İSLÂM'DA KİTAP SEVGİSİ V E İLK KÜTÜPHANELER ^Mahmut GÜNDÜZ İSLÂM'DA KİTAP SEVGİSİ V E İLK KÜTÜPHANELER sadece, bu i l k âyetle değildir. Bu hu susta sırası geldikçe, geı-ekli bilgiler ve rilecektir. A — GİRİŞ : 1 — İslâm, okumayı, her şeyden önce insanlara tek dindir. öğremneyi, farz kılan Gelip geçmiş veya yaşıyan diğer dinlerden hiçbiri, kutsal kitaplarında, Kur'ân-ı Kerim'de beUrtildiği gibi, i l me, e ğ i t i m e bu derece b ü y ü k önem ve rerek, onu, elde etmeği teşvik etmiş, tavsiyede b u l u n m u ş değildir. K u r ' â n - ı K e r î m ' i n i l i m öğreıuneği farz kılan muhkem âyetlerinin yanısıra, islâm'ın Ümmî (okuyup, yazması ol mayan) b ü y ü k Peygamberi de, söz ve davramşlarında, i l m i benimsemiş, onu, her zaman ü s t ü n t u t u ş t u r . B u nedenle, İslâm'da, bilginlere, i l i m sahiplerine bü yük değer verilmiştir. 2 — Kur'ân-ı Kerîm'in Hazreü Muhammed (S.A.S.) (570-632) aracılığıyla Müslümanlara inen i l k âyetleri, (Alâk Sûresi, â y e t 1-5) de, U l u Tanrı : «tnsanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabb'inin adıyla oku! Oku! Kalemle öğreten, i n sana bilmediğini bildiren Rabb'in, en b ü y ü k kerem sahibidir» b u y u r m a k t a d ı r . Allah'ın, îslâm ü m m e t i n e , daha doğrusu, b ü t ü n insanlara, diğer her t ü r l ü davranışlardan önce, i l k olarak, okuyup öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı emretmesindeki derin hikmeti anlamak önemlidir. Kur'ân-ı Kerim'de okumayı, renmeyi, i l i m sahibi olmayı öğ emredici 3 — İslâm'ın b ü y ü k Peygamberi de, tebliğ ettiği dinin, esaslarını ümmetine öğretip, uygularken, okumayı, öğrenme y i , i l i m sahibi olmayı daima telkin ve teşvik etmiştir. Nitekim; «Kadın, erkek her Müslümana i l i m öğrenmek farzdır. «Beşikten mezara kadar ilim öğre niniz.» «İlim Çin'de olsa bile gidip alınız.» «İlim ibadetten efdaldır, tün, daha faziletli)» dinin (düzenleyici). (daha üs nazımıdır Bilgin ol, ya da i l i m öğretici, yahut ta öğrenici, ya i l i m i dinleyici veya onu sevici ve yayıcı ol. Bunlar olamazsan hiç olursun. «Dünya'yı dileyen ilme sa rılsın; Ahiret'i dileyen ilme sarılsın, hem D ü n y a ' y ı hem Ahiret'i dileyen gene ilme sarılsın.» gibi birçok sözleriyle (Hadisleriyle) bu husustaki gerçek inanışını içtenlikle ortaya koymuştur. 4 — İslâm inanışına, daha açıkçası Kur'an-ı K e r î m âyetlerine göre, her kişi, Allah'ı ancak, ilmi derecesinde anlayabiUr. Aslında, Kur'ân-ı Kerim, herkesi, Allah katında eşit saymıştır. Ancak, Takva (Allah'ın yasakladığı şeylerden, g ü n a h l a r d a n sakının) ve i l i m sahihleri bunlardan ayrı tutulmuşlardır. Kur'ân-ı K e r î m ' i n Z ü m e r Sûresi'nin 9 uncu âyetinde, bu hususta : «Ey M u hammedi De k i : Bilenlerle bilmiyenler bir olur mu? Doğrusu, ancak, akıl sa- 166 MAHMUT GÜNDÜZ hipleri öğüt kabul eder, ibret alırlar.» buyrulmuştur. Aslında, insan bilgi edinebilecek, onu taşıyacak bir özellikte yaratılmış tır. İnsanın, diğer b ü t ü n y a r a t ı k l a r a olan çeşitli ü s t ü n l ü k l e r i n d e n b i r i ve en önemlisi, i l i m sahibi kılınması ve bu olanaklara erişebilmesidir. Bilindiği gibi, i l i m , insanı, d ü n y a da, maddeye hakim kılar, sonra mana ya yükseltir; madde ile uğraşan insan, bunlara ait i l i m dallarına akıl erdirdik çe, aradaki ilişki ve orantıları, olayların mahiyetini, k a n u n l a r ı n ı öğrenir. B u sa yede, insan, kolaylıklara kavuşur, uy garlığın nimetlerinden y a r a r l a n ı r , ufku ve kavrayışı genişler» Allah'ın iyilikle rinden y a r a r l a n ı r , ufku ve kavrayışı Allah'ın y i l i k l e r i n i daha derinden t a n ı m a y a , tanıdıkça da, O'nu sevme ye ve d ü ş ü n m e y e başlar. Bu şekil de, i l i m yoluyla Allah'a yaklaşan, tecelli eden gerçekleri daha i y i tanımış, düşünce ve d u y g u l a r ı n ı O'nun yoluna k o y m u ş olur. B u hususta, K u r ' â n - ı K e r î m ' i n Ba kara Sûresinin 269 uncu âyetinde : «Al lah dilediğine hikmet ihsan eder; kime hikmet verilmişse, şüphesiz, ona b ü y ü k i y i l i k edilmiştir. Bundan, ancak, akıl sahipleri ibret alır.» denilmektedir. B u âyet, öğrenmenin, i l m i n , insan lara kazandırdıklarını açıkça belirtmek tedir. 5 — Y e r y ü z ü n d e hiçbir din, hiçbir düşünce sistemi, doğuşundan bu kadar kısa bir süre sonra, M ü s l ü m a n l ı k kadar geniş bölgelere yayılmış, insanları etkisi altında bırakarak, i l i m alanında bu de rece hızlı gelişme ve yükseliş göstere memiştir. t s l ^ , ilimde, sadece öğrenilenlerle yetinilmesini yeter görmez, daha ileri gidilmesini, daima arttırılmasını ister. Netekim, bu hususta Kur'ân-ı K e r î m ' i n Tâ-hâ Sûresi'nin 114 üncü âyetinin son b ö l ü m ü n d e : «Yarabbi (Rabbim) İlmimi a r t t ı r de» buyrulmak suretiyle, Hazreti Muhammed'e telkinde bulunu lur. Islamın b ü y ü k Peygamberi ise, Kur^a-ı K^rîpıUn bu emrine uyarak, M ü s l ü m a n l a r ı n b u l u n d u k l a r ı seviyeden g ü n d e n güne daha ileri gitmelerini, ge lişimlerini ve m u t l u l u ğ a ermelerini amaç edinmeleri için : «Dünü ( i k i g ü n ü birbirine) bu g ü n ü n e eşit olan kayba uğramıştır.» demiştir. Okumaya - ö ğ r e n m e y e feü derece b ü y ü k önem veren, i l i m i insan için ga ye kabul eden bir dine bağlı olanların da, i l m i öğretici araçlara, yollara sahip olmaya çalışacakları şüphesizdir. 6 — İslâm'da, i l i m edinmek için olan b ü y ü k ilginin doğal bir sonucu ola rak, kısa bir sürede b i r kitap sevgisinin ve m e r a k ı n ı n d o ğ d u ğ u n u g ö r m e k t e y i z . Bu, aynı zanıanda, g ü n ü m ü z a n l a m ı n da b ü y ü k ve paha biçilmez eserlerle do lu k ü t ü p h a n e l e r i n de k u r u l m a s ı n ı sağ lamıştır. Bu yazımda, İslâm'da kitaba verilen önemle, i l k kurulan k ü t ü p h a n e ler h a k k ı n d a ayrıntılı bilgiler v e r m e ğ e çalışacağım. Konuya girmeden önce, şu hususu da belirteyim k i : İslâm memleketle rinde, başlangıçtan, yakın, tarihlere ge linceye kadar, kitap ve k ü t ü p h a n e l e r h a k k ı n d a geniş bilgiler veren, eserler de, b i r t a k ı m maddi h a t a l a r ı n olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle k i : K i t a p l a r ı n ve yazarlarının, a d l a r ı n dan tutun, k ü t ü p h a n e l e r i n k u r u l u ş ta rihleri, yerleri, k u r u c u l a r ı , kitap k o l leksiyonları hakkında, b i r b i r l e r i n i t u t maz bilgiler verilmektedir. Özellikle, g ü n ü m ü z d e , bu konuda elinıizde kaynak olarak f a y d a l a n m a m ı z gereken m ü r a c a a t eserlerinde örneğin, İslâm Ansiklopedisi, Meydan Larpusse gibi bir hayli t e r c ü m e , transkripsiyon ve rakam h a t a l a r ı b u l u n m a k t a d ı r . D i ğer bir takım özel y a y ı n l a r d a da, bu gibi hatalarla birlikte, kronolojik u y g u n suzluklar göze ç a r p m a k t a d ı r . Benim maksadım, bu eserleri eleştirmek değil dir. Faydalandığım bu gibi ve diğer eserlerin yazarlarını rahmetle, ş ü k r a n la anmayı bir borç b i l i r i m . Yazımda, kaynaklar bölümünde belirttiğim eserleri, birbirleriyle kar şılaştırmak suretiyle, yukarda bahset tiğim hata ve eksiklikleri gidermeye çalıştım. Bunda, ne derece başarılı ol duğumu belirtmem m ü m k ü n değildir. Görülecek kusurların bağışlanmasını ve uyanda bulunulmasını önemle rica ederim. B — K İ T A P NEDİR? 1 — Türk D i l K u r u m u ' n u n y a y ı n ladığı «Altıncı baskı, T Ü R K Ç E S Ö Z Lt)K, 1974» te (sayfa 497) : Kitap «ya zılmış, ya da basılmış y a p r a k l a r ı n bir araya getirilmesiyle oluşan dergi» şek linde tanımlanmaktadır. Gene, a y n ı K u rum'un yayınladığı 1974 baskı «Kitap lık Bilim Terimleri» sözlüğünde (sayfa 39) ise, bu t a n ı m l a m a , «yazılmış ya da basılmış y a p r a k l a r ı n b i r araya ge tirilmesinden oluşan, 49 sayfadan az ol mayan ve bir konuyu belirli bir düzen içinde sunan yapıt» olarak belirtmek tedir. Kanımızca, bu ikinci t a n ı m l a m a , bilim bakımından daha d o ğ r u d u r . Arapça (Ketb-Yazmak) mastarın dan türetilmiş olan, kitap sözcüğünün asıl anlamı, yazılı olan şeydir. Çoğulu, Kütüb'dür. K ü t ü p h a n e sözcüğü ise, aslında kitapların b u l u n d u ğ u , onları saklıyan, ev, konut, yer a n l a m ı n a gelir. Biz, konumuzdaki amaçları gerçek leştirmeye hizmet etmesi b a k ı m ı n d a n gene, Türk D i l K u r u m u ' n u n adıgeçen sözlüğündeki t a n ı m l a m a l a r ı almak mecburij^etindeyiz : Kütüphane (Kitaplık) : Kuruluş amaç ve görevine uygun kitap, film, plak vb. gibi her t ü r l ü düşünce ve sanat ürününü toplayan, düzenleyen ve ge nel olarak karşılık gözetmeden ve ayı- n m yapmadan okurların yararına sunan kurum.» (Kitaplık B i l i m Terimleri Söz lüğü, s. 41 - 42) 2 — Yazının bulunuşu yedi bin yıl öncesine v a r m a k t a d ı r . Bu, insanlık tarihinin en b ü y ü k olaylarından biridir. Yazı, insanoğlunun, u n u t k a n l ı k denen beyin zayıflığına en etkin ve kesin bir çare olmuştur. Bu sayede, bilgilerin saptanması, korunması, geliştirilmesi, daha som-aki kuşaklara intikal ettiril mesi olanağı sağlanmıştır. Yazının bu lunuşu ve zamanla geliştirilmesi, günü müze erişen yazılı belgelerin kolayca tetkik ve anlaşılmasına hizmet etmiştir. Bu yazılı belgelerin başında, en önemli leri olarak şüphesiz kitapları saymamız gerekecektir. 3 — Geçmişte olduğu gibi, bu g ü n ve bundan sonra da, milletlerin uygar lık seviyelerinin ölçülerinin başında ge lecek kitabın i l k i n hangi toplumda oluşl u r u l d u ğ u ve i l k kitabın nerede yazıldı ğı kesinlikle bilinmemektedir. Genel olarak, kitabın tarihini incelemek için, beşbin yıl gerilere gitmek zorundayız. İlk yazılı belgelerin, iz ve kalıntı ları, bizi bu kadar gerilere götürdüğün de, kitabın tarihinin daha çok, kâğıdın bulunuşuyla aydınlığa kavuştuğunu görürüz. B u b a k ı m d a n , Çin eserlerini en eski kitaplar olarak kabul edebiliriz, M i l â t t a n Önce 3000 - 400 yıllarında, Çin'de yazıya dayanan b i r t a k ı m edebi faaUyetlerin olduğu anlaşılıyor. Çinli ler, başlangıçta k â ğ ı t yerine tahta yap raklar kullanıyorlardı. Mısırlılar da. Milâttan Önce 1800 yıllarında papirüs bitkisini kâğıt gibi kullanmışlardır. Bunlar, zamanla rutu betin ve böceklerin tahribine uğramış tır. Ancak, Milâttan Önce 213 yılma ge linceye kadar, kitap yazmalarının, bu g ü n k ü anlamda kâğıt üzerine yapılma dığını biliyoruz. Bu tarihte, Çinliler ipekten kâğıt yapmışlardır. Fakat, bu 168 MAHMUT pahalıya mal oluyordu. Nihayet, M.S. 105 yılında, genel Çin'de Han Sülâlesi devrinde —^Han Sülâlesinin resmî ka yıtlarına g ö r e — Ts'ai Lun (Tsi-Lun, M.S. 50? -118) adında bir hadım (Haremağası) tarafından (birtakım kaynak lar, bu kimseyi Tarım Baltanı veya Mü hendis olarak gösterirler) ağaç kabuklariyle, kemiir (kenevir) otu, paçavra, balık ağı gibi maddelerin karışımından, günümüzdekine benzer ilk ekonomik kâğıdın imâline muvaffak olunduğunu bildirmektedirler. Bu şekil kâğıt imâli, zamanla daha çok gelişmiş ve öteki ülkelere de yayıl mıştır. Bu yayılış, Türkler aracılığıyla olmuştur. Kâğıt yapımı, Çinlilerden, il kin Orta Asya'daki Türk'lere geçmiştir. Müslüman Araplar, 712 yılında Türk illerine saldırdılar. Semerkand'ı ele ge çirdiklerinde, Türklerin, keten ve baş ka bitkileri döğüp, hamur yaptıktan sonra, bunu ince yapraklar halinde ku ruttuklarını görüp, öğrendiler. Bu mad de, henüz papirüsün unutulmadığı bir çağda, Orta Doğuya girerek parşöme nin yerini aldı. Kâğıdın bulunması ve diğer ülke lere yayılması, yazma kitapların daha çok artmasına, oikuyucuların, büyük kolaylık ve olanaklara sahip olmalarına yaradı. Denilebilir ki, kitabın bugünkü yüksek seviyeye gelmesinde, ilkin kâğı dın bulunması, sonra da matbaanın ica dı en büyük etken olmuştur. Bilindiği üzere, İslâm'ın ilk devirlerinde, yazılar kemik, kumaş, hurma yapraklan, yassı (levha) taş ve deriler üzerine yazılıyor du. Daha sonraları, özellikle, Abbasiler devrinde Horasan kâğıdı kullanılmaya başlandı, tik büyük îslam Bibliyografı olan Eb'ul Ferec Muhammed İbn'al-Nedim'in (? öl. 996) «Kitab al-Fihrist» adlı bibliyografyasından, zamanın halifesi nin emriyle, adi derilerin kullanılması ve fena yazıların yasaklandığını öğreni yoruz. Bu gibi eserler temize çekildik ten sonra yaktırılmıştır. (^DÜZ 4 — İslâm dünyasında ilk kâğıt fabrikası, Abbasi veziri El-Fazi Bermekî (766-808) tarafından 794 te Bağdat' ta kuruldu. Daha sonraları, Müslüman lar kâğıt yapımını Sicilya'ya, İspanya'ya götürdüler. Kâğıtçılık buralardan İtalya'ya, Fransa'ya geçti. Kâğıt sırasıyla Mekke'de 797, Mı sır'da 800, İspanya'da 950, İstanbul'da 1100, Sicilya'da 1102, italya'da 1154, A l manya'da 1228, İngiltere'de 1309 yılla rında kullanıldı. İslâm memleketlerinde kâğıtçılık en düstrisinin doğmasıyle, kitapçılık hız la gelişti. İlk kitapçı dükkânları, Abba siler (750-1258) devrinin başlangıcı sıralarında görülmeye başladı. Kısa za manda, bütün İslâm dünyasına yayıldı. Bu şekilde yeni bir sanat, meslek, kâğıt, kitap satıcıları, müstensihler (kitap kopya edenler) gibi (Varrâkûn) denen sınıf ortaya çıktı. Tanınmış Arap tarih çi ve coğrafyacısı, Ahmet İbn'Vahid A l Yakubî (? öl. 897) kendi zamanındaki Bağdat'tan bahsederken, sadece "Vaddah mahallesinde yüzden fazla kitapçı dük kânı sajrdığım bildirir. Aynı şekilde Mısır'da, Tulonoğulları (Tulunlar, 868-905) ve Ahşıtoğulları (Ihşitler, 935 - 969) zamanında kitap ların satıldığı, bir kitapçılar çarşısı var dı. Bu dükkânlarda sık sık ilmî, edebi tartışmalar ayrı yapılıyordu. Şam'da (Sûk al-Varrâkîn) denen kitapçılar çarşısı da önemliydi. İspan ya'da, İran'da ve Türk illerinde de bu gibi gelişmeyi görmek mümkündür. Öğ renmek hevesi ve kitap sevgisi, A v r u pa'dan en az sekiz yüz yıl önce, î s l â m memleketlerinde ilim ve fikir mahfil lerinin (bilgin evleri, ilim ve edep mec lisleri, çevreleri) dogmasına hizmet et miştir. C — İLK KÜTÜPHANELER 1 — Kütüphane sözcüğünün arapçası Maktaba, farsçası ise Ketaphane'dir. Bu da, arapça olan kitap sözcüğü ile, farsça olan hane sözcüklerinden doğ muştur. İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER İslâm memleketlerinde okumaya ve kitaba verilen b ü y ü k önemi ve bunun sonucu olan gelişmeleri, tarihsel belge lerin ışığmda ayrıntılarıyla belirtmek gerekiyor. İslâm'da i l k k ü t ü p h a n e l e r i n k u r u l u ş l a n n r anlatırken, halkın kitap tutkusunu da, sırası geldikçe açıklamak konunun özelliği b a k ı m ı n d a n yerinde olur. İslâm'ın doğuşundan kısa b i r süre aonra meydana getirilen camiler, sade ce, birer ibadet ve toplanma yeri olmak la kalmayıp, a y n ı zamanda, halkın ya r a r l a n m a s ı için birer kitaplığa da sahip olmuşlardır. Hicretin i l k yüz yılında. İslâm ülkelerinde bu gibi camileri bol bol g ö r m e k m ü m k ü n d ü . Hemen hepsi de vakıf veya bağış suretiyle verilen k i taplar, okumak isteyenlerin, zamanın isteklerine göre ihtiyaçlarını karşılı yordu. K u r ' â n - ı K e r î m ' i n emirlerine ve her fırsatta, ü m m e t i n e i l i m öğrenmeyi tel k i n ve tavsiye eden sevgili Peygamber lerinin hadislerine uyabilmek için, Müs l ü m a n l a r b ü y ü k güçlüklere k a t l a n m a y ı göze aldılar, çabalar gösterdiler. Müslümanlar, okumak, öğrenmek, yazmak, ö ğ r e t m e k suretiyle yalnız ken dilerini t a t m i n etmekle kalmayıp. Batı d ü n y a s ı n ı n da u y a n m a s ı n a hizmet etti ler. Nitekim, Batı'nın Skolastik kilise zihniyetiyle karanlıklara gömüldüğü bir çağda, hızla gelişen ve yayılan İs lâmlık, eski Akdenize, Önasya, Orta ve Uzak Doğu'ya ışık tuttu, onlara renkler kattı. B u konuya biraz sonra gene de ğineceğiz. 2 — İslâm fetihleri sonunda beliren yeni şeyler ö ğ r e n m e k heves ve çabası, rdebî, ilmî incelemelerle birlikte, eser yazm? tutkusu ve kitapçılık sanatının doğmdsma, gelişmesine yol açtı. Kitap çılık, k ı s a b i r süre sonra hattatlık, cilt çilik, tezkipçilik gibi sanatlarla birhkte, zevkU, güzel ve b ü y ü k değeri olan b i r güzel sanat kolu haline gelmiştir. İ69 Kitapçı dükkânları ö devirde, a y n ı zaınahda istinsah işlerinin, hat sanatınm ve edebî toplantıların da merkezi idi. Öğrencilerin çoğu kitap istinsah ederek hayatlarını kazanıyorlardı. • Kitapçı dükkânları önemli şehirler de, özellikle Bağdat, Kurtuba, Kahire; Meşhed, Şam'da hızla gelişme göster mişlerdir. B u şehirlerde, kitap depolan kolayca girilebilecek şekilde kurulmuş, birçok bilginler vakitlerinin çoğunu bu ralarda harçamışlar, kitapları incele miş, üzerlerinde çalışmış veya seçtikle ri kitapları satın almışlardır. Kitapçıların kendileri de bilgin kimselerdi. Varrakun denen bu kitap çılar, zamanla, diğer bilginleri dükkân larına çekmişler, böylece Akademik Tartışmalar için resmi olmayan klüpler doğmuştur. Kitapçılar, gezilerde bulunmak su retiyle de İslâm eğitimine katkıda bu lunmuşlardır. Bunlar, kitap derleyicile r i , bilginler, halife ve diğerleri için iste nilen kitapları bulmak üzere şehir şehir dolaşmışlardır. Bunun sonucu, kitap kolleksiyonları ortaya çıkmış, bu ise kütüphanelerin çoğalmasında büyük et ken olmuştur. 3 —• X . yüzyıldan itibaren el yaz malarına özel bir değer verildiğini ve kitap kolleksiyoncularmm nadir yazma lara b ü y ü k paralar ödediklerini görü yoruz. Bu devirde, yazarlar, kitaplarının satışından asla para beklemezlerdi. On ların, geçimlerini h ü k ü m d a r l a r veya bü>aik zenginler sağlıyorlardı. 4 — Gittikçe genişleyen ve gelişen İslam toplumundaki camilerde bulunan kitaplıklar ihtiyacı karşılamaya yetme yince i l k özel ve halk kütüphanelerinin kurulduklarını görüyoruz. İslâm memleketlerinde i l k özel kü tüphaneyi (kişiye özel kütüphane) ku ranın, Hadîs İlmi'nin kurucularından 170 MAHMUT GÜNDÜZ Muhanaıuad bin Müslim İbn Şahap A l Zühri (670-742) olduğu anlaşılıyor. Söylentilere göre, bu zatın k a n s ı : «Bu kitaplara üç ortaktan daha çok öf keleniyorum» demek suretiyle evdeki kitapların çokluğundan ve sıkıntısından şikâyet eder dururmuş! B u devirde, özel kütüphanesi olan ların sayıları pek çoktur. Bunların, bü yük kısmının adlan zamanımıza intikal etmiştir. Ö r n e ğ i n : a — Es- Sahib ismail bin Abbad'm (938 - 995) özel kütüphanesinde çok sa yıda kitap vardı. SamanoğuUarından, Horasan ve Maveraünnehir hükümdarı Ebu Salih Mansur bin Nuh (?.. Hük. 976 - 997), İsmail bin Abbad'a, Horasan valiliğini teklif etmiş, o da reddetmiştir. Buna neden olarak, 400 deve yükü tu tan kitaplarının taşınması güçlüğünü göstermişti. B u kitapların katoloğu on büyük cilt tutuyordu. b — Ünlü tarihçi Al-Vakidi (747 823) öldüğünde, geride altıyüz sandık kitap bırakmıştı. B u sandıklardan her birini, iki kişi güçlükle yerinden kaldı rıyordu. c — Arap Edebiyatının seçkin simalanndan El-Cahiz (Ebu Osman Amr bin Bahr bin El-Cahiz 766 - 76? -870) ki tap derlemek ve kütüphane kurmak için büyük paralar harcamıştır. Söylen diğine göre doksan yaşını aşkın, felç ve damla hastalığından muzdarip olan E l Cahiz, Basra'daki evinde, etrafına yığ dığı kitapların üzerine devrilmesi sonu cu ölmüştür. Anlaşılan, kitaplar, El-Cahiz'in kendilerine gösterdiği nezaketi göstermemişlerdir. d — A l i bin Yahya El-Müneccim'i n (? öl. 888) sarayında (Hizânet el-Hikme-Hikmetler Hazinesi) denilen b ü y ü k bir kütüphane k u r u l m u ş t u . B u k ü t ü p haneye, her yerden isteyen gelebilir, üc retsiz b ü t ü n i l i m l e r i tetkik edebilirler di. Öğıencil'^i' için, ücretsiz yatacak yer ve yiyecek bile sağlanırdı. B u kütüpha nede, ünlü kişiler bilimsel çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu ünlü kişilerden biri olan Ebu'l Maş'er El-Müneccim (? I X . yy.) Hora san'dan Hacca giderken, yolu Bağdat'a düşünce, bu kütüphaneye rastlamış. Kütüphanenin büyüsüne, kendini o derece kaptırmıştır ki, sonunda Hacca gitmekten vazgeçerek Ilm-el-Nücum (Astroloji) öğrenmek için orada kal mıştır. e — Musullu Cafer bin Muhammed bin Hamdan (? öl. 934), kendi kentinde kütüphanesi bulunan bir eğitim kurumu tesis etmişti. Herkese açık olan bu ku rumda, fakir öğrencilere de para yardı mı yapılırdı, ö ğ r e t i m işini eline alan kurucu, kendi kitaplanndan parçalar okutuyordu. f — B i r tıp bilgini olan El-Mübeşir Ibn Fatik'in ( X I I . yy.) çok güzel bir kitap kolleksiyonu vardı. Bütün zama nını kitaplara ayırdığı için, karısı onun kitaplara olan bu tutkusuna, büyük kıskançlık duymuş, kocasının ölümün de, kitapları bir kuyuya doldurarak yas tutmuştur. Bir süre sonra, kitapların çoğu kurtarılmışsa da, büyük bir kısmı hasara uğramış, kurtarılan kitaplar da, lekeli kalmıştır. 5 — Kitap ve kütüphanelerin çoğalmasıyle, Müslümanlar arasında ya kın ilgiden ötürü bir takım yeni heves, merak, sevgi gibi duygular uyanmıştı. Bazıları bilimsel meraklarını gider mek, bazıları cilt veya dış güzellikleri nin hayranı olarak kitapları derlemiş lerdir. Litteratürde «Bibliyomani - K i t a p Deliliği» açıkçası, kitap toplama, kitap edinme konusunda duyulan aşırı t u t k u demektir. Hastalık derecesine varan kitap sevgisi ve d ü ş k ü n l ü ğ ü çeşitli anlamlar;la kendini göstermişti. B u n l a r ı n arasın- İ3LÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER da, kitap sevgisini kitabm içindekilere olandan daha ü s t ü n tutanlar da vardır. Bunlar : «Sadece kitap toplamış olmak için kitap derlerler.» B ü y ü k bir kitapsever olan El-Hadr a m î (? X . yy.) i l g i d u y d u ğ u kitapları elde etmek için kitapçıları dolaşırdı. Bir gün, güzel bir kitabın açık a r t t ı r m a ile satılışına katılmış, a r t t ı r m a d a , daima bir başkasının çıktığını görmüştü. Sonunda, onun en çok kızdıran, kar şısındaki adamın kitap hakkında en kü çük bir bilgisinin dahi bulunmadığı, k i tabı, sadece, dış güzelliği ve k ü t ü p h a nesindeki bir rafı dolduracak hacmi do layısıyla satın almak istemesi olmuştur. 6 — İslâm memleketlerinde kitap lara karşı beslenen b ü y ü k sevgi ve i l g i den b i r t a k ı m övgülü deyişler ortaya çıkmıştır : a — B ü y ü k bilgi ve mutasavvıf olan Muhyiddin İbn'al Arabi (1165 - 1240) «Muhâdarât-el-Ebrar v'a Musamarat Al-Ahyar-İyi Kişilerin Hikâyeleri ve Faziletlilerin Gece Sohbetleri» adlı ese rinde kitaplar hakkında şöyle diyor : «Onlar, tarih ve b i l i m i n harikaları nı, sağlam kafaların ve bilgece tecrübe lerin meyvasını, önceki nesillerin ve uzak bölgelerin haberlerini ihtiva eder. Bu kadar kısa kalan, ya da gölgen hat ta, bedeninin bir organı gibi birlikte bulunan böyle bir misafire k i m sahip olabiHr?". Gene kitaplar h a k k ı n d a k i şu sözler de Muhyiddin El-Arabi'ye aittir : «Uyu yuncaya kadar uyumayan, istemedikçe konuşmayan, hiçbir sırrı açıklamayan bir akşam misafiri'dir. Onlar, t a r t ı ş m a dan h o ş l a n m a y a n sahibini sıkmayan pek sadık bir komşu, adil ve itaatli bir dost, uysal bir müderris, uzman ve ya rarlı bir yol arkadaşıdır.» b — El-Cahiz de, k i t a p l a r ı n rini şu sözlerle belirtmiştir : değe 171 «Kitaplar, sessizliğe ihtiyacımız ol dukça sessiz, konuşmak istediğimizde ise konuşkandır. Meşgulken, sizi asla işgal etmez, fakat, yalnızlık hissederse niz, i y i bir arkadaştır. O, hiç aldatma yan, m ü d a h a n e (dalkavukluk, koltuklaiTvak) etmeyen bir dost, usanmayan bir yol arkadaşıdır.» c — Ünlü Arap şairi Ahmet İbn-Al Hüseyin El-Mütenebbi (915 - 965) kitap lar için : «Bu dünyada en şerefli mevki atın sırtı, en i y i arkadaş ise, kitaptır» demiş tir. 7 — Doğuşundan itibaren i l k yüz yıl içinde Arap yarımadasından, Çin sınırlarına, Afrika'dan İspanya'ya yayı lan İslâmın, kısa sürede i l i m ve k ü l t ü r alanında elde ettiği b ü y ü k ilerleme ve gelişmesinin nedenlerinin başında, ger çek din anlayışıyla, i l m i n insan için ga ye kabul edilmiş olmasıdır. Bunun, Kur'ân-ı Kerîm'in emirleri ve Hazret! Muhammed'in (S.A.) hadisleriyle sabit olduğunu ve İslâm inancına göre, ilmin, insanı Allah'a yaklaştırdığını ve ger çekleri görmeği sağladığını önce belirt miştik. Bu arada, şunu da belirtelim k i , İslâm'ın doğuşundan önce Arapların kayda değer yazılı bir edebiyatları yok tu. Araplarda, menkibeler, şiirler ve bir nevi tarih şekli olan Jenealoji (Genealogie-secereler, soy kütüğü, ensap) kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza nakle diliyordu. Ancak bu fırsattan yararlanarak şu hususu da açıklamamız gerekir: Bilindiği üzere, diğer dinlerde, özel likle hıristiyanlıkta, başlangıçta ve da ha sonraki yüzyıllarda, İslâm'daki ihm anlayış ve zihniyetinin tersi görülmüş tür. İlmî değersiz ve tehlikeli gören hıristiyan büyükleri, bu eylemi yüzyıllar boyu sürdürmüşlerdir. Hıristiyanlığın ilk kurucularından olan Aziz Pavlus (Havari, Saint Pierre, M.S. 5-15?-67), i l m i ve bilginleri aşağılamak için A l - m MAHMUT GQNDtlZ lâh'ı suçlayarak «Tann, hikmeti aptalhğından;.mi dünyaya açıklama^âı?» dîye soruyor ve şöyle; devam edİ3w>rdu:' «Şû sözfef yazıh olarak mevcuttıür. Ben, alimlerin hikmetim boşâ çıkarmak ve âkim idrâkini reddetiriek îstîyoruıiı. Dünyadaki, budalaca herşejl, Tânri, âlimleri utandırmak için tfertiplemiştir.» sözlerini sarfetmektedir. Gene, 'Hıristiyâriîıgın iİk kurucü ve kilise babalarından, aziz, filozof Saint Augustine (Aurelius Augustinus, 354 430), hıristiyanlığm felsefesini kurar ken, ilimlerin öğretilmesini tehlikeli göstermiştir. Bu filozofa göre; Hıristiyanlara ilimlerin öğretilmesinde tehlikeler var dır, ilimler, Allah'la insan arasını aç mak etkisini gösterdiğinden, bu tehli keyi önlemek için ilim doğrudan doğru ya gaye olmamaktadır. Çünkü «İlim gaye olunca, şeytan ilmi olabilir. B u da, insanı Allah'tan uzaklaştırır. Bu yüz den, ilimden uzak olan Allah'a yakın olur.» Biz, burada Hıristiyanlığın, sonra dan kabul ettiği inanç akidelerini ve bunların saçmalığını ispatladığı için il mi hor görmesi konusunu tartışacak değiliz. Ancak, şu tarihi gerçekleri de belirtmeden geçmiyelim. Hıristiyanlı ğı ve kilise kanunlarını bu şekilde sa vunanların etkisiyle, gitgide büyük bir taassup ve tazyik sistemi doğmuş, yüz yıllar boyu, insanlar, büyük zulüm ve haksızlıklara maruz kalmışlardır. Hıris tiyanlığın bu tutumu bin yıl sürmüştür. B u Fanatizm'in tazyiki altında ya şayan Hıristiyanlık, hiçbir canlılık, iler leme, yeniUk ve gelişme gösterememiş tir. Hıristiyan dünyasının bu karanlık devirlerinde, Doğu'da İslâm bilginleri Yunan ve Helen kültürlerinin ürünleri ni toplamak, incelemek ve onlardan yepyeni sonuçlar elde etmek için yoğun bir çalışma içinde bulunuyorlardı. . B u şekilde, Müslümanlar Hır^^ laria aradaki altıyüz yıllık farkı kşıpatarak, özellikle X . yüzyıldan itibaren, edin dikleri bilgileri ve ilim alanındaki yara tıcılıklarını Batı'ya nakletmek yüzeyi ne ulaştılar: Lâitihce bir atasözü «Ex oriente lux=:Işık doğudan gelmiştir» an lamındadır. B u söz, dinlerin doğuşun dan; önceki tarihten, X V I I . yüzyıla ge linceye kadar süren devreyi kaplair ve yansıtır ki, bundan kültür ve uygarlı ğın olduğu kadar, insan eğitiminin de ilk beşiğinin Doğu olduğu hükmü çıkar. Ne yazık ki, Jslâm âleminin, bu üstün, parlak ve gururlu tutumu, sonraları ter sine dönmü§t^r; İslâm'ın Bağdat, Bas ra, Semerkant, Buhara, Kayreyan,. İs panya'da ışıklar saçan ilim güneşinin, Kur'ân-ı Kerîm'in ve Peygamberimizin hadislerinin ruhuna aykırı düşen bir taassup ve tazyik altına giriniştir. Hıristiyanlıktaki «îlme dalarsak, Hıristiyanlık bozulur» şeklindeki görü şü, ilkin Müslümanlıkta da kendini gös termişse de, bu etkisiz kalmış ve çabuk önlenmiştir. İstikbali, ilimde gören, İs lâm Devletleri açtıkları ve günümü zün üniversiteleri sayılan medrese lerde, matematik, tıp, kimya gibi ilimlerin yanısıra, ata binme, yüz me, silah kullanma gibi insanın yaşama gücünü arttıran bilgiler de vermişler dir. Buna karşılık hıristiyanlık X I I . yüz yıla gelinceye kadar, sadece, tutucu ra hip sınıfı yetiştirmekten ileri gideme miştir. Batı'da Renaissance'tan (Rönesans) sonra, kilise ve din adamlarının yanlış, boğucu ve fanatik telkinlerine karşı, başgösteren kımıldanmalar, gittikçe ar tarak, Hıristiyanlığın ilme ve h ü r d ü şünceye olan dar çemberini kırmıştır. B u Batı'nın günümüzdeki ilim, tek nik, sanat ve uygarlık alanındaki ilerle me ve gelişmesini doğurmuştur. M ü s l ü m a n l a r ise, sonradan yerinde saymış, cılızlaşmış, gerilemişlerdir. Os m a n l ı p a d i ş a h l a r ı n d a n Sultan A b d ü l m e - İ S U M D A KİTAP SEVCŞİSİ VE. İLK cid (1823- 1861) ve Sultan Abdülaziz (1830- 1876) devirlerinde, Sadrazam Mehmet Emin A l i (1815 - 1871) ve Fuat (1814 -1869) p a ş a l a r m özel sekreterliğin de b u l u n m u ş olan Fransız y a z a r ı ve oriyantalisti Charles Mismere ( X I X . yy.) 1870 de Paris'te yayınladığı (Soirees de Constantinople) adlı eserinin 220. say fasında bakınız ne diyor : <icŞu İslamlar, - dinlerini b ı r a k t ı k l a r ı için gerilemişlerdir. A v r u p a l ı l a r ise, dinlerini b ı r a k t ı k l a r ı için ilerlemişler dir!» Bu sözlerde b ü y ü k hikmet v a r d ı r : Bundan, b i r i n i n cehalet ve kör ta assup sebebiyle hakikatten ayrılıp, hu rafelere, göreneklere s a p t ı k l a r ı n d a n ge r i kaldığını, diğerinin ise, kilise tahak kümünden kurtulup, serbest d ü ş ü n m e ğ e başladıktan sonra ilerledikleri a n l a m ı n ı çıkarmak gerekir. 8 — Kütüphanelerin Türleri : İslâm k ü t ü p h a n e l e r i n i başlıca grupta toplamak m ü m k ü n d ü r : a — Halk K ü t ü p h a n e l e r i kütüphaneler), üç (Genel b — Yarı Halk K ü t ü p h a n e l e r i , c — Özel K ü t ü p h a n e l e r Halk k ü t ü p h a n e l e r i , okullara, med rese ve mescidlere mensup olanlara açık olduğu gibi h a l k ı n y a r a r l a n m a s ı n a açık olan Cîenel K ü t ü p h a n e l e r t ü r ü n d e idi. îslam memleketlerinde, a y n ı za manda, birer eğitim k u r u m u olan genel kütüphaneler, günümüzdeki modern kütüphanelerin görevlerini yapıyorlar dı. Evvelce de, belirttiğimiz üzere, İs lâm memleketlerinde kurulan k ü t ü p haneler, h ü k ü m d a r l a r veya diğer kişi ler tarafından, bilginler, bazan b i r tari kat yararına veya özel a r a ş t ı r m a l a r için kurulur, sonra vakıf durumuna getiri lirdi. İslâm memleketlerinde en eski halk kütüphanesinin, Emeviler devrin de, Halife Halid b i n Yezid b i n Muaviye KÜTÜPHANELER 173 I I (? öl. 683) tarafından kurulduğu an laşılmaktadır. Ancak, tam anlamıyla kurulan i l k genel k ü t ü p h a n e üçtür : 1 — Bağdat'ta, Abbasi Hahfesi ElMemun (786 - Halifeliği 813-833) za m a n ı n d a 830'da kurulan «Beyt'ul Hikme»dir. Burası, bir ilimler evi, öğretim k u r u m u olduğu kadar, bir k ü t ü p h a n e idi. Aslında, burası, i l k i n bir genel kü t ü p h a n e olarak kurulmuştu. K ü t ü p h a nede, b ü t ü n ilimlere ait kitaplar vardı, îkiyüzbin dinara (yaklaşık olarak 950.000 dolara veya 15 milyon T ü r k l i rası) mal olan Bej'tu'l-Hikme, bir ge nel k ü t ü p h a n e d e n ibaretti. Bu Akade m i n i n başkanı, Batı'da da tanınmış olan, b ü y ü k astronom ve matematikçi, Harzemli, Eb'u Abdullah Muhammed bin Musa Al-Hvarizmi (7807-850?) idi. Al-Hvarizmi, aynı zamanda Halife El Mem'ur tarafından k ü t ü p h a n e l e r genel m ü d ü r l ü ğ ü n e de atanmıştı. K ü t ü p h a n e d e aylıkları devlet talafmdan ödenen bir mütercimler ve uz manlar kurulu vardı. Yunan, Hint, Kıp tî, Pehlevi, Süryani dillerinden birçok tercümeler yapıldı. K ü t ü p h a n e d e b i l i m sel araştırmalarda bulunuluyor, her ta-, raftan gelenlere b ü y ü k kolaylıklar gös teriliyordu. B u K ü t ü p h a n e diğerlerine örnek t u t u l m u ş t u . K ü t ü p h a n e d e k i kitap kolleksiyonlarının sayısı yalkaşık olarak 100.000 kadardı. Bizanslılarla yapılan savaşı zaferle sona erdiren Halife El-Memun Bizans İ m p a r a t o r u n d a n Yunanca eserler iste mişti. Olumlu karşılık alınca kitapların seçimi için i k i bilgini memur etmişti. Beytu'l-Hikme'ye yerleştirilen bu kitap lar, m ü t e r c i m l e r tarafmdan Arapça'ya çevrilmiştir. K ü t ü p h a n e sonraları daha çok ge lişmiş, Bağdat'ın 1258'de Moğollar eli ne geçip tahrip edilmesine kadar faali yetini s ü r d ü r m ü ş t ü r . Moğollar Bağdat'ı yaktıklarında şehirde 36 kütüphanenin b u l u n d u ğ u bilinmektedir. 174 MAHMUT GÜNDÜZ 2 — Fatimîlerin (910-1171) MısırKahire'de kurdukları K ü t ü p h a n e : B u kütüphane o kadar büyüktü ki, her bi l i 18.000 kitabı saklıyacak derecede ge niş 40 odası vardı. Fatımî halifelerinden El-Hakim bi Emrillah Ebu Ali El-Mansur (985? Ha lifeliği 996 - 1021) tarafından 1004 yılın da Kahire'de kurulmuş olan «Dâr-el Hikme» hem bir kütüphane, hem de bir öğretim eğitim merkezi idi. Kütüphanede her konuda kitap var dı. Okuyuculara, müstensihlere parasız kâğıt, mürekkep, kalem temin edilen kütüphaneler her sınıf halka açıktı. F a timî halifeleri kitap derleme ve kütüp haneler kurmaya büyük önem vermiş lerdir. Kütüphanenin kitap koUeksiyonlarının 1.600.000 veya daha faz la olduğu söylenir. Fatimî Kütüphane lerinde bulunan bazı konulara ait kitap sayıları oldukça yüksekti, örneğin, ün lü hattatlar tarafından yazılmış 2400 Kur'an nüshası, Taberî tarihinden 1200 nüsha, Ibn El-Düreyd'ın (837-933) E l Cemhere adlı kitabından 100 nüsha, E l Halil'in Kitab-El Ayn'inden 30 nüsha bulunmakta idi. Dar'el Hikme, bir şii propaganda merkezi olarak faaliyet gös terdiğinden, sonradan Eyyubî Sultanı Selahaddin Eyyubî (1138-1193) tara fından kapatılmış, yerine bir Şafii oku lu kurdurmuştur. Bu zengin kütüphane, Sünnîlik-Şiîlik mezhep mücadeleleri sonunda çıkan iç savaşta talan edilmiş, çoğu ateşe atıl mış, ciltlerin derileri askerlerin ayak kabılarının onarımında kullanılmıştır. Kitapların bir kısmı Nil nehrine, bir kısmı da çöle atılaı-ak imha edilmiştir. Çöle atılan kitap yığınları üzerine, rüz gârlar kum yığarak tepeler meydana getirmişler, bu tepelere «Tilâl el-Kütüb-Kitap Tepeleri» denmiştir, 3 — islâm memleketlerinde üçün cü büyük kütüphane, Endülüs Emevî halifesi Hakem II (913 - 976) tarafından Kurtuba'da (Cordoba) Kurulmuştur. Barışı, bilim ve sanatı çok seven Ha kem I I tslâm memleketlerinin bütün pazarlarındaki kitap satıcıları aracılığı ile satın aldığı kitaplarla kütüphaneyi zenginleştirmişti. Hakem I I . kendisi de bir okuyucu ve bilgindi, okumadığı ki tap yoktu. Kütüphanedeki kitap sayısı 600.000 cilt idi. Kitapların katologlan 2 4 cilt tutuyordu. Bu devirde, Gırnata'da 70 kadar halk kütüphanesinin bulunduğu söylenir. 9 — Diğer K ü t ü p h a n e l e r : Bu kütüphanelerden başka, İslâm memleketlerinden Basra, Musul, Küfe, Şam, Halep, Buhara gibi şehirlerde, okuyucularm, araştırmacıların yararlan maları için yüzlerce halk ve özel kütüp hanelerin kurulduğu bilinmektedir. Özel kütüphaneler, genellikle bil gin bir kimsenin kendi ihtiyaçlarını kar şılamak maksadıyla derlenmiştir. Bu kütüphanelerden isteyen diğer kimse ler de yararlanabilirdi. B u kütüphane lerden birkaçını sayalım : a — Halife El-Mütevekkil'in Nedi mi El-Feth bin Hakan'ın (—? öl. 861) büyük bir kitap sevgisi vardı. Koltuğ'a aiunda Ğaima bir kitap bulundurur, fırsat buldukça okurdu. Ali bin Yahya El-Müneccim'i ken disine kitap seçmeğe ve bir kütüphane derlemeye memur etmişti. Bu kütüpha ne için birçok eserler yazılmıştır. Ünlü bilgin El-Câhiz de bu kütüphane için kitap yazanlar arasındadır. İbn en Nedim : «Güzellik ve sayıca, hiç kimsenin, bu kütüphaneden daha iyi bir kolleksiyona sahip olmadığını» belirtir. b — Büyük bir tabib olan, hıristiyan Arap Huneyn bin Ishak (Abu Zayd Hunayın bin Izhak Al-Ibadî - 809 - 873 -) Anadolu'ya, Bizans'a geziler yaptı. Y u nanca, Süryanca, Farsçayı mükemmel İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 175 Öğrendi. K ü t ü p h a n e s i , çeşitli dillerden eserlerle dolu i d i . Kitap çevirmede ma hirdi. Halife Mem'un Huneyn bin Ishak'a çevirdiği kitaplar a ğ ı r h ğ m d a al t ı n vermiştir, önemli katkılarda bulundular. Daha çok Şiilik propogandası ve k ü l t ü r ü n ü n ge liştirilmesi maksadıyla kurulan bu kü tüphanelerde önemü kitap koUeksiyonları vücuda g e t i r i l d i : c — Gene bir tıp bilgini olan, Selahaddin E y y u b î ' n i n özel hekimi M u vaffak-eddin bin El-Matran'm (? öl. 1191) k ü t ü p h a n e s i n d e 10.000 cilt kitap bulunuyordu. Bazı kitapları kendisi kop ya etmişti. K ü t ü p h a n e s i n d e devamlı üç m ü s t e n s i h çalışıyordu. Bunlar, ünlü hattatlardı. 1 — Büveyh Oğullarının Bağdat hü k ü m d a r ı olan Muiz-al-Devle'nin (915 967) yerine geçen oğlu Izz-al-Devle Bah tiyar (942 ? - 978) daha çok bir şairdi. Kardeşiyle yaptığı mücadelede ele ge çirdiği Basra'da kütüphaneler arasında 15.000 kitaplık kolleksiyonu olam vardı. d — B ü y ü k bir bilgin ve dilci olan İbn'al-Haşşab (? öl. 1171) derlediği k i taplarla zengin bir k ü t ü p h a n e k u r m u ş tu. B u kimse, kitap edinmek için meşru olmayan yollara b a ş v u r m u ş t u r . Satışa çıkan kitapları gizlice yırttığı ve eksik olan bu kitaplara kolayca sahip olduğu söylenir. Ö d ü n ç aldığı kitapları da iade e t m e m i ş t i r . Sonunda, kitaplarını ilim peşinde koşanlara bırakmıştır. e — Mısır'da doğan ve çeşitli i l i m dallarında geniş bilgisiyle ün yapan İbn'al K i f t i (Ab'ul Hasan A l i bdn Yusuf, Cemaleddin A l - K i f t i , 1172 - 1248) Eyyubiler devrinde yüksek mevkilerde bu lundu. Suriye'de vezirlik yaptı. Tarih ve edebiyat üzerine, eserler yazmıştır. «Tarih Al-Hukâmâ» adlı eseri pek meş hurdur. İbn'al K i f t i ' n i n b ü y ü k bir kitap sev gisi vardı. Bunu bilenler, cömertçe ödül lere nail olabilmek için kitaplarını ona takdim etmek üzere getirirlerdi. B ü t ü n vaktini ve g ü c ü n ü kitaplara hasretmiş olan İbn'al-Kifti evlenmeyi bile reddet mişti. K ü t ü p h a n e s i n i n 50.000 dinar de ğerinde olduğu söylenir. Vasiyetine uyularak, ölümünde kitapları Halep ha kimi En Nasn-'a verilmiştir. f — B i r ara Bağdat Abbasi Halife liği Güney î r a n ve Irak'ta h ü k ü m süren Şii mezhebinden İranlı haneden Büvej'h Oğullarının (Büveyhler, 932 - 1055) egemenliği altına geçti. Büveyhler, Bağdat'ta k ü t ü p h a n e l e r i n gelişmesine 2 — Hazret! A l i bin Ebi Tahb'in (598-661) türbesinin bulunduğu Necefte kurulan k ü t ü p h a n e b u g ü n de yerin dedir. BüveyhoğuUarından Abdud-edDevle (? öl. 983) bu kütüphaneye büyük önem vermiştir. 3 — Büveyh Oğulları hükümdarları nın vezirleri de önemli kütüphaneler kurmuşlardır. Bunlardan, vezir Ebu'l Fazi bin el-Amid'in, her bilgi t ü r ü n d e 100 deve 3mkü tutan b ü y ü k bir k ü t ü p hanesi vardı. B ü y ü k tarihçi ve filozof, İbn-i Miskeveyh (? öl. 1030) bu k ü t ü p hanenin yöneticisi olmuştur. 4 — BüveyboguUarından hüküm dar İmadu'd-Devle Ebul Kalincar'm (Kahcar ? öl. 1048) veziri. Adil Behram bin Mafanna Firuzabad'ta 7000 cilt l i k b ü y ü k hattatların el yazısı kitaplar dan oluşan bir k ü t ü p h a n e k u r m u ş t u . 5 — Bahaud-Devle'nin (? öl. 1012) veziri, Sabur bin Erdeşir, 994 te Bağ dat'ın Kerh mahallesinde «Beyn-es Sureyn» (İki Sur Arası) de kurduğu hem kütüphane, hem okul olan «Dar'el-İlim» de 10.400 kitap arasında meşhur hattat Ibn Mukle (886 - 939) tarafından yazılnnş 100 Kur'ân nüshası vardı. Bir aka demi olan kütüphanede bilim adamları buluşur, edebiyat ve müzik şölenleri tertiplenirdi. 6 — Ebu'l Hasan A h bin Ahmed ez-Zeydi (? öl. 1179) tarafından kuru lan. Zeydi C?.mii ve kütüphanesi do önemli halk kütüphanelerindendi. 176 MAHMUT GÜNDÜZ 10 — Medrese Kütüphaneleri Daha önce, kurulmuş olan cami kütüphaaelerinin yerini medrese kütüp hanelerinin aldığını belirtmiştik. tslâm memleketlerinde cami ve mescid gibi öğretim ve eğitim kurum lan yamsıra, sonradan derse çalışılan, ders okunan yer anlamına gelen medre seler kurulmuştur. Medreseler zamanla birer üniversite durumuna gelmiştir. Cami ve medreselerdeki öğretim ve eği tim görevi medreselere geçmiştir. Medreselerin kuruluşunda, genel likle arap olmayan diğer müslüman un surlar önemli rol oynamışlardır. Halifeliğin Abbasîlere geçmesiyle, arap olmayan unsurlar, özellikle, İranlı lar ve Türkler, gün geçtikçe, devlet yö netiminde hakim olmaya başlamışlar dır. İranlılar ve Türkler halk arasında yaygın eğilimleri benimsemek suretiy le, onların sevgisini kazanmak, ellerine geçen fırsatları, din ve eğitim alanların da değerlendirmek için çabalar göster mişlerdir. Bu yüzden kısa zamanda, devletten yardım gören okulların sayıları artma ğa başlamıştır. Bu artışın nedenlerini kısaca, şu üç noktada toplayabiliriz: a — Araptan olmayan sultanlar ve prensler öteki dünyada mükâfatını gör mek maksadıyle okullar, eğitim kurum ları kurmuşlardır. Bu, İslâm'da, vakıf sisteminde, öğretim ve eğitim hizmetle rinin doğmasına ve yaygın duruma gel mesine etkili olmuştur. Bu tür vakıflar Osmanlı Devleti'nin sonlarına kadar gö rülmüştür. b — Sultanlar, prensler ve zengin ler öldükten sonra, servetlerinin heba olmamasını, açgözlülere gitmemesini sağlamak için vakfı en uygun yatırım olarak görmüşlerdir. c — Kurucuların kendi dînî inanç ve mezheplerini yaymak ve geliştirmek (Sünnî-Şiî çatışması gibi) amacı, ö n c e leri birer yüksek eğitim: merkezi olan caniiler, mescidler, eskisi gibi faaliyet lerine devam etmelerinde, ders' halka larının ibadet sükûnetini bozacağı an laşıldığından, öğretim yerleri camiler den ayrılmıştır. Bu yüzden, öğretim ve eğitim kurumları olan medreseler doğ muştur, îlkin camilere bitişik veya paminin bir bölümünde açılan medreseler, sonradan, müstakil tesisler haline geti rilmiştir. 11 — İlk Medreseler Medrese sözü ilk olarak I X . yüzyıl da kullanılmıştır. İslam tarihçileri ilk medresenin Selçuklu Veziri Nizam E l Mülk (Hasan bin Ali bin Ishaket-Tusi 1018 - 1092) tarafından 1066 tarihinde Bağdat'ta ve sonra da Nişabur, Belh, Herat, Isfahan, Merv, Basıa, Musul'da inşa ettirildiğini bildirirlerse de, tarih çi El-Makrizi (1364-1442) ve El-Suyuti'ye (1445 - 1505) göre, bunlardan daha önce kurulan medreseler bulunduğu an laşılmaktadır. Örneğin: a — Nişabur'da, Eb'ul Fazi Muhammed Beyhaki (996 - 1077) da kurulan Beyhakiye vezir ve tarihçi bin Hüseyin E l tarafından 1049 Medresesi. b — Nişabur valisi Emir Nasır bin Sebüktiğin'in (X. yy.) 998 de kurduğu medrese. c — Abu Sa'd ismail Al-Astarabadi (X, X I . yy.) tarafından kurulan med rese. d — Müderris Rükn-al Dîn Al-Isfarai (? öl. 1027) için kurulan medrese. Bir takım yazarlar Nizamiye Med reselerinin ilkinin ğunu söylerler. Nişabur'da kuruldu Nişabur Medresesinin kuruluşu ile ilgiU olarak Kazvini (Ze- keriya bin Muhammed bin Muhammed Ebu Yahya, 1203-1283), Asâru'l-Bilâd v'al Ahb'aru'l-İbâd-Beldelerin ve kulların şöyle anlatır: Haberleri» eserleri adlı eserinde İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜl ÜPHANLLER «Sultan A l p Arslan bir g ü n Nisabur şehrine girer. B i r caminin ka^ pısı ö n ü n d e n geçerken orada toplan mış b i r t a k ı m bilginler görür. Bilginler i n kılıkları p e j m ü r d e idi. Sultan geçer ken saygı göstermediler ve takdir et mediler. Bunun üzerine, Sultan hayret le, yanında bulunan veziri Nizam-el Mülk'e b u n l a r ı n k i m olduklarını sorar. Nizam-el Mülk, onların bilgin ve ruh ta şerefli insanlar olduklarını, d ü n y a v i şeylerden zevk almadıklarını, üzerle rindeki giysilerin onların fakirliklerine alâmet sayılmaması gerektiği karşılığı nı verir. Nizam-el-Mülk, Sultanı bu şekilde y u m u ş a t ı n c a , devamla, «Eğer Sulta nımız izin verirlerse, onlara bir yer i n şa ettirip, vakıf tahsis edeceğim, böyle ce, onlar i l i m peşinde koşmakla iştigal eder ve Yüce Sultanımıza, hamd vo sena ederler» der. Sultan bunun üzerine Nizam-elM ü l k ' ü n medreseler k u r m a s ı n a izin ve rir. Ayrıca, h ü k ü m d a r l ı k gelirinin onda b i r i n i n de yapım masraflarına ayrılma sını emreder. Görülüyor k i , medrese lerin kuruluşunda Nizamel-Mülk'ün b ü y ü k hizmetleri geçmiştir. Bu husus ta, bazı İslâm tarihçileri, onun için : Nizam-el Mülk'ün k u r d u ğ u med reseler, b ü t ü n d ü n y a d a pek ü n l ü d ü r . B i r tek köy bile bu medreselerden yok sun değildir. D ü n y a n ı n en uzak bir kö şesinde bulunan Cezireyi Ömer'de bile. Radi ed-Dîn adiyle bilinen b ü y ü k bir medrese vardır.» Diğer b i r i de : «Nizam el-Mülk nerede bir bilgin görse hemen ders vermesi için bir med rese kurar, tahsisat bağlar ve kitaplar temin ederdi» demektedir. Medresele r i n kütüphanesi kitap koUeksiyonları b a k ı m ı n d a n çok zengindi. Örneğin : 1 — Kahire'deki Fazihye medrese sinde 100.000 cilt kitap vardır. 177 2 — Mustansıriye Medresesinde i y i düzenlenmiş 80.000 cilt kitap bulunu yordu. • 3 — Şam Medreselerinin kurucu su olan Sultan Nureddin Zengi (11181174) büyük sayıda kitapları okuyucu larını emrine tahsis etmişti. 4 — Nizam El-Mülk kurduğu her medıesede bir de k ü t ü p h a n e tesis et mişti. Bunların en büyüğü Nizamiye Medresesinin kütüphanesi idi. Nizam-el-Mülk'ün kurduğu Nizami ye Medreselerinin en büyüğü Bağdat'takidir. 60.000 dinara malolan bu med rese, diğerlerine örnekti. İman Gazali gibi en tanınmış bilginlerin, fıkıhçılarm ve fikir adamlarının ders verdiği med rese çok büyük hizmetler görmüş, adamlar yetiştinniştir. Bunlardan biri. Şeyh Sadi Şirazi'dir (1184 - 1291). Med resenin yıllık masrafı 15.000 dinardı. Nizam-el-Mülk'ün ölümünden sonra, medrese ve k ü t ü p h a n e kurma faaliyeti hızla devam ederek gelişmiş, X I V . yüz yılda, İslâm dünyasının hemen her ye rine yayılmıştır. Yüzlerce olan bu mem leketler içinde birkaçını ve medrese sa yısını sayabiliriz: Bağdat'ta 40, Kahire'de 74, Şam'da 73, Kudüs'te 41, Halep' te 14 vb. Eski İslâm kaynaklarında med reselerin ve kütüphanelerin kurulduk ları tarih, yer ve kuruculariyle. çalış malarına ait geniş bilgiler vardır. Bu kaynaklardan önemli biri, Muhammed Ibn'en Nedim'in (? öl. 996) 987'de ya yımladığı «Fihrist'el Ülûm» adlı eseri dir. Bu, o zamana kadar, telif ve tercü me b ü t ü n i l i m dallarında, arapça yazıl mış eserlerin bibliyografyasıdır. Eserde, her yazarın biyografisine ver verildiği gibi, tenkidine de yer ve rilerek, olumlu, olumsuz taraflarını be lirten bir hste de ilâve edilmiştir. A r a ş l ı n n a c ı l a n n , okuyucuların ace le müracatlarını karşılamaya mahsus k ü t ü p h a n e l e r de vardı. Bu t ü r kütüpha nelerden biri 1395 te Kalnre'de inşa edil- 178 MAHMUT GÜNDÜZ miş olan «Madrusat-Al Mahmudiya»da raslanır. Günümüzde, Muhammed Ibn'al Ne dim'in bahsettiği kitaplardan binlercesinin bize ulaşmadığmı söylersek, Müs lüman kaynaklarının zenginliği hakkın da bir fikir vermiş oluruz. Hattâ, bu ki tapların Ibn'al Nedim'in kütüphanesi nin özel katalogu olduğu söylenir. Bib liyografyada her türlü esere ilmi, edebî, peri masallan, roman, yemek pişirme, zehir, av, spora yer verilmiştir, tslam medreselerinde veya diğer yüksek sevi yeli okullarında ders veren öğretmenle re, «Müderris» deıürdi. ki bu günümüz de profesör karşılığıdır. Öğretmenler için üstat bir nevi şeref unvanı idi. Bu da, bilim dalında üstün yeteneği olan kimse anlamına gelirdi. D — Kütüphane Yönetimine Ait BilgUer: 1 — Yöneticiler: Kütüphanelerin yönetim ve dene timleri yüksek derecede kültürü gerek tirdiğinden, kütüphane müdürlüklerine, genellikle isim yapmış bilginler atan mıştır. Bunların arasında, dünyaca ta nınmış ünlü kişiler de vardır : a — îbn Sina (980 - 1037) SamanoguUanndan Nuh bin Mansur'un Buhara'daki saray kütüphanesinin müdürlü ğünü yapmıştır. Sultan Nuh Ibn Mansur tarafından saraya Sultanı tedavi için davet edilen genç hekim îbn Sina, henüz onsekiz yaşında bulunuyordu. Sultanın tedavisinden sonra mükâfat olarak kendisine açık tutulan saray kü tüphanesinden hayrete düşen î b n Sina şöyle bahsediyor: «Orada üstüste raflara sıralanmış odalar dolusu kitaplar gördüm. Bir oda, arap dili ve şiiri, öbürü hukuk ve başka ilimlere ayrılmıştı. Böylece her ilim da lına ayrı bir oda tahsis edilmişti. Eski Yunan yazarlarına ait bir katalogu göz den geçirdim ve burada istediğim kitap lara baktım. Bu koUeksiyonda öyle eserler gördüm ki, çok az kimse adlarını işitmiş olabilirdi. Ben bile, bunları ne önceleri görmüştüm, ne sonraları göre bildim.» Genç bilgin, bu kütüphaneden büyük ölçüde yararlandı. B i r süre son ra bu kütüphane yanmıştı. Yangını, îbn Sina'nın, bu bilgilere sahip tek adam kalması maksadıyla çıkardığı söylenir. b — Al-Hvarizmi (Sehl bin Harun ve Said bin Harun), Bağdat'taki Bey tel Hikme'nin kütüphane müdürlüklerini yapmıştır. c — Ebu'l Hasan Ali bin Muham med eş-Şabusti (? öl. 999) Kahire'deki Fatimi Kütüphanesinin müdürü, birkaç kitabın yazarı bir bilgindi. d — Büyük arap filozof ve yazarı îbn Miskeveyh (? öl. 1030). Büveyhi vezirlerinden Ebu'l Fazi îbn el-Amid'in (? öl. 971) 100 deve yükü tutan büyük kütüphanesinin müdürlüğünde bulundu Vezir Ebu'l Fazi îbn E l , Amid'in Rey şehrindeki evi 965 yılında mezhep men supları tarafından tamamen yağma edil mişti. Kuvvetli bir ilim adamı ve büjaik bir kitapsever olan îbn'el Amid'in kü tüphanecisi îbn Miskeveyh olayın sonu nu şöyle anlatır: «O, kitaplarını dünyadaki her şey den fazla sevdiği için çok üzüldü. îlim, felsefe ve edebiyatın bütün dallan ile ilgili olmak üzere yüz deve yükünden fazla kitabı vardı. Beni görünce kitap larını sordu. Ona, kitapların emniyette olduklarını ve kimsenin dokunmadığını söyleyince, neşelendi ve dedi k i : 'Sen uğurlu bir adamsın, her şeyin yerine bir yenisi konulabilir, fakat kitapların konulmaz' ve güleç bir yüzle, 'Yarın onları şu yerlere götür' dedi. îstegini yerine getirdim. Bütün servetinden sa dece kitapları kurtulabilmişti.» e — Billah'ın kurduğu tüphane Abbasi Halifesi El-Mustanra (? öl. 1272) Bağdat'ta 1232 de Mustansırıye Medresesinin kü müdürleri arasında, önemli İSLÂMDA KfTAP SEVGİSİ VE İ4.K KÜTÜPHANELER bilginler görülür. Bunlardan ünlü tarih çi Ibn'es Sai (? öl. 1274) ve î b n el-Fuvati'yi (? öl. 1323) sayabiliriz. K ü t ü p hane m e m u r l a r ı arasında k a d ı n l a r ı n da çalıştırıldığı kaynaklarda belirtilmekte dir. 2 — K ü t ü p h a n e yöneticiliği yapan kişiler önemliliklerini, Selçuklular, Os m a n l ı l a r devrinde de korumuşlardır. Bu hususta sırası geldiğinde bilgi verilecek tir. İslamda k ü t ü p h a n e hizmetleri ve yöneticihgine ait b i r t a k ı m terimler de b u l u n m u ş ve kullanılmıştır. Örneğin : a — Sahip: K ü t ü p h a n e sahibi, koruyucu müdürü, b — V e k i l : K ü t ü p h a n e m ü d ü r yar dımcısı c — Hafızı K ü t ü p , muru, yönetici k ü t ü p h a n e me d — M ü t e r c i m : Çevirici e — Nasih : Müstensih, kitap kop ya eden f — Mücellid ; Ciltçi g — Münavilun : murları Kütüphane me h — F a r r a ş : Odacı, hademe, bakı cı, s ü p ü r ü c ü i — Müşrif : Nezaretçi, vakfın ko ruyucusu, (Müracaat Memuru, teşrifatçı). 3 — K ü t ü p h a n e l e r i n her t ü r l ü yö netim ve hizmetlerine ait kurallar, g ü n ü m ü z d e k i l e r kadar mükemmeldi. Hattâ, daha çok olanaklara sahiptirler, denebilir. Bunları özetliyerek açıklıyalım : a — Her k ü t ü p h a n e n i n , hemen he men esasları birbirine benzeyen birer yazılı talimatnamesi (yönetmelik) var dı. Buna, yönetim, araç, gereç ve diğer ihtiyaçlar için (Bütçe ve Masraf) kesin kayıtlar konmuştu. Kütüphanelerin 179 masrafları yıllık olarak hesaplanıyor du. Bazı k ü t ü p h a n e personeline aylık ekmek, et ve diğer yiyecek maddeleri de verilebilirdi. B i r k ü t ü p h a n e n i n yıUık 'ı:":'çesine bir örnek olmak üzere Mısır' daki Fatimi Halifesi Hakim Biemrillah'm (985 - 1021) 1004 te k u r m u ş olduğu «Dar-el Hikme-îlimler Evi»nin k ü t ü p hane masraflarının dökümünü görelim. Para birimi, zamanın altın parası sayı lan ve günümüze oranla pek yüksek sa tın alma gücü olan Dinar'a göredir. Masrafın Cinsi Miktarı Hasır için Kâğıt (Müstensihler için) Kütüphanecinin aylığı Su parası Hizmetliler için (Kapıcı v.s.) Mürekkep, kağıt, kalem Perdelerin onarımı K i t a p l a r ı n cilt ve onarımı K J Ş için keçe perdeler Kışlık kilimler için 10 dinar 90 » 48 » 12 > 15 » 12 » 1 » 12 » 5 » 4 » ( 1 Dinar günümüzdeki 1 altın rayi cine göre 75 - 80 misli alış gücüne sa hipti.) Yöneticilerin ve diğer personelin aylıkları, k ü t ü p h a n e yönetimi, okuyucu hizmetleri, satınalmalar gibi hususlar yönetmelikte belirtilmişti. K ü t ü p h a n e l e r i n yönetim ve hizmet lerine ait bazı bilgilerin özeti : 1 — K ü t ü p h a n e l e r için kitap sağla m a n ı n yollan değişik olmakla beraber, genellikle : a — Kitap satın ahnak veya yaz dırmak, b — Bizzat yazmak veya kopya et mek, c — Başkalarına, hattatlara veya müstensihlere yazdırmak suretiyle k i tap sağlanırdı. 2 — Yazarlar, bağlı oldukları hir veya mahallenin şe camilerine iste- MAHMUT GÜNDÜZ yenlerin okumalai'ı için eserlerinin b i rer kopyasını bağışlamayı adet edinmiş lerdi. • of Abbasids, Islamic Culture, C. I I I . 1929, s. 231» adlı yazısında devrin İslâm k ü t ü p h a n e l e r i için şöyle denilrtıektedir : 3.— K ü t ü p h a n e m ü d ü r ü , k ü t ü p h a iiemn y ö n e t i m işleriyle uğraştığı gibi f i k r i sorunları da çözümlemekte i d i . O, yeni kitapları toplar, kataloglannnasına nezaret eder, okuyuculara her t ü r l ü ko laylığı gösterirdi. K i t a p l a r ı n ciltlenme sinden, o n a r ı m b a k ı m l a r ı n d a n sorumlu idi. K i t a p l a r ı n ödünç verileceği kimse leri de seçerdi. B i r kitap için, birkaç is tekli varsa, varlıklı olanı, her zaırian o kitabı satın alabileceğinden, fakir oku yucu tercih edilirdi. «Çeşitli a m a ç l a r için kullanılan bir çok odalar vardı. İçinde kitapların m u hafaza edildiği galeriler, ziyaretçilerin okuyup çalışabilecekleri odalar, elyaz malarını kopya edenlere tahsis edilmiş odalar, edebî toplantılara ayrılmış sa lonlar, hatta bazı hallerde müzikli eğ lenceler için odalar bulunurdu. B ü t ü n odalar zengin ve rahat ettirecek b i r şe kilde donatılmıştı. Yerde halı ve k i l i m ler seriliydi. Üzerinde, okuyucular bağ daş kurup otururlar, okur, hatta yazar lardı. Ana giriş kapısının özfel bir şekil de yapılmış, soğuk havanm girmesini engelliyen ağır bir perdesi vardı. Çok b ü y ü k k ü t ü p h a n e l e r d e , m ü d ü r ü n bir de yardımcısı (vekil) bulunur du. 4 — Kütüphanelerin büyüklükleri ne göre, m e m u r l a r ı n sayıları da değişe bilirdi. Gene, k ü t ü p h a n e l e r d e , büyük lüklerine göre devamlı olarak bir veya birkaç mücellid bulundurulur, ciltçilik le uzman olan bu sanatçılar, titizlikle ciltledikleri kitaplara, estetik değer ka zandırırlardı. 5 — Ödünç kitap vermek, k ü t ü p hanelerin ve o k u y u c u l a r ı n d u r u m l a r ı n a göre düzenlenmişti. K ü t ü p h a n e l e r i n ka talogları ve her bilgi dalının dolapları ayrı i d i . Bunlar şeritlerle belirtilirdi. Ödünç alman kitaplara ihtimam gös terilmesi, düzeltmelerin izin alınarak yapılması, kenar notları konmaması, k i tabın boş sayfa ve yerlerine yazılmama sı, üçüncü bir kişiye verilmemesi, isten diğinde hemen geri verilmesi, geri ve rene t e ş e k k ü r edilmesi kurallar arasın da yer almıştır. 6 — K i t a p l ı k l a r genellikle açık bu lundurulur, herkes dilediği kitabı ko layca alabilirdi. Değerli ve nadir yazma lar da k i l i t altında tutulur, okumak is teyenlere özel izinle v e r i l i r d i . Olga Pinto a d ı n d a bir İ t a l y a n kadın y a z a r ı n îngilizceye çevrilen «The Libraries of the Arabs During The Time E — TÜRKLERDE KÜTÜPHENELER 1 — Horasan ve Anadolu Selçuklu^ l a n devrinde kurulan, ö s m a n l ı l a r dev rinde de gelişerek adları ve kalıntıları g ü n ü m ü z e dek erişen yüzlerce medre se k ü t ü p h a n e l e r i n i n kitap kolleksiyonlarını kesinlikle tesbit etmek imkânsız dır. Selçukluların devlet kurduktan sonra egemenlikleri altında bulundur dukları İslam memleketlerinde kurduk ları medrese ve k ü t ü p h a n e l e r h a k k ı n da oldukça geniş bilgiler vermiştik. Bunları, tamamlayıcı mahiyette olmak üzere ayrıntılara girişmemiz gerekiyor : Bilindiği üzere, medreselerin ilk k u r u c u l a r ı Selçuklulardır. İlme ve i l i m a d a m l a r ı n a b ü y ü k Önem veren, sultan^ 1ar ve devlet ileri gelenleri, daha b a ş langıçta, şehirlerde medrese ve kütüp-^ haneler kurmaya giriştiler. a — Her medresenin ve şehrin a y r ı ayrı birer k ü t ü p h a n e s i n i n olduğu anla şılmaktadır. Selçuk devletinin kurulu ş u n d a n beri merkezi olan Merv'de bir çok k ü t ü p h a n e vardı. B u n l a r ı n her b i r i nin kitap kolleksiyonları 12.000 ciltten aşağı değildi. Şehirde, Nizam-el Mülk, İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER Mustavfi, Şeref-uV Mülk, Vezir Mecd-ul Mülk, Hatuniyye, Kemaliyye, Anıidiyye, Zameriy5'e, Ssmaniyye gibi adları olan oıi k ü t ü p h a n e n i n b u l u n d u ğ u b i l i n mektedir. b — T ü r k i s t a n ve Harizm k ü t ü p haneleri de zengin kitap kolleksiyonlarina sahiptiler. Ş a h a b e t t i n Hayraki'nin ( X l i . yy.) Ürgenç'te Şafii Camii yanın da k u r d u ğ u k ü t ü p h a n e n i n eskiden olduduğu gibi, gelecekte de bir benzerinin görülmeyeceği rivayet edilir. Bu çok j-üksek uygarlık merkezinde, bu şekil de nitelendirilen k ü t ü p h a n e n i n cidden muazzam bir tesis olması gerekir. Mo ğol istilası önünde, kitapların, ancak, en kıymetlilerini götürebilen Şahabeddih ölünce, onlar da,' zamanın kârgaşalığı'nda, sokak takımının eline düşmüş ve yakılmıştır. H ü l a g u ' n u n Bağdat ve Suriye sefer lerinde yanında bulunan b ü y ü k filozof ve astronom Nasirüddin Tusi'nin (12011274) bu istilalar esnasında yağma edi len kitaplardan Meraga'daki b ü y ü k ra sathane yanında k u r d u ğ u b ü y ü k k ü t ü p hanede, 400.000 kitap bulunuyordu. c — K i r m a n h ü k ü m d a r ı Mehmed, medrese cami, zavij'e ve kendisi için türbe inşa ettirilen k u r d u ğ u k ü t ü p h a neye, (Dar-ul-Kütüp) her i l i m dalına ait 5000 kitap vakfedilmişti. d — K e r v ş a n s a r a y l a r ' d a (Dâru'z-ziyafe, han, misafirhane), okumak isteyen ler bilginler için k ü t ü p h a n e l e r kurulma sı, diğer yolcunların eğlenebilmesi için de satranç takımları b u l u n d u r u l m a s ı , devrin uygarlık seviyesini belirtmesi ba kımından dikkati çekicidir. Ö r n e ğ i n : Türk bilgin ve tarihçisi Fahreddin Mübarek-şah'ın (1130- 1206), Misafirha 181 2 — Anadolu Selçuklulari ve Osmanlılar a — 1071 Malazgirt zaferinden son ra, Anadolu'yu Türkleştirmeye girişen Selçuklular, 1075 yılında Türkiye (Ana dolu) Selçuklu Devletini kurmuşlardır. 13SÜ taiilline kadar varlığını sürdüren Anadolu Selçuklularının başkenti Kon ya'da, başlangjç'an itibaren büyük bir i l i m hareketi göze çarpmaktadır. Anadolu'da, ilk özel k ü t ü p h a n e n i n kuruluşu Konya'da görüknüştür. Daha X I I L yüzyılın başlarında, Anadolu'daki şehirlerde, birçok medreselerin bulun duğu bilinmektedir. Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Mardin, Ankara, Kas tamonu, Manisa, Amasya, Tokat gibi. Bu medreselerin, b ü y ü k kitaplıklara sahip oldukları anlaşılıyor. Bu devirde, kazalarda, hattâ köylerde bile medrese ve kitaplıklar vardı. b — Büjmk bilgin ve mutasavvuf Sadrettin Konevi'nin (1210 - 1274) Kon ya'da kurduğu k ü t ü p h a n e (256 kitap) günümüze dek kültür hizmetini sürdür mektedir. Konya'da ilk kütüphane 1201 yılında Şemseddin Altunaba tarafından İplikçi medresesinde kurulmuştu. Selçuklular devrinde, Anadolu'da kurulan kütüphanelerin başlıcaları: 1 — Kadı Burhaneddin Ahmed'in (1345 - 1398) Sivas'ta kurduğu kütüpha ne, 2 — Bilgin bir kimse olan. Hacı Şadgeldi (? öl. 1381) Paşanın oğlu, Amasya emiri. Emir Ahmed'in Amas ya'da kurduğu kütüphane, 3 — Aı-tuk oğulları 1108 - 1408) Mardin Hakimi, Cihangiroğlu K a s ı m ' m (? Kasımiye (Sultan Kasım) de k u r d u ğ u k ü t ü p h a n e . (Artuklular, Akkoyunlu 1487 - 1502) medresesin nesinde bilginlerin okumaları için k ü 4 — Candaroğlu İsmail Bey'in (1419 - tüphane kurulmuş, cahiller için de sat 1479) Kastamonu'da kurduğu k ü t ü p h a ranç takımı konulmuştur. ne. 182 MAHMUT GÜNDÜZ c — Anadolu Selçuklulannda kuru lan genel ve özel küti^haneler şüphe siz, sadece bunlar değildir. İslamlığın — hatta insanlığm — ziy net ve kültür hazineleri sayılan bütün bu eserler, zaman zaman İslam alemin de başgösteren mezhep kavgaları, iç ayaklanmalar ve karışıklıklar sırasında tı^pten kurtulamamıştır. Netekim 1090 da Karmatilerin Basra şehrini ele geçirip, yağmalamaları sırasında, ilk vakıf kütüphaneyi yakmalarını biliyo ruz. Diğer yönden X I I I . yüzyıl başların dan itibaren, Asya steplerinden, bîr vahşet sürüsü halinde kopup gelen ve hızını Anadolu'da alan, putperest Mo ğolların istilaları sırasında, İç Asya, Türkistan, Harizm, Horasan, Afganis tan, Irak, Azerbaycan, Anadolu ve Su riye'deki bütün bu uygarlık eserleri ya kılıp, yıkılmıştır. Bağdat'ta son kuru lan kütüphane, Abbasi Halifesi Al-Mustasım Billah'm (1212 - 1258) veziri Muayyad al-Dîn Muhammad İbn Ahmed Al-Algamî*ye (? öl. 1258) aitti. 10.000 citlik kütüphane, Moğol istilâsında yağ ma ve tahrip edilmişti. Moğolların istilâ sından önce Merv'de en az on kütüpha ne vardı. Çağdaş bir yazar, Moğollar için «Geldiler, söktüler, yaktılar, kestiler ve alıp götürdüler» demiştir. Moğol vahşetiıün en büyük tahri batı, ilim ve kültür kurumlarına olmuş tur. Daha sonraları, bu vahşetin diğer bir benzerini, mamur, müreffeh ve kül tür kurumlarıyla dolu İspanya'da gör mekteyiz. Hıristiyanlık taassubuyla, Ispanya'daki İslâm memleketlerine saldıran ve buralardaki küçülen İslâm devletlerini birer birer yıkan, hıristiyanlar, 771 yıl lında kurulan ve X V . yüzyıl başlarına kadar süregelen şekizyüz yıllık büyük bir uygarlığın bütün eserlerini ve eşsiz kitaplarını insafsızca imha etmişlerdir. Daha X . yüzyıl başından Burtuba (Cor doba)'da yalnız, katoloğu 44 cilt tutan 600.000 elyazması eserle dolu kütüpha nelerin kitapları Gırnata'yı ele geçiren hıristiyanlar tarafından şehrin meyda nında bir günde 80.000 kitap yakılmak suretiyle, tamîunen imha edilmiştir. Şu gerçeği de belirtmeden geçmiyelim: İkiyüz yıl süren Haçlı Seferleri (1096 - 1272) esnasında, huristiyanlık ta assubu ile İslâm memleketlerine saldı ran. Haçlı orduları, önlerine gelen her şeyi, yıkıp yaktıkları gibi, kütüphane leri de yok etmişlerdir. Trablus'taki kütüphanede üç milyon kitap bulundu ğu, bunun ellibininin Kur'ân-ı Kerîm, seksenbininin tefsire ait olduğu, kütüp hanede 180 müstensi'hin çalıştığı bildi rilmektedir. Bu sayıların abartılmış olabilecegini hesaba katmamız gerekebi lir. Ancak, bu kütüphanenin, çok sayı da Kur'ân-ı Kerîm nüshasını gören bir papazın teşvikiyle 'hristiyanlar tarafın dan yakıldığı Batılı tarihçilerce de ka bul edilmektedir. (Damascus Chronicle of the Crusades, London, 1932, s. 89, J . S. Beddie, «Books In The East During The Crusades», Speculum, VIII, 1933, 240). d — Osmanlı İmparatoıHiuğu'nda İlk Kütüphaneler 1 — İslâm'ın doğuşundan kısa bir s ü ı e sonra kitaba ve kütüphanelere gös terilen büyük ilginin devamı Selçuklu larda olduğu gibi, Osmanlılarda da gö rülür. Osmanlılar, kuruluşlarından iti baren (1299 - 1922) ilme, kitap ve kütüp hanelere büyük saygı ve ilgi göstermiş lerdir. Osmanlıların devlet olarak kurulu şundan bir süre sonra ilk medrese, 1330 tarihinde Gazi Orhan Bey (1288 - 1324 1360) tarafından İznik'te kurulmuştur. Orhan Gazi, Osmanlıların merkezini İz nik'ten Bursa'ya naklettikten sonra Bursa'da Aya Elia manastırı mevkiin deki meşhur medreseyi inşa ettirdi. 1361 de Edirne'nin fethinden sonra, baş kent olan Edirne'de büyük üç şerefeli medrese kuruldu. Fâtih Sultan Meh- İSLÂMOA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER med'in (1432 - 1481) İstanbul'u 1453'te fethinden sonra, medreseler ve diğer i l i m k u r u m l a n , b ü y ü k yeniliklere u ğ radılar. 2 — Osmanlı devletinin kurulu şundan kısa bir süre sonra, Anadolu Selçuklularının bir d e v a m ı olarak, i n tikal eden vakıflar ve k ü l t ü r k u r u m l a n , başta h ü k ü m d a r olmak üzere, valde sultanlar, vezirler, paşalar, ağalar, bey ler, hali vakti yerinde olanlar tarafın dan benimsenerek u y g u l a n m ı ş , gelişti rilmiştir. Bunları yaşatabilmek için zen gin vakıflar k u r u l m u ş t u r . Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a k i kü tüphaneleri, genellikle, k u r u l u ş l a r ı n a göre şu sınıflara ayırabiliriz : a — Cami ve medreselerdeki kitap lıklar (kitap dolapları), b — Cami ve medreselerdeki tüphaneler (kitap odaları), kü c — Saray k ü t ü p h a n e l e r i , d — Genel ve özel k ü t ü p h a n e l e r , Cami ve medreselerdeki k ü t ü p h a neler hakkında daha önce ayrıntılı b i l giler vermiştik. B u n l a r ı n t e k r a r ı gerek sizdir. Osmanlılar, k u r u l u ş u n d a n itibaren meydana getirdikleri sosyal ve k ü l t ü r kurumlarının yanısıra, kütüphaneler kurmayı da ihmal etmemişlerdir. Genişleyen ve g ü n geçtikçe gelişen İmparatorluğun, yabancı unsurlardan oluşan toprakları üzerinde bile k ü l t ü r kurumlan ve k ü t ü p h a n e l e r k u r d u k l a r ı gerçektir. Osmanlı Devleti, İ s t a n b u l ' u n fet hinden önce, Balkanların b ü y ü k b i r kıs mını egemenliği altına almıştı. Elde bu lunan vakfiye ve tarihi belgelerden 1435 te Manastır'da Çavuş Bey Gamii'nde, 1445 te Üsküp'te î s h a k Bey Medresesi'nde birer k ü t ü p h a n e k u r d u k l a r ı , X V I I ' ve X V I I I . yüzyıllarda ise, Sırbistan, 183 Makedonya, Kosova ve Methiya'da yüz den fazla k ü t ü p h a n e bulunduğu bilin mektedir. Bosna ve Hersek'te kütüp haneleri olan yüz kadar medrese vardı. Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Arnavutluk'ta, Osmanlı Devletinin i l k zamanlarından günümüze kadar in tikal etmiş k ı r k kadar zengin vakıflı ve değerli eserlerle dolu kütüphaneler mevcuttur. 3 — Osmanlı Devletinde i l k saray kütüphanesini, Sultan I I . Murad'm (1408- 1451) oğlu Sultan I I . Mehmed lehine saltanattan çekildikten sonra 1444 te Manisa'da k u r d u ğ u anlaşılmaktadır. Sultan I I . Murad, Manisa'daki kü çük sarayı yeniden onarırken, bir de k ü t ü p h a n e k u r m u ş t u . Sultan I I . Murad, 1449 tarihinde tekrar tahta çıkmaya davet edildiğinde, Manisa'ya dönen I I . Mehmed, bu k ü t ü p h a n e n i n gelişmesi için uğraşmıştır. Netekim I I . Mehmed, babasının ölümü üzerine 1451 de Edir ne'de tekrar tahta çıktığında, babasının evvelce yarım bıraktığı (Saray-ı Cadide-i Amire-Yeni H ü k ü m d a r l ı k Sarayı) denilen sarayını yapımını tamamlatmış, sarayın c i h a n n ü m â kasrına, bir de kü t ü p h a n e ilâve etmiştir. Buraya Mani sa'dan getirdiği kitapları da yerleştir miştir. Manisa'da daha sonraları, şehzâdeler ve saray mensupları tarafında da k ü t ü p h a n e l e r k u r u l d u ğ u n u görmekteyiz. 4 — İstanbul'un 1453 te F â t i h Sul tan I I . Mehmed tarafından fethinden sonra, i l k kurulan tesisler arasında olan caıni ve medrese ve tekkelerde, İslâm geleneklerine uyularak kitap dolapları nın da bulunduklan göze çarpar. Kısa bir süre sonra kütüphaneler de kurul maya başlanmıştır. F â t i h Sultan I I . Mehmed'in E y ü p Sultan Camiine 2000, F â t i h Camiine ise bundan daha çok sa yıda kitap vakfettiğini biliyoruz. Fatih ayrıca eski sarayında özel bir «Dâru'lKütüb-Kitabevi, Kütüphane» kurdurm u ş t u r . B u k ü t ü p h a n e , 1478 de Topkap ı sarayına nakledilmiş, sonradan gelen J84 MAHMUT GÜNDÜZ padişahlar tarafından zenginleştirilerek günümüzdeki «Topkapı Sarayı Kütüp hanesi» meydana gelmiştir. Osmanlı Devletinde kurulan kütüp hanelerin yöneticiliğine (Hafız-ı K ü lüb) önceki İslâm Devletlerinde olduğu gibi, büyük bilginlerin ve hatırı sayılır adamların getirildiklerini görüyoruz. Netekim, Fâtih Sultan Mehmed, ktanbul'u fethinden sonra kurduğu kütüp hanenin başına, zamanın genç ilim adamlarından, sonradan iftiraya uğraya rak idam edilen Tokatlı Molla Lütfü'yü (Sarı Lütfü ? öl. 1949) getirmiştir. B u gelenek son yüzyıla kadar OsmanU kütüphaneleri yönetiminde sür dürülmüştür: Türk şiirinin büyük üs tatlarından sayılan şair Nedim'in (1680 1730) uzun süre, Nevşehir'i! Damat İb rahim Paşa'nm kütüphanesinin Hafız-ı Kütüblüğünü yaptığını biliyoruz. 5 — istanbul'da ve imparatorluğun diğer şehirlerinde gün geçtikçe vakıf kütüphanelerin arttığı görülür. Bunlan n çoğu, zamanımıza intikal etmiştir, îlk istanbul Kütüphaneleri, Ayasofya, Zeyrek, Eyüp Sultan, Mehmed Paşa medreseleriyle Fatih Sultan I I . Mehmed'in bir üniversite olarak kurduğu külliyesindeki (Sahn-ı Seman Medrese si) fakültelerin kütüphaneleridir, istan bul'da bağımsız olarak kurulan ilk kü tüphane, Sadrazam Köprülü Fazıl Ah met Paşa'nın (1635-1676) 1661'de kur duğu Köprülü kütüphanesidir. Büyük bir devlet adamı ve Komutan olduğu ka dar, bilgin bir kişi olan Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, babasının ilk kütüphane kurma teşebbüsünü, sonradan geliştir miş ve kendi kitaplarını da buraya vak fetmiştir. Köprülüler ailesinin vakfı olan bu kütüphane, istanbul'da Divanyolu'ndaki, zarif binasında, değerli kitap koUeksiyonlanyle günümüzde herkesin yararına açık bulunmaktadır. 6 — istanbul'da kurulan çeşitli kü tüphanelerin sayılan ikiyüz kadardır. Bağmısız olan vakıf kütüphanelerin sayıları ise otuza yaklaşır. Cumhuriye tin ilânından sonra çıkarılan 3 Mart 1924 gün ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat kanunu ile vakıf kütüphanelerin bir kısmı, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Devlet Kütüphanelerine bağlanmış, ca mi, medrese gibi kurumlardaki kitaplar da, bu kütüphanelere katılmıştır. istanbul'daki kütüphanelerin sayı larını, durum ve kitap koUeksiyonlarını belirtir ekli çizelgenin incelenmesi bu konuda oldukça ayrıntılı fikirler vere bilir. E k (1) Çizelgede adları belirtilen bu kütüphanelerin bir kısmı, ilkin bagunsız binalar halinde, bir kısmı da, ca mi, medrese, tekkelerde kurulmuştur. Bunlardan bazıları ise, evvelce kurul muş kütüphaneler olarak içinde ayrı ayrı bölümler halinde hüviyetlerini ko rumak suretiyle, yüzyıllar boyu k u r u luş amaçlarına hizmet etmişlerdir. 7 — Osmanlı imparatorluğunda, ba ğımsız kütüphaneler, sadece, İstanbul' da kurulmuş değildi, Osmanlı Devleti nin son zamanlarında bile, imparator luk sınırları için 763 kütüphane mevcut tu, B ı m l a n n çoğu, idaremizden çıkan memleketlerde kalmıştır. Diğer bir k ı sım önemli eserler de, yangın yağma, bilgisizlik, ilgisizlik ve diğer nedenlerle elden çıkarılmıştır. Anadolu'da birçok şehir, kasaba, hattâ köylerde kurulan kütüphanelerin zengin vakıfları ve bunların idarelerine ait vakfiyeleri (yönetmelik) vardı. B u yönetmeliklerde, kütüphanelerin bütün ihtiyaçlan, memurların atanmaları, ba kım, açılıp, kapanma gün ve saatlari gibi hususlar bütün ayrıntılanyla tesbit edilmişti. 8 — Osmanlı padişahlarının hemen hepsi de kitabı sevmiş ve ona önem ver mişlerdir. B u sevgi birtakım tarihi fık ralara, tiyatro ve sinema oyunlarına bi le konu olmuştur: a — Kahramanlığı kadar öfkesi ve teyıcıhgı ile de tanınmış olan Padişah IC. Murad (1609 -1640) bir fermanla İs- İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER ianburda tcpiu gezinti yerleri eğlence lerini yasaklar. Bir gün, bu yasağnı ne derece uygulandığını anlamak için, bir kaç nedimiyle k â s a t h a n e y e gider. Dere nin ıssız bir köşesinde, ağaçlar altında ç u b u k t ü t t ü r ü p , hafif tertip içkili soh bete dalmış beş on ehli keyfi bir arada görünce, öfkesinden ateş kesilir : «Bunlar kimdir, nasıl olur da be n i m emrimi dinlemezler?» diyerek yan larına varır. Meğer, adamlar hem ma sumca eğleniyor, hem de zamanın Şey hülislamı Y a h y a ' n ı n (1533 - 1644) diva nını okuyor, şiirlerin havası ile mutlu oluyorlarmış. Padişah, esip savuracağı sırada, adamların ellerindeki divanı gol ü n c e bil den y u m u ş a m ı ş : «C... B u bizim Yahya'nın kitabı imiş. Varsınlar safalarında olsunlar.» diyerek, y a n l a r ı n d a n ayrılmıştır. K i U e l e r i n i n ugurulacağmdan t i r t i r titıİ3^en adamlar, bu sefer ellerindeki k i tabı yalnız zevkle değil, minnetle, şük ranla da okumaya koyulmuşlardır. b — Kitap sevgisi ve haj'ranlığı h a k k ı n d a da birçok fıkralar a n l a t ı l ı r : Kitap, ödünç vermek-almak üzerine de b i r fıkrayı anlatmak yerinde olur : Ünlü bir kiş' yakın bir dostuna k i taplığını gezdiriyormuş. Dostu, onun son derece zengin kitaplığına hayran kalmış. Bu sırada, eşi ender bulunan bir kitaba rastlayınca : <'Bu kitabı birkaç gün için alayım, okur, geri veririm.» demiş. Bu sözler; duj-an ünlü kişi gü lerek : «Yağma yok azizim, ben, bu kü t ü p h a n e y i zaten, bir g ü n l ü ğ ü n e ödünç aldığım kitaplarla k u r d u m » demiştir. c —• Kitap cdünç verme konusu, merhum vatan şairi Mehmet A k i f Ersoy'un (1873 - 1936) Safahat'mda da yer etmiştir. Kahram.anlardan, Köse İmiam, dost larına verdiği kitapların geri gelnıeyişinden şikâyetçidir. Ödünç olarak ver diği kitapların daima alanlarda kalmış 185 olmasından canı yanan Köse İmam, birgün, kitaplarının travanlarına kadar yükselen raflarına güzel bir nesih yaz:siyle şu beyti yazıp asar : «Dest-i gadri müstairândan ziyanım bihessab, A.hdim olsun, ariyet veımern kitap..» demek isteniyor k i ; hiçkimseye «Ödünç olarak alanların zulmünden hesapsız zaraılara uğradım. Onun için. and içtim, artık kimseye kitap verrnayeceğim.» F - SONUÇ 1 — islâm Dîni, okumayı, öğren meyi, i l i m sahibi olmayı her insan için farz kılmıştır. islâm'ın temel amacı, ilim. yoluyla ilerleme ve evrimdir. Ta rihsel olaylar bu gerçeği ispatlamaktadır. Dünyamızın, bugün eriştiği uygar lık seviyesinde, Müslümanların etki ve katkılarının pek b ü y ü k olduğunu, Batı lılar da kabul etmektedirler. Ortaçağ'm başlarından itibaren kitaplar yazan, kü tüphaneler kuran, iUm yuvaları vücuda getiren Müslümanlara kar—ılık, Avru pa'nın en zengin kütüphanelerinde, ör neğin Saint Gal'da 400, Saint Vincent'da 1100 cilt kitap bulunuyordu. Nitekim, bu gerçeği dile getiren, L ü b n a n asıllı, b ü y ü k Amerikalı tarih profesörü Philip K. K i t t i (1886) <.The Arabs, A Short History, London, 19G0 s : 2 Kısa Arap Tarihi» de diyor k i : tOrtaçağ'ın başlarında insanların ilerlemesine, Müslümanlar kadar hiz met etmiş başka bir millet yoktur; Char lemagne ve büyük devlet adamlannni. kendi adlarını güçlükle yazmağı ögr?''dikleri devirde, İslâm ögrencile;-. Ar; -to'yu tetkik ediyorlardı. Oxford Üniversitesinde, vücudu yı k a m a n ı n tehlikeli bir hareket okluyu ka bul edildiği bir zan^ıandr^, hor bi:;-:îr 4".0.0-0 den faz:;~ ':i'ao b::Urı:î.' f).:y:-. : 186 MAHMUT GÜNDÜZ b ü y ü k k ü t ü p h a n e y e sahip Kurtuba'daki İslâm bilginleri, g ü n l ü k banyolarını zevkle yapıyorlardı.» 2 —• Z a m a n ı m ı z t o p l u m l a r ı n ı n sagsol kısır çekişmelerden veya olumsuz b i r t a k ı m etkenlerle karşı karşıya gelme sinden insanların, m u t l u l u k denen orta m ı y i t i r d i k l e r i bir gerçektir. B ü t ü n bu tatsız, hatta bezdirici olayların doğması nedenlerinin başında bilgisizliğin geldi ğini çekinmeden söyliyebiliriz. Herkes, özelikle gençler, okumak, k o n u l a r ı n aslını, mahiyetini öğrenmek mecburiyetindedirler. Yalnız okumak, i l i m sahibi olmak yeter değildir, bildiklerimizi, eskilerin irfan dedikleri, kişiyi gerçeğe, olgunlu ğa ulaştırıcı güçlü, sağlam br sezişe er dirici seviyeye getirmeliyiz. Unutmamalıki, her yanlış davranışın, kısa sürede onarılması, etkilerinin giderilmesi m ü m k ü n d ü r . Bilgisizlikten doğan ve toplum da kendini taassup (bağnazlık) şeklin de kabul ettirmeye çalışan zihniyetin etkilerinden doğan k ö t ü l ü k l e r i n onarıl ması ise pek kolay değildir. B i r toplum, m e ş r u b ü t ü n olanakları ve k ü l t ü r k u rumlariyle, m a n e v î değerlerini geliştirip ayakta tutamıyorsa, o toplumda her t ü r l ü k ö t ü l ü ğ ü g ö r m e k tabiîdir. Şanlı atalarımızın, günümüzdekilere kıyasla, pek çok imkânsızlıklara rağ men, b ü y ü k çaba ve fedakârlıklarla meydana getirdikleri kütüphanelerden faydalanmamız m> derecededir? 3 — Gerçek i l i m , insanları bölücü, ayırıcı değil, birleştirici, m u t l u l u ğ a er diricidir. tusanhk tarihini gözden geçirelim : B i r s ü r ü toplumlar ,olaylar görülür. B u n l a r ı n içinde acıklı olanlar, ü z ü n t ü vericiler, ibret alınacaklar pek çoktur. Bunların, gerçek nedenlerini, mahiyet lerini anlamaya kalkıştığımızda, başta insanların bilgisizliğini ve bundan do ğan sonuçların olduğunu görürüz. Si yâsî ortamlar, bilim, san'at, savaşlar g i bi, toplum dalgalanmalarında, en akıllı çözüm yollarını brJmak, sağduyu ve i l i m sahiplerinin işidir. B u hasleti kazanaVjil mek de, okumak, öğrenmek, t e c r ü b e edinmek, temele, derinliklere inmekle mümkündür. işte bu gerçf-ğe inanan atalarımız, insanları, toplumu, bu yola sevkedebilmek için, öğretim, eğitim kurumlanyle, kütüphaneler kurmuşlardır. Kütüphane ler, bir b a k ı m d a n kötülükleri doğurabi lecek aylaklıkları önler, faydalı şeylerle meşgul olabilmek fırsat ve olanaklarını sağlar. Bizler, hiç değilse, insan olarak g ü n ü m ü z d e a r t ı k kaybolmaya yüz tut m u ş olumlu hasletlerimizden sayılan kadirbilirlik yönümüzle, b ü y ü k atala rımızı anmakla yetiniyoruz. 187 İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER SÜLEYMANİYE UMUMı KÜTÜPHANESİNDE TOPLANAN V A K I F KÜTÜPHANELER ( K u r u l u ş Tarihleri Sırasına Göre) K ü t ü p h a n e n i n Adı 1 — Fatih Kuruluş Kitap Sayısı Tarihi Yazma Bosma Kurucusu Fatih Sultan Mehmed I I 2 — Şehzade Mehmed Kurulduğu İlk Yer 1471 5188 - 319 1548 109 -12 Şehzâde Camii Fatih Camii 3 — EIsmihan Sultan Esmihan Sultan 1570 554 - 59 Eyüp Medresesi 4 — Mehmed Ağa Camii Babüssaâde Ağası Mehmed Ağa 1584 145 - 59 Çarşamba Meh med Ağa Camii Kazasker Molla Çelebi 1590 146- Molla Çelebi Camii Sadrazam Mesih Paşa 1592 118-3 Eski A h Paşa Camii 7 — Sultan Ahmed I Sultan Ahmed 1619 109 - Sultan Ahmed Camii 8 — Amca Hüseyin Paşa Amca Hüseyin Paşa 1669 455 - 2 Saraçhane Başı 9 — Çorlulu A l i Paşa Sadrazam Çorlulu A h Paşa 1709 385 - 2 Çarşıkapı Medr. Gülnûş Valide Sultan 1712 66 - Üsküdar Valde Sultan Cimii 11 — Şehîd A l i Paşa Sadrazam Şehîd A l i Paşa 1715 2843 - 65 12 — Damad İ b r a h i m Paşa Sadrazam Nevşehirli Damad İ b r a h i m Paşa 13 — Yeni Cami (2 K ü t ü p hane bir arada) Sultan I I I . Ahmed Turhan Valide Sultan 1725 14 — Beşir Ağa Dârü's-saâde Ağası Beşir Ağa 1745 639 • 49 Bâb-ı Ah'de Şeyh'ül-İslâm Mustafa Âşir Efendi 1748 458 - 11 Sultan H a m a m ı 15 — Âşir Efendi Zeynelabidin Efendi zevcesi Sâliha H â t û n 1751 177 - 5 16 — Sâliha H â t û n Mesih Hasan Pa şa Mahallesi Sultan I . Abdülhamid 1780 1504 - 48 Lala İsmail Efendi 1785 755 - 7 Hamidiye tüphanesi 19 — M i h r i ş â h Sultan Mihrişâh Vâlide Sultan 1793 447 - 93 Eyüp Camü 20 — Lâleli Sultan I I I . Mustafa ve I I I . Sehm 1804 3777 - 94 21 — Hafid Efendi Kazasker Hafid Efendi 1806 462 - 35 Sultan H a m a m ı 22 — Kılıç A l i P a ş a Debbağzâde İ b r â h i m Ef. 1806 999 -72 Kılıç A l i Paşa Camii Medresesi 5 — Molla Çelebi 6 — Mesih Paşa 10 — G ü l n û ş Valide Sul tan 17 — Hamidiye 18 — Lala İsmail Efendi .1719: ' 1153 - 28 1539 - 2 Şehzâde Başı'nda Şehzâde Camii Yanında Yeni Cami'de Bahçekapı'da Kü Lâleh Medresesi 188 MAHMUT GÜNDÜZ Kütüphanenin Adı Kurucusu 23 — Çelebi Abdullah Ef. B i r g i v i ' l i Abdullah Ağa 24 — Halet Efendi Nişancı Hâlet Efendi 25 -— H ü s r e v Paşa Kuruluş Kitap Sayısı Tarihi Yazma Bcrsma Kuruiduğu İlîc Yer 1818 403 • 40 Fatih Kadıçeşme 1818 821 -101 Hânesi Galata Mevlevi 714-445 E y ü p Bostan İskelesi 491 - 109 Ç a r ş a m b a - Darü'l - Mesnevi 3719 - 555 Ayasofya - Yerebatan 613-722 Yenikapı Mevle v i Hânesi Sadrazam H ü s r e v P a ş a 1839 25 — Ş e y h Mehmed Murad Ş e y h Mehmed Murad 1844 27 — Esad Efendi Nâkibu'l-Eşraf Esad Ef. 1845 28 ~ MaUye Nazırı Nafiz Paşa 1851 29 — t z m i r ' l i Mustafa Ef. İzmir'li Mustafa Efendi 1885 30 — Pertevniyal Valide Pertevniyal Vâlide Sultan 1871 Sultan 31 — D ü ğ ü m l ü Baba K e m â l Paşa 1886 32 — Efgânî Ş e y h A l i Haydar Efendi Efgan'h A l i Haydar Ef. 1889 33 — Hoca Seyid - Hacı İ s m a i l Efendi Hacı İsmail Efendi 1893 34 — Hasan H ü s n ü P a ş a Bahriye Nazırı Hasan H ü s n ü Paşa 1894 1052 - 416 1901 4492 • 2512 Beşiktaş Yahya Efendi Dergâhı Bagdad Müftüsü Vehbi Efendi 1920 1639 - 601 İzmir'U İsmail H a k k ı Bey 1921 Evkaf N â z ı n Hüseyin K â z ı m Bev 1932 10 378 Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Ö ğ r e t m e n İhsan Mahvî Bey 1935 8 - 309 Hacı Selim Ağa Kütüphanesi 89 - 441 Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Nafiz Paşa Gidiş M ü d ü r ü Hacı 35 — Hacı Mahmud Efendi Mahmud Efendi 36 — Bagdat'h Vehbi Ef. 37 — t z m i r ' l i İsmail H a k k ı Bey 38 — H ü s e y i n K â z ı m Bey 39 — İ h s a n Mahvî Bey 40 — M ü t e f e r r i k 41 — Mustafa Efendi 42 — S ü l e y m a n S i m Ef. 43 — Hafız Ahmed P a ş a Muhtelif kimseler Reisü'l-Küttâb Mustafa Efendi Kazasker Kasidecizâde S ü l e y m a n Sırrı Efendi Vezir Ahmed P a ş a 1946-54 5 -116 Mehmed Paşa Medresesi 329 - 557 Aksaray Valide Sultan Camii 24-847 Sultan Ahmed D ü ğ ü m l ü Baba 31 • 43 Ü s k ü d a r Valde Sultan Camii 20 45 Murad Molla Kütüphânesi E y ü p Boyacı So kağı Satınalma 275 - 4110 İzmir 1203 • 13 470 - 554 36 - Sultan H a m a m ı Sultan H a m a m ı Fâtih İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK Kütüphanenin Adı KÜTÜPHANELER Kuruluş Kitap Sayısı Tariiv Yazma Basma Kurucusu 44 — Z ü h d ü Bey Divân-ı Muhasebât Reisi İsmail Z ü h d ü Bey 45 — FeyzuUah Paşa Doktor FeyzuUah Paşa 189 Kurulduğu İik Yer 118-612 Yenikapı Dergâ hı - 360 Yenikapı Dergâ hı 46 — Şâzeli 117 - 43 Unkapanı Şaze Tekkesi 47 — Murad Buhârî 309 Eyüp, Belhi Der gâhı 39 48 — Hasip Efendi 33 - 502 Eyüp, Hasip Efendi Dergâhı 49 — Uşşâkî 32 • 25 Samatya Uşşak Tekkesi 50 — Muhtelif Selim Ef., İsmâil, Osman Ağa, Sinan Paşa vb. 51 — Serez Abdurrahman Ağa 52 — Karaçelebizâde Hüsâmeddîn Efendi 53 — Kadızâde Mehmed Efendi Kazasker Hüsâmeddîn Efendi 362- Kadızâde Mehmed Ef. 567- 54 — Kadızâde Burhâned- Kadızâde B u r h â n e d d î n Efendi dîn Efendi 764 - 883 Bala ve Gümüş hane'n Tekkek-ri 2136 - 5048 Kurşunlu Medre sesi - Serez Şehzâde Camii 33 - 233 120 Şehzâde Camii 5013 Gazanfer Ağa Medresesi 55 — Gazanfer Ağa Öğrenciler 56 — H i d i v İsmail Paşa H i d i v İsmail P a ş a 1 -309 Emirgân 57 __ i d Mehmed Efendi T ü r k i s t a n l ı İd Mehmed Efendi 4-290 58 — Harput Eski Halkevi Harput Halkevi 444 - 10 Harput 59 — T â h i r Ağa Tekkesi Behçed Efendi 143 - 750 Satmalma 80 — Mahmud P a ş a Sadrazam Mahmud Paşa 366 - 31 Mahmud Paşa Medresesi 61 — Rüstem P a ş a Sadrazam R ü s t e m Paşa 166 - 23 Rüstem Paşa Medresesi 62 — Yusuf Ağa Kapıcıbaşı Yusuf Ağa 372-5 Üsküdar M i h r i m â h Camii 63 — Şeyhü'l-İslâm Esad Efendi Şeyhü'l-İslâm Esad Ef. 201 - 47 Çarşamba Med resesi 64 — Servili Kasapbaşı Mustafa Ağa 232 - 93 Servili Medrese 64 — Gelibolu'lu T â h i r Ef. Gelibolu'lu Tâhir Efendi 26 - 79 Zincirlikuyu Üçbaş Medresesi (Elâzığ) Çarşamba. Daıii'l Alesnevi 190 MAHMUT GÜNDÜZ Kütüphananin Adı 66 — Mehmed Murad Mehmed A r i f 67 — Hâşim P a ş a 68 — Âsâr-ı Cedîde 69 — i b r a h i m Efendi 70 — T ı r n o v a ' h Kurutuş Kitap Soyıst Tarihi Yazma Basma Kurulduğu İlk Yer Mehmed Murad Mehmed Ârif 189 - 88 Çarşamba, D a r ü ' l Mesnevi A l i Haydar Bey 101-4 Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Muhtelif Kimseler 161 - 2144 Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Hâfız-ı K ü t ü b İ b r a h i m Efendi 455 - 482 T ı r n o v a ' h Mehmed H i l m i 286 - 1676 F â t i h Camii Kurucusu F â t i h Camii 71 — Abdülgânî Ağa Dârü's-Saâde Ağası Abdülgânî Ağa 72 — Teberrular Muhtelif kimseler 73 - F â t i h Sultan Mehmed I I 191 73 E y ü p Camii Dârü's-saâde Ağası Beşîr Ağa 191 - 6 Eyüp, Baba Hay dar Mahallesi E y ü b (Hz. Hâlid) 74 — Beşir A ğ a İSTANBUL MİLLET KÜTÜPHÂNESİ'NDE VAKIF - 291 F â t i h Camii 77- 493 F â t i h Camii TOPLANAN KÜTÜPHANELER Kuruluş Kitap Sayısı Kurucusu Tarihi Yazma gnsma 1 — FeyzuUah Efendi Şeyhü'l-îslâm Feyzullah Efendi 1700 2 — Hekimöğlu A l i Paşa Sadrazam Hekimoglu Ali Paşa 1733 947 - 179 3 — C â r u l l a h Efendi M ü d e r r i s CüruUah Ef. 1734 4 — Selimiye (Pertev Paşa) 5 — Ali Emîrî Mülkiye N â z ı n Pertev Paşa A l i Emîrî Efendi 1836 2129-94 687 -185 1916 3371 Kütüphanenin Adı TOPKAPI SARAYI KÜTÜPHANESİ'NDE VAKIF 3 — Hazîne 5 — E m â n e t Hazînesi 6 — Medine 7 — Koğuşlar 8 — Ahmed I H 9 - Muhtelif F â t i h Medresesi Tiryal Hanım A l i Paşa Fâtih Üsküdar, Selimiye 14485 E m i r i K ü t ü p . TOPLANAN KÜTÜPHANELER 1 — R e v â n Köşkü 2 — B a ğ d a t Köşkü 4 — Mehmed V 2198 - 90 Kurulduğu İlk Yer 2018 - 60 469 • 25 2022 - 978 226-904 3160-14 5662070 - 54 4762 - 204 2509 - 3106 İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER 191 M Ü S T A K İ L (BAĞIMSIZ) V A K I F K Ü T Ü P H A N E L E R K ü t ü p h a n e n i n Adı Kurucusu Kuruluş Kitap Savısj Tarihi Yazma Bosma Kurulduğu İll< Yer 1 — Köprülü (Köp.rülü Ailesi) Meh- 1661 me dve Fazıl Ahmed Pa şalar, Mehmed Âsim Bey 1624 - 22 Divanyolu 2 — Ayasofya F â t i h Sultan Mehmed I I 1740 4853 43 Ayasofya Camii 3 — Atıf Efendi Defterdar Atıf Efendi 1741 2585 - 287 Şehzadebaşı 4 — F â t i h Camii F â t i h Sultan Mehmed I I 1742 5141 - 307 Fâtih Camii vanı 5 — Nuruosmaniye Sultan Osman I I I 1755 4852 • 82 Nuruosmaniye Camii 6 — Veliyyüddîn Efendi Şeyhü'l-İslâm Veliyyüd dîn Efendi 1768 3231 - 55 Beyazıt K ü t ü p . 7 — Râgıp Paşa Sadrazam Koca Râgıp Paşa 1762 1255 - 257 Lâleli - Koska 8 — Murad Molla Kazasker Murad Molla 1775 1831 - 14 Fâtih - Çarşamba 9 — Selim Ağa Selim A ğ a 1781 1261 - 38 Üsküdar, Attaşı Maarif Nezâreti 10 — Bayezid, U m u m î Devlet K ü t ü p h â n e s i Küti\phâne-i Osmanî - Maarif K ü t ü p h a n e si) 1882 6787 - 28072 Beyazid 11 — S ü l e y m a n i y e Evkaf Nezâreti 1924 1041 67 12 — Belediye İstanbul Belediyesi 1931 13 — Şemsi Paşa Millî E ğ i t i m Bakanlığı 1953 14 — H a k k ı Tarık Us Gazeteci - Yazar H a k k ı T a n k Us 1965 Süleyman K a n u n î Sultan (1496 - 1566) tarafından bir külliye olarak yaptırılmıştır. 1557 yılın da tamamlanan bu küUiyede, başlan gıçta b i r k ü t ü p h a n e k u r u l m a m ı ş , ancak vakfiyesinde, kitap tedarikinde ne yapı lacağı belirtilmiştir. 3 Mart 496 - 40310 Bayezid 2952 8820 Üsküdar, Şemsi Paşa 20000 Bayezid dar kütüphânenln kitapları Süleymaııi- AÇIKLAMALAR : 1 — Süleymaniye, Süleymaniye 1923 g ü n ve 430 sayılı «Tevhîd-i Tedrisat K a n u n u » ile, med rese, mescid, tekkelerde bulunan 80 ka ye Umumî Kütüphânesine katıhnışar. Bu şekilde 70.000 den faz]a yazma eser toplanmıştır. Süleymaniye'nin, külüp- hâne olarak i l k nüvesi, 1715-2 yılında Sultan Mahmud I (1696 - Pad. 1730 1754) ve Sadrazam Köse Mustafa Bahir Paşa zamanında, Süleymaniye Cumii içinde kurulmuşiur. Sonradan 19Î8 de Süleymaniye Medresesi'nde k u ı a l a n Umumî K ü t ü p h â n t y e nakledihnişliı-. 192 MAHMUT GÜNDÜZ 2 — Osmanlı Devleti zamanında, b ü y ü k , k ü ç ü k kurulan vakıf k ü t ü p h a n e lerin sayıları, ikiyüze yaklaşır. B u küt ü p h â n e l e r i n çoğu Cumhuriyet devrinde S ü l e y m a n i y e , Millet, Topkapı gibi küt ü p h â n e l e r d e birleştirilmiştir. Çizelgede, bu k ü t ü p h a n e l e r i n i l k k u r u c u l a r ı , k u r u l dukları tarih, kitap sayıları ve yerleri belirtilmeğe çalışılmıştır. Ancak, bu ko nuda kesin bilgiler ve sayılar elde etmek pek g ü ç t ü r . Müstakil k ü t ü p h â n e l e r de ayrıca çizelgede gösterilmiştir. 3 — B1/.1 kiılüphânelere sonradan adlan bilinmeyer h a y ı r s e v e r l e r tarafın dan bağış yoluyl,-' vakfedilen kitaplar da haylidir. B u n l a r ı ' , da kesinlikle tesbiti m ü m k ü n olaman-ıştır. 4 — Sultan A b d ü l h a m i d I I (1842 1918) i n emriyle, 1884 de İ s t a n b u l k ü t ü p hanelerinin kataloğları yeniden ve dü7.enli bir şekilde h a z ı r l a n m a ğ a başlan mış, 1885 yılında, 64 k ü t ü p h a n e n i n katalogiavı 40 cilt halinde bastırılmıştır. (Sonradan bulunan bir ciltle katalog sa yısının 41 olduğu anlaşılmıştır.) K u r u l u ş tarihleri tespit edilemiyen k ü t y p h a n e l e r çizelgeleri sonlarına alın mıştır. K A Y N A K L A R A. TÜRKÇE K A Y N A K L A K Adıvar, Abdülhak Adnan, Osmanlı T ü r k l e r i n d e İlim, İstanbul, 1970 Adıvar, Abdülhak Adnan, Tarih Boyun ca İlim ve Din, İ s t a n b u l 1989 Ahmet H i l m i , 1974 İslâm Tarihi, İstanbul, Akgün, Zerrin, İlim B a k ı m ı n d a n İslâmi yet, Ankara, 1955 Altunsu, Abdülkadir, Osmanlı Şeyhülis lâmları, Ankara, 1972 Aytaç, Kemal Doç. Dr, Avrupa Eğitim Tarihi, Ankara 1972 Bammat Haydar, İslâmiyet'in Manevî ve K ü l t ü r e l Iteğerleri, Ankara, 1963 Belâzûrî, Futuhu'l-Buldan, 2 C, İstan bul, 1955, çev. Zakir K a d i r i Ugan Gonk, Cemil, K u r ' â n ' d a n Hikmetler, İs tanbul, 195f> Cunbur, Müjgân, Yusuf Ağa K ü t ü p h â nesi ve K ü ' ü p h â n e Vakfiyesi, Ta r i h A r a ş t ı r m a l a r ı Dergisi, C. 1, sayı, s. 203-217, Ankara, 1963. Dağ, Mehmet; Ö y m e n Hıfzırrahman, İs lâm Eğitim Tarihi, Ankara, 1974 Dener, Halit, S ü l e y m a n i y e Umumi K ü tüphânesi, İ s t a n b u l 1957 Devlet İstatistik Enstitüsü, Millî Eğitim İstatistikleri, 1959 - 1969 Diyanel İşleri Başkanlığı, Kur'ân-ı Ke rîm ve T ü r k ç e Anlamı, Ankara, 1973 Diyanet Dergileri Doğrul, Ö m e r Rıza, K u r ' â n Nedir? 2. Baskı, Ankara, 1967. Ersoy, Osman Prof. Dr., T ü r k i y e ' y e Mat baanın Girişi ve İlk Basılan EserIsr, Ankara, 1959 Gökmen, Muzaffer, Evinizin nesi, İstanbul 1956 Kütüpha Gökman, Muzaffer, İ s t a n b u l K ü t ü p h â nsîeri Rehberi, 4. Basın İstanbul, 1954 Hamiduliah, Muhammed, K u r ' â n - ı Ke r î m Tarihi, Çev. Mehmet Sait M u t l u ve Macit Yaşaroğlu, İstan bul, 1965 Hayat Aile Ansiklopedisi, 2. C. İstanbul Hunke, Sigrid, A v r u p a ' n ı n Üzerine Do ğan İslâm Güneşi, İstanbul, 1972. çev. Servet Sezgin İslâm Ansiklopediin, 1-13 1950 - 1974 C. İstanbul, İSLÂMDA KİTAP SEVGİSİ VE İLK KÜTÜPHANELER Keskioğlu, Osman, bul 1953 Kur'ân Tarihi, İstan Unat, Faik Reşit, Tarihe Köprülü, Fuat (W. Bartold), İ s l â m M e d e n i y e t i T a r i h i , 2. Baskı, Ankara 1963 Meydan Larousse, 1 - 12 C. İstanbul 1989 -73. Mufassal Osmanlı Tarihi, 1-6 C , İstan bul 1958 Ö v m e n , H ı f z ı r r a h m a n Raşit, Doğvdu B a t ı l ı Y ö n ü ile E ğ i t i m T a r i h i , 193 Hicri Tarihleri Miladı Çevirme Kılavuzu, Anka ra, 1959 Ülkü, Hayati, M u h t a s a r C, İstanbul, 1973 İslâm Tarihi, 2.' W i l l Durant, İ s l â m M e d e n i y e t i , İstan bul. 1974, çev. Orhan Bahaaddin Yurdadoğ, Berrin (T.D,K,) Doç. Dr., K i taplık ve Bilim Terimlevi ve Sözlü ğ ü , Ankara, 1974. An kara, 1969 Padover, S.K., İslâm Kütüphâneleri (Muslim Libraries) (çevirenler : Osman Ersoy. Özer Soysal, A. Ü. D i l ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih A r a ş t ı r m a l a r ı Enstitüsü. Tarih Araştırmaları Dergisi, C. I , sayı 1, s. 275 295, Ankara, 1963) P a z a r l ı , Osman, bul 1972 İslâm'da Ahlâk, İstan Sevük, İsmail Habip, A v r u p a E d e b i y a t ı ve B i z , 1-2 C, İstanbul 1940 Ş a r Selahaddin, İslâmî lopedisi, İstanbul Bilgiler 1969 Turan, Osman Prof. Dr., Tarihi, ve Ansik Türk-İslâm B. YABANCI KAYNAKLAR Durant, Williams James, T h e S t o r y of C i v i l i s a t i o n , Part I V , The Age of Fatih, Newyork, 1954. Hunke, Sigrid, Allah's Sonne ü b e r Abendland, James Westfall Thomson, L i b r a y , New-York, Sarton, G.A.L., dcni Stuttgart, 1971 The Medieval 1957. I n t r o d u c t i o n to the t o r y of Science, ington, 1968. His 5 Toms , Wash Selçuklular The New Encyclopaedia Britannica, in Medeniye 30 volumes, U.S.A. 1974, Macro- ti, Ankara, 1965. paedia, volume 10 T ü r k K ü t ü p h a n e c i l e r Derneği, Bülten leri (Bütün Ciltleri) Toderini, M.L. Abbe, T ü r k K ü l t ü r ü Dergisi Webster's Biographical Dictionary, Kolleksiyonları Taberi, M i l l e t l e r v e H ü k ü m d a r l a r T a r i hi, 2. Baskı, 1 - 6 C , İstanbul, 1956, çevirenler : Zakir K a d i r i Uğan ve Ahmet Temir Des Turcs, De la Litterafure Paris, 1789 ringfield, U.S.A., 1972 Sp Prof. Dr. ŞERARE YETKİN 196 l ü n ovaya h â k i m durumu ile çok pito resk bir g ö r ü n ü ş t e olan tepe, müdafaa ya uygun arazi şeklinde olayı çeşitli ka v i m l e r i n yerleşme sahası olmuştur. Bu karakterini, g ü n ü m ü z e kadar muhafaza edilebilen eserleriyle göstermektedir. Bu b a k ı m d a n burada yapılacak sistemli ar a ş t ı r m a l a r Anadolu'nun m i m a r î tarihi b a k ı m ı n d a n toplu bilgi verecek değerde olacaktır. Bu makalemde sadece T ü r k devrine aid binaları t a n ı t m a y a çalışa cağım. Bunlardan y u k a r ı d a k i cami, Lenckoronski'nin eserinde sadece zikr edilmiş, tepedeki kale ve y a n ı n d a k i to nozlu yapı Bizans eseri olarak gösteril miştir". li ile sahilde Antalya ile Alanya arasın da kalan bölgedir. Anadolu Selçukluları ve Beylikleri z a m a n ı n a aid tarih ve ta rihî coğrafya ile i l g i l i kaynaklarda Teke adına rastlanmaz. î l k defa olarak Teke K a r a h i s a r ı ' n ı K a r a ş a r al Takka şeklin de zikreden Al-Klkaşandi'dir". Abu'l Fida'ya göre 721 (1321) yılında haccca gelenlerin söylediklerine dayanarak bu bölgeye hakim olan Hamidoğlu Türk- menleri'nin beyi D ü n d a r Bey, bazı yer leri görmeğe çıkan Antalya hakimini esir ederek A n t a l y a ' y ı zaptetimiş ve bu rasını kardeşi Yunus Bey'e vermişti. Y u nus Bey'den sonra HamidoğuUarı'nm Teke kolu olarak, onlardan ayrı olarak bu bölgede h ü k ü m sürmüşlerdir. Yunus Sillyon'un Türk Tarihindeki Yeri Bey'in kölesi Zekeriya'ya da Karahisar-ı I Teke verilmişti. 1332 de bu Bizans devrinde bir piskoposluk merkezi olan Sillyon, Pamfilya'da Bizans şehri i d i . Pamfilya son bölgesinin, Anadolu Selçuklu Devleti sınırları içine katılması. Sultan I . Gıyaseddin K e y h ü s rev'in A n t a l y a ' y ı fethi ile başlamış, I . İzzeddin K e y k â v u s z a m a n ı n d a devam etmiş, nihayet Sultan I . Alâeddin Keykubad z a m a n ı n d a tamamlanmıştı. sonra Antalya'ya A l a n y a ' n ı n fethi ile Alanya'nın fethinden d ö n e r k e n yalçın bir d a ğ üzerindeki Alara Kalesi'nin de feth edildiğinden İbni Bibi'de bahsedilmek tedir. Ancak hiçbir kaynakta SiUyon'un zaptı geçmez. K a r a h i s a r - ı Teke denilen yer olması acaba m ü m k ü n olduğu izah lı bir şekilde belirtilmemiştir. Aslında K a r a h i s a r - ı Teke'nin de neresi olduğu h a k k ı n d a tam b i r b i l g i yoktur. Genellik le K a r a h i s a r - ı Teke olarak Aksu nahi yesi Perge gösterilir". B ü t ü n bölgeye is m i n i veren ve Teke E l i veya Teke i l i olarak t a n ı n a n yer, g ü n e y Anadolu'da Antalya, Finike, Kaş, Elmalı, Korkude- Zekeriya, Teke K a r a h i s a r ı ' n a hakim olan Zekeri5) Slllyon'da bulunan Türk esrlerlnl, 1959 ve 1971 yıllarında yaptığım cok kısa süreli ki gezi s ı r a s ı n d a inceleme fırsatını buldum. Bana bu İmkânı s a ğ l a y a n hocam Sayın Prof. A. M. Mansel'e teşekkürlerim sonsuzdur. Ancak çok kısa süreli olan bu gezide sadece plân çizmek ve resim ç e k m e k imkânını bulabildim. Lâyıkı ile bir ç a l ı ş m a yapabilmek için burada uzun s ü r e kalmak, eserleri kaplayan bitki ö r t ü s ü n ü , çalıla rı kesmek, temizlemek ve bilhassa bazı yerler de taşları kaldırmak, hatta sondajlarlar yapmok gerekmektedir. Bu suretle bazı binaların p l â n larını tam olarak ç ı k a r a r a k karakterlerini orta ya koymak mümkün olacaktır. Bunların sonu cunda bulunabilecek bazı kitâbe parçaları vc s ü s l e m e unsurları ile de tarihlendirmenin daha kesin olması s a ğ l a n a c o k t ı r . 1946 yılında Prof. S. Eyice, Sillyon'daki iki camiyi incelemiştir. Camilerin o zamanki durumlarını gösterem fo toğrafları ve krokilerir>i bana vermek lütfunda b u l u n d u ğ u için kendisine burada teşekkürlerimi s u n m a y ı bir borç bilirim. 1969 yılındaki gezimde bana refakat ederek plânları çizmek lütfunda bulunan m e s l e k d a ş ı m Dr. Ara Altun'a da t e ş e k kür ederim. •6) B. Darkot. Karahisar-ı Teke, İslâm A n siklopedisi, Cilt 6, s. 283; Ş. Tekindağ, Teke-Eli veya Teke-İli, İslâm Ansiklopedisi, 121. cüz, s. 124-125. 7) Al-Kalkaşandî, Subh a l - a ' ş a , yazılış 814 (1412) Mısır, 1915 - V. 346, VIII, 17. SİLLYON (YANKÖY HİSARI) DAKİ TÜRK ESERLERİ ya hakkında başka bilgi yoktur-. Yunus Bey'den sonra Mahmut Bey (1327) A n talya emîri olmuş, onun Mısır'a kaçma sından sonra da kardeşi Sinaneddin Hı zır Bey Antalya emîri olmuştur. 1333 de İbn Batuta Antalya'ya geldiği zaman Hızır Beyin hasta o l d u ğ u n d a n bahset mektedir. Hızır Beyin ne zaman öldüğü belli değildir. Yerine oğlu Dadı Bey geç miştir. Sonra Mahmut Beyin oğlu M ü barezeddin Mahmut Bey (Teke Bey) geçti. Antalyaya 1361 - 1373 yılları ara sında Kıbrıs K r a l i ı ğ ı ' n m istilâsına uğra mış, fakat E m î r Mübarezeddin Mehmet Bey tarafından geri alınmıştır. Ö l ü m ü n den sonra yerine Osman Bey Teke E l i emîri olmuştur. A n t a l y a ' n ı n 1389 veya 1393 de Osmanlı h ü k ü m d a r ı Yıldırım Bayezid t a r a f ı n d a n zaptedildiğini Neş r i ve Oruç Bey tarihleri yazıyor. Sultan I . Bayezid Antalya ve Teke Eli'ni aldık tan sonra buraya oğlu İsa Çelebi'ye sancak olarak veriyor. Ankara yenilgi sinden sonra Osman Bey tekrar Antalya ü z e r i n d e hak iddia etmiştir. Fakat A n talya ile Teke K a r a h i s a r ı Osmanlılar'da kalmıştır. Osmanlı h ü k ü m d a r ı I I . M u rad zamanında, Osman Bey Karamanoğlu I I . Mehmet Bey'in y a r d ı m ı n ı sağla yarak Antalya'yı tekrar ele geçirmek üzere harekete geçmiştir. Antalya mu hafızı olan F i r û z Bey o sırada ö l m ü ş t ü r . Bunun üzerine Teke K a r a h i s a r ı muha fızı olan oğlu Hamza Bey Antalya'ya ge lir, Antalya Kalesi'nin k o r u n m a s ı ve ta m i r i ile uğraşırken, Osman Bey Antal ya'yı kuşatmıştır. Hamza Bey başarılı bir müdafaa yapmıştır. Osman Bey tek rar Korkudeli'ne çekilmiş ve Karamanoğlu Mehmet Bey'in gelmesini beklemiş tir. Fakat Hamza Bey bir gece K o r k u deli (İstanos) üzerine baskın yapmış ve zaten hasta olan Osman Bey öldürül müştür. Böylece Tekeoğulları Beyliği son b u l m u ş t u r (1423). K a r a m a n o ğ l u I I . Mehmet Bey ise Antalya k u ş a t m a s ı sı rasında kaleden atılan bir gülle isabeti ile öldü. Bundan sonra Teke E l i tama men Osmanlılar'a geçmiş ve Hamza Be 197 ye Teke Eli sancağı mükâfat olarak ve rilmiştir". Burada kısaca tarihini verdiğimiz Teke Elli'nde, Teke Karahisarı diye ta nınan yer, Antalya Emiri Hamidoğlu Yunus Bey'in kölesi Zekeriya'nın haki miyetinde bir kale olarak gösterilmiştir. Osmanlılar'm Teke Karahisarı muhafızı Hamza Beyin. Antalya'yı Hamidoğullan ' n ı n Teke kolu beyi Osman Bey'e karşı müdafaa ederek bu beyliğe son verilme si ile de Osmanlı tarihinde yer almıştır^"'. Ayrıca bu bölgede çok kuvvetli olan Ahilik teşkilâtı için Teke Kavahisarı'ndaki Bali Baba zaviyesinden bah sedilmesi de Bektaşîlik tarihi bakımın dan önemlidir". Teke Eli tarihinde bu kadar önemli bir yer alan Teke Karahisan'nm Sillyon (bugünkü Yanköy Hisarı) olması çok kuvvetle m ü m k ü n d ü r ' - . Teke Karahi8) Bu Bu bölgenin Türkler zomanındaki ta rihi hakkında yazılan eserler içinde kaynaklara dayanarak ve bütün neşriyatı en iyi şekilde de ğerlendiren bir çalışrna B. Flemming tarafından yapılmıştır, B. Flemming, Landschaftgeschichte von Pamphylien, Pisidien und Lykien im Spntmittelolter, Wiesbaden 1964. Ayrıca, Ş. Tekindag, Teke-Oğulları, İslâm Ansiklopedisi, 121. cüz, s. 128-132; İ.H. Uzunçarşılı, Anodolu Beylikleri, Ankara 1969, s 6 7 - 6 9 , (İkinci Baskı); S.P (Er ten), Antalya Livası Tarihi, İstanbul 1339 -10 (1S30); S.F. Erten, Antalya Vilâyeti Torihi, İstan bul 1840; S.F. Erten, Anktolya Tarihi, III. Kısım, Antalya 1943. e) Ş. Tekindağ. Teke-Oğulları, İA, s. 132; S.F. Erten, Antalya Vilâyeti Tarihi, s. 89 -93. 10) İ.H. Uzunçarşılı, Adı geçen eser, s. 69. 11) Ş. Tekindağ, Teke Eli..., s. 125; B. Flemming, Adı geçen eser, s. 116 v.d.; A. Refik, Defter-i Evkâf-ı Vilâyeti Teke, TTEM, sene 14, nr. 2/79, İstanbul 1924, s. 72 -76; S.F. Erten, Antalya Vilâyeti, s. 122 de Bali Baba zaviyesinin Yanköy kurbunda Teke Köyü'nde olduğunu ya zar. 12) S.F. (Erten). Antalya Livası Tarihi, s. 134 de Perge'yi Teke Karahisarı olarak kabul eder. Gene aynı eser s. 149-156 da Sillyon ile ilgili kısımda Yanköy Hisarı'ndoki (Sillyon) iki camiden ve köşkten kısaca bahseder. An cak, Antalya Vilâyeti Tarihi isimli eserinde s. 99 da 1 numaralı dipnotta Korahisar-ı Teke'nin Yanköy yanında Sillyon olduğunu yazar. 198 Prof. Dr. ŞERARE YETKİN sarı, Antlayla'nın kuzeydoğusunda, Ak su ırmağının doğusunda bulunmakta dır. Kâtip Çelebi, Cihânnümâ'da bu ye rin mevkiini en doğru olarak vermiş tir''. Burayı bizzat ziyaret etmiş olan Evİiyâ Çelebi Teke Karahisan'nı şöy le tarif ediyor : «Antalya'ya üçbuçuk saatlik Kondi Köyü'nden sonra, ânın şi malinde bir saat baîd Serik Dağı eteğin de E v s â f ı Kal'ai (Kara) teke Hisarı, mâtekaddem Kayser binası imiş. Badehu Frengi Bedrenk müstevli olup badehu Sultan Keyhüsrev fethidir. Andan Ur ban Gazi fethidir. Teke paşasına hassıdır. Subaşısı hakimdir. Ve yüzelli akçaşerîf kazadır. Ve nahiyesi 70 köyden ibârettir. Ve kal'ası bir püşte üzre şek li murabba bir küçük kal'adır. Yedi kullesi ve cenuba nâzır bir kapusu vardi;-. Ve ensesinde havalesi vardır. Ve hen deği yoktur. Ve kal'a dizdarı neferâtı ve kethüda yeri ve serdârı ve âyâni yoktur. Ancak yetmiş seksen hane Türk men kavmi sakinleridir. Onlar dahi Temmuz'da yaylaya çıkarlar. O kadar memur kal'a değildir. Ancak nahiyesi menftur ve mahsuldar kazadır. Ânı lemaşâ idüp kıble canibine dağlı orman lı yollar ubûr ederek nehri Aksu azîm sudur...»'^ Bundan anlaşıldığına göre Teke. Karahisan Antalya'nın Kuzeydo ğusunda, Antalya'dan dört saat uzak tadır ve Aksu ırmağı geçilmeden varıl maktadır. Burada bir vuzuhsuzluk var dır. Çünkü Cihânnümâ'da doğru ola rak Aksu ırmağının doğusunda göste rilmektedir. Aksu ırmağını geçer geç mez ise Aksu Köyü'nün 1 fcm. ötesinde antik Perge Şehri bulunmaktadır. An cak, Perge'de yapılan araştırmalarda Türk devrine aid hiçbir kalıntıya rast lanmamıştır. Akropolünde yapılan son dajlarda bulunan keramikler arasında Türk devrine aid olanlar yoktur". Bu na karşılık Perge'den bütün haşmeti ile görülen SiUyon şehrinin yer aldığı bugünkü Yanköy Hisan'nda Türk eser leri vardır. Teke Eli'nde bütün ovaya hakim bir kale olan ve ismini de bu durumundan almış olması mümkün olan Teke Karahisan'nın burası olması, tarihî ve coğrafî şartlara da uygun düş mektedir. Sillyon'daki Türk Mimarî Eserleri II Sillyon'daki Türk eserleri, bugün Yanköy Hisarı adını alan tepenin güney-batı yamacından başlıyarak, kuv vetli istinat duvarları ile meydana ge tirilen batı yamacındaki teras üzerinde bulunmakta ve buradan düz fakat çok geniş olmayan bir platform halinde olan tepenin üstünde yer almaktadır. Te penin en üstünde olan bu platformda Helenistik, Roma, Bizans devrine aid çeşitli binalar hemen hemen üst üste denecek bir şekilde sıkışık olarak inşa edilmiş bulunmakatdır. Bunların yanın da Türk devrine aid olarak kabul etti ğimiz yapılar antik devir eserleri ile hiç. karışmadan hemen tepenin kena rında yer almaktadır. Xanckorunski'nin eserindeki plân da bu tepenin gerek üzerindeki, gerek se yamaçlarında yer alan Türk eserleriden yalnız tepeye: yakın olan kısım daki (d) ile gösterilen-cami işaret edil miş, tam tepedeki iç kale şeklinde olan kısım (a) ve yanındaki altı sütun üze rine dayanan üç beşik tonozlu yapı (b) Bizans eseri oİ£U-ak adlandırılmıştır. E n 13) Kâtip Çelebi, C i h â n n ü m â , İstanbul 1145 H. (1732), S. 638-B39. Kâtip Çelebi, a h â n n ü m â . s. 612 de «Nehr-i Köprü (yani Köprüsü) Manavgat ile Karahisar-ı Teke a r a s ı n d a n gec ü p dervayo karışır» der. Bu Sillyon'un bulun d u ğ u yerin Karahisar-ı Teke olabileceğini müm kün kılar. 14) Evliyâ Celebi, Seyahatname, Cilt IX, s.. 290. Yalnız B a ğ d a t Köşkü n ü s h a s ı n d a (Kara) vardır. 15) Sayın Hocam Ord. Prof. Dr. A.M. Mansel'e bu bilgi için çok t e ş e k k ü r ederim. A . M . Mansel, « P e r g e ' d e yapılan kazılar ve a r a ş t ı r molor», Atatürk Konferansları IV, 1970 (1973), s. 135. Prof. Mansel, Sillyon'un Karahisar-ı Teke olobileceğinl y a z m a k t a d ı r . SİLLYON (YANKÖY HİSARI) aşağıda olan ve plânda V I işareti ile gösterilen çeşmenin biraz gerisinde yer alan diğer bir cami ise yapı olarak verilmiş fakat isimsiz bırakılmıştır. Kalenin y a m a c ı n d a n tepeye kadar belli bir düzende sıralanan T ü r k eser leri vaziyet plânında I , I I , I I L I V olarak gösterilmişlerdir (Plân 1). I. Y a p ı : Yapı b u g ü n Yangöy adını alan k ü ç ü k bir k ö y ü n hemen yukarısın da, Y a n k ö y Hisarı adını alan tepenin güney-batı yamacında yer almaktadır. Harap olmaya terkedilmiş bu yapının b u g ü n k ü durumuna göre bazı değişik liklere uğramış, tek kubbeli ve önünde son cemaat yeri olan küçük bir cami olduğu anlaşılmaktadır. Cami tamamen i r i l i ufaklı kesme taş ve moloz taşlarla yapılmış kaba b i r inşaattır. Fakat bir köy mescidi için ileri bir plân özelliği göstermektedir. Mescid kısmının ü s t ü n ü örten kub be ç ö k m ü ş t ü r . D u v a r l a r ı n önemli bir kısmı yıkıktır. Bununla beraber kub beye intikalin üçgen şeklinde basit pan dantiflerle sağlandığı, son cemaat yeri d u v a r ı n a dayanan kuzey duvarının iç kısmında kalan pandantif kalıntısından anlaşılmaktadır (Resim 2). Ayrıca gü ney d u v a r ı n d a iki pencere açıklığı ara sında basit bir mihrap nişi kalıntısı fark edilmektedir. Kare kubbeli mekânın önünde dikdörtgen bir m e k â n bulunu yor. B u g ü n üst örtüsü tamamen yıkıl mış olan bu kısma cami m e k â n ı n d a n yuvarlak taş kemerli ve taş söveli b i r kapı açılıyordu. K a p ı n ı n sol tarafından kaş kemerli bir mihrap nişi yer almış tır (Resim 3). B u g ü n kapının taş ke meri ve söveleri yoktur ve kapı açık lığı kaba bir şekilde ö r ü l m ü ş t ü r (Re sim 4). Bu kısmın üzerinin düz bir çatı ile ö r t ü l d ü ğ ü n ü yan duvarlardaki pen cerelerin üzerinde bulunan tahta hatıl ların izlerinden dolayı tahmin ed'voruz. Yapının eski halini gösteren resim den anlaşıldığına göre kubbeli m e k â n yıkıldıktan sonra, bu kısmın kapısı örü DAKİ TÜRK ESERLERİ 199 lerek tamamen terkedilmiş, kapı mih rap nişi şekline sokulmuş ve sadece son cemaat yeri bölümü basit bir mescid olarak bir müddet daha kullanılmıştır. B u kısmın zemininin muntazam mer mer levhalarla kaplı olduğu kalıntılar dan anlaşılmaktadır. Bu mermer levha lar ve yapıda kullanılan kesme taşlar antik harabeden toplanmış olmalıdır. Yapının duvarlarında görülen büyük çatlaklar onun bir zelzele sonucunda harap olduğunu göstermektedir. II. Yapı: Bu yapı tek kubbeü ve önünde son cemaat yeri bulunan bir ca midir. Lanckoronski'nin eserindeki plânda kalenin batı yamacında C ile gösterilen kapıdan girince tepeye doğru karşımıza i l k çıkan yapı budur (Resim 5). Bugün harap olmakla beraber m i marî özelliklerini muhafaza etmekte dir. Kesme taş ve moloz taştan inşa edil miş, tek kubbeli ve b u g ü n yıkılmış olan son cemaat yeri ile ufak bir camidir. (Resim 6) 'da görüldüğü gibi dört köşe mekânın üstünü bir kubbe örtmekte dir. Minaresi yoktur. Önündeki dikdört gen son cemaat yerinin yanları kapalı olup, kuzey kısmında i k i sütunlu bir revak bulunmaktaydı. Devrilmiş sütun ve kaidesi durmaktadır. Son cemaat yerinin sol yan duvarı hâlâ durmakta dır. Burada evvelce revak kemerini teşkil eden kemerlere aid mermerden işlenmiş kemer başlangıcı eski resim de farkedilmektedir. Ayrıca son cema at yerinden camiye girişi sağlayan mer mer çerçeveli kapı da görülmektedir. Fakat bugün ne kemer başlangıcı, ne de kapının çerçevesi mevcut değildir (Resim 7). Son cemaat yerinin örtü sis temi anlaşılamamaktadır. Kubbeli me kânın duvarları oldukça kalın olup i k i si kapının i k i tarafında, ikisi güney du varında mihrabın i k i tarafında, ikisi de doğu duvarında olmak üzere altı pen ceresi vardır (Plân 2), (Resim 8). Kare mekânın üzerini, T ü r k üçgenleri ile i n tikal eden bir kubbe örtmektedir (Re sim 9). Köşeler Türk üçgenleri ile hal- 200 Prof. Dr. ŞERARE YETKİN ledilmiş, dairevî kubbenin dört duvara dayandığı tam orta kısımlarda kör pen cere şeklinde sathî, kemerli birer niş yapılmıştır (Resim 10). Çökmüş olan kubbe tepesinin sonradan tamir edildi ği anlaşılmaktadır. Caminin mihrabı, camiye nispetle oldukça büyük olup, bugün yıkık bir haldedir (Resim 11). Belki de vaktiyle mihrap nişini kapla yan işlemeli mermer veya taş levhalar sökülmüştür. Kubbeli mekânın doğu duvarında dikdörtgen şeklinde üç kü çük, bir büyük niş açılmıştır. Bunlar dan büyük olanın bir dolap olması ge rekir (Resim 12). Birinci mescide nis petle daha itinalı bir işçilik ve plân gös teren bu yapıda da hiçbir kitaba yok tur. Ancak son cemaat yerinin yanında ki yapıda devşirme olarak kullanılmış Grekçe bir kitâbe bulunmaktadır'". Caminin 10 m. kadar yukarısında kaleye çıkarken kaya içine oyulmuş, köşeleri kesik ve içi sıvanmış bir sarnıç vardır (Resim 13). Tepenin tam üstün deki platformda I I I . ve IV. yapılar yer alır (Resim 14). I I I . Y a p ı : Dıştan irili ufaklı kesme ve moloz taşlarla inşa edilmiş, masif du varlı, yüksek ve gösterişli bir yapıdır. Üstü güney duvarına dikey üç beşik tonozla örtüldüdür. Tonozlar bugün ta mamen çökmüştür. Yalnız köşelerde to noz başlangıçları fark edilmektedir (Re sim 15). Tonozları destekleyen taştan kaburga kemerlerinin kalıntıları yan üst duvarlardaki üçer dikdörtgen pen cere arasında görünmektedir (Resim 15). Kuzey cephe duvarının üstünde de aynı şekilde üç pencere vardır. Du varların üst tarafındaki bu pencereler dışarıya doğru daralarak mazgal şek linde açılmaktadır. Doğu duvarının alt kısmı nasif olmakla beraber batı duva rında altta üç dikdörtgen pencere yer almaktadır. Kuzey duvarını norteısında, doğu ve batı duvarının kuzey köşe ye yakın yerlerinde birer kapı açılmış tır. Güney duvarının orta kısmı tama men yıkılmıştır. Sadece iki alt duvarı kalıntısında birer dikdörtgen pencere izi kalmıştır. Yapının üstünü örten üç beşik tonoz yıkılmış olmakla beraber kalıntılardan, tonozların altı sütuna da yanan kemerlerle taşındığı ve mekânın kuzey-güney istikametinde üç eşit nefe ayrıldığı anlaşılmaktadır. Sütunlardan biri yıkıntı arasında fark edilmektedir. Tonozların dayandığı kemer ayakları kuzey duvarında, oldukça aşağıdan baş lamış olarak görülmektedir (Plân 3), (Resim 17). Yapının güney duvarının orta kısmının tamamen yıkık olması ya pının tam olarak tanımlanmasında güç lük yaratmaktadır. Yapının üçerden altı sütunla üç eşit nefe ayrıldığı belli olmaktadır. Bu sütunların antik yapı lardan alındığı bellidir. Böyle bir sü tun gövdesi güney duvarının kalıntısın da devşirme malzeme olarak da kulla nılmıştır (Resim 18). Yapının plânı ve istikameti bir Ulu Cami olarak kabul edilmesini mümkün kılmaktadır. Ancak güney duvarında bulunması gereken mihrap nişini, bu kısmın yıkılmış ol16) K.G. Lanckoronski. Adı gecen eser, s. 175 - 176, No. 58. 17) M. Katoğlu, 13. Yüzyıl Konya'sında bir Cami Gurubunun Plân Tipi ve Son Cemaat Yert, Türk Etnoğrafya Dergisi, Sayı IX (1966), s. 81 -100. S. Dilâver, Anadolu'da Tek Kubbeli Selçuk lu Mescitlerinin Mimarlık Tarihi Yönünden Yeri, Sanat Tarihi Yıllığı IV (1971), s. 17 - 28. Mente şe Beyliği'nden Pecin'in Kepez mevkiindeki Yelli Camii'nin Türk üçgenleri ile kubbeye inti kal şekli Sillyon'daki yukarı comidekine benzer, Bak. A. Arel, Menteşe Beyliğin Devrinde Peçin Şehri, Anadolu Sanatı Araştırmaları I, I.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, istanbul 1968, s. 88 - 93, Res. 60. Ayrıca aynı intikal şekli daha dekoratif ola rak Sinop'ta isfendiyaroğlu Türkbesi'ndeki kub bede de görülür. F. Taeschner, Die Türbe der Isfendiyar Oğlu in Sinop, Beitrage zur Kunstgeschichte Asiens (İn Memoriam E. Diez), İs tanbul 1963, s. 31 -33, Abb. 2 - 3 . Böylece aynı intikal şeklini Cdndaroğulları beyliğinin İsfen diyaroğlu kolunda da tespit ediyoruz. İlk O s manlı devrinde her iki camiinin kubbeye inti kal şekli daha yaygın bir kullanış sahası bul muştur. Bak. E.H. Ayverdi, Osmanlı Mimarîsi nin İlk Devri, istanbul 1966.
© Copyright 2024 Paperzz