2014 yılı Mayıs hutbeleri

İL
: MANİSA
TARİH
: 02.05.2014
ٰ ‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْحمه ِن ال َّر ِح‬
‫س لِ ْل ِانْ َس ِان اِ َّلا َما َسعٰى‬
َ ‫َواَ ْن لَ ْي‬
ً ‫ « َما أَ َك َل أَ َح ٌد طَ َعاما‬:‫قال رسول ّللا صلى ّللا عليه وسلم‬
َّ ‫ي‬
ُ‫صلّى َّللا‬
َ ‫َّللا دَا ُو َد‬
َّ ‫ َوإِ َّن نَب‬، ‫خَ يْراً ِمن أَنَ يَأْ ُك َل ِمن ع َم ِل يَ ِد ِه‬
» ‫َعلَ ْي ِه و َسلَّم كان يَأْك ُل ِمن َع َم ِل يَ ِد ِه‬
İSLAM’DA ÇALIŞMAK VE EL EMEĞİ
Muhterem Müminler!
İslâm dini çalışmayı, iş görmeyi, kendi elinin
emeğiyle geçinmeyi teşvik etmiştir. Yüce Allah :
“İnsana çalıştığının karşılığından başka bir şey
yoktur. Onun çalışması şüphesiz görülecektir.”1
buyurmuştur. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s)
Sahabe-i Kirama şöyle buyurdu: “Öyle günahlar
vardır ki, onlara ne namaz, ne oruç, ne de hac
keffaret olabilir.” Sahabe-i Kiram, Efendimiz’e
(s.a.s) sordular: “Peki onlara ne keffaret olur?”
Efendimiz (s.a.s) : “Onları ancak çoluk
çocuğunun geçimini helal yoldan temin etmek
için çalışmak affettirir, siler götürür.”2 cevabını
verdi.
Değerli Müminler!
Yine bir gün Efendimiz (s.a.s) Sa’d b. Muaz
ile yolda karşılaşır ve tokalaşırlar. Ellerinin
nasırlaşmış olduğunu görünce sebebini sorar. O
çalışkan sahabe Sa’d b. Muâz da: “Ailemin, çoluk
çocuğumun rızkı için çalışmaktan böyle oldu”
deyince, Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurdu: “İşte
Allah’ın sevdiği eller bu (çalışmaktan nasırlaşan)
ellerdir”.3
Değerli Kardeşlerim!
Farz ibadetlerini yerine getiren, günahlardan
çekinen kimsenin meşrû yani helalinden olan bütün
çalışması, ailesinin rızkını temin için gayret
göstermesi güzel bir niyetle ibadet hükmüne geçer.
Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s)
sahâbîlerle oturmuş sohbet ediyorlardı. Bu sırada bir
genç biraz ileride elindeki kazma kürek ile
çalışıyordu. Ashabtan bazıları: "Yâ Rasûlallah! Ne
olurdu şu genç burada sohbette bulunsa da Allah
yolunda mesai sarf etmiş olsa" dediler. Resülullah
Efendimiz bunun üzerine şöyle buyurdu: “Böyle
1
Necm, 53/39-40
Taberani, Mu’cemü’l-Evsat, 1/ 38
3
Ebu Davut, Büyü’. 1.
söylemeyin, eğer o genç insanlara el açmamak,
onlardan müstağni olmak,
çoluk çocuğunun
nafakasını kazanmak için çalışıyorsa Allah
yolundadır. Yaşlı ve zayıf düşmüş anne-babasına
yardımcı olmak, onların ihtiyaçlarını gidermek
için çalışıyorsa Allah yolundadır. Ancak o, din
kardeşlerine karşı mal çoğaltmak ve övünmek için
çalışıyorsa şeytan yolundadır.”4
Aziz Müminler!
En temiz ve helâl rızık; kişinin çalışarak el
emeğiyle kazandığıdır. Elinin emeğiyle geçinmek
müslümanın izzetine yakışan en güzel yoldur. El
emeğinin önemiyle ilgili olarak
Rasûlüllah
Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdu: d“Herhangi
birinizin iplerini alıp dağa gitmesi ve sırtına bir
bağ odun yüklenip getirerek onu satması, verseler
de vermeseler de insanlardan bir şeyler
dilenmesinden daha hayırlıdır.”5
Elinin emeğiyle geçinmek peygamberlerin
sünnetidir. Allah’ın gönderdiği Peygamberlerden her
biri, yaşadığı memleketin şartlarına ve imkânlarına
göre birer meslek sahibiydiler. Hz. İdris (as)
terzilikle, Hz Nuh (as) ve Hz. Zekeriya (as)
marangozlukla, Hz. İbrahim (as), Hz. Hud (as) ve Hz.
Salih (as) ticaretle, Hz. Eyüp (as) ise çiftçilikle, Hz.
Davud (as) demircilikle, Hz. Musa (as) ve Hz.
Muhammed (s.a.s) çobanlıkla meşgul olmuşlardır.
Değerli Kardeşlerim!
Hutbemi,
Efendimiz
(s.a.s)’in
başta
okuduğum hadisiyle bitiriyorum: “Hiç kimse elinin
emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir.”6
4
Beyhakî, Sünen, VII, 479.
Buhârî, Zekât 50, 53
6
Buhari 1917
5
Hazırlayan: Musa UYAR Gelenbe Çarşı Camii
İmam-Hatibi KIRKAĞAÇ/MANİSA
2
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
İLİ: MANİSA
TARİH:09.05.2014
VARLIĞIMIZIN NEDENİ ANNE
BABALARIMIZIN KIYMETİ
kendisine ibadet etmenizi ve ana babaya iyilikte
bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her
ikisi senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara
karşı öf bile deme, onları azarlama, ikisine de hep tatlı
söz söyle. Onlara rahmet ve alçakgönüllülük
kanatlarını ger ve “Rabbim küçükken beni
(merhametle)yetiştirdikleri gibi sen de onlara
merhamet eyle” de .’’4
Anne babalarına hizmet ederek çokça sevap kazanma
fırsatını kaçıran kişiler büyük bir hüsran içindedirler.
Nitekim Efendimiz (sav) ikaz mahiyetinde şöyle
buyurmuşlardır. ”Anne ve babasına veya onlardan
sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete
giremeyen kimse perişan olsun “diye üç defa
tekrarlamışlardır.’’5
Değerli kardeşlerim!
Muhterem Müslümanlar!
İslam’a göre Allah’a ve Rasülüne muhabbet ve
itaatten sonra ana babaya muhabbet ve itaat gelir. Zira
anne ve babalarımız yokluktan varlık âlemine çıkmamıza
sebep olmuşlar, bizi büyütüp yetiştirmişlerdir.
Dolayısıyla anne ve babaların evlatları üzerindeki hakları
hesaba gelmeyecek kadar çoktur. Cenabı Hak kendi
haklarından sonra anne babaya iyi ve güzel davranmayı
zikrederek şöyle emreder: Allah’a ibadet edin ve O’na
hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anneye, babaya,
akrabaya, yetimlere, yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki
arkadaşa,
yolcuya
ve
maliki
bulunduğunuz kimselere iyi davranın1.
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle
buyrulmaktadır :
“Biz insana anne ve babasına iyi
davranmasını vasiyet ettik. Çünkü annesi onu nice
sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da
iki yıl içinde olur.(İşte bunun için)”önce Bana sonra
da ana babana şükret ” diye tavsiyede
bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.’’2
Değerli kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz kendi rızasını ana babanın
rızasına bağlamıştır. Resûlullah (sav) şöyle haber verir:
‘’Allah Teâlâ’nın rızası anne ve babayı hoşnut ederek
kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı, anne ve babayı
öfkelendirmek suretiyle celbedilir. ‘’3
Çocuklar anne babalarına karşı itaat etmekle ve gerekli
hizmeti yapmakla mükelleftirler. Eğer farklı yerlerde ya
da muhtelif şehirlerde yaşıyorlarsa anne babalarını
ziyaret edip gönüllerini almalı, dualarını İstemelidirler.
Bilhassa yaşlandıkları zaman onlara hizmet, güzel söz ve
ikram evlatların en büyük vefa borcudur. Yüce Rabbimiz
evlatların anne babalarına karşı en ufak bir
memnuniyetsizlik göstermesine bile müsaade etmemiştir.
Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Rabbin yalnız
Hutbemi Efendimiz’in (sav) şu hadisiyle bitirmek
istiyorum:
Sahabeden
Abdullah
İbn-i
Mesud
(r.a.)anlatıyor. “Allah’ın Elçisine amellerin hangisinin
daha faziletli olduğunu sordum. Hz Peygamber,
vaktinde kılınan namazdır buyurdu.
hangisidir?
diye
sordum.
”Ana
Ondan sonra
babaya
iyilik
yapmaktır’’ buyurdu.
6
Cenab-ı Hak cümlemizi ana babasının kıymetini bilen
kullarından eylesin.
-------------------------------------------------------------Kaynaklar:
1-Nisa,4/ 36
2-Lokman,31/ 14
3-Tirmizi, Birr,3/1899
4-İsra, 17/ 23,24
5-Müslim, Birr, 9, 10
6-Müslim, İman, 137.1.90
Hazırlayan: İsmail KESKİN
Unvanı:Akhisar Hilaliye Erkek Kur’an Kursu Öğreticisi
Redaksiyon: İL HUTBE KOMİSYONU
İLİ: Manisa
Tarih:16.05.2014
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫س ِم ّللاِ ا ْل َّر ْح َم ِن ا ْل َّر ِح‬
‫صوحا‬
ُ َ‫ياايهاالذين آمنوا تُوبُوا الى ّللاِ ت َْوبَة ن‬
:)‫َقا َل ال َّن ِبىُّ (صعلم‬
َ‫ َو َخ ْي ُر اَ ْل َخ َّطائِينَ اَل َّت َّوا ُبون‬,‫ُكل ُّ َبنِي آدَ َم َخ َّطا ٌء‬
TEVBE
Aziz Müslümanlar!
Tevbe; kulun işlediği bir günahtan pişmanlık
duyup, bir daha işlemeyeceğine dair yüce yaratıcıya
söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Tevbe kişinin
kendini yenilemesi ve bir iç onarımıdır.
Cenabı- Hakk “Hepiniz Allah’a tevbe edin,
Ey Mü’minler! Belki böylece korktuğunuzdan
kurtulur, umduğunuzu elde edebilirsiniz’’
buyurmaktadır.(1) Kulun, af dileme isteği,
hatalarından
dolayı
vicdanında
duyduğu
rahatsızlıktan ortaya çıkar. İşlemiş olduğumuz
günahlarımız; rabbimizle aramızdaki sevgi bağını
zayıflatır, O’nun ihsanına ve rahmetine perde olur.
Manevi kişiliğimizi zedeler, gönül dünyamızı
karartır. Bu bakımdan tevbe, Allah ile sevgi
bağlarımızı yeniden tesis eder. Günahlarla zedelenen
gönül dünyamızı onarır.
Değerli Kardeşlerim!
Mü'min, bu dünyada "Her günah içinde küfre
giden bir yol vardır." anlayışıyla hareket etmek
zorundadır. O, bütün benliğiyle Allah'a yönelmeli,
duygu ve düşüncelerinde günaha asla yol
vermemelidir. Mü’min, işlediği günah veya yaptığı
hatadan pişmanlık duyarak hemen yüce rabbine
sığınır ve O’ndan af dileyerek tevbe eder. O günah
ve hatada, bile bile ısrar etmez. Tevbeleri kabul
merciinin sadece Allah olduğunu bilir ve O’na
yönelir.
Allah-ü Teâlâ, kendisine samimiyetle açılan
elleri, yakaran gönülleri asla boş çevirmez. Birçok
âyet ve hadis müminleri tevbeye çağırır. Yüce Allah:
“Ey iman edenler! Allah’a samimiyetle tevbe
edin.”(2) buyuruyor. Peygamberimiz (s.a.s.) de :
“Ey insanlar! Allah’a tevbe edip ondan af dileyin.
Zira ben günde yüz defa tevbe ederim”(3)
buyuruyor.
Kıymetli Müslümanlar!
Yüce Allah’ın kuluna tevbe etme fırsatı
bahşetmesi O’nun sonsuz rahmetinin bir ifadesidir.
Çünkü kullarının işledikleri günahlar yüzünden
onları hemen cezalandırmamakta, bağışlanma
dilemeleri için mühlet vermekte ve rahmet kapısını
açık tutmaktadır.
Yüce Allah’ın bir ismi de “Tevvab” (çok
bağışlayan) dır. Kullarının bağışlanmak için her
yönelişlerinde onlara rahmet ve mağfiretiyle karşılık
verir, onların günahlarından dolayı samimi tevbe
etmelerinden hoşnut olur.
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
Herhangi birinizin tevbe etmesinden dolayı Allahü Teâlâ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde
giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte
devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç
vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün
kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan,
derken yanına devesinin geldiğini görerek
yularına yapışan ve aşırı derece sevincinden ne
söylediğini bilmeyerek: -Allah’ım! Sen benim
kulumsun; ben de senin rabbinim, diyen kimsenin
sevincinden çok daha fazladır.(4) Demek ki insan
Allah yanında basit bir varlık değildir. O Rabbini
tanıdığı sürece, önemli bir şahsiyettir. Şeyh Galip
diyor ki:
Hoşça bak zatına kim, zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvan olan âdemsin sen
(Ey insan değerini iyi bil; zira sen bu âlemin özü
kâinatın göz bebeğisin)
Değerli kardeşlerim!
Cenab-ı Erhamürrahimin kullarını sevap ve
günah işleyebilecek özellikte yaratmış, Peygamberler
hariç her insanın az çok günahı vardır. Allah,
kullarının hiç günah işlememesini değil, günahta ısrar
etmemesini, işlediği günaha tevbe etmesini
istemektedir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle
buyurmuştur. “Her insan günah işleyebilir. Günah
işleyenlerin en hayırlıları ise tevbe edenlerdir”(5)
------------------------------------------------------------1-Nur Suresi (24,31)
2-Tahrim Suresi(66,8)
3-Müslim,Zikir 42
4-Müslim,Tevbe 7
5-Tirmizi,Kıyamet 49
Hazırlayan:Süleyman ZEYBEK
Unvanı:Şeyhsinan Camii İmam Hatibi
ALAŞEHİR
Redaksiyon: İl Hutbe Komisyonu
bunun şuuru ve sorumluluğu ile hareket etmelidir.
İL
TARİH
: MANİSA
: 23.05.2014
‫ي‬
ُّ َ‫سلَّ َم أ‬
ُ ‫سئِ َل َر‬
ُ
َ ‫صلَّى ّللاُ َعلَ ْي ِه َو‬
َ ِ‫سو ُل ّللا‬
‫ص ََلةُ فِي أَ َّو ِل‬
َّ ‫ اَل‬:‫ض ُل؟ قَا َل‬
َ ‫ال أَ ْف‬
ِ ‫األَ ْع َم‬
2‫َو ْقتِ َها‬
MİRAC KANDİLİ
Değerli Müminler!
Önümüzdeki 25 Mayıs Pazarı Pazartesine
bağlayan gece, Mirac kandilidir. İslâm âlemi olarak
böyle mübarek bir geceyi idrak etmenin sevinç ve
mutluluğunu
yaşamaktayız.
Mirac,
Sevgili
Peygamberimizin en büyük mucizelerinden biridir.
Mirac; Efendimizin bir gece Mekke’den Kudüs’e,
oradan da arş-ı alaya doğru yaptığı mukaddes bir
yolculuktur.
Bu yolculuğun özet şekli Kur’ân-ı Kerîm’de,
ayrıntısı ise hadislerde anlatılır. Birçok ilâhî sırrı,
hikmet ve bereketi bünyesinde barındıran bu kutsal
gece hakkında, İsrâ sûresinin ilk âyetinde şöyle
buyrulur: “Kendisine âyetlerinden bir kısmını
göstermek üzere kulu Muhammed’i bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiği
Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı ne
yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir,
hakkıyla görendir.” 1
Değerli Müminler!
Mirac Gecesi, ilâhî rahmeti kazanacak işler
yapmamız, dua ve niyazda bulunmamız için bir
vesiledir. Kulluk şuurumuzu tazeleyen, günah ve
kusurlarımızı daha iyi görmemizi sağlayan, bu geceyi
iyi değerlendirelim. Bakışımızı, kendimize, iç
dünyamıza çevirelim. Hz. Ömer’in “Hesaba
çekilmeden önce, şimdiden kendinizi hesaba çekin”3
şeklindeki öğüdüne uyarak yaptıklarımızı gözden
geçirelim. Bu suretle hatalarımızı görüp tövbe
edelim. Tövbe en değerli ibadetlerden biridir. Çünkü
tövbe öncelikle kulun kendini, kendi hatalarını
bilmesidir. Tövbe “ma’rifetullah”tır; yani kulun,
Hakkı, Rabbini bilmesidir. Bu bilgi ve imandan
dolayıdır ki kul tövbe ile Rabbine yönelir. Hiç
kimseye açamadığı günah sırlarını O’na açar;
kurtuluş için O’nun yardımını ve affını diler. Nihayet
tövbe bir arınmadır. Önce günahlardan pişmanlık
duyarak kalbimizi arındırırız; sonra da kötü işleri
bırakarak amellerimizi, hayatımızı arındırırız. Onun
için “Günahlarından tövbe eden kişi hiç günah
işlememiş gibi olur” buyrulmuştur. Şimdi mübarek
Mirac Kandilinin bizim için ne kadar büyük bir fırsat
olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Muhterem Cemaat!
Bu gece Efendimizin Miraca yükseldiği,
mü’minin de tövbesi, duası, tesbihleri, namazı ve
kıratıyla ruhunu, gönlünü, ahlâkını arındırıp
yücelttiği, kemale erdiği bir gecedir. Bu vesileyle
Mirac
Kandilinizi
tebrik
ediyor,
miracın
başlangıcının gerçekleştiği Mescid-i Aksâ ve
çevresinde meydana gelen üzücü olayların son
bulmasını, bu kandilin İslâm âleminin birlik ve
beraberliğine, insanlığın barış, huzur ve hidayetine
vesile olmasını Cenabı Hak’tan niyaz ediyorum.
------------------------------------------------------------Aziz Müminler!
Mirac olayının en önemli sonuçlarından biri,
İslâm’ın beş temel esasından biri olan, müminin
miracı sayılan beş vakit namazın farz kılınmasıdır.
Namaz, dinin direği, imanın en belirgin işareti,
amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli
olanıdır. Namaz, kalbin nuru, gönüllerin safası,
takva ehlinin göz aydınlığıdır; mü’minin günde beş
defa Rabbiyle buluşmasıdır. Bu sebeple, her mü’min
namaza başladığında, namazın kendisinin miracı
olduğunu, dolayısıyla Yüce Allah’ın huzurunda
bulunduğunu bilmeli, namazdan ayrıldıktan sonra da
1 İsra, 17/1.
2 Ebû Davud, Salât,9; Tirmizi, Salât, 14.
3 Tirmizi, Kıyame, 25.
Hazırlayan: Kenan KUTLUAY, 100.Yıl Mescidi İ.H
Kula / Manisa
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
eseridir. Bu fetih imanın küfre, bilginin cehalete,
birliğin tefrikaya üstünlüğüdür.
İL
TARİH
: MANİSA
: 30.05.2014
Değerli Müminler,
‫بسم ّللا الرحمن الرحيم‬
‫ص ْر ُك ْم َويُ َثبِّتْ أَ ْقدَا َم ُك ْم‬
ُ ‫ص ُروا ّللاَ يَ ْن‬
ُ ‫( يَا أَيُّ َها الَّ ِذينَ آ َمنُوا إِنْ تَ ْن‬1)
َّ ‫صلَّى‬
َّ ‫سو ُل‬
‫سلَّم‬
ُ ‫قَا َل َر‬:
َ ‫ّللاُ َعلَ ْي ِه َو‬
َ ِ‫ّللا‬
‫ش‬
ْ ُ‫لَتُ ْفت ََحنَّ ْالق‬
ُ ‫ش َذلِ َك ا ْل َج ْي‬
ُ ‫سطَ ْن ِطينِيَّةُ فَلَنِ ْع َم ْاألَ ِمي ُر أَ ِمي ُرهاَ َو لَنِ ْع َم ا ْل َج ْي‬
(2)
İSTANBUL’UN FETHİ
Değerli Müminler,
Müslümanlar, Asr-ı Saadet’ten beri insanlığa büyük
hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu hizmetlerden biri de
İslam nurunu değişik coğrafyalara ulaştırmış
olmalarıdır. İslamı dünyaya tanıtmak, Allah ve
Resulünün Müminlere gösterdiği en ulvi hedeflerden
biridir. İşte bu gayeye ulaşma gayretleri, fetih ve
zaferler doğurmuştur. Bundan dolayıdır ki İslam
tarihi,
şanlı
fetihlerle
doludur.
Çünkü
Peygamberimiz
(s.a.s.):
"İstanbul
mutlaka
fetholunacaktır. O’nu fetheden komutan ne güzel
komutan ve O’nu fetheden asker ne güzel
askerdir!"(2) buyurmuşlardı. Bu övgüye mazhar
olabilmek gayesiyle, Emeviler döneminde İslam
ordusu İstanbul’u kuşatmış, Peygamberimizin
bayraktarı ve O’nu Medine’de misafir eden, Ebû
Eyyüb el-Ensârî (r.a) bu kuşatmada komutan olarak
görev almıştır. Vefat edince de “Beni, İslam
ordusunun surlara en yakın en ileri noktasına
defnedin.” vasiyeti yerine getirilmiştir.
Değerli Müminler,
Osmanlı, Cihan devletinin başına İkinci Mehmet
adıyla genç bir padişah geçti. Bu kutlu padişah,
başta Akşemsettin ve Molla Gürâni olmak üzere
önemli âlimler tarafından çok iyi yetiştirildi. Din
bilimlerinin yanı sıra fen ve mühendislik bilgilerine
de sahipti. Peygamberimizin hadisinden aldığı
işaretle İstanbul’u fethetme düşüncesi onun da
hayalini süslüyordu. Tarihin bir kere gördüğü ve
belki de bir daha göremeyeceği yirmi bir yaşındaki
genç padişah; “Ya İstanbul beni alır ya ben
İstanbul’u” diyerek bu husustaki kararlılığını
gösterdi. Bu fetih, Cenab-ı Hakkın “Ey iman
edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O
da size yardım eder (düşmana karşı) ayaklarınızı
sabit kılar”(1) meâlindeki beyanından hareketle;
imanın, ilmin, azmin, cesaretin ve metanetin bir
Özünü, İslâm’ın yüce değerlerinden alan fetih
ruhunu, İstanbul’un fetih yıldönümü münasebetiyle
yeniden yaşıyoruz. Gerçek ve kalıcı fethin, gönülleri
fethetmek olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek
nesillerimizi milli ve mânevi değerlerle donatıp bu
ruh ve anlayışa sahip olmalarını sağlamalıyız.
Tarihimiz, iman ile yoğrulmuş, milli birlik ruhuyla
kazanılmış birçok zaferle doludur. Bu zaferler bir
yandan geleceğe uzanan yolculuğumuzda övünç
kaynağımız olurken, bir yandan da gelecek adına
ufkumuzu aydınlatır; umudumuzu artırır. İslam’ın
hedefi, imha değil, ihyadır. İnsana, insan gibi yaşama
hakkı sunmaktır. İlim, sanat, teknik ve kültüre giden
yolu göstermektir. Kendi inancında olmayan insana
da yardım eli uzatmak, adaleti yaygınlaştırmak zulmü
ortadan kaldırmak ve İslam’ın cihana yayılmasını
sağlamaktır. Ecdadımızın daima gaza meydanlarına
koşmasının gayesi, ülkeleri sömürmek değil,
insanlığın huzur ve saadetini sağlamaktır. İstanbul’u
fetheden ruhu, genç neslimize ve tüm milletimize
iyice anlatmak ve öğretmek görevimiz olmalıdır
Fatih,“Dostunevi gönüllerdir. Gönüller yapmaya
geldim.” diyen Yunus Emre’ye kulak vererek
İstanbul’un fethinden sonra şehrin imarına koyulmuş,
çıkardığı fermanla burada yaşayan gayri Müslimlerin
dahi can, mal, namus ve inanç güvenliklerini koruma
altına almıştır. Bu münasebetle Fatih Sultan Mehmet
ve O’nun kahraman ordusunu minnetle anıyor,canları
ve kanları pahasına bu toprakları bize emanet eden
ecdadımızı, minnet ve şükranla anar, Rabbimizden
rahmet niyaz eder; cümle şehit ve gazilerimize
Cenâb-ı Hakk’tan rahmet diliyorum.
Değerli Müminler
Birlik ve beraberlik halinde olup, bölünüp
parçalanmamış bir milletin aşamayacağı engel
fethedemeyeceği gönül yoktur. Hutbemi Arif Nihat
Asya ‘nın fetih şiirinden bir bölüm okuyarak
bitirmek istiyorum. “Sen de geçebilirsin yardan,
anadan, serden Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden... Elde sensin,
dilde sen, gönüldesin baştasın... Fatihin İstanbulu
fethettiği yaştasın.! Yüzüne çarpmak gerek
zamanenin fendini... Göster: Kabaran sular nasıl
yıkar bendini? Küçük görme, hor görme, delikanlım
kendini Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; Fatihin
İstanbulu fethettiği yaştasın.! ”
---------------------------------------------------------
1-Muhammed süresi .47- 7.ayet
2-Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 225
Hazırlayan:Abdülkadir İNKE
Unvanı:Irlamaz Mh.C.İmam-Hatibi -TURGUTLU