Hyundai Accent Era 1.4 Team 27.000 TL İlan detayları

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
ANAYASA HUKUKU
PRATİK ÇALIŞMA – Tek Numaralı Öğrenciler
I.
Aşağıdaki kararlarda vurgulanan Cumhuriyetin temel nitelikleri açısından Anayasa
Mahkemesi’nin yaklaşımını değerlendiriniz.
“1982 Anayasasının 2. maddesinde, insan haklarına toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet
anlayışı içinde saygılı olunacağı hükmüne yer vermek suretiyle 1961 Anayasasına nazaran Devlet ve
toplumun çıkarlarına öncelik tanınmıştır.”(E.1984/14, K. 1985/7, K.t. 13.6.1985)
“Anayasamız özgürlüklere saygılı olunmasını istemekle yetinmemiş, bunların kullanılmasını
sağlayacak önlemler alınmasını Devletin temel amaç ve görevleri arasında saymak suretiyle,
özgürlükçü bir görüşü benimsemiştir. Gerçekten de, Anayasamızın 2. maddesinde Türkiye
Cumhuriyetinin insan haklarına saygılı bir Devlet olduğu belirtildikten sonra 5. maddesinde ".kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya" çalışmasını devletin temel amaç ve görevleri arasında
saymıştır.”(E. 1985/8, K. 1986/27, K.t. 26.11.1986)
“Burada sözü edilen demokratik toplum düzeniyle hiç kuşkusuz Anayasamızda gösterilen hürriyetçi
demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenen hukuk düzeninin kastedildiğinde duraksamaya yer
yoktur.”(E. 1985/21, K. 1986/23, K.t. 6.10.1986)
“Klasik demokrasiler temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı
rejimlerdir. Kişinin sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez, devredilmez, temel hak ve özgürlüklerin
özüne dokunulup tümüyle kullanılamaz hale getiren kısıtlamalar, demokratik toplum düzeni
gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Özgürlükçü olmak yanında, hukuk devleti olmak ve kişiyi ön
planda tutmak da aynı rejimin öğelerindendir.”(E. 1985/8, K. 1986/27, K.t. 26.11.1986)
“Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesi gücünü lâiklikten almış, milliyetçilik ilkesi lâiklikle
tamamlanmış, Türk Devrimi lâiklikle anlam kazanmıştır (…) Gerçekte lâiklik din-devlet işleri ayrılığı
biçiminde daraltılamaz. Boyutları daha büyük, alanı daha geniş bir uygarlık, özgürlük ve çağdaşlık
ortamıdır. Türkiye'nin modernleşme felsefesi, insanca yaşama yöntemidir, insanlık idealidir (…) Din,
kendi alanında, vicdanlardaki yerinde, Tanrı-insan arasındaki inanış olgusudur (…) Kişinin iç-inanç
dünyasının düzenleyicisi olan dinin, devlet işlerinde söz sahibi ve çağdaş değerlerle, hukukun yerine
geçerek yasal düzenlemelerin kaynağı ve dayanağı olması düşünülemez.”(E. 1989/1, K. 1989/12, K.t.
7.3.1989)
“Laiklik, devletin din ve inançlar karşısında tarafsızlığını sağlayan, devletin din ve inançlar
karşısındaki hukuki konumunu, görev ve yetkileri ile sınırlarını belirleyen anayasal bir ilkedir. Laik
devlet, resmî bir dine sahip olmayan, din ve inançlar karşısında eşit mesafede duran, bireylerin dini
inançlarını barış içerisinde serbestçe öğrenebilecekleri ve yaşayabilecekleri bir hukuki düzeni tesis
eden, din ve vicdan hürriyetini güvence altına alan devlettir. Devletle dinin ayrılığı, din ve vicdan
hürriyetinin bir gereği olmanın yanında, dinin siyasi müdahalelerden korunması ve bağımsızlığını
sürdürmesi için de gereklidir (…)Laik devlet, dinler karşısında tarafsız olmakla birlikte, toplumun dini
ihtiyaçlarının karşılanması konusunda kayıtsız değildir. Laiklik ilkesi, doğup geliştiği Batı’da, dinin
1
toplumsal ve kamusal alandan tamamen dışlanması sonucunu doğurmamış, dini ihtiyaçların
karşılanmasına yönelik devlet politikalarını beraberinde getirmiştir.”(E. 2012/65, K. 2012/128, K.t.
20.9.2012)
“(…) devlet, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında
denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve
kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık
içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve
millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan adaletli bir hukuk düzeni
kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı kararlılık içinde ve gerçekçi bir
özgürlük rejimini uygulayan devlet demektir.” ( E. 1963/336, K. 1967/29, K.t. 26-27.09.1967)
“Hukuk devletinin, Anayasanın açık hükümlerinden önce, hukukun bilinen ve tüm uygar ülkelerin
benimseyip uyduğu ilkelere uygun olması gerekir”(E. 1963/31, K. 1964/76, K.t. 22.12.1964)
“(…) hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu, âdil bir hukuk düzeni
kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa'ya
uyan bir devlet olmak gerekir. Hukuk devletinde kanun koyucu organ da dâhil olmak üzere, devletin
bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hâkimiyeti haiz olması, kanun koyucunun yasama
faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması lâzımdır.
Zira kanunun da üstünde kanun koyucunun bozamayacağı temel hukuk prensipleri ve Anayasa vardır
ve kanun koyucu bunlardan uzaklaştığı takdirde meşru olmayan bir tasarrufta bulunmuş
olur.”(E.1963/124, K. 1963/243, K.t. 11.10.1963)
“ “Yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli
değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar
karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir.”(E.2011/81, K.2012/78, K.T. 13.10.2012)
“Çocuk suçluların ya da diğer bir deyimle suça sürüklenen çocukların, temyiz kabiliyeti, işlenen suçun
sebep ve sonuçlarını değerlendirebilecek akli, ruhi ve fiziki olgunluğa sahip olma, geçerli hukuki işlem
yapabilme, kendini savunma ve kendini üçüncü kişilere karşı temsil etme bakımından reşit kişilerden
farklı konumda oldukları için, reşit kişilerle farklı ceza ve ceza usul kurallarına tâbi tutulmalarında
Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir durum bulunmamaktadır.”(E.2011/26, K.2012/41, K.T.
15.3.2012)
“(…) Sonucu bakımından aynı işi ve işlemi yapan, aynı görev ve sorumluluğunu paylaşan kamu
avukatları arasında farklı uygulamaya neden olduğu ileri sürülen itiraz konusu hükmün, kamu
avukatlarının önemli bir kesimine tanınan hakkı iptal kararıyla kaldırarak değil, öteki kesimlerine de
aynı hakkı tanıyan tamamlayıcı yasama işlemleriyle düzeltilmesi, düzenleme eksikliğinin bu yöntemle
giderilmesi Anayasaya daha uygun ve daha tutarlı bir tasarruf olacaktır” (E.1987/24, K.1987/32,
K.T. 24.11.1987)
2
II.
Varsayımsal Olay: A ve B, Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesinde düzenlenen “anayasayı
ihlal” ve 314. maddesinde düzenlenen “silahlı örgüt kurmak” suçlarından tutuklu olarak
yargılanmaktadırlar. Tutuklulukları devam ederken A ve B, 2015 Milletvekili genel seçimlerinde
milletvekili adayı olmuş, adaylıkları Yüksek Seçim Kurulu tarafından kabul edilmiş ve seçimlerde
de yeterli oyu alarak milletvekili seçilmişlerdir.
2015 Milletvekili genel seçimlerinin ardından yeni TBMM, yemin töreni için 24 Aralık 2015
tarihinde toplanmış ve sırasıyla tüm milletvekilleri yemin etmeye başlamıştır. Milletvekili C
yemin ederken, henüz yemin etmemiş olan Milletvekili K, ayağa kalkıp C’ye “alçak, vatan haini,
in o kürsüden” diye bağırmıştır.
Seçimlerden önce meydana gelen toplumsal olaylarda polisin attığı gaz fişeği nedeniyle bir genç
hayatını kaybetmiştir. Bu olayın faillerinin uzun süre yakalanmamasını protesto eden X Partisi
milletvekilleri, seçimlerden sonra mazbatalarını almışlar fakat yemin etmemişler ve iki ay boyunca
Meclis çalışmalarına katılmamışlardır. Bunun üzerine Y Partisi milletvekili olan D, X Partisi
milletvekillerinin milletvekilliklerinin düştüğünü, boşalan milletvekillikleri için seçimlerin
yenilenmesi gerektiğini iddia etmiştir.
a. A ve B’nin söz konusu durumlarını göz önünde bulundurarak, YSK’nın kararının hukuka
uygunluğunu tartışınız.
b. A ve B’nin avukatı, müvekkillerinin milletvekili seçilmeleri dolayısıyla mazbatalarını alır
almaz derhal serbest bırakılmaları gerektiğini ileri sürmektedir. Avukatın bu iddiası yerinde
midir? A ve B, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen “ihaleye fesat karıştırma” suçundan tutuklu
olarak yargılanıyor olsalardı, cevabınız değişir miydi?
c. A ve B hakkındaki yargılamanın avukatın talebine rağmen devam ettiğini; A’nın 10 ay, B’nin
de 2 yıl 3 ay hapis cezası aldığını ve her ikisinin de mahkûmiyet hükümlerinin 1 Mart 2016
tarihinde kesinleştiğini varsayarsak, bu milletvekillerinin statüsü ve cezalarının infazı ne olur?
Açıklayınız.
d. K’nın C’ye Meclis Genel Kurulunda söylediği bu sözlerinden ötürü, sorumlu tutulup
tutulamayacağını tartışınız.
e. Y Partisi milletvekilinin iddiası yerinde midir? Değerlendiriniz.
III.
Varsayımsal Olay: X Partisi Meclis grubu 05.07.2013 tarihinde Dışişleri Bakanı A hakkında dış
ilişkilerde uygulamış olduğu siyasetin milli menfaatlere uygun olmadığı gerekçesiyle Meclis
Başkanlığına bir gensoru önergesi vermiştir. Yine aynı tarihte 60 milletvekili, Bayındırlık Bakanı
B’nin bakanlığı ile ilgili bir ihalede, ihaleye fesat karıştırdığı gerekçesiyle hakkında Meclis
soruşturması açılması için bir önerge vermişlerdir. Gensoru önergesi 22.7.2013 tarihinde 330
milletvekilinin hazır bulunduğu oturumda oylanmış ve 278 güvensizlik oyu verilmiştir. Ayrıca
daha sonraki bir tarihte günü Bayındırlık Bakanı B hakkındaki meclis soruşturması istemi de
görüşülmüş, 450 milletvekilinin hazır bulunduğu oylamada 150 ret oyuna karşılık 240 kabul oyu
verilmiştir.
a. Gensoru ve meclis soruşturması açılmasını kimler, hangi gerekçelerle isteyebilir? Olayda bu
şartlar yerine getirilmiş midir? Olaydaki gensoru meclis soruşturması açılması istemini yeter
sayılar bakımından değerlendiriniz.
3
b. Bakan B’nin meclis soruşturması sonucunda yargılanabilmesi mümkün müdür? Aynı durum
Başbakan için söz konusu olsa, cevabınız değişir mi? Açıklayınız.
IV.
Varsayımsal Olay: Milletvekili A’nın verdiği Çam Ormanlarının Korunması Hakkında Kanun
teklifi için, TBMM’de yapılan ve 185 milletvekilinin katıldığı oylamada 145 kabul, 40 ret oyu
kullanılmış ve kanun yayımlanmak üzere Cumhurbaşkanına gönderilmiştir. Cumhurbaşkanı söz
konusu kanunun bazı maddelerinin anayasa aykırı olduğunu belirterek kanunu imzalamış ve kanun
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
a. Olaydaki kanunun yapım sürecini TBMM’nin kanun yapma usulü çerçevesinde
değerlendiriniz.
b. Yukarıdaki olayı 1982 Anayasası’na göre Cumhurbaşkanı’nın yasama sürecindeki rolü
bağlamında değerlendiriniz.
4