CSR Turkey Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dergisi • Temmuz - Ağustos 2013 • Sayı: 10 • ISSN 2147-6179 Değerli Okuyucular, Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği olarak bu yıl ilk defa İşbirlikleri, İnovasyon ve Etki alanları dahilinde düzenlenen Avrupa Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödül Programı ödül töreni için 25 Haziran’da Brüksel’deydik. Avrupa Komisyonu’ndan ödüllerini alan şirketleri bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Fair Labour Association (Adil Çalışma Örgütü FLA) liderliğinde tekstil sektörü odaklı yürüttüğümüz RESPECT projesi kapsamında, tedarik zincirinde satın alma politikalarında yer alan kilit paydaşların, aralarında kurdukları diyaloglarda yaratıcı yöntem ve araçlar geliştirmesini amaçlıyoruz. Bu kapsamda tekstil sektöründe faaliyet gösteren tedarikçi firmalarla 25-26 Nisan 2013 tarihlerinde yapılan eğitim sonuçlarını Eylül 2013’te sektördeki alıcımüşteri firmalarla paylaşacağız. Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen festivalin bu yılki teması sosyal sorumluluktu. Şirketler, öğrenciler arasında düzenlenen sosyal sorumluluk proje yarışmasında, öğrencilerin farklı proje fikirlerini dinleyerek değerlendirdi ve iyi sosyal sorumluluk uygulamalarını motive etmek için finansal destekte bulundu. Katılan şirketlere de katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği internet sitesi yenilendi. Sitemizdeki bilgileri derleyerek, yeni yazılarla genişlettik ve siz paydaşlarımızın beğenisine sunduk. Son olarak her yıl büyük bir keyifle düzenlediğimiz Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pazaryeri etkinliğinin beşincisi 6 Aralık 2013 Cuma günü Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenecek. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine geniş katılımlı, faydalı bir organizasyon olacağını düşünüyoruz. Ayrıca bu yıl ilk defa destekçisi olduğumuz GAPGENÇ Festival 10-13 Mayıs 2013 tarihlerinde Adıyaman’da yapıldı. GAP İdaresi Gençlik Evleri tarafından her yıl düzenlenen ve 5 U KSS ları ama l u g y Avrupa KSS Ödül Programı birincileri Brüksel’de ödüllerini aldılar Türkiye organizasyonunu Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’nin (TKSSD) gerçekleştirdiği Avrupa Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödül Programının birincileri olan firmalar 25 Haziran akşamı Brüksel’de ödüllerini aldılar. TKSSD dernek yöneticilerinin de katıldığı törende, büyük ölçekli firmalar kategorisi birincisi Bilim İlaç ve KOBİ kategorisi birincisi Doğan Organik ödüllerini Avrupa Komisyonu yöneticilerinden aldılar. T örende bir konuşma yapan Avrupa Komisyonu Sanayi ve Girişimcilikten Sorumlu Başkan Yardımcısı Antonio Tajani, “Ödül kazanan işbirliği projeleri Avrupa’nın en iyi kurumsal sosyal sorumluluk örnekleridir. Kurumsal sosyal sorumluluğa stratejik yaklaşım göstermek, bu firmaların rekabet gücüne çok olumlu katkı yapmaktadır. Ekonomik krizin tüketici güvenini zedelediği bu dönemde bu ve benzeri projeler ve işbirlikleri şirketleri, sosyal ve çevresel sorumluluğun artırılması konusunda cesaretlendirmektedir” dedi. CSR Europe Grup Başkanı Celia Moore da ödül kazanan firmalar için şunları söyledi: “Bir sonraki adım bu başarılı işbirliklerini büyütmek ve benzeri 6 projelerin farklı alanlarda gerçekleştirilmesini sağlamak olmalıdır. 2012 yılında başlatılan büyük ölçekli ve KOBİ bazında iki farklı kategorideki şirketlerin en az bir ticari olmayan kuruluş ile işbirliği içinde gerçekleştirdiği projelerin katılabildiği bu ödül töreni öncesinde tüm projeler katılımcılara sunuldu ve detaylı bilgi paylaşımları gerçekleştirildi. Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının artırılması ve yaygınlaştırılmasını desteklemek amacıyla Avrupa Komisyonu desteğiyle organize edilen ödül programına katılan ve ödül alan tüm projelerin, bu alanda çalışma yapmayı düşünen kurumlara örnek olması bekleniyor. Uyg KSS ulam alar Pfizer’den Sen Çok Yaşa! Pfizer Türkiye, Türkiye’de sağlıklı ve mutlu yaşlanmayı konu alan “Sen Çok Yaşa” projesini hayata geçirdi. Bu kampanya ile Pfizer Türkiye, toplumda, aileler içerisinde ve bireylerde sağlıklı yaşama ve yaşlanma bilincini geliştirmeyi hedefliyor. Bunun yanı sıra “yaş almak” hakkında ortak bir diyalog oluşturarak duygu, düşünce ve deneyimlerin paylaşılacağı herkese açık bir platform yaratmayı amaçlıyor. O rta yaş üstü bireylerin dünya ülke nüfuslarındaki oranı artarken, bireylerin yaşlanma hakkında duygu ve düşüncelerini daha çok konuşabilmesi ve mutlu bir yaşlılık dönemi için hazırlanmaları giderek önem kazanıyor. Küresel trendlere paralel olarak Türkiye’de 2033’te 65 yaş üstü kişi sayısının 14 yaş altı nüfusu geçmesi bekleniyor. Pfizer Türkiye, “Sen Çok Yaşa” sloganı altında bu projeyi hem sivil toplum örgütleri hem de yerel yönetimlerle işbirliği yaparak çok yönlü ve çok kanallı olarak yürütmeyi planlıyor. İleriye bakmamız ve yaşlanan toplumun ihtiyaçlarına uygun stratejilerle hareket ederek, yaşlanan topluma hazırlanabilmemiz önemli. “Sen Çok Yaşa” projesinin lansmanında konuşan ve Türkiye’de ortalama ömrün uzamasıyla nüfusumuzun giderek yaşlandığına vurgu yapan Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan şunları söyledi: “2030-2040 yılları arasında ülkemizin caddelerinde 5 yaşındaki çocuklardan çok 85 yaşındaki teyze ve amcaları göreceğiz. Geleceğin yaşlıları, bilinçli, bilgili, organize, ve politik gücünün farkında olacak. Bu profilde istekleri için çatışmaya hazır, tüketim gücü yüksek, kaliteli hizmet talep eden ve teknolojiyi anlayarak kullanan eğitimli kişiler ağır basacak. Daha çok insanın daha uzun süre yeryüzünde kalmasını isteyen bir dünyada, yaşlıların çoğalmasına şaşırmamak gerekir. Uzayan yaşam süreleriyle yaşlıların çoğalması farklı sorunları da beraberinde getirecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin de birbirine bağlı olan gerontolojik stratejilere ihtiyacı bulunmaktadır. Yaşlılık olgusunun içinde yer alan sorunlu yönleri gerontolojik metodlarla teşhis etmek ve yaşlanma olgusunu bütünsel olarak algılamak gerekir. Bundan sonra ileriye bakmamız ve yaşlanan toplumun ihtiyaçlarına uygun stratejilerle hareket ederek, yaşlanan topluma hazırlanabilmemiz önemlidir. Temel soru, sosyal politikaların bu nüfus değişimine nasıl bir hazırlık yapacağı veya nasıl bir değişim ortaya koyacağıdır. Toplumun her kesimi, her sistemi kendini bu değişime göre yapılandıracak. Eğitim, sağlık, hukuk; bu sistemler kendi içlerinde ‘Yaşlılık Sistem Ağını’ oluşturmak zorunda kalacaklardır.” Yüzyılın Tanıklığı P rojeye destek veren ve Sen Çok Yaşa Belgeseli “Yüzyılın Tanıklığı”na da imza atan gazeteci Nebil Özgentürk: “Yeryüzünün en güzel doğasına sahip ülkelerden biri olan Türkiye’nin dört bir yanında sağlıklı ve kaygısız yaşayıp giden asırlık insanlarla birlikte bir yolculuk yapmak muhteşemdi. O yüz yaşını aşmış insanlardan, ‘uzun ömürleri’ne dair, nasıl bir yöntem izlediklerine dair ve tabii Cumhuriyet’in kuruluşu, öncesi ve sonrası tanıklıklarına dair kısa da olsa sözler alabilmek de anlamlıydı. Seri belgesel olarak hazan aylarında 7 ı yayınlandığında bu hüzün dolu ama aslında oldukça neşeli hikayeleri seyirci çok sevecek ve kim bilir uzun yaşama dair nasıl tüyolar alacak” dedi. “İşimiz iyi ve uzun yaşatmak” P fizer Türkiye Kurumsal İlişkiler Direktörü Elif Aral ise “Yaşam süreleri uzarken yaşam kalitesinde de artış bekleniyor. Yaşlıları kendi kabuklarına çekilen ve yardıma muhtaç kişiler olarak görmek yerine, yaşama etkin bir biçimde katılmaları ve buna uyum sağlamaları için desteklenmeleri büyük önem taşıyor. Yaşlanmak tüm insanların ortak noktası ve aslında yaptığımız her seçim daha iyi ve daha uzun yaşamamız üzerinde etkili olabiliyor. Biz Pfizer’de şuna inanıyoruz: Sizin işiniz, hayalleriniz için çalışmak. U KSS ları ama ygul Tetra Pak ve Migros’tan interaktif Çevre Günü aktivitesi Migros ve Tetra Pak, Bahçeşehir Migros ve Kartal Atalar Migros mağazalarında gerçekleştirilecek ‘‘Küçük Şeyler Doğayı Yeniler’’ çevre etkinliği ile 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü kutladı. Ç Bizim işimiz ise onlara ulaşacağınız kadar iyi ve uzun yaşamanızı sağlamak. Sen Çok Yaşa platformumuzla insanların daha iyi, dolu dolu ve sağlıklı yaşamak için nelere ihtiyaç duyduklarını anlamayı, hayatlarına daha çok yıl katmak için neler yapabileceklerini onlara hatırlatmayı ve birbirleriyle konuşmalarını sağlamayı hedefliyoruz. Bu projeyle yaşamları daha fazla yıl, yılları daha fazla yaşamla doldurmak için “Sen Çok Yaşa” diyoruz. Yaşamı ve her yaşı tüm yönleriyle kabul etmenin, yalnızca daha uzun değil, doyasıya yaşamanın da önemine inanıyoruz. Bu proje bizim adımıza devamlılığı olan, uzun vadeli bir itibar projesidir. Önümüzdeki dönemde gerek sivil toplum kuruluşlarıyla gerekse de yerel yönetimlerle yapacağımız işbirlikleriyle projemizi çeşitlendirmeyi planlıyoruz’’ diye konuştu. ocuklara, 1 - 9 Haziran tarihleri boyunca geri dönüşüm konusunda interaktif eğitimler verildi. Tetra Pak’ın çevre ve özellikle de geri dönüşüm bilincini artırmak için 2004’ten beri ilköğretim okullarında yürüttüğü, 2011 yılında da içeriğini yenilediği ‘‘Küçük Şeyler Doğayı Yeniler’’ eğitimleri iki yıldır Migros mağazalarında öğrencilerle buluşuyor. Uygulamalı eğitimlerde küçük çaba ve dokunuşlarla doğanın nasıl korunabileceği animasyon karakterler ile anlatıldı. Migros Grubu ilk kez mağazalarında 2010 yılında devreye aldığı geri dönüşüm kiosku ile müşterilerinin, geri dönüşüme katkıda bulunmak amacıyla getirdikleri kağıt, metal, cam, plastik, pil ve boş ambalaj malzemelerini bu kioskların ilgili bölümlerine atılıp, geri dönüşüme kazandırılmasına aracılık ediyor. Çevreci kiosklardan bugüne kadar 8 milyon adet atık toplandı. 50 binin üzerinde öğrenciyi eğittik T etra Pak Büyük Ortadoğu Bölgesi Geri Dönüşüm Teknik Yöneticisi ve Tetra Pak Türkiye ve Kafkaslar Çevre Müdürü Ferid Ekmekcioğlu, ‘‘Küçük Şeyler Doğayı Yeniler’’ projesi sayesinde çocuklara geri dönüşümü ve önemini uygulamalı olarak anlattıklarını söyledi. Migros ile yaptıkları işbirliği ile bu eğitimleri okul dışına da taşıdıklarını ifade eden Ekmekcioğlu, “Projemizde iki çizgi karakter var; Kaşif ve Yaprak. Bu iki sevimli arı, çocukların çevreye ve geri dönüşüme yönelik merak ettiği sorulara yine çocukların anlayacağı bir dille yanıt veriyor. Eğitim içeriğinde enerji ve su tasarrufuna dikkat edilmesi; yenilenebilir kaynakların ve bunlardan üretilmiş malzemelerin kullanımına öncelik verilmesi; ambalaj atıklarının değerli bir hammadde olduğunu ve bunların yaş atıklardan ayrı toplanması konuları ayrıntılı olarak anlatılıyor. Eğitimlerimizde uzman eğitmenlerle çalışıyoruz. Okullara geri dönüşümü uygulamalı olarak anlatabileceğimiz geri dönüşüm setini kuruyoruz. Çocuklar içtikleri meyve suyu veya süt kutusunu öğretmenleriyle birlikte kâğıda dönüştürüyor. Projemizle bugüne kadar bir milyonun üzerinde öğrenciye ulaştık” dedi. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pazaryeri Aralık 2013’te düzenlenecek Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pazaryeri etkinliğinin beşincisi 6 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenecek. C SR Europe tarafından geliştirilen Pazaryeri etkinliği modelinde şirketler, KSS çözümlerini büyük bir fuar alanında diğer şirket, kamu ve sivil toplum yöneticileri ile Avrupa KSS kuruluşları yöneticilerine sunacak. ekonomik, sosyal ve çevresel ihtiyaçlara çözüm sağlamak amacıyla tüm paydaşları ile birlikte hareket etme girişimi. İşletme 2023 girişimi, 2023 yılına kadar yüksek oranda istihdamı, verimliliği ve sosyal dayanışmayı sağlamak amacı ile kamu kuruluşlarının, şirketlerin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak girişimler ile kendi paylarına düşen katkıyı yapması anlayışına dayanıyor. Bu yılki tema, Türkiye’nin stratejik vizyonuna katkı sağlamak amacında olan sorumlu şirketlerimizin, uluslararası arenada örnek olacak kurumsal sosyal sorumluluk çözümlerini göstermek amacı ile geçen iki yılda olduğu gibi “İşletme 2023” olarak belirlendi. Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği (TKSSD), “Geleceğin Şirketleri” vizyonuyla düzenleyeceği bu etkinlik ile kamunun, şirketlerin, STK’ların ve akademik dünyanın birbirleri ile yakın ilişki içinde çalışmalarını sağlamayı ve surumsal sosyal sorumluluk alanında sağladığı gelişimi daha da hızlandırmayı hedefliyor. İşletme 2023, şirketlerin yaratıcı iş fikirleri geliştirme, hem maliyetlerini düşürmek hem de Bu yılki başlıklar CSR Europe metodolojisi ve ISO26000 çerçevesinde belirlendi. Kurumsal Hesapverebilirlik Alımı Çeşitlilik & Fırsat Eşitliği KSS Stratejisi & Kurumsal Çocuk & Zorla Çalıştırma İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Ayrımcılığı Önleme İstihdam Uygulamaları Raporlama Örgütlenme Özgürlüğü İnovasyon Risk Yönetimi Toplum Girişimcilik Ürün & Hizmetler Toplum Katılımı Dahil etme Çevre Paydaş katılımı Tüketici Atık & Kirlenme Eğitim Adil Ticaret Kaynak Verimliliği Sağlık Tüketici Sağlık ve Güvenliği Enerji & İklim Değişikliği Yoksulluğu Azaltmaya Yönelik Sürdürülebilir Tüketim Çevre Koruması Girişimler Tüketici Hizmeti & Desteği Biyoçeşitlilik Ürün & Hizmetler Veri Gizliliği Ürün & Hizmetler İş Uygulamaları Fırsat Eşitliği İnsan Hakları İstihdam Eğitim & Farkındalık Tedarik Zinciri & Ürün-Hizmet Eğitim Pazaryerinde yer almak isteyen şirketlerin 4 Ekim 2013 tarihine kadar başvuru formunu doldurarak Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’ne iletmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra pazaryerinde yer alan Dernek uzmanlarının yapacağı değerlendirme sonucunda 18 Ekim 2013 tarihinde etkinliğe katılacak şirketler açıklanacak. tarafından incelenecek ve üç farklı değerlendirme şirketlerin katılımcılar ile paylaşacakları KSS uygulamaları CSR Europe Ulusal Ortakları ve KSS uzmanlarından oluşan Değerlendirme Kurulu sonucunda katılımcı şirketlere ödülleri dağıtılacak. 9 U KSS ları ama l u g y VİKO’dan Çizgi Film Atölyesi Kurumsal sosyal sorumluluk alanında örnek çalışmalar yapan VİKO, yerel kalkınma projesi kapsamında İbni Sina İlkokulu’nda açılışını gerçekleştirdiği Karre Kids Çizgi Film Atölyesi ile çocukların hayal dünyalarına aydınlık katan bir projeye imza attı. VİKO, Türkiye’deki devlet okullarında bir ilk olan Çizgi Film Atölyesi ile çocukların yeteneklerinin, kendi çizimlerinden oluşan animasyonlara dönüşmesini sağlayacak. Ç izgi filmler çocukları eğlendirirken hayal dünyalarını da genişletiyor, onların dünyalarında rahatlatma rolü kadar öğretme rolünü de üstleniyor. Çünkü yaratıcılık düzeyi ve düşünme sistemi yetişkinlerden çok daha farklı olan çocuklar, çizgi filmleri izlerken kendilerini izlediklerinin parçası haline getiriyor ve yaratıcılıklarını geliştiriyor. VİKO, Karre Kids adını verdiği Çizgi Film Atölyesi’nin açılışını Sancaktepe Mülki Amirlerinin katılımı ile gerçekleştirdi. Çocukların mutluluğunun görülmeye değer olduğu açılışta, öğrenciler tarafından hazırlanan ilk çizgi film kareleri izleyicilerle buluştu. VİKO’nun atölye eğitimini, ülkemizin önde gelen animatörlerinden Havva Kangal Erdoğan veriyor. 2009 yılında İngilizce çizgi filmi ile Uluslararası Medea Awards yarışmasında 254 başvuru arasındaki en yaratıcı projeye imza atarak “Yaratıcılık ve Yenilik” MEDEA ödülünü alan Erdoğan’ın daha birçok ulusal ve uluslararası başarısı bulunuyor. Havva Kangal Erdoğan’ın yanı sıra animatör İrfan Ezgi Çelik de Çizgi 10 Film Atölyesi’nin eğitimci kadrosunda yer alıyor. VİKO’nun, Sancaktepe’deki eğitim kalitesini arttırmayı hedefleyerek hayata geçirdiği “Işığını Paylaş Öğretmenim” yarışmasında birinciliği İbni Sina İlkokulu’na getiren başarılı eğitimcilerden Nurhayat Karakoç da proje koordinatörlüğünü yürütüyor. Bu çalışma sonunda ortaya çıkacak ve enerji verimliliğini konu alacak olan çizgi film ise bölge okullarına dağıtılarak anaokulu öğrencilerinin enerji verimliliği konusunda bilinçlenmesine katkı sağlanacak. Böylelikle henüz ilkokul seviyesindeki öğrenciler, ortaya çıkardıkları çizgi film ile önemli bir sosyal sorumluluk projesine imza atmış olacak. Okullar enerji verimliliği için yarıştı D ünyada doğal kaynaklar hızla tükeniyor, çevre kirliliği her geçen gün artıyor ve enerji için ödenen bedeller yükseliyor. Tüm bu tabloya bakınca geleceği aydınlatmak için acilen bir şeyler yapılması gerektiği ortaya çıkıyor. Çevreyi korumak için enerji verimliliği konusunda çocuklarımızı bilinçlendirmek üzere 2012 yılının Nisan ayından bu yana ‘‘Aydınlık Bir Gelecek İçin Okullarda Enerji Verimliliği’’ projesini yürüten VİKO, enerji verimliliğinde yılın en başarılı okullarını gerçekleştirilen törenle ödüllendirdi. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, İlçe Milli Eğitim Müdürleri, eğitimciler ve VİKO Yönetim Kurulu Üyeleri Selim Dağbaşı ve Zafer Durmaz ile KSS Kurul Başkanı Gülay Selki’nin katıldığı ödül töreni, Adile Sultan Sarayı’nda gerçekleşti. Enerji Verimliliğinde Yılın Örnek Okulu Yarışması’nın birincisi Kağıthane Ticaret Odası İlköğretim Okulu oldu. Yarışmanın ikincisi Beyoğlu Galatasaray İlköğretim Okulu olurken üçüncülüğü de Zeytinburnu Fatma Süslügil İlköğretim Okulu kazandı. Jüri Özel Ödülü, Esenler 125. Yıl İlköğretim Okulu’na giderken Esenyurt Yusuf Akdaş Ortaokulu da mansiyon ödülü Hepimizin sorumluluğu Ö dül töreninin açılış konuşmasını gerçekleştiren VİKO KSS Kurul Başkanı Gülay SELKİ, “Gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmak hepimizin sorumluluğu. Çünkü; doğal kaynaklarımız hızla tükeniyor, çevre kirleniyor, enerji için yüksek bedeller ödüyoruz. Enerji verimliliği, gerek ülkemiz ve gerekse tüm dünya için her geçen gün önem kazanan, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için alınacak sorumlulukların da önceliğini belirleyen bir kavram. Bu nedenle enerji verimliliği ve doğal kaynakların bilinçli tüketimi konularında “Hepimiz Sorumluyuz” anlayışı ile yaşam faaliyetlerimizi yürütmek, sorumlu davranmak zorundayız” dedi. Bugüne ve geleceğe değer katmayı görev kabul ediyoruz Ö dül töreninde bir konuşma yapan VİKO Yönetim Kurulu Üyesi Selim Dağbaşı ise düşüncelerini “Sürdürülebilirliği kurumsal değeri kabul eden VİKO olarak, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için hayata geçirdiğimiz projeler ile bugüne ve geleceğe değer katmayı görev biliyoruz. Ürünlerimizden tesis işletmemize, atık yönetimimizden kurumsal sosyal sorumluluk projelerimize kadar tüm süreçlerde, hepimiz sorumluyuz anlayışı ile faaliyet gösteriyoruz. Aydınlık geleceğimizin teminatı olan sevgili öğrencilere yönelik projelerde yer almaktan ayrı bir mutluluk ve heyecan duyuyoruz” sözleriyle ifade etti. VİKO Çocuk Tiyatrosu 1 milyon öğrenciye ulaşacak V İKO, 2012 Nisan ayında İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ile imzaladığı protokol ile hayata geçirilen proje kapsamında bugüne kadar İstanbul’daki ilk ve ortaokullarda görev yapan 1.450 eğitimci için enerji yöneticisi eğitimleri verdi. Bu okullardaki öğrenciler için de enerji verimliliği kulüpleri kuruldu. Öğrencilerin projeye aktif katılımlarını ve eğlenirken öğrenmelerini sağlamak amacı ile oluşturulan VİKO Çocuk Tiyatrosu’nun sunduğu enerji verimliliği konulu oyunu 150.000 ilkokul öğrencisi izledi, Hedef ise 1.000.000 öğrenciye ulaşmak. Her yıl okullarda uygulanarak enerji verimliliği konusundaki sorumluluğun yerleşik bir bilinç haline gelmesini amaçlayan proje, önümüzdeki süreçte İstanbul’daki ilk ve ortaokulların enerji tüketiminde yüzde 20’lik bir azalma gerçekleşmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Her öğretim yılı sonunda ise projeye katılan okullar arasında düzenlenecek yarışma ile projedeki örnek okulların ödüllendirilmesi ve diğer okulların da özendirilmesi hedefleniyor. Projenin ödül süreci için bu yılki jüri üyeleri arasında EVD Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Ergin Kaya, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlileri Doç. Dr. Nur Bekiroğlu ve Dr. Engin Ayçiçek ile İstanbul MEM AR-GE Üyesi Orhan Ayyıldız ve Naim Düzgün yer aldı. Jüri üyeleri, enerji verimliliğinde örnek çalışmalar gerçekleştiren İstanbul’un 39 İlçe 1.sini değerlendirdi ve sonunda 5 okul finale kaldı. Finale kalan okullara ait çalışmalar saha ziyaretleri ile yerinde incelendi. Okulların gerçekleştirdiği çalışmalardan çok etkilendiklerini belirten Jüri Başkanı ve EVD Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Ergin Kaya, “Enerji verimliliğinin önemi konulu konuşmasında, ülke olarak enerjimizin yüzde 70’ini ithal eder durumdayız. Yapılan araştırmalara göre sanayide ve konutlarda yüzde 40’a varan bir enerji tasarrufu potansiyeli olduğu bilinmektedir. VİKO’nun gerçekleştirdiği bu proje, özellikle öğrencilerimiz üzerinde farkındalık oluşturmak adına çok anlamlıdır” şeklinde konuştu. 7 Ağaç Ormanlarına 700 fidan H er yıl Dünya Çevre Günü’nde bölge okullarının bahçelerinde ağaçlandırma faaliyetleri yürüten VİKO, ÇEKÜL iş birliği ile gerçekleştirdiği ağaçlandırma projesi ile 700 ağaçlık bir VİKO Korusu oluşturdu. İzmir’in Ödemiş ilçesindeki 7 Ağaç Ormanlarında oluşturulan VİKO Korusu ile yaklaşık 250 ton karbon emisyon azaltımı sağladı. VİKO, tasarım aşamasından başlayarak üretim ve kullanım sırasında, olumsuz çevresel etkileri minimuma indirecek malzeme ve teknolojileri tercih ediyor. Doğaya saygılı, ekolojik ve enerji tüketimini azaltan endüstriyel tesisinde, enerji izleme ve bina otomasyon sistemi ile enerji kayıpları izlenerek gereksiz kullanımın önüne geçiliyor. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi belgesine sahip olan VİKO, atık yönetimi ile de atıkların kaynağında azaltılması ve ekonomiye kazandırılmasıyla çevre kirliliğinin önlenmesine destek oluyor. 11 U KSS ları ama l u g y Hayata Devam Türkiye projesinin 4. etabı tamamlandı Aksigorta ve AKUT’la 4 yılda 5.4 milyon kişi “Hayata Devam” dedi A ksigorta’nın AKUT’la birlikte 2010 yılında başlattığı “Hayata Devam Türkiye” kurumsal sosyal sorumluluk projesinin 4. etabı tamamlandı. 1999 Marmara ve ardından yaşanan depremlerde, afetler konusunda bilgi yetersizliğinin, kayıpları daha da artırdığı gerçeğinden yola çıkılarak 5 yıllık bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak tasarlanan “Hayata Devam Türkiye” projesinin 4. etap maratonu sonunda toplamda 2.4 milyon kişi “Hayata Devam” dedi. “Hayata Devam Türkiye” tırının 2 ay boyunca süren yolculuğuyla, toplam 23 il, 24 ilçede yaklaşık 1 milyon kişiye ulaşan Aksigorta, bilinçlendirme çalışmalarını daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için sosyal medyada gerçekleştirdiği çalışmalarla da 1.4 milyon kişiyi bilgilendirdi. Sosyal medya ile daha geniş kitlelere ulaştırıldı “H ayata Devam Türkiye” projesinin tamamlanan 4 etabı boyunca 52 il, 174 ilçede yaklaşık 4 milyon kişiye ulaşıldı. Gidilen il ve ilçelerde doğal afetlerden önce alınması gereken önlemler, afet sırasında ve sonrasında yapılması gerekenler konusunda eğitimlerin verildiği “Hayata Devam Türkiye” Projesi’nde, tırı ziyaret eden vatandaşlara 3 boyutlu G Force deprem simülatöründe 1999 yılında yaşanan 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depremi yaşatılarak, konunun önemine vurgu yapıldı. “Güvenli Oda” ve “Güvenli Olmayan Oda” olarak iki farklı bölümün bulunduğu tırda, eşyaları sabitlemek gibi alınabilecek basit önlemlerin önemine dikkat çekildi. 4 yılda toplam 700 bine yakın öğrenciye ulaşılan kurumsal sosyal sorumluluk projesi kapsamında halka 2.5 milyon adete yakın eğitim kitapçığı dağıtıldı, 60 bin kilometre yol katedildi. Bu yıl projeyi daha geniş kitlelere yaymak üzere ilk kez sosyal medyaya da taşıyan Aksigorta, Facebook kullanıcılarını “Afet Bilinci Kazandırır” yarışması üzerinden sanal bir yolculuğa çıkardı. Yarışmada, afetleri önleme, afet sırası ve sonrasında yapılması gerekenler konusunda yöneltilen sorular 120 bin kez cevaplandı. Aksigorta, Facebook üzerinden girdiği içeriklerle de 1.4 milyon kişiye ulaştı. 4. etabı, her yıl olduğu gibi İstanbul’dan başlayan projenin Beşiktaş ve Sarıyer ilçelerinde gerçekleştirilen eğitim çalışmaları, Sakarya, Düzce, Zonguldak, Bolu, Karabük, Bartın, 12 Kastamonu, Giresun, Rize, Artvin, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Adıyaman, Kahramanmaraş, Kırşehir, Kırıkkale, Karaman, Konya, Afyon’da sürdürüldü. “Hayata Devam Türkiye” tırı ve ekibi, 4. Etabını yine İstanbul’da Sancaktepe ve Ümraniye ilçelerinde gerçekleştirdiği eğitim çalışmalarının ardından tamamladı. Proje ikinci kez ödüllendirildi “H ayata Devam Türkiye” projesi 2.400 başvurunun yapıldığı SABRE ödüllerinde finale kalarak, Türkiye’den Altın SABRE 2013 ödülünü alan proje oldu. “Hayata Devam Türkiye” Projesi, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği tarafından verilen ve Türkiye’nin en prestijli ödülleri arasında yer alan Altın Pusula Ödülleri’nde de 2012 yılında Kurumsal Sorumluluk-Eğitim kategorisinde en iyi proje ödülünü almıştı. Toplumun sadece yüzde 5’i bilinçli ve hazırlıklı T ürkiye’nin yüzde 96’sının afet riski altında olduğunu hatırlatan Aksigorta Genel Müdürü Uğur Gülen, Aksigorta’nın araştırma şirketi Nielsen’e yaptırdığı, Türkiye’nin bugüne kadar afet bilinci konusunda gerçekleştirilmiş en geniş kapsamlı araştırması olan “Afet Bilinci Araştırması”nın, Türk toplumunda afet bilincinin son derece düşük olduğunu ortaya koyduğunu söyledi. 14 ilde 16-64 yaş grubuna dahil 1.212 kişi ile yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de her 100 kişiden sadece 5’inin kendini afet riski altında gördüğünü, afet durumunda can ve mal kaybına uğrayacağını düşündüğünü ve bunun için hazırlıklı olduğunu belirten Gülen, her iki kişiden birinin doğal afete, her 5 kişiden 2’sinin depreme maruz kaldığını dile getirmesine rağmen, kendini risk altında görenlerin oranının sadece yüzde 20 olduğunu söyledi. AKUT Başkanı Nasuh Mahruki de “AKUT'un varlık sebebi, acil durumlarda ve afetlerde can kurtarmak olduğu kadar, bu konular hakkında toplumumuzu bilinçlendirmek de aynı zamanda. Türkiye'nin afetlere dayanıklı bir toplum ve önlenebilir sebeplerle insanlarımızın artık ölmediği bir ülke olması için yıllardır afetler ve acil durumlar hakkında toplum bilinçlendirme çalışmalarımızı da bir yandan artırarak sürdürüyoruz. Aksigorta ile birlikte 4. yılını sürdürdüğümüz bu proje, AKUT'un iki kez, Afet Eğitimi Tırlarımızla 81 ilimizin tamamını ziyaret ettiğimiz projelerin ardından, bu kez ilçeler bazında ve çok daha kapsamlı ve çok daha fazla yurttaşımıza birebir ulaştığımız ve bilgi birikimimizi paylaştığımız en güçlü projemiz oldu. 4 yıllık turumuz sırasında vatandaşlarımızın böyle özel bir çalışmaya ne kadar ihtiyaçlarının olduğunu gördük. Aksigorta’ya afet eğitimi konusunda yaptığı öncülük için teşekkür ediyorum” dedi. 11th INTECOL Congress of Ecology: Into the next 100 years 18 Ağustos - 23 Ağustos 2013, Londra,İngiltere Organizasyon: British Ecological Society and INTECOL 13 KSS ri e leşil y ö S Sabancı Vakfı’nın çalışmaları stratejik hayırseverlik olarak adlandırılmalı Sabancı Vakfı Genel Müdürü Zerrin Koyunsağan, Vakfı ve çalışmalarını KSS Türkiye'ye anlattı. Sabancı Vakfı’nın hayırseverlik yaklaşımını anlatır mısınız? Sabancı Vakfı, merhum Hacı Ömer Sabancı’nın “Bu topraklardan kazandıklarımızı bu toprakların insanlarıyla paylaşmak” felsefesini benimseyen Sabancı kardeşler tarafından 1974 yılında Adana’da kuruldu. Sabancı ailesinin bir vakıf kurmaktaki amacı, ailenin süregelen hayır faaliyetlerini kurumsallaştırmaktı. Bu girişimlerinde en büyük desteği ise tüm mal varlığını Vakfa bağışlayan anneleri merhume Sadıka Sabancı’dan aldılar. " Sabancı Vakfı’nın çalışmalarını “stratejik hayırseverlik” veya dünyada kabul gören adıyla “filantropi” ile adlandırmak doğru olur. Sabancı Vakfı olarak, toplumsal ihtiyaçları belirliyor ve bu ihtiyaçların giderilmesine yönelik etkili olabilecek yöntemleri tespit ediyoruz. Toplumsal gelişmeye odaklı projelere destek veriyor, bu çalışmaları yakından takip ediyor, sonuçlarını değerlendiriyor ve değerlendirme sonuçlarını dikkate alarak daha etkin programlar geliştiriyoruz. Kadın, genç ve engelli alanlarındaki problemlere kalıcı, yenilikçi ve fark yaratacak çözümler üreten projeleri destekliyoruz 2006 yılında Vakfımızın İstanbul’a taşınmasıyla yeni bir dönem de başlamış oldu. Vakfımızın yeniden yapılanma sürecinde kurumsal kapasitesini artırmak için önemli yatırımlar yaptık, vakıf stratejilerini belirleme, doğru insan kaynağını oluşturma, gerekli teknolojik alt yapıları sağlama ve süreçleri tanımlama çalışmalarına başladık. Çalışmalarımız sonucunda Sabancı Vakfı’nı “stratejik hayırseverlik” alanında fark yaratan uygulamaları hayata geçiren bir kurum olarak konumlandırmayı başardık. Çoğu zaman, kurumsal sosyal sorumluluk ile hayırseverlik kavramları karıştırılıyor, ikisinin aynı şey olduğu düşünülüyor. Halbuki, ikisini ayrıştıran önemli farklar var. Hayırseverlik, gerçek kişilerin ve/veya kar amacı gütmeyen tüzel kişiliklerin (dernek veya vakıf) özel gelirlerini kamu yararına olmak şartıyla öncelik verdikleri herhangi bir alana destek vermesi anlamına 14 geliyor. Kurumsal sosyal sorumluluk ise, kar amacı güden şirketlerin yaptıkları iş nedeniyle hem kendi iç operasyonlarına (fabrika, ofis, çalışanlar ve tedarikçiler) hem de iş yaptıkları ortamlara (çevre ve toplum) karşı sorumluluklarını yerine getirmek için oluşturulan politikalar ve/veya bu doğrultuda desteklenen faaliyetleri kapsıyor. Yeniden yapılanma ve çalışmalarımızı, stratejik hayırseverlik/filantropi kapsamında ele almaya başladıktan sonra, var olma nedenimizi de, toplumsal potansiyelin gelişimini sağlamak ve toplumsal duyarlılık bilincini gelecek nesillere aktarmak için özgün, yenilikçi ve kalıcı değerler oluşturarak insanların hayatında fark yaratmak olarak belirledik. Bu yaklaşım çerçevesinde, kalıcı eserler, eğitim, burslar, ödüller ve kültür-sanat alanlarında yürüttüğümüz faaliyetlerimizi; kadınlar, gençler ve engellilerin toplumda eşit fırsatlara sahip olmalarını ve topluma aktif olarak katılımlarını destekleyen programlara odaklanarak genişlettik. Vakfın farklı etki alanlarına yönelik çalışmaları var. İşleyiş hakkında bilgi verir misiniz? Özellikle kadın, genç ve engelli alanlarındaki problemlere kalıcı, yenilikçi ve fark yaratacak çözümler üreten projeleri destekliyoruz. Desteklediğimiz projelerin, mevcut hizmetlerin geliştirilmesi veya eksiklik olan alanlarda yeni hizmet modelleri oluşturmalarına, ilgili alanlarda çalışan kurumları güçlendirmelerine ve karar alıcılar düzeyinde etki yaratmalarına da büyük önem veriyoruz. 2006-2010 yılları arasında İçişleri Bakanlığı ve Türkiye’deki tüm Birleşmiş Milletler kuruluşlarının işbirliğiyle Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı’nı (BMOP) yürüttük. Bu programın devamı niteliğindeki, Birleşmiş Milletler Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi Ortak Programı 2012 yılının son ayında başladı, 2015 yılının sonuna kadar devam edecek. BMOP, kadının toplumsal yaşam içindeki rolünü güçlendirmeyi, kadın hakları konusunda toplumsal bir bilinç yaratmayı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmayı hedefliyor. BMOP, Sabancı Vakfı’nın finansal ve teknik desteği ile İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi (UN Women), Sabancı Üniversitesi ve Türkiye Belediyeler Birliği işbirliğiyle yürütülüyor. 11 pilot ilde uygulanacak olan program, “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme”, “Sabancı Vakfı Hibe Programı” ve lise öğretmenlerine “Mor Sertifika Programı”nı kapsıyor. Sabancı Vakfı olarak 2007 yılından bugüne kadar uyguladığımız tüm Hibe Programları ile 62 projeye 6 milyon TL’yi aşan hibe desteği vererek 360 binden fazla insanın hayatına dokunduk. Vakfımızın kuruluşundan bu yana geçen 39 yılda Türkiye’ye kazandırdığımız 120’den fazla kalıcı eser bulunuyor. Kurucusu olduğumuz Sabancı Üniversitesinin yanı sıra, 39 eğitim kurumu, 19 öğrenci yurdu, 17 öğretmenevi, 17 kültür merkezi, 7 sağlık kurumu, 5 spor tesisi, 4 kütüphane, 8 sosyal tesis ve destek verdiğimiz diğer tesisleri kalıcı eserlerimiz arasında sayabiliriz. 39 yıldır başarılı ve maddi desteğe ihtiyacı olan üniversite öğrencisine burs vererek, gençlerin eğitimlerine devam ederek kendi geleceklerini yaratmalarına katkı sağlıyoruz. Bugüne kadar 37 binin üzerinde burs veren Sabancı Vakfı, her yıl yaklaşık 380’i yeni öğrenci olmak üzere, toplamda 1300’den fazla üniversite öğrencisine üniversiteye giriş bursu, kalkınmada öncelikli iller bursu, engelli öğrenciler bursu ve Sabancı Vakfı-Vista bursu olmak üzere 4 çeşit burs olanağı sunuyor. Üç çeşit ödül programıyla da eğitim, sanat ve spor dalındaki başarıları destekliyoruz. Bu alanlarda başarılı olan kişileri teşvik ve takdir etmek amacıyla her yıl verdiğimiz Eğitim, Sanat ve Spor Ödülleri; Sakıp Sabancı, Dilek Sabancı ve Sabancı Vakfı’nın kaynaklarından karşılanıyor. Bugüne kadar 1000’i aşkın ödül verdik. Kültür ve sanat alanında 20 yıl süreyle Türkiye Halk Dansları Yarışması’nı destekledik ve 15 yıldır Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’ni destekliyoruz. 2007 yılından bu yana Uluslararası Ankara Müzik Festivali’ni Onur Üyesi olarak destekliyoruz. 2006 yılından bu yana destek verdiğimiz Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu, İstanbul ve Anadolu’daki şehirlere giderek bugüne kadar 650 bin çocuğa ulaştı. Bunların dışında Metropolis Antik Kenti kazı çalışmaları ile Şef Cem Mansur yönetimindeki Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası da Sabancı Vakfı’nın desteklediği kültür-sanat faaliyetleri arasında bulunuyor. Fark Yaratanlar projesini anlatır mısınız? Amaçlanan ne idi? Sonuçları neler oldu? “Fark Yaratanlar” programını 2009 yılının Ekim ayında kamuoyu ile buluşturduk. Bu program ile 16 amacımız, sıra dışı kişilerin toplumda yarattıkları olağanüstü etkileri anlatmak, toplumsal gelişmeye katkıda bulunan çalışmaları görünür kılarak insanlarda farkındalık uyandırmak, daha duyarlı ve aktif vatandaş olmalarını teşvik ederek ilham vermekti. 2009-2013 yılları arasında, dört sezon boyunca halkın aday gösterdiği 1.120 başvuru arasından Danışma Kurulumuzun seçtiği 100 “Fark Yaratan”ın ilham veren hikayesi videoya çekildi ve ilk iki yıl televizyonda, daha sonra internet ve sosyal medya aracılığıyla yayınlandı. Fark Yaratanlar programı; eğitimden çevreye, yurttaş katılımından kültür-sanata birçok farklı alandaki başarı hikayesini izleyicilerle buluşturdu. Fark Yaratan olarak seçilenler, köylerdeki kız çocuklarını okula kazandırdı, Down Sendromlu gençler için kafe açtı, köy halkı için yeni iş modelleri geliştirdi, seyyar diş üniteleriyle engellilerin diş tedavisini yaptı, imkânı olmayan çocuklara müzik eğitimi verdi. Onlar, “Fark Yaratanlar” programının da etkisiyle görünürlük kazandılar, yeni işbirlikleri geliştirdiler, yeni gönüllü ve bağışçıları aralarına kattılar ve çalışmalarını yaygınlaştırma fırsatı buldular. Dört sezon boyunca, yaklaşık 750 kişi ile röportaj yapıldı ve 87.000 km yol kat edilerek çekimler tamamlandı. Program, Türkiye ve yurtdışında internet ve sosyal medya aracılığıyla 2,5 milyondan fazla video izlenme rakamına ulaştı. Biz Sabancı Vakfı olarak, Fark Yaratanlar programıyla yarınları değiştirme gücüne sahip olanları cesaretlendirerek teşvik ediyoruz. Daha iyi yarınlar için sosyal girişimcilik ruhu taşıyan, eski soruna yeni çözüm üreten, yaygınlaştırılabilir çalışmalara imza atan “Fark Yaratanlar”ı herkes öğrensin ve ilham alsın istiyoruz. Programımız herkese cesaret verdi, ilham verdi, değişimi yaratanların görünür olmasını sağladı. Ayrıca, destek olmak isteyenlere fırsat verdi, destekleyenleri artırdı. Vakıf faaliyetleri nasıl ilerleyecek? Sabancı Vakfı olarak, kadın, genç ve engelli alanlarındaki çalışmalarımızı sürdürerek yarınlar daha iyi olsun diye çalışmaya devam edeceğiz. Hibe programlarımız, ödül programlarımız, kalıcı eserlerimiz, kültür sanat alanındaki çalışmalarımız ve burslarımızla toplumsal gelişimi desteklemeyi sürdüreceğiz. Uyg KSS ulam alar ı Hayata Renk Ver Derneği, fark yaratan bir gönüllülük örneği Toplumumuz kanser ve uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklar konusunda bilinçsiz ve önyargılı. Yüksek motivasyonun önemi bilimsel olarak ispatlanmış olmasına rağmen kanser ve diğer uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklarla mücadele eden çocukların motivasyonları tıbbi tedavilerinin zorlukları ile baş etmeye çalışırken genellikle ihmal edilen bir konu. Çocuklara ihtiyaç duydukları psiko-sosyal desteği sağlamak konusunda toplumla yeterli bir bilinç düzeyi oluşabilmiş değil. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı anket sonuçlarına göre katılımcı yetişkinlerin %27’si ve 9-18 yaş grubu okul çocuklarının %45’i, medikal maske takan kanserli çocukların, bu maskeyi hastalık bulaştırmamak için taktıklarını sanıyor ya da hastalık bulaştırmadıklarını bildikleri halde uzak durmayı tercih ettiklerini belirtiyorlar. Beşiktaş Kaymakamlığı desteği ile proje olarak başlayıp sosyal medya üzerinde büyüyerek gönüllülere ulaşan Hayat Renk Ver Derneği kanser ve diğer uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklarla mücadele eden çocuklar konusunda toplumda farkındalık oluşturmak üzere yola çıktı. 10 bin çocuğun hayatı renklenecek K anser tedavisi gören çocukların kullandığı medikal maskeleri eğlenceli bir aksesuara dönüştürebilmek ve bu çocukların psiko-sosyal ihtiyaçları ile ilgili bir farkındalık oluşturmayı hedefleyen bir grup gönüllünün Mart 3013’te kurduğu Hayata Renk Ver Derneği kısa sürede gerçekleştirdiği projelerle örnek çalışmalara imza atarak gönüllülük konusunda fark yarattı. Gönüllüler, ‘‘Renkli Umutlar’’ adını verdikleri proje ile renkli ve desenli tasarımlarla oluşturdukları özel maskeleri hasta çocuklara ücretsiz dağıtmayı, tüm bunları yaparken de toplumda farkındalık oluşturmayı amaçladılar. Her biri aynı zamanda profesyonel iş yaşamında olan Dernek üyeleri hızla artan çocukluk çağı kanser vakaları hakkında toplumu bilinçlendirmek, hasta çocuk haklarına dikkat çekmek, çocukların iyileşme süreçlerine destekte bulunmak ve bu alanda etki yaratmak misyonu ile uzun süreli tedavi gören 10.000 çocuğun hayatına renk vermeyi hedefliyor. Gönüllüler el ele ilk hedef 100 bin renkli maske D erneğin, toplum ve hasta çocuklar olmak üzere iki temel unsur üzerine kurduğu ‘‘Renkli Umutlar’’ projesi kapsamında üretilen özel maskelerin, kanserli çocukların hayatına renk vermek üzere kullanılması planlanıyor. ‘‘Renkli Umutlar’’ projesinin öncelikli hedefi 100 bin renkli ve desenli medikal maskenin üretimini sağlayarak, 17 maskeleri ilgili hastanelerin onkoloji servislerine ücretsiz olarak dağıtmak. Daha da önemlisi bu proje ile Türkiye’deki maske üreticilerinin dikkatini çekip, yoğun talep alan renkli maskeleri ülkemizde de tüm ihtiyaç sahiplerinin diledikleri zaman ulaşabilecekleri duruma getirmek. Projede sanat, iş ve spor dünyasından tanınmış isimlerle görüşmelere devam ediliyor. Birçok ünlü isim de maske tasarımlarına verdikleri destek ile bu önemli projeye güç katıyor. Herkesin hayata vereceği bir renk vardır D erneğin toplumda değer ve fark yaratmayı amaçlayan projelerinden bir diğeri ise hastaların öncelikleri ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak tasarlanmış ‘‘Kök Hücre Bağışı Bilinçlendirme’’ projesi. Hayata Renk Ver Derneği, İstanbul Üniversitesi İlik Bankası Koordinatörü Prof.Dr. Fatma Oğuz Savran ve Prof.Dr. Fikrettin Şahin’in danışmanlığıyla yürüttüğü proje ile; 7’den 70’e bilinçlendirme » Eğitimlerle toplumu konuyla ilgili bilinçlendirmek, rojenin önemli diğer ayağı ise, tedavi sürecinde hastanelerde uzun zaman geçiren çocuklara toplumun dikkatini çekmek ve 7’den 70’e bilinç seviyesini arttırmak. Programın amacı, uzun sureli tedavi gören çocukların psiko-sosyal süreçlerine destek olarak sosyal entegrasyonu kolaylaştırmak ve çocuklara yüksek motivasyon sağlamak. Bu program, konusunda uzman kişilerden oluşan gönüllülerle, pilot hastane olarak seçilen İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Çocuk HematolojiOnkoloji Bilim Dalı bölümlerinde, 15 günlük periyotlarla 6 ay boyunca devam edecek. » Kök Hücre Bağışını özendirmek, P Verilen bilgiye göre, 3. uygulaması tamamlanmış projede uygulamaya katılan çocukların program gününde hastalık belirtilerinin görülme sıklığının azaldığı görüldü. Ortaokul ve liseye devam eden öğrencilere yönelik, çocuk hastalıkları, uygun beslenme, kök hücre bağışı, kanser hastalıkları ile ilgili farkındalık edinmelerini sağlamak amacıyla planlanan Farkındalık Eğitimleri Programı, 2013-2014 eğitim yılında uygulanmak üzere hazırlanmış durumda. Dernek ayrıca toplumun dikkatini çekmeye yönelik kamu spotu ve çocuklar için çizgi film hazırlamayı da planlanıyor. 18 Kök hücre donörü tedariği sürecinde gereken tıbbi malzemeler için ayni yardım ihtiyacına dikkat çekmek ve ihtiyaca destek olmayı hedefliyor. Özellikle kurumsal şirketlere kök hücre bağışı hakkında eğitimler vererek, eğitimin ardından gönüllü olanların bağışlarını ilgili yerlere ulaştırma ve kurumların gönüllü çalışanlarının bağış sarf malzemesini temin etmelerini kapsayan proje ile hem kök hücre bağışının önemi hem de giderlerinin karşılanmasına çalışılıyor. Her bir üyesi farklı yerlerden, farklı mesleklerden, farklı sosyal statülere sahip insanlardan oluşan Hayata Renk Ver Derneği gönüllüleri, hayata renk verebileceklerini biliyorlar. Dernek gönüllüleri, insanların çok üzüldükleri için hasta olmadıklarını ama mutlu ve umutlu olmanın birçok ilaçtan daha etkili olduğunu düşünerek toplumda örnek bir çalışmaya imza atıyorlar ve herkesin hayata verebileceği en az bir renk olduğunu düşünüyorlar. www.hayatarenkver.com https://twitter.com/HayataRenkVer https://www.facebook.com/HayataRenkVerDernegi Mak ale İnsanlık ve KSS için yeni bir olanak: Crowdsourcing - 2 Serdar Tunçer G ezi Parkı olaylarıyla başlayan ve Haziran ayında yükselen bir hızla sosyal ağların ülke gündemini nasıl değiştirdiğine ve yönettiğine hep birlikte tanıklık ettik. Geleneksel medyaya oluşan tepkiyle birlikte yeni medya araçları halk tarafından artan bir hızla benimsendi. Yaşanan olaylarda bazı şirketler boykot listelerinde yer alırken bazıları ise göklere çıkarıldı. Hal böyleyken yaşanan bu sosyal ağ devriminde şirketler ne yapmalı, nasıl pozisyon almalı? Twitter ve İnstagram’ı her 10 saniyede bir göz atan, YouTube’da gezinen dijital kabileler ile dijital göçmenler (benim de içinde bulunduğum kuşak) aynı gezegendeler ama çok farklı evrelerde yaşıyorlar. Y Kuşağı ile yaşadığımız ve öngörmekte zorlandığımız Web 2.0 toplumsal ve ticari dönüşümlerinin Z Kuşağı ile hangi boyutlara geleceğini şimdiden düşünmekte fayda var. Çünkü online toplulukların geleneksel kurumların yerini alacağı günler uzak değil! Bir önceki yazımızda “Toplum artık şirketlerden sosyokültürel gelişimin motoru olarak davranmasını bekliyor. Giderek daha çok sayıda müşteri firmaları toplumsal ve sosyal konularda sunduğu katkılara bakarak değerlendiriyor. Geleceğe umutla bakmalarını sağlayan markaları geleceğe taşıyacağını vaat ediyor” demiştik. Göklere çıkartılan ya da boykot edilen şirketlere baktığımızda Türkiye’de de artık tüketicilerin tamamıyla olmasa bile sahaya indiğini söyleyebiliriz. Ve yaşanan tüm süreç yeni medya üzerinden yürüdü. İşte tam da bu noktada Türkiye’yi etkileyen yeni medya, onunla birlikte araçlarını ve hızla halkla iç içe geçişini iyi okumak ve KSS projeleri açısından tekrar değerlendirmek gerekiyor. Protesto edilen birçok şirket sosyal medya üzerinden yaşadıkları belki de ilk krizi yönetmek durumunda kaldı. PR firmaları uzun süre iletişim yapmadı ya da seslendikleri mecralar günlerin sıcaklığını kaldıramayacak kadar atıl kaldı. Yani iletişim yapılsa bile tek yönlü olacaktı. Çünkü hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde ülke olarak birçok ülkenin yıllarca süren bir süreçte aldığı yolu biz sadece birkaç haftada aldık. Yaşanan bu süreç şirketler açısından daha da hızlanacak gibi görünüyor. Yazar ve video oyunu geliştiricisi Marc Prensky, internet döneminde reşit olan kuşağa “dijital kabile” geri kalanımızı ise “dijital göçmen” olarak tanımlıyor. Sosyal medyayla büyümüş, sürekli internete bağlı, cep telefonu kameraları açık, Ne yapmalı? K SS projenizin işlevli bir internet sayfası olması yeterli değil. Sadece kriz anlarında değil sosyal ağlarda bugünden itibaren mutlaka düzenli şekilde paylaşımda bulunmalısınız. Çünkü Google kişisel hafızamız ve evrensel kütüphanemiz olmuş durumda. Kimse hatırlamasa bile Google hatırlar! İtiraf etmek ve özür dilemek ruh için olduğu kadar PR stratejiniz açısından da iyidir. Soysa medya krizlerinde gördük ki itiraf etmek ve özür dilemeye artık kendimizi alıştırmalıyız. Güçlü olanın değil haklı olanın yanında olun. Aksi takdirde kibir, önlenemez bir yangının fitili olabilir. Markanızla ilgili yaşanan krizde ve normalleşme sürecinde yani sonrasında en büyük yardımcınız yürüttüğünüz KSS çalışmaları olacak. İkna stratejileri içerisinde değerlendirildiğinde bir yol haritanızın olmasında fayda var. Ve bu yol haritasında mutlaka yeni medya ilk kalemlerden olmalı. Hatta projenizi ilk elden yeni medya olanakları üzerine inşa ederseniz geleceğe daha hazırlıklı olursunuz. 19 KSS projelerinin şeffaf olması artık eskisinden de önemli. İçeriğinden çok iletişim ve duyurusuna para harcanmış bir KSS çalışması gelecekte krize dönüşebilir. Projeyle ulaşılan kişi, davranış değişikliği bilgilerinin yanı sıra harcama kalemlerini de mutlaka görünür bir yerlerde ayrıntılı şekilde duyurmalısınız. Okuyucuların yazar, yazarların okuyucu olduğu bir dönemden geçtiğimizi unutmayın. Nasıl yapmalı? İ lk olarak sosyal ağlarda yürütülen çalışmaların “sürdürülebilir” olması gerekiyor. Kimse “merhaba” dedikten sonra ortalıktan kaybolan birine güvenmez. Bunun için internette yürütülen çalışmaları sürdürülebilirlik kriterleri açısından 2010 yılından beri değerlendiren SMI-Wizness Sosyal Medya Sürdürülebilirlik Endeksi ve burada bulunan U ilk 10 firma, bu işin nasıl yapılması gerektiğini gayet iyi gösteriyor. Bu endeksi takip etmenizi öneririm. İkinci olarak ise KSS uygulamalarının geleceğinin toplulukların ortak aklını internet üzerinden yansıtan Crowdsourcing uygulamalarında olduğunu dile getirmiştik. Topluluğun ortak aklıyla inovatif çözümler sunan kapsamlı bir KSS aracı oluşuna ABD’den güzel bir örnek var. SeeClickFix.com internet üzerinden sokağına ve şehirlerine sahip çıkanların uygulaması olarak başladı. Dileyen herkes harita bazlı olarak siteye kırılmış bir bankı, çocuk parkındaki bozuk kaydırağı ve boyasız çürüyen köprüyü şikayet edebiliyor. Belediye ile birlikte çalışan ve vatandaşların bu sıkıntılarını anında çözen ve aynı platformlardan aynı hızla bu çözümleri duyuran bir şirket düşünün. İşte KSS ve PR’ın geleceği Crowdsourcing’de derken tam da bunu kastediyoruz. KSS ları ama ygul Nestlé, kadınların iş dünyasında daha yetkin olmasını destekleyen ilkelere imza attı Nestlé, kadınların iş dünyasında daha fazla görev almalarını desteklemek üzere BM Küresel Hareketve BM Kadın Girişimciliği tarafından oluşturulan ilkelere imza attı. Global İş İlkeler’inde cinsiyet eşitliğini muhafaza etmeyi önceliklendiren Nestlè’de çalışanlar arasındaki cinsiyet dengesi oranı her geçen yıl artıyor. B M Küresel Hareket ve BM Kadın Girişimciliği kapsamında, iş dünyasında cinsiyet eşitliğini sağlamak için kadınların gücü ve yetkisinin önemini vurgulayan yedi adım oluşturuldu. Bu ilkelere göre; kadınların iş yaşamının her kademesinde aktif olması, farklı sektörlerin ekonomi aktivitelerinde bulunması, tedarik zincirinin kitlelere ulaştırılmasında önemli rol oynamaları destekleniyor. 20 Türkiye’de yüzde 50 oranında üst düzey kadın çalışanı bulunan Nestlé, kadınları iş gücünde daha aktif olmaları konusunda destekliyor. Nestlé’nin kadın-erkek eşitliğini destekleyen ve dünya çapında kadınların erken yaşlardan itibaren eğitim almasını destekleyen aktiviteleri bulunuyor. Kadınların yetkilendirilmesi, başarıyı artırır N estlé CEO’su Paul Bulcke, cinsiyet eşitliği ve kadınların yetkilendirilmesinin çok önemli olduğuna vurgu yaparak şunları söyledi: “İyi bir şirket olmak için kadınların yetkilendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Cinsiyet eşitliğini sağlayabilmek ve kadınlara eğitim olanaklarını arttırmak için iş ile ilgili aktivite ve programlarımızı güçlendirmek için kararlıyız.” Söy KSS leşil e ri İletişimciler ne diyor? Türkiye, tarihe not düşülecek bir süreçten geçiyor. Bu süreçte sınav veren bir kesim de kurum/kuruluşlar. Yaşanan toplumsal hareketin etkilerini, kurumsal sosyal sorumluluk yönünden de ele almak adına iletişimcilere sorduk. Katılımcılara teşekkürlerimizle… Kurumsal sosyal sorumluluğun (KSS) kriz dönemlerindeki seyrine ilişkin neler söylersiniz? Arın Saydam - Bersay İletişim Grubu Yönetim Kurulu Başkanı KSS’nin konsept olarak gelişimi 1950’lerden önce bireysel filantropi ile başlar. 50’lerde şirket yöneticilerinin karmaşık sosyal problemlerin çözümüne katkıda bulunmaları gerektiğinden söz edilmesi ile bu anlayış yavaş yavaş iş dünyasına nüfuz eder. 1970’lerde kavram olarak KSS hayatımıza girer. Daha sonra da bu kavramın sosyal paydaşlık yaklaşımı ve sürdürülebilirlik kavramlarıyla bir arada kullanılmasına tanık oluruz. KSS’nin günümüzdeki en yerinde tanımı World Business Council for Sustainable Development’ın yaptığıdır: “İşletmelerin, çalışanlarının, ailelerinin, yerel çevrelerinin ve toplumun yaşam kalitesini artırırken etik davranmaya ve sürdürülebilir ekonomik gelişmeye katkıda bulunmaya adanmışlığı devam ettirmesi.” Bu çerçevede kurumlar, kendi varoluş sebepleri ile tutarlı, süreklilik arz eden, kurumun varlığını sürdürmesine destek olacak, sosyal paydaşlarına fayda sağlayacak, kendi faaliyet alanları ve stratejik tercihleri çerçevesindeki öncelikli bir konuyu/alanı tespit ederek, buraya yatırım yapabilirler. KSS kısa vadeli değildir. O yüzden proje olarak bakılmamalıdır. KSS, kurumun hem değerleri, varoluş sebebi yani misyonu, kendi performansı ve paydaşlarının beklentileri ile aradaki dengeyi doğru kurmaktan geçer. Uzun vadeli bir toplumsal yatırımdır. Dolayısıyla, mesleki etik anlayış çerçevesinde kurumlar tarafından dönemsel bir fırsat olarak görülmemeli ve toplumun vicdanı göz önünde bulundurulmalıdır. Bârika Göncü - Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi & BG İletişim Ajans Başkanı Bugün global anlamda bir “kriz” dönemindeyiz. Mevcut değerler sisteminin ve elbette ekonomik ve finansal sistemin; doğal çevrenin korunması, gelir dağılımındaki adaletsizlik, istihdam politikaları, tedarik zinciri uygulamaları gibi alanlarda sorumlu politikalar geliştirilmesi yönünde gözden geçirilmesi gereği ortada. Bu ortam, kuruluşlara da KSS’yi stratejik bir araç olarak kullanarak, geleceğe yönelik sürdürülebilir politikalar geliştirmeleri için sayısız fırsat sunuyor. Emine Çubukçu - Capitol Ogilvy PR Genel Müdürü KSS bir süreç yönetimi olarak zaten “kriz öngörmeyi” ve “önlem almayı” sağlayan bir sistem. Doğal olarak da KSS, kriz dönemlerinde akılcı bir bakış açınız ve daha önceden hazırladığınız sağlam temelleriniz varsa en önemli can simididir ve krizden tüm taraflara en az zarar verecek şekilde çıkmanıza yardımcı olur. Geçmişe baktığımızda bu tür süreçleri iyi yöneten markaların kriz döneminden sonra bir KSS lideri olduğunu, itibarlarını koruduğunu görebiliyoruz. Asya Deniz Akyol - SuCSR Yönetici Ortağı Yaşanacak olası risk alanlarını öngörebilmek, bunları bertaraf etmek, en azından olası kurumsal etkilerini en düşük seviyede tutabilmek kurumsal sosyal sorumluluk yaklaşımının temel kazanımlarından birisidir. Paydaş ilişkilerinden başlayarak kurumların tüm iş süreçlerinin şeffaf bir şekilde planlanması, olası krizleri öngörme ve yönetme açısından kurumlara avantaj sağlamaktadır. Bir kurumun faaliyet gösterdiği alanda ve bu alanın kapsamında iç ve dış paydaşlarının öncelik ve beklentilerini anlaması ve bu beklentilere yanıt verebilme çabası olumlu anlamda katkı sağlamaktadır. Kurumlar örneğinden gidilerek özetle söylenmesi gereken, faaliyet alanınızda bir işi yaparken mutlaka o işle ilgili öncelikli paydaşlarınızı dinleyin ve çözümleri birlikte çıkarın. Bu kurumsal anlamda itibar sağlarken, paydaşların da güvenini artırarak süreçlerinizin verimli şekilde çalışmasına yardımcı olacaktır. Özünde, tüm doğal çevresel unsurlarına, paydaşlarının ekonomik refahına ve insana saygı temelli bir varoluş tarzını seçmiş olan, yani çevresi ile birlikte var olmayı tercih etmiş olan kurumların, her şeyden önce habitatının bizzat kendisi tarafından, olası krizlere karşı korunacağı bilinmelidir. Henüz tecrübe ettiğimiz, toplumsal başkaldırı olarak da tanımlayabileceğimiz bir ortamda şirketlerin sosyal sorumlu davranış şekli nasıl olmalıdır? Arın Saydam Kesinlikle mevcut iletişim dilini değiştirmemelidir. Bugüne kadar yapmış olduğu iletişim çalışmaları ile tutarlı olacak şekilde hareket etmeye devam etmelidir. Eğer toplumun markadan ya da kurumdan bir beklentisi varsa mutlaka bu gözlemlenmeli ve dinlenmelidir. Bu beklentileri görmezden gelmek itibara kalıcı zararlar verebilir. Aynı şekilde, eğer bir talep ya da beklenti yoksa, talep varmış gibi davranarak hareket etmek de yine toplum tarafından ‘samimiyetsiz’ bir aksiyon olarak yorumlanabilir. Burada önemli nokta, kurumların hali hazırda mutlaka kriz senaryoları ve kriz aksiyon planları olmalıdır. Böylece ekonomik ya da sosyal bir kriz olduğunda, kurumun hangi mesajları vereceği, nasıl bir aksiyon alacağı belirli olacak ve kriz anında hata yapma riskini azaltacaktır. İletişimde süreklilik ve tutarlılık ilkeleri gereği, o güne kadar verilen mesajlara paralel mesajlar ve aksiyonlar alındığı taktirde; kriz esnasında kurumsal bir vatandaş olarak hareket edilebilecek, iletişim proaktif ve stratejik olarak yönetilebilecektir. Bârika Göncü Toplumu ve dolayısıyla tüm paydaşları etkileyen bu türden toplumsal hareketlilikleri şirketlerin de çok yakından izlemesi ve anlamaya çalışması beklenir. Şirketler, tüketicilerinin de içinde olduğu geniş paydaş yelpazesinin farklı alanlardaki taleplerini daha iyi okuyabilmek için, kurumsal değerleri ve kültürleri temelinde derinlikli bir bakış açısı geliştirmelidir. Emine Çubukçu Öncelikle, şirketlerin sosyal sorumlu davranışları işlerinin faaliyetlerinin tüm zamana yayılan önemli bir parçası olarak kabul edilmeli, sadece kriz dönemlerinde akla gelmemeli. KSS’nin en önemli bileşenlerinden olan “Community License to Operate” toplumun işinizi sürdürebilmeniz için size verdiği “ehliyet” olarak tanımlanabilir. Bu ehliyeti almak için bir sınava girmezsiniz, bazen bu ehliyeti almadan yola devam edebileceğinizi de düşünebilirsiniz. Ancak günümüzde iletişim teknolojilerinin hızla gelişmesi, toplumsal bilincin yükselmesi gibi pek çok nedenden ötürü işinizi sürdürebilmenizin bu ehliyete bağlı olduğunu kriz yaşadıktan sonra fark eden kurumlar olabiliyor. Bu tüm kurum ve kuruluşlar için geçerli. Bu ehliyeti almak için geçtiğiniz sınavların başlıklarını kısaca açıklamak gerekirse; dürüstlük, şeffaflık, topluma duyarlı olmak, sosyal ve çevresel negatif etkilerinizi azaltmak için çalışmalar yapmak şeklinde sıralayabiliriz. Asya Deniz Akyol Kurumlar, toplumdan ayrı yapılar değildir. Nihai noktada toplum kurumların en büyük ve en kapsamlı paydaşlarıdır. Toplum, etki ve tepkiyi en hızlı ve en somut şekilde geri döndürür. Dolayısıyla toplumsal bir olaya karşı hassasiyetle yaklaşmalıdır. Kurumsal anlamda bu tür olayları, paydaş önceliklerini anlayarak kendine örnek almalı, kurumsal bir öz değerlendirme yaparak olası olumsuzlukların giderilmesi için bir fırsat olarak görmelidir. Bir kurumun sosyal sorumluluğa geçişi akut bir durum değil, bir olgunluk durumudur. Kurumlar bu anlayışa ya sahiptir ya da değildir. Bireylerden farklı olarak, kurumlar tüm üretimleri, ürün ve hizmetleri ile topluma karşı sorumludur. Toplumsal olaylarda, kişiler, kurumlardan aynı hassasiyet yaklaşımını bekleyebilirler. Burada önemli olan kurumun KSS yaklaşımını benimseyerek ve toplumsal duyarlılıkları göz önüne alarak kendi habitatı için de yaklaşımını geliştirmeli ve kamuoyuyla paylaşmalıdır. Normal şartlar altında sosyal sorumlu uygulamalarıyla var olmayan kuruluşların, kaos ortamlarında KSS’ye yönlenmesinin inandırıcı/ tatmin edici olduğunu düşünüyor musunuz? Arın Saydam Hem bir vatandaş olarak hem de bir iletişim profesyoneli olarak doğru ve etik bulmuyorum. KSS adı altında yapmaya kalkıştıkları bu çalışmalar zaten KSS ruhuna aykırıdır. Bunu da fırsatçılık olarak adlandırabiliriz, KSS değil. Bârika Göncü Sosyal sorumluluk çerçevesinin sadece toplumsal katkı temelli projelerden ibaret olmadığını biliyoruz. Bugün kuruluşlar, çalışanlarına nasıl davrandıklarından tedarik zincirlerindeki sürdürülebilirlik politikalarına, doğal çevreyle ilgili yaklaşımlarından kurumsal yönetim uygulamalarına geniş bir yelpazede değerlendiriliyorlar. Kısa vadeli ve konjonktürel sosyal sorumluluk uygulamalarının sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Öte yandan, toplumsal gelişmeleri yakından izlemek ve gerekli refleksleri göstermek de kurumlardan beklenen bir şey. Bu refleksleri KSS çerçevesinden ayırmak gerekir. Emine Çubukçu Elbette hayır… Bu tür davranışlara ya da uygulamalara kimsenin inanması mümkün değil. Ancak krizler her zaman olacaktır. Zararın neresinden dönülse kârdır diye düşünürsek, KSS’yi sadece toplumun gözünü boyamak ya da reklam/ pazarlama faaliyeti olarak görmeyen bir süreç yönetimini kabul eden kurumların krizleri çok daha güçlenerek atlatabileceklerini de kabul etmek gerekir. Asya Deniz Akyol Kurumun ne kadar samimi olup olmadığını aslında yine kamuoyu belirliyor. KSS, içselleştirilmeden, “ne için” yapıldığı anlaşılmadan, sürdürülebilir öğeleri taşımadan yalnızca bir iletişim etkinliği yaklaşımıyla yapıldığında ki buna KSS demiyoruz, toplum tarafından ayırt edilebiliyor. Eğer ki bir kurum kaos dönemlerinde çare olarak KSS’yi görüyor ise aslında doğru yolda demektir. Yukarıda belirttiğim gibi bir kurumun sosyal sorumluluk yaklaşımına geçişi akut olmamalıdır. Kurumlar, bireylerden daha gelişkin bir hafızaya ve geleceği tahmin yeteneğine sahip olmalıdır. Kaos, yapısı gereği zaten süreğen bir durumdur, hep vardır. Hatta, kaos teorisine göre doğayı kaos yönetir. Günümüzün hızlı dünyasında kaosu tetikleyen unsurların etkileri de daha çabuk hissedilmekte, kurumların romantik düzenli yaşam ortamları çabucak bozulabilmektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı, aynı zamanda kaos dinamiklerinin farkında ve kaos güdümlü değişime hazırlıklı olmak ve bu değişim hallerinde de sürekliliğini sağlayabilmek anlayışıdır. Hep var olan kaosun, bazı sosyal hareketlenmeler ile görmeyenlere kendisini gösterdiği zamanlarda, kurumların KSS’ye yönelmesi anlaşılabilir bir durumdur. Bu gibi kaos (veya kriz) durumlarında, kurumların palyatif bir yaklaşımla KSS’ye yöneldiği sıkça görülmüştür. Esas olan ise, bu dönemlerde başlanan kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının, kurumun hafızasına işlenmesi ve bir daha terk edilmemek üzere iş yapma tarzına taşınması olmalıdır. Toplumun tavır aldığı kurum/kuruluşların bundan nasıl etkileneceğini öngörüyorsunuz? Arın Saydam Kriz olduğunda öncelikle hasarı ölçmek şarttır. Markaların algı araştırması yapıp, hedef kitlelerinin ve paydaşlarının ne yönde, nasıl ve hangi şiddette etkilendiğine bakmaları gerekiyor. Marka, mevcut marka değeri ve beğenisini kaybetmiş ancak satış performansı devam ediyor olabilir. Ya da bir marka böyle bir dönemde çok fazla beğenilmiş, sevilmiş olabilir ancak bu durum satışa dönüşmemiş de olabilir. Aslolan anlık satış kazancı/kaybından ziyade, bir markanın en değerli varlığı olan itibarının sürdürülebilir olmasıdır. Dolayısıyla, itibara yönelik hasarın mutlaka ölçülmesi gerekir ki, bu hasarın boyutuna göre hızla gerekli aksiyonlar alınabilsin. Bârika Göncü Alınan tavırların kuruluşlar üzerindeki olası etkilerinin orta ve uzun vadede değerlendirilmesi gerekir. Şu anda bu değerlendirmeyi yapabilmek için yeterli veriye ve bilgiye sahip değiliz. Öte yandan, değişimi ve değişimle ilgili toplumsal talepleri anlamaya çalışan kuruluşlarla, hiçbir şey değişmemiş gibi yaşamaya devam eden kuruluşların ayrışacağı bir süreç öngörebiliriz. Emine Çubukçu Bu noktada belirleyici olabilecek çok fazla değişken var aslında. Ancak KSS açısından bakarsak, bu kurumların geçmişten gelen bir KSS zemini olup olmadığı önemli kuşkusuz. Sağlam temeller söz konusu olduğunda, toplumun tavrı nedeniyle şirket sarsılsa da, kısa sürede toparlanır. Ancak sürecin iyi yönetilmesi ve toplumun beklentilerinin açık, şeffaf ve dürüst bir şekilde karşılanması gerekir. Sorunu görmezden gelmek, masanın altına süpürmek, samimiyetten uzak uygulamalarla göz boyamaya çalışmak, dikkati başka tarafa çekmeye çalışmak kurumlara çok zarar verir. İletişim kanallarını açık tutmak, paydaş katılımına önem verecek şekilde ilgili tarafların beklentilerinin sorgulanması, sahada olmak, birebir paydaşın görüşünü duymak, anlamak ve ona göre yanıt verebilir olmak son derece önemli. Dinlemek ve karşılıklı fayda sağlayacak çözümler üretmek bu sürecin etkilerini en aza indirmede önemli bir rol oynayacaktır. Asya Deniz Akyol Kurumların bunu ancak KSS yaklaşımıyla çözebileceğine inanıyoruz. Ancak, bir diğer gerçek var ki; çokça eleştirisini yaptığımız modernite, unutmaya endeksli bir insan yaratmaktadır. Bireylerin günlük yaşamlarında, güçlü inançlara veya sağlam ideolojik temellere dayanmayan inanışları unutmaya meyilli oldukları bilinmektedir. Çağdaş düşünürler modernitenin toplumsal hafızayı zayıflatan dinamikleri üzerine derin tartışmalar içinde olduğunu ve bu konuda önemli araştırmalar yapıldığını biliyoruz. Özetle, kurumlar da insanlar gibi kendilerini affettirebilir. Fakat bu, bireysel ilişkilerdeki gibi bildiğimiz anlamda, bir hatanın telafisi şeklinde olmayacaktır. Kurumlar bunu, ancak iş yapış tarzlarını değiştirerek, değiştirdiklerini de kurumsal bir duruş olarak göstererek sağlayabilirler. Sürdürülebilir İş Buluşması 5. yılında İş dünyasının liderleri sürdürülebilir iş dünyasının geleceğini şekillendirmek, değişimi ve en yeni gelişmeleri tartışmak, yeni düşünce sistemlerini oluşturmak üzere Yeşil İş 2013’de buluşuyor. Y enilenebilir enerji, temiz teknoloji, enerji verimliliği, sürdürülebilir inovasyon, sürdürülebilir finansman, entegre raporlama, karbon yönetimi, sürdürülebilir yaşam ve tüketim, sürdürülebilir binalar, sürdürülebilir turizm etkinlikte konuşulacak konulardan. Ülkemizin en güçlü sürdürülebilirlik platformlarından olan “Yeşil İş Green Business 2013” Ekim 2013`te 24 Swissotel İstanbul’da 5.yılında “Değişim Zamanı” teması ile katılımcılarla buluşuyor. Farklı sektörleri buluşturan Yeşil İş 2013`te iş dünyasının liderleri, sürdürülebilir büyümenin uzmanları, özel sektör, kamu sektörü, sivil toplum ve akademisyenler gündemi değerlendirecek ve iş modellerinin geleceğine şekil verecek görüşlerini aktaracaklar. Sürdürülebilir gelecek için; iş dünyasında son gelişmeler, uluslararası modeller, yenilikler, yasal düzenlemeler, standartlar, uygulamalar, teşvikler, mali ve mali olmayan riskler ve fırsatlar, ulusal ve uluslararası konuşmacıların katılımı ile paylaşılacak. Mak ale Bireysel sorumluluğun izdüşümleri Feride Doğan B ugün küreselleşmenin yayılmasıyla birlikte bazı ülkelerde yaşanan işsizlik, finansal krizler ve/ veya insan hakları ihlalleri sonucu özellikle genç kuşakta bir hareketlenme, başkaldırı başladığını görüyoruz. Türkiye’de Gezi Parkı’yla başlayan olaylar, dünyada Brezilya’yla devam ediyor ve bu hareketlenmelerin önümüzdeki dönemlerde başka ülkelerde de görülmesi muhtemel. Her ülkenin kendine özgü sorunları ve çözümleri olmakla birlikte, değişim isteyen bu kitlelerin karşısına duvar örmek yerine çıkış nedenlerinin iyi analiz edilmesi ve diyalog yollarının kurularak iyileştirici politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle Türkiye’deki Gezi Parkı olaylarından sonra karşımızda, kendine özgü üslup ve tavırlarıyla iyi analiz edilmesi gereken bir kuşak var. Ülke genelinde protesto gösterilerine dönüşen bu eylemde, protestocular çoğunlukla 20’li ve 30’lu yaşlarda. Aralarında çalışanlar, işsiz ya da öğrenciler var. Teknolojiyi en etkili şekilde kullanan ve eğitim sisteminin en fazla içinde kalan bu kuşak kendine özgü fikir ve değerler sistemine sahip. Türkiye’de ve dünyada bu nesille ilgili yapılan araştırmalara bakıldığında, bireysel ve toplumsal özgürlük talep eden, otorite ve hükümetlere eleştirel tavır alan, farklı fikir, cinsiyet, milliyet, kültür ve değerlere daha toleranslı ve açık olan, sosyal değişime ve yeniliğe açık, sorumluluk alan bireylerden oluşan bir tablo çiziliyor. Çarpıcı çıktılardan bir tanesi de hayata ve yaptıkları işe sonuç odaklı değil, süreç odaklı bakmaları. Aslında bu kitleyi 20’li, 30’lu yaşlarla kısıtlamak yerine, yukarıda belirtilen benzer fikir ve değer sistemine sahip olan her kişinin bu kuşağa ait olduğu söylenebilir. Bireylerin elindeki en önemli iki güç, seçimde kullanılacakları oy ve satın alacakları ürün/ hizmeti belirlemektir. Bu olaylar sürecinde yalnız olmadıklarını, büyük kitleler haline gelebileceklerini gören bireyler hafife alınmayacak bir tüketici ve seçmen yüzdesini oluşturuyor. Bu alanlar kapsamında oluşacak girişimlerde bireyler arasında belirli bir konsensus sağlanırsa, kısa ve orta vadede ekonomide ve seçimlerde bu etkileri görmek mümkün olacak. Hakları için yürüyen, bu süreçte spesifik pek çok konu hakkında farkındalığı artan bireylerin bir kısmı, seslerini farklı mecralarda duyurmanın yollarını aramaya da başlıyor. İyi bir yaşam tarzının ötesinde, bulundukları bölgeye, ülkeye ve dünyaya daha faydalı olabilmek, büyük bir amacın parçası olmak için yeni arayışlar içerisine giren bireylerin özellikle sivil topluma ilgisi artıyor. Bu ilginin devam etmesiyle, yakın zamanda sivil toplum sektöründe gönüllü ve profesyonel çalışan sayısının artacağı beklenebilir. Gençlerden beslenerek yenilikçi ve etkisi yüksek uygulamalarını arttırması da sivil toplum sektörünü güçlendirecektir. Önümüzdeki dönemlerde belki de gençler ve kadınlar üzerine daha fazla uygulama göreceğiz. Bireysel farkındalığın bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, kişilerin bulundukları ya da bulunacakları kurumlarda da aynı sorumluluk bilincini görmek istemeleri ise kaçınılmaz gibi. Özel sektör de bu kapsamda, uzun bir süredir bu kuşağı analiz ediyor. Kendine güvenen, hakkını daha çok arayan, sorgulayan, yenilikçi, mobbing gibi işyerinde yaşanabilecek pek çok insan hakkı ihlalinin farkında, sosyal haklarını bilen, sosyal sorumlu, çalışan bireylerin artmasıyla şirketler de politikalarını değiştirme aşamasında. 21. yüzyıla ayak uydurarak kendi yenilikçi iş modellerini oluşturan şirketler bu eğitimli kitleyi daha fazla çekecek gibi gözüküyor. Eğer bu süreç kurumlar tarafından doğru analiz edilip, iyi bir şekilde yönetilirse dünyamız için sürdürülebilir politika ve sistemlerin geliştirilmesi mümkün. Tabii ‘‘sürdürülebilir kalkınma’’ alanıyla ilgili gençlere yönelik yeni öğrenme metodları ve yaklaşımların geliştirilmesi için eğitim kurumlarına da görev düşüyor. Kim bilir Adam Smith’in görünmez eli bu sefer gerçekten kurumsal sosyal sorumluluğa işaret ediyordur. 25 Mak ale Sosyal sermaye Ali Ercan Özgür Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dernegi Genel Sekreteri T ürkiye’nin kuruluşundan bu yana en çok yatırım yapılan alanlarından biri eğitim. Eğitim sistemleri, 100 yıla yakındır hep bir tartışma konusu ve netameli bir alan. Eksikleri ile yetersizlikleri ile dünden bugüne eleştirilen eğitim alanının, özellikle son 30 yıldır Türkiye’nin kalkınma ve gelişme eksenlerine baktığımızda yetişmiş insan kaynağı, hizmet kalitesi, gelişen girişimcilik ile önemli bir kapasite artışı gösterdi. Özel sektör, kamu ve sivil toplumda görülen gelişmiş insan kaynağı yapısı da bunun temel bir göstergesi. Bunun yanında kurumsal sosyal sorumluluğun gelişmesinde, Türkiye’ye özgü hayırseverlik uygulamalarında eğitimin de en önemli alan olması ve birçok şirketin eğitim kurumlarının inşasından, burslara ve yurt yapımından öğretmen yetiştirmeye kadar birçok alanda sosyal sorumluluk çalışması yürütmesi de bu alanı geliştirdi. Bu açıdan bakıldığında sosyal sermaye eğitim kapasitesi ile sivil topluma katılım, kurumlar arası artan işbirliği ile bireylerin güçlendiği ve iletişim ağları ile daha yakın işbirlikleri yaptığı bir alanı içeriyor. Bu kapsamda sosyal katılım, bireyler ve bireylerin kurumlarla ilişkileri artan eğitim ile değişiyor. Dr. Emre Erdoğan, sosyal sermaye ile güven arasındaki bağa vurgu yaparak, özellikle de bireyler arası ağların toplumsal ilişkileri güçlendirici yönü temelinde sosyal sermayeyi tanımlıyor.1 Bu kapsamda yapılan araştırmasında Dr. Erdoğan, genelleştirilmiş güven derecesi yüksek gençlerin sosyal katılımda daha çok rol aldığını aktarıyor. 1 http://www.urbanhobbit.net/PDF/Sosyal%20Sermaye_ emre%20erdogan.pdf Bu kapsamda özellikle nüfus kuşaklarının 33 yılda bir yeni bir nesil değişimini kabul ettikleri görülüyor.2 Bu bağlamda 1980 askeri darbesi sonrası geçen 33 yıl sonrasında, bugün hem özel sektör hem kamu hem de sivil toplum için yeni bir kuşak mevcut. Sorgulayan, nedenleri arayan bir kuşak olarak İngilizce ‘‘Why?’’ sorusundan türetilen Y kuşağı, önemli bir kuşak değişimin göstergesi olarak öne çıktı. Birleşmiş Milletlerin 2008 yılında yayınladığı Türkiye Gençlik Raporu’nu hatırlamak çok önemli3. Bu raporda, Türkiye’nin 100 yılda bir yakalanan fırsat penceresi kuşağını yakaladığını söylenmekte ve bu 15 yıllık sürecin çok değerli, verimli kullanılması önerilmekte. Bu açıdan özellikle genç neslin artan eğitim düzeyi, sosyal sermaye kapasitesi ve sosyal katılım beklentisi yeni bir döneme girildiğinin işaretidir. Ekonomist Nassim Nicholas Taleb, Siyah Kuğu kitabında dünyadaki ekonomik krizlerden farklı birçok beklenmedik değişimi Siyah Kuğu örneği ile aktarıyor. Siyah Kuğu örneği, Avustralya kıtası bulunana kadar dünyada kuğuların hep beyaz olarak kabul edildiğini ve kimsenin kuğuların siyah da olabileceğini hesaplamadığını aktarıyor. Bu açıdan Türkiye’de son yıllarda artan katılım talebi, genç nüfusun formal ve enformel yollardan artan eğitim düzeyi, teknoloji kullanım becerisi, internet ve sosyal medyanın yeni bir dil ve eğitim aracı olarak öne çıkmasıyla Y kuşağının eğitim alanından iş dünyasına kadar yayılması farklı bir toplumsal süreç oluşturdu. Bu nedenle belki birçok eğitimci, ekonomist, piyasa araştırmacısının, 2 http://www.mumma.org/DNA.htm 3 http://www.undp.org.tr/pressclippings/2008/3/ab_ haber_220308.pdf şirketin ve kamunun bir kuşak değişimi, bir pazar süreci olarak kabul ettikleri bu yeni kuşak artık bir siyah kuğu olarak literatüre girdi. Tıpkı Avustralya’da siyah kuğunun bulunması ile karşılaşılan durum gibi, bu yeni duruma dair artık tüm eski kabul edilmiş yaklaşımlar, politikalar, reklam yöntemleri, eğitim sistemi, pazarlama uygulamaları, sosyal sorumluluk projeleri farklı bir bakış ve yöntem ile ele alınmalıdır. Türkiye bu yeni süreç ile aslında dünyada da ülkelerin 100 yılda bir yakaladığı fırsat penceresini yakalayan ülke olarak geliştireceği uygulamalar ile örnek yaklaşımlar sunma fırsatını da elde etti. Bu sürecin Türkiye’nin nüfus dinamikleri açısından ortaya çıkan fırsat penceresi temelinde bir siyah kuğu olarak kabul edilmesi ve yenilikçi yöntemlerle çarpan etkileri artacak sosyal kalkınma örneğine dönüşmesi en temel dileğimizdir. Bu amaçla kurumların, bireylerle ilişkisi ve kurumlar arası ilişkileri iyi yönetişim ilkeleri temelinde ele alması ve katılımcı yöntemlerle geliştirilmesi bekleniyor. Bu kapsamda özel sektörün de müşteri ilişkilerini paydaş ilişkileri temelinde kurgulaması ve yanında çalışanları, hissedarları, ofis komşuları, tedarik zincirleri ile yeni bir ilişki modeli kurgulaması önemlidir. Bu yeni ilişki modelinin stratejik bir kurumsal sosyal sorumluluk yaklaşımı ile ele alınması ve kurgulanması şirketler için son derece önemli. Ancak şirketler kadar sivil toplum kuruluşları ve kamunun da sosyal sorumluluk ve kamuoyu diplomasisi uygulamalarını arttırması ve yenilemesi gerekiyor. Uyg KSS ulam a ları Tekstil sektöründe sorumlu satın alma konuşulacak 2011’de başlayan RESPECT projesi, Avrupa Birliği Leonardo da Vinci programı tarafından desteklenen iki yılık bir proje. RESPECT Projesi Fair Labor Association (Adil Çalışma Derneği FLA), kurumsal sosyal sorumluluk uzmanlarını, mesleki eğitim uzmanlarını, tedarikçiler ve sivil toplum kuruluşlarını temsil eden 8 Avrupa kurumundan oluşan bir koalisyon tarafından yönetiliyor. sektörü özelinde bir brifing ve atölye çalışması yapacak. Çalışma, 11 Eylül 2013 tarihinde İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’nde olacak. Dernek yetkilileri seminerin amacının, RESPECT projesini tanıtmak ve sonuçları sunmak, firmaların tedarikçilerle olan işbirliklerinin geliştirilmesi konusunda fikir üretmek, seminer ve atölye çalışması içeriklerini test etmek ve geliştirmek olduğunu belirtiyor. P Katılımcılar için Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği, Türkiye’deki tekstil üreticilerinde daha sorumlu satın alma yöntemlerini geliştirmek amacıyla tekstil Seminer Dili: Türkçe roje, tedarik zincirinde satın alma politikalarında yer alan kilit paydaşların birbirleriyle kurdukları diyaloglarda yaratıcı yöntem ve araçlar geliştirmesini amaçlıyor. Şirketteki pozisyon: Satın Alma/ İnsan Kaynakları /Sosyal Sorumluluk/Denetim / İletişim/ Stratejik Planlama Müdürleri 27 Mak ale Toplumsal birer vatandaş olarak şirketlerin kişilikleri ve Gezi Parkı olayları Berkay Orhaner M edeniyet ticaret sayesinde gelişti. Önceleri mal değiş tokuşu olarak yapılan ticaret, özellikle 16 ve 17. yüzyıllardan itibaren merkantilizmin gelişmesiyle birlikte sadece kâr amacıyla yapılır hale geldi. Deniz aşırı kaynaklara ulaşmak isteyen ticaret kolonileri, dünyanın ilk büyük şirketlerini kurdu. Bu şirketlerin etkinlikleri, Fransız Devrimi’nden Rönesans’a kadar birçok önemli siyasi, toplumsal ve kültürel olayı tetikledi. Bu süreç günümüzü etkilemeye hâlâ devam ediyor. Tüm dünya tek ve bütünleşik bir pazar alanına, bireylerin ise bu pazarda alışveriş yaparak hayatlarını devam ettirebilen canlılara doğru yaşadığı dönüşüm hızla devam ediyor. Bu açıdan bakılırsa, belki de küreselleşmenin de en büyük sebepleri arasında “kâr amaçlı ticaret” olduğunu söylemek mümkün. Ortaklıklar (şirketler), önce ticaretin sonra da toplumsal yaşamın merkezi örgütlenme modeli haline geldiler. Büyük oranda kaynak tüketebilen, üretimlerini ve sağladıkları hizmetleri hiç durmaksızın çeşitlendirip geliştiren şirketler, tüm dünyaya şekil veren merkezi bir güç hâline geldiler. Bir yandan özel sektör olanca hızıyla büyümeye ve özgürleşmeye devam ederken, diğer yandan siyasi kurumlar, şirketler üzerindeki etkilerini büyük oranda yitirdiler. Özellikle soğuk savaş sonrasında devletlerin piyasalar üzerindeki varlıklarını azaltmasıyla şirketler dünya üzerindeki en etkin kuruluşlar oldular. Peki, aldıkları kararlarla binlerce kişinin hayatını etkileyebilen, çok büyük oranda doğal ve toplumsal kaynak tüketebilen şirketlerin sorumlu oldukları tek konu kâr-zarar dengesi için uğraşmak mıdır? Dünya üzerinde beş milyondan fazla çalışanı olan bir perakende zincirinin veya onlarca ülkenin doğalgaz ihtiyacını sağlayan dev bir enerji şirketinin tek derdi kâr-zarar denkliği midir? Belki de 28 kurumsal sosyal sorumluluk kavramı, şirketlerin kâr -zarar ekseninden çok daha fazlasını düşünmesi gerektiğini anlatan bir çağrı olarak yorumlanmalıdır. Ters taraftan düşünmek de mümkün olabilir. Şirketler kendilerine daha belirgin bir pazar kurabilmek veya belirli konularda daha avantajlı olabilmek için “etliye sütlüye karışmayan” şirket görünümünden çıkıp, belli konularda “taraf” olmak isteyebilirler. Özellikle siyasi açıdan taraf olmak, şirketler açısından büyük avantajlar veya dezavantajlar oluşturabilir. Yıllarca ABD’de mühendis olarak çalışmış bir tanıdığım, uçak sektöründe çalışan mühendislerin seçimlere göre hareket ettiğini anlatmıştı. Seçimleri Demokratlar kazanırsa herkes Boeing’te, Cumhuriyetçiler kazanırsa herkes General Dynamics’te çalışmak istermiş. Çünkü büyük ihalelerin hükümete yakın olan şirketler tarafından kazanılacağına inanılırmış. Elbette bizler, kurumsal sosyal sorumluluk kavramıyla şirketlerin kâr -zarar ekseni saplantısından kurtulup, siyasi olarak taraf olmalarını kast etmiyoruz. KSS, şirketlerin kendilerini sorumlu bir vatandaş gibi görmeleri anlamına gelmelidir. Böylece şirketler, kendi konuları, etki alanları ve pazarlarını göz önünde bulundurarak toplumu, çevreyi ve ekonomiyi destekleyebilir, artı değer yaratabilirler. Böylece KSS, hem şirketler için uzun dönemli bir sürdürülebilirlik stratejisidir, hem de toplumun -artık dünyanın en muktedir kuruluşları haline gelmiş olan- şirketlerden haklı bir beklentisidir. Perakende ürün veya hizmet satan şirketlerin toplumsal açıdan daha çok ön planda bulundukları bir gerçektir. Her gün sokakta gördüğümüz, ürünlerini kullandığımız ve hizmetlerinden sıklıkla yararlandığımız şirketleri, bireysel hayatlarımızın daha çok içinde görür, bu şirketlerin kurumsal davranışlarını daha fazla önemseriz. Bu şirketleri, sadece ürün ve hizmetlerinin niteliğiyle değil, toplumsal ve çevresel davranışlarıyla da takip ederiz. Türkiye ve dünyanın gündemini sarsan Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olaylar, toplumsal birer vatandaş olarak şirket kişiliklerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kârzarar eksenli hareket etmekten öte, toplumla ilişkisini daha derinlikli bir anlayışla kuran, böylece kendisine bir “kişilik” oluşturabilmiş şirketler, kriz ortamını yönetebilmekte daha başarılı oldular. Gezi Parkı olaylarıyla ortaya çıkan olağanüstü ortam, kitlelerin şirketleri nasıl algıladığını aşırı uçlarda ortaya koyduğu bir deneyim yaşattı. Olayların en hararetli şekilde yaşandığı 31 Mayıs günü gözlemleyebildiğim kadarıyla, yüzlerce dükkânın bulunduğu İstiklal Caddesi’ndeki açık mağazaların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Olayların oluşturduğu hararetle, neredeyse tüm dükkânların kepenklerine sprey boyalarla çeşitli sloganlar yazılmıştı. Özellikle uluslararası şirketlerin şubelerinin kepenklerinde daha ağır ifadeler bulunuyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı’nın sahibi olduğu muhallebici dükkânına ciddi zarar verilmişti. Diğer yandan kitap satan mağazaların camlarına hiç slogan yazılmamış, bu mağazalara hiç zarar verilmemiş olması dikkate değerdi. Sosyal medya üzerinden de şirketlerin gezi parkı olaylarına verdiği tepkiler yargılandı. Olaylar başlar başlamaz mağazalarını kapatan birçok firma yasaklı markalar listesine alındı. Diğer yandan hem İstanbul’da, hem de Gezi Parkı ile ilgili protestoların gerçekleştiği diğer pek çok ilde, kapılarını yaralanan ve yardıma ihtiyaç duyan kişilere açan birçok küçük esnaf dükkânı ve mağaza, özellikle protestoları destekleyen kişilerin sempatisini kazandı. Uluslararası bir kahve zincirinin, protestolar sırasında kapılarını kapattığına dair iddiayı kamuoyuna yaptığı bir duyuruyla tekzip etmesi, hatta ilkyardım konusunda eğitimli personeliyle ihtiyaç duyan kişilere olaylar sırasında yardım edildiğini açıklaması, bu küresel şirketin kriz ortamındaki kimliğini ne kadar önemsediğini ortaya koyuyordu. Ayrıca toplum vicdanı, olayların yaşandığı merkezlerdeki esnafın durumuna karşı kayıtsız kalmadı. Sosyal medyada sık sık olayların meydana geldiği yerdeki dükkânlardan alışveriş yapılması çağrısında bulunuldu. Ankara’da bindiğim bir taksinin sürücüsü, kendisi de protestoları destekliyor olmasına rağmen, Kızılay’daki esnafın işlerinin durmuş olmasını üzüntüyle karşılıyordu. Toplumun, şirketlerin kimliklerini ve kâr-zarar eksenli hareket etmelerinden başka ne gibi etkinlikler içinde olduklarını sadece olağanüstü durumlarda sorgulaması, şüphesiz KSS farkındalığının ülkemizde hâlen yeterince gelişmediğini gösteriyor. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde sorun yaşadığı bir ülkenin mallarının bir anda boykota uğraması veya sorun yaşanan ülkelere ait gibi algılanan markaların protesto edilmesi, toplumun anlık heyecanlarla ortaya koyduğu tepkilerden meydana gelirken, şirketlerin kurumsal sorumluluğu hakkında yeterli ve kalıcı bir yaklaşım sunmuyor. Günümüzde şirketler ne sadece bir ülkeye, ne tek bir bir bakış açısına, ne de belirli bir siyasi eğilime endekslenebilir. Şirketler çok farklı paydaşlarla çok boyutlu bir düzeyde ilişki kuran, oldukça karmaşık “tüzel kişilikler”dir. Bizlere düşen, hayatımıza etki eden bu kişilikleri daha derinlikli bir bakış açısıyla değerlendirerek hareket etmektir. Şirketler ise sıklıkla inkâr etmek istedikleri bir gerçekle Gezi Parkı olayları sonrasında bir kez daha karşılaştılar: Şirketler, asla sadece ticaret yapan kuruluşlar değildir. Fotoğraf Açıklamaları Olayların yoğunlaştığı 31 Mayıs’ta, İstiklal Caddesi’ndeki mağazaların birçoğu zarar görmemek için kapandı. Daha çok küçük esnaflardan oluşan, ara sokaklardaki az sayıdaki dükkân iş yapmaya ve olaylardan zarar görenlere yardım etmeye çalıştı. Kriz durumlarında dahi girişimci seyyar satıcılar varlıklarını sürdürebiliyorlar. U KSS ları ama l u g y Bahçeşehir Koleji, sosyal sorumluluk bilinci kuvvetli bireyler yetiştirmeyi amaçlıyor Bahçeşehir Koleji, iyi bir eğitimin toplum bilinciyle bütünleşmediğinde eksik kaldığını kabul eden eğitim anlayışıyla öğrencilerinin sosyal sorumluluk bilinci kuvvetli bireyler olarak yetişmesine özen gösteriyor. B ahçeşehir Koleji Kurumsal İletişim ve Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Özlem Dağ, Bahçeşehir Koleji öğrencileri tarafından gerçekleştirilen kurumsal sosyal sorumluluk projelerine ilişkin şunları söyledi: ‘‘Sosyal sorumluluk bilinci, okulumuzda her kademeden öğrenciye özenle aktarılıyor ve Bahçeşehir Kolejinde okuyan her öğrenci sosyal sorumluluk bilinci taşıyan çalışmalar yapıyor. Öğrencilerimiz, yenilikçi ve çözüm odaklı düşünce sistemlerini birlikte hareket etme alışkanlığı ile birleştirerek birçok başarıya imza atıyorlar. Organizasyondan teknik konulara kadar her aşamasında bizzat Bahçeşehir Koleji öğrencileri tarafından hazırlanan etkinlikler sonunda elde edilen gelirler çeşitli kurumsal sosyal sorumluluk projelerinde kullanılıyor. Gezici Bilim Müzesi B ahçeşehir Koleji Fen ve Teknoloji Lisesi öğretmen ve öğrencileri, Gezici Bilim Müzesi adıyla önemli bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirerek, çocukları bilim ile buluşturuyor. Türkiye genelindeki okullarında açtığı Bilim Müzeleriyle bilimin başlangıç noktası olan Gezici Bilim Müzesi; Adana,Mersin, İskenderun, Denizli, Ankara, İzmir, Samsun, Bursa, Balıkesir, Bandırma, Burhaniye/Körfez, Edirne, Gaziantep, Kayseri, Kocaeli, Diyarbakır, Şanlıurfa, Alanya, Antalya, Manavgat olmak üzere birçok il ve ilçede çocuklarla buluştu. İçinde bulunan 25 ayrı istasyon ile bilim tüm çocuklara en ilgi çekici şekilde tanıtıldı. Proje, Nisan, Mayıs, Haziran aylarında Türkiye yollarında uzun bir yolculuğa çıkarak binlerce çocuğa ve velilerine bilimin parlak ışığını taşıdı. Bahçeşehir Koleji olarak bundan sonrada birçok kurumsal sosyal sorumluluk projesinin öncüsü olacaklarını dile getiren Özlem Dağ, önümüzdeki dönemde sloganını Bahçeşehir Koleji öğrencilerinin belirleyeceği ‘‘Barış’’ konulu sosyal sorumluluk projesini hayata geçirecekleri bilgisini verdi. Uyg KSS ulam alar ı Total projeleri toplumsal dayanışma, çevre, kültürel mirasa saygı odaklı Total İnsan Kaynakları ve İdari İşler Direktörü Ayşe Ürgen, Total Oil Türkiye’nin sürdürülebilir gelişim faaliyetlerini ’toplumsal dayanışma’, ‘çevreyi koruma’ ve ’kültürel mirasa saygı’ başlıkları altında topladıklarını söyledi. Ü rgen, kurumun faaliyetlerine ilişkin şu bilgileri verdi: Toplumsal Dayanışma Projeleri: Total Eğitime Destek “2007-2008 eğitim öğretim yılında hayata geçen ‘Total Eğitime Destek’ projesi kapsamında Total, tesislerinin bulunduğu illerden başlayarak, ilköğretim okullarının öncelikli ihtiyaçlarını (bilgisayar laboratuarları, kütüphane, yemekhane, oyun parkı, ana sınıfı) karşılamakta ve yenileme (okul binasının boyanması, tuvaletlerin ve sınıfların yenilenmesi vs) çalışmaları yapmakta. Bugüne kadar toplam 9 şehirde okul yenilemelerinde bulunuldu. 2012 yılında ise Sakarya, Karasu Konacık Köyü İlkokulu yenilendi. Ulaşılan toplam öğrenci sayısı 2500. 2007-2012 yılları arasında yenilenen okullar: Sakarya Konacık Köyü İlkokulu, Adana Kozan Yeniköy İlk Okulu, Kahramanmaraş Merkez Kemalli Köyü İlkokulu, Antalya Demre, Çevreli Köyü İlköğretim Okulu, Samsun Kutlukent İlköğretim Okulu, Gaziantep Beylerbeyi, Beylerbeyi İlköğretim Okulu, İzmir Aliağa Fatih İlköğretim Okulu, İzmit Gebze Dilovası, Kayapınar İlköğretim Okulu, Ankara Sarayköy, Sarayköy İlkokulu” Total Yaz Okulu “2007 yılı itibari ile başlatılan ‘Total Yaz Okulu’ projesi kapsamında, her yıl 4 farklı üniversiteden birer öğrenci enerji ile ilgili konuları analiz etmek ve tartışmak amacı ile Paris’te ağırlanmakta. Daha sonra bu öğrencilerimize şirketimizde staj imkânı sağlayarak edindikleri teorik bilgileri iş hayatında kullanma fırsatını veriyoruz. 2007 yılından itibaren toplam 24 Türk öğrencimizin Paris’teki Yaz Okulu’na katılmasını sağladık. Bu sene de 4 farklı üniversiteden seçeceğimiz 1’er öğrenciyi Paris’e göndereceğiz. Bu sene sonu itibariyle toplam 28 öğrenci programa katılmış olacak.” Total ve GSU İşbirliği “Total Grubu, toplumsal politikaları ve yerel yetenekleri güçlendirmeyi amaçlayan insan kaynakları stratejileri doğrultusunda, faaliyette bulunduğu ülkelerdeki üniversitelerle işbirliği gerçekleştiriyor. Üniversitelerle Ortaklık adı verilen bu çalışma kapsamında, Total’in deneyimli çalışanları tarafından üniversite öğrencilerine konferanslar veriliyor. Yapılacak sunumlar, vaka çalışmaları ve düzenlenecek mesleki bilgilendirme toplantılarının yanı sıra öğrencilere, staj, sponsorluk, burs ve Total Grubu tarafından organize edilen seminerlere katılım olanakları da sunuluyor. Bu proje kapsamında, Total Oil Türkiye A.Ş. Galatasaray Üniversitesi ile 15 Mart 2013 Cuma günü düzenlenen törenle bir işbirliği sözleşmesi imzaladı. Sokakta İlk Adımlar “Yollarda daha güvenli davranış alışkanlıkları kazanmış bireyleri geleceğe kazandırmak amacıyla, Total Oil Türkiye, 2005-2006 ilköğretim yılı itibariyle, Renault ile birlikte ‘Sokakta İlk 31 Adımlar’ yol güvenliği Projesini yürütmekte. 2011 - 2012 eğitim öğretim yılı ile 10. senesine giren proje kapsamında 2012 sonu itibari ile 41 ilde 1 milyon 200 bini aşkın öğrenci yol güvenliği eğitimi almış oldu. Bundan sonraki 10 yıl için hedef 5 milyon ilköğretim 4. sınıf öğrencisini yol güvenliği ve çevreci ulaşım konusunda eğitmek. 2011 - 2012 öğretim yılı itibariyle, lise öğrencilerini çevrelerindeki ulaşım ve yol güvenliği sorunları için harekete geçirmeyi hedefleyen ‘Sizin Fikriniz Sizin Projeniz’ yarışması hayata geçti.” Total Gönüllü Takımı “Sürdürülebilir Gelişim konusunda sadece maddi destek sağlamakla kalmayan Total Oil Türkiye, aynı zamanda bu konuya tüm çalışanlarıyla manevi destek veriyor. 2007 yılından bu yana faaliyet gösteren Total Gönüllü Takımı, sürdürülebilir gelişim projeleri tasarlayan, yöneten ve uygulayan gönüllü Total çalışanlarından oluşan bir grup. Öncelliğin projelere mümkün olduğunca çok çalışanı dahil etmek olduğu yapıda, her aşamada tüm çalışanların desteği alınıyor. Gerçekleştirilmesi planlanan projeler için ayrı ekipler kurulurken her ekip için bir sorumlu belirleniyor. Yıllık aksiyon planı doğrultusunda çalışan ekipler ayda bir toplanıyor. 32 Total Gönüllü Takımı’nın 2012 faaliyetleri: Kızılay ile Kan Bağışı Organizasyonu / - 27 Kasım 2012 TOÇEV ile Sakarya Karasu, Konacık Köyü İlkokulu‘nun Açılışında Etkinlikler - 1 Kasım 2012 (ana sınıfına oyuncak yerleştirme, oyun oynama, ağaç dikimi, fotoğraf çekimi, yüz boyama ve okulun kitaplığına kitap yerleştirme gibi etkinlikler) Smyrna Antik Kenti ve İzmir Tarih ve Sanat Müze Gezisi (Aliağa Gazi İlköğretim Okulu 5. Sınıf öğrencileri ile) - 23 Mayıs 2012 Aliağa Terminali Teknik Gezisi (Aliağa Meslek Lisesi 10. ve 11. Sınıfı öğrencileri ile) - 4 Haziran 2012 Giysi ve Oyuncak Bağış Organizasyonu - 27 Temmuz 2012 UNICEF işbirliği ile İzmir Kiraz, Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’na Müzik Odası Projesi - 18 Ekim 2012” Feminizasyon “Total Oil Türkiye ‘de kadın çalışanların toplam çalışanlara oranı % 26, Total Oil Türkiye Yönetim Komitesi’ndeki kadın üst düzey yöneticilerin toplam yöneticilere oranı %38.” İstihdama Katkı “Total Oil Türkiye’de çalışan 366 personelin yanı sıra Total istasyonlarında ve müteahhitlerimizde yaklaşık 10.000 çalışan bulunmakta.” Çevreyi Koruma Projeleri: Total’in Yeni Çevreci İstasyon Görsel Kimlik Projesi “Total’in Türkiye’deki yeni görsel kimlikli ilk istasyonu 10 Temmuz ‘da açılan Yakacık Petrol. Bugün itibari ile Total’in Türkiye’deki yeni görsel kimliğine sahip istasyon sayısı 96’ya ulaştı. Total Türkiye yeni imajlı istasyon adedi açısından Total Grubu’na göre çok daha önde. 5 yıllık bir değişim programı çerçevesinde Total, Türkiye’deki bütün istasyonlarını yeni görsel kimliği ile giydirecek. Total’in hedefi istasyon ağı kimliğini daha çağdaş bir hale getirerek, enerji tasarrufu sağlayan malzemeleri kullanarak güçlendirmek ve açtığı perakende satış noktalarını şehir hayatında göze çarpmayan, yeni renk kodu ile yerel çevre ile uyumlu bir hale getirmek. Total’in yeni istasyon görsel kimliği yenilikçi ve farklı (gölge sağlayan şeffaf kanopi), yeni renk kodu ile yerel çevre ile uyumlu ve çevreye duyarlı özellikleri ile öne çıkıyor. Total, istasyonlarında kullanılmaya başlanan yeni görsel kimlik kapsamında, kullanılan geri dönüşümlü malzemelerle çevreye daha duyarlı. İstasyonlarda ısı yalıtımı sağlayan, yağmur suyu biriktiren ve bu suyun geri dönüşümünü sağlayan mekanizmalar ile sensörlü ışıklar kullanarak enerji israfının önüne geçen çevre dostu mekanizmalar oluşturuldu. Ayrıca kullanılan malzemelerde mümkün olduğunca düşük karbon bulunmasına dikkat edildi.” Total Akıllı Telefon Uygulaması - Yakıt Tasarruf İpuçları “2012 yılında hayata geçen Total Akıllı Telefon Uygulamasıyla yakıt tasarruf ipuçlarına yer vererek kullanıcıların bilinçlendirilmesi amaçlandı.” EcoServices Kampanyası “2012 Ocak - Şubat aylarında gerçekleştirilen kampanya kapsamında, istasyonlarımızda verdiğimiz yakıt tasarruf tavsiyeleri ile müşterilerimizin kazançlı çıkmasını sağladık ve doğanın korunmasına katkıda bulunuldu.” Kültürel Mirasa Saygı Projesi: Smyrna Antik Kent Kazı Sponsorluğu “Total, faaliyet gösterdiği ülkelerin kültürel yaşamının bir parçası haline geliyor. Bu nedenle 2008 yılından itibaren İzmir’de yürütülen Smyrna Antik Kenti arkeolojik kazı çalışmalarını desteklemekte. Total, bu ortaklık ile arkeologların, İzmir’in şehir merkezinde bulunan bu eşsiz antik bölgedeki çalışmalarını desteklemenin yanı sıra ülkenin üçüncü büyük kentinin kültürel mirasının da önemini vurgulamayı amaçlamakta.” 33 KSS ri e leşil y ö S Annelerin yanında olduğumuzu hissettirmeye çalışıyoruz Philips Tüketici Ürünleri Genel Müdürü Elvan Özkal ile kuruluşun kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları üzerine söyleştik. Philips AVENT’in kurumsal sosyal sorumluluk odaklı çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz? Philips AVENT olarak, gerçekleştirdiğimiz tüm projelerde ortak bir amacımız var; anne adaylarına, annelere ve babalara doğru bilgileri ulaştırmak, keyifli ama zor olan bebek sahibi olma süreçlerinde onları uzmanlarla buluşturmak ve sadece ürünlerimizle değil profesyonel öneriler, farklı etkinlikler ve hizmetlerimiz ile de onların bebekleriyle sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirmelerine yardımcı olup hayatlarını kolaylaştırmak. Çünkü hamilelik ve ebeveynlik dönemlerinin hem heyecanlı hem de zorlayıcı bir dönem olduğunu biliyoruz. Sağlıklı ve mutlu bir hamilelik dönemi geçirmek, bebeği dünyaya geldikten sonra da her şeyi en bilinçli ve en doğru şekilde yapmak isteyen, bunun için de bir desteğe ihtiyaç duyan annelerin, Philips AVENT olarak yanlarında olduğumuzu hissetirecek projeler gerçekleştirmeye özen gösteriyoruz. Bu bakış açısıyla gerçekleştirdiğimiz ilk KSS projemiz, 2012 yılında başlattığımız Philips AVENT Anne Okulu oldu. Anne Okulu’ndaki ana temamız, farklı konularda uzman isimleri anne, anne adayları ve babalarla buluşturarak, bu süreçte ihtiyaçları olabilecek konulara yer vermekti. 2012 yılında başladığımız Philips AVENT Anne Okulu projemizde ilk uzman olarak da Ayşe Öner ile çalıştık. “Emzirme” temasıyla gerçekleştirdiğimizilk eğitimde katılımcılara; “Normal doğum mu yapmalıyım? Nasıl emzireceğim? Hangi ürünleri almam gerekli? Sterilizatör/Pompa gerekli mi? Beni 34 neler bekliyor? Bebeğimle bağ kurabilecekmiyim?” gibi soruların yanıtlarını vermeye çalıştık. Doğru ve etkili şekilde emzirmenin önemli noktalarını katılımcılarla paylaştık. Bu programda, doğum sonrası süreçte emzirme ile ilgili yapılması gerekenler, yaşanılan sıkıntıları aşmak için profesyonel öneriler, kullanılması gereken ürünler paylaşıldı. Projenin ikinci fazında gerçekleştirdiğimiz eğitim programında, dünya çapında son derece önemli bir kariyere sahip olan, Psikolog-Yazar ve Eğitim Uzmanı Aletha Solter, annelerimizle birlikte oldu. İçeriği kısaca özetlemek gerekirse; bebeklerinin neden ağladığını bir türlü çözemeyip de kendini güçsüz, kızgın, sinirli, yetersiz, çaresiz hisseden anneye/ebeveyne nasıl davranmaları, neleri bilmeleri gerektiğini bu eğitimimizde sunduk. Ağlamanın nedenlerive bu nedenler ekseninde bebekleriyle kuracakları ilişki, bu seminerin konusunu oluşturuyordu. ‘‘Bebeğiniz neden stres yaşıyor, travma kaynakları nelerdir, bu sinyalleri nasıl tanıyacak ve nasıl ayırt edeceksiniz, iyileştirici dokunuş/tutuş nedir, bebeğinizin, gerginliğini içinden atmasına nasıl yardım edersiniz’’ gibi soruların cevapları Anne Okulu’nun ikinci fazında katılımcı annelerle paylaşılmış oldu. Her iki eğitim programının da son derece yararlı ve farklı olduğunu düşünüyoruz. Anne Okulu’muza toplamda yüz üzerinde anne, anne adayı ve hatta baba katıldı. Sosyal medya, özellikle de Twitter sayesinde daha de geniş bir kitleye ulaştık, okulumuza katılamayan annelere içerikleri bu yöntemle anında ulaştırmış olduk. Etkinliğimiz öncesinde, sırasında ve sonrasında yaptığımız takip iletişimleri sayesinde sosyal medyada 360 bin civarında kişiye ulaştık. Facebook üzerinden yaptığımız iletişimler 200 bin, Twitter canlı yayınımız 160 bin civarında kişiye ulaştı. Ayrıca eğitim notlarını www.hamileveanne.com adlı bloğumuzda da paylaşarak, yaydık. Şimdi de Anne Okulu projemize online olarak devam ediyoruz. Güncel olarak devam eden proje/projelerinizi anlatır mısınız? Hedef ve sonuçlarına ilişkin bilgi verir misiniz? Şu an Anne Okulu projemizi online olarak hayata geçiriyoruz. Philips AVENT Türkiye’nin www. facebook.com/PhilipsAventTR adresinden ulaşılan Facebook sayfası üzerinden gerçekleştirilen bu projede Ayşe Öner, birbirinden farklı videolar ile anne adaylarına ve yeni annelere ulaşacak ilk uzmanımız. 26 saatlik bir eğitim programının yer alacağı videolarda, hamilelikte yaşanan fiziksel ve psikolojik değişimlerden, yenidoğan bebekler ile ilgili bilgilere, bebek ve çocuklar için ilkyardım bilgilerinden doğum anına ve bebek odası hazırlığına kadar kapsamlı konular yer alacak. Bu videolar ile anne adayları ve anneler, merak ettikleri her türlü sorunun yanıtını alabilecek. Ayrıca 2011 yılı sonunda kurduğumuz Philips Avent bloğunda yeni doğum yapacak ya da doğum yapan annelerimize ulaşıyoruz. Philips Avent Annesi, güncel anne ve bebek konularını, katıldığı eğitimlerin notlarını ve annelikle ilgili öğrendiklerini paylaşıyor. Bundan sonrası için planlanmış KSS projeleriniz/ uygulamalarınız var mıdır? Nelerdir? Online Anne Okulu projemiz, tüm yıl boyunca devam edecek. Önümüzdeki diğer dönemlerde de yine işin uzmanları ile ebeveynleri bir araya getirecek ve onları doğru bilgilendirme hedefi taşıyacak projelerimize devam edeceğiz. İnternetin üzerinden gerçekleştirdiğimiz projeler, annelere ulaşma açısından çok daha verimli oluyor. Biz de bu platformun tüm imkânlarından yararlanarak mümkün olduğunca geniş bir kitleye faydalı olmak istiyoruz. U KSS ları ama l u g y Turuncu Damla Tasarruf Eğitimleri başladı ING Bank, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü himayesinde, ilkokul 3 ve 4. sınıflara yönelik yürütülecek olan tasarruf odaklı finansal okuryazarlık eğitimi, modeli itibarıyla Türkiye’de bir ilki teşkil edecek. K oç Üniversitesi’nin içerik ve ölçümleme, REC Türkiye’nin (Bölgesel Çevre Merkezi) saha koordinasyonu konusundaki destekleriyle ve PSİ Gelişim, Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin pedagojik danışmanlığında gerçekleştirilen “Turuncu Damla” projesinin ilk yılında 5 bin öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Kamu-özel sektör, sivil toplum, üniversite işbirliği “T uruncu Damla” projesinin hayata geçirilmesine yönelik protokol, ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan ve REC Türkiye Türkiye Direktörü Dr. Sibel Sezer Eralp tarafından imzalandı. ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay, protokol imza töreninde yaptığı konuşmada Türkiye ekonomisinin istikrarlı büyümesinin önündeki temel problemlerden birisi olan tasarruf açığının giderilmesi ve tasarruf seviyelerinin artırılabilmesi amacıyla kurumsal sosyal sorumluluk yatırımlarını tasarruf odaklı finansal okuryazarlık konusunda yapma kararı aldıklarını belirterek, programın ilkokul 3. ve 4. sınıfları kapsamasının iki temel nedeni olduğunun altını çizdi. Abay, “Projeye başlamadan önce çok ciddi ön hazırlık çalışmaları yaptık. Ders programları ile uyumlu bir içerik çalışması gerçekleştirmek amacıyla tüm müfredatı baştan sona taradık. İlkokul 3. sınıftan itibaren çocuklarımızın müfredatına uygun bazı kavramların girdiğini ve ileriki birkaç yılda da bu kavramların pekiştiğini gördük. Diğer yandan, gerçekleştirdiğimiz 36 araştırmalarla bu kadar erken yaşlarda yapılacak çalışmaların çocukların gelecekteki davranışlarında çok etkili olduğunu gözlemledik. Turuncu Damla projesi, gerek eğitim içeriği gerekse modeli itibarıyla çok farklı bir sosyal sorumluluk projesi ve bu projenin Türkiye’de bir örnek teşkil edeceğini düşünüyoruz. İçerik, Koç Üniversitesi akademisyenleri tarafından oluşturulurken, o yaş çocuklarına en uygun dile çevrilmesi amacıyla PSİ Gelişim, Eğitim ve Araştırma Merkezi’nden Feriha Dildar öncülüğünde Mine Kayraklı ve Bengi Keskin tarafından alanında uzman pedagog ve çocuk psikolog grubu tarafından üzerinde ciddi çalışıldı. En önemlisi, tasarruf eğitimini bizzat kendileri verecek olan yaklaşık 50 sınıf öğretmeni ciddi bir eğitimden geçirildi ve bu eğitimlerde içerikler hep beraber incelendi, onların geribildirimleriyle geliştirildi’’ dedi. Öğretmenler eşliğinde, uzun soluklu bir proje 8 hafta sürecek programda, Koç Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencileri tarafından ciddi bir ölçümleme ve etki analizi çalışması yapılacak, sonuçlar projenin çok önemli bir çıktısı olarak uluslararası platformlarda temsil edilecek. Eğitimin maksimum düzeyde faydalı olabilmesi için okullarda doğal öğrenme ortamını mümkün olduğunca bozmamaya çalıştıklarını belirten Pınar Abay, uzun soluklu bir içeriği, uzmanların görüşleri ile çocuklara en uygun dil ve formatta ve bizzat kendi öğretmenleri tarafından verecek bir model üzerine çalıştıklarını ve gelinen noktada bu projenin tasarruf eğitimi konusunda dış ülkelere de model olabilecek içeriğe sahip olduğunu söyledi. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız da yaptığı konuşmada, “Turuncu Damla Projesinin en önemli yanı, bugünün çocukları yarının büyükleri olacak yavrularımıza tasarruf bilincini öğreterek ihtiyaç ve isteklerini ayırt etmelerini sağlamasıdır. Bugünden tasarruf yapmayı öğrenecek olan çocuklarımız aile bütçesine katkı sunacak ve yetişkin birer birey olduklarında da çocuklukta kazandıkları davranışları günlük yaşamlarında kullanacaklardır. Proje ortaklarımız ING Bank’a, Koç Üniversitesi’ne ve REC Türkiye ‘ye teşekkür ederim. Projeye gönüllü olarak destek sunan tüm öğretmenlerime verdikleri emekler için teşekkür ederim.” dedi. verilecek eğitim öncesi 45 sınıf öğretmeni proje içeriğine ilişkin eğitimden geçirildi. Tasarruf bilincinin sınıf öğretmenleri aracılığıyla öğrencilere hikâyeler, diyaloglar, soru–cevap ve tartışma yöntem ve teknikleri ile anlatılmasını kapsayan proje kapsamında eğitimlere 15 Nisan’da başlandı. Projedeki eğitim metodolojisi, çocuklara yaratıcı, yansıtıcı ve eleştirel düşünme, yorum yapma, çıkarımda bulunma, basit hesaplama ve bütçeleme gibi beceriler kazandırmayı amaçlarken liderlik, inisiyatif alma, empati kurma alanlarındaki gelişime yönelik teknikleri de içinde barındırıyor. Proje, akademik çalışmalar ile de destekleniyor. Projenin akademik ortağı, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan ise ”Ülkemiz ekonomisine uzun vadede çok büyük katkılarının olacağını düşündüğümüz bu projenin bilimsel ve eğitsel altyapısının oluşturulmasına ve çocuklarımıza akıllı tasarruf bilincinin kazandırılmasına öncülük ettiğimiz için mutluluk duyuyoruz. Eğitimler esnasında ve sonunda üniversitemiz öncülüğünde gerçekleştirilecek düzenli etki değerlendirme analizleri ile gerek ülkemizdeki gerekse dünyadaki pek çok finansal okuryazarlık projesinden farklılaşacağına inanıyoruz. Ölçümlerimizde finansal okuryazarlık eğitimlerinin çocuklar üzerindeki kısa ve uzun vadeli sonuçlarını da değerlendirebileceğiz” diye konuştu. Turuncu Damla uluslararası platformda tanıtıldı Odaklanılacak temalar “T uruncu Damla” kapsamında verilecek tasarruf eğitimi, kısıtlı kaynak algısı ve bütçeleme, tasarruf yapma ve akıllı alışveriş, cezbedici ürüne karşı tasarruf yapma, sabırlı olma, isteklerini bekletme ve plan yapma, grup kararları alma temalarından oluşuyor. Her temaya yönelik tasarlanan hikâyeler kapsamında elde edilmesi hedeflenen kazanımlar ise planlamadan, istekleri bekletmeye, harcama ve birikim kavramını tanımlamaktan, bilinçli tüketime; örnek para biriktirme davranışını aktarmaktan, mevcut imkânları tutumlu değerlendirmeye; ihtiyaçlar ile istekleri ayırt etmekten seçimleri öncelikli ihtiyaçlar üzerinden yapmaya kadar birçok alanda ufuk açarak çocukları bilinçlendirecek. Akademik olarak destekleniyor P roje kapsamında, 2012-2013 döneminde ilk olarak İstanbul’da 12 bölgede, toplam 15 okulda, ilkokul 3. sınıfta yer alan yaklaşık 2000 çocuğa tasarruf konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirme eğitimleri verilecek. Öğrencilere I NG Bank, Child & Youth Finance International (CYFI) tarafından düzenlenen II. CYFI Zirvesi’ne, çocuklarda tasarruf bilincini artırmaya yönelik ve modeli itibariyle Türkiye’de bir ilk olan finansal okuryazarlık projesi “Turuncu Damla” ile katıldı. Türkiye’nin lider tasarruf bankası olmayı hedefleyen ING Bank, Sermaye Piyasası Kurulu’nun ev sahipliğinde, Borsa İstanbul’un ana sponsorluğunda, T.C. Merkez Bankası, İstanbul Takas ve Saklama Bankası, Merkezi Kayıt Kuruluşu, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği’nin katkılarıyla Child & Youth Finance International (CYFI) tarafından düzenlenen II. CYFI Zirvesi kapsamında çocuklarda tasarruf bilincini artırmaya yönelik ve modeli itibariyle Türkiye’de bir ilk olan “Turuncu Damla” projesini tanıttı. Dünyanın dört bir yanından finansal eğitim ile ilgilenen katılımcıları buluşturan zirve kapsamında, Türkiye’ye gelen 108 çocuk ve genç, ilk olarak 7 Mayıs’ta eğitim çalışmaları ve aktiviteler için Borsa İstanbul’da toplandılar ve açılış seansı gongunu çaldılar. ING Grubu, 2005 yılından bu yana UNICEF işbirliği ile yaklaşık 800 bin çocuğun geleceğine ve eğitimlerine destek vererek, 23 milyon Avro’nun üzerinde 50 milyon TL kaynak yarattı. Sadece 2012 yılında ise çalışanlar ve müşterilerin katkılarıyla yaklaşık 3 milyon Euro, 6 milyon TL kaynak sağlandı. Çocuklarda tasarruf bilincinin oluşturulmasına yönelik çalışanları tarafından gerçekleştirilen eğitim programları kapsamında ise 34 bin gönüllü çalışan 190 saatin üzerinde eğitim verildi. 37 Mak ale Birinci sınıf demokrasi için sivil toplum sektörü Dr. Duygu Erten TURKECO İnşaat ve Enerji Genel Müdürü / Bogaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi - Part-time Ögretim Üyesi 21. yüzyıla bir isim vermem istenseydi internet yüzyılı derdim. Çünkü başta uluslararası ilişkiler olmak üzere her türlü ilişkide devrim yarattı. Altını çizmek istediğim konu internet sayesinde uluslararası ilişkilerin gittikçe daha çok “sivil”leşmesi, devlet dışı bir kimlik kazanması. Artık tüm dünyada yaşanan olaylar minik bir cep telefonu kaydıyla bile sansürsüz internete konabiliyor. Ancak daha da güçlü ve akıllı bir mecra var ki o da Sivil Toplum Örgütleri. S ivil toplum, örgütlü toplum demektir. Bir toplumda demokrasinin çalışmasına sivil topluluklar nabız tutar ve onların ne kadar demokratik olup olmadıklarını gözlemlemek bize o ülkedeki demokrasinin kalitesi ile ilgili fikir verir. Bireyciliğin ve demokrasinin çok geliştiği 21. yüzyılda, en büyük güç sivil topluluklardır. Artık ben yaptım oldu tarzında yönetim anlayışı veya üyelere danışmadan verilen diktatörvari kararlar eskisi kadar etkili olamıyor, tepki görüyor. Üniversiteler başta olmak üzere, toplumun tüm katmanlarında “sivil inisiyatif” gibi kavramların tartışılır olması 3. sektör hareketinin giderek güçlendiğini gösteriyor. Üniversiteler bu konuda dersler açıyor ve departmanlar, enstitüler kuruyor. 3. sektör, devlet ve iş dünyası dışındaki kuruluşların oluşturduğu, kar gütmeyen (non profit) ve devlet dışı (non-governmental) kalan sektör. Yani ülkemizde vakıflar ve derneklerin oluşturduğu sektör. Aslında çoğu zaman diğer iki sektörden gelen temsilcilerden oluşsa da, STK’ların yönetişiminden sorumlu yönetim kurulu üyelerinin bireysel ve temsil ettikleri kurumların çıkarlarının ikinci plana atılması gerekiyor. Ancak, Yönetim Kurulu temsilci çıkarları ile sivil toplumun temsil ettiği diğer üyelerin çıkarlarının zaman zaman örtüşmemesi, üyelerin STK Yönetiminin aldığı kararlara katılım isteğinin artması ve teknolojik gelişmeler STK’ların katılımcı demokrasi ile yönetilmelerini daha da önemli hale getiriyor. Uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum 38 örgütleri toplumsal kararların alınmasında yönetim kurulu üyeleriyle birlikte rol alacak komiteler oluşturuyorlar. Açıklık, şeffaflık, katılımcılık, hesap verebilirlik, performans ve etkinlik konularında sürekli kendini sorgulayan sistemler oturtulmaya çalışılıyor. Kurumsallaşmayı becerebilmiş STK’larda her yeni dönemde yönetim kurulunun bir bölümü yenileniyor. Böylelikle, bir yandan kurumsal hafızada devamlılık sağlanırken, diğer yandan yönetimde yer almak isteyen üyelere de fırsat tanınıyor. Uluslararası sivil toplum örgütleri, uyulması gerekli standartların ortaya konulmasında ve doğru bilgilerin toplanıp yayılmasında, çözümler üretilmesinde ve en önemlisi katılımcı demokrasinin hayata geçirilmesinde liderlik yapıyorlar. Artık STK’lar bilgi bankacılığında, iş dünyası ve kamunun bilinçli gelişimini sağlamada önemli oyuncular. USGBC (U.S. Green Building Council), 1993 yılında halen Kurucu Başkanı ve CEO’su olarak görev yapan Rick Fedrizzi, Mike Italiano, and David Gottfried adında üç genç arkadaş tarafından Amerika’da kuruldu. Bu derneği kurmadan kimse bu genç arkadaşların adını bilmezdi. Onlar meşhur ve varlıklı iş adamları veya tanınmış kamu görevlileride değillerdi. Yalnızca yeşil binalara sonsuz inançları olan ve değerleri olan insanlardı. Kar gütmeyen ve 40 şirket temsilcisi tarafından kurulan bu organizasyonun bugün Amerika’da 77 şubesi, 13,000 üye şirketi ve dünyaya yayılmış 196,000 LEED akreditasyonlu profesyonel üyesi var. 140’a ulaştı. ÇEDBİK, uluslararası network’ünü Türkiye’ye taşıyarak LEED, BREEAM ve DGNB gibi kurumlarla iyi niyet anlaşmaları yapıp bu kurumların Türkiye’deki yetkili eğitimcisi ve muhatabı oldu. ÇEDBİK’in yaşaması derneğin verdiği eğitimlerden, üye aidatlarından ve konferanslardan elde edilen gelirlerden sağlanıyor. Bu nedenle her bir üyenin katkısı ve koyduğu katkı karşılığında aldığı eşit muamele ve aynı şekilde üyelerinde derneğe rakip oluşturacak şekilde davranmamaları çok önemli. Örneğin, bugün genç dimağların çevre konusunda ki farkındalığını bu ülkede senelerdir başta TEMA gibi örgütlerin verdiği mücadeleye borçluyuz. Devlet tarafında kamu kaynaklarıyla yapılacak olan her yapı için halkın görüşünün alınacağı bir sistem oturtulması adına STK’lar üzerinden bilgi ve görgüye dayalı girişimler devlet adamları tarafından dikkate alınmalıdır. Yoksa gittikçe bilinçlenen toplumlarda itirazlar, protestoların ötesine yapıcı bir şekilde taşınamayacaktır. Önemli olan inancınız olan konularda uzlaşabilebilmek ve demokratik haklar için barışcıl platformlar yaratmaktır ki bunun da yolu kamu kararlarıyla en rahat muhatap olacak sivil toplumu desteklemektir. Bu örgütün tek amacı, bina sektöründeki sürdürülebilir dönüşümü sağlamak ve gelecek nesillere inşaat sektörü olarak verilen zararı minimuma indirmek. Hatta bu kurumun ABD’de yarattığı pozitif değişime imrenen uluslar, kendi ülkelerinde birer birer Yeşil Bina Konseylerini kurduklarından ilk kurulan 8 konseyden Dünya Yeşil Binalar Konseyi (WGBC) ortaya çıktı. Ne mutlu bu insiyatifi kuranlara ve bugünlere getirenlere. Bu nedenle ÇEDBİK ve diğer çevre örgütleri çevre konusunda ki çalışmalarında sonuna kadar desteklenmeli ve katılımcı ve bilinçli bir vatandaş olmayı üyesi olduğumuz derneklere taşımalı. Yıllar sonra bugünlere baktığımızda, temizlenmiş arazilere yapılan binalar, bisiklet yolları, yeşil çatılarda geçirilen öğle paydosları, yağmur sularıyla yeşillenen bahçeler, kompost gübresiyle yetişen organik sebze ve meyvalarla büyüyen bir çocuk için verdiğiniz savaşın kahramanı SİZ olacaksınız. Türkiye’de ise, USGBC’nin ve diğer konseylerin adımlarını izleyerek aynı network içerisinde kurduğumuz Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) var. 2007’den bu yana üye sayısı ancak 21. yüzyılda ülkenizde demokrasinin doğru işlemesi için göstereceğiniz sosyal sorumluluk, STK’ları sahiplenmek ve kurumsal yönetilmesine katkı veren üyeler olmaktır. Dr. Duygu Erten, 2007-2011 yılları arasında Koç ve Sabancı Üniversiteleri İşletme Fakültelerinde 3. Sektör Kuruluşlarının Yönetimi derslerini verdi ve Boğaziçi Mezunlar Derneğinin Kalite Ödülünü aldığı 2005 senesinde 3. sektör kuruluşlarından sorumlu Yönetim Kurulu üyesi olarak görev aldı. İnşaat ve çevre alanında doktorası olan ve 2007’de ÇEDBİK’in kuruluşunda da liderlik eden Erten halen Boğaziçi Mühendislik Fakültesinde Sürdürülebilir Binalar alanında dersler vermekte, ÇEDBİK Başkan yardımcılığı başta olmak üzere birçok kuruluşta Yönetim Kurulu üyesi olarak gönüllü görev almaktadır. Erten 2010’dan beri sürdürülebilir binalar konusunda çalışan TURKECO şirketinin kurucu yöneticisidir. 39 U KSS ları ama l u g y Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödülleri 2013 sahiplerini buldu Sağlık Gönüllüleri-Türkiye’nin (SGT) her yıl verdiği Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödüllerinin yedincisi bu yıl da sahiplerini buldu. 25 Haziran’da Ankara Ramada Plaza Otel’de yapılan ödül törenine sağlık sektörünün temsilcileri katıldı. S ağlık Gönüllüleri-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Oğuz Engiz, gecenin açılışında yaptığı konuşmada, “Bu yıl yedincisini gerçekleştirdiğimiz, ‘Kadın ve Üreme Sağlığı’nın ele alındığı ödül sürecimizde bu alanda başarılı projeler gerçekleştiren kuruluşlar ile başarılı hizmetler yapmış kişileri ödüllendirdik. SGT olarak kadının bütünsel sağlığını ele alan çağdaş ve yaratıcı projeler üretilmesi gerekliliğine inanıyoruz. Bu yolla ülkemizde kadının bütünsel sağlığı ve varlığına yönelik tüm ülke genelinde önemi gelişmeler kaydetmiş olacağız. Ödül vermeye başladığımız 2007 yılından bugüne kadar sağlıkla ilgili sosyal sorumluluk projelerinde artış gözlemleniyor, ancak daha fazla projeye ihtiyaç var” dedi. Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödülleri 2013’de ödüle layık bulunan kişi ve kuruluşlar: Üreme Sağlığı Alanına Sunduğu Bilimsel Katkılar Dolayısıyla Özel Ödül Yaşam Boyu Başarı Ödülü Prof. Dr. Ömer Özkan Prof. Dr. Ali Ayhan Prof. Dr. Münire Erman Akar Üreme Sağlığına En Fazla Katkı Yapan Bilim İnsanı Ödülü Prof. Dr. Timur Gürgan 40 Kadın Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluklarını En İyi Yerine Getiren Sivil Toplum Kuruluşu Ödülü Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Üreme Sağlığına En Fazla Katkı Yapan Bilim İnsanı Ödülü Prof. Dr. Semra Kahraman Prof. Dr. Mustafa Bahçeci Üreme Sağlığına En Fazla Katkı Yapan Bilim İnsanı Ödülü Prof. Dr. Semra Kahraman Prof. Dr. Mustafa Bahçeci Sosyal Sorumluluklarını En İyi yerine Getiren Kuruluş PM Group “Tüpe Sıkışmış Umutlar” Tiyatrosu Sorumluluk Özel Ödülü Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı “Güvenli Annelik” projesi Üreme Sağlığı Alanına Sunduğu Katkılardan Dolayı Başarı Ödülü Prof. Dr. Bülent Urman Kadın Sağlığı Alanında En Başarılı Kamu Sağlık Kuruluşu Ödülü Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı Sosyal Sorumluluklarını En İyi yerine Getiren Sağlık Kuruluşu Ödülü MSD Türkiye “Anneler için MSD” projesi Üreme Sağlığı Alanında Sosyal Sorumluluk Özel Ödülü Bayer “Kontrol Noktası” projesi Kadın Sağlığı Alanında Geliştirdiği “Biliyorum” Projesi ile Teşvik Ödülü Liv Hospital, Ulus 41 KSS ri e leşil y ö S KYK Eğitim Tırı, 17 bin ustaya ulaşmayı hedefledi KYK Yapı Kimyasalları Yönetim Kurulu Başkanı Onur Sürmeli ile şirketin verdiği eğitimleri konuştuk. ustalar kulübe üye yapılarak, kendilerine 10 bin TL tutarında ferdi kaza sigortası poliçesi hediye ediliyor. Sosyal sorumluluk kapsamında gerçekleştirdiğiniz eğitimler ile ilgili bilgi verir misiniz? KYK Eğitim Tırı 2012 yılında yaklaşık 15 bin ustaya eğitim verdi, bu yılki hedefini 200 farklı noktada 17 bin ustaya ulaşmak olarak belirledik. KYK Eğitim Tırı ile ülkemizin dört bir yanında eğitim faaliyetlerinde bulunuyoruz. KYK Eğitim Tırı’nda gerçekleştirilen seminerler ile uygulamacı ustalar, yaşadıkları illerde ziyaret edilerek ürün ve uygulama bilgileri aktarılıyor. KYK’nın eğitim faaliyetlerinin diğer bir parçası olan Eğitim Otobüsü ise ilçe merkezlerini dolaşarak benzer faaliyetleri bu merkezlerde sürdürüyor. Eğitim Tırı’nda görev yapan uzman personel, KYK ürün gamında yer alan seramik yapıştırıcıları, derz dolguları, teknik yapıştırıcılar, su yalıtım ürünleri, sıvalar, yüzey hazırlama astarları, tamir harçları ve katkı malzemelerinin yanı sıra dış cephe ısı yalıtım sistemi Mantotherm’in doğru uygulama şekillerini ustalara aktarıyor. Ürün standartlarına da değinilen eğitimler kapsamında ayrıca doğru ürünlerin satın alın alınması hakkında bilgiler verilerek ustaların görüş ve önerileri alınıyor. Eğitimde son olarak, daha önce KYK Usta Kulübü’ne üye olmayan 2013 yılındaki eğitimler Haziran ayının başından bu yana turuna devam ediyor ve bu tur Temmuz ayında da sürecek. Tır, otobüs ve otellerde gerçekleştirdiğimiz çalışmalar, birçok kente yayılmış durumda. Şimdiye kadar Niğde, Ereğli, Şeydişehir, Beyşehir, Kayşeri, Akşehir, Konya, Ankara gibi il ve ilçeler eğitim çalışmalarımızı gerçekleştirdiğimiz yerler oldu. Uygulama nasıl ilerleyecek? Önümüzdeki günlerde, Eğitim Tırı’mız ve Eğitim Otobüsü’müz, Silifke, Anamur, Mersin, Tarsus, Ceyhan, Adana, İskenderun, Kilis, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Mardin, Batman, Bingöl, Malatya, Erzincan, Erzurum, Trabzon gibi birçok kentte olacak ve eğitim çalışmalarını sürdürecek. TARİH TIR OTOBÜS OTEL 01 Haziran 2013 Cumartesi Niğde-150 03 Haziran 2013 Pazartesi Kulu 30 Kayseri - 300 04 Haziran 2013 Salı Eskil 15 - Cihanbeyli 30 Kayseri - 300 05 Haziran 2013 Çarşamba Ereğli 40 Akşehir - 100 06 Haziran 2013 Perşembe Yunak 25 - Yalvaç 40 Konya - 200 07 Haziran 2013 Cuma Beyşehir 40 - Seydişehir 25 Ankara - 250 Mersin 08 Haziran 2013 Cumartesi 10 Haziran 2013 Pazartesi Silifke Anamur 11 Haziran 2013 Salı Tarsus Kozan 12 Haziran 2013 Çarşamba Ceyhan Dörtyol Adana 13 Haziran 2013 Perşembe Kadirli İskenderun Adana 14 Haziran 2013 Cuma Osmaniye İslahiye 17 Haziran 2013 Pazartesi Denizciler Kilis 18 Haziran 2013 Salı Hatay 19 Haziran 2013 Çarşamba G.Antep 20 Haziran 2013 Perşembe K.Maraş 21 Haziran 2013 Cuma Adıyaman 22 Haziran 2013 Cumartesi Şanlıurfa 23 Haziran 2013 Pazar 24 Haziran 2013 Pazartesi Nusaybin 25 Haziran 2013 Salı Mardin 26 Haziran 2013 Çarşamba Batman 27 Haziran 2013 Perşembe Bingöl 28 Haziran 2013 Cuma Malatya 29 Haziran 2013 Cumartesi Elbistan Diyarbakır Siirt Elazığ 30 Haziran 2013 Pazar 01 Temmuz 2013 Pazartesi Erzincan 02 Temmuz 2013 Salı Erzurum 03 Temmuz 2013 Çarşamba Bayburt 04 Temmuz 2013 Perşembe Trabzon 05 Temmuz 2013 Cuma Giresun 06 Temmuz 2013 Cumartesi Ordu 07 Temmuz 2013 Pazar Samsun 43 U KSS ları ama l u g y Ford’dan 9 ilde 9 adet engelli dostu okul Ford Otosan, Koç Holding tarafından yürütülen ve tüm Koç şirketleri ile bayilerinin desteklediği “Ülkem İçin Engel Tanımıyorum” kurumsal sosyal sorumluluk kampanyası kapsamında, 9 farklı ildeki 9 okulu engelli öğrenciler için uygun hale getirmek üzere yenileyecek. F ord, 9 farklı ilde anaokulu veya bir ilköğretim okulunda tekerlekli sandalye için rampa, engelli tuvaleti, tutunma trabzanı gibi engelli öğrencilerin ihtiyaçlarına göre yenilemeler yapacak. Tadilat için seçilen okulda, Alternatif Yaşam Derneği (AYDER) tarafından katılımcılara engellilerle ilgili farkındalık eğitimi verilecek. Farkındalık eğitimi; iş veya sosyal hayatta engellilerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmesine destek olacak uygulamalarda rol model olmayı ve engelliler konusunda toplumsal bilinç ve duyarlılık oluşturmayı amaçlıyor. SuCSR’a, Altın Pusula Eğitim Kategorisi Ödülü 1992’de kurulan ve Türkiye’nin model olmuş önemli toplumsal projelerini hayata geçiren SuCSR, Türkiye ve uluslararası alanda aldığı ödüllere bir yenisini daha ekledi. S uCSR, Garanti Emeklilik ve Hayat A.Ş. adına gerçekleştirdiği “İşimiz Okumak” KSS Projesiyle, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin (TÜHİD) bu yıl 12.’sini düzenlediği Altın Pusula Halkla İlişkiler Ödülleri’nin, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Eğitim Kategorisinde sahibi oldu. Uyg KSS ulam alar ı Proje, Garanti Emeklilik ve Hayat, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Boğaziçi Üniversitesi’nin işbirliğiyle, okul saatleri dışında para kazanmak için çalışan ilköğretim öğrencilerini başta sokaklar olmak üzere çalıştıkları işyerlerini bırakarak okula dönmelerini sağlamak amacıyla 2010 yılından bu yana sürdürülüyor. Bugüne kadar 32 okulda 3.100 öğrenci ve velilerine ulaşan proje kapsamında, 305 çocuk, yaklaşık 650 gönüllünün de desteğiyle çalışmayı bırakarak okullarına döndüler. BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri’ne başvurular başladı KS Üniv S ersi te Toplumda pozitif değişim yaratmak isteyen gençleri desteklemek ve güçlendirmek üzere bu yıl dördüncü kez düzenlenen BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri’ne başvurular başladı. Türkiye’de yaşayan 18-29 yaş arasındaki tüm genç sosyal girişimcilere açık olan yarışmanın son başvuru tarihi 29 Ekim 2013. B İLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri, içinde bulundukları toplum için pozitif değişimin liderliğini üstlenen gençlere destek olmaya ve güçlendirmeye devam ediyor. International Youth Foundation (Uluslararası Gençlik Vakfı), Sylvan/ Laureate Foundation (Sylvan/Laureate Vakfı) ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) işbirliği ile hayata geçirilen ve İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından yürütülen BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri’yle girişimci gençlerin organizasyonel ve sosyal alanlarda liderlik becerilerini geliştirmeleri teşvik ediliyor. Daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da yarışmada finale kalan 10 adaya 3.500 Amerikan Doları maddi/nakdi destek verilecek ve bu adaylar Youthactionnet®, tarafından yapılan “Küresel Genç Sosyal Girişimciler” programına da katılma hakkı kazanacak. Yarışma, mevcut bir projenin/organizasyonun kurucusu/kurucu ortağı ya da bir organizasyon adına proje lideri olan gençleri hedefliyor. Sürdürülebilir olması planlanan ödüllerle, aynı zamanda bilgi ve tecrübelerini birbiriyle paylaşan ve her yıl daha da büyüyen bir sosyal girişimci ağı oluşturulması için çalışılıyor. Seçilen genç sosyal girişimciler, liderlik vasıflarının geliştirilmesi ve topluma sağladıkları faydanın sürdürülebilmesi için mentor desteği de alıyor. Başvuru süreci BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri’ne başvurular www.bilgiggo.org adresinden yapılabiliyor. Online başvuru formunda talep edilen kişisel bilgiler ve proje ile ilgili detaylar BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri Değerlendirme Komitelerinin dikkatine sunulacak ve adaylar mülakattan geçirilecek. 5 Kasım 2013 tarihinde açıklanacak 20 yarı finalist için 9-10 Kasım 2013’te liderlik, dinamik birebir öğrenme, işbirliği ve gençler arasında vizyon paylaşımı eğitimleri düzenlenecek. 12 Kasım 2013’te 10 finalistin açıklanmasının ardından 9 Aralık 2013’te finalist eğitimleri gerçekleşecek ve ödüller 12 Aralık 2013’teki törende sahiplerini bulacak. 45 U KSS ları ama l u g y Çalışan Gönüllülüğü Gününde HSBC çalışanlarından destek HSBC Türkiye’den 590 gönüllü, Çalışan Gönüllülüğü Günü’nde Türkiye’nin pek çok farklı noktasında çeşitli sosyal sorumluluk projelerine imza attı Ç alışan Gönüllülüğü Günü’nde HSBC Türkiye, 590 gönüllü çalışanının katılımıyla 8000 kişiye ulaşan projeler gerçekleştirdi. HSBC Erzincan Şubesi, her yıl tekrarlanan örnek örnek ağaçlandırma çalışmasıyla bu yıl Orman İşletme Müdürlüğü ile birlikte Erzincan Merkez Milli Egemenlik Kent Ormanı’na, yaklaşık 500 adet ağaç dikti. Şube çalışanlarına Ertuğrul Gazi Anadolu Lisesi 10.sınıf öğrencileri de destek oldu. Projeye 150 kişi katıldı. Çalışan Gönüllülüğü Günü çerçevesinde gerçekleştirilen bir başka proje ise HSBC Bilgi İşlem Ekibi gönüllülerinin TOÇEV işbirliği ile gerçekleştirdiği Arnavutköy Habibler’deki Şehit Çavuş Selçuk Gürdal Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nu ziyareti idi. Çocuklarla birlikte keyifli vakit geçiren gönüllüler TOÇEV’den satın aldıkları kitapları, YİBO’da bulunan 190 çocuğa hediye etti. HSBC Gönüllüleri, Kardeş Okullar Projesi kapsamında da Rize Hüseyin Sarıoğlu Okulu’nun kullanılmayacak durumda olan yemekhanesinin bakım ve onarımı gerçekleştirdiler. Okul yemekhanesinin bakım ve onarımı HSBC Rize şubesinin organizasyonu ve desteği ile gerçekleştirildi. HSBC Türkiye Çevre Gönüllüleri ise yurt genelinde kıyı temizliği için harekete geçti. Kıyı temizliği sırasında bulundukları ildeki HSBC şubelerinde çalışanların ve belediyelerin de desteğini alan gönüllüler Trabzon, Alaçatı, Ankara Gölbaşı, Büyükçekmece, Mudanya ve Fethiye’de buluştular. Her yaştan çevreciyi buluşturan bu anlamlı etkinliğe yaklaşık 300 gönüllü destek verdi. 46 Uyg KSS ulam alar ı Otizmden fotomodelliğe Kiğılı, sosyal sorumluluk kampanyası kapsamında katalog çekimlerinde otizmli bir çocuğa yer verdi. K iğılı, üvey annesinin desteği ile dört ay gibi kısa bir sürede iyileşme gösteren Ayberk Aksu, Kiğılı katalog çekimlerinde yer aldı. 15 yaşındaki Otizm’li Ayberk, katalog çekimlerinde profesyonel modeller gibi Kiğılı kıyafetleri ile poz verdi. Otizmde erken tanı çok önemli ve çocuğun otistik olduğunun anlaşılması önemli bir süreç. Erken fark edilmeyle çocuğun, zamanında özel eğitim, tıbbi tedavi ve ilgili hizmetleri alması sağlanıyor. Yani erken tanı, eğitimin ve tedavinin olumlu ve hızlı sonuç vermesi açısından önemli. 15 yaşındaki üvey oğlunu sevgi ve ilgi ile hayata döndüren Naciye Torunlar Aksu, oğlunun yüzde 98 olan otizmini yüzde 20’lere indirerek 4 ayda oğlunun yaşantısını değiştirdi. Otizmli çocuklar göz teması kuramadıkları için modellik yapmaları da zor. Otizmli çocukların aksine insanlarla göz teması kurarak tüm tabuları yıkan Ayberk’in yaşadığı mutluluk gözlerinden okunuyordu. söyleyen Aksu konuyla ilgili şunları söyledi: “Ayberk ile 1.5 yıl önce tanıştım. Ayberk’i gördüğümde Otizm hakkında bilgim yoktu ama sorumluluğum ve sevgim vardı. Ayberk’i doktora götürdüğümde artık çok geç ilaç tedavisine başlayalım yanıtını aldığımda hemen araştırma yapmaya başladım. Rusça, Fransızca ve İngilizce kaynaklardan otizmi araştırdım. 15 gün boyunca 24 saat onu izleyerek dünyasına girmeye çalıştım. Gözleriyle temas kurdum, sevdiği her şeyi yaptım. Konuşamıyor ama biz birbirimize bakarak artık ne demek istediğimizi anlıyoruz. Onu sadece koşulsuz sevgi ve ilgi bu duruma getirdi. 4 ay gibi kısa bir sürede birbirimizden çok fazla şey öğrendik. Kiğılı’dan Ayberk’e modellik teklifi geldiğinde çok Kendi deyimiyle “çakma anne” olan Naciye hanım, kısa bir süre önce üvey oğlu Ayberk’in otizmli olduğunu öğrenerek, eğitim sürecini kontrol altına alır. 4-5 ay gibi kısa bir sürede Ayberk’in ağır otistik belirtilerini sevgi ve kararlılıkla ortadan kaldırarak onu kendi dünyasına çekerek yeniden hayata döndürür. 13 yaşındaki Ayberk’in yaşamında devrimsel nitelikte bir değişim ve dönüşümün oluşmasına öncülük eden Aksu, oğlu ile birlikte çok büyük başarılara imza atmaya hazırlanıyor. Ayberk’in diğer yaşıtlarından farkı, okuyamıyor ve konuşamıyor olması. Bunun dışında bütün yönergeleri koşulsuz yerine getiriyor. Dünya yüzme şampiyonalarına hazırlanan Ayberk, aynı zamanda piyano, golf ve yüzmede de çok yetenekli. Ayberk’in bu duruma gelmesinde akademik bilgi ve maddi olanakların hiçbir yerinin olmadığını 47 sevindik, Ayberk’te çok heyecanlandı. Birlikte evde çalışmalar yaptık, birbirimize poz verdik. Otizmli çocukların göz teması kuramadıklarından dolayı modellik yapması çok zordur. Kiğılı sayesinde Ayberk’le kendimize daha da güvenimiz geldi ve bir başarıya daha imza attık. Bize tanıdığı bu fırsat ve yaşattığı harika gün için Kiğılı’ya çok teşekkür ediyoruz.” Kiğılı Halkla İlişkiler Müdürü Didem Paktimur da, “Ayberk’in hikayesini dinlediğimde çok etkilendim. Ayberk gibi yüzde 98 Otizm’li bir çocuğun topluma kazandırılmış olması gerçekten mucize. Hele ki hiç umut yok denildikten sonra. Kiğılı ile neler yapabileceğimizi düşündük. Ayberk hem çok yakışıklı, hem de fiziği çok düzgün. Standartlara da çok uygun. Biz de Kiğılı olarak katalog çekimlerimizde Ayberk’i kullanarak, bu başarısını herkese göstermek istedik. Çekimlerde fotomodeller gibi poz vererek, bizi de çok şaşırttı. Kiğılı olarak her zaman Ayberk’e destek vermek için yanında olacağız” dedi. Altın Pusula Ödülleri verildi Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) tarafından bu sene on ikincisi gerçekleştirilen Altın Pusula Halkla İlişkiler Ödülleri’ni kazanan proje ve kuruluşlar, 27 Haziran Perşembe akşamı, Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen ödül töreninde açıklandı. ‘‘Kurumsal Sorumluluk’’ alanında ödül alan şirketler şöyle oldu: Eg itim İşimiz Okumak t lilik ve Haya Garanti Emek A.Ş. Su Danışmanlık t Kültür & Sana nkası Sanat Türkiye İş Ba er vasyonu ve Eserleri Kons Laboratuarı nu Restorasyo nkası Türkiye İş Ba işkiler MPR Halk la İl Çevre şem nüşüm Muhte MÖP: Geri Dö Olacak Şehitkam il Bele d iy esi Mark&Ma rk İletişi m Danışm alıgı Sag lık Akılcı İla ç Kullanım ı Ab d i İbra him Ünite İle tişim Diger Telefon K ütüp hane si Türk Tele ko m Effect Ha lk la İlişk iler 48
© Copyright 2024 Paperzz