Okul Çağı Çocuğun Ruhsal Yapısı ve Çocuklarda Görülen Davranış

T.C.
KOCASİNAN KAYMAKAMLIĞI
Kocasinan Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
OKUL ÇAĞI ÇOCUĞUN RUHSAL YAPISI VE
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ BAZI NEDENLERİ
Editör/Yazar
Mahmut IŞIKGÖZ
Kocasinan Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü
Eylül 2014
Araştırma Bülteni
No
:3
Yayın No : 6
Tarihi
: Eylül 2014
2
© Her hakkı mahfuzdur. Kocasinan Rehberlik ve Araştırma Merkezi
Müdürlüğünün izni olmadan dokümanların hiçbir kısmı kopya, kayıt,
basım veya herhangi bir şekilde diğer yöntemlerle basılı veya
elektronik ortamda çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
OKUL ÇAĞI ÇOCUĞUN RUHSAL YAPISI VE
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARININ BAZI NEDENLERİ
Editör/Yazar
Mahmut IŞIKGÖZ
Kocasinan Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü
3
4
Bir yıl sonrayı düşünüyorsan, tohum ek.
On yıl sonrası ise tasarladığın, ağaç dik.
Ama yüz yıl sonrasını düşünüyorsan, halkı eğit.
Bir kez tohum ekersen bir kez ürün alırsın.
Bir kez ağaç dikersen on kez ürün alırsın.
Ama eğitirsen halkını, yüzlerce kez ürün alırsın.
Kuan Tzu
5
6
OKUL ÇAĞI ÇOCUĞUN RUHSAL YAPISI
İlkokula altı yaşına giren çocuklar devam ederler. Altı yaşındaki çocuğun
zekâsı ve bedeni okula devam edecek kadar olgunlaşmıştır. Ancak altı yaşındaki
tüm çocuklar aynı zekâ yaşında değildir. Bazıları erken, bazıları geç olgunlaşır. Bu
durum anne-babayı yanıltabilir. Erken olgunlaşan çocuğun üstün zekâlı olduğunu
kabul etmek doğru değildir. Böyle bir düşünce ile çocuğu küçük yaşlarda okula
vermek sakıncalıdır. İleride, zekâ gelişme evresini arkadaşlarından önce
tamamlar. Buna paralel olarak da çocuğun derslerdeki başarısı duraklar.
Öğretmenin ve anne-babanın bu durumu çok iyi bilmesi gerekir.
Altı yaşına giren çocuğun beyni %95 gelişmiş durumdadır. Bu bakımdan
dikkatini isteyerek bir konu üzerinde toplayabilir. Bir iş yapmak için hazırdır.
Hatta isteklidir. Sorumluluk duygusu gelişmiştir. Öğretmene bağlanmaya hazırdır.
Üzerine aldığı görevini tamamlamak ister. Zamanla belleği gelişir. Daima yenilik
ister. Dikkati kısa sürelidir. Bunun için de derslerde kısa sürelerle metot
değiştirmek gerekir. Çeşitli araç ve gereçler çocuğun çalışma zevk ve isteğini
artırır.
Altı yaşındaki çocuğun kelime hazinesi iki bin civarındadır. %30 kadarı da
“fiil” olan kelimelerdir. Kısa zamanda çok kelime öğrenme yeteneklerine
sahiptirler. İlk verilecek kelimenin isim olması daha uygundur. Öğretmen ders yılı
başında seçeceği cümle ve kelimelerin, çocukların iyi bildikleri kelimelerden
olmasına dikkat etmelidir.
Altı yaşındaki çocuk duygularına göre hareket eder. Tamamen toplu görüşe
sahiptir. Eşyaları ve olayları bütünü ile görür. Parça parça kısımlara ayıramaz.
Bunun için okuma-yazma öğretimine çocuğun bildiği isim ve küçük cümlelerle
başlanması gerekir. Harfler yerine anlamlı kısa kelime ve cümleler daha ilgi çekici
olur.
Çocuk devamlı yaparak ve yaşayarak öğrenmek ister. Oldukça hareketlidir.
Hiç yerinde durmak istemez. Her an bir iş yapma gereksinmesini duyar. Eli, ayağı,
bütün duyu organları hareket halindedir. Ancak kasları gelişim halinde olduğu
için küçük hareketleri zorlukla yapar. Hayali oyunlardan zevk alır. Oyuna çok
düşkündür. Zamanının büyük bölümünü oyunla geçirir. Enerjisini bu şekilde
harcar. Bedensel hareketleri ve grupla oyun oynamayı çok sever. Öğretmen, ilk
sınıflarda eğitim ve öğretim çalışmalarında oyuna çok yer vermelidir.
Okula yeni gelen çocuğun sosyal yapısı da gelişmiştir. Arkadaş edinmek ve
arkadaşlarıyla oynamak ister. Başkasına yardım etmeyi çok sever. Acıma ve
sevme duyguları gelişmiştir. Başkasını tekdir eder. Kendisinin de takdir
edilmesinden hoşlanır. Güven duygusu gelişmiştir. Daima bir iş başarmak ister.
Küçük bir başarı karşısında mutluluk duyar.
7
Altı yaşına gelen çocuk öykü dinlemeyi sever. Masallardan ve resimli
öykülerden hoşlanır. Duygularını serbestçe anlatmaya olanak arar. Güven içinde
yaşamak ister. Öğrenmek ve bunun için konuşmak ister.
Öğretmen, çocuğun bütün gereksinmelerini saptamalı, ona göre hareket
etmelidir. Sevecen öğretmen davranışları ile çocuğu okula bağlar. Kendini
sevdirir. Bu sağlam temel üzerine öğretim ve eğitim çalışmalarını bina eder.
Böylece başarı ile ders yılı sonunu getirir.
Okula yeni gelen çocuk başlı başına bir kişidir. Her birisi başka, başka özellik
gösterir. Aile yuvalarından ve çevreden aldıkları bilgi ve deneyimler ayrıdır.
Ruhsal özellikleri ayrıdır. Herhangi bir iş yapmakta gösterecekleri beceriler
birbirinden farklıdır. Öğretmen bu değişik özellikleri gösteren çocukları ayrı ayrı
tanımalı, eğitim ve öğretimi buna göre sürdürmelidir.
Çocuk sıcak bir aile yuvasından ve anne-baba sevecenliğinden koparak okula
gelmiştir. Bu çocuğun okulda bir uyumsuzluk devresi geçirmesi olağan
karşılanmalıdır. Evinde serbestçe hareket etmeye alışmıştır. Bu çocuktan ders
boyunca kıpırdamadan oturması beklenmemelidir. Fırsatlar yaratılarak sık sık
tahtaya kaldırılmalıdır.
Öğretmen, sınıfındaki bütün öğrencilerden aynı başarıyı beklememelidir. Her
öğrencinin zekâ yaşının birbirinden farklı olduğunu unutmamalıdır. Her
öğrencinin yeteneği ve gereksinmesi değişik olduğundan gösterecekleri başarıları
da değişik olacaktır.
8
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ
BAZI NEDENLERİ
Çocuklarda davranış bozukluklarının başlamasında ve gelişmesinde
yetişkinlerin yanlış tutumları büyük rol oynar. Bu yanlış tutumlara aşağıda
değinilmiştir.
1. Çocuğa Egemen Olma İsteği
Çocuğa egemen olabilmek için çocuk üzerinde baskıya, korkuya dayanan
otorite kurma çabası, bizi başarısızlığa götürür. Çocuklara kendimizi kabul
ettirmek, dediklerimizi yaptırmak, onları iyiye yöneltebilmek için ilişkilerimizde
sevgiyi ve özgürlüğü temel ilke olarak ele almalıyız. Çocuk kendisinin sevildiğini
anlarsa sevene, onun isteklerine karşı olumlu davranır. Çocukta çelişki, isyan
görülmez. Kendisini çocuğa sevdiren, onu seven, değerlerini çocuğa
benimsetebilen anne-baba ve öğretmen, sevgi ve saygıya dayanan bir disiplini,
otoriteyi kolayca kurabilir. Korkuya, baskıya dayanan ilişkiler, çocukla
aramızdaki bağı koparır. Onu bizden uzaklaştırır. Duygularını, düşüncelerini,
isteklerini kolayca, özgürlük içinde bize açamayan, boşalamayan çocuk
yabancılaşır. Bizden korkan bizi sevebilir mi?
Çocuğun ilgilerine, gereksinimlerine göre davranamayan, üstelik korkutan
anne-baba ve öğretmenden çocuk kaçmaya; daha rahat, daha mutlu olabileceği
bir çevre aramaya başlar. Bu denli otorite anlayışı, çocuğu şu davranışlara iter:
a. Anne-babaya ve öğretmene isyan eder.
b. Bunu göze alamazsa evden, okuldan kaçar.
c. Yalanlara başvurur.
d. Ya da tüm mutluluğu iç dünyasında aramaya başlar.
Genellikle dış uyarıcılara tepkisiz kalır. Çevreye uyumu zorlaşır. Bu nedenle
zihinsel, duygusal ve toplumsal gelişimi, kişilik oluşumu engellenmiş olur. Çocuk
kişiliğine saygı gösterilmez, istenilenler zorla, korkuyla yaptırılmaya çalışılırsa,
çevresiyle ilgisi azalır. Erken bunama (Şizofreni) başlayabilir.
En iyi otorite, özgürce seçilen bir iş üzerinde çalışırken eğitilen çocukların
kurdukları düzenle sağlanır ve yaşatılır.
2. Başarı Beklentisinde Yanlış Yaklaşım
Her çocuğun kendi yetenekleri içinde yetiştirilmesi gerekir. Çocuklar, ancak
böyle beklenen amaçlara göre yetişebilir ve mutlu olabilirler. Bunun için de
öğrenim etkinliklerini, bireysel ayrılıklara göre düzenlemek, çocukların
yeteneklerine, özelliklerine göre başarı beklemek zorundayız.
Çocuklara yaptırılan işler, üzerinde çalıştırılan konular çocuğa göre alt
düzeyde ise bu, çocuğu doyurmayacaktır. Bu nedenle de çocuk dersleri, okulu ve
öğretmeni benimsemeyecektir. Yaptırılan işler, üzerinde çalıştırılan konular
9
çocuklara göre üst seviyede ise, izledikleri konu ve etkinliklerde başarısızlığa
düşüp, aşağılık duygusu geliştireceklerdir.
Başarıya çocuk kendi olanaklarını kullanarak, tasarladığı etkinlikleri, belirli
yöntem
ve
araçlarla
uygulayıp
varacaktır.
“Başarının,
öğretimin
bireyselleştirilmesiyle artması, öğretimin bireysel hız ve kapasite içinde
düzenlenmesi, öğrenmenin bizzat öğrenci tarafından oluşturulabileceği,
öğretmenin öğretim ortamının düzenleyicisi olduğu” en geçerli ve en etkin bir
yaklaşımdır.
3. Çocuğa Karşı Yetersiz İlgi
Çocukların sağlıklı büyümelerinde sevgi çok etkilidir. Eğitim sevgi temeli
üzerine kurulabilir, sevgi ile sürer gider. Sevgi gereksinmesi, çocuğun doğuşu ile
başlar. Onun yeteneklerinin gelişmesine olanak hazırlar. Sevildiğini, istendiğini,
benimsendiğinin anlayan, buna inan çocuk güvenlik içinde daha özgürce yaşar.
Çekinmeden kişiliğini, yeteneklerini ortaya koyar, sevilmede, benimsenmede
kuşkusu olan çocuk, etkin olamaz. Yeteneklerinin ortaya koymada çekingen
davranır. Başarısız ve mutsuz olur. O da başkalarını sevmez, sevemez. Sosyal
uyumda güçlük çeker. Yeteneklerine, zihinsel olanaklarına göre kişilik
geliştirmesi zorlaşır. Bu tür çocukların bedence gelişmeleri de güçleşir.
Sevginin verdiği rahatlığı, mutluluğu yaşamayan, duygusal bunalım içinde
bulunan çocukta beslenme, yeme güçleşeceği gibi sindirim olayı da normal
işlemez.
Sevgi motifini yerinde ve zamanında gerektiği gibi kullanabilen öğretmen için
eğitimde, öğretim etkili olarak uygulanabilir. Ancak çocuğa karşı ilgi ve sevgimiz
de normal sınırları aşmamalı. Bu konuda da ölçülü davranılmadığından şımarık,
yaşam gerçekleri karşısında yüreksiz, beceriksiz, başarısız kaldıkları, böyle bir
kişilik geliştirdikleri görülmektedir.
Çocukluk çağlarında yeterince sevgiden doymamış çocuklar gibi, aşırı ölçüde
sevilmiş, ilgi görmüş çocukların da yetiştiklerinde çeşitli uyum güçlükleri,
duygusal gerginlikler türünden problemler geliştirdikleri, mutsuz oldukları
gözlenmiştir.
Nedeni ne olursa olsun bir çocuğa, diğerlerinin ilgilerini çekecek sevgi
gösterilmemelidir. Bir çocuğun çok başarılı oluşu, çok sevilmesi için neden olmaz.
Başarılı çocuğu sevdiğimizi, ilgi gösterdiğimizi gören diğer çocuklar, onunla
yarışacaklardır. Oysa her öğrencinin yeteneği değişik olduğundan aynı başarıyı
gösteremeyeceklerdir. Kıskançlık duyguları gittikçe yoğunlaşacak, arkadaşları ve
öğretmenleri arasındaki ilişkiler bozulacaktır. Çalışmasıyla çok sevilen arkadaşı
gibi ilgi, sevgi toplamayan çocuklar çalışmayı gevşetecek, sınıf, okul düzenini
bozucu davranışlar geliştireceklerdir. Çocukları birbiriyle değil, kendi
kendileriyle yarıştırmak en doğrusudur. Bunu da çocuğun önceki başarılarını
10
geçmesi, önceki bilgi ve becerilerine göre daha başarılı olma isteğini canlı tutarak
gerçekleştirebiliriz.
4. Çocuğa Tek Yanlı Yaklaşım
Çocukların başarılarından, olumlu davranışlarından daha çok başarısızlıkları,
suçları üzerinde durulması çocuğa tek yanlı yaklaşımın ifadesidir. Çoğunlukla bu
yönde ele alınan çocuğu evden, okulda soğuturuz. Elbette çocukların
başarısızlıkları, suçları ve beceriksizlikleri üzerinde de önemle durulacak,
nedenlerini ortadan kaldırmaya, onu daha iyiye yöneltmeye çalışacağız. Ama
onları aşağılayarak, suçlayarak değil. Çocuğa da başarısızlıkları, suçları üzerinde
düşünme, onları değerlendirme alışkanlığı kazandırılmalı, bu yönde davranış
geliştirilmelidir. Çocukların suçları, başarısızlıkları karşısında onların başarıları,
olumlu davranışları ele alınmalı, değerleri çocuğa gösterilmelidir. Yetenekleri,
kişiliklerinin iyi yanları tanıtılarak, iyiye motive edilmelidir.
5. Ev ve Okul Yönetiminde Çocuğu Dışlamak
Evde ve okulda iş bölümünde çocuklara yer verilmeli, onların oylarına da
başvurulmalıdır. Çalışma konuları, çocukların özelliklerine, gelişimlerine göre
ayrılmalıdır. Çalışmalar, belirli süreler sonunda çocuklarca eleştirilip
değerlendirilmelidir. Böylece çocuklara özeleştiri, yapıcı eleştiri ve başkalarının
haklarına karşı saygılı olma gibi birtakım davranışlar kazandırılmış olunur.
Böylesine bir yaşantı içerisine yer edinmiş olan çocuk, yeteneklerini de
kullanmak zorunda kalacak hem bireysel özellikleri hem de toplumsal kişiliği
yönünden gelişecektir.
Ayrıca aile ve okul yaşamına böyle bilinçli ve etkin olarak katılan çocuk, bir
toplumun başarılı bir üyesi olmanın bilincine ererek topluluğun ortak görüş ve
duyguları içinde sosyalleşecektir.
6. Eğitsel Rehberlik ve Çocuk
Çocuktan, yeteneklerinin, yaşama ortamı olanaklarının dışında bir şeyler
yapmaya, ondan beklemeye kalktık mı, hem sonuç başarısız olur hem de çocukta
davranış bozukluklarının doğmasına neden olabiliriz. Çocuğun beklenen amaçlar
doğrultusunda gelişmesine yardım edeceğiniz zamanlarda tutulması gereken
yolu, uygulamak zorunda olduğunuz teknikleri açık olarak bilmek gerekir. Bunları
inceleyelim:

Yaptıracağınız etkinliği, öğreteceğiniz şeyi, çocuğun gerçek ilgi ve
gereksinmesine bağlayınız.

Çocuğu onun yetenekleri, gelişim düzeyi ve bireysel ayrılıkları dışındaki ve
üstündeki şeylerle uğraştırmayınız.

Çocuğa bir sorun karşısında, kendi olanaklarını tanıması, bunları
kullanması için yol gösteriniz.
11

Çocuk, istenen bilgi ve becerileri kazanması için izleyeceği yolları, sizin
yardımınızla bir özgürlük içinde yeteneklerini kullanarak kendisi
bulmalıdır.
Öğrencilere, problemlerin çözüm yolları, işlerin yapılışı öğretmence
açıklanıp, örneklerle gösterilmektedir. Bu yol etkin öğrenme psikolojisine,
rehberlik ilkelerine ters bir uygulamadır. Yapılacak işlerin, çözülecek
problemlerin çözüm yolunu, güçlükleri yenmede başvurulması gereken
teknikleri çocuk bulmalı, geliştirmelidir. Çocuk bunun için de;

Sorunu tanımak için bilgi toplayacak,

Toplanan bilgilerle sorunu tanımlayacak,

Çözüm için varsayım geliştirecek,

Varsayımı deneyecek,

Deney sonuçlarını varsayımla karşılaştıracak,

Yargı ve öneriler geliştirecektir.
Bu yöntemle çocuk, kendi yeteneklerinin olanakları içinde olayları,
aralarındaki ilişkileri anlama, yorumlama, yargılama ve kurallara varmada beceri
kazanacaktır. Zaten eğitimin temel ilkesi de budur. Okullar, öğreten yerler
değildir.
Belirtilen biçimde çocuğun özgür yaşantısı içinde ona davranış kazandıran,
geliştiren; öğrenmenin, sorun çözmenin, yaşam güçlüklerini yenmenin öğrenildiği
yerlerdir. Öğretmen de bu yetişme ortamında yardımcı öğedir. Öğreten değildir.
Eğitim-öğretim yaşayışını kolaylaştırandır.
7. Cezalandırıcı Davranış
Çocuk suçları karşısında anlayış göstermeyen, kızan, köpüren yetişkinlerin bu
tutumları yanlıştır, zararlıdır. Çocuğun yanlış eylemlerinin sonuçları ona doğruyu
öğretecektir. Yetişmenin doğal yasası budur. Yaptığı etkinliğin doğruluğunu,
yanlışlığını çocuk çok kez bilemez zaten. Yaşam olaylarını deneyerek doğruyu
öğrenecektir. Yetişkin, ona bu deneyleri sırasında sonuç ne olursa olsun
kızmadan, hoşgörü ile doğruyu bulmasına, sonuçları görmesine rehberlik
etmelidir. Evde ve okulda tutumumuz bu olmalıdır. Kızacaksak çocuğa değil, bu
nedenlere kızmalıyız.
Çocuğun suçları karşısında uygulanan ceza, türlü baskılar, onlarda suç
nedenlerini yok etmez. Üstelik çocuğun bu eğilimi ile yetişkinlerin tepkileri
böylece çatışacak, çocukta korku ve bunalımlar, tedirginlikler, sıkıntılar doğacak
ya da okul, sınıf ve ev disiplinini bozacak; okulda, evde mutlu olmayacak, belki de
buralardan kaçacaktır. Uygun ortam bulunca yine eski suçunu yineleyecektir.
Çocuk suçlarının değişik nedenleri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Çocuğun iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayıramayışından,
12

Çelişik davranış örnekleriyle karşılaştığından,

Çocuk çevresinin olumsuz davranışlarıyla motive edildiğinden,

Çeşitli hastalıkların doğru, olumlu davranışları engellediğinden, çocuklar
suça yönelebilirler. Örneğin göz kusuru olduğundan dersleri iyi
izleyemeyip başarısız olan çocuk arkadaşlarını kıskanıp onlarla geçimsiz
olabilir. Ya da iyi not almak için kopya çekebilir.

Anne-baba ve öğretmenden yeterince ilgi görmeyen çocuklar suç işleyerek
kendilerini göstermek isterler.

Aşırı sevgi de çocukları şımartarak saygısızlıklara, okul ve ev düzeninin
sınırlarını aşmaya iter.

Yoksul aile çocuklarında da diğer arkadaşlarına karşı kıskançlık, kin,
aşağılık duygusu gelişebilir. Bu nedenle onlarla çatışabilir.

Zekâ geriliği nedeniyle derslerde arkadaşlarına göre başarısız olan
çocuklarda da okuldan kaçma, ders ve ödevleri benimsememe, arkadaşları
ile öğretmenle çatışma gibi davranışlar görülebilir.

Üstün zekâlı çocukların da kendilerini doyuracak öğrenim programı
göremeyince, derslerde okul yaşayışına bağlılıklarının azaldığı, saygısızlığa,
suça yöneldikleri görülmektedir.

Verimli ve etkili eğitim-öğretim düzeni kurmayan, yöntemlerini
uygulamayan öğretmenlerin sınıflarındaki normal çocuklar da sınıf ve okul
havasını bozmakta, saygısızlaşmakta, suç sayılan davranışlara
yönelmektedir.
Çocuk suçlarının nedenlerinden kimilerinin kökü çok küçük yaşlara uzanır.
Yeterli sevgi görmemiş, normal süre süt emmemiş, kardeşler arasında ilgi,
sevgi yönünden ayrıcalık görmüş, çeşitli korku ve kuşkular yaşamış
çocukların bilinçaltı dürtüleriyle suçlar işledikleri çoktur. Psiko-sosyal ve
fizyolojik problemli çocuklarda aşağıdaki davranış bozuklukları görülür:

Cinsel yönden baskı altında tutulan gençler disiplin kurullarına konu
olurlar.

Yeterince sevilmeyen, cezalandırılan çocuklar, başkalarını sevmez, suç
işler ve saldırgan olurlar.

Düzenli beslenme alışkanlığının verilmeyişi, üzüntü ve kaygılı bir
psikolojik gerginlik nedenidir.

Çocuklardaki altını ıslatma, organsal işlevlerdeki bozukluklardan,
düzenli boşaltım alışkanlığı verilmeyişinden, çocukta yerleşmiş üzüntü,
korku gibi bilinçaltı duygusal nedenlerden olur.

Çocuğa karşı aşırı bağlılıkta onları suça iter. Anne-babayı arkalarından
üzmek, kendilerini aratmak için evden kaçma ya da değişik davranışlara
yönelen çocuklar vardır.
13
8. Kaynaşmış Toplum ve Çocuk
Kişi yetenekleri ölçüsünde bilim ve sanatta daha etkin ve yaratıcı olur.
Bireysel ve toplumsal suçlar azalır. Hangi toplumda çözülme, dağınıklık varsa,
orada çelişkiler artar. Nerede birbiriyle iyi ilişkiler kurmuş, birbiriyle bağlı
kaynaşmış, uyumlu toplum varsa, bireyleri de genellikle sağlıklı ve uyumlu
büyürler.
Orta dereceli bir okulda bir sınıf öğretmeni, öğrencilerini kaynaştıramamış,
onları organik bir bütün haline getirecek sınıf psikolojisi yaratamamıştır. Bu
nedenle de sınıfta öğretmen demokratik bir lider olamamış, benzer ilgi ve eğilimli
çocuklardan gruplar doğmuştur. Öğretmen, kişiler ve gruplar arasındaki ilişkilere
egemen olamadığı için kıskançlıklar, üstünlük taslamalar, derslerde birbirilerini
engellemeler oluyordu. Böylece önce gruplar arasında, sonra öğretmenle
çelişmeler, çatışmalar başlamıştı. Öyle ki, öğretmen ders yapamaz duruma
düşmüştü.
Bu bakımdan okulun ve ailenin başarılı bir topluluk olmasında, eğitim
amaçları yönünde etkin ve bütünleşmiş bir toplum niteliği kazanmaları önemlidir.
Sınıfı bu nitelikte bir yapıya eriştirmek için öğretmenin:

Çalışma konularını çocukların ilgilerine, gereksinmelerine,
düzeylerine göre seçmesi, buna göre uygulamaların yürütülmesi,

Etkinlik plânını öğrencilere kendi rehberliğinde yaptırması,

Okul ve sınıf
görevlendirilmesi,

Okul ve sınıf işlerini kendilerine bağlanması, demokratik liderliği ele
alması,

Öğrencilerin kişisel sorunlarıyla ilgilenmesi,

Başarıları yerinde ve zamanında değerlendirmesi,

Öğrencileri birbirlerinden ayıramaması, onları aynı yakınlıkta bulunması,

Çocuklara davranış, ilişki ve bir bütün olarak kişiliğiyle güven vermesi,

Öğrencilerin derslik ve okul içi eğitsel çalışmalarına, oyunların katılması,

Üstün öğrencileri şımartmaması, geri öğrencilerin de başarılı yanlarını dile
getirerek kendilerine güven sağlaması gerekir.
işlerinde
demokratik
yöntemlerle
gelişim
öğrencilerin
9. Değerlendirmede Yanlışlar ve Sonuçları
Değerlendirme çalışmalarında çocukların sadece bilgi yönünden durumları,
başarıları üzerinde durulmaktadır. Oysaki okul tüm bir kişilik oluşturma,
geliştirme savındadır. Kişilik bütünü ise bilgi dışında zihinsel, duygusal,
toplumsal, fiziksel özellikleri ve yetenekleri de içerir. Tüm bunlar üzerinde
amaçlara göre eğitim etkin ve verimli sürdürülüyorsa okulun işlevi gerçekleşiyor
demektir.
14
Bilgi kazandırma, beklentilerden sadece biridir. Çeşitli davranış ve değer
duyguları, yorumlama, araştırarak bilgi üretme yetenekleri, dünya görüşleri
yönlerinden gelişmelerini izlemek, aksayan yanlarını saptamak, yeni
düzenlemelere gitmek zorunlu ve olanaklıdır.
10. Çocuk Eğitiminde Önemli Bir İlke
Eğitimi etkili kılmak için çocuğu, beden ve zihin güçlerini kullanma zorunda
bırakmalıdır. Ama zorlayarak değil elbette. Güdüleyerek, ilgi ve gereksinmeleriyle
ilişki kurarak. Çocuk ancak böyle güçlükleri ve yeteneklerini tanır, gelişir.
Kendisine güvenir. Yaşam koşullarına uyabilir. Bu tutuş, eğitimde önemli bir
ilkedir.
Çocuklara öğütten çok davranış örnekleri vermek daha etkili ve yararlı
olmaktadır. Ancak, çocuk iyi örnekler görsün diye iyi davranmak sakıncalıdır.
Davranışlarımız, kişiliğimizin gerçekten değişmeyen göstergeleri olmalıdır. Bu
nedenlerle anne-babalar, öğretmenler çocuklarından önce, gerekiyorsa
kendilerini değiştirme, geliştirme çabası içinde olmalıdırlar. İyi yetişmiş
olmalıdırlar. Kişiliğimizi oluşturan öğelerden büyük çoğunluğunun temeli,
çocukluk çağımızda atılmıştır. Bu da, çevremizdeki özendiğimiz yetişkinlerin
kişiliklerinden bulaşmıştır. İnsanların kişilik çatısında anne-baba ve öğretmen
gibi büyüklerin izleri vardır.
KAYNAKÇA
Alkan, Cevat. Açık Üniversite. Ankara, 1981.
Başaran, İbrahim Ethem. Eğitim Psikolojisi. Ankara: Kadıoğlu Matbaası, 1980.
Binbaşıoğlu, Cavit. Eğitim Psikolojisi. Sekizinci Baskı. Ankara: Binbaşıoğlu Yayınevi, 1992.
Ercan, A. Rahmi. Çocuklar Nasıl Öğrenirler. Ankara: Alkım Yayınları, 1995.
----------- . Eğitimde Biz ve Çocuklarımız. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2000.
Erden, Münire ve Yasemin Akman. Eğitim Psikolojisi. İkinci Baskı. Ankara: Arkadaş
Yayınları, 1995.
Fidan, Nurettin. Okulda Öğrenme ve Öğretme. Ankara: Alkım Kitapçılık Yayıncılık, 199
Kım, Stang H. Kendinizi ve Başkalarını Motive Etmenin 1001 Yolu. Çev. Hüseyin Aydın. 2.
Baskı. İstanbul: Timaş Yayınları, 1998.
Oğuzkan, A. Ferhan. Eğitim Terimleri Sözlüğü. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi,
1981.
Özer, Bekir. Öğretmen Adaylarının Etkili Öğrenme ve Ders Çalışmadaki Yeterliliği.
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, 1992.
Suhokmlinski, Vasili. Eğitim Üzerine. Çev. Ali Özdoğdu. İstanbul: Sorun Yayınları, 1986.
Tan, Niyazi. Oyunlarla İlkokuma Yazma Öğretimi. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
2001.
15
Kocasinan Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Fatih Mah. Fevzi Fevzioğlu Cad. Açık Sk. No:22 PK.38010
Kocasinan / Kayseri
Telefon: 0 (352) 231 68 07
Belgegeçer: 0 (352) 231 76 96
İnternet Adresi: www.kocasinanram.meb.k12.tr
e-posta: [email protected]
16