“To Describe Kemalism” or “Revolution History Courses” “Kemalizmi

“To Describe Kemalism” or “Revolution History Courses”
“Kemalizmi Tarif Etmek” ya da “İnkılâp Tarihi Dersleri”
Dr. Alper BAKACAK
Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü
E-posta: [email protected]
Abstract
Özet
Mustafa Kemal Atatürk, the founder of Turkey, believed
that the younger generation who would serve for the
country in the future should learn how Turkey won its
independence and how a modern and national state based
on scientific principles had been installed.
Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, gelecekte
ülke hizmetinde yer alacak genç kuşakların Türkiye’nin
istiklalini nasıl kazandığını ve bilimsel esaslara dayalı milli
ve çağdaş bir devletin nasıl kurulduğunu öğrenmelerinin
gerekliliğine inanıyordu.
For this purpose, an Institute of Revolution History was
founded in Istanbul University. While the Institute in
Istanbul began to work with first Turkish Revolution
History lesson given by the Ministry of Education
Chairman Yusuf Hikmet Bayur on March 4, 1934, it
followed with the Department of History of Turkish
Revolution in Ankara Law Faculty. The first course in this
department would be given by Prime Minister İsmet İnönü
on March 20, 1934.
Bu amaçla İstanbul Üniversitesi içinde bir İnkılâp Tarihi
Enstitüsü kuruldu. İstanbul’daki Enstitü, 4 Mart 1934’de
dönemin Maarif Vekili Yusuf Hikmet Bayur tarafından
verilen ilk Türk İnkılâp Tarihi dersi ile çalışma hayatına
başlarken, bunu Ankara Hukuk Fakültesi’nde açılan Türk
İnkılâp Tarihi Kürsüsü izledi. Buradaki ilk dersi 20 Mart
1934’de Başvekil İsmet İnönü verecekti.
Böylece başlayan İnkılâp Tarihi Dersleri Enstitü ve
Kürsülerde Yüksek Öğretim kurumlarının son sınıf
öğrencilerine verilmek üzere müfredat programlarına
alındı. Dersler konferans şeklinde veriliyordu. Dersleri
verenler ise CHP’nin önemli siyasi isimleriydi. Ancak bu
şekilde verilmesi derslerin hedef ve amaçlarında zaman
zaman sapmalara neden olabiliyordu. Konunun
uzmanlarının yetiştirilmesi ve bu derslerin belirli
programlar tarafından verilmesi gerekliliği kısa zamanda
anlaşıldı. Aynı zamanda konu üzerinde araştırmalarda
bulunup,
yayın
faaliyetlerinin
de
yürütülmesi
gerekmekteydi. Bu sayede Türk İnkılâbı belirli bir düzeyde
kendini yeniden üretmek imkânını bulabilecekti.
Beginning after these steps, the Revolution History
Lessons were included in the curriculum in the Chair of the
Institute for Higher Education institutions to be given to
final year students. Lectures were given in the form of
conferences. Important political figures of CHP were
providing lessons, but in this way there could be deviations
in goals and objectives of the course from time to time. It
was understood in a short time that experts should be
cultivated in the field and these courses should be given by
specific programs. At the same time, the research on the
subject and publication activities also had to be carried out.
In this way, a certain level of Turkish Revolution would
find the opportunity to reproduce itself.
Anahtar Kelimeler: İnkılâp Tarihi Dersleri, Kemalizm,
Recep Peker, Yusuf Kemal Tengirşenk, Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü
Keywords: Turkish Revolution History Courses,
Kemalism, Recep Peker, Yusuf Kemal Tengirşenk,
Institute of Turkish Revolution History.
1. Giriş
Günümüzde “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi” dersleri
Türkiye Üniversitelerinde zorunlu ders statüsünde
okutulmaktadır. Son yıllarda bu dersin kaldırılmasına dair
çeşitli tartışmalar kamuoyunda yer almaya başlamış *ancak
İlgili örnek haber için bkz.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21356164.asp
*
50
çürütmek ve bilimsel tarih çalışmalarını arttırmak
olmuştur. Bu bağlamda Atatürk’ün önerisiyle 1930’da
Türk Ocakları’nın VI. Büyük Kongresi’nde tarih
araştırmaları yapmak üzere bir heyetin kurulması
kararlaştırılmıştır.“Türk Tarih Heyeti” adı ile anılacak bu
heyetin ilk işlerinden biri ise Cumhuriyet dönemine kadar
gelen Türk tarihini incelemek olacaktır. Günümüzde bile
hatırı sayılır miktarda (30 bin adet) basılan “Türk Tarihinin
Ana Hatları” kitabı böylece ortaya çıkmıştır. Bu sayede
Türk tarihi kitlelere, devletin ideolojik bakış açısını ortaya
koyarak, ulaşabilmiştir. Türk Tarih Heyeti, 1931’de Türk
Tarihi Tetkik Cemiyeti, (1935’de ise Türk Tarih Kurumu)
adını almış, aynı yıl Maarif Vekâleti ile ortak bir çalışma
yaparak dört ciltlik tarih kitapları serisini yayınlamıştır. Bu
serinin IV. cildi ise Cumhuriyet dönemine ayrılmıştır.
1933’de adı geçen cildin yüksekokulların Cumhuriyet
tarihi ile ilgili derslerinde okutulması kararlaştırılmıştır
(Akgün, Şeker, 1999: 225).
tartışmalar, bilimsel olmaktan çok ideolojik ve siyasi bir
çerçevede cereyan etmiştir. Oysa dersin Türkiye tarihi
içerisindeki yeri ve geçirdiği aşamalar bilinerek yapılacak
tartışmalar daha yapıcı olacaktır.
Bu bağlamda çalışmanın amacı; öncelikle bu dersin hangi
nedenlerle müfredatta yer aldığını, ders içeriğinin hangi
konulardan oluşturulduğunu ve sonuç olarak bu dersin
nasıl bir kurumsallaşma sonucunda günümüze kadar
geldiğini tartışmaktır.
Bilindiği gibi “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür”
diyen ve Türk toplumunu çağdaş medeniyetler seviyesine
yükseltmek için köklü devrimler yapmaya girişen
Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Nutuk”da
da vurguladığı gibi, gelecekte ülke hizmetinde yer alacak
kuşakların “milli hitam bulmuş farzedilen büyük bir
milletin; istiklalini nasıl kazandığını ve bilim ve fennin en
son esaslarına müstenit, milli ve asrî bir devleti nasıl
kurulduğunu” öğrenmelerinin gerekliliğine inanmıştır
(Atatürk, 1938: 645). Öncelikle söylemek gerekir ki bu
dersin, bu inancın bir gereği olarak verilmesi gündeme
gelmiştir.
2. İnkılâp Tarihi Dersleri’nin Türk
Üniversitelerinde Okutulmaya
Başlanması
Yaşanan “İnkılâp” sürecinin Türk gençlerine, özellikle
yüksek öğretim gençliğine anlatılmasına duyulan ihtiyaç,
Devlet ile Darülfünun arasındaki gerilimle de açıklanabilir.
“Yeni”den yana olmayan öğretim elemanlarının bulunduğu
Darülfünun’un kurumsal olarak inkılâplara karşı kayıtsız
kalması, inkılâp ile ilgili herhangi bir araştırmaya
yönelecek çalışmalar üretmemesi, Devletin ileri gelenleri
tarafından Cumhuriyet ideallerini benimsemediği yolunda
değerlendirilmiştir (İnan, 2006: 123). Darülfünun’da
okuyan öğrencilerin de bu durumdan etkileneceğinden
kaygılanan Devlet, 31 Mayıs 1933’de bu yüksekokulu
kapatan ve yerine “İstanbul Üniversitesi”ni açan bir yasayı
yürürlüğe koymuş ve bu değişiklik aynı zamanda inkılâbı
birinci elden üniversitelilere anlatmak için de bir fırsat
doğurmuştur.
Üniversite reformunun sonucu olarak açılan İstanbul
Üniversitesi’ne bağlı olarak,“Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü” 1933’de kurulmuştur (Oral, 2001:322). İnkılâp
Tarihi üzerine araştırmalar yapmak üzere böyle bir
kurumun kurulması, bu dersin verilmesi yolunda ilk somut
adım olarak görülmelidir. Açılan İnkılâp Enstitüsü, Falih
Rıfkı’nın deyişiyle, yeni nesillere Türk İnkılâbının yönünü
ve prensiplerini anlatmakla mükellefti. Bu bağlamda
Enstitü belirgin bir ideolojik misyon ile kurulmaktaydı. Bu
durumu en net biçimde Şevket Süreyya dillendirmiştir:
“İnkılâp Enstitüsünün görevi Türk İnkılâbının ideolojisini
yapmaktır”(İnan, 2006: 124).
Görüldüğü gibi yukarda da bahsedildiği ölçüde 1930’ların
başı itibariyle Kemalizm’in ideolojik olarak kurgulandığı,
tarif edildiği dönemin bir önemli ürünü olarak İnkılâp
Tarihi Enstitüsü ve onun gözetiminde yürütülecek olan
İnkılâp Tarihi derslerinin okutulması söz konusu olacaktır.
“İnkılâp Tarihi” derslerinin yüksek öğretimde yer alması,
aynı zamanda tek parti yönetiminin pekiştiği bir döneme
denk gelmiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası denemesi,
sonrasında Türk Ocakları’nın kapatılması, Halkevi ve
Halkodalarının CHP’ye bağlanması, CHP’nin 3.
Kurultayının Atatürk’ü “Daimi Umumi Reis” ilan etmesi
vb. gelişmeler bu duruma örnek olarak verilebilir.
İstanbul’daki Enstitü, 4 Mart 1934’de dönemin Maarif
Vekili Yusuf Hikmet Bayur tarafından verilen ilk Türk
İnkılâp Tarihi dersi ile çalışma hayatına başlarken, bunu
Ankara Hukuk Fakültesi’nde açılan Türk İnkılâp Tarihi
Kürsüsü izlemiştir. Buradaki ilk dersi 20 Mart 1934’de
Başvekil İsmet İnönü tarafından verilecektir (Turan, 2000:
152). Böylece başlayan İnkılâp Tarihi dersleri, enstitü ve
kürsülerde yüksek öğretim kurumlarının öğrencilerine
verilmek üzere müfredat programlarına alınmıştır. Dersin
hangi esaslara bağlı olarak okutulacağına dair hükümler
Bakanlar Kurulu’nun kabul ettiği İstanbul Üniversitesi
Yönetmeliği’nin 54. Maddesi’de yer alarak şu şekilde
ifadesini bulmuştur:
Dönemin bir diğer özelliği ise Kemalizm’in ideolojik
olarak tanımlanmasına duyulan ihtiyacın belirmesidir.
Örneğin, bu uğurda çıkarılan Kadro dergisi (1931-1935)
Kemalizm’i tarif etmek üzere oluşturulan hareketlerin
başında gelmektedir (Tekeli, İlkin, 2003; Ertan, 1994). İşte
bu ortamda İnkılâp Tarihi derslerinin verilecek olması
devletin ideolojisini yeniden üretmek açısından genel bir
politikanın ürünü olarak görülebilir.
Tarih üzerine sistemli çalışmalar da yine aynı yıllara
rastlar. 1928’den itibaren Batı’da yapılmış bazı tarih
çalışmalarının tercümeleri yapılmaya başlanmıştır. Bu
çalışmaların amacı bazı yabancı kaynaklarda Türklerin
Batılılar karşısındaki konumunu olumsuzlayan tezleri
Talebenin imtihanlara girebilmesi, harçlarını
vaktinde vermesine, dil mektebine devam ile
muvaffak olmasına veya bu mektebe devamdan
istisna vesikası almış bulunmasına bağlıdır.
51
Diploma alabilmek için son sınıfta inkılâp tarihi
derslerine devam ile bağlıdır (Resmi Gazete, 24
Ekim 1934: No:2837).
daha sonraki değerlendirmelerinde de Recep Peker’in
kavramları kullanışının nasıl olduğu konusunda bize ipucu
veren bir niteliktedir. Ayrıca bu tanım, bir tarih anlayışını
da beraberinde getirmektedir. Bu anlayışa göre geçmişte,
ki bu geçmişten Osmanlı dönemini anlamalıyız, her şey
kötü iken, İnkılâp ile tüm bu kötülüklere bir son
verilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu parlak dönemini,
Batı Avrupa’nın medeniyetinin geliştirmesinden önce
yaşamış ve bundan sonraki dönemde “din” öğesi
Osmanlıyı medeniyetten uzak tutmuştur. Bundan başka
Osmanlı’daki “militarist” eğilim İmparatorluğun askerlik
dışındaki gelişmesini önlediğini ileri sürmektedir (Peker,
1984: 16).
Derslerin konferanslar şeklinde verilmesi uygun
görülmüştür. Bu konferansların dört konu; Dış Siyaset,
Siyaset,
İktisat
ve
Hukuk üzerine
verilmesi
kararlaştırılmıştır. Buna göre dersleri vermek üzere Dış
Siyaseti, aynı zamanda Tarih profesörü olan Manisa
Mebusu ve Maarif Vekili, Yusuf Hikmet (Bayur) Bey,
(Bayur, 1973); Siyaset bilimi açısından Kütahya Mebusu
ve CHP Katib-i Umumisi, Recep (Peker) Bey (Peker,
1984); Ekonomi açısından yine aynı zamanda bir Ekonomi
profesörü olan ve önceki dönemlerde Adliye ve Hariciye
Vekilliklerinde bulunmuş, Sinop Mebusu Yusuf Kemal
(Tengirşenk) Bey (Tengirşenk, 1935)ve Hukuki açıdan ise
önceki Adliye Vekillerinden olan, İzmir Mebusu Mahmut
Esat (Bozkurt) Bey (Bozkurt, 1940) görevlendirilmiştir.
Her ne kadar konularında uzman kişiler olsalar da, dersleri
verecek olanların her birinin aktif siyasi kimliklerinin
olması, verilecek derslerin nasıl bir ideolojik etkiyi
hedeflediğini de göstermektedir.
Peker’e göre;
Bir inkılâbın yapılışındaki zorluk, yerinden
sökülüp atılacak ve yeniden yerine konacak
şeylerin çokluğu, derinliği ve eskiliği ile ölçülür.
Bu unsurlar ne kadar eski ise onun yerine yenisini
koymak o kadar güçleşir. Bu bakımdan “Türk
İnkılâbı, diğer inkılâplara nazaran en güç, en çetin
olandır… mukayese edilemeyecek kadar çetinlik
ve güçlük arz eder. İnkılâpları yapmak için çoğu
zaman zor kullanmak lazımdır… mukavemet ve
irtica unsurları... vurup devirmedikçe İnkılabı
yapmanın ve hatta uzun devirler korumanın
imkanı yoktur (Peker, 1984: 18).
Bu görevlendirmelerin bizzat Mustafa Kemal (Atatürk)
tarafından yapıldığını söylemek yanlış olmaz. Bu bilgiyi
Mahmut Esat Bozkurt’tan alıyoruz: “Büyük şefim, ihtilâlin
hukuk tarihini Türk gençliğine anlatmamı tensip
buyurmuşlar.. Bu çok ciddi işi Maarif Vekâletimiz bana
bildirdiği
zaman,
selçukta
çiftliğimin
başında
bulunuyordum. Yapıp yapamayacağımı düşünmedim bile..
Kabul ettim. Hazırlanmaya başladım. Çünkü şef
emredince, başarılmayacak bir iş olmadığına inanım
vardır” (Bozkurt, 1940:5).
Peker, Türk İnkılâbını yalnız siyasal veya ekonomik açıdan
rejim değiştiren bir hareket olarak görmediğini de
belirtmektedir. Ona göre sözü edilmesi gereken; “ulusal,
sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşayışın bütün
derinliklerinde aynı zamanda tesirler yaratmış” olmasıdır.
Günlük hayatın tüm alışkanlıklarını değiştirecek,
yenileyecek bir niteliğe sahiptir (Peker, 1984: 19). Bu bakış
açısı total olarak hayatın tüm kurumlarını dönüştüren bir
rejimin Peker tarafından nasıl meşrulaştırıldığını
göstermektedir.
Bu derslerin nasıl yürütüldüğünü daha yakından
anlayabilmek için yukarda belirtilen dört isimden ikisi
bizim çalışmamızda örnek olarak seçilmiştir. Bu iki isimin
ilki, aralarında belki de en tanınan ve İnönü Dönemi’nde
siyasi kariyerinin en üst noktası olan Başvekillik görevini
de yürütmüş olan Recep (Peker), diğer isim ise bu dört
ismin belki de en az tanınanı olan Yusuf Kemal
(Tengirşenk)’tir.
Parlamentarizm, derslerde övülürken ulusal egemenliğin
olmazsa olmaz bir fonksiyonu olarak görülmektedir.
Ancak bununla beraber çok partili sistem ise eleştirilmiştir.
Peker bu görüşünü şu şekilde ifade etmektedir:
Partiler çoğalınca politika işlerini meslek edinmiş
bir takım türedi adamlar belirdi ve devletlerin,
milletlerin hakları için muayyen prensipleri ileri
götürecek bir çalışma yerine, vakit kaybeden
gayesiz çarpışan ve birbirini boğazlayan bir
didişme başladı, muayyen hedeflere giden kısa
yollar uzatıldı. Bu suretle parlamentarizm, sınıf
kavgalarının, sınıf inkılâbının ve daha sonra
demokrasiyi düşman sayan otoriter devletlerin
yeniden vücut bulmasına sebebiyet verdi (Peker,
1984: 27).
3. Recep (Peker)’in İnkılâp Tarihi Dersleri
Türk İnkılâbını siyasi açıdan değerlendirmek üzere
derslerini vermeye başlarken, Recep Peker, öncelikle
“üniversite ve yüksek tahsil gençleri için İnkılâp tarihi
dersleriyle amaç edinilen şeyin ne olduğunu ifade edecektir
:“Türk ana inanış istikametini sizlere(öğrencilere)
aşılamak sizlerin kafalarınıza yerleştirmek” (Peker, 1984:
14)
Bu doğrultuda Peker, derslerinde iki ana kavram üzerinde
durmaya gayret göstermiş olduğunu söyleyebiliriz; bunlar
İnkılâp ve İstiklâl kavramlarıdır. Peker’e göre inkılap
“sosyal bünyeden geri, eğri fena, eski, haksız ve zararlı ne
varsa bunları yerinden söküp onların yerine ileriyi,
doğruyu, iyiyi, yeniyi ve faydalıyı koymak” olarak
tanımlamaktadır (Peker, 1984: 15). Bu sübjektif tanımlama
Özetle, ilk dört derste Türk İnkılâbının ana hatlarının
Recep Peker’e göre bu şeklide ifade edildiğini
söyleyebiliriz. 5. 6. ve 7 derslerde ise Peker’in, Batı’daki
siyasi partiler ve çeşitleri üzerine durmaya başladığını
görmekteyiz. Ancak bunlar Türk İnkılabı ile rezonans
52
teşkil edecek şekilde değil de bir siyaset bilimi dersi
konuları gibi, tanımlamalar üzerinde durularak verilmiştir.
Örneğin, siyasi partilerin tarifi, şef ve ulusal şefin tarifi,
ulusal parti, liberalizm gibi kavramların analizi yapılarak,
hatta protestanlık, cizvitlik ve anti-semitizm üzerine de kısa
bilgiler vererek sürmektedir. Bu konulardan 8. derste
İngiltere, Almanya gibi Peker’in önemli bulduğu ülkelerin
siyasi partiler incelenmiştir (Peker, 1984: 60-95).
Tengirşenk de Türk İnkılâbının kendine özgü olduğunu
vurgulamaktadır:
Onun kendine mahsus bir usulü vardır. Ana hatları
vardır… Türkü benliğine ulaştırmak, Türkü onu
kaplamış olan türlü türlü üst bünyelerden
kurtulmak… bu yolda ihtiyaç düştükçe zamanı
gelince meseleler birer birer halledilmiştir. Böyle
olunca araştırmada sağlam metotlarla hareket
etmek Türk İnkılabının prensiplerini bu usullerle
meydana çıkarmak zaruri oluyor. Tarihçi
metodunu tetkikle etütler yapmak ve neticede
müşterek noktaları bularak prensipleri meydana
çıkartmak icap ediyor (Tengirşenk, 1935: 5).
Peker sözlerini şöyle tamamlamıştır;
Atatürk’ün, hepimizin Ulu Önderi’nin iki büyük
mefhumu, İnkılâp ve İstiklal size emanet ettiğini
hatırlatırım. Onun sözlerini kelime kelime, cümle
cümle siz benden daha iyi bilirsiniz. O size her şey
bitti sanıldığı en düşkün zamanlarda bile onları
koruyacak büyük kuvvetin, sizin asil kanınızda
mevcut olduğunu söylemiştir. Alınları yüksek,
yüzleri ak olarak yaşıyorsunuz size verilen yüze
emaneti korumak için teshil çağında aldığınız
bilgiler yanında, ruhunuzu güzel duygular ile
sıcak tutunuz. Bugünkü varlığımızın hararetini
ancak bu yoldan ileri nesillere yetiştirebilirsiniz.
(Peker, 1984: 108).
diyerek akademik bir üslup ile öğrenciye hitap edeceğini
daha en başta ortaya koymuştur. Bu üslup farkı onu
Peker’den ayıran önemli bir unsur olarak karşımıza
çıkmaktadır.
İnkılâp Tarihi derslerinin nasıl bir faydası olacağını ise
Tengirşenk, şu şekilde ortaya koymaktadır:
İnkılâp hepimizindir. Fakat bizden ben yaşta
olanlardan daha ziyade sizlerindir. Siz
yaşatacaksınız. İnkılâp Türklüğün en yüksek en
kıymetli malıdır. Onu siz muhafaza edeceksiniz…
hiç unutmayalım Yeni Türkiye daha kurulma
devresindedir. Bundan herkesin uhdesinde büyük
vazifeler vardır. Herkes çalışmaya mecburdur. Bu
işleri görürken İnkılâp Destanlarını tekrar
edeceğiz ve heyecan içinde zahmet duymadan
onları başaracağız (Tengirşenk, 1935: 6).
Peker’in bu derslerde, yukarda da görüldüğü gibi “asil
kan”, “Türk İnkılâbı bir güneş gibi dünya ufuklarına
doğarken” (Peker, 1984:14),“arılık ve baylık bakımdan
üstün bir ulus olan Türkler” (Peker, 1984: 12) gibi bilimsel
olmayan, hamasi cümlelerle öğrencilere hitap ettiği
gözlerden kaçmamaktadır. Aynı zamanda Peker’in
genellikle I. çoğul şahıs kullanarak, bilimsellikten uzak bir
dil ile dersleri anlattığı da görülmüştür. Ancak şunu da
ilave etmek gerekir ki derslerde Atatürk sadece üç kere
anılmıştır. İlkinde “Atatürk kuvva-ı milliyenin tozu toprağı
içinde terleyip mis gibi Mustafa Kemal kokan kalpağını
hilafet tacına değişmedi” cümlesinde (Peker, 1984: 29),
ikincisi, Türk İnkılâbının hiçbir bakımdan kopya
olmadığını ispat etmeye çalışırken Atatürk’ün “biz bize
benzeriz!” dediğini söyleyerek (Peker, 1984: 34) üçüncüsü
ise yukarıda da yansıtıldığı gibi derslerine son verirken,
üniversitelere, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde İnkılâbı
koruyacak kuvvetin asil kanlarında mevcut olduğunu
söylediğini hatırlatırken, bu üç konunun dışında Atatürk’ü
anmaması ve özel olarak “Türk Devrimi” olarak
yaşananları selamlaması, Atatürk’ün, devrimi Türk
Milletine mal etmesine paralel bir tutum olarak görülebilir.
Ona göre bütün Müslüman memleketlerin gerilemesinde
“içtihat” kapısının kapanması meselesinin büyük payı
vardır.
Kabahat kara cehalettedir, sistemdedir. Bu
cehaletle mücadele etmek her gencin borcudur.
Çünkü insanların saadeti için gelmiş olduğu
söylenen bir şey insanları saadetten mahrum
edemez” (Tengirşenk, 1935: 8).
Bu analizlerin ardından Recep Peker’de pek görmediğimiz,
detaylı denebilecek şeklide, klasik Osmanlı siyasal ve
ekonomik düzeni hakkında bilgiler veren Yusuf Kemal,
Osmanlı’yı iki noktada eleştiriyor (Tengirşenk, 1935: 910):

4. Yusuf Kemal (Tengirşenk)’in İnkılâp
Tarihi Dersleri

İnkılâp Tarihi derslerine ikinci örneğimiz, Yusuf Kemal
Tengirşenk’in vermiş olduğu derslerdir. Öncelikle
Tengirşenk’in Peker’den anlayış olarak çok da farklı
olmadığını söylememiz gerekir. O da Türk İnkılâbını
“Türkün engin benliğine kavuşturan bir yapılış” olarak
görür ve kısaca, “kurtulmak için değişmeler” olarak tarif
eder ve “İnkılapların en yücesi” olarak tanımlar
(Tengirşenk, 1935: 3).
İslami usullere göre toplumsal ekonomik hayatı
düzenlemesinin çağın gerekleri ile bağdaşmaması
Şahsi idare kuran padişahların bireysel haklara
riayet etmemesi
Bu iki tespitten sonra Osmanlı’nın son dönemlerdeki yapısı
üzerine uzun ve detaylı denebilecek analizlere girişen
Yusuf Kemal Tengirşenk, özellikle Osmanlı ekonomisinin
diğer
devlet
ekonomileri
ile
münasebetlerini
olumsuzluklarını karşılaştırmalı şekilde ortaya koymaya
çalışmıştır. Bu bağlamda üçüncü dersin tamamını
“Kapitülasyonlar”a ayırmıştır. Kapitülasyonların oluşum
nedenini, Osmanlı’nın güçlü olduğu yıllarda “ecnebilerin
53
Beşinci dersten itibaren, İnkılâbın en büyük zaferinin, diğer
ulusal sermaye çevrelerine karşı, bağımsızlaşan ekonomisi
ile nasıl değişimler geçirdiğini vurgulamaya çalışan
Tengirşenk, diğer derslerinde de bu değişiklileri; nüfusta,
tarımda, endüstride, taşımada, tecimde yani ticarette
yapılan devrimleri, her birini ayrı ayrı incelemiştir. Bazı
istatistiksel bilgilere de başvurarak nasıl bir gelişme içinde
olunduğunun altını çizmeye çalışmıştır. Bunu yaparken
hem Osmanlı dönemi ile hem de gelişmiş Batılı
devletlerinin ekonomileri ile karşılaştırmalar yapmıştır
(Tengirşenk, 1935: 30-61).
emniyetini mümkün mertebe kuvvetlendirmek” için
olduğunu, ancak düzen bozulduktan sonra işlerin terse
döndüğüne vurgulayarak sözü 1838 Balta Limanı
Antlaşması’na getirmiştir. Bu antlaşmanın sayesinde
“Avrupalı malı memlekete giriyor, elle yapılan yerli
mallara nazaran çok ucuz giriyor. Gümrük fazla alınmıyor.
Türk malı gittiğinde fazla gümrük alınıyor” diyerek
sanayileşmiş Avrupa’nın, Osmanlı gibi yarı sömürge
memleketler için nasıl tehlike oluşturduğu anlatmaktadır.
Ayrıca ortaya çıkan ticaret dengesizliğinin sonucu olarak
da Kırım Savaşı ile birlikte, daha önce iç piyasadan yapılan
“istikraz” ile ayakta kalmaya çalışan Osmanlı
Maliyesi’nin, Avrupa sermaye çevrelerinden ödünç para
bulmaya çalıştıklarını, bu sayede bütçe yapılabildiğini de
belirmektedir. Alınan paraların miktarına ve nereden elde
edildiğine kadar detay bilgiler ile konuyu inceleyen
Tengirşenk, netice olarak “Düyun-u Umumiye” idaresinin
kurulduğunu da belirtmektedir (Tengirşenk, 1935: 18-20).
Yusuf Kemal Tengirşenk’in, Recep Peker’e oranla çok
daha bilimsel bir üslup kullanarak analizler yapmaya
gayret ettiğini söylemek mümkündür. O da, yukarıda
belirttiğimizin dışında, Atatürk’ü neredeyse hiç
anmayarak, onu ön plana çıkartmaya çalışmadan Türk
İnkılâbını yüceltmeye çalışmıştır. Recep Peker’in
derslerinde de beklentinin aksine Atatürk üzerinden bir
kurgunun yapılmamış olması bu yöntemin özellikle
benimsendiğini düşündürmektedir. Belki de bu konu bizzat
Atatürk tarafından telkinde bulunulmuş olabilir. Yusuf
Kemal Tengirşenk’in, çokça, (tam 20 kere tekrarladığı
gibi) “Yeni Türkiye” kavramını ortaya koyarak analizlerini
yaptığı da dikkatlerden kaçmamıştır (Tengirşenk, 1935).
Ona göre Tanzimat dönemi de ekonomik sahada herhangi
bir şeyi değiştirmemiş, Osmanlı devleti, başka devletlerin
menfaatleri karşısında herhangi bir şekilde alet olmaktan
öteye gitmemiştir. Bu görüşünü şu şeklide destekliyor:
Markscı bir nazarla bakıp ta tefsir edenler diyorlar
ki, Tanzimat bu memlekette kapitalizmin
ilerlemesine sebep olmuştur. Çünkü, avrupada
sanayi kapitalizmi başlamıştı, buna geniş pazarlar
lazımdı. Yapılan malları en aşağı sınıflara kadar
indirmek lazımdı. Bunun için bu cemiyetin idare
sistemlerini, her şeyin burjuvazinin istediği gibi
yapmak icap eder. Netice itibariyle Tanzimat
hakkında bir hüküm vermek icap ederse biz bu
oluşu neticesi ile takdir ederiz. Tanzimat
memleketi ikiliği doğuran, mektebin başında
medrese bırakan, müftü ile metrepolidi yan yana
oturtan, hülasa memleketin zaten bitmekte olan
kuvvetini daima mücadele şeklinde bırakarak
heder eden birşeydir (Tengirşenk, 1935: 22-23).
5. Sonuç
Yukarda iki örnek üzerinden somutlaştırmaya çalıştığımız
şeklide derslerin verilmesi söz konusu olmuştur. Ancak bu
şeklide bir uygulamanın dersin hedef ve amaçlarında
zaman
zaman
sapmalara
neden
olabildiği
değerlendirilmeye başlanacaktır. Konunun uzmanlarının
yetiştirilmesi ve bu derslerin belirli programlar tarafından
verilmesi gerekliliği kısa zamanda anlaşılmıştır. Aynı
zamanda konu üzerinde araştırmalarda bulunup yayın
faaliyetlerinin de yürütülmesi gerekmektedir. Bu sayede
Türk İnkılâbı belirli bir düzeyde kendini yeniden üretmek
imkânını bulabilecektir.
Tanzimatı eleştiren Tengirşenk, Meşrutiyet dönemlerinde
alınan tedbirleri de yeterli bulmamaktadır. Bunların radikal
olması gerekirken, esas yapılması gerekeni yapmadığından
yani dini, devletten tam manasıyla ayırmadığından
şikâyetçidir. Gerçi Meşrutiyetin ekonomi alanında bazı
gayretler sarf etmiş ancak “esas sahada istikrazlara devam
edilmiştir” (Tengirşenk, 1935: 23).
1936’da açılan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, söz konusu
olan akademik faaliyetlerin gerçekleşebilmesi için
uzmanların yetiştirilmesini de vazifeleri arasında
görmüştür (Aysal, 2004: 165). Ancak yine de Türk İnkılâbı
üzerine yetişecek araştırmacıları ve uzmanları bünyesinde
toplayacak, bir özel birime ihtiyaç gün geçtikçe artacaktır.
Bu amaçla dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli
Yücel’in bir projesi olarak Fakülte bünyesinde bir
enstitüsünün kurulmasına karar verilmiştir. Hazırlıkların
tamamlanmasıyla 15 Nisan 1942’de kabul edilen 4204
sayılı yasa ile,bu sefer Ankara’da,“Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü” kurulmuştur.Enstitü, Kurtuluş Savaşı’ndan
başlayarak Cumhuriyet dönemini içeren her türlü
araştırmalarda bulunmak; bu konu ile ilgili belgeleri ve
yayınları toplamak, kütüphane ve müzeler meydana
getirmekle görevlendirilmiştir. Ve tabii Türk İnkılâbı ve
rejimini ülke içinde ve dışında tanıtmak için dersler ve
konferanslar vermek de görevleri arasındadır. Bu derslerin
yüksek okullarda belirli bir program dâhilinde kimlerce
Cumhuriyet dönemi ise bunların tam tersidir. I. Dünya
Savaşı, yaşanan işgaller ve Sevr’in uygulanmaya
çalışılmasına karşı oluşan tepki ile gerçekleşen Kurtuluş
Savaşı’nın ardından, tam bağımsızlığını sağlama yolunda
büyük engelleri aşan Türkiye’nin ekonomi politikasının
ortaya konduğu İzmir İktisat Kongresi’ne atıf yaparak
Tengirşenk, bu kongrenin açılışında yaptığı konuşma ile
Atatürk’ün “sivil ve ekonomik dehasının da askeri dehası
kadar yüksek” olduğunun altını çizmiştir. Konuşmadan
bazı pasajları nakleden Tengirşenk, tüm öğrencilerine de
bu konuşmayı bulup tamamını okumaları gerektiğini de
belirtmiştir (Tengirşenk, 1935: 27).
54
verileceği de kanunda yer almıştır (Resmi Gazete, 22 Nisan
1942: No:5090).
Kaynakça
Akgün, S., Şeker, N. (1999). Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
ve Cumhuriyet Tarihi Öğretimi İçindeki Yeri, Bilanço
1923-1998 Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. Yılına Toplu Bakış
Uluslararası Kongresi, vol. 1, İstanbul: Tarih Vakfı
Yayınları.
Bu tarihten sonra kanunla kurulmuş olan Enstitü’nün
belirlediği programlar dâhilinde İnkılâp Tarihi dersinin
okutulması söz konusu olmuş ancak CHP’nin 1950
seçimlerinde iktidarını kaybetmesi ile bu kurum, giderek
uygulama gücünü yitirmiştir (Turan, 2000: 153). 1960
sonrası “Türk Devrim Tarihi” adıyla dersler devam
etmiştir. 1980 darbesinden sonra çıkartılan Yüksek
Öğretim Kurulu (YÖK) yasası ile Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü’ne özel çıkartılmış olan yasa yürürlükten
kaldırılmış ve bu yeni dönemde dersin adı “Atatürk İlkeleri
ve İnkılâp Tarihi” olarak yeniden düzenlenmiştir.
Günümüzde “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi” dersleri
Türkiye Üniversitelerinde zorunlu ders statüsünde
okutulmaktadır.
Atatürk, M. K. (1938). Nutuk, Devlet Basımevi, İstanbul.
Aysal, N. (2004). Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi
Enstitüsü Tarihçesi ve Gelişimi, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S:33-34,
Mayıs- Kasım.
Bayur, H. (1973). Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası,
Ankara, TTK Yayınları.
Bozkurt, M. E. (1940). Atatürk İhtilali, İstanbul
Üniversitesi Yayınları, İnkılâp Enstitüsü, İstanbul.
Ertan, T. F. (1994). Kadrocular ve Kadro Hareketi, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21356164.asp, Erişim
Tarihi: 15.08.2014
İnan, S. (2006). Konferanslardan Esaslı Derslere Geçişte
(1934-1942) İlk İnkılâp Tarihi Dersleri, Hacettepe
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sayı: 3, s. 121142, Bahar.
OraL, M. (2001). Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü 1933,
Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk
Yolu Dergisi, C.VII, S: 27-28, Mayıs-Kasım.
Peker, R. (1984) İnkılâp Dersleri, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Resmi Gazete, 24 Ekim 1934: No:2837
Resmi Gazete, 22 Nisan 1942: No:5090
Tekeli, İ., İlkin, S. (2003). Bir Cumhuriyet Öyküsü
Kadrocuları ve Kadro’yu Anlamak, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul.
Tengirşenk, Y. K. (1935). Türk İnkılabı Dersleri,
Ekonomik Değişmeler, Resimli Ay Basımevi, T. L. S.,
Turan, Ş. (2000). İsmet İnönü, Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği,
Bilgi Yayınları, Ankara.
55