Dü ünceniz genç kal DÜŞÜNCE & FİKİR DERGİSİ SAYI: 14 Kadınların Emsalsiz görevi… Şiraz; Heyecan, aşk ve gazelin şehri... Hz. Peygamber’in gözünden Hz. Hatice Lübnan’a YEŞİLAY İnsan kaçakçılığı; Kadınların emsalsiz görevi Diyorlarki sen nesin azizem Yolculukta fotoğraf çekmek Anne ve islamdaki makamı YIL: 2 NİSAN / 2014 Editörden... Merhaba… Baharın bereketi ve tüm canlıların hayata yönelik yenilenme mevsimi tabiat gereğince kendini gösterdiği şu günlerde, biz insanoğlu için de idraki anlamda derin bir mana taşıyor. Hayata yeniden başlamak ve bana göre en çok üzerinde durmamız gereken konu “keşke”lerdir. Geçmişte biriktirdiğimiz keşkelerin altında yatan nedenleri gözden geçirmekte yarar vardır. Bugün yağmur damlalarından bu ‘nur katreleri ‘ düştü kalbe. Yazmak için sayfayı açtığımda ne yazacağım konusunda hiç bir tasarım yoktu. Ancak yağmur bahis olacağı kesindi. Çünkü sunu biliyoruz ki, hangi nimet elimizdeyse onun hikmetini bilmeli, şükrünü etmeliyiz. Yağmurda güneşi düşlemek bana doyumsuzluk ve şükürsüzlük gibi geliyor. Hayatta sunulan imkânlar, ortamlar, zaman için de bu böyle. Mevcut olanla şükredip, daha iyiye doğru gitmek mümince bir tavır, aksi bir durum; şükürsüzlük, nankörlük belki, -keşkelerle- başlayan cümleler; kader çizgisi geçtiği koordinata itiraz içeriyor. Bunları düşündüğümde ancak su noktada ‘keşkeli’ cümleler kuruyorum: keşke daha çok şükreden bir kul olabilsem, keşke daha bilinçli, şuurlu, sonsuzluğa yönelebilsem, keşke, verme imkânım olsa da bütün dünyadaki aç, susuz, yetim, insanlara el uzatabilsem. Düşünce açlığından yoksun insanlara zihnimde aydınlık fikirlerimi yayabilsem, ilmim artsa, daha çok bilsem, bilsem ve bildiğimi yasasam ve yasatsam. Keşke... “Keşke”lerden uzak bir ömrün hakim kalma umuduyla güne başladığımız her zaman, bir şeyi ihmal ettiğimizi fark edemiyoruz. Ya da önemsemiyoruz. İşte önemsemediğimiz bu küçük nüans aslında bir çok olumsuzluğu, pişmanlıkları ve bunların devamında “keşke”leri getiriyor. Hayatın kıyısında yürüdüğümüz dünya hayatında bütün gerçekleri göz ardı etmemek gerekiyor. Bahar bir yenileme iklimidir. Bu nedenle insanın tüm benliğiyle kendini resetlemesi gerekiyor. “Ya Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl”. Âmin... Sözde kalın… Editör KÜNYE Düşünceniz genç kalsın... FİKİR VE DÜŞÜNCE DERGİSİ Yayın Süresi: NİSAN Yıl: 2 Sayı: 14 6/9 Ali Değirmenci Mesajın ve Risaletin ilk tanığı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü & Editör Aydın ALTAY Genel Yayın Yönetmeni Ferşid PİROUZNİA Haber Müdürü Mehmet GÜRHAN Tercüme Fatma BATKİTAR Fatma Zehra YÜCEL Dilek Çetin Kültür Sanat & Sinema Turgay CANDAN Sanat Yönetmeni 10/11 Hz. Peygamber’in gözünden Hz. Hatice 12/13 İnsan Kaçakçılığı; Batı’nın övündüğü yeni ticaret 14/17 Kadınların emsalsiz görevi Eyyüp Sultan SOYLU Dizgi & Tasarım ERS REKLAM İletişim [email protected] İÇİNDEKİLER Aydın ALTAY 18/19 Diyorlarki sen nesin azizem Kadir AKARAS 20/21 Hum göletinin dalgaları 22/25 Komşuluk sizin için neyi ifade ediyor 26/29 Musa AYDIN Anne ve islamdaki makamı 36/39 40/49 Nisan çiçeği ne ? 32/35 Şiraz Heyecan aşk ve gazelin şehri Mehmet GÜRHAN Bağımlılık nedir 50/51 Lübnan yeşilayı kuruyor 52/55 Yolculukta fotoğraf çekmek 56/57 Zehra ASUMAN Ve insan aldanmayı öğrendi 58/61 Doc. Dr. Jale ERTEN Mevsimsel ALLERJİK Saman nezlesi Senem GÜMÜŞ 30/31 Ümmetin anası Hz. Hatice 62/63 64/65 DYT. Şehnaz Çakır Erci Bahar ve sağlıklı beslenme Uzm. Dr. İlker SONMAZ Bahar ağrılarından kurtulmak mümkün mü Ali DEĞİRMENCİ Mesajın ve Risaletin İlk Tanığı İslâm tarihi, Hz. Muhammed (s)’in Yüce Allah tarafından elçi olarak seçilmesi ve vahiy almasıyla başlar. Tarihe ve topluma, iletilen bir bildirimle gerçekleşen bu müdahale ve mücadelede, 40 yaşındaki elçinin yanı başında onurlu ve vakarlı bir kadın yer almıştır. Hz. Muhammed (s)’in Hira yolundaki azığını o hazırlamış, evdeki dinginlik ve güzelliği o besleyip büyütmüş, onun titreyen ellerini ilk önce o tutmuş, onun üstünü o örtmüş, onu uyandırıp donatarak davete o yollamış, onun yediği tekme tokatları ve küfürleri o savuşturmuş, onun yaralarını ağlayarak ilk önce o sarmış, onunla birlikte Kâbe’ye ilk kez o yürümüş, onun mesajını kadınlara ve karşılaştıklarına ilk kez o ulaştırmış, onun gözyaşlarına o eşlik etmiş, onun dualarına ilk kez ellerini o kaldırmış, onun çağrısına yönelen köleleri, mahrum ve müstezafları ilk kez o doyurmuş, Mekke”nin en zengin kadınıyken bütün varlığını harcayarak onunla birlikte karnına taşları ilk kez o bağlamış, bir yetim olarak başkalarının evinde büyüyen bir adamın içindeki yaraları ilk kez o görüp dinlemiş, tevhid mektebinde tertemiz bir çocuk olarak büyüyen Ali’ye ilk kez o kol kanat germiş, 6 7SÖZ zorba müşriklere onurlu ve başı dik bir şekilde haykıran ilk kadın o olmuş, dahası âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin ilk yâranı, yoldaşı ve bağlısı o olmuştur. İkinci bir Hira’dır Hz. Hatice. Mektebin hazırlayıcısı, kurucusu ve aynı zamanda ilk hanım öğretmenidir. Bir peygamber eşi olmasının yanında, bir kadın ve Müslüman olarak da değerli ve örnekliği sürdürülebilir vasıflara sahiptir. İyi yetişmiş, akıllı, dünyayı tarazlayan bakışlara sahip, kendi hayatını biçimlendirip anlamlandırabilen biridir. Kararlı, onurlu ve kurucu bir özne olmayı; hak edilmiş bir bilinç ve sezgiyle gerçekleştirebilen ideal bir kadın, örnek bir kişiliktir. Kirli ve yozlaşmış Mekke ortamında kendisi olmayı başarmıştır. Ticaretle uğraşmış, kimseye yük olmamıştır. Dikkatli, donanımlı ve özgüven sahibidir. Kendisiyle evlenmek için can atan onca kibirli adamı reddetmesinin yanı sıra, izleyip güvendiği ve zamanla hayranlık ve sevgi duyduğu bir insana, itirazlara rağmen evlenme teklifini o götürmüştür. Ki tarih; o yetim, yoksul ve mahzun adamın çölün ortasındaki küçük bir evde büyüyüp çoğalan çığlık ve çağrısında, ona eşlik eden o güzel ve temiz simayı hâlâ örnek göstermekte ve adını saygıyla anmaktadır. KISA BİYOGRAFİSİ 556 yılında Mekke”de doğduğu kabul edilmektedir. Birçok kaynakta, Kureyş eşrafından biri olarak kabul edilen babası Huveylid”in, Ficar savaşından önce öldüğü rivayet edilmektedir. Annesi, Fâtıma bint Zâide”dir. Hz. Hatice, üstün iffetinden dolayı, Müslüman olmadan evvel “Tâhire” lakabıyla anılmış, “Kübrâ” sıfatı ise Rasulullah”ın en büyük hanımı olması nedeniyle sonraki dönemlerde kullanılmıştır. Hatice evlilik çağına gelince, amcasının oğlu Varaka b. Nevfel ile evlendirilmek istenmiş; fakat bu gerçekleşmemiştir. Hz. Muhammed (s) ile evlenmeden önce iki evlilik yapmıştır. İlk olarak Ebu Hâle Hind b. Zürâre et-Temimî ile evlenmiş; bu evlilikten Hz. Peygamber (s)”in şemailine dair rivayetiyle tanınan ve onun terbiyesinde yetişen Hind adlı oğlu ve bir de kızı olmuştur. Daha sonra Atik b. Âbid el-Mahzumî ile evlenmiştir. İkinci kocasının ölümü üzerine, Kureyş”in ileri gelenlerinden bazıları, Mekke”nin en soylu, en zengin ve en güzel kadınlarından biri olan Hatice ile evlenmek istemiş; ancak o bunların hepsini geri çevirmiştir. Hatice, güvendiği kimselerle ortaklaşa ticaret yaparak hayatını sürdürmüştür. Bu esnada, tanıdıklarının önerisi üzerine, çevresinde üstün ahlâk sahibi ve güvenilir bir genç olarak tanınan Hz. Muhammed ile bir ortaklık anlaşması yapmış ve kölesi Meysere”yi de hizmetine vererek Şam”a gitmesini istemiştir. Dönüşte, Abdullah oğlu Muhammed”in, hem başarılı bir tacir hem de dürüst ve doğru sözlü bir insan olduğuna karar vermiştir. Bu konuda kendi gözlemleri ve yorumlarıyla yetinmeyen Hatice, kölesi Meysereden de bu yeni ortağının ahlâkı ve davranışları hakkında ayrıntılı bilgi edinmiştir. Gözlemleri, izlenimleri ve soruşturmaları sonucunda, bu genç ve dürüst adama karşı hem bir hayranlık hem de içten içe bir sevgi duymaya başlayan Hatice; bir süre sonra ona evlenme teklif etmiş ve teklifinin kabul edilmesiyle büyük bir mutluluk duymuştur. NİSAN 2014 7 İleride, Allahın insanlar arasından seçtiği son elçi sıfatıyla tarihin akışını değiştirecek olan yirmi beş yaşındaki Muhammed, aldığı bu teklifi amcalarına götürmüş ve onların görüşünü de almak istemiştir. Ebu Talib ve kardeşleri bir toplantı yaparak evliliği uygun görmüş, 400 veya 500 dirhem (bazı kaynaklarda ise yirmi dişi deve) vererek, Hatice”nin amcası Amr b. Esedin de katılımı ve tanıklığıyla, evliliğin gerçekleşmesine yardımcı olmuşlardır. Kimi kaynaklarda, Hatice”nin babası Huveylid”in bu evliliğe razı olmadığı, kızının Ebu Talib”in “çulsuz yetim”iyle evlenmesinin kendilerini küçük düşüreceğini söylediği; bu nedenle merasimden önce içki içirilerek sarhoş edildiği, daha sonra da Hatice tarafından ikna edildiği rivayetleri de yer almaktadır. Bu evlilik sırasında Hatice”nin kırk yaşında olduğu genelgeçer bir kabul haline gelmiş durumdadır. Fakat onun bu sırada otuz yedi hatta yirmi sekiz yaşında olduğunu ileri süren rivayetler de vardır ve bunlar İbn Sad”ın Tabakat”ında zikredilmektedir. Bu rivayetler yabana atılmamalıdır; zira hepsi de İslamiyet”ten önce olmak üzere Haticenin bu evlilikten yedi çocuk sahibi oluşu gerçeğiyle daha çok bağdaştıkları görülmektedir. Hz. Muhammed ile Hatice”nin ilk ço- 8 7SÖZ cukları olan Kasım iki yaşında ölmüştür. Rasulullah, Ebu”l Kasım künyesini onun adından almıştır. En büyük çocuklarının Zeynep olduğunu söyleyenler de vardır. Daha sonra Rukıyye, Ümmü Külsûm ve ileride Hz. Ali ile evlenecek olan Fâtıma doğmuştur. Çocuklarından Tayyib (Abdullah) ile Tâhir, nübüvvetten önce vefat etmiştir. Belazurî, İbn Abdülber, Mizzî gibi bazı kaynaklarda Abdullah, Tâhir ve Tayyib”in aynı çocuk olduğu, İslâmiyet”ten sonra doğduğu için bu çocuğun Tayyib ve Tâhir lakabıyla anıldığı kaydedilmektedir. İLK EŞ, İLK MÜSLÜMAN, İLK YOLDAŞ Hatice”nin destek ve güveni, sahip olduğu itibar ve ekonomik güç, Hz. Muhammed”in hayatında dünyevi bir sükûnete ve manevi bir arayışa olanak sağlamıştır. Risaletten önce Hz. Muhammed”in Mekke”den uzakta, özellikle Hira”da tefekkür ve ibadet ettiği günlerde Hatice onunla hep meşgul olmuş, eve dönmesi geciktiği zamanlarda hizmetkârları aracılığıyla ona ulaşmıştır. Onun, Hz. Muhammed”in hayatındaki en önemli rollerinden biri, peygamberlik geldiği zaman kendisine herkesten önce inanması ve onu bütün varlığıyla eşini desteklemesidir. Kaynaklarda, Hz. Muhammed”in Hira mağarasında Cebrail”le karşılaşması ve vahiy almasıyla ilgili aktarımlar farklı rivayetlerle işlen- se de hemen hemen tamamında Rasulullah”ın Hatice”ye yönelmesi ve şaşkınlığını hatta korkusunu onunla paylaşması benzer ifadelerle dile getirilmektedir. Hz. Hatice onu sakinleştirmeye çalışmış, güvenini ve inancını dile getirmiş, örnek alınacak bir eş ve yoldaş olgunluğuyla hareket etmiştir. Buhari ve Müslim başta olmak üzere birçok kaynakta geçen şu sözler, Hz. Hatice”nin eminliğini ve yüceliğini gösterdiği kadar Hz. Muhammed”in örnek kişiliğinin ve günlük hayat pratiğinin önemli ipuçlarını da barındırmaktadır: “Yemin ederim ki Allah seni hiçbir zaman utandırıp üzmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin. Doğru konuşursun. İşini görmekten âciz kimselerin elinden tutarsın. Yoksulları kayırırsın. Misafirleri ağırlarsın. Haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin.” İnsanların Rasulullah”a vahyin mahiyetini ve ilk günlerde yaşadıklarını sorması muhtemeldir ve Kur”an”da da bu konuyla ilgili çok sayıda işaret söz konusudur. Yine muhtemeldir ki Allah”ın şerefli elçisi, ilk günlerde evde konuşulup yaşananları da arkadaşlarıyla paylaşmış ve Hz. Hatice”nin güzel ve huzur veren söz ve davranışlarından da söz etmiştir. Zamanla kimi değişmelere uğrama ihtimali olsa da Hz. Hatice”nin tavrı ve özlü sözleri çağlarüstü güzelliklerle doludur. “Güzel bir ahlâk” üzere olan Rasulullah”ı betimleyen bu sözler, sıradan bir siyer bilgisi olmasının ötesinde, ilk ve en büyük davetçinin yol azığını nelerin oluşturduğunu göstermesi açısından daima önemsenmeli ve güncelleştirilmelidir. Buhari”nin Sahih”inde, Hatice”nin daha sonraki etkinliği hakkında da rivayetler yer almaktadır: Evdeki ilk teskin çabalarından sonra Hz. Peygamber (s)”i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel”e götürmüştür. İbranice bilen, Tevrat ve İncil”i okuyabilen, daha önceleri Hıristiyanlığı kabul etmiş olan bu âlim, Rasulullah”ı dinledikten sonra, ona görünen meleğin bütün peygamberlere vahiy getiren melek olduğunu söylemiştir. Hz. Hatice, “Senin Allah”ın resulü olduğuna şehadet ederim.” diyerek Müslümanlığı kabul etmiştir. Yeryüzünde sadece üç Müslümanın bulunduğu İslamiyet”in ilk günlerinde, Rasulullah ve Hz. Ali ile birlikte bazen Kâbe civarında, bazen de evinde ibadet etmiştir. Rasulullahın ilk eşi ve İslâm”ın ilk inananı olan Hz. Hatice, müşriklerin zulüm ve zorbalıkları karşısında Hz. Muhammed (s)”i hiç yalnız bırakmamıştır. Sıkıntılara onunla birlikte göğüs germiş, onunla birlikte sevinmiş, onun gözyaşlarına eşlik etmiş, onunla birlikte davette bulunmuştur. Mekkeli müşriklerin Müslümanlara boykot uygulayıp kuşattıkları sürede de Hz. Peygamber (s) ile birlikte üç yıl boyunca muhasaraya göğüs germiştir. Servetini onun davası uğrunda harcamaktan da asla geri durmamıştır. Hz. Hatice, kimi zaman hayatın getirdiği sıkıntılarla, kimi zaman da İslam düşmanlarının eziyetleriyle karşılaşan fakat daima örneklik ve mutlulukla pekişen yaklaşık yirmi beş yıllık bir evlilik hayatından sonra, hicretten üç yıl önce vefat etmiştir. Hz. Peygamber (s), onun vefatından üç gün önce amcası Ebu Talib”i de kaybettiği için iki büyük destekçisini yitirmiştir. Amcasından sonra eşini de kaybeden Hz. Muhammed (s)”in çok üzüldüğü, günlerce ağladığı ve bu yıla “hüzün yılı” dendiği, birçok kaynakta geçmektedir. Siyer ve tarih müellifleri; Hz. Peygamber (s)in, kendisinden sonra başka hanımlarla evlendiği halde Hz. Hatice”yi hiçbir zaman unutmadığını, ilk eşinin fedakârlığını ve dostluğunu her fırsatta dile getirdiğini aktarmaktadırlar. Hatta bizzat Hz. Âişe”nin kendi ağzından, onun Hz. Hatice”yi kıskandığını, bu vefa duygusunu ve sevgiyi hazmedemediğini aktaran rivayetler bulunmaktadır. Hz. Hatice”nin aleyhinde konuşulmasından rahatsız olan Rasulullah, Hz. Âişe”nin kendisini ondan hayırlı görmesini tasvip etmemiş, davasına kimsenin inanmadığı günlerde onun yanı başında olduğunu, halkın kendisini yalanladığı sırada onun tasdik ettiğini, hiç kimsenin kendisine bir şey vermediği bir dönemde onun İslâm davasını bütün varlığıyla desteklediğini, üstelik diğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Allah”ın kendisine ondan çocuk verdiğini söylemiştir. Onun, ümmetin en hayırlılarından olduğunu dile getiren Rasulullah, o hayatta iken bir başka kadınla evlenmemiştir. Hz. Hatice, hangi mezhep ve meşrebe bağlı olursa olsun bütün Müslümanlar tarafından sevilip sayılmış, Arap olan ve olmayan İslam toplumlarında Hatice adı kız çocukları için yaygın bir isim haline gelmiştir. NİSAN 2014 9 Hz. Peygamber’in Gözünden Hatice… Hatice, kadınlar içinde Hz. Muhammed’in (s.a.a) davetine ilk inanan kimseydi. Onun kutsal hedefleri uğrunda sahip olduğu her şeyi feda etti. Bütün servetini Hz. Resulullah’ın (s.a.a) önüne koydu ve şöyle dedi: Sahip olduğum her şey senin önünde ve senin emrindedir. Allah sözünün yücelmesi ve dininin yayılması uğruna bu malı dilediğin gibi kullan. Hz. Peygamber’le birlikte Kureyş’in işkencelerine, boykotuna, kuşatmasına katlandı. Kuşkusuz Hatice’nin bu benzersiz ihlâsı, bu samimi imanı, bu içten sevgisi, Resulullah’tan (s.a.a) gerekli karşılığı alacaktı. Hak ettiği sevgiyle, ihlâsla ve saygıyla karşılık görecekti. Resulullah (s.a.a) onu 10 7SÖZ öylesine derin bir sevgiyle seviyordu ki, ona o denli vefa duygusuyla bağlıydı ki, bu sevgi Hatice’nin ölümünden sonra da devam etti. Diğer eşlerinden hiç kimse Hatice’nin yerini tutamadı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ümmetimin kadınlarının en hayırlısı, Hatice bint-i Huveylid’dir.[1] Aişe’nin şöyle dediği rivayet edilir: Hz. Resulullah’ın (s.a.a) yanında Hatice anıldığı zaman, onu övmekten ve onun için bağışlanma dilemekten üşenmezdi. Bir gün yine onu andı. Bu, kıskançlık duygularımın kabarmasına neden oldu. Dedim ki: “Bir kocakarı değil miydi? Allah sana ondan mıştan bir evle müjdele.[3] Hz. Peygamber (s.a.a) ona derin bir saygı beslediği ve takdir ettiği için onun arkadaşlarına da saygı gösterir ve onlara ikramda bulunurdu. Nitekim Enes şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber’e bir hediye verildiği zaman şöyle derdi: Bu hediyeyi falan kadının evine götürün. O Hatice’nin arkadaşıydı. Hatice onu severdi.[4] Rivayet edilir ki: Peygamber efendimiz (s.a.a) bir koyun kestiği zaman, “Bunu Hatice’nin arkadaşlarına gönderin.” derdi. Aişe bunun sebebini sorduğunda ise, “Ben, onun sevdiklerini severim.” derdi. daha iyisini vermedi mi?” Peygamber (s.a.a) bu sözümden dolayı o kadar öfkelendi ki, saçlarının ön tarafları titriyordu. Dedi ki: “Allah’a yemin ederim ki, ondan daha iyisi bana verilmiş değildir. İnsanların inkâr ettikleri bir zamanda o bana inandı, insanların beni yalanladıkları bir sırada o beni doğruladı. İnsanların beni her şeyden yoksun bıraktıkları bir sırada o sahip olduğu her şeyi benim için harcadı. Diğer eşlerim beni evlâttan yoksun bırakırken, Allah ondan bana evlât bahşetti.” Aişe diyor ki: “Bunun üzerine kendi kendime şöyle dedim: Allah’a yemin ederim ki, bir daha onun hakkında kötü bir şey söylemeyeceğim.”[2] Bir rivayette Cebrail’in (a.s) Resulullah’a (s.a.a) inip şöyle dediği yer alır: Yanına gelen Hatice’dir. Rabbinin selâmını ona söyle. Onu cennette gürültüsü olmayan ve bitkinliğin yaşanmayacağı ka- Rivayet edilir ki: Bir gün, Hz. Peygamber (s.a.a) Aişe’nin evinde bulunurken bir kadın gelir. Hz. Peygamber (s.a.a) bu kadını karşılar, onunla sıcak ve samimi bir şekilde ilgilenir. Bir an önce kadının ihtiyacını gidermeye çabalar. Aişe buna şaşırır. Resulullah (s.a.a) şöyle der: “Bu kadın Hatice yaşarken bize gelip giderdi.” Hatice, Allah katında yüce bir makama ve yüksek bir dereceye eriştikten sonra, Resulullah’ın (s.a.a) takdir ve saygısını hak etmişti. Allah ona cennette yüksek bir derece bahşetti. Resulullah (s.a.a) onun cennetteki yerini açıklarken şöyle derdi: Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice bint-i Huveylid, Fatıma bint-i Muhammed, Meryem bint-i İmran ve Firavun’un karısı Asiye bint-i Mezahim’dir.[5] ---------------------------------------------------[1]-Tezkiretu’l-Havas, s.302, Necef basımı; Müsned-i İmam Ahmed, 1/143 [2]-Tezkirtu’l-Havas, s.303 [3]- age. [4]-Sefinetu’l-Bihar, 2/570, tahkikli baskı [5]-Zehairu’l-Ukba, Taberî, s.52; el-Müstedrek, Hakim, 3/160, 185 NİSAN 2014 11 İnsan kaçakçılığı: Batı’nın övündüğü yeni ticaret Bazı Batılı kaynaklar henüz 21 milyon kişinin köle olarak yaşadığını söylüyor. alırsak, şu anki istatistikler 21. yüzyılda köle sayısının 5 kattan fazla arttığını gösteriyor. Uluslararsı İş Kurumu’nun 2012 raporu bunu onaylıyor. Bu rapora göre, dünyadaki zorunlu işçilerin % 56’sı Asya-Pasifik Okyanusu bölgesinde bulunuyor ve bu 11 milyon 700 bin kişiyi kapsıyor. İkinci olarak % 17 ya da 3 milyon 700 bin işçi Afrika kıtasında köle olarak çalışıyor. Son senelerdeki dünya ekonomik krizi, sadece modern köleliğin şiddetlenmesi için ortam hazırlamış ve istatistikleri yükseltmiştir. Amerika’da sonunda kanunsuz olarak ilan edilen kölelik döneminin zirvesinde toplam 4 milyon kişinin köle olarak yaşadığını dikkate 12 7SÖZ Bu rapor, bu kişilerin % 90’ının ya da 18 milyon 700 bin kişinin evlerde veya özel kuruluşlarda zorunlu olarak çalıştırıldığını ve bunların % 22’si veya 4,5 milyonunun cinsel istismara hedef olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan bu kişilerin % 67’si veya 14 milyon 200 bin kişi ta- rım, inşaat veya endüstri işlerinde zorunlu olarak çalıştırılmakta. Zorunlu işçilerin en yoğun rastlandığı yer, Avrupa’nın merkezi ve güneydoğusu. Burada her bin kişiden 4 kişi bu durumda. Modern kölelik kurbanlarının % 26’sını ya da 5,5 milyonunu 18 yaş altı çocuklar oluşturuyor. Bunların çoğu kız ve cinsel istismara hedef oluyorlar. Diğer gençler ise endüstri merkezlerinde çalışmaya zorlanıyor. Hatta 12 yaşındaki veya biraz daha büyük erkek çocuklar birçok bölgede çocuk asker olarak kullanılıyor. Bu durum batı ülkelerinde dikkat çekici oranda. İstatistiklere göre zorunlu işçilerin % 56’sı yani 11 milyon 800 bin kişi kendi ülkesinde kalıyor. Örneğin Hindistan, fakir vatandaşların birçoğunun zorunlu çalışmaya mecbur olduğu bir ülke ve çok sayıda kadın ve çocuk, çoğunluk- la organize olmuş suç örgütleri tarafından idare edilen insan kaçağı ve fuhuş şebekelerine satılıyor. Modern köle ticareti veya insan kaçakçılığının yıllık 32 milyar dolar geliri olduğu tahmin ediliyor. Birçok kaynak, bu gelirin Birleşmiş Milletler’in yıllık tahmini 32 milyar dolardan da daha fazla olduğunu söylüyor. Birleşmiş Milletler, en az 2,5 milyon insan kaçakçılığı kurbanının kendi iradeleri dışında kölelik ve zorla çalıştırmak için evlerinden başka yerlere taşındığını bildiriyor. İnsan kaçakçılığı kurbanlarının % 79’u, cinsel köleliğe hedef olan kadınlar ve küçük çocuklar. İnsan kaçakçılığı kurbanlarının % 15’ini çoğunlukla çok zor şartlarda çalışmaya zorlanan erkekler oluşturuyor. NİSAN 2014 13 Kadınların Emsalsiz görevi; Analık… Kadınların en önemli ve fıtri görevlerinden biri analık görevidir. Batı dünyasında feminist hareketler ve kapitalist düzen kadınların bu rolünü zayıflatmaya ve hatta analık görevini tümüyle bu insanların yaşamından silmeye ve kadın hakları bahanesi ile sorgulamaya çalışılıyor ve analık görevinin kadınların ilerlemesi yolunda ciddi bir engel oluşturduğunu ileri sürülüyor. Buna karşın psikologlar, bir kadının yaşamında en mutlu anı, anne olduğu anlardan ibaret olduğunu belirtiyor. 14 7SÖZ Kanadalı yazar William Gardner bir kadın için bir bebek doğurmak ve onu bir insan olarak yetiştirmekten daha muhteşem ve daha önemli bir şey söz konusu olmadığını vurguluyor. Öte yandan Batı’nın kapitalist düzeni eşcinselliği yaygınlaştırarak analık görevini sorgulamaya ve renksizleştirmeye çalışıyor. Kuşkusuz eşcinsellik en büyük günahlardan biridir ve insan fıtratına aykırı bir ameldir. Eşcinsel inan kendi fıtratından ve doğasından uzaklaşmış olur. Hiç bir insan kendi hemcinsi ile mükemmel hale gelemez ve ancak karşıt cins- ten iki insan bir araya geldiği zaman bir birini tamamlayabilir. Gerçekte yüce Allah insanları karşıt cins olmaksızın eksik olacak şekilde yaratmıştır ve her insan ancak karşıt cinsten bir insanla bir araya gelince tamamlanmış olur. Kadın ve erkek hem fiziksel ve hem ruhsal açıdan bir birine bağımlıdır ve yan yana gelince bir birini tamamlayabilir ve evlat sahibi olabilir. İngiliz seyyah ve belgeselci David Huse, kadın ve erkeğin bir birinden farklı olduğunu ve görev ve sorumlulukları bir birine tamamladığını, tek cinsten oluşan bir toplumun hayal bile edilemeyeceğini belirtiyor. Bundan başka kadın ve erkek arasında izdivaç anlaşması, beşeriyetin bekasının güvencesidir ve böylesine kutsal bir anlaşma sayesinde beşeriyetin soyu devam eder. Çünkü dünyanın yaratılış gayesi insanların varlığı ve yetişmesi ve kemale ermesidir. İzdivaç kurumunda ayrıca insanlar fikri ve ruhi açıdan huzura kavuşur ve kemale ermek için uygun bir ortam bulur ve aynı zamanda ihtiyaçlarını da karşılar. Şehid üstad Murtaza Mutahhari, İslam’da kadın hakları sistemi başlıklı kitabında şöyle diyor: aile kurmak, bir nevi başkalarının kaderine ilgi duymaktır. İzdivaç bireyin kendinden çıkması ve insan kişiliğini geliştirmesidir. İzdivaç ve aile kurma sayesinde elde edilen deneyimler ve yetişkinlik başka hiç bir yerde bulunamaz ve ancak ve ancak izdivaç ve aile kurma fiilleri ile elde edilebilir. Evet, biraz önce de belirtildiği üzere kadınların en önemli görevlerinden biri, analık görevidir. Anne olma şevki ve iyi evlatlar yetiştirmek, her kadının fıtratında yer alan bir duygudur. Kadın çocuğuna sunduğu sevgisi ile onu aşk ve sevgi ile yetiştirir ve topluma sağlıklı insanlar kazandırır ve ayrıca kendi fıtratında yer alan evlat sahibi olma isteğini da tatmin etmiş olur. Amerikalı yazar Tony Grant şöyle diyor: Ben biyolojik açıdan kadınlarda anne olma isteğini kesin bir istek olarak biliyorum. Anne olmak, kadın olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Gerçi günümüz kadınları biraz erkeksi özelliklerin üzerinde durmaya çalışıyor, ama yine de analık şevkini koruduğu ve her zamankinden daha çok bu şevki tatmin etmek istediği anlaşılıyor. Anneler çocuklarına karşı en narin duyguları besler ve bu özellik, yüce Allah’ın kadınlara sunduğu en büyük hediyelerden biridir. İslam dininde analık görevine büyük saygı duyulur. Bu görev kadınlar için büyük bir onurdur. İslam inkılabı rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei bir kadının hangi bilgi ve bilim seviyesinde olursa olsun ifa edebileceği en önemli rolün analık görevi olduğunu beyan ediyor. Ayetullah Hamanei bu görevin bir NİSAN 2014 15 kadın için diğer tüm görevlerden daha önemli olduğunu, üstelik başka hiç kimse bu görevi yerine getiremeyeceğini vurguluyor. Rehber Hamanei’ye göre sağlıklı, komplekssiz, neşeli, güçlü ve cesur insanlar ancak anaların kucağında yetişir ve anneler talim ve terbiye bakımından herkesten daha değerli ve daha yapıcıdır. Bir kadının yaşamında en hassas ve en güzel günleri gebelik ve daha sonra da emzirme dönemleridir. Gebelik döneminde anne kendi içinde bir insanı yetiştirir. Kadın bu dönemde bebeği ile duygusal bir bağ kurmaya başlar. Bilimsel araştırmalara göre annenin bu dönemde üstlendiği bakım görevi, bebeğin geleceğinde önemli rol ifa eder. Bebek doğduktan sonra annenin bebeği ile duygusal bağları emzirme fiili ile artarak devam eder. Anne sütü, bebeğin en doğal hakkı ve en mükemmel besinidir. 16 7SÖZ Gebelik dönemi annenin doğum yapması ve emzirme fiillerinde büyük etkisi olduğundan İslam dini kadınlar için teşvik edici etkenlerden söz etmiştir. İslam peygamberinden (sav) bu bağlamda çok ilginç bir rivayette şöyle okumaktayız: Kadın gebe ve hamileyken, canı ile ve malı ile Allah yolunda cihad eden bir mücahit ve oruçlu ve geceleri ibadet eden bir insan konumundadır. Bir kadının doğum sırasında çektiği her sancı için mümin bir kulu serbest bırakma sevabı yazılır ve doğum yaptığı anda öyle bir sevap yazılır ki kadın, bu sevabın büyüklüğünü ve azametini idrak bile edemez. Kadın bebeğini emzirdiği vakit, bebeğin her emişi, İsmailoğullarından bir köle serbest bırakma sevabı yazılır ve kıyamet gününde kadının önünde öyle bir nur vardır ki bütün insanları hayrete düşürür. Kadın bebeği emzirdikten sonra ise Allah’ın meleklerinden biri annenin yanına elini koyar ve şöyle der: Yaşamına yeniden başla ki Allah geçmişteki tüm günahlarını affetti. Anne sütü ile beslenen bebek, cismi ve ruhi açıdan herkesten daha sağlıklıdır ve büyüyünce de daha dengeli bir kişiliğe sahip olur. İslam dininde annenin bebeğine yönelik sevgi ifadesine de büyük önem verilmiştir. Nitekim Hz. Fatıma’nın (sa) her bebeğini doğurduktan sonraki ilk günlerde o hazretin ninnileri ile bebeklerini eğittiği beyan edilir. Bebeği kucağına alan ve ninni söyleyen bir anne, aslında bebeğinin narin ruhunu en güzel ve en huzur verici bir şekilde beslemiş olur. Hz. Fatıma (sa) bebeğine ninni söylerken şöyle buyururdu: Hasan’ım, baban Ali gibi ol ve haktan yana ol. Nimetleri bağışlayan Allah’a kulluk et ve hatakar insanlarla dostluk etme. yeni yeni yöntemlerle bebeğini en güzel ahlaki ilkelerle tanıştırabilir. Hz. Fatıma (sa) sürekli sevgisi ile çocuklarını besler ve onları asla anne sevgisi ve şefkatinden mahrum bırakmazdı. Hz. Fatıma (sa) kendisi aç ve susuz kalır, ama evlatlarını aç ve susuz bırakmazdı. Hz. Fatıma (sa) evlatlarını kemale erecek şekilde yetiştirirken, onların bir birine karşı da sevgi ve saygı ile davranmalarını ve aile içinde davranışlarını düzenlemelerini öğretmeyi ihmal etmezdi. İşte bu yüzden İmam Hüseyin (sa) ağabeyi İmam Hasan’a (sa) her zaman saygılı davranır ve kız kardeşi Hz. Zeyneb’e (sa) fevkalade sevgi besler ve kendisinden yaşça daha küçük olduğu halde önünde ayağa kalkardı. Anne talim ve terbiye konusunda NİSAN 2014 17 Aydın Altay Diyorlar ki; sen nesin Azizem Diyorlar ki; sen ey söz söyleyip aşırıya giden divane! sınırları ihlal edip sinirleri bozmaktan keyif mi alırsın? Dedim ki; siz ey sınır ile sinirleri birbirine karıştıran ve ezberin dışında konuşulanları “aşırılık” sayan ezberciler! her bilen aynı şeyi bilmez, her bilinen de hakikat sayılmaz. ezberledikleriniz bir kanıdan öte bir şey değildir. ama benim bildiğim tek bir şeyin tek/bir/den aklettiğim hakikatlerdir. aşırılık aklınızın ötesinde olan şeylerdir, bilmez misiniz? Diyorlar ki; sen ey sözleriyle hüküm sürmeye çalışan divane! asırlardır doğru bilinenleri sen mi yanlış görürsün ki; böyle pervasızca sesini yükseltirsin? 18 7SÖZ Dedim ki; siz ey kendisine ait olmayanla yetinen zavallılar! sözlerim kendi mihrabımda miraca yükselen bir sedadır. azizem ile her bulştuğumda yeniden şekileniyor kelimelerim. doğru ile yanlışı parmaklarıyla işaret edenlere kanıp aklıma ipotek koyanlara bir itirazın menifestosudur, bilmez misiniz? Diyorlar ki; sen ey herşeyi “azizem” ile ifşa emeye çalışan divane! bir nesne üzerinden yücelttiğin azize senin aşırılığın olur. aşırıya gidenin yolu helak ile kesişir, bilmez misin? Dedim ki; siz ey konuşulmayan sözleri “ifşa” diye algılayan, gözlerini hakikatten çeviren körler! bakıp da göremeyen gözlerinizle “azize”e giydirdiğiniz libas kirlidir. nazarınızda canlandırdığınız bütün cesetler tanrılaşıyor. oysa benim baktığım yerden cansız diye bildiğiniz her varlık can buluyor. Tefekkür makamında aşkı “azizem”de buldum, bilmez misiniz? sizin helak diye tabir ettiğiniz kesişen yollar, aslında hakkın tek noktada göründüğü yerdir. zira ölüm bir çoğu için helaktır, ancak ben ölümü yar ile buluşma merasiminin kutlu yürüyüşünün başlangıcı olduğunu öğrendim. bu divaneye görünen sırrı bilmez misiniz? Diyorlar ki; günün her saat’inde “azizem” demekle geçiyor vaktin, başka bir kelime bilmez misin? Dedim ki; siz ey her şeyi kelimelerle anlamlandırmaya çalışan beyhudeler! halden yoksun lafazan nasipsizler. Bilseydiniz bütün varlıkların bir/leştiği bir alemi yaşadığımı, o alemi aziz kılan “azizem” olduğunu, o vakit bütün kelimelerin nasıl secde ettiğini görürdünüz... Diyorlar ki; be hey divane! put/laştırdığın “azize”yi kır gitsin. 24 saat’e mesken eylediğin kıblegahından kurtul. Dedim ki; siz ey zamana ve makama kutsallık giydiren terzi kılıklı çıplaklar! manaya giydirdiğiniz eski bir libastan öte değil. Siz bilmez misiniz her inandığınız ve sevdiğiniz birer put olduğunu? hanginiz sevdiğinizi kırabilirsiniz? Zavallı terziler yama yapmaktan öldürdüğünüz vaktin hesabını nasıl vereceksiniz? Mesleğinize gözlerinizi feda ettiniz, ben “azizem”e kendimi feda etmişim çok mu? Diyorlar ki; be hey ömrünü bir nesneye vakfeden divane! bir dilber uğruna yok olunur mu? zavallılar! Rabbime bu kadar yaklaşmışken, sizin tarifinize nasıl döneyim? Diyorlar ki; sen ey sabahlara kadar inim inim inleyen yaralı kelebek! içindeki ateşten kurtul da canını kurtar, zira bu ateş seni yiyip bitirir... Dedim ki; ey ruhunu yitiren, ancak canını ateş denen nesneden sakındıran beyhudeler! yanan sadece tenimdir. Bu iniltilerim ise ateşten değil. Siz bilmez misiniz ben “azizem” ile halvet içreyim? Diyorlar ki; sen ey gönlünü nara, canını cehenneme atan günahkar! hem yanmaya razı, hem de bir dilberin dudak büküşünden şikayetçisin. Arşı inleten bu figanın kime? Dedim ki; ey mabud’un görevine soyunan çaresiz! günah ile sevabın terazisini aklıyla tartan akılsız, canını cehenneme terk etmiş değilim, sizin “can” diye tanımladığınız “canan” ile bir/leşmiş, gönlüm ateşlere yanmış çok mu? gönlü yanmayan aşık ne büyük bir bedbahttır... Ve diyorum ki; Dilberin dudak büküşü nazındandır bilirim. uzaklaşması ise nankörlüğümden. arşı arşınlayıp yar ile buluştuğum demler benim miracımdır, seyrana durduğum bu demler figan değil, yar ile göz göze gelmenin gönlümde yükselen mukabelenin manifestosudur... Dün sana sarılırken gerdanında baharı gördüm, bir buseyle cemre gibi düştün bedenime ey yar... Dedim ki; siz ey nesnelerin yığınlarında kendini bulamayan kayıplar! gözlerimin tek noktayı gördüğünü bilseydiniz, hakkın nasıl bir “yek” olduğunu anlardınız. Bir dilberin kahkahasında şehvet arayan dünya ehl-i, o dilber dudak bükmüş gülüşüme, bedenim abad olmaz, bilmezmisiniz? Azizm‘e boynum büküktür kayıptır bütün zamanlar. toprağa her ayak basışım ruhumu ferahlatır, vefasız bir alemin yitirdiği bir zere, altından kalkıp gülemiyorum... Diyorlar ki; ey dünya ehlinden sıyrılıp giden divane; dön, rabbine dön... Azizem, yabana atılacak değilsin ki bir kenara atayım, dünya hayatındayız, kim servetinden vazgeçer? Dedim ki; siz ey aklını şekillerle bulandıran Azizem, iki kaşın arasından bir ömür yürüdüm, farkına varıp da bir solukluk ses vermedin bana... NİSAN 2014 19 Kadir AKARAS Hum Göleti’nin Dalgaları Kumların üzerinden yavaşça süzülüp taşların arasından geçen hafif rüzgarın okşamasıyla, suyun yüzeyi titriyordu. Göletin kenarı, dalgaların vurmasıyla bir tazelik bulmuştu. Bazen de düşen bir yaprak, suyun hareketine kapılıyordu. Dağlar, saldıkları gölgeleriyle, tabiatın görkemini canlandırıyordu âdeta. İç içe geçmiş bol kıvrımlı dereler, çölün esrarengiz enginliğinde kayboluyordu. Ufukta küçük bir bulut parçası görünüyordu ve geniş kumsalların üzerinde kuşlar uçmaktaydı. Her yeri derin bir sessizlik almıştı. Gökyüzü de çölün sessizliğinin bir fotoğrafıydı. Varlığın terennümünden başka bir ses duyulmuyordu. Zaman heyecanlı bir olayın beklentisi içindeydi ve tabiat, kulağa hoş gelen bir melodiye kucak açmıştı... Hassas dakikalar geçti... Ses dalgaları boşluğu yarıp dağların derinliklerinde çınlayıp güneş ışınlarına karışarak göletin yüzeyine vurmaktaydı... Su titriyor ve ebediyete kadar uzanacak okşayıcı dalgalarını yükseltiyordu... Yükselen bu dalgalar çok geçmeden göletin sınırlarını aşacak, uçsuz bucaksız çölle- 20 7SÖZ rin sonlarına, yüksek dağların tepelerine, derin derelerin diplerine, sessiz kırların üzerine, mavi gökyüzünün kubbesine, meleklerin mekânı göklerin perdelerine, düşünce ve ruhların derinliklerine ve insanlık tarihinin geleceğine kadar ulaşacak; derin, yaygın ve kalıcı etkisini gösterecekti... O gün, o ıssız çölde, o kalabalık toplantıda söylenen temiz ve güzel sözler, hayat veren bir ruh gibi canlara işledi ve karanlıkları yaran bir nur gibi kalplere ışık saçtı. Sözler; eğitim ve öğretim tarihinin en parlak sözleri... İnsanlığın geleceğine önem veren, insanlık kervanı yolunu şaşırmasın diye didinen bir önderin aşk dolu kalbinden coşan sözler... Evrenin ve insanın ebedî saadetinin temellerini kendinde barındıran, vahiy semasından doğan nurlu sözler... Develerin mahfelerinden ve dağın eteklerinin sağlam taşlarından oluşan tabiî bir minberin üzerinden, çölün öğlen vaktinin berrak havasında, çölün sakinleştirici atmosferinde, düşüncelerin değişik olduğu bir ortamda, gafil beşere varlık hedefini hatırlatan, onu yaratılışın sır perdelerini aralamaya, kâinatın azameti üzerinde düşünmeye zorlayan, kentlerin sınırlı muhitinden eser olmayan, alışılmış yerleşim bölgelerinin kapı ve duvarlarından bir iz bulun- mayan ve insan ruhunun âdeta beyaz bir sayfa gibi her gerçeği kabullenmeye hazır olduğu bir yerde söylenen sözler... Sözlerin sahibi; kâinatın seçilmişi, varlığın sırrına erip sözcülüğünü yapan, eğitim ve öğretimin ağır zahmetinin heyecanında bir ömür tüketen, toplumun düşüncelerinin ıslâhı için canını ortaya koyan ve kurtuluş dininin yayılması için 23 yıl boyunca çaba sarf eden melekûtî bir önder... Şefkat dolu bir ıslâhçı... Candan aziz bir öğretmen... Evet, Hz. Muhammed’den söz ediyorum... O aziz yol gösterici, o fedakâr eğitici, o sevgi ve erdem kaynağı önderden. Muhatapları; yârân ve ashabı... Hac farizasını, o siyasî-içtimaî ibadeti henüz yerine getiren, haccın gurur ve bencillik duygusunu söküp atan sahnelerini yeni yaşamış olan, ibadet ve yakarışın mutluluk ve sefasını ruhlarında hisseden Müslümanlar... İşte, sonsuza dek sürecek en kapsamlı saadet ve ahlakî tekâmül projesinin tasarlandığı böylesi hassas bir zamanda, dinin beka sırrının aşikâr olacağı ve yaratılışın nihaî neticesinin açık bir şekilde tecelli edeceği dakikalarda vahyin dili konuşuyor, pak göğsünde parlayan vahiy nuru, düşünce ve ruhların sayfalarına nakşediyor... Peygamberlerin tarih boyu çektiği zahmetleri, onun 23 yıllık çabalarıyla birlikte şimdi şu birkaç saatte özetleniyor... Beşeriyetin saadet ve hidayet programı kıyamete kadar dü- zenleniyor... Öyleyse insanlığın tarihidir bu anlar; geçmişi ve geleceğidir... Kâinatın yaratılış sebebinin tecellisidir bu nurlu dakikalar... İnsanlığın baş öğretmeninin eli üzerinde, çölün yakıcı sıcağında, yığınla insanların ve seçkin Müslümanların huzurunda, beşer üstü bir şahıs tanıtılıyor insanlığa; tarihin seyrini değiştirecek, tevhit bayrağını sonsuza dek dalgalandıracak, âlemi baştan başa tevhit öğretilerinin nüfuzu altına alacak bir şahıs... Yüce İslâm Peygamberi, ebedî saadet önderini o kalabalık topluluğa şu şekilde tanıttı: “Kime ben mevlâ isem, Ali ona mevlâdır...” Bu sözü, o çölde bulunan herkes, hatta kalabalığın en kenar noktasında bulunanlar yada izdiham ve sıcaktan dolayı çadırlarına sığınanlar bile duydular ve Ali’nin elini Resulullah’ın elinde gördüler. Peygamber (s.a.a) bu açık ve canlı tanıtımla, eğitim ve öğretim vazifesini tamamladı, ağır ve nihaî görevini sona erdirdi... Ve dünya tarihinde hareketli bir dalga oluştu, vahyin kaynağından kaynaklanan, onun iradesiyle oluşan bir dalga... Ve adalet, eşitlik, cesaret ve iman yelkenleriyle hareket eden insanlık gemisini, zamanın engin okyanusunda, mutluluk ve saadet sahiline doğru hareket ettirdi... NİSAN 2014 21 Komşuluk Sizin İçin Neyi İfade Ediyor? Son yıllarda kentlerin artan nüfusu ve teknoloji alanında sağlanan ilerlemeler, insanların yaşam tarzında önemli ve köklü değişikliklere yol açtı. Kentleşme sürecinin baş döndüren ivmesi, insanları küçük apartman dairelerinde derli toplu yaşamaya mahkum etti. Gerçi evlerde ve apartmanlarda duvarlar insanları bir birinden ayırıyor ve herkes kapısını açarak kendi hanesine ve hayatına ayak basıyor, fakat sosyal yaşam, insanları adeta bir ailenin bireyleri gibi yan yana getiriyor ve insanlar sürekli bir biri ile irtibat, teamül ve yardımlaşma içinde hareket etmek zorunda kalıyor. Bu yüzden iki komşun bir birine huzur vermeli ve her komşu kendini başkalarının komşuluğunda güvenli ve huzurlu bir ortamda hissetmesi gerekir. Bu durum, İslam dininin muaşeret ve ahlak ilkelerinde vurgu yaptığı bir konudur. İnsanların dünya ve ahiretlerinde saadete ermeleri için geniş ve mükemmel bir programı olan İslam dini bireysel ve sosyal yönleri ve gereksinimleri gözetleyen bir dindir. İslam dini komşuluk konusunda da yararlı tavsiyelerde bulunmuştur, öyle ki bu tavsiye- 22 7SÖZ ler günümüz dünyasında insanların ve özellikle komşuların ilişkilerinin renksizleştiği bir dönemde yararlı ve kayda değer sayılır. Yüce Allah Nisa suresinin 36. Ayetinde müslümanların bir birine karşı haklarından söz ederken, başta komşular olmak üzere bir kaç kesime iyilik tavsiyesinde bulunuyor ve yakın ve uzak komşulara ihsanda bulunulmasını vurguluyor. Evet, bu ayette komşulara ihsan tavsiyesinde bulunuluyor. İyilik ve ihsanda bulunma tavsiyesi, adaletten ve yasallıktan daha yukarı bir mertebedir. İhsan, bağışlama ve cömertlik gibi duygular adalet ve kanun çerçevesine sığmaz, çünkü yasalar çerçevesinden bakıldığında artık cömertlik ve ihsan olamaz. İhsan, insan hatta yasal görevi olmadığı halde elinden geldiğince başkaları hakkında iyilikte bulunmasıdır. İmam Ali (sa) son vasiyetlerinde şöyle buyurur: Sürekli peygamberlerin tavsiye konusu olan komşularla ilgili olarak Allah’tan korkun, Allah’tan korkun. Allah resulü (sav) o kadar çok komşularla ilgi- li tavsiyede bulunurdu ki, komşuların da bir birinin mirasına ortak olduğunu zannediyorduk. Komşunun konumu o kadar önemlidir ki İslam peygamberi (sav) bu kesim için, inançları ve dinleri ne olursa olsun, ayrı bir hak tanımıştır. Allah resulü (sav) şöyle buyurur: Komşular üç kısımdır: üç hakkı olan komşu: komşuluk hakkı, İslam hakkı ve akrabalık hakkı. İki hakkı olan komşu: İslam hakkı ve komşuluk hakkı. Ve tek hakkı olan komşu, o da sadece komşuluk hakkı olan kafirdir. İslam dininin komşuluk adabı ve hakları oldukça geniştir. Bir gün Allah resulü (sav) sahabeden sorar: acaba komşu hakkı nedir, bilir misiniz? Sahabe hayır diye cevap verince Allah resulü (sav) şöyle buyurur: komşu hakkı, eğer sizden yardım talep ederse ona yardım etmenizdir, eğer borç isterse ona borç vermenizdir, eğer yoksullaşırsa, onun elinden tutmanızdır, eğer iyi haber alırsa, onu kutlamanızdır, hastalandığı sırada onu ziyarete gitmenizdir, musibetlerde ona başsağlığı di- NİSAN 2014 23 lemenizdir, eğer ölürse cenazesine katılmanızdır. Komşunuzun müsaadesi olmadan evinizin yüksekliğini arttırmamalısınız ki onun evine hava akışına mani olmasın. Ne zaman meyve alırsanız bir miktarını ona hediye edin, eğer bunu yapmak istemiyorsanız, aldığınız meyveyi gizlice evinize götürün ve çocuğunuz o meyveyi dışarı götürmesine ve komşunuzun çocuğunun görmesine zemin oluşturmasına ve bu yüzden bahane etmesine müsaade etmeyin. Ona biraz yollamadan yaptığınız yemeğin hoş kokusu ile komşunuzu rahatsız etmeyin. Allah resulünden (sav) aktarılan nurani rivayette yer alan haklar genel ahlaki kurallardan en ince manevi noktaları içermektedir 24 7SÖZ ve eğer komşular bu ilkelere ve tavsiyelere uyacak olursa, beşeri toplumda gönül birliği ve vahdet açısından büyük tesiri olacağı kesindir. İslam peygamberi (sav) mümin ve uyumlu komşu sahibi olmanın insanların huzurlu ve saadetli yaşamında etkili olduğuna inanır ve sahabeye mümkün mertebe daha şayeste komşuları olan yerlerde mesken edinmelerini tavsiye ederdi. Bir gün sahabeden biri sorar: Ey Allah’ın resulü (sav), bir ev satın almak istiyorum. Sizce hangi semti seçmem daha isabetli olur. Allah resulü (sav) her hangi bir özel semti önermeksizin şöyle buyurur: önce komşularına bak, daha sonra ev al. Bu beyan, İslam’ın komşuluk sınırı ile ilgili görüşünü bildiğimizde daha da önem kazanır. Bir gün sahabeden biri İmam Sadık’tan komşu- luk sınırının nereye kadar olduğunu sorar. O hazret, her taraftan kırk ev, diye karşılık verir. Öte yandan komşuya saygı göstermek de İslam’ın önemli tavsiyelerinden biridir. İslam peygamberi (sav) komşulara saygı, anneye saygı gibi insanlara vacip olduğunu buyurmuştur. Komşuların halinde habersizlik ve haklarına yönelik duyarsızlık, İslam dininde tenkit edilen durumlardır. İslam peygamberi (sav) şöyle buyurur: Eğer biri komşusu açken tok karınla yatıyorsa, bana iman edenlerden değildir. İslam dininde komşuların durumu ile ilgilenme üzerine sık sık vurgu yapılırken, komşunun sırrını ve kusurların ifşa etmek de bir o kadar tenkit edilmiştir. İmam Seccad (sa) komşuların bir birine karşı haklarından biri, komşunun sırrını saklamak olduğunu belirterek şöyle buyurur: eğer komşunun kusurunu öğrendiysen, ona saklamalısın. Din önderlerinin sürekli men ettikleri çirkin adetlerden biri, komşuları rahatsız etmektir. İslam peygamberi (sav) komşuları rahatsız etmemenin müminlerin özelliği olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: bir kul, komşusu onun şerrinden korunmadan iman etmiş sayılamaz. Yani gerçe mümin, genelde başkaları ve özelde komşuları onun şerrinden korunan kimsedir. Öte yandan bir grup insan aynı ortamda bir arada yaşadığında bazılarının komşuluk ilkelerine ve kurallarına duyarsızlığı ve bu ilke ve kurallara uymaması, anlaşmazlık ve küskünlük sebebi olabilir. Bu durumda ve komşusundan ilgisizlik gören komşu, onun verdiği rahatsızlığa mümkün mertebe katlanması ve düşmanlık gütmekten kaçınması gerekir. İmam Kazım (sa) şöyle buyurur: İyi komşuluk, komşuyu rahatsız etmemek değil, asıl komşunun verdiği rahatsızlığa karşı sabretmektir. açısından komşuluk ancak ahlaki ve insani ilkelerin çerçevesinde geliştiği takdirde iyi tesiri olabilir. Bu durumda komşuluğun maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi tesirleri bol olur. İyi komşuluğun tesirlerinden biri, kentlerin imarı ve insanın ömrünün uzamasıdır. Çünkü komşular bir biri ile işbirliği yaptığı takdirde şartlar refah seviyesinin gelişmesi için elverişli olur. Öte yandan refah da insanda psikolojik huzura ve sonuçta ömrün uzamasına yol açar. İlişkileri sürekli gergin ve baskılarla birlikte olan komşular bu durumdan olumsuz etkilenir ve cismi ve ruhi açıdan hastalanır. İyi komşuluğun bir başka sonucu, Allah katında makbul hale gelmektir. Komşusuna iyilik ve ihsanda bulunan kimse Allah’ın ve peygamberinin sevgisini kazanır, çünkü yüce Allah ve resulü nezdinde iyilik ve ihsan, ilahi sıfatlardır. İyi ahlak, insanın cennete girmesine vesile olur, çünkü cennet, iyi ahlaklı insanların yeridir. Bu yüzden yakınlara ve komşulara iyilik etmek, ebedi cennete girmenin ve ebedi saadete kavuşmanın anahtarıdır. İslam peygamberi (sav) başta komşular olmak üzere insanlara karşı iyi davranma konusunda şöyle buyurur: Ahlakınızı düzeltin ve komşularınıza karşı sevgi ile davranın ve kadınlarınıza saygı gösterin ki hiç hesap sorulmadan cennete girebilesiniz. Günahların bağışlanması da komşusu kendisinden memnun olan insanlara verilen bir başka mükafattır. İslam peygamberi (sav) şöyle buyurur: kim ölür ve üç komşusu varsa ve hepsi ondan razı ise, Allah’ın rahmetine kavuşur. Evet toplumda insanların arasında İslamî kardeşlik ruhu hakim olursa, ilişkiler bir o kadar yakın ve mesafeler bir o kadar azalır ve komşular bir birine yardımcı olur ve iyilikte ve kötülükler bir birine ortak olur. Öte yandan komşuların yakın ve samimi ilişkileri toplumda birlik ve beraberliği de güçlendirir ve bu yüzden İslam dini öğretilerinde komşulara ihsanda bulunmaya vurgu yapar. Komşuların bir birine karşı iyi davranması bir çok bereketin kaynağı olabilir. İslam NİSAN 2014 25 Anne Musa AYDIN ve İslam’daki Makamı Bismillahirrahmanirrahim İslam’da annelik makamı ve annelik makamını ve insanın hayatındaki rolünü anlayabilmemiz için yüce Rabbimizin kitabına ve Resulullah’ın (s.a.a) ve Ehl-i Beyti’nin nurlu sözlerine müracaat etmemiz gerekir. Biz de mümkün mertebe ayet ve hadislerden yararlanarak bu mevzuu sizlere açıklamaya çalışacağız. menizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: Ey Rabbim, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı.” (İsra Suresi, ayet 23-24) Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik et- Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik anası onu zayıflık üstüne zayıflık çe- 26 7SÖZ kerek karnında taşımıştır. Onun (memeden) ayrılmasıda iki yıl içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana baba şükret dönüş banadır diye öğüt verdik.” (Lokman Suresi, ayet 14) Görüldüğü gibi bu ayetlerde Allah-u Teala anne babaya iyilik etmeği, onlara şükretmeyi kendi ibadeti ve şükrüyle yan yana zikretmiştir. Bu da Anne babanın Hak Teala indindeki makamını ve onlara iyilik ve itaat etmenin önemini göstermektedir. Onun için anne, babaya itaat etmek günah ve farz olan şeyler haricinde farzdır. Hatta anne baba evladını sünnet olan bir ameli yapmaktan nehy edip başka bir işe emrederse onların dediğini yapması gerekir. Bir gün bir kişi Resulullah’a (s.a.a) gelerek ya Resulullah dedi, anne babanın evlatları boynundaki hakkı nedir? Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Onlar senin cennet ve cehennemindir.”[1] Yani onlara yapacağın iyilikler ve onlara karşı vazifelerini yerine getirmenle cenneti kazanabilirsin. Ama onlara karşı vazifelerini yerine getirmezsen cehennemi hak etmiş olursun. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Anne babaya iyilik yapmak en büyük farizadır.”[2] İmam Sadık (a .s): “Allah anne babaya iyilik etmeyi emretmiştir” ayetini şöyle açıklamıştır: “İyilik etmek onlarla iyi geçinmek ve ihtiyaçlarını ağız açıp istemeden yerine getirmektir...”[3] Yine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun.”[4] Resul-i Ekrem (s.a.a): “Kıyamet gününde iyilerin efendisi ölümlerinden sonra anne ve babalarına iyilik yapan kimselerdir.”[5] Sekizinci İmamımız İmam Rıza (a .s): “Anne babaya iyilik etmek vaciptir; hatta müşrik olsa dahi. Elbette Allah’a isyan olan şeylerde onlara itaat edilmez.”[6] Buraya kadar ayet ve hadislerden anne ve babanın ikisine de iyilik ve itaat etmenin önemi anlaşılıyordu. Fakat diğer bir çok hadisten anlaşılıyor ki annenin hakkı ve ona iyilik yapmak daha önemlidir. İşte bu hadislerden bir bazısı: Bir gün birisi Resulullah’a sorar: “Ben kime iyilik yapayım.” Resulullah “Annene” der. Sonra tekrar kime diye sorduğunda tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorar; Resulullah tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorunca Resulullah bu sefer “Babana” diye cevap verir.”[7] Rivayet edildiğine göre birisi Resul-i Ekrem’e gelerek “Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu? demiş. Resul-i Ekrem “Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sormuş; o da “Babam yaşıyor” demiş. Resul-i Ekrem “Git ve ona iyilik et” buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: “Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu.”[8] Bir gün Hz. Musa Allah-u Teala ile münacat ederken Hak Teala’dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını istiyor. Hak Teala şöyle hitap eder: “Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir. Hz Musa genci bulmak için oraya geldiğinde onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa onu çaktırmadan takip etmeye başlar ki hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmiş olsun. Akşama kadar bekler; fakat onun için önemli olan ve böyle bir makama onu layık kılacak bir ameli göremez. Akşam olunca genç, iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde Hz Musa kendini tanıtmadan adamdan, o gece kendisini misafir etmesini ister. Hz Musa bu vesileyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Genç Hz. Musa’nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptı- NİSAN 2014 27 ğını. Daha sonra evde bulunan ve eli ayağı felç olan ihtiyar bir kadının yanına gelerek büyük bir sabır ve şefkatle yemeği lokma lokma onun ağzına koyarak yedirdiğini, sonra elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür. Hz. Musa (a.s) o gece sabaha kadar gencin normal dini vazifeleri dışında fevkalade bir amel, ibadet, münacat falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: “Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gök yüzüne dikerek ne söylüyordu?” Genç şu cevabı verir: “Bu benim annem” der. Ben ona yemek verdiğim zaman hakkımda şöyle dua ediyor: “Allah’ım bu hizmetlerin karşılığında oğlumu cennette Hz. 28 7SÖZ Musa’nın yanına arkadaş eyle.” Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Teala’yla yaptığı münacatı kendisine anlatır.” İşte anne babanın hakkını riayet etmek böyle feyizlere insanı ulaştırır. Elbette bütün bunlardan önce, insanın mu’min ve takvalı olması gerekiyor. Yine Resul-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Cennet annelerin ayağı atındadır.”[9] Bir başka hadiste: “Annelerin ayaklarının altı, cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurmaktadır. Bu hadisin bir manası şudur ki cenneti kazanmak, annelerin gönlünü kazanmak, onlara iyilik etmekle mümkün olur. Bir başka manası da: “Anneler isterse dünyayı cennete çevirebilirler, yetiştirdikleri mu’min ve salih evlatlarla. Çocukların saadet ve mutluluğunun temel taşını koyan annelerdir. Kötülük ve bedbahtlıklarının ilk temel taşını koyan da yine annelerdir. Zira niyetleri, yedikleri lokmalar, amelleri, davranışları, imanı ve takvası rahimdeki çocuğu üzerinde de etkilidir. Doğduktan sonra da çocuk, anne ve babanın, özellikle annenin bütün hareketlerini izleyip taklit eder. Annenin verdiği terbiyeyle çocuğun ilerideki şahsiyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu yüzden Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Saliha bir eşle evlenmesi bir erkeğin saadetindendir.”[10] Zira ailenin ve çocukların saadeti büyük ölçüde anneye bağlıdır. Başka bir hadiste İmam Cafer-i Sadık (a .s) şöyle buyurmuştur: “İffetli ve hayalı bir annesi olana ne mutlu!”[11] İşte bütün bunlar annenin insan hayatındaki vazgeçilmez rolünü ve önemini gösteriyor. Evet anne anneliğin yanı sıra bir öğretmendir. Bu yüzden de onu imanlı yetiştirip cennetlik yaparsa, onun bütün hayırlı amellerinde ortak olur. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi kız çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirip terbiye ederse, ona iyi bir talim ve terbiye verip güzel ve faydalı şeyler öğretir ve onu Allah’ın verdiği nimetlerden yararlandırırsa, o çocuk onunla cehennem arasında bir perde olur (cehenneme gitmesini önler).”[12] İmam Hasan Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala kıyamet günü bazı anne ve babalara mükafat verecek. ‘Ey Rabbimiz, bu mükafatları nereden hakkettik? Bizim amellerimiz buna layık değildi’ diye sorduklarında şu cevabı alacaklar: ‘Bu mükafatlar çocuğunuza Kur’an öğretmeniz ve onu İslam diniyle tanıştırdığınız içindir.”[13] Yüce Rabbimiz’den annelerimiz hakkında görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeyi ve bacılarımıza Hz. Fatıma’yı örnek alan anneler olmayı nasip buyurmasını diliyoruz. Amin! [1] -Et-Terğib-u Vet-Terhib, C.3, S.316. [2] -Ğurer-ul Hikem, Hadis: 4423 [3] -El-Kafi, C.2, S.157. [4] -Et-Terğib-u Vet-Terhib, C.3, S.317. [5] -Bihar-ül envar, C.74, S.86. [6] -Bihar-ül envar, C.74, S.72. [7] -El-Kafi, C.2, S.159. [8] - Bihar-ül envar, C.74, S.82. [9] -Kenz-ül Ummal, Hadis: 45439. [10] -El-Kafi, C.5, S.327. [11] -Bihar-ül Envar, C.23, S.79. [12] -Kenz-ül Ummal, Hadis: 45391. [13] -Müstedrek-ül Vesail, C.1, S.290. NİSAN 2014 29 Nisan Çiçeğine… Senem Gümüş 30 7SÖZ Günlerden Cuma idi. Erken kalktı. Gökyüzü berrak bir mavideydi. Güneş nazlı bir sevgilinin edasında şualarının tüm çekiciliğini sergilememişti. Ancak biliyordu ki bugün güzel bir gündü. Mevsimlerden bahar, aylardan nisan, günlerden Cuma idi. Bahar dirilişin adı, nisan öncü bir ay, Cuma kutsal bir gündü. Pencereyi açtı. Derin bir nefes aldı. Temiz hava ciğerlerine doldu. Sabahın serinliği yanaklarını okşadı.”Bu bahar aşk uğramadı buralara”. Bu cümleye olumlu bakışını yansıttı: Bu bahar aşk uğradı buralara dedi. Sol yanını tuttu…”Bir bahar akşamı rastladım size” şarkısını anımsayacak vakti tanımadı kendine. Mutfağa geçti. Çayı ocağa koydu. Gitti, akşamdan içine kirli çamaşırları yerleştirdiği makinenin düğmesine bastı, lavabonun önünü kuruladı. Aynaya baktı, saçlarını düzeltti. Evde herkes uyandı. Kahvaltı yapıldı. Bulaşıkları yıkadı. Kurulamadan öylece tezgâhın üzerinde bıraktı. Evi silmedi süpürmedi de, dağınıklıkları topladı. Bilgisayar masasının üzerindeki kitapları düzeltti. Not aldığı defteri masanın orta yerine koydu. Evin ön bahçeye bakan balkonuna çıktı. Etrafa göz gezdirdi. Ağaçlar çiçek açmıştı, ayva ağacında çiçekler boldu. Erik ağacı çiçekleri yolcu etmiş, nohut tanesi büyüklüğündeki erikleri sinesinde besliyordu. . Az ileriki bahçede çimenlerin koynuna tüm masumluğuyla uzanmış beyaz papatyaları gördü. Gözüyle sevdi onları, dokunamadı belki ama sevdi! —Papatyam! Seni evin içinde göremeyince öyle korktum ki! —Gülümseyerek, görüyor musun? Dedi Papatyanın yosun yeşiline çalan gözlerine bakarak-görüyorum, sadakat, cömertlik, güven, sevgi, şefkat, vefa görüyorum dedi. Papatya tekrar gülümsedi —Papatya! Bugün çok neşelisin dedi —Neşeliyim, çünkü bugün mevsimlerden bahar, aylardan nisan, günlerden Cuma, çiçeklerden papatya dedi. —Hatırlıyorum. Yıllar önce yine mevsimlerden bahar, aylardan nisan günlerden Cuma idi. Yemyeşil çimenlerin üzerinde en yalın halinle duruyordun.’Sevmezken de sevmelere’ davet eden bir duruşun vardı. Aşktan öte duygulara çağıran bir öncülüğün hâkimdi. Usulca yanına geldim-Gülümsedin. Ben/den uzak,’ biz’ dercesine duruşun, karşılıksız sevgi sunuşun, papatya; kendin oluşun… Nergisin gururundan, güllerin vurgunundan, lâlelerin devir devir sürgününden yorulmuş ruhumu sînene yasladım. Ağladım… Sessizdin.’ Gözyaşlarımı duyacak kadar sessizdin’.Ve o günden sonra ‘ nisan çiçeğim’ ben hep sana yağdım. Papatya en sade duruşuyla beyaz yapraklarının özdenliğine tebessümü de ekleyerek, yağmur, şefkatli elleriyle papatyanın beyaz yanaklarına dokunarak, ağaçların dallarına konmuş kuşların bestesinde şu güfteyi söylediler: Selam mevsimlerden bahara, aylardan nisan günlerden cumaya, selam bahar eteklerindeki daha nice güzellikleri dökerek mutluluktan örülmüş kalplere, selam çocuk kalbine, selam İstanbul’a, selam güllere, karanfillere, fesleğen kokusuna… Selam yağmurun ellerinden tutmuş ellere, yumuşacık damlaların okşadığı zülüflere, selam gökkuşağına, uçurtmasıyla gökyüzünde uçmayı hayal eden çocuğa, su birikintilerine basarak yürüyen çocuk ruhlu genç kıza selam, selam, Müberra munis bir kalbin üzerine olsun. NİSAN 2014 31 ŞİRAZ, HEYECAN, AŞK VE GAZELİN ŞEHRİ Sayfaları çeviriyorsun ve şuraya geliyorsun: Şiraz ve onun eşsiz halleri ne hoş/ Allah zevalini korusun(1). Kendine geliyorsun ve bakıyorsun ki bu ne bir şiir, ne vaz’ ve ne de bir hitabe. Ne bir efsane ne bir hikaye. Aksine inanç, eski ve yeni insanların inancı. Rüknabad suyu başında yari ile sefa etmişlerin, ömrün geçişini seyretmişlerin(2) ve şu araba gürültülerinden bir anlık kurtulmak isteyenlerin inancı... Şiraz'da ne liman vardır ne de İpek Yolu... Ama sefa vardır.’Gayb’ın dili’nin(3) uzaklığına dayanamadığı ve bir ömür boyunca büyüsüne esir olduğu bu şehir... Ve o ‘Tatlı sözlü’ (4), fesahat ve belağat atına binerek bütün o tecrübelerden ve yolculuklardan sonra yine bu güzel sığınağa cezbolmuştur. Ve 32 7SÖZ böyledir ki Türkünün Hint benine Semerkantlar, Buharalar bağışlanmıştır (5). Şiraz birçok güzel şeyi içinde taşır. Hatıralarda kalacak gönülçelenlerin, mutluluk veren sokaklar ve heyecanlandıran geçitlerin, mest eden turunç baharının ve iyi huylu insanların, bostan, gül ve zerafetin, tarih ve gururun, din ve bağlılığın. Şiraz’a uğramamış veya uğrayıp da ondan övgüyle bahsetmemiş bir İran turistine az rastlanır. Afifabad Bağı, Cennet Bağı, İrem Bağı, Golşen Bağı, Delgoşa Bağı ve Cehannema Bağı gibi çeşit çeşit bağlarıyla. Şiraz kelempolosu, sebze aşı ve karde aşı gibi leziz yemekleriyle. Dopdolu tarihi ve onun yadigarları, Vekil çarşısı ve hamamı, Kerimhan Erg’i, Nasirulmülk Camii, Hafıziye, Sadiye ve İranlılar’ın tarihi iftiharları, Taht-ı Cemşid ve Pasargad (6) ile. Şah-ı Çerağ’ı ve ona olan bu bağlılıkla. Daş Akol (7) ve onun namusperver kadife başlıklılarının hatırası iç içe sokaklarıyla, Kur’an girişi ve kapısıyla, Kolat ve şehrin kenarında sakin uzanmış gizli cennetiyle. Morali yüksek güzel insanlarıyla, kendileri güzeller ki bu kadar güzelliği ortaya çıkarmışlar. Bunun ispatı da bu toprakların tarih örgüsünde gizlidir ve buna misal, kendini ‘Halkın vekili’ olarak adlandıran o padişahtır.(8) Günümüzün Şiraz'ı da aynı Şiraz'dır. Modernizm elbisesi giymiştir ve gelenekleri kucaklamıştır. Vekil çarşısının kenarında güzel ve yeni butikler çalışmaktadır. Yeni caddeler, trafiğin yükünü çekmektedir ve küsme- barışma sokakları (9) muhabbet yükünü. Yüksek apartmanlar, tehdit eder ve Taht-ı Cemşid’in sütunları gözleri daldırır. Yeni müzeler gelenekleri sergiliyor ve Kasrdeşt Bağı’nın geçitleri, gelenekleri soluyor. Renk ve kokuyu yayıyorlar, gönlü titretiyorlar ve insana kendini kaybettiriyorlar. Şiraz, güzel hatıraların macunudur, bu macunu tatmak isterseniz biraz zahmet edip Şiraz'a gelmelisiniz. Hayır, hayır, dil ne kadar kusurlu ve tüm bu güzelliklere doğru yolculuğu zahmet bilen kişi ne kötü düşünceli. Bu hava ve ortama kanatlanıp gitmeli. Ruhunuzu getirin, hafifletin onu ve parlatın. Afifabad caddesinde yürüyün, caddelerin canlılığını ve heyecanını soluyun ve biraz Afifabad Bağı'nda durun. Oturun ve sakinleşin. Tarihin yolunda yürüyüş yapın. Vekil çarşısının sokakları ve dörtyollarına uğrayın ve dükkanlara bakın. Bakın ki sanatçı eller neler üretmiş Nasirulmülk’te. Güzelliğin ve sanatın yoğunluğunu Kerimhan Ergi’nde seyredin. Vekil hamamını ve etrafındaki restoranları keşfedin. Kendinize kavuşun, aşka kavuşun Şah-ı Çerağ’da. Buranın insanlarının göstermekten çekinmediği bu büyük bağlılıktan zevk alın. Diğer taraftan Taht-ı Cemşid’de gururunuzu yenileyin. O azamete dalın gidin. İftihar edin ve gurur duyun, Kuroş’un meşhur silindirinde bir kısmı yazılı olan bütün bu büyüklük ve insanseverlik karşısında. Övün, mutlu olun, tüm bu büyüleyici şeylerle mutlu olun. Eğer tüm bunlar da yetmezse mest ve NİSAN 2014 33 divane şarkı söyleyin : Ey saki! O ruhani şaraptan bir kadeh ver, ki bu karanlık perdeden bir dem kurtulup huzur bulayım. (10) Ayakkabınızı giyin ve şehirde yürüyüş yapın, Çemran yürüyüş yolunun güzel havasında nefes tazeleyin. Ve şehrin aşağı tabakalarını ve arka sokaklarını ve bu doğal şekillenmeyi keyifle seyredin. Ama ne yaparanız yapın yolunuz Hafıziye’ye düşecektir ve kesinlikle bu ‘Pir-i Harabat’ la(11) falınıza bakacaksınız. Onun ‘Şah-ı nebatı’ na mütevessil olacak ve ondan nasihat isteyeceksi- 34 7SÖZ niz. Türbesinin gölgeliğinde oturacaksınız ve gözleriniz hatla yazılmış o beyitlerin arasında kaybolacak ve mutlaka dudak altından bir aferin de Fransız Andre Godard’a (12) yollayacaksınız. Hafız, aşık gönüllerin limanıdır. Hafız'ı sadece divanıyla değil, kabrine dokunarak keşfedin. Şiraz'ı sadece haritadan değil, turunç baharı kokusundan keşfedin. Şiraz, yaz sıcağında bir yudum serin su gibi hoşa gider. Bir yudum içiniz. ........................................................................... 1. Hafız’dan bir beyit 2. Hafız’dan bir gazelin beytine işaret eder: Nehir kenarına otur ve ömrün geçişini seyret, ki geçici dünyadan bu işaret bize yeter. 3. Hace Hafız-ı Şirazi’nin lakabıdır. 4. ‘Tatlı dilli Sadi’ olarak adlandırdıkları Sadi’yi kastediyor. 5. Hafız’ın bir şiirini kastediyor: Eğer o Şiraz Türkü bizim gönlümüzü eline geçirirse, o Hint benine Semerkand ve Buhara’yı bağışlarım. 6.Taht-ı Cemşid ve Pasargad’ın Şiraz şehri sınırında olduğunu düşünmek coğrafi bir yanlıştır, bu kadim hatıra, Mervdeşt şehri etrafında yer almaktadır. Mervdeşt’in tarihi Şiraz kadar eski olmadığı için ve herkes Fars şahlarının oturduğu bu şehri Fars ile ve Fars eyaletini de Şiraz ile tanıdığı için, eğer Taht-ı Cemşid’i Şiraz’ın bir parçası olarak kabul etmezsek de tarihi bir hata yapmış oluruz. 7. Daş Akol, Sadık Hidayet’in aynı isimli meşhur hikayelerinden birinin karakteridir. Bu hikaye Şiraz’da geçmektedir. 8. Kerimhan Zend, kendini halkın vekili anlamına gelen ‘Vekilurrueya’ olarak adlandırıyordu, onların hakimi olarak değil. 9. Bazı sokaklar o kadar dardır ki iki kişi oradan aynı anda geçerken birbirine çok yaklaşmak zorunda kalır ve bu durum, küslüklerin giderilmesi ve gönüllerin birbirine bağlanmasını sağlar. 10. Şeyh Behai’den bir beyit 11. Hafız-ı Şirazi’nin lakabı 12. Şu anki Hafıziye binasının dizayncısı ve mimarı NİSAN 2014 35 Ümmetin Anası Hazreti Hatice (a.s) Hatice’den demek, hedefe ulaşmak için bir dünya azamet ve direniş demek. Tüm kalem, Yüce Allah’ın bizzat kendisine selam gönderen kişi hakkında bir şeyler yazmaktan acizdir. Fakat Resul Ekrem’in (Saa) buyurduğu gibi ‘ Bir bütün olarak elde edilmeyen bir şeyin tamamı bırakılmaz’, biz de İslam tarihinin bu büyük kadının şahsiyeti ve hayatını elimizden geldiği kadarı ile incelemeye çalışacağız. Birlikte dinleyelim. Veladet ve aile Hz. Hatice (a.s) hicretten 68 yıl önce dünyaya geldi. O hazret aile şerefi ve akraba bağları açısından Arap kabileleri arasında eşsiz ve üstün olan bir ailede yetişti. Hz. Hatice’nin (a.s) mensubu olduğu aile tüm Hicaz’da nüfuz sahibi idi. nitekim Hz. Hatice’nin (a.s) davranışları ve konuşmalarında şeref, izzet ve iffetin belirtileri büyük oranda göze çarpardı. Hz. Hatice Haşim kabilesindendi, babası ve akrabaları da Kureyş’in zenginlerinden. Babası Kureyş’in ileri gelenlerinden Huveylid, annesi Fatıma bint Zaide idi. Hz. Hatice, akranları arasında namusluluğu, dürüstlüğü ve iffetiyle nam salarak “Tahire” lakabıyla tanındı ve İslamiyet’ten sonra 36 7SÖZ da “Kübra” sıfatıyla anılmaya başlandı. Huveylid’in kızı ahlaki kemalatta her kesin üstünde biri sayılırdı. Bu yüzden İslam peygamberi Hz. Muhammed (Saa) için layık bir eşti. Rivayetlere göre hz. Hatice (a.s) Resulullah için Sadık bir eş ve yaverdi. Hz. Muhammed (S) ile tanışmak Hz. Hatice’nin (a.s) sahip olduğu ahlaki faziletler, bir çok Arap önderi ve büyüğünü kendisi ile evlenmek istemesine sebep oluyordu. Fakat daha önceki eşinden olan hatıralar, onun tekrar evlenmesini engelliyordu, ta ki Hz. Muhammed’in (a.s) yüce manevi kemalatı ile tanışıncaya kadar. Hz. Hatice (a.s) Mekke’de Resul-i Ekrem’in başında iki meleğin bulut tarzında gölge ettiklerini görünce hizmetkarı olan Meysere’ye sordu. Meysere ticaret kervanı ile yaptıkları yolculuk boyunca bu halin devam ettiğini söyledi. Hz. Hatice (a.s) Hz. Muhammed’in (a.s) ahlak ve manevi kemalatına adeta vurulmuştu. Tabi Hz. Hatice (a.s) Yahudi bilginleri ve de Arapların büyük alimlerinden Varaka b. Nevfel’den de ahir zaman peygamberi hakkında bazı bilgiler edinmişti. Tüm bunlar Hz. Hatice’nin (a.s) Hz. Muhammed’i (S) eş olarak seçmesine sebep oldu. Hz. Hatice’nin (a.s) evliliği Hz. Muhammed (S) ve hz. Hatice, Resul ekrem’in Şam’a yaptığı ticaret yolculuğu dönüşünden 2 ay 75 gün sonra gerçekleşti. Bir rivayete göre 500 dirhem altın, diğerine göre 20 deve, mehir olarak Hz. Hatice’ye verildi ve düğünleri yapıldı. Bu sırada Peygamber Efendimiz (S) 25, Hz. Hatice (a.s) 40 yaşında idi. Hz. Hatice (a.s) yüce İslam peygamberi Hz. Muhammed’e (S) duyduğu ilgi ve o hazretin manevi kişiliği nedeni ile kendisi ile evlenince tüm mal varlığı, makam ve ailevi konumunu değerli eşinin hedeflerinin gerçekleşmesi için kullandı ve harcadı. Bu kutlu evlilik nedeni ile ünlü Arap şair Hz. Hatice’ye (a.s) hitaben şöyle bir şiir okudu: Ey Hatice bu evlilik sanan kutlu olsun ki en iyi saadet sana nasip oldu, Dünyanın en iyi insanı ile evlendin ve halk arasında Muhammed’e benzeyen biri var mı? Öyle bir insan ki o iki yüce peygamber İsa bin Meryem ve Musa bin İmran onun gelişini müjdelemiş, verilen vaadin gerçekleşmesi yakındır. Eski yazarlar kitaplarında bunu itiraf etmişler, o resul ki Mekke’den çıkacak ve o hidayet eden ve hidayet olandır. Hz. Hz. Hatice’nin (a.s) kişiliği ve karakteri Hz. Hatice (a.s) İslam dininin en önde gelen kadınlarındandır. Nasıl ki Ali bin Ebitalip (as) İslam dinini kabul eden ilk erkektir, Hz. Hatice * de ‘Senin Allah’ın resulü olduğuna şehadet ederim’ diyerek İslam’a müşerref olan ilk kadındır. Namaz kılan ilk kadın Hz. Hatice (a.s) idi. o aydın ve ileri görüşlü biri idi. maneviyatla ilgili olan, hak ve hakikate inanan bu yüce kadına, İslam peygamberinin eşi olmak ve mal varlığını İslam’ın yayılması ve güçlenmesinde harcama şerefine nail olmak yeter. İlahi kitaplara vakıf olan Hz. Hatice (a.s), İslam peygamberinin (S) zuhurunu bekleyenlerden biri olarak sürekli Varaka bin Nevfel’e ve diğer alimlerden nübüvvet belirtileri hakkında bilgiler edinmeye çalışırdı. Bu yüce kadının Resulullah’ın (S) şanında anlam yüklü ve fesih şiirleri, onun Hz. Muhammed’e (S) olan saygı ve sevgisi- nin belirtisidir. Hz. Hatice (a.s) sahip olduğu ince ruhunun yanı sıra ticaret alanında da zeki ve başarılı biri idi, öyle ki bu konuda Şam’da bile tanınırdı. İslam tarihinin bu seçkin kadınının ahlaki üstün özellikleri kaleme sığmayacak kadar fazladır, nitekim Hz. Muhammed (S) şöyle buyurmuştur: Resulullah’a huzur veren bir insan hakkında ne söylenebilir ki?! Hz. Muhammed (S) ne zaman Kureyş’in tekzipleri ve eziyetlerinden rahatsız ve rencide olsaydı, hz. Hatice’nin (a.s) yanında huzur bulurdu. İslam aleminin tanınmış muhaddislerinden Zehebi şöyle diyor: Hz. Hatice’nin sayısız faziletleri vardı; o akıllı, yüce, dine bağlı, iffetli ve cennet ehli kadınlardandı. Resul Ekrem (S) defalarca onu methetmiştir. Allah’ın selamı Hz. Hatice’ye (a.s) Hz. Hatice (sa), Allah’ın selâmına ve Rasûlullah’ın (S) övgüsüne mazhar olmuş son derecede faziletli ve şerefli bir kadındı. O, imanda, sabırda, iffette, güzel ahlâkta, kısacası her yönü ile örnek olan bir anneydi. İmam Muhammed Bakır’dan (as) nakledilen bir rivayete göre hz. Muhammed (S) miraçtan dönüşte hz. Cebrail’e bir isteğinin olup olmadığını sorumuş. Cebrail de ‘Allah ve benden Hatice’ye selam söyle’ demiş. Bir diğer rivayette ise günün birinde Hz. Hatice (a.s) Resulullah’a (S) gitmek için evden çıktığında Cebrail bir erkek görünümünde hz. Muhammed’i (S) sorar. Hz. Hatice (a.s) o adamı tanımadığı, düşmanlardan biri olarak Resulullah’ın canına kastettiğini zannederek, İslam peygamberinin nerede olduğunu bilmediğini söyler. Allah Resulu’nu görünce olayı anlatır. Hz. Muhammed ‘O Cebrail’di ve Allah’ın selamını sana getirmem için Allah’ın bana emrettiğini söyledi’ dedi. Hz. Hatice’nin (a.s) İslam’ın ilerlemesindeki rolü Hz. Hatice (a.s) tüm malvarlığını İslam peygamberinin (S) başarısı için harcadı. O tüm servetini peygambere bağışlayarak İslam yolunda harcadı. İbni İshak hz. Hatice’nin (a.s) şanında şöyle diyor: ‘Hz. Hatice, Peygamber (S) için Sadık ve vefalı bir yaverdi; Hatice ve Ebutalib’in vefatı ardından musibetler ardı ardına peygambere aktı.’ Zira bilindiği gibi bu ikisi NİSAN 2014 37 Hz. Muhammed’e yönelik baskı ve zorluklara karşı birer güçlü engel sayılırdı. İslam’ın, Muhammed’in (S) ahlakı, hz. Ali’nin (as) kılıcı ve hz. Hatice’nin (a.s) mal varlığına borçlu olduğu sözü, hz. Hatice’nin (a.s) sadakati ve işbirliğini gözler önüne seriyor. Hz. Hatice’nin evlatları Hz. Hatice’nin (a.s) evlatları konusunda tarihçiler arasında ihtilaflar söz konusudur, fakat çoğunluk o hazretin 6 evladı olduğunu belirtiyor: Haşim, Abdullah ki Tahir ve Tayyip olarak tanınırdılar, Rukiye, Zeynep, Ummi-Gülsüm ve Fatıma. Hz. Hatice’nin (a.s) oğulları bisetten önce vefat ettiler fakat kızları Resulullah’ın peygamberliğine şahit oldular. Hz. Hatice’nin (a.s) vasiyeti Hz. Hatice hicretten 3 yıl önce hastalandı. İslam peygamberi (S) onu ziyarete gittiğinde, Hz. Hatice’nin (a.s) hal hatırını sorup ona cennette yüksek konum ve mevkilerin var olduğunu belirtip şöyle buyurdu: ‘yüce Allah cennette de seni benim eşim kılmıştır’. Hz. Hatice’nin (a.s) hastalığı ağırlaşınca İslam peygamberine hitaben şöyle dedi: Ya Resulullah! Birkaç vasiyetim var. Sana karşı elimden geleni yapamadım. Beni affet. Resul Ekrem kendisinden hiçbir kusur görmediğini, tüm çabası ile çalıştığını, evinde çok yorulduğunu ve mal varlığını Allah yolunda harcadığını buyurdu. Hz. Hatice (a.s), hz. Fatıma’ya (a.s) işaret ederek şöyle devam etti: Ya Rsulullah! İkici vasiyetim şu ki bu kızı koruyun zira benden sonra yetim kalacak; sakın Kureyş kadınlarından biri ona eziyette bulunsun, sakın kimse ona tokat vurmasın, sakın kimse ona sesini yükseltmesin, sakın kimse ona çirkin davranışta bulunmasın. Utandığı için 3. vasiyetini hz. Fatıma’ya (a.s) söyleyen hz. Hatice Kübra (a.s) şöyle dedi: Göz nurum! Baban Resulullah’a de ki kabirden çok korkuyorum; vahiy nazil olduğunda üzerinde olan elbiseni benim kefenim yap. Hz. Fatıma (a.s) annesinin vasiyetini Resul Ekrem’e iletince Hz. Muhammed (S) o elbiseyi Hz. Hatice’ye gönderdi ve onu çok sevindirdi. Hz. Hatice Kübra vefat edince Resul Ekrem onu gusül edip kefene sardı. O sıralarda Cebrail yanında cennetten bir kefen ile Allah Resulüne nazil olup 38 7SÖZ şöyle dedi: Ya Resulullah! Allah sana selam etti ve şöyle buyurdu: o malını bizim yolumuzda harcadı, o yüzden bizim onun kefenini temin etmemiz daha yakışır olur. Hz. Hatice’nin (a.s) vefatı Hz. Hatice (a.s) 65 yaşında bisetin 10. yılının Ramazan ayında Şe’ib’i Ebitalib’in dışında vefat etti. Hz. Muhammed (S) değerli eşi hz. Hatice kübra’yı (a.s) cennetten gelen kefen ile tüm defin işlerini bizzat kendisi gerçekleştirdi, onun için ağladı ve dua ederek, Allah’tan ona mağfiret diledi. Onun mezarı Mekke’nin mezarlığı Hacun’dadır. Hz. Hatice’nin (a.s) vefatı Hz. Muhammed (S) için büyük bir musibetti zira yüce İslam peygamberinin yaveri idi, ona sonsuz saygı duyar ve onu asla rencide etmezdi. Hz. Hatice’yi (a.s) anmak Hz. Hatice’nin vefatından sonra akrabalarıyla alakasını hiçbir zaman kesmeyen Peygamber Efendimiz (S), eşini de her zaman yad ederdi. Bazen hanımlarının yanında da yad edince özellikle eşi Ayşe’nin kıskanmasına sebep olurdu. Ayşe’nin; ölüp gitmiş bir kadını ne diye hala anıp durduğunu, üstelik Allah’ın kendisine ondan daha hayırlısını verdiğini söylemesi üzerine, Hz. Hatice’nin (a.s) daha hayırlı olduğunu ifade eden Resul Ekrem (S) şöyle cevap verdi: “Allah Hatice’den (a.s) daha hayırlısını bana vermedi. Çünkü o herkesin küfür içerisinde olduğu bir zamanda bana iman etti. Herkesin beni yalanladığı bir zamanda, o beni tasdik etti. Herkesin her şeyi benden esirgediği bir zamanda, o beni malına ortak etti. “ Hatasını ve Resulullah’ı (S) üzdüğünü anlayan Ayşe özür dileyerek bir daha böyle ifadeleri kullanmadı. İmam Cafer Sadık (as) şöyle buyuruyor: hz. Hatice (a.s) vefat ettiğinde küçük bir çocuk olan hz. Fatıma (a.s) değerli babası hz. Muhammed’e (S) giderek ‘Annem nerede?’ diye sorunca Resul Ekrem susar. O sırada Cebrail nazil olur ve şöyle buyurur: Allah’ın selam gönderdi ve buyurdu ki Zehra’ya söyle, annen cennette, sütunları kırmızı yakuttan olan altından bir sarayda oturmuş, bir yanında Asiye ve diğer yanında da Meryem yer almakta. NİSAN 2014 39 Mehmet Gürhan Bağımlılık Nedir? Türkiye’de ve dünyada hızla tütün, alkol ve uyuşturucu madde alım oranları artmakta, maddeye başlama yaşları gittikçe düşmektedir. Diğer bağımlılıklar gibi teknoloji ve kumar bağımlılığı da kişiye, aileye ve topluma psikolojik, sosyolojik ve ekonomik zararlara yol açmaktadır. Bağımlılık kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal hayatını olumsuz etkiler. Toplumun felaketi sayılabilecek bağımlılıkları engellemek ancak iyi bir koruyucu halk sağlığı yaklaşımıyla mümkün olur. Psikiyatrik bir sendrom olan bağımlılığın tanısı için aşağıda sayılan ölçütlerin yalnızca üçünün bir arada görülmesi yeterlidir. • Kullanılan maddeye tolerans gelişmesi • Madde kesildiğinde ya da azaltıldığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması • Madde kullanımını denetlemek ya da bırakmak için yapılan ama boşa çıkan çabalar 40 7SÖZ • Maddeyi sağlamak, kullanmak ya da bırakmak için büyük zaman harcama • Madde kullanımı nedeni ile sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin olumsuz etkilenmesi • Maddenin daha uzun ve yüksek miktarlarda alınması • Fiziksel ya da ruhsal sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen madde kullanımını sürdürmek Fiziksel bağımlılık, kullanılan maddeye karşı bir adaptasyon gelişmesine bağlı olarak maddenin varlığına karşı duyulan fizyolojik bir istektir. Ruhsal bağımlılık ise kişinin duygusal ya da kişilik yapısı gereği, gereksinimlerini tatmin etme/giderme amacı ile o maddeye düşkünlüğüdür. Bağımlılık ciddi bir hastalıktır. Bağımlılığa ilişkin beyinde birçok nörokimyasal, nörofizyolojik değişimler saptanmıştır. Bağımlılık tedavisi, belirli şemaları ve ilkeleri içeren kapsamlı bir protokol ile sağlanabilir. Bağımlı kişiler bağımlılığın bir hastalık olduğunu kabul eder ve hastalıklarda uyulması ge- reken kurallar olduğunu bilirlerse tedaviye uyumları artmaktadır. TÜTÜN BAĞIMLILIĞI NEDIR? Sigara dünyada ve ülkemizde önemli bir halk sağlığı sorunudur ve yüksek oranda nikotin içerdiği için bağımlılık yapma potansiyeline sahiptir. Sigara, nargile, pipo içme veya dumanının solunması zamanla kişide psikolojik ve fiziksel bağımlılık oluşturur. Tütün ürünlerinde 4000’den fazla kimyasal madde bulunmaktadır. Esas bağımlılık yapan madde nikotindir. Koklanarak burundan çekilen ya da çiğnenen dumansız tütünler de nikotin kadar yüksek düzeyde zehir içermektedir. YOL AÇTIĞI SAĞLIK SORUNLARI • Kalp ve damar hastalıkları • Bronşların daralması sonucu akciğer rahatsızlıkları ve KOAH • Damarlarda tıkanma ve buna bağlı felç • Midede gastrit, ülser ve mide kanseri • Ciltte sararma, kırışıklık, cilt kanseri • Ağız kokusu ve dişlerde sararma • Gebelikte sigara içilmesi erken doğuma ve buna bağlı olarak çeşitli gelişim bozukluklarına, doğum sonrası ise sütün kesilmesine yol açar. Sigarayı bıraktıktan sonra ... • Sigarayı bıraktıktan 2 saat sonra nikotin vücudunuzu terk etmeye başlar. • 6 saat sonra kalp atış hızı ve kan basıncı düşmeye başlar. • 12 saat sonra sigara dumanından kaynaklanan zehirli karbonmonoksit kan dolaşımınızdan temizlenir ve ciğerlerinizin daha iyi çalışmasını sağlar. • 2 gün sonra tat ve koku duyularınız kes- kinleşir. • 2-12 hafta içinde kan dolaşımı iyileşir, bu da yürüme, koşma gibi fiziksel aktiviteleri kolaylaştırır. • 3-9 hafta sonra öksürme, nefes darlığı, hırıltı gibi problemler azalır ve akciğerleriniz güçlenir. • 5 yıl içinde kalp krizi riski yarı yarıya azalır. • 10 yıl sonra akciğer kanseri riski yarıya inerken kalp krizi riski hiç sigara içmemiş bir kişinin riskiyle aynı orana düşer. BILIYOR MUSUNUZ? • Dünyada her yıl 6 milyon kişi sigara sebebiyle hayatını kaybetmektedir. Bu sayı her 10 saniyede bir kişinin sigaradan ölmesi demektir. • Günde yaklaşık yarım paket sigara içen bir insan her gün beynine 300 nikotin vuruşu gönderiyor. BIRAKMAK MÜMKÜN! Sigara bırakma tedavisinde davranış danışmanlığı ve ilaç tedavisi büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde pek çok hastanede Sigara Bırakma Poliklinikleri bulunmaktadır. Ayrıca özel sağlık kurumları da sigarayı bırakmaya yönelik ilaç ve psikolojik tedavi hizmeti vermektedir. İlaç tedavisinin amacı, sigaranın bırakılmasını izleyen dönemde ortaya çıkan nikotin yoksunluğunu gidermektir. Bu ilaçlar doktor tarafından reçeteli olarak verilmektedir. Bunun dışında bir sağlık uzmanına başvurmadan satılan sigara bırakma ürünlerine itibar etmeyiniz. Sigara içmenin ruhsal ve davranışsal yönleri olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Bu faktörler yeterince incelenmezse, nikotin NİSAN 2014 41 yoksunluğu geçtikten sonra kişi tekrar sigaraya başlayabilir. Hastanın bağımlılık kriterlerine göre planlanan psikolojik tedavide baş etme becerileri, öfke kontrolü, aile görüşmesi, motivasyona yönelik çalışmalar ve değişik terapi yöntemleri uygulanmaktadır. -Bırakma tarihi belirleyin. -Çevrenizdeki kişilere sigarayı bırakmayı planladığınızı söyleyin. -Karşılaşabileceğiniz zorlukları kestirmeye çalışın ve plan yapın. -Çevrenizdeki bütün sigara, çakmak, kibrit ve kül tablalarını uzaklaştırın. -Bırakmanın yararlarını düşünün. -Yapacak, ilgilenecek yeni şeyler bulun. ÇOCUĞUNUZ SIGARA KULLANIYORSA • Çocuğunuzu sigara içerken yakaladığınızda zarar vermeden sadece elindeki paketi alın ve sigara içilmemesi ile ilgili ev ya da okul kurallarını hatırlatın. • Sigara ile her yakaladığınızda aynı tepkiyi verin. Önemli olan tutarlı tepkiler vermektir. Sınırlarınız net olsun. • Kurallara siz de uyun, çocuklar sizi sigara içerken görmemeli. • Nasihat dilini kullanmadan sigaranın etkileri hakkında konuşun. Doğru bilgileri öğrenmesini sağlayın. etme stratejileriyle ilgili sınırlı birikime sahiptir ya da sigarayı bırakmanın çok kolay olduğunu, dolayısıyla bununla uğraşmaya gerek olmadığını düşünürler. Sigara içenlerde PASIF İÇICILIK Pasif içici, sigara kullanmayan ama sigara dumanına maruz kalan kişidir. Pasif içici olmanın etkileri sigara dumanına maruz kalmanın zamanı, yoğunluğu ve sıklığına göre değişmekle beraber her yıl milyonlarca insan sigaranın neden olduğu hastalıklar nedeni ile ölmektedir. • Tütün dumanına maruz kalmak kanser, kalp hastalıkları ve KOAH gibi birçok hastalığa neden olmaktadır. • Çocuklar tütün dumanının zararlı etkilerine karşı çok daha hassastırlar. • Tütün dumanına sadece 30 dakika bile maruz kalmak, uzun süreli sigara kullanıcılarında beliren fiziksel etkileri ortaya çıkarmaktadır. MADDE BAĞIMLILIĞI RISK FAKTÖRLERI • Nikotin yüksek oranda bağımlılık yapıcıdır. • Bırakmaya çalışan içicilerin en az yarısında önemli oranda yoksunluk semptomları ortaya çıkar. • Kullanıcılar sigarasız bir hayatı hayal etmekte zorlanırlar. Bazı kullanıcılar tek başlarına yardımsız bırakabileceklerini düşünürler. • Bazı kullanıcılar olumsuz duygularla baş 42 7SÖZ Uyuşturucu madde bağımlılığı nedir? Sakinleştirici ve uyarıcı etkileri olan, gide- rek daha fazla alma isteği ve alınmadığında yoksunluk belirtileri doğuran kimyasal maddelere “uyuşturucu madde” adı verilir. Uyuşturucu madde bağımlıları, çoğunlukla kullanımı kontrol edebilecekleri düşüncesiyle madde kullanmaya başlarlar. Oysa bağımlılığın nasıl gelişeceği öngörülemez, bir kez kullanım dahi son derece risklidir. İlk kullanımdan sonra tekrar tekrar madde alma ihtiyacı doğar. Aynı uyuşturucu etkinin sağlanması için kullanım sıklığı ve/veya miktarı artar. Bu kısır döngünün yerleşmesiyle kişi bağımlılık sürecine girmiş olur. ETKILERI Uyuşturucu olarak kullanılan maddelerin kimyasal yapıları birbirinden farklıdır. Kullanıldıklarında merkezi sinir sisteminin farklı bölümlerini etkileyerek fiziksel ve psikolojik tahribata yol açarlar. Uyuşturucu maddelerin hiçbir güvenli kullanım şekli yoktur. Kullanan herkes için bağımlı olma riski eşittir. Hücrelerimiz vücuda giren her maddeyi tanır ve bir daha unutmamak üzere hafızasına alır. Hücresel öğrenme süreci denen bu durum herkes için geçerlidir. • Aklı ve iradeyi işlemez hale getirir. Kişiyi normal yaşam ve davranışlarından uzaklaştırır. • Bulantı, kusma, karın ağrıları, kabızlık, ishal, mide ve bağırsak spazmlarına/kanamalarına sebep olur. • Tüm iç organların zarar görmesine ve buna eşlik eden bir dizi hastalığa neden olur. • Zehirlenmelere ve bu yolla gelen ölümlere sebep olur. • Uyuşturucular, bireyin çevreye uyum yeteneğini azaltır. Bağımlı giderek aileden ve çevresinden kopararak, yalnızlaşır. Çoğu zaman bu tabloya ağır bunalımlar eşlik eder. NE YAPMALI? • Eğer kişi maddenin etkisi altında ise onun- la bu durumda konuşmanın yararı olmaz. • Kendinizi hazır hissetmeden onunla konuşmayın. • Açık, samimi ve inandırıcı olun, öğüt vermeyin. • Genellemeler yapmaktan kaçının. • Korkularınıza dayanarak konuşmayın. • Onu etiketlemekten kaçının, çünkü “kullanıcı olarak” etiketlenen kişiye yaklaşmak çok zordur. • Önyargılarınızın farkına varın (“Bunlar iflah olmaz”), böylece yanlış iletişim kurma olasılığını azaltırsınız. • Kendinizi onun yerine koymayı deneyerek onun düşünce, yaşantı ve korkularını anlamaya çalışın. • Uzman yardımı alması için samimi bir yaklaşımla onu ikna edin. Ne yapmamalı? • Kabullenmeme-İnkâr: “Yok, benim çocuğum asla kullanmaz.” • Kendini ve eşini suçlama: “Bu çocuk senin yüzünden böyle oldu.” “Biz iyi anne-baba olamadık.” • Hayal kırıklığı, çaresizlik duygusu: “Ben seni bunun için mi yetiştirdim?” “Her şey bitti, artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz.” • Öfke: “Benim böyle bir çocuğum olamaz!” • Çocuğu suçlama ve aşağılama: “Senden hiçbir şey olmaz.” • Uç kararlar alma: “Okul hayatın bitti.” ÖNLEYICI FAKTÖRLER • Uyuşturucu maddeler ile ilgili yaşa uygun doğru bilgilenme • Güçlü ve pozitif aile bağları • Anne-Babaların çocuklarıyla ilgili olmaları ve çocuklarının kimlerle arkadaşlık ettiğinden haberdar olmaları • Aile içi kuralların açık olması ve herkesin bunlara uyması • Okulda başarılı olma • Okul, STK’lar ve kulüpler gibi kurumlarla kurulmuş güçlü bağlar NİSAN 2014 43 TEDAVI IÇIN Madde kullanan ve tedavi olmak isteyen, bu konudaki problemlerine çözüm arayan kişi ve yakınları hastanelere bağlı Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri (AMATEM) ile psikiyatri kliniklerine başvurarak tedavi olabilirler. Hasta ve doktor işbirliğiyle yürütülen tedavi, 2-6 hafta arasında hastanede yatarak arındırma ve bir yıl süre ile psiko-sosyal tedavi şeklinde gerçekleşmektedir. En iyi korunma yolu hiç başlamamaktır. MADDEDEN KURTULUŞ MÜMKÜN • Bağımlılık düzelebilir ancak tam olarak iyileşmenin gerçekleşmesi için ciddi bir çaba ve zaman gerekmektedir. • Kişinin tedavi olmayı istemesi ve kendini hazır hissetmesi en önemli aşamadır. • Bu süreçte doğru iletişim ve bağımlının yaşadıklarını yakınlarıyla paylaşması önemlidir. • Bağımlılık tedavisi kişiye, kullanılan maddenin cinsine ve kullanım süresine göre değişiklik gösterir. • Maddeyi kişinin tek başına bırakması neredeyse imkânsızdır, muhakkak uzman yardımı alınmalıdır. kullanılmasını ve yayılmasını önleme çalışmaları, bu maddelerin yarattığı bireysel ve toplumsal sorunları en aza indirmek ve toplumda sağlıklı davranışların gelişmesini sağlamak amacıyla yapılmaktadır. • Bağımlılık, geliştikten sonra tedavisi oldukça güç olan bir hastalıktır. • Uygulanan uzun süreli tedavilerin maliyeti çok yüksektir. • İyileştikten sonra gerekli sosyo-psikolojik tedbirler alınmazsa, bağımlılığın yineleme oranı çok yüksektir. • Madde kullanımının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle ülkenin sağlık harcamaları artmaktadır. • Her türlü önleme programı maliyetinin, tedavi maliyetinden daha düşük olduğu gözlenmiştir. Alkol Bağımlılığı RISK FAKTÖRLERI ALKOL BAĞIMLILIĞI NEDIR? • Psikolojik sorunları olan ya da herhangi bir madde bağımlılığı bulunan ebeveynin çocukları daha büyük risk altındadırlar • Ebeveyn-çocuk arasında bağlanma ve ilgi eksikliği (özellikle ‘Baba’ rolünün ev ortamında eksikliği) • Sınıfta aşırı utangaçlık ya da şiddet içeren davranışlar • Okul başarısında düşüş Alkol bağımlılığı, diğer adıyla alkolizm alkollü içkilere tutkunluk derecesinde bağlı olma haline denir. Alkolik, alkolün kendisine ve sosyal ilişkilerine zararlı olduğunu bildiği halde içmekten kendini alamayan kişidir. ÖNLEME ÖNEMLIDIR! Toplumda bağımlılık yapıcı maddelerin 44 7SÖZ ALKOL BAĞIMLILIĞI BELIRTILERI • Kişi tarafından alışkın olduğu etkinin sağlanabilmesi için kullanılan alkol miktarının giderek arttırılıyor olması; eskiden kullanılan, alışkın olunan alkol miktarı ile aynı hissin ve etkinin sağlanamaması (tolerans) • Kişinin kullandığı alkolün miktarını azaltması ya da alkolü bırakması sonucunda yoksunluk belirtisi dediğimiz bir takım ruhsal ve bedensel sıkıntılar içerisine girmesi ve yoksunluk belirtisi hisseden kullanıcının alkol alması ile rahatlama hissetmesi • Kullanılan alkolün kişi tarafından almayı tasarladığı miktardan fazla miktarda ve sürede kullanılması • Alkol sağlamak, alkol kullanmak ya da alkolün etkilerinden kurtulmak için çok fazla zaman harcanması • Alkol kullanımı yüzünden önemli toplumsal, mesleki etkinliklerin ya da boş zamanları değerlendirme etkinliklerinin azaltılması ya da bırakılması • Alkol kullanımını bırakmak ya da denetim altına almak için başarısız girişimlerin varlığı • Alkolden zarar gördüğü bilinmesine rağmen alkol alımına devam etmek • Hedef ayıklıktır (sobriety). Eşlik eden psikiyatrik bozuklukların ayırıcı tanısı ve tedavisi için bu önemlidir. • Tedaviden sonra uzun süreli izleme gereklidir. Kişi uzun süre hastanede kalsa bile daha sonra izlenmezse tekrar alkol almaya başlaması muhtemeldir. Düzenli aralıklarla psikolojik danışma almak veya yardım gruplarına katılmak tekrar başlama riskini azaltır. • Nüksler (tekrarlamalar) ilk 6 ayda sıklıkla görülür. • Alkoliğin ailesi alkolizm tedavisinde önemli bir faktördür. İçmeyi sürdürdüğü sürece onunla kalamayacağını belirten eşi alkoliğin alkolü bırakma denemesine girmesi için tek başına yeterli bir sebep oluşturabilir. • Alkol bağımlısı birey alkolizm için orijinal bir tedavi programını görmeyi reddediyorsa, hekim alkolik ilişkisini kesmemeli, tedaviyi kabul edeceği bir psikososyal krizi beklemelidir. YOL AÇTIĞI SORUNLAR Dikkat! • Yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserleri • Doğru düşünme, karar verme ve hareket etme gibi beynin işlevlerini bozması • Uyku bozuklukları, baş ağrısı, göz tahribatı • Kalp ve kan dolaşımı hastalıkları • Kan pıhtılaşmasını engelleme • Karaciğerde ağır hasar Alkol anne kanından plasenta yoluyla direkt bebeğin kanına geçer. Anne kanındaki alkolle bebeğin kanındaki alkol miktarı aynıdır. Gebelikte kullanılan alkol düşük ve ölü doğumlara, bebekte gelişme geriliğine, sosyal gelişim ve zekâ geriliği gibi durumların oluşmasına neden olur. TEDAVI IÇIN Alkol sosyal kullanımı da olan bir psikoaktif madde olduğu için alkolün kötüye kullanımını veya alkol bağımlılığının geliştiğini kabul etmek zaman alabilir. Alkol kullanan birçok kişi sosyal kullanım düzeyinde devam ederken alkol bağımlılığı gelişmektedir. Alkol kullanan ve tedavi olmak isteyen, bu konudaki problemlerine çözüm arayan kişi ve yakınları hastanelere bağlı Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri (AMATEM) ile psikiyatri kliniklerine başvurarak tedavi olabilirler. • Tedavi hastanın ihtiyaçlarına göre seçilmelidir. BILIYOR MUSUNUZ? • Her yıl 2,5 milyon insan alkole bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir. NİSAN 2014 45 • Alkol tüm dünyada önlenebilir ölüm ve yaralanmaların üçüncü temel nedenidir. • Alkolden doğan maddi zarar alkolden elde edilen gelirden çok daha fazladır. • Eğitimde başarısızlık, suça eğilim, alkole bağlı sağlık problemleri alkol kullanımıyla doğru orantılı olarak artar. NE YAPMALI? • Bağımlı kişinin davranışlarının sonuçlarını görmesine yardımcı olun. • Samimi ilgi gösterin, alkol probleminin bir hastalık olduğunu unutmayın. • Bağımlılık tedavi metotları hakkında bilgi sahibi olun. Bağımlıya bunlardan bahsedin. • Bağımlı kişinin yardım kabul etmesine hazırlıklı olun. Tedavi merkeziyle önceden görüşün, gerekli ayarlamaları yapın. Böylece harekete geçmesini engelleyecek bahaneleri ortadan kaldırmış olursunuz. NE YAPMAMALI? • Nefret, düşmanlık, kötü söz söyleme, lanetleme, ahlak dersi vermek gibi yaklaşımlardan uzak durun ve ona yardım etmeye çalıştığınızı unutmayın. • Saklamak, çevreye belli etmemeye çalışmak sorununun daha derinleşmesine neden olacaktır. bağlı bulunan oyun” olarak tarif edilen kumar isteyerek riske girme temelinde, kazanan ve kaybeden tarafların olduğu ve her iki tarafta da bir üretim işi olmaksızın servetin yeniden dağılımına verilen addır. Günümüzde hoşça vakit geçirme, eğlence ve dinlenme aracı olarak sunulan, şans ve bahis oyunlarını da içine alan yaygın bir yelpazeye sahiptir. Kumar, kişiye, aileye ve topluma psikolojik, sosyolojik ve ekonomik çok büyük zararları olan bir bağımlılıktır. KUMARIN ZARARLARI Kişiye • Psikolojik sorunlara yol açar. • Diğer bağımlılıklara kolayca bulaşma ihtimali kuvvetlenir (Alkol, sigara gibi). • Kazanma hırsıyla bencil ve menfaatçi bir hale gelen birey kendine ve çevreye zarar vermekten kaçınmaz. • Kumar tutkusu yüzünden ailesine ve çevresine karşı sorumluluklarını yerine getirmez. • Fizikî zararlarla neticelenebilecek karmaşık bir ilişkiler ağına dahil olur (Bu tür sektörlerin kimlerin elinde olduğu bilinmemekte ve kişi kazananın olmadığı bir dünyanın içine itilmektedir). • Maddi kayıp ile birlikte kişi; kendisine, ailesine ve topluma karşı zararlı hale gelir. KUMAR BAĞIMLILIĞI Aileye • Ailedeki güven ortamı kaybolur. • Ailede maddi kayba yol açar ve bu kayıplar yüzünden psikolojik, ailevî ve toplumsal sorunlar ortaya çıkar (boşanma, aile içi şiddet gibi). • Kumarın finansmanı için girişilen ilişkiler aile düzenine ve bireylerine yansır. KUMAR BAĞIMLILIĞI NEDIR? Topluma • Haksız kazanç meşru hale gelir; kolay kazanç yeni nesillerin ideali haline gelir. • İllegal yapı ve organizasyonlar bu yollarla Ceza Kanunu’muzda, “Kazanç kastı ile oynanan kâr ve zararı baht ve talihe (şansa) 46 7SÖZ güç ve servet kazanır. • Çalışma, alın teri, hak ve hukuk gibi toplumun temeli olan anlayışlar itibardan düşer. • Toplumsal ahlâk yara alır. • Menfaat ve kazanma hırsı bütün toplumsal ilişkilere yansır. • Toplumdaki huzur ve güven zedelenir. olursunuz. • Kumar oynayan kişinin yalvarma, tehdit ya da suçlama yoluyla para istemesine karşı hazırlıklı olmalı ve stratejiler geliştirmelisiniz. • Hem kendiniz hem de kumar oynayan kişinin terapi desteği alması sorunla daha kolay baş etmenize yardımcı olacaktır. Kişi kumar oynama düşüncesiyle başa çıkabilmek için … RISK FAKTÖRLERI • Kumar oynanan yerlerden ve internette kumar oynatılan sitelerden uzak durmalıdır. • Kumar oynama düşüncesini oluşturan şeylerden uzaklaşmalıdır (at yarışı programları, casino reklamları, piyango biletleri vs.) • Kumarla ilgisi olan kişilerden uzak durmalıdır. • Kumar üzerine yapılan tartışmalara girmekten kaçınmalıdır. • Günlük ihtiyacı karşılayabilecek kadar para bulundurmalı, gereği dışında kredi kartları ve ATM kartlarını kullanmamalıdır. • Yaşam tarzının değiştirilmesi, olumsuz alışkanlıkların yerine olumlu davranışların konulması gerekmektedir. • Gerek kumar oynayan kimse gerekse yakınındaki birisinin kumar oynadığını bilen birisi bağımlılık tedavisine başvurmaktan ve bu yolla kumarla mücadele etmekten kaçınmamalıdır. • Destek için iletişime geçmek ve güvenilen bir aile dostundan ya da bir yardım istemelidir. • Başka şeylerle meşgul olmak önemlidir. Dikkati başka aktivitelere çevirmek (evde iş yapmak, spora gitmek gibi) faydalı olacaktır. NASIL YARDIMCI OLABILIRIM? • Para idaresine sınırlar koyarak veya aile içerisinde finansal sorumluluğu üzerinize alarak hem kişinin kumar oynamasına hem de nüksün oluşmasına karşı önlem almış • Kumar oynayanlar kaybettiklerini bir seferde geri almayı umarlar. Bu gerçekleşmeyince davranışlarını ve kayıplarını yalanlarla örtmeye çalışırlar. • Kumar oynamak için gereken parayı sağlamak üzere, sahtekârlık, dolandırıcılık, hırsızlık, zimmetine para geçirme gibi yasa dışı eylemlerde bulunabilirler. • Kumar oynama yüzünden önemli bir ilişkisini, işini, eğitimini tehlikeye atar ya da kaybederler. • Kayıplarını telafi edemeyeceğini fark eden bağımlılarda ağır bunalımlar, depresyon ve hatta intihar vakaları görülür. TEDAVI IÇIN Toplumları derinden sarsan ve toplumun temeli olan aileyi yıkan bu kötü alışkanlığın etkisi kişiyle sınırlı olmadığından bu patolojik bağımlılığı bir halk sağlığı sorunu olarak ele almak gerekir. Bu rahatsızlığın tedavisi mümkündür. Patolojik kumar bağımlılığının tedavisinde sıklıkla madde bağımlılığı tedavisi modeli uygulandığından bu kişiler madde bağımlılığı tedavi bölümlerine yönlendirilmelidir. Kişiye göre düzenlenen tedavi programıyla başarıya ulaşmak mümkündür. Bunun için ilk olarak kumar bağımlılığının (kumar oynayan kimse tarafından) patolojik bir rahatsızlık olduğunun kabul edilmesi zorunludur. NİSAN 2014 47 TEKNOLOJI BAĞIMLILIĞI TEKNOLOJI BAĞIMLILIĞI NEDIR? Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gittikçe hızlandığı ve teknolojinin aynı hızla günlük yaşamımıza girdiği düşünüldüğünde cep telefonları, bilgisayarlar ve internet teknolojilerinin yaşamımızdaki vazgeçilmez yeri ve önemi bir kez daha açıkça görülmektedir. Bununla birlikte teknolojinin sorunlu kullanımının eğitim ve meslek hayatını, özel hayatı olumsuz etkilediğini gözlemliyor, sizlerin de dikkatini buraya çekmek istiyoruz. İnternet ve teknoloji bağımlılığı diğer bağımlılıklarda olduğu gibi kişinin bağımlısı olduğu teknolojik ürüne ulaşamadığında yoksunluk yaşadığı bir durum olarak tanımlanmaktadır. Bağımlılığı kontrol altına alma yöntemleri • Günlük internet kullanım saatlerini değiştirin. • Haftalık internet kullanımı çizelgeleri hazırlayıp, uyulmasını sağlayın. • Destek grupları ya da aile terapisi gibi yöntemleri hayata geçirin. • Yapmayı isteyip de fırsat bulamadığı faaliyetleri bir deftere yazmasını sağlayın, internet kullanmak için yoğun istek duyduğunda yazdıklarından birini yapmasını isteyin. Çocuk ve ergenlerde bağımlılığı önleme 2 yaşından küçük çocukların internet, tv ya da bilgisayarla karşılaşması uygun değildir. 48 7SÖZ Okul öncesi yaş grubu için günde 30 dakikayı geçmeyecek şekilde internet kullanımı yeterlidir. İlköğretimin ilk 4 yılında ödev haricinde oyun ve eğlence için günlük 45 dakika zaman ayrılmalıdır. Sonraki yıllarda hafta sonu daha esnek olmakla birlikte günde 1 saat kullanım uygundur. Lise çağında da günlük 2 saat yeterlidir. GRAFİK BILIYOR MUSUNUZ? Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmaya göre; • Yoksunluk durumu; bağımlı öğrencilerin % 74,5’inde saptanırken bağımlı olmayanların % 10,5’inde saptanmıştır. • İnternette geçirdiği zamanı gizlemek için yalan söyleme; bağımlı öğrencilerin • % 38’inde saptanırken, bağımlı olmayanların % 4’ünde saptanmıştır. • İnternette geçirdiği zamandan suçluluk duyma, bağımlı öğrencilerin % 33’ünde saptanırken, bağımlı olmayanların % 4,3’ünde saptanmıştır. NE YAPMALI? • Çocuklarınızı arkadaşları ile doğal yollardan görüşmeleri için yönlendirin, akran grupları içerisinde sosyalleşmesini sağlayın. • Çocuklarınızı yetenek ve ilgi alanlarına uygun spor dallarına yönlendirin. • Çocuğunuzun arkadaşlık ilişkilerini destekleyin, onları bir araya getirecek aktivite planlayın. • Çocuğunuzun bilgisayar kullanımını kontrol edin ve sanal ortamdaki arkadaşlarını tanıyın. • Bilgisayarlarınızda güvenli internet uygulamalarının olmasına özen gösterin. • Uzun süreli bilgisayar kullanan çocuğunuzu engelleyemiyorsanız mutlaka uzman yardımı alın. NE YAPMAMALI? • Akıllı telefon/tablet vs. gibi aletleri çocukları teselli etmek, susturmak için asla kullanmayın. • Çocukların kontrolsüz ve uzun süre internet kullanmasına izin vermeyin. • Yemek ve çay saatlerinde bilgisayar başındaki çocuğa servis yapmayın, size katılmasını sağlayın. • TV veya internet benzeri teknolojik alet merkezli ev düzeni kurmayın. Teknoloji bağımlılığının belirtileri • Yalnızca birkaç dakika diyerek saatler harcamak. • Çevrenizdekilere ekran karşısında geçirdiğiniz zaman hakkında yalan söylemek. • Uzun süre bilgisayar kullanmaktan dolayı fiziksel sorunlardan şikâyet etmek. • Anonim bir kişiliğe bürünmek, insanlarla internet üzerinden konuşmayı yüz yüze konuşmaya tercih etmek. • İnternete girmek için yemek öğünlerinden, derslerden ya da randevulardan ödün vermek. • Bilgisayarınızın başında çok fazla zaman geçirdiğiniz için suçluluk duyuyorken bir yandan da büyük bir zevk almak ve bu iki duygular arasında gidip gelmek. • Bilgisayarınızdan uzak kaldığınız zaman gergin ve boşluktaymış gibi hissetmek. • Gece geç saatlere kadar bilgisayar başında kalmak. Teknoloji bağımlılığının neden olduğu sorunlar Fiziksel şikâyetler Gözlerde yanma • Boyun kaslarında ağrı ve sertleşme • Beden duruşunda bozukluk • Elde uyuşukluk • • Halsizlik Sosyal alanda görülen şikâyetler • • • • • • • Akademik başarıda düşüş Kişisel, aile ve okul sorunları Zamanı idare etmede başarısızlık Uyku bozuklukları Yemek yememe Aktivitelerde azalma İnternet arkadaşları dışında izolasyon NİSAN 2014 49 Lübnan Yeşilay’ı Kuruluyor! Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin son yıllarda artan uluslararası çalışmaları ve birçok ülkede gerçekleştirilen ülke Yeşilay’ları çalışmalarına bir yenisi daha eklendi. Lübnan Yeşilay’ı kuruluş çalışması 10 Nisan Perşembe günü Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Merkezi’nde gerçekleşen protokol imza töreniyle başladı. Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve Lübnan merkezli Islamic Medical Association Başkanı Dr. 50 7SÖZ Mahmoud Al-Sayed arasında imzalanan protokolle Lübnan Yeşilay’ı kuruluş çalışmaları başlamış oldu. Yeşilay’ın Filistin, Bosna Hersek, Karadağ, Malezya ve Tayland’dan sonra kurulduğu altıncı ülke olan Lübnan, alkol tüketiminde İslam ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor. Yeşilay Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman protokol imzasında; “Göreve geldiğimiz gündem bu yana ulusal çaba ve gayretlerimizin yanında Yeşilay’ı uluslararası alana taşımak en önemli stratejik hedeflerimizden biriydi. Bu çerçevede Yeşilay’ın Avrupa Alkol Politikaları Birliği’ne üyeliği ve Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal Konsey Danışmanlık Statüsü gibi bir takım uluslararası üyelik ve entegrasyon çalışmalarına imza atarken diğer taraftan da Yeşilay’ın marka değerini yurt dışına taşımayı misyon edindik” dedi. Lübnan’la Türkiye’nin tarihi ve kültürel bağlarına da değinen Karaman: “İmzaladığımız bu protokol ile altıncı ülkede Yeşilay kuruluşuna öncülük ediyoruz. Önümüzdeki aylarda kuruluş çalışmalarına öncülük ettiğimiz ülke Yeşilay’ları ile İstanbul’da Dünya Yeşilay’lar Federasyonu Kuruluş Çalışmasını gerçekleştireceğiz” dedi. Lübnan’daki tütün ve alkol kullanımının çok yoğun olduğunuz ifade den Dr. Mahmoud Al-Sayed: “Türkiye’nin ve Yeşilay’ın tecrübe ve uygulamalarını ülkemize taşımak istiyoruz. Lübnan Yeşilay’ı önümüzdeki dönemde yapacağı çalışmalarla bölgede önemli bir rol oynayacak” dedi. Protokol imza töreni Yeşilay Başkanı Prof. Karaman’ın Lübnan Yeşilay’ının müstakbel Başkanı Dr. Mahmoud Al-Sayed’e rozet takması ve plaket vermesinin ardından sona erdi. NİSAN 2014 51 YOLCULUKTA FOTOĞRAF ÇEKMEK Acaba yolculuk hazırlığı sırasında fotoğraf çekmek de aklınıza geliyor mu? Yolculuk hediyelerinin dışında yakınlarınıza başka bir hediye götürmek gerektiğini düşünür müsünüz? Döndükten sonra güzel yolculuk anılarını hatırlamak mı istiyorsunuz? Fransız roman yazarı Marshall Prost, biyografisinde şöyle yazıyor: Sefer, yeni dünyalar keşfetmek, yeni memleketler gezmek için değildir, yeni gözler bulmak içindir. Prost’un bu nasihati, yaşam için bir öğüttür, ama bu, yolculukta fotoğraf çekmeyi de içerebilir. Fotoğraf çekme ve gidip gezdiğimiz yerleri yolculuktan dönüşte küçük bir albüm şeklinde veya çeşitli sergilerle anlatma isteği, insanı macera dolu yolculuklara teşvik etmektedir. 52 7SÖZ Yolculukta fotoğraf çektiğinizde aşağıdaki ortamların fotoğrafını mutlaka çekin: Şehrin caddeleri ve o şehrin sembolü de olan manzaralar Çarşı ve insanların görüntüler ve çeşitli kişilikler yaşamı, renkli Kutlamalar, tören ve ayinler Yol arkadaşlarınızla birlikte doğal şekillerde Bir yolculukta ilginç fotoğraflar çekmek için neler yapmalı: Yolculukta fotoğraf çekmeyi diğer fotoğrafçılık alanlarından ayıran şey, onun şeklidir, çünkü fotoğrafçı teknik düzenlemeler ve komp- leks aletlere bağımlı olmaktan çok karşılaştığı durumlara bağımlıdır. Bu açıdan fotoğrafçı, her an hızlı ve anlık fotoğraf çekimi ile bir daha ele geçmeyecek anları kaydetmek için hafif yolculuk yapmalıdır; siz yolculukta bu işe, kendisi ve arkadaşları için iyi bir yolculuk hediyesi hazırlamaya çabalayan bir seyyah ve turist gözüyle bakıyorsunuz. Görme yeteneği fotoğrafçılık mesleğinin en önemli konularından biridir, fotoğrafçılıktaki asıl ve kilit faktörlerden bazıları da tekniği öğrenmek, ışığı ve farklı ışıksal şartları tanımaktır. İyi bir görüntünün kaydedilmesi, iyi bir obje seçimi ve o objenin doğru bir şekilde fotoğrafının çekilmesini gerektirir. Bu yüzden iki alanda da yeterli dikkat ve ilgi gereklidir. Uygun ışık şartlarını tanımak ve uygun ışık ortamında konumlanma şekli ve doğru ışık ölçme, istenen kalitede bir görüntü elde etmekte bize yardım eder, bu da ayrı bir konudur ve bunun için fotoğrafçılık kursuna gitmek tavsiye edilir. Yolculuktan önce okuma araştırma Yolculuktan önce yapılacak en önemli işlerden biri, gideceğiniz yer hakkında araştırma yapmaktır. Kendinize zamanları belirlenmiş bir program yapmaya çalışın, tümünü gerçekleştirme fırsatı bulamamanız mümkün olsa da... Bir düşünün eğer sadece varlığından habersiz olduğunuz için yolunuz üzerindeki görmeye değer bir şelalenin fotoğrafını çekmek için uygun gereçleri yanınıza almamışsanız, ne kadar üzülürsünüz. Yolculuk rehberliği üzerine kitaplar basan birçok yayınevi bulunmaktadır, özel dergiler, gazetelerin yolculuk kısımları, rehber broşürler bilgi edinmek için iyi ve faydalı kaynaklardandır. Coğrafi durum, iklim, festivaller ve resmi tatiller hakkında bilgi edinin. Eğer o ülkenin dilini bilmiyorsanız mutlaka basit bir konuşma için gerekli başlangıç kelime ve cümlelerini öğrenin. Bu cümleler çoğunlukla her ülkenin yolculuk rehberlerinde bulunmaktadır. Basit bazı bilgileri edinmenin en iyi kaynağı daha önce o bölgeye gitmiş kişilerdir. İnsanlar gördüklerini ve duyduklarını başkalarıyla paylaşmayı severler. Yolculuk konusundaki blog ve chat odaları, en iyi internet kaynaklarıdır. YOLCULUKLARINIZDAN BİR DERGİ OLUŞTURUN Fotoğraflarınız, düzensiz bir yolculuk fo- NİSAN 2014 53 toğrafları birikiminden daha iyi bir şekilde olmalı. Onları düzenleyin, tabii onlardan bir seri hikaye çıkmasın ama onları sınıflayabilir ve onlara başlık koyabilirsiniz. Her yolculuğun başlangıcı, ortası ve sonu vardır, eğer onları düzenle gösterime sunarsanız sizin için daha anlamlı ve görenler için daha ilginç olacaktır. Fotoğrafları düzenli bir şekilde yerleştirin, eğer fotoğraf makinanızda tarih kaydetme özelliği varsa her gün için başlangıç ve son belirleyin. Yol arkadaşlarınızın hislerini gösteren fotoğrafları, manzaralar ve diğer fotoğrafların yanına yerleştirin, mutluluk, yorgunluk ve sevinç anlarının fotoğrafları... Bu fotoğraflar, albümünüzü daha ilginç yapar ve bakan kişinin daha çok ilgisini çeker. veya güneşin batışını seçmek daha iyidir. Bu vakitlerde, zayıf ve az kontrastlı ışıklar, fotoğraf için fazla sorun çıkarmazlar ve uzun gölgeler objelere derinlik ve boyut verir. Mutlaka aklınızda bulunsun, deniz kenarında çektiğiniz fotoğrafta mutlaka güneş ışığı açısının arkanızda bulunmasına dikkat edin. İnsanlar: toplu fotoğraflar Değişik şartlarda fotoğrafçılık Üç kişiden fazla bir topluluğun fotoğrafını çekmeye ve onları mutlu ve mesut görüntülemeye çalıştığınız zaman neden profesyonel fotoğrafçıların grup portreleri için bu kadar çok ücret istediğini anlarsınız. İyi bir toplu fotoğraf çekmek sade bir iş değildir. Eğer siz bir arkadaş topluluğuyla veya aileyle yolculuğa çıktıysanız bunu deneyimleyeceksiniz. Deniz kenarında Yol arkadaşlarınızla bir toplu fotoğraf Ekvator sahillerinde denizin firuze mavisi, güzel gökyüzü ve parlak kumlar, genellikle duvar takvimlerinde görülen güzel ve rüyalı görüntülerdir. Bu sahnelerin güzelliğini kaydetmek kolay bir iştir eğer birkaç meseleyi aklınızda tutarsanız. Yaratıcılığınızı doğal hallerde bir toplu fotoğraf çekmek için kullanmaya çalışın. Onları bir sıraya dizmekten kaçının. Onları bir masanın etrafında toplayın veya çimenli bir tepe üzerine oturmalarını isteyin. Sahil fotoğrafı çekmek için, sabah erken vakit 54 7SÖZ Onların en iyi ve en doğal hallerini fotoğ- raf için hazırlandıkları zamanda yakalayabilirsiniz. Hatta yolculukta meydana gelen bir olayı açarak topluluğun konuşmasını veya gülmesini sağlayabilirsiniz. İyi bir toplu fotoğraf örneği Işık, toplu fotoğraflarda çok önemlidir çünkü yüzler tanınabilir olmalıdır. Öyleyse grubun bir ağacın veya binanın gölgesinde toplanmasını isteyin. Olmuyorsa, yüz üzerindeki çok kontrastlı gölgeleri ortadan kaldırmak için direk flaş kullanın. Çalışma esnasında insanlar İş sırasında insanların fotoğrafını çekmek, bizi dünyanın diğer yerlerindeki insanların ortamıyla tanıştırır. Bu fotoğraflar bir manzaranın görüntülerinden daha fazla bölgenin tanıtıcısı olacaktır. İş yerine girmek ve fotoğraf çekmek için insanlardan izin isteyin. Boyd Norton, tüm dünyada birçok ülkeyi fotoğraflamıştır. O,inanıyor ki eğer insanlar sizin onların işine ne kadar ilgi gösterdiğinizi bilirlerse, hünerlerini ortaya koyuyor, fotoğraf çekmek için iyi bir ortam oluşturuyorlar ve çalışma sırasında yavaş yavaş fotoğraf makinasını unutuyorlar. Sonuçta siz çok doğal ve ilginç fotoğraflar çekebiliyorsunuz. Bu sebeple Norton, insanların çalışma fotoğraflarını çekmek için sekiz dilde izin alabilmiştir. Bazen siz gülümsemeyle birlikte ima ve işaret ile de fotoğraf için kişinin onayını alabilirsiniz. Tanımadıklarımızın fotoğrafını çekmek Çoğumuz için sokakta fotoğrafçılık ve insanların fotoğrafını çekmek çok zor bir iştir ve bundan utanırız ama hiçbir görüntü, bir bölgenin yerel insanlarının yüzleri kadar sizin yolculuk ortamınızı anlatamayacaktır. En iyi fotoğrafları insanların bir araya toplandığı yerlerden elde edebilirsiniz, mesela çarşı, fuar, park gibi. Fotoğraflarınızın karesini çabuk belirlemelisiniz çünkü objeler devamlı hareket etmektedir. Onların yüzlerinden doğal hallerde fotoğraflar elde edin ama hiçbir zaman kendinizi insanların gözünden gizlemeyin çünkü bu onlarınn şüphelenmesine neden olur. Eğer fotoğraf çekildiğini anladılarsa onlara gülümseyin ve fotoğraf makinasını başka bir tarafa çevirin. Edepli ve samimi bir davranış içinde olun ve hatta onlarla kısa ve samimi bir sohbette bulunun. Bazen insanlardan makinanız karşısında durmalarını isteyin, her ne kadar bu görüntüler çoğunlukla diğer fotoğraflar kadar zarif olmayacaksa da. Onları gülümsemeye zorlamayın. Yüzlerindeki utanma, merak veya hüznün görüntüye yansıması için çabuk fotoğraf çekin. Şehir panoraması En zor iş, fotoğraf çekmek için uygun bir yerin bulunmasıdır. Sıklıkla şehrin dışındaki yüksek mekanlar seçilmiştir. Köprüler ve tepeler de bu fotoğraflar için iyi mekanlardır. Bunun dışında, kaldığınız otelin üst katlarının pencerelerinden fotoğraf çekebilirsiniz. Eğer pencerenin arkasından fotoğraf çekiyorsanız mutlaka muhtemel ışık yansımalarını önlemek için odanın lambalarını söndürün. Şehir panoraması fotoğrafı için güneşin batışından 10 -20 dakika sonrası, en iyi ışık durumudur; çünkü güzel mavi bir ışık şehrin üzerine yayılır. Eğer güneşin batışı sırasında fotoğraf çekmek istiyorsanız, makinanın ışığa duyarlılığını ISO 400 veya 1000'e ayarlayın. Deklanşör hızı 60 ve yukarısı tavsiye edilir. Objenin fotoğrafını doğal hallerde ve kendi ortamında çekmeye çalışın İnsanların ellerini, işlerine ait bir eşyayı tutarken çekin veya arka fon uygunsa geniş mercekler kullanarak objeyi ortamında yakalayın. Mümkün olduğunca hızlı işinizi bitirin; çünkü aletlerin birbirine çarpması veya orada fazla bulunmanız objeyi sıkabilir. Doğal ışıkları kullanın ve eğer ışık miktarı azsa makinanın ISO’ sunu daha yüksek rakamlara ayarlayın. NİSAN 2014 55 …Ve İnsan Zehra ASUMAN Aldanmamayı Öğrendi Ölümden korkmuyorum yılandan korktuğum kadar. Yoksa yalandan mı demeliydim. bana öylesine güvenmişti ki en abid kulunu benim için sınava tabi tutmuştu. Şeytana eşlik etmişti de yalan, yılan sinsiliğinde, bilmem kaç bin yıl önce, bir değil binlerce kez ölümüme sebep olmuştu. Bu bir adım ötesinde, hatta gözden çıkarmıştı. Beni onunla onu da benimle sınamıştı. Şeytanın gizli kibri vardı onu biliyordu elbette Yaratan. Mahcup olmuştum yüce yaratanıma, O Ondan sadece Âdeme secde etmesi isten- 56 7SÖZ memişti, dolaylı olarak bu Yaratıcıya olacak olan bir itaatti, iblis bunu göremedi çünkü gözüne toprak kaçmıştı. Aslında özünde her ikimiz de bir birimiz üzerinden sınanmıştık, burada da yine ilahi adaleti görüyoruz, sonsuz ilmi gereğince “madem beraber yaşayacaksınız aranızda uzlaşın” Rab oluşumun hakkını hanginiz daha fazla gözetecek göreyim diye… Beni eşrefi mahlûk olarak yaratanım bana kefil olmuştu. Ben ne yaptım? Göz açıp kapama mesafesinde zirveden arza inzal oluverdim birden. Merhametlilerin en merhametlisi yeniden kredi açtı bana, kullan kullanabildiğin kadar. Sana yine güveniyorum, bunu güveni geri çekmeyeceğim dedi adeta. Kendime sakladığım, süresi size gaybolan ta ki o vaat ettiğim gün hakkı için, dünyadan sonsuza çekene kadar kendini bana ispat et diye, açtı da açtı krediyi. Ben sana inanıyorum, buna destek olarak ta her ne yaparsan yap af kapısını, son anına kadar senin için açık tutacağım, kapatmayacağım. Senin düşmanına karşı destekçin benim, sen bunu talep ettiğin sürece, sana senden daha yakın olacağım demişti de, ben buna güvenmedim ezelden kalan vesvesenin kırıntılarıyla, sadece çaresizlik anlarında geçici bir mahcubiyetle icabet ettim. Bir türlü tam güvenemedim, fısıltı kulaklara yerleşmiş bir kere. Tıpkı bir hastalık gibi. Evet, ezeli düşmanım Allah’a itiraz etti, ben de söz dinlemedim. Fakat beni ondan ayıran tek şey haddimi bilmekti, suçumu hoş görmedim arkasında durdum ve özür diledim ama o bunu yapmayarak iblisleşti, işte burada ayrıldı yolla- rımız onunla. Azazil iblis oldu, ben de insan… İblis deyince aramaya başladık biz, ortalıkta gezen uzun kulaklı, elinde büyük bir çatalı olan, siyah pelerinli kırmızı gözlü birini. Aramaya gerek yoktu, onun her zerremize sirayet edebilme fırsatına sahipti. Sayılı süre boyunca hem sınav veriyor hem sınava tabi tutuyordu bizi yaratanın izni ile. O sebeple onunda çalışma alanları genişletilmişti. Bu onun hakkıydı mademki bir görev üstlenmiş bunu sonuna kadar başarmalıydı. Ki şuyum yoktu da yapamadım diyemesin. O kanımıza da girip dolaşıyor. Artık yazılı belgeli kayıt altına alınmış birbirine iki ezeli düşmandık, kan davası hiç kalırdı yanında. Islanıp da sırçası dökülen ayna misali, ben sırçalı halini görmüştüm de, çok inanmıştım ona. Sonra yalancı dost kayboluverdi birden, kalakaldık öylece suçumuzla, günahımızla, o köşede gülerken bize, ben ağlıyordum kendime… Maskesi beni desteklerken içi tam tersiydi, bir türlü benim seçilmiş olduğumu hazmedemedi, cenneti fazla gördü bana, o olmasındı biz yeteriz birbirimize dedi. Çekemedi, haset etti. Oysa onun yerinde gözümüz yoktu. Biz nasıl yaptık bu nankörlüğü de, ona güvendik, söylemişti bana yaratan sakın ama diye… Fakat yine insanlık kazandı, iyiler hep kazanırdı çünkü. İyilik başlı başına bir kazançtı, bunun için ödül bekleyecekte değildik. Ödülümüz iyi olmaktı… NİSAN 2014 57 Doç.Dr.Jale Erten Mevsimsel Allerjik (Saman Nezlesi) Bahar mevsimi ile birlikte hapşırıklar artıyor !!! Kış mevsiminin ardından baharın gelmesiyle birlikte hava ısınmaya, doğa canlanmaya başlıyor. Ağaçlar çiçekleniyor, çimenler yemyeşil oluyor, çiçekler açıyor, kuşlar ötüyor özellikle de çocuklar için dışarıda bulunmak içerde bulunmaktan çok daha eğlenceli oluyor. Bazı insanlar mevsim değişikliğinin farkına varmazken, bazılarında baharla birlikte hapşırık, burun – göz akıntıları v.s. yani bahar alerjisi şikâyetleri başlıyor. BAHAR ALERJİSİ NEDİR? Baharla birlikte polenler artar. Bu aylarda çimen, ot, çiçek ve ağaçların çiçek açmaları ile birlikte polenler atmosfere yayılırlar sonunda ağız, burun, göz ve ciğerlerimize 58 7SÖZ kadar ulaşırlar. Özellikle rüzgârlı havalardan sonra polenler havaya daha çok dağıldığı için şikâyetler artar. Bazı süs bitkilerinin çiçeklerinin polenleri ise ağır olduğu için hava yolu ile dağılamazlar. Bunlar da arı ve böceklerle çevreye yayılırlar. En tipik bahar alerjisi alerjik rinit şeklinde görülür. Vücudumuzda alerjik reaksiyonların oluşmasına neden olan maddelere “alerjen” denir. (polen, küf, toz, hayvan tüyü, akarlar v.b.) Alerjenler hedef organlarda (burun ve gözlerde) bir takım biyokimyasal reaksiyonlara, salgılara neden olurlar bunlardan biri de histamindir. Histamin vücut sıvılarının damarlardan dokulara sızmasına neden olur. Bu da vücutta genel kaşıntı, gözlerde yaşarma, kızarıklık, burunda tıkanıklık ve akıntı, akciğerde ise sekresyon artışı, öksürük, hırıltı vb. neden olur. Belirtiler; ALERJİK RİNİT Alerjik rinit (saman nezlesi); alerjenlerin hava yolu ile burnun iç kısmını döşeyen ve mukoza adı verilen dokuya yapışarak iltihapsız yangıya (inflamasyon) neden olur. Alerjik rinit çoğunlukla ömür boyu devam eden, fakat ileri yaşlarda şiddeti azalabilen bir hastalıktır. Belirli mevsimlerde (en çok polenlerin uçuştuğu bahar aylarında) ortaya çıkan tipine mevsimsel alerjik rinit adı verilir. 19. Yüzyılda hastalık ilk olarak tanımlandığında yanlış bir isimlendirme ile “saman nezlesi” denmiştir. Bunun nedeni polenlerin samanların üzerine yapışması ve rüzgârla dağılmasıdır. Daha sonra hastalığın polenlerle ilgili olduğu belirlenmiştir. Polenler dışında ev tozu, hayvan tüyleri, küf mantarları (“mold” lar), kimyasal maddeler, klor, deterjanlar ve hava kirliliği alerji yapabilir. Alerjik rinitin tüm bir yıl boyunca süren tipi vardır ve perenial rinit olarak adlandırılır. Alerjik rinit ağır bir hastalık olmamasına rağmen kişiyi son derece rahatsız edebilir; uykuyu, yemek yeme ve yaşam şeklini olumsuz etkiler; okul ve işgücü kaybına yol açar. Kent yaşamı alerjik hastalıkların görülme oranını arttırmıştır. Bunda çevre kirliliğinin rol oynadığı düşünülmektedir. Alerjik rinit ağır bir hastalık olmamasına rağmen kişiyi son derece rahatsız edebilir; uykuyu, yemek yeme ve yaşam şeklini olumsuz etkiler; okul ve işgücü kaybına yol açar. Kent yaşamı alerjik hastalıkların görülme oranını arttırmıştır. Bunda çevre kirliliğinin rol oynadığı düşünülmektedir. BAHAR NEZLESİ NASIL ANLAŞILIR? Özellikle histamin salgılanması ile birlikte alerjik rinit belirtileri başlar. Hapşırma nöbetleri Burun tıkanıklığı Burunda sürekli akıntı Gözlerde kaşıntı, sulanma (konjonktivit) Burunda, dudakta, damakta ve boğazda kaşıntı Öksürük Baş ağrısı Göz altlarında morluk ALERJİ Mİ, SOĞUK ALGINLIĞI MI? Burun akıntısı, hapşırma ve öksürük gibi bulgularla seyreden soğuk algınlığı ve alerji çok karıştırılır. Bu iki hastalığı ayırt etmenin tek yolu bekleyip görmektir. Soğuk algınlığı genellikle kısa sürede geçer, alerjik bulgular ise aylarca devam eder. ALERJİK RİNİTİN TANI VE TEDAVİSİ Alerji düşünülen durumlarda yukarıda saymış olduğumuz klinik bulguların yanında tanıyı kesinleştirmek için bazı testlerin yapılması gerekmektedir. Bu testler 4 gruba ayrılır: 1. Serolojik (kan) tetkik 2. Deri testleri 3. Burun sekresyonunun kimyasal analizi 4. Burun içine allerjen maddelerle yapılan uyarı testi Alerjik rinit tedavisinde temel yöntem tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenden korunmaktır. Alerji tanısı doğrulandıktan sonra uygun tedavi başlatılmalıdır. Tedavi 3 ayrı başlık altında toplanabilir: NİSAN 2014 59 Alerjen uyaranlarla temasın kesilmesi, İlaç tedavisi Hiposensibilizasyon (aşı tedavisi) · Evinizde tüylü hayvan ve bitki beslemekten kaçının. ALERJİK RİNİTİ OLAN HASTALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER NELERDİR? · Beden temizliğinize dikkat edin, düzenli olarak el ve yüzünüzü yıkarsanız vücudunuza girmek üzere olan polenleri engellersiniz. · · Yatmadan önce duş almak, saçları yıkamak yararlı olur. Sigara içmeyin ve yanınızda içirmeyin. · Tozlu ve polenli ortamlarda bulunmayın, eğer bulunmak zorundaysanız mutlaka maske kullanın. Polen yoğunluğu en çok sabah erken saatlerde ve akşam saatlerinde olmaktadır. Bu saatlerde dışarı çıkmamaya çalışın · Polenlerin uçuştuğu mevsimlerde kapı ve pencerelerinizi kapalı tutun. Rüzgârlı havalarda evde kalmaya çalışın. · Burnun dış kısmına ve göz çevresine çok ince bir tabaka şeklinde vazelin sürün, polenler vazeline yapışmakta ve böylece girişleri engellenmektedir. · Özellikle kaloriferli evlerde kuru ev havası alerjik rinitin kötüleşmesine neden olabileceğinden, evde hava nemlendiricisi kullanın. · Klimalarda kullanılan filtreleri her ay değiştirin, alerjenleri tutan özel filtreler alın. Hava değişimini içeride bulunan havayı kullanarak temizleyen, dışarıdaki havayı kullanmayan özel klimaları tercih edin. 60 7SÖZ · Polen mevsiminde giysilerinizi açık havada kurutmayın. Şapka ve ceketlerinizi daha sık yıkayın. · Tüylü ve yünlü battaniyeler yerine pamuklu ve sentetik olanları tercih edin · Toz barındırabilecek tarzda kilim, halı gibi ev eşyalarını kullanmamaya özen gösterin. · Polen mevsiminde arabada giderken pencereleri kapalı tutun. 4. Kaynaklar: www.cdc.gov/niosh/asthma/www.aaaai.org/ (American Academy of Allergy Asthma and Immunology)www.aafa.org (Asthma and Allergy Foundation America) Web sayfasının dizaynı Aytuna Devrim Canbul tarafından yapılm NİSAN 2014 61 Dyt. Sernaz ÇAKIR ERCİL Bahar ve Sağlıklı Beslenme Baharın gelmesi, soğuk kış havasının yerini sıcak havalara bırakmasıyla birlikte vücudumuzda zihinsel ya da bedensel bir takım değişiklikler olabilir. Ve bir çok kişi bu mevsimde halsizlik, yorgunluk, uyku hali, sindirim problemleri, eklem ağrıları gibi şikâyetlerden yakınabilir. Bu şikâyetlerin nedeni ise hava değişimlerinin metabolizma ve hormonlar üzerinde yaptığı etkiden kaynaklanır. Oysa beslenmemizde ve fiziksel aktivitemizde bazı değişiklikler yaparak bahar yorgunluğunu önleyebiliriz. Peki, bunu için neler yapmalıyız? sisteminizi düzenleyebilirsiniz. Aynı zamanda gaz ve hazımsızlık şikâyetleriniz varsa az az sık sık beslenmenizde fayda var. Hava değişimine bağlı olarak vücudunuzda ödem, şişkinlik, kabızlık gibi şikâyetleriniz olabilir. Bunun için günde 2-2,5 lt su içmeyi ihmal etmeyin. Bahar yorgunluğuyla birlikte sindirim problemleri, vücut kuruluğu, saç dökülmesi, halsizlik gibi sıkıntılar yaşanabilir. Bunun için ilk olarak beslenmemizi kontrol etmekte fayda var. İlk olarak günlük tutabilir ve nasıl beslendiğinizi fark edebilirsiniz. Kahve, çay, kola gibi kafeinli içecekler, kafeinin yüksek diüretik etkisinden dolayı iyi bir sıvı kaynağı değildirler ve su yerine tüketilemezler. Kafein idrar yoluyla vücuttan sıvı kaybına sebep olacağından tüketim miktarı artıkça vücuttan sıvı kaybı da artacaktır. Bu nedenle kafeinli içeceklerden uzak durmaya çalışın, yerine su, ayran, süt ya da taze sıkılmış meyve suyu tercih etmeye özen gösterin. Sık sık beslenmek bu dönem için çok önemli. Ara öğün yaparak mide ve bağırsak Dengeli bir kahvaltı ve öğle yemeği ile hafif bir akşam yemeği yiyerek, ara öğün- 62 7SÖZ lerinizi de tüketerek sindirim problemlerinizi azaltmanız mümkün. Akşam yemeğini olabildiğince erken bir saatte, son ara öğününüzü ise yatmadan 2-3 saat önce yemeye özen gösterin. Uykunuzun rahat ve verimli olmasına özen gösterin. Uyku kaliteniz arttıkça yorgunluk hissiniz de azalacak, daha enerjik olarak uyanacaksınız. Bunun için yatmadan önce rezene, papatya gibi bitki çaylarını tercih edebilirsiniz. Beyaz pirinç, beyaz ekmek, patates, makarna, reçel gibi gıdaların glisemik indeks değerleri yüksektir. Bunların yerine tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği ya da kepek unundan yapılmış, glisemik indeks değeri düşük yiyecekleri tercih edin. Çünkü yüksek glisemik indeksli besinler kan şekerinizde dalganmalara neden olabilir ve bu durum da sizde halsizlik, yorgunluk yaratabilir. Haftada 3-4 gün 30 dakikalık hafif tempolu yürüyüşle enerjinizi artıracak. Size kendinizi daha iyi hissettirecektir. B grubu vitaminleri bahar aylarında yaşanan stresi azaltabilir. Bu nedenle günlük beslenmemizde B grubu vitaminlerine yer vermekte yarar var. Tam tahıllı ekmekleri, kuru baklagilleri, et ürünlerini, süt ve süt ürünlerini, yeşil yapraklı sebzeleri beslenmenizden ihmal etmeyin. Bahar aylarında bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmek, vücudumuzun çevrenin zararlı etkilerine karşı korumak için antioksidan alımına dikkat etmeliyiz. A, C, E vitaminlerinden selenyum, çinko gibi minerallerden yüksek oranda antioksidan alabiliriz A vitamini içeren besinler, süt, peynir, yumurta sarısı, kuru kayısı, havuç, balık, roka ve tere. C vitamini içeren besinler, turunçgiller, brokoli, çilek, maydanoz, roka, tere, kırmızı dolmalık biber E vitamini içeren besinler, bitkisel yağlar, ceviz, badem, tereyağı, brokoli, kivi ve muz. Selenyum içeren besinler, ceviz, kırımızı et, kepekli unlar ve yiyecekler, süt ürünleri, sebze ve meyveler Çinko içeren besinler ise, arpa, peynir, kepekli ekmek, yumurta sarısı, süt ve süt ürünleri, ay çekirdeğidir. NİSAN 2014 63 Uzm. Dr. İlker SOLMAZ Bahar Ağrılarından Kurtulmak Mümkün mü? Bahar yorgunluğu, kas ve eklem ağrılarını da beraberinde getiriyor. Mikropsuz iltihap enjeksiyonuyla, bahar yorgunluğunun yol açtığı ağrıları üstünüzden atabilirsiniz. Güneşin yüzünü gösterdiği ve doğanın canlanmaya başladığı bahar mevsimi, insan üzerinde tam tersi etki bırakıyor. Havadaki elektrik yükünün, buna bağlı olarak pozitif ve negatif yüklü iyon artışının sinirleri etkileyerek stres seviyesini yukarılara çekmesi bahar yorgunluğuna yol açıyor. Kendisini yorgunluk, halsizlik, enerji düşüklüğüyle hissettiren bahar yorgunluğu, kortizon türevi 64 7SÖZ hormonların aşırı düzeyde salınmasıyla da baş, boyun, sırt ve bel bölgelerinde ağrılara neden oluyor. Özellikle bahar mevsiminde artan ağrıların, vücudumuzun bizimle konuşma yöntemi olduğunu ve bu sesi ağrı kesicilerle kısmak yerine, ağrıların altında yatan nedenlerin araştırılması gerekmektedir. Doğanın kendini yenilediği bahar mevsiminde artan ağrılardan kalıcı olarak kurtulmak da mümkündür. Mevsim geçişlerinde migren nöbetleri artıyor Bahar ayları aynı zamanda ağrıların arttığı dönem olarak da dikkat çekiyor. Halsizlik, yorgunluk ve mutsuzluk hissi, tüm vücutta özellikle kaslarda ağrılara yol açabilir. Bunun nedeni de mevsimsel geçiş döneminde hormonlarda olan değişiklik ve kan akışıdır . İlkbaharda en sık görülen ağrılar baş bölgesindedir ve migren ve gerilim tipi ağrılarda sıklaşmaktadır. Özellikle migren hastaları mevsim geçişlerinde sık sık nöbet geçirir. Bahar yorgunluğuyla beraber ortaya çıkan diğer ağrılar da halk arasında kulunç olarak bilinen, sırt ve bel bölgesinde yoğunlaşan ağrılar kişide büyük rahatsızlık yaratıyor. Bahar aylarında kürek kemiğinde, boyun ve bel bölgesinde bıçak saplanmasına benzer şekilde ortaya çıkan ağrılar ise sık karşılaşılan ağrı türleri arasında yer alıyor. Mikropsuz iltihap ile ağrılara çözüm Ağrıya maruz kalma açısından kadınların erkeklere oranla daha fazla risk taşıyor. Ağrı kesiciler ile geçiştirilmeye çalışılan kronik ağrılardan mikropsuz il- tihap yöntemi ile kalıcı olarak kurtulmak da mümkündür. Mikropsuz iltihap enjeksiyonu ile vücudun doğal iyileştirme mekanizması devreye sokularak, ağrıya sebep olan bulguların ortadan kaldırılması mümkündür. Proloterapi adı verilen bu tedavi yöntemiyle bahar aylarına daha enerjik, sağlıklı ve canlı girilmesi mümkün olmaktadır. Ağrının kaynağı olan hasarlı bölgeye şekerli sudan oluşan özel bir solüsyonun enjekte edilmesiyle hasarlı bölgede mikropsuz iltihap oluşturuluyor. Vücut, oluşturulan bu mikrobu yok etmek için, hasarlı doku üzerine tamir edici hücreleri hızla gönderiyor ve hasarlı dokuyu kendisi tamir ediyor. Proloterapi yöntemi 1930 yılından günümüze başta Amerika ve Kanada olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde uzman doktorlar tarafında yaygın olarak kullanılan doğal bir ağrı tedavisi olup, bu yöntemin donanımlı merkezlerde deneyimli ve uzman hekimler tarafından uygulanması gerekmektedir. NİSAN 2014 65 BROKOLİ ÇORBASI Brokoli Çorbası (4 Kişilik) tarifi Malzemeler 50 gram brüksel lahanası Yarım kg brokoli 4 adet patates 2 adet tavuksuyu tableti Zeytinyağı, su Tuz, karabiber, kırmızıbiber YEMEĞIN TARIFI Patateslerin kabuğunu soyduktan sonra küçük parçalar halinde doğrayın. Brokoli ve brüksel lahanalarıyla birlikte bir tencereye aktarın. Yeterince zeytinyağı ekleyerek, kavurun. Üzerini geçecek kadar su ekleyin. Tavuksuyu tabletlerini, yeterince tuz, karabiber ve kırmızıbiber ekleyin. Yumuşayana dek haşlayın. Yumuşadıktan sonra suyuyla birlikte blendırdan geçirin. Servis tabağına aldığınız çorbaya krema ekleyerek, servis yapın. 66 7SÖZ PEYNİR SOSLU CEVİZLİ PAPARDELLE Peynir Soslu Cevizli Papardelle (1 Kişilik) tarifi Malzemeler 1 kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir 2 yemek kaşığı ceviz Yarım çay bardağı tavuk suyu 1 yemek kaşığı krema 1 yemek kaşığı zeytinyağı 1/6 bağ nane Yarım çay kaşığı muskat Yeteri kadar tuz 110 gr papardelle makarna YEMEĞIN TARIFI Papardelleyi 10 dakika haşlayın.Tuzu alınmış beyaz peyniri tavuk suyu ile telle çırparak pişirin. Krema, muskat, tuz, biber ilave edin ve tel süzgeçte süzdürerek sos yapın. İnce kıyılmış maydanoz ve az zeytinyağı ile tavada sotelenmiş, kırılmış ceviz parçaları ilave edin. Sosa karıştırın. Haşlanmış makarna ile karıştırın. Nane ile süsleyerek servise sunun. BADEMLİ HELVA Bademli Helva (8 Kişilik) tarifi Malzemeler 9 Kahve Fincanı İri İrmik BAHÇE SALATASI 4 Kahve Fincanı Tereyağı veya Margarin Bahçe Salatası (2 Kişilik) tarifi Malzemeler 4 Su Bardağı Süt 3 Domates 1 Paket Vanilya 1 Demet Roka Üzerine: 1 Kırmızıbiber 3-4 Çorba Kaşığı Acı Badem ikörü veya Tarçın 1 Turp 100 gr Beyaz Badem 3 Su Bardağı Tozşeker 1 Çorba Kaşığı İnce Kıyılmış Maydanoz 2 Çorba Kaşığı Tozşeker KREMA SOSU MALZEMESİ YEMEĞIN TARIFI 150 gr Taze Krema 2 Çorba Kaşığı Limon Suyu 1 Çay Kaşığı Bal Bir Tutam Kırmızıbiber YEMEĞIN TARIFI Domatesleri yıkayıp dilimleyin. Kırmızıbiberi ikiye kesip çekirdekli kısmını ayırın ve ince doğrayın. Turbu dilimleyin. Yıkanmış roka yapraklarını kıyıp salata tabağına döşeyin. Üzerine doğranmış domates, biber ve turbu ilave edin.Taze krema, bal, limon suyu ve bir tutam kırmızıbiberi blenderde çekin. Hazırladığınız salata sosunu salatanın üzerine gezdirerek dökün. Servis yapın. yapın. Kalın tabanlı, iyi ısı geçiren derin bir tencerede tereyağını eritip bademleri 2 dakika kadar kavurun. İrmiği ekleyip kısık ateşte devamlı karıştırarak kavurun. Bu işlemi en az 25-30 dakika sürdürün. Başka bir tencerede şeker, süt ve vanilyayı karıştırıp kaynatın. Karışımı kavrulmuş irmiğe ekleyip karıştırın. Tencerenin kapağını kapatın ve kısık ateşte suyunu tamamen çekinceye kadar pişirin. Helva pişince üzerine 2 çorba kaşığı şeker serpin. Tencerenin üzerine bez veya emici bir kağıt örterek kapağını kapatıp demlendirin. Ilınınca geniş ve düz bir servis tabağına kalıplarla şekil vererek yerleştirin. Üzerine likör döküp veya tarçın serperek servis yapın. NİSAN 2014 67 7sabah.com TIKLAYIN.. HABERİNİZ OLSUN... ESERLERİNİZİN DERGİNİZDE YAYINLANMASINI DİLERSENİZ.... LÜTFEN BİZİMLE İLETİŞİME GEÇİNİZ. ([email protected]) Düşünceniz genç kalsın... Düşünceniz genç kalsın...
© Copyright 2024 Paperzz