GÜDÜMLÜ POLİTİK ROMAN İLE ELEŞTİREL POLİTİK ROMAN TÜRLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE Roman, oluşumu ve yapısı gereği, sosyal, kültürel ve politik konuları aktarmada, diğer türlere göre daha öncül ve de avantajlı bir konumdadır. Bu da onu içerik açısından çok boyutlu yapmıştır. Bu çok boyutlu yapısından dolayı, romanın kendi içinde birçok alt türleri ortaya çıkmıştır. Aile romanı, bilim-kurgu romanı, devlet romanı, köy romanı, politik roman bunlardan bir kaçıdır. Romanın politik roman dışındaki alt türlerinin içeriği ve sınırları konusunda edebiyat kamuoyunda genelde ortak bir anlayış söz konusu iken, politik romanın ne olduğu sorusu, hâlâ tartışılmaktadır. Bu tartışmanın nedenini başta politika ve ideoloji kavramlarına yüklenen farklı anlamlarda aramak gerekir. Bu kavramlar çok boyutlu kullanıldıkları için, neyin politik olup neyin olmadığı neyin ideolojik olup neyin olmadığı da her zaman belli değildir. Bu tartışmanın bir diğer nedeni de politik romanın yapısıyla ilgilidir. Romanın diğer alt türlerinde belirleyici öğe konu iken, politik romanda konudan ziyade bakış açısı daha çok etkilidir. Bu bakış açısını saptamak her zaman kolay olmayabilir. Ayrıca politik baskılar ve sansür söz konusu olduğu zaman, yazar romanını simgesel bir doku içinde anlatmak zorunda kalacağından veya böyle olmasa bile yazar romanını kalıcı kılmak için, içeriğini çok boyutlu bir hâle getireceğinden dolayı politik bir romanda ele alınan konular ilk bakışta politikayla ilişkili gözükmeyebilir. Bu da romanın alt türünü saptamayı zorlaştırabilir. Politik roman çevresinde yapılan tartışmaların veya belirsizliğin Türkiye‟ye özgü bir nedeni de var: Türkiye‟de politik romanı tanımaya ve açıklamaya yönelik inceleme ve analizler, adının başındaki „politika’ sıfatından dolayı çoğu zaman edebiyat biliminin verileriyle yapılmamaktadır. Türkiye‟de politik romanlar hakkında iki türlü yorum dikkat çeker: Birincisi genel bir yorumdur. Politik romanları tek başlık altında toplar ve ‘tezli‟ oldukları görüşünden yola çıkar. Varsayıma dayanan bu değerlendirmede, özellikle gelenekçi çizgiye sıkı sıkıya bağlı olan belli dönem Türk politik romanlarının ölçü olarak alındığı görülür. Burada politik romanın tanımına ve tanıtmaya yönelik açıklamalar, politik romanların bir bölümüne yönelik olduğu için tüm politik romanları kapsayacak bütünsel ölçütler ve tanımlar verilemez. Hatta bazıları, politik romanın „var olanlarını’ verirken, bazıları „olması gerekenlerini’ anlatır. Politik roman hakkında ikinci yorum ise, şiir ve dram gibi diğer „politik edebiyat’ türlerinden yola çıkılarak yapılmaktadır. Burada daha çok „politik tiyatro‟ ölçü alınarak politik romanın tanımı tek bir türe indirgenmektedir. Bu ve bunun gibi etkenlerden dolayı, politik romanın sınırları ve kriterleri tam olarak çizilemediği için politik veya ideolojik olayları anlatan romanlar, dar ve şablonumsu bir çerçeve içinde tek başlık altında tanımlanıp, estetik açıdan yetersiz görülmektedir. Bundan dolayı da edebiyat kamuoyunda politik roman çevresinde sık sık yapılan tartışmaların sonu gelmemektedir. Örneğin bazen bir yapıt için, bu politik bir romandır, denildiğinde, söz konusu romanın yazarı, politik roman kavramının çağrıştırdığı olumsuz içerikten dolayı olsa gerek, buna şiddetle karşı çıkarak, hayır, benim romanın politik değildir, diyebiliyor. Bazen de Orhan Pamuk‟un Kar romanı örneğinde olduğu gibi, yazara ve romandaki açık vurgulamalara rağmen politik mıdır, değil midir tartışması yapılıyor. Oysaki bu ve benzeri tartışmalarda, politika ve ideoloji kavramları iyice anlaşıldıktan sonra, romanın çok yönlü bir tür olduğu gerçeği dikkate alınarak politik roman sınıflandırılırsa, sorun büyük ölçüde ortadan kalkabilir. Bu aynı zamanda roman türüne de bir katkıdır. Çünkü Stanzel’in de dediği gibi,” her tipoloji, eserin yoğun yapısının bir kısmına yönelik yol göstericidir.”1 İşte bu araştırma, girişte vurguladığımız edebiyat kamuoyundaki tartışmalardan, politik romanın sınırlarının ve kriterlerinin ne olduğu, sorusu’na, politik romanın alt türlerinden olan güdümlü politik roman ile eleştirel politik roman türlerinin karşılaştırılmasıyla bir yanıt bulmayı amaçlamaktadır. Konuya önce Politik Roman kavramının tanımı ile başlamak istiyorum: Politik Roman en geniş anlamıyla, içeriği politik olay ve olgularla ilişkili olan, bu çevreden kişilerin ön planda olduğu, politik bir bakış açısının egemen olduğu ve politik bir etkiyi amaçlayan romandır. Burada iki temel kriterin ön plana çıktığı görülür. Bunlardan birisi içeriktir: Bu, bazen doğrudan politik ve ideolojik bir içerik olabileceği gibi, politik ve ideolojik bir zemine oturtulmuş aktüel veya tarihsel bir konu da olabilir. İkincisi ise, politik bakış açısı veya politik etkidir. Bu da kendisini anlatım tekniğinde, kişilerinde, imgelerde, tonda, simgelerde gösterir. Bu iki temel özelliğe sahip olan her yapıt Politik Roman sınıfı içinde değerlendirilebilir. Bu genel özelliklere sahip bir edebiyat yapıtı, ya politik bir düşünceyi veya olayı eleştirel anlatım tutumuyla anlatır, doğrudan yönlendirici değildir; ya da benimseyici veya eleştirel 1 Franz K Stanzel, “Roman Biçimleri”. Çev. Fatih Tepebaşlı, 199 Ankara, s.14 bir anlatım tutum ile anlatır. Ancak yazar burada, ideolojik bir görüşün savunuculuğunu yapar, güdümlüdür, yönlendiricidir. Politik bir konuyu anlatan her yazarın, politik öğeyi ele alış biçimi veya bu öğeyi dile getirmekteki amacı, bunu kurgulama ve okuru etkileme biçimi farklı olabilir. Madem farklıdır o zaman Politik Roman türüne giren yapıtlar da farklıdır, daha iyi anlaşılmaları için de sınıflandırılmaları gerekir. Bunları kısaca iki ana gruba ayırabiliriz: 1. Eleştirel Politik Roman 2. Güdümlü Politik Roman. Gerçi bunların da kendi içinde alt türleri vardır. Ancak zamanımız sınırlı olduğu için burada iki ana alt türü ele almaya çalışacağız. Eleştirel Politik Roman: Eleştirel Politik roman denildiğinde, geniş anlamda herhangi politik bir olay veya olguyu sorgulayıcı veya eleştirel bir yaklaşımla dile getiren yapıtlar anlaşılmalıdır. Burada yazarın doğrudan bir güdümlülüğü söz konusu değildir. Yazar, olayların kendisini gerçekçi bir biçimde vermek yerine, belli bir mesafeden okuyucuyu onlar üzerinde düşünmeye götürecek sorgulamalara yer verir. Doğrudan taraf tutmaz, amacı bireyleri politik olay ve olgular üzerine yeniden düşünmeye zorlamak ve böylece politik düzlemde bir bilinç oluşturmaktır. Zaman zaman kışkırtıcı bir anlatım tutumu söz konusu olsa da eleştirel romanın yazarı doğrudan yönlendirici olmaktan kaçınır. Eleştirel politik romanın konuları ilk bakışta doğrudan politikayla ilişkili gözükmeyebilir. Söz konusu yapıtları politik roman sınıfına sokan en karakteristik öğe, içeriğin politikayla olan ilişkisi ve anlatıcının bakış açısıdır. Burada en somut ölçü, politika öğesinin romanı kapsamış olmasıdır. Yani politik olaylar, politik kişiler, politik bir atmosfer ve sorgulayıcı ve eleştirel bir bakış açısının hakim olmasıdır. Örneğin Orhan Pamuk‟un Kar romanı veya Wolfgang Koeppen‟in Das Treibhaus romanı bu grup içinde görülebilir. Özetle, içerik ve bakış açısı açısından politik, ama güdümlü olmayan bir yaklaşımla kaleme alınmış yapıtlardır. Eleştirel politik romanlar güdümlü olmadıkları için yapı, kurgu ve biçim açısından yüksek bir estetik biçim içinde ve çok boyutlu olarak kaleme alınmışlardır. Modern Türk edebiyatı içinde buna en güzel bir örnek Orhan Pamuk‟un Kar romanıdır. Yazar, Kar2 romanında kurguyu aktüel politik bir zemine oturtur ve Türkiye‟nin belli bir döneminde yaşanan, ülkenin sosyal ve politik yaşamında etkili olan aktüel politik konuları 2 Kar romanından yaptığımız tüm alıntıların romanın aşağıda adı geçen baskısından yapılmıştır. Orhan Pamuk: Kar. İletişim Yay. 2002 İstanbul sorgular. Dolayısıyla Kar romanındaki olaylar ve kişiler tek tek ele alındıklarında hepsi doğrudan politikayla ilişkili gözükmeseler de, o günün koşullarında ülkede politik bir olgu haline geldikleri için politik konulara ve kişilere dönüştükleri görülür. Romanda, politik öğe bu anlamda romanın düşünsel boyutunda en önemli yeri oluşturur. Yani, romanın kompozisyonu içinde ana boyuttur ve diğer boyutlarla iç içe girmiştir. Örneğin, politik düşüncelerinden dolayı on iki yıldır Almanya‟da sürgünde bulunan Ka, Kars‟ta yapılacak olan seçimleri izlemek için bu kente gelir. Bu zeminde ilk dikkat çeken konu siyasal sürgünde bulunan romanın ana kişisi Kerim Alakuşoğlu‟nun, yani Ka‟nın, kişiliğinde, politik baskıların anlatılmasıdır. Tanrısal anlatıcı, Ka‟nın Almanya‟ya gidiş nedenini anlatırken onun bakış açısıyla şu politik eleştiriyi yapar: “ Ka tıpkı İstanbul‟da gördüğü eski arkadaşları gibi onun için de tek gerçeğin Türkiye‟nin içler acısı, sefil politik dünyası olmasından, Almanya‟da yaşamayı aklının ucundan bile geçirmeyeceğinden korktu. “Sen hangi maddeden kaç yıla mahkûm olmuştun?, diye sordu İpek.(…) “Kendi yazmadığı ve aceleyle okumadan yayımladığı bir makale yüzünden mahkûm olan Ka Almanya‟ya kaçmıştı.(s.37-38) Ka‟nın çevresindeki kişiler de eski aktif solcu arkadaşlarıdır. Karsa ilk geldiğinde Yeşilyurt lokantasında gördüklerini “İstanbul‟dan, 1970‟lerin bol sloganlı siyasal tiyatrolarından hatırlıyordu..(…) Ka bir başka masada 1970‟lerin eli silahlı solcu kahramanlarından birini de gördüğünü sandı. (s.13) Romana bu perspektiften bakıldığında, politik kişileri ve politik konuları irdelemesine karşın, politik sorunları roman kişilerinin bakış açılarıyla yansıttığı ve çoğu zamanda çok yönlü bir anlatım tekniği kullandığı için, ideolojik ve güdümlü olmaktan kurtulur. Örneğin, romanın ikinci dereceden önemli konusu olan „politik İslam’ın yükselişi ve türbancı kızlar’ konusunda, başörtülü kızları üniversiteye sokmayan eğitim enstitüsü müdürüyle, karşıt görüşleri savunan bir erkek öğrencinin görüşleri çok yönlü anlatım tekniğiyle arka arakaya verilir: Örneğin: Hoca: “Tabii başörtüsü meselesinin bir simge, politik bir oyun haline getirilmesi kızlarımızı daha da mutsuz etti.” / “Ne oyunu hocam, okuluyla namusu arasında kalan, bunalıma kapılan bir kız da ne yazık ki intihar etti.. Bu oyun mu?” /Hoca: “Oğlum, çok öfkelisin, ama bu türban meselesinin böyle siyasi bir hale gelmesinin altında Türkiye‟yi ikiye bölüp zayıf düşürmek isteyen dış güçlerin olduğu hiç aklına gelmedi mi?”(...) Öğrenci: “Vicdanın sızlamıyor mu? / Hoca: “ Ben de babayım evladım, tabii ki bu kızlar için üzülüyorum.” (s.47) Roman, çok boyutlu anlatılan bu aktüel siyası olayın yanı sıra Türkiye‟nin içinde bulunduğu ve bir türlü aşamadığı yüzyıllık Doğu-Batı ikilemi gibi konular da yine aktüel politik konularla ilişkilendirilmiştir. Batı, burada büyük öteki ile sembolize edilir. Bu zeminde ele alınan karakterler, doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye'nin son yirmi yılında politik alanda en çok tartışılan aktüel kişileri çağrıştırır.3 Tüm bunlar anlatılırken eleştirel ve sorgulayıcı bir bakış açısı olmasına karşın, roman, politik bir amaca hizmet için bir araç olarak kullanılmadığını okuyucuya duyumsatır. Bu, kendisini, romanın biçim ve yapı düzleminde gösterir. Her ne kadar, zaman zaman düşünce kalıplarıyla süslenmiş kışkırtıcı bir anlatım görülse de yazar, bu bakış açısını sorgulayıcı bir anlatımla ve paragrafların arasına serpiştirdiği “evet” ve “ama”larla kuşkulu kılarak konuyu tek doğru saplantısından uzaklaştırır. Güdümlü Politik Roman: 'Güdümlülük' sözcüğü, bir yere bağlanmak, bir şeye taraftar olarak onun gerçekleşmesine çalışmak anlamlarını içermektedir. Edebiyat bilimi bağlamında ise, “yazarın belli bir değeri kollayarak kendi seçimiyle üstlendiği yükümlülük anlamına gelir. Bu yükümlülükte yazar, çalışmalarının ürünlerini siyasal, toplumsal, dinsel ya da töresel bir fikrin hizmetine sunarak, içinde yaşadığı dünyayı değiştirme eğilimiyle birleştirir.”4 Aziz Nesin, bu bağlamda politik güdümlü bir yapıtın gerçeği yalnızca söz konusu ideolojinin sınırları içinde ve onun amacına hizmet edecek ölçüde nasıl yansıtması gerektiğini güdümlü bir yazara şöyle anlatır: 1.(…) Gerek dünya güçler dengesi, gerek egemen sınıfa karşı uygulanmakta olan savaşım taktiği, - gerek işçi sınıfının gerektiğinde destek alacağı ve yardım göreceği güçlerin iyi hesaplanması gerekir ve bu hesaplar her doğrunun yazılıp açıklanmasını sınırlar. 2. Yazılıp açıklanacak doğrunun, sağcıların, egemen sınıfın daha çok işine yarayacağı durumlarda, yine doğru yazılıp açıklanmaz.”5 Güdümlülükle ilgili bu açıklamalardan sonra politik güdümlü romana, Max Weber'in politika kavramına getirdiği yorumdan yola çıkarak şöyle bir çerçeve çizebiliriz. Politik güdümlü roman, güç ve iktidar üzerinde hakimiyet kurma ve gücü değiştirme amacıyla yazılan yapıtlara denir. Burada politik güdümlü romanın iki temel kriteri ile karşılaşırız. Birincisi, toplumsal bir amaca bağlanması ve politik bir ideolojiye, düşünceye bağımlı olarak, dünyayı 3 Bunların gerçek yaşamda kimlere ve nelere işaret ettiğini Varlık Dergisi'nden Zafer F. Yörük şöyle anlatır:"Bu romanda general Çevik Bir'den (Albay Osman Nuri Çolak), AST'ın Brecht'yen peygamberliğinden Atatürk rollerinin unutulmaz şahsiyeti mertebesine terfi eden Rutkay Aziz (Sunay Zaim) nezdinde aynı izleği takip eden yüzlerce medyatik eski solcu şahsiyete, Fethullah Hocaefendi'ye, solculuktan İslam'a "yumuşak" geçiş yapmış yüzlerce medyatik eski solcuyu temsilen İsmet Özel‟vari bir şaire (Muhtar), Susurluk ve devlet içi hesaplaşmayı temsilen Abdullah Çatlı ve Yeşil'e (Z. Demirkol ve Lacivert), cesedi mezarından çıkarılıp uçaktan denize atıldığı iddia edilen Said-i Nursi'ye (yine Lacivert); (.....) Yüzlerce Kürt aydınını temsilen Musa Anter'e (Sadullah bey), gazete ve televizyon köşelerinde o an memleketin "gerçek sahipleri" her kim ise onlara canla başla hizmete kendini memur eden, infaz için hedef göstermeyi "görevinin gereği" sayan Emin Çölaşan ya da Ertuğrul Özkök ya da Fatih Altaylı ya da... yüzlercesine (Serdar Bey) (...) İslamcı feminist genç kızlara (Hande) (...) vb... birçok "yaşamış" karakter ve "yaşanmış" olayla doğrudan karşılaşmak mümkün" 3 4 Veysel Atayaman, İçinde: Walter Biemel: Sartre, 1984 İstanbul, s.21 5 Aziz Nesin, “Genç Şair ve Yazarlara Yanıtım”. Alıntı. Gürsel Aytaç. Edebiyat yazıları 1.Ankara 1999 değiştirme amacını gütmesi, ikincisi ise insanları bilinçlendirme amacıyla doğrudan yönlendirici olmasıdır. Burada yazar, açıkça tutumunu belli eder, nesnellik ilkesini her zaman tam olarak koruyamaz. Amaç, okuyucuyu tek yanlı yönlendirmektir. Yukarıdaki tanım içine sınırlandırdığımız güdümlü romanlar, genelde sistemle bir çatışma içinde olan, savunduğu ideolojinin temelini oluşturan ana gerekçeleri ve tezleri romanlaştıran yapıtlardır. Dolayısıyla güdümlü politik romanın ilk dikkati çeken ortak özelliği, bağımlılığı, konusu, öznel ve yanlı anlatım tutumu, politik kişileri, idealleştirilmiş kahramanları, anlatım biçimi, politik bakış açısı ve bildirilerinin açık olmasıdır. Gerçi her romancı, romanıyla belirli bir iletiyi okuyucularına ulaştırmayı amaçlar, ancak bir romancı, belirli bir politik düşünceyi dile getirirken, bildirisini ana amaç yapıyorsa, burada onun iletisi açıktır ve romanını anlaşılır bir dille kaleme almıştır. Burada bir noktanın altını çizmekte yarar vardır: Temel amaçları aynı olmasına rağmen, politik güdümlü romanların hepsinin aynı derecede ideolojik güdümlü olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi, estetik biçimlerini de tek bir tipe indirgemek mümkün değildir. Çünkü bu romanların da kendi içinde, zamana ve gelişmelere bağlı olarak farklı biçimleri vardır. Sanatı belli bir ideoloji için yalnızca bir araç olarak gören, politik güdümlü romanlar olduğu gibi, ideolojilerle bağıntılı, ama birden fazla boyutlu politik güdümlü romanlar da vardır. Dolayısıyla hepsinin, politik öğeyi ele alışları ve ona verdikleri boyut, etkileme ve bunu kurgulama biçimleri farklıdır. 6 Hatta sanıldığının aksine biçimi öne çıkaran politik roman kuramları da söz konusudur. Örneğin Adorno, Marcuse, Fischer gibi liberal Marksist eleştirmenler, sanatın yapacağı devrimci dönüşümü artık biçimdeki yeniliklerde aramak gerektiğini ileri sürmektedirler. Bu konuda Marcuse sanat, ancak geleneksel biçimleri reddederek, alt üst ederek devrimci bir ruha sahip olabileceğini ileri sürer. Edebiyat kamuoyunda, 'politik roman' denildiğinde anlaşılan şey, genelde yukarıda anlattığımız Sanatı belli bir ideoloji için yalnızca bir araç olarak gören politik güdümlü romanlardır. Bunlar politik güdümlü roman türünün en sıradan örnekleridir. Açık bildirileriyle, politik ve ideolojik konularıyla, açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimleriyle ideolojik güdümlü politik romanlar içinde ayrı kategori oluştururlar. O-anlatım biçiminin egemen olduğu bu romanlarda, okuyucunun ilgisi, kolayca ve doğrudan politik düşüncelere yönlendirilir. Ayrıca romanın kurgusu „tek doğru’ üzerine kurulduğundan genellikle okuyucuya düşünme olanağı sağlanmaz, doğrudan ideolojik amaçlı olduğu için dile getirilen 6 Alman edebiyatından Anna Seghers‟ın(1900-1983) Die Gefährten (Yoldaşlar) (1932) romanı ile Türk edebiyatından Yusuf Ziya Bahadınlı‟nın Güllüce'yi Sel Aldı” romanı,Rus edebiyatından Galina Serebryakov‟un (1905-1980) Ateşi Çalmak adlı nehir romanı veya Çernişevski‟nin Nası Yapmalı? Nehir romanı politik güdümlü romanlara tipik örnektirler. politik ileti açık olarak romanın tümünü kapsar. Ayrıca gerçek yaşamdan ideolojik bildiriler de romanın kurgusunda genişçe yer alır. Sosyalist Gerçekçilik akımının programını uygulayan çok sayıdaki roman, bu gruba girer. Çünkü Toplumcu Gerçekçilik anlayışını benimseyen romancılar, toplumu “devrimci bir dönüşüm doğrultusunda”7 geliştirmek istemekteydiler. Bunu gerçekleştirme yolunun insanları bilinçlendirmek, motive etmek ve yönlendirmekten geçtiğine inanıyorlardı. Romanlarında konu, biçim ve anlatım yöntemlerini bu amaçlarına yönelik belirlediler. Örneğin yalnızca „var olan‟ı değil de, aynı zamanda „olması gerekeni’ de „gerçeklik‟ olarak kabul ettiler. Yusuf Ziya Bahadanlı‟nın ‘Güllüce’yi Sel Aldı’ Romanı edebiyat kamuoyunda, 'politik roman‟ kavramının çağrıştırdığı anlamla örtüşen bir yapıt olduğu için bu türe iyi bir örnektir. Bahadanlı‟nın bu romanı, doğrudan Türkiye‟nin politik seçimlerini konu eder.Yazar, Tanrısal anlatım konumunun sağladığı kolaylık içinde, romanın kurmaca yapısına, sosyalistmarksist dünya görüşünü de ekler. Roman, yeni belediyelik olmuş Güllüce„de belediye başkanlığı seçiminde yaşananları konu eder. Üç partinin, Ahali Partisi, Bizim Parti ve Ümmet Partisi’nin, katıldığı seçimde, başkan adaylarından biri hariç diğerleri halk için değil de, kendileri ve çevrelerinin çıkarı için seçime katılmışlardır. Bu halleriyle, bunların temsil ettiği dünya görüşünün nasıl çıkarcılığa dayandığı anlatılıp, kurtuluş kaynağının başka bir yerde olduğu açıkça vurgulanır. Yani, bu durum karşısında anlatıcı yeni bir düzen arayışından söz eder. Bu düzen sosyalist bir düzendir. Çünkü ona göre “yönetim, birkaç yöneticinin değil, uyanık bir kitlenin koruyuculuğu altında bulunmalıdır.” (s.157) Romanda, okuyucuyu etkilemek için yazar konu gibi roman kişilerini de doğrudan politik yaşamdan seçer. Romanın ana kişisi Ali‟yi, „olumlu kahraman’ ölçütlerine göre çizip, onun kişiliğinde belli bir ideoloji için, örnek davranış modelleri sergiler. Örneğin, Ali, Bizim Parti adayı olarak, haksızlığa karşı direnen biridir. Köylü olmasına karşın kendi kendini, okuyarak yetiştiren “akıllı” bir aydındır. Marksist ve Sosyalist dünya görüşünün temsilcilerinin yapıtlarını okur. Lenin‟i, Nazım Hikmet‟i ve Sabahattin Ali‟yi okur, Abraham Linkoln ve Gandi‟ye hayranlık duyar.(51-52) Ayrıca yazar, Ali‟nin bakış açısıyla bu kişilerin ideolojik görüşlerini doğrudan aktararak okuyucuya, adeta sosyalist dünya görüşünün bir özetini sunar. Her yönüyle güdümlü olduğu anlaşılan roman, bu özelliğinden dolayı kalıcılığını koruyamamıştır. 7 Fikret Uslucan:“Öncü Roman” Kavramı Açısından „Bereketli Topraklar Üzerine‟. İçinde:Hece Dergisi. a.g.y., s.627 SONUÇ: Görüldüğü gibi politik romanın kendine özgü anlamı, tanımı, sınırları ve kriterleri vardır. Bunların saptanması için romanın içeriği ve tekniğinin çok iyi analiz edilmesi gerekir. Bu ise başta, romanın içeriği, romanın kişileri ve bunların arasındaki çatışma, olay ve olgular ve bunların arasındaki ilişkiler, anlatım tekniği, olay örgüsü, imgeleri ve tonun çok iyi bilinmesini gerektirir. Bu yapıldığı taktirde politik romanın değişik ve çoğu zaman iç içe girmiş özelliklerini ayrıt ederek alt türlerini tanımlamak güç de olsa olanaklıdır. Anlaşıldığı gibi, politik romanın farklı ayrıntılardaki alt türlerinin saptanıp ortaya çıkarılması, başta politik roman olmak üzere, roman sanatının tanınması, gelişimi açısından yararı tartışma götürmez bir gerçektir. Çünkü Stanzel‟in de dediği gibi, edebi eserin çok yönlülüğü farklı tipolojik katkıları sağlar. İşte politik romanın alt türünün de incelenmesi ve analiz edilmesine bu açıdan bakmak gerekir. Bunun gereksiz bir ayrıntı olmadığına inanıyoruz. Bugün bir tarihsel romandan veya polisiye romanından söz edilmesi, bu konuda yüzlerce araştırma ve inceleme yapılması ve kuramsal olarak sınıflandırılması nasıl roman türünün gelişmesine katkıda bulunuyorsa, politik romanın alt türü konusunda da ayrıntılı incelemelerin yapılması roman türünün zenginleşmesine katkıda bulunacaktır. KAYNAKÇA Aytaç, Gürsel: Edebiyat Yazıları, 1995- 2000 Ankara Atayaman, Veysel: İçinde: Walter Biemel: Sartre, 1984 İstanbul Böll, Heinrich: Gül ve Dinamit.Çev.Kamuran Şipal, 2000 Ankara Eyigün, Sabri: Edebiyatta Politik Roman. Aktif Yayınları, 2004 Ankara Frisch, Max: Tagebuch 19461949, 1970 München/Zürich Nesin, Aziz: Genç Şair ve Yazarlara Yanıtım. Alıntı. Gürsel Aytaç. Edebiyat yazıları 1. 1999 Ankara 7- Öz, Erdal: İçinde. Adam Sanat, sayı.198, 2002 İstanbul 8- Pamuk , Orhan: “Kar”. İletişim Yay. 2002 İstanbul 9- Stanzel, Franz K: Roman Biçimleri. Çev. Fatih Tepebaşlı. 1997 Ankara 123456-
© Copyright 2024 Paperzz