Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013, p. 715-728, ANKARA-TURKEY NUR DAĞI (GAVUR DAĞI) PLATOSUNDA DERLENEN BAZI YEREL KELİMELERİN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME* Fahri DAĞI** ÖZET Bu çalışmada, zaman zaman çeşitli şekillerde gündeme gelen Nur Dağı (Gavur Dağı)’nın doğusunda yaşayan halkın kullandığı bazı yerel kelimeler incelenmiştir. Araştırma alanı Gaziantep’in İslâhiye ve Nurdağı ilçe merkezleri, belde ve köyleri ile Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçe merkezi, belde ve köylerini kapsamaktadır. Bölge, Nur Dağı (Gavur Dağı)nın doğusunda yer alıp güneyden kuzeye doğru uzanır. Osmanlı Devleti’nin 1865-1866 yılları arasında göçebe Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için yapmış olduğu Fırka-i İslâhiye iskân harekâtına kadar bu coğrafyada küçük yerleşim yerleri dışında halkın çoğunluğu, konar-göçer olarak yaşamaktaydı. Osmanlı Devleti’nin yapmış olduğu bu iskân neticesinde Nur Dağlarının hem batısında hem de doğusunda irili ufaklı yerleşim merkezleri kurulmuştur. Araştırmaya konu olan bölgede, halkın çoğunluğu bugün dahi eski Türk inançlarını muhafaza etmekte; eski Türkçeden günümüze kadar gelen birçok kelimeyi kullanmaktadır. Yapılan alan araştırması ve bazı yerel kaynakların taranması neticesinde bölgede konuşulan yaklaşık 1000 kelime derlenmiştir. Bu kelimelerden 100 tanesi anlam, köken, yapı ve şekil açısından incelenmiş, bunların yüzde 89’unun Türkçe olduğu tespit edilmiştir. Bölgede yaklaşık 150 yıl öncesine kadar konar-göçer yaşayan Türk aşiretleri, kültür ve dillerini dış tesirlerin etkisi altında kalmadan günümüze kadar ulaştırmayı başarmışlardır. Ayrıca 40 kelimenin de tarihi gelişim süreci incelenmiş ve bu kelimelerin bugün Anadolu ağızlarındaki durumları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kelimeler, Etimoloji * Nur Dağı, Gavur Dağı, Türkçe, Yerel Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Gaziantep Üniversitesi Nizip Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü, El-mek: [email protected] 716 Fahri DAĞI A REVIEW OF SOME LOCAL WORDS COMPILED FROM ON THE ETYMOLOGY AT MOUNT NUR (GAVUR DAĞI) PLATEAU ABSTRACT This article examined some local words used by the people living in the east of Mount Nur (Gavur Mountain), which is raised in various ways debates. The study zone encompassed the centers, towns and villages of İslahiye and Nurdağı districts of Gaziantep, and the center, towns and villages of Türkoğlu district of Kahramanmaraş city. The region is located in the east of Mount Nur (Gavur Mountain) and it lies from south to north. The majority of the people, except some little settlement places, had been living as nomads until the Fırka-i İslahiye settlement action between 1865-1866 by Ottoman Empire to make nomad Turkmen tribes settled. As a result of this settlement, some large and small settlement places were founded both in the east and west of Nur Mountains. The majority of the people subject to this study still conserve old Turkish beliefs and they still use many words from old Turkish. By surveying the related literature and some local sources, nearly a thousand words were determined in the present study, and a hundred of them were examined in terms of their meanings, origins, structures and forms. It was determined that nearly 90% of these words are Turkish. Türk tribes, who were leading nomad lives in the region until 150 years ago, managed to bring their cultures and languages without any influence from other cultures to our days. However, the historical development process of 40 words also examined and their current status in Anatolian accents were examined. Key Words: Nur Mountain, Gavur Dağı (Gavur Mountain),Turkish Local Words,etymology. Giriş Konar-göçer Türkmen oymaklarının geçiĢ güzergâhında bulunan Nur Dağı (Gavur Dağı), Hatay‟dan KahramanmaraĢ‟a doğru uzanan dağların adıdır. Konar-göçer Türkmenler bu dağları yüzyıllarca yaylak olarak kullanmıĢ; Osmanlı devletinin 1865-1866 yıllarında gerçekleĢtirdiği ıslahat ve iskân projesi ile bir kısım Türkmen boyları bölgeye yerleĢtirilmiĢtir (Yıldırım 2006: 14).XIX. yüzyıla gelindiğinde ıslahat bölgesindeki belli baĢlı Türkmen oymakları Ģunlardır: AvĢar, Varsak, Reyhanlı, Tâcirlü, Cerid, Sırkıntılı, Oruçlu, Karacalar, Yagbasan, Bozdoğan, UlaĢlı, Kapılı, Delikanlı, Çelikanlı, Kırıntılı, Lek, Hacılar, Karafakılı, ġıhlar, Okçu Ġzzeddinlü, Amikî (Sümer 1963: 85; Halaçoğlu 1973: 3–5; Yıldırım 2006: 14). Bu Türkmen aĢiretlerinden bir kısmının yerleĢtirildiği Ġslâhiye, Nurdağı (Gaziantep) ve Türkoğlu (KahramanmaraĢ) ilçelerinden derlenen yerel kelimelerden 100 tanesi bu araĢtırmanın konusunu teĢkil etmektedir. Ġslâhiye ilçesi tarihin en eski dönemlerinden itibaren birçok medeniyete ev sahipliği yapmıĢ, birçok topluluğu bünyesinde toplamıĢtır. 9 ve 10. yüzyıllarda Ġslâhiye çevresinde Türk nüfusunun artması Selçukluların bölgede hâkim olmasının altyapısını oluĢturmuĢtur. Hanoğlu Harun, AfĢin, Sanduk, Karlu, Atsız ve Söklü Beyler gelerek bölgeyi 1065 yılında ele geçirdiler. 1071 yılında yapılan Malazgirt Zaferinden sonraki 5 -10 yıl içinde Anadolu‟nun hemen hemen her tarafı Türkler tarafından fethedildi. KutalmıĢoğlu Süleyman ġah, Anadolu‟ya gelip Ġznik merkez Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi… 717 olmak üzere ve Büyük Selçuklu Devletine bağlı kalmak Ģartıyla, Anadolu Selçuklu Devletini kurdu. Süleyman ġah Anadolu‟yu ele geçirdikten sonra güneye yönelerek 1084 yılında Antakya ve çevresini de fethetti. Buradan Suriye üzerine yürüdüğünde karĢısına Suriye Selçuklu Hükümdarı ve MelikĢah‟ın kardeĢi TutuĢ çıktı. Halep yakınında yapılan savaĢı kaybeden Süleyman ġah 1086 yılında öldü, bu olayın sonrasında Ġslâhiye ve çevresi bir müddet Suriye Selçuklularının elinde kaldı. 1268‟de Memlük Sultanı Baybars, Anadolu Selçuklu Sultanının yardım isteği üzerine bölgeye gelerek Antakya‟yı fethettikten sonra Ġslâhiye de dâhil olmak kaydıyla Kayseri‟ye kadar olan yerleri kontrolü altına aldı. Sultan Baybars‟ın Anadolu‟dan çekilmesinden sonra Moğolların baskıları Türkmenler üzerinde artarak devam etmesi sonucunda Hassa ve Ġslâhiye‟ye yoğun bir Türkmen göçü meydana geldi. Osmanlı Devleti‟nin kurulup güçlendiği dönemlerde bölge, Memluklar ve Osmanlılar arasında sınır vazifesi görür. Fırka-i Ġslâhiye‟ye kadar Ġslâhiye‟de yerleĢik bir hayat yoktu. Cevdet PaĢa‟nın bildirdiğine göre Ġslâhiye kazasının ilk kuruluĢ yılı olan 1866‟da nüfus sayımı Ģöyledir: 28 Gayrimüslim, 2021 Müslim olmak üzere 2049‟dur. Ġslâhiye kazasının kuruluĢundan sonra yine bu bölgenin en önemli aĢiretlerinden beĢ oymağa ayrılmıĢ olan UlaĢlı‟ya bağlı Karayiğitoğulları, Kaypakoğulları, Centoğulları, Alibekiroğulları ile Kalmanoğulları itaat altına alınarak Gavur Dağlarının en önemli aĢiretleri iskân edildi (http://www.islahiye.gov.tr/tarih.asp). Ġslâhiye‟ye bağlı bir köy olan Nurdağı, 1976 yılında bucak 1990 yılında da ilçe olmuĢtur. Türkoğlu, 1960 yılında ilçe olduktan sonra bu adı almıĢtır. Ġlçenin eski ismi Ġloğlu‟dur. Oğuzların Tacirli koluna bağlı konar- göçer Ġloğlu obası da Fırka-i Ġslâhiye hareketiyle yerleĢik hayata geçirilmiĢtir. 1861 tarihli bir belgede Ġloğlu oymağının MaraĢ yakınındaki yaylalara çıktıkları ve denetim altına alınmaları istenmektedir. Osmanlı arĢivlerinden öğrendiğimize göre Ġloğlu oymağı 400 hane olup, bunlardan 47 hanesi 1865-1867 yıllarında bugünkü Türkoğlu ilçesine zorunlu olarak iskân ettirilmiĢtir (Gökhan-Koç 2009: 1). Eski Türkçe Dönemine ait kelimelerle bölgeden derlenen kelimelerin karĢılaĢtırmalı olarak incelendiği bu çalıĢmada birçok kelimenin ses, Ģekil ve anlam bakımından değiĢmeden günümüze kadar ulaĢtığı görülmüĢtür. Bölgeden derlediğimiz yaklaĢık 1000 kelimeden, 100 tanesi anlam, köken ve yapısına göre sınıflandırılmıĢtır. Daha sonra bu kelimelerden 40 tanesinin Türkçenin tarihi seyri içinde geliĢimi ve bugün Anadolu ağızlarındaki durumları verilmiĢtir. A. Kelimelerin Anlamı, Kökeni ve Kelime Türleri Bölgeden derlediğimiz kelimelerden 100 tanesi anlam, köken ve yapısına göre incelenmiĢtir. Bu kelimelerden89 tanesi Türkçe kökenlidir. Bazı kelimelerin ise Türkçe olup olmadığı tespit edilememiĢtir. Bu kelimelerin sayısı dokuz olup soru iĢaretiyle (?) gösterilmiĢtir. Ayrıca incelenen kelimelerden biri Arapça, biri de Farsça kökenlidir. AĢağıdaki tabloda bu 100 kelime alfabetik olarak verilmiĢtir. Kelime Kökeni İsim Fiil Abara: Küçük çağlayan. Su Türkçe X değirmenlerinde suyun basıncını çoğaltmak için yapılan, büyük bir huni Ģeklindeki hazne (DS 1993/I) Adıbatasıca: Domuz. Bölgede Türkçe X domuz demek yasak olduğu için bu ad kullanılır. Alayı: Hepsi, tamamı. Türkçe X Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 718 Fahri DAĞI Anarya: Geri gitmek. Genellikle Türkçe arabalar geri geri giderken kullanılır. Antirik: Ġcat çıkarma. (?) X Apaç: Bacak arası. Apaçı ayrıldı, yere düĢtü. Arsili: Tertemiz. Ardan geliyor olmalıdır. Malatya‟da da aynı anlamda kullanılmaktadır (Gülseren 2000). Arisilli: Tamamını, hepsini yapma, yergi için kullanır. Bastık: Ġncirin kurutulmuĢu. BaĢĢakçı: Bağ bozumundan sonra geride kalanları toplayan kiĢi. Bayak: Az önce, demin. Bölgede hâlâ çok yaygın kullanılmaktadır. Bazlama: Yufkanın kalını. Bibi: Hala. Biti: Az, Azıcık. Börekene: BaĢa takılan Ģapka, börk. Bülük: Erkeklik organı. Küçük çocuklar için kullanılır. Çelet: Yaramaz çocuk. Çemkir-: Saygısız insanların konuĢma tarzı için söylenir. Çepel: BulaĢık. Cere: 1. Toprak testi. 2. Toprak küp. Türkçe X Türkçe X (?) X Türkçe Türkçe X X Türkçe X Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe X X X X X Türkçe Türkçe X X X Türkçe X (?) Farsça X olabilir. eĢek gibi Türkçe X çoğunlukla Çılbır: At, öküz, hayvanlara takılan, zincirden olan yular. Çim-: Yıkanmak. Çömçek: Tahta, bakır kaĢık. Çör: Öksürmek. Çöz: Koyun, keçi gibi hayvanların iç yağı. Dala-: Hayvanlar ve kötü kiĢiler tarafından saldırıya uğramak. Çocuğu köpek dalamış. Dalan-: Kavga etmek için bahane arayanlar için söylenir. O, dalanıp duruyor. Damdazlak: Çırılçıplak. DeĢir-: Dilenmek, toplamak. Dillikle-: Parmaklamak. Dombalak at-: Takla atmak. Döl: Genellikle erkek çocuklara Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe X X X X Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe X X X X X X Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi… söylenir. Dulda: Ev, ağaç, duvar gibi nesnelerin gölge kısımları. Ede: Erkek kardeĢ. Eğrek: Büyük ve küçükbaĢ hayvanlar için yapılan gölgelik. Eke: BilmiĢ, ukala. YaĢından büyük söz söyleyen çocuk. Elbiz: Örümcek ağı. . (DS 1972/V). Kanamanın durdurulması için yaraya tampon uygulamak için kullanılır. Emlik:1. Emme yaĢındaki çocuk, 2. Süt kuzusu ve oğlağı Erkeç: Dört yaĢında erkek keçi. Evrengeç: Ekmek piĢirirken ekmeği çevirmek için kullanılan demir veya uzun tahta. (DS 1972/VI). Gabalak: OlmamıĢ meyve ve sebze. Kabaktan geliyor. Garbi: Batıdan esen nemli rüzgâr. Nur Dağı (Gavur Dağı)‟ında yazın serin esen rüzgâr. Gerik: Ġncirin ham hâli (DS 1972/VI). Koruktan gelme. Türkçe X Türkçe Türkçe X X Türkçe X Türkçe X Türkçe X Türkçe Türkçe X X Türkçe X Arapça X Türkçe (?) Azeri ağızlarında gora, gura. Orta Türkçe döneminde koruğa Ģeklinde olup, kökeni bilinmemekt edir (Eren 1999: 253). yemek. Türkçe X Gevilcen: Bir Ģeyi Gevelemek. GıĢĢık: KarıĢıklık. Saçları gışşık gibi olmuş. Hıllangaç: Salıncak. KabiĢ: Kabak. Kalın: BaĢlık parası, çeyiz. Kele: kadınlar arasında kullanılan seslenme edatı. Kıngılıkıç: Tahterevalli, dönme dolap Ģeklinde olanları da vardır. KırtıĢ: Yüzdeki kırıĢıklık. Kirtik: Pek az, azıcık, bir parça. Kösüre: Kesici araçları bilemeye yarayan bir çeĢit taĢ, bileği taĢı. Türkçe X Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe X X X X Türkçe X Türkçe Türkçe Türkçe X X X Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 719 720 Fahri DAĞI Kundalız: Pantolonunun bacak arasını sürekli sökülenlere denir. Kuzlaçı: Gebe büyük ve küçükbaĢ hayvan. Kuzulamaktan gelmektedir. Kürtün: EĢek, katır gibi yük hayvanlarına vurulan samansız semer. Okuntu: Düğüne davet için gönderilen hediye. Omça: Çam kütüğü. Öğür: EğitilmiĢ hayvan. Ök: Anne, eli yanan kiĢilerin söylediği bir ünlem. Örk: Hayvanın ayağına bağlanan ip. Ötürük: Ġshal olmak. Pus-: 1. Sinmek. 2. Korkmak. 3. Bir Ģeyi kendine siper edip saklanmak. Püsük: Kedi. Sası: BozulmuĢ, kokmuĢ. Satır: Su taĢıma kabı. Sırkıntı: 1.Yoğurt, pekmez, su gibi sıvıların kaplarından sızan son damlalar, sızıntı. 2.Sıvıların kapta bıraktığı tortu. Sin-: 1. Kendini göstermemek için büzülmek, saklanmak, pusmak. 2. Korku, yılgınlık vb. sebeplerle konuĢmamak, hareket etmemek veya tepki göstermemek. Soğukluk: Semizotu. Soku: Buğday dövmek için kullanılan çukur taĢ. ġor: Dedikodu, laf. Sömelek: Çocuk kundağı. Süksün: Ense. Süvük: Dam saçağı. ġeĢ: Tülbent. ġiĢik: Kuzulama dönemine girmiĢ ya da doğurmuĢ sütlü koyun. TaĢkala: KarıĢıklık, telaĢ. Toyga/Tolga: Ayran ve dövmeyle yapılan çorba. Tum-: Suya salmak. Tuman: Don. Tohoh: ġaĢırma edatı. Beceriksiz birinin yapamayacağı biri iĢe Türkçe X Türkçe X Türkçe X Türkçe X Türkçe Türkçe Türkçe X X X Türkçe Türkçe Türkçe X X Türkçe Türkçe (?) Türkçe X X X X Türkçe Türkçe Türkçe X X X (?) Farsça X olabilir. Türkçe X Türkçe X (?) Farsça Türkçe X X X Türkçe Türkçe X X Türkçe Türkçe Türkçe X X X Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi… kalkıĢmasını eleĢtirmek amacıyla söylenen bir ünlem. Uç uç: ÜĢüyünce söylenen bir edat. Ujlukla-: Ġğneyi ipliğe takmak. Uç kelimesinden gelmektedir (DS 1979/XI), Sayrı: Hastalık Üt-:1. Oyunda kazanmak, 2. Koyun, keçi, sığırın baĢını kızgın saçla dağlamak. Yağır: Yara. Yağlık: Mendil, havlu, baĢörtüsü. Yakağan: Isırdığı zaman çok acı veren çok küçük bir sinek. Yapağı: Saçın, yünün karıĢması. Yazı: Ova, düzlük, düz. Yeğ: Ġyi. Yeğni: Hafif. Yolağın ağzı: Kapının önü. Yorganın ibiği: Yorganın köĢesi. Yörep: YokuĢ. Yu-: Yıkamak YumuĢ: ĠĢ buyurma. Yülek: KeskinleĢtirmek. Yülü-: TıraĢ etmek. Zınar-: Oyun bozucu. Zırlıkı: Deli gibi, densiz, dengesiz kiĢi. Türkçe Türkçe X Türkçe Türkçe X Türkçe Türkçe Türkçe X X X Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe Türkçe (?) Arapça (?) Kökenini bilinmiyor. Türkçe olabilir. Yansıma bir kelime olduğunu düĢünüyoruz. X X X X X X X X 721 X X X X X X X B. Bazı Yerel Kelimelerin İncelenmesi Bu bölümde incelenen 40 kelimenin tamamı Türkçe olup, kaynaklardan tespit edildiği kadarıyla kelimelerin tarihi geliĢimi ve kullanıldığı bölgeler verilmeye çalıĢılmıĢtır. Türk inanç sisteminde üç, yedi, dokuz gibi sayılarının yanında 40 sayısı da kutsanmaktadır. Eski çağlardan itibaren Türkler 40 sayısına kutsiyet atfetmiĢ, Ġslam‟a girdikten sonra da bu kutsallık değiĢmeden günümüze kadar ulaĢmıĢtır. Alevî BektaĢî geleneğinde “Kırklar Meclisi”ne Hz. Ali baĢkanlık etmektedir. Kısaca söylemek gerekirse kırk sayısı, doğumdan ölüm sonrasına kadar Türk halkbiliminde önemli bir yere sahiptir. Ayrıca destan, halk hikâyesi, masal, efsane gibi halk anlatılarında da kırk sayısı sıkça geçmekte; olgunluğu, sınamayı, sabrı, baĢarıya ulaĢma gibi unsurları kapsayarak kutu simgelemektedir. Bölge ağzındaki kelimelerin tarihi geliĢimini ve günümüzdeki durumlarını gösterirken müracaat ettiğimiz kaynaklar, Orhun Abideleri, Divanü Lûgati‟t Türk, Kutadgu Bilig, Dede Korkut Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 722 Fahri DAĞI Kitabı, Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü, Tarama Sözlüğü, Türkçe Sözlük, OsmanlıcaTürkçe Sözlük ve bazı etimolojik sözlüklerdir. 1. Abara:Küçük çağlayan. Suyun taşkın hâli. apar- fiililin ses değiĢikliğine uğramıĢ hâli. Derleme Sözlüğü‟nde anlamı: Yıkamak, temizlemek. Su değirmenlerinde suyun basıncını çoğaltmak için yapılan, büyük bir huni şeklindeki hazne. Tokat Zile; KahramanmaraĢ AfĢin, Elbistan, Göksu; Hatay Dörtyol; Sivas Çepni, Gemerek; Yozgat GökçekıĢla, Osmaniye Bahçe (DS 1993/I: 10). Yeni Tarama Sözlüğü‟nde aparmak: Götürmek, alıp götürmek (TS 1983: 11) olarak verilmiĢtir. 2. Anarya: Yön bildiren bu kelime bölgede geri, arka anlamlarında kullanılmaktadır. Anarya gel. Eski Türkçedeki anar: ona, onlara (Tekin: 2008: 122) / angaru: ona doğru, ona karşı (Ergin 2006: 103); anğa/anğar: ona (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 25) kelimesinden geldiği düĢülebilir. Ayrıca DLT‟de naru: bir taraf, yan, bir yana; nere, nereye Ģeklide de görülmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 418). Dede Korkut‟ta kelime anaru (Ergin 2008:77; Gökyay 2007: 23)Ģeklindedir. Gökyay kelimenin anlamını: Öte, Öteye; bir şeyin cephesi ön kısmı olarak açıklar (Gökyay 2007: 213).Derleme Sözlüğünde anarı: 1. itibaren, -den beri (yer ve zaman hkk.), 2.-den doğru, yönünden, tarafından, 4. karşı taraf, karşı yaka, 5.öteye, öte taraf, öte (DS/I 1993:252); TS‟de anaru (anarı): öte, ileriye doğru, o bir taraf (TS 1983: 9) Ģeklinde verilmiĢtir. Aysu Ata Derleme Sözlüğü’nde Geçen En Eski Türkçe Kelimeler adlı çalıĢmasında konuya değinmiĢtir (Ata 2000: 76). 3. Bayak:Az önce, demin. Eski Türkçe döneminden itibaren görülmektedir. DLT‟de baya Ģeklinde geçmekte olup anlamı az önce olarak verilmiĢtir (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV:76). Ayrıca kelime Divan‟da baya-ok Ģeklinde olup, iki kelimenin kaynaĢmasından oluĢmuĢtur (Sertkaya 2006: 124). Kelimenin eski Türkçedeki Ģekil ve anlam olarak değiĢmeden gelmesi dikkat çekicidir. Sertkaya, kelimenin eski Uygur metinlerinde baya-kınya Ģeklinde geçtiğini bildirerek anlamın da az önce olduğunu söyler (Sertkaya 2006: 124). Orta Türkçe döneminde bayağı Ģeklinde görülen kelimenin anlamı değiĢmemiĢtir (Eyuboğlu 2000: 78; Kanar 2005: 101). Dede Korkut‟ta baya ve bayak Ģeklilerinde iki kullanıĢı vardır (Egin 2008: 41; Gökyay 2007: 23). Gökyay kelimeyi Ģu Ģekilde açıklar: Anadil. Azerbaycan. Radloff. Söz.demin, biraz önce, eskiden, geçenlerde (Gökyay 2007: 229). Kelime, ağızlarda da demin, az önce, şimdi (DS 1965/II: 576; TS 1983: 28) anlamlarında kullanılmaktadır. Balıkesir Karacalar, MustafakemalpaĢa; Bursa Akyazı ve çevresi; Sakarya Tosya; Kastamonu ÇerkeĢ Kayadibi; Çorum Ġskilip; Samsun Vezirköprü; Amasya Akyazı ve çevresi, Lâdik; Tokat Niksar, Erbaa, Çayır, Zile ve çevresi; Ordu Ünye, Sarıca, Gölköy; Giresun ġebinkarahisar; Tirebolu ve köyleri, Trabzon; KırĢehir; Erzurum Pasinler; Erzincan Refahiye ve çevresi; Bitlis Ahlât; Diyarbakır; Malatya Gözene; Antalya Serik ve çevresi; Kilis; ġanlıurfa Halfeti; KahramanmaraĢ Elbistan, Göksu ve köyleri; Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri; Hatay Yayladağı, Erzin, Dörtyol; Sivas Yıldızeli, Kangal; Ankara Bala, ġereflikoçhisar; KırĢehir; Kayseri AvĢar, PınarbaĢı, Develi, Hisarcık; Konya Doğanbeyli; Osmaniye Kadirli, Kozan, Bahçe (DS 1965/II: 576).TS‟de de demin, az önce, şimdi (TS 1983: 28) olarak verilmiĢtir). 4. Bazlama:Saçta pişirilen yufkadan kalın ekmek. Dede Korkut‟ta bazlamaç (Ergin 2008: 76; Gökyay 2007: 22) Ģeklindedir. Gökyay kelimenin Türkçe olduğunu söyledikten sonra maddeyi çeĢitli yönleriyle açıklar (Gökyay 2007: 230). Anadolu‟da oldukça yaygın bir kullanılıĢı vardır (DS 1965/II: 578-579; TS 1983: 29). Eren kelimenin anlamını: 1. Şaç ekmeği, pide; 2. Tatlısı bol kalın gözleme olarak vermiĢtir (Eren 1999: 45). Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi… 723 5. Çelet:Şımarık, hırçın, atılgan, haylaz çocuk. Ağızlarda da aynı anlamdadır (DS 1968/III: 1122). Kilis; KahramanmaraĢ Göksun; Hatay Reyhanlı ve Amikovası Türkmenleri; Ankara Kızılcahamam; Adana; Edirne (DS 1968/III: 1122). Yeni Tarama Sözlüğü‟nde tespit edilememiĢtir. 6. Çepel:Bulaşık, yemeğin tabakta ve kazanda kalan kısmı.Eski Türkçedeki Çalpak: kir, pis‟ten türemiĢ olabilir (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 133). Derleme Sözlüğü‟nde çamur, pislik, bulaşık, kir olarak açılanmıĢtır(DS 1968/III; Eren 1999: 85; OkumuĢ 2006: 182). Hasan Eren kelimenin kökünün çöpten geldiğini söylemektedir (Eren 1999: 85). Burdur Kozluca; Aydın KuĢadası; Ġzmir ÇeĢme; Balıkesir Susurluk; Çanakkale; Bursa MustafakemalpaĢa; Kütahya AltıntaĢ; EskiĢehir Sivrihisar; Kocaeli Kandıra; Sakarya Akyazı; Düzce; Kastamonu Ġnebolu; Çankırı Saray; Samsun; Diyarbakır; Kilis; Yozgat SolakuĢağı; Ankara ġereflikoçhisar, Polatlı; Niğde; Konya Ereğli; Adana Karaisalı; Ġçel Tarsus; Muğla Yerkesik; Tokat ġarköy (DS 1968/III: 1141). TS çepel: 1. Kirli, pis, mundar. 2. Pislik. 3. Balaklık (TS 1983: 53). 7. Çılbır: At, öküz, eşek gibi hayvanlara takılan, çoğunlukla zincirden olan yular. Orta Türkçe Döneminden beri takip edilebilen bir kelimedir. Dede Korkut‟ta da geçen bu kelime zincir, atın zincirden yular sapı (Gökyay 2007: 257) olarak açıklanmıĢtır. DS‟de çılbır: 1. Hayvanların yular başlığının çene altındaki halkasına bağlanan ip veya takılan zincir. (DS 1968/III); TS‟de Yular, yular sapı (TS 1983: 83). 8. Çomça:Bakırdan ve tahtadan yapılmış tahta kaşık.Çömçe, Susak. DLT‟de Çöçe: kepçe Ģeklinde geçmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 417). Bugün hemen hemen tüm Türk lehçelerinde görülen bu kelime eski Kıpçakça‟da da çömçe Ģekilinde görülmektedir (Eren 1999: 99). Ağızlarda Çomça: Kepçe, büyük tahta kaşık. Çankırı KurĢunlu; Maruf; Samsun, Ankara Kızılcahamam (DS 1968/III: 1266). TS‟de çam kütüğü (TS 1983: 58). 9. Çöz: Koyun, keçi gibi hayvanların iç yağı, bumbar yağı. Türkmencede iç yağı, karın yağı anlamlarına gelmektedir (Eren 1999: 101). Bağırsak, bumbar. Isparta Eğridir ve köyleri; Denizli Sarayköy; Manisa; Tokat, EskiĢehir; Samsun ÇarĢamba; Hatay Antakya; Niğde Bor; Konya Ermenek ve Köyleri; Osmaniye Kadirli, Bahçe; Ġçel Anamur; Ġzmir ÖdemiĢ; Manisa; Balıkesir Susurluk; Amasya; Ordu; Gaziantep; Kayseri PınarabaĢı AvĢar aĢiretleri ve köyleri; Niğde Bor; Konya; Ġçel Silifke (DS 1968/III:1299). İşkembe ve bağırsağı kaplayan yağ tabakası (TS 1986: 59). 10.Dombalak at-:Takla atmak. Anadolu ağızlarında çeĢitli çekileri vardır (DS 1969/IV: 1550). Hasan Eren dombalak kelimesinin top‟tan geldiğini bildirmektedir (Eren 1999: 118). 11. Dulda:Ev, ağaç, duvar gibi nesnelerin gölge kısımları. Derleme Sözlüğü‟nde de anlamı buna yakın verilmiĢtir: Yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı gizli, kuytu yer, kenar, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge (DS 1969/IV: 1596-1597; Türkçe Sözlük 2005: 575; Gökhan-Koç 2009: 317). TS dulda (dalda): Saye, himaye (TS 1983: 73). 12. Eğrek:Büyük ve küçükbaş hayvanlar için yapılan gölgelik. Hayvanların yazın öğle sıcağında toplanıp dinlendikleri yer. (DS 1972/V: 1682; OkumuĢ 2006:184). TS egrek: 1. Su toplanan yer. 2. Sürü hayvanlarının dinlendiği gölge yer (TS 1986: 78). 13. Eke:Bilmiş, ukala. Eski Türkçede büyük kız kardeş anlamına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 86). Bu kelimeden türediği anlaĢılan ekeç: akıllı küçük kız, büyüklük eseri gösteren küçük kız (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 52). Yaşı küçük olduğu halde sözleri ve işi büyük olan çocuk (DS 1972/V: 1692-1693). TS‟de tesbit edilememiĢtir. 14. Elbiz:Örümcek ağı (DS 1972/V: 1704). Bölgede kanamanın durdurulması için yaraya tampon uygulamak için kullanılır. El ve bez kelimelerinden oluĢan birleĢik bir isimdir.TS‟de tesbit edilememiĢtir. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 724 Fahri DAĞI 15. Evrengeç: Ekmek piĢirirken ekmeği çevirmek için kullanılan demir veya tahta araç. Eski Türkçede ewürgen: evirip çevirmek (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 208-209) Ģeklinde gördüğümüz bu kelime bölgede canlı bir Ģekilde yaĢamaktadır. Ağızlarda da anlamı ayındır (DS 1972/IV).TS‟de tesbit edilememiĢtir. 16. Gevilcen: Ateş karşısında fazla ısınmaktan yüz, el ve bacaklarda meydana gelen kırmızı benekler (DS 1972/VI: 2011–2012; TS 1986: 93). 17. Kabiş (Kabış): 1.Boynuzu çıkmayan küçükbaş ya da büyükbaş hayvan. 2. Kel.Kabakkelimesiyle ses ve anlam iliĢiklisi vardır.. DLT‟de kabak(g) Ģeklinde görülmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 382). Kabak Kelimesi eski Türkçeden beri görülen Türkçe kökenli bir kelimedir (Eren 1999: 276). Ayrıca Tonyukuk Yazıtı‟nda kabış- Ģeklinde geçen bu fiil 1.toplanmak bir araya gelmek, 2. politik ve askeri ittifak yapmak mânâlarına gelmektedir (User 2010: 365). TS‟de tesbit edilememiĢtir. 18. Kalın: Başlık parası, çeyiz. Eski Türkçeden beri bütün Türk lehçelerinde görülen bir kelimedir. Orhun Yazıtlarında kalın: mal, servet, kalın, çeyiz (Tekin 2008: 146; Ergin 2006: 117). DLT‟de kalınğ: öncü mihir olarak verilen çeyiz (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 382). Ağızlarda da anlamı aynıdır(DS 1982/XII: 4530). Kalın kelimesi Elazığ ve Diyarbakır‟da da baĢlık parası olarak kullanılmaktadır (Gülensoy-Buran 1994; Erten 1994). Nikâhta kız tarafına verilen ağırlık, para, başlık (TS 1983: 123). 19. Kele kele: 1. Ayol, hey, yahu anlamında ünlem. 2.Kız ya da kadın çığırma ünlemi. (DS 1975/VIII: 2725). Orhun Yazıtları ve DLT‟de görülen kel- (gel-) fillinden türemiĢ olabilir (?) (Tekin, 2008: 149; Ergin 2006: 118 KâĢgarlı Mahmud 2006/I 2006: 26). 20.Kırtış: İnsan yüzünde oluşan kırışıklıklar. Eski Türkçede de kırtış Ģeklinde olup yüz rengi, yüz,deri, ten,renk anlamına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 460; Yusuf Has Hacib 2008: 538).Yüzü, boynu buruşuk adam (DS 1975/VIII: 2978). 21. Kirtik:Pek az, azıcık, bir parça: Bir kirtik ekmek ver. Eski Türkçeden beri görülen kertik kelimesinden gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 478). Isparta Tahtacı; Çorum Mezitözü; Ordu; Giresun; Malatya Hekimhan; Kayseri Bünyan (DS 1982/XII: 4561). 22. Kürtün: Eşek, katır gibi yük hayvanlarına vurulan samansız semer, otla doldurulmuş palan (Türkçe Sözlük 2005:1287; DS 1975/VIII: 3046–3047; TS 1983: 151). Hasan Eren kelimenin eski Kıpçakçada da kürtün Ģeklinde olduğunu söylemektedir (Eren 1999: 276). 23. Öğür: DLT‟de ögür Ģeklinde olup; koyun, deve, geyik gibi hayvanların toplu halde bulunması, bunların sürüsü, bölük anlamına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 6). 1. Göğüs. 2. Aynı yaşta olanlar, yaşıt. 3. Arkadaş, dost, eş. 4. Birbirine benzeyen, aynı türden olan. 5. Birbirinden ayrılmayan, birbirine alışık, yakın (insan ya da hayvan). 6. Yoldaş, arkadaş. (DS 1977/IX: 3321). Eş, birbirine alışmış olan (TS 1986: 167). 24. Ök:Anne. Bölgede, eli yanan kiĢiler, o anda acılarını ifade etmek için ök ök derler. Ġlk yazılı kaynaklarımız olan Orhun Abidelerinde gördüğümüz ög kelimesinin anlamı: anne/üvey annedir (Tekin 2008: 162; Ergin 2006: 126). Ayrıca ök eski Türkçede kuvvetlendirme edatı; kendi, bizzat anlamına gelmektedir (Ergin 2006: 126). DLT‟de de ök: akıl ve anlayış; kendi olarak veriliĢtir(KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 453). ). Akıl, hatır, zihin (TS 1983: 166).Eski Türkçeden günümüze kadar hem anlamını hem de Ģeklini koruyan bu kelime, Türkiye‟nin çeĢitli bölgelerinde anne mânâsındadır. Kütahya; Sinop Boyabat; Samsun; Ardahan Göle; KırĢehir; ġanlıurfa Harran; Sivas ġarkıĢla; Niğde Bor; Mersin Ayvageldi (DS 1977/IX: 3324 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi… 725 25. Örk:Hayvanın ayağına bağlanan ip. Eski Türkçe„de örk (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 43; TS 1983: 169) Ģeklinde gördüğümüz bu kelime Türkmencede de örk Ģeklindedir (Eren 1999: 317). Karaman ve çevresinde örük olarak görmekteyiz (Sakaoğlu 2012: 274). 26. Püsük: Kedi. Ağızlarda çokça rastlanan bir kelimedir. (DS 1977/IX). Eski Türkçedeki püsüğ: pusudan (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 476) geliyor olabilir. Kedilerin pusması. Pisi,büsük, Pisik, Püsük: Kedi (1983: 173). 27. Sası:Bozulmuş, kokmuş. DLT‟de kelimenin anlamı kokmuş olarak verilmiĢtir (KâĢgarlı Mahmud 2008/I: 372). Dede Korku‟ta, Yidi bin kaftanınun adı yırtuhlu yarımından kara saçlu sası dinlü din düşmeni alaca atlu kâfir bindi Ģeklinde geçmektedir (Ergun 2008: 96). Kokmuş, bayatlamış (DS 1978/X); 1. Fena, murdar. 2. Pis kokulu (TS 1983: 181). 28. Sırkıntı: 1.Yoğurt, pekmez, su gibi sıvıların kaplarından sızan son damlalar, sızıntı. 2.Sıvıların kapta bıraktığı tortu. 3.Kocamış erkeğin son çocuğu. (DS 1978/X: 3617). Bölgede bir ailenin lakabı olarak kullanılmaktadır. Sırkıntılı aĢiretine bağlı küçük bir kol Ġslâhiye‟nin FevzipaĢa beldesinde yaĢamaktadır. Nuran Dağı‟dan öğrendiğimize göre babasına Sırkıntı ÖkkeĢ, büyük babasına Sırkıntı Ahmet, büyükbabasının babasına ise Sırkıntı Mustafa derlermiĢ. Yazılı kaynaklarda ilk olarak 16. yüzyılda karĢılaĢtığımız Sırkıntlı aĢireti 1965-1866 yıllarında yapılan zorunlu iskâna kadar Suriye ve Çukurova bölgelerinde göçebe olarak yaĢayan büyük bir Türkmen aĢiretidir (Sümer 1999: 286; Halaçoglu1973: 3–5; Yıldırım 2006: 14). 29. Sin-: Derleme yaptığımız bölgede, çekinmek, korkmak anlamında kullanılır. Erzurum ağzında da kelime sin-: gizlenmek; saklanmak anlamlarına gelmektedir (Gemalmaz 1995). Eski Türkçe döneminden itibaren görülen kelime DLT‟de sinğ biçiminde görülmektedir: sinmek, hazmedilmek; işlemek, girmek; saklanmak, sahibine sormadan bir yere girip sinmek (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 391). Gizlenmek, saklanmak (DS 1982/XII). 30. Şişik: Kuzulama dönemine girmiş ya da doğurmuş sütlü koyun (DS 1978/X: 3789). ġiĢek‟ten gelmektedir. Şişek: İki yaşında koyun (TS 1983: 198). 31. Toyga: Yoğurt ve döğme denilen kabuğu çıkarılmış buğdayla yapılan yemek.Yoğurtlu pirinç, buğday ya da bulgur çorbası (DS 1978/X: 3975). Eski Türkçedeki toy-: doymak (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 244) fillinden yapılmıĢ yemek adı. Toyka: Ziyafet vermek, yedirip içirmek, ağırlamak (TS 1983: 211). Toy-: Doymak (DLT 2006/IV: 642) fiilinden türemiĢtir. 32. Tum-:Suya batmak, dalmak. (DS 1978/X: 3991) Suda görülmeyecek şekilde olmak Eski Türkçedeki tun-: kapanmak, tıkanmak, bulutlanmak fiilinden geliyor olabilir (?) (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 137; Yusuf Has Hacib 2008: 1278). 33. Üt-: Bölgede kelime iki anlamda kullanılmaktadır. 1.Çocuklar oyun oynarken üttüm, yuttum derler. 2. Koyun, keçi gibi hayvanların kıllarını yakmak. Eski Türkçede üt: kıl yakmak ve ütüş: bir çeşit çocuk oyunu; oyunda ütme yutma Ģeklileri görülmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 719). Oyunda, kumarda kazanmak (DS 1979/XI: 4079; TS 1983: 225). 34. Yağrı: Sırt, sırtın yan tarafı. DLT‟de yağrınla- Ģeklinde ve yan, sırt mânâlarına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 343). 1. Hayvanların sırtında çıkan yara. 2. Sırt yaraları (hayvanların) (TS 1983: 20) 1. Yük ve binek hayvanının sırtında, eğer ve semerin açtığı yara. 2.Sırt (DS 1979/XI: 4119). 35. Yazı: Yörede Ova, düzlük, düz mânâsına gelmektedir. Orhun Yazıtlarında yazı: ova, step Ģeklindedir (Tekin 2008: 187; Ergin 2006: 139:). KâĢgarlı Mahmud kelimeyi yazı: kır, ova, boĢ ve açık yer, boĢluk, açıklık, alan olarak açıklar (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 765). Türkiye‟nin çeĢitli yerlerinde de yazı kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır (DS 1979/XI: 4216). Ova, sahra ıssız kır (1983: 240). Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 726 Fahri DAĞI 36. Yeğ: İyi. Bilge Kağan yazıtında yeg: daha iyi Ģeklinde gördüğümüz bu kelime anlam ve Ģekil değiĢikliğine uğramadan günümüze kadar gelmiĢtir (Tekin 2008: 187). DLT‟de de yeg Ģeklinde görülen kelime: yeğ, üstün, daha iyi, iyi, hayırlı (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 59); Dede Korkut‟ta da iyi, daha iyi, üstün, müraccah, mükemmel anlamlarına gelmektedir (Gökyay 2007: 445). Anadolu ağızlarında Ģekil ve anlam olarak bir değiĢiklik yoktur (DS 1979/XI: 4221). Yeg (Yig): 1. Daha iyi, üstün. 2. Kuvvetli, şiddetli (TS 1983: 245). 37. Yeğni:Hafif. Dede Korku‟ta, Erün ağrısın yiynisin at bilür (Ergin 2008: 75) Ģeklinde olup ağır olmayanhafif, yünül anlamlarına gelmektedir (Gökyay 2007: 450;DS 1979/XI: 4323). 38. Yumuş:İstekte bulunmak, hizmet etmesini istemek. Eski Türkçede Yumuş: hizmet, vazife; elçilik, iki ve ikiden artık kimse arasında elçilik (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 12). Kutadgu Bilig‟te de kelime hizmet, vazife anlamına gelmektedir (Yusuf Has Hacib 2008: 484).Dede Korkut‟ta hizmet, iş (Gökyay 2007: 456; Özsoy 2006: 419). İş, hizmet buyruğu, görev, ödev (DS 1979/XI: 4367; TS 1983: 252; Sakaoğlu 2012: 275). Hemen hemen tüm Türk lehçelerinde görülen bu kelime Türkmencede yumuş: iş, hizmet, ödev; Kazan Tatar Türkçesinde yomış; BaĢkurt Türkçesinde yomış; Kazak Türkçesinde jumıs; Kırgız Türkçesinde cumuş; Kara Kalpak Türkçesinde Jumıs; Özbek Türkçesinde yumuş; Tuva Türkçesinde çımış; ÇuvaĢ Türkçesinde samal. Eski Kıpçak Türkçesinde yumuş (Eren 1999: 459). 39. Yüleği: Ustura, keskinlik DLT‟de yüligü Ģeklinde gördüğümüz bu kelime saç tıraş eden ustura anlamına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 90). Ağızlarda da sıkça görülmektedir (DS 1979/XI: 4329). 40. Yülü-:Tıraş etmek. DLT‟te yüli: yülümek, traş etmek (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 90). KB‟de yülüg: saçı sakalı düzgün. Günümüze kadar anlamı ve Ģekil değiĢmeden gelmiĢtir. Derleme Sözlüğü‟nde de aynı anlamda kullanılmıĢtır: Tıraş etmek, kazımak (DS 1979/XI: 4345; TS 1983: 254). Sonuç YaklaĢık bin yıldan beri Türk yurdu olan Nur Dağı (Gâvur Dağı) platosu, bir yandan siyasî ve iktisadî çatıĢmalara sahne olurken diğer yandan Anadolu‟nun Orta Doğuya açılan kapısıdır. Buna rağmen, saf ve duru bir Türkçeye ev sahipliği yapmaktadır. Bölgeden derlenen kelimelerin Eski Türkçeyle mukayesesinin yapıldığı bu çalıĢmanın neticesinde birçok kelimenin ses, Ģekil ve anlam bakımından Eski Türkçedeki durumunu koruduğu tespit edilmiĢtir. Yaptığımız sınırlı çalıĢmaya rağmen Abara, bayak, börekene, çepel, çomça, dombalak, eğrek, eke, evrengeç, kabiş, kalın, kesire, öğür, ök, örk, sin-, şişik, toyga, tum-, yağrı, yazı, yeğ, yül, yumuş gibi birçok kelimenin sözlü kültürde hiç değiĢmeden günümüze kadar ulaĢtığı görülmüĢtür. Türkistan‟dan binlerce kilometre uzakta ve yaklaĢık 1000 yıl gibi uzun bir süre bölgede yaĢayan konargöçer Türklerin, bu zaman zarfında küçük birkaç ses ve Ģekil değiĢikliği dıĢında dillerini muhafaza etmeleri Türk dilinin gücünün en büyük göstergesidir. Türk milleti, kültürünüMehmet Kaplan‟ın da dediği gibi “dil kabı”na koyarak yerden yere ve nesilden nesile hiçbir Ģey kaybetmeden nakletmiĢtir. KâĢgarlı Mahmud‟un yaklaĢık 950 yıl önce, ileri düzeyde bir dil bilimci hassasiyeti ile yazdığı Divanü Lûgati‟t Türk‟le ağızlarda yapılacak mukayeseli çalıĢmalar, eski Türkçenin Anadolu sahasında çok canlı bir Ģekilde yaĢadığını ortaya koyacaktır. Anadolu‟nun küçük bir kasabasına giderek yöre halkıyla konuĢanlar, Türk milletinin ve Türkçenin köklü ve canlı bir Ģekilde yaĢadığını göreceklerdir. Türk milletinin ve Türkçenin inkâr edilmeye çalıĢıldığı bugünlerde en güzel cevabı yine Türkçe verecektir. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi… 727 KISALTMALAR DLT: Divanü Lûgati‟t Türk DS: Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü KB: Kutadgu Bilig TS: Yeni Tarama Sözlüğü KAYNAKÇA ATA, Aysun (2000). Derleme Sözlüğü’nde Geçen En Eski Türkçe Kelimeler, Ankara: Türkoloji Dergisi, C.XIII, S.1, s. 67-99. EREN, Hasan (1999). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara: Bizim Büro Basım Evi. ERGĠN, Muharrem (2006). Orhun Abideleri, Ġstanbul: Boğaziçi Yayınları. ERGĠN, Muharrem (2008). Dede Korkut Kitabı-1, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. ERTEN, Münir (1994). Diyarbakır Ağzı, Ġnceleme-Metinler-Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. EYUPOĞLU, Ġsmet Zeki (2004). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ġstanbul: Sosyal Yayınları. GEMALMAZ, Efrasiyap (1995). Erzurum Ġli Ağızları, Ġnceleme-Metinler-Sözlük ve Dizinler I-III, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. GÖKHAN, Ġlyas, Kemalettin Koç (2009). Tarihi Coğrafyası ve Kültürüyle Türkoğlu, Ankara: Öncübasımevi. GÖKYAY, Orhan ġaik (2007). Dedem Korkudun Kitabı, Ġstanbul: Kabalcı Yayınevi. GÜLENSOY, Tuncer-Ahmet Buran (1994). Elâzığ Yöresi Ağızlarından Derlemeler, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. GÜLSEREN, Cemil (2000). Malatya Ġli Ağızları, Ġnceleme - Metinler - Sözlük ve Dizinler, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. HALAÇOĞLU, Yusuf (1973). Fırka-İslâhiye ve Yapmış Olduğu İskân, Tarih Dergisi, S. 27, s. 1– 20. http://www.islahiye.gov.tr/tarih.asp KANAR, Mehmet (2005). Etimolojik Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Ġstanbul: Derin Yayınları. KÂġGARLI Mahmud (2006). Divanü Lûgat-it-Türk I-IV, (çev. Besim Atalay), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. OKUMUġ, Mustafa (2006). Beyoğlu Beldesi, KahramanmaraĢ: Sakınmaz Ofset. ÖZSOY, Bekir Sami (2006). Dede Korkut Kitabı, Ankara: Akçağ Yayınları. SAKAOĞLU, Saim (2012). Konya Ağzı Üzerine AraĢtırmalar, Konya: Kömen Yayınları. SERTKAYA, Osman Fikri (2006). Dede Korkut Kitabı Dresden Nüshasının “GiriĢ” Bölümü, Ġstanbul: Ötüken NeĢriyat. SÜMER, Faruk. (1963). Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar (Fetihten XVI. Yüzyılın 2.Yarısına Kadar), TAD. , s. 1- 111. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013 728 Fahri DAĞI SÜMER, Faruk (1999). Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy TeĢkilatı, Destanlar, Ġstanbul: Türk Dünyası AraĢtırma Vakfı. TEKĠN, Talat (2008). Orhon Yazıtları, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkçe Sözlük (2005). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü I (2.Baskı 1993), Yayınları. Ankara: Türk Dil Kurumu Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü II (1965), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü III ( 1968), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VI (1972), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VII (1974), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VIII (1975), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü IX (1977), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü X (1978), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü XI (1979), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü XII (1982), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. USER, Hatice ġirin (2010). Köktürk ve Ötüken Uygur Kağanlığı Yazıtları, Konya: Kömen Yayınları. Yeni Tarama Sözlüğü (1983). (dzl. Cem Dilçin), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. YETĠġKĠN, Mehmet. (2007). Osmanlının Son Döneminde Maraş, Atatürk AraĢtırma Merkezi Dergisi, C. XXIII,S. 67–68–69, Mart-Temmuz-Kasım. YILDIRIM, Faruk (2006). Adana ve Osmaniye Ġlleri Ağızları, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Yusuf Has Hacib (2008). Kutadgu Bilig, ( çev. ReĢid Rahmeti Arat), Ġstanbul: Kabalcı Yayınları. Kaynak Şahıs Nuran Dağı, 1943, Gaziantep/Ġslâhiye/FevzipaĢa, okuma yazma biliyor. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/13 Fall 2013
© Copyright 2024 Paperzz