Üç spor bİr arada: TriaTlon 61 961 ŞUBAT 2014 • 89.YIL • 5 TL Volkan SeVercan: aşk bağımlılığın düşürdüğü SerSefil halleri bağışlayabilir mi? 10 Öznur SimaV: Çocuklarda “hayır” deme beceriSi 32 uğur eVcin: bağımlılığa karşı bilgilendirmek; ama naSıl? 36 AYLık SAğLık, EğİTİm vE küLTüR DERGİSİ www.yesilay.org.tr KURUCUSU Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman Derginin Tesisi:1925 TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ Genel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ Sümeyya Olcay [email protected] SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Av. Osman Baturhan Dursun çalışma grubu Betül Olcay Meryem Olcay Murat Karaca Ahmet Kaynar Saliha Büşra Selman Muhammet Celep Onur Ulukuz Betül Koyuncu YAYIN KURULU Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmet Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M. Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifci Reklam Koordİnasyon Türkiye Yeşilay Cemiyeti İktisadi İşletmesi İDARE YERİ Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Merkezi Hırka-i Şerif Mah. Akseki Camii Sok. No: 1 Fatih / İstanbul T (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63 GRAFİK TASARIM Sekans Yapım BASKI İhlas Gazetecilik A.Ş. T(212) 454 30 00 YAYIN TÜRÜ Süreli ISSN 1303-3980 Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TL Yurdışı Abonelik, Yıllık 120 TL HESAP BİLGİLERİ Türkiye Yeşilay Cemiyeti İktisadi İşletmesi Ziraat Bankası (Vatan Caddesi Şubesi) Şube Kodu: 960 Hesap No: 64804574 – 5001 IBAN : TR64 0001 0009 6064 8045 7450 01 Yeşilay Dergisi’nin tüm hakları Türkiye Yeşilay Cemiyeti İktisadi İşletmesine aittir. Yeşilay Dergisi devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir. 52 6 10 14 Volkan Severcan & Sersefil Bu oyunu izleyenler arasından bir kişinin bile uyuşturucudan uzak durması, hayatının kurtulması bizim için yeterlidir. Teknoloji bağımlılığına karşı ilk adımlar atılıyor. Çocuklarda “Hayır” deme becerisi Bağımlılığa karşı bilgilendirmek; ama nasıl? 26 32 42 48 spor bir arada: 61 ÜçTrIatlon Kötü çocuk asla yoktur! Kötü çevre, bilgisiz aile vardır. Bir zihinsel terapi: Hobiler Kanserle psikolojik savaş mümkün Savaşın cephe gerisindeki yüzü: Kalpak 20 Dr. Ali Hilmi Yazıcı: Önleme ve bilinçlendirme çalışmalarında kullanacağınız araçları ve dili titizlikle belirlemelisiniz. BAŞYAZI Bağımlılıklarda Önleyici Tedbirler “Hazır ol cenge eğer ister isen sulh ü salâh” demiş eskiler. Yani bir işin vukuundan evvel o işe mani olmak veya onun vukuuna karşı tedbir almak idare ve siyaset sanatının en temel kaidesidir. Düşündüğümüz zaman bu kaide aslında bütün hayatı kapsar. Bir işin fayda ve zararının gözetilip öncesinde ona uygun hazırlık yapmak her işte muvaffak olmanın en temel şartıdır. Eskiler ilm-i tedbir-i menzil ile siyaseti kastetmişler ve ütopya ya da ideal devlet ile ilgili eser veren filozoflar bu siyasetin şekillendirdiği bir şehir veya devlette doktorların yerinin olmadığını iddia etmişlerdir. Bu fikirlerini ortaya koyarken idareci ve filozofların alacakları tedbirlerle/önlemlerle herhangi bir hastalığın ortaya çıkmasının ve yaygınlaşmasının engelleneceğini esas almışlardır. Bu durumda da hastalığın ortaya çıktıktan sonraki safhaları için herhangi bir yardıma ihtiyaç duymamışlardır. Buradaki ütopik yaklaşımın gerçekle bağı bir tarafa asıl kastedilen şey, gereken önlemi almaktır. Sağlıkta da durum bundan ibarettir. Gerek tıp literatüründe gerek halk arasında darb-ı mesel olmuş tavsiyelerde hep bu gerçek karşımıza çıkar. Tıpta koruyucu hekimlik olarak adlandırılan, insan ve toplum sağlığını korumayı hedefleyen bütün çabalar bu kategoriye girer. Dezenfeksiyondan tutun da aşıya kadar birçok çaba hastalığın ortaya çıkmasını engellemek, vuku bulmuş ise yayılmasını önlemek arzusunun ürünüdür. Halk arasında yaygın olan tavsiyeler ve nasihatler de hep bu fikir etrafında döner. En etkili yol koruyucu tedbirlerdir Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi Yeşilay’ın misyonunun iki aşaması vardır. Biri; bağımlılık öncesi koruyucu tedbirleri almak, ikincisi; bağımlılıkla birlikte gerekli mücadeleyi yapmak. Bugün baktığımız zaman gerek başarı gerek mesai gerek de maliyet açısından bağımlılıkla mücadelede en etkili yol koruyucu tedbirlerdir. Öncelikle bağımlılık açısından “temiz” olan bir bireyin korunması için hem birey hem de toplum daha hazırdır. Özellikle bağımlılığın başlangıcından sonra birey giderek maddeye bağımlı hale gelecek ve bağımlılıkla mücadelede bizi yalnız bırakacaktır. Diğer taraftan maddeye bağlı hale gelen ferde karşı çevre ve toplumun bakışı değişecektir yani sosyal çevre devreye girecektir. Üçüncü olarak mücadele edilmesi gereken husus ise “madde” temininde çıkarı ve kazancı olan legal veya illegal yapılardır. Bu yapıların devreye girmesiyle mücadele daha da zor hale geleceği açıktır. Çünkü uyuşturucudan kumara, içkiden sigaraya bağımlılık endüstrisinin kontrol ettiği piyasada dönen paraların birçok devlet bütçesinden daha fazla olduğunu söylemek yeterli olur sanırım. Yukarıda özetin özeti şeklinde verdiğimiz örnekler ışığında kolaylıkla söyleyebiliriz ki bağımlılıkla mücadelede en önemli aşama koruyucu tedbirlerdir. Daha çok gençleri hedef alan bir çabaya giriştiğimiz zaman bize yardımcı olabilecek unsurlar; aile, okul, emniyet teşkilatı, koruyucu ve önleyici hizmetler veren sivil toplum kuruluşlarıdır. Buna karşılık karşımızda olacak unsurlar bütün kollarıyla bağımlılık endüstrisi, akranlar, eğlence sektörü ve medya. Dikkat ederseniz karşıt olarak saydığımız unsurlar içerisinde bağımlılıkla mücadelede yardımcı olabilecek unsurlar da vardır. Mesela akran eğitimi dediğimiz ve Yeşilay’ın bir proje olarak üzerinde çalıştığı mücadele biçiminde akran üzerinden gence ulaşmak gayesi güdülmektedir. Fakat aynı şekilde bağımlılık endüstrisi de yine gence akran üzerinden ulaşabilmektedir. Ya da medya üzerinden gerek Sağlık Bakanlığı’nın gerek bağımlılıkla mücadele eden sivil toplum kuruluşlarının medya yoluyla yürüttüğü bir mücadele bulunmaktadır. Buna karşılık bağımlılık endüstrisinin en çok kullandığı araçlardan biri de medyadır. Televizyon ve sinema sektörünün bu alanda nasıl kullanıldığını daha önce defalarca mevzu etmiştik. Birinci önceliğimiz gençlerin eğitimi Bizim birinci önceliğimiz özellikle gençlerimizin eğitimi. Bu eğitimin nasıl olması gerektiği ile ilgili detaylar burada hep konuşa geldiğimiz şeyler. Ebeveyn, aile, okul ekseninde şekillenecek bir eğitimin bu hususta bize ne kadar yardımcı olacağı açıktır. Kötülüğün ortaya çıkmasından önce alınacak tedbirlerin başında iki husus belirgindir. Birincisi kötülüğün görünür olmaması. İkincisi de kötülüğün kötülüğünün yeterince anlatılması ve anlaşılması. Ebeveyn ve okulun etkin olmasında kötülüğün görünür olmamasının büyük önemi vardır. Zira kötülüğün aile ve okul tarafından engellenmesinin önünde psikolojik engeller vardır. Çünkü yeni birey olma yolunda ilerleyen gencin aile ve okul tarafından sınırlandırılan hayat alanından dışarı çıkma imkânı tanıyan bu yeni “dostlar” kendilerini özgürlük adı altında sunar. Bu da bireyin eğitiminde ciddi bir handikap demektir. Bunun için bağımlılık yapan maddelerin görünürlülüğünün ortadan kaldırılması mücadele için en önemli adımdır. Mesela dumansız hava sahası, kapalı yerlerde tütün ve tütün mamullerinin yasaklanması gibi faaliyetler bu kapsamda önemli teşebbüslerdir. Aynı şekilde medyadaki görünürlülük ve alkolle ilgili reklam ve tanıtım yasakları bu çabanın ürünüdür. Şehirlerarası otobüslerde sigara kullanımının yasaklanmasından bugünkü dumansız hava sahası noktası gelmiş Türkiye’nin aldığı mesafe hiç de küçümsenecek bir mesafe değildir. Bir önleyici çalışma: Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı Bağımlılığın başlamadan önlenmesinde mühim olan ikinci adım bu maddelerin kötülenmesidir. Bir taraftan teşvik edici vasıtaların ortadan kaldırılması hedeflenirken diğer taraftan özellikle gençler için bağımlılık ve sonuçlarına dair eğitime hız verilmelidir. Emniyet, sağlık, milli eğitim üçgeninde planlanacak bir eğitim sürecinin bu mücadeledeki önemi ortadadır. Yeşilay olarak hazırlamakta olduğumuz Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı bu amaca matuftur. Özellikle görsel materyallerle desteklenen bu sürecin daha faydalı olabilmesi bahsi geçen devlet ve diğer sivil toplum kurumlarının koordineli çalışmasıyla başarıya ulaşabilir. Eğitim cephesinde bunlar olurken özellikle son yıllarda sigara, alkol ve kumar alanında yapılan yasal düzenlemelerin takip ve uygulamasının da aynı ciddiyetle sürdürülmesi gerektiği kanaatindeyiz. Küçük yaştakilere sigara satımı, kaçak sigara ve tütün satışının denetim altına alınması gibi uygulamaya dair sıkıntılar bu alandaki mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Bağımlılığın erken yaşlarda başlamasının önüne geçmek adına denetimin sıklaştırılması gerekmektedir. Alkol satışı ile ilgili düzenlemenin, reklam yasağının ve okul ve mabet gibi yerlerin yakınlarında içki satışının engellenmesi konusunda ciddi bir denetim eksikliği mevcuttur. Bağımlılık endüstrisinin özgürlük ve hayat tarzı üzerinden başarılı şekilde pazarladığı tüketim kültürüne karşılık gerekli bir kamuoyu desteği hala sağlanabilmiş değil. Türkiye’de bağımlılıklar hususunda hassasiyet sahibi olan taraf ve yapıların enerji ve desteklerini aynı yöne kanalize etmek ve güçlü bir karşıt blok oluşturmak verilen mücadelenin başarı şansını artıracaktır. Gençleri korumak hayati yükümlülüğümüz! Genç bir nüfusumuz var; bizim de bunu korumak gibi hayati bir yükümlülüğümüz… Kimsenin onları özgürlük, mutluluk teraneleriyle kandırmalarına, yoldan çıkarmalarına müsaade etmemeliyiz. Onlara hayatın kendileri için ve kendilerinin milletimiz ve memleketimiz için ne kadar kıymetli olduklarını anlatmak hepimizin görevi. Ölmeden hayatın, hastalanmadan ve bağımlı hale gelmeden sağlığın, kaybetmeden gençliğimizin ve insanımızın kıymetini bilelim. Sağlıcakla kalın, bağımlıktan uzak kalın. prof. dr. m. İhsan karaman Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı 06 haber Teknoloji Bağımlılığına Karşı İlk Adımlar Atılıyor Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Ağustos ayında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı (BTK) ile imzaladığı işbirliği protokolü kapsamında “İnternetin Bilinçli Kullanımı ve Teknoloji Bağımlılığı Çalıştayı” düzenledi. Çalıştayda toplumun tüm kesimlerinde bilinçli internet kullanımına yönelik farkındalık oluşturacak öneriler ve teknoloji bağımlılığını önleyici temel çalışmalar sunuldu. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Ağustos ayında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı (BTK) ile imzaladığı işbirliği protokolü kapsamında “İnternetin Bilinçli Kullanımı ve Teknoloji Bağımlılığı Çalıştayı” düzenledi. Çalıştayda toplumun tüm kesimlerinde bilinçli internet kullanımına yönelik farkındalık oluşturacak öneriler ve teknoloji bağımlılığını önleyici temel çalışmalar sunuldu. Toplumun tüm kesimlerinde teknoloji kullanımı ve özellikle internet kullanımı gittikçe artıyor. Bu artış beraberinde internetin bilinçsiz kullanımıyla ilgili sorunları ve bireylerde teknoloji bağımlılığının ortaya çıkma riskini de beraberinde getiriyor. Yeşilay ve BTK’nın koordinasyonuyla dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi bir tehlike olmaya başlayan “Teknoloji Bağımlılığı” sorununa yönelik, kamuoyunun farkındalığını artırmak ve konunun uzmanları ile pratik çözümler üretmek amacıyla bir çalıştay düzenlendi. 17-19 Ocak 2014 tarihlerinde Abant’ta gerçekleşen çalıştaya BTK Başkanı Dr. Tayfun Acarer, Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Yeşilay Yönetim Kurulu üyeleri ve Genel Müdürü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Elektromanyetik Kirliliği Önleme, Ölçme, Araştırma Derneği, Emniyet Müdürlüğü, Bilişim Teknolojileri Eğitimcileri Derneği, Mutlu Çocuklar Derneği, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı gibi kurumlardan yetkililer ve çok sayıda akademisyen katıldı. Çalıştay sonucunda; pratik çözüme dönük, uygulanabilir, etkin, somut ve ölçülebilir göstergelere dayalı bir eylem planı hazırlandı. Çalışma grupları; çocuk ve ergenler, anne-babalar, yetişkin bireyler, eğitimciler, psikolog, psikolojik danışman, psikiyatrist ve doktorlar, sivil toplum kuruluşları ve ilgili devlet kurumları olarak belirlendi. Her bir hedef kitle için farklı çalışma önerileri sunuldu. Kamuoyu bilinçlendirilecek Bu kapsamda okullarda bilgilendirici ve önleyici rehberlik çalışmaları yapılabileceği, BTK başta olmak üzere ilgili tüm kurumlar tarafından hazırlanacak bilgilendirici broşürlerin yanı sıra videolar ve kamu spotlarının yayınlanabileceği, özellikle ailelerin internetin bilinçli bir şekilde kullanımına yönelik bilgi eksikliklerinin giderilmesi gerektiği ifade edildi. Kültürel ve sportif etkinlikler çocukları bağımlılıklardan uzak tutacak Çalıştayda okullarda ve okul dışında çocukların ve gençlerin kaliteli zaman geçirecekleri yaşam alanlarının zenginleştirilmesi gerektiği ifade edildi. Sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerin arttırılarak bağımlılıklardan uzak, daha aktif ve sağlıklı nesillerin yetiştirileceği vurgusu yapıldı. Bu konularda belediyeler ve kamu kurumları ile ilgili çalışmalar yürütülmesi önerildi. Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri bünyesindeki gençlik merkezlerinde gençlerin bilinçlilik düzeylerini arttırmaya yönelik seminerler düzenlenebileceği söylendi. Ailelere yönelik bilgilendirme için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın sorumluluk üstlenerek önemli katkılar sağlayabileceğini ifade etti. Teknolojinin sağlıklı kullanımı konusunda toplumun bilinçlenmesini ve farkındalık düzeyini arttırması için düzenlenen çalıştayda görüşülen önerilerin önümüzdeki günlerde ilgili kurumlarla yapılacak işbirlikleri ile hayata geçirilmesi planlanıyor. 7 08 haber SİYAD Ödülleri sahiplerini buldu Yeşilay’dan ulusal düzeyde bağımlılık eğitimi Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Milli Eğitim Bakanlığı, bağımlılıkla mücadele amacıyla işbirliği yaptı. Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Milli Eğitim Bakanlığı, “Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM)” projesiyle okullarda ve ulusal düzeyde bilinç oluşturulması amacıyla işbirliğine gitti. İşbirliği protokolü, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman tarafından imzalandı. Törene Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, Ankara Milletvekili Prof. Dr. Cevdet Erdöl, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Doç. Dr. Mustafa Kemal Biçerli, İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve Yeşilay Yönetim Kurulu üyeleri katıldı. Protokol töreninde konuşan Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, bu protokol ile toplumda zararlı alışkan- lıkları en aza indirmeyi ve toplumu bilinçlendirmeyi amaçladıklarını ifade etti. Bağımlılıklar ile ilgili önleyici ve koruyucu bir eğitim programı hazırlandığını söyleyen Bakan Avcı, projeye katkısı olan ve katkı sunacak herkese teşekkür etti. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, bağımlılıkların hem bireysel hem de evrensel olarak herkesin problemi olduğunu ifade etti. TUBİM’in 2011 araştırmasından rakamlar paylaşan ve 14-19 yaş grubu gençlerdeki bağımlılık oranlarına değinen Prof. Dr. Karaman, gerek dünyada gerekse ülkemizde çocukların ve gençlerin ciddi bir tehdit altında olduğuna dikkat çekti. Geleceğimiz olan çocukları ve gençleri kapsayan bu projenin gerekliliğine işaret eden Karaman, şunları söyledi: “Ülke çapında bağımlılıkların önlenmesi için büyük bir adım atıyoruz. Uzun soluklu bir proje hedefliyoruz. Pilot bölge çalışması İstanbul’da başlayacak ve ardından tüm ülkeye yayılacak bir eğitim projesinin heyecanını yaşıyoruz.” Protokol, Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında, bağımlılıklarla mücadelede yapılacak işbirliğinin ve ortak hizmetlerin çerçevesini belirliyor. Bu eksende Yeşilay tarafından geliştirilen ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından desteklenen Türkiye Bağımlılıklarla Mücadele Eğitim Programı (TBM), 7’den 70’e herkese uygun eğitim modülleriyle, ulusal düzeyde bağımlılıklarla mücadelede ciddi bir farkındalığın oluşturulmasını hedefliyor. Pilot uygulamanın İstanbul’da yapılacağı bu projeyle uygun eğitim materyallerinin geliştirilmesi, mevcutların ise revize edilmesi, tüm ülkeyi kapsayacak bir yapı içinde katılımcı gruplara erişimi sağlayacak eğitim uygulamaları sisteminin kurulması, geliştirilen programların uzaktan eğitim modüllerinin hazırlanması, ölçme değerlendirme çalışmaları yapılarak, bir veri tabanı oluşturulması ve Yeşilay misyonunun, eğitim aracılığıyla tabana yayılmasının desteklenmesi amaçlanıyor. “Yeşilay Sosyal Medya Okulu” eğitimleri başladı Sosyal medyanın güvenli kullanımı bilincinin kazandırılması ve sosyal medya bağımlılığının önlenmesi amacıyla gençlere yönelik düzenlenen ‘Yeşilay Sosyal Medya Okulu’ eğitimleri başladı. Yeşilay ve USMED ortak çalışmasıyla yapılandırılan 80 dakikalık eğitim programı, belediyeler tarafından temin edilen salonlarda gençlere ve genç yetişkinlere uygulanıyor. Türkiye Yeşilay Cemiyeti ve Uluslararası Sosyal Medya Derneği’nin (USMED), sosyal medyanın güvenli kullanımı bilincinin kazandırılması ve sosyal medya bağımlılığının önlenmesi amacıyla gençlere yönelik düzenledikleri ‘Yeşilay Sosyal Medya Okulu’ eğitimleri başladı. Yeşilay ve USMED ortak çalışmasıyla yapılandırılan 80 dakikalık eğitim programı belediyeler tarafından temin edilen salonlarda gençlere ve genç yetişkinlere uygulanıyor. İnteraktif uygulamalar şeklinde gerçekleştirilen eğitimlerde gençlerin sosyal medyayı doğru ve etkin kullanımlarına yönelik öneriler paylaşılıyor, sosyal medyanın kullanım alanlarına yönelik bilgiler veriliyor. Projenin genel amacı, sosyal medyanın olumsuz ve kötüye kullanımına yönelik eğitim yoluyla farkındalık oluşturmak. Projeyle; gençlik merkezlerinde sosyal medya eğitimi almak için başvuran gençlerin medya iletişim araçlarını sağlıklı ve doğru kullanmasına yönelik farkındalığının artmasına katkıda bulunulması, gençlerin Yeşilay’a olan ilgi ve bilgisinin artırılması ve etkinliklere katılan gençlerin Genç Yeşilay’a üye olması hedefleniyor. 9 Kapak Öznur Simav Pedagog-Aile Danışmanı ‘Hayır’ sözcüğünün kullanılması negatif bir yaklaşım değildir; bir yaşam tarzıdır. Bağımlılıkları önleyici bir tedbir: Çocuklarda “Hayır” deme becerisi Çocuklarda “Hayır” deme becerisi doğal olarak 2 yaş döneminde kendisini belli eder. Bu dönem gelişimsel bir süreçtir ve bazı hususlara dikkat edilerek atlatılmaya çalışılmalıdır. Bu yaşta çocuklar benliklerini ortaya koymaya başlarlar. Aslında kendilerinin farkına varırlar ve kendilerini dünyanın merkezinde olarak görürler. Bu sürecin sağlıklı ve olması gerektiği şekilde geçirilmesi önemlidir. Her şey kararında ve denge içinde olmalıdır. Çocukların benlikleri ne çok ezilmeli, ne de her istekleri yerine getirilmelidir. Her iki uç aşırı şekilde yaşanırsa ilişkilerde sorunlar yaşanabilir ve iletişim güçleşir. Çocuklar bu dönemde isteklerinin mutlaka olması gerektiği çalışmaları yaparlar. Yetişkinle inatlaşma tarzında ilişki içine girerler. Sonuna kadar diretirler ve en çok ağlama, bağırma, çığlık atma davranışı gösterirler. Hatta bunun ötesine geçerek, ağlamaktan katılabilirler ve kendilerini yerlere atabilirler. ‘’Hayır’’ sözcüğü bu yaşta en çok duyulan iletişim ifadesidir. Daha sonraki yaşlarda çocukların muhakeme etme becerisi gelişir ve çevresinde birilerinin de hakları ve istekleri olduğunun farkına varır, benmerkezcilik dönemi biter. Anaokulu döneminde kurallar ve alışkanlıkların yerleştirilmeye çalışılır. Bu dönemde özgüven geliştirilmesi ve çocuğun kendini rahat ifade edebilmesi üzerinde dikkatle durulması gerekmektedir. Baskıcı tutumdan uzak durulmalı Çocuğa kuralları öğretirken ve alışkanlıkları yerleştirirken baskılayıcı tutumlardan uzak durulmalı ve aile içinde çatışmalardan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Çocuklar, pozitif özellikleri üzerinde durularak eğitilmeli, olumsuz davranışları, bazen görmezden gelinerek, bazen oyunlarda, öykülerde örnekleyerek hissettirilmelidir. Ödül-ceza uygulamalarında dikkatle olunmalıdır. Ödül, en küçük olumlu bir davranışta abartılmamalı, çocuk sürekli ödül beklentisi içinde olmamalıdır. Ödül sık verilirse önemsizleşir ve etkisini kaybeder, ebeveyn de beklediği sonucu alamaz. Bazen de en küçük olumlu davranışı da desteklemek ve ödüllendirmek gerekebilir; ancak, bu durum uzun süreli olmamalıdır. Ceza, olabildiğince kullanılmamalı ve ceza gerektirecek ortam ya da durumun oluşmasının önüne geçilmelidir. Yaş ve gelişim seviyesine dikkat edilmeli, ödül ve ceza orantılı olmalı, geciktirilmemelidir. ‘Hayır’ sözcüğünün kullanılması, çocukta hep negatif yaklaşımlara yakınlık olarak değerlendirilmemeli; çocuk bunu yaşam tarzı haline getirmemelidir. Ancak, kime, nasıl, hangi bilinçle kullanılması gerektiğini de bilmesi gerekir. Ayırt edicilik, burada dikkatle kullanılmalıdır. Çocuk, küçük yaşlardan itibaren kendisine zarar 10 Çocukların benlikleri ne çok ezilmeli, ne de her istekleri yerine getirilmelidir. Her iki uç aşırı şekilde yaşanırsa iletişim güçleşir. verecek her türlü durumdan korunması gerektiğini bilecek şekliyle eğitilmelidir. Aile ile olumlu etkileşim önemlidir ve çocuk zor durumda kaldığında ailesinden destek görebileceğine emin olmalıdır. Ailede bu durumun tesisini sağlamak için çocuğun birinci derecede etkileşim içinde olduğu anne- babanın ruh sağlığı yönünden iyi halde olmaları önemlidir. Ailede art niyetli yaklaşımlar, kopukluklar, ailede tutum farklılıkları, bireylerin birbirlerine karşı açık olmamaları, süreğen hastalıklar, sosyo-ekonomik sorunlar çocuğun ve gencin olumsuz etkilenmesine sebebiyet vermektedir. Çocuk ve genç ev ve aile ortamının kendisi için güvenli liman olduğunu bilmelidir ve başka arayışlar içinde olmamalıdır. Dışarıdaki olumsuzluklar, gencin kendine güvenini zedelemeyecek şekilde konuşulup görüşülmeli, ondan beklenenler ve onun ailesinden beklentileri ciddiyetle belirlenmelidir. Gençlerin buluşma mekânı aile tarafından bilinmelidir Gençlerde, arkadaşları ile bir arada olup, paylaşımlarda bulunacakları ortamlar madde bağımlılıkları anlamında tehlike yaratmayacak şekilde olmalıdır. Örneğin, iyi seçilmiş sportif bir ortam, halka açık, görünür yerlerdeki cafe, restaurantlar, ailece tanışılmış gençlerin kendi kişilik yapılarına uygun seçilmiş arkadaşlardan oluşan ev ortamları- herkesin gecenin çok geç olmayan saatlerinden sonra kendi evlerinde kalacak şekilde planlanmış- kütüphaneler riski en düşük ortamlardır. 11 Kapak Çocuk ve genç ev ve aile ortamının kendisi için güvenli liman olduğunu bilmelidir ve başka arayışlar içinde olmamalıdır. 12 Alkol ve sigara kullanımı için aileler küçük yaşlardan itibaren model olmalı ve kendi kötü alışkanlıklarını çocuklarına doğalmış gibi yaşatmamalıdır. Zararlı alışkanlıklar için önce kendileri mücadele etmiş olmalıdır. Gençler, kendilerini inançlar yönünden boşlukta hissetmemeli ve manevi duygular denge içinde olmalıdır. Yaşamda çeşitli problemlerle karşılaşılabileceği duygusu verilmeli ve problemleri çözme becerisine sahip çocuk ve gençleri yetiştirmenin esas olduğu bir eğitim programı uygulanmalıdır. Problem çözme becerisine sahip gençler, olumsuz durumlar karşısında madde bağımlılığı gibi durumlara yönelme yerine mücadeleci olmaktadır. Yaşamdaki zorluklardan küçük yaşlardan beri haberleri olmalı, hayatın tozpembe olmadığı, bir şeyleri aştıkça mutluluk kavramının hak ettiği yeri bulacağı kavratılmalıdır. Madde bağımlılığına sebeplerden birisi olan olumsuz ortamlardan kaçma ve devekuşu gibi kafasını kuma gömme isteği bu kavramları edinme ile giderilecektir. ‘Bir kereden bir şey olmaz’ mantığının madde bağımlılığı için hiçbir zaman geçerli olmadığı ve hafife alınacak bir durum olmadığı, iyi ilişkiler içinde hissettirilmelidir. Mutluluğun aslında ayrıntıda gizli olduğu, çok büyük beklentilerin mutluluk kavramından çok uzak olduğu fark edilmiş olmalıdır. Çocukluk yaşlarından itibaren her istenenin elde edildiği, sabır kavramının olmadığı bir eğitim tarzıyla ergenliğe erişmiş gencin doyumsuzluğunu başka arayışlarla geçirmek istemesi de olasılıklar içindedir. Ulaşılması gereken hedef ve motivasyon kalmamıştır. Gencin fiziksel anlamda enerjisinin en üst seviyelerde olması ve sarfiyatta yetersizliklerin olması, onu başka arayışlara itebilir. Otokontrolün sağlanması bağımlılığı önler Gençlik çağında, bir guruba ait olma ve arkadaşlık ilişkilerinin önem kazanması madde bağımlılığına yönelmede etkin rol oynayabilir. Burada dikkat edilecek husus, arkadaş çevresinin iyi oluşturulmuş olması, otokontrol sahibi olunması, ailenin yaşantısını sürdürdüğü semtin iyi seçilmiş olması, körü körüne, ölçüp tartmadan salt arkadaşları ile uyum içinde olmak adına her şeyi kayıtsız şartsız kabul etmek zorunda hissetmeyen genç profili esas olmalıdır. Gencin arkadaşları ile ilişkilerinde mutlaka onaylayan taraf olmaması gerektiği, kendine ait düşüncelerinin olmasının ve bazı şeyleri, kendisine uymayan davranış biçimlerini sürdürmek zorunda olmadığı, aslında her şeyi onaylamadıkça kaliteli iletişim olabileceği ve kendisine grupta daha iyi bir yer edinebileceği üçüncü kişilerden örneklerle ve iyi bir diyalogla anlatılmalıdır. Bunun dışında çok zorlamalarda genç, sağlığının müsait olmadığını, bir işinin olduğunu, yetişmesi gereken bir yer olduğunu, daha sonra vb. bahanelerle arkadaşlarını oyalama taktiklerini kullanabileceğini konuşabilmelidir. Alkol ve sigara kullanımı için aileler çocuklarına küçük yaşlardan itibaren model olmalı ve kendi kötü alışkanlıklarını çocuklarına doğalmış gibi yaşatmamalıdır. Öğretmenler dikkat! Öğretmenler, yalnızca verdikleri derse dikkat vermeyip, çocuğun, gencin dikkate değer olumsuzluklarını okulun psikolojik danışman ve rehber öğretmeni ile paylaşmalıdır. İçine kapanan, yalnızlaşan, hırçınlaşan, kişisel bakımına önem vermeyen, derslerini aksatan, devamsızlığı çok olan, dalgın olan, zayıflayan gençlere dikkat edilmeli ve gözlenen durumlar, aileleri ile paylaşılmalıdır. Okulun önünde, madde satabilecek potansiyelde kişiler tespit edilip, güvenlik güçleri ile iş birliği içine girilmeli, okula yakın olan kuytu, gün ışığından uzak cafe vb yerler denetlenmeli, okula geç gelmeler kontrolde olmalı, aile ise okul dönüşü çocuğun takibini yapmalı, kimlerle birlikte olduğunu bilmelidir. Burada dikkat edilecek konu, yapılanların hissettirilmeden yapılması ve davranışlarda ne çok baskıcı olunması ne de çok toleranslı, sınırsız bir tutum içinde olunmasıdır. Çocukluk döneminden, hatta bebeklik döneminden başlayarak, görülen duygu durumundaki değişiklikler, duygusal sorunlar, davranış problemleri önemsiz görülmeyip, değerlendirilmeli, iletişim sorunlarından kaynaklanan olumsuz davranışlar için pedagoglardan destek alınmalı, geç kalınmadan uzman görüşlerinden yararlanılmalıdır. 13 Kapak Uzm. Psk. / Komiser Uğur Evcin İstanbul Narkotik Suçlarla Şube Müdürü Profesör konferans vermek üzere salona girmiş. Salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen Profesör sonunda seyise sormuş: “Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mı, yoksa konuşmamalı mıyım?” Seyis cevap vermiş: “Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.” Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş: “Konuşmayı nasıl buldun?” Seyis cevap vermiş: “Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelir biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım.” Bilginin varlığı kadar bu bilginin karşıdaki kişiyle ne zaman, nasıl ve ne kadar paylaşılacağı da önem arz etmektedir. Ki bu durum bağımlılıklar konusundaysa daha da önemlidir. Ülkemizde madde kullanımı ile verilen bilgiler yukarıdaki hikâyede anlatıldığı gibi yanlış zamanlarda, yanlış içeriklerle ve kısa süreli farkındalık artırıcı çalışmalar çerçevesinde verildiğinde, bu durum madde kullanım riskini engellemediği gibi artırabilmektedir. Madde kullanımı tüm dünyada sosyal merkezli bir gençlik sorunu olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle de sorunla etkin mücadelede, toplumun en küçük yapı taşı olan bireyden başlayarak toplumun tüm katmanlarına çeşitli sorumluluklar düşmektedir. Bu aşamada ilk adım her bireyin sorundan uzak olmadığını fark etmesi ve sorunu tanıma noktasında farkındalık kazanmaya ihtiyaç duymasıdır. İnsanda böyle bir algının olması onu sorun başlığıyla ilgili araştırmaya itecektir. 14 Maddeye başlamada akran baskısı en önemli faktör Öğrenme yaşam boyunca sürecek ilk adımına, yaşama dair alınan ilk nefesle başlar aslında. Sağlıklı bir öğrenmede ailenin önemli bir yeri vardır. Her ne kadar ülkemizde madde bağımlılığı ile ilgili önleme tabanlı çalışmalar, farkındalık kazandırma amaçlı uzmanlar tarafından veriliyor olsa da, sorunla etkin mücadelenin yaşam boyu sürdürülmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu süreç aile ile başladığından, çocuğun sosyalleşme sürecine kadar, ailenin vereceği bilgiler ve kazandıracağı yaşam becerileri, genci zararlı alışkanlıklardan koruma noktasında daha etkili olacaktır. Bu anlamda bilimsel literatürde yürütülen çalışmalar madde kullanımına başlayan bir genç için akran baskısı faktörünü ön plana çıkarırken; madde kullanımından uzak kalan bir genç için de aile desteği ve kontrolünü vurgulamaktadır. Aynı şekilde zararlı alışkanlıklarla ilgili ilk ve doğru bilgiler aileler tarafından paylaşılıyorsa, bu tür gençlerin madde kullanımına yönelme riskleri %50 oranında daha azdır. Aile etkisinin yanında, özellikle gencin sosyal çevresinin oluşmasında, eğitim sürecinin de önemli bir yeri olduğu unutulmamalıdır. Bu noktada çocuğunu küçük yaşlardan başlayarak zararlı alışkanlıklara karşı doğru şekilde yetiştirmek isteyen bir aile nelere dikkat etmelidir? Buna ek olarak çocuğun eğitim sürecinde ona yönelik ne tür katkılar sunulmalıdır? Burada en önemli husus, ailenin çocuğun gelişim dönemlerini bilmesidir. Ailelerin çocukların gelişim dönemlerini bilmesi, sağlıklı ve istenen bir biçimde gelişebilmeleri için bu ihtiyaçların karşılanması gerektiği konusunda yetişkinleri yönlendirir. Çocuğun kendini tanıma sürecinde ailenin rehber olabilmesini sağlar. Bu amaçla çocuğun gelişim dönemlerinde hem ailenin hem de eğitimcilerin yapabileceklerini üç farklı gelişim dönemi içerisinde sınıflandırabiliriz. Bunlar: 1. Okul Öncesi Dönemde Yapılabilecekler: Beslenmeden sağlıklı diş fırçalamaya kadar, tüm sağlıklı alışkanlıklar için okul öncesi dönemin önemi büyüktür. Bu nedenle bağımlılık yapıcı maddelerden de uzak kalmada bu dönemin aileler tarafından iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Okul öncesi dönemde çocuklara sigara, alkol ya da diğer bağımlılık yapıcı maddeler hakkında bilgiler vermek gereksizdir. Ancak çocukların karar verme ve problem çözme becerileri geliştirilerek onların geleceğe dönük riskli davranışlara yönelmelerini önlemede önemli bir adım atılmış olacaktır. Peki, okul öncesi dönemde aile çocuğuna maddelerin zararlarını anlatmak yerine bağımlılık yapıcı maddelere karşı çocuğunu nasıl koruyabilir? Sağlıklı yaşamın önemi ve eğlenceli yönleri hakkında çocukla konuşmalıdır. Çocuğun karar verme becerileri geliştirilmelidir. Çocuğunuz sosyal becerilerini geliştirmeye yönelik çocuğa yönelik çeşitli fırsatlar oluşturulmalıdır. Çocuğun kendi sağlığı, refahı ve bireysel çevresi için kendi sorumluluğunu alması gerektiği bilinci kazandırılmalıdır. Çocuğun farklı duyularını uyaracak ve yeni şeylerle karşılaşmasını sağlayacak ona yönelik çeşitli fırsatlar oluşturulmalıdır. Çocuğun yakın dünyasındaki mevcut zararlı maddelerden uzak durmasına yardımcı olunmalıdır. Çocuğun da kabul edeceği net, anlaşılır ve mantıklı sınırlar oluşturulmalıdır. Çocuğun bir engellenme durumuyla karşı karşıya kaldığında bunu nasıl fırsata dönüştürebileceği öğretilmelidir. 15 Kapak Çocuğun olumlu yönde yaptıkları nedeniyle aile içinde kendini değerli ve önemli hissetmesini sağlayacak imkânlar oluşturulmalıdır. Eğitimcilere bakan yönüyle; genel olarak ilaçlar üzerinden bazı mesajlar verilebilir. Doktor vermeden ilaç kullanmanın insana zarar vereceği, gereksiz yere kullanıldığında ilaçların zararlı olduğu gibi vurgular yapılabilir. Ayrıca çocuğun tanımadığı kişilerden yiyecek içecek herhangi bir şey kabul etmemesi gerektiği üzerinde durulabilir. El yıkamak, diş fırçalamak, uyku ve beslenme konuları üzerinde durularak olumlu davranışların pekiştirilmesi sağlanabilir. Kendi kararlarının sorumluluğunu almasını sağlayacak uygulamalar yapılabilir; kendi elbiselerini seçmesi, ayakkabısını bağlaması gibi davranışlar teşvik edilebilir. Zararlı alışkanlıkların sağlığı olumsuz etkileyeceği vurgulanabilir, aile içinde sigara ve alkol kullananlar varsa çocuğun model alması söz konusu olduğundan buna yönelik bilinç geliştirilmesine ve “hayır” diyebilme becerisinin kazandırılmasına çalışılabilir. Ayrıca öğretmenin de model alınacağı unutulmamalı, öğrencilerin fark edeceği bir şekilde sigara ve alkol kullanımından uzak durulmalıdır. 2. Okul Döneminde Yapılabilecekler: Bu dönemde öğrenme, deneme yanılma şeklinde gerçekleşir. Merak ve bir şeyleri keşfetme isteği yoğun olarak görülür. Çocuk bu merakın da etkisiyle, basından ve İnternet’ten sigara, alkol ve uçucu maddelerle ilgili birçok bilgiye ulaşabilir. Ancak ulaştığı bilgiler her zaman sağlıklı ve yeterli düzeyde olmayabilir. Bu dönemde sigara, alkol ve diğer bağımlılık yapıcı maddelerle ilgili ilk bilgilendirmeler aile tarafından okulun ilk dönemlerinde gerçekleştirilebilir. Buna destek amaçlı olarak bu dönemde, öğretmen vurgusunun çocuğun hayatında önemli bir yeri olduğundan, okul tabanlı bil- gilendirme çalışmaları da yapılabilir. Çocuğa bu dönemde yasal olmayan bağımlılık yapıcı maddeler anlatılırken; ilaçlar, evde temizlikte kullanılan malzemeler, zehirler ile gıdalar arasındaki farklardan yola çıkarak çeşitli bilgilendirmeler yapılabilir. Çocuklar sigara, alkol ve diğer bağımlılık yapıcı maddelerle ilgili olarak korkutulmamalıdır. Gerçeklerle ilgili doğru şekilde bilgilendirilmelidir. Çocuklar gerçekleri tartışamayabilirler; ancak bu tür bilgilendirmeler ve gerçeklerle ilgili yüzleştirmeler çocukların korkularından kurtulmalarına olanak sağlar. Çocuklar bildiği ve baş etmeyi öğrenebildiği şeylerden korkmazlar. Bilmedikleri ve yeterli alternatif üretemedikleri şeylerle ilgili olarak korkarlar. Ayrıca çocuklar yeni bilgiler ve gerçekliklerle karşılaşmaktan çok hoşlanırlar. Bu nedenle de bu dönemde ailelerin ve eğitimcilerin maddelerle ve zararları ile ilgili doğru bilgileri kazanmaları ve çocuklarla da doğru şekilde paylaşmaları gerekmektedir. Çocuklar için bu yaş diliminde sigara, alkol ve diğer bağımlılık yapıcı maddeleri denemelerinden kaynaklanabilecek gelecekteki sorunların hiçbir önemi yoktur. Çocuklar bu yaş dilimi için, gelecek onlar için daha gelmediği ve uzakta olduğundan, geleceği düşünmeden karar verme davranışlarını yerine getirirler. Bu nedenle maddelerle ilgili bilgilendirmede, onların bugününü ilgilendirecek anlatımlarda bulunulmalıdır. Bu anlamda en önemli husus çocukların bu dönemde, bazen saplantı düzeyinde, dış görünümlerini önemsedikleridir. Çocuklara madde kullanımının zararlarını anlatırken, çocukların dış görünüşü üzerinden belirleyeceğiniz örnekleri onunla paylaşabilirsiniz. Onunla bağımlılık yapıcı herhangi bir maddeyi kullanması durumunda etrafa yayacağı kötü koku nedeniyle 16 17 Kapak nefesinin ve saçlarının hatta elbiselerinin kül tablası gibi kokacağını, hastalıklara yakalanma riskinin daha fazla olacağını, dış görünüşünün olumsuz manada değişeceğini, bu nedenle de arkadaş grubu içerisinden zamanla dışlanacağını, daha çok kendine benzeyen insanlarla yakınlaşmak durumunda kalacağını ve bunun da kendisini daha mutsuz bir hale getireceğini anlatabilirsiniz. Bu dönemde çocuklar bedenlerinin nasıl çalıştıklarını merak ederler. Bu nedenle sağlıklı olmak ve bedenimize zarar veren bağımlılık yapıcı maddelerden uzak durmak için çeşitli örnekler üretilebilir. Örneğin çocuklara alkol tüketen insanların daha kolay hasta olduklarını ve kusarak içindekileri dışarı çıkarttıklarını söyleyebilirsiniz. Ayrıca sigara içen kişilerin hem giysilerinin hem de ağızlarının kötü koktuğundan bahsedebilirsiniz. Bu nedenle de arkadaş çevresinde bu tür maddeleri kullanmayanların, zamanla kullanan insanlardan rahatsızlık duyacaklarını ve zamanla da onlarla arkadaşlık etmekten uzaklaşacaklarını anlatabilirsiniz. 3. Ergenlik Döneminde Yapılabilecekler: Ergenlik en riskli dönemlerdendir. Çocukların bağımlılık yapıcı maddeleri deneme olasılığı bu dönemde ve ortam değişikliklerinin olduğu zamanlarda artmaktadır. Çünkü çocuk girdiği yeni çevresinde kabul görmek ister ve bunu da başarabilmek için farklı ve daha büyük tercihler yapar. Buradaki asıl amaç; çocuğun yeni girmiş olduğu çevrede kabul görmek ve değerli görünmektir. Bu dönemi iki farklı yaş dilimi içerisinde değerlendirecek olursak; a. 12 – 16 yaş döneminde yapılabilecekler: Çocuklara bağımlılık yapıcı maddelerin fiziksel etkilerini etkin ve doğru bir şekilde anlatın. Bu yaş döneminde gençler çok fazla fiziksel görünümleriyle ilgilidirler. Onlara bir zamanlar sigara, alkol ya da diğer bağımlılık yapıcı madde kullanımından dolayı rahatsızlanan ve çeşitli ciddi fiziksel problemler yaşayan sosyal çevrenizde tanıdığınız ya da medya yoluyla tanınan bir kişiden bahsedebilirsiniz. Bağımlılık yapıcı maddelerin vücuda, beyne ve özellikle de gençlere ne kadar zarar verdiğiyle ilgili bilgilendirebilirsiniz. Çocukları sadece okuldaki madde kullanımını önleme eğitimiyle sınırlı bırakmayın. Çocuklara, okulda bağımlılık hakkında öğrendikleri şeyler hakkında, hem ailenin hem de öğretmenin sorular sorması ve yeni başlıklar oluşturup, yeni konular hakkında çocuklarla iletişim içerisinde olması önemlidir (Bağımlılık yapıcı maddelerin uzun dönemde insan üzerindeki etkileri, nasıl ve neden insan bedeni üzerinde bağımlılık oluşur, öngörülemeyen bağımlılık doğası, bu durum nasıl kişiden kişiye değişebilir, uyuşturucu madde kullanımının toplum üzerindeki etkisi, verim kaybının ve sağlığı bozulmuş insanların toplumsal maliyeti, bağımlılık yapıcı maddelerin doğaya olan zararları, sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve stresi azaltmak için olumlu yaklaşımla veya gerçekçi, kısa ve uzun vadede hedeflerin belirlenmesi gibi). Aileler çocuklarının okul sürecini de bu aşamada takip etmeye çalışmalıdırlar. Veli toplantıları dışında da okul ziyaretlerinde bulunularak, çocuğun öğretmenleri ve yöneticileri, çocuğun da fark edeceği şekilde ziyaret edilebilir. Okulda madde kullanımının ve zararlı davranışların önlenmesiyle ilgili eğitimler takip edilebilir ve gerektiğinde okul yönetiminden hem ailelere hem de gençlere yönelik bu tür eğitimlerin düzenlenmesini talep edilebilir. Ayrıca aileler çocuklarının beğendikleri ve örnek davranışlarını, öğretmenlerinin yanında paylaşabilir, bu sayede de çocuğun doğru davranışlara yönelmesini teşvik edebilirler. 18 Çocuklara onların okul sonrası boş vakitlerini yetişkin kontrolünde geçirebilecekleri imkânlar konusunda yardımcı olunabilir. Yapılan araştırmalar ülkemizde gençlerin okul sonrası boş vakitlerini daha çok arkadaşlarıyla ve yetişkin kontrolünün olmadığı ortamlarda geçirdiklerini ortaya koymaktadır. Bu durumun da madde kullanım riskini artırdığı gözlenmektedir. Bu amaçla gençlerin boş vakitlerini doğru alışkanlıklarla ve yetişkin kontrolünde doldurabilecekleri imkânlar sağlanmalıdır. Madde kullanımına yönelik çocuklarla yapılan konuşmalarda, çocuklara çeşitli sorumluluklar vererek arkadaşları içerisinde kendilerini doğru şekilde ifade etmelerini sağlayabilirsiniz. Çocuklar bu yaş dönemi içerisinde arkadaşlarıyla ve çevresindekilerle görüş alışverişinde bulunmak, tartışmalara girmek ve fikirlerini savunmak isterler. Bu nedenle çocuklarla madde kullanımının önlenmesi çerçevesinde konuşmalar yapabilir ve onların çeşitli sorumluluklar yüklenmesini sağlayabilirsiniz. Bu görüşmelerde onların öğrendiklerini arkadaşlarıyla paylaşmasını ve arkadaşlarını doğru bir şekilde bilgilendirmelerini isteyebilirsiniz. b. 17 – 21 yaş döneminde yapılabilecekler: Çocukların bu döneminde onlarla bağımlılık yapıcı madde kullanımı hakkında genel olarak değil, belirleyeceğiniz başlıklar çerçevesinde daha net ve anlaşılır şekilde konuşabilirsiniz. Bu dönemde çocuklar detaylı ve gerçeğe dayalı mesajlar duymak isterler. Bu nedenle onlarla konuşacağınız konu başlıklarını belirleyin (Sadece bir kez bile, madde kullanmanın ciddi ve kalıcı sonuçlarını doğurabilir. Kullanımın riskli ve tehlikeli durumlarından bahsedebilirsiniz. Herkes kronik bir kullanıcı ve bağımlı haline gelebilir. Birkaç farklı bağımlılık yapıcı maddenin bir arada kullanılması ölümcül sonuçlara neden olabilir). Gerçek ya da üretilmiş senaryolar üzerinden madde kullanımının bir kişinin geleceğine ne tür zararlar verebileceğini anlatabilirsiniz. Bu noktada üniversite hayali olan ya da iyi bir iş bulmuş bir kişinin madde kullanımı nedeniyle berbat olmuş hayalleri üzerinde durabilir ya da bununla ilgili geliştireceğiniz bir senaryo üzerinden onlarla konuşabilirsiniz. Gençleri toplumda madde kullanımının önlenmesi ile ilgili çalışmalarda yer alması için cesaretlendirin. Bu sayede toplumdaki madde kullanımının zararlarını daha iyi gözlemleyebilecekleri için topluma katkı sağlamaya çalışacaktırlar. Bu dönemdeki gençler idealist olma eğilimindedirler. Bu nedenle dünyanın daha yaşanır bir yer olması için çaba sarf ediyor olmak, onları daha mutlu edecektir. Onlara gönüllü olarak hizmet verebileceği yerler bulmada yardımcı olun. Bu bir dernek olabileceği gibi, hastaneler, sokak çocuklarına yardım edebileceği yerler de olabilir. Gençlerle iletişim kurulabilecek ve tartışılabilecek haberleri seçerek bu konularla ilgili karşılıklı paylaşımlarda bulunabilirsiniz. Eğer alkol kullanımı sonucu bir trafik kazası ile ilgili bir haber görürseniz, buradaki yaralılar, ölüler ve sonraki yaşamları ile ilgili olarak gençlerle bir tartışma başlatabilirsiniz. Eğer hikâye toplumdaki madde kullanımı ile ilgiliyse, bu durumda da toplumda madde kullanımının artmasının topluma ne gibi zararlar verebileceği hakkında konuşabilir ve paylaşımlarınızı derinleştirebilirsiniz. Gelelim baştaki hikâyemizin özüne… Bağımlılıklar alanında etkin bir mücadele etmek istiyorsak, ilk adım bireyden başlamalı. Birey de “Benim çocuğum/öğrencim/komşum yapmaz!” dememeli ve bununla ilgili farkındalık kazanmak amacıyla destek almalıdır. Bu amaçla verilen her eğitime ulaşabildiği çerçevede gitmelidir. Uzmanlar da yapacakları çalışmalarla farklı hedef kitlelerin ihtiyaçlarına yönelik yapılandırılmış programlarla, verilmesi gerektiği kadarını anlatarak, ailelerin gelecek nesilleri korumalarına katkı sunmalıdırlar. Kısacası alan ne aldığını; veren de ne kadar vermesi gerektiğini bilerek hayatına olumlu yönde bir değer katmalı ve zararlı alışkanlıklardan uzak kalmada toplumsal bir mücadele oluşmasına katkı sunmalıdır. 19 röportaj DR. ALİ HİLMİ YAZICI r ö p o r t a j : S ü m e yya O l c ay Maddelerin arzını azaltmak ulaşılabilirliğini kısıtlamayla mümkündür. Her türlü zararlı alışkanlığını önleme elbette farkındalık ve bilinçlendirmeyle mümkündür. Burada dikkat edilmesi gereken kime ve neye göre nasıl bir anlatım ve yöntemin seçileceğidir. Dr. Ali Hilmi Yazıcı da bu konuda dikkat edilmesi gerekenleri bizlerle paylaştı. Öncelikle uzman bir isim olarak bağımlılığı nasıl tanımlarsınız? Bağımlılığın birçok tanımı vardır. Kişinin kendine çok zararı olduğunu ve topluma da zarar verdiğini iyi bildiği halde bir maddeyi ya da yaşam tarzını haz ve getirilerini almak, yoksunluklarını gidermek için kullanması ya da yaşamasıdır bağımlılık. Bu kumar da olabilir, obezite de olabilir, sigara da, alkol de… Geniş çerçeve içerisinde kötü bir aşk ilişkisi de bağımlılık olabilir. Bireyin kısa erimde, biz buna ödüllenme diyoruz, bağımlılık, getirileri çok ağır bedelleri yaşatacak, nöro-kimyasal, sosyal birçok boyutu olan bir yaşantı durumudur. 20 Önleme ve bilinçlendirme çalışmalarında kullanacağınız araçları ve dili titizlikle belirlemelisiniz. Bağımlılığı önleme, kişinin o zararlı maddeye hiç bulaşmaması devlet ve sivil toplum kuruluşları politikalarında elbette birinci hedef. Bu da bilgilendirme ve farkındalık uyandırmayla mümkün olabiliyor. Bu anlamda önleme hizmetinin ne olduğunu nasıl tanımlarsınız? Çok kolay bir konu değil bu konu. Toplumda madde kullanımını önlerken nasıl bir bilgi ve bilinçlenme çalışması yapacağımız çok hassas bir konu. Mesela siz liseye gittiğinizde, uyuşturucunun zararlarını detaylı bir şekilde, madde madde anlatarak konuştuğunuzda gençlerin merakını, ilgisini çok artırabilirsiniz ve onların kullanmasına istemeden tetikleyici bir etki de yapabilirisiniz. Bunun için sosyal ve kültürel çalışmaların da yapılması lazım, detaylı araştırmaların da. Sigara çok zararlıdır, çok kötüdür diye kamu spotları yaptığınızda sigaradan çok bahsettiğiniz zaman, acaba bu başka bir boyutta bazı insanların merakını cezbediyor mu, ilgisini arttırıyor mu diye de düşünmek lazım. Hedef kitleye göre anlatım çok önemli. Örneğin ortaöğrenimdeki öğrencilere uyuşturucu konusunu anlatamazsınız. Yaş grubu uygun değil buna. Kültürel farklılıklar da etkilidir burada. Madde bağımlısı olmasının çok değişik bileşenleri var. Kimisi ödüllenme için, kimisi boşluk duygusu için, kimisi psiko-sosyal ortamın çok etkisinde olduğu için maddeye bulaşır. O nedenle risk faktörü inşalar ve gruplar için çok farklı olduğundan dolayı önleme ve bilinçlendirme çalışmalarında kullanacağımız araçları da titizlikle belirlememiz lazım. 21 Önleme ve bilinçlendirmede farkındalık çok önemli bu noktada. Bir kavramla karşılaştım; farkındalık terapisi. Bu niçin uygulanmakta? Farkındalık kelimesi İngilizce’den Türkçe’ye çevrilirken tam anlamını karşılamayan bir ke- lime. İngilizce’de içgörü veya terapi anlamına gelen kelimelerin Türkçe’ye uyarlanmış halidir farkındalık. Tasavvufta ise dingin, kendinde olup bitenleri sükûnet içinde izleyen, o dürtülerinin hemen arkasından harekete geçmemenin bir yöntemi anlamında. Farkındalık terapisi, bağımlılıkta şu noktada çok yararlı: Maddeyi bırakmış kişilerin, maddeyi arzulama ve yoksunluk krizleri geçirdiği nöbet krizleri vardır. Bir takım uyarıcı, çağrıştırıcı ortamlara girdiklerinde yeniden madde kullanmalarına istemeden zemin hazırlayan bir durum meydana gelebilir. Farkındalık terapisiyle de böyle olası durumlara karşı; kendini kontrol etme, o dalgaya kapılıp gitmeme gibi metotlar öğretilmektedir. Önleyici hizmetlerde arz ve talebin azaltılması önemli bir etken. Peki, sağlık çalışanlarının ve toplum güvenliğine katkı sağlayanların bilinç düzeyini arttırmakla bu mümkün müdür? Yoksa arz ve talebi azaltmak tamamen bir devlet politikası mıdır? Devlet politikaları çok önemlidir şüphesiz. Ama bu konuyla profesyonel olarak ilgilenen kişilerin de doğru bilgiye sahip olması, uyarıcı kimliklerinden dolayı önem arz etmektedir. Maddelerin arzını azaltmak ulaşılabilirliğini kısıtlamayla mümkündür. Örneğin kumarhanelerin kapatılması, alkol satış ve reklamlarının düzenlenmesi tartışmalı ama gerekli adımlardır. Buradaki düzenleyici rol devlettir ve bilimsel metotlarla açıklanarak bu tür durumlara düzenleme getirilmesi gerekir. İlgili bilim dallarından yetkililerin ince eleyerek seçtiği sorular ile birlikte geniş kapsamlı araştırma ve anketlerin yapılması gerekir ki neye ve kime göre ve nasıl hareket edeceğimizi bilelim. Bunun için gerekli olan bir başka şey de bağımlılık enstitüsü. Farkındalık çalışması kendini kontrol etme, dalgaya kapılıp gitmemeye karşı önemlidir. Bu kapsamda Yeşilay’ın İstanbul Üniversitesi’nde Bağımlılık Enstitüsü kurma çalışması da başladı. Şöyle bir durumla karşılaştım, doğruluğunu öğrenmek isterim; uçucu maddelerin kullanımının önlenmesi, yerine aynı özellikte sağlığa zararı olmayan maddelerin kullanımının yaygınlaştırılması için tedbir alınması masum bir davranış mıdır? Replasmanı önlemek, hastanın tedaviye yanıt vermesini, krize girmesini engellemek için tedavilerde kullanılan bazı ilaçlar mevcut. Ama bu da çok riskli bir bağımlılığı olan eroin bağımlılarında Metadon gibi, uyuşturucunun yerine geçebilecek ama uyuşturucu gibi etkisi de yüksek olmayan, ölüm tehlikesini ortadan kaldırmak için kullanılan bilimsel yöntemler, ilaçlar var. Bu durum iyi etüt yaparak ve kontrollü bir şekilde yapılmalıdır. 1 Ocak itibariyle ABD’de birçok eyalette Marihuanna satışı reçeteye bağlı olarak serbest bırakıldı. Sizce bu önleyici bir çalış- ma mıdır? Satış ve kullanım kontrol altına mı alındı böylece? ABD’de çok tartışılıyor bu konu. Arkada milyar dolarlık endüstri var. Birçok sağlık uzmanı da bu konudaki itirazlarını dile getirdiler. Satışı ben tamamen bir çılgınlık olarak görüyorum. Evet, kontrol altına alınmak istenen bir sorun var ortada. Ama bu serbestiyet beraberinde hangi problemi getirecek, bu kestirilemiyor. Dünyanın neresinde uygulanırsa uygulansın, berbat bir durum bu. Hollanda da çok karışık bu konuda. Şöyle bir perspektif de mevcut: Sigara, alkol veya uyuşturucuyu kullanan ama kontrollü ve problemsiz kullananlar da var. Olumlamak için söylemiyorum bunu. Ama bu toplum sağlığını da ilgilendiriyor. Ben “problemsiz mariuhanna kullanıyorum” diyen az bir grup insanın keyfi durumları için kamunun sağlığını tehlikeye atacak uygulamalar da yapılamaz. 22 Kapak Öğrencimin madde kullanmasını önlemek için ne yapmalıyım Madde kullanımı ve maddeyi deneme yaşının her geçen yıla oranla daha da küçülmesi, okul yaşında çocukların en tehlikeli bağımlılık olan uyuşturucuya başlaması şüphesiz bu dönemde öğretmenlere de büyük sorumluluk getirmektedir. Günün büyük bir bölümünün okulda geçirilmesi göz önüne alındığında eğitimcilerin madde kullanan ya da tedavi sürecinde olan çocuklara yaklaşımı, bağımlılıklar konusunda bilgilendirmeyi nasıl yapacağı önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki bir çocuğun kullandığı maddeyi bırakması güçlü ve pozitif bağlarla kendisine yaklaşan kişilerin samimiyetiyle doğru orantılıdır. Kendisiyle ilgilenen, onu dışlamayan, baskıcı olmayan bir ebeveyn ve eğitimci profili, kişinin maddeyi bırakmasında oldukça etkilidir. Bir eğitimcinin öğrencilerinde madde kullanımını önlemesi, sağlıklı yaşam için yapmaları gerekenleri vurgulaması için yapması gerekenleri gelin, beraber inceleyelim. Madde kullanımını önlemek için iyi bir öğretmen neler yapmalıdır? Sorunu küçümsemeyin “Benim sınıfımda böyle şey olmaz” Ön yargılarınızın farkında olun. Bilgi sahibi olun. Öğrencilere bilgi verin. Açık, samimi ve inandırıcı olun. Konuşması için bir fırsat verin. Genellemeler yapmaktan kaçının. Söylediği şeylere ani tepki vermeyin. Korkularınıza dayanarak konuşmayın. Özendirmemeye dikkat edin. Merakı arttırmayın. Öğüt vermeyin. Önlemede hangi söylemler yararlı olabilir? Madde kullanımının bireyin tüm yaşamını (kişilik, sağlık, ekonomik, okul, arkadaş ve aile) etkilediğini, Bağımlılığın ömür boyu sürdüğünü, Arkadaş baskısına karşı nasıl tepki verileceğini, Sağlıklı bir yaşamın nasıl korunacağını, Sorunları çözmek başka yollar olduğunu anlatın Madde kullanan öğrenciye nasıl yaklaşılmalı? Onu etiketlemekten kaçının, çünkü “kullanıcı olarak” etiketlenen öğrenciye yaklaşmak çok zordur “Keş bu...” 23 Kapak Önyargılarınızın farkına varın, böylece iletişimi aksatma olasılığını azaltırsınız “Bunlar iflah olmaz” Kendinizi hazır hissetmeden onunla konuşmayın. Eğer öğrenci maddenin etkisi altında ise onunla bu durumda konuşmanın yararı olmaz. Öfke duyabilirsiniz, sakinliğinizi korumaya çalışın. Kendinizi onun yerine koymayı deneyerek onun düşünce, yaşantı ve korkularını anlamaya çalışın. Madde kullanan öğrencinin anne babasına nasıl yaklaşmalı? Eğer sadece şüpheleniyorsanız önce kuşkularınızı destekleyecek bilgiler edinin. Aile ile endişelerinizi paylaşın, onlarla ilişkinizi kesmeyin. Aile bunu inkar edebilir; büyük bir paniğe ya da öfkeye kapılabilir. Böyle durumlarda ısrarcı olmayın, konuşmayı bir başka zamanda yenilemek üzere erteleyin. Çocuğun ve ailesinin yardım alması için onları yönlendirin. Öğrencinizi sigara içerken yakalarsanız... İçerken yakalarsanız ona zarar vermeyin, sadece elindekini alın, tekrar yaparsa aynı davranışı düzenli olarak yineleyin. Öğüt vermeden, etkileri hakkında konuşun. Sınıf içindeki konuşmalarınız ona değil, üçüncü şahsa yönelik olsun. Akranlarının görüşleri önem kazandığından sınıf içinde sigara ve zararlı etkileri başlıklı tartışma düzenleyin. Konuyla ilgili disiplin cezaları nelerdir? Ortaöğretimde; Sigara içmek uyarma, kınama, mahrumiyet; uyuşturucu ve alkol kullanmak tasdikname ile uzaklaştırma; Uyuşturucu madde ticareti içinse sürekli uzaklaştırma cezaları verilir. Eğer öğrenci iyileşmeyi taahhüt eder ve buna dair kâğıt imzalarsa disiplin cezası ertelenir. Eğer öğrenci bunu reddederse aileye haber verilir ve disiplin cezası uygulamaya konur. Öğretmen bir öğrencisinin madde kullandığından şüpheleniyor ya da bundan emin ise... Çocukla kendisi konuşup onu yönlendirmeye çalışabilir ya da durumu direkt olarak idareye değil rehber öğretmene bildirir. Rehber öğretmen görüşmesinde çocuğa okulda karşılaşabileceği problemleri anlatarak yardım alması için ikna etmeye çalışır. Çocuğun izni dahilinde aileye bilgi verir. Eğer konu idareye intikal etmiş ve çocuğun ceza alması gündemdeyse iyileşme taahhüdü imzalaması için onunla görüşür. Okul öncesi dönemde çocuklara nasıl davranmak gerekir? Onaylamalarınızın büyük ödül değeri taşıdığı ve öğretilerinizin şartsız bir bağlılıkla alındığı dönemdir. Bu dönemde; Model olun. Evdeki zararlı maddeleri tanıtın. Hem kendi başına hem de bir başkasının vereceği ilaçları almamasını öğretin. Karar verme alışkanlığını kazandırın. Zararlı –yararlı yiyecekleri tanıtın. Kendi bedenine – sağlığına dair girişimlerini övün. Okul çağı döneminde çocuğa nasıl davranmak gerekir? Zihinsel becerilerinin geliştiği ve okulla başlamasıyla aileden ayrıldığı bir dönemdir. Bu dönemde; Aile kurallarını öğrenmelerini sağlayın. Sağlıklı olmanın önemini gündeme getirin, Sigara ve alkolün zararlarından bahsedin. Reklamlarda satış yapmak için nasıl yollar izlediğini örneklerle açıklayın. “Hayır” demesini öğretin. Ergenlik döneminde nasıl davranmak gerekir? Bu dönemin özellikleri şunlardır: Asi olma 24 Çabuk öfkelenme Endişeli hal Kendine dönüklük Çabuk heyecanlanma Ruh halinde sürekli iniş-çıkışlar yaşama İlgi alanları ve zevklerin hızla değişmesi Arayış içinde olma Dış görünüşün önem kazanması Özerk olma çabası Ailenin geri plana düşüp arkadaşların ön plana gelmesi Gruba üyesi olma gayreti Cinselliğinin farkına varma Madde kullanımını önleyici faktörler nelerdir? Bu dönemde; Çocuğunuzun arkadaşlarını, onların ebeveynlerini tanıyın ve arkadaşlıklar kurun. Onları evinize davet edin. Maddeler ve olumsuz etkileri hakkında korkularınıza değil, gerçek dayalı bilgilerle konuşun. Maddelerin sağlık, görünüş, spor ve diğer aktiviteler üzerinde nasıl etki yapacağını vurgulayın. Onun sorumluluklarını onun adına yüklenmeyin. Kurallarınızda tutarlı olun. Ortak deneyim ve fikir birliğini yaşadığınız alanlarınızı keşfedin. “Hayır” demesini öğretmeye devam edin. Spor ve diğer sosyal faaliyetlere yönlendirin. Madde kullanmada risk oluşturan faktörler nelerdir? Güçlü ve pozitif aile bağları, Ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlarından ve neler yaptıklarından haberdar olması, Aile içi kuralların açık olması ve herkesin bunlara uyması, Ebeveynlerin çocuklarının yaşamlarına ilgili olmaları, Okulda başarılı olma; okul, kulüpler gibi kurumlarla kurulmuş güçlü bir bağ, Uyuşturucu kullanımı ile ilgili doğru bilgilenme. Ruhsal sorunları ya da bağımlılığı olan ebeveynin bulunduğu kaotik aileler, Doğru olmayan yetiştirme yolları, Ebeveyn-çocuk arasında bağlanma ve ilgi eksikliği, Sınıfta aşırı utangaçlık ya da şiddet içeren davranışlar, Okul başarısında düşüş, Sosyal becerilerin zayıf olması, Sapkın davranışlar sergileyen arkadaşlarla “takılma”, Okul, iş, aile ortamlarında uyuşturucu kullanımını onaylanması. Neden madde kullanmaya başlıyorlar? Arkadaş baskısı % 23.3 Merak % 29.4 Beğeni toplamak % 24.3 Eğlenmek % 25.9 Sorunlara çözüm aramak % 27.1 ve/veya sorunlardan kaçmak % 26.0 Bu bilgiler meb.gov.tr sitesinden derlenerek hazırlanmıştır. 25 Uyuşturucu insanlardan uzaklaştırır, yalan söylettirir, hırsızlık yaptırır, karakter ve maneviyatında hiçbir şey bırakmaz. Beşincisi de hapis değilse ölüm zaten. Kötü çocuk asla yoktur! Kötü çevre, bilgisiz aile vardır. RÖPORTAJ : S ü m e yya O l c ay / İ s m ai l M e m iş Gençler neden madde kullanır? Onları bu zehirli hayata sürükleyen sebep ne olabilir? Sadece merak, özenti, bilgilendirmeme ya da yanlış bilgilendirme veya duygusal boşluklar gençleri madde kullanmaya iten sebepler arasında gösterilebilir mi? Toplumsal problemlerin de kişiyi madde kullanımına ittiği hatta zorunda bıraktığı bir olgunun varlığı bizleri ne derece rahatsız ediyor? Peki ya hayatın tüm zorluklarını ve sıkıntılarını madde kullanarak unutmaya çalışan gençlerin varlığının ne kadar farkındayız? Evet, bir nesilden bahsediyoruz hem de metropol dediğimiz, türlü imkanların var olduğu bir şehirde farklı yaşantıları, tarzları olan, yoksulluk ya da yoksunluk içerisinde çareyi maddede bulan bir nesil... Aslında bakılırsa ilgisizliğin var olduğu her şehirde, kasabada böylesi gençlerin olması olağandır. Kimi zaman isimleri apaçi olur, kimi zaman sokak çocuğu, kimileri onlara serseri der, kimileri maganda. Daha öncesinde dergimizde röportajı yer alan Sosyolog Ömer Miraç Yaman Hocamızın bu gençlerin madde kullanmalarının altında yatan birçok sebebi araştırdığı ve sadece maddeyle sınırlı kalmayıp, bu gençliğin tüm sorunlarını ele aldığı ve Kasım 2013’te de Yeşilay Yayınları’ndan çıkan Apaçi Gençlik kitabı bu kesime ve bu kesimin sorunlarına çok iyi ışık tutmakta. Yeşilay Dergisi’nin bu sayısında bağımlılıkta önleyici tedbirler konusunu ele almaya çalıştık. Önleyici hizmet aslında salt hiç kullanmayanları bilgilendirme ve onları maddeden uzak tutma işlevini görmemekte. Madde kullanan kişiyi erken tanı teşhisiyle, doz attırılmadan tedavisini sağlama, maddeyi kullanmış sonrasında bir şekilde tedavi veya başka bir yolla maddeyi bırakmış kişinin relapsı yani tekrardan maddeye dönmesini önlemek de bir önleyici hizmettir. Bu sayımızda Ömer Miraç Yaman vasıtasıyla madde kullanmış, bırakmış bir gençten, Seyfettin İ.’den (Seyfi), maddeye başlama sebebini, maddeyi nasıl bulduğunu, nasıl bıraktığını ve çevresindekilerinin yaşam tarzlarını dinledik. Söyleşimize onu bu zehirden kurtaran, o kesimin babacan abisi Mustafa Baş da eşlik etti. 26 Seyfettin İ. aslen Zonguldaklı ama İstanbul doğumlu. İlkokul terk. Baba çok küçük yaşta evi terk etmiş. Üç kardeşler ve Seyfi en küçükleri. Anne çocuklarına bakmak için çalışmak zorunda kalmış sürekli. Bu açıdan bakıldığında Seyfi’nin okula gitmek istememesi ve serbest büyüyecek bir ortamda bulunması onu nelerin beklediğini hayal ettirebiliyor bizlere. İstanbul’a taşındıktan sonra madde kullanmaya ne sebeple ve ne zaman başladınız? Mustafa B.: Güçlü bir yapım vardı. Spor da yapardım. Serbest büyüdüm. Aile durumumuz iyiydi. İstanbul’a taşındıktan sonra 19 yaşına kadar kılcal damarlarım patlayana kadar esrar da kullandım, hap da kullandım, toz da çektim. Çevremdeki insanlar da hep böyleydi. Hatta bir arkadaşım tuvalette ölü bulundu. Altın vuruş yapmıştı. Maddeyi bırakma sebebim esasında küçük yaşlardan bu yana bana yüklenen kültür ve bilgiydi diyebilirim. Madde kullansam bile zeki bir çocuktum, sorumluluk sahibiydim. Lisedeyken staj yaptığım yerin sahibi benim bu durumumu bildiğinden dolayı bana çok gö- Mustafa Baş, 46 yaşında evli ve iki çocuk sahibi. Çok küçükken hem annesini hem babasını kaybetmiş, babaannesiyle büyümüş. Özgür ama kendi deyişiyle sorunlu değil sorumlu olarak büyümüş. O sorumluluk duygusuyla da çok küçük yaştan beri kendi sorunlarını kendisi halletmeye çalışmış. Dolayısıyla bir özgüven oluşmuş kendisinde. Küçük yaşlarda sigaraya başlamış. Ortaokula kadar Çankırı’da okumuş, sonrasında İstanbul’a taşınmış. rev yüklüyordu ki boş kalmayım, o alanlara kaymayayım. Aslında madde kullanmam benim yaptığım sporu da çok etkiliyordu. Nefes nefese kalıyordum. İnanır mısınız güzel bir şey değil ama kavgaya giriştiğimizde bile performansım yoktu. Halsizlikten çok dayak yiyordum. Bu durum beni çok rencide ediyordu. İğrendiğim için bıraktım ben de. Ama bu birden olmadı. Azaltarak bıraktım. Evlendim. Evlendiğim kişi de ilkokul öğretmenimin kızıydı. Öğretmenim benim ortaokulda da veliliğimi yapıyordu, benle ilgileniyordu. Böyle bir evliliğe de hayır demedi çok şükür. Seyfi ile tanışmanız nasıl oldu? Mustafa B.: Ben evlendikten sonra Esenler’e taşındım. Evimin terasında da 27 Çevremizdeki gençlerin farklı görünmesinin sebebi toplum tarafından dışlanmaları ve hayata karşı tepkili olmalarıdır. İsyandır bir nevi. güvercinlerim vardı. Hayvanları çok severdim. Seyfi’yi de her zaman kapımın önünde görürdüm. Yüzü güzel, sempatik, güçlü bir çocuktu. Ben Seyfi’ye yaklaştıkça da soğuk dururdu, taviz vermezdi, sadece sorduklarıma cevap verirdi. Hayvanlara da merakı vardı; ara ara elinde kuş görürdüm. Ben onu bir gün terasa çıkardım, kuşların yanına. O zamanlar güvercin hırsızlığı oto hırsızlığından daha yaygın ve değerliydi. Kimse kimseyi de güvercinlerine yaklaştırmazdı. Bana nasıl sorumluluk verilmişse aynısını ben de Seyfi’ye vermeye başladım. Öyle ki kümesin anahtarını verdim. Akşam geldiğimde bakıyordum; kuşları çıkarmış, uçurmuş, bazılarını kaçırmış, yanlış kuş yakalamış, ortalığı temizlemiş. Keyifliydi onun için bu iş. Mahalledeki abilerden öğrendim hap kullanmayı O zamanlar madde kullanıyor muydun Seyfi? Seyfi: 12 yaşındaydım Mustafa abimle tanıştığımda. Uyuşturucu kullanıyordum. Mahallede abi dediğim insanlar kullanınca ben de merak ettim, nereden aldıklarını sordum, gittim, aldım ve kullanmaya başladım. Mustafa B: Seyfi’yle biz baba oğul gibi bazen arkadaş gibi olduk. Aileden biri oldu. Okulu neden bıraktın? Madde kullanan bir çevredeydin. O ortamdan bahsedebilir misin? Seyfi: Kimse yoktu başımda. Annem zaten çalışıyordu. Abim de maalesef uyuşturucu kullanıyordu. Ablam ise evdeydi. Başımızda büyük olarak ananem vardı. Ona da ne dersen ‘eyvallah’ diyordu. İlkokul 4’e kadar okudum. Okula doğru düzgün gittiğim de yoktu. Kimse yoktu başımda. Mahallede abi dediğimiz insanlarla takılmaya başladım. Onlardan öğrendim uyuşturucuyu. Bir de onların diğer çocuklara “gel lan, git lan, al şu parayı iki bira getir” demesi, o tavırları beni cezbediyordu açıkçası. Madde kullanmak için parayı nereden buluyordun? Seyfi: Para bulamayınca hırsızlık yapıyorduk. Millet halısını yıkayıp asıyordu. Biz de gece o halıları çalıp satıyorduk. Ya da adam pazarda meyve satıyor, kamyonu meyve dolu. Meyveleri çalıp satıyorduk. Parayı buradan kazanıyorduk. Sonra gidip mal alıyorduk, sabaha kadar kafamız güzeldi. Alkol kullanımı var mıydı peki? Seyfi: Yok, uyuşturucu daha hoşumuza gidiyordu. O dönemler modaydı zaten; biri ben 5 tane içtim diyordu, diğeri ben 10 tane içtim. Esrar kullanıyorduk genelde. Hap en zirve. Esrar kullanınca yine yemek yiyebiliyorsun. Ama hapı alınca yediğini çıkarıyordun. 2-3 gün pert. Bir de kova çok içiyorduk; iki buçuk litrelik pet şişeyi düşünün, bir de onun kovasını. Kaç sene uyuşturucu kullandın? Seyfi: 5 sene madde kullandım. Hani boğazımdan kan gelene kadar. Mustafa abiyle tanışmam benim dönüm noktamdı. Baktım; gittiğim yol, yol değildi, sonuç berbat bir şekilde ölümdü. İrademi dik tutmaya çalıştım. Mustafa abi vesilesiyle bir işe girdim. İrade olmayınca tedavi mümkün değil. Tedavi gördün mü peki? Seyfi: Bu iş pek tedaviyle mümkün değil; insanın içinde olmayınca. Tedavi merkezlerinde çocuk başka birinin testini kendisininmiş gibi verebiliyor. Ya da tedavi sonrası bir ilgilenme olmadığı için tekrar maddeye bulaşabiliyor. Arkadaş çevresi çok önemli bu noktada. Arkadaşından zarar mı gördün, hemen uzaklaşacaksın ondan. Uzaklaşmazsan eğer bir gün canın sıkılır, ailenle ya da kız arkadaşınla kavga etmişsindir, işle ilgili yolunda gitmeyen bir şeyler vardır, yanındaki adam uyuşturucu içiyordur, sen ne yapıyorsun; “bana da ver, canım çok sıkkın, ben de içeceğim diyorsun”. 28 Uyuşturucu kullanmak seni kendinden, normal yaşantıdan uzaklaştırır, toplumdan değil. Al işte kullandın maddeyi. Ben şimdi 27 yaşındayım ama 17-18 yaşlarında çocuklarla takılırım. Sebep? Onlarla daha çok eğleniyoruz, hem onları koruma içgüdüm de var maddeye bulaşmasınlar diye. Sonra Seyfi küçük çocuklarla takılıyor diye adımız da çıkıyor. Öteki türlü ne olacak? Bütün gün uyuşturucu kullanan arkadaşlarla olacağım, belki ben de kullanacağım. Ben maddeyi bıraktığım gibi hemen evimi taşıdım başka bir yere, arkadaş çevremi değiştirdim, evde bir disiplini sağlamaya çalıştım. Nihayetinde babasız bir aileye sahipsiniz. Birinin kontrolü elinde tutması gerek. Mustafa B: Çocukken maneviyatı güçlendirilmeyen çocuktan, büyünce her şeyi bekleyebilirsiniz. Eğer küçük yaşlarda ona değerler öğretilmişse o büyüyünce kötü yolda olsa bile bir noktadan sonra bırakacaktır orayı. Örneği benim. Farklı bir yaşam tarzınız da var; diğer gençlerden farklı olan bir giyim, konuşma, kültür farkı diyebiliriz buna. Toplum içerisinde kendinizi nasıl görüyorsunuz? Seyfi: Uyuşturucu kullanırken çok berbat bir haldeydim, ben ben değildim. Ama şimdi istediğim ortama girebiliyorum, rahatım. Çevremizdeki gençlerin farklı görünmesinin sebebi toplum tarafından dışlanmaları ve hayata karşı tepkili olmalarıdır. İsyandır bir nevi. Mustafa B: Uyuşturucu kullanmak seni kendinden, normal yaşantıdan uzaklaştırıyor, toplumdan değil. Yine bir toplum içerisindesin ama bu defa çevrende satıcı ve uyuşturucu kullananlar var. Göç uyuşturucuyu daha da yaygınlaştırdı Genel olarak yaşadığınız çevre ve arkadaşlarınız durumun bu şekilde olmasından kimi sorumlu olarak görüyor? Seyfi: İlgilenilmedi bizimle. Devlet de bir noktadan sonra geri kaldı. Göç 29 zaten uyuşturucuyu daha da yaygınlaştırdı. Dışlama oldu. Herkes sorumlu bundan. Sen gece saat 11’de yiyecek bulamazsın ama bir telefonla 10 tane adam sana uyuşturucu getirir. Bu durum o kadar serbest burada. Bir de rekabet var. Kavga olur hep buralarda satıcılar arasında, “sen benim müşterimi kaptın, hayır sen benimkini aldın” diye. Polis bile engelleyemiyor bu durumu. Zaten bazı polisler var ki uyuşturucuyu görse tanımaz. Zaten bazı ustalar vardır, iyi satıcıdır ama asla yanlarında bulundurmazlar malı. sicilim temiz kaldı. Bir de ne yaparlarsa yapsınlar benim gırtlağımdan bonzai, hap, toz geçiremezler. Mustafa B: Ben de ara ara kullanıyorum. O da bu çocuklarla ilişkilerimi sıcak tutmak için. Tersi olsa bu çocuklar benden gizli içecek, belki aşırı doz alacaklar. Kendi çocuklarımı da uyarırım. Ne olursa olsun benden bir şey saklamayın, ne istiyorsanız söyleyin, imkânlar dâhilinde her şeyi yapmaya hazırım, yeter ki benden saklamasınlar, uyuşturucu kullanmasınlar, hırsızlık yapmasınlar, yalan söylemesinler. Sen gece saat 11’de yiyecek bulamazsın ama bir telefonla 10 tane adam sana uyuşturucu getirir. 10 yaşındaki bir çocuğu çalıştırırlar tıpkı beni çalıştırdıkları gibi. Polis de 10 yaşındaki çocuktan anlamayacağı için satış da rahat yürümüş olur. Mustafa B: Genellemiyorum kesinlikle ama polisin de burada uyuşturucu aldığını gördüm. Bazıları da artık bıktığı için uğraşmıyor. Devlet herkesin başına birini dikemez ama çocukları sosyalleştirmek için her türlü imkânı sunabilir. Çocuğun hayatı sosyal, aktif olacağı şeylerle dolsun ki çocuk da maddeyi aramasın. Ne kadar süredir kullanmıyorsun uyuşturucuyu? Seyfi: 4 sene oldu. Ama ne yalan söyleyeyim; böyle kızlar falan ortam olunca keyif için içiyorum. Ama bakın yine arkadaşa geliyor konu. Yanındaki içmezse senin de canın çekmeyecek. Şuna da dikkat ediyorum; arkadaşımın arabasına bineceğim, şayet mal varsa arabadan çıkarmasını istiyorum. Yoksa polis yakalarsa “tamam sen kullanmıyorsun” demiyor, ikimizin de siciline işliyor kaydı. Ama Allaha şükür bugüne kadar Bir kontörüne kızların yapmadıkları kalmıyor Kızlarda madde kullanımı nasıl? Seyfi: Erkeklerden daha fazla. Bir çocuk bir telefonla bir gecede on beş kızı evine toplayabilir, “al sen de bir duman çek” der. Ailelerine baksan mutaassıp görürsün ama bilinçsizler. Yılbaşı akşamı Facebook’ta kızın biri yazmıştı “Çağlayan’dayım, yok mu bana hap getiren biri” diye. Böyle bir durumdayız. Bir kontörüne yapmadıkları kalmayan kızlar var. Mustafa B: Uyuşturucu işinde rant meselesi var. Bunun piyasası, bunun devleti var. Bu işi bitirse ABD bitirirdi, Hollanda bitirirdi. Bizim gizliliğe hayranlığımız var; bu iş de gizlendikçe merakımız daha da artıyor. Gizli olmasa, yasal yollarla satışı yapılsa veya satış olmasa da buna benzer bir yasal düzenleme getirilse inanın artık bu maddenin cazibesi kalmaz. Bizim mahalledeki gençlerin de havası kalmaz. Seyfi: Gençlerde uyuşturucu satıcılığı da çok yaygın. Sen ayda bin TL kazanıyor- 30 Çocuğun hayatı sosyal, aktif olacağı faaliyetlerle dolsun ki çocuk da maddeyi aramasın. sun ama satıcı bunu bir günde kazanıyor. Rahatsın, kız ortamın var, altında araban… Veya durumu iyi olan ailelerin çocukları da büyük kullanıcı. Çocuğun evi, arabası her şeyi var, ama çok berbat bir şekilde bağımlı. Geçen gördüm birini; elinde çeyizlik eşyalar götürüp satıyordu. Affedersiniz tükürdüm suratına, “oğlum bu kadar mı düştün, kendine gel!” diye. Mustafa B.: Ailelerin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Sivil toplum örgütleri bu çocukları sokaktan alıkoymak için onların önüne fırsatlar sunacak. Aileler o kuşaklar arasındaki farkı fark edip, çocuğuna samimiyetle yaklaşması lazım. Maneviyat güçlendirilecek, mesafeler daha modernize edilip ailede kenetlenme sağlanacak. Kısıtlanma yapılmayacak. Baskı olsa bu defa çocuk baskıdan kaçıp bir rahatlama yolu gibi görünen maddeye bulaşacak. Okulda da emin olun tanjant, kotanjanttan daha önemli olan çocuğun maddeden uzak durmasını sağlayacak anlatılardır. Kötü çocuk asla yoktur, kötü çevre, bilgisiz aile vardır. Seyfi’nin bana dediği bir söz vardı ve ben de çok tuttum bu sözü, hep dilimdedir. Dedi ki; abi âlemde ayık kalan adamdır. Bu sözü uyuşturucu kullanan çocuklara da söylerim ki onlar gerçekten kendini ispat etmenin adam olmaktan geçtiğini bilsinler diye. Seyfi kendini kurtardı, başka çocuklar da kurtarabilir. Ben elimden geldikçe çaba sarf ediyorum bu gençleri kurtarmak için. Bu uyuşturucu insanı zillet haline getirir, her şeyi de yaptırır. İnsanlardan uzaklaştırır, yalan söyletir, hırsızlık yaptırır, karakter, maneviyat, hiçbir şey bırakmaz. Beşincisi de hapis değilse ölüm zaten. Benim çocuğum yapmaz demeyin! Seyfi askerliğini kendi deyişiyle kaça kaça beş yılda bitirmiş. Düzenli bir işi var, o da maddenin kendi hayatındaki zararlı etkisini bildiğinden dolayı elinden geldiğince uyarıcı olmaya çalışıyor başkalarına karşı. Yakında evliliği de söz konusu. Mustafa Bey de bu çocukları kendi çocuğu yerine koymuş, onları korumak için gücünün yettiği kadar onlara el uzatmaya çalışıyor. Başta da söylemiştik bir nesil uyuşturucu zehriyle eriyip gidiyor diye. Sadece kendisini değil tüm çevresini yakıyor bu zehir. Amacımız hiç başlamadan önlemektir. Benim çocuğum yapmaz demek belki de en büyük yanıltıcı cümledir. Bunu bir kez daha düşünelim ve çocuğumuzun, yeğenimizin, kuzenimizin veyahut arkadaşımızın ne yaptığından, nereye gittiğinden, arkadaş çevresinden emin olmaya çalışalım. Yalnız bu noktada baskıcılıktan imtina ederek, dengede tutacağımız o uyarıcı misyonunun çizgisine de dikkat edelim. Eğer başaramıyorsak muhakkak bir uzmandan yardım isteyelim. Yeter ki bir nesil böyle tehlikeli bir akıntıda yok olup gitmesin. 31 Kapak Bir zihinsel terapi yolu: İnsanların hem boş zamanlarını değerlendirmelerinde yardımcı olan hem stresle baş etmelerini sağlayan hem de zihinlerini yapıcı fikirlerle meşgul eden bir destek kiti gibidir hobi. Hobi edinmek ve günlük rutin dışında da üretken olabilecekleri etkinliklere katılmak için herkesin farklı nedenleri vardır muhakkak. Bu nedenlerden Resim Kursu biri de bağımlılığı önlemek olarak da belirtilebilir. Bir hobi edinmek, farklı bir ortama girmenin ve yeni insanlarla tanışarak sosyalleşmenin yolunu açacağı gibi, düzenli bir öğrenim sürecine sahip olmasıyla birlikte zihinsel terapi işlevi de görebilmektedir. Meraklısı İçin rehber portalı da eğitim kurumları ile katılımcılar arasında köprü kurmayı ve online kurs rehberi formatında ziyaretçileri ile eğitimler hakkında özgün içerikler paylaşmayı hedeflemekte. En önemli çıkış noktalarından biri ise hobiler. İşte bağımlılığı önleyici, zihinsel bir aktivite olan hobiler hakkında Meraklısı İçin portalının dergimiz için derlediği hobi kurslarından bazıları. Hobi dendiğinde ilk akla gelenlerden biri bir resim kursuna katılmak. Evet, resim yapmak bir hobiden beklenenleri karşılayan bir etkinlik. Hobi Resim Kursu’na katılarak kendinizi ifade etmenin yeni bir yolunu keşfedebilir, desenlere ve renklere dalarak zihninizi boşaltabilir, teknik bilgiler edinerek görsel dünyanıza farklı bir bakış açısı kazandırabilirsiniz. Ayrıca, resim çalışmalarının terapi amacıyla da kullanılan yaygın yöntemlerden biri olduğunu belirtelim. Bir başka değişik hobi ise Alevde Cam Boncuk Yapımı. Birçok alanda kullanılan cam boncukların nasıl yapıldığını öğrenmek, kendi boncuklarınızı yapmak ve sonrasında bu boncukları değişik amaçlarla kullanmak veya sev- diklerinize hediye etmek isterseniz bu kursa katılabilirsiniz. Bu türden açılmış kurslara katılarak boncuk yapımının tekniklerini ve inceliklerini öğrenebilirsiniz. Takı yapmaya meraklıysanız ama boncukları ipe dizmekten öteye gidemiyor, yeni teknikler öğrenmek ve yaratıcılığınızı geliştirmek istiyorsanız takı yapım kurslarına katılmaya ne dersiniz? Bu kurslara katılarak takı aletleri kullanımına, farklı malzemelere, değişik teknik- lere hakim olacak kendi tasarladığınız takıları üretmek için gereken donanıma sahip olacaksınız. KKusr sonrası gerekli malzemeleri edinip kendi takılarınızı üretmeye devam edebilir ve hatta sevdiklerinize hediye edebilirsiniz Alevde Cam Boncuk Yapım Kursu Temel Takı Yapım Kursu Gül dalından yapılan fırçalar, toprak boyalar, tekne ve su... Ebru sanatının malzemeleri bile başlı başına birer terapi unsuru değil mi? Bir de birbirine geçen renkleri ve bulutsu desenleri düşünün. Meditatif yönünün yanı sıra ebrunun oldukça dikkat ve emek isteyen bir sanat olduğunu da unutmamak gerek. Tekniğinin gerektirdiği ustalık, tarihi ve felsefesiyle ebru hakkında öğrenilecek çok şey var. Birbirinden güzel ebruları seyretmekle kalmayıp siz de öğrenmek ve üretmek istiyorsanız bunun eğitimini alabilir, sonrasında kendinizi fırça ve suyun ilhamına bırakabilirsiniz. Bu kurslar nerede, ne kadar sürüyor, eğitmenler kim, acaba fiyatları nasıl diye merak ediyorsanız ve daha birçok hobiyi tanımak istiyorsanız meraklisiicin.com sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca ücretsiz olarak halk eğitim merkezlerinin kurslarından da yararlanabilirsiniz. Keçe son zamanlarda özellikle tekstil ve aksesuar ürünlerinde yaygın olarak kullanılan bir malzeme. Eğer dikiş nakışa meraklıysanız ancak farklı bir teknik öğrenmek istiyorsanız bu türden atölye imkanı sunan kurslara katılabilirsiniz. Rengarenk saf yünler kullanarak özgün tasarımlar yapabilir ve bu tasarımları hayata geçirebilirsiniz. Broşlar, takılar, minik heykelcikler ve farklı 3 boyutlu objeler tasarlayabilirsiniz. Bu atölyeye katılarak birkaç saat içinde keçe sanatının temel bilgilerini ve tekniklerini edinebilir, kendi eserinizi üretebilir, samimi bir ortamda keyifli bir gün geçirebilirsiniz. Sonrasında kendinizi geliştirebilir ve bu hobinizi keçe tasarımlar yaparak sürdürebilirsiniz. Temel Fotoğraf Eğitimi Keçe Atölyesi Ebru Kursu Dekoratif Sabun Kursu Sabun yapmak edinebileceğiniz en ilginç hobilerden biri. Biraz kimya, biraz sanat... Ortaya çıkan renk renk, farklı şekillerdeki mis kokulu sabunları ister kullanım ister dekorasyon amaçlı hem kendiniz için yapabilir, hem de çevrenizdekilere hediye edebilirsiniz. Yaratıcılığınızı kullanarak biblo gibi sabunlar üretebilirsiniz. Vaktinizin bir kısmını bu kursa ayırın, evinize eğlenerek geçirdiğiniz birkaç saat, yeni bir hobi ve çeşit çeşit sabunlarla dönün. Artık hemen hemen herkesin elinde ortalama bir fotoğraf makinası var. Fotoğrafçılığı hobi olarak benimseyenlerin sayısı giderek artıyor. Kurslara, atölyelere, fotoğraf gezilerine, stüdyolara koşturan insanlar var. Kendini geliştirenler, hızlarını alamayıp sualtı fotoğrafçılığına, Photoshop eğitimlerine de katılıyorlar. Bu kadar ilginin vardır bir hikmeti. Siz neden denemiyorsunuz? Dijital ve analog makineler için fotoğraf bilgilerine odaklı programlara katılarak, teknik bilgilerin ve uygulamalı pratiklerin yanı sıra Fotoğraf Tarihi ve Temel kavramlar gibi fotoğrafçılık kültürü hakkında bir altyapı oluşturabilirsiniz kendinizde. Bu tür kurslarda objektifler, ışık ve renk bilgisi ve kompozisyon eğitim süresince işlenen konular arasında yer alıyor. 33 Kapak Ülkemizde, dünyada olduğu gibi alkol ve uyuşturucu madde kullanımı ve kullanımı sonucunda gelişen fiziksel, psikolojik ve sosyal problemler, kullanım artışına paralel olarak yükselme göstermektedir. Alkol ve madde kullanım problemi yaşayan ve tedavi olmak isteyen, bu konudaki problemleri ile ilgili çözüm arayan kişi ve yakınlarının başvurduğu bir merkez olarak, Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim Merkezleri (AMATEM) uzun yıllardan beri işlevini kapsamlı bir şekilde sürdürmektedir. İşte hakkında merak ettikleriniz: Sosyal güvencesi olan hastaya bakılıyor mu? Sosyal güvencesi (SGK, Bağ-Kur vb. ) olan hastaya bakılıyor. Sosyal güvencesi yoksa ücret ödeniyor mu? Ya da hastane tedavi masraflarını karşılıyor mu? Sosyal güvencesi olmayan hasta, tedavi masrafları kendisi karşılıyor. Tedavi ücreti ne kadar? Tedavi masrafları; hastanın hastanede kalış süresine, hastadan istenilen tetkiklere, uygulanan tedavilere (ilaç tedavisi, terapi, bireysel görüşme vb.) göre değişmekte olup tedavi programını tam olarak tamamladığı taktirde 3000-4000 TL arasında değişmektedir. Tedavi süresi ne kadar? Hasta ve doktorun işbirliği ile yürütülen tedavi arındırma ve sonrasında psikososyal tedavi programından oluşmaktadır. Yatarak tedavi 2-6 hafta arasında değişmekte ancak; en az bir yıl süre ile ayaktan tedavi programına katılım gösterilmesi gerekmektedir. Telefonla randevu alınabiliniyor mu? AMATEM polikliniği randevu ile çalışmamaktadır. Doğrudan polikliniklere mesai saatleri içinde başvurabilirsiniz. Yakınım hastaneye gelmek istemiyor, evden alıp veya polis yardımı ile hastaneye getirme gibi hizmetleriniz var mı? Hastanemiz tarafından böyle bir hizmet verilmemektedir. Kişinin çevresine zarar verme vb. davranışları olması halinde kolluk kuvvetlerinden (polis, jandarma) yardım talep edilebilir. Yakınımın/çocuğumun madde kullandığından şüphe ediyorum, madde kullanıp kullanmadığını/bağımlı olup olmadığını nasıl öğrenebilirim? Yakınınızda/çocuğunuzda son zamanlarda gözlemlenen davranış değişiklikleri, öfke kontrol problemi, iş/okul hayatında yaşanılan sorunlar, sosyal içe kapanma, arkadaş çevresinde değişiklik; fiziksel olarak göz bebeklerinde büyüme-küçülme, renk solukluğu, gözlerde kızarıklık vb. değişiklikler olup olmadığı yönünde gözlem yapabilirsiniz. Yakınınızda buluna bir psikiyatri uzmanına muayene için başvurabilirsiniz. Tedavi olmak istiyorum, nasıl bir yol izleyebilirim? Nüfus cüzdanı fotokopisi ve aslı, varsa sağlık güvencesi (yeşil kart, bağ-kur, SSK, emekli sandığı) ile birlikteAMATEM polikliniğine şahsen başvuru yapılması ve muayeneye gelmeden önceki akşam saat: 17:00’den sonra alkol-madde alınmamış olması gerekmektedir. Mahkeme kararı ile gelen hastaların AMATEM denetimli serbestlik polikliniğine müracaatı gerekmektedir. “Çocuğumun cebinde hap vb. bir madde buldum” ne yapabilirim? Madde kullanımından şüphe duyuluyorsa, madde kullandığından şüphe duyulan kişiyi suçlamadan, madde kullanıp kullanmadığı sorgulanabilir ve ikna edilebilinirse buna yönelik tetkik yapılabilir. AMATEM’de gördüğüm muayene/tedavi sicilime işleniyor mu? Hastaların kişisel haklarının korunmasına yönelik hizmet verilmekte olup hasta bilgileri paylaşılmamaktadır. Sadece mahkeme tarafından sorulan sorular yanıtlanmak zorundadır. Polis ile işbirliği yapıyor musunuz? Bize tedavi olmak amacı ile gelen hastaların bilgileri hiçbir şekilde polisle paylaşılmamaktadır. Yatarak tedavi olmadan sadece ayaktan tedavi olabilir miyim? Haftada bir gün poliklinik kontrollerine gelerek, ilaçlarınızı düzenli olarak kullanıp belirli bir tedavi süresini tamamladıktan sonra doktorunuzun uygun gördüğü bir zamanda, terapi gruplarına yönlendirilirsiniz. Doktorumu seçmek gibi bir şansım var mı? Hastanemizde rotasyon sistemi ile çalışılmakta olduğu için, poliklinikte görevli olan doktor tarafından tedavi hizmeti verilmektedir. Bu yazı bakirkoyruhsinir.gov.tr sitesinden derlenerek hazırlanmıştır. 35 sağlıklı yaşam Sigara vakitsiz yaşlandırır Sağlığınız, cinsel hayatınız ve dış görünüşünüz sizin için ne kadar önemli? Önemli değil diyorsanız sorun yok. Sağlığıma ve dış görünüşüme önem veriyorum diyorsanız bu haberi okumalısınız. Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa, sigara içenlerin yüzleşmek istemediği konuları sizler için sıraladı. İşte sigarayı bırakmanız için 14 neden: Gözaltı torbaları: İyi bir gece uykusu uyuyamamaktan nefret etmiyor musunuz? Ve bu ertesi gün yüzünüzden okunuyor. Bir çalışmaya göre eğer sigara içiyor iseniz gece uykunuzun içmeyenlere göre 4 kat daha rahatsız olduğu bulunmuş. Gece sürekli dönmenizin veya kalkmanızın sebebi nikotin olabilir. Ve ne yazık ki zayıf uyku hiçbir zaman güzel bir uykuyla eşit olamaz. Psöriasis: Psöriasis otoümmin kaynaklı bir cilt problemidir, adil olmak gerekirse hiçbir zaman sigara içmemiş olsanız da bu hastalığa sahip olabilirsiniz. Fakat sigara kullanıyorsanız derinizin pul pul olma ihtimali artar. Ortalama 10 sene boyunca günde 1 paket sigara içiyorsanız psöriasis riski %20 artar. 11-20 yıl arasında ise bu risk % 60’tır. (Eğer hamilelik ve çocukluk döneminde dumana maruz kalınırsa risk yükselir). Sararmış dişler: Göz alıcı dişlere sahip olmak istemez misiniz, tıpkı Hollywood yıldızları gibi? Eğer sigara içiyorsanız bu hayale hoşça kal diyebilirsiniz. Nikotin dişlerde lekelenme yapar. Sonuç olarak sigaraya ödediğiniz ücrete artı bir de diş beyazlatmak için doktora vereceğiniz ücreti ekleyin. Vakitsiz yaşlanma ve kırışıklıklar: Kırışıklık ilerleyen yaşlarda herkeste görülür fakat genç ve sigara içen insanlarda da oluşabilir. Uzmanlar sigaranın yaşlanma etkilerini arttırdığı konusunda hemfikir. Bu sebepten dolayı sigara içenler içmeyenlere göre ortalama 1.4 yaş daha fazla gösteriyor. Neden sigara ciltte kırışıklığa sebep oluyor? Sigara cilt dokusunu esnek ve sağlıklı görünüşünü koruyan kan akışını engelliyor. Cilt yeterince kanlanamadığı için kırışıklıklar oluşuyor. Sarı parmaklar: Sigaranın içindeki nikotin sadece dişlerinizi kahverengileştirmiyor (ve evinizin duvarlarını), aynı zamanda parmak ve tırnaklarınızı da sarartıyor. İnternette araştırma yaparsanız, limon suyu ve beyazlatıcı solüsyon ile hazırlanan evde uygulanabilecek reçeteler bulabilirsiniz. Sigarayı bırakmak daha kolay ve daha az ağrılı değil mi? İncelmiş saçlar: Sanki cildinizde yarattığı kırışıklar yetmezmiş gibi sigara saçlarınıza da zarar veriyor. Uzmanlar sigaranın içindeki toksik kimyasalların saç foliküllerindeki DNA’ya ve hücrenin genelindeki serbest radikallere zarar verebileceğini düşünüyor. Sonuç sigara içenler daha ince saçlara sahip oluyor ve içmeyenlere göre daha önce beyazlıyor. Tabi beyazlayacak saçları kalırsa. Tayvan’da erkekler üzerinde yapılan çalışmada sigara içen erkeklerin içmeyenlere göre saçlarını kaybetme riskinin 2 katı olduğunu göstermiş. Kellik riski daha fazla. Yara iyileşmesi: Nikotin vazokonstrüksiyona (damarlarda daralmaya) sebep olur, kan damar- 36 larındaki daralma oksijenden zengin kanın yüz ve vücudun diğer bölgelerindeki küçük damarlardaki akışını limitler. Bu da yaralarınızın daha uzun zamanda iyileşeceği anlamına gelir ve sigara içmeyen birine göre daha büyük ve kırmızı yara izine sahip olursunuz. Sigara içenlerin cerrahi sonrasında optimum iyileşmeye ulaşamadığını gösteren birçok bilimsel çalışma vardır. Hatta sigara içenlerde estetik operasyon sonrası yeterli kanlanma olmamasından ve deride dökülme riski yüksek olduğundan, operasyon sigarayı bırakana kadar yapılmaz. Diş kaybı: Sigara içmek her türlü diş problemi riskini arttırır; ağız kanseri ve dişeti hastalıkları dahil. ‘Journal of Clinical Periodontology’de yayınlanan bir çalışmada sigara içenlerin içmeyenlere göre 6 kat daha fazla dişeti hastalıklarına yakalanma ve bunun sonucunda da diş kaybetme riski olduğu gösterilmiştir. Doğal parlaklığınız kayboluyor: Sigara içenler tipik, karakteristik bir yüze sahiptir. Kırışık, soluk ve gri görünümlü bir deriye sahip bu kişilere ‘Smokers Face’ deniyor. Sigara karbon monoksit içerir, cildinizdeki ok- sijenin yerine nikotin yerleşmesine sebep olur. Bu da kan akışını azaltır, cildi daha kuru ve renksiz hale getirir. Sigara aynı zamanda cildi tamir eden ve korumaya yardımcı birçok besini bitirir. Cilt kanseri: Sigara akciğer, boğaz, ağız ve öshafagus kanseri sebeplerinin en başında gelir. Dolasıyla cilt kanseri riskini yükseltmesi şaşırtıcı değildir. Sigara içenlerde içmeyenlere göre 3 kat daha fazla skuamöz hücreli karsinom gelişir. Bu da cilt kanserinin ikinci yaygın tipidir. Esneklik: Sigarada bulunan nikotin cildinizdeki konnektif dokuya ve liflere zarar verir. Bu da kuvvet ve esnekliğin kaybolmasına sebep olur. Güçsüz karın kasları: Sigara iştahı baskılar, sigara içenler içmeyenlere göre daha zayıftır. Sigara içenlerin iç organlarında yağlanma daha fazladır. Bu derin yağ yastıkçıkları vücudunuzun orta kısmında birikir ve şeker gibi birçok hastalık riskini arttırır. Katarakt: Amerikalıların yarısından fazlasında 80 yaşından sonra katarakt görülmektedir. Sigara gözün lens kısmındaki oksidatif stresi arttırarak katarakt riskini de arttırır. 37 sağlıklı yaşam Hareketsİz Yaşam Kalp Hastalıklarının Habercİsİ Philips’in yaptığı araştırmalar sonucunda Türkiye’deki kalp hastalarının profili ortaya çıktı. Kalp hastalarının yüzde 72’si hareketsiz bir yaşam sürerken yüzde 65’i stres altında çalışıyor. Sağlık ve İyi Yaşam sektörünün lider şirketi Philips, yaptığı araştırmalar ile Türkiye’deki kalp hastalarının profilini analiz ediyor. Araştırmalar günümüzde sigara, stres, obezite ve genetik faktörlerin kalp hastalıklarının alt yapısını oluşturmayı sürdürdüğünü gösteriyor. Türkiye’de sigara kullanımı, obezite, stres, genetik faktörler, hareketsizlik, yüksek kolestrol ve tansiyon gibi risk faktörleri arasında sigara kullanımı yüzde 92 ile ilk sırada, obezite yüzde 80 ile ikinci, stres yüzde 70 ile 3’üncü, genetik faktörler ise yüzde 64 ile 4’üncü sırada yer alıyor. Çalışma hayatı açısından risk faktörlerine bakıldığında, yüzde 100’lük bir oranla stresin tablonun en üst noktasında olduğunu, yüzde 74 ile düzensiz ve dengesiz beslenmenin, yüzde 70 ile hareketsizliğin, yüzde 32 ile trafikte geçirilen süre geldiğini görüyoruz. Kalp krizi geçiren kişilerin yüzde 60’ı sigara içiyor… Kalp hastalarının ortak özellikleri arasında, (%72) hareketsizlik dikkat çekiyor. Philips’in verilerine göre, Türkiye’de kalp hastalarının yüzde 65’i ise stres altında çalışıyor. Kalp hastalarının yüzde 60’ı düzenli sigara kullanırken, yüzde 53’ünün ailesinde genetik olarak kalp hastalığı bulunuyor. Veriler aynı zamanda kalp hastalarının yüzde 52’sinin obez olduğunu gösteriyor. Düzenli egzersiz ve hareketlilik, kalp hastalarının yüzde 86’sının hayatında yeterli düzeyde bulunmuyor. Hastalar hiçbir şekilde tam anlamıyla yeterli düzeyde egzersiz yapmazken, sadece yüzde 4’ü biraz yeterli düzeyde egzersizi hayatına adapte ediyor. 38 Dikkat! Ağız kokusu hastalık habercisi olabilir Ağız kokusu, günümüzde, özellikle medeni toplumlarda sosyal ve psikolojik problemlere neden olan bir yakınmadır. Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zor ama beraberinde birçok hastalığa eşlik ettiği veya habercisi olduğu söylenebilir. Diş Hekimi Yeşim Tüfekçi Hemiş’e ağız kokusunun hastalık habercisi olup olmadığını sorduk. İşte bize verdiği çarpıcı açıklamalar... “Ağızdan gelen rahatsız edici kokuya “ağız kokusu” veya “halitosis” denir. Ağız kokusunu fizyolojik ve patolojik olarak ikiye ayırmak mümkündür. Fizyolojik diğer bir deyişle normal kabul edilen ağız kokusu birey sabah uyandığında dil sırtında üreyen bakterilerin veya sindirim kanalında biriken gazların oluşturduğu kokudur. Dişleri ve dil sırtını fırçalamak, gerekirse çinkolu ağız gargaraları kullanmakla önüne geçilebilir. Beslenme sonrası meydana gelen ağız kokusu da normal kabul edilir. Örneğin sarımsak yiyen kişilerde kanda biriken aromatik gazlar nefes yoluyla atılırken ağız kokusuna neden olurlar. Bu tip kokular tedavi gerektirmez. Patolojik ağız kokusu ise gerçek halitosis dediğimiz tedavi gerektiren ağız kokusudur. Ağız kokusunun nedenleri öncelikle ağız içinde aranmalı; ağızda çürük diş, dişeti iltihabı, temizlenemeyen uyumu bozulmuş protezler varsa gerekli tedaviler uygulanmalıdır. Ağız içinde böyle bir durum yoksa veya tedavi sonrasında da kişi ağız kokusundan şikâyet ediyorsa diğer etkenler gözden geçirilmelidir. Bu diğer etkenler arasında; • Üst ve alt solunum yolu iltihapları • Şeker hastalığı • Karaciğer veya böbrek yetmezliği • Metabolizma bozuklukları sayılabilir. Ayrıca açlık, diyet, hamilelik gibi durumlarda da ağız kokusu oluşabilir. Daha önce de belirtildiği gibi ağız kokusunun nedeni öncelikle ağızda araştırılmalıdır. Diş çürükleri ve dişeti iltihabı ağız kokusunun önemli nedenlerindendir. Eskimiş protezler kontrol edilmeli, gerekiyorsa değiştirilmelidir. Ağız bakımına önem verilmeli, diş hekiminin önerisi doğrultusunda diş fırçalamanın yanı sıra diş ipi, ağız duşu gibi yardımcı ürünlerden faydalanılmalıdır. Bunların dışında daha fazla su içmek, basit şeker tüketimini azaltmak, lokmaları iyi çiğnemek, sakız, ağız gargarası gibi ürünler kullanmak, sigara içmemek gibi önlemlere başvurulabilir.” 39 sağlıklı yaşam .. 40 GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINDA GÖZLE TEMASI AZALTIN Soğuk havaların kendini hissettirmesi, grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıkların görülmesini artırıyor. Vücudun direncini kaybetmesiyle kişiyi yatağa düşürebilen grip ve soğuk algınlığı, gözde enfeksiyonlara da neden oluyor. Uzmanlar, bu dönemde ellerin sık yıkanması gerektiğini söyleyerek, gözle temasın azaltılması konusunda uyarıda bulundu. Dünyagöz Etiler’den Opr. Dr. Hakan Eren, kışın sık görülen grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıkların gözde batma, yanma, çapaklanma gibi bulgulara neden olabileceğini ifade ederek, söz konusu şikâyetlerin geçmemesi durumda göz hekimine başvurulması gerektiğini kaydetti. Gözü de vuruyor Grip ve soğuk algınlığının geçirilmekte olan viral bir üst solunum yolu enfeksiyonu olarak tanımlanabileceğini ifade eden Opr. Dr. Hakan Eren, bu hastalıkların öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve bazen de ateşle seyredebileceğini dile getirdi. Opr. Dr. Eren, grip ve soğuk algınlığından kaynaklanan bulguların, bağışıklık sisteminin virüslere verdiği bir cevap olduğunu anlatarak, gözde ise bu virüslerin kızarıklık, sulanma, yanma, batma, göz kapaklarında şişlik, ışık hassasiyeti gibi belirtileri ortaya çıkaracağını ifade etti. Çoğu zaman grip ve soğuk algınlığının vücudu terk etmesiyle birlikte gözde meydana gelen bulguların da düzeldiğini kaydeden Opr. Dr. Eren, “Bazen bu viral enfeksiyonla birlikte bakteriyel enfeksiyonlar da görülebilir. Bu gibi durumlarda tedavi gerekebilir” dedi. Kontakt lens kullanmayın Opr. Dr. Hakan Eren, grip ve soğuk algınlığı boyunca ellerin sık yıkanmasını, gözle temasın mümkün olduğunca azaltılmasını ve ağır göz makyajından kaçınılması gerektiğine dikkat çekti. Göz enfeksiyonlarının da grip ve soğuk algınlığı gibi kolaylıkla çevredeki kişilere bulaşabileceğinin altını çizen Opr. Dr. Hakan Eren, şöyle konuştu: “Elleri sık yıkamak, tek kullanımlık kâğıt havlu kullanılması, ortak eşya kullanmamak, gözlere temastan kaçınmak bulaştırıcılığı azaltabilir. Bu dönemde kontakt lens kullanılmamalıdır. Geçmeyen sulanma, yanma, batma, çapaklanma şikâyetlerinde ise acil olarak bir göz hekimine başvurulmalı. Gözde oluşan enfeksiyonlar antibiyotik veya damla gibi ilaçlarla tedavi edilebilir ancak erken müdahalenin büyük önem taşıdığını unutmamak gerekiyor.” Opr. Dr. Hakan Eren, grip ve soğuk algınlığı hastalıklarında görme kaybı yaşanmayacağını ancak geçici görme bulanıklıkları olabileceğini de ifade etti. 41 sağlıklı yaşam Kanserle Psikolojik Savaş Mümkün Ölümcül hastalıkların başında gelen kanser, hasta üzerinde hem fiziksel hem de psikolojik açıdan onarımı mümkün olmayan tahribatlara neden olabiliyor. Psikolojik yönüyle kanser tanısı konmuş kişi, kendi yüklediği anlam ile hastalığın çok daha ötesine geçebiliyor. Kanser hastalarının yaşadığı psikolojik süreci ve terapi yöntemlerine ilişkin bilgi veren Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Uzm. Psk. İhsan Öztekin, kanserin yaşamda bir kriz hali olduğuna ve psikolojik olarak bu hastalıkla baş edebilmenin önemli olduğuna dikkat çekiyor. Uzm. Klnk. Psk. İhsan Öztekin kanser olgusunun tıbbi-fiziksel bir hastalık kadar ruhsal ve psiko-sosyal mekanizmaları da olan bir olgu olduğuna vurgu yapıyor. Kanser teşhisi konulan kişilerin hemen hayattan koptuklarını ifade eden Öztekin, bu durumun yaşamda bir kriz hali olduğunu belirterek, söz konusu krizle baş edebilmenin mümkün olduğunu hatırlatıyor. Öztekin, kanser teşhisiyle birlikte kişilerde yaşanan ruhsal durumun süreçlerini şu şekilde özetliyor: Kişi önce şok yaşar Tanıyı öğrenen kişi öncelikle şok hali yaşıyor. Çevresinde benzer vakalara rastlasa da kendisinde olduğunu kabul etmekte zorlanıyor. Kendi bedenine yabancılaşmaya başlar, gelecek ile ilgili planları alt-üst olmuş gibi hisseder. Gerçeği bilinç dışında tutmaya çalışır ve bu duruma en uygun olan inkâr, ayrıştırma ve yansıtma gibi psikolojik savunma mekanizma- larını kullanır. Dışarıdan söylenenleri duymuyor, gerçeği bir türlü idrak etmiyor gibidir. Bu dönemde başka doktorlar ile görüşmeler yaparlar. Tepki gösterir Şoku atlatan kişi gerçeği kabullenmiş olup duygusal tepkisini ifade etmeye başlar zamanla. Bu sürece tepki aşaması adı verilir. Tepki olarak kaygıyla beraber kişi; yok olma, kayıp algısı, ayrılık, ölüm düşünceleri ve bedenine yabancılaşma duyguları ile karşı karşıya kalır. Kanser olduğunu bildiği halde ağzına almaktan kaçınır ve hastalığını küçümser. Bastırma, karşıt tepki verme gibi çeşitli savunma mekanizmaları geliştirir. Bu dönemde tedavi ekibine ve ailesine kızgınlık duyabilir. “Neden ben?”, “Niye benim başıma geldi?” soruları ile sık sık kendisini, hastalığını ve durumunu sorgular ve cevap aramaya çalışır. Direnmeye başlar Üçüncü aşama direnme evresi. Tedavide aktif dönemin bitmesi, kişinin yeni duruma adapte olmaya çalışması sürecini ifade eder. Ölüme bu denli yaklaşmak, hayata bakış, anlam ve bundan sonraki hayatın nasıl değerlendirileceği konusu gündeme gelir. Sık sık tahliller yaptırmak, kontrollere gitmek ve vücutlarında olan yeni bir değişiklik hastalığının nüks ettiğini düşünerek kaygı düzeyini arttırabilir ve sürekli zihnini meşgul eder. Gerçek kabul edilir Bu dönemde kişi gerçeği kabul eder, enerjisini ve ruhsal gücünü yeni yaşamına yönelterek 42 uyum dönemine girer. Hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenir. Bu aşama ile birlikte kişi; yaşamını, geçmişini, geleceğini, var oluşunu yeniden yorumlamaya başlarken bir yandan da kimliğini, yaşam amacını ve yaşam tercihlerini sorgular. Psikolojik Destek Neden Gerekli? Bireysel terapi, grup terapisi ile kişinin yaşamının kolaylaştırıp duygu yükünü hafifletmesine yardımcı olur. Günlük yaşamına uyum, tedaviye uyum sağlamasına ve yeni yaşamı ile aktif baş edebilmelerini sağlayarak kişilerin hastalığıyla birlikte yaşamayı öğrenmesine yardımcı olur. Kanser hastalarında en sık kullanılan psikoterapi yöntemi kognitif terapidir. Bunun sebebi uygulanışın kısa sürede olması ve hedef semptomları kontrolünün sağlanmasıdır. Kognitif terapide düşünce hataları, bilişsel çarpıtmalar üzerine çalışmalar yapılır, hastanın kaygı düzeyi ve depresyonunun ilerlemesi önlenir. Destek sürekli olmalı Hastaya olan desteğin sürekliliğine dikkat edilmeli. Yalnız kalmasıyla kendini çökkün hissedebilir. Bir diğer önemli konu ise kişinin hasta hissettirilmesidir. Kişinin hasta hissettirilmesi kişinin giderek günlük hayattan uzaklaşmasına, yapabileceği işi bile yapmamasına ve giderek yaşamdan soyutlanmasına sebep verir. Tam tersine yapılması gereken kişinin yapabileceği kadarıyla, kendisini zorlamadan gün içerisinde aktif olarak bir şeyler yapmasını sağlamaktır. Bu bir nevi meşguliyet terapidir. Manevi danışmanlık da ihmal edilmemeli Kanser hastalarında manevi danışmanlık psikososyal desteğin önemli kaynaklarından. Özellikle dinine bağlı kişilerin ağrılarını ve duygularını ifade ederek hastanın kendi inancındaki güvenilir bir kişi tarafından anlamlandırılması çok faydalı. Bunu da din psikologları gerçekleştirmekte. Batıda dahi çoğu papazlar ve din adamları psikoloji eğitimi alarak ve doktorasını yaparak bu açığı kapatmaktadır. 43 44 kİtap Babamı Beklerken Dünya Ağrısı Clare Vanderpool Ayfer TUNÇ Kahramanımız Abilene ve babasının hiçbir zaman bir ‘ev’ kavramı olmamıştır. Yaprak gibi oradan oraya sürüklenip duran baba-kızın, birbirlerinden ve biriktirdikleri hikâyelerden başka hiç kimseleri yoktur. Ama Abilene günden güne büyümektedir ve bir yuvası olmalıdır. Derken bir gün baba-kızın yolları ayrılır, Abilene Parodi Yayınları artık tek başınadır. Çünkü babası Gideon, onu bir kasabaya yollamıştır. Yakın zamanda yılın en iyi kitabı seçilerek Newbery Edebiyat Ödülünü alan, aile ve topluma dair detaylara yer veren, akıcı bir dile sahip bu eseri okurken baştan sona eğleneceğinizi ama yer yer duygusallaşacağınızı da belirtmek isterim. Bediüzzaman’a Göre Değişim ve Yeniden Yapılanma Abdullah Mahmud Tantavi Buhranlar içerisinde kaoslu bir dönem geçiren, temelleri yeni atılmaya başlanmış olan, manevi yönden boşlukla sarsıntı yaşanılan bir dönemde, “zamanının bedi’i olan, zamanında kendisi Şahdamar Yayınları gibi görülmedik” anlamına gelen Bediüzzaman mahlaslı bir âlim dünyaya gelir. Elimizde bulunan Bediüzzaman’a Göre Değişim ve Yeniden Yapılanma adlı eser de, özellikle Risale-i Nur’larla yeni tanışmış bireyler için başlangıç, temel oluşturma özelliği taşımaktadır. Said Nursi’nin soru sorma tekniklerine değinen yazar Abdullah Mahmuh Tantavi, “20.yüzyılın Türkiyesi’nde ortaya çıkan büyük bir şahsiyetin düşünce dünyasının önemli bir yanına ışık tutmaya” çalışmıştır eseriyle. “Hayat, kayaç katmanları gibi parçalarına ayrılan değersiz bir kütledir.” Türk edebiyatının güçlü kalemi Ayfer Tunç yeni bir romanla karşımıza çıkıyor. Hayatı «yolcu» olarak yaşamak isterken baba mirası otelin işletmecisi, ailesinin «reisi» olmak zorunda kalan Mürşit, her geçen gün Can Yayınları tamahkârlaşan bir şehirde, gerçek dostluğu İstanbul›da bıraktığı hayaletlerden kaçarak Mürşit›in oteline sığınan Madenci’de buluyor. İki arkadaşın dünya algısı, okuyucuya Türkiye tarihindeki utanç sayfalarının bir özetini sunuyor. Arka planı toplumsal facialar, kitlesel cinnet hikâyeleriyle örülen Dünya Ağrısı’nda, geçmişle hesaplaşma cesaretini gösteren insanları yaşadıkları toplumdan ayıran sınır imleniyor. Şebperest Ahmet Ay “Geceye, rüyaya ve uykuya fazla kıymet veren” anlamına gelen bir diğer fırından yeni çıkmış, tazecik kitabımız; Şebperest. Kitaplara olan merakıyla kendini bir anda edebiyat dünyasında bulan yen, nesil romancılarımız arasına girecek olan Ahmet Ay’ın, polisiye roman tadındaki eseridir Şebpereset. Karısının Nesil Yayınları ölmesiyle kendisini grup terapisinde bulan Yusuf’un, terapi sırasında bazı hastaların terapiye gelmeyi bırakmasıyla macerası başlar. Suçlu olarak gördüğü bir diğer hasta arkadaşının izini sürmesi ve onu bulmasıyla da sürprizlerle karşılaşır kahramanımız. İçinde hem psikolojik hem de tasavvufi izler taşıyan, Nesil Yayınları’ndan çıkan Şebperest, “sürükleyici üslubu ve düşmeyen temposuyla” heyecanperestler için raflarda yerini aldı. 45 kültür-sanat SİYAD Ödülleri sahiplerini buldu 46. SİYAD Ödülleri, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen ödül töreninde SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) Onursal Başkanı Atilla Dorsay, meslekte 50. yılını kutlayan sinema yazarı Sungu Çapan’a “SİYAD Özel Ödülü”nü verdi. Atilla Dorsay, 1981 yılında oynadığı “Düşman” filmi ile ödüle layık görülen Aytaç Arman’a da “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü takdim etti. Törende, Erdem Tepegöz’ün yönettiği “Zerre” “En İyi Film Ödülü”nü alırken, Reha Erdem “Jin” ile “En İyi Yönetim Ödülü”nün, Jale Arıkan “Zerre” ile “Cahide Sonku En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nün, Kıvanç Tatlıtuğ ise “Kelebeğin Rüyası” ile “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nün sahibi oldu. “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü”, “Kelebeğin Rüyası” ile Farah Zeynep Abdullah’a, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü” ise “Yozgat Blues” filmindeki performansı ile Nadir Sarıbacak’a verildi. Törende, 2013 yılında hayatını kaybeden sanat dünyasının önde gelen isimleri ile ilgili sinevizyon gösterimi yapıldı, Karsu ile Sema Moritz de konser verdi. Kültüre destek yüzde 35 arttı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye’nin kültürel mirasının korunarak yaşatılmasına yönelik desteğini, geçtiğimiz yıl, ortalama yüzde 35 oranında artırdı. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, proje, uygulama, kazı, kamulaştırma işleri ile taşınmaz kültür varlıklarına proje ve uygulama yardım faaliyetleri için 2013 yılında ortalama 180 milyon liralık kaynak kullanıldı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, “Kültürel mirasımızı sadece geçmişe ait bir mesele olarak görmemeliyiz. Kültürel mirasa sahip çıkmak bugünümüz ve geleceğimiz için bir tercih değil, zorunluluktur” diyerek ödeneğin artırılması talimatını verdi. Kültür varlıklarına 2012 yılında 135 milyon 245 bin 48 lira ödenek aktaran Bakanlık, geçen yıl Çelik’in talimatının ardından 179 milyon 539 bin 768 liraya çıkarttı. 46 kültür-sanat Çok satan kİtapların şİfresİ çözüldü New York kentindeki Stony Brook Üniversitesi bilgisayar uzmanları, popüler bir kitabın özelliklerini ortaya koyabilmek amacıyla “istatistiksel stilometri” adını verdikleri bir algoritma geliştirdi. Sözcüklerin ve gramerin kullanımını matematiksel olarak irdeleyen teknik, bir kitabın ticari başarı elde edip edemeyeceğini yüzde 84 doğruluk oranıyla öngörebiliyor. Güneş'in İkİzİ İnternet kütüphanesi olarak da bilinen “Project Gutenberg” arşivinden klasikleşmiş eserleri yükleyerek inceleyen bilim insanları, basılan bir kitabın çok satmasında ilginçlik, orijinallik, yazım tarzı ve öykünün ilerleyişi gibi bir dizi unsurun yanı sıra şans faktörünün de etkili olduğuna işaret etti. Şili’de bulunan Avrupa Güney Gözlemevi’ne (ESO) bağlı HARPS teleskobu, Güneş’e ikizi kadar benzeyen bir yıldızın yörüngesinde gezegen bulunduğunu tespit etti. ESO, ilk kez Güneş’e büyük benzerlik gösteren bir yıldızın yörüngesinde gezegen tespit edildiğini açıkladı. Jüpiter’den biraz daha küçük olduğu belirtilen dış gezegenin, Güneş’inin etrafındaki bir turu sadece 7 günde tamamladığı belirtildi. HARPS’ın, dev gezegenin yanı sıra tespit ettiği iki diğer dış gezegen, yaklaşık 500 yıldızın yer aldığı Messier 67 yıldız kümesinde yer alıyor. ESO bilim insanları, geçmişte yıldız kümelerinde dış gezegenlerin tespit edildiğini ancak ilk kez Güneş’e ikizi kadar benzeyen bir yıldızın yörüngesinde gezegen keşfi yapıldığının altını çizdi. Sümela Manastırı dijital rehberle gezilecek Trabzon’un Maçka ilçesindeki dünyaca ünlü tarihi Sümela Manastırı, 2014 turizm sezonunda dijital rehberle gezilebilecek. Trabzon Valisi Abdil Celil Öz, yaptığı açıklamada, Sümela Manastırı’nı 2013’te 450 bin kişinin ziyaret ettiğini, bu yıl ziyaretçi sayısının 500 bine ulaşmasını beklediklerini söyledi. Sümela Manastırı’nda dijital rehber uygulamasının başlayacağını ifade eden Öz, sistem sayesinde manastırın ziyaretçilere daha iyi tanıtılacağını dile getirdi. Turlarla gelen ziyaretçilerin Sümela’yı rehberleriyle gezdiğini ancak ferdi gelenlere yeterince tanıtım hizmeti veremediklerini kaydeden Öz, “Hedefimiz hem turla hem de ferdi gelen ziyaretçilerimize orada vereceğimiz dijital ekipmanla manastırın tanıtımını sağlamak” dedi. “Davut Usta” son yolculuğuna uğurlandı Tedavi gördüğü hastanede 73 yaşında vefat eden “Bizimkiler” dizisindeki “Davut Usta” rolüyle hafızalarda yer eden Türk tiyatrosunun tanınmış ismi Selçuk Uluergüven’in cenazesi toprağa verildi. Uluergüven’in cenazesi, Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki (CKM) törenin ardından Karacahmet’teki Şakirin Camisi’ne getirildi. Törende, Uluergüven’in eşi Türkan ve oğlu Emre Uluergüven taziyeleri kabul etti. Törene, Uluergüven’in yakınları, sevenleri ile sanat ve tiyatro camiasından isimler katıldı. Ergüven için camide öğle vakti cenaze namazı kılındı. Sanatçının cenazesi, alkışlar eşliğinde cenaze arabasına konularak Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. 48 tİyatro Savaşın Cephe Gerİsİndekİ Yüzü: Kalpak Muhammet celep Devlet Tiyatroları’na bu sezon dâhil olan ve geçtiğimiz aralık ayında prömiyerini yaparak seyirci karşısına çıkan Kalpak oyunu, güzel bir dönem oyunu olmuş. Oyun, 1939’dan 1945’e kadar devam eden İkinci Dünya Savaşı’nın, son yıllarının Almanya’sından bir kesit sunmakta. Daha salondaki koltuğunuza oturur oturmaz emek verilen bir oyunun sizi beklediği hissine sahip oluyorsunuz; zira oyun öncesinde sizi karşılayan sahne son derece güzel hazırlanmış ve fonda çalan müzik sahneyle tam bir bütünlük oluşturmuş. Yönetmenliğini Ali Atilla Şendil’in üstlendiği oyunda; yıllardır süren ve ülkeleri açısından çok da iç açıcı bir seyir izle- meyen savaş sebebiyle, cephe gerisinde kalan Alman kadın ve çocukları açlık, susuzluk ve korkuyla dolu sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. Tüm bu sıkıntılardan nasibini tam olarak almış bir mahalleyi gözler önüne seren oyun; esir kampından kaçmış bir Rus askerinin evine sığınmasıyla hayatı iyice zora giren bir terzi, evinin geçimi için savaş mağdurlarını soyan bir çetenin üyesi genç bir kız, savaşın kötüleştirdiği maddi durumlarına karşın havasından ödün vermemek için çabalayan bir kadın, otoriteye başkaldırdığı için cezalandırılan bir kadın, savaşa rağmen geleceğe dönük hayalleri hala dipdiri olan genç kız öğrenciler ve daha önce 49 gördüğü birçok savaş sebebiyle tecrübelerini dillendiren ömrünün son demlerinde bir nine, savaşın cephe gerisinde yaşananları bize yer yer gülümseterek anlatmakta. Sahne tasarımının yanı sıra, ışık ve kostüm tasarımı da oyun için hazırlanan konsepte çok güzel oturmuş. Savaş Almanya’sının karanlığını, siyah beyaz bir film izler gibi izliyorsunuz adeta. Gösterime gireli daha bir ay bile olmamasına rağmen oyunculuklar da son derece uyumlu ve başarılı olmuş. Bütün oyuncuların performansı ayrı ayrı takdire şayan nitelikte. Tek perde ve seksen dakika olan oyunda, oyun boyunca sırıtan “yok, şurası olmamış!” diyeceğiniz hiçbir şey yok neredeyse ama gelin görün ki oyun bittiğinde kafanızda “gerçekten çok başarılı bir oyundu” düşüncesi de oluşmamakta. Kanaatimce bu durumun sebebi, savaşın kadın ve çocuklar üzerindeki etkisinin, esir kampının Rus asker üzerindeki etkisi kadar çarpıcı verilememesi. Belki de savaşın aşka kurban edilme- sidir sebep, emin değilim ama sonuç itibariyle oyundan çıktığınızda bir eksiklik duygusu da sizinle beraber geliyor. Velhasıl, savaşın cephe gerisinde kalan yüzünü anlatan bir oyun Kalpak ve sırf birbiriyle uyum içerisindeki başarılı tasarımları için dahi izlenmeye değer bir oyun olduğunu düşünüyorum. Yani koltuğunuza oturduğunuzda oluşan o his, oyunun sonunda kendisini doğruluyor. Bu arada oyuna gidip de Martha’nın “b-e-kh-m-h-t” diye tekrar edip durduğu “şeyi” anlayan olursa beni de aydınlatsın lütfen, ciddi manada Fransız kaldım çünkü. Keyifli seyirler… 50 SİNEMA Aşkı arayan bir aşığın sesi YUNUS EMRE AŞKIN SESİ betül olcay Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, olduğunu bilemeden... Ancak kendini tekrar aşk’tan güzel merdiven bulamazsın. Taptuk Emre’nin yanında bulur. ‘Aşkı arayan bir dervişin şair olma öykü Ölmeden önce ölümü seçen, her şeyini südür ‘Yunus Emre Aşkın Sesi’. Anadolu’nun aşk yoluna feda eden halk şairi, tasavvuf derinliklerinden yayılan ışığın; sevgiyi ve aşkı düşünürü Yunus Emre’nin aşkı arama öyharmanlama hikâyesidir. Kan ve savaşın ortaküsünün anlatıldığı Yunus Emre- Aşkın Sesi sında kalan Anadolu köylüsü Yunus (Devrim filmi Ocak 2014’te vizyona girdi. “Mevlana Evin), Hacı Bektaş-ı Veli’nin (Ahmet Celaleddin-i Rumi: Aşkın DanMekin) verdiği nefesi kabul etmez, sı” filminden tanıdığımız Kürşat Aşkı arayan bir aşığın sesi buğday ile avunur. Kısa sürede Kızbaz’ın senaryosunu yazdığı ve YUNUS EMREyaşadığı pişmanlık Yunus’u zamanyönettiği filmde birbirinden değerli AŞKIN SESİ sız bir ilahi aşk arayışına sürükler. oyuncular rol alıyor. Ancak film Yönetmen: Kürşat Kızbaz Artık Yunus’un gözünde ne buğday için birkaç eleştiri yapmak duruOyuncular: Devrim Evin, vardır ne de kendisi. mundayız. Öncelikle film, didaktik Bülent Emin Yarar, Ahmet Mekin, Altan Erkekli, Yunus düşer yollara, Tapağırlığı olan, kim için ve ne için Burak Sergen tuk Emre’nin (Bülent Emin Yarar) aşkın arandığı tam olarak ifade Vizyon Tarihi: Ocak,2014 yanında oduncu Yunus olur. Nefes, edilemeyen yoğun anlatımlı bir Süre: 97 dk. himmet ve dervişlik yolunda hizfilm olmuş. Film biyografi değil met için çabalar durur; tek aradığı ancak Yunus Emre felsefesini de aşk’tır çünkü… Yunuscan övgüler alır, tam anlamıyla izleyiciye veremiyor. Bunun hocası sanki geleceğini görmüş gibi yanı sıra buna benzer birçok filmde gördüdoğruluk, tevazu ve yüksek bir ahlak anlayığümüz üzere oryantalist bakış açısını ve yeni şıyla aşkı bulacağını ve aşkının kıtalar aşıp, fenomen post-modern bakış açısını da ne dillere destan olacağını söyler durur. Yunus yazık ki bu filmde de görmekteyiz. Filmi 11.ve yine düşer yollara dergâh dergâh dolaşır, 12.yüzyılın şartlarına göre değerlendirdiğiAnadolu’nun tüm erenlerini ilahi aşkı arama mizde gerek yalnızca erkeklere mahsus olan, yolunda ziyaret eder, gerçek sevgiyi ve aşkı Yunus’un eğri odun getirmeye bile edep ettiği bulmaya çalışır aradığının kendi içinde saklı dergâhın içinde rahatça gezinebilen aşırı mak- yajlı ve dekolteli derviş kızı Balım’ı izlerken gerekse Yaradan’a ‘Tanrım’ demekten çekinmeyen dervişte bu izleri görebiliriz. Filmin bazı noktalarında doğru ile yanlışın birlikte harmanlandığını, tasavvuf bilgisi olanın da olmayanın da aslında kendini filme dâhil edemediğini söyleyebiliriz. Çünkü senaryo bir yerlerde eksik kalıyor ve tanıdığımız bildiğimiz âlim Yunus’un sanki dünyevi aşkı Balım uğruna dağ bayır dolaştığını düşünebiliyoruz. Gerçi Balım ile Yunus Emre aşkının gerçekte var olup olmadığı muamma bu noktada. Yani kısacası film, Yunus Emre’nin ilmini, ahlakını ve hepsinden de önemlisi ilahi aşkı arayış yolculuğunu anlatma bakımından biraz yavan kaldığını üzülerek belirtmeliyim. Ancak filmde özellikle Fetih 1453 filminden tanıdığımız Devrim Evin ile Ahmet Mekin ve Bülent Emin Yarar’ın oyunculukları göz doldurur nitelikte olmuş. Çekim mekânları ise gerçekten takdire şayan diyebiliriz. Türkiye’nin cennet köşelerinde, muhteşem manzaralarda çekilen film, izleyiciyi doğa belgesellerine götürüyor sanki. Ama sonuç olarak baktığımızda ise Yunus Emre’yi anlatmaktan biraz noksan olan filmde günümüzde içi tamamen boşaltılmış olan ‘aşk’ kavramı üzerinde fazlasıyla durulduğunu ama aşkın kim için, nasıl ve ne için aranması gerektiği konusunda biraz sığ kalındığını söyleyebiliriz. Açıkçası bu film için fazla hayaller kurmanızı ve büyük beklentiler içinde olmanızı istemeyiz. Yine de aşk’ın ne demek olduğunu merak edenler filmden muhakkak nasibini alacaktır. Kaynakça www.yunusemrefilm.com 51 VOLKAN SEVERCAN & SERSEFİL Aşk bağımlılığın düşürdüğü sersefil halleri bağışlayabilir mi? Peki, aşk altın vuruştan önceki son çıkış mıdır yoksa son doz mudur? Christiane henüz 12 yaşındaydı ilk uyuşturucuyu vücuduna aldığında. Sonra bağımlısı oldu… Uyuşturucuyu bulmak için girmediği yer, denemediği yol kalmamıştı. Annesi ise 2 yıl boyunca kızının madde kullandığını fark edemedi. Christiane nasıl uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve yaşadıklarını bir röportajda anlattıktan sonra bunları bir kitapta toplama fikri ortaya çıktı ve neticede Christiane F.in Korkunç Anıları: Eroin kitabı, 1970’li yılların sonlarında, 5 milyondan fazla satılan bir kitap oldu ve uyuşturucu zehrini tüm gerçekliğiyle dünyaya gösterdi. Bu kitap o yılların en ağır kitabıydı belki de… Maddeyi kullanıp yaşamış birinden yaşadıklarını okumak tüyler ürpertiyordu. Aslında günümüzde bu kitapta anlatılanlara çok da uzak değiliz. Zira madde kullanımı tüm dünyada ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Christiane’nin anılarının hem uyarıcı yönde olması hem de dramatizm boyutlarını taşıması Korhan Abay’a ilham vermiş ve 1980 yılında Abay’ın kaleminden tiyatroya uyarlanmış bu kitap… Şimdi ise Tiyatro Sahnekarlar bu kitabı tekrar sahneye koymaya karar verdi ama bir farkla. Bu defa kitap, bir müzikalle karşımıza çıktı. İsim; Sersefil / Korkuyorum Sevgilim… RÖPORTAJ S ü m e yya O l c ay Birbirini seven ama uyuşturucu bağımlısı iki genç Birbirini seven ama uyuşturucu bağımlısı iki genç ve arkadaşları, baskıcı bir baba, ilgilendiğini düşünen ama kızına çok yabancı bir anne… Olay bu kişilerin etrafında gelişiyor. Bir kereden bir şey olmaz deyip bulaştıkları madde artık onları esir alıyor. Madde bulmak için kötü yollara düşmeleri de bu işin bir başka boyutu… Şu bir gerçek ki; uyuşturucu konusunda bugüne kadar bu şekilde hazırlanmış, ciddi bir emek verilmiş özel oyun yoktur ülkemizde. Böylesi ağır bir konunun işlenmesi ve seyirciye sunulmak istenmesi de büyük bir cesaret örneği aslında. Zira ülkemizin algısı halen daha ‘yok canım biz niye madde kullanalım, hem benim çocuğum da yapmaz böyle bir şey’ görüşünde. Volkan Severcan ve ekibine bu noktada haklarını vermek lazım. Ciddi emek sarf etmişler ve harika bir iş çıkarmışlar. Bizler de böylesi başarılı bir yapıtı Ortaköy’de, Afife Jale Sahnesi’nde izledik. Öncesinde hem Sersefil ekibiyle tanışma fırsatımız oldu hem de onların bu oyun hakkında görüşlerini almış olduk. Bora Severcan; Sersefil oyunun yönetmeni, takım arkadaşlarının deyişiyle oyunun her şeyi. 2000 yılından bu yana tiyatro yönetmenliği ve oyunculuk yapıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin en genç müzikal yönetmeni. İlk amatör oyunculuğu da Sersefil oyununun ilk sahnelenmiş hali olan Korhan Abay’ın kitaptan uyarladığı, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’ndan sergilenen Eroin oyunu. Abisi Volkan Severcan ile bu oyunu nasıl bir daha sahneleriz derken bir müzikal yapmaya karar vermişler. Oyunun sadece bir tiyatro oyunu olmasının dışında sosyal sorumluluk alanında çok önemli bir role sahip olması da haliyle kendilerini çok daha hassaslaştırmış. Özellikle gençlerin uyuşturucudan uzak durma- 53 sı, aynı zamanda ailelerin de bu konuda bilinçlenmesi adına çok önemli mesajlar veren bir oyun diyor Bora Severcan. Sersefil müzikalinin hazırlanma sürecini yönetmenimizden dinliyoruz. Sersefil diğer müzikallerin aksine trajik bir müzikal Bağımlılığa hem çok uzağız hem çok yakın “Oyunumuz iki gencin uyuşturucu yüzünden hayatlarını nasıl perişan ettiklerini, sersefil bir hale getirdiklerini anlatıyor. Ama bunun dışında oyunumuz sadece mesaj veren didaktik bir oyun değil. Aynı zamanda çok naif, güzel bir aşk hikâyesi. Bu aşk hikâyesini, uyuşturucu bağımlılığıyla birleştirip hem mesaj veren hem de seyirciye güzel bir sanat eseri izlettirmeyi planladık. Bunun için özel şarkı sözleri yazıldı, besteler yapıldı, oyuna danslar eklendi. Bu, diğer müzikallerin aksine trajik bir müzikaldir. Seyircilerin buraya gelirken mutlaka mendillerini de yanında getirmeleri gerekir.” Oyunun başrol oyuncusu ve şarkı sözlerinin yazarı Ömer Vatanartıran. Ömer de Korhan Abay’ın Eroin oyununda yer almış. “Bu defa müzikale çevirdik; çünkü oyunun çekici olmasını ve daha çok kişiye ulaşmasını istedik” diyor ve samimiyetle, hissederek o kadar güzel anlatıyor ki oyunu: “O insanın içini titreten sahneleri seyirciye hissettirmek istedik. Şarkıların daha etkili olacağını düşündük. Oyun çok dokunaklı, çok gerçek bir oyun. Kendimi seyirci yerine koyuyorum, ne kadar acıklı bir hikâye diyorum. Ama o kadar yakınız ki böyle şeylere hele ki büyükşehirlerde 54 Bu oyunu izleyenler arasından bir kişinin bile uyuşturucudan uzak durması, hayatının kurtulması bizim için yeterlidir. yaşayan bizler sadece uyuşturucu değil, bağımlılığın her türlüsüyle karşı karşıyayız. Hem çok uzağız hem çok yakın. Ensemizde böyle. Oyunda bununla ilgili sahneler çok çarpıcı ve cesurca işleniyor. Tabi sadece bağımlılığa indirgememek lazım bu oyunu. Bir aşk hikâyesi aslında bu. Benim canlandırdığım Martin’in Lilian’a duyduğu aşk, onun da Martin’e duyduğu aşk… Birbirlerini o kadar seviyorlar ki o kirlenmiş, bizim dudaklarımız uçuklayarak baktığımız hayatlarda saf kalmış bir aşka sahipler. Fakat o da bir bağımlılık bir noktada. Hangi bağımlılık birbirinin önüne geçiyor acaba? Zaten oyunda hep bunu soruyoruz seyirciye. Aşk mı daha büyük bağımlılık, madde bağımlılığı mı daha büyük, hangisini hangisinden kaçmak için bahane olarak kullanıyoruz? Oyunda bununla ilgili de güzel yüzleştirmeler oluyor. Aynı zamanda aile nedir, arkadaşlık nedir sorularını da seyirciye çok iyi düşündürüyoruz bir bakıma.” Evet, müzikalin sözleri gerçekten etkileyici. Her sahnesi hissedilerek yazılmış, bir kalemle dökülmüş gibi sözler… Ee tabi bu sözlerin hayat bulmasında beste de bir o kadar önemlidir nihayetinde. Tam bu esnada Recep Gül yetişiyor imdada. Sözlerin besteleri Recep Gül’e ait. Recep’in de kaliteli bir müzik geçmişi var. Daha öncesinde de müzikallerde yer almış kendisi. Bu müzikalin de beste ve aranjmanları ona ait. “Konusu itibariyle dramatik olduğu için o yoğun hali izleyiciye elinden geldiğince vermeye çalıştım” diyor ve ekliyor: “Sözler de güzel olunca müzikler de patır patır geldi.” Birinci perdenin finali için ‘kaçmak kolay, direnmek zor’ diye şarkı sözleri yazıp Recep’e göndermiş Ömer. Ömer sözleri yazmadan önce, Recep de birinci perdeye uygun olacağını düşündüğü bir melodi yazmış. Ve sözler gidiyor, melodiyle birebir oturuyor, hiçbir revizyon da yapılmıyor üzerinde. Böyle de güzel bir tevafuk yaşanıyor müzikalde. Ve Volkan Severcan. Hepimiz tanırız kendisini ekranlardan... Nasıl tanımayalım ki o sempatik kişiliği. Mutlu, çevresindeki insanları da mutlu etmeye gayret gösteren, hayatı tiyatro olan bir isim Volkan Severcan. Sanat hayatını ve Sersefil müzikalini kendisinden dinledik. İzmir’de İşletme bölümünden İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünü geçiş yaptınız. Keskin bir geçiş olmuş sanırım… Aslında keskin bir geçiş değil, iç içe bir geçişti. O zamanlar belediye konservatuvarındaydım. Belediye konservatuvarı İstanbul Üniversitesi ’ne bağlandı. Biz konservatuarda okurken aynı zamanda başka bir üniversite de okuyabiliyorduk. Fakat bu sistemi kapattılar. O yol kapanınca bizim iki üniversiteden birini seçmemiz gerekiyordu. Ben de bu mesleği seçtim. Tiyatro hayatınızda var mıydı? Ailenizin tepkisini ne oldu? Vardı ama amatör. Ailem destek verdi kararıma. Genelde bir problem yaşamadım niye bunu yapıyorsun diye. Ekranlarda sempatik, güler yüzlü olarak izleyicilerin beğenisini kazandığınız aşikâr. Gerçek hayatınızda nasıl bir kişiliğiniz var? Ailenizle aranız nasıl? Çok sıradan yaşarım hayatı. Olması gerektiği gibi. Mutlu olmaya ve insanları mutlu etmeye gayret gösteririm. Çok tasalı, kaygılı, çok kendini boğan bir adam değilim. 48 yaşındayım, halen daha saçım beyazlamadı. Sevdiğim işi yapıyorum. İyi bir dizi filmde oynuyorum. Aynı zamanda 55 Dizilerin sektöründe halkın bakış açısı çok önemli. Halk isterse düzeltir, halk istemezse düzelmez. 56 kurumsal iletişim direktörlüğü yaptığım bir firma var. Çok güzel bir kızım var. Ailemle ve sanatımla güzel bir hayat yaşıyorum. Dizi sektöründe aktif bir isimsiniz. Ülke olarak da diziler açısından hem yapımcılığa hem de izlemeye çok meyilli bir yapıya sahibiz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz dizi anlayışımızı? Sinemanın yerini aldı biraz esasında. Alternatif olmamasına rağmen ben o dönemi yaşadım. 1984’ten beri televizyondayım. Artık Yeşilçam’ın da ölü olması bu sektörün canlanmasına vesile oldu. Ama geldiğimiz nokta itibariyle söylüyorum; TV dizisi Türkiye’de bir yere konulamayacak konumda. 2 saatlik diziler çekiliyor, 2 saatlik sitcomlar yapılıyor. Yayın şekilleri son derece garip. Başlayan dizi bitecek mi, devam mı edecek, kaç para harcanacak bilinemiyor. 200 tane sezon başı dizi başlıyor, 4 tanesi devam ediyor. Böyle enteresan bir savaşın, kavganın olduğu bir durumdayız. Hal böyle olunca da bu sektörü reyting telaşı da sarıyor, bu telaş da bazen kalitesizliği Kültür sanat insanın daha modern, daha doğru ve farklı düşünmesini sağlayan bir olgudur. beraberinde getiriyor. Esasında derlenip toparlanması gerekiyor bu yapının. Derlenip, toparlanmasında sorumlular kim? Birinci bakılması gereken yer halk. Halkın bakış açısı çok önemli. Halk isterse düzeltir. Halk istemezse düzelmez. Bir takım ucube showlar, diğer adıyla freakswow’lar çok öne çıktı. Birilerinin kötü duruma düşmesi, zor durumda kalması eğlence aracına dönüştü. Bunlar iyi şeyler değil. TV sektörü reyting üzerine kurulu. Bunları tehlikeli buluyorum. Tabi uç noktalarda, ütopik şeylerin olması doğaldır ama bir denge unsuru olması gerekiyor. TRT’ye çok fazla görev düşüyor. Tüm bunları TRT’nin dengelemesi gerekir. TRT Türkiye’nin en büyük TV kanalı; ne olursa olsun ama şu anda reyting olarak güçlü bir kanal değil. TRT kaliteli ve olması gereken yayınları yaparsa diğer kanallara da model olacağını düşünüyorum. Bunun irdelenmesi gerekir yöneticiler tarafından. Ülkemizin genç nüfus oranı yoğun. Böylesi genç bir kitlenin enerjisini yıkmaya çalışan ciddi bir tehlikeyle, bağımlılıkla karşı karşıyayız. Bağımlılıklarla mücadelede hassas olduğunuz kadar bunu harekete dökmede de etkinsiniz. Nedir sizce bağımlılık? Zafer Ercan’la biz 7 yıl önce tanışmıştık. Narkotik şubedeydi. Bir gün kendisinin konferansına gittim. Sonra bir randevu aldım ondan. Zafer benim hayatımda önemli bir yerdedir o yüzden. Onun bağımlılıkla mücadelede yaptığı şeyler beni çok etkiledi. Sonra bu oyun aklıma geldi. Yıllar önce ben daha küçükken Korhan Abay’da seyretmiştim. Sonra oynamıştım bu oyunu. Tiyatro Sahnekarlar olarak bu oyunu repertuara alalım diye bir fikir vardı. Hedef Sensin projesi içerisine de dahil ettik bu oyunu. Bu sene yine devam ettirdik. Bağımlılık biliyoruz ki inanılmaz bir seviyeye geldi Türkiye’de. Biz de buna katkı sağlamak, insanları bu zehirden uzak tutmaya çalışmak için sanat yoluyla onlara mesaj verelim diye bu oyunu sahneledik. Bu oyunda gençler oynuyor. Benim küçük bir rolüm var. Bizim repertuarda bu oyun ama gençlere bıraktık. Uyuşturucu bağımlılığını dramatize ve gerçek boyutlarıyla anlatan bir oyun bu. İnşallah bu oyunu izleyenler arasından bir kişinin bile uyuşturucudan uzak durması, hayatının kurtulması bizim için yeterlidir. Kültür sanat aktivitelerinin zararlı alışkanlıklardan koruması yönünü siz nasıl değerlendirirsiniz? İnsanın kötü alışkanlıklarının olmasının sebebi hayatında yapacak bir şey olmamasından, boşa harcanan zamandan kaynaklanıyor. Kültür sanat da insanın daha modern, daha doğru ve farklı düşünmesini sağlayan bir olgudur. Siz ne kadar sanatla uğraşırsanız, ne kadar kültürel faaliyetler içerisinde olursanız vaktinizi de o kadar dolu geçirmiş olursunuz. Bu müzikalde yer alan Volkan Severcan olmak üzere, değerli eşi Meltem Severcan, Melda Gür, Ömer Vatanartıran, Pelin Akil, Öznur Serçeler, Halim Ercan, Sefa Zengin, Alkış Peker’e ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. 57 kültür TANITIM edirne kökü mazide ati şehir: ramazan kök / Yeşilay Keşan Temsilcisi EDİRNE Şairlerin dizelerine anlam katmış, kitaplara konu olmuş, Osmanlı saltanatına ev sahipliği yapmış eski başkent Edirne, bugün üç imparatorluğun izlerini taşıyan eşsiz tarih mirasının yanı sıra, kendine özgü doğal ve kültürel zenginlikleriyle, bir şehirden daha fazlasını bekleyen ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim bahşediyor. Edirne başlı başına tarih kokan bir şehirdir. Trakya ve Balkanların gözdesi, Osmanlı ile şahlanmış bir serhat beldesidir. Kültür mirası ve muhteşem güzellikleri ile gezerek öğrenebileceğimiz bir diyardır. Türkiye-YunanistanBulgaristan üçgeni için önem arz eden Meriç Nehri, Tunca ve Arda nehirleri ile kesişip Edirne sınırları içerisinde Türkiye sınırına dâhil olur. “Bizim ülkemizde böyle bir eser olsaydı, yağmur tanelerini damlatmazdık” Tarihi güzelliklerinden başlayacak olursak, öncelikle ülkemizde dünya mirasına ilk giren bir abideden bahsetmemiz gerekir. Batılı mimarların “Bizim ülkemizde böyle bir eser olsaydı, yağmur tanelerini damlatmazdık” dedikleri muhteşem Selimiye Cami’den... Ziyarete buradan başlamak, gelen ziyaretçileri derin bir iç huzuruna kavuşturur ve hemen çevresinde iç hatları ile meşhur Eski Camii ile tanıştıklarında, vardıkları bu huzur sağlamlaşır. Bu eserler ile asırlar ötesini yaşayacak olan misafirler, II. Murat’ı da yâd edecektir. Ve akabinde Hacı Bayram Veli makamının karşısında onu dinler gibi olup, 15. yüzyıla kısa bir gezintiye çıkarlar. Tabi; Burmalı Cami, minarelerini, kapısına, yapısını da unutmamak lazım. Ali Paşa (Kapalı Çarşı), Arasta (Selimiye Camii yanı), Bedesten (Eski Camii yanı) çarşılarında alışverişin tarihi lezzetine varacak olan ziyaretçiler, esnafa verilen değeri ve güvenlik bakımından o günün şartları içinde böylesine iyi imkânları gördüklerinde Osmanlı medeniyetinin ince düşünceli davranışlarını hatırlayıp, saygılarını tekrardan arz ederler. Onların gelirlerini, hizmetlerini hayal edecek olan ziyaretçiler, ne devlete ve ne de millete yük olmayan bir sistemi görme şansını yakalayacaklardır. Bir medeniyetin izlerini görmek ve hissetmek, bu olsa gerek? Tescilli yemek: Edirne Ciğeri Gelin isterseniz Edirne’nin diğer yerlerini birlikte tanımaya devam edelim. Yukarıda bahsettiğimiz merkezdeki bu eserleri gözlemledikten sonra manen bir doygunluğa ulaştınız. Şimdi karnınız acıktı. Tabi ki Edirne’ye gelip de nasıl Selimiye’yi görmeden gidemiyorsak eğer ciğerini yemeden de olmaz. Peynirin patenti belki alınmamış olabilir ama meşhur Edirne Ciğeri şu haliyle tescillidir. Afiyet olsun! Geziyi Şükrü Paşa abidesinden devam ediyoruz. Balkan savaşlarının efsane kahramanı Şükrü Paşa’nın adına yapılan bu abide gezilmeye ve görülmeye değer anıtlardandır. Edirne’nin yüksek kesimlerinde bu anıtın yanında tabyaları da gezerken tarihi dokuyu teneffüs edecek, içinizden o kahramanlara bir sempati duyacak, gönül frekansları ile bağ kuracaksınız. Daha sonra çini işlemeleriyle ile ünlü Muradiye Cami sırtlarından Balkan Şehitliğine indiğinizde burada zaman ötesine bir yolculuk yaparsınız. Ayrıca merkezde zamanında yaklaşık 360 bin kişiye hizmet veren ve halen günümüzde kullanıma açık olan hanları, hamamları ve kervansarayları da görmelisiniz.Balkan şehitleri karşısında Osmanlı Sarayları denen viranelikler de görülmeye değerdir. Çağlara hükmeden, medeniyet kuran bu saygıdeğer insanların hangi şartlarda ve nasıl bir mütevazı hayat yaşadıklarına şahit olabilirsiniz. Balkan savaşları sırasında savunmasız, sivillerin doldurulduğu, açlıktan ağaçların kemirildiği ve günümüzde ünlü Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı Kırkpınar adasını da görmelisiniz. Her ne kadar o ağaçlar artık kabuk bağlamış olsa da ve bu alanda yiğitler güreşiyor olsa da masum halka yapılan eziyetlerin anımsanması açısından önemli bir yerdir. Diğer bir önemli mekân ise halen Trakya Üniversitesi gözetiminde bir müze olarak işletilen Osmanlı Medeniyetinin mührünü taşıyan Yıldırım Beyazıt külliyesidir. Döneminde şifahane, aş evi, misafirhane, medrese 59 ve en önemlisi de akıl hastalarının tedavi merkezi olarak kullanılan bu külliye gerçekten gezilebilecek ideal bir yerdir. Edirne’yi gezerken aslında bastığınız her taş kaldırım, köprü, çeşme, onca badireye, Rus, Bulgar ve Yunan işgallerine rağmen halen daha ayaktadır. Özetleyerek sayabildiğimiz bu muhteşem tarihi eserleri incelerken aslında yanınızda bir bilen olsa çok iyi olur. Çünkü özellikle Edirneli yazar Safiye Erol’un kitaplarına konu ettiği Edirne’nin her bir yanı aslında birer romandır. Erenler diyarı Edirne’de Hasan Sezai Gülşeni Hazretleri ile Selimiye çevresindeki müzeler de ziyaret edilecek muhteşem yerlerdendir. Ağaçları kemirenler, süpürge tohumlarını yiyenler, samanlıklarda yakılanlar, kuyulara doldurulanlar, karınları yarılıp bebekleri çıkarılanlar vs. korkunç işkencelere maruz kalanlar bölgenin biçare insanlarıdır. Edirne böyle acılarla yoğrulmuş, gülücükler dağıtan sevgi şehridir. Hoşgörülü insanların olduğu huzur kentidir. Unutmayalım, Edirne halkı evlad-ı fatihandır. İstanbul’un fetih planları, hazırlıkları, Edirne’de yapılmıştır. Doğal Güzellikleri 60 Tarihi yolculuktan sonra Edirne’nin doğal güzelliklerine de değinmemiz gerekiyor. Dinlenmek için Karağaç’da çay içebilir, dünyanın en uzun taşköprüsü unvanını taşıyan Uzunköprü gezebilir ve Meriç nehri boyunca sıra sıra söğüt ve kavak ağaçlarını, çeltik tar- lalarını seyreyleyebilirsiniz. Keşan’a uğradığınızda ise Koru Dağ sizi yeşillikleri ile bağrına basarken, kendi kendini temizleme özelliğine sahip olan Saroz Körfezinin yeşilliği ve mavilikleri ile de kucaklaşırsınız. Edirne ilçelerinin kendine has özellikleri vardır. Enez, kıyıda ve Meriç nehrinin sonlandığı yerde bir nöbetçi kasaba özelliği görür. Edirne’nin en küçük ilçesi İpsala ise Enez ve Keşan’ın komşusudur. Nüfusu az ancak ekonomik hacmi büyüktür. Çünkü çeltik tarlaları (beyaz inci) bu şirin ilçenin en önemli geçim kaynağıdır. Bu nedenle Konya için nasıl ki tahıl ambarı diyorsak Edirne için de pirinç deposu diyebiliriz. Pirinç üretiminde dünya ortalamasının üzerinde verim alınmakta ve dönümde yaklaşık 800-1000 kg arası pirinç alınmaktadır. Bunların yanı sıra buğday ve ayçiçeği her belde ve köyde bol bol üretilmektedir. Tüm bunların dışında Edirne, Ayşe Kadın fasulyesinin, ot süpürgesinin- aynalı süpürge ünlüdür- ve meyve sabununun ana vatanıdır. Gala Gölü bu üç ilçenin merkezindedir. Göl henüz tanınmamış bir kuş cennetidir. Göçmen kuşların mola verdiği bir harikalar diyarıdır. Kuşlar bile burasını seçmişse bir cazibesi vardır demek ki… SPOR Ahmet Kaynar / Saliha Büşra Selman Üç spor bİr arada: Triatlon Tanım Antik Yunanca’dan gelen bir kelime olan, Triatlon; 3 branş bir arada yapılan bir spor demektir. Bu branşlar sırasıyla yüzme, bisiklet ve koşudur. Triatlon, sporcunun erişebildiği gücü zorlayan insanüstü bir çaba gerektiren, değişik yaş gruplarının yapabileceği bir branştır. Olimpik tarzda rekor denemelerinin yapılamadığı hava ve zemin koşullarına göre derecelerinin değişebildiği ferdi bir spor olan Triatlon’u daha yakından tanımak için, yazıyı okumaya devam etmeniz yetmese de en azından ağzınıza bir parmak bal çalmış olacağımızı düşünmekteyiz. Tarih Hawaii Adaları’nın en büyüğü olan Honolulu’da farklı ve bir o kadar da zor yarışmalar organize edilmektedir. Hono- lulu Plajı boyunca yapılan 3800 metrelik yüzme maratonu, ada etrafında düzenlenen 180 km.’lik bisiklet yarışı ve 42 km. 195 m.’lik koşu maratonu bu yarışmaların başlıcalarıdır. 1977 Yılında Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetlerinde Subay olarak görev yapan Jhon Collins’in aklına bu yarışmaların beraber bir organizasyonda yapılabileceği fikri gelir ve bunu arkadaşlarına söyler. Böylelikle adına IRONMAN ( Demiradam ) dedikleri yarışmanın ilk startı 15 sporcuyla verilmiş olur. Yarışmayı izleyen herkes yarışmayı kimin kazanacağından çok bu zor sporu bitirenin olup olmayacağını merak etmektedir. 11 saat 46 dakika ile finish çizgisine gelerek ilk sporcu ve ilk Ironman Şampiyonu olarak tarihe geçen Gordon Haller’e madalyası takdim edilir. Yarışma bittiğinde sanılanın aksine 15 sporcudan 12’si finish çizgisine ulaşır. Or- 61 Ironman mesafeleri daha makul seviyelere indirilmiştir. Uluslararası Federasyonun kurulmasıyla birlikte de Ironman adı “üçlü spor” anlamına gelen Triatlon olarak değiştirilmiştir. Ancak ilk yapılan mesafelerdeki organizasyonlar, yine Ironman olarak adlandırılmaktadır. Triatlon, olimpiyatlarda ilk defa 2000 Sydney Olimpiyat Oyunlarında “açılış sporu” olarak yer almıştır. Uygulama 62 ganizasyon, kazasız olarak başarıyla tamamlanmıştır. Bir dahaki sene tekrar düzenlenen Triatlon, katılımcıların ve izleyenlerin artan ilgisi sebebiyle televizyon kanallarının ve sponsor şirketlerinin de dikkatini çeker. Böylece Triatlon tüm dünyada milyonlarca lisanslı sporcusu olan dev bir sektöre dönüşür. Bugün Avrupa Kıtası’nda, futboldan sonra en fazla lisanslı sporcuya sahip olan spor Triatlon’dur. Bireysel bir spor olduğu göze alınırsa bu rakamın ne denli önemli olduğu daha iyi anlaşılabilir. Yıllar geçtikçe, katılımın artmasını sağlamak ve organizasyonları kolaylaştırmak amacıyla Triatlon üç farklı spor branşının, zaman ayırımı olmaksızın ard arda yapılması ile oluşan yeni bir spor branşıdır. Sporcu her bir branşa ait mesafeyi bitirir bitirmez kurallara uygun kıyafetlerini giymek için, belirli kuralara uymak şartı ile, değişim alanına girer ve diğer branşa başlar. Yani sporcu sadece bir branşta başarılı olması yetmez, diğer branşlara ait antrenmanları da yapmak ve kas gruplarını çalıştırmak zorundadır. Ayrıca taktik ve teknik seviyesini en üst düzeyde tutarak hem enerjisini hem de dayanıklılığını korumak zorundadır. Mesela; yüzme sırasında sporcular genelde açık deniz veya göllerde yüzdükleri ve belirli bir şamandıra ile işaretli parkuru takip ettikleri için, normal havuz yüzücülüğünden daha farklı bir teknik kullanırlar. Yüzdükleri deniz/gölün akıntısı, dalga boyu ve en önemlisi yanındaki, arkasındaki ve önündeki sporcunun dalgası ve vücudu hem engel olmakta hem de avantaj ya da dezavantaj yaratmaktadır. Yüzücüler “Yunus Vuruşu” denilen teknikle sudan kafalarını çıkarmak ve dubalarla işaretli parkuru takip etmektedirler. Sporcu belli bir yüzme stili ile değil, her stilde yüzebilir. Ayrıca suyun sıcaklığına bağlı olarak, eğer su sıcaklığı 25.5 °C derecenin altında ise kıyafet olarak mayo giyebilir. Bu mayo vücudu daha sıcak tutarak daha hızlı bir yüzmeyi sağlamak açısından bir avantajdır. Triatlon bisikleti, kurallar açısından profesyonel bisikletten tam bir farklılık gösterir. Çünkü draft’a müsaade etmez. Daha çok tekli zaman koşuları kuralları gibidir. Bisikletleri en aerodinamik tarzdadır ve tutma kolları “3lü Kol” veya “Havalı Kol” dur. Lastikleri ve sele duruşu sporcunun bir sonraki branşı olan koşuda kullanacağı kasları serbest bırakan şekle ayarlıdır. Sporcu en son turda en yüksek süratle sürmesi onun koşuda kullanacağı kaslardaki oksijeni maksimuma çıkarmasını sağlar. Sprint (kısa mesafe), olimpik mesafe, half Ironman ve Ironman (demir-adam) olmak üzere değişik mesafelerde yapılmaktadır. Olimpiyatlarda kabul gördüğü şekli yüzme (1km), bisiklet (40 km) ve koşu(10 km) disiplinlerinden oluşur. Türkiye’de Triatlon Ülkemizdeki ilk Triatlon denemesi ise, 1986 senesinde, İstanbul’da, Boğaziçi Üniversitesi Spor Bayramı kapsamında 1 km yüzme, 30 km bisiklet ve 6 km koşu şeklinde giriş seviyesi triathlonun yarıya indirilmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bu yarış onu izleyen 8 yıl boyunca devam ettirilmiştir. Ülkemizdeki ilk gerçek, 1,5 km yüzme 40 km bisiklet ve 10 km koşu şekliyle ve resmi olarak hakemlerin nezaretinde Triatlon denemesi ise, 1988 senesinde, Eskişehir’de, Nihat Aydın tarafından 2 saat 59 dakika 43 saniye ile başarıyla tamamlanmıştır. Bununla birlikte kendisi de Türkiyenin ilk triathleti olarak resmi kayıtlara geçmiştir. Ülkemizde ise ilk Triatlon resmi yarışmaları Alanya’da yapılmıştır. 1991 yılından beri uluslararası nitelikte olan bu yarışlara devam edilmektedir. Türkiye’de önemli triatlon yarışları Malzemeler • Mayo • Islak Dalış Elbiseleri • Bone • Gözlük • Palet •Bisiklet • Kask • Güneş Gözlüğü • Pompa • Şort • Eldiven • Ayakkabı Alanya Triatlonu, Erdek Triatlonu, Eğirdir Triatlonu, Marmaris Triatlonu, Sinop Triatlonu, Çeşme Triatlonu, ENKA Triatlonudur. Türkiye’de başlıca triatlon takımları TDİ Triatlon Takımı, ENKA Triatlon Takımı, ODTU Triatlon Takımı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Triatlon Takımı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Triatlon Takımı, ATASPOR Triatlon Takımı, Göztepe Takımı, Balıkesir ve Alanya Belediye Takımları 2001 Haziran’ına kadar Bisiklet Federasyonuna bağlı bulunan Triatlon, Triatlon Federasyonu adıyla 22 Aralık 2001’de ayrı bir Federasyon olarak faaliyete başlamıştır. 63 64 Hilal-i Ahdar ç e v İ R İ ARİ F Çİ F Cİ MÜNDERECAT* Hilal-i Ahdar, Numara:5 Cilt:1, 30 Mart 1341 (1925) Kadehle rakı yasak olunca! Rakı yasak olduysa fıçıdan içmek de yasak değil ya! (Emraz-ı Akliye Hastahanesinde taht-ı tedavide (A.R) tarafından yapılmıştır.) Nikbinlik ve Cesaret Amerika’da yeni tedavi usulleri, Muhtelif milletlerin seciyeleri, Telkinin fertler üzerindeki rolü, Korku ve sinir hastalıkları, Ümit ve cesaret ve nikbinliğin faydaları, Bedbinliğin zararları - Mazhar OSMAN Çocukların Gıdası Süt ve etli yemekler nasıl olmalı, Tefrit ve fart-ı tagaddinin zararları - Hamid OSMAN Mr. Johnson’un Propagandaları Johnson ne yapıyor, Türklerin Türkiye’de içki aleyhinde oynadığı roller - Fahrettin KERİM Anadolu’da Hilal-İ Ahdar Zile-Bergama Şubelerinin resmi küşadı, Bursa, İzmir şubelerinin faaliyeti, yeni şubeler Sıhhi ve İçtimai Şüun Ramazan tebriği, Doktorların adedi, Sıhhiye-i Askeriyenin teşebbüsatı, Bursa kaplıcaları, Zonguldak’ta içki, Bir ayda yenilen etler, Peşte Panayırı, Dünya zenginleri, Fransa’da kuül mücadelesi, Esrarengiz hastalık, Sarımsağın faydası, Amerika’da içki memnuiyeti, İngiltere’de talak, Asar-ı münteşire Hilal-i Ahdar Takvimi Meyhanecilerin hileleri, Vukuatta tenakus, Sarhoşların on beş günlük sergüzeştleri. İktisat Mükâfatı Bakteriyolojihane Müdürü Refik Bey’e verilmesi * İçindekiler Gelecek sayılarda başlıkların içeriği sırasıyla verilecektir.
© Copyright 2024 Paperzz