VARNA MUHAREBESÝ man (nþr. F. Giese, haz. Nihat Azamat), Ýstanbul 1992, s. 73; Zinkeisen, Geschichte, I, 684-705; G. Koehler, Die schlachten von Nicopoli und Warna, Brasleu 1882, tür.yer.; L. Elekes, Hunyadi János, Budapest 1952, tür.yer.; Halil Ýnalcýk, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I, Ankara 1954, tür.yer.; O. Halecki, The Crusade of Varna: A Discussion of Controversial Problems, New York 1943; 16. Asýrda Yazýlmýþ Grekçe Anonim Osmanlý Tarihi: 1373-1512 (nþr. Þerif Baþtav), Ankara 1973, s. 131; B. Cvetkova, A varnai csata, Budapest 1988, s. 195-209; E. Potkowski, Warna 1444, Warsaw 1990 (2004); Bir Yeniçerinin Hatýratý (trc. Kemal Beydilli), Ýstanbul 2003, s. 43-50; C. Imber, Varna Savaþý (trc. Ayda Arel), Ýstanbul 2007, s. 69-146; J. J. Jefferson, The Holy Wars of King Wladislas and Sultan Murad: The Ottoman-Christian Conflict from 1438-1444 (doktora tezi, 2010), Universität Mainz; Gy. Miskolczy, “Hunyadi János török hadjáratai”, Hadtörténelmi Közlemények, XIV, Budapest 1913, s. 347369, 545-583; O. Székely, “Hunyadi Janos elsõ török hadjáratai (1441-1444)”, Hadtörténelmi Közlemények, XX-XXII (1919-22), s. 1-62; Fr. Babinger, “Von Amurath zu Amurath, vor-und nachspiel der Schlacht bei Varna (1444)”, Oriens, III/2 (1950), s. 233-244; F. Szakály, “Phases of Turco-Hungarian Warfare Before the Battle of Mohacs (1365-1526)”, AO, XXXIII (1979), s. 65111; Hicran Akýn, “XV. Yüzyýl Latince Macar Kroniði Chronica Hungarorum’un Türk Tarihi Bakýmýndan Deðeri”, TTK Belleten, LI/200 (1987), s. 694-698, 730-734; P. Engel, “Janos Hunyadi and the Peace of Szeged 1444”, AO, XLVII (1994), s. 241-257; S. Papp, “Der ungarische-türkische Friedensvertrag im Jahre 1444”, Chronica: An- nual of Institute of History University of Szeged, I, Szeged 2001, s. 67-78; Gürol Pehlivan, “Varna Savaþý ve Bir Tarih Kaynaðý Olarak Gazâvatnâmeler”, Turkish Studies, III/4 (2008), s. 598-617. ÿFeridun Emecen – — yaptýðý avlara iþtirak ettiði gibi zaman zaman padiþahýn hatt-ý hümâyunlarýný ilgili kimselere ulaþtýrdý. Dönüþ yolunda padiþah kendisini doðancýlýkla Hazine Odasý’na aldý. Ýstanbul’a gelindiðinde sipahilikle taþra hizmetine çýktý (1031/1622) ve Þam’a gitti. Burada iken bir isyan neticesinde II. Osman’ýn öldürülüp I. Mustafa’nýn tekrar tahta çýkarýldýðýný haber alýnca Ýstanbul’a döndü. Ýsyanda sipahilerin rolü olduðunu öðrenince sipahilikten ayrýldý. I. Mustafa tarafýndan kendisine 50 akçe vazife tayin edildi. Bir müddet Mýsýr’daki yeniçerilerin aðalýðý görevinde bulundu. Mýsýr’dan Ýstanbul’a dönünce kendisine atmacacýbaþýlýk tevcih edildi. IV. Murad’ýn cülûsundan sonra bir süre daha vazifesini sürdürüp avlarda padiþahýn maiyetinde yer aldý. Ardýndan þahincibaþýlýða getirildi ve dört yýl bu görevde kaldý. 1038’de (1629) IV. Murad tarafýndan sipah aðalýðýna tayin edildi. Vezîriâzam Hüsrev Paþa’nýn maiyetinde Baðdat seferine iþtirak etti. Ordu ile birlikte Halep’ten Diyarbekir’e geçerken Hüsrev Paþa kendisini aðalýktan azletti (Kâtip Çelebi, s. 797-798). Ordu Þehrizor’da iken, Safevîler’in Mihribân’a saldýracaklarý haberinin gelmesi ve yardým talep edilmesi üzerine serdarýn buraya gönderdiði takviye birliklerine katýldý, Mihribân zaferine tanýk oldu. Hüsrev Paþa’nýn kumandasýnda Hemedan ve Dergezîn’e yönelik harekâta iþtirak etti. Bir sonuç alýnamayan Baðdat muhasarasýndan dönüþte Musul’da 1040’ta (1630-31) Kýbrýs beylerbeyiliðine tayin edildi. Bosnalý olup Dalmaçya yöresindeki Prozor kazasýnýn Varvar köyünde doðdu (Gökalp, sy. 22 [2006], s. 112). Kaleme aldýðý Makålât’ýna göre fakir bir babanýn oðlu olarak gelecek endiþesiyle yaþarken acemi oðlaný toplamak üzere köyüne gelen görevliler tarafýndan 1008 (1599-1600) yýlýnda devþirildi. Ýstanbul’da Galata Sarayý’na yerleþtirildi ve 2 akçe vazifeyle dört yýl burada kaldý. I. Ahmed’in tahta geçmesiyle (Aralýk 1603) Topkapý Sarayý’na Büyük Oda’ya alýndý. Burada on yýl eðitim gördü, ardýndan doðancý oldu. I. Ahmed’in maiyetinde iki defa Edirne’ye gitti ve padiþahýn avlarýnda hazýr bulundu. I. Mustafa’nýn ilk saltanatýnda da görevini sürdürdü. Varvar Ali Paþa, yalnýzca altý ay süren bu görevinin ardýndan 1 Rebîülâhir 1042’ye (16 Ekim 1632) kadar Adana ve bu tarihten 11 Receb 1043’e (11 Ocak 1634) kadar ikinci defa Kýbrýs beylerbeyiliðinde bulundu (BA, KK, nr. 266, s. 68-69). Daha sonra Diyarbekir’e gönderildiyse de Vezîriâzam Tabanýyassý Mehmed Paþa’nýn isteðiyle Maraþ’a nakledildi. Bu pâye ile Revan seferine iþtirak edip dümdarlýk vazifesini üstlendi. Yolda üç defa Safevîler’in saldýrýsýna uðradý, fakat bunlarý savuþturmayý baþardý. Revan’ýn fethinden sonra Tebriz’e ilerleyen orduda çarhacýlýk ve otakçýbaþýlýk yaptý. IV. Murad seferden dönerken Van’da Varvar Ali Paþa’yý üçüncü defa Kýbrýs beylerbeyiliðine tayin etti (Rebîülevvel 1045 / Aðustos 1635). Bir yýllýk görevin ardýndan 23 Cemâziyelâhir 1046’da (22 Kasým 1636) Anadolu beylerbeyi oldu (BA, KK, nr. 266, s. 49). Daha sonra II. Osman’ýn yakýn çevresinde yer aldý. Hotin seferine yine doðancý sýfatýyla katýldý. II. Osman’ýn sefer yolunda Baðdat seferine çýkan IV. Murad’ý Muharrem 1048’de (Haziran 1638) Bolvadin’de karþýladý ve orduya katýldý. Ancak meh- VARVAR ALÝ PAÞA (ö. 1058/1648) ˜ 530 Osmanlý devlet adamý, þair. ™ dîlik iddiasýndaki Sakarya þeyhinin cezalandýrýlmasý görevinde baþarýsýz kalýnca Konya yakýnlarýndaki Karizbaþý menzilinde 4 Safer 1048’de (17 Haziran 1638) azledildi ve Bolu sancaðý kendisine arpalýk olarak verildi (BA, KK, nr. 266, s. 51). Baðdat muhasarasýnýn ikinci gününde baþýndan yaralandý ve padiþahýn gönderdiði cerrah tarafýndan tedavi edildi. Þehrin fethinden sonra 28 Þâban 1048’de (4 Ocak 1639) Bolu mutasarrýflýðýndan Rumeli beylerbeyiliðine getirildi (BA, KK, nr. 266, s. 25). IV. Murad’ýn Baðdat’tan ayrýlmasýnýn ardýndan Safevîler’i barýþa zorlamak için Vezîriâzam Kemankeþ Mustafa Paþa kumandasýnda gerçekleþtirilen harekâta katýldý. Kasrýþîrin Antlaþmasý’nýn imzalanmasýnda hazýr bulundu. Barýþýn kurulmasýyla Diyarbekir’e dönen Serdar Mustafa Paþa 4 Rebîülâhir 1049’da (4 Aðustos 1639) Varvar Ali Paþa’nýn buradan eyaletine gitmesine izin verdi. Rumeli’ye hem beylerbeyi hem müfettiþ tayin edilen Ali Paþa, Ýlbasan’da isyan çýkarýp bazý kadýlarý öldüren Arnavut eþkýyasýný daðýttý. Bu vazifesinde Mustafa Paþa’dan yardým görmediðine dair Makålât’ýnda yer alan sitemi vezîriâzamla aralarýndaki soðukluðun bir tezahürüdür (Gökalp, sy. 22 [2006], s. 133). Sultan Ýbrâhim’in cülûsunu müteakip 5 Zilkade 1049’da (27 Þubat 1640) Rumeli beylerbeyiliðinden azledilince Ýstanbul’a geldi. 26 Receb 1050’de (11 Kasým 1640) Saruhan (Manisa) sancaðý arpalýk olarak tevcih edildi. 20 Zilhicce 1050’de (2 Nisan 1641) tayin edildiði Van beylerbeyiliðinde bir buçuk yýl kalýp Ýstanbul’a döndü (BA, KK, nr. 266, s. 25, 50, 97). Nasuhpaþazâde Hüseyin Paþa vak‘asýndaki hizmetleri dolayýsýyla 1053’te (1643) Çiftelerli Osman Paþa’nýn yerine Anadolu beylerbeyiliðine getirildi. Ayný yýl bu görevinden azledilerek ikinci defa Adana beylerbeyiliðine tayin edildi. 13 Safer 1054’te (21 Nisan 1644) kendisine Bolu sancaðý verildi. Birkaç ay sonra Vezîriâzam Sultanzâde Mehmed Paþa’nýn aracýlýðýyla Bolu mutasarrýflýðýndan Bosna’ya nakledilip küçük yaþta ayrýldýðý memleketine beylerbeyi sýfatýyla gitti. 2 Ramazan 1055’te (22 Ekim 1645) dördüncü defa Kýbrýs beylerbeyiliðine getirildi, 7 Receb 1056’ya (19 Aðustos 1646) kadar bu vazifede kaldý (BA, KK, nr. 258, s. 16, 50, 76; BA, A.RSK, nr. 1517, s. 46, 89). Varvar Ali Paþa’yý tarihte öne çýkaran hadise 1647’de tayin edildiði Sivas beylerbeyiliði esnasýnda çýkardýðý büyük isyandýr. Ali Paþa, Ramazan 1057’de (Ekim 1647) Ýstanbul’dan bayram harçlýðý adý altýnda VASAL 30.000 kuruþ yollamasý emrini alýnca þehrin ileri gelenlerini topladý, Sivas eyaletinin senelik mahsulünü ve kendi zamanýndaki vâridatý hesaplatarak bu meblaðý ödemesinin mümkün olmadýðýný bildirdi. Tekrar edilen taleplere de menfi cevap verdi. Ayrýca Ýpþir Mustafa Paþa’nýn Sivas’ta bulunan nikâhlý karýsý Perihan Haným’ýn Sultan Ýbrâhim’e takdim edilmek üzere Ýstanbul’a gönderilmesi emrini geri çevirdi (Kâtip Çelebi, s. 1016). Bunun üzerine Ali Paþa görevinden azledilip katli için Sivas’a üç defa kapýcýbaþýlar ve hasekiler yollandý. Bunlarý þehre sokmayan Ali Paþa, baharda Girit’teki savaþa katýlmasý için Ýstanbul’a davet edilerek Sivas’tan çýkartýlmak istendiyse de mevkiinden ayrýlmadý. Bununla birlikte Ýstanbul’dan emirnâme gönderilip durum yatýþtýrýlmaya çalýþýldý. Ýstanbul’daki iktidar hiziplerinin meseleye müdahale etmesi üzerine merkezle valisi arasýndaki gerilim farklý bir karaktere büründü. Vâlide Kösem Sultan, vezirler, önde gelen ricâl ve yedi ocak halkýndan bazý kimseler, asker toplayýp Üsküdar’a kadar ilerlemesi ve buraya geldiði vakit, “Þerle davam vardýr” diyerek Hezarpâre Ahmed Paþa, Cinci Hüseyin Efendi, Þeyhülislâm Hoca Abdürrahim Efendi, Kazasker Muslihuddin Efendi, Bektaþ Aða, Çelebi Kethüda, Muslihuddin Aða ve Kara Çavuþ gibi þahsiyetlerin kendisine teslim edilmesini istemesi hususunda Varvar Ali Paþa’ya mektuplar gönderdiler (Evliya Çelebi, II, 193-194). Varvar Ali Paþa, bunlarýn tesiri ve taþrada mevcut hoþnutsuzluktan ötürü herkesin kendisini destekleyeceði beklentisiyle isyan bayraðýný açarak etrafýna adam toplamaya baþladý. Ona göre padiþahýn özel durumundan ötürü devlet ve saltanat iþleri kadýnlarýn elinde kaldýðýndan beylerbeyilerle diðer idareciler kýsa süre içinde azledilmekte, bu yüzden halk periþan ve memleket harap olmaktaydý. Makam sahiplerinin bir araya gelip bu durumun düzeltilmesini padiþahtan istemeleri dinen elzemdi. Üç sene tamamlanmadan idarecilerin deðiþtirilemeyeceðine dair bir padiþah emri çýkartýlýrsa memleket yeniden düzene kavuþacaktý. Bu durum karþýsýnda önce “Celâlî” olduðu ilân edilerek etrafýndaki destek zayýflatýlmaya çalýþýldý. Köprülü Mehmed Paþa’ya Muharrem 1058’de (Þubat 1648) Ali Paþa’nýn üzerine yürümek için hazýrlanmasý emredildi. Ýpþir Mustafa Paþa, Rebîülevvel 1058’de (Nisan 1648) kendisine Sivas eyaleti verilerek Ali Paþa’ya karþý teþkil edilen birliklerin serdarlýðýna getirildi. Anadolu’daki diðer beylerbe- yi ve sancak beylerine de birer bahane ile yerlerinden çýkýp Ýpþir Paþa’ya katýlmalarýna dair gizli emirler gönderildi. Ali Paþa, 10 Rebîülâhir’de (4 Mayýs) Ýstanbul’a gitmek için beraberindeki askerlerle Sivas’tan ayrýldý. Tokat’a geldiðinde Canik Mutasarrýfý Dilâver Paþa’nýn zulmünden þikâyet eden halk kendisinden yardým isteyince bir aðasýný birkaç yüz levend ile onun üzerine yolladý. 7000 askerle Turhal sahrasýnda bir müddet ordugâh kurup bekledikten sonra tekrar yoluna devam etti. Sarýköy’e ulaþýnca Karaman Beylerbeyi Köprülü Mehmed Paþa’nýn saldýrýya geçmeye hazýrlandýðý haberini aldý ve ertesi gün yanýna 6000 seçme asker alýp o tarafa yöneldi. Çankýrý yöresinde Kurþumlýdaðý eteðinde yapýlan ve bir saat süren savaþta Köprülü Mehmed, Amasyalý Kör Hüseyin ve Divriði Beyi Kara Sefer paþalarla Amasyalý Hacý Efendizâde’yi maðlûp ederek esir aldý. Evliya Çelebi’ye göre bu zaferin ardýndan yeni katýlýmlarla askerlerinin miktarý 37.000’e ulaþtý. Ýstanbul’da, beklenmedik bu yenilgi karþýsýnda hem Varvar Ali Paþa’ya hem müttefiki Defterdarzâde Mehmed Paþa’ya yekdiðerini öldürmesi karþýlýðýnda Mýsýr beylerbeyiliði vaad edilerek mesele halledilmek istendiyse de baþarý saðlanamadý. Bu sýrada Varvar Ali Paþa, Çerkeþ kasabasýna gelmiþti. 26 Rebîülâhir’de (20 Mayýs) kendisine katýlmaya geldiðini düþündüðü Ýpþir Mustafa Paþa’nýn saldýrýsýna uðradý. Hazýrlýksýz yakalanan Varvar Ali Paþa’nýn ordusu kýsa sürede daðýldý, kendisi kaçmaya çalýþýrken yakalandý. Ýpþir Paþa’nýn huzurundaki kýsa bir muhakemenin ardýndan idam edildi ve kesilen baþý Ýstanbul’a gönderildi (a.g.e., II, 226-233). Evliya Çelebi, Varvar Ali Paþa’yý bahadýr, dilâver, hüner sahibi ve mert, gürbüz bir er diye tavsif eder. Ayný zamanda þair olan Ali Paþa kendi hayatýný mesnevi tarzýnda Makålât adýyla 177 beyit halinde anlatmýþtýr. BÝBLÝYOGRAFYA : Kâtip Çelebi, Fezleke (haz. Zeynep Aycibin, doktora tezi, 2007), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 797-798, 802-804, 883-885, 891, 897-898, 908-910, 1016, 1033-1035; Solakzâde Tarihi (s.nþr. Vahit Çabuk), Ankara 1989, II, 573-574; Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Daðlý), II, 187, 193-194, 205, 208, 224-233; Naîmâ, Târih (haz. Mehmet Ýpþirli), Ankara 2007, II, 865-868; III, 968-970, 990, 999, 1113-1114, 1131-1134; Uzunçarþýlý, Osmanlý Tarihi, III/1, s. 229-230; Rimovana Autobiografija Varvari Ali-Pa•e (ed. M. Dukanovi`), Beograd 1967; Hazim Šabanovi—, Knji´evnost Muslimana BÝH na Orijentalzim Jezicima, Sarajevo 1973, s. 263-274; Nermin Yýldýrým, Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Efendi’nin Zafername Adlý Eseri (Tarih-i Feth-i Revan ve Baðdad) (yüksek lisans tezi, 2005), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 30-31, 38, 47, 6270; Ýbrahim Özgül, Kara Çelebi-zâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l-Ebrâr Adlý Eseri (12991648), Tahlil ve Metin (doktora tezi, 2010), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 329-330, 337-338, 413-414; Ý. Hikmet Ertaylan, “Varvarî Ali Paþa”, TDED, II/3-4 (1948), s. 155170; Haluk Gökalp, “Çobanlýktan Valiliðe, Valilikten Asiliðe: Varvarî Ali Paþa ve Makâlât-ý Varvarî”, Ýlmî Araþtýrmalar, sy. 22, Ýstanbul 2006, s. 111-134; R. Murphey, “Warwarý .Alý Pasha”, EI 2 (Ýng.), XI, 152-153. ÿAhmet Önal – — VASAL ˜ Daha güçlü bir devletin korumasý altýna girme ve ona baðlanma durumunu anlatan siyaset terimi. ™ Aslý Keltçe olup Ortaçað Latincesi’nde vasallus (vasall) þeklinde kullanýlmýþtýr. Ortaçað Avrupasý’nda, timâr (feudum) sahibi olarak efendisine tâbi olma durumunu niteleyen feodal bir anlam kazanmýþtýr. Kendinden daha güçlü bir beyin korumasýný kazanan vasal, bunun karþýlýðýnda savaþlarda efendisinin yanýnda yer almak gibi silâhlý ya da diplomatik hizmetleri yerine getirmek zorundaydý. Vasallýk iliþkisi devletler arasýnda da mevcuttu. Papalýk, Kutsal Roma Germen Ýmparatorluðu, Macar ve Polonya krallýklarý dýþýnda Ortaçað Avrupa güçler hiyerarþisinde her hükümdar baþka bir hükümdarýn vasalý durumundaydý. Vasal kavramý sadece Ortaçað Avrupasý’nýn politik iliþkileri temelinde kullanýlsa da antik dönemden modern çaða kadar devletler arasýnda farklý seviyelerde kendini gösteren bir baðlýlýða da iþaret etmektedir. Roma Ýmparatorluðu, merkezî otoritenin güçlükle saðlandýðý uzak topraklarýnda egemenliðini vasal hükümdarlar vasýtasýyla yürütebilmiþtir. Yehuda Krallýðý bu konuda dikkat çekici bir örnek teþkil eder. Sömürgecilik döneminde türlü çekincelerden dolayý doðrudan egemenlik altýna alýnmamýþ ülkelerde de benzer bir yapýya rastlanýr. Bu durumlarda boyun eðdirilmiþ devlet sömürgeci gücün korumasý altýna alýnýyor, ancak yerel egemen sýnýfýn hükmü de kýsmen devam ediyordu. XX. yüzyýlda büyük devletlerin kendilerine baðladýklarý ülkeler hakkýnda “uydu (peyk) devlet” gibi vasallýk iliþkisini anýmsatan baþka bir kavram kullanýlmýþtýr. Bütün bunlarýn ýþýðýnda genelde askerî ve ekonomik yönden üstün büyük güçlerin geçmiþte olduðu gibi günümüzde de çeþitli yönlerden kendisine baðýmlý ve denetim altýnda tut531
© Copyright 2024 Paperzz