KRİZE MÜDAHALE İLKELERİ ÇERÇEVESİNDE YAS VE YASA MÜDAHALE Pek çok insan yaşamı boyunca sahip olduğu iş, eşya, ya da sağlık gibi kendisi için önemli olan bazı şeyleri kaybetmiş olabilir. Bu durumlar kaybedilen obje ile ilgili olarak, bazen kişi için oldukça stresli üstesinden gelinmesi zor yaşantılar haline gelme potansiyeli taşımaktadır. Birey için en yıkıcı ve en çok zorlanan kayıp yaşantısı hiç şüphesiz ki sevilen bir kişinin kaybıdır. Bu kayıpla birlikte geride kalan kişi için zor ve acılı süreç başlar. Kayıp kişinin yaşamını tümden değiştirebilir, kişi kendisini terkedilmiş hissedebilir, suçluluk ve öfke, hâkim duygular haline gelebilir. Çoğunlukla üstesinden gelinmekte zorlanılan bir boşluk ve anlamsızlık duygusu vardır. Kayıp yaşantısıyla kişi kendi dokunulmazlık duygusunu kaybetmiş ve kendi ölümlülüğü ile de yüzleşmiştir. (Attiğ1996). Bu dönemde kişinin genel olarak yaşama bakışı, tutumları, duyguları, kurduğu ilişkileri, önceki yaşantıları ve dini inançları ‘ölümü’, fiziksel olarak vücudun işlevlerini durdurmasından daha fazla bir şey olarak anlamlandırmasını sağlar. Bu süreç, yaşamı çoğunlukla kesintiye uğratır ve ortaya çıkardığı ek stresler nedeniyle de kişiyi biyopsikososyal alanlarda çeşitli risklerle karşı karşıya bırakır( Berksun ve ark.,1993). Yası, kayıpla başlayan duygusal, bilişsel, davranışsal, bedensel ve sosyal alanlarda değişimlerle belirlenen karmaşık bir yaşantı olarak tanımlayan Lindemann(1994) başlangıçta bir rahatsızlık olmasa da doğurabileceği sonuçlar açısından bu sürecin dikkatle izlenmesi ve ele alınması gereken bir süreç olduğunu belirtmiştir. Kaybedilene ait özellikler ve bunların kişi için taşıdığı önem ve anlam, geride kalanın daha önceki kayıp yaşantıları, kullandığı başa çıkma yolları, fiziksel ve ruhsal sağlığı, içinde bulunduğu gelişim evresi gibi özellikler yasın gidişini belirleyen temel öğelerdir(Hafen ve Patterson 1979). Kaybedilen kişinin ardından yaşanan yas süreci ve buna ait acı yaşantısı, çoğunlukla iyileşmenin bir parçası olarak görülebilir ve normal olarak yaşanan böyle bir dönemin sonucunda kişi, yeni ilişkiler yoluyla yeni bağlar kurabilme, yaşamını düzene sokabilme ve yeni doyumlar bulabilme sürecine girebilir(Raphael 1983). Yas sürecinin kendisi hastalık değildir ve bu sürecin doğal gidişine müdahale ihtiyacı yoktur. Öte yandan kaybedilen ilişkinin yerine, yeni yapıcı ilişkiler kurulamamış ve önceki ilişkiye benzer bir doyum sağlanamamışsa, yas süreci tamamlanmamış olarak kalabilir ve kişinin işlevselliğinde bozulmaya neden olabilir. Bazı yazarlar özellikle çocukluk çağınad yaşanan anlamlı kayıpların, pek çok ruhsal rahatsızlığın ortaya çıkmasında ve yetişkin yaşamdaki uyum bozukluklarında önemeli olduğunu belirtmektedir(Akt. Soykan ve Soykan1999)Litaratürde patolojik ya da tamamlanmamış yas olarak tanımlanan kavrama geçmeden önce normal yas tepkilerinin ve sürecinin anlaşılmasında fayda vardır. Normal Yas Süreci Sevilen bir kişinin kaybıyla birlikte kişinin geçtiği yaşantılar evrensel olarak değişik başlıklar altında toplanmakla birlikte belli başlı dört evreden söz edilir( Eisenberg ve Patterson 1979) İnkâr Dönemi Kaybın hemen arkasından yaşanan evredir. Bazı yayınlarda şok ve uyuşukluk dönemi olarak da tanımlanır. Genellikle ölüm haberine verilen ilk tepkiler inkâr, inanmama ve şoktur. Kişi ölüm haberi karşısında kendisini, kaybetme acısından uzak tutma ihtiyacındadır. Kayıp ve inkâr dönemi kişi için dayanılmaz ve üstesinden gelinemez olarak algılanan bu durum karşısında, zaman kazanmak için kullanılır ve uyuşukluk içinde kişi kaybedenin arkasından gerekli olan işlemleri yapabilir. Bir olgumuzun sözleribu dönemi örnekler niteliktedir: ‘Bir türlü ne olup bittiğini anlayamıyordum, sanki bir film seyrediyordum ve film de bütün insanlar ağlıyor ve telaş ediyorlardı ve onların bu telaşı beni çok rahatsız ediyordu. İçimden onlara müdahale etmek amahiçbir şey yapamıyordum’. Yastaki kişinin bu uyuşukluk evresi birkaç dakik ile birkaç gün arasında sürer. Bu dönem içinde kişi entelektüel olarak yaşantıları fark etse de genellikle duygusal olarak reddetmektedir. Yine bu dönemde fiziksel yakınmalar sıklıkla görülebilir. Uyumada güçlük ya da uykusuzluk, boğazında düğümlenme, nefes almada sıkıntı, iç çekme ihtiyacı, göğüste bunaltı, ve boşluk hissi, kas gücünde azalma belirtilerin yanısıra söylenenleri anlamama, olanları takip edememe, olağan becerilerini kaybetmişlik hissi olabilir. Korku ve yorgun bunaltı en sık yaşanan duygulardır. Arama ve İsyan Dönemi Bu dönemde kişi neyi kaybettiğinin farkına varmaya başlamıştır. Kaybettiği kişi ve onun geri getirilmesi ile aşırı ilgilidir. Bu evrede yaşanan çaresizlik ve umutsuzluk duygularına karşı çocukça bir güçlülük duygusu vardır ve bu sayede kişiler kaybettiklerini geri getirebilecekleri duygusu yaşayabilirler. Bu evre aylarca sürebilir. Yoğun suçluluk ve suçlama duyguları, abartılı bir öfke ve isyan hali görülebilir. Bu dönemde kayıpla ilgisi olan her tür kurum ve kişiyi suçlama ve onlara öfkelenme belirgin bir şekilde çıkabilir. Kişi sürekli olarak kaybettiği kişiyle ilgili anılar ya da onun başına ne geldiği ile uğraşıyor ve onların nedenlerini anlamaya çalışıyor gözükebilir. ‘ Neden ben?, Neden o?, Ne yaptım da hak ettim?, Bütün bunlar benim yüzümden düşünceleri yaygındır. Bu dönemde kaybedilen kişinin sesini duyma, hayalini görme gibi gerçeği yok sayma çabaları ile karşılaşılabilir. Yine bu dönem içinde kişilerin bir pazarlık halinde oldukları ve kendi içlerinde kaybedilenin geri getirilmesine karşın ödünler verdikleri ya da kendilerini cezalandırdıkları gözlenir. Huzursuzluk, sabırsızlık, aşırı uyarılmışlık hali vardır, fiziksel yakınmalar sıklıkla görülebilir. Çökkünlük ve Onarma Çabaları Dönemi Bu evrede yastaki kişi iyice ‘battığını’ hissedebilir. Birinci ve ikinci evrede kullanılan savunmalar artık kullanılamıyordur. Kişi kaybıyla yüzleşmiş ve bununla uğraşmaya başlamıştır. Kişi bu kayıpla nasıl başa çıkacağını ve yaşamını nasıl devam ettireceğin araştırmaya ve yakıntılarını onarmaya çalışır. Kişinin duygusal yoğunluğunun ve yalnız kalma çabalarının arttığı görülür. Bu dönmede eşini kaybeden bir kadın durumunu şöyle anlatıyordu: ‘ sanki şimdi daha çok acı çekiyorum, acım daha azalacak derken kendimi batağın tam dibinde buldum, yüreğim parçalanıyor. Şimdiye kadar herşeyi birlikte yaptık, hayatı birlikte taşıdık, onsuz ne yapacağım, nasıl yaşayacağım, o olmadan nefes bile alamayacağım sanıyorum.’ Bu dönmede kişilerin intihar düşünceleri ve riskleri diğer dönemlere göre daha yüksektir. Bu devrede kişinin kendisini ve olanları algılaması gerçekçidir. Bu evrenin sonuna doğru ölüm karşısında çaresizliğini kabul eden kişi, bundan sonraki yaşamını yeniden organize etme konusundaki gücünün de farkına varır. Bulunduğu yerden yukarı çıkmaya doğru yönlenmiştir. İniş çıkışlar sıkça olabilir. Artık kaybedilenle ilgili yaşantılar, geçmiş ve gelecekle ilgili bağlantılar daha umutlu olmaya kaybedilene ait yerine koyma çabaları araştırılmaya başlanır. Yeniden Bütünleşme ve Yapılandırma Bu dönem oldukça yavaş gelişir ve zaman alır. Yastaki kişi artık kaybı ile birlikte yaşamaya, yaşamını yeniden organize etmeye başlamış ve bu duruma uyum sağlamıştır. Bir rahatlama kurtulma, özgür kalma duygusu, enerjide yenilenme, sosyalleşmede artış, yargılamada gelişme, yeme ve uyku alışkanlıklarında düzelme başlar. Kişi geçmişte bıraktığı işleri tamamlamaya kaybedilenin yerini tutabilecek arayışlar içine girmeye ve yeni kararlar almaya başlar. Suçluluk duymadan yeniden hoşa giden aktivitelerle uğraşmaya başlamıştır. Bu evrenin yönü her zaman için içeriye dönük olmaz, ileri ve geri dalgalanmalar sık görülür. En ufak bir uyaran bunaltı ve karamsarlık duygularını ve acı deneyimleri tekrar canlandırabilir. Bu evrelerin başlangıçları ve bitişleri çok kesin sınırlarla ayrılmamaktadır. Bu süreç sırasında kaybedilenle ilgili olumlu olumsuz rahatça ve gerçekçi olarak hatırlayanların daha normal bir süreç geçirmeleri beklenmektedir. Sağlıklı olarak tanımlanmış bir yas sürecinin genellikle bir yıl ve daha uzun sürmesi beklenebilir. Özellikle kayıp nispeten yakın bir aile bireyine ait ise bu süre daha da uzun olabilir. Yas yaşantısının uzunluğu, yoğunluğu, nasıl yaşandığı yastaki kişinin kişilik özelliklerine, kaybedilenle olan ilişkinin biçimine ve çevresel değişikliklere bağlı olarak değişir. Bu değişkenler çoğunlukla olumlu ise, yasın, profesyonel yardıma gereksinimduyulmaksızın, sağlıklı bir çözüme ulaşması sık rastlanan bir sonuçtur. Yedi önemli özellik yastaki kişilerin çoğunda görülür. (Greenblatt1978) Bunlar; 1234567- Gerçeğin anlaşılması süreci; Kaybın inkârından kabulüne geçiş, Anksiyete ve korku duygularının sıklıkla yaşanması, Kaybedilen kişiyi aramaya yönelik davranışlar, Yoğun öfke ve suçluluk duyguları İçsel kayıplara ve yok olmaya ait yoğun kaygı ve korkular, Ölen kişiye ait belirtilerin, davranışların tutumların taklit edilip sürdürülmesi Normal yas sürecinin anormal görüntüleri. Yas Sürecini Etkileyen Temel Özellikler 1- Yas tutan kişinin temel özellikleri Kişinin fiziksel ve psikolojik sağlığı, entelektüel kapasitesi, acıyı, üzüntüyü ve çaresizliği tolere etme yeteneği, mesleki ve sosyal becerileri, yasa ilişkin önceki yaşantıları ve günlük yaşama ilişkin ortaya çıkan problemlerle baş etme kapasitesi genel olarak yaşanan süreci etkileyen kişisel özelliklerdir. 2- Çevresel Özellikler Çevredeki yakınların yastaki kişinin ifade ettiği çaresizlik ve acı duygularını dinleme ve konuşmasını cesaretlendirme kapasitesi, yaşanan acıya tahammül edebilme becerisi ile yastaki kişinin tatmin edici ve yapıcı bağların kurulabileceği diğer kişilere ulaşabilme şansının oluşu, bu sürecin nasıl yaşanacağını belirlemektedir. Genel olarak toplumlarda yasın kabul süresinin olduğundan daha kısa tutulduğu ve çevredekilerin birkaç ay geçtikten sonra da devam eden yas davranışlarını anormal görme eğiliminde bulundukları görülmektedir. Bu durum ise yastaki kişi de utanma, suçlanma ve kaçınma davranışlarını arttırmaktadır. 3- Yastaki kişinin kaybedilenle olan ilişki biçimi Bu ilişki biçimi yas sürecini belirleyen bir diğer etmendir. Ölen kişinin yastaki kişinin hayatındaki rolü ne kadar önemli ve merkezi olduğu, ölene karşı negatif ve pozitif duyguların dağılımı, ölümün ani, zamansız veya beklendik oluşu ve yastaki kişinin ölüm karşısında yapabileceklerinin tümünü yaptığını düşünmesi ve ölümün çaresizliğini kabul etmesi ölenle kalan arasındaki ilişkiyi belirlemektedir. Beklenen Ölüm (Anticipatorygrief) Beklendik bir ölümün, örneğin uzun süredir hasta olan bir yakının kaybı genellikle beklenmedik ve ani bir kayba göre daha kolay baş edilebilir bir yaşantı olarak değerlendirilebilir. Bu tür kayıp sürecinde ölüm tam olarak gerçekleşmeden önce, yas süreci tamamlanmış olabilir. Bu tür yas sürecinde kişi, genellikle, aşağıdaki aşamalardan geçer ( Schulz 1978): 1) Depresyon Normalde depresyon, kaybın arkasından yaşanması beklenen bir durum iken beklendik durumlarda tanının konması ile yani sevilen kişinin ölebileceği haberi ile yaşanmaya başlar. Tabi ki ölümden önce depresyonda olan kişinin ölümden sonra da depresyonda olması beklenebilir. 2) Hasta kişiye karşı abartılmış ilgi Ani ve beklenmedik kaybın arkasından birçok aile üyesi çaresiz bir suçluluk duygusu yaşar. Kafasında birçok rahatsız edici soruya cevap aramaktadır; ölen kişiye sağlığında nasıl davranıldığı ile uğraşırlar. Hastalık sonu yaşanan kayıplarda genellikle bu süreç yaşanmaz. Çünkü aile üyelerinin hastaya yeterince ilgi ve şefkat vermeye, ilişkilerini onarmaya ve bitirilmemiş işlerini bitirmeye yeterince zamanları olmuştur. Böylece kendilerini hasta kişiye adamışlardır ki, bu durum daha sonra suçluluk duygularının ortaya çıkmasını engelleyecek ya da bu duyguların iyileşmesine yardım edecektir. Kişiler ellerinden geleni yapmışlardır. 3) Kişinin kendisini ölüme hazırlaması Yaşanan hastalık süreci boyunca hiç şüphesiz aile üyeleri kafalarında birçok kez ölüm anını düşünmüşlerdir; bu da ölüme hazırlanmalarını ve ölümü kabul etmelerini daha kolaylaştırmıştır. 4) Ölümün sonuçlarına uyum Uyum süreci sırasında kişinin yası tamamlanmaya yakındır. Hayatta kalanlar ölen kişi olmadan yaşamaya başlamış, geçmişle bağlantılarını koparabilmeye ve yeni ilişkiler kurmaya hazır hale gelmiştir. Patolojik Yas Süreci (işlevsel Olmayan Yas Süreci) Normal olarak yaşanan yas durumunda daha çok ileri doğru giden bir süreç vardır. Bu süreçte inkâr, gideni geri getirme çabaları, acının azalması ve yerine yeni kişiler koyma ve yeniden yapılanma çabaları izlenir. Bazı durumlarda yas süreci sağlıklı olarak tamamlanmaz veya kesintiye uğrayabilir. Kayba bağlı olarak yaşanan suçluluk duyguları, yalnızlık, daha önceki kayıplara ait bitirilmemiş işler, önceden var olan fiziksel ya da psikolojik sağlık sorunları ve sosyal baskılar normal yas sürecini engelleyebilir. Patolojik yas da, genellikle ilk üç evreye ait özelliklerin ve beklenen evrensel yaşantıların yerine beklenmedik, abartılmış, çok fazla uzamış tepkiler ya da tepkisizlik durumu ortaya çıkabilir. (Hafen ve Peterson 1982). Bu süreçteki kişiler esnekliklerini kaybetmişlerdir ve zamanın geçmesine direnmektedirler. Belirtiler genelde inkarla ilgilidir ve kişiler ölüm gerçeği ile yüzleşmekten kaçınmaya çalışmaktadırlar. Bu durumdaki belirtiler kimi zaman psikotik bir doğada olabilirler; gerçeği değiştirmeye çalışmak ve sürekli olarak ölen kiiyi aramak, ölenle özdeşim yapma, kronik öfke ve suçluluk duyguları, çevresindekilere karşı düşmancıl bir tutum, halisinasyonlar, doğaüstü güçlerle aşırı uğraş, kronikleşen depresif duygular, ülseratif kolit gibi birtakı psikosomatik belirtilerin ortaya çıkması, intihar fikirleri ya da sosyal ve ekonomik bakımdan kendisine zarar verici davranışlar, sosyal uyum bozuklukları ve temel yaşam becerilerindeki zorlanma gibi. Yasın yaşanmadığı ya da patolojik olarak yaşandığı bu gibi durumlarda profesyonel yardımın alınması gerekmektedir.( Eisenberg ve Patterson 1979) Yas Sürecinde Etkili Yardım Teknikleri Genel olarak bu süreç içinde yapılacak olan yardım hizmetleri için gerekli olan özellikler aşağıda tartışılmıştır. 1- Sevilen kişinin kaybının ardından kişiler her an bir yardım arayışında olmayabilirler. İçinde bulundukları dönemin özellikleri örneğin yaşanan inkâr veya insanlardan kaçınma duyguları nedeniyle kişiler kendileri için yardımcı olabilecek kaynakları kullanamayabilirler. Bir ölümün ardından kendileri için yardım talebinde bulunmak uygunsuz gelebilir ya da kişilerin bu tür bir yardımı arayacak enerji ve güçleri yoktur. Tüm bu engellemelere rağmen yastaki kişinin onu anlayabilecek ve kollayabilecek bir kişi ile görüşmesinin cesaretlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için kişiye yas sürecinin çok zor ve bazen beklenenden uzun sürebileceği hakkında bilgi verilmelidir. Burada benzer süreçlerdeki kişilerin başkalarıyla konuşmaktan dolayı kendilerini daha iyi hissettikleri ve bunun önemli bir ihtiyaç olduğu anlatılabilir. Bazen de kişiye bu konuda yardım alabileceği kaynaklar ve bunların ulaşılabilirliği konusunda bili verilmesi ve ihtiyaç olduğunda başvurulabileceğinin anlatılması yeterli olabilir. Yas sürecindeki kişiler bazen duygu ve düşüncelerinin tuhaflığından dolayı ürküp, rahatsız olabilir ve bu nedenlede bu tip duygularını saklayabilirler. Bu durumda genellikle bilgilendirme yapmanın bununla ilgili gerginliği ve çekinikliği azaltmadaki rolü dramatiktir. Kişiler bu tür yaşantıların evrenselliğini anladıklarında daha iyi uyum yapabilirle (Eisenberg ve Pattersob1979). Yine bu süreç içinde kişilerin acıdan kaçınma ve acıyı inkâr etme davranışları da gözlenmeli ve uygun durumlarda acıyla yüzleşebilmeleri için gerekli yardımlar yapılmalıdır. 2- Yastaki bireyin kişisel kaynaklarının sınırlılığı bu sürecin sağlıklı olarak sonlanabilmesi için gerekli baş etme mekanizmalarının geliştirilmesini engelleyebilir. Zeka, sağlık, yaş gibi özelliklerle ilgili ciddi sınırlılıklar bu süreci oldukça karmaşık hale getirebilir. Bu durumda öncelikle kişinin sınırlılıklarıyla ilgili tamamlayıcı bir özellik taşıyacak kaynakların harekete geçirilmesi ve kişinin de bunları kullanmak üzere teşvik edilmesi gerekmektedir. Geride kalan bebek, çocuk, ergen, yaşlı, zihinsel özürlü dâhili bir hastalığa sahip ya da ruhsal olarak sağlıklı değil ise yas sürecinin daha karmaşık hale gelmesi beklenebilir. Buradaki her grup kendi içinde özel zorluklara sahiptir ve bunların sağlıklı bir biçimde çözülebilmesi için özel tekniklerin kullanılması gerekmektedir. 3- Ölümün ardından kişilerin bu sonu engellemek üzere yapılabileceklerle ilgilendikleri sürece, çok da gerçekçi olmayan bir biçimde kendi yaptıkları ile uğraşmaları ve sonu kontrol etmekle ilgili kendilerine ilişkin ya da kendi becerisizliklerine ilişkin gerçekçi olmayan yargılamalarda bulunmaları, yas sürecinin beklendik seviyede gitmesini engelleyebilir. Bu durumdaki kişiler ölümün engellenemez ve kişinin kontrolü dışında olduğunu ve ölüm karşısındaki çaresizliklerini kabul etmekte zorlanmaktadırlar, bu da bir anlamda gerçekle yüzleşmeyi geciktirmektedir. Bu durumda yaşamı yeniden kurma için gerekli olan enerji bu konuya takılı kalır ve süreç sağlıklı olarak yaşanamaz. Özellikle çocuklarını kaybetmiş anne babaların ölümün ardından yoğun bir biçimde çocuklarını ölüme teslim etmiş ve onları bundan koruyamamış olmanın verdiği yoğun bir acı vardır ve uzun süre geçmiş davranışları ile ilgilenirler. 4- Bu süreç sırasında patolojik olabilecek durumlar karşısında klinisyenin dikkatli olması ve gerekli olan müdahaleleri yapabilmesi önemlidir. Özellikle kişide yapıcı beceriler geliştirmeye ve acıyla yüzleşmeye yönelik katı savunmalar geliştirilmişse ve intihar düşünceleri varsa ve daha önce sözü edilen patolojik yasın özellikleri görülüyorsa kişinin tedavisi için gerekli olan profesyonel tedavi planı ( grupla ya da bireysel tedavi, yatarak takip vb.) bir an önce yapılmalı ve gerekli destek sistemleri harekete geçirilmelidir( eisenberg ve Patterson 1979). Çocuklarda Yas Süreci Sevilen kişinin ya da birincil derecede sorumlu ebeveynin ya da yakınlarının çocuk için kaybı oldukça zor bir süreçtir. Pek çok yazara göre çocuklar yetişkinlerden daha farklı ve zorlu bir yas süreci yaşamaktadırlar. Bu süreç yetişkinlere göre daha yavaş ilerlemekle ve tamamlanması genellikle daha uzun bir süre gerektirmektedir. Çocuk için bu süreçte başlıca iki sorun ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi çocuğun ölüme ilişkin sürekliliği kavrayamamış olması, ölen kişini dönemeyeceğini ve o kişiyle bağlarını azaltması gerektiğini anlayamaması ile ilgilidir. Bu durum kendi bakımı için diğer kişiye bağımlı olan çocuk için oldukça zordur. İkinci konu ise yetişkinlerin kayıptan sonra odaklaşabilecekleri başka ilgi ve aktiviteleri varken, çocuğun anlamlı olabilecek ilişkilerinin neredeyse tümü yoğun bir biçimde annebabaya yöneltilmiş durumdadır. Dolayısıyla çocuk için odaklaşabileceği bir aktivite oldukça zordur Çocuklar için yas sürecindeki kritik yaşantılardan birisi kaybedilen ebeveynin karşıladığı ihtiyaçların başkaları tarafından sağlanmaya devam edilmesidir. Genellikle ailedeki bir diğer yakın ve yakınlar tarafından çocuğa bu güvencenin verilmesi önemlidir; bundan sonra ona ne olacağı ve mümkün olduğunca günlük düzenindeki değişikliklerin az olacağı yönündeki güvenceler, Çocuğun bununla ilgili kaygılarını ve korkularını azaltır. Suçluluk duyguları, çocuklar için yetişkinlerdeki yas sürecinde yaşananlardan daha önemli bir role sahiptir. Bununla ilgili olarak çocuğa, ölümün diğer insanların davranışlarından bağımsız olarak ortaya çıktığı ve onun hiçbir şekilde hastalıktan ya da ölümden sorumlu olamayacağı ayrıntılı bir biçimde anlatılmalıdır. Kalan yetişkinlerinde kendi duygu ve düşüncelerini çocukla paylaşmaları ve onun duygu ve düşüncelerini anlamaya özen göstermeleri, çocuğun yaşadıklarını anlamasına ve korkularının azalmasına yardımcı olacaktır. Suçluluk duyguları gibi çaresizlik ve üzüntü de çocuklarda baş edilmesi oldukça zor olan ve çok değişik biçimlerde ifade edilebilen duygular olarak dikkat çekmektedir. Bazı çocuklar kendilerini diğer insanlardan ayrı tutup kendi içlerine kapanırken bazı çocuklarda son derece saldırgan, öfkeli ve kontrol edilmesi zor bir biçimde davranmaya başlarlar. Bir grup çocuk ise kaybın ardından parmak emme gibi regresif(gerileme) davranışlar içine girebilir. Çocuğun gösterdiği yas reaksiyonu bulunduğu yaş ve gelişim evresine, kaybedilen kişiyle olan bağına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Genel olarak çocuktaki yas sürecine müdahalede aşağıdaki özellikler temel alınabilir. (Hafen ve Peterson 1982) 1- Sözel ve sözel olmayan mesajlar yoluyla çocuğa kaybettiği ebeveynin rolünün karşılanacağı konusunda güvence verilmeli 2- Çocuğa anlayabileceği bir biçimde ölüme ait gerçekler ve tanımlar kandırılmadan doğru bir biçimde sağlanmalı. 3- Çocuğun kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmesi cesaretlendirilmeli ve tüm sorunları, gözlemleri dikkate alınarak olabildiğince açık, dürüst ve yaşına uygun bir biçimde yanıtlanmalı. Bunlar yapılırken beyaz yalanlardan kaçınılmalı. 4- Çocuğun yanlış algıları veya gerçekçi olmayan yorumlamaları uygun yollarla düzeltilmeli 5- Çocuğa olan biteni kendi duygu ve düşüncelerini anlaması için fırsat verilmeli, bu süreç içindeki çocuğun kendi hızına uyum yapılmalı Ebeveynlerden birisinin kaybı sonucunda geride çocuğu ya da çocukları ile kalan ebeveynler için kimi zaman bu süreç üstesinden gelinemez olarak yaşanabilir. Böyle durumlarda sadece danışma amacıyla bile verilen profesyonel yardım önerisi çoğu zaman için koruyucu ve destekleyicidir. Eş Kaybı ve Yas Süreci Eşlerden birinin ölüm ya da boşanma nedeniyle kaybı, kadın olsun erkek olsun kalan için kimi zaman üstesinden gelinmesi çok zor bir yaşantı olabilir. İnsanlar evlilik kurumu içinde eşlerine çoğu zaman fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanması için bağımlıdırlar ve zaman içinde bu ihtiyaçlar oldukça karmaşık hale gelir ve eşler birbirlerinin pek çok konuda en büyük destekçisi olurlar.(Rapaport 1994). Bu destek aniden ve istenmedik bir şekilde kayıp yoluyla kesildiğinde kalan eş için yeni yaşantıya uyum yapmak için oldukça aktif bir mücadele gerekir. Bu mücadelede diğer aile üyelerinin ve yakın arkadaş çevresinin desteği oldukça önemlidir. Kalan eş fiziksel olarak hayat kaybetmiştir ancak henüz duyguları canlıdır ve ölen kişi ile kurulmuş olan bağlarından sıyrılmakta zorlanmaktadır. Bu durum kişiye çok fazla acı verebilir. Bu dönemde verilebilecek olan bazı öneriler kişiye yardımcı olabilir. Kişinin kendisi için belirgin hedefler koyması, bunları uygulamaya geçmesi, yeni bir meşguliyet ve aktiviteyle uğraşması oldukça önemlidir. Bu dönemde kişiler hala kendilerini bir işe yarar ve kendi başlarına bir işi becerir olarak hissetmeye ihtiyaç duyarlar. Genellikle bir eşin kaybının ardından bazı ekonomik zorlukların çıkması beklenebilir. Bu konuda yapılabileceklerin bir an önce yapılması ve konuyla ilgili belirsizliklerin öncelikle çözüme ulaştırılması gerekmektedir. Çoğunlukla eşin kaybından sonra yalnızlık ve izolasyon en önemli problemlerden birisidir. Oysak ki bu dönemde yaştaki kişilerin duygu ve düşüncelerini paylaşma insanlarla olma ihtiyacı vardır. Kimi zaman ölen eşin yakınlarından özelikle ortak arkadaş grubundan kaçınma görülebilir. Bu tür durumlarda yaştaki kişi bu kaçınma davranışlarının gerçekten kaçınmayı sağladığı konuşulmalı ve diğerleriyle olan günlük ilişkilerini ve aktivitelerini koruma yönünde cesaretlendirilmelidir. Yine bu dönemde bazı eşler tüm yaşantılarını değiştirme ve ortamdan kaçınma davranışı içine girebilirler, bu konuda kişilere davranışlarının aslında neye hizmet ettiğine ilişkin bilgilendirmeler verilip bu tür dönemlerde yanlış kara verme potansiyeli vurgulanmalı ve önemli hayat karalarının ertelenmesi konusunda kişiye yardımcı olunmalıdır. Yaş süreci içinde insanlar kendilerini kırılabilir ve çok incinmiş olarak değerlendirirler ve bazen de kendileri için başkalarından yardım istemeyi doğru bulmayabilirler. Bu durumdaki kişiler günlük aktivitelerine bir an önce dönmeyi ve başkalarının ihtiyaç duyduklarında yardım istemeye teşvik edilmeli ve ihtiyaç olduğunda ya da istendiğinde profesyonel yardımın da hazır olduğu bilgisi verilmelidir. Çocuk Kaybı ve Yas Süreci Hayatında pek çok olay yaşamış, bir meslek sahibi olmuş, evlenmiş, çocuk yetiştirmiş yaşamın insanlara sunduğu bu eğlenceli ve üzüntülü birçok deneyimi olmuş bir kişinin ölümünü kabul etmek yaşamın pek çok insan için sunduğu bu yaşamın pek çok azını yaşayabilmiş bir çocuğun ölümünü kabul etmekten daha kolaydır. İşte bu nedenle ailenin çocuklarının kaybına uyum yapmaları çok zordur.(Eisenberg ve Patterson 1979). Bir çocuğun ölümünün kabulünü zorlaştıran bir başka neden ise çocuk kaybının çok sık olmayışı ve kişilerin pek çok kayba belki hazır olabilecekken çocuklarının kaybına asla hazır olmayışıdır. Aileler genellikle çocuklarından önce öleceklerine hazırdırlar ve sıranın bozulmasıyla sadece geçmişlerini değil geleceğe ait tüm beklenti ve umutlarını da kaybederler. Annebaba olmanın getirdiği sorumluluklar, çocuğun bakımını ve korunmasını gerektirir. Çocukların ölümü ile bu aileler kendilerini yetersiz, başarısız olarak algılar ve yoğun suçluluk duyguları yaşarlar. Bu duygular genellikle gerçekçi olmayan bir biçimde kendi güçlerini sorgulamalarına ve bir biçimde kendilerini sorumlu tutmalarına neden olur. Aileler için bu yas sürecini zorlaştıran etmenlerden bir diğeri de, ailelerin kaybın ardından oldukça az sosyal destek almalarıdır. Kaybedilen yeni doğan olsun, bebek olsun yada daha büyük bir çocuk olsun yaşananlar çok zordur ve ailelerin bu dönemde yoğun ilgi ve desteğe ihtiyaçları vardır. Bu dönemde aileler, çocuklarının doktoruyla konuşmaya ve öğrenmek istediklerini öğrenmeye teşvik edilmelidirler, çünkü yanlış bilgi ve algılar sonradan suçluluk duygularının sürdürülmesinde etkili olabilir. Bu dönemde hem anne hem de baba kendi duygularını açıkça ifade etme konusunda teşvik edilmeli ve çocuklarıyla ilgili konuşmaya istekli oldukları sürece dinlenmelidirler. Süreç içinde ailelerin birbirleriyle olan paylaşımlarını artırmaya varsa, diğer kardeşleri de paylaşıma ortak etmeye çalışmak etkili yöntemlerden bir diğeridir. KAYNAKLAR Attig, T. (1996). How We Grive. New York: Oxford Press. Berksun O. E. ve ark. (1993) Krize Müdahale ve yaş: Olgu Sunusu. Kriz Dergisi 1(2):45-50 Eisenberg S., Patterson L.E.(1979) Helping Clients with Special Concerns.Boston: Houghton Miffim Company.218-234 Greeblatt M.(1978)The Grieving Spouse. American Journal of Psychiatry 135,1:44 Hafen B.Q. Peterson B.(1982) The Crısıs Intervention Handbook .New Jersey: Prentice-Hall.35-44 Lidemann E. (1944)Akut Yas'ın Semptomatolojisi ve Yaklaşımı.(Çev.R.Uslu).Kriz Dergisi1(2):104-109 Parkes C.M., Weiss R.S.(1983) Recovery From Berevement. New York:Basic Raphael B. (1983) The anatomy of Bereavement.New York:Basic Rapoport N. (1994) A Woman's Book of Grieving. New York:Morrow Schulz R. (1978) The Psychology of death, Dying, and f Bereavement. Mass.: Addison -Wesley Publishing Company Soykan A., Soykan Ç. (1999) Psikolojik Deprem. Cogito Düşünce Dergisi 20;215-214 Soykan, Ç. (2000). Kriz ve Krize Müdahale. Ankara: Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları No: 6
© Copyright 2024 Paperzz