İ Çİ ND EK İ L ER Yıl: 51 • Sayı: 4-5-6 • NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 TMMOB Orman Mühendisleri Odası Adına Sahibi Ali KÜÇÜKAYDIN Yayın Sorumlusu Prof. Dr. Devlet TOKSOY 2 BAŞYAZI Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Okan ÇANÇİN Yayın Kurulu Sevda ERGİZ Prof. Dr. Ender MAKİNACI Orman Yük. Mühendisi İstanbul Üniv. Orm. Fak. Zeki KAMACI Prof. Dr. Erol BURDURLU Orman Yük. Mühendisi Gazi Üniv. Tek. Eğt. Fak. Hüseyin AYTAÇ Prof. Dr. Mustafa AVCI Orman Mühendisi Süleyman Demirel Üniv. Orm. Fak. Ali İzzet BAŞER Prof. Dr. Özden GÖRÜCÜ Orman Mühendisi Sütçü İmam Üniv. Orm. Fak. Fatih SARAÇ Prof. Dr. Selman KARAYILMAZLAR Ağaç İşleri End. Yük. Mühendisi Bartın Üniv. Orm. Fak. Emre TOPBAŞ Prof. Dr. Semra ÇOLAK Orman End. Mühendisi Karadeniz Teknik Üniv. Orm. Fak. Prof. Dr. Sezgin AYAN Kastamonu Üniv. Orm. Fak. Yayın Koşulları Dergimizde yayınlanması istenilen yazılar bilgisayarda yazılmalı, daha önce başka bir yerde basılıp, yayınlanmamış olmalıdır. İmzalı bir dilekçe ekinde kağıda yazılı olarak, ayrıca elektronik ortamda dergimizin yönetim yerine posta ile gönderilmelidir. Yazılar 7 sayfayı (A4) geçmemelidir. 7 sayfayı aşan yazıların birbirini izleyen sayılarda yayınlanabileceği düşünülerek bölümlere ayrılmalıdır. Fotoğraf net ve temiz olmalı, slayt dışında sayısal gönderilecek fotoğrafların çözünürlüğü yüksek olmalıdır. Yazılarda Türkçe kelimeler kullanılmalı ve Türkçe dil kurallarına uyulmalıdır. Yayınlanacak yazı ve çevirilerdeki düşünsel ve teknik sorumluluk yazarına ait olup,oda yönetimini ve Dergi Yayın Kurulunu sorumlu tutmaz. Dergide yayınlanan yazılardan kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın geri verilmez. Yazılar Yayın Kurulu tarafından incelenir. Yayın Kurul yayınlanacak yazılarda gerekli düzenlemeleri yapabilir ve uygun görülen yazıları yayınlar. Yönetim Yeri Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3 Beştepe-Yenimahalle/ANKARA Tel: (0312) 215 00 33 pbx Belgegeçer: (0312) 215 01 81 e-posta: [email protected] www.ormuh.org.tr TMMOB Orman Mühendisleri Odası Garanti Bankası Meşrutiyet Caddesi Şubesi TR70 0006 2000 5280 0006 2981 35 Tasarım-Baskı MRK Baskı ve Tanıtım Hiz. Tic. Ltd. Şti. Uzayçağı Cad. 355. Sok. No: 2 Ostim/ANKARA Tel: (0312) 354 54 57 ISSN 1301-3572 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ ORMAN ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ AĞAÇ İŞLERİ ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ Kapak: Şener FAKIOĞLU 4 ODAMIZDAN 45. DÖNEM İLK DANIŞMA KURULU TOPLANTISI GERÇEKLİŞTİRİLDİ SONUÇ BİLDİRGESİ Oda Yönetim Kurulumuz Rotasyon Konusunu Orman Genel Müdürü İle Görüştü... TAŞ BİNA BASIN VE KAMUOYUNA ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONEL ATAMALARINDAKİ ROTASYON UYGULAMASI KIYIMA DÖNÜŞTÜ, BU HUKUKSUZLUK YETMİYORMUŞ GİBİ İLK DEFA ATANACAK MÜHENDİSLERDE DE TORPİL DÖNEMİ BAŞLATILDI. 11 Coşkun Okan GÜNEY Batı Ankdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ÜLKEMİZDE VE KASTAMONU’DA SU PROBLEMİ Yrd. Doç. Dr. Miraç AYDIN Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi ORMAN ALANLARINDA ZARARLI AKDENİZ ÇAM KABUK BÖCEĞİ Rasim YAŞAR Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğü Deniz BEYAZGÜL Gaziantep Orman İşletme Müdürlüğü Serpil KARADAĞ Antepfıstığı Araştırma İstasyon Müdürlüğü DAĞ VE ORMAN KÖYLERİNDE KADININ EKONOMİK, SOSYAL VE FOLKLORİK DURUMU Dr.Nurettin ELBİR Orman Yüksek Mühendisi KÜLTÜR HAYATIMIZLA İÇ İÇE OLAN SADIK KOMŞUMUZ: DUTLA SÖYLEŞİ (Morus ssp.)... Dr. Said DAĞDAŞ Orman Yüksek Mühendisi HABERLER YAYIN KURULUNDAN 13 19 26 30 36 40 ORMAN YANGINLARINDA TUTUŞMA RİSK HARİTALARI VE KULLANMA OLANAKLARI Değerli Okurlarımız; Bir yangın sezonu daha geldi çattı. “yangın sezonu” ne demekse… Ormancılığın doğasında var olan belki de en temel olgu. Orman yangınları. Ama olsun biz ormancılar her yıl nisan, mayıs ayları geldiğinde başlarız hazırlanmaya. Araçlar gereçler çıkarılır, temizlenir, bakımları yapılır, işçiler toparlanır. Yangına duyarlı yerlerde özellikle yol kenarları yanıcı maddelerden temizlenir, uyarı levhaları asılır ve bu döngü yıllardır sürer gider. Allah hepimizi bu afetlerden korusun. Allah ateşi ocakta, suyu bardakta göstersin. Bu yılda gerekli her türlü önlemler alındı, ellerde kazma kürek, dillerde dua, ürkütücü, korkutucu afetler beklenmeye başlandı ki; bu yıl afet beklediğimiz gibi poyrazla gelmedi, Orman Genel Müdürlüğü’nden “Rotasyon Yönetmeliği” ve açıktan mühendis atamalarında “sözlü sınav” kararı ile geldi. Bu mevsimde bu uygulamalar, hangi vatansever kadroların kararıydı bilemiyoruz. Bu sayımızda; Orman Genel Müdürlüğü’nde görevli meslektaşlarımızı yakından ilgilendiren rotasyon konusunda Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyelerimizin, Orman Genel Müdürü ile yaptığı görüşmesini, Mahkemeye bu konuda açtığı dava ve basın açıklamasını yayınlanıyoruz. Coşkun Okan Güney’in “Orman Yangınlarında Tutuşma Risk ve Haritaları Kullanma Olanakları “ konulu yazısı ile biz de yangın sezonunu açıyoruz. En büyük dileğimiz bu sezonu sadece teknik yazılar düzeyinde kalarak kapatmak. İklim değişikliği etkilerini yakından yaşıyoruz. “Ülkemizde ve Kastamonu’da Su Problemi” konulu yazı ile Yrd. Doç. Dr. Miraç Aydın, sadece ülkemiz ve Kastamonu örnek gösterilse de bundan böyle dünya çapında kuraklığa hazırlıyor hepimizi. Verdiği zararla orman yangınlarını aratmayan çam kabuk böceği konusunda çalışmalar devam ediyor. Rasim Yaşar, Deniz Beyazgül ve Serpil Karadağ’ın birlikte yürüttükleri deneme sonuçlarını “Orman Alanlarında Zararlı Akdeniz Çam Kabuk Böceği” yazısı ile paylaşıyoruz. Orman köylerinde kadınımızın sergilediği çok renkli yaşam biçimini, üretime katkısını, kültür ve folklorumuza etkilerini en güzel fotoğraflarla Dr. Nurettin Elbir bizlere sunuyor. Anadolu’nun her köşesinde ağzımızı tatlandırmak için kolayca ulaşıverdiğimiz dut ağacını Dr. Said Dağdaş farklı bir deneme ile bizlere tanıtıyor. Yayın Kurulu ve siz okurlarımız adına kendilerine teşekkür ediyoruz. Dergimizin yayına hazırlandığı dönemde başlayan mübarek Ramazan Ayı güzel bir bayramla sonlanacak. Yayın kurulu olarak tüm okurlarımızın Ramazan Bayramını tebrik ediyor daha nice bayramlarda birlikte olmak dileğiyle Kalın sağlıcakla… Orman Mühendisliği Dergisi Yayın Kurulu 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 1 B AŞ YAZI Saygıdeğer Meslektaşlarımız, Diyarbakır 2. Hava Taktik Komutanlığı’nda bağımsızlığımızın sembolü, onurumuz, şanlı bayrağımızın gönlerden indirilmesi bizleri derinden yaralamıştır. Bu vahim olay karşısında şanlı bayrağımızı basit bir bez parçası olarak gören ve klişeleşmiş sözlerle hadiseyi geçiştirmeye çalışanları, o şanlı bayrağımızı indiren ve indirilmesine göz yumanları Orman Mühendisleri Odası olarak şiddetle kınıyoruz. Vatan, millet ve bayrak düşmanlarına, Arif Nihat ASYA (1904-1975)’nın “Bayrak” şiirindeki şu dörtlükler ile cevap vermek istiyoruz. Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü! Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selamlamadan ucan kuşun Yuvasını bozacağım…. Onüçbini aşan üyesi ile orman, orman endüstri ve ağaç işleri endüstri mühendislerinin en üst mesleki temsil yeri olan meslek odasının ülke gündeminden ve kamu vicdanından soyutlanamayacağı gerçeğiyle, böyle vahim bir hadiseye değinmeden geçemezdik ve başyazımıza bu konudaki duygu ve düşüncelerimizi ifade ederek başladık. Daha dün yaşanan ve yetmişaltı milyonu derinden sarsan Soma maden faciasında 301 işçimizi kaybettik. Şehitlerimize rahmet milletimize ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Aradan kısa zaman geçmesine rağmen gündem çok çabuk değişti. Maden kazalarına karşı alınması gereken önlemler konusunda yöneticilerimizin zihniyeti değişmedi. Aslında Soma faciası çalışma hayatının, denetim mekanizmasının, standardın, kısaca sistemin çöktüğünün bariz göstergesidir. Soma’daki aksaklıkları gidermek için TBMM’ne gelen torba yasa tasarıları çuvala dahi sığmadı. Soma faciasında; çalışanların yargı hakkının elinden alınmasını içeren maddeler dâhil, her şey tasarıya girdi, ancak madencilikte yaşamsal öneme sahip “yaşam odaları” teklifi ret edildi. Böylece tasarıyı getirenler istismarın dışında, insana dönük, çalışma hayatına dönük zihniyette bir yenilenmenin olmadığını net olarak gösterdiler. Saygıdeğer Meslektaşlarımız, Bilindiği üzere yangın sezonunun ortalarına gelmiş bulunmaktayız. Şu ana kadar çok büyük boyutlarda orman yangını ile karşılaşılmaması bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir. Bu vesile ile orman yangınları ile mücadeleyi ülke savunması olarak gören ve fedakarca, gece-gündüz demeden başarılı bir şekilde yangınla mücadele eden tüm meslektaşlarımızı cani gönülden tebrik ediyoruz. Yangın sezonun kazasız belasız geçirilmesini temenni ediyoruz. Ancak yangın sezonunun ortalarına geldiğimiz ve istatistiklere göre orman yangınları konusunda en kritik döneme girmiş olduğumuz bu günlerde, 2009 yılından bu yana adeta çalışanlarını huzursuz etmek için çıkarılmaya çalışılan adaletten, hakkaniyetten ve liyakatten uzak “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliği” devreye sokularak rotasyon adı altında OGM’de çalışan meslektaşlarımızın kıyımına başlanmıştır. Şu ana kadar; atamalara 4 üncü ve 3 üncü bölgelerden başlanacağı, yer değiştirmelerin mart ve ekim aylarında yapılacağı, yer değiştirmelerde boş veya boşalacak kadrolar, hizmet gerekleri ve ihtiyaç durumu, daha önce görev yapılan hizmet bölgesi, tercih sırası, öğrenimi, uzmanlığı, iş tecrübesi, mesleki bilgisi, liyakati vb. kriterlerin dikkate alınması gerekirken bu ilkelerin tümden ihlal edildiği görülmektedir. Ne acıdır ki OGM’nin yöneticileri, atama ve yer değiştirmelerde, her türlü platformda sakat olduğunu belirttiğimiz bu yönetmeliğe dahi uymamışlardır. Rotasyon uygulaması adı altında ve malum sendikanın yönlendirmesiyle, özellikle de odamız üyesi, yönetici ve temsilcilerini hedef alan keyfi tayinlerin yapıldığı görülmektedir. Mevcut yönetmenliğe göre tayin dönemi olmamasına rağmen, yangın mevsimi itibariyle en kritik döneme girdiğimiz yaz ortasında yapılan bu tayinler ile Orman Teşkilatının yöneticilerinin vebal aldıkları açıktır. Zamansız yapılan bu tayinler ve uzman deneyimli yönetici ve personelin görevden alınmış olması sebebi ile koruma ve yangınlara müdahalede zafiyet oluşacaktır. Nitekim konu ile ilgili olarak Odamız tarafından mevcut yönetmeliğin iptali için açmış olduğumuz ve Danıştay 2 inci Dairesi tarafından ret edilen davanın reddi için bir üst mahkeme olan “Danıştay İdari Mahkeme Davaları” kuruluna müracaat edilmiştir. Ayrıca kişisel dava açmak isteyen meslektaşlarımıza yardımcı olmak amacıyla odamızda Ar-Ge komisyonu ve hukukçularımızdan oluşan bir komisyon kurulmuştur. Yapılan tayinlerde yönetmeliğe aykırı olarak işlem yapılan ve kişisel dava açmayı düşünen meslektaşlarımızın tayinleri ile ilgili olarak belge ve bilgileri odamıza ulaştırılmaları halinde dava dilekçelerinin hazırlanması gibi teknik konularda destek verileceğinin bilinmesini isteriz. Orman Genel Müdürlüğü’nün rotasyon adı altında yapmakta olduğu kıyım devam ederken Orman ve Su İşleri Bakanlığı ’da 04.07.2014 tarih ve 29050 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliği ile rotasyon uygulamasını başlatmıştır. Bakanlığın rotasyon uygulamalarının da odamız tarafından yakından takip edileceğini, haksız uygulamalar için hukuki zeminde mücadeleden taviz verilmeyeceğinin bilinmesini isteriz. Orman Teşkilatındaki bu adaletsiz atamalar ve tayinler yetmiyormuş gibi Mart 2002 den bu yana kamu kurumlarına ilk defa yapılacak atamalarda torpili kaldıran “Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel 2 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 Yönetmelik’te de değişiklik yapılarak OGM’ye ilk defa atanacak mühendislerin sözlü sınav ile alınabileceğine dair bir hüküm getirilmiştir. Böylece torpil dönemi yeniden hortlatılacak, açıktan atanacak mühendisler siyasetçinin ve malum sendikanın kucağına itilecektir. Odamızca meslektaşlarımızı siyasetçinin kucağına atan bu yönetmelik değişikliğinin iptali için en kısa sürede Danıştay’da iptal davası açılacaktır. Saygıdeğer Meslektaşlarımız, Yine ormanlarımızın korunması, mesleğimizin saygınlığının arttırılması amacıyla, ormancılığımız ve mesleğimiz aleyhine yapılan uygulamaların yürürlüğünün durdurulup iptalleri için hukuki ve idari zeminlerdeki mücadelemiz aralıksız devam etmektedir. Bu kapsamda; 1-) 18/04/2014 tarihli ve 28976 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren maden arama, işletme ve toprak dökümüne dair izinleri düzenleyen “Orman Kanunun 16 ıncı Maddesinin Uygulanma Yönetmeliği”nin orman alanlarında hazır beton ve asfalt işleme tesislerine izin veren hükümleri ile toprak dökümüne dair hükümlerin yürürlüğünün durdurulması ve iptali gerekçesiyle, toprak dökümünün kanuni dayanağının anayasaya aykırı olduğu ve Anayasa Mahkemesine götürülmesi istemli olarak Danıştay 8. Dairesinde dava açılmıştır. 2-) 18/04/2014 tarihli ve 28976 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, “Orman Kanununun 17/3 ve 18 inci Maddelerinin Uygulanma Yönetmeliği”nin 6831 sayılı Kanun hükümleri genişletilerek orman alanlarında kanuna, anayasa ve bu konudaki Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak bazı tesislere izin veren madde hükümlerinin yürütmesinin durdurulup iptali gerekçesiyle, ayrıca bu maddelerin dayanağı olan Kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesine götürülmesi istemli olarak, Danıştay 8. Dairesinde dava açılmıştır. 3-) Kültür ve Turizm Bakanlığınca “Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı” hazırlanmış ve Meclis Genel Kurula’na gönderilmiştir. Tasarı ile söz konusu alanın milli park statüsü kaldırılarak yönetimi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmektedir. Orman Mühendisleri Odası olarak bu kanun tasarısına karşı olduğumuzu öncelikle belirtmek isteriz. Çünkü birçok gelişmiş ülkelerde milli park alanları ve diğer korunan alanlar, doğa koruma ve milli parklar ile ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yönetilir. Ülkemizde de bu görevi Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü yürütmektedir. Bu Genel Müdürlük bu Milli Park alanını koruyamamakta mıdır, yönetememekte midir ki alanın yönetimi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmek istenmektedir. Tabi ki amaç bu olmasa gerek. Tasarının incelenmesinde yapılmak istenenin bu alanın korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir yönetiminin olmadığı aşikârdır. Asıl amaç, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun korumacı ve kısıtlayıcı hükümlerinden kurtularak alanı tamamen kullanıma açmak, istedikleri şekilde yapılaşmalara zemin hazırlamaktır. Oda olarak bu tasarısının kanunlaşmaması gerektiğini buradan bir kez daha tekrar ediyoruz. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, ecdat yadigarı, 1915 Çanakkale deniz ve kara muharebelerinin cereyan ettiği Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkının tarihi, kültürel değerleri ile orman ve bitki örtüsü yok edilecek ve Türk vatan savunmasının ve doğanın güzel bir örneği olarak uluslararası barışa hizmet etmekte olan bu alan beklenen görevini yerine getiremeyecektir. Saygıdeğer Meslektaşlarımız, Bazı tarihi değeri olan varlıklar, kurumların sembolü halini alır. O kurum zikredildiği zaman insanın aklına doğrudan o değer gelir ve o kurum o sembolle anılır. İşte ormancılar içinde; cumhuriyetin ilk yapılarından olan ‘’TAŞ BİNA’’ olarak bilinen taşınmaz da bunlardan birisidir. Bu binanın kullanımı geçici olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş ve kullanıma dair ikinci uzatma süresi Haziran 2014’de sona ermiştir. Ancak, mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğü’ne ait olan TAŞ BİNAMIZIN Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devredileceğine dair bir takım duyumlar alınmaktadır. Gazi Yerleşkesinin Başbakanlığa devri ile yersiz, yurtsuz kalan orman idaresi çalışanları, değişik semtlerde kiralık binalarda hizmet vermeye gayret etmektedirler. Bu şartlar altında büyük bir özveri ile çalışan tüm ormancı personelin kanayan yarasına bir nebze de olsa merhem olması için, TAŞ BİNAMIZIN ormancılık tarihine ve mesleğimize hizmet etmesini arzu etmekteyiz. Bu amaçla, Orman Mühendisleri Odasının 41.Olağan Genel Kurulunda oy birliği ile alınan karar doğrultusunda Tarihi Taş Binanın; ORMANCILIK TARİHİ MÜZESİ VE ORMANCILIK SİMÜLASYON MERKEZİ olarak kullanılması yönünde karar alınması için ilgili ve yetkililere sesleniyor, kamuoyunun duygu ve düşüncelerini buradan bir kere daha dile getiriyoruz.. Saygılarımızla Orman Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 3 ODAMI ZDAN 45. DÖNEM İLK DANIŞMA KURULU TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ Orman Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliğinin 48 inci maddesine göre, Odanın her faaliyet dönemi içinde en az bir kez yapılması gereken Danışma Kurulu toplantısının 45 inci Faaliyet Döneme ilişkin olanı 16-18/Mayıs/2014 tarihleri arasında Batı Karadeniz Şubesinin merkezi Kastamonu’da yapılmıştır. Danışma Kurulu toplantısı; kurul üyeleri Orman Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu üyeleri ile AR-GE merkezi Başkanı, Oda Genel Sekreteri, şube başkanları ile şube sayman ve yazman üyeleri, 4 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 “ Soma maden kazasında şehit olan madencilerimize Allahtan rahmet dileriz. Kazada kusuru bulunanların bir an önce bağımsız yargı önününe çıkarılmalarını bekliyoruz. ” si Esnasında Uyulması Zorunlu Mesleki Mevzuat ve Kurallar” ve “5531 Sayılı Kanuna İlişkin Mesleki Hizmet Alımı İhaleleri” konulu iki adet sunum yapmış ve soruları cevaplandırılmıştır. Daha sonra, Oda mali konuları üzerinde Oda Genel Saymanı Cengiz NAHARCI ve idari konular üzerinde Oda Genel Yazman İ. Cengiz METİN sunumlarını yapmışlardır. Cengiz NAHARCI Oda Yönetim Kurulunca kabul edilen “Şubeler Mali İşler Tebliği’ni kurul üyelerine açıklamıştır. Odanın il ve bölge temsilcilerinin iştiraki ile yapılmıştır. Toplantı; Atatürk, İstiklal Savaşı şehitleri ile Soma’daki maden faciasında şehit olan madencilerimiz ve ormancı şehitlerimiz adına saygı duruşu ile başlamış, Batı Karadeniz Şube Başkanı Cengiz DİK’in açılış konuşmasını takiben Oda Genel Başkanı Ali Küçükaydın’ın konuşması ile devam etmiştir. Oda Genel Başkanı Ali Küçükaydın konuşmasına Soma maden kazasında şehit olan madencilerimize Allahtan rahmet dileyerek konuşmasına başlamış, Özetle “yer altında ne kadar işçi bulunduğunun bilinmediğini, işverenin kendini savunduğunu, sendikaların hiç konuşmadığını, STÖ’lerin susturulduğunu, yetkililerin madenin güvenli olduğu hususlarında savunmalar yaptıklarının medyada yer almasını sorgulanması gereken acı bir gerçektir. Teknik personel haksız ve adaletsiz rotasyon uygulamasına tabi tutuluyor. Yeterince meslek bilincini oluşturulamıyor. 5531 sayılı Meslek Yetki Kanununu tam olarak uygulamaya aktarılmıyor. Ormancılık mesleği mühendislik hizmetleri uygulamasının merdiven altına inmemesi için kurallar tam olarak uygulanmalıdır.” diyerek konuşmasını tamamlamıştır. Genel başkanın konuşmasından sonra, gündem gereğince 17/05/2014 günü Odamız AR-GE Merkezi Başkanı Eşref GİRGİN; “Mesleki Hizmetlerin Üretilme- Toplantının ilk gününde şube yöneticileri ile İl temsilcileri, değişik mesleki konularda ve oda çalışmaları hakkında görüşlerini açıklamışlardır. Danışma Kurulu üyelerince, 18/5/2014 günü birinci gündeki konuşmalar dahil değerlendirmeler yapılmış ve sonuç bildirisinde yer alması gereken konular tartışılmış, 45. Dönem Danışma Kurulu Sonuç Bildirisi kabul edilerek kamuoyu ile paylaşılması, ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bizler de kendimizi sorgulamalıyız. Sadece meydanlara çıkmak ve yürümekle olmaz. Acaba kendimiz ne yapıyoruz. Ormancılar olarak kurumsallaşamadık. Torba Kanunlarla ormanlar ranta açılıyor. 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 5 ODAMI ZDAN SONUÇ BİLDİRGESİ Orman Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliğinin 48 inci maddesi uyarınca, 45. Dönem Danışma Kurulu 1. olağan toplantısı, Genel Merkez Yönetim, Onur, Denetim Kurulları üyeleri, Şube temsilcileri ile Oda bölge ve il temsilcilerinin katılımlarıyla 16.5.2014 - 18.5.2014 tarihleri arasında Kastamonu’da yapılmıştır. Danışma Kurulu toplantısı Oda Genel Başkanı Ali Küçükaydın’ın konuşmasıyla açılmış, Soma’daki maden kazasında resmi rakamlara göre şehit olan 301 madencimize Allahtan rahmet, geride bıraktığı ailelerine ve milletimize baş sağlığı dileklerinde bulunulmuş, bu elim maden kazası nedeniyle çalışma hayatındaki keşmekeşliğin ve sistemsizliğin düzeltilmesi, başta iş güvenliği ve mühendislik hizmetlerinin standartlaştırılması, bağımsız denetim mekanizması mevzuatının oluşturulması hususlarının danışma kurulu sonuç bildirisinde yer alması belirtildikten sonra, gündemde yer alan konularda konuşmacılar sunumlarını yapmış, şube başkanları görüşlerini açıklamış, sorular cevaplanmış, yapılan tartışmalar ve katkılar sonunda aşağıdaki tavsiye kararları alınmıştır. Buna göre; 1- Soma maden kazası faciasından son kez ders çıkarılarak kayıpların minimize edilmesi ve bu ko- nuların Devlet politikası haline getirilebilmesi için; başta iş güvenliği ve mühendislik hizmetleri olmak üzere, çalışma hayatı girdilerinin standartlaştırılması, ödünsüz uygulamaya aktarılması, uluslararası kriterlere uygun bağımsız denetim mekanizmasının oluşturulması, taşeronların ve işverenin insafına bırakılmadan insan emeği ve iş hayatının korunması için radikal yasal tedbirlerin alınması, 2- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun personel hareketlerinde zorunlu kıldığı ehliyet, liyakat ve kariyer ilkelerinin hiç dikkate alınmadığı, hukuka aykırı birçok hükümleri içeren ve bu nedenle yürürlüğünün durdurulması ve iptali için Danıştay’da davası devam eden “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği”, vazettiği ve kabulü mümkün olmayan anılan Yönetmelik maddelerine dahi uyulmadan, öncelikle seçimle işbaşına gelmiş Odamız şube ve temsilciliklerinde görev alan üyelerimizden başlayarak Odamız üyelerinin kazanılmış hakları ihlal edilmek suretiyle rotasyon uygulamasının acımasız biçimde uygulanmaya konulmasının endişe ile takip edildiğini, mesleki uzmanlığı ihlal eden mesleğimizin geleceği ve ormancılığımızın sürdürülebilirliği açısından tehlikeli sonuçlar doğuracak bu uygulamanın kamuoyuyla paylaşılmasının zorunluluğunu, bu hukuksuz uygulamanın kabul edilmediğini ve haksızlığa uğrayan tüm üyelerimizin yanında olunduğunu, bu konudaki hukuk mücadelemizin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da aralıksız şekilde sürdürüleceğinin bilinmesi, 3- Kamuoyundan gizlenen görüşmeler sonucunda ormancılığımızın kurumsal kimliği ve mesleki hafızasını yok eden, Orman Genel Müdürlüğünün yersiz ve yurtsuz duruma düşüren birinci derece tarihi ve doğal sit koruma statüsüne sahip olan Gazi Yerleşkesi ile taş binanın elden çıkarıldığı gibi; bu kez, torba kanunlar ile kendi içinde uyumu bozularak yamalı bohça haline getirilen 6831 sayılı Orman Kanunu, yine benzer şekilde kamu oyundan gizlenerek orman tanımı dahil Kanununun tümünün değiştirilerek yeni bir kanun yapılmasına yönelik hazırlık çalışmalarının 6 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 yapıldığı duyumlarının alındığı, böylece 175 yıllık mesleki birikimleri bir kalemde ortadan kaldırabilecek yasal düzenlemenin üniversiteler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, çevreci kuruluşlar, sendikalar vb. örgütlerle paylaşılıp katkıları alınmadan yapılmasının çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını ve 1951 yılında çıkarılmak istenen orman kanununun engellenmesine yönelik, halkımızın desteklerinin sağlandığı ormancılık tarihinin en büyük mesleki dayanışması olan “Yeşil Kitap Orman Davamız” direnişinin hatırlatılması, 4- Orman İdaresinde; başta silvikültürel çalışmalar olmak üzere, 5531 sayılı Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun’da belirtilen diğer ormancılık mesleki faaliyetlerine yönelik mühendislik mesleki hizmet alımlarının, 4734 sayılı Kanunu ile 5531 sayılı Kanun ve ikincil mevzuat hükümlerine uygun olarak, daha etkin ve sürekliliği sağlanacak biçimde yapılmasını, dolaylı yoldan personel istihdamına yönelik mühendis alımı gibi ihale mevzuatına aykırı uygulamalardan vazgeçilmesi, 5- Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, mesleğimizin kurumsallaşması için Odanın yürürlüğe koyduğu, örgütleri ve üyeleri bağlayıcı mesleki kurallara eksiksiz uyulması, Orman ve Su İşleri Bakanlığınca yapılan denetim raporunda da belirtildiği üzere, mühendislik mesleki hizmet çıktılarının denetimi amaçlı yapılan vize uygulamasında şube ve temsilciliklerin gerekli titizliği göstermesi, bir anlamda mali disiplini de ilgilendiren mesleki çıktılarda vize bulunup bulunmadığının öncelikle mesleki kamu kurumu olan Orman İdaresince aranmasının hukuk devleti olma ilkesinin gereği olduğu hususunun bilinmesi, 6- Odanın 44 üncü Dönem Danışma Kurulunda alınan tavsiye kararında açıkça belirtildiği üzere; Başbakanlığın 27/5/2013 tarih ve 2885 sayılı yazıları ekinde TBMM ne gönderdiği, 16/5/2012 tarih ve 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”a hayatiyet kazandırmak için, Devlet Ormanlarından arsa üretilip Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kullanımına tahsis edilmek amacıyla hazırlanan “Orman Kanunu ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” nın Anayasa’nın 169 ve 170 inci maddelerine açıkça aykırı olduğu, bu tasarıyla 6831 sayılı Orman Kanunu yerine 7269 sayılı Afetler Kanununda değişiklik yapılmak suretiyle, biyolojik çeşitliliğin en zengin olduğu, endemik türlerin yer aldığı, yaban hayatının en çok yararlandığı, karbon yutak deposu olan doğal bozuk orman alanları ile maki sahaları başta olmak üzere, benzer nitelikteki orman alanlarının rant uğruna daraltılmak istendiği ve yeni 2/B ler çıkarmayı öngören düzenlemenin kabulünün mümkün olmadığı ve bu konunun en geniş biçimde kamuoyuyla paylaşılmasına yönelik hassasiyetimizin aynen korunduğunun hatırlatılması, 7- Odanın 44 üncü Dönem Danışma Kurulunda alınan tavsiye kararında belirtildiği üzere; 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Orman Genel Müdürlüğüne görev olarak verilen, 5531 sayılı Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun ile yasal güvenceye alınan, Orman Mühendisleri ile Orman Endüstri Mühendislerinin uzmanlık alanlarına ilişkin mesleki hak ve yetkilerinde bulunan, ormancılık karantinası ve bitki pasaportu konularının uygulamaya aktarılması için, Orman Genel Müdürlüğünde bekletilen ilgili yönetmelik taslaklarının Resmi Gazete’de yayımlanması beklenirken, TBMM sunulan torba kanun taslağı ile bu görevlerin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına verilmesi yönündeki düzenlemenin mesleki haklarımızın ihlali yönünde atılmış bir düzenleme olduğunu, bu konunun yasa tasarısından çıkartılmasını, yayımlan- 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 7 ODAMI ZDAN mayı bekleyen ilgili yönetmelik taslaklarının Resmi Gazeteye gönderilmesi yönünde Oda olarak her türlü destek ve katkının yapılacağını, bu konudaki mesleki beklentimizin, idari ve hukuki takibimizin devam ettiğinin bilinmesini, 8- Orman Kanunun 18’inci maddesine göre ormana dört kilometre mesafedeki şerit ve hizarlar ile mesafeye bakılmaksızın kereste fabrikalarının izinle kurulması gerekirken; Kanunda her hangi bir değişiklik yapılmadığına göre, OGM ce 60 yıldan bu yana aranmakta olan şerit-hizar izin raporu uygulamasının kaldırılıp bu tesislerin orman dışında olduğunu belirten bir yazı ile izin verilmiş sayılmasına ilişkin olarak 18/4/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Orman Kanunun 17/3 ve 18 inci Maddelerinin Uygulama Yönetmeliği” hükümleri ile izin raporları düzenlemesinin kaldırılmasının yasal olmadığını, bu durumun düzeltilerek mevcut uygulamaya devam edilmesi hususunun Orman Genel Müdürlüğüne bildirilmesi, 9- Oda olarak ormanlar ve doğal dokuların tahrip edilmesi konusunda taşıdığımız hassasiyeti meslektaşlarımızın özlük hakları konusunda da taşıdığımızı, bu bağlamda orman idaresi başta olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarında genç Orman Mühendisi, Orman Endüstri Mühendisi ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendislerinin istihdamı yönündeki girişimlere aralıksız devam edilmesi, bu kurumlarda çalışan üyelerimizin mesleki hak ve yetkilerinin korunması çalışmalarının titizlikle sürdürülmesi, Orman Endüstri Mühendisleri ile Ağaç İşleri Endüstri Mühendislerinin 5531 sayılı Kanuna göre mesleki hak ve yetkilerinin inşaatlardaki ahşap imalatın kontrollerinde uygulayabilmeleri için yapı denetim heyetlerinde yer alması yönünde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulması, 10-Orman Genel Müdürlüğü taşra kadrolarında yer alan başmühendislere tanınan özlük hakların, başmühendis kadrosu ile Orman Kadastro Komisyon Başkanı görevlerini yürüten orman mühendislerine de verilmesi, 21/4/2014 tarih ve 2014/6302 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 2/B arazi satışları ve iade işlemleri bağlamında Maliye Bakanlığı personeline verilen fazla mesai ücretinin, bu hizmetin yükünü arazide çeken Orman Kadastro komisyonunda çalışan Orman Genel Müdürlüğü personeline de verilmesi için ilgili makamlarda girişimlerde bulunulması, 11-Ormancılığımız ve meslektaşlarımızı ilgilendiren mahkeme kararları başta olmak üzere diğer tüm mahkeme kararlarının hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti olma ilkesinin gereği olarak mutlaka tavizsiz uygulanması, Gerektiği hususlarında kamuoyu, uygulayıcı kurum ve kuruluşlara duyurulması yönünde tavsiye kararları alınmıştır. 18/05/2014 ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI DANIŞMA KURULU ÜYELERİ 8 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 Oda Yönetim Kurulumuz Rotasyon Konusunu Orman Genel Müdürü İle Görüştü... Bilindiği üzere, özellikle son günlerde meslektaşlarımızı büyük bir huzursuzluğa sevk eden Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğe bağlı olarak yapılan rotasyon işlemleri ile ilgili olarak Yönetim Kurulumuzca 26/Mayıs/2014 Pazartesi günü Orman Genel Müdürü Sayın İsmail ÜZMEZ ile Bakanlık binasındaki makamında görüşüldü. Yapılan görüşmede özetle; “13/Ekim/2013 tarih ve 28794 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren atama ve yer değiştirme yönetmeliğinin bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali için Odamız tarafından Danıştay 2’inci Dairesine 2013/11168 Esas sayı ile dava açıldığı, rotasyon işlemi için en azından yargılamanın sonuçlanmasını beklemek gerekirken ilana çıkıldığı, ancak yapılan ilanın da yönetmeliğe uygun olmadığı belirtilerek, 1. “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin” yü- rürlüğe girmiş olduğu 13/ Ekim/2013 tarihinden bu yana yapılan atamaların hukuki olmadığı, bu durumun gözden geçirilmesi gerektiği, 2. Boş olan bazı kadroların ilan edilmediği, bu şekilde o kadrolara tercih yapma imkanının ortadan kaldırıldığı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86’ıncı maddesine göre görevlendirme yapılan kadrolarda dahil olmak üzere tüm boş kadroların şeffaf olarak ilan edilmesi gerektiği, 3. Özellikle toplamda ve faklı bölgelerdeki hizmet sürelerinin tespitinde hataların olduğu, puanlamanın hangi sisteme göre yapıldığının anlaşılamadığı, yönetmelik ekindeki puanlama kriterlerine riayet edilmediği ve bunun gibi birçok maddi hataların yapıldığı, 4. Bazı mahkeme kararları eksik ve hatalı yorumlanarak, eşleri özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın eş durumu mazeretlerinin dikkate alınmadığı ve rotasyon kapsamına sokulduğu, 5. Odamız merkez ve şubelerinde, yönetim ve diğer organlarında görev alan meslektaşlarımızın, meslek odasında yaptıkları görevin “KAMU GÖREVİ” niteliğinin yargı kararlarıyla sabit olduğunun bilinmesine rağmen rotasyona tabi tutulduğu ifade edilmiştir. Bu durumun meslektaşlarımızı büyük bir huzursuzluğa sevk ettiği, teşkilatımızı adeta felce uğrattığı, Danıştay’ca olası verilebilecek yürütmenin durdurulması veya yönetmeliğin iptali kararlarında meslektaşlarımız açısından telafisi mümkün olmayan yaraların açılacağının aşikâr olduğu vurgulanarak yukarıda belirtilen hususların dikkate alınmasını ve söz konusu yönetmeliğin yürütmesinin yargı kararı neticeleninceye kadar durdurulması istenmiştir.” Orman Mühendisleri Odası olarak yukarıda belirtilen hususların takipçisi olacağımızı tüm meslek kamuoyu tarafından bilinmesini isteriz. Saygılarımızla… OMO Yönetim Kurulu 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 9 ODAMI ZDAN TAŞ BİNA Ormancılar tarafından ‘’TAŞ BİNA’’ olarak bilinen ve kamuoyunda ormancılık denildiğinde ilk olarak göz önüne getirilen mekânlardan olan Atatürk Bulvarı No:153 Bakanlıklar/ANKARA adresindeki mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğü’ne ait olan taşınmaz, 2006 yılından buyana geçici olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kullanımındaydı. 1940’lı yıllardan itibaren ormancılık hizmetlerine aralıksız ev sahipliği yapmış ve kamuoyunda ormancılık ile özdeşleşmiş olan orman camiasının tarihi taş binasının kullanım süresi Haziran/2014’de sona ermektedir. “Orman Mühendisleri Odası olarak; orman camiasının kalbi, teşkilatımızın kurumsal hafızası konumun- 10 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 daki OGM Gazi Yerleşkesinin Başbakanlığa devri ile kiralık binalarda hizmet vermek için büyük bir özveri ile çalışan orman teşkilatının kanayan yarasına bir nebzede olsa merhem olması için, TAŞ BİNAMIZIN ormancılık tarihine ve mesleğimize hizmet etmesini arzu etmekteyiz.” Konu ile ilgili olarak Odamız tarafından Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel EROĞLU’ na şahsına 27/05/2014 tarih ve 20.00/41 sayılı yazı gönderilmiştir. OMO Yönetim Kurulu BASIN VE KAMUOYUNA ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONEL ATAMALARINDAKİ ROTASYON UYGULAMASI KIYIMA DÖNÜŞTÜ, BU HUKUKSUZLUK YETMİYORMUŞ GİBİ İLK DEFA ATANACAK MÜHENDİSLERDE DE TORPİL DÖNEMİ BAŞLATILDI. Orman Genel Müdürlüğünde; 657 sayılı Kanunun personel atamalarına dair kriterler ihlal edilerek yürürlüğe giren ve Danıştay’da iptal davası devam eden, aynı zamanda 13/10/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik” hükümlerine dahi uyulmadan, orman yangını mevsimi dikkate alınmadan, rotasyon uygulaması adı altında ve malum sendikanın yönlendirmesiyle, özellikle Odamız yönetici ve temsilcilerini hedef almak, dik duruş gösteren Odamız üyesi mühendisler üzerinde manevi baskı oluşturmak, kurumda kadrolaşmak ve yönetimi keyfileştirmek için, kıyım derecesine ulaşan hukuk dışı atamalar sürdürülmektedir. Orman Genel Müdürlüğü; teknik personel atamalarına dair yönetmelikler üzerinde yaptığı keyfi düzenlemelerinin birincisini 25/5/2009 da, ikincisini 12/3/2011 de ve üçüncüsünü 22/6/2012 tarihinde yürürlüğe koymuş, ancak Odamızın Danıştay’da açtığı davalar sonucunda yürürlükleri durdu- rulmuştur. Nihayet unvanlı teknik personel atamalarına yönelik düzenlemeler yönetmelikten çıkarılmış ve Bakanlık oluru ile yapılmaya başlanmıştır. Rotasyona dayalı yer değiştirme esasları ise, 13/10/2013 tarihli Yönetmelik ile sürdürülmektedir. Bu Yönetmeliğin de adil olmayan hükümlerinin iptali için Danıştay’da dava açılmıştır. Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 13/10/2013 de yayımlandığı ve bu yönetmeliğe göre; atamaların 4 üncü ve 3 üncü bölgelerden başlanarak yapılacağı, boş ve boşalacak kadroların her yıl Ocak ve Ağustos aylarının sonlarına kadar ilan edileceği, rotasyon başvurularının Ocak ve Ağustos aylarında birimlere yapılacağı, yer değiştirmelerin Mart ve Ekim aylarında yapılacağı, puanlamaların hizmet yapılan yerlere göre merkezce yapılacağı, yer değiştirme değerlendirmelerinin boş veya boşalacak kadrolar, hizmet gerekleri ve ihtiyaç durumu, daha önce görev yapılan hizmet bölgesi, tercih sırası, öğrenimi, uzmanlığı, iş tecrübesi, mesleki bilgisi, liyakati vb. kriterler dikkate alınarak kamu yararı çerçevesinde puanlamaya öncelik verilmek suretiyle personelin atanacağı hizmet bölgesi belirlenerek atamaya yetkili amirin onayına sunulacağına amir olmasına rağmen bu ilkeler tümden ihlal edilmiş, ne acıdır ki, atama ve yer değiştirmelerde bu Yönetmeliğe dahi uyulmamıştır. Şöyle ki; 1- Orman Genel Müdürlüğü internet sayfasında yer alan duyurularda, Yönetmeliğe aykırı olarak başvuruların önce 23/5/2014, daha sonra 30/5/2014 ve en son 6/6/2014 tarihine kadar yapılacağı belirtilmiş, böylece başvuruların Ocak ve Ağustos aylarında yapılacağı kuralına uyulmayarak atamalar yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. 2- Atamaların 4’üncü ve 3’üncü bölgelerden başlayarak yapılması gerekirken, sendika baskısıyla bu kural ihlal edilmiş, onurlu duruş sergileyen kıdemli teknik personel 4 üncü bölgeye atanır- 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 11 ODAMI ZDAN ken, yeni işletme müdürü olan bazı yandaşlar himaye edilerek 1 inci bölgeye atanabilmiştir. 3- Rotasyon uygulamalarında, meslek örgütlerindeki demokratik haklarını hukukun üstünlüğüne dayanarak özgürce kullanan teknik personel yaptıkları tercihlere yerleştirilmez iken, bazı yandaşlar için kurallar ihlal edilerek istedikleri yerlere yerleştirilmiştir. 4- Orman Genel Müdürlüğünde; orman yangını mevsiminde, rotasyona tabi tutulan yaklaşık 1400 civarındaki mühendisin, hukuksuzluk ve sendikal himaye nedeniyle çalışma motivasyonu bozulmuş, verimliliği düşmüş ve adeta görev yapamaz hale gelmişlerdir. Bu bağlamda Antalya Kumluca Adrasan’da 28/06/2014 günü çıkan orman yangını öncesinde mıntıkanın Orman İşletme Müdürü de rotasyona tabi tutulanlar arasındadır. İdareyi yönetenler, daha doğrusu yönettiğini sananlar; hukukun üstünlüğünü değil de, son aylarda memurlar aleyhine düzenlenen Danıştay Kanunundaki değişiklik ve TBMM de yasalaşmayı bekleyen torba kanun ile güçlendirilen üstünlerin hukukuna dayanarak, adaletten ve haktan uzak atamaları hızla gerçekleştirerek kadrolaşmayı tamamlamak ve muhtemel tazminatları da Devletin sırtına yüklemek çabasını sürdürmektedirler. 12 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 Orman Genel Müdürlüğü rotasyon düzenlemeleri gibi, “Orman ve Su İşleri Bakanlığı Personelinin Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik”te 04.07.2014 tarihli ve 29050 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile değişiklik yapılmış ve rotasyon uygulaması getirilmiştir. Odamız, Bakanlığın da rotasyon uygulamalarını yakından takip edecek ve haksız uygulamalar için hukuki zeminde mücadelesine devam edecektir. çöplüğüne atılan torpil dönemi hortlatılacak, açıktan atanacak mühendisler siyasetçinin ve malum sendikanın kucağına itilecektir. Odamız, bu Yönetmelik değişikliğinin iptali için zaman geçirmeden Danıştay’da iptal davası açacaktır. Böylece Odaların denetiminde başı çeken Orman ve Su işleri Bakanlığı, bu düzenlemeyle de kamu kurumlarına mühendis alımlarında torpilin de başını çekmiştir. Ancak haktan adaletten uzaklaşanların; yaptıkları hakKurumdaki bu adaletsiz ata- sız tasarrufları için mahkemeyi ma uygulaması yetmiyormuş adres göstererek zulmü meşgibi, bu kez Mart-2002 den rulaştırdıklarını, “hakkını helal bu yana kamu kurumlarına et” gibi yapmacık söylemlerle ilk defa yapılacak atamalarda kul hakkını ödeyemeyecektorpili kaldıran “Kamu Görev- lerini, onurlu meslektaşlalerine İlk Defa Atanacaklar İçin rımızı sindiremeyeceklerini Yapılacak Sınavlar Hakkında bilmelerini ve hiç akıllarından Genel Yönetmelikte Değişiklik çıkarmamalarını açıkça duyuYapılmasına Dair Yönetmelik” ruyoruz. de; 05.07.2014 tarihli ve 29051 Odamız; meslektaşlarımızın sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik değişikliği ile hak ve hukukunu korumakta eklenen “EK MADDE 8 – Dev- kararlı olup, bu bağlamda Oda let Su İşleri Genel Müdürlüğü Genel Merkezinde, üyelerimize ve Orman Genel Müdürlüğü yönelik olarak her türlü teknik mühendis kadrolarına, KPSS desteği verecek çalışmalarını (B) grubu puan sırası dikka- sürdürmektedir. te alınarak, açıktan atama Kamuoyuna saygı ile duyuyapılacak kadro sayısının üç rulur. 07. Temmuz.2014 katına kadar belirlenecek adaylar arasından, yapılacak yazılı ve/veya sözlü sınavdaTMMOB Orman Mühendisleri Odası ki başarı sırasına göre ilgili Yönetim Kurulu Adına Genel Müdürlüklerce atama Ali KÜÇÜKAYDIN yapılır.” düzenlemesiyle, OGM Genel Başkan e ilk defa atanacak mühendisler yazılı ve/veya sözlü sınav ile alınacaktır. Böylece tarihin ORMAN YANGINLARINDA TUTUŞMA RİSK HARİTALARI VE KULLANMA OLANAKLARI Coşkun Okan GÜNEY Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Özet Son yıllarda dünyada ve ülkemizde orman yangınlarının sayısında önemli bir artış gözlemlenmektedir. Ülkemizde orman yangınlarıyla mücadele politikası daha çok yangının çıkmasını önlemek üzerine değil, çıkan bir yangını söndürmek üzerine planlanmaktadır. Orman yangınına hassas olan bölgelerde sabit ve değişken faktörlere göre farklılık gösteren tutuşma riskinin yani yangın çıkma ihtimalinin tespit edilmesi gerekmektedir. Dünyadaki çalışmalara bakıldığında tutuşmaya etki eden faktörlerin belirlenerek, bunlar ile tutuşmanın gerçekleştiği ve bazen de gerçekleşmediği noktaların ilişkilendirilmesi ve bunların coğrafi bilgi sistemleri kullanarak haritalanması ve modellenmesi şeklinde ortaya konulduğu görülmektedir. Ülkemiz içinde oluşturulacak tutuşma riski haritaları, yangın yöneticilerinin yangın önleme ve mücadele planlamalarını daha sağlıklı yapmasına olanak sağlayacak ve karar destek sistemi vazifesi görecektir. Bölgesel olarak yapılacak olan tutuşma risk haritaları ile yangın riskinin yüksek olduğu alanlara daha fazla yoğunlaşılacak ve yangınla mücadele konusunda çok daha etkin önlemler alınabilecektir. Bu çalışmada tutuşma risk haritalarının oluşturulması aşamaları ve genel olarak hangi değişkenlerin kullandığı, oluşturulan haritaların nasıl kullanması gerektiği, yapılan çalışmaların sonuçlarına göre tutuşmanın nerelerde yüksek olduğu ve bunlara göre de alınması gereken önlemlerin neler olması gerektiği konuları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Orman yangını, yangın riski, tutuşma riski, risk haritası Giriş Son yıllarda dünya genelinde çıkan orman yangınlarında yangın sayısı ve yanan alan miktarlarında önemli bir artış olduğu görülmektedir. 1825 yılında Kanada’nın New Brunswick eyaletinde meydana gelen 1.200.000 ha’lık orman yangını dünyanın en büyük orman yangını olduğu kabul edilmektedir. 2007 yılında Yunanistan’da 371.350 ha, 2009’da Avusturalya’da 450.000 ha, 2010’da Rusya’da 500.000 ha, Bolivya’da 25.000 ha ve ülkemizde 2008 yılında 16.000 ha büyüklüğünde önemli orman yangınları meydana gelmiştir (Özkazanç vd., 2011). Türkiye’nin batı bölgelerindeki kış yağışlarının son elli yıl içinde büyük düzeyde azaldığı ve yaz sıcaklarının ise özellikle ülkemizin batı ve güney kesimlerinde önemli bir miktarda arttığı, 2007 yılında yayınlanan Türkiye İklim Değişikliği 1. Ulusal bildiriminde belirtilmiştir (Apak ve Ubay, 2007). Küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden biride Türkiye’dir (Öztürk, 2002). Ülkemizde Orman Genel Müdürlüğü’nün orman yangınlarına karşı mücadele politikası ağırlıklı olarak çıkan yangınların söndürülmesine yöneliktir. Son yıllarda Orman Genel Müdürlüğü orman yangınları ile mücadele konusunda daha başarılı sonuçlar almaktadır. Orman Genel Müdürlüğü’nün bu başarısı daha çok çıkan yangınların zararlarının en aza indirilmesi yönünde olup, yangın çıkma riskinin düşürülmesine yönelik etkin çalışmaları içermemektedir. Bu durumun sebebi Orman Genel Müdürlüğü’nün bölgesel olarak yangın çıkma risk analizleri ve haritalamalarına yönelik çalışmalarının niteliksizliği ve yetersizliğidir (Güney, 2013). 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 13 UZMAN S AH AS I Orman yangınına hassas olan bölgelerde sabit ve değişken olan faktörlere göre farklılık gösteren yangın risk ve tehlikesinin sağlıklı bir şekilde tespitinin yapılması gerekmektedir. Yapılacak olan yangın planlarının yangın çıkabilecek potansiyel alanların belirlenmesi ve bunların önlenmesi, meydana gelen zararların en aza indirilmesi ve yangın söndürme çalışmaları sırasında faydalanılabilir düzeyde olması gerekmektedir (Başaran vd., 2004). Coğrafi bilgi sistemlerinden, ormancılıkta; yönetim ve karar destek sistemleri içerisinde faydalanılmaktadır. Uzaktan algılama verilerinin coğrafi bilgi sistemleri ile kullanılmasıyla yangınların önceden tahmin edilmesi, modellenmesi, yangın davranışının izlenmesi, söndürme iş ve işlemlerinin planlanması ve yanan alanlarının tespiti için bütün verilerin sistemli bir biçimde kullanılması sağlanmaktadır (Erten, 2005). Coğrafi bilgi sistemlerinin en önemli özelliklerinden biriside planlama, yönetim ve karar mekanizmasında yani karar destek sistemleri içerisinde önemli bir araç olarak kullanılmasıdır. Ancak Orman Genel Müdürlüğü coğrafi bilgi sistemleri kullanarak ve modelleme ile oluşturulmuş yangın risk haritalarından mahrumdur. Özellikle yangına hassas bölgelerde yangın risk ya da tutuşma risk haritalarının oluşturulması gerekmektedir. Bu sayede sadece yangın çıktıktan sonra mücadele edilmeyecek, yangın çıkmadan da gerekli önlemler sağlıklı bir şekilde alınabilecektir (Güney, 2013). Yangın Tehlike Oranları Sistemi ve Tutuşma Riski Kavramı Orman yangını; “ormanda yaşam birliğinin üyeleri olan, canlı ve cansız bütün yanabilen var- 14 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 lıkları yok edebilen ateş” olarak veya “orman yangını, çevresi açık olması nedeniyle serbest yayılma eğiliminde olan ve ormandaki yanıcı maddeleri (çalı, kuru ve ince dal, kuru kütük, yaprak ile belirli oranda canlı ağaçları da) yakan yangındır” diye tanımlanmaktadır (Bilgili, 2011). Tanımında belirttiği üzere orman yangını, yangın rejimini de içerir. Tutuşma ise yangının büyümesi ile ilgili olmayıp, yangın davranışını etkileyen faktörleri içermemekle birlikte yangın tehlikesinin belirlenmesinde temel bir bileşendir (Finney, 2005). Tutuşma riski; orman yangının başlamasına etki eden faktörlerin varlığı ile belirlenmektedir (FAO, 1986). “Yangın tehlikesini etkileyen faktörlere bağlı olarak, mevcut şartlar altında oluşabilecek muhtemel bir yangının potansiyelinin belirlenmesi Yangın Tehlike Oranı” olarak tanımlanır. Özellikle A.B.D., Kanada, ve Avustralya gibi bazı ülkelerde yangınla mücadele organizasyonları, bir yerdeki yangın çıkma olasılığı ile çıkan yangının davranışının nasıl olacağı konularını içeren sistemler yardımıyla oluşturulmaktadır. Bu sistemler yangın yöneticileri için karar destek sistemleridir (Bilgili vd., 2001). Günümüzde Kanada’da kullanılan Yangın Tehlike Oranları sistemini çeşitli ülkeler kendine uyarlayarak kullanmaktadırlar. Bu sistem üç ana bölümden oluşur. Yangın çıkma ihtimalini tahmin sistemi (tutuşma) Meteorolojik yangın indeksi sistemi (hava halleri) Yangın davranışını tahmin sistemi (topoğrafya ve yanıcı madde) (Bilgili vd., 2001). Bu sistemin ilk ayağını oluşturan yangın çıkma ihtimalini tahmin sistemi; meteorolojik faktörler ile başta insan faktörü olmak üzere yangının başlamasına etki eden değişik çevresel faktörlerin analiz edilmesiyle hangi bölgelerde yangın çıkma ihtimalinin olduğunu, risk haritaları modellemesi ile tahmin etmeye yarayan bir sistemdir (Şekil 1). Şekil 1. Orman Yangın Tehlike Oranları Sisteminin Yapısı ve Bileşenleri (Bilgili vd., 2001) Literatür Özeti Başaran vd., (2004), tarafından Antalya-Manavgat bölgesinde yapılan çalışmada coğrafi bilgi sistemleri kullanarak daha önce bölgede belli bir periyotta çıkmış yangınların koordinatlarını, eğim, bakı, yükseklik gibi topoğrafik faktörleri, iklim verilerini, örnek alanlar alarak yanıcı yükü miktarını, yerleşim yerlerini, tarım orman ara kesitlerini, yolları, enerji nakil hatlarını dikkate alarak yangın risk haritası oluşturmaya çalışmışlardır. Karabulut vd., (2013), tarafından Kahramanmaraş Başkonuş dağında coğrafi bilgi sistemleri kullanarak bitki örtüsü, eğim, bakı, yola olan mesafe ve yerleşime olan mesafe gibi değişkenler kullanarak yangın risk haritası oluşturmaya çalışmışlardır. Vasconcelos vd. (2001), tarafından yapılan çalışmada Portekiz’in Tabua, Oliveira, Arganil, Gbis ve Pampilhosa bölgelerini içeren bir çalışma alanında tutuşma riskinin modellenmesi logistik regresyon analizi ve genetik algoritmalar kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada tutuşma gerçekleşen noktalar yani yangın çıkan noktalar koordinatları ile belirlenmiştir. Bununla birlikte, incelemeye aldıkları yıllar olan 19921995 yılları arasında tutuşmanın gerçekleşmediği noktaları da koordinatları ile kaydetmişlerdir. Sonuçta tutuşma gerçekleşen ve gerçekleşmeyen noktalar koordinatları ile kaydedilmiş ve bölgenin tutuşma risk modellemesini gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bu çalışmada altlık veri olarak; arazi kullanımı, yükselti, yol yoğunluğu, eğim, yola olan mesafe ve tarım alanlarına olan mesafe gibi değişkenler kullanılarak sonuca gidilmiştir. Diğer bir çalışmada, Braun vd. (2010), Kanada’nın Ontario Boreal bölgesinde tutuşma ve yangın çıkma ihtimali değerlendirmesi genelleştirilmiş eklemeli model kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada coğrafi verilere dayalı tutuşma ve yanan alan verilerini kullanmışlardır. Darmawan (2001), ise yaptığı çalışmada Endonezya’da coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama kullanarak yanan alanları haritalandırmışlar ve yol, arazi durumu, yerleşim yeri gibi değişkenlerle orman yangınlarında tehlike modellemesi yapmaya çalışmışlardır. Jaiswal vd. (2002), ise Hindistan’da yangın risk bölgelerini coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleriyle modellemeye çalışmışlardır. Risk analizini; yollar, yerleşim yerleri, eğim, bakı, topoğrafik indeks gibi değişkenlerle harita katmanları oluşturarak gerçekleştirmişlerdir. Risk analizi sonucunda riski 4 gruba ayırmışlar ve çalışma alanının % 30’nun yüksek ve çok yüksek risk taşıyan bölgeler olduğu ortaya çıkmıştır. İspanya’nın Catalonia bölgesinde Badia-Perpinya vd. (2006), yaptığı çalışmada, o bölgede meydana gelen yangınlarda tutuşmanın mekânsal dağılımını haritalamışlar ve bunu yaparken de yollar, yerleşim yerleri, topoğrafya gibi değişkenler kullanılmıştır ve sonuçta tutuşma riskini analiz etmeye çalışmışlardır. Güney Avrupa ülkeleri içinde çıkan yangın sayısı en yüksek olan Portekiz’de Carty vd. (2009), yapmış olduğu çalışmada, 5 yıllık periyotta çıkan yangınları incelemişler ve logistik regresyon yöntemi kullanılarak tutuşma risk haritası üretmeye çalışmışlardır. Yunanistan’da Leskos adasında Vasilakos vd. (2008), yapmış olduğu çalışmada ise tutuşma risk haritaları oluşturmak için logistik regresyon yöntemi yerine yapay sinir ağları yöntemi kullanmışlardır. Burada özellikle tutuşma risk haritaları üzerine hazırlanan çalışmalara değinilmiştir. Ancak burada değinilmese de orman yangını risk ya da tutuşma risk haritalaması üzerine yapılmış çok sayıda çalışma vardır. Son yıllarda araştırmacılar coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemlerini kullanarak risk haritası oluşturma konusuna yoğunlaşmışlardır. Tutuşma Risk Haritalarının Oluşturulması Tutuşma risk haritalarının oluşturulabilmesi için çeşitli altlık verilere ihtiyaç duyulmaktadır. İlk aşamada çalışma alanında belirli bir periyotta meydana gelmiş yangınların çıkış noktalarının koordinatlarıyla birlikte verilerine ihtiyaç duyulur. Bu veriler tutuşmanın gerçekleştiği noktalarda “var” verisi olarak kullanılır (Şekil 2). Diğer yandan literatüre baktığımızda tutuşmanın gerçekleşmediği noktaların koordinatlarının da “yok” verisi olarak kullanıldığı çalışmalara da rastlanabilmektedir. İkinci aşamada ise çalışma alanında tutuşmaya etki eden değişkenlerin saptanması ve buna ait verilerin hazırlanması gerekmektedir. Bu verileri iki gruba ayırmak gerekirse ilk grup iklim verilerinden oluşmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık, en sıcak ayın en yüksek sıcaklığı, en soğuk ayın en düşük sıcaklığı, yıllık yağış miktarı, en kurak ayın yağışı, en nemli ayın yağışı vb. gibi iklim değişkenine ait veriler hazırlanır. 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 15 UZMAN S AH AS I Şekil 2. Yangın çıkan yani tutuşmanın gerçekleştiği noktalar (Vasilakos vd., 2008), (Braun vd., 2010). İklim değişkenleri genellikle kendi arasında yüksek ilişkilere sahiptir. Bu yüzden yapılacak olan analizlerde sonuçların daha güvenilir çıkması amacıyla temel bileşenler analizi gibi yöntemler uygulanarak iklim değişkenleri içerisinde birbirini temsil edebilecek değişken/değişkenler belirlenerek az değişkene indirgenmesi daha yararlı olmaktadır. Tutuşmaya etki edebilecek ikinci grup değişkenler ise genel olarak arazi değişkenleridir. Bunlar genellikle eğim, bakı, yükselti, arazi formu, anakaya ve bunlardan üretilen topoğrafik pozisyon indeksi ile bakı uygunluk indeksi gibi değişkenler ile meşcere tipleri, yollar, yerleşim yerleri, enerji nakil hatları gibi tutuşmaya etki edebilecek değişkenlerdir. Bütün bu değişkenlerin analizlerde kullanılabilmesi için veri matrislerinin ya da sayısal haritalarının hazırlanması gerekmektedir. Bununla birlikte her bir hücreye ait değerlerin belirlenebilmesi için yapılması düşünülen işlemlerde kullanılmak üzere çalışmanın hassaslığına bağlı olarak belirlenen büyüklükte (örneğin 100 x 16 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 100 m) bir ızgara şebekesi oluşturulması gereklidir. Bu hazırlanan ızgara şebekesi bütün değişkenler için oluşturulan haritalara uygulanarak, bütün değişkenlerin hücre sayılarının eşit olması sağlanmalıdır ve daha sonra bunların özteknik dosyaları hazırlanmalıdır. Yol ve enerji nakil hattı gibi çizgisel veri içeren değişkenlerin etki alanları belirlenmeli (örneğin 100 m) ve CBS programları aracılığıyla özteknik dosyaları hazırlanmalıdır. Sonuç olarak tüm değişkenler için eşit sayıda ve eşit büyüklükte hücreler elde edilmeli ve istatiksel işlemlerde kullanılmak üzere hazır hale getirilmelidir. Bundan sonraki aşamada ise yapılması düşünülen istatiksel analizler ( örneğin; nitelikler arası ilişki ve logistik regresyon gibi) yapılarak bağımlı değişkenler ile bağımsız değişkenler kümesi arasındaki ilişkiyi tanımlayacak genel olarak kabul edilen modeli kurmak gerekmektedir. Oluşturulan bu modellerin arasından en geçerli ve güvenilir olan seçilmelidir. Bütün bu işlemlerin sonucunda da tutuşma risk haritası ortaya çıkmış olacaktır. Sonuç ve Öneriler Hem ülkemizde kısıtlı sayıda yapılan çalışmalarda hem de yurtdışında yapılan çalışmalarda tutuşmayı etkileyen faktörler birbirini destekler niteliktedir. Örneğin; Başaran vd., (2004) tarafından Antalya-Manavgat yöresinde yapmış oldukları çalışmanın sonuçlarına bakıldığında yangın riskini arttıran faktörlerin nüfus ve nüfus hareketleri, tarımsal faaliyetler, tarım alanı orman ara kesitleri ve yollar olduğu ortaya çıkmıştır (Şekil 2). Gugliette vd., (2011), ile Vasconcelos vd., (2001), tarafından yapılan çalışmalarda yangın çıkma olasılığının (tutuşma riskinin) yüksek olduğu yerlerin, yoğun insan faaliyetlerinin olduğu yerler ile yol ağının yüksek olduğu yerler olduğu ortaya çıkmıştır. Ramon vd., (2011), yaptıkları çalışmada İspanya’nın Catalonia bölgesinde tutuşmanın yoğun olduğu yerleri yol yoğunluğunun fazla olduğu yerler, tarım-orman ara kesitleri, yerleşim yeri çevreleri ve rakımın az olduğu kıyı bölgeleri yani insan etkisinin yoğun olduğu Şekil 3. Tutuşma risk haritaları (Badiya-Perpinya vd. 2006), (Carty vd., 2009). yerler olarak göstermiştir. Carty vd., (2010), Portekiz’de yaptıkları çalışmada yangınların büyük çoğunluğunun tarım ve kırsal alanlarda başladığını, yola yakın yerlerde çıktığını ortaya koymuşlardır. Bu çalışma sonucunda, tutuşma için en etkili faktörlerin nüfus yoğunluğu, yollara mesafe ve yükseklik olarak ortaya çıkmıştır (Şekil 3). Dong vd., (2006), tarafından Çin’de yapılan bir çalışmada ise tutuşmaya etki eden en önemli faktörlerin yollar, yerleşim yerleri, tarım alanları ile yükseklik, bakı ve eğim olduğu ortaya çıkmıştır. Kalabodikis vd., (2007), tarafından Yunanistan’da yapılan çalışmada ise yangın dinamikleri üzerinde insan baskısı ile topoğrafyanın etkili olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Güney, (2013), tarafından Antalya’da Manavgat yöresinde yapılan çalışmada ise tutuşmaya etki eden faktörler araştırılarak tutuşma risk haritası oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre; kızılçamın yayılış gösterdiği denize yakın ormanlarda, yol yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde, nüfusun yoğun olduğu yerleşim yeri çevrelerinde, tarım orman ara kesitlerinde tutuşmanın daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte diğerleri kadar yüksek olmasa da enerji nakil hatlarının da tutuşma ile ilişkisi oluğu belirlenmiştir. Sonuç olarak; tutuşma riskinin en yüksek olduğu yerlerin nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerleşim yerleri çevrelerinin, tarım-orman ara kesitlerinin, yol ağının fazla olduğu insanın ulaşabildiği alanların, enerji nakil hatlarının geçmiş olduğu güzergâhların ve özellikle ülkemiz için alçak rakımda yayılış gösteren kızılçam ormanlarının olduğu söylenebilir. Bu sonuçlara göre tutuşma riskinin yüksek olduğu bu alanlarda bazı önlemler almak gerekmektedir. Örneğin, yol yoğunluğunun fazla olduğu alanlarda çıkabilecek bir yangına en hızlı şekilde ulaşabilmek için var olan yolların bakımlı halde tutulması gerekmekte ve yangına ilk müdahaleyi kolaylaştıracak her türlü önlem alınmalıdır. Yangın çıkma ihtimali yüksek yerleşim yerleri çevrelerinde ve tarım-orman ara kesitlerinde yapılacak olan dikimlerde yangına dirençli olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış türleri seçerek, bunların zonal bitkilendirme yöntemiyle dikilmesi sağlanmalıdır. Ancak ülkemizde maalesef yangına dirençli bitki türleri ile ilgili yapılmış araştırma çalışmaları neredeyse yoktur. Bu konuya önem verilmesi gerekmektedir. Tutuşma riskinin yüksek olduğu enerji nakil hatları güzergâhlarının temiz tutulması, kolay tutuşabilecek bitkilerden arındırılması, eğer mümkünse enerji nakil hatlarının orman içinden değil yol kenarlarından ya da toprak altından geçirilmesinin sağlanması gerekmektedir. Tutuşma riskini arttıran en önemli faktörün “insan” olduğunun bilincinde olarak orman içinde ya da etrafında yaşayan insanları bilinçlendirmeye yönelik faaliyetlere önem verilmesi gerekmektedir. Ülkemiz ormanları Akdeniz kuşağında yangın riski yüksek ormanlardan oluşmaktadır. Yangınla mücadele konusunda; ağırlıklı olarak çıkan bir yangının söndürülmesine yönelik çalışmalar yapılmakta ancak yangının çıkmaması için önleyici 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 17 UZMAN S AH AS I faaliyetlere gereken önem verilmemektedir. Yangın tehlike oranları sistemi ve bu bağlamda tutuşma risk haritaları yangın yöneticilerine bilgi veren ve altlık veri oluşturan karar destek sistemleridir. Bu yüzden tutuşma risk haritalarının bölgesel düzeyde oluşturulması büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde tutuşma risk haritaları ile ilgili yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu konudaki çalışmalara gereken önem verilmelidir. Kaynaklar Apak, G., Ubay, B., 2007. Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi, Ankara. Badiya-Perpinya, A., PallaresBarbera, M., 2006. Spatial Distribution of İgnitions in Mediterranean Periurban and Rural Areas: the Case of Catalonia. İnternational Journal of Wildland Fire, 15, 187196. Başaran, M.Ali., Sarıbaşak, H., Cengiz, Y., 2004. Yangın Söndürme Planı Temel Esaslarının Belirlenmesi (Manavgat Örneği), Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü, Teknik Bülten No : 18. Bilgili, E., Sağlam, B., Başkent, E.Z., 2001. Yangın Amenajmanı Planlamalarında Yangın Tehlike Oranları ve Coğrafi Bilgi Sistemleri. Fen ve Mühendislik Dergisi, 4(2), 88-97. Bilgili, E., 2011. Orman Koruma Dersi Notları, Erişim Tarihi : 14.10.2012, http://www.orman. ktu.edu.tr/om/abds/oentomolojisi/orman_koruma/Ders_2_Orman_Yanginlari_2012_2013.pdf. Braun, W.J., Jones, B.L., Lee, J.S.W., Woolford, D.G., Wotton B.M., 2010. Forest Fire Risk Assessment: An Illustrative Example From Ontario, Canada. Journal of Probability and Statistic, volüme.2010, 1-26 Carty, F.X., Rego, F.C., Bacao, 18 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 F.L., Moreira, F., 2009. Modelling and Mapping Wildfire İgnition Risk in Portugal. İnternational Journal of Wildland Fire, 18, 1-11. Carty, F.X., Rego, F.C., S.Silva, J., Moreira, F., Camia, A., Ricotta, C., Conedera, M., 2010. Fire Starts and Human Activities. Towards Integrated Fire Management-Outcomes of the Europen Project Fire Paradox, Europen Forest Institu Research Report 23, 9-22. Darmawan, M., 2001. Forest Fire Hazard Model Using Remote Sensing and Geographic Iinformation Systems: Toward Understanding of Land and Forest Degradation in Lowland Areas of East Kalimantan, Indonesia. Paper Presented at the 22nd Asian Conferance on Remote Sensing, 5-9 Nowember, Singapore, 1-6. Dong, X., Shao, G., Limin, D., Zhanging, H., Lei, T., Hui, W., 2006. Mapping Forest Fire Risk Zones With Spatial Data and Principal Component Analysis. Science in China: Series E Technological Sciences, Vol 49, Supp.I, 140-149. Erten, E., Kurgun, V., Musaoğlu, N., 2005. Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanarak Orman Yangını Bilgi Sisteminin Kullanılması. TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, 10.Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı, 28 Mart-1 Nisan, Ankara, 1-8. FAO, 1986,. Wildland Fire Management Terminology. 70. Finney, M.A., 2005. The Challenge of Guantitative Risk Analysis For Wildland Fire. Forest Ecology and Management, 211, 97-108. Gugliette, D., Conedera, M. Mazzolenıs, S., Ricotta, C., 2011. Mapping Fire İgnition Risk in A complex Anthropogenic Landscape. Remote Sensing Letters, Vol.2.No.3, 213-219. Güney, C.O., 2013. AntalyaManavgat Yöresi Ormanlarında Tutuşma Riskinin Coğrafi Dağılım Modellemesi. S.D.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Jaiswal, R.K., Mukherjee, S., Raju, K.D., Saxena, R., 2002. Forest Fire Risk Zone Mapping From Satellite İmagery and GIS. İnternational Journal of Applied Earth Observation and Geoinformation, 4, 1-10 Kalabodikis, K.D., Koutsias, N., Konstantinidis, P., Vasilakos, C., 2007. Multivariate Analiysis Of Lanscape Wildfire Dynamics in A Mediterranean Ecosystem Of Greece. Area, 39(3), 392-407. Karabulut, M., Karakoç, A., Gürbüz, M., Kızılelma, Y., 2013. Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanarak Başkonuş Dağında (Kahramanmaraş) Orman Yangını Risk Alanlarının Belirlenmesi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. 6(24), 171-179. Ramon, J., Olabarria, G., Mola-Yudego, B., Pukkala, T., Palahi, M., 2011. Using Multiscale Spatial Analysis To Assess Fire İgnition Density İn Catalonia, Spain. Annals Of Forest Science, 68, 861871. Özkazanç, N., Ertuğrul, M., 2011. Orman Yangınlarının Fauna Üzerine Etkileri. Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 13(19), 128-135. Öztürk, K., 2002. Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 22(1), 47-65. Vasconcelos, M.J.P., Silva, S., Tome, M., Alvim, M., Pereira, J.M.C., 2001. Spatial Prediction of Fire Ignition Probabilities: Comparing Logistic Regression and Neural Networks. Photogrammetric Engineering & Remote Sensing, 67(1), 73-81. Vasilakos, C., Kalabokidis, K., Hatzopoulos, J., Matsinos, I., 2008. Idenfity Wildland Fire İgnition Factors Through Sensitivity Analysis of a Nerural Network. Nat Hazards, 50, 125-143. ÜLKEMİZDE VE KASTAMONU’DA SU PROBLEMİ Yrd. Doç. Dr. Miraç AYDIN Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi DÜNYADAKİ SUYUMUZ Dünyamızdaki suyun durumuna baktığımızda, çoğu insanın beklentilerinin çok altında bir kullanılabilir su potansiyelinin olduğunu görmekteyiz. Dünyadaki suyun büyük bir çoğunluğunun (% 96.50) denizlerde bulunduğu ve canlı yaşamları için kullanılamaz nitelik taşıdığı, buna karşın çok az bir kısmının (%3.5) karalarda bulunduğu ve bunun da buzullardaki depolanan tatlı suları (%1.74) dikkate almazsak sadece %1.76’sının yer altı suları (%1.66), göller, akarsular ve atmosferde (%0.10) bulundukları ve tatlı su olarak kullanılabilir oldukları ortaya çıkmaktadır. DÜNYADA SUSUZLUKTAN NE OLUYOR? Bir insan gündelik su gereksinimi ortalama olarak 25 litre olarak kabul edilmektedir. Fakat dünyamızda bazı bölgelerde insanlar gündelik su gereksinimlerini karşılayabilmekte sıkıntı yaşamaktadırlar. Birkaç örnek verecek olursak Kanada’da bir aile günde 350 litre, Avrupa’da 165 litre tüketirken Afrika’da sadece 20 litre su tüketildiğini görmekteyiz. Dünyamıza baktığımızda doğal kaynakların dünya coğrafyası üzerinde eşit dağılmadığını görmekteyiz. Nasıl ki geçmişten bugüne kadar petrol, kömür ve doğalgaz gibi doğal kaynakların dünyamızda alan ve miktar bakımından farklılıklar gösterdiğini söyleyebiliyorsak bu durumu su kaynakları açısından da söyleyebilmemiz mümkündür. Baktığımızda BM (Birleşmiş Milletler) istatistiklerine göre 6 milyarlık dünya nüfusu içerisinde 1.5 milyar (%25) insanın temiz su sıkıntısı çektiği, 500 bin insanın (%8) kronik temiz su noksanlığı yaşadığı belirtilmektedir. Yine her yıl 200 milyon insanın kirli sulardan kaynaklanan hastalıklara yakalandığı ve çoğu yoksul olan 2.2 milyon kişinin yaşamlarını kaybettikleri bilinmektedir. Dünyadaki ülkelerin durumuna bakıldığında şu anda 26 ülkenin su sıkıntısı ile karşı karşıya olduğu ve yine yapılan tahminlerde 2050 yılında su sıkıntısı çeken ülkelerin sayısına 50 ülkenin de katılacağı öngörülmektedir. Bu açıdan bakıldığında çok yakın bir zamanda dünya nüfusunun yarısından fazlasının ciddi şekilde bir su sıkıntısı ile karşı karşıya olduğu aşikardır. SU ZENGİNİ BİR ÜLKE DEĞİLİZ Ülkemiz su kaynakları bakımından yakın zamana kadar herhangi bir su sorunu olmadığı sanılan fakat dikkatlice değerlendirdiğimizde su kaynakları yönünden sınırlı olarak değerlendirebileceğimiz bir durumdadır. Rakamlara baktığımızda ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının 1430 m3 olduğunu (Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1000 m3’ten az ise su fakiri, 1000-2000 m3 arasında su azlığı çeken ve 2000 m3’ten çok ise su zengini ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır) ve su azlığı çeken ülkeler arasında yer aldığını söyleyebiliriz. Şu andaki nüfus artış hızın dikkate alarak çok değil 15 yıl sonra nüfusumuz 100 milyona ulaştığında maalesef su fakiri ülkeler arasında yer almamız muhtemel görünmektedir. Elbette gerçekle- şen yağışların miktarında bir azalma ya da kullanılabilir su miktarımızda bir değişiklik olmadığını varsaydığımızda bu tablo ile karşı karşıya kalacağız. Eğer diğer şartlarda olumsuz yönde bir değişiklik olursa bu tablonun ülkemiz için daha da kötüye doğru gidebileceği görülebilmektedir. YAĞIŞIN NE KADARINI KULANABİLİYORUZ? Ülkemizdeki yağış potansiyelimize baktığımızda, yıllık yağış ortalamasının 679 mm ve buna karşılık gelen su potansiyelinin ise 528 milyar m3 olduğunu görmekteyiz. Peki biz bu gerçekleşen yağışın tamamını kullanabilmekte miyiz? Maalesef bu yağış miktarının arazi üzerinde akışa geçen ve kullanılabilme potansiyeline sahip olan kısmı 181 milyar m3 (245 mm) olmaktadır. Bu da bize ülkemizde yağış-akış katsayısının 0.36 olduğunu, daha açık bir ifade ile yağışlarla yeryüzüne ulaşan suyun %64’ünün evaporasyon (toprak ve su yüzeyinden buharlaşma), transpirasyon (terleme), intersepsiyon (bitkilerin dal, gövde ve yapraklarında tutulması) gibi nedenlerle yer üstü akım haline geçemeyip yeniden atmosfere geri döndüğünü ve gerçekleşen yağışın canlılar açısından kayıp kısmını oluşturduğunu göstermektedir. BARAJLAR GEREKLİ MİDİR? Barajların işlevleri irdelendiğinde, genellikle içme ve kullanma suyu sağlama, enerji üretimi, sel ve taşkın kontrolü ile özellikle tarım arazilerini sulama amaçlı olduklarını söyleyebil- 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 19 UZMAN S AH AS I mekteyiz. Barajların yapısını ana hatları ile değerlendirdiğimizde baraj havzasından meydana gelen sedimentin depolanması için “ölü hacim” denilen kısım ile gelen suyun depolanması ve farklı amaçlarla kullanımı için “aktif hacim” denilen kısımdan oluştukları görülmektedir. Barajlar özellikle içme ve kullanma suyu ile enerji üretimi açısından ülkemizde önemli bir görev üstlenmekte ve ayrıca bazı bölgelerde sel-taşkın kontrolünde yerleşim yerleri ve tarım arazilerini korumaktadırlar. Ülkemizde akışa geçen suyun potansiyel kullanılabilir miktarı 107.2 milyar m3 olmakta fakat şu anda bu potansiyelin ancak 38.9 milyar m3’lük kısmını kullanabilmekteyiz. Yani gerçekleşen yağış içerisinde kullanabileceğimiz su potansiyelini tam olarak kullanamamakta ve kullanamadığımız suyun akarsular ile birlikte denizlere ulaşmasına izin vermekteyiz. Şu andaki mevcut verilere baktığımızda ülkemizde 200’ü büyük baraj olmak üzere toplamda 500 adet baraj olduğunu görmekteyiz. Fakat su potansiyelimizi dikkate aldığımızda su potansiyelimize karşılık olarak ülkemizde 730 adet baraj yapılması öngörülmektedir. Şu anda ülkemizde baş gösteren su ve enerji sıkıntısı dikkate alındığında değerlendiremediğimiz su potansiyelinin değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. BARAJLARIN DURUMU Ülkemizde enerji ihtiyacı, içme ve kullanma suyu, sel-taşkın kontrolü ve tarımsal alanların sulanması açısından doğaya ve çevreye zarar verilmeden yapılacak barajların mevcudiyetine ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak barajlarımızın bu işlevlerini yerine getirmesi konusunda ülke genelinde geçmişten günümüze kadar bir sıkıntı yaşanmaktadır. Barajlarımızın bulunduğu havzalarda hatalı arazi kullanımları, özellikle ormanlık alanlar üzerindeki sosyal baskı neticesinde ormanlık alanların azalması ya da ormanlık alanların koru 20 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 ormanı niteliğini kaybederek bozuk nitelikte ormanlık alanlara dönüşmesi, tarım ve mera alanlarında erozyonu önleyici ve toprağı tutmaya yönelik tedbirlerin alınmaması barajlara erozyon nedeniyle tahmin edilenden daha fazla materyal taşınmasına neden olmaktadır. Daha fazla materyal taşınması barajlarda ölü hacmin daha erken dolmasına taşınan materyalin aktif hacmi doldurmaya başlaması ile barajların işlevlerini yerine getirememelerine ve ekonomik ömürlerini daha erken doldurmaları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde maalesef bunun birçok örneklerine de rastlanmaktadır. Ülkemizin en büyük barajlarından biri olan Atatürk barajının havzasından baraja taşınan toprak miktarının 10 bin ton civarında olduğu ve bu durumun barajın ekonomik ömrünü planlanan süreden daha erken tamamlayacağı öngörülmektedir. Diğer barajlarımızda da durum pek farklı değildir. Örneğin Cumhuriyet döneminde yapılan ilk barajlardan olan ve Ankara’nın su ihtiyacını karşılamaya yönelik yapılan Çubuk-I barajının ölü hacmi 30 yılda, 1958 yılında faaliyete geçen Aydın-Kemer hidroelektrik sulama barajının ölü hacmi 31 yılda erozyon nedeniyle taşınan materyal ile dolarak işlevlerini tam olarak yerine getiremez hale gelmişlerdir. İstanbul’da ise Alibey, Elmalı, Ömerli, Sazlıdere gibi barajlar için de gerekli tedbirler alınmadığı takdirde bu tehlike çok uzak görünmemektedir. Barajlarımızın genelinde tespit edilen erozyon ve materyal taşınması ile gerçekleşen bu tehlike barajların aktif hacimlerini kaybetmelerine ve dolayısıyla baraja gelen suyun depolanmadan denizlere akıtılması ve gerek içme ve kullanma suyu ve gerekse enerji üretiminde depolanamayan sudan faydalanılamaması anlamına gelmektedir. Bu durum hem su hem de enerji sıkıntısı bulunan ülkemizde dikkate alınması gerekli bir husustur. KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ Özellikle sanayi alanındaki gelişmelere paralel olarak günümüze kadar gelinen süreçte küresel ısınma (sera etkisi) ve küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği birçok bilim çevreleri tarafından artık kabul görmektedir. Buradan hareketle 1988 yılında BM’ye bağlı olarak faaliyet gösteren WMO (Dünya Meteoroloji Örgütü) ve UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) tarafından desteklenen iklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum konularında karar vericilere yol göstermek amacıyla dünya çapında 800’ü aşkın bilim adamının ortak çalıştığı IPCC (Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli) kurulmuştur. IPCC tarafından Ekim 2013’te açıklanan İklim Değişikliği Raporunda iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu belirtilmekte, 1951-2010 yılları arasında gözlemlenen ortalama sıcaklık artış değerlerinin yarısından fazlasına insanların neden olduğu ve hükümetlerin bu konuda acil önlem alınmasının gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Yine bu raporda 1901-2012 yılları arasında ortalama sıcaklığın 0.9°C’lik bir artış gösterdiği, buzulların hızla erimekte olduğu, deniz seviyesinin 1901-2010 döneminde 19 cm yükseldiği, geçen 30 yılın küresel ölçekte 1850’den beri en sıcak ardışık 30 yıl ve 21. Yüzyılın ilk 10 yılının ise en sıcak 10 yıl olduğu belirtilmektedir. Ayrıca iklim değişikliğine neden olan CO2 (Karbondioksit), NH4 (Metan) ve N2O (Diazotmonoksit) gazlarının atmosferik birikimlerinin bugün itibari ile son 800.000 yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir seviyeye yükseldiği bildirilmektedir. Dünyamızda son yıllarda yaşanan iklim değişikliğinin dolayı bazı hava ve iklim parametrelerinde değişimler gözlenmektedir. Buzulların eriyerek kutuplara doğru çekilmesi, deniz su seviyesinin yükselmesi, havadaki kir- leticilere karşı hassas olan narin kuş türlerinin azalması, ağaçlardaki yaş halkalarının daha hızlı bir büyüme göstermesi, son 1400 yılın en sıcak yılları olarak kabul edilen 1900’lü yılların ardı sıra gelmesi gibi göstergeler küresel iklim değişikliğine bir işaret olarak kabul edilmektedir. Bunun haricinde günümüzde ABD’ye ilkbaharın 3 hafta erken gelmesi, İngiltere’de 20 kuş türünün daha önceki yıllara göre yuvalarını 9 gün önce yapması, sıcaklığın artması ile birlikte ağaçların, sincap vb. hayvanların Kanada’nın kuzeyine doğru göç etmesi de değişen mevsimlerin işareti olarak kabul edilmektedir. YAĞIŞLAR NEDEN AZALIYOR İklim değişikliğinin bir diğer etkisi de dünyadaki yağış rejimleri üzerinde olmaktadır. İklim değişikliği dünya üzerinde farklı coğrafyalarda farklı etkiler ile karşımıza çıkmaktadır. Bunun neticesinde dünyamızda bazı bölgelerde yağış miktarlarında aşırı artışlar gözlemlenirken diğer bazı bölgelerde ise yağış azlığı ortaya çıkmaktadır. ICPP’nin 2007 yılında yayınladığı raporda Türkiye’nin de bulunduğu Akdeniz bölgesi civarındaki ülkelerde %5-40 arasında bir yağış azlığının meydana gelebileceği öngörülmüştür. Günümüze baktığımızda ülkemizde yaşanan yıldan yıla yağış miktarlarında yaşanan düzensiz değişimler ve bazı yıllarda gerçekleşen yağış azlığının nedeninin iklim değişikliğinden kaynaklandığını söyleyebilmekteyiz. SU KAYNAKLARIMIZIN DURUMU NE OLACAK? İklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki muhtemel etkileri temelde iki farklı yönden etkileyebilmektedir. Birincisi yağış miktarlarındaki düşüşe bağlı olarak yağış azlığı neticesinde su kaynaklarımızın yeterli derecede beslenememesi İkincisi artan sıcaklıklara bağlı ola- rak yağışın yeryüzüne ulaşan kısmı dışında kalan su kaybının (evaporasyon, transpirasyon ve intersepsiyon ile kayıp) artış göstermesi ve kullanılabilir su miktarımızın düşüş göstermesi şeklinde olmaktadır. İklim öğeleri içerisinde en önemli iki unsur olan yağış ve sıcaklıklardaki belirgin değişimler ülkemizde bulunan su kaynaklarının, barajlarımızın kullanılabilir su potansiyelini önemli ölçüde azaltabilecek ve beraberinde enerji, içme ve kullanma suyu, tarımsal sulama gibi alanlarda su sıkıntısına yol açabilecektir. BARAJLARIMIZ ALARM VERİYOR Günümüzde ülkemizde yağışların istenilen seviyede gerçekleşmemesinden dolayı birçok bölgede ve ilde su sıkıntısının baş gösterdiği görülmektedir. İstanbul ve Bursa başta olmak üzere, Kastamonu, Aksaray, Manisa, Kocaeli ve Samsun olarak başlıca sayabileceğimiz illerden barajların olması gereken kapasitelerinin çok altında oldukları bilinmektedir. Şu andaki mevsim şartları devam ettiği ve özellikle kış aylarında kar yağışlarının gerçekleşmemesi durumunda belirtilen illerde ciddi bir su sıkıntısının olacağı aşikardır. Özellikle bazı illerimizin sanayi ve nüfus bakımından önemli bölgelerde bulunması bu bölgelerdeki su sıkıntısının daha ciddi sonuçlara neden olabileceğini göstermektedir. NE YAPMALIYIZ? Günümüzdeki gelişmelere iklim değişikliği, yağış miktarlarındaki azalma, sıcaklıkların artması, su sıkıntısı perspektifinden baktığımızda ortaya maalesef pek iç açıcı bir tablo çıkmamaktadır. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde hızla sanayi alanındaki ilerlemeler, nüfusun sürekli artış göstermesi fakat buna karşın su kaynaklarımızdaki en olumlu senaryoda sabit kalması en olumsuz senaryoda günümüzdeki seviyesinden daha da azal- ma göstermesi neticesinde ilerleyen zamanlarda ciddi bir su sıkıntısı ile karşılaşma olasılığımız yüksek olacaktır. Bu bağlamda küresel iklim değişikliği neticesinde yağış miktarlarındaki azalmaya ve sıcaklıklardaki artışa direkt bir müdahalenin söz konusu olamayacağından yapmamız gereken doğal kaynaklarımızın daha etkin ve verimli bir şekilde kullanımını sağlamak olacaktır. Doğada gerçekleşen su üretimini incelediğimizde; orman, mera, dağ ve yüksek dağ ekosistemlerinde olmaktadır. Bu ekosistemlere düşen yağış şekilleri, yağmur ve kar şeklinde olmaktadır. Özellikle yüksek dağ ekosistemlerinde gerçekleşen kar şeklinde yağışlar havzanın toplam su potansiyelinin %50-60’ını oluşturabilmektedir. Ormanlık bir havzanın su verimi; havza üzerine düşen yağış, intersepsiyon, gövdeden akış, infiltrasyon, yüzeysel akış, transpirasyon ve evaporasyon gibi faktörlerin denge ve karşılıklı etkileşimleriyle şekillenmektedir. Dolayısıyla ormanların, suyun kalitesi, miktarı ve rejimi üzerinde birçok etkileri bulunmaktadır. Bu nedenle özellikle baraj havzalarında bütüncül havza yönetimi esaslarının dikkate alınarak havza bazında ulaşılmak istenen amaca yönelik orman ekosistemlerinin planlanması ve yönetimi gerekmektedir. SU SORUNUNDA ÇÖZÜM VE ÖNERİLER Su azlığı çeken ve iklim koşullarının günümüzdeki şartları ile aynı kalması halinde dahi 15 yıl içerisinde “su fakiri” bir ülke olma ihtimalimizin yüksek olduğu ve küresel iklim senaryolarının bu durumu daha dramatik bir hale dönüştürebileceği düşünülürse ülkemizde artık bir “su sorunu”’nun olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Akabinde su sorununun çözümünde gerekli idari ve teknik tedbirlerin ve uygulamaların acilen alınması artık zorunluluk halini almaktadır. 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 21 UZMAN S AH AS I Baraj Havzalarında Bütüncül Havza Yönetimi: Ülkemizdeki baraj havzalarını değerlendirdiğimizde, genellikle orman, tarım ve mera olmak üzere üç farklı arazi kullanım şeklinin olduğunu görmekteyiz. Fakat havza içerisinde yürütülen faaliyetlere baktığımızda tarım ve mera alanlarında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, orman alanlarında Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde bulunan Orman Genel Müdürlüğü’nün ve mera alanlarında ise yapılacak tesisler er iki bakanlığın da etkin oldukları görülmektedir. Yine DSİ’nin de baraj havzalarında akarsular üzerinde materyal taşınmasını önleyici ve suyun tutulmasını sağlayıcı tesislerin yapılmasında etkin rol oynadığı görülmektedir. Fakat uygulamalara bakıldığında kurumların arasında koordinasyon eksikliklerinin olduğu, havza içerisinde gerçekleştirilen uygulamalarda farklı çalışmaların bazen kurumlar arasında iletişim olmaksızın gerçekleştiği, gerçekleşen çalışmaların da baraj havzasında bütüncül havza yönetimi stratejisi sağlanamadığı için istenilen sonuçlara ulaşılamadığı görülmektedir. Bu nedenle baraj havzalarında bütüncül havza yönetimi esas alınarak su üretimini ve kalitesini düzenleyici önlemlerin belki bu kurumların da üzerinde uzman kişilerden oluşan havza yönetimi heyeti oluşturularak yapılması gereken çalışmaların bu heyet tarafında belirlenerek daha sonra havza içerisinde çalışmada bulunan kurumlar ile birlikte çalışılması daha iyi sonuçlar verebilecektir. Baraj havzalarında oluşturulacak havza yönetimi heyeti ülkemizde özellikle su probleminin ciddi boyutlarda yaşandığı yerlerde bulunan baraj havzalarında gerçekleştirilmelidir. Bu şekilde hem baraj havzalarında havza bazında değerlendirme ve çözümleri üzerinde daha etkin kararlar verilebilecek hem de kurumlar arasındaki bazen yaşanan eşgüdüm eksikliği bertaraf edilmiş olacaktır. 22 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 Baraj Havzalarındaki Ormanlık Alanlarda Havza Bazında Çalışılması: Ülkemizdeki baraj havzalarında ormanlık alanlar üzerinde idari yönden (OBM) Orman Bölge Müdürlükleri’nin etkin oldukları görülmektedir. Fakat baraj havzalarında yapılan çalışmalar değerlendirildiğinde, havza bazında çalışma yapılmamasından dolayı havzada ormancılık faaliyetlerinin diğer ormanlık alanlar ile aynı yönetim stratejisi ile gerçekleştirildiği görülmektedir. Son yıllarda OBM’nin suyun miktarını ve kalitesini arttırıcı yönde hidrolojik fonksiyon olarak ayrılmış bulunan alanlar olmasına karşın baraj havzasının tamamında aynı yönetim stratejisi olmadığından yapılan çalışmaların etkisi çok sınırlı seviyede kalmakta ve beklenen sonuçlar elde edilememektedir. Oysa ki havza bazında çalışmalar planlandığında baraj havzası içerisinde kalan bütün ormanlık alanların tamamının su üretimini ve kalitesini arttırıcı yönde planlanması ve buna göre işletilmesi gerekmektedir. Çünkü bütüncül havza yönetiminde havzayı bir bütün olarak ele almak ve değerlendirmek gerekmektedir. Baraj Havzalarındaki Yerleşim, Tarım ve Mera Alanlarında Havza Bazında Çalışılması: Baraj havzalarımızı arazi kullanımı yönünden incelediğimizde genellikle havzanın ormanlık alanlar haricinde yerleşim yeri, tarım ve mera arazileri olarak kullanıldığını görmekteyiz. Havza bazında düşündüğümüzde bu alanlarda yapılacak çalışmaların da havzadaki su üretimine ciddi derecede etki edeceği aşikardır. Örneğin yerleşim alanlarında suyun kullanımı, tarım alanlarında yapılan tarımsal faaliyetlerde su kullanımı, mera alanlarında gerçekleştirilen otlatma ve hayvancılık gibi çalışmalar havzadan baraja ulaşacak suyun miktarı ve kalitesi üzerinde etkili olabilmektedir. Baraj Havzalarındaki Ormanlık Alanlarda Yapılması Gerekenler: Baraj havzalarında su üretimine ve kalitesine etki eden en önemli alanlar ormanlık alanlardan oluşmaktadır. Özellikle dağlık alanlarda bulunan orman ekosistemleri suyun kalitesi ve üretimi üzerinde son derece etkili olduğundan bu alanlarda yapılacak çalışmalar baraja ulaşan suyun miktarı ve kalitesi üzerinde son derece etkili olabilmektedir. Bu bakımdan değerlendirildiğinde, farklı orman ekosistemlerinin suyun üretimi ve kalitesi üzerindeki etkileri farklılıklar arzetmektedir. Örneğin yapraklı meşcerelerden oluşan orman ekosistemleri ibrelilerden oluşanlara oranla transpirasyon, intersepsiyon ve evaporasyon ile kaybedilen su miktarı daha az olmasından dolayı havzanın su potansiyeline daha fazla katkıda bulunmaktadır. Benzer şekilde ağaç türleri arasında sığ kök yapanlar, yaprak yüzeyi daha dar olanlar gibi su miktarı üzerinde etkili olan etmenler de havzadaki su potansiyeli üzerinde olumlu katkıda bulunabilmektedir. Yine su üretimi açısından düşünüldüğünde, orman ekosistemlerinde ağaçların oluşturduğu kapalılığın (ağaçların alanı kaplama oranı) daha düşük olması tercih edilmektedir. Ormanlarda odun üretimi açısından ağaçların arazi yüzeyini iyi derecede kaplaması ve kapalılığın yüksek olması tercih edilirken, su üretimi açısından tam tersini söylemek mümkündür. Çünkü baraj havzasında orman ekosistemlerinde kapalılığın yüksek oluşu havzada üretilen su miktarını azaltmakta ve baraja ulaşan suyun azalmasına yol açmaktadır. Tabiî ki kapalılığın düşürülmesi çalışmalarında suyun kalitesi üzerindeki olumsuz etkiler ile erozyon ve sedimentasyon problemleri de dikkate alınmalıdır. Örneğin İstanbul’da Ömerli barajının doğal bitki örtüsü su üretimine katkıda bulunabilecek olan yapraklı ağaç türlerinden oluşmasına rağmen tür değişikliğine gidilerek yapı- lan ağaçlandırmalarda ibreli türlerin kullanıldığı bilinmektedir. Bu durum baraj havzasında su potansiyelinin azalmasına ve günümüzde barajdaki suyun kritik seviyelere gelmesine yol açmaktadır. Özellikle baraj havzalarında yapılacak ağaçlandırmalarda bu hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, baraj havzalarında su tüketimini azaltıcı ve havzanın su potansiyeline olumlu katkıda bulunabilecek orman ekosistemlerinin tercih edilmesi ve gerekirse tür değişikliğine gidilerek havzada baraja ulaşabilecek su miktarının arttırılması düşünülmelidir. Su Üretimi Konusunda Proje ve Çalışma Eksikliği: Ülkemizde su üretimi açısından çalışmalara bakıldığında uygulamaya yönelik çalışmaların istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Maalesef ülkemiz ormanlarında özellikle baraj havzalarında bulunan orman ekosistemlerinde su üretimine yönelik olarak hangi orman ekosistemlerinin, hangi ağaç türlerinin, hangi kapalılık düzeylerinin ne ölçüde su üretimi etki ettiği konusunda uygulamada kullanılabilecek bilimsel çalışmalar sonucunda elde edilmiş veriler mevcut bulunmamaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalar genellikle idari ve kültürel önlemler alınmasında etkili olabilmekte, fakat özellikle baraj havzalarında su üretiminde önemli bir etkisi bulunan orman ekosistemlerinde uygulanması gerekli tedbirler konusunda temel oluşturabilecek bilimsel çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Baraj havzalarında su üretimini ve kalitesini arttırıcı çalışmalarda bulunmak için bu konuda yapılacak olan çalışmalara özellikle destek verilmelidir. Özellikle su sıkıntısının olduğu bölgelerde bulunan baraj havzaları için bu bölgelerde bulunan OBM, Araştırma Kurumları, Üniversitelere ait Orman Fakültelerinin havza yönetimi ve or- man ekosistemleri üzerine çalışmalarda bulunan akademisyenlerle acil olarak orman ekosistemlerini su üretimi amaçlı işlevlerini belirlemek amacıyla araştırmalarda ve çalışmalarda bulunması gereklidir. Bugünkü duruma baktığımızda görmekteyiz ki, baraj havzalarının bulunduğu illerde mevcut olan OBM ve Orman Fakülteleri ve diğer araştırma kurumları arasında bir işbirliği ve ortak çalışma yetersiz kalmaktadır. Hatta Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ülkemizde bulunan 26 büyük havza için yapmakta olduğu havza yönetimi ile ilgili çalışma ve projelerde Orman Fakülteleri’nin ve diğer olması gereken araştırma kurumlarının çalışmalara dahil edilmediği görülmektedir. Bu durum su sıkıntısı yaşanan bölgelerde yapılan çalışmaların birbirinden haberdar olmadan münferit çalışmalar olarak kalmasına, bu konuda çalışmada bulunan akademisyen ve uzmanlardan yeterince faydalanılmamasına ve sorunun çözümünde kayda değer bir aşama gerçekleşmemesine neden olmaktadır. SONUÇLAR Ülkemizin şu anda su azlığı çeken ülkeler arasında yer aldığı ve 15 yıl gibi yakın bir zaman içerisinde iklim şartları aynı kalması halinde dahi gelişen sanayi ve artan nüfus baskısı altında su sıkıntımızın gittikçe artan derecede artış göstereceği ve su fakiri bir ülke olacağımız açıkça görülmektedir. Ayrıca günümüzde yadsınamaz bir gerçek olan iklim değişikliği ve ülkemiz için öngörülen senaryoların su potansiyelimizin azalması yönündeki tahminlerini dikkate aldığımızda yakın bir gelecekte ciddi bir su problemimizin olacağı aşikardır. Ülkemizdeki su probleminin çözümü için havza yönetimi esasları dikkate alınarak havza bazında çalışmalar yapılması, bütüncül havza yönetimi stratejisinin uygulanması ve yapılacak uygulamalarda dikkate alınması gerekmektedir. Günümüzde özellikle barajlarımız içme ve kullanma suyu ile tarımsal sulamada çok önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Barajlarımızdaki suyun azalması, sağlık problemleri, tarımsal sulamada problemler ve tarımsal ürünlerin azalması gibi etkilerle birlikte birçok alanda tetikleme etkisi oluşturacak ve bunun da toplum ve çevrenin tüm alanlarında olumsuz etkileri olacaktır. Baraj havzalarımızın havzalarda faaliyetlerde bulunan diğer kurumların üzerinde bir bütüncül havza yönetimi stratejisi ile planlanması ve havza içerisinde gerçekleştirilecek tüm faaliyetlerin kurumlar üstü bir havza yönetim heyeti tarafından yürütülmesi gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi halinde baraj havzalarında su üretimi ve kalitesinin arttırılmasına önemli katkılarda bulunacaktır. Ülkemizde su üretimi konusunda gerçekleştirilen çalışmaların yetersiz kalışı bu konuda yapılacak uygulamalarda referans eksikliğine neden olmaktadır. Bu nedenle baraj havzalarında su üretimine yönelik olarak konu hakkında uzman olan kişilerin ve ilgili kurumların işbirliği ile acil olarak uygulamaya katkıda bulunabilecek projelere ve bilimsel çalışmalara destek verilmelidir. Baraj havzalarında tarım, orman ve mera alanlarında suyun miktarını ve kalitesini arttırmaya yönelik uygulamalar ivedilikle belirlenmeli, bu havzalarda ana amaç olan su üretim amacı dışında bir amaç gözetilmeksizin yapılacak tüm çalışmalar su üretimini ve kalitesini arttırmaya yönelik olmalıdır. Bu nedenle ilgili arazi kullanımlarında söz sahibi olan kurumlar su üretimi konusunda yapılacak çalışmaları belirlemeli ve ivedilikle hayata geçirmelidir. Baraj havzalarında su üretimi ve kalitesi açısından önemli katkısı bulunan orman ekosistemlerinin OBM tarafından havzanın sadece bir kısmında değil de tüm havzada bütüncül havza yönetimi dikkate alınmak 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 23 UZMAN S AH AS I suretiyle havza bazında çalışmaların yapılması ve havzadaki tüm orman ekosistemlerinin ana amaç olan su üretimi amacına yönelik planlanması ve çalışmaların bu amaca yönelik yürütülmesi gerekmektedir. KASTAMONU’DA SU PROBLEMİ Kastamonu yağışların fazla gerçekleştiği Karadeniz Bölgesinde bulunmasına rağmen bölgedeki iller ile karşılaştırıldığında Bayburt ve Tokat ile birlikte en az yağış alan iller arasında yer almaktadır. Ülkemizin ortalama yağış miktarı 643 mm, Karadeniz Bölgesinin ortalama yağış miktarı 910 mm civarında olmasına karşılık Kastamonu’da yıllık yağış miktarı 490 mm civarında bulunmaktadır. Kastamonu ilinin sosyo-ekonomik yapısına baktığımızda, genelinde ormancılık ve tarım faaliyetlerinin ön planda olduğu görülmektedir. Özellikle tarımsal alanda yapılan faaliyetler yörede yaşayan insanlar açısından oldukça önem arzetmektedir. , İçme ve kullanma suyu ile tarımsal sulamada kullanılan su bakımından değerlendirdiğimizde Kastamonu’da suyun hayati nitelikte önem taşıdığı görülmektedir. DSİ’nin bu amaçlara yönelik il genelinde 6 adet baraj (1 adet enerji üretimi, 5 adet içme ve kullanma suyu amaçlı), 8 adet sulama amaçlı gölet ve 8 adet sulama tesislerinin inşa edilmiş olduğu görülmektedir. Burada özellikle Karaçomak havzası üzerinde inşa edilmiş olan Karaçomak barajı içme ve kullanma suyu yanında taşkın koruma amacı ile de inşa edilmiş bulunan ve özellikle Kastamonu’daki yerleşim birimlerinin içme suyu ihtiyacını karşılaması bakımından olukça önem arzetmektedir. Kastamonu genelindeki baraj ve göletler değerlendirildiğinde, içinde bulunduğumuz yılın kurak geçmesi ve yeterli yağışın gerçekleşmemesinden dolayı yeterli su depolaması yapamadığı görülmektedir. Şu anda Karaçomak barajında doluluk oranının 24 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 %30’lara kadar düşmesi, yine Daday ilçesinde bulunan göletlerde doluluk oranlarının düşük seviyelerde kalması ilimizde bulunan barajlarda yeterli su depolamasının gerçekleşmediğinin bir göstergesidir. Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Havza Yönetimi anabilim dalında Kastamonu’da Karaçomak havzası, Daday’da Taşçılar ve geçen yıl faaliyete geçen Bezirgan göletleri havzasında Kastamonu Üniversitesi tarafından proje bazında desteklenen ve Daday Orman İşletme Müdürlüğü ortak işbirliği içerisinde yürütülen çalışmalar neticesinde de yörede baraj ve göletlerde yaşanan su sıkıntısı açıkça tespit edilmekte ve gözlemlenmektedir. Bu amaçla Ünivesitemiz ve Daday Orman İşletme Müdürlüğü tarafından desteklenen ve ormanların su üretimi üzerindeki etkilerini ortaya koymak amaçlı proje çalışması geçen sene başlamış ve halen işbirliği içerisinde devam ettirilmektedir. Daday orman İşletme Müdürlüğü bünyesinde Bezirgan ve Taşçılar göleti havzalarında yürütülen çalışmalarda farklı orman ekosistemlerinin su üretimine etkileri araştırılmakta olup ağaç türlerinin su üretimine etkileri bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılmaktadır. Yarıca Daday Orman İşletme Müdürlüğü’nde iklim değerlerini de izlemek için Bezirgan havzasında meteoroloji istasyonu kurulmuş ve izlenmeye geçen sene nisan ayından itibaren başlanmıştır. Daday ilçesinde Taşçılar göleti hem sulama hem de içme-kullanma suyu amaçlı olarak kullanılan, Bezirgan göleti ise inşası geçen yıl bitirilen ve su tutmaya geçen sene başlamış olan sulama amaçlı göletlerdir. Çalışmalar sırasında elde edilen bilgilerde geçen sene yeni su tutmaya başlamış olan Bezirgan göletinin yaz mevsiminde yaşan kuraklıktan dolayı su sıkıntısının baş göstermesi ve yörede yaşayan halkın özellikle tarımsal alanlardaki sulama ihtiyacı nedeniyle göletteki su tarımsal sulama için kul- lanılmaya başlanmıştır. Yine Karaçomak barajının durumuna baktığımızda özellikle kentin içme ve kullanma suyu bakımından önem arzeden bir baraj olduğunu fakat yaz mevsiminde yaşanan kuraklığın ve devamında günümüzde yağışlarda yaşanan azlığın barajın doluluk oranını %30‘lara kadar düşürdüğünü görmekteyiz. Yaşanan bu olumsuzluklar Karaçomak barajında şu anda mevcut bulunan suyun kentin su ihtiyacını en fazla 3 aylık bir süre için sağlayabileceği ve kış mevsiminde kar yağışının gerçekleşmemesi durumunda yakın zamanda ciddi bir su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağımızı göstermektedir. NE YAPILMALIDIR Kastamonu’da su üretimi ve depolama amaçlı baraj ve göletleri değerlendirdiğimizde, bu tesislerin bulunduğu havzalarda su üretimine yönelik yeterli çalışmaların yapılmadığı görülmektedir. Baraj ve göletlerin bulunduğu havzalarda su üretimi amaçlı olarak acil eylem planlarının hayata geçirilmesi gerekmektedir. Yapılan baraj ve göletlerde hem materyal taşınmasını önlemek adına hem de su üretimini ve kalitesini arttırmak adına bütüncül havza yönetimi dikkate alınarak havzanın tamamında ana amacı su üretimi olan çalışma ve faaliyetlerde bulunulması gereklidir. Özellikle ormanlık alanlarda, -baraj ve göletlerin bulunduğu havzalarda ormanlık alanların önemli bir yer kapladığı düşünüldüğünde- su tüketimini azaltıcı yönde etkide ve su üretimini arttırıcı nitelikte olan orman ekosistemlerine ve ağaç türlerine yer verilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaçla planlama ve çalışmalarda bulunurken baraj ve gölet havzalarının sadece bir kısmında değil havzanın tamamında su üretimi amaçlı çalışma yapılması ve buna yönelik tedbir ve faaliyetlerin yürütülmesi önemlidir. Çünkü havzanın sadece bir bölümünde su üretimi amaçlı yapılan çalış- malar havzanın genel su potansiyeli üzerinde herhangi bir etkide bulunmamakta ve üstelik diğer alanlarda farklı amaçlarla planlanan ve yürütülen çalışmalar havzanın su üretim potansiyelini olumsuz etkilemektedir. İlimizde şu anda içme ve kullanma suyu bakımından önem arzeden Karaçomak barajı havzası incelendiğinde, havzanın mansap ve su toplama kısımlarının genelinde tarım ve yerleşim alanlarının bulunduğu, su üretimi açısından ayrı bir öneme sahip olan dağlık alanların orman ekosistemlerinin bulundu ormanlık alanlar ile kaplı olduğu görülmektedir. Bu açıdan düşünüldüğünde özellikle suyun kalitesi üzerinde olumsuz etkiye sahip olan tarım alanlarında yürütülen tarımsal faaliyetlerin kontrol altında tutulması, kullanılacak gübre, ilaç gibi kimyevi maddelerin su kaynaklarını kirletici etkide bulunmasına izin verilmemelidir. Ayrıca yine bu alanlarda su üretimi arttırıcı yönde etkide bulunan tarımsal ürünlerin ekim ve dikimleri sağlanmalı gerekirse yörede yaşayan insanlara bu konuda teşvikler verilmelidir. Karaçomak barajı ormanlık alanlarını incelediğimizde, iyi nitelikte ormanlık alanların genel itibari ile havzanın memba kısmında dağlık alanlarda bulunduğu, bozuk nitelikte ormanlık alanların ise genellikle havzada baraja yakın mansap kısmında bulundukları görülmektedir. Orman ekosistemleri olarak ağaç türleri bakımından değerlendirildiğinde havzada memba kısmında genellikle ibreli türlerin bulunduğu, mansap kısmına yakın yerlerde ise yapraklı ve ibreli ağaç türlerinin karışım halinde oldukları görülmektedir. Karaçomak havzasında bulunan orman ekosistemleri su üretim amaçlı değerlendirildiğinde, su üretimi açısından çok da arzu edilen orman ekosistemlerinin olmadığı görülmektedir. Havzada ekolojik şartların uygun olduğu alanlarda su üretimini arttırmak için yapraklı ağaç türlerine yer veril- mesi, ibreli ağaç türlerinin bulunduğu özellikle memba kısmındaki alanlarda daha az su tüketen ağaç türlerinin orman ekosistemlerinde bulunulmasının sağlanması ve özellikle bu alanlarda su üretimini arttırmak amacıyla orman kapalılığın belli oranlarda azaltılarak baraja ulaşan su miktarının arttırılması yönünde çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bir diğer husus olarak ülkemiz genelinde mevcut olan sorun olan kurumlar arasındaki işbirliği ve ortak çalışmalar yapılması gerekliliği Kastamonu’daki kurumlar arasında da sağlanmalıdır. Özellikle su üretimi ile ilgili yapılacak çalışmalarda ilgili çalışmaları bulunan Üniversitede bulunan fakülte ve bölümler ile baraj havzasında faaliyetlerde bulunan diğer kurumlar arasında işbirliği ve birlikte proje çalışmaları yapılmalıdır. SONUÇ Su sıkıntısına dünya ve ülkemiz ölçeğinde baktığımızda ciddi bir problem ile karşı karşıya olduğumuzu görebilmekteyiz. Dünyanın şu anda su sıkıntısı çeken birçok ülkesine ilerleyen yıllarda gelişen sanayi ve artan nüfusun etkisiyle birlikte daha fazla ülke eklenecek ve maalesef ki bu ülkeler arasında bizim ülkemizin de yer alamsı muhtemel görünmektedir. Özellikle içme ve kullanma suyu ve tarımsal sulama amaçlı kullanımda büyük öneme sahip olan barajlarımızda su miktarlarının iklim elemanlarından yağış ve sıcaklıkların arzu edilen seviyelerde olmamasından dolayı günümüzde su sıkıntısı birçok bölgemizde ve Kastamonu’da yaşanabilmektedir. Bu bağlamda ülkemizdeki mevcut su potansiyelinin değerlendirilmesi açısından barajlarımızın üstlendiği görev önemli görünmektedir. Fakat barajlarımızın bulunduğu havzalarda özellikle su üretimi amaçlı çalışmalarda bulunmadığımız, barajların işlevlerini yerine getirememesinde en önemli etkenlerden biri olan erozyon ve materyal taşınmasını önleyemediğimiz takdirde iklim açısından bir kıskaçta bulunan kullanılabilir suyun arttırılması anlamında herhangi bir ilerleme kaydetmemiz mümkün görünmemektedir. Çünkü barajlarımızda sedimentasyon probleminin olması barajların ekonomik ömürlerini erken doldurmalarına, ve bu da barajlardan enerji ve su üretimi bakımından elde edeceğimiz faydanın ortadan kalkmasına yol açmaktadır. Ülkemizin su potansiyelini değerlendirme bakımından uygun bölgelerde barajların yapılması su potansiyelinin kullanılabilir kısmına yazabileceğimiz artı bir puan olacaktır. Fakat mevcut olan barajlarımızda gerekli idari ve teknik tedbirlerin alınmaması, bu havzalarda bütüncül havza yönetimi yaklaşımı ile hareket edilmemesi, özellikle büyük yerleşim alanlarına içme ve kullanma suyu sağlayan barajlarda su üretimi amaçlı havza planlaması ve çalışmalarının yapılmaması mevcut barajlarımızdan elde edebileceğimiz faydanın çok düşük seviyelerde kalmasına hatta faydalanmayı olanaksız hale getirmektedir. Bu nedenle öncelikle mevcut baraj havzalarımızda gerekli idari ve teknik tedbirlerin alınarak su üretimi ve kalitesi bakımından elde edilecek faydayı üst seviyelere çıkarmamız gerekmektedir. Aksi halde elde edeceğimiz sonuç bir bankaya olan kredi kartı borcunun diğer bankadan alınacak kredi ile kapatılmasına benzer bir hareket tarzı olmaktan öteye gidemeyecek, su sıkıntısının artması ile birlikte sürekli olarak yeni baraj ve göletlerin inşası söz konusu olacaktır. Bu da hem su probleminin çözümünde kalıcı bir etkiye sahip olmamakla birlikte artı olarak ekonomik açıdan yeni maliyetlerin oluşmasına ve çevreye daha fazla müdahalenin gerçekleşmesi sonucunu ortaya çıkarabilecektir. 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 25 UZMAN S AH AS I ORMAN ALANLARINDA ZARARLI AKDENİZ ÇAM KABUK BÖCEĞİ Orthotomicus Erosus (WOLL) (COL.:SCOLYTİDAE)’A KARŞI MÜCADELEDE ETHANOL VE ETHANOL+ REÇİNE KARIŞIMININ ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI Rasim YAŞAR Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğü Deniz BEYAZGÜL Gaziantep Orman İşletme Müdürlüğü Serpil KARADAĞ Antepfıstığı Araştırma İstasyon Müdürlüğü Özet Bu çalışma 2012 da Orthotomicus erorsus (Woll) ile bulaşık olduğu bilinen Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi Narlıca kızılçam plantasyon ormanlarında iki yıl süre ile denenmiştir. Bu çalışma ile O. erorsus’ un kitle yakalamasına yönelik Ethanol ve Ethanol+reçine karışımının ruhsatlı feromon tuzaklarla karşılaştırılmış ve deneme sonunda feromondan daha etkili cezbedici oldukları belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Akdeniz çam kabuk böceği, Orthotomicus erosus, Coleoptera, Sycolotidae, Ethanol, Reçine GİRİŞ Türkiye de toplam orman alanı 21 188 746 hektardır. Bunun 11 403 791 hektarını ibreliler (çam ormanları) oluşturmaktadır (Anon.,2012). Orman alanlarının en önemli zararlılarından birisi de kabuk böcekleridir. Ormanlarımızda değişik böcek türleri zarar yapmakta olup, bu zararlılar ile yılda ortalama 500-600 bin hektar alanda mücadele yapılmakta ve bu faaliyetler için yılda 8-10 milyon TL harcama yapılmaktadır (Anon., 2009). Ülkemizde şu ana kadar tespit edilmiş Scolytinae türlerinin sayısı 114’tür( Selmi 2011). Kabuk böceklerinin vermiş oldukları zararlar neticesinde meşçere yapıları zarar görmekte ve olağan dışı kesimler ile birlikte normal iş düzenleri bozulmaktadır. Ürünlerin piyasaya daha düşük değerlerden arz olmasından dolayı ekonomide maddi kayıplar da yüksek olmaktadır(Can 2005). Ülkemizde 26 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 zararlı olduğu tespit edilen böcek sayısı ise 31’dir (Sertkaya 2010). Kabuk böceklerinin zararı kambiyum tabakasında beslenme ve üreme amacıyla galeriler açılması dolayısı ile sekonder zarar teşkil etmektedir. O. erosus (Woll.) ibreli odun zararlısı olarak bilinmektedir ve Marmara, Ege, Karadeniz, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde çam, göknar, ladin ve sedir türlerinde tespit edilmiştir Schedl (1961), Çanakçıoğlu ve ark (2013) . Ülkemiz ormanlarında görülen kabuk böceklerinin çoğu sekonder zararlılardır. Kabuk böcekleri orman ağaçlarının fırtına sonucu devrilmesi, fazla yağan karların dalları kırması, orman yangınları, yaprakların diğer böcekler tarafından yenmesi, kuraklık ve özellikle temiz işletme uygulaması yapılmaması gibi durumlarda ormanlar için büyük tehlike oluşturmaktadır. Bu gibi durumlarda yaz sıcak ve kurak geçerse kabuk böcekleri kitle üremesi yapabilmek- tedir. Uygun ortamı bulduğunda ise sağlıklı ağaçlara da giderek primer zararlı konumuna geçebilmektedirler Can (2005), İnanç ve ark.(2001), Sarıkaya (2006). Zararlıya karşı mücadelede temiz işletmeciliğin yanı sıra zararlının yoğun olarak bulunduğu alanda feromon tuzaklarla kitle yakalama yöntemi kullanılmaktadır (Serez 1987). Feromonlar yurt dışından ithal edilmekte bu nedenle pahalı bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. MATREYAL VE YÖNTEM Materyal Çalışmanın ana materyalini Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi Narlıca kızılçam plantasyon ormanları Orthotomicus erorsus un erginleri, huni tipi tuzak, ethanol, reçine (Ormandaki çam ağaçlarından elde edilmiştir), şeffaf poşetler ve zararlıya ruhsat almış bir feromon oluşturmuştur. Metod Deneme, Kızılçam ve İran çamlarının bulunduğu 555.0 ha ormanlık alanda tesadüf parselleri deneme desenine göre 5 yenilemeli olarak kurulmuştur. 2011 yılı denemesinde Denemede ruhsat almış feromon ile birlikte Ethanol (%96) kulanılarak eş yapma deneme desenine göre yapılmıştır. Feromon ( A1,2,3,4,5 ) Ethanol (%96) ( B1,2,3,4,5 ) tuzaklar “T” şeklinde yapılan bir düzenek üzerine çaprazvari ( A1 B1, B2A2, A3B3, B4A4, A5 B5 şeklinde) şekilde deneme alanının derinliği doğ- Resim 1. Ethanol içeren tuzakların asılması rultusunda 1 hat üzerine, yerden 2 metre yüksekliğe, hâkim rüzgâr yönüne yerleştirilmiştir. Tuzakların arasında en az 30 metre mesafe bırakılmıştır. 2012 yılı denemesi Ethanol(%96), Ethanol +reçine karışımı ve kontrol olarak feromon kullanılmıştır. Deneme kurulurken her tuzak arasında 30 m mesafe bırakılmıştır. Çoklu karşılaştırılma yapılmış varyans analizi uygulanmıştır. BULGULAR VE TARTIŞMA Nisan 2012 de yapılan çalışmada Feromon ve Ethanol içeren tuzaklar 19 Nisan 2012 yılında orman alanına asılmıştır. Ethanol 200 cc hazırlanmış süngerlere emdirilerek şeffaf poşetler içerisine konmuş poşet bağlanmıştır. Ethanolun hızlı buharlaşmasını engellemek için şeffaf poşetler bir kaç yerinden delinmiş huni tipi tuzakların içerisine asılmıştır (Resim 1) Haftalık olarak tuzaklar ayrı ayrı sayımlar yapılmış ve kaydedilmiştir. Sayımlar 5 hafta sürmüştür. Sayım sonuçları Tablo 1 de verilmiştir. 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 27 UZMAN S AH AS I Tablo1.Gaziantep Narlıca kızılçam plantasyon ormanında ethanol ve feromon denemesi Uygulamalar (Tuzaklara yakalana birey sayısı) Tarih E F E F E F E F E F 26.04.2011 21 1 17 12 2 2 5 14 12 7 05.05.2011 3 0 0 1 2 0 5 2 9 5 11.05.2011 8 1 7 0 9 4 23 3 5 6 18.05.2011 10 0 7 2 10 0 18 2 7 9 26.05.2011 2 0 0 0 0 0 10 0 0 0 TOPLAM 44 2 31 15 23 6 61 21 33 27 E %96 Ethanol F Ruhsatlı Feromon Tablo 2. Farklı uygulamalarda tuzaklara yakalanan Orthotomicus erosus ergin birey sayıları Uygulamalar (Tuzaklara yakalanan birey sayıları) Sayım Tarihleri F E E+R F E E+R F E E+R F E E+R F E E+R 15.06.2012 105 189 176 23 42 48 66 87 80 58 56 79 102 176 198 22.06.2012 55 60 62 5 11 17 9 21 28 6 9 23 13 28 34 29.07.2012 22 89 135 155 168 170 36 44 57 8 13 34 18 32 45 06.07.2012 10 87 177 27 32 43 8 12 19 15 14 17 12 19 26 13.07.2012 7 14 90 0 6 5 5 12 45 0 8 23 10 18 23 20.07.2012 5 21 33 3 13 8 3 7 8 0 5 12 3 23 25 Toplam F: Feromon 204 460 673 213 272 291 127 183 237 87 105 188 E: Ethanol 158 296 351 E+R: Ethanol+Reçine Tablo1.Gaziantep Narlıca kızılçam plantasyon ormanında ethanol ve feromon denemesi Tablo 1 in incelenmesinden de anlaşılacağı gibi beş hafta süren sayımlar sonucu toplam 263 birey yakalanmış bunlardan 192 birey saf ethanol içeren tuzaklar tarafından yakalanır iken 71 adedi ise feromon tuzaklara yakalanmıştır. Ethaol % 73 daha fazla birey çekmiştir. O.erosus birden fazla döl vermektedir. İnanç (2001) Andırında yaptıkları çalışmada O. erosusun ilk erginlerinin Tablo 3. Farklı uygulamaların Orthotomicus erosus u yakalama oranları Tekerrürler Uygulamalar 1 2 3 4 5 Otalama Feromon 204 213 127 87 158 157,8 b Ethanol 460 272 183 105 296 263,2 ab Ethanol+Reçine 673 291 237 188 351 348 a CV (%5) 0,46 LSD %5 75,85 28 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 ne karşı kullanılan ruhsatlı feromonların 1 adedinin tanesi 2012 fiyatları itibariyle 30 TL. dir. Feromonlara karşı alternatif olarak denenen tuzak için 1 adet şeffaf poşet (0.01 TL.) , 250 ml. %98’lik ethanol (1.25 TL.), 1 adet bulaşık süngeri (1.00 TL.) ve 10 g. Çam reçinesi (ormandan temin ediliyor) gerekmektedir. 2012 fiyatlarıyla 1 adet ruhsatlı feromon için 30,00 TL. gerekirken, alternatif olarak hazırlanan ethanol tuzağı için yalnızca 2,26 TL. maliyet gerekmektedir. Ülkemizdeki bu tuzakların toplamı düşünüldüğünde arada milyonlarla ifade edilecek bir miktar ortaya çıkmaktadır. Resim 2. Kitlesel yakalama tuzaklarının asılması 15 Nisan 2001 tarihinde çıktığını belirtmektedir. Gaziantep yöresinde ise çıkışlar 2012 yılında 19 nisan tarihinde başlamıştır. Zararlının 2. dönem dölü Gaziantep yöresinde 8 haziran tarihinde çıkmaya başlamış tuzaklar asılmıştır (Resim 2). Çalışmada Ethanol, Ethanol + Reçine ve kontrol olarak satışı yapılan yurt dışından ithal gelen feromonlar huni tipi tuzaklarda kullanılmıştır. Tuzaklar haftalık olarak sayılmış sayım sonuçları Tablo 2 de verilmiştir. Yapılan sayım sonuçlarına İstatistiksel analiz uygulanmış en iyi sonuç Ethanol+Reçine karışımından elde edilmiş Ethanol tek başına her iki tuzak arasında yer almıştır. analiz sonucu Tablo 3 de verilmiştir. MALİYET KIYASLAMASI Ülkemizde kabuk böcekleri- SONUÇ Tablo 3 ün incelenmesinden de anlaşılacağı gibi Ethanol (%98) + 10 g. reçine karışımı ile hazırlanan tuzaklar O. erosus için kitlesel yakalama tuzaklarında cezbedici olarak kullanılabilecek ithal feromonlara alternatif olacağı kanaatindeyiz. 1- Mücadele yöntemlerin çeşitliliği artacaktır. 2- Biyoteknik mücadelede mevcut yöntem olan Feromonlara alternatif kitle yakalama tuzağı olarak kullanılabilecektir. 3- Feromonun maliyeti göz önünde bulundurulduğunda, Ethanol (%98) + 10 g. reçine kullanımının oldukça ucuz bir mücadele yöntemi olacaktır. Ayrıca feromona göre daha etkili olabilecektir. 4- Tuzağı ve cezbediciyi uygulamaya aktararak orman alanlarda Akdeniz kabuk böceği zararını azaltılacaktır. ci bir mücadele yapılacaktır. 6- Yurt dışına bağımlılığı en aza indirilmiş olacaktır. 7- Hem ülke ekonomisine katkıda bulunmak hem de etkili bir mücadele sağlanacaktır. KAYNAKLAR ANONİM 2012 Orman Zararlıları ile Mücadele Faaliyetleri Raporu, (2009). http://www.ogm.gov.tr, (19.02.2012). ANONİM, 2009 Orman Zararlıları ile Mücadele Faaliyetleri Raporu, CAN, P., 2005 Türkiye ormanlarında son yıllarda görülen kabuk böcekleri (Coleoptera, Curculionidae, Scolytinae) sorunu üzerinde bir değerlendirme. Orman ve Av Dergisi, Sayı: 4, 4-11 ÇANAKÇIOĞLU, H., MOL, T., 2013Orman Entomolojisi Zararlı ve Yararlı böcekler, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayınları No: 4063, İstanbul, 208-263 (1998). BAÜ Fen Bil. Enst. Dergisi Cilt 15(1) 1-10. İNANÇ, S. VE LAZ, B., 2001.Kahramanmaraş Andırın kızılçam ormanlarında Akdeniz çam kabuk böceği (Orthotomicus erosus (Woll.)’ne karşı feromon denemesi, K.S.Ü Fen ve Mühendislik Dergisi, 4(1), 86-91 SARIKAYA, O. VE AVCI, M., 2006 Kabuk böceklerine karşı Ormanlarımızda alınabilecek koruyucu önlemler. Orman Mühendisliği Dergisi, 43(13), 26-31. SCHEDL, K.E., 1961 Borkenk fer aus der Türkei, II. Mitteilung 190. Beitrag zur morphologie and systematik der Curculionoidea, 34(12), 184-188. SELMİ E., 2011Scolytinae of Turkey. http://www.orman.istanbul.edu. tr/node/10552 , (15.08.2011) . SEREZ, M., 1987 Bazı önemli kabuk böcekleriyle savaşta feromonların kullanılma olanakları” K.T.Ü Orman Fakültesi Dergisi, 10;(1-2), 99-131. 5- Kitle yakalama tuzağı kullanarak doğa ile uyumlu çevre- 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 29 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN DAĞ VE ORMAN KÖYLERİNDE KADININ EKONOMİK, SOSYAL VE FOLKLORİK DURUMU Dr.Nurettin ELBİR Orman Yüksek Mühendisi 1970 Adana Pos Ormanları’nda ailesi için ekmek yapan kız 1966 Bolu Sarımustan saf sarıçam meşçeresi (ortalama 52 mt. Boyunda) Türkiye, coğrafi konumu itibari ile Avrupa ile Asya arasında uzayan bir yarım adadır. Avrupa ile balkanların uzantısı olarak birleşmiş, Asya ile Kafkasya ve İran yaylalarının devamı olarak bütünleşmiştir. Bu coğrafi konum, Türkiye’yi İç ve Doğu Anadolu yaylaları ve üçbin metre yük- 30 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 sekliği aşan dağları ile dağlık bir ülke olarak karakterize eder. Diğer yönden, Kuzeyde Karadeniz dağ silsileleri, Güneyde Toroslar ve antitoros dağları ile Anadolu denize kapanır. Egedeki dağ sil- sileleri denize dik indiklerinden, vadiler biraz içerilere kadar uzanır. Bu dağlık yapısı nedeni ile Türkiye KURAK ve YARI KURAK bir iklim bölgesinde yer almasına rağmen, Karadeniz ve Akdenize paralel 1971 Kahramanmaraş’ta yaylaya çıkan Karakeçili Yörükleri 2002 Artvin Madenli Köyü üniversite öğrencisi köylü kızları uzayan dağlar ve egeye dik inen dağ silsileleri, iç Anadolu step sınırına kadar ormanlarla kaplıdır. Bu coğrafi yapı, Türkiye’nin kırsal kesim yerleşiminde etkin rol oynamaktadır. Zira, Asya ile Avrupa arasında köprü vazifesini gören Anadolu, asırlardır doğudan ve batıdan gelen göçler ve tarihteki büyük istilalar nedeni ile halkın önemli bir bölümünün dağlık araziye yerleşmesine sebep teşkil etmiştir. Özellikle, Balkan harbi ve Birinci Dünya Savaşından sonra, (birde Kırım-Rus harbinin hemen ardından) balkanlardan ve Kafkasya’dan Türkiye’ye kitle halinde göçler olmuştur. 20. Yüzyılın başında Anadolu’nun nüfus yoğunluğu çok azdı ve Türkiye tamamıyla bir tarım ülkesi idi. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış yıllarında, Anadolu’ya doğudan ve batıdan gelen göçler, Anadolu’nun ormanlık, dağ bölgelerine yerleştirilmiş, ormanlar ve etekleri gelen göçmenlerin ya- şamını sağlayacak kaynak görevini de görmüştür. Bu coğrafi ve tarihi olgularla Anadolu’ya yerleşen kırsal kesim sakinleri hayvancılık ve ormandan açtıkları topraklarda tarım yaparak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Gelişmemiş hayvancılık ve ektansif tarımın sağladığı kıt gelir imkânları ile geçinebilmek için dağlık ve ormanlık alanda yerleşmiş olan köylü kadını devamlı olarak çalışmış ve erkeği ile arasında iş ayrımı yapmamıştır. Yapılan son istatistiklere göre, halen Türkiye nüfusunun % 23’ü kırsal kesimde yaşamaktadır. Bu nüfusun, yaklaşık 1/3’ü dağ ve orman köylerindedir. Orman ve Su İşleri Bakanlığının yaptırdığı son araştırmalara göre halen 18.000’i aşkın orman köyünde 7 milyonu aşkın köylüsü yaşamaktadır. Oran olarak, köylerimizde kadın ve erkek nüfusu birbirine eşittir. Dağ ve orman köylerimizdeki kadınlarımızın, kırsal kesimdeki ekonomik rolü, tamamen üretkenliğe dayanmaktadır. Diğer bir 1967 Bolu Dirgine Çift süren köylü kadınları 1970 Adana Gülek Geçidi’nde kıl çadırları önünde orman köylüsü 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 31 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN ma alanı ile yaptığı işler, erkeğin yaptığı üretim dallarını kapsadıktan başka, kadına özgü üretim etkinlikleri ile birlikte, ekonomik üretkenlikte erkeğin önünde yer almaktadır. Örnek vermek gerekirse: Dağlık kırsal kesimdeki kadın; çobanlıktan, çift sürmeye, bahçe 1959 Adana Pos Ormanları’nda tomruk biçen ana-kız 1968 Bartın Ürünlerini pazarda değerlendiren köylü kadınları deyimle, orman köylüsü kadın, yalnız evinin işini yapan ve çocuk büyüten, yarı tüketici değildir. Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, türk toplumunun geçirdiği ekonomik ve sosyal evrimde, kadının rolü ön planda olmuştur. Halen, milli gelirden en küçük payı alan dağ ve orman köylerinde, kadının üretime dayalı çalış- 1969 Çanakkale Serçeler Köyü’nde harman dönüşü 32 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 RAP, orman köylüsünün değişmeyen kıyafet folkloru özelliğidir. MARMARA YÖRESİ Marmara yöresinde; Çanakkale orman köylerindeki alevi kadınların renkli kuşak ve kemerleri ile Bursa’da Kestel yöresinde yerleşen, Orta Asya’dan gelmiş ALPAGUT’ların işlemeli fes üzerine çevrilmiş baş örtüleri, örme kuşak ve renkli şalvarları benzer sitilde kıyafetlerdir. Diğer taraftan, Erdek yöresindeki Trakya göçmenlerinde kırmızı renkli şalvardaki giysi benzerliği, baş örtüsünde değişir. Beyaz 1966 Balıkesir Erdek defne yaprağı toplayan köylü kızları çapalama, ürettiği ürünü ambara taşımaktan, hasat etme, kurutma, depolama, pazara naklederek pazarlamaya, dokumacılıktan, dikiş, nakış, temizlik ve ev işleri, sulama, ormanda odun üretme, odun toplama, ağaç kesme ve biçme, toprak hazırlayarak, fidan dikme, velhasıl yaşadığı kırsal kesimin özelliğine uyan her türlü ekonomik işlendirmeyi içine alan, ailesi ve toplumun ihtiyacını karşılayan her türlü işi yapmaktadır. Orman köylerinde, yine kadın; evinin kilimini, halısını, heybesini, şalını kendisi dokumakta, yattığı yatağı, yorganından yastığına, kıl çadırından, gelinliğine ve günlük giysisine kadar, hepsini kendisi üretmektedir. Günlük ev işleri, aile ve çocuğun bakımı ile yemek yapma, ekmek pişirme gibi kadına özgü hizmetler, hepimizin bildiği, kadının yaptığı üretkenliklerdendir. Hernekadar, ülkemizde sanayiye geçiş döneminde, şehirlerde kadının çalışma statülerinde değişmeler olmuşsa da, kırsal kesimde kadının üretkenliğe katkısında bir eksilme olmamıştır. Köylü kadınının, lokali, kahvesi yoktur. O kendini yuvasına, çocuklarına ve işine adamış, üretkenliği en büyük zevk edinmiştir. 1970 Adana Pos Ormanları’nda orman işçisi Tahtacı ailesi DAĞ VE ORMAN KÖYLERİNDE KADININ FOLKLORİK DURUMU Dağ ve orman köylerimizde kadın, folklorik bir zenginliğe sahiptir. Elli yıllık bir süreç içinde yaptığım araştırmalar dayalı olarak, köylü kadınımızın folklorik özelliklerinden bazı örnekler vermek istiyorum. Anadolu göçler ülkesidir. Bu nedenle, değişik asırlarda, Orta Asyadan gelen göç gurupları Anadolu medeniyetleri ile kaynaşarak; mimarisinden, kültürüne, töresinden giyim folkloruna kadar zengin bir mozaik meydana getirmiştir. KARADENİZ YÖRESİ Doğu Karadenizli KADIN’ın giyiminde PEŞTAMAL ve YÜN ÇO2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 33 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN ayrı ayrı iki önlük takar ve belde kuşağı sırtında cepkeni, başında başlığı ile evinde ve işinde çalışır. Balıkesir Burhaniye yöresinde Trakya göçmenlerinin siyah entari ve baş örtüleri folkloru değişik bir moda olarak görülür EGE YÖRESİ İzmir Bergama Kozak yöresinde köylü kadınları başlarını başlık yerine yazma ile örterler. Tarlada ve doğada çalışmaya en uygun düşen şalvarı değişmez giysisidir. AKDENİZ YÖRESİ 1967 Mersin Mut Ormanları’nda el yapımı tezgâhta köylü kadınları 34 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 2002 Artvin Madenli Köyü Ahşap köylü evi. yazma modanın bir parçası olur. Çanakkale yöresinde, Asya kökenli Türkmenlerde, sıkı bir giyim dikkati çeker. Türkmen ana, şalvarının üstünde, ön ve arkasına Toroslarda, tahtacılar ve kara kıl çadırları ile özdeşleşen Yörüklerin renkli kadın giysilerinde, şalvar ve sıkı örtünme karakteristiği değişmemektedir. 1966 Bingöl Yaylalarında ormansızlaşma sonucu evine geven götüren köylü aile Urfa Harran’a indiğimizde Mezopotamya kültürü hemen kadın giysisini etkiler. Renk renk desenli entari ve yazma baş örtüsü ön plana çıkar. Ev işlerinde, mutfağında, tarlada ormanda, ağılda çalışan, bahçesinde yetiştirdiği ürünü pazara götürerek değerlendiren dağ ve orman köylüsü ana kırsal kesimdeki öncü üretkendir. 2008 Balıkesir Burhaniye-Hacıaslanlar Köyü’nde kutlama yemeği DOĞU VE İÇ ANADOLU YÖRESİ Doğu ve İç Anadolu’ya geldiğimizde başlık modası yerini yine yazma ve leçek alır. 2008 Balıkesir Burhaniye Hacıaslanlar Köyü’nde üniversiteli gelin GÜNEYDOĞU ANADOLU YÖRESİ 1961 Balıkesir Bandırma Kızıksa Köyü’nde Torunlarının torunlarını kucaklayan 2100 yaşında çınar Güneydoğu Anadolu’da ise bu motifler daha çok iç içe girmiştir. Diyarbakır, Mardin yöresinde işlemeli kaftan ve cepken moda ağırlığı taşırken, Muş, Bingöl, Bitlis yörelerinde entari ve yazma ön plana çıkar. Üzeri ipek kumaşlarla çevrelenmiş başlık şapkalar, Mardin, Diyarbakır yöresinde cepkenin tamamlayıcı moda aksesuarıdır. Kahramanmaraş’tan, 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 35 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN KÜLTÜR HAYATIMIZLA İÇ İÇE OLAN SADIK KOMŞUMUZ: DUTLA SÖYLEŞİ (Morus ssp.)... Dr. Said DAĞDAŞ Orman Yüksek Mühendisi - Bir orman mühendisi kimliğiyle, dut zamanı “dut yemiş bülbül gibi susmak” bize yakışmaz! Biz dut yemiş bülbül değiliz! Niye dutla bülbül arasındaki ilişki, “susmak” eylemi ile açıklanır bilmeyiz ama, bizler tam da mevsimi gelmişken hem Haziran’da dut yeriz, hem de “bülbül gibi” duttan bahsederiz. Hakkı olana, hakkını veririz!.. - Her ne kadar kelimenin kökeni Güncel Türkçe Sözlük’te Farsça (Anonim, 2014a), bir diğer kaynakta Arabca “tût” - hatta Aramice/ Süryanice “tût” olduğu yazılsa da (Nişanyan, 2014a), başta ve özellikle Türk milletinin olmak üzere bütün Ortadoğu insanının, İpek Yoluna can veren bütün milletlerin, halkların en yakınındaki ağaç türüdür “dut” ya da “tut” –“tût”… Sultan Fatih’in fethedip Osmanlı topraklarına kattığı Mora Yarımadasının adının bile “dut”tan geldiğini (Rumca Μouria) (Anonim, 2014b) biliyoruz. Nihayet dut kelimesi, dilimizde sıkça kullanılan “Dut gibi olmak” ((a) Çok sarhoş olmak; (b) Utanmak, mahcup olmak anlamlarında), “Dut yemiş bülbüle dönmek” (Sesi-soluğu çıkmaz olmak), vb. deyimlerimizin yanı sıra “Sabırla koruk helva olur!” ve inadına sabrın sonucunun mutlaka olumlu olacağını ifade eden “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas!” vb. atasözleriyle, nasıl Türkçenin öz malı bir kelimeye dönüştüğünü, deyimlere ve atasözlerine tat verdiğini ispat eder. - Anadolu ve Rumeli Türkiye’sinde neredeyse her evin bahçesinde birer dut ağacı vardır. Dut varsa bir yerde, orada mutlaka sürekli cıvıldaşan serçeler ve hayatın sakince yaşanması gerektiğini hatırlatan kumrular da vardır tabii ki. Çoğu pınarın - çeşmenin başında da görebilirsiniz dut ağaçlarını. Bu ve benzeri yönleri ile aslında en evcil ağaç türü duttur bizim ülkemizde... Evin - mahallenin nirengisidir bile denilebilir. Ali Çolak’ın aşağıdaki “… Kim bilir kaç kere yazdım, mahallenin ağaçları, güngörmüş, devran sürmüş ihtiyarlardan farksızdır. Köşe başına bağdaş kurup günlerin akışını izler durur- 36 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 lar. Çoluk çocuğu gözetir, yaşlıyı, yorgunu buyur ederler. Gelip geçeni onlardan sorabilirsiniz, hikâyeleri boldur anlatacak. Gölgelerin uzadığı akşam üstülerde neşelerine diyecek yoktur…” (Çolak, 2014, s. 23) şeklinde devam eden edebî ifadelerinde herhangi bir “ağaç”a vurgu yapılmıştır ama, üstteki ifadeler sanki sadece dut için yazılmış gibidir. - Herşey dut ağacının etrafında şekillenir çoğu kez kırsaldaki evlerimizde. Gölgesinde oturup hem dinlenir, hem çalışır, hem sohbet eder bizim insanımız - bizim köylümüz - kentlimiz. Bazı köylerde ise, yaz gelince dut gölgesinde koyun sürüleri yatar öğle sıcağından ikindi serinliğine kadar bilirsiniz. Bayramlarda ise, dallarına urganlar asılır, salıncaklar kurulur. Kadın-erkek, genç-yaşlı her yaştan insanımız ya çocukluğunu - gençliğini hatırlar, ya da bayramı kızlı-erkekli ergen gençlerle birlikte doyasıya ve neşeyle yaşar dut dalları arasında kuşlar gibi yay çizerken korkusuzca… - Ak dutla başlar ziyafet Haziran’da! Hem insanlara, hem de kuşlara… Zamanı gelir olgunlaşır, altına çarşaflar serilir. Ankara pazarlarında “Ayaş Dudu” adıyla tezgahlara iner. Olgunlaşan dutları toplamak için dallarını ırlayıp altta serili yazgıları dolduran ve ağaca iyi çıkan, fazla kilolu olmayanlar, arada bir dut ağaçlarına yine çıkar bu sefer pekmez yapmak üzere silkelerler dalları… Kimi aileler - uzak görüşlü analar, kurusunu da (Erzincan civarında “çemiç” derler) hazırlar kışa destek olsun diye veya pazarda üç-beş kuruş kazanmak amacıyla. Kara dutlar ise, kalın ve etli yapraklarının altında gizli gizli büyüyen meyveleriyle Ağustos’un sonuna kadar cezbeder meraklılarını. Evlerde kurbanlık kuzular-erkeçler varsa, yaz sonunda dallarını kesip yapraklarıyla onları beslemeye gelir nihayet sıra... - Mer’alardaki su başlarında, yolların bekleme noktalarında mutlaka dut dikilir maharetli eller ve bilge kişiler - yaşlılar tarafından. Gerek duyulursa aşılanır seçilmiş fertlerden - üstün ağaçlardan kalem alarak kış çıkışı ya da genç fidanlarda göz aşısı ile gün dönümüyle birlikte. Hem gölgelik olur yaz sıcağında, hem yağmurdan korur rahmet yağdığında, hem meyvesi yenir, hem de kuşların barınağıdır her daim (Resim 1-2)… Yeter ki birazcık su bulsun “tut”unacağı!.. - Biraz yaşlanınca ana dalları kesilir hemen. Hatta yülenir kafadan. Yeniden sürgün versin-fışkın versin, üretsin diye… Biraz göz yaşı döker ama yine de bana mısın demez!.. Tekrar sürgünlerini uzatır iştahla, acelesi varmış gibi bahar gelince… - Hele sadece kendi yapraklarından beslenecek kadar seçici olan ipek böceğinin gıdası olmasına ne demeli? Hanımlar için dünyanın en kıymetli giyim eşyalarının hammaddesini üretir… Eskiden daha çok, daha yaygın olsa da halen Türkiye’mizin çoğu yerinde devam eden ipek böceği yetiştiriciliği de ev ortamı ile iç içedir. Dut yapraklarıyla beslenen ipek böceklerinin beyaz renkli ya da pembe renkli kozalarını ördüğü evler, sadece Anadolu veya Rumeli coğrafyamızda değil, Kıbrıs adamızda da yaygındır ve meşhurdur… - Dut ağacı şehirlidir aynı zamanda (Resim 3-4)… Gölge yapsın diye sıra sıra dikilen dutların dalları uzatılır, birbirlerine sarılır, hatta şekil verilir. Boydan boya uzanan dükkânlar boyunca kesintisiz gölge oluşturur dut dalları ve irice yaprakları yaz boyunca... - Sıra gelir yaşlanan ağaçlara. Türkülerimize türkü tadını veren, bir anlamda vazgeçilmezi olan milli çalgılarımızdan saz imal etmek için (Anonim, 2014c), bilhassa sazının teknesi duttan olsun diye kütüğü aranan ağaçtır dut. Sadece saz değil, dutar, tar, kopuz, rubab, kemençe teknesi (Gürsoy, 2012, s. 49-51) de duttan yapılır. İlle de dut kütüğü aranır çok değerli tek parça – yekpare saz yapmak için. Sivas’ımızın yanık sesi, rahmetli Aşık Veysel’in “Sazıma” adlı türküsünde ise kişileşir sanki! Bizden biridir artık “Bahçede dut iken bilmezdin sazı,..” ve his Resim 1: Ankara-Beypazarı - “Dutlu-Tahtalı İçmeceleri” Tesislerinde, Yöreye Adını Veren Yaşlı Karadut Ağaçları (Said Dağdaş, 9 Nisan 2014). Resim 2: Ayaş dudu aşılı dutlar (Ankara-Behiçbey Orman Fidanlığı Bahçesi) (Said Dağdaş, Mart 2014). sahibi de oluverir ardından “Ben bir insanoğlu, sen bir dut dalı, Ben babamı, sen ustanı unutma!” dizelerinde… - Meyvesi olduğu kadar, yaprakları da şifa kaynağıdır. Maharetli bilgeler kullanır yeri geldiğinde. - Kış gelmeden kesilen kalın dallar, sobaya, ocağa girecek şekilde kesilir, doğranır kırsalda. Bu sefer yakacak olarak kullanılır. Odunu is yapmaz. Yufka yaparken tercih eder bu yüzden, yufka yürekli analar… - O kadar evcil ve üretkendir ki, köklerini uzatmadığı, adı gibi “tut”madığı köşe yoktur bahçelerde, yol boylarında… O yüzden kolay kolay kurumaz. Büyür de büyür. “Şah”laşır. Tacikistan’da böylesi yaşlı dutlara “Şah Dut” denilmesi (Resim 5-6) boşuna değildir. Mutlaka bulur gıdasını… Ama, evin büyükleri aramızdan ayrılmış, evde yaşayan da kalmamışsa, mahzun ve çaresiz - evinin bahçesinin önünde hâlâ mekânı bekleyen yine dut ağaçlarıdır. Tüm sevdikleri ayrılsa bile, evlerini hiç terk etmezler… Ama aslında Kokarağaç gibi vîranelerin değil, mamûrelerin ağacıdır dut. Kuşların kolayca taşıdığı tohumları hemen çimlenir. Bahar gelince her yerde bitiveren fideleri, üç-beş yıl sonra koskoca fidanlara dönüşüverir. - Ağlar kolları kesilince ama, ağlaması da kendincedir. Sakince ıslanır göz kapakları. Küsmez evine, insanına, ev sahibine... - Her sabah erkenden-namazla birlikte serçelerin ve kumruların cıvıltılarıyla doldurduğu dut ağaçları, hem kuşları besler dut mevsimi boyunca, hem de yavrularının saklanmasına ve büyüyüp kanatlanmalarına kadar ev sahipliği yapar keyifle. Ana gibidir. Masum, sakin, sabırlı, olgun, dirençli ve daima verimker ve üretken… - İnsanımıza neredeyse herşeyini veren, kollarını uzatan ve fakat karşılığında bir talepte de bulunmayan bu tür, öylesine bir ağaçtır ki, kültürümüzde-hayatımızda insanımızın en yakınına kadar kedi gibi sokulabilmeyi de başarmıştır... Hatta yine Ali Çolak’ın aşağıdaki “… Mahremine girmişiz birbirimizin. Birlikte yiyip içmişiz, dal budak salmış, kol atıp güçlenmişiz. Ölümlerde ağlamış, doğumda gülmüşüz. Evin ağacı, uğur getirir, kut getirir demişler. Öyle inanmışız, kimi de beklermiş evleri bir evliya gibi…” (Çolak, 2014, s. 23) ifadelerinde ne kadar içlidışlı olduğumuz iyice gün yüzüne çıkarılmış gibidir. Hikâyelerimize - romanlarımıza da usulca girmiştir. Sözgelimi Refik Halid’in 1919 yılında, Haymana’da tam da orak zamanı - dut zamanı geçen Yatık Emine hikâyesinde olduğu gibi “… Lakin bir gün, hapishane bahçesindeki ağaçta dutlar oldu…” (Karay, 1919 (2009), s. 13) cümlesiyle başlayan bölümün kahramanı da bir dut ağacıdır. - Türkülere, manilere, deyimlere, atasözlerine, hikayelere de girivermiştir sakince. Türkçenin konuşulduğu her yerde ergen gençlerin dilindedir “Dut ağacı boyunca, Dut yemedim doyunca,..” veya “Dut ağacı dut verir, Yaprağını gıt verir,..” mısraları ile başlayan çok sayıda türkümüz. Velhasıl hayatımızda girmediği yer yoktur… En sadık komşumuzdur her haliyle!.. - Dut aynı zamanda en bereketli işbirliğinin de sembolüdür-simgesidir. Boşuna İpek Yolu denmez ak dudun yetiştiği topraklara. Nankörlük etmez asla yaprakları arasında kozasını ören tırtıllara. Ve asıl İpek Yolu, kozanın içindedir aslında. Öyle bir koza örülür ki bu sabırlı işbirliğinin sonunda, zarafetin, refahın ve istikrarın simgesi olan bir ipliğe dönüşür. Türkçenin “su” gibi, en güzel kelimelerinden birisi olan “ipek” adını alır artık. Genç kızların ve hanımların en kıymetli elbiseleri, başörtüleri oluverir “ipeğe dönüşmek” gibi zorlu-zahmetli ve sabırlı bir yolculuğun ardından. “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas!” atasözüne kaynaklık etmesi de, boşuna değildir bu yüzden. - “Dut giyindi, soyun; dut soyundu, giyin!” ve Yesâri’ye ait olan “Dut yaprağı olur gi- Resim 3-4: Selçuklu Dönemi Şaheserlerinden, Sivas-Divriği-Ulu Cami Girişinde, Şah Olmasa da Yaşlı Bir Ak Dut ile Cami Önünde Dut Öbeği (Said Dağdaş, 1 Mayıs 2014). derek kemha, Sabreden mûrada erer demişler!” dizelerinde olduğu gibi (Soykut, 1974’e atfen Gürsoy, 2012, s. 48, 49) dut, hem yazın habercisidir hem de güzün. Aynı zamanda daima sabır ve murada ermekle birlikte anılmayı hak eden komşumuzdur. - Yaygınlığı, işlevleri, özellikleri coğrafyamızda o kadar baskındır ki, yabancı misafirler Türkiye’den ayrılırken sadece derin tarihimizi, bize özgü kültürümüzü, güler yüzümüzü, misafirperverliğimizi, çayımızı - kahvemizi, tatlılarımızı, sürekli yenilenen kentlerimizi değil, Türkiye denilince dutumuzu da hatırlarlar. - Çok sayıda mevki adı, yerleşim adında da bizimle beraberdir dut. Dutlu dere, Dut dere, Dut ağacı, Dutluk, Dut önü, Dut burnu,.. gibi belki binlerce yer adının yanı sıra, ilçe merkezi dahil çok sayıda yerleşimin de (Çizelge 1) adına (Anonim, 2014d; Nişanyan, 2014b) imzasını koymuştur yüzyıllar öncesinden… Hem ağzımızın tadı, hem dilimizin tadı oluvermiştir… - Dut bizi unutmaz asla! Biz de Aşık Veysel’in dizelerine eşlik edip “dut”un” elinden “tut”up bırakmayalım. Biz de unutmayalım! - Demirok’un da vurguladığı üzere (Demirok, 2014); meyvesinden yaprağına, dalları ve kerestesinden gölgesine ve gizli hazinesi ipeğe kadar ürettiği her birimi (gıda-ilaç ve tekstil sanayii, saz ve benzeri müzik aletleri imalatı, doğal gıda boyası olarak, vb.) katma değere dönüşen - örnek bir “çok amaçlı tür olan “dut”, yeniden keşfedilmeyi hak ediyor. Hem başta Orman Genel Müdürlüğü olmak üzere kamuda, hem de özel girişimcilerin projelerinde… 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 37 ÜYEL ER İ Mİ ZD EN Resim 5-6: Şah Dut adıyla bilinen, yaklaşık 150 yaşındaki karadut fertleri (Yukarı Şahdut (Shahtuti Bolo) köyü - Nurabat - Tacikistan (Ruziye Aliyeva, Eylül 2012). - Kültürümüzün önemli isimlerinden Ahmet Yesevî, yüzlerce sene evvelinden Hacı Bektaş-ı Velî’ye: “… Git; seni Rum ülkesine gönderiyoruz! Sana oturacağın yer olarak Sulucakarahöyük’ü veriyor ve seni Rum Abdallarına baş kılıyoruz... Bir yerde eğlenmeden heman var.” diye öğütler talebesine. Ahmet Yesevî’nin Anadolu topraklarına görevli gönderdiği Hacı Bektaş-ı Velî, ertesi gün gün doğarken hocası Ahmet Yesevi’den izin alarak yola düşer Anadolu’ya doğru. Varışını Anadolu topraklarına bildirmek için ise, dervişlerden biri yanan bir odun parçasını batıya - uzaklara doğru havaya fırlatır. Bu bir dut dalıdır. Konya yakınlarına düşer ve Hak Ahmed Sultan adlı ermiş bir kişi onu alıp, şimdi Bektaşilerin tekkesi olan yerin eşiğine diker…” (Anonim, 2014e; Gürsoy, 2012, s. 51, 52) . Yine bir diğer kaynakta; “yedi asırdan beri her sene meyve verdiği belirtilen Hacı Bektaş-ı Velî’nin türbesindeki kara dutun Horasan’dan geldiği ve “- Bu ağaç dut verdikçe bilesiniz Anadolu bizimdir...” şeklinde bilgi verdiği rivayet edilir (Derman, 2014). - Hacı Bayram-ı Veli’nin akrabalarından ve asıl adı Şeyh Duran olan, Dut Dede (Düt Dede) lakaplı bir velinin adına Ankara’nın Bala ilçesi Afşar Kasabasında, her sene Mart sonu-Nisan ortası içinde yapılan “Geleneksel Dut Dede (Düt Dede) Bereket, Şükür ve Yağmur Duası” (Anonim, 2014f; Gürsoy, 2012, s. 53) yapılmaktadır. Şükür veya Yağmur Duasında her sene 200-300 baş hayvan kesilerek ikram edilmektedir. Dut Dede Tepesinde, karadut ve alıç ağaçları bulunmaktadır. Avşar Kasabası ile Dut Dede Tepesi 38 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014 arasında da Dut Dede Deresi vardır. Eğer Dut Dede Tepesindeki alıç ağaçlarından koparılır – kesilirse, kesenin o gece yatağında rahat yatamayacağı, korkutulacağı şeklinde hakim bir halk inanışı ve koruması vardır (1965’li Avşar’lı OGM çalışanı Yusuf Güngör’den alınan bilgi). Görüldüğü üzere bu örnek de, dudun İslâm ile yoğrulan ve kimlik bulan kültürümüz içindeki yerini öne çıkaran bir diğer önemli göstergedir. Not (1) - İnsanoğlunun seçip yerleştiği - yerleştirildiği nadir coğrafyalardan birisidir Anadolu toprakları. Boşuna “Medeniyetlerin Beşiği” denmez ülkemize. “Cennetten Seçilmiş Bir Köşe”dir her özelliği ile... Sadece “Medeniyetlerin Beşiği” değil, aynı zamanda buğday, arpa, yulaf dahil, zeytin, incir, kayısı, elma, dut, vb. türlerin de doğal beşiğidir - anavatanıdır, anavatanlarındandır. Sözgelimi, M. Ö. III. yüzyılda kayısıya, Akadlar tarafından “Armanu”, kayısı yetişen topraklara da “Armani” denildiği belirtilmektedir. O dönemlerde, “Armanu”, Ermeni demektir. “Armani” ise kayısının yetiştiği ülke anlamında kullanılmıştır. Günümüz Ermenistanında da kayısı halen kutsal kabul edilmektedir. Bu nedenle Ermenistan’da bağı-bahçesi olan bir evde yaşayan herkesin ilk yaptığı şeyin, eğer yoksa oraya en az bir kayısı fidanı dikmek olduğu belirtilmektedir. Ermenistan bayrağındaki üç renkten birisi de kayısı rengidir (Ozinian, 2013, s. 22). Ermenilerin kayısıya sahip çıkmaları anlaşılabilir. Ancak gerek Selçuklu, gerek Osmanlı, gerekse günümüz Türkiyesi dünyada hem kayısısı, hem inciri, hem zeytini, hem cevizi, hem fındığı,.. ile tanınan-bilinen bir Türk coğrafyasıdır. Üstteki örneklerden hareketle dut ağacına da, biz Türklerin ve bizimle birlikte ilelebet kader birliği yapan halkların ortak kültüründe Orta Asya’dan – Kafkaslara - Balkanlara öteden beri - içten içe bir tür kutsallık verildiği de (Gürsoy, 2012, s. 48, 49; Yılmaz, 2011) söylenebilir... - Önceden belirtildiği üzere kırsaldaki evlerimizin büyük çoğunluğunda dut ağacı, evlerimizin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle dut ağacı sadece dilimizde değil, günlük hayatımızın - kültürümüzün daima içindedir... Öyle ki; yine üstteki yayında yer verilen “Evin ruhu olarak adlandırılan dut ağacı, evin huzurunun, istikbalinin ve bereketinin de sembolüdür. Türk geleneksel yapısında evin temeli atılmadan etrafına duygulu olarak adlandırılan dut, nar, iğlek, iğde, söğüt, turunç gibi ağaçlar dikilir.” ifadeleri de (Ergun,2004:238’e atfen Gürsoy, 2012, s. 49), dudun kültürümüzdeki yerini perçinleyen değerlendirmeler yansıtmaktadır. Not: İğlek, erkek incir ağacı ve meyvesidir. Bünyesinde ürettiği sinekler sayesinde hem incirde döllenmeyi ve hem de daha kaliteli ürün elde edilmesini sağlar. Bu amaçla; Aydın, Denizli ve İzmir gibi kurutmalık incir üretiminin fazla olduğu bölgelerde iğlek piyasası kurulur ve ortalama 40 gün devam eder (Mayıs sonuTemmuz ortası) (Anonim, 2014g). Not (2) - Bu coğrafyayı vatan bilen herkesin, Malatyalılar gibi kayısı sevdasını sürekli geliştirmelerinde olduğu gibi, yöre yöre dut sevdasını da geliştirmeleri gerekmektedir görüşündeyiz. İlginçtir üstteki yayında Türkiye’de ceviz ağacından yapılan ve adına “mey” adı verilen üflemeli çalgının (düdüğün), Azerbaycan’da dut ağacından yapıldığı ve adının “balaban” olduğu belirtilir. Aynı çalgının Dağıstan’da kızılcık ağacından yapıldığı ve adının “yastı balaban” olarak bilindiği, Ermenistan’da ise bu çalgının ceviz, dut veya kızılcık yerine kayısı çubuğundan yapıldığı ve adının da yine Türkçe “duduk” olduğu bilgisi de (Ozinian, 2013, s. 22) verilmektedir. - Kültürel etkileşimin birbiriyle bu denli iç içe girmesi, aslında Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkilerde ve günlük hayatta daha da belirgindir, hatta Osmanlı Devletimizin son dönemine kadar “kayısı” tadındadır bile denilebilir… Bu tadın sadece damaklarda değil, gönüllerde de hak ettiği yeri yeniden alması için, “Kıyametin kopacağını bilseniz dahi, elinizdeki fidanı toprağa kavuşturunuz!” diyen Son Peygamberin-Peygamberimizin uyarısına biz de kesintisiz uyalım. İsteyen kayısı diksin, isteyen dut, isteyen zeytin, isteyen Kızılçam,.. Yeter ki evlerimiz - bağlarımız - bahçelerimiz şenlensin dikilen ve yetişen fidanlarla. Hatta bilhassa her evliliğin ardından dikilecek iğne yapraklı ve dut fidanı dahil yapraklı birer fidan, evliliğin değerli ve anlamlı hatıraları olarak daima geçmişten günümüze hem kalıcı birer hatıra ve hem de kurulan beraberliği pekiştirici olacaktır... - 2015’de Orman Bölge Müdürlüklerimizde uygulamaya aktarılacak Dut Eylem Planı kapsamında da en azından kokarağaç ve adi akçaağaç yerine dut dikelim her köşemize. Fidanlıklarımızda kokar ağaç ve adi akçaağaç fidanı üretimlerine son verip dut fidanı yetiştirelim-üretelim! Hem yerli! Hem de tepeden tırnağa tipik bir çoğul amaçlı türümüz! Hem kendi bahçelerimize, hem camilerimizin, okullarımızın bahçelerine, çarşılarımıza, yol boylarına, pınar başlarına,.. Büyüsünler! “Şah Dut” olsunlar, sadece Türkiye’de değil, Balkanlarda, Azerbaycan’da, İran’da, Türkmenistan’da, Özbekistan’da, Tacikistan’da,.. ortak adıyla Ulu Türkistan’da. Kısaca boydan boya adını verdiği İpek Yolu coğrafyasında… 07 Haziran 2014. Çizelge 1: Dut Adını Taşıyan Bazı Yerleşim Birimleri Listesi (Anonim, 2014d; Nişanyan, 2014b). KAYNAKÇA Anonim, 2014a: Güncel Türkçe Sözlük. http:// w w w.tdk .gov.tr/index.php?option=com_ gts&view=gts (S.Z.T.:07.06.2014). Anonim, 2014b: Morus (plant). http:// en.wikipedia.org/wiki/Morus_(plant) (Son Ziyaret Tarihi: 07.06.2014). Anonim, 2014c: Gaziantep’de Dut Ağacını Bağlamaya Dönüştüren Eller. http://www.ekolojimagazin.com/?id=87&s=magazin (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014). Anonim, 2014d: YerelNET - Yerel Yönetimler Portalı. http://www.yerelnet.org.tr/ (S.Z.T.: 07 Haziran 2014). Anonim, 2014e: Vilâyetname. http://www.hacibektas.com/index.php?id=vialyetname (S. Z. T.: 07 Haziran 2014). Anonim, 2014f: Dut Dede Türbesi’nde Yağmur Duası Yapılacak. http://www.haberler.com/dutdede-turbesi-nde-yagmur-duasi-yapilacak-haberi/ (S. Z. T.: 07 Haziran 2014). Anonim, 2014g: İğlek Pazarı Hareketli. http:// www.milliyet.com.tr/iglek-pazari-hareketli-aydinyerelhaber-249190/ Çolak, A., 2014: Bilmez isen ağaççayı… http:// www.zaman.com.tr/ali-colak/bilmez-isen-agaccayi-_2222751.html 7 Haziran 2014, Cumartesi, (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014). Gürsoy, Ü., 2012: Türk Kültüründe Ağaç Kültü ve Dut Ağacı. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi/2012/61, s. 43-54. (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014). http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/ index.php/TKHBVD/article/view/184/177 Demirok, N., 2014: Çok Amaçlı Dut Yetiştiriciliği. Para Dergisi. http://www.myfikirler.org/cok-amaclidut-yetistiriciligi.html (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014). Derman, M., 2014: Gönül Gözünde Hacı Bektaş-ı Velî. http://www.tasavvuf.info/hbektas2.htm (S.Z.T.:7.6.2014). Karay, R. H., 1919 (2009): Memleket Hikâyeleri. İnkılap Kitapevi Baskı Tesisleri, İstanbul, 197 s. Nişanyan, S., 2014a: NişanyanSözlük. http:// www.nisanyansozluk.com/? (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014).. Nişanyan, S., 2014b: Index Anatolicus - Türkiye’de Yerleşim Birimleri Envanteri. http://nisanyanmap. com/ (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014). Ozinian, A., 2013: Kayısı, Ermenistan, Sinema ve Gerçek İsimlerimiz. http://www.zaman.com. tr/yorum_kayisi-ermenistan-sinema-ve-gercekisimlerimiz_2116958.html 4 Ağustos 2013, s. 22, (S.Z.T.: 07 Haziran 2014). Yılmaz, K., 2011: Darende’den Derbent’e Bir Hayat Hikâyesi: Türk Rüstem. http://www.yagmurdergisi.com.tr/archives/konu/darendedenderbente-bir-hayat-hikayesi-turk-rustem- Yağmur Dergisi, Temmuz-Ağustos 2011, Sayı: 55 (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014). Yerleşim Yerinin Adı (Settlement Name) ilçesi (District) Vilayeti (Province) Aşağıtut Dutağacı Dutağaç Dutağaç Dutçakallı Dutdibi Dutköy Dutlar Dutliman Dutlu Dutlu Dutlu Dutlu Dutlu Dutlu Dutluca (Belde (Municipality)) Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluca Dutluk Dutluk Dutluoluk Dutlupınar Dutözü Dutözü Dutpınar Duttepe Dutveren Karadut Karadut Karadut Tut (ilçe Merkezi (District Center)) Tutlu Tutluca Ünlüce (Tuti) Yaprakköy (Tûte (Dutlu anlamında)) Kağızman Sandıklı Bozdoğan Merkez Merkez Reşadiye Kahta Yığılca Bandırma Kemah Nizip Şavşat Akören Akçadağ Oltu Sulusaray Bozkurt Ulubey Oğuzeli Musabeyli İnönü Orhangazi Harmancık Burhaniye Gördes Bozova Akseki Sarıçam Kemaliye Taşova Bozova Çine Ceyhan Kazan Varto Maden Bulancak Silvan Kahta Koçarlı Suruç Tut Günyüzü Alaca Baykan Lice KARS AFYONKARAHISAR AYDIN ÇANKIRI ÇORUM TOKAT ADIYAMAN BOLU BALIKESİR ERZİNCAN GAZİANTEP ARTVİN KONYA MALATYA ERZURUM TOKAT DENİZLİ UŞAK GAZİANTEP GAZİANTEP ESKİŞEHİR BURSA BURSA BALIKESİR MANİSA ŞANLIURFA ANTALYA ADANA ERZİNCAN AMASYA ŞANLIURFA AYDIN ADANA ANKARA MUŞ ELAZİZ GİRESUN DİYARBAKIR ADIYAMAN AYDIN ŞANLIURFA ADIYAMAN ESKİŞEHİR ÇORUM DİYARBAKIR DİYARBAKIR 2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 39 H AB ER L ER BATI KARADENİZ ŞUBEMİZ YENİ YERİNDE Batı Karadeniz Şubesi için kiralanan dairenin açılışı; Danışma Kurulu üyeleri, Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyeleri ve çok sayıda meslektaşlarımızın iştirakleriyle yapılmıştır. OVA KARAAĞACI (ULMUS MINOR MILL.)’ NIN TÜRKİYE’DE DOKU KÜLTÜRÜ İLE YETİŞTİRİLMESİ Ülkemizde karaağaç servetleri karaağaç ölümü hastalığıyla yıldan yıla hızla azalmaktadır. Ceratocystis ulmi en büyük düşmanıdır. Bu değerli ağacın en uygun yetişme muhitlerinde büyük ölçüde kültive edilmesi silvikültürel bir zorunluluk olarak görülmektedir. Ova karaağacı türü (Ulmus minor Mill.) Ankara dolaylarında yaygın olup alt tür olarak Ulmus minor Miller subsb minor Syn:Ulmus campestris bulunmaktadır. Bu tür, Türkiye de ilk defa İç Anadolu Ormancılık Araştırma Müdürlüğünde yürütülen bir proje ile köklendirilmiş ve toprağa alıştırılmıştır. Yetiştirilen bitkiler üç yıldır yaşamaktadır. Biyologlar Dayanışma Derneği; 1. Ulusal Biyoloji Kongresi’ne katılım ve desteklerinden, Biyoloji bilimine hizmet ve Ova Karaağacı (Ulmus minor Mill.) Türkiye de Doku kültürü ile yetiştirip doğaya ilk adapte etmeyi başaran projede, proje lideri Moleküler Biyoloji Uzmanı Alihan Akın’ı takdir belgesi ile ödüllendirdi. Başkan Tarık Batuhan tarafından Ödülün verilişinde meslektaşlarımız Yunus Şeker ve Salim Sığırcı da hazır bulundular. Çalışma arkadaşımızı kutluyor başarılarının devamını diliyoruz. 40 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ EKİM/KASIM/ARALIK 2013 EMEKLİ 1998 yılından bu yana Orman Mühendisleri Odası Genel Merkezinin emektarı İzzettin Çakmak. Yaklaşık on altı yıldır Genel Merkez’in onca yükünü severek, koşarak büyük bir içtenlikle omuzlayan İzzettin Çakmak. “Dinlenme zamanım geldi” dedi ve emekliye ayrıldı. Bundan sonraki yaşamında sağlık, mutluluk, huzur diliyoruz. Şükranlarımızı sunuyoruz. Uğurlar olsun İzzettin Çakmak. İSTİFA Orman Mühendisleri Odası Genel Merkezine Yazılı olarak üyelikten ayrılma isteklerini bildiren; 1153 Oda Sicil No’lu Mehmet Emin AKGÜL, 30/05/2014, 6959 Oda Sicil No’lu İsmail ŞAFAK, 29/05/2014, 5173 Oda Sicil No’lu Süleyman DURUSOY 05/06/2014, 11395 Oda Sicil No’lu Derya KILIÇ 19.06.2014 tarihlerinde Yönetim Kurulunun 10/6, 10/7, 11/4 ve 18/4 sayılı kararları ile istifa talepleri uygun görülerek kabul edilmiştir. Oda Ana Yönetmeliğinin 11nci maddesi gereği dergimizde yayınlanarak meslek kamuoyuna duyurulur. VEFAT Erdal ÖZPİNECİ 02.05.2014, Yahya ALANKUŞ 20.05.2014, Abdullah YOĞURTÇU 10.06.2014, Hasan AKAYDIN 10.06.2014 ve Metin ŞENUÇAR 11.06.2014 tarihlerinde aramızdan ayrılmışlardır. Kendilerine rahmet, ailelerine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. TMMOB Orman Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetimi 2013 EKİM/KASIM/ARALIK ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 41 TMMOB ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3 • Beştepe-Yenimahalle/ANKARA Tel: (0312) 215 00 33 pbx • Belgegeçer: (0312) 215 01 81 e-posta: [email protected] www.ormuh.org.tr
© Copyright 2024 Paperzz