KIRMIZI ile MAVİ

Ufuk BATUM
Pınar BÜYÜKBALCI
Esin ERTEMSİR
KIRMIZI ile MAVİ
Havacılık Vakaları:
THY & AnadoluJet
2. Baskı
Yay›n No
:3097
İşletme-Ekonomi Dizisi : 658
2. Baskı - Nisan 2014 – İSTANBUL
ISBN 978 - 605 - 333 - 124 - 7
Cop­yright© Bu ki­ta­b›n bu ba­s›­s›­n›n Tür­ki­ye’de­ki ya­y›n hak­la­r› BE­TA Ba­s›m Ya­y›m Da­€›­t›m
A.fi.’ye ait­tir. Her hak­k› sak­l›­d›r. Hiç­bir bö­lü­mü ve pa­rag­ra­f› k›s­men ve ­ya ta­ma­men ya da
özet ha­lin­de, fo­to­ko­pi, fak­si­mi­le ve ­ya bafl­ka her­han­gi bir fle­kil­de ço­€al­t›­la­maz, da­€›­t›­la­maz.
Nor­mal öl­çü­yü aflan ik­ti­bas­lar ya­p›­la­maz. Nor­mal ve ka­nu­nî ik­ti­bas­lar­da kay­nak gös­te­ril­me­
si zo­run­lu­dur.
Dizgi:
Beta Bas›m A.fi.
Baskı - Cilt
: Yazın Basın Yayın Matbaacılık Trz. Tic. Ltd. Şti.
İkitelli Çevre Sanayi Sitesi 8. Blok No: 38-40-42-44
Başakşehir/İSTANBUL (Sertifika No: 12028)
0212 565 01 22 - 0212 565 02 55
Kapak Tasar›m
:Müge Mete
Beta BASIM YAYIM DA⁄ITIM A.fi. (Sertifika No. 16136)
Narl›bahçe Sokak Damga Binas› No: 11
Ca€alo€lu - ‹STANBUL
Tel : (0-212) 511 54 32 - 519 01 77
Fax: (0-212) 511 36 50
www.betayayincilik.com
UFUK BATUM; Girişimci, liberal demokrat, pazarlamanın önemine
inanan, umutlu, amatör gurme, iyi bir okuyucu, gezgin, eskiye meraklı, mentor, Fenerbahçeli, yönetim danışmanı, üniversite hocası,
yazı işçisi, opera düşkünü.
PINAR BÜYÜKBALCI; Keşifçi, plancı, yazma - çizme - boyama meraklısı, iyi bir okur, yönetim bilimine inanan sabırlı bir araştırmacı,
vefalı bir Galatasaraylı, sanat takipçisi, iyi bir İstanbullu, öğretirken
öğrenen bir hoca.
ESİN ERTEMSİR; Yenilikçi, insan kaynağının önemine inanan, aile
boyu sanatsever, alto, eğitim-bilimci, gezgin, “acaba paralel evrende
ne oluyor?” meraklısı, fotoğrafsever, Galatasaraylı, İstanbul ve Cihangir sevdalısı, çizgi romandan tez yapan akademisyen.
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM I: BÜYÜME ÇAĞI....................................................3
TARTIŞMA SORULARI..........................................27
EK TABLO, GRAFIK VE ŞEKILLER..........................29
BÖLÜM II: GELİŞEN BİR PAZARDA ALT MARKA YARATMAK....43
TARTIŞMA SORULARI..........................................73
EK TABLO, GRAFIK VE ŞEKILLER..........................74
BÖLÜM III: ANAHTAR KAVRAM VE TERİMLER......................81
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
“Her kitap kendi kaderiyle doğar.” Yazı dünyasında değer üreten dostlarımızdan biri söylemişti. Çok şey anlatan sözlerdendir.
Bence bir kitabın en güzel anlarından biri; kitabın baskıya
hazırlanma sürecidir. Son okumalar yapılır, mizanpajı oluşturulur, kapak tasarlanır, kullanılacak kağıt seçilir… Kim bilir daha
nice işler yapılır… Sonra ver elini matbaa… Ne yazarlar tanıdım;
kitabının ilk baskısını bir an önce görebilmek için -doğumevinin
önünde sigara üstüne sigara söndüren baba adayları gibi- matbaanın civarında cirit atarlar…
Bir yazar için en güzel anlardan biri kitabın “doğduğu” andır,
bir diğeri ise tesadüfen kitabın birileri tarafından okunduğunu,
yazının işe yaradığını görmek olmalı… Hele kitap yeni baskılar
yaparsa, ona da mutluluğun zirvesi diyebiliriz… Bu mutluluğu
bizimle paylaşan Beta Yayıncılık’a teşekkür ederiz…
Elinizde tuttuğunuz “Kırmızı ile Mavi” isimli bu kitap, ilk baskısı “Havacılık Vakaları” olarak basılmış olan Türk Hava Yolları
ve AnadoluJet vakalarının tekrar elden geçmiş ve güncellenmiş
halidir. Kitabın ilk baskısı, Türkiye’nin saygın üniversitelerinde
ve havacılık sektöründe düzeyli bir akis buldu; çeşitli derslerde
okutuldu, kurum içi eğitimlerde kullanıldı.
VIII
ÖNSÖZ
Çok az sayıda Türk şirketinin veya markasının vaka analizi
yazıldığından olmalı ki havacılıkta varlığını büyüterek sürdüren
bu iki önemli markanın vaka analizine olan ihtiyacın ve ilginin
devam ettiğini gördük. İşte bu ihtiyacı karşılama heyecanıyla karşınıza ikinci baskıyla çıkıyoruz.
Kitabın “kaderi” kendi halinde seyredecekken; yükselişte
olan, heyecanlı ve dinamik bir sektörün seçilmiş olması isabetli
bir öngörü. Çünkü çağımız; beklentileri çılgın, değişken ve azami
olan müşterilerle (okuyucularla) dolu küresel bir çağ. Kimsenin
sıradan öykülere, vakalara, markalara, şirketlere ayıracak zamanı
ve hali yok. Hep daha iyisi, hep daha iyisi!
Her geçen gün daha rekabetçi olan piyasalarda tutunabilmek,
mevcut konumunu koruyabilmek her şirket için oldukça zor bir
zanaat. Tabii daha zoru; adeta acımasız rekabetin yaşandığı piyasalarda müşteri sayısını artırabilmek, sektörün büyümesinden
çok daha yüksek bir büyüme oranıyla yelkenleri doldurabilmek,
böylelikle pazar payını yükseltebilmek, şirket ve marka değerini yapılandırmak. İşte zaten böyle bir şirket bulup da vakasını
yazmaya yöneldiğinizde iyi yolda olduğunuzu düşünebilirsiniz.
İtiraf etmeliyiz ki, yazdığımız vakaların dikkat çekmesindeki
önemli sebeplerden biri Türk Hava Yolları (THY) gibi bir şirketi
ele almamız oldu.
Havacılık çok geniş bir ekosistem aslında. Uçak üretiminden
yakıt teminine, kabin içi ikramdan havaalanı işletmeciliğine, sivil
havacılıktan IATA’ya, kargo taşımacılığından bilet acenteciliğine
kadar irili ufaklı birçok alt sektörden oluşan dinamik ve renkli bir dünya. 80 yılı aşan tecrübesiyle 2013 yılında 48,3 milyon
yolcuyu taşıyan THY’nin havacılık ekosisteminde belirleyici bir
aktör olduğunu düşünmek hiç de iddialı olmaz. Dünyadaki birçok büyük havayolunun büyüme ve karlılık sorunu yaşadığı bir
ÖNSÖZIX
dönemde, THY’nin hizmet kalitesini artırarak 2014 yılında yolcu
sayısını 60 milyona çıkarmayı hedeflemesi ele alınması gereken
önemli bir olgu.
Bu olgu “yeni bir felsefeye” de işaret ediyor. Birkaç katmanlı bir felsefe bahsedilen: (1) Küresel dinamikler “batıdan doğuya” yöneliyor, (2) Türkiye kayda değer bir yenileşim ve sıçramanın içinde, (3) Havacılık sektörümüz yeniden yapılanmaya (ve
serbestleşmeye) dayalı olarak son 10 yıl boyunca iki basamaklı
oranlarda büyümeyi başardı ve bu durumun devam etmesi öngörülüyor, (4) Bütün bunlara ek olarak THY’de hayata geçirilen
başarılı bir kurumsal yönetim söz konusu. Bu gelişmeler adeta
bir piramidi aşağıdan yukarıya doğru inşa eden temel katmanları
oluşturuyor.
İşte bu felsefe önümüze büyük bir fırsat koyuyor: İlk kez bir
Türk şirketinin ve markasının, içinde olduğu küresel sektörün
zirvesine oynaması ve lider olması mümkün! Olumlu gelişmeleri
kitabımızın yeni baskılarında ele almayı umut ediyoruz.
Ufuk BATUM
Nisan, 2014
Ankara
ÖNSÖZ
Uçaklarla, havalimanlarıyla ilk tanışmam 44 yıl öncesine dayanıyor... 1969 yılının son aylarıydı ve ben henüz 2,5 yaşında
küçük bir çocuktum... Biraz da acil bir durum söz konusuydu ki
babam Antalya’dan Ankara’ya uçakla gitmemiz gerektiğine karar
vermişti... Yoksa uçağa binmeyi, -hele de o yıllarda- kim kaybetmişti de biz bulacaktık? Ne yeterli liman vardı, ne de uçak... Uçuş
sayısı da, haftalık frekans da yok denecek kadar azdı... Tabii bir
de az olduğundan gerçekten pahalı ve erişilmesi zor bir yolculuk
şekliydi... Anlayacağınız uçmak tam bir ayrıcalıktı...
Uçuşlarda bazı çocukların tedirgin olduğuna, bazılarının ise
çok rahat seyahat ettiğine şahit oluyorsunuzdur... Ben ise ilk uçuşumdan haylice keyif aldığımı, bütün süreci ilginç bulduğumu,
hatta uçak havalanırken büyülendiğimi itiraf etmeliyim. Bir de
cam kenarından aşağıyı seyredişim vardı ki sormayın... Neredeyse bir film seyreder gibi pür dikkat aşağıdaki evleri, yolları, dağları, tepeleri, bulut kümelerini izlemiştim. Ne de olsa o yıllarda
Antalya’ya henüz televizyon gelmemişti. Çocuklar ne televizyon
seyredebilirdi, ne bilgisayar oyunlarına sardırabilirdi, ne de i-Pad
gülü olabilirdi... Kısacası çağ farklı bir çağdı. Ama o çağın da kendine ait bir ruhu, bir kimliği, bir yaşam dinamiği vardı...
XIIÖNSÖZ
Türk Hava Yolları (THY) ile bir başka tecrübem 1980’li yılların ortasında lise son sınıf öğrencisiyken matematik olimpiyatları
için İstanbul-Viyana-İstanbul uçuşlarıyla oldu. Olimpiyatlarda
bazı başarılar elde etmiştik ama yine de dönüşte havalimanında
bizi gazetecilerin karşılayacağını hiç düşünememiştik. Hoş bir
sürpriz olmuştu bize çünkü Türkiye’de her şeyin halen kapalı
devre olduğu şaşırtıcı bir dönemdi.
O yıllarda sanayileşen Türkiye’nin gururla anlatılan ihracat
toplamı 4 milyar dolar civarındaydı! Her ne kadar Özal ile beraber Türkiye dışa açılmaya çalışsa da bunun meyvelerini toplamak
için 10-15 yıl daha beklemek gerekecekti. Böyle bir Türkiye’de
ilk pasaportumu çıkartmak ve ilk yurtdışı uçuşumu yapmak için
koca bir adam olmayı beklemem aslında toplumsal bir normdu.
Zaten ben de tatil amaçlı değil, Türkiye’yi temsil etmek için yurtdışına çıkıyordum.
Yine o yıllarda toplum olarak Özal’ın THY’den tahsis ettiği
uçaklarla işadamlarını ticari heyetler olarak değişik ülkelere götürmesini şiddetle kınıyor ve “devletin imkanlarıyla kendini gezdiriyor, gönlünü eğlendiriyor” diye eleştiriyorduk. 1980’ler Türkiye için geçiş yıllarıydı; her şeyi geriye götüren 12 Eylül askeri
darbesinden zar zor sivil hayata dönülmüş, kerhen bir anayasaya
“evet” denilmişti. Seçimlerde dört eğilimi birleştirerek zafer kazanmış bir iktidar tam da muktedir olamadan yeni denemeler ve
açılımlar yapmaya çalışıyordu. Ancak Özal hem devleti hem de
dışarıyı tanıyan kıvrak bir başbakan olarak turizmin de, havacılığın da önemini anlamış ve bu alandaki ilk reformları yapmaya
çalışmıştı.
1980’lerin sonunda nadiren de olsa uçakla yolculuk etmeye
başlamıştım. 1990’larda ise THY’nin artık kartlı yolcuları arasındaydım. Hem yurtdışı öğrencilik dönemimde, hem havacılık sek-
ÖNSÖZXIII
töründe çalıştığım kısa dönemde, hem de yurtdışında mühendis
ve sonra yönetici olarak çalıştığım dönemlerde -yani 1990’ların
tamamında- THY ile uçmak ne yalan söyleyeyim biraz ikinci sınıf bir işti. Türkiye’de iş yaptığım veya farklı sebeplerle görüştüğüm kişilerde genel olarak Avrupalı havayollarıyla uçma eğilimini gözlemlemek mümkündü. Özellikle de SABENA, KLM, Swiss
Air ve British tercih edilirdi. Hem filolar daha yeni ve iyiydi, hem
de hizmet kalitesi ve sundukları bağlantı olanakları cezbediciydi.
Ne ilginçtir ki bu dört şirketin ikisi sonraki yıllarda rekabete dayanamayarak tam anlamıyla iflas edip battı!
Ben doğal olarak THY’nin kartlı yolcusu olduğumdan istisna
durumlar dışında başka bir havayoluyla uçuş yapmamaya, aynı
havayolundan daha yüksek mil toplamaya ve statümü yükseltmeye çalışıyordum. Sık uçan yolcularda statü artışı o kadar kıymetlidir ki! Çünkü aslında uçmak çoğu zaman zevkli olmasının
yanında bir hayli de yorucudur. Bağlantılı uçuşlar arasında özel
bir salondan istifade etmek, rahat bir çalışma ortamı bulmak, internet bağlantısını kullanmak, daha kaliteli yeme-içme olanağı
yakalamak, uçuşun dolu olması halinde up-grade olmak yolcular
için önemli avantajlardan bazılarıdır.
Tabii benim için duygusal bir başka sebep de ödediğim paraların kendi ulusal şirketimize gitmesini arzulamamdı. Şimdi
üzerinden 10-15 sene geçmiş, tekrar dönüp baktığımda insanın
o yaşlarda böyle konulara daha duygusal bakabildiğini anlayabiliyorum. Oysa ki aldığımız eğitimler hep “piyasa odaklılığı” üzerineydi! Ve bu odak “ödediğin paranın karşılığını alma” üzerine
olması gerektiğinden belki de o geçiş yıllarında yapmış olduğum
havayolu tercihi yanlış bile olmuş olabilirdi!
Nadir durumlarda tecrübe ettiğim yabancı havayolları arasında bazılarının THY’den açık ara daha başarılı olduğunu fark
XIV
ÖNSÖZ
etmek hiç de zor değildi. Bu şirketlerin kayda değer marka değerleri söz konusuydu; en azından daha “fiyakalı” bir halleri vardı
ve çoğu zaman burunlarından kıl aldırmazlardı. Nitekim sadık
bir müşterisi olarak hizmet kalitesinden göreceli muzdarip olduğum THY’nin Swiss Air’in liderlik ettiği Qualiflyer grubuna dahil olmasına bir hayli içerlediğimi gayet iyi hatırlıyorum. Evet, o
zamanlar belki havayolları arasında bu tarzdaki yapılanmaların,
grup sinerjisinin önemine çok fazla mesai ayırmamıştım ama beni
ilgilendiren temel konu THY’deki kartlı yolcu statümün Qualiflyer ile bir gömlek geriye düşmesiydi. Statümü tekrar yükseltebilmek için yine çok çalışmam (yani daha çok uçmam) gerekecekti!
İşte havacılık böyle bir iştir; her şeyin temelinde mil hesabı
yatar! Mile göre maliyet hesaplayan havayolu şirketleri, bir ayda
aşmaması gereken mile göre aylık programı çıkan pilotlar ve kabin içi çalışanları, uçtuğu mile göre ödül kazanan ve statü artıran
yolcular… Mil deyince akan sular durur, işin rengi belli olur…
Gel zaman git zaman, THY’nin Qualiflyer evliliği pek de
uzun süreli olmadı çünkü zaten temel aktör olan Swiss Air’in durumu hem operasyonel hem de finansal olarak kötüye gidiyordu;
nitekim daha sonra iflasla da sonuçlandı. Sadık bir müşteri olarak benim bu evliliğe bir itirazım vardı, belki başka yolcuların da
vardı ama yine de bu beraberliğin sürdürülebilir olmadığı ancak
zaman içinde görülecekti. Daha sonradan THY, hem temel rakibi
hem de geniş çerçevede işbirliği yapabileceği Lufthansa’nın da
üye olduğu Star Alliance grubuna üye olarak kendi gelişimi için
bir hayli yol kat etti. Nitekim 2013 yılının ilk aylarında Şansölye
Merkel’in Almanya’da Başbakan Erdoğan ile yaptığı bir görüşmede Merkel iki havayolunun özel ve kapsamlı bir işbirliği yapması
fikrini masaya getirmişti.
ÖNSÖZXV
Özellikle 2000’lerde havacılığın şekli ve rengi değişmeye başlamıştı. Bir süredir sermayenin, yatırımın, pazarın, insan gücünün odağı zaten Batı’dan Doğu’ya kayıyordu. 2001 yılında yaşanan 11 Eylül terör saldırısı önemli bir dönüm noktası oldu çünkü
ne yazık ki ABD’nin bu olayı ele alma refleksi tamamen dışlayıcı
ve suçlayıcı bir tavırdı. 2008’e kadar devam eden bu süreç Batı’dan Doğu’ya doğru olan göçü hızlandırdı. Havacılıkta faaliyet
gösteren şirketlerin çoğu bu paradigma değişimini doğru okuyamadı çünkü zaten yükselen petrol fiyatları ve müşteri kayıplarıyla başlarını günlük sorunlara gömmüşlerdi.
Son yıllarda küçüklü büyüklü birçok havayolu iflas açıkladı,
el değiştirdi. Ulusal taşıyıcı konumunda olan Alitalia’nın yüklü
zararlar yaptığı, Air France ve Iberia gibi şirketlerin kar etmediği
biliniyor. Bu durumdaki çoğu şirket; korumacı kamu politikalarıyla ayakta tutuluyor, zararları devlet hazinesinden karşılanıyor.
Yaşlanan filo ile tazminatları yüksek meblağlar tutan çalışanların
ise ne yapılacağı tam bir muamma. Bundan sonra da bu rekabetçi
ve dinamik sektörde birçok havayolunun zora düşeceğini, iflasların ortaya çıkacağını, birleşmelerin ve satın almaların yaşanacağını beklemek hiç de yanlış olmayacaktır.
İşte Türk Hava Yolları’nın büyüyerek ve gelişerek yıldızlaşması böyle bir konjonktürde, 2000’li yıllarda gerçekleşti ve bu
yıldızlaşma süreci halen devam ediyor. THY son 10 yılda hayal
etmesi imkansız işlere imza attı; yatırımlar, filo yenilenmesi, hizmet kalitesinde artış, birçok yeni uçuş noktası ve sektörün aksine
makul düzeyde bir karlılığın yakalanması, vb.
Yurtdışındaki çalışma düzenimi değiştirerek Türkiye’ye döndüğüm günden itibaren çok çeşitli çalışma ortamlarının içinde
bulunma fırsatına sahip oldum. Bunlar arasında benim için en
önemlilerinden biri girişimcilik ve yenilikçilik konusunda Tür-
XVI
ÖNSÖZ
kiye’de farkındalığın artmasına destek vermek oldu. Çok çeşitli
platformlarda eğitimler ve seminerler düzenledim, üniversitelerde dersler verdim, çeşitli işbirlikleri oluşturdum, yeni kurulan
şirketlere, KOBİ’lere ve teknoloji şirketlerine mentorluk desteği
sağladım. Hemen hepsinden de büyük memnuniyet duydum
çünkü bu gayretler Türkiye’nin son zamanlarda emek ve kaynak ayırdığı, ekonomik büyümesini sürdürülebilir bir çerçeveye
oturtmaya çalıştığı bir döneme momentum sağlayacak işlerdi.
Bu alandaki çeşitli inisiyatiften biri “Örnek Olay Çalışma
Grubu”ydu. TÜBİTAK, girişimciliği desteklemeye ve yaymaya yönelik çeşitli projeler yürütürken, bir yandan da aralarında benim
de bulunduğum on kişiden oluşan bir çalışma grubu kurmuştu.
Bu ekibin amacı; girişimcilik ruhunu destekleyecek ve işletme
dünyamızı zenginleştirecek Türk şirketlerinin, markalarının ve
rol modeli olabilecek girişimci öykülerinin yazılmasını sağlayacak destek politikaları konusunda bir tavsiye raporu yazarak
TÜBİTAK’a ışık tutmaktı. Toplantılar yapıldı, uzmanlıklardan
yararlanıldı ve uygulanabilir bir öneri paketi hazırlandı. Akademik dünya önümüzdeki dönemde böyle bir desteğin çıkmasını
umutla bekliyor.
2012 yılında ODTÜ Teknokent ve ODTÜ İşletme Bölümü’nün
işbirliğinde yurtdışından getirdiğimiz bir uzman ile iki günlük bir
çalıştay düzenledik. Türkiye’nin farklı üniversitelerinden yaklaşık 50 akademisyeni bir araya getirdiğimiz bu çalıştay marifetiyle
önemli bir ihtiyacı karşılamaya çalışmış olduk. Hem örnek olay
(vaka) yazma, hem de vakalarla ders anlatma konularında farklı tecrübeler ve yöntemler ele alındı, içerikli tartışmalar yapıldı.
Ben de bu çalıştayın hem düzenleyicisiydim, hem de katılımcılarından biriydim.
ÖNSÖZXVII
Yine 2012 yılıydı, dışişlerinden gelen özel ve ısrarlı bir davet
sonucunda kendimi Başbakan Erdoğan’ın heyetinde Pakistan’ın
başkenti İslamabad’da buluverdim. Kısa ve yoğun bir program
söz konusuydu… ODTÜ Teknokent adına iki ülkenin başbakanının himayesi ve şahitliğinde oranın saygın bir üniversitesi ile
bir protokol imzalayacaktım. Sabah Türk heyetinin diğer üyeleri ile beraber otelin lobisinde başbakanı beklerken THY Genel
Müdürü Temel Kotil’i gördüm. THY’nin en az 25 yıllık sadık bir
yolcusu ve yükselen markanın vakasını yazmayı kafaya koymuş
bir üniversite hocası olarak Temel Kotil’le ulusal havayolumuzu
konuşmaya başladım. Ona kısaca “gözlemlerime göre THY’nin
Avrupa’da bazı kategorilerde ikinci, diğerlerinde ise üçüncü veya
dördüncü” olabileceğini tahmin ettiğimi söyledim ve kanaatlerimi de kısaca gerekçelendirmeye çalıştım. Benden birkaç dakika beklememi rica ederek oturduğu yerden kalktı ve kaldığı otel
odasından diz üstü bilgisayarını alarak hemen geri döndü.
Ekranında önemli bir sunum vardı ve bana büyük bir sabırla
THY’nin nasıl yükseldiğini, nerelerde büyük rakiplerinin önünde
veya hemen arkasında kaldıklarını açıkladı. Benim gözlemlerimle onun verileri, tabloları örtüşüyordu. Demek ki gözlemlerin ve
tecrübelerin içi boş sayılmazdı; THY, dikkatli yolcuların tecrübe
ettiği kadar kayda değer bir atılımı gerçekleştirmeyi başarmıştı
ve artık dev markalarla rekabet edebilecek bir kıvama gelmişti.
Konuşmamızın sonunda, THY’nin borsada işlem gören bir şirket
olma hasebiyle faaliyet raporunun, bütün finansal tablolarının
ve diğer önemli bilgilerin masa başı bir araştırmayla erişilebilir
olduğundan şirketin belli odaklarını vakalaştırmak istediğimi
ifade ettim. Böylelikle başta Türkiye’deki üniversitelerde olmak
üzere dünyanın saygın kurum ve kuruluşlarında, üniversitelerinde THY tecrübesini eğitim malzemesi haline getirmek istediğimi
vurguladım. Bundan büyük bir memnuniyet duydu. Son olarak,
XVIII
ÖNSÖZ
THY çalışan ve yöneticileriyle yapılacak birkaç toplantının bu
çalışmaya öngörü ve sektörel katkı (business insight) sağlayabileceği konusunda hem fikir olduk.
Daha önce vermiş olduğum bir seminerden de tanıdığım ve
vaka yazımı konusunda düzenlemiş olduğumuz çalıştaya benimle beraber katılmış olan Yıldız Teknik Üniversitesi’nin iki genç ve
yetkin öğretim üyesine “THY’nin Büyüme Çağı” ve “Bir Alt Marka Olarak AnadoluJet” vakalarını beraber yazma önerisini götürdüm. Çok hızlı ve olumlu bir cevapla bana geri döndüklerinde aslında üretken bir ekip kurduğumuzu hissedebiliyordum. Nitekim
bu vakalar özelinde Pınar Büyükbalcı ve Esin Ertemsir ile çok
başarılı bir ekip çalışması yürüttüğümüzü ifade etmeyi bir borç
biliyorum. Önemli düzeyde literatür taraması yaptık, tecrübe ve
gözlemlerimizi bir araya getirdik, ben Ankara’da onlar ise İstanbul’da olmalarına karşın sık sık toplandık, birbirimizin eksiklerini tamamladık. Ekip çalışmasının önemini ve kıymetini tekrar
keşfetmiş olduk. İkisine de ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.
Temel Kotil’in görevlendirdiği çekirdek bir ekip ile birkaç
toplantı yaparak çalışmamızın doğru bir çerçevede ilerlediğini de
anlamış olduk. THY’ye de ekibimiz adına teşekkürlerimi sunuyorum. Son bir teşekkür ise bizi kırmayarak kitabımıza tasarlamış
olduğu harikulade kapak için genç mimar, tasarımcı ve yenilikçi
Arzu Arukaslan’a. Yetenekli gençlere sorumluluk vermek, yaratıcılıklarından istifade etmek herkes için son derece besleyici bir
durum.
THY’de çok önemli ve özgün hikayeler var; elinizde tuttuğunuz bu kitap bunlardan sadece ikisine ışık tutuyor... Diğerlerinin de yazılması gerekiyor... İşletme dünyasının ve akademik
çevrelerin bu alanda yapacağı çok önemli çalışmalar olacağına
eminim... THY belki de bugün sahip olduğumuz en büyük ve en
önemli dünya markalarımızdan biri...
ÖNSÖZXIX
Bitirirken, THY’nin yakın gelecekte dünyanın en başarılı, en
itibarlı ve en çok tercih edilen beş havayolu şirketi arasına gireceği iddiamı tekrarlamak istiyorum... Her ne kadar birileri bana
ısrarla olumsuzlukları, riskleri, neden olamayacağını göstermeye,
ispatlamaya gayret etse de... Riskleri ve zorlukları öngörebiliyorum ama yaşamda her şeyin ayakları yere basan, anlamlı ve tadında bir umutla sağlanabildiğini hatırlatmak istiyorum...
Ufuk BATUM
Eylül, 2013
Ankara