla ilk gelen hedef konfor dur Çalışma Refahı ve Ergonomi Çalışanın refahını, güvenliğini, performansını ve aynı zamanda da iş verimini artırmayı hedefleyen ergonomi, “hayatın insana uygun hale getirilmesi”nde disiplinler arası bir yaklaşımı tercih eder. • Ergonomi insan ile çalışma ortamı arasındaki ilişkileri inceleyerek etkinlik, verimlilik, sağlık, güvenlik ve insancıllaştırma açılarından bilimsel yaklaşımları ortaya koyan çok disiplinli bir bilim dalıdır. • Zira insan, makine ve çalışma yöntemleri arasındaki etkileşimi konu edinen ergonomi, birçok bilimin sağladığı verilerden faydalanmak zorundadır. Ergonomi, mühendislik bilimleri ve insan bilimleri arasında optimum dengeyi ve insanın rahat çalışmasını sağlayacak bir bilim dalıdır. İnsanın kendine özgü niteliklerini, yeteneklerini araştırarak, işin insana uyumlandırılması için gereken koşulları bulmaya çalışır. Başlangıçta bunlara ulaşmak için insan özellikleri ve yetenekleri üzerinde araştırmalar yapılmış, insanın çalışma sırasındaki hareketleri en ince ayrıntılarına kadar incelenmiş, insana bir makine gözüyle bakılmıştır. Bu makineyi daha çok üretim yapacak duruma getirebilmek için kafa yorulmuştur. Ancak daha sonraları 1. İnsanı bir makine gibi görmenin yanlış olduğu, • 2. İnsanın belli bir sürede belli bir işi gerçekleştirebileceği ve gücünün üstünde çalışarak yorulup kazalara neden olacağı, 3. İnsan sağlığı ve mutluluğu pahasına üretim artışının sağlanamayacağı yolundaki görüşler ağırlık kazanmış ve ergonomik çalışmalar hümanist yönde gelişmiştir. Ergonomiye katkıda bulunan disiplinlerden bazıları: mühendislik (özellikle, endüstri mühendisliği), biyomekanik, fizyoloji, meslek hastalıkları ile ilgili tıbbi bilimler, psikoloji gibi bilişsel bilimler, sosyoloji, antropometri, istatistik, epidemioloji, yönetim bilimleri ve iş yasalarıdır. Günümüzde ergonomik çalışmalarla; ideal çalışma ortamını, insanı tehdit eden bir takım tehlikelerden ve kazalardan arındırma, çalışma ortamını insanı rahat ve mutlu edebilecek bir ortama dönüştürmek amaçlanmaktadır. “işin insana, insanın da işe ve iş yeri ortamına uyumu” • Teknik mühendislik alanlarının yanı sıra, psikoloji, sosyoloji, fizyoloji ile sıkı etkileşimi bulunan ergonomide ağırlık, “şeylerin tasarımında insanların nasıl etkilediği”dir. Ergonomi, kapasite ve ihtiyaçlarına daha uygun olması için, insanların kullandığı şeyleri (eşyaları) ve bunları kullandıkları çevreleri (ortamları) değiştirmeye çalışır. • iş yeri koşulları, çalışma metotları, çalışmanın ekonomik hale getirilmesi, çalışma temposu, yorgunluk, vardiya sistemleri, iş değişimi, iş güvenliği, iş psikolojisi, iş hijyeni, iş stresi, iş doyumu, iş hevesi ve verimlilik gibi konular uygulamalı ergonominin uğraş alanlarından birkaçıdır. Örneğin, “oturulan sandalyenin rahat olması için yükseklik ne olmalıdır?”, “çalışılan yerin sıcaklığı ve nemi ne olmalıdır”, “yorgunluğun en az düzeye indirilebilmesi için dinlenme araları nasıl düzenlenmelidir?” gibi soruların cevabı uygulamalı ergonomi ile çalışanın rahatı ve verimli çalışılabilmesine yöneliktir. Benzeri soruların hemen hepsi ergonomi biliminin uğraş alanlarından yalnızca bir kaçıdır. • Ergonomi, insanla doğrudan ilgisi olan ürünlerin tasarımında bariz bir şekilde ön plana çıkar. Ergonomi, ürün kalitesi ve yaşam tarzı üzerinde, kullanıcı tercihleri ile ölçülebilen göstergeleri bulunur. Bir üründen söz edilirken kullanılan “güzel” veya “kullanışlı” gibi ifadeler, aslında ürünün Ergonomikliliğini yansıtmaktadır. • Tasarım aşamasında yapılan simülasyonlar ile ürün ergonomisini kontrol etmek daha düşünce evresinde doğru yönde ilerlemeye büyük katkı sağlar. Zira ürün kullanıcısının ergonomi vizyonu tasarımcılar tarafından iyi bilinmelidir. Örneğin, yolcu koltuğu tasarımında kısa bacaklı uzun gövdeli Asya insanları ile uzun bacaklı, kısa gövdeli Avrupalı insanlar arasındaki farklılıklar gözetilmelidir. Zaten, günümüzde rekabetin ön plana çıktığı piyasa koşullarında (AB standartlarında “CE” işareti ile gösterilen) ergonomik normlara uygunluk, üretici açısından kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştır. • Günümüzde gelişmiş ülkelerin pek çoğunda, işyerlerine yönelik ergonomiye olarak alınacak tedbirler başlığı altında çeşitli düzenlemeler mevcuttur. Ancak bu ülkelerden hiçbirinde Belçika ve İsveç’te olduğu gibi yasal bir düzenlemeye gidilmiş değildir. Avrupa Birliği de, 90/269 ve 89/654 numaralı yönergeler ile ergonomiye ilişkin bir dizi önlemi çerçeve içine almış durumdadır. Üye ülkelerin bu yönergeleri kendi ulusal kanunlarının içine katıp yasal bir düzenlemeye gitmeleri gibi bir zorunlulukları bulunmamaktadır. Bununla beraber, Uluslararası Standardizasyon Örgütü (ISO), bazı ülkelerce uygulanan bir dizi ergonomi standartları yayınlamıştır. Ancak bu standartlar yasal bir düzenlemeye halen kavuşturulamamıştır. Ergonomi, kalitedir, standardizasyondur, kısaca insan memnuniyetidir. ÖZETLER Ergonomi, insan ve iş çevresi arasındaki ilişkileri çalışan bilimsel inceleme olarak tanımlanabilir. Bu bakımdan ergonomi, çevre terimi ile sadece çevredeki ortamı içermez, aynı zamanda insanın ister birey, istersegrup içinde olsun, işin organizasyonu, işin yöntemleri, kullanılan alet ve malzemelerini de içerir. •İnsandaki kabiliyet ve yetenekler, insanın yaratılışıile ilgilidir. Ergonomi bunları insanın fayda ve menfaati doğrultusunda kullanılmasını öngörür. •Ergonominin diğer bilim dallarından farklılığını görmek için, değişik isimlendirmelerine bakmak yeterlidir. Ergonomi, Amerika’da “Human Factors” (İnsan Faktörleri) ve “Human Engineering” (İnsan Mühendisliği), İngiltere’de “Applied Psychology” (Uygulamalı Psikoloji), İskandinav ülkelerinde “Bio-technology” (CanlıTeknolojisi), Almanya’da “Arbeit Physiology”; bazı ülkelerde ise “Mühendislik Psikolojisi”, "Deneysel Psikoloji” günümüzde ise genellikle “Ergonomics” (Ergonomi) ya da Türkçede “İşbilim” olarak adlandırılan bu yeni bilim dalı, insan ile çalışma ortamı arasındaki ilişkilerin bilimsel araştırılması olarak kabul görmüştür. •Ergonominin en kısa tanımları, bu bilim dalının önemini ortaya koymaya kafidir: "Hayatın insanileştirilmesi", "insan için tasarım" ve "şeylerin insanileştirilmesi". NOTLAR • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Ergonomi, “insan-makine-çevre” konseptinde değerlendirilmektedir. Ergonomi her şey demektir. “İnsan Faktörleri” ya da “İnsan Mühendisliği” Ergonominin diğer isimlendirmeleridir. Ergonomi bağımsız bir bilim dalı olma yolundadır. İş Güvenliği, Ergonominin “olmazsa-olmaz” konusudur. IEA’ya göre Ergonominin üç bileşeni bulunmaktadır. Ergonomiye hayatın her aşamasında ihtiyaç duyulmaktadır. Farkına varılmasa da Ergonomi hayatımızın odak noktasındadır. Tercihleri ürünün “Ergonomisi”ne göre yapılmaktadır. Güvenlik ve rahatlık, Ergonominin kendisidir. İş İstasyonları tasarımı ancak Ergonomi ile olmaktadır. Ergonomi, “hayatın insancıllaştırılması”dır. Ergonomi, insan kullanımı için tasarımdır. Ergonomi, çalışma şartlarının insana uyumlu hâle getirilmesidir. Ergonomi, ortam şartlarının insana uygun hale getirilmesidir. İnsanın işe değil işin insana uyumu esastır. Oturma, nefes alma, rahatlama vs. hepsi ergonominin konusudur. Ürün hakkında “güzel”, “kullanışlı” ifadeleri Ergonomiyi derecelendirir. “CE” aslında ürünün ergonomikliğinin göstergesidir. İNSAN VÜCUDUNUN ANOTOMİ VE FİZYOLOJİSİ - 3 İnsan vücudunun anatomik ve fizyolojik yapısı çeşitli sistemlerden oluşmuştur. • İnsan vücudu yapı ve çalışma bakımından oldukça karmaşıktır. Tüm inceliği ve özellikleri ile insan vücudunun yapısını anatomi, işleyiş ilkelerini ise fizyoloji ve tıp bilim dalı inceler. • İnsan vücudunda farklı sistemler vardır: 1. Solunum sistemi (akciğerler), 2. Hareket sistemi (kaslar, kemikler, eklemler), 3. Sinir sistemi (beyin, beyincik, omurilik ve sinirler), 4. Dolaşım sistemi (kalp-damarlar), indirim sistemi (mide), 5. Boşaltım sistemi ve üreme sistemi (böbrekler vb.), 6. Duyu organları (kulak, burun, göz, dil, deri), İNSAN ANATOMİSİ • Anatomi terimi; keserek ayırma, parçalama anlamına gelmektedir. Anatomi geniş anlamda vücudun normal şeklini, yapısını, vücudu oluşturan organları ve bu organlar arasındaki; yapısal, görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. Şekil bilim anlamına gelen morfoloji kavramı da canlıların şekilsel olarak incelenmesini belirtir. Bir görüşe göre anatomi terimi morfoloji ile özdeş olarak da kabul edilir. • İnsan vücudunda 100 trilyon kadar hücre bulunur. Bu hücrelerden 50 milyonu her saniye yenilenir. 1. Vücudumuzda yaklaşık olarak 207 kemik vardır. Bebeklerde kemik sayısı ise yetişkinlerden fazladır. Bir bebek yaklaşık 270 kemikle doğar. 2. Vücudumuzun yaklaşık % 60'ı sudur. Erişkin bir insanın ortalama 70 kg olduğu kabul edilirse, vücuttaki toplam su miktarı yaklaşık 42 litre kadardır. 3. Kalp 1 dakikada vücudumuzdaki kanın tamamını devir daim eder. 4. Vücudumuzda birbirinden farklı tam 200 çeşit hücre vardır. 5. İnsan vücudundaki bütün kasların sayısı yaklaşık 640 kadardır. 6. Vücuttaki bütün kasların bir günde yaptığı toplam iş yaklaşık olarak bir vincin 6 tonluk ağırlığı 50 m yükseğe kaldırmasına eşdeğerdir. • İnsan vücudu, fiziksel ve kimyasal yapılardan oluşan bir sistemler bütünüdür. Vücut, insan sağlığının maddesel parçasıdır; insan varlığının korunması ve soyun sürekliliği için birbiriyle uyumlu bir biçimde çalışan öğelerden oluşmuştur. • İnsan vücudunun ana birimi hücredir. Hücreler ve hücreler arası maddeler birleşerek dokuları oluşturur. Dokular, biçimsel ve işlevsel birimler olan organları oluştururlar. Fizyolojik olarak aynı işlevi gören yapısal organ birlikleri de vücudun sistemlerini meydana getirir. İnsan vücudundaki temel sistemler; hareket, sinir, solunum, dolaşım ve sindirim sistemleri olarak sıralanabilir. Bu sistemler duygu, hareket ve beslenme gereksinimlerini yerine getirirler. İnsan vücudunun olağan büyüme ve gelişmesi sistemlerin ve sistemleri oluşturan her organın görevini yerine getirmesine bağlıdır. • Klasik anatomide yapısal özellikler genellikle Avrupa ve Kuzey Amerika beyaz ırkına (Kafkas ırkı) ait özellikler temel alınarak hazırlanır. Bu kitaplarda yetişkin erkek yapısı ile ilgili en sık karşılaşılan özellikler tanımlanır. Kadınlarda var olan farklılıklar ayrıca belirtilir. Dış görünüşe bakarak insanların birbirleri ile aynı özelliklere sahip olmadıkları savı ileri sürülebilir. Gerçekten de her bir insan fiziksel ayrıntıları ile değerlendirildiğinde diğer insanlardan farklıdır. Belirli bir topluluk içinde yaşayan insanlarda saptanan az sayıda farklılıklar, toplumlar arasında çok daha belirgin hâle gelir. • Vücut yapısında farklılık oluşturan unsurlar: yaş, ırk, cinsiyet, genetik ve çevresel faktörler olarak sayılabilir. Bu unsurlar içinde anatomik yapıyı farklı kılan ilk iki özellik yaş ve cinsiyettir. Bununla birlikte dış görünüşle ilgili, yani vücudu dıştan saran deri, göz ve saç rengine ait en önemli değişkenliği yaratan ırksal özelliklerdir. Ancak deri ile ilgili farklılıkların göreceli kavramlar olduğunu da belirtmek gerekir. Örneğin beyaz ırktan olan bir kişi kendisi ile aynı deri rengine sahip insanları birbirinden kolayca ayırabilirken sarı ırktaki kişiler için aynı başarıyı gösterememektedir. Bu durum sarı ırktaki kişiler için de aynıdır. Dış görünüşün tersine deri dışında kalan yapısal özellikler bütün ırklar için benzerlik gösterir. • Anatomik yapıda cinsler arasındaki en belirgin özellik, üreme organlarının tamamen farklı olmasıdır. Yaş faktörünün aynı olduğu var sayıldığında her toplum için ortak olan ancak kişiden kişiye değişebilen bir özellik de boy, vücut ağırlığı, vücut kitlesi, merkezi sinir sisteminin toplam kitlesi gibi kriterlerin erkeklerde daha yüksek değerlerde olmasıdır. Bu farklılığı temel olarak kas-iskelet sisteminin yapısal özellikleri belirler. Erkekler kadınlara oranla daha geniş omuzlu, daha dar kalçalıdır. Kadınlarda deri altı yağ dokusu nispeten daha kalındır ve yağ dokusunun dağılımı da erkeklere oranla farklılık gösterir. Bu dağılım erkeklere oranla açısal değil, yuvarlak hatlı bir vücut yapısının ortaya çıkmasına yol açar. Erkeklerle kadınlar arasında en çok bilinen farklı özellikler içinde yüz görünümü, saç yapısı, boyun çıkıntısının varlığı da sayılabilir. • Genetik faktörler de yapının şekillenmesinde etkili olabilir. Yaşamını normal olarak sürdüren, anatomik yapısı bir ya da birkaç özellik dışında diğer insanlarla aynı olan kişiler de olabilir. Örneğin bütün üyelerinin el ya da ayak parmakları altı parmaklı olan, kalbi sağ tarafta bulunan ya da tek böbreği olan küçük topluluklar olabilir. • Büyüme aşamalarındaki farklı beslenme, fiziksel aktivite gibi çevresel faktörler anatomik yapıda farklılık yaratabilir. Örneğin aynı toplum içindeki iyi beslenen bireyler yeterince beslenemeyenlere oranla ya da yoğun spor yapan bireyler hiç sportif aktivitede bulunmayanlara oranla daha gelişmiş vücut yapısına sahiptir. SOLUNUM SİSTEMİ Hava ile kan arasında gaz değişimini sağlayan organlara solunum sistemi denir. İnsanlar akciğerli solunum sistemini kullanırlar. Solunum sistemi: burun, yutak, gırtlak, soluk borusu ve akciğerlerden oluşmaktadır. 1. Burun: Hava ilk defa burundan içeri girer. Havanın vücuda girdiği organdır. Yapısında kıllar, mukus bezi, nemli deri, kılcal damarlar, kıvrımlı kemik kanalları (sinüs) bulunur. Alınan havanın temizlenmesini, ısıtılmasını, nemlendirilmesini ve kokusunun alınmasını sağlar. Buruna gelen hava ısınarak gırtlağa gönderilir. 2. Nefes borusu: Havanın akciğerlere taşınmasını sağlar. Yapısındaki kıkırdak halkalar soluk borusunun sürekli açık kalmasını, kaslar borunun çapının değiştirilmesini, mukuslu siller de yabancı maddelerin tutulmasını sağlarlar. 3. Soluk Borusu: Üst üste binmiş kıkırdak halkalardan oluşmuştur. Soluk borusunun başlangıç kısmına gırtlak denir. Gırtlağın yapısında kıkırdaklar, ses telleri ve kaslar bulunur. Nefes verilirken konuşma sesinin oluşmasını sağlar. 4. Yutak: Burunda ısınarak gelen hava buradan gırtlağa gönderilir. Yutak çevresinde bulunan akkan düğümcüklerine bademcik denir. Yapısındaki kapakçık yardımıyla solunan havanın nefes borusuna geçmesini sağlar. 5. Gırtlak: Dil kökü ve soluk borusu arasında bulunan gırtlak kıkırdak bir yapı gösterir. Bu bölümde ses telleri bulunur. 6. Bronşlar: Solunan havanın sağ ve sol akciğerlere taşınmasını sağlar. Havanın akciğer içinde yayılmasını da bronşçuklar sağlar. 7. Diyafram ve kaburga kasları: Solunumun yapılmasına yardımcı olan yapılardır. Kasılıp gevşeyerek iç basıncı değiştirerek akciğerin çalışmasını sağlarlar. 8. Akciğerler: Havanın kana geçmesini ve kanın temizlenmesi sağlar. Göğüs boşluğunu bütünüyle doldurur. Sağda ve solda olmak üzere bir çifttir. Sağdaki akciğer üç, soldaki akciğer ise iki parçacıktır. Bu parçalara “lob” denir. Akciğerler birer körük gibi çalışarak solunumu sağlarlar. Kanı oksijence zengin bir hâle getirirken içerisindeki karbondioksiti dışarı atar (bebekler dakikada 45, altı yaş çocukları 25, 15-25 yaş gençleri de ortalama 18 kez soluk alıp verirler). Akciğerde gaz değişimini sağlayan balon şeklindeki birimlere alveol (hava kesesi) denir. Alveoller, kılcallardaki kirli kan ile akciğerlerdeki temiz hava arasında yoğunluk farkına göre difüzyonla gaz değişiminin yapılmasını sağlarlar. Akciğerin yapısında kas, kıkırdak, kemik gibi yapılar bulunmaz. Tamamen epitel dokunun zarlarından oluşur. Hava yollarındaki tıkanmalar solunum görevinin tam olarak yapılabilmesini engeller. Solunan hava içerisinde oksijenin yeterli olamaması veya hemoglobinin oksijen bağlayıcı özelliklerini ortadan kaldıran karbon monoksit gibi gazların bulunması boğulmalara yol açar ki bu duruma ANOKSİ denir. 9. Nefes alma olayı kısaca şu şekilde sıralanan bir prosestir: 1. Omurilik soğanı akciğerin çalışması için uyartı gönderir, 2. Akciğer çevresindeki diyafram ve kaburga kasları kasılır, 3. Göğüs boşluğu öne ve alta doğru genişler, 4. Akciğerler büyür, 5. İç basınç düşer, 6. Dışarıdan temiz hava çekilir, 7. Alveollerde gaz değişimi yapılır. (Nefes verilmesi sırasında, nefes almadaki olayların tersi yapılır.) Solunum yolu direnci düşük olan kişiler nezle ve soğuk algınlığına kolay yakalanırlar. Bu tip enfeksiyonlar, yeterli dinlenme ve yatak istirahatı ile geçer. Boğaz enfeksiyonlarının en önemlisi toplum sağlığı açısından beta hemolitik streptokok denen bakteriyel etkenlerin sebep olduğu iltihaplanmalardır. HAREKET SİSTEMİ İnsan vücudunda 205 civarında kemik bulunur. İnsanların yer ve yönlerini değiştirmelerine hareket denir. Hareketi sağlayan organlar hareket sistemini oluşturur. Destek ve hareket sisteminin oluşmasında kemikler, kaslar ve eklemler kullanılır. 10. Hareket sistemi vücut şeklinin ortaya çıkmasını ve hayati öneme sahip organların korunmasını sağlar. 11. Erişkin bir insanda 205 kemik bulunur. Bunun 26’sı omurgada, 25’i göğüste, 22’si başta, 64’ü kollarda ve ellerde, 62’si bacaklarda ve ayaklarda, 6’sı da kulakta bulunur. Kemikler dış görünüşlerine göre uzun, kısa ve yassı olmak üzere üçe ayrılır. 12. Kemiklerin birleşmesiyle oluşan yapıya iskelet denir. İskeleti oluşturan kemikler eklemlerle birbirine bağlanırlar. İskelet insan vücudunda; 1.Genel şeklini kazandırır. 2.Y Aktif hareketi sağlar. 3.İç organlara desteklik sağlar. 4.Merkezi sinir sistemini dış etkilerden korur. 5.Kan hücrelerini üretir ve mineral depolar. 13. İnsan iskeleti özelliğine göre 3 kısımdan oluşur: 1. Baş İskeleti: Kafatası kemiklerini oluşturur. Beyin ve beyinciği dış etkilerden korur. Çene kemikleriyle beslenmeyi sağlar. Yapısında yüz, elmacık, burun, çene ve şakak kemikleri bulunur. 2. Gövde İskeleti: Vücudun karın ve göğüs kısımlarını oluşturur. İç organları tutar. Kalp ve akciğeri korur. Yapısında omurga, kaburga, kürek, köprücük, göğüs kemikleri bulunur. 3. Üye İskeleti: Kol ve bacakların oluşmasını sağlar. Aktif hareket ve ellerin oluşmasında etkili olur. Uyluk, kaval, baldır, pazu, dirsek, parmak kemiklerinden oluşur. • Şekil ve büyüklüğüne göre dört çeşit kemik bulunur. (4 ÇEŞİT KEMİK) 1. Kısa Kemik: Eni boyuna yakın olan kemiklerdir. El ve ayaklardaki parmak ve bilek kemikleri bu gruba girer. 2. Uzun Kemik: Boyu eninden uzun olan kemiklerdir. Kol ve bacaklarda bulunur. 3. Yassı Kemikler: Yüzeyi geniş, levha şeklindeki kemiklerdir. Kafatası, kaburga, kürek, köprücük, çene kemiği bu gruba girer. 4. Düzensiz Şekilli Kemikler: Belli bir şekle sahip olmayan omurlar bu gruba girer. • Kemiklerin enine kesilmesi durumunda farklı yapı ve özelliklerdeki kısımlardan oluştuğu görülür. Kemik yapısında kemik zarı, sert kemik dokular, süngersi kemik doku, kemik kıkırdağı, sarı ilik ve kırmızı ilik bulunur: 1. Kemik Zarı (periost): Kemiğin dışında bulunur. Kemiğin beslenmesini, büyümesini, (kalınlaşmasını) ve onarılmasını sağlar. 2. Kemik Kıkırdağı: Kemiğin uç kısmında bulunur. Kemiğin boyuna uzaması ve eklemlerin oluşmasını sağlar. 3. Sert Kemik Dokusu: Mineral oranı fazla olan sıkı dizilimli kısımdır. Kemiğe direnç ve şekil kazandırır. 4. Süngersi Kemik Dokusu: Kemik içerisinde oyuk şeklinde boşluklar oluşturur. 5. Sarı İlik: Yağ depolanmasında etkili olur. 6. Kırmızı İlik: Alyuvar, akyuvar ve kan pulcuklarının üretilmesini sağlar. • İskeleti oluşturan kemiklerin birbirine bağlanmasını sağlayan yapılara eklem denir. Kemiklerin hareket yeteneğine göre üç çeşidi bulunur. 1. Oynamaz eklemler: Bağladığı kemiklerin hareket etme yeteneği yoktur. kemikleri tamamen birleştirmiştir, Kafatası ve kalçada bulunur. 2. Yarı oynar eklemler: Kemiklerin kısıtlı ve dar açıda hareket etmesini sağlar. Omurgadaki eklemler gibi. 3. Oynar eklemler: Kemiklerin farklı şekil ve açıda hareketine imkan sağlar. Kol ve bacaklardaki eklemler bu gruba girer. Kaslar, uzayıp kısalma şeklinde, şeklini değiştirebilen hücrelerden oluşurlar. Yapısında, kas dokunun hücreleri demet şeklinde bulunur. Kasların kasılıp gevşemesi sinirlerin uyarılarıyla gerçekleşir. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar. İnsan vücudundaki kaslar; 1. Aktif hareketi sağlar. • 2. Bazı iç organlara hareket yeteneği kazandırır. 3. Kalbin çalışmasını sağlar. 4. Konuşmanın gerçekleşmesini sağlar. 5. Yedek enerji depolanmasını sağlar. İnsan ve hayvan gibi canlılara şekil ve destek veren, hareket etme kabiliyeti kazandıran; kemiklerden, eklemlerden ve kaslardan oluşan sistemin bütününe, destek ve hareket sistemi denir. Kasların kasılması sırasında kısalma, şişme, sertleşme ve kalınlaşma gerçekleşir. Kol ve bacaklardaki kemiklerin çalışması sırasında ön ve arkada birbirine zıt çalışan kaslar bulunur. Bu zıt (açıcı ve bükücü) kasların kasılıp gevşemesiyle kol ve bacaklardaki bükülme ve gerilmeler gerçekleşebilir. SİNİR SİSTEMİ Sinir sisteminde başta beyin, beyincik, omurilik soğanı, omurilik, beyinden çıkan 12 çift ana sinir ve omurilikten çıkan birçok sinir vardır. Beyin bütün düşünce ve davranışların şekillendiği merkezdir. Beyincik iç kulaktaki zarlarla dengeyi sağlar. Omurilik, sırtta omurların içerisinden geçer. Beyinden gelen ve beyine giden mesajların iletilmesinde köprü vazifesi görür. Ayrıca refleks hareketlerinden beynin bilgisi dışında kalan bazı hareketlerin de yönetilmesini üstlenir. Organların çalışmasını hızlı, etkili ve elektriksel yollarla düzenleyen yapılardan oluşur. Sinir sistemi sinir telleri yardımıyla tüm vücuttaki olayları denetler ve düzenler. Özelliğine göre iki kısımdan oluşur: Merkezi ve çevresel sinir sistemleri. Merkezi Sinir Sistemi Sinir sisteminin yönetici ve denetleyici kısmıdır. Kafatası ve omurga içindeki sinirsel organlardan oluşur. • Beyin: Kafatası içerisindeki en büyük sinirsel organdır. Yüzeyi girintili çıkıntılı olup iki yarım küreden oluşur. Beyinle kafatası arasında bulunan üç katlı zar beyni sarsıntılardan ve darbelerden korur. Yapısında milyarlarca sinir hücresi ağ şeklinde bulunur. Beyin yardımıyla insan vücudunda; 1. Duyu organlarından gelen uyarılar değerlendirilir. 2. Problem ve olaylar düşünülür, çözülür. 3. Öğrenme faaliyeti ve hafıza olgusu sağlanır. 4. Acıkma, susama, uyku, uyanıklık düzenlenir. 5. Kan basıncı ve vücut sıcaklığı düzenlenir. 6. Hormonların salgılanma zamanı belirlenir. Beyincik: Yapısı beyne benzer ve küçüktür. İki yarım küreden oluşur. Kafatasının arka alt tarafında bulunur. Beyin, iç kulak ve iskelet kaslarıyla bağlantılıdır. Beyincik yardımıyla insan vücudunda; 1. Kol ve bacaklardaki kasların birbiriyle uyumlu çalışması sağlanır. • 2. Kol ve bacaklardaki kasların çalışma derecesi düzenlenir. 3. Aktif hareketin dengeli olması sağlanır. • Omurilik soğanı: Yüzeyi düz olup soğana benzer bir şekle sahiptir. Boynun üst kısmında bulunur. İstem dışı çalışan iç organları yönetir. Omurilik soğanı yardımıyla insan vücudunda; 1. Solunum sisteminin çalışması düzenlenir. 2. Dolaşım sisteminin çalışması düzenlenir. 3. Boşaltım sisteminin çalışması düzenlenir. 4. Sindirim sisteminin çalışması düzenlenir. Omurilik: Sırtdaki omurga içerisinde bulunur. Yüzeyi düz olup sinir kordonunundan oluşur. Kafatası organları ile vücut organları arasındaki bağlantıyı sağlar. Omurilik yardımıyla insan vücudunda; 1. Beyinle organlar arasında bilgi iletimi sağlanır. • 2. Refkles davranışlarının oluşması düzenlenir. • • Refleks: Vücuda yapılan ani ve güçlü etkilere karşı vücudun aynı şekilde tepki göstermesidir. İstemsiz olarak yapılır. Vücudu koruyucu özelliğe sahiptir. Kazanılma şekline göre doğuştan ve sonradan kazanılan olmak üzere iki çeşidi bulunur. (2 ADET) Doğuştan kazanılan (kalıtsal) refleks: Genlerle ilgili olup nesilden nesile aktarılır. Her insanda aynı şekilde bulunur. ( 4 ÇEŞİT) 1. Doğan çocuğun emme hareketi 2. İğne batan parmağın çekilmesi 3. Gürültülü sesten ürkme 4. Göz bebeğinin büyüyüp küçülmesi • Sonradan kazanılan (şartlı) refleks: Doğumdan sonra deneyimlerle ve öğrenme sonucu kazanılır. Nesilden nesile aktarılmaz. (3 ADET) 1. Limon görünce ağzının sulanması 2. Örgü örme, dans etme, yüzme davranışları 3. Bisiklet ve araba sürme davranışları Çevresel Sinir Sistemi Vücudu ağaç kökü şeklinde saran sinir liflerinden oluşur. Merkezi sinir sistemi ve vücut organları arasındaki sinirsel iletimi sağlar. Sinir dokusunu oluşturun hücrelere nöron denir. Milyarlarca nöron insan vücudunu ağ gibi sararak yönetimi sağlarlar. Nöronlar görevleri için aşırı farklılaşmış olup bölünme yetenekleri yoktur. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar. Nöronların şekilleri benzer farklı kısımlardan oluşurlar: 1. Dendrit: Kısa ve çok sayıda olan uzantılardır. Çevreden aldıkları uyarıları aksona taşırlar. 2. Akson: Uzun ve bir tanedir. Dendritten aldığı uyarıları hedefi olan organa doğru taşır. 3. Gövde: Nöronun çekirdek ve organellerinin bulunduğu sitoplazma kısmıdır. Hücredeki hayatsal olayları gerçekleştirir. 4. Miyelin kılıf, bazı nöronlarda, aksonların çevresiyle yalıtımını sağlayarak uyartıların daha hızlı taşınmasını sağlar. 5. Uyarı, nöronları etkileyen çevresel değişmelerdir. Uyartılar (impuls) etkisiyle nöronlarda oluşan elektiriksel ve kimyasal değişmelerdir. İnsan vücudunda görev ve taşınan bilginin farklılığına göre üç çeşit sinir hücresi kullanılır. 1. Duyu nöronu: Uyarıları duyu organlarından merkezi sinir sistemine taşır. • 2. Motor nöron: Merkezi sinir sisteminden organlara doğru emir taşır. 3. Ara nöron: Merkezi sinir sistemini oluşturur. Uyarı ve emirler sinirler üzerinde uyartılar şeklinde taşınırlar. Taşınma hızları sabit olup oluşma miktarları değişebilir. Uyartılar nöronlar üzerinde iyonlar yardımıyla elektriksel, nöronlar arasında hormonlar yardımıyla ise kimyasal olarak taşınır. Nöronlar birbirine bağlandığı bölgelere sinaps denir. Sinapslar bir nöronun aksonuyla diğerinin dendriti arasında kurulur. Uyartılar sinapslar üzerinde salgılanan özel hormonlarla taşınır. Böylece uyartının hangi yolu takip ederek hangi organa ulaşacağı belirlenir. DOLAŞIM SİSTEMİ Bütün organ ve sistemler arasında madde iletimini sağlayan yapılara dolaşım sistemi denir. Dolaşım sistemini kalp, damarlar ve kan dokusu oluşturur. Dolaşım sistemi besin, gaz, hormon, artık, antikor gibi maddeleri ilgili hücrelere taşır. Kalp, göğüs boşluğunda bulunan çizgili kaslardan oluşmuş bir organdır. İstemsiz, hızlı, güçlü ve uzun süreli olarak çalışır. Böylece kan sıvısının damarlarda akmasını sağlar. Kalp, kulakçık ve karıncık olmak üzere iki kısımdan oluşur. 1. Kulakçık: Kan sıvısını kalbe doğru çeken kısmıdır. Sol kısmı vücut toplar damarına, sağ kısmı akciğer toplar damarına bağlıdır. 2. Karıncık: Kan sıvısını organlara doğru pompalayan kısımdır. Sol kısmı vücut atar damarıyla, sağ kısmı akciğer atardamarıyla bağlantılıdır. Kalbin sağ tarafında kirli kan (CO2 oranı fazla) ve sol tarafında da temiz kan (O2 oranı fazla) bulunur. Kalbin çevresinde koruyucu olan perikard adlı kaygan zar bulunur. Bu zar kalbi dış etkilerden korur. Kalp üzerinde bulunan damarlara koroner damarlar denir. Bu damarlar kalbin hızlı bir şekilde beslenmesini sağlar. • Kalbin çalışması sırasında damarlarda oluşturduğu sarsıntılara nabız denir. Kanın damarlarda akarken oluşturduğu basınca tansiyon denir. Nabız ve tansiyon arttığında damarlardaki kanın akış hızıda artar. Kalpten çıkan kirli ve temiz kanın dolaşma mesafesi ve özelliğine göre iki çeşit dolaşım kullanılır. 1. Küçük kan dolaşımı: Kalpten çıkan kirli kanın akciğerlerde temizlenmesini sağlar. Kalbin sağ karıncığından başlar ve sol kulakçığında biter. 2. Büyük kan dolaşımı: Kalpten çıkan temiz kanın vücut organlarına ulaşmasını sağlar. Kalbin sol karıncığından başlayıp sağ kulakçığında biter. • Kalp, her insanın yumruğu büyüklüğünde bir pompadır. Vücutta bulunan en güçlü kas, kalp kasıdır. Kalp dakikada 60-180 arasında kasılır. Normali ise 60-80 arasıdır. Kalp iki kulakçık ve iki karıncıktan oluşur. Karıncıklarla kulakçıklar arasında tek yöne geçişe izin veren kalp kapakçıkları yer alır. Kalp göğsün 1/3 alt kısmında, göğüs kemiğinin hemen solundadır. • Alt toplar damarı, akciğerlerden sol kulakçığa dökülür. Kulakçıklar, akciğerden ve vücuttan gelen kanı toplayan bölgeler olarak görev yaparlar. Sağ karıncıkta bulunan kan, akciğer atardamarları ile akciğerlere iletilir. Aort adı verilen ana atardamar, sol karıncıktan çıkarak oksijence zengin kanın bütün vücuda dağılmasını sağlar. Kalp atardamarlarına kalbin atımı, nabız şeklinde iletilmektedir. Dikkatle dinlenecek olursa çok düzgün bir şekilde olduğu fark edilir. • Kalbin kulakçık ve karıncıkları art arda ritimsel olarak kasılıp gevşerler. Kulakçıklar kasılırken karıncıklar gevşer ve kan sıvısı kulakçıktan karıncığa doğru akar. Karıncıklar kasılırken kulakçıklar gevşer ve kan sıvısı organlara doğru pompalanır. Kalbin kulakçık ve karıncıklarının kasılması dakikada ortalama olarak 70 – 80 kez gerçekleşir. Kasılma hızı hormon ve sinirler etkisiyle artırılıp azaltılabilir. Kan damarları, atardamar ve toplardamar olarak iki gruba ayrılır. • Atardamarlar kanı kalpten uzaklaştıran, toplardamarlar kanı kalbe getiren damarlardır. • Kan kılcal damarlar içerisinde ilerlerken bir kısım kan sıvı dokularına sızar. Bu sıvıya akkan (lenf) adı verilir. Akkan damarları ile de toplanır. Akkan damarları boyunca akkan düğümleri yer alır. Bunlar içerisinde lenfosit denilen akkan hücrelerini yaparlar. Kan, karıncıklardan büyük bir basınçla çıkar. Atardamar duvarında bu basıncın yaptığı etki kan basıncı olarak bilinir. • Kanın kalpten çıkarak akciğerlere gidip oksijence zenginleştikten sonra kalbe dönmesine küçük kan dolaşımı denir. Akciğerlerden dönen oksijence zengin kanın, vücuda yayıldıktan sonra tekrar geri dönmesine ise büyük kan dolaşımı denir. Besinlerle alınan temel maddeler ve solunumla alınan oksijen hücre düzeyine kadar kan sayesinde iletilir. Hücre ve dokulardaki artıklar da kanla uzaklaşırlar. Kan iç ortamı dengede tutar. Vücut ısısının düzenlenmesinde görev yapar. • Kan içerisinde en bol bulunan hücreler alyuvarlardır. Bir milimetreküp içerisinde 4,5 milyon alyuvar bulunur. Kana ve alyuvarlara kırmızı rengini veren hemoglobinlerdir. Hemoglobin akciğerlerden alınan oksijenin hücrelere, hücrelerden alınan karbondioksitin akciğerlere iletilmesini sağlar. Eğer kanda hemoglobin yetersiz ise anemi (kansızlık) denen durum meydana gelir. • Kanda bulunan ikinci hücre grubu akyuvarlardır. Vücudun savunmasıyla ilgili hücrelerdir. Bir milimetreküp kanda 6000-10000 arasında akyuvar vardır. Bunlar vücuda giren bakterilerle savaşırlar. • Kanda bulunan trombositler kanın pıhtılaşmasında görev yaparlar. Kanın sıvı kısmına plazma adı verilir. İçerisinde kan sıvısının dolaştığı boru şeklindeki yapılara damar denir. Özellik ve görevine göre 3 çeşidi bulunur. • 1. Atar damarlar: Kalpten organlara kan götüren damarlardır. Vücut ve organ atar damarlarında temiz kan, akciğer atar damarında kirli kan bulunur. Yapısında kalın düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akış hızı yüksektir. 2. Toplar damarlar: Organlardan kalbe kan getiren damarlardır. Organ toplar damarlarında kirli kan, akciğer toplar damarında temiz kan bulunur. Yapısında ince düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akşı hızı düşüktür. 3. Kılcal damarlar: Atar damarlar ile toplar damarlar arasında bulunur. Kanın atar damardan toplar damara geçmesini sağlar. Yapısında kas dokusu bulunmaz. Kan basıncı normal ve kanın akış hızı en düşüktür. Kan sıvısı, başlı başına bir doku olup, sıvı ve akıcıdır. Su oranı çok yüksektir. Yapısında hücrelerin ihtiyacı olan maddelerle, metobolizma sonucu oluşan zararlı maddeler bulunur. Kan sıvısında; su, mineral, oksijen, karbondioksit ve kan hücreleri bulunur. Kanın yapısında özel görevler yapan kan hücreleri taşınır. 1. Alyuvarlar: Kırmızı renkli ve kanda en fazla bulunan hücrelerdir. Oksijen ve karbondioksitin taşınmasında görev yapar. • 2. Akyuvarlar: Beyaz renkli ve kanda en az bulunan hücrelerdir. Mikropların yok edilerek bağışıklığın sağlanmasında görev yapar. 3. Kan pulcukları: Hücre parçaları olup üzerinde pıhtılaşma proteinlerini taşır. Kesilen ve zedelenen damarların onarılmasında görev yaparlar. • • İnsan kanı A, B, AB ve O olmak üzere dört ayrı guruba ayrılır. İnsanların % 85’inde Rh faktörü denilen özel bir protein bulunur. Bu proteinin bulunduğu kan Rh (+), bulunmadığı kan da Rh (-) olarak adlandırılır. Kan gruplarının oluşumunda alyuvarlar üzerindeki özel protein çeşitleri ve kandaki antikor çeşitleri etkili olur. Alyuvarlar üzerinde A, B ve Rh tipinde 3 çeşit proteinin bulunma durumuna göre farklı kan grupları oluşur. Alyuvar üzerinde; 1) A proteinleri varsa — A grubu, 2)B proteinleri varsa — B grubu, 3)A, B proteinleri varsa — AB grubu, 4)A, B proteinleri yoksa — O grubu, 5)Rh proteinleri varsa — Rh+ grubu, 6)Rh proteinleri yoksa — Rh– grubu. • Ayrıca, kan sıvısında yabancı proteinleri çökelten özel antikorlar bulunur. Bunlar A antikoru, B antikoru ve Rh antikorudur. A grubunda – B antikoru, B grubunda – A antikoru, 0 grubunda – A, B antikoru, Rh– grubunda – Rh antikoru bulunur. Yaralanma, ameliyat, hastalanma durumlarında vücuttaki kan sıvısı yeterli olmadığı için vericiden kan nakli yapılır. İki çeşidi kullanılır. 1. İdeal Kan Nakll: Herkesin kendi grubundan kan alıp vermesidir. A « A, B « B, AB « AB, O « O, Rh+ « Rh+, Rh– « Rh– şeklinde yapılır. • 2. Zorunlu Kan Nakli: Kendi grubundan kan bulunmadığı zamanlarda yapılır. SİNDİRİM SİSTEMİ İnsan vücudu devamlı enerji tüketir. Tüketilen bu enerji yiyecek ve içeceklerden sağlanır. Alınan besinlerin vücutta bir dizi işleme tabi tutularak enerji hammaddesi ve yapı taşı öğelerine ayrılması ve daha sonra da kana geçmesine sindirim denir. Sindirim sistemini oluşturan başlıca bölümler aşağıda belirtilmiştir. 1. Ağız ve dişler: Sindirim sisteminin başlangıç yeridir. Ağzın içindeki dil aynı zamanda tat alma organıdır. Konuşma da onun yardımıyla sağlanır. Alınan besin maddeleri, ağız içinde dişlerin yardımıyla parçalanır ve öğütülür. Bu parçalanma işlemine tükürük bezlerinden salgılanan salgılar ve sindirim enzimleri yardım eder. 2. Yutak: Ağızda parçalanan ve öğütülen besin maddeleri yutkunma hareketi ile yutağa gelir. Yutak bir boşluktur. Bu boşluk iki yere açılır. Birincisi soluk borusu, ikincisi ise yemek borusudur. Yenen besin maddeleri yutağa geldiğinde soluk borusuna açılan yol kapanır, besinler doğrudan yemek borusuna geçerler. 3. Yemek borusu: Yaklaşık 20-25 cm uzunluğundadır. Besinler buradan geçerek mideye giderler. 4. Mide: Karın boşluğunun sol tarafında bulunur. Midenin içi, mide suyu denilen salgılar çıkaran bezlerle doludur. Bu salgıların en önemli görevi yenen besinlerin sindirilmesini kolaylaştırmaktır. 5. İncebağırsak: 7-8 m uzunluğunda 3-5 cm genişliğindedir. Mideden sonra başlar. Mide ile birleşim yerinde 12 parmak bağırsağı vardır. Sindirim burada devam eder. İnce ve kalın bağırsaklarının birleştiği yerde kör bağırsak bulunur (iltihaplanmaları sonucu apandisit meydana gelir). 6. Kalınbağırsaklar: 1,5-2 m uzunluğunda ve 3-5 cm genişliğindedir. İnce bağırsakta emilmeyen besin maddeleri burada sindirime uğrar. Geri kalanlar dışkı olarak bu bağırsaktan anüs (makat) yoluyla dışarı atılır. 7. Pankreas: Yaklaşık 60-90 gr ağırlığında bir salgı bezidir. Çıkardığı salgı ile sindirim sisteminde ve vücut şekerinin düzenlenmesinde önemli görev yapar. 8. Karaciğer: 1,5-2 kg ağırlığında, karın boşluğunun sağ tarafında bulunan bir organdır. 2 parçadan meydana gelir. Bir de safra kesesi vardır. Karaciğer, kan yapma, kan depolama, yağ ve proteinleri depolama, safra üretme, şeker miktarını düzenleme gibi 200’ün üzerinde görevi vardır. • Ağızda çiğneme, sindirimin en önemli aşamalarından biridir. Etkin bir şekilde besinlerin çiğnenmesi bir çok sindirim sistem rahatsızlığının ortadan kalkmasını sağlar. Çiğneme ile besinler küçük parçalara ayrılırlar ve midede işlenecek hâle gelirler. Ağızda tükürük içerisinde bulunan bazı enzimler nişastanın bir miktar sindirimine yardımcı olur. • Midede bulunan hidroklorik asit birçok mineral tuzunun çözünmesini sağlarken, pepsin denilen protein parçalayıcı enzimler ise protein moleküllerini daha alt birimlerde parçalanmasını sağlar. • İnce ve kalın bağırsaklarda daha ileri düzeyde sindirim yapabilecek salgılar bulunur. Safra yağların sindirilir hâle gelmesini sağlar. BOŞALTIM SİSTEMİ Besin maddelerinin hücrelerdeki metabolik olaylarda kullanılması sonucu oluşan ürünlere artık denir. Vücuttaki suyun fazlası, tuzun fazlası, minerallerin fazlası, vitaminlerin fazlası, asitler, gazlar, amonyak, üre ve ürik asitler, ilaçlar artık özelliğinde olup hormonal düzenleme sonucunda boşaltımla dışarı atılabilir. Artıklar dolaşım sıvısı olan kanda bulunur. Kan boşaltım sistemi organlarında süzülerek artıkları ayıklanır. Boşaltım sistemi farklı organlardan oluşur. 1. Böbrek atar damarı: Yapısında bol artık bulunan kirlenmiş kanı organlardan böbreğe doğru getirir. • 2. Böbrek toplar damarı: Böbrekte temizlenmiş olan kanı kalbe doğru taşır. 3. Böbrek: Kanı süzerek artıkları ayıklar ve sulandırarak idrarı oluşturur. Kanın bileşimini belirli sınırlar içerisinde düzenler. 4. İdrar kanalı: Artıklı sıvıyı (idrar) idrar kesesine taşır. 5. İdrar kesesi (Mesane): Gün boyu oluşan idrarı depolayarak belli zamanlarda dışarıya atar. Böbrek, boyuna kesildiğinde üç kısımdan oluştuğu görülür. Dış kısmında kabuk, iç kısmında havuzcuk bulunur. 1. Kabuk kısmı: Kanın süzülmesini sağlayarak artıkların kan sıvısından ayrılmasını sağlar. • 2. Öz kısmı: Süzüntüde bulunan yararlı maddelerin tekrar kana geri alınmasını sağlar. 3. Havuzcuk: Artıkların toplandığı idrarın oluştuğu kısımdır. Bundan başka deri, akciğer ve karaciğer boşaltım yapılmasına yardımcı olur. Deri terleyerek, akciğer solunum yaparak ve karaciğer zehirli maddeleri etkisiz hale getirerek boşaltıma yardımcı olur. ÖZET: İnsan vücudunun anatomik ve fizyolojik yapısı çeşitli sistemlerden oluşmuştur. İnsan vücudu yapı ve çalışma bakımından oldukça karmaşıktır. Tüm inceliği ve özellikleri ile insan vücudunun yapısını anatomi, işleyiş ilkelerini ise fizyoloji ve tıp bilim dalı inceler. •Anatomi, Yunancadan gelen ve keserek ayırma, parçalama anlamında bir terimdir. Anatomi geniş anlamda vücudun normal şeklini, yapısını; vücudu oluşturan organları ve bu organlar arasındaki yapısal, görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. •Vücud, fiziksel ve kimyasal yapılardan oluşan bir sistemler bütünüdür. Vücut, insan sağlığının maddesel parçasıdır; insan varlığının korunması ve soyun sürekliliği için birbiriyle uyumlu bir biçimde çalışan öğelerden oluşmuştur. •İnsan vücudundaki temel sistemler; hareket, sinir, solunum, dolaşım ve sindirim sistemleri olarak sıralanabilir. Bu sistemler duygu, hareket ve beslenme gereksinimlerini yerine getirirler. İnsan vücudunun olağan büyüme ve gelişmesi sistemlerin ve sistemleri oluşturan her organın görevini yerine getirmesine bağlıdır. •Vücut yapısında farklılık yaratan faktörler: yaş, ırk, cinsiyet, genetik ve çevresel faktörler olarak sayılabilir. Bu unsurlar içinde anatomik yapıyı farklı kılan ilk iki özellik yaş ve cinsiyettir. •Anatomik yapıda cinsiyet arasındaki en belirgin özellik, üreme organlarının tamamen farklı olmasıdır. Yaş faktörünün aynı olduğu var sayıldığında her toplum için ortak olan ancak kişiden kişiye değişebilen bir özellik de boy, vücut ağırlığı, vücut kitlesi, merkezi sinir sisteminin toplam kitlesi gibi kriterlerin erkeklerde daha yüksek değerlerde olmasıdır. ÖNEMLİ NOTLAR • • • • • • • • • • • • • • • İnsan vücudunda farklı mekanizmalar ve sistemler bulunur İnsan vücudu mükemmel bir sanat eseridir. Her insan farklı yaratılmıştır Akciğrler, havanın kana geçmesinde görev alır İnsan vücudunda 205 civarında kemik bulunur. Şekil ve büyüklüğüne göre dört ayrı kemik bulunur. Kaslar şekil değiştirebilen hürcelerden oluşur Omurilik, omurların içerisenden geçer Sinir sistemi, merkezi ve çevresel olmak üzere iki kısımdır Dolaşım sistemi kalp, damar ve kan dokusundan oluşur. Kalp, kulakcık ve karıncık olarak iki kısımdır. Bir milimetreküpte 6000-10.000 adet akyuvar bulunur. A, B, AB ve O olmak üzere dört kan grubu vardır. Yenilenlerin enerjiye dönüştürlesi sindirim sistemi vasısatıyladır. Böbrek, kabuk, öz ve havuzcuktan oluşur.
© Copyright 2024 Paperzz