CİLT 1 No: 1 NİSAN 2014 www.tfd.org.tr/ktcg 1 EDİTÖRLER KURULU Prof. Dr. Sedef Gidener Yrd. Doç. Dr. Ömer Demir Yrd.Doç. Dr. Burak Cem Soner Archives of CLINICAL TOXICOLOGY Editörden e-bültenden “Archives of Clinical Toxicology’ye” yolculuk Sedef GİDENER 1 Derleme Makale Obezite Fizyolojisi İlgi Şemin 2-7 Derleme Makale Obezitede Diyet Tedavisi Meltem YAMAN 8-12 Derleme Makale Bitkisel Zayıflama Ürünleri Atila KARAALP 13-17 Derleme Makale Bitkisel Zayıflama Ürünleri Burak Cem SONER 18-22 Derleme Makale Morbid Obezitenin Cerrahi Tedavisi Koray ATİLA İndeks 23-27 28 Tasarım ve Düzenleme: Dr.Burak Cem Soner 1 EDİTÖRDEN… Sevgili KTÇG üyeleri bildiğiniz gibi 2 yıldır bültenimizi 3 aylık periyodlar ile çıkarmaya çalışıyoruz. Bültenin hakemli dergi formatına dönüştürülmesi çalışmalarımız nihayet tamamlanmıştır. Çalışma grubumuz yürütme kurulunda yapılan toplantılar sonunda derginin “Archives of Clinical Toxicology“ ismini alarak yayın hayatına devam etmesi görüşü ağırlık kazanmıştır. İki yılda 7. sayısına ulaşan bültenimizde 5 ana başlık ve 25 alt başlıkta, konularında uzman 23 akademisyenin yazıları yer aldı. Bu katkıların Archives of Clinical Toxicology için de artarak devam etmesini diliyoruz. Ayrıca 22. Ulusal Farmakoloji Kongresi’nde de e-bültenimiz ile ilgili bilgileri poster halinde sunduk. Sevgili KTÇG üyeleri ilk sayımızda “hayata tutunmaya çalışan e-bültenimizin uzun ömürlü olması sizlerin katkılarına bağlıdır” diye vurgulamıştık. Şimdi ise hepinizin Klinik Toksikoloji alanındaki duyarlılıklarınızı dergimiz için göstereceğinizi umuyoruz. Sevgi ile, sağlık ile ve güzelliklerle kalın…. 2 Archives of CLINICAL TOXICOLOGY www.tfd.com/ktcg Derleme Obezite Fizyolojisi Prof. Dr. İlgi Semin Giriş Obezite günümüzde hem gelişmiş, hem gelişmekte olan ülkelerde en önemli sağlık sorunları arasında yer almakta, yol açtığı hastalıklar aracılığı ile ölüm ile ilişkili sayılmaktadır. 1980 yılından bu yana obez sayısı yaklaşık ikiye katlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2008 verilerine göre, 1.4 milyar erişkin fazla kilolu olup, bunlardan 200 milyonun üzerinde erkek ve 300 milyon kadar kadın obezdir, yani toplamda dünya erişkin nüfusunun %10’dan fazlasında obezite mevcuttur. 2011 yılı verilerine göre ise 5 yaş altı çocukların 40 milyondan fazlası aşırı kiloludur [1, 2]. Türkiye’de Obezite Prevalans Çalışmasında (TURDEP I) obezite prevelansı %22,3 olarak bulunmuştur [3]. 2010 yılında yapılan TURDEP II çalışmasında ise Türkiye’de şişmanlık oranının %32’ye yükseldiği saptanmıştır. Bu dikkat çekici hızlı artış alarm niteliğindedir [4]. Tanım ve Tanı DSÖ’nün tanımına göre obezite sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı derecede yağ birikmesidir. Vücut kompozisyonu esas olarak yağsız vücut kitlesi (kas, kemik, su ve diğer organik maddeler) ve yağ kitlesinden oluşmaktadır. Optimal yağ oranı erişkin erkeklerde %15 ve kadınlarda %25’dir [5]. Yağ dokuları beyaz ve kahverengi yağ dokusu olmak üzere iki tiptir. Beyaz yağ dokusu enerji kaynağıdır. Vücudun birçok yerinde bulunan beyaz yağ dokusu ayrıca organlara destek olma ve vücut sıcaklığını koruma görevi de yapmaktadır. Bu yağ dokusunun artması sonucunda şişmanlık oluşur. Kahverengi yağ dokusu memelilerin yeni doğan yavrularında ve kış uykusuna yatan hayvanlarda daha fazladır. Vücutta daha çok skapula altındaki bölgede bulunmaktadır. Temel görevi ısı üretimidir. Şişmanlarda kahverengi yağ dokusu aktivitesinin düşük olduğu yayınlanmıştır [6]. Obezitenin tanısında, yağlanmayı direkt olarak ölçmemekle birlikte, yaygın olarak beden kitle indeksi kullanılmaktadır. Ayrıca bel/kalça oranı, bel çevresi ölçümü, deri kıvrım kalınlığı gibi kolay uygulanabilen antropometrik ölçümler de obezitenin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Antropometrik ölçümlerin dışında vücut bileşimi; izotop ve kimyasal dilüsyon yöntemi (vücut suyu, vücut potasyumu); vücut yoğunluğu ve hacmi (su altı ölçümü, pletismografik yöntem); iletkenlik (total vücut elektriksel geçirgenlik, biyoelektrik impedans analizi); görüntüleme yöntemleri (ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans, dual enerji x-ışını absorpsiyometresi); tüm vücut nötron aktivasyon analizi gibi laboratuar yöntemleri kullanılarak da saptanmaktadır [7]. Sınıflandırma Obezite üç şekilde sınıflandırılmaktadır: 1. Vücut yağ dağılımına göre: Vücutta yağlanmanın yerleşim yerlerine göre Bouchard tarafından dört tip şişmanlık tanımlanmıştır [8]: İletişim: Prof. Dr.İlgi Şemin e-posta: [email protected] a. Tip-I: Vücut yağı tüm vücuda benzer oranlarda dağılmaktadır, ovoid tip olarak adlandırılır. Tüm telif hakları TFD’ye aittir. b. Tip-II: Deri altı yağ gövdede yoğunlaşmıştır, android yağ depolanması veya elma tipi şişmanlık denir. İnsülin direnci ile ilişkisi gösterilmiştir. 3 Semin I.M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 2-7 c. Tip-III: Viseral yağ karın bölgesinde yoğunlaşmıştır. Glukoz intoleransı, hiperlipidemi ve hipertansiyon ile aralarında ilişki gösterilmiştir. d. Tip-IV: Uyluk ve kalçada yağ depolanmasıdır, armut tipi şişmanlık denir. 2. Yağ hücresine göre: İnsan vücudundaki yağ miktarının artması, yağ hücrelerinin sayısında (hiperplazi) veya yağ hücresinin hacminde (hipertrofi) artış ile oluşur. Çocuklukta oluşan şişmanlık hiperplazi, yetişkinlikte oluşan hipertrofi ile karakterizedir. 3. Beden kitle indeksine göre: Beden kitle indeksi (BKİ) vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun karesine (m2) bölünmesi ile elde edilen değerdir. En sık kullanılan ölçüm yöntemidir. DSÖ tarafından yapılan sınıflandırmaya göre; BKİ 25-29,9 arasında olanlar fazla kilolu, 30 üzerinde olanlar obez olarak değerlendirilir, 40 üzerinde ise morbid obez kabul edilir. BKİ’nin 27 kg/m2’nin üzerinde olması bazı kronik hastalıkların görülme riskini artırabilir [9]. Etiyoloji Obezite çok faktörlü ve karmaşık bir etiyolojiye sahiptir. Esasen kişinin aldığı enerji, sarf ettiği enerjiden daha fazla olduğu zaman vücut yağ miktarı artmaktadır. Pozitif enerji dengesinin sağlanmasında beslenmenin önemli rolü vardır. Aşırı veya dengesiz beslenme ile fiziksel aktivitenin az olması obezite gelişmesinde en önemli etmenlerdir. Büyük porsiyon yiyecekler, yüksek kalorili içecekler ve yağlı yiyeceklerin çok miktarda tüketilmesi ile şişmanlık arasında ilişki vardır. Benzer şekilde diyetin özellikle basit karbonhidrat oranının yüksek olması, fazla alınan enerjinin vücutta yağa dönüştürülüp depolanması sonucunda kilo artışına neden olur. Öğün atlamak, öğün aralarında yağlı-karbonhidratlı besinleri tüketmek, hızlı yemek, aşırı alkol tüketmek de obezitenin oluşumuna katkıda bulunur [10]. Obezite gelişmesinde beslenme ve fiziksel aktivite dışında genetik, metabolik, hormonal, hipotalamik, psikolojik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel etmenler de rol oynar. Kadınlarda obezite sıklığının, ileri yaşlarda erkeklerden daha fazla olduğu gözlenmektedir. Eğitim düzeyi düşük gruplarda yüksek gruptan, gelir düzeyi düşük grupta yüksek gruptan daha fazla obezite gözlenmiştir [10]. Besin alımı ve vücut ağırlığı hipotalamus tarafından düzenlenmektedir. Beyin enerji durumuna ilişkin çeşitli homeostatik sinyalleri entegre eder, çevresel, sosyal ve hoşlanma gibi faktörleri göz önünde bulundurarak tokluk veya açlık yanıtları oluşturur. Sinirsel ve hormonal sinyaller direkt veya indirekt olarak hipotalamusa gelir, barsak, pankreas, karaciğer, yağ dokusu, beyin sapı ve hipotalamus arasında bir ilişki ağı oluşur. Hipotalamus bu sinyalleri entegre eder, besin belleği ve ödül ile ilişkili yüksek kortikal sistemler, sempatik ve parasempatik sistemler aracılığı ile iştahı düzenler. Arkuat nükleusta bulunan iki nöron grubunun besin alımını düzenlediği bilinir. Bunlar oreksijenik (iştah artırıcı) nöropeptid Y (NPY)/ agouti-ilişkili peptid (Agrp) nöronları ile anoreksijenik (iştah azaltıcı) proopiomelanokortin (POMC)/kokain ve amfetamin ile regüle edilen transkript (CART) içeren nöronlardır. Diğer hipotalamus nükleuslarında bulunan nöron toplulukları lateral hipotalamusun oreksijenik oreksin ve melanin konsantre eden hormon salgılatıcı nöronları ile ventromedial hipotalamusun anoreksijenik beyinden derive nörotrofik faktör (BDNF) ve steroidojenik faktör-1 salgılatıcı nöronlarıdır. Bu iştah düzenleyen nöronların besin ve hormonları algılayabilen metabolik algı üniteleri olarak işlev gördükleri kabul edilmektedir [11]. BDNF iki yolla aşırı yeme ve şişmanlığa yatkınlık yapabilir; direkt olarak hipotalamus ve önbeyini etkileyerek veya indirekt olarak duygu durum, dürtüsellik, yürütücü işlevler ve beslenme davranışına aracılık eden anahtar monoamin sistemlerini etkileyerek. Bazı nöropsikiyatrik bozukluklar ile obezite ilişkisi indirekt yolla açıklanabilir. Mezokortikolimbik yolaktaki dopamin aktivitesi besin-ödül ilişkisinde rol oynar. Serotonin ile besin alımı ters ilişkilidir. 5-HT azalması aşırı yeme ve kilo almaya neden olmaktadır. 5-HT2C reseptörü olmayan hayvanlar spontan olarak şişmanlar. Hipotalamusa 5-HT mikroenjeksiyonları besin alımını azaltır. 5-HT reseptörlerini direkt olarak etkileyen veya 5-HT geri alımını bloke eden ilaçlar obezite tedavisinde kullanılmıştır. Norepinefrin hipotalamusta beta-2 veya alfa-1 reseptörleri aracılığı ile besin alımını azaltır. Hipotalamusa kronik norepinefrin infüzyonu ise besin almını, ağırlık ve yağı artırır [11]. 4 Semin I.M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 2-7 Oreksin A ve oreksin B, enerji tüketimine yol açar. Oreksin ve/veya oreksin duyarlılığının artması ile spontan fiziksel aktivitenin ilişkili olduğu ve bu yolla ısı üretimini arttırarak obeziteye direnç gelişmesine katkı yaptığı kemirgenlerde gösterilmiştir [12]. Histamin ve H1 reseptörleri, apoprotein A-IV gibi peptidlerin de besin alımının düzenlenmesine katıldığı belirlenmiştir. Yağ dokusu sadece bir enerji deposu değil, aktif bir endokrin organdır. Yağ dokusundan gelen sinyaller iştahı düzenlerler. Salgıladığı yağ asitleri, sitokinler ve peptidler hem yağ dokusunda hem diğer birçok dokuda etki gösterir. Leptin, vücut ağırlığının uzun süreli kontrolünü düzenleyen yağ dokusundan salgılanan bir maddedir. Yağ dokusunun fizyolojik fonksiyonlarını düzenlediği gibi üreme ve bağışıklık sistemlerini de etkiler. Vücut yağ dokusunun artmasına bağlı olarak kandaki düzeyinin yükselmesi besin alımını azaltır. Yağ deposu azaldığında ise serum leptin düzeyi düşer, iştah ve dolayısıyla besin alımı artar. Genetik defekte bağlı olarak yağ dokusundan leptin salınmayan kişilerde obezite gelişmektedir ve bu kişilerin leptin ile tedavisi besin alımının hızla azalması ve yağ depolarının normale dönmesine neden olmaktadır. Leptin beyinde beslenmenin dört nörokimyasal mediyatörünün (NPY, Agrp, POMC ve CART) çift yönlü etkisinden sorumludur. Leptin az olduğunda NPY ve Agrp artar ve diğer ikisi azalır. Etki gösterdikleri nörokimyasal yolakların bozulması obezite veya zayıflığa yol açar. Leptinden etkilenen peptidler besin alımı ve vücut ağırlığını monoamin yolaklar aracılığı ile etkiler [13]. Yağ dokusundan salgılanan diğer bir adipokin adiponektin, insülin duyarlılığının düzenlenmesinde rol oynar. Plazma seviyesinin düşüklüğü ile obezite, tip II diyabet, dislipidemi ve koroner kalp hastalığı arasında ilişki gösterilmiştir [6, 14]. Yağ dokusunda fonksiyonel bir renin-anjiotensin sistemi vardır. Bunun insulin direnci gibi bozukluklarda rol oynayabileceği düşünülmektedir. Ayrıca anjiotensin II’nin yağ dokusunda direkt lipojenik etki gösterdiği, yağ ve kas dokusunda lipid yıkımını inhibe ettiği gösterilmiştir [15]. Barsaktan kalkan sinyaller beyine enerji durumu konusunda bilgi verir. Barsak-beyin aksı kısa süreli açlık-tokluk yanıtlarının, kan glukoz düzeyinin, yağ dokusu işlevlerinin ve enerji harcamasının düzenlenmesinde rol oynar [16]. Barsaktan salgılanan moleküller otokrin, parakrin, endokrin ve nörokrin yolla etki gösterirler. Besin alımının düzenlenmesinde yer alan barsak kökenli maddeler ve etkileri aşağıda verilmiştir [16, 17]: Kolesistokinin tokluk hissedilmesinde rol oynar. Ghrelin tek oreksijenik barsak hormonudur, periferik uygulaması besin alımını artırır. Ghrelin’in vücuttaki yağ oksidasyonunu azalttığı, besin alımını ve yağlanmayı arttırdığı gösterilmiştir. Kan ghrelin düzeylerinin obez bireylerde daha düşük olduğu saptanmıştır. Peptid YY, düzeyi özellikle proteinden zengin yemekten sonra artar. Obezitede keskin olmayan artış gözlenmiştir. PYY ileuma besin geldiği zaman ince barsağın proksimal kısmı ve midenin motor aktivitesinin inhibe edilmesine neden olan reflekse aracılık eden hormonlardan biridir [18]. Pankreatik polipeptid (PP) mide boşalmasını geciktirir ve iştahı azaltır. Glukagon-benzeri peptid-1 (GLP-1) özellikle glikozdan zengin yemekten sonra salgılanır. Glukoza bağlı insülin salınımına, glukagon salınımının inhibisyonuna ve mide boşalmasının yavaşlamasına neden olur, iştahı azaltır. Oksintomodülin yemekten sonra salgılanır, mide boşalmasını geciktirir, besin alımını azaltır, enerji harcamasını artırır ve ghrelin salgılanmasını baskılar. Glukagon açlıkta glukoz düzeyinin sürdürülmesinde rol oynar, karaciğerde glikojenolizi ve glukoneojenezi uyarır. Amilin pankreastan insülin ile birlikte salgılanır. Mide salgılarını azaltır, boşalmasını geciktirir, besin alımını azaltır. Tokluk hissi serotonin-histamin-dopaminerjik sistemin uyarılması ile oluşturur. 5 Semin I.M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 2-7 Besin alımının düzenlenmesinde rol oynayan diğer barsak hormonları; nörotensin ve ksenin anoreksojenik etkilidir; obestatin ghreline zıt etki gösterir. Glukagon-benzeri peptid-2 santral verildiğinde besin alımını azaltır. Yağ asidi amidanandamid (AEA) ve araşidonik asit 2 esteri- araşidonil gliserol (2-AG) gibi endokannabinoidler oreksijenik etki göstermektedir, obezlerde yemek sonrası plazma düzeylerinin düşmeyip yüksek kaldığı saptanmıştır. Vücut ağırlığının düzenlenmesinde rol alan hormonal ve sinirsel etmenler genetik olarak düzenlenmektedir. Yeme davranışında etkili olan faktörler, yağ hücre sayısı, büyüklüğü ve yağın dağılımı da kalıtımsaldır. Vücut kitlesi ve yağındaki bireysel farklılıkların %25-40’ı genetik faktörlere bağlıdır. İkizlerde yapılan çalışmalar, BKİ’ne genetik katılımın yaklaşık %70 olduğunu düşündürmektedir. Şişman anne babanın çocuklarının da şişman olma olasılığı yüksektir [19]. Obez kişilerde leptin eksikliği, POMC yetmezliği, melanokortin-4 reseptör anomalisi gibi genetik anomaliler ve diğer bazı genetik hastalıklar mevcut olabilir. Hipotalamik sendrom, Cushing hastalığı ve polikistik over gibi hastalıklar sıklıkla obezite ile birlikte görülür [20]. Endojen sirkadien saatin doğru zamanlaması organizmanın günlük çevresel değişiklikleri öngörmesine olanak sağlar, buna göre fizyolojik ve davranışsal fonksiyonlar ayarlanır. İnsanlarda fazla atıştırma, günlük uyku miktarında azalma veya uzun süre gece parlak ışığa maruz kalma gibi alışkanlıklar beyini etkileyerek internal ve eksternal ritmleri hissedememeye neden olur. Buna bağlı olarak, beyin tarafından algılanan çevre metabolik olarak düzleşir ve ritmini kaybeder. Sirkadien bozulmanın en iyi bilinen sonucu, metabolizmanın değişmesidir. Son zamanlarda yapılan çalışmalar sirkadien sistemin bozulmasının (chronodisruption=CD) obeziteye yol açabileceğini düşündürmektedir. CD moleküler sirkadien saatin bozulması ile de meydana gelebilir. Fizyolojik işleyişte beyin ve kas ANRT-benzeri protein-1 (BMAN1), Period Circadian Protein-2 (PER2) ve Circadian Locomotor Output Cycles Kaput (CLOCK) proteinleri diğer proteinler arasında özel role sahiptir. Hayvan modelleri saat genleri bozuk olan sıçanların obezite ve bir fenotip benzeri metabolik sendroma yatkın olduğunu göstermiştir. Obezitenin komplikasyonlarının çoğunda da kronobiyoloji yer almaktadır. Sirkadien pacemaker ve sitokin sistemleri, özellikle interlökin-6, uyku-uyanıklık ve enerji alımını düzenlemek için birlikte çalışmaktadır. Ayrıca, metabolizmada görev alan insulin, glukagon, büyüme hormonu ve kortizol salınımı da sirkadien osilasyon göstermektedir [21]. Araştırmalar farklı saat gen varyantları ve haplotiplerinin obezitede rolü olduğunu da göstermektedir. Az uyku uyuyanlarda leptin plazma düzeyinin düşük olduğu, ghrelinin ise yükseldiği gösterilmiştir. Leptin-defisitli farelerde uykunun bozulduğu, diurnal ritmin değiştiği gösterilmiştir [22]. İnsanlarda ghrelinin non-REM uykusunu artırdığı da saptanmıştır [23]. Obezitenin patofizyolojisi Obezitenin fizyopatolojisi büyümüş yağ hücrelerinden salgılanan faktörler ile ilişkilidir. Adiponektin dışında birçok faktörün salgılanması artar. Serbest yağ asidi salınımının artması sonucunda karaciğere ve periferik dokulara yağ asidi girişi artar. Karaciğer tarafından insülin yıkımı azalır, dolaşımdaki insülin seviyesi artar. Karaciğerde yağ asitlerinin depolanması da artar. Bu insülin direncinin gelişmesinde rol oynar. Benzer şekilde kasa fazla miktarda serbest yağ asitlerinin gitmesi kas trigliseridini artırır ve kasta insülin direncinin gelişmesinde rol oynar. Yağ hücreleri tarafından yapılan sitokinlerin de patofizyolojik önemi vardır. Karaciğere TNF-alfa ve interlökin-6’nın gelmesi burada inflamasyona yol açar ve santral yağlanma ve kardiyovasküler hastalık için karakteristik olan bir inflamasyon göstergesi olan C-reaktif protein üretimi artar. Yağ hücrelerinden salgılanan anjiyotensinojen obezitede dolaşımda bulunan anjiyotensinojen miktarını arttırır ve hipertansiyon gelişmesinde rol oynayabilir. Yağ hücreleri büyürken adiponektin miktarının azalması insülin direncinin artması ile ilişkilidir [6, 15]. Obezite ile ilişkili sağlık sorunları Obezite çeşitli sistemlerde birçok sağlık problemi ile ilişkilidir. Bunlar aşağıdaki tabloda özetlenmiştir [20]. İlişkili olduğu sağlık problemleri ve hızlı artış oranı ile öncelikli sağlık sorunu olan obezitenin oluşumunun önlenmesi ve tedavisi önem arz etmektedir [24]. 6 Semin I.M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 2-7 Sistem Kardiyovasküler Sistem İlişkili sağlık sorunu Hipertansiyon [1] WHO Fact sheet N°311. Koroner kalp hastalığı [2] Çıtak Akbulut G, Özmen MM, Besler HT. Obezite çağın hastalığı. TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi:1-9. Serebrovasküler hastalık Solunum Sistemi Derin ven trombozu Primer alveoler hipoventilasyon Uyku apnesi Sindirim Sistemi Dispne Hiatus hernisi ve reflü Safra taşları Yağlı karaciğer Kolorektal kanser Metabolik / Endokrin Hemoroit Dislipidemi İnsülin direnci Tip 2 Diabetes mellitus Hiperürisemi Artmış adrenokortikal aktivite [3] Satman I, Yilmaz T, Sengul A, Salman S, Salman F, Uygur S, et al. Population-based study of diabetes and risk characteristics in Turkey: results of the turkish diabetes epidemiology study (TURDEP). Diabetes care 2002;25:1551-6. [4] Satman I, Omer B, Tutuncu Y, Kalaca S, Gedik S, Dinccag N, et al. Twelve-year trends in the prevalence and risk factors of diabetes and prediabetes in Turkish adults. European journal of epidemiology 2013;28:169-80. [5] G. MD. What are the guidelines for percentage of body fat loss? 2009. [6] McGregor RA, Kwon EY, Shin SK, Jung UJ, Kim E, Park JH, et al. Time-course microarrays reveal modulation of developmental, lipid metabolism and immune gene networks in intrascapular brown adipose tissue during the development of diet-induced obesity. International journal of obesity 2013;37:1524-31. [7] Switzer NJ, Mangat HS, Karmali S. Current trends in obesity: body composition assessment, weight regulation, and emerging techniques in managing severe obesity. Journal of interventional gastroenterology 2013;3:34-6. ve [8] Bouchard C. Current understanding of the etiology of obesity: genetic and nongenetic factors. The American journal of clinical nutrition 1991;53:1561S-5S. Hareket Sistemi bağlayan globülin Osteoartrit [9] Tam AA, Cakir B. Birinci Basamakta Obeziteye Yaklaşım. Ankara Medical Journal 2012;12:37-41. Genitoüriner sistem Sinir sıkışması Proteinüri [10] Obezitenin nedenleri. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı Değişmiş dolaşan seks steroidleri Üriner taş Stres inkontinansı Endometriyal kanser Prostat kanseri Fertilite azalması Cinsel ilişkide güçlük Gebelik komplikasyonları Polikistik over sendromu Meme kanseri Deri Jinekomasti Akontozis nigrikans Lenfödem Psikososyal Ter döküntüleri Kendinden hoşnutsuzluk Depresyon Diğer Anksiyete Ameliyat riskinde artış Horlama Kaynaklar [11] Ooi CL, Kennedy JL, Levitan RD. A putative model of overeating and obesity based on brain-derived neurotrophic factor: direct and indirect effects. Behavioral neuroscience 2012;126:505-14. [12] Butterick TA, Billington CJ, Kotz CM, Nixon JP. Orexin: pathways to obesity resistance? Reviews in endocrine & metabolic disorders 2013;14:357-64. [13] Bray GA. Obesity is a chronic, relapsing neurochemical disease. International journal of obesity and related metabolic disorders : journal of the International Association for the Study of Obesity 2004;28:34-8. [14] Yang WS, Chen MH, Lee WJ, Lee KC, Chao CL, Huang KC, et al. Adiponectin mRNA levels in the abdominal adipose depots of nondiabetic women. International journal of obesity and related metabolic disorders : journal of the International Association for the Study of Obesity 2003;27:896-900. [15] Goossens GH, Blaak EE, Arner P, Saris WH, van Baak MA. Angiotensin II: a hormone that affects lipid metabolism in adipose tissue. International journal of obesity 2007;31:382-4. [16] Hussain SS, Bloom SR. The regulation of food intake by the gut-brain axis: implications for obesity. International journal of obesity 2013;37:625-33. [17] Suzuki K, Jayasena CN, Bloom SR. Obesity and appetite control. Experimental diabetes research 2012;2012:824305. [18] Gatta-Cherifi B, Matias I, Vallee M, Tabarin A, Marsicano G, Piazza PV, et al. Simultaneous postprandial deregulation of the orexige- 7 Semin I.M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 2-7 nic endocannabinoid anandamide and the anorexigenic peptide YY in obesity. International journal of obesity 2012;36:880-5. [19] Jeffery AN, Voss LD, Metcalf BS, Alba S, Wilkin TJ. Parents’ awareness of overweight in themselves and their children: cross sectional study within a cohort (EarlyBird 21). Bmj 2005;330:23-4. [20] Obesity: The Prevention, Identification, Assessment and Management of Overweight and Obesity in Adults and Children. London 2006. [21] Garaulet M, Ordovas JM, Madrid JA. The chronobiology, etiology and pathophysiology of obesity. International journal of obesity 2010;34:1667-83. [22] Oishi K, Ohkura N, Wakabayashi M, Shirai H, Sato K, Matsuda J, et al. CLOCK is involved in obesity-induced disordered fibrinolysis in ob/ob mice by regulating PAI-1 gene expression. Journal of thrombosis and haemostasis : JTH 2006;4:1774-80. [23] Steiger A, Dresler M, Kluge M, Schussler P. Pathology of sleep, hormones and depression. Pharmacopsychiatry 2013;46 Suppl 1:S305. [24] Clinical guidelines on the identification, evaluation, and treatment of overweight and obesity in adults: executive summary. Expert Panel on the Identification, Evaluation, and Treatment of Overweight in Adults. The American journal of clinical nutrition 1998;68:899-917. 8 Archives of CLINICAL TOXICOLOGY www.tfd.com/ktcg Derleme Obezitede Diyet Tedavisi Yrd. Doç. Dr. Meltem YAMAN Şifa Üniversitesi Tıp Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Bornova, İzmir Giriş Obezite özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sıklığı hızla artan, toplum sağlığını ve sağlık harcamalarını önemli derecede etkileyen beslenme ve sağlık sorunlarındandır. Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde sağlık tehdidi haline gelen obezite, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ‘Yağ miktarının adipoz dokuda sağlığı bozacak ölçüde anormal ve aşırı miktarda artışı’ olarak tanımlanmaktadır. Vücuttaki yağ miktarına ve dağılımına bağlı olarak hastalıkların morbidite ve mortalitesi değişkenlik göstermekte, yaşam kalitesi ve süresini olumsuz yönde etkilemektedir. Obezite kalp-damar, sindirim, solunum, hormonal sistem gibi vücutta birçok organ ve sistemi etkileyerek hipertansiyon, Tip II diyabet, kalp-damar, osteoartrit, safra kesesi hastalıkları, kanser (meme, prostat, kolon, endometrium vb.), gastroözafagial reflü, uyku apnesi ve solunum yetmezliği vb. hastalıklara neden olur [1-3]. Obezite, aşırı enerji tüketimi, yetersiz enerji harcaması veya her ikisinin neden olduğu uzun süreli enerji dengesizliği, kişinin genleri ve çevresi (yaşam biçimi, davranış ve sosyo-ekonomik) arasındaki kompleks ilişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir hastalıktır [4]. İletişim: Yrd. Doç Dr. Meltem YAMAN e-posta: [email protected] Tüm telif hakları TFD’ye aittir. Obezite, sedanter yaşam tarzı ve aşırı besin alımını destekleyen sosyo-kültürel çevrede gelişir. Obezitenin giderek epidemi halini almasında, sedanter yaşam şekline bağlı aktivite azalmasına ek olarak, aşırı miktarda enerji alımı ve yanlış beslenme alışkanlıklarının (posası düşük besinler, aşırı yağlı) artması önemli rol oynar. Günümüzde birçok ülkede sıklığı hızla artan obezite gelişiminde başlıca risk faktörleri; fiziksel aktivitede azalma, beslenme alışkanlıkları (glisemik yükü yüksek, enerji yoğunluğu yüksek besinlerin fazla tüketilmesi), yaş, cinsiyet, medeni durum, doğum sayısı ve doğumlar arası süre, psikolojik problemler, genetik faktörler ve eğitim düzeyidir [1, 5-7]. Obezite, bütün toplumlarda yaygın olarak görülen; genetik, çevresel, biyolojik, sosyo-kültürel ve davranışsal faktörlerin oluşumunda rol aldığı epidemi halini almış önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dünya’daki ölümlerin beşinci sırada temel nedeni fazla kilo ve obezite olup, her yıl 2.8 milyon yetişkin bireyin yaşamını yitirdiği rapor edilmiştir. Fazla kilo ve obezitenin neden olduğu toplam DALY (sağlıklı yaşam yılı kaybı) 35.8 milyondur. Dünya genelinde obezite sıklığı 1980 yılından 2008 yılına kadar iki katına çıkmıştır. 2008’de 20 yaş ve üzeri 1.5 milyar yetişkinde kilolu olma ve yaklaşık 200 milyon erkek ve 300 milyon kadında obezite saptanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2008 yılında 20 yaş ve üzeri yetişkin bireylerin % 35’inin fazla kilolu olduğunu rapor etmiştir. 2012 yılında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) raporuna göre obezite prevalansı 1980 yılından itibaren OECD ülkelerinde 2-3 kat artış göstermiştir. Türkiye’de Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve 9 Yaman M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 8-12 Risk Faktörleri Çalışmasında (TEKHARF) erkeklerin %25.2’si, kadınların %44.2’si obez olarak tespit edilmiştir. Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojisi (TURDEP) Çalışmasında ise yetişkin kadınların %29.9’u; erkeklerin %12.9’u obez olarak belirlenmiştir [8, 9]. Yetişkin bir insanın obez veya fazla kilolu oluşunun tanımlanabilmesi için boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının, vücut bileşiminin ve vücuttaki yağın dağılımının değerlendirilmesi gerekir. Şişmanlığın saptanmasında en geçerli yöntem vücutta yağ miktarının saptanmasıdır. Çeşitli yöntemlerle vücuttaki yağ miktarı hesaplanır. Vücut yağ miktarının erkeklerde %25, kadınlarda %35’in üzerinde olması, çocuk ve adolesanlarda ise erkeklerde %25, kızlarda %30’un üzerinde olması şişmanlık olarak değerlendirilir. Pratikte sıklıkla kullanılan diğer bir yöntemde beden kitle indeksi (BKI)’dir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından önerilen BKI değerlerinin yetişkinlerde ≥25- <30 kg/m² olması hafif şişmanlık ve ≥30 kg/ m² olması şişmanlık olarak tanımlanmaktadır [10, 11]. Obezitenin tedavisi ve yönteminde amaç, vücut ağırlığını azaltmak için yaşam tarzında, özellikle sağlıklı beslenme ve uygun fiziksel aktiviteye yönelik uzun süreli davranış değişiklikleri oluşturmaktır. Obez bireylerde başlangıçtaki ağırlığın %5-10’u arasında kilo kaybı kısa dönemde sağlığın geliştirilmesine katkı sağlar ve hastalıkların semptomlarını azaltır [10, 12]. Obeziteye yönelik diyet tedavileri Obezitenin tedavisinde kullanılan çeşitli diyet tedavileri ve tedaviye yardımcı olarak uygulanan yöntemler vardır ve kullanılan yöntemlerin kişiye uygun olan kombinasyonlar şeklinde olması gerekir [10]. Başarılı bir diyet programını planlamak için ilk aşama nutrisyonel anamnezin alınmasıdır. Anamnezde bireyin yediklerinin miktarı, kaç öğün beslendiği, öğünlerinin süresi, sıklıkla tercih ettiği ve sevmediği besinler, hangi duygu ve düşünce ile yemek yediği, kiminle ve nerede yediği, uyguladığı pişirme ve hazırlama yöntemleri bulunmalıdır. Beslenmenin yanında bireyin fiziksel aktivite düzeyi de sorgulanmalıdır. Obeziteye neden olan faktörlerin saptanması ve çözümüne yönelik kişiye özgü önerilerin geliştirilmesinde birebir görüşmelerin yanısıra, grup çalışmaları da yararlı olmaktadır. Odaklanılan konu, 8-10 kişiden oluşturulan küçük gruplarla 1.5-2 saat olacak şekilde tartışılmalıdır. Bu grup tartışmaları çok fazla sayıda hastaya hizmet verilmesi gereken durumlarda kolaylık sağlar. Eğitimde yapılması planlanan değişikliklerin ilk basamağı hastanın mevcut durumunu anlamak ve ortak bir bilinç ortamı oluşturmaktır. Yeni beslenme alışkanlıklarının kazandırılması ile ilgili eğitime başlamak için kişinin eski alışkanlıklarının doğru ve yanlış olduğunun bilincinde olması gerekir. Diyet alışkanlıklarının değerlendirilmesi için 7 günlük besin tüketim kaydının alınması gerekmektedir. Besin tüketim kaydı, temelde bildirilen besin alımı ve beslenme davranışı ile ilgili kayıt sağlamanın yanısıra, uygulanacak olan tedavinin gözden geçirilmesi ve geleceğe yönelik tedavinin planlanması amacıyla kullanılır. Aynı zamanda besin tüketim kaydı, hastayı tedavide aktif rol alma, motivasyonunu arttırma ve diğer davranış değişikliklerini gerçekleştirme doğrultusunda cesaretlendirir [12, 13]. Sağlık ve obezite konusunda öneriler yapan uluslararası kuruluşlar obezite tedavisinde çeşitli besinlerden oluşan yeterli protein, vitamin, mineral ve posa içeren, enerjinin makro besin ögelerine dağılımı dengeli, düşük kalorili bir diyetle birlikte, egzersiz ve davranış değişikli tedavisini de içeren, maliyeti çok yüksek olmayan zayıflama programlarını önermektedir [14, 15]. Enerji Diyetin enerjisi bireyin ağırlık ve boy ölçümleriyle fiziksel aktivite düzeylerine göre bireysel olarak planlanmalıdır. Bireyin günlük enerji alımı, haftada 0.51 kg ağırlık kaybını sağlayacak şekilde azaltılmalıdır. Bu durum yağsız vücut kitlesinden daha az, yağ kitlesinden daha çok kaybetmeyi sağlar. Zayıflama programlarında bireyin bazal metabolizmasının altında enerji verilmemelidir. Kilo kaybını sağlarken mümkün olduğu kadar yüksek enerjili (en az bazal metabolizma düzeyinde) diyetlerle kişilerin uzun zamanda zayıflatılması sağlanmalıdır [10]. 10 Yaman M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 8-12 Amerikan Kalp (AHA) ve Diyabet Dernekleri (American Diabetes Association-ADA) enerjinin % 5560’ının karbonhidratlardan % 25-30’unun yağlardan ve % 15-20’sinin proteinlerden gelmesini önermektedir [10, 15]. Karbonhidrat proteinden gelen enerjiye göre depolanma eğilimi fazladır ve besin tüketimini teşvik ettiğine dair araştırmalar vardır. Düşük yağ içerikli besinler kilo vermek isteyen bireyler için daha uygun olmaktadır. Diyetin kan lipitleri üzerindeki etkisini araştıran pek çok çalışma, düşük yağ/ yüksek lif içerikli diyet alan gruplarda düzenli kilo kaybını göstermiştir [14, 16, 17]. Diyetin karbonhidrat içeriği hesaplanırken şeker gibi basit karbonhidratlar azaltılmalı, kuru baklagiller ve tam tahıl ürünleri gibi kompleks karbonhidratlar arttırılmalıdır. Posa içeriği yüksek olan oligosakkarit ve polisakkaridler mide boşalmasını geciktirerek tokluk hissini sağladığından enerji alımını kontrol amacıyla diyet programlarında yer almalıdır. Çeşitli posa türlerinin özellikle de suda eriyebilen posanın kalp hastalıkları, diyabet ve Zayıflama diyetlerinin vitamin ve mineral içeriği günlük gereksinimler kadar olmalıdır. Çok düşük kalorili olmayan yeterli ve dengeli beslenme ilkelerine göre hazırlanmış zayıflama diyetlerinde vitamin ve mineral yetersizliği söz konusu değildir. Ancak çok düşük kalorili diyetlerde enerjinin azlığına paralel olarak özellikle B grubu bazı kanser türlerinden korunma ve tedavisinde olumlu etkisinin olduğu bilinmektedir. Yapılan çeşitli araştırmalarda posa tüketiminin değişik yaş gruplarında eksikliği bilinmektedir. Diyet posası alımı günde 25-35 g olarak önerilmektedir [10, 14-16]. vitaminleri, demir ve kalsiyum yetersizlikleri görülebilir. Günlük 1200 kcal’den az enerji alan bireylerde, vegan vejetaryenlerde ve bazı besinlere karşı intoleransı ve alerjisi olanlarda, sigara ve alkol kullananlarda vitamin ve mineral takviyesi gerekebilmektedir [10, 15]. Protein Diyetin protein içeriği RDA (Recommended Dietary Allowances)’nın önerilerine göre enerjinin %1520’si olmalı ve daha çok doymuş yağ oranı düşük protein kaynaklarından yararlanılmalıdır. B12 vitamin gereksinmesini karşılamak açısından toplam proteinin % 30-40 kadarı hayvansal kaynaklardan karşılanmalıdır. Hayvansal kaynaklı bu proteinin % 40-70’i yağsız süt ve ürünlerinden, %20-30’u ise yağı az et, balık ve yumurtadan gelmelidir. Toplam proteinin kalan kısmının % 25’inin ise kuru baklagiller, sebze ve yağlı tohumlardan gelmesi önerilmektedir [10, 14-16]. Yağ Sağlıklı beslenme önerileri çerçevesinde enerjinin %25-30’undan sağlanması gereken yağlar ˂% 10’unun doymuş, % 7-10 çoklu doymamış, geri kalanının tekli doymamış yağlardan sağlanmalıdır. Yağlar, yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K) kullanımı ve protein biyosentezinde enerjiye katkısı açısından önemlidir ve diyette yer almalıdırlar. Yağdan gelen enerjinin karbonhidrat ve Vitamin ve Mineraller Sıvı Alımı Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri ve vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Vücudun su dengesi solunum yoluyla, idrarla, terle ve dışkı ile kaybedilen su miktarının tüketilen su ve yiyecekler içindeki su miktarları ile sağlanır. Vücuttaki metabolizma atıklarının atılabilmesi için günlük en az 2-3 litre sıvı tüketilmesi gerekmektedir. Su tüketilmesi kabızlığın önlenmesinde de etkilidir [10, 14]. Öğün Sayısı Metabolizmanın düzenli çalışması için diyet planı küçük miktarlarda besinler içeren sık öğünlerden oluşmalıdır. Sık öğünler diyete bağlı termogenezi hızlandırarak enerji harcamasını arttırır. Ayrıca hipoglisemik atakları ve buna bağlı sinirlilik, fenalık ve çarpıntı hissi gibi semptomları azaltır. Yemeklerin günde 3-6 öğün şeklinde düzenlenmesi ve öğünler arası zamanın 3-4 saat olması gerekmektedir. Sık öğünlerle beslenme, gereğinden fazla yemeği önler, acıkmayı geciktirir ve bir sonraki öğünde besin alımını azaltır [10]. 11 Yaman M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 8-12 Davranış Değişikliği Tedavisi Obezite tedavisinin önemli basamaklarından birisi de yeme alışkanlığı ve yaşam tarzında davranış değişikliğinin sağlanmasıdır. Şişmanlığa neden olan yemek yeme ve fiziksel aktivite ile ilgili istenmeyen davranışları, istenen davranışlarla değiştirmek veya istenmeyen davranışları azaltmak, ayrıca istenen davranışları pekiştirerek yaşam tarzı haline gelmesini sağlamak amacıyla uygulanan tedavi şeklidir. Davranış değişikliği tedavisindeki amaç, yaşam boyu sürecek davranış değişikliğini oluşturmak ve böylece ağırlık kaybının korunmasını sağlamaktır. Yapılan araştırmalarda davranış değişikli tedavisi süresinin en az 16 hafta, tedavi sonrasında ağırlığın korunma süresinin ise en az 1 yıl olması gerektiği belirtilmedir. Amerikan Aile Hekimleri Derneği’nin yayınladığı bir derlemede davranış değişikliği tedavisi diyet uygulamasının bir parçası olması ve uzman kişi (doktor, diyetisyen, egzersiz uzmanı ve psikiyatrist gibi) tarafından uygulanması gerektiği vurgulanmıştır. Davranış değişikliği tedavisinde yapılan toplantıların sıklığı da önemlidir. Tedavinin başlangıcında toplantılar daha sık (1 ay süreyle- haftada 3 kez, yarım saatlik görüşmeler) , sonrasında iki haftada bir kez, daha sonraları ise ihtiyaç olduğunda toplantı yapılmalıdır [10, 18-20]. Kaybedilen Ağırlığın Korunması Kaybedilen kiloların korunması zor olduğundan bireylerin koruma programına alınması büyük önem taşır. Ağırlık kaybetmiş obezlerde prognozun çok iyi olmadığı, eski yaşam tarzına ve beslenme alışkanlıklarına dönüşün yüksek olduğu rapor edilmiştir. Bireylerin tekrar kilo almaları sonucu yağ dokusundaki artış meydana gelmekte ve hiperlipidemi, tansiyon, diyabet gibi sağlık sorunları riski artmaktadır. Ağırlık kaybı başarıldıktan sonra, başlangıçtaki enerji alımının % 25 azaltılarak devam ettirilmesi kaybedilen ağırlığın korunması için önemlidir [12, 21, 22]. Sonuç ve Öneriler Obezite multifaktöryel bir etiyolojisi olan ve bu nedenle multidisipliner bir yaklaşımla tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Tedavisi beslenme alışkanlığı ile birlikte egzersiz ve yaşam tarzına uygun uygulamalarda değişiklik yapılmasını gerektirir. Her bireyin beslenme alışkanlığı ve yaşam tarzı aynı olmadığından diyetler bireysel olmalıdır. Kişilerin biyolojik ve genetik özellikleri diyet bileşiminin belirlenmesinde önemlidir. Diyet programı bireyin besin tercihleri ve olanakları dikkate alınarak bireye özgü planlanmalıdır. Enerjisi azaltılmış bir diyet programının mutlaka egzersiz ile desteklenmesi gerekir. Kaybedilen kiloların geri alınmaması ve kazanılan sağlığın kalıcı olması için beslenme, egzersiz ve yaşam tarzıyla ilgili uygulamalarda davranış değişikliği eğitimi hayati önem taşır [2, 10, 12, 19, 22]. Kaynaklar [1] Doak CM, Visscher TLS, Renders CM, Seidell JC. The prevention of overweight and obesity in children and adolescents: a review of interventions and programmes. Obes Rev 2006;7:111-36. [2] WHO. Global Strategy on Diet, Physical Activity and Health, Geneva. WHO 2004. [3] WHO. Obesity: Preventing and Managing the Global Epidemic Report of a WHO Consultation on Obesity. Geneva, World Health Organ Tech Rep Ser 2000;894:1-253. [4] Arslan M, Başkal N, Çorakçı A. Ulusal Obezite Rehberi, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yayını. 1999. [5] Eurodiet. EU platform on diet, physical activity and health. Diet, Physical Activity and Health- A European Platform for Action. 15 March 2005. [6] The challenge of obesity in the WHO Europeen Region and strategies for response, Ed: Francesco Branca, Haik Nikogosian ve Tim Lobstein, WHO, Denmark. 2007. [7] Gedik O. Obezite ve çevresel faktörler. Turkish Journal of Endocrinology and Metabolism 2003;Suppl. 2:1-4. [8] WHO. Mean Body Mass Index (BMI). http://www.who.int/gho/ ncd/risk_factors/bmı_text/en/. [9] Satman İ. TURDEP II Çalışma Grubu. TURDEP II Sonuçları 2010. [10] Mohan L, Arlin M. Krause’s Food, Nutrition and Diet Therapy. WB Saunders Company, Philadelphia;11 th Edition,2004. [11] Gallagher D, Heymsfield SB, Heo M, Jebb SA, Murgatroyd PR, Sakamoto Y. Healthy percentage body fat ranges: an approach for developing guidelines based on body mass index. Am J Clin Nutr 2000;72:694-701. 12 Yaman M/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 8-12 [12] Boltri J, House A, Nelson R. Which strategies work best to prevent obesity in adults? . J Fam Pract 2009;58 (12):668-76. [13] Gibson R. Principles of nutritinal assessment. Oxford Univesity Press Oxford 2005. [14] Tudor M, Havranek J, Serafini M. Dairy foods and body weight management. Mljekarstvo 2009;59:88-95. [15] Zemel MB. The role of dairy foods in weight management. J Am Coll Nutr 2005;24:537s-46s. [16] Astrup A. Carbohydrates as macronutrients in relation to protein and fat for body weight control. Int J Obesity 2006;30:S4-S9. [17] Tremblay A. Dietary fat and body weight set point. Nutr Rev 2004;62:S75-S7. [18] Rennie KL, Johnson L, Jebb SA. Behavioural determinants of obesity. Best Pract Res Cl En 2005;19:343-58. [19] Dyson PA. The therapeutics of lifestyle management on obesity. Diabetes Obes Metab 2010;12:941-6. [20] Foster GD, Makris AP, Bailer BA. Behavioral treatment of obesity. Am J Clin Nutr 2005;82:230s-5s. [21] Mercanlıgil S. Kaybedilen ağırlığın korunması. Turk J Endoc Metab 2003;Suppl 2:39-43. [22] Ekelund U, Palla L, Wareham NJ, Consortium I. Physical activity, abdominal and general obesity and the risk of developing type 2 diabetes: a case-cohort study (InterAct). Diabetologia 2011;54:S102-S. 13 Derleme Archives of CLINICAL TOXICOLOGY www.tfd.com/ktcg Bitkisel Zayıflama Ürünleri Prof. Dr. Atila Karaalp Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Haydarpaşa, İstanbul Giriş Yeryüzünde bulunan bitkilerin 250.000 ila 500.000 arasında olduğu ve bunlardan 70.000 kadarının şifa amacıyla kullanıldığı tahmin edilmektedir [1]. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 21.000 bitkinin bitkisel tedavi amacıyla yaygın olarak kullanıldığını belirtmektedir [1]. Oldukça geniş kapsamlı bir alan olan bitkisel ürünler DSÖ’ne göre “Bitkilerin kök, yaprak, çiçek, kabuk, tohum gibi kısımları veya bu kısımlardan hazırlanan ekstreler ya da bitkilerden bir işlem sonucu elde edilen materyaller’’ olarak tanımlanmaktadır [2]. Bitkilerden kimyasal işlemlerle elde edilen saf bileşikler (örneğin atropin, morfin vb.) bu tanımın dışında kalmaktadır. Tüm dünyada milyarlarca dolarlık bir pazar payına sahip olan bitkisel ürünler ülkemizde de yaklaşık üç milyar dolardan fazla ekonomiye sahip bir sektördür [3]. Bitkisel ürünler, sağlıklı yaşamak ve enfeksiyonlara karşı korunmak, kilo vermek, hipertansiyon, depresyon, kanser gibi çeşitli hastalıklarda tedavi olmak ve saç, kıl, tüy gibi kozmetik ve estetik amaçlarla tüketilmektedirler. Bu ürünler, aktarlardaki karışımlardan, marketlerdeki zayıflama çaylarına, eczane benzeri dükkânlarda satılan tablet, kapsül gibi ilaç görünümlü formlardan, internette satılan çeşitli iksirlere kadar çok geniş bir yelpazede tüketicilere İletişim: Prof. Dr. Atila KARAALP e-posta: [email protected] Tüm telif hakları TFD’ye aittir. sunulmaktadır. Ancak çoğu zaman bitkisel ürünlerin içeriğinde ne olduğu tam olarak belirtilmemekte hatta özellikle gizlenmektedir [4]. Yapılan araştırmalarda bitkisel ürünlerin içlerinde toz, polenler, böcekler, kemirgen kalıntıları, parazitler, mikroorganizmalar, mantarlar, küf, toksinler, zirai ilaçlar (insektisidler ve pestisitler), toksik ağır metaller ve/veya ilaç etken maddeleri bulunmuştur [5]. Üstelik bu tür ürünler “doğal”, “bitkisel” gibi ifadelerle satılmakta ve kullanıcılarında doğal olarak “zararlı değil” algısı yaratılmaktadır. Hatta bitkisel ürünlerin tanıtım ve reklamlarında “inanılmaz”, “mucize”, “süper”, “kesin çözüm” gibi ifadeler kullanılarak tüketicilerin umutları sömürülmektedir. Oysa bazı mantar türlerinde olduğu gibi bitkiler de zehirli hatta öldürücü olabilmektedirler. Bir kimyasal maddenin “ilaç” adını alabilmesi için uzun klinik araştırma fazlarından geçmesi gerekmektedir. Oysa bitkisel ürünlerde klinik araştırma fazları neredeyse hiçbir zaman yapılmadığından çoğunun ne etkililikleri, ne de güvenlilikleri hakkında bilgi bulunmaktadır. Bu nedenle kullanıcıları tarafından yanlış veya bilinçsizce alınmaları durumunda ölüme kadar varabilen istenmeyen olaylar yaşanabilmektedir [6-7]. Obezite tüm dünyada yaygın olarak karşılaşılan önemli bir sorundur ve DSÖ 1980 yılından 2008’e kadar obezite sorunu olan kişilerin sayısının yaklaşık iki katına çıktığını bildirmektedir [8]. Kilo problemin akılcı çözümü diyet ve egzersiz eşliğinde kilonun yavaşça verilmesiyken, modern yaşam tarzı nedeniyle insanlar bir an önce ve de kolay yoldan, yani diyet ve egzersiz ile kendilerini sıkıntıya sokmadan kilo vermek istemektedirler [8]. Bu nedenle bitkisel ürünler içinde zayıflama ürünlerinin ol 14 Karaalp A/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 13-17 dukça önemli bir yeri vardır. Bu amaçla pazara sürülmüş olan binlerce farklı ürün bulunmaktadır. Kilo verdirdiği ileri sürülen bitkisel zayıflama ürünlerinin içeriklerinde altın çilek, African mango, Acai berry, Meksika biberi gibi bitkilerin yer aldığı belirtilmekteyken yapılan birçok araştırmada bu ürünlerin içinde tiroid hormonları, diüretikler, laksatifler, kafein, sempatomimetikler ve sibutramin gibi çok çeşitli ilaç etken maddesinin bulunduğu gösterilmiştir [9-13]. Bitkisel ürünlerin üzerinde “ilaç” olmadıkları, “gıda takviyesi” oldukları belirtilmektedir ve bu ürünlerin içinde ilaç etken maddelerinin bulunması yasaktır. Ancak bitkisel zayıflama ürünlerinin içeriğinde belirtilmeyen bu aktif ilaçlar normal bireylerde dahi advers etkilere neden olabilirken duyarlı bireylerde ise ölüme kadar varabilen advers etkilere neden olabilirler [6-7]. Duyarlı bireyler toplumun içinde dağınık olarak bulunabilirler. Ayrıca duygusal dengesizlikler, iştah artışı, kan basıncı artışı, çarpıntı ve ritim bozuklukları, kalp yetmezliği, göğüs ağrısı, dispne, ishal, sık dışkılama, terleme, sıcağa tahammülsüzlük, periorbital ödem, eksoftalmus, hipoproteinemi, kas güçsüzlüğü, yorgunluk, osteoporoz, hiperkalsemi, adet düzensizlikleri, azalmış fertilite, kan yapımının (eritropoez) artmasına rağmen eritrosit devri (turnover) arttığı için anemi, kanda serbest yağ asidi artışı ve hiperglisemi, trigliserid ve kolesterol düşmesi, artmış hormon yıkımı, artmış vitamin gereksinimi ve artmış ilaç metabolizması [14]. İçinde tiroid hormonu gizlenmiş bu tür bir bitkisel ürünü kullanan kişide kardiyovasküler, nöropsikiyatrik, gastrointestinal, metabolik, hematolojik ve kas-iskelet sistemi hastalığı bulunması durumunda yukarıda sayılan etkiler çok daha şiddetli olabilir, dahası var olan hastalığın seyri değişebilir. Bu nedenle bu tür has- çocuklar, yaşlılar, gebe veya emziren kadınlar, karaciğer-böbrek gibi organ yetmezliği olanlar, kardiyovasküler, nöropsikiyatrik, gastrointestinal sistem hastalığı olan kişiler de bitkisel zayıflama ürünlerinin içine gizlenmiş aktif ilaçlara karşı daha duyarlı olabilirler. talığı olanların bitkisel zayıflama ürünü kullanmaması ya da kullanmadan önce ve kullanımı sırasında bu etkilere karşı son derece dikkatli olması gerekir. Bu tür bir etkinin çıkması durumunda da derhal bitkisel zayıflama ürününü kesip bir sağlık kuruluşuna başvurması gereklidir. Yukarıda sözü edildiği üzere bitkisel zayıflama ürünlerinin içinde çeşitli etki mekanizmalarıyla kilo kaybına yol açan şu ilaçlar bulunmaktadır: Tiroid hormonları, diüretikler, laksatifler, kafein, sempatomimetikler ve sibutramin. Tiroid hormonları Tiroksin (T4) ve aktif formu olan triiyodotironin (T3) tüm vücut dokularında normal büyüme ve gelişmeyi aynı zamanda normal işlevlerin sürdürülmesini sağlar [14]. Tiroid hormonlarının hücresel düzeydeki etkileri ise glukoz ve oksijenin hücre içine girişini, glikolizi, oksidatif fosforilasyonu, oksijen tüketimini ve ATP üretimini artırarak hem metabolizma hızını belirler hem de kalorijenik etki gösterir [14]. Bu etkileri nedeniyle tiroid hormonunun fazlalığında (örneğin hipertiroidi) etkilenen kişide kilo kaybı ortaya çıkar. Tiroid hormonlarının bu etkileri yüzünden bitkisel zayıflama ürünlerine karıştırıldığı bilinmektedir [9]. İçinde tiroid hormonu bulunan bir bitkisel ürünün kullanılması sırasında kişide istenmeyen birçok etki ortaya çıkabilir, bunlar; sinirlilik, agresivite, hiperkinezi, Diüretikler Diüretik ilaçlar böbrek işlevleri üzerindeki etkileriyle sodyum ve su atılımını artıran ilaçlardır [15]. Diüretik ilaçlar böbrek tübülüslerinde esasen sodyumun geri alımını baskılayarak idrarla atılmasını beraberinde de su kaybedilmesine neden olurlar. Diüretikler su ve sodyum atılımını artırarak, vücut sıvılarının hacminin azalması nedeniyle vücutta geçici bir kilo kaybı oluştururlar. Kaybedilen vücut ağırlığı yağ değil su olduğu için bu durum kalıcı değildir. Su veya sulu gıda ve içeceklerin alınmasıyla vücuttaki su miktarı eski haline getirilir ve vücut ağırlığındaki kayıp ortadan kaldırılır. Diüretik ilaçların vücut ağırlığı üzerindeki etkileri hızlı ortaya çıktığı için bitkisel zayıflama ürünü üreticileri tarafından sıklıkla bu sahtekârlık yapılmaktadır [10]. İçinde diüretik bulunan bir bitkisel ürünün kullanılması sırasında kişide istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir, bunlar; sıvı ve elektrolit kaybı (hiponatremi, hipopotasemi, hipomagnezemi, hipo/hiperkalsemi, hipokloremi ve hidrojen kaybına bağlı metabolik alkaloz), baş dönmesi, hipotansiyon ve buna sekonder taşikardi, hipovolemi, hipofosfatemi, glikozüri, hiperglisemi, 15 Karaalp A/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 13-17 hiperlipidemi, pankreatit, kolestatik sarılık, kas güçsüzlüğü ve kramplar [15]. Bu tür bir bitkisel ürünü kullanan kişide kardiyovasküler, metabolik ve kas-iskelet sistemi hastalığı bulunması durumunda ayrıca kalp glikozidi veya lityum tedavisi alanlarda yukarıda etkiler çok daha şiddetli olabilir, ayrıca tiyazid türevi bir diüretiğe maruz kalanlarda dijital ve lityum intoksikasyonu ortaya çıkabilir. Benign prostat hipertrofisi gibi üriner siteminde tıkayıcı hastalığı olanlarda diüretik etki çok daha zararlı sonuçlar doğurabilir; diüretiğin etkisiyle artan idrar hacmi mesaneden başlayarak geriye doğru üriner sistemde birikmeye neden olabilir. Bunun sonucunda da hidronefroz ile birlikte böbrek kaybı söz konusu olabilir. Bu nedenle kardiyovasküler, metabolik, üriner ve kas-iskelet sistemi hastalığı olanların ve dijital ya da lityum kullananların bitkisel zayıflama ürünü kullanmaması ya da kullanmadan önce ve kullanımı sırasında bu etkilere karşı son derece dikkatli olması gerekir. Laksatifler Gastrointestinal sistemde bulunduklarında dışkının yumuşamasını sağlayan ilaçlara laksatif, dışkının sulu halde kalmasını sağlayan ilaçlara ise purgatif (katartik) denir. Tüm laksatif veya purgatif ilaçların ortak etkisi dışkı ile net su kaybına neden olmalarıdır. Laksatif-purgatif ilaçların çeşitli etki mekanizmaları bulunmaktadır; bunlardan bazıları suyla temas ettiklerinde şişerek (örneğin kepekli yiyecekler) kitle etkisi ile dışkının atılmasını kolaylaştırırken, kimisi ise barsak mukozasına irritan etki göstererek (örneğin Hint yağı) dışkının sulu halde kalmasını sağlarlar. Bazısı da (örneğin mannitol) ozmotik etkiyle suyu lümende tutarak atılmasını sağlar. Hangi etki mekanizması olursa olsun laksatif-purgatif ilaçların etkisi dışkı yoluyla su kaybıdır. Bu nedenle aynen diüretiklerde olduğu gibi vücuttan sıvı kaybı yaptıkları için kilo kaybı yapmış gibi görünseler de ağız yolundan sıvının tekrar alınması bu etkiyi geri çevirir. Kısa süreliğine tartıda azalma yapabilirler. Ayrıca barsakta tahriş oluşturdukları ve laksatif-purgatif etki gösterdikleri için bazı bitkiler tıpta bu amaçla kullanılmaktadır. Bunlar Aloe vera’dan elde edilen aloin ve sena glikozidleridir (sinameki). Benzer etkileri aslında irritan oldukları birçok bitki de gösterebilmektedir. Zayıflama sağladığı iddia edilen bitkisel ürün- lerin içinde laksatif-purgatif etkili ilaç olmasa bile içeriğindeki bitki ya da bitkilerin bu mekanizma ile laksatif etki göstermeleri ve geçici kilo kaybına neden olmaları olasıdır. Aslında gerçek bir kilo kaybı sağlamazlar. Ayrıca gastrointestinal sistem hastalığı bulunanların, içinde ilaç olsun ya da olmasın bu tür ürünleri kullanmaları sakıncalı olabilir. Kafein Bir metilksantin olan kafein vücutta fosfodiesteraz enzimini inhibe ederek ve siklik AMP’nin (cAMP) yıkımını engelleyerek hücre içindeki düzeylerini artırır [14]. Metilksantinler ayrıca adenozin reseptörlerini de bloke ederler [14]. Her iki etki mekanizması da hücrelerin aktivitesini artırarak metabolik hızlarını, dolayısıyla da enerji üretimlerini artırır. Metilksantinler böbrek üzerindeki etkileriyle diüretik etki de gösterebilirler [14]. Bu nedenle birçok bitkisel zayıflama ürününde, hem de yüksek miktarlarda kafein bulunur [11]. Kafein içeren bitkisel ürünlerde “yağları yakar” veya “metabolizmayı hızlandırır” gibi ifadeler bulunmaktadır [14]. Kafein ve diğer metilksantinler merkezi sinir sistemi ve kardiyovasküler sistemde stimülasyona neden olurlar. Bunun sonucu olarak sinir hücrelerinin spontan ateşleme frekansları artar ve huzursuzluk, ajitasyon, anksiyete ve akut psikoz ile taşikardi, aritmi, çarpıntı, göğüs ağrısı ortaya çıkabilir. Hatta daha yüksek miktarlarda maruz kalındığında konvülsiyon ve kardiyak arrest gelişebilir. Yüksek kafein içeriği enerji içeceklerinde de bulunmaktadır ve bu ürünlerin bilinçsizce tüketilmesiyle ölüme kadar varabilen birçok advers etki görülmektedir [16]. Bu nedenle içinde kafein bulunan zayıflatıcı bitkisel ürünlerin nöropsikiyatrik veya kardiyovasküler hastalığı olanlar tarafından kullanılması ciddi sağlık riskleri oluşturabilir. Sempatomimetikler Otonom sinir sisteminin sempatik kısmı vücudu “savaş ya da kaç” durumuna hazır hale getirir [14-15]. Sempatik aktivite artışıyla tüm vücutta “alarm” durumu ortaya çıkar. Ortaya çıkan bu etkilerden biri de, hem doğrudan merkezi sinir sisteminde alfa adrenerjik reseptörlerin uyarılmasıyla, hem de kan şekerinin artırılmasına 16 Karaalp A/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 13-17 sekonder olarak iştah azalmasıdır. İştahın azalması kilo kontrolü için oldukça iyi bir etki olarak görülebilir. Ancak sempatik aktivite artışı sürekli bir hal aldığında tüm doku ve organlarda oluşan stres çok ciddi sonuçlara neden olabilir [17-18]. Bu amaçla kullanılan birçok sempatomimetik ajan bulunmaktadır. Bunlar efedrin ve türevleri, fenilpropanolamin, fenfluramin, fentermin ve amfetamin türevleridir [17-18]. Bu ürünlerin kullanımına bağlı kardiyovasküler, kas-iskelet, solunum, gastrointestinal ve merkezi sinir sistemi gibi birçok organ ve sisteme ait advers etkiler ve ölümler bildirilmiştir [17-19]. Bunlar arasında hipertansiyon, kalp ritim bozuklukları, pulmoner hipertansiyon, kan basıncı artışına sekonder serebral hemorajiler, rabdomiyoliz, hepatotoksisite ve ölüm bulunmaktadır [17-20]. Sibutramin Sibutramin ülkemizde 2001 yılında Reductil® ticari ismiyle ruhsat almış ve obezite tedavisinde kullanıma girmiş bir ilaçtır. Ancak oluşturduğu kardiyovasküler riskler (özellikle kalp krizi ve aritmi) nedeniyle 2010 yılında birçok ülke ile birlikte Türkiye’de de ruhsatı iptal edilmiştir [21]. Sibutramin merkezi sinir sisteminde serotonin, noradrenalin ve dopamin geri alımını baskılayıp iştahı azaltmak suretiyle kilo verilmesini sağlar. Birçok ülkede artık ilaç olarak kullanılmadığı halde bitkisel zayıflama ürünlerinin çoğunda sibutramin tespit edilmiştir [13, 22,23]. Ağız kuruluğu, paradoksal iştah artışı, bulantı, tat bozukluğu, gastrik irritasyon, kabızlık, uyku bozukluğu, sersemlik, parestezi, adet krampları, baş ağrısı, flushing, kas ve eklem ağrıları, kan basıncı ve kalp hızı artışı gibi yan etkiler oluşturan sibutraminin en ciddi etkileri kardiyak aritmi ve kalp krizidir [24]. Tüm dünyada içinde sibutramin katıştırılmış bitkisel zayıflama ürünleri nedeniyle birçok ölüm bildirilmiştir [25-26]. Bu tür ürünleri kullananların kilo vermek yerine birçok yan etkiyi yaşamaları, dahası hayatlarının tehlike girmesi veya yaşamlarını kaybetmeleri olasılığı bulunmaktadır. Sonuç Televizyon, dergi, gazete, internet gibi birçok mecrada yaygın olarak tanıtılan veya konu edilen yahut yakın çevrelerce tavsiye edilen bitkisel zayıflama ürünleri tanıtıldıkları gibi “mucize” değil tam tersine yukarıda sözü edildiği üzere ölüme kadar varabilen birçok olumsuz etkiye neden olabilen ürünlerdir. Üstelik “tamamen doğal”, “bitkisel” gibi ifadeler insanların aklında bu ürünlerin güvenli olduğu algısı yaratmaktadır. Bu algıda olan bir kişinin, kullandığı bitkisel zayıflama ürününden zarar gelmeyeceğini düşünmesi kuvvetle olasıdır. Doğal olduğu için zararsız diye düşünerek kullanılan bitkisel zayıflama ürünleri, içinde yer alan kullanım şeklinden farklı olarak (örneğin daha hızlı kilo vermek amacıyla önerilenden daha çok ve/veya daha sık aralıklarla) alınması normal bireylerde bile istenmeyen durumlara neden olabilir. Zaten T.C. Sağlık Bakanlığı bitkisel ürünlerin kullanımıyla mağdur olan kişilerin işbirliğiyle hazırlamış olduğu bilgilendirici ve bilinçlendirici kamu spotlarını ulusal kanallarda gösterilmesini sağlamıştır [27]. Diğer taraftan, “Gıda Takviyesi”, “Bitkisel Ürün”, “Destekleyici Ürün” vb. isimlerle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ilgili mevzuatına göre besin desteği olarak izin alındıktan sonra, piyasaya arz sürecinde tedavi edici etkisi olduğu belirtilerek aldatıcı ve yanıltıcı beyanlarla tüketiciye sunulduğu bilinen bu tür ürünlerle ilgili olarak, 663 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 27’inci maddesiyle Sağlık Bakanlığına tanınan yetki çerçevesinde doğrudan toplatma ve imha gibi işlemler yapılmaktadır [21]. Sağlık Bakanlığı aynı zamanda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından bu tür ürünlerin toplatılması ve izinlerin yeniden değerlendirilmesi, Reklam Kurulu ve Radyo Televizyon Üst Kurulundan gerekli müeyyidelerin uygulanması, ürünlerin internet üzerinden tanıtım ve satışının yapılması hâlinde ise Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan sitelere erişimin engellenmesi gibi taleplerde de bulunabilmektedir [21]. Ayrıca, söz konusu fiiller halk sağlığını tehdit etmesi ve halkın yanıltılması yönüyle Türk Ceza Kanunu bakımından da suç teşkil ettiği düşünüldüğü durumlarda da ilgili Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmaktadır [21]. İçeriğinde ne olduğundan emin olunmadan bitkisel zayıflama ürünlerinin tüketilmesi istenmeyen birçok etkiye neden olabilir. Bitkisel zayıflama ürünü kullanan veya kullanacak olan kişilerin yukarıda sayılan advers 17 Karaalp A/ Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 13-17 etkilere karşı uyarılması tüm sağlık çalışanlarının ve ilgili kamu veya özel kurum ve kuruluşlarının sorumluluğudur. Bitkisel zayıflama ürünü kullan kişilerde advers etkilerin ortaya çıkması durumunda da bu durum “advers etki bildirim formu” ile derhal Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu Risk Dairesi Başkanlığı Türkiye Farmakovijilans Merkezine (TÜFAM) bildirilmelidir [28]. Referanslar [1] Ersöz T. Bitkisel İlaçlar ve Gıda Takviyeleri ile İlgili Genel Yaklaşım ve Sorunlar. Türkiye Eczacılar Birliği Yayını/Meslek İçi Sürekli Eğitim Dergisi 2012; 27-28: 10-20. [2] World Health Organization. WHO General Guidelines for Methodologies on Research and Evaluation of Traditional Medicine. World Health Organization, Vol 1. Geneva. 2000. [3] Kartal M, Erdem SA. Bitkisel Ürünlerde Dünya Pazarı ve Türkiye. Türkiye Eczacılar Birliği Yayını/Meslek İçi Sürekli Eğitim Dergisi 2012; 27-28: 38-43. [4] Haneef J, Shaharyar M, Husain A, Rashid M, Mishra R, Siddique NA, Pal M. Analytical methods for the detection of undeclared synthetic drugs in traditional herbal medicines as adulterants. Drug Testing and Analysis. 2013; 5 (8): 607-13. [5] Posadzki P, Watson L, Ernst E. Contamination and adulteration of herbal medicinal products (HMPs): an overview of systematic reviews. European Journal of Clinical Pharmacology. 2013; 69 (3): 295-307. [6] http://www.radikal.com.tr/saglik/gida_takviyesi_degil_tam_bir_ olum_tuzagi-1094884 (son erişim: 15-12-2013). [7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18153631.asp (son erişim: 15-12-2013). [8] World Health Organization, Obesity: Data and Statistics, 2012; (http://www.euro.who.int/en/health-topics/noncommunicable-diseases/obesity/data-and-statistics) (son erişim: 15-12-2013). [9] Khazana M, Hedayatib M, Askaria S, Azizi F. Adulteration of products sold as Chinese Herbal medicines for weight loss with thyroid hormones and PCP. Journal of Herbal Medicine. 2013; 3 (1): 39-43. [10] Lançanova Moreiraa AP, Mottab MJ Dal Molinb TR, Vianaab C, de Carvalho LM. Determination of diuretics and laxatives as adulterants in herbal formulations for weight loss. Food Additives & Contaminants: Part A. 2013; 30 (7): 1230-7. [11] Cohen PA, Attipoe S, Travis J, Stevens M, Deuste P. Caffeine Content of Dietary Supplements Consumed on Military Bases. JAMA Intern Med. 2013; 173 (7): 592-4. 12] Haller CA, Benowitz NL. Adverse Cardiovascular and Central Nervous System Events Associated with Dietary Supplements Containing Ephedra Alkaloids. N Engl J Med. 2000; 343:1833-8. [13] Ozdemir B, Sahin I, Kapucu H, Celbis O, Karakoc Y, Erdogan S, Onal Y. How safe is the use of herbal weight-loss products sold over the Internet? Hum Exp Toxicol. 2013; 32: 101-6. [14] Bertram Katzung, Susan Masters, Anthony Trevor. Basic & Clinical Pharmacology. 9. Mc Graw Hill & Lange, 2004; 886-95. [15] Heinz Lüllmann, Klaus Mohr, Albrecht Ziegler, Detlef Bieger. Color Atlas of Pharmacology. 2. Thieme, 2000; 158-65. [16] Goldfarb M, Tellier C, Thanassoulis G. Review of Published Cases of Adverse Cardiovascular Events After Ingestion of Energy Drinks. The American Journal of Cardiology. 2014; 113 (1): 168-72. [17] Stahl CE, Borlongan CV, Szerlip M, Szerlip H. No pain, no gain--exercise-induced rhabdomyolysis associated with the performance enhancer herbal supplement ephedra. Med Sci Monit. 2006 Sep;12 (9):81-4. [18] Ioannides-Demos LL, Proietto J, Tonkin AM, McNeil JJ. Safety of Drug Therapies Used for Weight Loss and Treatment of Obesity. Drug Safety. 2006; 29 (4): 277-302. [19] Elsayed RK, Glisson JK, Minor DS. Rhabdomyolysis associated with the use of a mislabeled “acai berry” dietary supplement. Am J Med Sci. 2011; 342 (6): 535-8. [20] Pittler MH, Schmidt K, Ernst E. Adverse events of herbal food supplements for body weight reduction: systematic review. Obes Rev. 2005; 6 (2): 93-111. [21] http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-7892sgc.pdf (son erişim: 1512-2013). [22] Vaysse J, Balayssac S, Gilard V, Desoubdzanne D, Malet-Martino M, Martino R. Analysis of adulterated herbal medicines and dietary supplements marketed for weight loss by DOSY 1H-NMR. Food Addit Contam Part A Chem Anal Control Expo Risk Assess. 2010; 27 (7): 903-16. [23] Arıburnu E, Uludağ MF, Yalçınkaya H, Yesilad E. Comparative determination of sibutramine as an adulterant in natural slimming products by HPLC and HPTLC densitometry. Journal of Pharmaceutical and Biomedical Analysis. 2012; 64-65: 77-81. [24] Sibel Göksel S. Oğuz Kayaalp. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji. 12. Pelikan Yayıncılık, 2009; 871-83. [25] Harrison-Woolrych M, Ashton J, Herbison P. Fatal and Non-Fatal Cardiovascular Events in a General Population Prescribed Sibutramine in New Zealand. Drug Safety. 2010; 33 (7): 605-13. [26] Eroğlu E, Gemici G, Bayrak F, Kalkan AK, Değertekin M. Acute myocardial infarction in a 24 year-old man possibly associated with sibutramine use. International Journal of Cardiology. 2009 (Letter to the Editor): 43–5 [27] http://www.sabah.com.tr/Yasam/2013/03/05/bitkisel-ilaclara-karsi-kamu-spotu (son erişim: 15-12-2013). [28] http://www.titck.gov.tr/Detail.aspx?pages=/PortalAdmin/Uploads/Titck/News/HBR-deeeed29-35170.htm (son erişim: 15-122013). 18 Archives of CLINICAL TOXICOLOGY Derleme www.tfd.com/ktcg Obezitenin Medikal Tedavisi Yrd. Doç. Dr.Burak Cem Soner Meram Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilimdalı. Meram, Konya Giriş A.B.D’de metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalık ve diyabet oranları yıllar içerisinde giderek artmıştır. Yapılan istatistikler ise tüm bu rahatsızlıkların ortak noktasının obezite olduğunu göstermiştir. Obezite ve buna bağlı olarak görülen rahatsızlıkların insidanslarındaki bu artış ciddi sağlık sorunları yanında ekonomik kayıplara ve iş gücü kayıplarına da neden olmaktadır. Amerikan Ulusal Sağlık İstatistik Merkezi 2009–2010 yıllarında 20 yaş üzeri erişkinlerin %35.7’inin obez olduğunu göstermiştir [1]. Ülkemizde yapılan araştırmalarda ise bu oran daha düşük bulunmuştur. Türkiye’deki 15 yaş ve üzeri bireylerin vücut kitle indeks (VKİ) değerlerinin 2008-2010-2012 yıllarına ve cinsiyetlere göre dağılımı Tablo 1’de verilmiştir [2]. Sonuçlar A.B.D’ye göre daha düşük olmakla beraber Amerika’nın aksine obez ve fazla kilolu bireylerin oranları ülkemizde her yıl artmaktadır. Düşük Normal Fazla Obez kilolu kilo (%) kilo (%) (%) (%) 2012 Toplam 3.9 44.2 34.8 17.2 Kadın 2.7 44.7 39.0 13.7 Erkek 5.1 43.6 30.4 20.9 2010 Toplam 4.7 45.5 33.0 16.9 Kadın 3.5 46.1 37.3 13.2 Erkek 5.9 44.7 28.4 21.0 2008 Toplam 4.2 48.2 32.4 15.2 Kadın 2.7 48.1 36.9 12.3 Erkek 5.9 48.2 27.4 18.5 Tablo 1: 15 ve daha yukarı yaştaki bireylerin VKİ değerlerinin yıllara ve cinsiyete göre dağılımı Yıl Cinsiyet İletişim: Yrd. Doç Dr. Burak Cem SONER e-posta: [email protected] Tüm telif hakları xxxxx’ a aittir. Obezitenin Medical Tedavisi: Geçmişten Günümüze Obezitenin patofizyolojisi henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Yeme davranışı pek çok sitemi (endokrin, nörofizyolojik ve psikolojik) ilgilendiren bir süreç olduğu için obezitenin tedavisi oldukça karmaşık olabilmektedir. Bu durumun güzel bir örneği ise; 1990’lı yılların sonlarına doğru “leptin” molekülünün keşfedilmesi ile Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) obezite ilaçlarının düzenlenme ve takip görevini “Nörofarmakoloji İlaçları” bölümünden “Endokrin ve metabolizma” bölümüne vermiştir [3]. 1800’lü yıllarda obezite ilacı olarak tiroit hormonları kullanılamaktaydı [4]. Etkilerini bazal metabolizma ve enerji sarfiyatında artış ile göstermekteydiler. Yan etkileri huzursuzluk, uyku sorunları ve kalp yetmezliği riski gibi hipertiroidi semptomlarıydı [5]Yaklaşık yüzyıl kadar önce dinitrofenol türevleri de enerji sarfiyatında artışa neden olmaları nedeni ile kilo verme amaçlı olarak kullanılmıştır. Dinitrofenol oksidatif fosforilasyonu inhibe ederek ATP oluşumunu engeller. Enerji yerine ısı oluşumuna neden olur. Genel olarak kilo vermede başarı göstermiş olmasına rağmen vücudun aşırı ısınmasına bağlı olarak ölümlere neden olmuştur [4, 5]. Her iki ilaç da etkilerini bazal metabolizmayı artırarak göstermektedir. Fayda/zarar oranları göz önüne alındığında günümüzde her iki ilaç da bu amaçla kullanılmamaktadır. 19 Soner B C / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 18-22 Amfetaminler sempatomimetik olarak etki gösterirler ve lökomotor aktiviteyi artırarak beslenme ihtiyacını azaltırlar. 1930’lu yıllarda kilo verme amacı ile kullanılmaya başlanmıştır. 1947 yılında dezoksiefedrin ve metamfetamin FDA’in ilk defa onayladığı reçete edilebilir obezite ilaçları olarak piyasaya sürülmüştür [6]. Bundan sonraki 20 yıl içerisinde de diğer amfetamin türevleri (fentermin..vb) iştah kesici olarak obezite tedavisindeki yerlerini almışlardır. 1973 yılında kullanımlarının artış göstermesi ülkede “amfetamin epidemisi” olarak tanımlanan bir sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bağımlılıkta artış, kilo vermedeki etkisinin kalıcı olmaması ve kardiyovasküler yan etkilerinin sık gözlenmesi endişeleri ile obezite tedavisindeki kullanımlarını birkaç hafta ile sınırlandırılmıştır [7]¸. Fentermin halen kilo verme programlarında ilk haftalarda reçete edilebilmektedirler [8]. Tek başına kullanıldığında diğer amfetaminlere göre daha güvenlidir. Bağımlılık yapma olasılığı daha düşüktür. Üç aylık tedavi sonrasında plaseboya göre 3-4 kilo daha fazla azalmaya neden olmaktadır [9]. Üç aydan uzun süreli kullanımı ise zaten önerilmemektedir. Bundan yaklaşık 20 yıl kadar önce Fentermin, fenfluramin veya deksenfluramin ile kombine edilmiştir. En popüler iştah baskılayıcı non-selektif 5-HT2 agonistler (fenfluramin ve deksenfluramin) olarak kabul edilmişlerdir. Fen-Phen ve Dex-Phen şeklinde fentermin ile kombine edildiğinde, orta düzeyde etkili bulun uşlardır. Kullanan kişilerde yaklaşık %10’luk bir kilo kaybına neden olmuşlardır [4, 10]. Bu ilaçları kullanan pekçok hastada pulmoner hipertansiyon, kalp kapak rahatsızlıkları, EKG bozuklukları ve yoksunluk semptomları gözlenmiştir [11]. 1997 yılında FDA fenfluramine ve dexfenfluramine içeren tüm ilaçların piyasadan toplanmasına karar vermiştir [12]. 1954’de Lancet’te yayınlanmış olan bir makale İnsan koryonik gonadotropin (hCG) hormonu beraberinde ağır kalori kısıtlamasının kilo vermede yardımcı olduğunu savunmuştur [13] Etki mekanizması olarak ise hCG’nin vücuttaki yağ depolarını mobilize ettiğini savunmuştur. Bu makaleden sonra yapılmış plasebo kontrollü pek çok bilimsel çalışma kalori kısıtlaması olmadığında tek başına hCG’nin herhangi bir kilo kaybı sağlamadığını göstermiştir. Tek başına kilo verme üzerine hiçbir faydası olmadığı gösterilmiş olmasına rağmen ne yazıkki kullanımı bugün halen sürmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, hCG’nin kilo verme amaçlı kullanılmaması gerektiği ile ilişkili bir kara-kutu (black-box) uyarısı bulunmaktadır. Ülkemizde de ne yazıkki basında “İştahı durduran hormon, beta hCG “ başlıkları ile kullanımları provake edilmektedir. FDA en son Aralık 2011 tarihinde hCG’nin kilo verme amaçlı olarak satışını yasaklamıştır. Bu endikasyon ile “homeopatik” başlığı altında satılan tüm ürünlerin illegal olarak satıldığını açıklamıştır [14]. Kilo verme amaçlı olarak “hCG ürünlerinin düşük kalorili diyet ile beraber önerilmesi ise başarı sağlamak bir yana sağlık açısından ciddi problemlere yol açmaktadır. Bir serotonin ve noradrenalin geri alım inhibitörü olan sibutramin obezite tedavisi için 1990’lı yılların sonlarında piyasaya sürülmüştür [15, 16]. 1 yıllık kullanımı yaklaşık 4-5 kg gibi bir kilo kaybına neden olabilmektedir. İlacın EMEA tarafından da onaylanmasından sonra kardiyovasküler etkilerinin değerlendirilmesi amacı ile “Sibutramine Cardiovascular Outcomes Trial (SCOUT)” çalışması başlatılmıştır. Çalışma sonucunda göre, kardiyovasküler yan etkilere bağlı olarak inme ve kalp krizi nedenli ölüme neden olmaları sonucu 2010 yılında piyasadan toplatılmışlardır [17] . Çalışma sonuçlarına göre ise plasebo grubu ile sibutramin alan grup arasında kilo vermede çok az bir fark gözlenmiştir [16]. Rimonabant CB1 reseptör antagonistidir. Ülkemizde 2006 yılının başlarında “Göbeğe, sigaraya elveda dedirtecek ilaç” gibi başlıklarla daha satışa girmeden reklamları yapılmaya başlanmıştır!. FDA ilacın sigarayı bırakma endikasyonunu 2006’da reddetmiştir. Aynı yıl Avrupa İlaç Ajansı (EMA) rimonabantın “diyet ve egzersiz ile beraber kullanılması” halinde kilo verdirebileceğini kabul etti ve İngiltere’de rimonabant satışı başlandı. 20 Soner B C / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 18-22 2007 yılında EMDAC (Endocrine and Metabolic Drugs Advisory Committee) ilacın zayıflama ilacı olarak onay almasına karşı çıkarak yan etkileri ile ilgili ciddi sorunlar olduğunu belirtmiştir. Rimonabant 1 yıllık tedavi sonrasında ortalama 4.9 kg kaybına neden olabilmektedir. Fakat bu süre içerisindeki ciddi psikiyatrik ve GIS yan etkileri sebebi ile hastaların %40’ı ilacı bırakmıştır [18]. Orlistat şu an için halen kullanımı devam eden bir obezite ilacıdır. İştah üzerine herhangi bir etkisi yoktur. Gastrik asit ve pankreatik lipaz inhibisyonu etkisi 1998 yılında onaylanmıştır [18]. En çok reçete edilen obezite ilacıdır fakat yan etkileri nedeni ile (yağlı dışkı; dışkıda turuncu veya kahverengi renkli yağ; gaz ile birlikte akıntı veya yağlı akıntı; ishal, acil tuvalete gitme ihtiyacı, bağırsakları kontrol edememe..vs) hasta uyumu düşüktür. Yak- Topiramat A.B.D’de antikonvülzan olarak 1996 yıllında onay almıştır. Fentermin hipotalamusta noradrenalin salınımını artırarak iştahta azalmaya neden olmaktadır. Topiramatın etkisi henüz tam olarak açıklanamamış olsa da iştah azalması sağladığı ve enerji sarfiyatını artırdığı düşünülmektedir. Faz 3 çalışmalarında (EQUIP ve CONQUER ) 56 haftalık kullanımları ile %10 civarında kilo kaybına neden olduğu gözlenmiştir [20, 21]. 2012 yılının sonlarına doğru ise fentermin ile kombine olarak obezite tedavisinde FDA onayı almıştır. Avrupa’da ise Ekim 2012’de CHMP ilaç ile ilgili yeterli bilgi olmadığını, uzun dönem psikiyatrik ve laşık olarak 1 yıl kullanımı sonrasında 2-3 kg’lık bir ağırlık azalmasına neden olmaktadır [9]. Ciddi karaciğer hasarına neden olmaları ile ilgili olarak 2011-2012 yılında tekrar değerlendirilmeye alınmışlardır. Değerlendirme sonucunda EMA Beşeri Tıbbi Ürünler Kurulu (CHMP) Orlistat kullanımında fayda/risk oranının yüksek olduğu kanaatine varmışlardır. Kullanacak olan hastaların hepatit yönünden bilgilendirilmesi ve doktor takibinde tedavilerine devam edilmesi önerilmektedir. Lorkaserin 5HT2C agonistidir ve 1 yıllık kullanımı sonrası plasebo ile karşılaştırıldığında %3-4’lük bir kilo azalması sağlayabilmektedir [20, 21]. Lorkaserin 2010 yılı boyunca yoğun şekilde çalışılmıştır ve FDA’ya onay için sunulmuştur. FDA hayvanlarda karsinojen etkileri olduğu ve detaylı bilgi olmadığı gerekçesi ile başvuruyu reddetmiştir. Bu arada BLOOM ve BLOSSOM Faz III klinik çalışmaları Lorkaserinin yaklaşık ortalama 5-6 kg’lık bir kilo kaybına neden olabileceğini göstermiştir. Belviq® (lorkaserin) üreticisi olan Arena İlaç Firması eldeki sonuçları ile tekrar ruhsat başvurusunda bulunmuştur. İlaç; Mayıs 2012’deki EMDAC raporu sonrasında; Haziran 2012’de FDA tarafından onaylanmıştır. Bundan yaklaşık bir yıl sonra ise Arena firması “aşağıdaki gerekçe ile” EMA’ya ilacı geri çektiğini bildirmiştir (Resim 1). kardiyak etkilerinin belirgin olmadığını savunarak red kararı vermiştir [22]. Üretici firma başvurunun tekrar incelemesini talep etmiştir. CHMP eldeki verileri tekrar değerlendirmiş ve aynı endişeler ile red kararını yenilemiştir [23]. Bupropion 1 yıl süre ile kullanıldığında tek başına ağırlıkta 2-3 kg azalmaya neden olurken Bupropion ve Naltrekson kombine tedavisi plaseboya göre %4-5 kilo azalmasına neden olmuştur [21, 24]. Faz 3 çalışma sonuçlarına göre en sık yan etkileri bulantıdır. Bunun yanında plaseboya göre başağrısı, konstipasyon, halsizlik, kusma ve ağız kuruması daha sık olarak gözlenmiştir [25]. Bunun yanında obez veya yüksek kilolu sigara kullanıcılarında etkisi incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda ilaç kullananlarda nikotin ihtiyacında azalma, çekilme semptomlarında azalma gözlenmiş fakat kiloda herhangi bir azalma veya artış gözlenmemiştir [26]. 21 Soner B C / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 18-22 SONUÇ Ülkemizde obez ve fazla kilolu kişilerin oranı toplumun %50’ sini aşmıştır. Bunun yanı sıra toplumda; özellikle kadınlar arasında; “düşük kilolu olma isteği” kozmetik bir ihtiyaç olarak da ortaya çıkmaktadır. Bu durum obezite/kiloverme ilaçlarının beklenenden çok daha yüksek bir popülasyon tarafından kullanılabilmesine ve aynı zamanda endikasyon dışı hatalı kullanılmalarına da neden olabilmektedir. Kilo verme ilacı bulma çalışmaları yaklaşık 100 yılın üzerinde bir süreden beri devam etmektedir (Tablo 2). Yoğun araştırmalara rağmen, %10’un üzerinde kilo kaybının 1 yıl boyunca korunmasını hiçbir farmakolojik tedavi sağlayamamaktadır ve şu ana kadar üretilmiş olan hiçbir obezite ilacının kardiyovasküler morbidite ETKEN MADDE Fentermin Fenfluramin Fen-Phen (Fenfluramin-Fentermin) Fentermin+Topiramat Rimonabant Sibutramin Orlistat Lorkaserin Tesofensin Bupropion+Naltrekson Bupropion+Zonisamid Tablo 2 ETKİ MEKANİZMASI Noradrenalin salınımının artışı, sempatomimetik etki ile iştah azalması Serotonin salınımını artırır ve reuptake’ini azaltır Serotonin/Noradrenalin salınımının artışı, Noradrenalin salınımının artışı, GABA reseptör aktivasyonu ile iştah azalması CB1 Reseptör antagonisti Noradrenalin/Serotonin reuptake inhibitörü Gastrik ve pankreatik lipaz inhibisyonu ile alınan trigliseridin %30’unun gayta ile atılımı 5HT 2C agonisti Noradrenalin/Dopamin/Serotonin reuptake inhibitörü Noradrenalin ve dopamin reuptake inhibitörü Noradrenalin ve dopamin reuptake inhibitörü ve mortalite üzerine olumlu etki gösterememiştir [27]. Hatta EMDAC, FDA’in obezite ilaçlarını onaylamadan önce kardiyovasküler risk artışına neden olmadıklarını ıspatlamalarını önermiştir [28]. Obezite ilaçlarının hayat tarzı değişiklikleri yanında destek tedavisi olarak uygulanması plaseboya göre daha fazla kilo verilebilmesine neden olabilmektedir. Bazı kardiyovasküler sistem hastalıkları %3-5 arası bir kilo azalması ile bile gerileyebilmektedir. Unutulmamalıdır ki; sadece hayat tarzı değişikliği ile (diyet, egzersiz..vb) %5-10 arası kilo verildiğinde kardiyovasküler hastalık riskinde azalma, tip 2 diyabetin önlenmesi/oluşumunun geciktirilmesi ve obezite ile ilgili diğer risklerde azalma sağlanabilmektedir. PİYASAYA SÜRÜLME /TOPLANMA TARİHİ 1959’da FDA onayladı. 3 aydan kısa süre kullanılması önerilir 1973’de FDA onayı aldı, 1997’de geri çekildi. 1992-1997 2012- Halen 2006-2008 1997-2010 1999’da FDA onayladı. YAN ETKİLERİ Hipertansiyonu olmayan hastalarda kısa süreli kullanım içindir. Halusinasyon, Valvulopatiler, Pulmoner hipertansiyon Kalp kapak hastalıkları, Pulmoner hipertansiyon Halsizlik, başağrısı, uykusuzluk, tat duyu bozuklukları, konstipasyon, ağız kuruması, hafıza ve kognitif değişiklikler Depresyon ve anksiyete İnme, myokardial enfakt riski, Taşikardi, hipertansiyon, enfarktüs Gaz, steatore, fekal inkontinans Haziran 2012 ’da FDA onayladı. EMA başvurusu firma tarafından geri çekildi. Faz II, Nisan 2013’de tamamlandı Faz çalışması Halsizlik, başağrısı, uykusuzluk, konstipasyon, ağız kuruması, sıçanlarda tümör oluşumu. Tip 2 diyabet hastalarında sırt ağrısı, öksürük, hipoglisemi Depresif hal, olası kardiyovasküler etkiler Faz çalışması Bulantı, başağrısı, uykusuzluk, anksiyete Kardiyovasküler yan etkiler 22 Soner B C / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 18-22 bant. Revista brasileira de psiquiatria 2009;31:145-53. [1] NCHS. Data Brief January 2012;No. 82 [20] O’Neil PM, Smith SR, Weissman NJ, Fidler MC, Sanchez M, Zhang J, et al. Randomized placebo-controlled clinical trial of lorcaserin for weight loss in type 2 diabetes mellitus: the BLOOM-DM study. Obesity 2012;20:1426-36. [2] http://wwwtuikgovtr/PreHaberBultenlerido?id=8620 (Erişim tarihi: 16 Ekim 2013). [21] Wong D, Sullivan K, Heap G. The pharmaceutical market for obesity therapies. Nature reviews Drug discovery 2012;11:669-70. [3] Zhang Y, Proenca R, Maffei M, Barone M, Leopold L, Friedman JM. Positional cloning of the mouse obese gene and its human homologue. Nature 1994;372:425-32. [22] http://www.ema.europa.eu/docs/en_GB/document_library/ Summary_of_opinion_-_Initial_authorisation/human/002350/ WC500134085.pdf. (Erişim tarihi: 20 Ekim 2013). [4] Derosa G, Maffioli P. Anti-obesity drugs: a review about their effects and their safety. Expert opinion on drug safety 2012;11:459-71. [23] http://www.ema.europa.eu/ema/index.jsp?curl=pages/medicines/human/medicines/002350/smops/Negative/human_ smop_000435.jsp&mid=WC0b01ac058001d127 (Erişim tarihi: 20 Ekim 2013). Kaynaklar [5] Valentino MA, Lin JE, Waldman SA. Central and peripheral molecular targets for antiobesity pharmacotherapy. Clinical pharmacology and therapeutics 2010;87:652-62. [6] Colman E. Anorectics on trial: a half century of federal regulation of prescription appetite suppressants. Annals of internal medicine 2005;143:380-5. [7] Rasmussen N. America’s first amphetamine epidemic 1929-1971: a quantitative and qualitative retrospective with implications for the present. American journal of public health 2008;98:974-85. [8] Rodgers RJ, Tschop MH, Wilding JP. Anti-obesity drugs: past, present and future. Disease models & mechanisms 2012;5:621-6. [9] Li Z, Maglione M, Tu W, Mojica W, Arterburn D, Shugarman LR, et al. Meta-analysis: pharmacologic treatment of obesity. Annals of internal medicine 2005;142:532-46. [10] Weintraub M, Sundaresan PR, Madan M, Schuster B, Balder A, Lasagna L, et al. Long-term weight control study. I (weeks 0 to 34). The enhancement of behavior modification, caloric restriction, and exercise by fenfluramine plus phentermine versus placebo. Clinical pharmacology and therapeutics 1992;51:586-94. [11] Connolly HM, Crary JL, McGoon MD, Hensrud DD, Edwards BS, Edwards WD, et al. Valvular heart disease associated with fenfluramine-phentermine. The New England journal of medicine 1997;337:581-8. [12] http://wwwfdagov/drugs/drugsafety/postmarketdrugsafetyinformationforpatientsandproviders/ucm179871htm;(Erişim tarihi: 20 Ekim 2013). [13] Simeons A. The action of chorionic gonadotrophin in the obese. . Lancet 1954;6:946-7. [14] http://www.fda.gov/newsevents/newsroom/pressannouncements/ucm282334.htm. .(Erişim tarihi: 20 Ekim 2013). [15] James WP, Astrup A, Finer N, Hilsted J, Kopelman P, Rossner S, et al. Effect of sibutramine on weight maintenance after weight loss: a randomised trial. STORM Study Group. Sibutramine Trial of Obesity Reduction and Maintenance. Lancet 2000;356:2119-25. [16] Nelson DL, Gehlert DR. Central nervous system biogenic amine targets for control of appetite and energy expenditure. Endocrine 2006;29:49-60. [17] http://www.fda.gov/safety/medwatch/safetyinformation/safetyalertsforhumanmedicalproducts/ucm228830.htm. (Erişim tarihi: 20 Ekim 2013). [18] Padwal RS, Majumdar SR. Drug treatments for obesity: orlistat, sibutramine, and rimonabant. Lancet 2007;369:71-7. [19] Moreira FA, Crippa JA. The psychiatric side-effects of rimona- [24] Greenway FL, Dunayevich E, Tollefson G, Erickson J, Guttadauria M, Fujioka K, et al. Comparison of combined bupropion and naltrexone therapy for obesity with monotherapy and placebo. The Journal of clinical endocrinology and metabolism 2009;94:4898-906. [25] Greenway FL, Fujioka K, Plodkowski RA, Mudaliar S, Guttadauria M, Erickson J, et al. Effect of naltrexone plus bupropion on weight loss in overweight and obese adults (COR-I): a multicentre, randomised, double-blind, placebo-controlled, phase 3 trial. Lancet 2010;376:595-605. [26] Wilcox CS, Oskooilar N, Erickson JS, Billes SK, Katz BB, Tollefson G, et al. An open-label study of naltrexone and bupropion combination therapy for smoking cessation in overweight and obese subjects. Addictive behaviors 2010;35:229-34. [27] Yanovski SZ, Yanovski JA. Long-term Drug Treatment for Obesity: A Systematic and Clinical Review. JAMA : the journal of the American Medical Association 2013. [28] Tran PT TA. Summary minutes of the Endocrinologic and Metabolic Drugs Advisory Committee meeting March 28-29, 2012. ;http:// www.fda.gov/downloads/AdvisoryCommittees. 23 Archives of CLINICAL TOXICOLOGY www.tfd.com/ktcg Derleme Morbid Obezitenin Cerrahi Tedavisi Doç. Dr. Koray Atila Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel cerrahi Anabilim Dalı, Balçova İzmir Giriş Obezite kısaca, vücutta aşırı miktarda yağ birikmesi olarak tanımlanan ve yaşam süresini kısaltan, diyabetten kalp hastalığına; infertiliteden kansere kadar çok çeşitli ciddi sorunların eşlik ettiği ilerleyici bir hastalıktır (Tablo 1). Obezite prevelansında artış, cerrahi tedavi dışındaki seçeneklerin başarı oranlarındaki yetersizlik cerrahi tedaviyi ön plana çıkarmıştır. Son 20 yılda dünyada ivme kazanan obezite cerrahisi ile günümüzde uygulanan cerrahi tedavi seçenekleri hakkında uzun dönem sonuçlar elde edilmeye başlanmıştır. Cerrahi tedavi bu yandaş durumların iyileşmesinde, tamamen düzelmesinde ve obeziteye bağlı yeni sorunların ortaya çıkmasını önlemede oldukça etkindir. Kilo kaybı ile obez kişilerde artmış enerji, hareketlilik, özgüven gibi fizyolojik ve psikolojik Vücut kitle indeksi (VKİ) erişkin obezite sınıflandırmasında ve tedavi yöntemlerinin planlanmasında kullanılan pratik bir yöntemdir. Vücut ağırlığının boy uzunluğunun karesine oranı VKİ’ni verir. VKİ’ne göre obezite sınıflandırması Tablo 2’ de verilmiştir. Sınıf Zayıf VKİ (kg/m2) <18.5 Normal 18.5-24.9 Kilolu 25-29.9 Obez (Sınıf 1) 30-34.9 Obez (Sınıf 2) 35-39.9 Aşırı obez (Sınıf 3) 40-49.9 Süper obez (Sınıf 4) 50-59.9 Süper – süper(Sınıf 5) >60 Tablo 2. Erişkin obezite sınıflaması. VKİ: Vücut Kitle İndeksi kazanımlar da elde edilebilir [1-3]. Kardiyovasküler Endokrin Gastrointestinal Genitoüriner Kas iskelet Atrial fibrilasyon Hipoandrojenizm Kolon kanseri Meme kanseri Kronik bel ağrısı Kardiyomiyopati Dislipidemi Hipertansiyon İnfertilite Özofagus kanseri Metabolik sendrom Gastroözofageal reflü Polikistik over sendromu Hiatal herni Over kanseri Prostat kanseri Böbrek tümörü İmmobilite Osteoartrit Uzun QT sendromu Tromboembolizm Tip 2 diyabet Üriner inkontinans Uterus kanseri Tablo 1. Obezite ile ilişkili durumlar İletişim: Doç Dr. Koray ATİLA e-posta: [email protected] Tüm telif hakları TFD’ye aittir. İrritabıl barsak sendromu Alkol dışı yağlı karaciğer hastalığı 24 Atila K / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 23-27 Neden Cerrahi? Kilo vermede medikal tedavi ile birlikte yaşam şeklinin değiştirilmesinin cerrahi tedavi ile karşılaştırıldığı iki önemli çalışmada sonuçlar cerrahi yönünde elde edilmiştir. Avustralya’dan yapılan randomize kontrollü ilk çalışmada düşük kalorili diyet, antiobezite ilaç ve davranış programından oluşan yoğun medikal tedavi uygulanan grup ile laparoskopik bant takılan hasta grupları karşılaştırılmış [4]. Altıncı ayda sonuçlar birbirine yakın olmasına rağmen 2. yılda aşırı kilolardaki kayıp oranları medikal tedavi uygulanan grupta %18, cerrahi tedavi uygulanan grupta %68 olarak bulunmuştur. İkinci çalışma İsveç’te yapılmış olup obezite tedavisinin uzun dönem gözlemsel sonuçlarını içermektedir [5]. On yılın sonunda %99.9 takip oranı ile medikal tedavi alan grupta kalıcı kilo kaybı elde edilmezken, gastrik bypass uygulanan grupta yaklaşık başlangıçtaki kilolarına göre %25 oranında kilo kaybı tespit edilmiştir. Ayrıca cerrahi tedavi uygulanan grupta %40-50 oranında kalp krizi ve kansere bağlı ölüm oranlarında azalma izlenmiştir. Bugüne dek yapılan çalışmalarda da belirtildiği gibi morbid obezitenin ilaç, diyet veya psikososyal terapilerle kalıcı olarak tedavi edilmesi neredeyse olanaksızdır. Fazla kilolarla yapılan mücadelede her başarısız deneyim hem kişinin psikolojik durumunu bozmakta, hem de “Yoyo etkisi” denen bir etki ile kaybedilen kiloların her seferinde fazlasıyla alınmasına ve metabolizmanın giderek bozulmasına yol açmaktadır [6]. Obezite Cerrahisi Endikasyonları Morbid obezitenin tedavisi oldukça zor ve multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir. Diyet tedavisi, fiziksel aktivitenin arttırılması davranış ve yaşam tarzının değiştirilmesi medikal tedavi alt başlığı altında ilk uygulanması gereken tedavi seçenekleridir. Cerrahi tedavi sıklıkla kilo vermede diğer çabaların yetersiz olması durumunda düşünülür. Cerrahi endikasyonlar A.B.D’de 1991 yılında Ulusal Sağlık Enstitüsü Konsensüs Oluşturma Konferansı’nda ortaya konulan ve yaygın kabul gören kriterlere göre yapılmaktadır [7]. Cerrahi endikasyonlar Tablo 3’de verilmiştir. Son zamanlarda elde edilen veriler Tip 2 diyabeti ve VKİ 30-35 kg/m2 arasında olan hastalarda da obezite cerrahisinin yapılabileceği yönündedir [8]. Altmış yaş ve üstü hastalarda obezite cerrahisine yarar-zarar oranı dikkatlice düşünülerek karar verilmelidir. Ameliyatla elde edilecek olan kilo kaybı hastanın yaşam kalitesini arttırıp, kısıtlamalarını azaltmayacak ise riske girilmemelidir [9]. Seçim Kriterleri Ameliyat sonrası takiplerini düzenli yaptırabilecek hastalar Ameliyat sonrası diyet ve ilaçlarını düzenli kullanabilecek hastalar VKİ ≥ 40 kg/m2 VKİ≥ 35 kg/m2 olup hipertansiyon, diyabet gibi yandaş hastalıkların olması Önceden kilo vermek için cerrahi dışı başarısız girişimlerinin olması Dışlama Kriterleri Kardiyopulmoner açıdan operasyonun uygun olmadığı hastalar Alkol veya madde bağımlılığı Obeziteye endokrin veya diğer hastalıkların neden olması Kontrol dışı ciddi psikiyatrik hastalık Tablo 3. Ameliyat için seçim ve dışlama kriterleri Obezite Cerrahisinde Güncel Yaklaşımlar Devam eden araştırmalar ve teknolojik yenilikler bariatrik cerrahinin yerleşmesine ve gelişmesine önemli ölçüde katkı sağlamışlardır. Obezite cerrahisinden beklenen hastanın fazla vücut kilolarından büyük oranda kurtulması, bunu uzun süreli koruması ve obezite ilişkili ortaya çıkan morbiditeler üzerine yapacağı olumlu etkilerin elde edilmesidir. Cerrahi tedavi seçenekleri içerisinde en sık uygulanan yöntemler Roux-en-Y gastrik by-pass (RYGB), ayarlanabilir mide bandı ve tüp mide (sleeve gastrektomi)ameliyatlarıdır. Biliopankreatik diversiyon - duodenal switch ameliyatı ise genellikle süper obez grupta yapılmaktadır. Bütün ameliyatlar günümüzde laparoskopik ve hatta robotik cerrahi ile yapılabilmekte ve açık cerrahiye göre daha az ağrı, yara yeri enfeksiyonu ve insizyonel herni komplikasyonları gözlenmektedir. Cerrahi tedaviler etki mekanizmalarına göre hacim kısıtlayıcı, emilimi bozan ve her iki etkiyi birlikte gösteren ameliyatlar olmak üzere 3 alt gruba ayrılabilir. 25 Atila K / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 23-27 Tüp mide (Sleeve gastrektomi): Obezite cerrahisinde son yıllarda artan oranda kullanılan hacim kısıtlayıcı ameliyatlardan biridir. Daha önceden biliopankreatik diversiyon-duodenal switch ameliyatının ilk aşaması olarak kullanılan bu yöntem son yıllarda tek başına da etkin bir ameliyat olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu ameliyatta mide hacmini azaltmak için midenin büyük kurvatür yönünde yaklaşık %75’i stapler denilen aletler yardımı ile dikey olarak kesilip çıkarılır. Geride kalan mide kabaca tüp şeklini alır ve yaklaşık 100 ml kadar bir hacme sahiptir (Şekil 1). Bu ameliyat esas olarak mide hacmini azaltmak yoluyla alınan gıda miktarını düşürür. Ayrıca midenin çıkarılan kısmından salgılanan Ghrelin adı verilen hormon düzeyleri ameliyat sonrası azalır. Japon bilim adamları tarafından 1999’da keşfedilen Ghrelin, büyüme hormonu salgılatıcı etkisi olan, enerji dengesi ve besin alınımının düzenlenmesinde rol oynayan, açlık hormonu olarak da bilinen 28 amino asitli bir hormondur [10]. Esas olarak midede üretilmekle birlikte daha düşük miktarlarda bağırsak, hipofiz, böbrek, tükürük bezi gibi bölgelerden de salgılanabilir. Açlık halinde kanda yükselip, tokluk ile miktarı azalmaktadır. Ghrelin; yemek yemeyi, besin kullanımını, enerji kullanımını ve iştahı düzenlemektedir. Tüp mide ameliyatı sonrası tüm laparoskopik ameliyatlarda ortaya çıkabilecek kanama, organ yaralanması, solunum problemleri ve emboli gibi komplikasyonlar çok düşük oranlarda gözlenebilir. Tüp mide ameliyatında en korkulan komplikasyon midenin kesilip dikilen kısmından gerçekleşebilen kaçaklardır. Bunun oranı % 1’den azdır, ancak bazen ikinci bir müdahale gerekebilir. Roux-en-Y gastrik by-pass: ABD’de en fazla uygulanan cerrahi teknik olup ilk kez 1967 yılında Dr. Mason tarafından tanımlanmıştır [11]. Hem mide hacmini azaltan hem de ince barsaklardan emilimi bozan bir operasyon çeşididir. Midenin üst kısmında stapler yardımı ile 35-50 ml hacminde küçük bir poş oluşturulur. İnce barsaklar Treitz ligamanından yaklaşık 50 cm distalden bölünür. Bölünen kısmın distalde kalan bacağı antekolik mesafede poşa doğru ilerletilerek gastrojejunostomi anostomozu yapılır. Bu bacağa beslenme bacağı denir. Duodenum tarafından gelen safra ve pankreatik enzimleri taşıyan bacağa ise biliyer bacak ismi verilir. Biliyer bacak beslenme bacağına gastroenterostomi hattından yaklaşık 150 cm distalden anostomoz edilerek roux-en-y gastrik by-pass operasyonu tamamlanır (Şekil 2). Roux-en-Y gastrik by-pass ameliyatı ile mide hacmi yaklaşık % 90-95 oranında küçültülür. Oluşturulan küçük mide poşu gıda alımı ile gerilerek doyma merkezine sinyal göndererek tokluk hissinin oluşmasını sağlar. Bu şekilde tokluk hissinin oluşumu ilk lokmadan itibaren uyarılmaya başlanmış olur. Mide poşundan ince bağırsağa geçen gıdalar, ince bağırsaktan Kolesitokinin, Peptid-YY, GLP-1 başta olmak üzere inkretinler denilen çok çeşitli hormonların salgılanmasına neden olurlar. Bu inkretin denilen hormonlar erken tokluk hissi sağlarlar. İnkretinler tarafından oluşturulan bu doygunluk hissi aynı zamanda emilen glukozun kullanımını da olumlu etkiler. Gastrik by-pass ameliyatında emilim bozulup pasaj hızlandığından yiyecekler ileuma daha hızlı ulaşır ve buradan GLP-1’in salınımını arttırırlar. GLP-1 hormonu, diyabeti olan hastaların kan şekerini ilaçtan bağımsız normal düzeye indirir. Rezistin son yıllarda keşfedilen, yağ hücresinden salgılanan hormondur. Obezite ile birlikte artan karın içi yağlanma, rezistin hormonunun artışına neden olmaktadır. Rezistinin invivo ve invitro uygulanması ile insülin direnci oluşur. Gastrik By-pass ameliyatı ile karın içi yağ dokusu azalır ve rezistin hormonunun üretimi normal seviyelere düşer. İnsülin direnci azalır ve bu değişim kilo vermeyi hızlandırır [12]. Şekil 1. A: Midenin büyük kurvatür yönünde yaklaşık %75’i stapler denilen aletler yardımı ile dikey olarak kesilip çıkarılır. B: Geride kalan mide kabaca tüp şeklini alır ve yaklaşık 100 ml kadar bir hacme sahiptir. C: Bu ameliyat esas olarak mide hacmini azaltır, emilimi bozmaz. 26 Atila K / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 23-27 Şekil 2. A: Midenin üst kısmında stapler yardımı ile 35-50 ml hacminde küçük bir poş oluşturulur. B-C: İnce barsaklar Treitz ligamanından yaklaşık 50 cm distalden bölünür. D: Bölünen kısmın distalde kalan bacağı antekolik mesafede poşa doğru ilerletilerek gastrojejunostomi anostomozu yapılır. Bu bacağa beslenme bacağı denir. Duodenum tarafından gelen safra ve pankreatik enzimleri taşıyan bacağa ise biliyer bacak ismi verilir. Biliyer bacak beslenme bacağına gastroenterostomi hattından yaklaşık 150 cm distalden anostomoz edilerek roux-en-y gastrik by-pass operasyonu tamamlanır E: Hem mide hacmini azaltan hem de ince barsaklardan emilimi bozan bir operasyon çeşididir. Roux-en-Y gastrik by-pass ameliyatından sonra yara yeri enfeksiyonu, lümen içi veya karın içi kanama, apse gelişimi, anostomoz hatlarından kaçak, gastrojejunostomi hattında marjinal ülser gelişimi, pulmoner emboli ve dumping sendromu gibi komplikasyonlar bu ameliyattan sonra gözlenebilir. Uzun dönemde malabsorbsiyona bağlı başta demir, kalsiyum, vitamin B12 olmak üzere vitamin ve mineral eksiklikleri tespit edilebilir [13,14]. Ayarlanabilir mide bandı Ayarlanabilir mide bandı mide hacmini küçülten bir ameliyat olup midenin üst kısmında yaklaşık 1530 ml’lik bir rezervuar oluşturacak şekilde yerleştirilir. Mide etrafındaki balonun şişirilmesi karın ön duvarında cilt altına yerleştirilen bir porta perkütan salin enjeksiyonu sayesinde sağlanır (Şekil 3). Bandın şişirilmesi ile oluşan daralma, midedeki gıdanın rezervuardan atılmasını geciktirir ve tokluk hissi sağlar. Midede cerrahi olarak bir rezeksiyon gerektirmemesi, geri dönüşümün mümkün olması ve uygulama kolaylığı nedenleri ile kısa zamanda dünyada popüler olmasına rağmen sonuçlarının uzun dönemde kötü olması ve bandın mide içine migrasyonu gibi ciddi komplikasyonların gözlenmesi ile kullanım sıklığı günümüzde giderek azalmaktadır [15]. Şekil 3. A: Midenin üst kısmında yaklaşık 15-30 ml’lik bir rezervuar oluşturacak şekilde yerleştirilir. B-C: Mide etrafındaki balonun şişirilmesi karın ön duvarında cilt altına yerleştirilen bir porta perkütan salin enjeksiyonu ile sağlanır. Biliopankreatik diversiyon - duodenal switch ameliyatı Biliopankreatik diversiyon ilk olarak 1979 yılında İtalyan cerrah Dr. Scopinaro tarafından uygulanmıştır. Bu ameliyatta midenin proksimal kısmında geniş bir poş bırakılıp distal kısmı çıkarılır. İleoçekal valvden yaklaşık 225 cm proksimalden ince barsak bölünür. Distalde kalan ince barsak mide poşuna götürülerek anostomoz edilir. Bölünen ince barsağın proksimal kısmı (duodenumdan gelen safra ve pankreatik enzimleri taşıyan) ise ileoçekal valvden yaklaşık 75 cm proksimale anostomoz edilir (Şekil 4). Biliopankreatik diversiyon ameliyatında pilor kası da midenin son kısmıyla beraber alındığı için dumping sendromu sıklıkla ve şiddetli olarak görülür. Ayrıca anastomozda ülser gelişimi, pilor kasının yokluğunda daha sıktır. Şekil 4. A-B: Mide tüp mide ameliyatındaki gibi daraltılıp pilorun 2 cm distalinden bölünür. C: İnce barsak ileoçekal valvden yaklaşık 225 cm proksimalden bölünür. D: Distalde kalan ince barsak pilorun 2 cm distaline götürülerek anostomoz edilir. Bölünen ince barsağın proksimal kısmı ise ileoçekal valvden yaklaşık 75 cm proksimale anostomoz edilir. E: Hem mide hacmini azaltan hem de ince bağırsaklardan emilimi bozan bir operasyon çeşididir. 27 Atila K / Archives of Clinical Toxicology 1 (2014) 23-27 Biliopankreatik diversiyon - duodenal switch ameliyatında bu iki olumsuz etkiyi azaltmak için mide tüp mide ameliyatındaki gibi daraltılıp pilorun 2 cm distalinden bölünerek anostomoz bu alana yapılmaktadır [16]. Obezite Cerrahisinin Faydaları Kilo kaybı: Obezite cerrahisinin primer amacı kilo verdirmektir ve tüm cerrahi işlemlerde uzun dönemde ortalama %47 ile 70 oranlarında değişen fazla kilolarda kayıp (Excess Weight Loss) elde edilir. Roux-en-y gastrik by-pass ve biliopankreatik diversiyon – duodenal switch gibi malabsorbsiyona yol açan ameliyatlarda kilo kaybı daha etkin olmaktadır. Yaklaşık olarak cerrahi geçiren hastaların %20’sinde %50’nin altında fazla kilolarda kayıp elde edilir ve yetersiz cerrahi tedavi olarak düşünülür. Yetersiz obezite cerrahisi ameliyata bağlı teknik nedenlere, hastanın cerrahi sonrası yeme alışkanlıklarına ve kötü hasta takibine bağlı olabilir. Bugüne kadar yetersiz kilo kaybının veya tekrar kilo alımının önceden belirlenmesi tam olarak mümkün olmamıştır. Dikkatli hasta seçimi, ameliyat öncesi hasta eğitimi ve özenle yapılan cerrahi başarısızlık oranlarını minimuma indirmektedir [17]. Komorbid faktörler üzerine etkisi: Cerrahi tedavinin yeterli kilo kaybı yanısıra olumlu metabolik etkileri de mevcuttur. Diyabet, hipertansiyon ve dislipidemi gibi obezite ilişkili komorbiditeler cerrahi tedavi ile etkin şekilde düzelmektedirler. Malabsorbsiyona neden olan cerrahi işlemler başta olmak üzere tüm ameliyatlarda değişik oranlarda düzelme elde edilir. Gastrik by-pass yapılan hastalarda %80 oranında tip 2 diyabette tam remisyon sağlanabilir. Diyabetin ameliyattan sonra hızlı bir şekilde ortadan kalkmasının mekanizması tam olarak ortaya konamamıştır. Azalmış enerji alımı, aktif olarak metabolik yağ dokusunun kaybı metabolizmanın iyileşmesinde önemli rol oynar. Uzun süreli diyabet hastalığı olanlarda ve insulin tedavisi kullananlarda remisyon oranları daha düşüktür. Başlangıçta diyabeti düzelen hastalarda %25 oranında uzun dönemde tekrar kilo alımı ile birlikte glukoz intoleransı ve insulin rezistansı gözlenebilir. Hipertansiyon ve dislipidemi durumları da %60-70 oranlarında obezite cerrahisi sonrası düzelebilir. Bu durumlar dışında tıkayıcı uyku apnesi, gastroözojageal reflü, artrit ve bel ağrısı, üriner inkontinans, gut, paratiroid, tiroid fonksiyon bozuklukları, alkol dışı karaciğer yağlanması, siroz, astım gibi birçok yandaş problem obezite cerrahisinden olumlu yönde etkilenirler [17-19]. Kaynaklar [1]. Schroeder R, Garrison JM Jr, Johnson MS. Treatment of adult obesity with bariatric surgery. Am Fam Physician. 2011;1;84(7):805-14. [2]. Colquitt JL, Picot J, Loveman E, Clegg AJ. Surgery for obesity. Cochrane Database Syst Rev. 2009;(2): CD003641. [3]. DeMaria EJ, Pate V, Warthen M, Winegar DA. Baseline data from American Society for Metabolic and Bariatric Surgery-designated Bariatric Surgery Centers of Excellence using the Bariatric Outcomes Longitudinal Database. Surg Obes Relat Dis. 2010; 6: 347–55. [4]. O’Brien PE, Dixon JB, Laurie C, Skinner S, Proietto J, McNeil J, Strauss B, Marks S, Schachter L, Chapman L, Anderson M. Treatment of mild to moderate obesity with laparoscopic adjustable gastric banding or an intensive medical program: a randomized trial. Ann Intern Med. 2006; 2; 144(9): 625-33. [5]. Sjostrom L, Narbro K, Sjostrom CD, Karason K, Larsson B, Wedel H et al. Effects of bariatric surgery on mortality in Swedish obese subjects. N Engl J Med. 2007; 357: 741–52. [6]. Crujeiras AB, Goyenechea E, Abete I, Lage M, Carreira MC, Martínez JA, Casanueva FF. Weight regain after a diet-induced loss is predicted by higher baseline leptin and lower ghrelin plasma levels. Clin Endocrinol Metab. 2010; 95(11): 5037-44. [7]. National Institutes of Health. NIH consensus statement. Gastrointestinal surgery for severe obesity. http:// consensus.nih.gov/1991/ 1991gisurgeryobesity084 html.htm. Erişim Tarihi:Ekim 25, 2013. [8]. Shimizu H, Timratana P, Schauer PR, Rogula T. Review of Metabolic Surgery for Type 2 Diabetes in Patients with a BMI < 35 kg/m(2). J Obes. 2012; 2012:147256. doi: 10.1155/2012/147256. [9]. Varela JE, Wilson SE, Nguyen NT. Outcomes of bariatric surgery in the elderly. Am Surg. 2006; 72(10): 865-9. [10]. Kojima M, Hosoda H, Date Y, Nakazato M, Matuso H, Kangawa K. Ghrelin is a growth- hormone-releasing acylated pep- tide. Nature. 1999; 402: 656–60. [11]. Mason EE, Ito C. Surg Clin North Am. 1967; 47(6): 1345-51. [12]. Schauer PR, Burguera B, Ikramuddin S, Cottam D, Gourash W, Hamad G et al. Effect of laparoscopic Roux-en-Y gastric bypass on type 2 diabetes mellitus. Ann Surg. 2003; 238: 467–84. [13]. Herron D, Roohipour R. Complications of Roux-en-Y gastric bypass and sleeve gastrectomy.Abdom Imaging. 2012; 37(5): 712-8. [14]. Al Harakeh AB. Complications of laparoscopic Roux-en-Y gastric bypass. Surg Clin North Am. 2011; 91(6): 1225-37. [15]. Vijgen GH, Schouten R, Bouvy ND, Greve JW. Salvage banding for failed Roux-en-Y gastric bypass. Surg Obes Relat Dis. 2012; 8(6):803-8. [16]. Sudan R, Jacobs DO. Biliopancreatic diversion with duodenal switch. Surg Clin North Am. 2011; 91(6):1281-1293. [17]. Eldar S, Heneghan HM, Brethauer SA, Schauer PR. Bariatric surgery for treatment of obesity. Int J Obes (Lond). 2011 Sep;35 Suppl 3:16-21. [18]. Richardson DW, Mason ME, Vinik AI. Update: metabolic and cardiovascular consequences of bariatric surgery. Endocrinol Metab Clin North Am. 2011; 40(1): 81-96. [19]. Lundell L. Principles and results of bariatric surgery. Dig Dis. 2012; 30(2): 173-7. 28 İNDEKS adiponektin 4,5 agouti-ilişkili peptid 3 Agrp 3,4 Amfetaminler 19 Amilin 4 anoreksijenik 3 antropometrik ölçüm 2 Ayarlanabilir mide bandı 24,26 BDNF 3 beden kitle indeksi 2,3,9 Biliopankreatik diversiyon 24,25,26,27 Bitkisel Zayıflama Ürünleri 13,14,16 BKİ 3,5,9 BLOOM 20 BLOSSOM 20 BMAN1 5 Bupropion 20,21 CART 3,4 Circadian Locomotor Output Cycles Kaput 5 CLOCK 5 CONQUER 20 Davranış Değişikliği Tedavisi 11 deksenfluramin 19 Dex-Phen 19 dinitrofenol 18 diyet tedavileri 9 dopamin 3,16,21 duodenal switch 24,25,26,27 Enerji 2,3,4,5,8,9,10,11,15,18,20,23,25,27 EQUIP 20 fenfluramin 16,19,21 Fen-Phen 19,21 Fentermin 16,19,20,21 Ghrelin 4,5,25 gıda takviyesi 14,16 Glukagon 4,5 Glukagon-benzeri peptid-1 4 İnsan koryonik gonadotropin 19 insülin direnci kahverengi yağ dokusu Karbonhidrat Kaybedilen Ağırlığın Korunması 2,4,5,6,25 2 3,10 11 kokain ve amfetamin ile regüle edilen transkript 3 Laksatifler 14,15 Leptin 4,5,18 Lorkaserin 20,21 melanin konsantre eden hormon 3 Naltrekson 20,21 nöropeptid Y 3 nörotrofik faktör 3 NPY 3,4 nutrisyonel anamnez 9 Oksintomodülin 4 oreksijenik 3,4,5 oreksin 3, 4 Orlistat 20,21 Öğün Sayısı 10 Pankreatik polipeptid (PP) 4 Peptid YY 4,25 PER2 5 POMC 3,4,5 proopiomelanokortin 3 Protein 4,5,9,10 Reductil 16 Rimonabant 19,20,21 Roux-en-Y gastrik by-pass 24,25,26,27 SCOUT 19 Serotonin 3,4,16,19,21 Sıvı Alımı 10 sibutramin 14,16,19,21 Sibutramine Cardiovascular Outcomes Trial 19 Sleeve gastrektomi 24,25 steroidojenik faktör-1 3 TEKHARF 9 tiroit hormonları 18 Topiramat 20,21 TURDEP 2,9 Tüp mide 24,25,26,27 Vitamin ve Mineraller Yağ 10 2,3,4,5,8,9,10,14,15,19,23,25,27
© Copyright 2024 Paperzz