indirmek için tıklayınız

 Bu metin 23 – 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğdir. This paper was presented in International Energy and Security Congress that took place at Kocaeli University, Turkey on September 23‐24, 2014. AKDENĐZ'E YAYILAN ASKERĐ GÜÇ VE ENERJĐ PARADOKSU•
Burak Şakir ŞEKER•
Özet
Her kıyı ülkesi en geniş alanda yetki elde ederek doğal kaynakları (maden, petrol,
balıkçılık vb.) işlemeyi amaçlamaktadır. Enerji kaynaklarının ve ulaştırma koridorlarının
kesiştiği bir bölge olan Akdeniz için deniz yetki alanlarının önemi; deniz alanlarında
uygulanacak hukuki, askeri, siyasi ve ticari stratejilere de yansıyacaktır.
Çalışma, küresel deniz ortamının değişen doğasını ve bunun sonuçlarını ele
almaktadır. Bu itibarla; değişen jeopolitik ortamın başlıca deniz ikmal yolları üzerindeki
potansiyel sorunları nasıl etkilediği ve bu değişikliklerin Güvenlik ve Savunma Politikasına
ne tür zorunluluklar dayattığı analiz edilmekte; bu sorunlarla mücadele etmek için
Akdeniz’in
kapasitesi
tartışılarak,
devam
eden
deniz
operasyonlarının
etkinliği
değerlendirilmektedir.
Giriş
Deniz alanlarının sınırlandırılması deniz alanlarının sınırlarının belirlenmesinden
farklı bir durumdur; kıyı devletinin yargı yetkisini kullanabileceği kıta sahanlığı ve münhasır
ekonomik bölgelerinin, kıyıları bitişik bir başka devlet ile üst üste örtüşmesi sonucunda
meydana gelen çakışmanın sınırlandırılmasıdır. Dar denizler, kıyı şekilleri, adalar gibi
nedenlerle; devletler yetkilerini kullanırken bir deniz sınırı belirlemesini zorunludur.1 Belirli
bir denizalanı birden fazla ülkeyi ilgilendirirse, bu ülkelerin deniz alanları için sınırların
oluşturulması gerekmektedir.
Tarafların çatıştığı durumlarda genellikle ilk akla gelen çözüm, eşit deniz alanları
hukuku olmuştur. Ancak, her çatışma alanında bu tür çözüm adil olamayacaktır, “hakkaniyet
prensipleri” ortadan kalkacaktır. Bu sebeple her bölgenin kendine has çözümü olacaktır, buna
“özel durum” da diyebiliriz. “Đlgili şartlar” ya da “özel şartlar” olarak adlandırılan bölgesel
•
Bu makalede “The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their Implications
For The European Union” raporu (http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime-dimension-of-csdppbBB3213048/), “Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Akdeniz Güvenliği” makalesi (Uluslararası Orta Doğu
Kongresi-B.Ş.ŞEKER) ve “A PROPOSITION FOR DELIMITATION OF MARITIME BOUNDARIES AND
MEDITERRANEAN SECURITY: LIMITATION SIMILAR TO MONTREUX CONVENTION” makalesi
(Uluslararası Güvenlik Kongresi-B.Ş.ŞEKER) esas alınmıştır.
•
Kocaeli Üniversitesi Uluslararası Đlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi.
1
Lucius Caflish, “Maritime Boundaries, Delimitation”, EPIL, Vol. 11, (Law of the Sea-Air and Space), s. 212.
44
niteliklerde temel vurgu coğrafyadır: kıyı uzunlukları, kıyı şekilleri, adalar, adacıklar.2
II. Dünya Savaşı sonrasında başlayan denizlerin paylaşımı mücadelesinde devletler,
hem kara suları dışındaki deniz yetki alanları haklarını ararken, hem de geniş okyanus
alanlarındaki menfaatlerini hukukî güvenceye almak için çalışmaktadırlar.3 XXI. yüzyılda,
denizlerde sahip olunan egemen hakları genişlemiştir. Kara suları, bitişik bölge ve balıkçılık
bölgesi gibi dar deniz alanlarından başka; egemen haklar ve yetkiler tanınan “Kıta Sahanlığı”
ve “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)” gibi geniş deniz alanları Uluslararası Hukuka
bütünleştirilmiştir. 4
Uluslararası Hukuk kurallarının geçirdiği değişim, bölge siyasî coğrafyası, karşılıklı
menfaatler ve bölgenin en can alıcı noktaları zengin petrol ve doğal gaz yatakları; Akdeniz’de
deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırmasını her an
taraflar arasında tırmanmaya açık ve uzun vadeli bir sorun haline getirmiştir.
Küresel deniz ortamı, çok kutuplu dünya düzeni ve küresel jeopolitikteki
değişiklikler sonucu büyük bir dönüşüm geçirmektedir. Gücün mevcut dağılımı, artan
ekonomik bağımsızlık ve jeostratejik eksenin Asya’ya kayması, Soğuk Savaş sonrası
döneme nazaran farklı bir deniz güvenlik ortamı yaratmıştır. Deniz kaynaklı ticaret son
çeyrek yüzyılda dörde katlanmıştır. Küresel ısınma, teknolojik değişiklik ve ekonomik
uygulanabilirlik sayesinde yeni deniz yollarının açılması mümkün hale gelmiştir. Bu
kapsamda Kuzey Buz Denizi’nde yeni suyollarının açılması; aynı şekilde Afrika, Ortadoğu ve
Pasifik arasındaki deniz ticaret yollarını 600 deniz mili kısaltacak olan ve güney Tayland’dan
geçmesi planlanan Kanal projesi, önemli stratejik sonuçlar doğuracaktır.
Deniz ticaret akışı aynı zamanda insan kaçakçılığı, uyuşturucu trafiği, korsanlık
gibi suçlar ve bazı durumlarda terör bağlantılı faaliyetler nedeniyle risk altındadır.
Gelişen dünyada güvenlik sorunları çeşitli ve öngörülemez bir karmaşıklığa sahiptir. Söz
konusu karmaşıklık ve karşılıklı bağımlılık gelecekteki krizlerin niteliğini belirleyecektir.
Başka bir deyişle, dünya coğrafi olarak kümelenmiş ve iç içe geçmiş birbirini etkilemeye
eğilimli kriz faktörlerinden oluşan çoklu krizlerle (polycrises) karşı karşıya gelebilecektir.
Akdeniz’in Hassas Zemini
Akdeniz sahnesinde, dünya sahnesinde yer almak isteyen her devletin yer almak istediğini
2
Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’, America Journal of
International Law , vol. 84, (1990), s. 837–858.
3
Kurumahmut, A. “Ege’de Egemenliği Tartışmalı Adalar Sorunun Ortaya Çıkışı”, Ege’de Temel Sorun,
Egemenliği Tartışmalı Adalar, (Kurumahmut, A. ed.), Ankara 1998, s. 4.
4
Yücel, A. “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” konulu tebliği, Deniz Hukuku
Sempozyumu, 21-22 Haziran 2004, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Ankara, s. 3.
45
görmekteyiz. Bu isteğe sahip, sahili olan olmayan, tüm devletlerin deniz kuvvetleri unsurları ve diğer
NATO’nun destekleyici görev kuvvetleri bu bölgeyi yalnız bırakmamaktadır. Akdeniz’e kıyısı
olmayan diğer güçler de Akdeniz’de bulunmaktadır.
Akdeniz’de deniz alanlarında yürütülen her türlü faaliyet bölgeyi sahiplenmenin adeta
bir ifadesi haline gelmiştir. Bu sebeple deniz alanlarında yapılan askeri tatbikatlar önem arz
etmektedir. Ancak hala paylaşım sürecinde olan ve aidiyeti tartışmalı deniz alanlarını teşkil
eden Akdeniz’in, gerek güvenlik açısından gerek petrol yatakları gibi diğer deniz
kaynaklarından dolayı büyük öneme sahip olduğundan deniz sınırlarının belirlenmesi büyük
önem teşkil etmektedir.
Ülkelerin kara sınırlarını kontrol etmelerine rağmen kıyılarında etkili kontrol
sistemleri kuramamaları, uluslararası deniz hukukunun denizlerde etkili bir denetime imkân
vermemesi ve deniz alanlarının sınırlandırılmasında ülkelerin yaşadığı anlaşmazlık yasa dışı
göçün büyük ölçüde deniz yolunu tercih etmesine yol açmıştır.
Deniz kazalarının sonucunda kazazedelerin kurtarılması, gemi personeline en kısa
sürede ulaşılması kıyı devletinin önemli yükümlülükleri arasında bulunmaktadır. Deniz
alanlarının sınırlandırılmasındaki tartışmalı bölgelerde oluşan deniz kazalarındaki personelin
ve geminin kurtarılması kıyıdaş ülkeler arasında zaman zaman sorun olmaktadır. Zira Deniz
alanlarının sınırlandırılmasındaki tartışmalı bölgelerde personelin ve geminin kurtarılmasını
sağlayan ülke, müdahale ettiği kaza sahasının kendi egemenlik alanı olduğunun kanıtı olarak
görmektedir. Bu sularda oluşan deniz kazalarına tek bir ülke tarafından müdahale edilmesi,
diğer kıyıdaş ülkelerin gecikmesi veya müdahale etmemesi gelecekte o bölgede deniz
alanlarının belirlenmesinde müdahaleyi yapan ülke lehine önemli bir kanıt oluşturabilecektir.
Benzer şekilde aidiyeti belirsiz adalarda ve sularda seyir güvenliğinin sağlanması açısından
fenerler ve seyir yardımcıları oluşturan devlet, bu su alanlarını gelecekte sahiplenebilir. Bu tür
açıklıklar, kıyı ülkeleri arasındaki çatışma potansiyelini arttırmaktadır.
Akdeniz, Orta Doğu ve Hazar Bölgesi enerji merkezleri ile bu merkezlere ilişkin boru
hatlarını kontrol etmektedir. Bölge, Orta Doğu’da ortaya çıkmış kriz ve çatışmalarda önemli
roller oynamıştır. Örneğin ABD, 1980’li yılların ilk yarısında yaşanan kanlı Lübnan olayları
sırasında, bu ülkedeki vatandaşlarını Kıbrıs üzerinden tahliye etmiş; Körfez Savaşları’nda
Đngiltere ve ABD, Irak’a yaptıkları hava saldırılarında Kıbrıs’ı kullanmıştır.
Sınırlandırmanın Akdeniz Güvenliğine Etkileri
Deniz yetki alanlarının sınırlandırma sorunun Akdeniz güvenliğine etkileri şöyledir.
•
Deniz Ulaştırmasının Serbestliği,
46
•
Savunma ve Güvenliğe Đlişkin Şartlar,
•
Doğal Kaynakların Varlığı,
•
Başka Ülkelerin Kıyı Uzantılarına Tecavüz Etmeme veya Kesmeme,
•
Orantılılık veya Hakkaniyete Uygunluğun Test Edilmesi.
Küresel Deniz Ortamı ve Güvenlik - Kıyıdaş Devletlerin ve Bölge Dışı Aktörlerin
Akdeniz Politikaları
Denizlerin öneminin artmasının arkasındaki bir başka kilit unsur, ABD’nin
jeostratejik vizyonunda süregelen değişimdir. Ekonomik baskı ve yükselen yeni güçlerle
karşı karşıya kalan ABD, Soğuk Savaş sonrası uyguladığı “Devlet inşa etme
operasyonları”ndan çekilmekte; onun yerine daha ılımlı bir vizyon olan “Küresel ortak
varlıklar (Global commons)5”ın erişimine hakim olmak ve bununla ilişkili küresel akışı
güvenceye almak istemektedir. ABD, 2011 Ulusal Askeri Strateji belgesinde “Küresel ortak
varlıklar ve küresel irtibatlı alanları” mevcut ve gelecekteki stratejik ortamın kilit unsuru
olarak tanımlamıştır. ABD, söz konusu politik, ekonomik ve stratejik buyruk sayesinde
uluslararası normları güçlendirerek ve ortak askeri yetenekleri muhafaza ederek, küresel
ortak varlıkların kullanımını ve serbest erişimini temin etmek isteyecek ve küresel gayretlere
liderlik etmeyi sürdürecektir.
ABD, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında da deniz gücü üstünlüğünü devam
ettirmiştir. Ancak, yeni güç merkezlerinin ortaya çıkışı küresel deniz dengesini derinden
etkilemektedir. Son yirmi yılda yükselen güçler iddialı donanma geliştirme programları
başlatmıştır. Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya karasularının ötesinde güç uygulayabilecek
gemi ve amfibi savaş yeteneği geliştirmektedir. Bu kapsamda ABD, Çin, Rusya, Hindistan
ve Brezilya’nın deniz gücü kapasitesi aşağıda sunulmuştur.
5
Sürdürülebilir kalkınma olgusunun kavramlarından biri olan “Küresel Kamu Malları (Global Public Goods)”,
sürdürülebilir kalkınma ile ilgili olarak çevre, sağlık, bilgiye erişim, barış, güvenlik ve insan hakları gibi
konuları kapsamaktadır. Bununla birlikte çevre alanında çalışan bazı gruplar çevrenin “Küresel Kamu Malları”
arasında ticari bir mal olarak değerlendirilemeyeceğini, onun yerine çevre konularıyla ilgili olarak “Küresel
Ortak Varlıklar (Global Commons)” ifadesinin tercih edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
47
ABD
Çin
Rusya
Hindistan
Brezilya
Uçak
Diğer
Gemisi
Gemileri
11
103
78
32
20
14
1
1
1
Su
Üstü
Denizaltı
71
71
65
15
5
Büyük
Gemisi
29
1
1
2
Amfibi
Muharip
Devriye
Gemisi
28
211+
80
61
42
Yükselen güçlerin deniz gücü kapasitesini geliştirmesinin pek çok nedeni
bulunmaktadır. Öncelikle, Doğu ve Güney Çin Denizi’nden Arap Körfezine ve Akdeniz’e
kadar dünya denizleri pek çok aktif ve pasif deniz uyuşmazlıklarını içinde barındırmaktadır.
BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’nin zayıflığı göz önüne alındığında, askeri
gücünü sağlamlaştıranlar, deniz uyuşmazlıklarında yasal belirsizlikten en fazla fayda
sağlayabilecek taraflar olabilecektir. Đkinci olarak, yeni güçler açısından büyüyen ekonomik
kapasiteleri ve ihtiyaçları için kritik deniz yollarının ve altyapılarının korunması ve
kontrolünün önemi artmıştır. Ayrıca, petrol fiyatlarındaki hızlı artış ve ham metale artan
talep birçok deniz bölgesinde kıyı ötesi arama ve sondaj çalışmalarının artmasına sebep
olmuştur.
Üçüncü olarak, kıyı sularının önemi artmıştır. Yeni eğilim, ülkelerin sığ sulardaki
deniz yeteneklerini birleştirmesi üzerinedir. Son olarak, deniz gücü uluslararası statü ve askeri
maharetin görünür ifadesi olmayı sürdürmektedir. Öte yandan; Amerikan ve Batı gücüne
karşı tarihsel önyargı ve askeri özerklik arzusu söz konusu donanma inşasını teşvik eden diğer
unsurları oluşturmaktadır. Bu durum, yeni güçler arasında ve bu güçler ile ABD arasında
potansiyel bir karşılıklı cepheleşme ortamı doğurmaktadır. ABD ve Çin’in müttefik bulma
rekabeti kendi toprak iddialarını desteklemek için büyük güçleri kullanmak isteyen küçük
devletlerin korku politikası davranışlarını artırabilecektir.
Gelecekte deniz güvenliği ortamının nasıl şekilleneceğine ilişkin çeşitli senaryolar
geliştirilmektedir. Bu senaryolardan birine göre, artan karşılıklı ekonomik bağımlılık ve güç
yayılımı denizlerde çok taraflı işbirliğini teşvik edecektir. Donmuş deniz uyuşmazlıkları
denizlerdeki doğal kaynakların ortak işletilebilmesi ve deniz yollarının güvenliğini sağlamak
için çözülecek ve uluslararası aktörler deniz kaynaklarını korumak ve terörizm, korsanlık ve
ulus ötesi suçların etkisini engellemek için uyum içinde çalışacaktır.
Đkinci senaryoya göre, küresel deniz yönetimi sistemi Çin ve ABD arasında artan
rekabet nedeniyle çökecek ve uzun vadede iki deniz bloğu oluşacaktır. Bu kapsamda ABD,
48
Atlantik ve onun bir parçası olan Kuzey Pasifik’te egemen olurken, Çin, Asya-Pasifik’te
hakim güç olabilecektir.
Üçüncü senaryoya göre, güç yayılması büyük güç çatışmalarını engelleyecek, fakat
karşılıklı anlaşmaya dayalı küresel rejimi de zayıflatacaktır. Onun yerine bölgesel güvenlik
sistemlerinin gelişmesine ağırlık verilecektir. Asya Pasifik Bölgesi’nde Güneydoğu Asya
Uluslar Birliği (ASEAN) güçlenecek ve deniz uyuşmazlıklarının çözümlenmesine katkı
sağlayacak; Hint Okyanusu’nda Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu (Indian Ocean Naval
Symposium)6 benzer bir rolü yerine getirmek için gelişecek ve Akdeniz’de ise, AvrupaAkdeniz Ortaklığı (Euro-Mediterranean Partnership-EMP) uzun süredir devam eden
uyuşmazlıkların üstesinden gelecektir.
Dördüncü senaryoya göre, mevcut deniz gücünün yeniden dengelenmesi küresel
bölünmeye yol açacaktır. Deniz gücü sadece farklı devletler ve bölgeler arasında değil, aynı
zamanda devletler ve devlet dışı aktörler arasında da yayılacaktır. ABD, deniz gücü
üstünlüğünü
korumasına
rağmen,
küresel
deniz
varlıklarının
garantörü
olmayı
sürdüremeyecektir. Đşlevsiz olan bölgesel ve küresel yönetim sistemleri boşluğu
dolduramayacak, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık yükselecek ve sonuçta küresel ticaret
akışı bozulacaktır. Böylece, muhtemel ülkesel çatışmalar ve bölgesel gerilim artacaktır.
Akdeniz, küresel deniz ticaretinin %30’u ve petrol trafiğinin %25’inin geçtiği bir
geçiş alanıdır. AB’nin, Ortadoğu ve Asya’yla deniz ticaretinin çoğu Akdeniz güzergahından
geçmektedir. Ancak, Akdeniz’deki ticari akış diğer deniz bölgelerindeki gelişmelere bağlı ve
entegredir.
Bu kapsamda, Aden Körfezi’ndeki istikrarsızlık Asya trafiğinin bir kısmını Ümit
Burnu’na çevirmiştir. Benzer şekilde Panama Kanalı’nın genişlemesi, Doğu Asya’dan
Avrupa’ya olan akışın yönünü Akdeniz dışına yönlendirebilecektir. Akdeniz aynı zamanda
bazı kritik enerji ve iletişim altyapılarına da ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar Avrupa ve
Kuzey Afrika’yı birbirine bağlayan dört adet doğal gaz boru hattı, birçok sıvılaştırılmış doğal
gaz (LNG) terminali ve deniz altı iletişim kablolarını içermektedir.
Akdeniz’in Enerji Paradoksu Sebebiyle Karşı Karşıya Bulunduğu Güvenlik
Tehditleri
Akdeniz’e giriş üç önemli tıkanma noktasından (chokepoint)7 kontrol edilmektedir.
6
Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu, Hint Okyanusu'na kıyısı olan devletlerin donanmaları arasında deniz
işbirliğini artırmak amacı güden gönüllü bir girişim olup, 35 üyesi bulunmaktadır.
7
Dünyada yaklaşık 200 civarında boğaz ya da kanal bulunmaktadır. Fakat, bunlardan yalnızca çok azı petrol
nakliyesinde önemli bir yere sahip olup, bu ana geçiş noktaları “Tıkanma noktaları (Chokepoint)”olarak
49
Bunlar, Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı ve Türk Boğazları’dır. Süveyş Kanalı ve kanaldan
geçemeyecek büyüklükteki tankerler için bir alternatif olarak oluşturulan SUMED (SuezMediterranean) boru hattı, Đran Körfezi’nden Avrupa’ya geçen petrol gemileri için stratejik
güzergahtır. Öte yandan, Hazar Denizi’nden petrol ihracının artması Türk Boğazları’nın
önemini artmıştır.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren, NATO’nun askeri hakimiyeti ve ABD’nin
Altıncı Filosu’nun varlığı nedeniyle Akdeniz’de konvansiyonel güvenlik sorunu ile
karşılaşılmamıştır. Ancak, Doğu Akdeniz’de Rusya ve Türkiye’nin yeniden ortaya çıkışı ve
artan girişkenliği ile Çin gibi bölge dışı devletlerin artan varlığı, Avrupa çapında savunma
bütçelerinin azalmasıyla birlikte ele alındığında, uzun vadeli bir dönüşümün başladığını
göstermektedir.
Bu kapsamda, Rusya donanması 2008 yılında yeniden Akdeniz’e dönmüş ve o
tarihten itibaren bölgede düzenli tatbikatlar yaparak ve Suriye’deki Tartus askeri
donanmasının ikmaliyle ilgilenerek, bölgedeki varlığını yeniden inşa etmeye çalışmaktadır.
Çin ve Đran, 2012 yılında ilk defa savaş gemilerini Süveyş Kanalı’ndan geçirmiş olup,
gelecekte bu bölgede daha fazla bayrak göstermek niyetindedir. Öte yandan, Türkiye’nin,
Doğu Akdeniz’de iddialı donanma gemisi inşa programı bölgesel güvenlik içeriğini
şekillendirecektir ki Türkiye önümüzdeki 20 yıl içinde Fransa ve Đngiltere’nin iki katı kadar
bir savaş gemisini kendi askeri teçhizat envanterine eklemek istemektedir.
Yeni aktörlerin varlığı ve Avrupa’da azalan savunma bütçelerine rağmen,
NATO’nun üstünlüğü yakın gelecekte de devam edecektir. NATO’nun füze savunma kalkanı
inşası doğrultusunda ilave donanma yetenekleri Akdeniz’e kaydırılacaktır. Ancak, NATO dışı
güçlerin varlığı ve bölgede artan askeri güç, istenmeyen olayların meydana gelmesi ihtimalini
artırmaktadır. Bu kapsamda; AB üyesi olmayan Akdeniz ülkelerinin deniz gücüne ilişkin
sayısal veriler aşağıda sunulmuştur.
anılmaktadır. Tıkanma noktası deniz trafiğini (Özellikle petrol trafiğini) durdurmak için bloke edilebilecek veya
kapatılabilecek bir kanal veya boğazı ifade eder. Bu noktalardaki problemler, küresel enerji güvenliği
bakımından kritik sonuçlar doğurmaktadır.
50
Büyük Su Üstü Muharip
Cezayir
Mısır
Đsrail
Lübnan
Libya
Fas
Suriye
Tunus
Türkiye
Denizaltı Gemisi
Gemisi
4
4
3/6
3
8
2
1
3
24
51
59
11
11
49
32
25
52
14
18
Devriye Muharip
Mayın
Gemisi
14
4
7
27
Batı Akdeniz ile Doğu Akdeniz’in güvenlik ortamı arasında belirgin farklar
bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’de güvenlik ortamı Türkiye ve Rusya ile Đran Körfezi ve Hint
Okyanusu’ndaki ortamla bağlantılı olarak şekillenirken, Batı Akdeniz Sahra ve Atlantik
bölgesindeki dinamiklerle bağlantılı sorunlarla karşı karşıyadır. Batı Akdeniz’deki temel
güvenlik riski Sahra ve Batı Afrika’daki artan istikrarsızlıkla ilgili olup, bu kapsamda yasadışı
göç, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile terörizm ve suç örgütlerinin varlığı artmıştır.
Küresel ve bölgesel gelişmelerin sonucu olarak, gelecekte Akdeniz’in jeostratejik
önemi artacaktır. Bu durum, Akdeniz bölgesinin ekonomik ve politik dinamizmini
artırabilecek, ancak, aynı zamanda gerilim ve çatışmayı artırarak, Akdeniz’deki deniz
güvenliğini sarsabilecektir. Öncelikle Libya, Mısır ve Suriye’deki devlet otoritesinin
yıkılması; teröristler, kaçakçılar ve suç örgütleri için güvenli bir ortam sağlayan denetimsiz
deniz alanlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Suç ağları ve terörist gruplar Mağrip,
Sahra ve Güney Arap Yarımadası’ndaki kontrolsüz deniz alanlarından şimdiden yarar
sağlamaktadır. Bu durum Avrupa’ya insan ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi illegal akışı da
artırmaktadır.
Gelecekteki bir başka sorun, Doğu Akdeniz’deki son doğal gaz keşiflerinin Đsrail ve
Türkiye’nin karışabileceği bir çatışmaya sebebiyet vermesi olacaktır. Doğal kaynaklar ve
deniz sınırları uyuşmazlıklarına ilişkin artan gerilim, bölgesel işbirliğini azaltacak ve enerji
kaynaklarının işbirliği içinde kullanılmasını engelleyebilecektir. Atlantik’ten Pasifiğe doğru
olan küresel güç değişimi ile ABD ve Çin arasındaki artan rekabet, Akdeniz bölgesini
doğrudan etkilemektedir. Bu küresel düzeyde stratejik deniz yollarının birbiriyle bağlantılı
olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Öte yandan, Akdeniz’den geçecek gemi sayısının 2025
yılına kadar iki veya üç katına çıkacağı; bunun yanı sıra iklim değişikliğinin sonuçlarının da
artacağı göz önüne alındığında, gelecekte Akdeniz’de balık stokları, içme suyu ve diğer
51
kaynaklar üzerindeki rekabetin artacağı muhtemel görünmektedir.
AB’nin deniz güvenliğiyle ilgili bir başka kurumu, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin
komşularıyla olan sınırlarının korunmasının ve güvenliğinin sağlanması için oluşturulmuş
olan Frontex’tir8. Frontex’in ortak operasyonlarından olan HERA 1 ve 2, Senegal, Moritanya,
Cape Verde ve Kanarya Adaları’nda yasadışı göçü izlemek amaçlı devriye gezen üye
ülkelerin gemileri arasında koordine sağlamaktadır.
Frontex’in ortak operasyonlarından bir diğeri olan Natilus ile, hava ve deniz temelli
devriyeler kullanılarak, merkezi Akdeniz deniz sınırları gözlenmektedir. Frontex’in deniz
güvenliği ile ilgili bir başka faaliyeti, Avrupa Dış Sınır Đzleme Sistemi (EUROSUR)’dir.
EUROSUR, üye devletlerin dış sınırlarında farkındalık oluşturmak ve uydu teknolojisi
kullanarak kolluk kuvvetlerinin tepki verme kapasitesini artırmak için destek sağlamaktadır.
Özü itibariyle EUROSUR ortak bilgi değişimi çerçevesi sunmakta ve üye devletler ile
Frontex arasında işbirliği sağlamaktadır. Deniz sınırları olan üye devletler şimdiden kendi
ulusal sınır gözetimi koordinasyon merkezlerini oluşturmuşlardır. Denize kıyısı olmayan
devletlerin ulusal koordinasyon merkezlerinin 2013 yılında bu sisteme bağlanması
planlanmaktadır. Frontex ayrıca, EUROSUR’un uydudan alınan imgeler gibi algılama ve
gözetleme kapasitesi dahil diğer bileşenlerini de geliştirmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda
EUROSUR, AB Uydu Merkezi, EMSA ve EUROPOL ile işbirliği içinde çalışacaktır.
Avrupa’daki mevcut mali ve ekonomik kriz şimdiden Avrupa savunma bütçelerine çok
zarar vermiştir. Avrupa’da stratejik hava ikmal, deniz ikmal, havada yakıt ikmali, havadan
gözetleme, lojistik intikal, insansız hava aracı, CBRN (Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve
nükleer) savunması, hassas savaş gereçleri gibi birçok alanda belirgin bir kapasite eksikliği
bulunmaktadır. Avrupa Savunma Ajansı’nın bir havuzda toplamak ve paylaşmak (pooling
and sharing) konsepti, Avrupa’nın savunma kapasitesini artırmayı amaçlamaktadır Ancak, bu
konuda henüz somut sonuçlar alınabilmiş değildir. Avrupa Savunma Ajansı, deniz güvenliği
ile ilgili olarak 2006 yılında 17 üye devletle birlikte Deniz Gözetleme Ağı (MARSUR)
girişimini başlatmıştır. Bu projenin önümüzdeki aylarda tam olarak uygulanması
beklenmektedir. Avrupa Savunma Ajansı, aynı zamanda Uzun Vadeli Taktiksel Đnsansız
Hava Araçları Sistemi ile Deniz Mayınlarına Karşı Önlemler adlı iki projeyi daha
başlatmıştır.
8
Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel Đşbirliği Ajansı, ya da Avrupa
Birliği Sınır Güvenliği Birimi (Frontex), Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komşularıyla olan sınırlarının
korunmasını ve güvenliğini sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir Avrupa Birliği kurumudur. Avrupa Birliği'nin
birliğe üye olmayan komşu ülkelerle olan sınırlarının güvenliğinin sağlanması, ulusal sınır muhafızları arasında
işbirliği yapılmasını ve sınırlarla ilgili risk analizleri oluşturulması amacıyla kurulmuştur.
52
Bunlara ilave olarak, AB’nin bir havuzda toplama ve paylaşma konseptine uygun
birçok alt bölgesel ve iki taraflı gayreti söz konusudur. Bunlar arasında Fransa-Đngiltere
güvenlik ve savunma işbirliği anlaşması öne çıkmaktadır. Yeteneklerin ortak kullanılmasına
ilişkin bir başka alt bölgesel işbirliği örneği ise, Kuzey Ülkeleri Savunma Đşbirliği
(NORDEFCO) girişimidir. Kuzey ülkelerinin savunma kapasitesini artırmayı amaçlayan söz
konusu girişim, deniz kapasitesini artırmaya yönelik Baltık Denizi’nde Deniz Gözetleme
Đşbirliği (SUBSAC) projesini yürütmektedir. Avrupa Amfibi Girişimi (EAI) ise, ĐtalyaĐspanya, Đngiltere-Hollanda ve Fransa amfibi güçleri arasında yakın ilişkiler oluşturmak, AB
ve NATO operasyonlarında görevlendirilecek söz konusu güçlerin yeteneklerini geliştirmek
için 2000 yılında başlatılmıştır. Avrupa Müşterek Çalışabilir Taşıyıcı Grup Girişimi (ECGII),
Avrupa’nın amfi harekat ve nükleer operasyonlarda birlikte çalışılabilirliliğini artırmayı
hedeflemektedir. Bu eylemlerin temel gerekçesi AB ve NATO görevlerinde daha hızlı ve
etkili mevzilenme imkanı sağlamaktır.
AB’nin NATO ile askeri işbirliği, 1999 yılında Vaşington Zirvesi’yle başlamıştır. 17
Mart 2003 tarihinde NATO ve AB arasında “Berlin Plus” olarak tanımlanan işbirliği
anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayla AB, kendi kriz yönetimi görevlerinde NATO’nun
operasyonel planlaması dahil, ortak yetenek ve varlıklarını kullanabilecektir. Ancak belirtmek
gerekir ki pratikte AB-NATO işbirliği pek çok alanda iyi yürümemektedir.
Akdeniz’e Yayılan Askeri Güç
Aşağıdaki tablolar açık kaynak istihbaratıdır.
53
2014 YILI DOĞU AKDENĐZ ASKERĐ GEMĐ HAREKETLĐLĐĞĐ
ABD
DONALD COOK (DDGH)
TAYLOR-50 (FFH)
JOHN LENTHALL (T-AO-189)
VELLA GULF (CG)
ALMANYA
WIESEL (PGFG)
NIKI FOROS (PG)
FRETTCHEN (PGFG)
ALSTER (AGI)
ĐNGĐLTERE
DIAMOND-34 (DDGH)
FRANSA
MARNE-630 (AORHM)
SURCOUF-711 (FFGH)
DUPUY DE LOME-759 (AGIH)
CASABIANCA-603 (SSN)
RUSYA
A.KULAKOV(DDGH)
LIMAN-824(AGI)
KOLA (AOL)
YAMAL-156 (LST)
G.POBEDONOSETS (LST)
SMETLIVY-810 (DDG)
VAS.TATISCHEV (AGIM)
PM-138 (AR)
BORNIAK-012 (LST)
KALININGRAD (LST)
MB-304 (ATA)
NOVOCHERKASSK-142 (LST)
MAGDEBURG-261(F)
ÇĐN
HUANGSHAN-570 (FFGH)
DDGH: Destroyer
ĐSPANYA
EL C. ESPANOL-189 (AKR)
CG: Kruvazör
DANĐMARKA
MV ARK FUTU
PETER WILLMOES (FFGH)
NORVEÇ
ANDENES-322 (WPSOH)
THOR HEYERDAHL-314 (FFGH)
BREZĐLYA
LIBERAL (FFGH)
AGI/AGIH/AGIM: Đstihbarat
ENDENOZYA
F.KAISIEPO (FS)
T-AO/AOL/AORHM:
ESBERN SANRE-17 (AGF)
FFGH/FFH/F: Fırkateyn/Korvet
PGFG/PB: Hücumbot/Gambot
Akarayakıt/Đkmal
LÜBNAN
SOUR-21 (LCT)
YUNANĐSTAN
STARAKIS (PGFG)
DAMOUR-22 (LCT)
TABARJA-42 (PB)
LST/LCT: Çıkarma
SSN: Nükleer Denizaltı
54
2014 YILI DOĞU AKDENĐZ TĐCARĐ GEMĐ HAREKETLĐLĐĞĐ
GĐRĐŞ YAPAN
ÇIKIŞ YAPAN
OCAK
330
318
ŞUBAT
274
282
MART
293
274
NĐSAN
303
302
MAYIS
327
330
HAZĐRAN
297
300
TEMMUZ
324
315
AĞUSTOS
244
256
TOPLAM
2392
2377
55
Sonuç
Akdeniz’ de yakın gelecekte ortaya çıkacağı düşünülen sorunları şunlardır:
1.
Deniz Alanlarının Sınırlandırması,
2.
Sahildar Devletlerin ve Yönetimlerin Bölgeye Đlişkin Tek Taraflı Fiîli
Uygulamaları,
3.
Emniyet,
4.
Kültür Varlıkları,
5.
Çevre,
6.
Arama-Kurtarma,
7.
Gemi Seyrüsefer Güvenliği ve Serbestîsi
8.
Ticaret, terörizm ve suç örgütleri çatışması,
9.
Enerji ve Güvenlik Paradoksu.
Akdeniz; deniz trafik yolları, enerji koridorunun merkezinde yer alması sebebiyle,
dünya ticareti için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, Akdeniz’i kontrol etmek kadar bu
coğrafyanın kıyısı olmayan devletlerin kontrolüne girmesinin beraberinde getireceği dengeleri
de göz önünde tutmak gerekir.
Akdeniz’in bu jeostrateik durumu, onu, birçok asimetrik risk ve tehdide karşı hassas
bir bölge niteliğine büründürmüştür. Bölgede yaşanan son gelişmeler Doğu Akdeniz’de
güvenliği ortaya çıkarmaktadır.
Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında, “deniz sınırlarının tek taraflı
olarak saptanamayacağı ve yapılacak sınırlandırmanın hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmak
üzere gerçekleştirilmesi gerektiği” ilkesi benimsenmelidir. Akdeniz’in yarı kapalı deniz
statüsünde olması, yapılacak sınırlandırmada bölgenin niteliğine uygun olarak özel kuralların
uygulanmasını gerektirdiği için oldukça önemlidir.
Özellikle, Karadeniz ve Hazar bölgesinde üretilen petrolün boru hatları aracılığıyla
dünya piyasalarına taşınması, Akdeniz’in deniz emniyet ve güvenliğini ön plana
çıkarmaktadır. Bu sebeple bir an evvel, Akdeniz’de deniz yetki alanlarını belirlemeli ve etkin
ve önleyici güvenlik kurallar oluşturulmalıdır.
Bugün başlayan ve gelecek On yılda devam edecek olan bölgedeki etkili devletlerin
yönetim şekillerindeki değişim, bölgedeki kriz yayını değişim yayına çevirebilir. Bu
kapsamda olağandışı ve hızlı gelişmeler göz ardı edilmemelidir.
Karadeniz, Kızıldeniz ve Körfez’de güvenlik konsepti Akdeniz’le daha çok ilişkili
hale gelmesi muhtemeldir. Gelecek on yılda Akdeniz’in güvenliğine yeni tehditler
56
oluşturabilecek nükleer santraller ortaya çıkabilecektir. Bu sebeple NATO ve AB Akdeniz
için yeni güvenlik antlaşmaları oluşturacak, işlevsel alanlarda işbirliği için girişimler
artacaktır.
Akdeniz sanayisi ve ticareti, küreselleşmenin bir sonucu olarak deniz ticaret akışına
daha fazla bağımlı hale gelmiştir. Küresel etkileşimin artan önemi ve yoğunluğu korsanlık,
terörizm ve suç örgütleri gibi yasadışı aktörlerin de büyümesini teşvik etmiş; aynı zamanda
farklı deniz bölgelerini birbirine bağlamıştır.
Diğer taraftan, küresel gücün yayılımı küresel deniz dengesini önemli ölçüde
değiştirmiştir. ABD’nin denizlerdeki üstünlüğü devam etmesine rağmen, gücü göreceli olarak
azalmış ve bazı deniz alanlarına girmesi, yükselen güçlerin karşı stratejileri nedeniyle
kısıtlanmıştır. Konvansiyonel bir deniz çatışmasının meydana gelme riski düşük olmasına
rağmen, bu değişen denge ülkeler arasındaki etkileşime tesir etmiş ve yeni uyuşmazlıklar
yaratmıştır.
Yükselen güçler, ABD boyunduruğundaki “Evrensel Ortak Varlıklar” görüşü veya
Avrupa’nın çok taraflı yönetim görüşünü kabul etmek yerine, geleneksel devlet hükümranlığı
çerçevesini ileri sürerek, daha fazla bağımsızlık ve egemenlik talep etmektedir. Bu durum,
küresel deniz konularını ve deniz çevresinin korunmasına yönelik düzenleme girişimlerini
karmaşıklaştırmakta; aynı zamanda yeni çatışmalara ve önemli çevre sorunlarına yol
açabilecek denizlerde doğal kaynakların çıkarılması için tehlikeli bir yarışı teşvik etmektedir.
Söz konusu gelişmeler, AB’nin deniz komşularında ve deniz ikmal yollarında da
önemli etkiler oluşturmuştur. Ekonomik kriz sebebiyle Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa
devletlerinin deniz aşırı mevcudiyeti azalırken ve yumuşak gücü körelirken, eski ve yeni dış
aktörler Akdeniz’de artan bir deniz mevcudiyeti sergilemektedir. Đklim değişikliği, kirlilik ve
aşırı avlanma deniz çevresinin bozulmasına yol açmakta ve Akdeniz için yeni çatışmalar ve
sorunlar yaratmaktadır.
Bu gelişmeler ışığında Akdeniz Devletlerince, deniz sorunlarının artan küresel
doğasını dikkate alarak kapsamlı bir deniz güvenliği stratejisi geliştirmesi gerekmektedir. Bu
kapsamda devletlerin; denizcilik politikası ile savunma politikası arasında daha büyük bir
sinerji oluşturması; stratejik önemi artan Kuzey Kutbu, Hint Okyanusu, Batı Afrika ve Güney
Atlantik gibi alanlar için bölgesel deniz stratejileri başlatma imkanını araştırması; deniz
komşularındaki deniz sınırı uyuşmazlıklarını çözmek için daha aktif ve görünür bir rol alması
gerekir.
AB’nin ise bu uyuşmazlıkların çözümünde Avrupa Komşuluk Politikası araçları ve
57
Karadeniz Sinerjisi ile Akdeniz için Birlik gibi çok taraflı diyalogları kullanması; Güney Çin
Denizi gibi uzak bölgelerdeki sınırlandırma uyuşmazlıklarında taraf olmaması; küresel
düzeyde çekişen Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi devletler ile deniz
konularında daha iyi ikili iletişim kanalları geliştirmesi; deniz çevresinde Ortak Bilgi
Paylaşım Çevresi’nin geliştirilmesi gayretlerini artırarak, deniz sorunlarını izleme ve yanıt
verme yeteneğinin geliştirmesi gerekir.
KAYNAKÇA
“The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their
Implications
For
The
European
Union”
(http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime-
dimension-of-csdp-pbBB3213048/),
Aslan Gündüz, “Kıta Sahanlığı Konusunda Yeni Gelişmeler: Grönland – Jan Mayen
ve Saint Pierre ve Miquelon Davaları”, Hukuk Araştırmaları, Cilt 8, Sayı:1-3, s. 563.
Aslan Gündüz, “Kıta Sahanlığı Konusunda Yeni Gelişmeler: Grönland – Jan Mayen
ve Saint Pierre ve Miquelon Davaları”, Hukuk Araştırmaları, Cilt 8, Sayı: 1-3, s. 576.
Aslan Gündüz, The Concept of the Continental Shelf in Its Historical Evolution (With
Special Emphasis on Entitlement), Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü Yayını,
Đstanbul, 1990, s.24-25
Case Concerning Delimitation of the Maritime Boundary in the Gulf of Maine Area
(Canada/United States of America), 12 October 1984, ICJ Reports, No. 67; International
Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. 1, Grotius Publications Limited, 1992, s. 321322.
Case Concerning The Continental Shelf (Libyan Arab Jamahiriya/Malta), 3 June 1985,
ICJ Reports, No.68; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. II, Grotius
Publications Limited, 1992, s. 16-17
Case Concerning the Continental Shelf (Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya), 24
February 1982, ICJ 1982, No. 63; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol.
II, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992,
Delimitation of The Continental Shelf (United Kingdom of Great Britain and Northern
Ireland and The French Republic), 30 June 1977; International Boundary Cases: The
Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, s. 161.
58
Esen Arpat, “Ege Denizi Uyuşmazlığının Birleşmiş Milletler Deniz Yasasının Kıta
Sahanlığı Tanımlamasına ve Kıta Sahanlığı ve Özgül Ekonomik Bölge Sınırlandırmasına
Đlişkin Yaklaşımları Bakımından Đrdelenmesi”, Yayımlanmamış Özel Rapor, Mart 1997, s. 10.
Ferit Hakan Baykal, Deniz Hukuku Çalışmaları, Alfa Basım Yayım Dağıtım, Đstanbul,
1998, s. 115.
Francisco Orrego Vicuña, The Exclusive Economic Zone Regime and Legal Nature
Under International Law, Cambridge University Press, Cambridge, 1989, s.190.
Hüseyin Pazarcı, “Uluslararası Adalet Divanı’nın Tunus-Libya Kıta Sahanlığı
Uyuşmazlığına Đlişkin 24 Şubat 1982 Tarihli Kararı”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası
Özel Hukuk Bülteni, Đstanbul Üniversitesi, Sayı 2, 1982, s. 42-46.
Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, I. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara,
1999, s. 240.
John R. Stevenson ve Bernard H. Oxman, “The Third United Nations Conference on
The Law of The Sea: The 1975 Ceneva Session”, AJIL, Vol. 69, 1975, s. 780
Jon M. V. Dyke; “The Disappearing Right to Navigational Freedom In The
Exclusive Economic Zone”, 2004, University of Hawaii at Manoa, Hawaii-USA.
Karl, D.E. ‘Islands and the Delimitation of the Continental Shelf: a Framework for
Analysis’, American Journal of International Law, vol. 71, (1977), s. 642–673.
Kurumahmut, A. “Ege’de Egemenliği Tartışmalı Adalar Sorunun Ortaya Çıkışı”,
Ege’de Temel Sorun, Egemenliği Tartışmalı Adalar, (Kurumahmut, A. ed.), Ankara 1998, s.
4.
Levi E. Clain, “Gulf of Maine-A Dissappointing First in the Delimitation of a single
Maritime Boundry”, VJIL, Vol. 25:3, 1985, s. 521-619.
Lucius Caflish, “Maritime Boundaries, Delimitation”, EPIL, Vol. 11, (Law of the SeaAir and Space), s. 212.
Malcolm D. Evans, Relevant Circumstances and Maritime Delimitation, Clarendon
Press, London, 1989, s. 29.
Marshall Sonenshine, “Law of the Sea: Delimitation of the Tunisia-Libya Continental
Shelf”, Harward International Law Journal, Vol. 24, 1983, s. 225-236; Karin Oellers-Frahm,
“Continental Shelf Case (Tunisia/Libyan Arab Jamahiriya)”, EPIL, Vol. 11 (Law of the SeaAir and Space), s. 94-99.
Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’,
America Journal of International Law , vol. 84, (1990), s. 837–858.
59
Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’,
America Journal of International Law, vol. 84, (1990), s. 837–858.
North Sea Continental Shelf Cases (Federal Republic of Germany v. Denmark; Federal
Republic of Germany v.The Netherlands), 29 February 1969, ICJ Reports 1969, p. 3;
International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited,
Cambridge, 1992, s. 93.
S.P.Jagota, Maritime Boundary, Martinus Nijhoff Publishers, Dordrecht, 1985, s. 4957.
Sang-Myon Rhee, “Sea Boundary Delimitation Between States Before World War II”,
AJIL, Vol.76, No.3, July 1982, s. 555-588
Sertaç Hami Başeren, “Münhasır Ekonomik Bölge Kıta Sahanlığının Kavramsal
Yapısını Etkileyen Bir Kurum Değildir”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1995/1, s. 31.
Shigeru Oda, “Exclusive Economic Zone”, Encyclopedia of Public International Law,
Vol. 11(Law of The Sea Air and Space), s. 107.
ŞEKER, B.Ş.,
“A PROPOSITION FOR DELIMITATION OF MARITIME
BOUNDARIES AND MEDITERRANEAN SECURITY: LIMITATION SIMILAR TO
MONTREUX CONVENTION”, Uluslararası Güvenlik Kongresi.
ŞEKER, B.Ş., “Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Akdeniz Güvenliği”,
Uluslararası Orta Doğu Kongresi
Yoshifumi Tanaka, “Reflections on Maritime Delimitation in the Cameroon/Nigeria
Case”, ICLQ, Vol.53, April 2004, s. 369.
Yoshifumi Tanaka, “Reflections on the Concept of Proportionality in the Law of
Maritime Delimitation”, The International Journal of Marine and Coastal Law, Vol. 16, No. 3,
2001, s. 434.
Yücel, A. “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” konulu
tebliği, Deniz Hukuku Sempozyumu, 21-22 Haziran 2004, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Ankara, s. 3.
60