Bu metin 23 – 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğdir. This paper was presented in International Energy and Security Congress that took place at Kocaeli University, Turkey on September 23‐24, 2014. AKDENĐZ'E YAYILAN ASKERĐ GÜÇ VE ENERJĐ PARADOKSU• Burak Şakir ŞEKER• Özet Her kıyı ülkesi en geniş alanda yetki elde ederek doğal kaynakları (maden, petrol, balıkçılık vb.) işlemeyi amaçlamaktadır. Enerji kaynaklarının ve ulaştırma koridorlarının kesiştiği bir bölge olan Akdeniz için deniz yetki alanlarının önemi; deniz alanlarında uygulanacak hukuki, askeri, siyasi ve ticari stratejilere de yansıyacaktır. Çalışma, küresel deniz ortamının değişen doğasını ve bunun sonuçlarını ele almaktadır. Bu itibarla; değişen jeopolitik ortamın başlıca deniz ikmal yolları üzerindeki potansiyel sorunları nasıl etkilediği ve bu değişikliklerin Güvenlik ve Savunma Politikasına ne tür zorunluluklar dayattığı analiz edilmekte; bu sorunlarla mücadele etmek için Akdeniz’in kapasitesi tartışılarak, devam eden deniz operasyonlarının etkinliği değerlendirilmektedir. Giriş Deniz alanlarının sınırlandırılması deniz alanlarının sınırlarının belirlenmesinden farklı bir durumdur; kıyı devletinin yargı yetkisini kullanabileceği kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerinin, kıyıları bitişik bir başka devlet ile üst üste örtüşmesi sonucunda meydana gelen çakışmanın sınırlandırılmasıdır. Dar denizler, kıyı şekilleri, adalar gibi nedenlerle; devletler yetkilerini kullanırken bir deniz sınırı belirlemesini zorunludur.1 Belirli bir denizalanı birden fazla ülkeyi ilgilendirirse, bu ülkelerin deniz alanları için sınırların oluşturulması gerekmektedir. Tarafların çatıştığı durumlarda genellikle ilk akla gelen çözüm, eşit deniz alanları hukuku olmuştur. Ancak, her çatışma alanında bu tür çözüm adil olamayacaktır, “hakkaniyet prensipleri” ortadan kalkacaktır. Bu sebeple her bölgenin kendine has çözümü olacaktır, buna “özel durum” da diyebiliriz. “Đlgili şartlar” ya da “özel şartlar” olarak adlandırılan bölgesel • Bu makalede “The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their Implications For The European Union” raporu (http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime-dimension-of-csdppbBB3213048/), “Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Akdeniz Güvenliği” makalesi (Uluslararası Orta Doğu Kongresi-B.Ş.ŞEKER) ve “A PROPOSITION FOR DELIMITATION OF MARITIME BOUNDARIES AND MEDITERRANEAN SECURITY: LIMITATION SIMILAR TO MONTREUX CONVENTION” makalesi (Uluslararası Güvenlik Kongresi-B.Ş.ŞEKER) esas alınmıştır. • Kocaeli Üniversitesi Uluslararası Đlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi. 1 Lucius Caflish, “Maritime Boundaries, Delimitation”, EPIL, Vol. 11, (Law of the Sea-Air and Space), s. 212. 44 niteliklerde temel vurgu coğrafyadır: kıyı uzunlukları, kıyı şekilleri, adalar, adacıklar.2 II. Dünya Savaşı sonrasında başlayan denizlerin paylaşımı mücadelesinde devletler, hem kara suları dışındaki deniz yetki alanları haklarını ararken, hem de geniş okyanus alanlarındaki menfaatlerini hukukî güvenceye almak için çalışmaktadırlar.3 XXI. yüzyılda, denizlerde sahip olunan egemen hakları genişlemiştir. Kara suları, bitişik bölge ve balıkçılık bölgesi gibi dar deniz alanlarından başka; egemen haklar ve yetkiler tanınan “Kıta Sahanlığı” ve “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)” gibi geniş deniz alanları Uluslararası Hukuka bütünleştirilmiştir. 4 Uluslararası Hukuk kurallarının geçirdiği değişim, bölge siyasî coğrafyası, karşılıklı menfaatler ve bölgenin en can alıcı noktaları zengin petrol ve doğal gaz yatakları; Akdeniz’de deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırmasını her an taraflar arasında tırmanmaya açık ve uzun vadeli bir sorun haline getirmiştir. Küresel deniz ortamı, çok kutuplu dünya düzeni ve küresel jeopolitikteki değişiklikler sonucu büyük bir dönüşüm geçirmektedir. Gücün mevcut dağılımı, artan ekonomik bağımsızlık ve jeostratejik eksenin Asya’ya kayması, Soğuk Savaş sonrası döneme nazaran farklı bir deniz güvenlik ortamı yaratmıştır. Deniz kaynaklı ticaret son çeyrek yüzyılda dörde katlanmıştır. Küresel ısınma, teknolojik değişiklik ve ekonomik uygulanabilirlik sayesinde yeni deniz yollarının açılması mümkün hale gelmiştir. Bu kapsamda Kuzey Buz Denizi’nde yeni suyollarının açılması; aynı şekilde Afrika, Ortadoğu ve Pasifik arasındaki deniz ticaret yollarını 600 deniz mili kısaltacak olan ve güney Tayland’dan geçmesi planlanan Kanal projesi, önemli stratejik sonuçlar doğuracaktır. Deniz ticaret akışı aynı zamanda insan kaçakçılığı, uyuşturucu trafiği, korsanlık gibi suçlar ve bazı durumlarda terör bağlantılı faaliyetler nedeniyle risk altındadır. Gelişen dünyada güvenlik sorunları çeşitli ve öngörülemez bir karmaşıklığa sahiptir. Söz konusu karmaşıklık ve karşılıklı bağımlılık gelecekteki krizlerin niteliğini belirleyecektir. Başka bir deyişle, dünya coğrafi olarak kümelenmiş ve iç içe geçmiş birbirini etkilemeye eğilimli kriz faktörlerinden oluşan çoklu krizlerle (polycrises) karşı karşıya gelebilecektir. Akdeniz’in Hassas Zemini Akdeniz sahnesinde, dünya sahnesinde yer almak isteyen her devletin yer almak istediğini 2 Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’, America Journal of International Law , vol. 84, (1990), s. 837–858. 3 Kurumahmut, A. “Ege’de Egemenliği Tartışmalı Adalar Sorunun Ortaya Çıkışı”, Ege’de Temel Sorun, Egemenliği Tartışmalı Adalar, (Kurumahmut, A. ed.), Ankara 1998, s. 4. 4 Yücel, A. “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” konulu tebliği, Deniz Hukuku Sempozyumu, 21-22 Haziran 2004, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Ankara, s. 3. 45 görmekteyiz. Bu isteğe sahip, sahili olan olmayan, tüm devletlerin deniz kuvvetleri unsurları ve diğer NATO’nun destekleyici görev kuvvetleri bu bölgeyi yalnız bırakmamaktadır. Akdeniz’e kıyısı olmayan diğer güçler de Akdeniz’de bulunmaktadır. Akdeniz’de deniz alanlarında yürütülen her türlü faaliyet bölgeyi sahiplenmenin adeta bir ifadesi haline gelmiştir. Bu sebeple deniz alanlarında yapılan askeri tatbikatlar önem arz etmektedir. Ancak hala paylaşım sürecinde olan ve aidiyeti tartışmalı deniz alanlarını teşkil eden Akdeniz’in, gerek güvenlik açısından gerek petrol yatakları gibi diğer deniz kaynaklarından dolayı büyük öneme sahip olduğundan deniz sınırlarının belirlenmesi büyük önem teşkil etmektedir. Ülkelerin kara sınırlarını kontrol etmelerine rağmen kıyılarında etkili kontrol sistemleri kuramamaları, uluslararası deniz hukukunun denizlerde etkili bir denetime imkân vermemesi ve deniz alanlarının sınırlandırılmasında ülkelerin yaşadığı anlaşmazlık yasa dışı göçün büyük ölçüde deniz yolunu tercih etmesine yol açmıştır. Deniz kazalarının sonucunda kazazedelerin kurtarılması, gemi personeline en kısa sürede ulaşılması kıyı devletinin önemli yükümlülükleri arasında bulunmaktadır. Deniz alanlarının sınırlandırılmasındaki tartışmalı bölgelerde oluşan deniz kazalarındaki personelin ve geminin kurtarılması kıyıdaş ülkeler arasında zaman zaman sorun olmaktadır. Zira Deniz alanlarının sınırlandırılmasındaki tartışmalı bölgelerde personelin ve geminin kurtarılmasını sağlayan ülke, müdahale ettiği kaza sahasının kendi egemenlik alanı olduğunun kanıtı olarak görmektedir. Bu sularda oluşan deniz kazalarına tek bir ülke tarafından müdahale edilmesi, diğer kıyıdaş ülkelerin gecikmesi veya müdahale etmemesi gelecekte o bölgede deniz alanlarının belirlenmesinde müdahaleyi yapan ülke lehine önemli bir kanıt oluşturabilecektir. Benzer şekilde aidiyeti belirsiz adalarda ve sularda seyir güvenliğinin sağlanması açısından fenerler ve seyir yardımcıları oluşturan devlet, bu su alanlarını gelecekte sahiplenebilir. Bu tür açıklıklar, kıyı ülkeleri arasındaki çatışma potansiyelini arttırmaktadır. Akdeniz, Orta Doğu ve Hazar Bölgesi enerji merkezleri ile bu merkezlere ilişkin boru hatlarını kontrol etmektedir. Bölge, Orta Doğu’da ortaya çıkmış kriz ve çatışmalarda önemli roller oynamıştır. Örneğin ABD, 1980’li yılların ilk yarısında yaşanan kanlı Lübnan olayları sırasında, bu ülkedeki vatandaşlarını Kıbrıs üzerinden tahliye etmiş; Körfez Savaşları’nda Đngiltere ve ABD, Irak’a yaptıkları hava saldırılarında Kıbrıs’ı kullanmıştır. Sınırlandırmanın Akdeniz Güvenliğine Etkileri Deniz yetki alanlarının sınırlandırma sorunun Akdeniz güvenliğine etkileri şöyledir. • Deniz Ulaştırmasının Serbestliği, 46 • Savunma ve Güvenliğe Đlişkin Şartlar, • Doğal Kaynakların Varlığı, • Başka Ülkelerin Kıyı Uzantılarına Tecavüz Etmeme veya Kesmeme, • Orantılılık veya Hakkaniyete Uygunluğun Test Edilmesi. Küresel Deniz Ortamı ve Güvenlik - Kıyıdaş Devletlerin ve Bölge Dışı Aktörlerin Akdeniz Politikaları Denizlerin öneminin artmasının arkasındaki bir başka kilit unsur, ABD’nin jeostratejik vizyonunda süregelen değişimdir. Ekonomik baskı ve yükselen yeni güçlerle karşı karşıya kalan ABD, Soğuk Savaş sonrası uyguladığı “Devlet inşa etme operasyonları”ndan çekilmekte; onun yerine daha ılımlı bir vizyon olan “Küresel ortak varlıklar (Global commons)5”ın erişimine hakim olmak ve bununla ilişkili küresel akışı güvenceye almak istemektedir. ABD, 2011 Ulusal Askeri Strateji belgesinde “Küresel ortak varlıklar ve küresel irtibatlı alanları” mevcut ve gelecekteki stratejik ortamın kilit unsuru olarak tanımlamıştır. ABD, söz konusu politik, ekonomik ve stratejik buyruk sayesinde uluslararası normları güçlendirerek ve ortak askeri yetenekleri muhafaza ederek, küresel ortak varlıkların kullanımını ve serbest erişimini temin etmek isteyecek ve küresel gayretlere liderlik etmeyi sürdürecektir. ABD, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında da deniz gücü üstünlüğünü devam ettirmiştir. Ancak, yeni güç merkezlerinin ortaya çıkışı küresel deniz dengesini derinden etkilemektedir. Son yirmi yılda yükselen güçler iddialı donanma geliştirme programları başlatmıştır. Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya karasularının ötesinde güç uygulayabilecek gemi ve amfibi savaş yeteneği geliştirmektedir. Bu kapsamda ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya’nın deniz gücü kapasitesi aşağıda sunulmuştur. 5 Sürdürülebilir kalkınma olgusunun kavramlarından biri olan “Küresel Kamu Malları (Global Public Goods)”, sürdürülebilir kalkınma ile ilgili olarak çevre, sağlık, bilgiye erişim, barış, güvenlik ve insan hakları gibi konuları kapsamaktadır. Bununla birlikte çevre alanında çalışan bazı gruplar çevrenin “Küresel Kamu Malları” arasında ticari bir mal olarak değerlendirilemeyeceğini, onun yerine çevre konularıyla ilgili olarak “Küresel Ortak Varlıklar (Global Commons)” ifadesinin tercih edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. 47 ABD Çin Rusya Hindistan Brezilya Uçak Diğer Gemisi Gemileri 11 103 78 32 20 14 1 1 1 Su Üstü Denizaltı 71 71 65 15 5 Büyük Gemisi 29 1 1 2 Amfibi Muharip Devriye Gemisi 28 211+ 80 61 42 Yükselen güçlerin deniz gücü kapasitesini geliştirmesinin pek çok nedeni bulunmaktadır. Öncelikle, Doğu ve Güney Çin Denizi’nden Arap Körfezine ve Akdeniz’e kadar dünya denizleri pek çok aktif ve pasif deniz uyuşmazlıklarını içinde barındırmaktadır. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS)’nin zayıflığı göz önüne alındığında, askeri gücünü sağlamlaştıranlar, deniz uyuşmazlıklarında yasal belirsizlikten en fazla fayda sağlayabilecek taraflar olabilecektir. Đkinci olarak, yeni güçler açısından büyüyen ekonomik kapasiteleri ve ihtiyaçları için kritik deniz yollarının ve altyapılarının korunması ve kontrolünün önemi artmıştır. Ayrıca, petrol fiyatlarındaki hızlı artış ve ham metale artan talep birçok deniz bölgesinde kıyı ötesi arama ve sondaj çalışmalarının artmasına sebep olmuştur. Üçüncü olarak, kıyı sularının önemi artmıştır. Yeni eğilim, ülkelerin sığ sulardaki deniz yeteneklerini birleştirmesi üzerinedir. Son olarak, deniz gücü uluslararası statü ve askeri maharetin görünür ifadesi olmayı sürdürmektedir. Öte yandan; Amerikan ve Batı gücüne karşı tarihsel önyargı ve askeri özerklik arzusu söz konusu donanma inşasını teşvik eden diğer unsurları oluşturmaktadır. Bu durum, yeni güçler arasında ve bu güçler ile ABD arasında potansiyel bir karşılıklı cepheleşme ortamı doğurmaktadır. ABD ve Çin’in müttefik bulma rekabeti kendi toprak iddialarını desteklemek için büyük güçleri kullanmak isteyen küçük devletlerin korku politikası davranışlarını artırabilecektir. Gelecekte deniz güvenliği ortamının nasıl şekilleneceğine ilişkin çeşitli senaryolar geliştirilmektedir. Bu senaryolardan birine göre, artan karşılıklı ekonomik bağımlılık ve güç yayılımı denizlerde çok taraflı işbirliğini teşvik edecektir. Donmuş deniz uyuşmazlıkları denizlerdeki doğal kaynakların ortak işletilebilmesi ve deniz yollarının güvenliğini sağlamak için çözülecek ve uluslararası aktörler deniz kaynaklarını korumak ve terörizm, korsanlık ve ulus ötesi suçların etkisini engellemek için uyum içinde çalışacaktır. Đkinci senaryoya göre, küresel deniz yönetimi sistemi Çin ve ABD arasında artan rekabet nedeniyle çökecek ve uzun vadede iki deniz bloğu oluşacaktır. Bu kapsamda ABD, 48 Atlantik ve onun bir parçası olan Kuzey Pasifik’te egemen olurken, Çin, Asya-Pasifik’te hakim güç olabilecektir. Üçüncü senaryoya göre, güç yayılması büyük güç çatışmalarını engelleyecek, fakat karşılıklı anlaşmaya dayalı küresel rejimi de zayıflatacaktır. Onun yerine bölgesel güvenlik sistemlerinin gelişmesine ağırlık verilecektir. Asya Pasifik Bölgesi’nde Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) güçlenecek ve deniz uyuşmazlıklarının çözümlenmesine katkı sağlayacak; Hint Okyanusu’nda Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu (Indian Ocean Naval Symposium)6 benzer bir rolü yerine getirmek için gelişecek ve Akdeniz’de ise, AvrupaAkdeniz Ortaklığı (Euro-Mediterranean Partnership-EMP) uzun süredir devam eden uyuşmazlıkların üstesinden gelecektir. Dördüncü senaryoya göre, mevcut deniz gücünün yeniden dengelenmesi küresel bölünmeye yol açacaktır. Deniz gücü sadece farklı devletler ve bölgeler arasında değil, aynı zamanda devletler ve devlet dışı aktörler arasında da yayılacaktır. ABD, deniz gücü üstünlüğünü korumasına rağmen, küresel deniz varlıklarının garantörü olmayı sürdüremeyecektir. Đşlevsiz olan bölgesel ve küresel yönetim sistemleri boşluğu dolduramayacak, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık yükselecek ve sonuçta küresel ticaret akışı bozulacaktır. Böylece, muhtemel ülkesel çatışmalar ve bölgesel gerilim artacaktır. Akdeniz, küresel deniz ticaretinin %30’u ve petrol trafiğinin %25’inin geçtiği bir geçiş alanıdır. AB’nin, Ortadoğu ve Asya’yla deniz ticaretinin çoğu Akdeniz güzergahından geçmektedir. Ancak, Akdeniz’deki ticari akış diğer deniz bölgelerindeki gelişmelere bağlı ve entegredir. Bu kapsamda, Aden Körfezi’ndeki istikrarsızlık Asya trafiğinin bir kısmını Ümit Burnu’na çevirmiştir. Benzer şekilde Panama Kanalı’nın genişlemesi, Doğu Asya’dan Avrupa’ya olan akışın yönünü Akdeniz dışına yönlendirebilecektir. Akdeniz aynı zamanda bazı kritik enerji ve iletişim altyapılarına da ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar Avrupa ve Kuzey Afrika’yı birbirine bağlayan dört adet doğal gaz boru hattı, birçok sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminali ve deniz altı iletişim kablolarını içermektedir. Akdeniz’in Enerji Paradoksu Sebebiyle Karşı Karşıya Bulunduğu Güvenlik Tehditleri Akdeniz’e giriş üç önemli tıkanma noktasından (chokepoint)7 kontrol edilmektedir. 6 Hint Okyanusu Donanma Sempozyumu, Hint Okyanusu'na kıyısı olan devletlerin donanmaları arasında deniz işbirliğini artırmak amacı güden gönüllü bir girişim olup, 35 üyesi bulunmaktadır. 7 Dünyada yaklaşık 200 civarında boğaz ya da kanal bulunmaktadır. Fakat, bunlardan yalnızca çok azı petrol nakliyesinde önemli bir yere sahip olup, bu ana geçiş noktaları “Tıkanma noktaları (Chokepoint)”olarak 49 Bunlar, Cebelitarık Boğazı, Süveyş Kanalı ve Türk Boğazları’dır. Süveyş Kanalı ve kanaldan geçemeyecek büyüklükteki tankerler için bir alternatif olarak oluşturulan SUMED (SuezMediterranean) boru hattı, Đran Körfezi’nden Avrupa’ya geçen petrol gemileri için stratejik güzergahtır. Öte yandan, Hazar Denizi’nden petrol ihracının artması Türk Boğazları’nın önemini artmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren, NATO’nun askeri hakimiyeti ve ABD’nin Altıncı Filosu’nun varlığı nedeniyle Akdeniz’de konvansiyonel güvenlik sorunu ile karşılaşılmamıştır. Ancak, Doğu Akdeniz’de Rusya ve Türkiye’nin yeniden ortaya çıkışı ve artan girişkenliği ile Çin gibi bölge dışı devletlerin artan varlığı, Avrupa çapında savunma bütçelerinin azalmasıyla birlikte ele alındığında, uzun vadeli bir dönüşümün başladığını göstermektedir. Bu kapsamda, Rusya donanması 2008 yılında yeniden Akdeniz’e dönmüş ve o tarihten itibaren bölgede düzenli tatbikatlar yaparak ve Suriye’deki Tartus askeri donanmasının ikmaliyle ilgilenerek, bölgedeki varlığını yeniden inşa etmeye çalışmaktadır. Çin ve Đran, 2012 yılında ilk defa savaş gemilerini Süveyş Kanalı’ndan geçirmiş olup, gelecekte bu bölgede daha fazla bayrak göstermek niyetindedir. Öte yandan, Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de iddialı donanma gemisi inşa programı bölgesel güvenlik içeriğini şekillendirecektir ki Türkiye önümüzdeki 20 yıl içinde Fransa ve Đngiltere’nin iki katı kadar bir savaş gemisini kendi askeri teçhizat envanterine eklemek istemektedir. Yeni aktörlerin varlığı ve Avrupa’da azalan savunma bütçelerine rağmen, NATO’nun üstünlüğü yakın gelecekte de devam edecektir. NATO’nun füze savunma kalkanı inşası doğrultusunda ilave donanma yetenekleri Akdeniz’e kaydırılacaktır. Ancak, NATO dışı güçlerin varlığı ve bölgede artan askeri güç, istenmeyen olayların meydana gelmesi ihtimalini artırmaktadır. Bu kapsamda; AB üyesi olmayan Akdeniz ülkelerinin deniz gücüne ilişkin sayısal veriler aşağıda sunulmuştur. anılmaktadır. Tıkanma noktası deniz trafiğini (Özellikle petrol trafiğini) durdurmak için bloke edilebilecek veya kapatılabilecek bir kanal veya boğazı ifade eder. Bu noktalardaki problemler, küresel enerji güvenliği bakımından kritik sonuçlar doğurmaktadır. 50 Büyük Su Üstü Muharip Cezayir Mısır Đsrail Lübnan Libya Fas Suriye Tunus Türkiye Denizaltı Gemisi Gemisi 4 4 3/6 3 8 2 1 3 24 51 59 11 11 49 32 25 52 14 18 Devriye Muharip Mayın Gemisi 14 4 7 27 Batı Akdeniz ile Doğu Akdeniz’in güvenlik ortamı arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’de güvenlik ortamı Türkiye ve Rusya ile Đran Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki ortamla bağlantılı olarak şekillenirken, Batı Akdeniz Sahra ve Atlantik bölgesindeki dinamiklerle bağlantılı sorunlarla karşı karşıyadır. Batı Akdeniz’deki temel güvenlik riski Sahra ve Batı Afrika’daki artan istikrarsızlıkla ilgili olup, bu kapsamda yasadışı göç, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile terörizm ve suç örgütlerinin varlığı artmıştır. Küresel ve bölgesel gelişmelerin sonucu olarak, gelecekte Akdeniz’in jeostratejik önemi artacaktır. Bu durum, Akdeniz bölgesinin ekonomik ve politik dinamizmini artırabilecek, ancak, aynı zamanda gerilim ve çatışmayı artırarak, Akdeniz’deki deniz güvenliğini sarsabilecektir. Öncelikle Libya, Mısır ve Suriye’deki devlet otoritesinin yıkılması; teröristler, kaçakçılar ve suç örgütleri için güvenli bir ortam sağlayan denetimsiz deniz alanlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Suç ağları ve terörist gruplar Mağrip, Sahra ve Güney Arap Yarımadası’ndaki kontrolsüz deniz alanlarından şimdiden yarar sağlamaktadır. Bu durum Avrupa’ya insan ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi illegal akışı da artırmaktadır. Gelecekteki bir başka sorun, Doğu Akdeniz’deki son doğal gaz keşiflerinin Đsrail ve Türkiye’nin karışabileceği bir çatışmaya sebebiyet vermesi olacaktır. Doğal kaynaklar ve deniz sınırları uyuşmazlıklarına ilişkin artan gerilim, bölgesel işbirliğini azaltacak ve enerji kaynaklarının işbirliği içinde kullanılmasını engelleyebilecektir. Atlantik’ten Pasifiğe doğru olan küresel güç değişimi ile ABD ve Çin arasındaki artan rekabet, Akdeniz bölgesini doğrudan etkilemektedir. Bu küresel düzeyde stratejik deniz yollarının birbiriyle bağlantılı olmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Öte yandan, Akdeniz’den geçecek gemi sayısının 2025 yılına kadar iki veya üç katına çıkacağı; bunun yanı sıra iklim değişikliğinin sonuçlarının da artacağı göz önüne alındığında, gelecekte Akdeniz’de balık stokları, içme suyu ve diğer 51 kaynaklar üzerindeki rekabetin artacağı muhtemel görünmektedir. AB’nin deniz güvenliğiyle ilgili bir başka kurumu, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komşularıyla olan sınırlarının korunmasının ve güvenliğinin sağlanması için oluşturulmuş olan Frontex’tir8. Frontex’in ortak operasyonlarından olan HERA 1 ve 2, Senegal, Moritanya, Cape Verde ve Kanarya Adaları’nda yasadışı göçü izlemek amaçlı devriye gezen üye ülkelerin gemileri arasında koordine sağlamaktadır. Frontex’in ortak operasyonlarından bir diğeri olan Natilus ile, hava ve deniz temelli devriyeler kullanılarak, merkezi Akdeniz deniz sınırları gözlenmektedir. Frontex’in deniz güvenliği ile ilgili bir başka faaliyeti, Avrupa Dış Sınır Đzleme Sistemi (EUROSUR)’dir. EUROSUR, üye devletlerin dış sınırlarında farkındalık oluşturmak ve uydu teknolojisi kullanarak kolluk kuvvetlerinin tepki verme kapasitesini artırmak için destek sağlamaktadır. Özü itibariyle EUROSUR ortak bilgi değişimi çerçevesi sunmakta ve üye devletler ile Frontex arasında işbirliği sağlamaktadır. Deniz sınırları olan üye devletler şimdiden kendi ulusal sınır gözetimi koordinasyon merkezlerini oluşturmuşlardır. Denize kıyısı olmayan devletlerin ulusal koordinasyon merkezlerinin 2013 yılında bu sisteme bağlanması planlanmaktadır. Frontex ayrıca, EUROSUR’un uydudan alınan imgeler gibi algılama ve gözetleme kapasitesi dahil diğer bileşenlerini de geliştirmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda EUROSUR, AB Uydu Merkezi, EMSA ve EUROPOL ile işbirliği içinde çalışacaktır. Avrupa’daki mevcut mali ve ekonomik kriz şimdiden Avrupa savunma bütçelerine çok zarar vermiştir. Avrupa’da stratejik hava ikmal, deniz ikmal, havada yakıt ikmali, havadan gözetleme, lojistik intikal, insansız hava aracı, CBRN (Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer) savunması, hassas savaş gereçleri gibi birçok alanda belirgin bir kapasite eksikliği bulunmaktadır. Avrupa Savunma Ajansı’nın bir havuzda toplamak ve paylaşmak (pooling and sharing) konsepti, Avrupa’nın savunma kapasitesini artırmayı amaçlamaktadır Ancak, bu konuda henüz somut sonuçlar alınabilmiş değildir. Avrupa Savunma Ajansı, deniz güvenliği ile ilgili olarak 2006 yılında 17 üye devletle birlikte Deniz Gözetleme Ağı (MARSUR) girişimini başlatmıştır. Bu projenin önümüzdeki aylarda tam olarak uygulanması beklenmektedir. Avrupa Savunma Ajansı, aynı zamanda Uzun Vadeli Taktiksel Đnsansız Hava Araçları Sistemi ile Deniz Mayınlarına Karşı Önlemler adlı iki projeyi daha başlatmıştır. 8 Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel Đşbirliği Ajansı, ya da Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi (Frontex), Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komşularıyla olan sınırlarının korunmasını ve güvenliğini sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir Avrupa Birliği kurumudur. Avrupa Birliği'nin birliğe üye olmayan komşu ülkelerle olan sınırlarının güvenliğinin sağlanması, ulusal sınır muhafızları arasında işbirliği yapılmasını ve sınırlarla ilgili risk analizleri oluşturulması amacıyla kurulmuştur. 52 Bunlara ilave olarak, AB’nin bir havuzda toplama ve paylaşma konseptine uygun birçok alt bölgesel ve iki taraflı gayreti söz konusudur. Bunlar arasında Fransa-Đngiltere güvenlik ve savunma işbirliği anlaşması öne çıkmaktadır. Yeteneklerin ortak kullanılmasına ilişkin bir başka alt bölgesel işbirliği örneği ise, Kuzey Ülkeleri Savunma Đşbirliği (NORDEFCO) girişimidir. Kuzey ülkelerinin savunma kapasitesini artırmayı amaçlayan söz konusu girişim, deniz kapasitesini artırmaya yönelik Baltık Denizi’nde Deniz Gözetleme Đşbirliği (SUBSAC) projesini yürütmektedir. Avrupa Amfibi Girişimi (EAI) ise, ĐtalyaĐspanya, Đngiltere-Hollanda ve Fransa amfibi güçleri arasında yakın ilişkiler oluşturmak, AB ve NATO operasyonlarında görevlendirilecek söz konusu güçlerin yeteneklerini geliştirmek için 2000 yılında başlatılmıştır. Avrupa Müşterek Çalışabilir Taşıyıcı Grup Girişimi (ECGII), Avrupa’nın amfi harekat ve nükleer operasyonlarda birlikte çalışılabilirliliğini artırmayı hedeflemektedir. Bu eylemlerin temel gerekçesi AB ve NATO görevlerinde daha hızlı ve etkili mevzilenme imkanı sağlamaktır. AB’nin NATO ile askeri işbirliği, 1999 yılında Vaşington Zirvesi’yle başlamıştır. 17 Mart 2003 tarihinde NATO ve AB arasında “Berlin Plus” olarak tanımlanan işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayla AB, kendi kriz yönetimi görevlerinde NATO’nun operasyonel planlaması dahil, ortak yetenek ve varlıklarını kullanabilecektir. Ancak belirtmek gerekir ki pratikte AB-NATO işbirliği pek çok alanda iyi yürümemektedir. Akdeniz’e Yayılan Askeri Güç Aşağıdaki tablolar açık kaynak istihbaratıdır. 53 2014 YILI DOĞU AKDENĐZ ASKERĐ GEMĐ HAREKETLĐLĐĞĐ ABD DONALD COOK (DDGH) TAYLOR-50 (FFH) JOHN LENTHALL (T-AO-189) VELLA GULF (CG) ALMANYA WIESEL (PGFG) NIKI FOROS (PG) FRETTCHEN (PGFG) ALSTER (AGI) ĐNGĐLTERE DIAMOND-34 (DDGH) FRANSA MARNE-630 (AORHM) SURCOUF-711 (FFGH) DUPUY DE LOME-759 (AGIH) CASABIANCA-603 (SSN) RUSYA A.KULAKOV(DDGH) LIMAN-824(AGI) KOLA (AOL) YAMAL-156 (LST) G.POBEDONOSETS (LST) SMETLIVY-810 (DDG) VAS.TATISCHEV (AGIM) PM-138 (AR) BORNIAK-012 (LST) KALININGRAD (LST) MB-304 (ATA) NOVOCHERKASSK-142 (LST) MAGDEBURG-261(F) ÇĐN HUANGSHAN-570 (FFGH) DDGH: Destroyer ĐSPANYA EL C. ESPANOL-189 (AKR) CG: Kruvazör DANĐMARKA MV ARK FUTU PETER WILLMOES (FFGH) NORVEÇ ANDENES-322 (WPSOH) THOR HEYERDAHL-314 (FFGH) BREZĐLYA LIBERAL (FFGH) AGI/AGIH/AGIM: Đstihbarat ENDENOZYA F.KAISIEPO (FS) T-AO/AOL/AORHM: ESBERN SANRE-17 (AGF) FFGH/FFH/F: Fırkateyn/Korvet PGFG/PB: Hücumbot/Gambot Akarayakıt/Đkmal LÜBNAN SOUR-21 (LCT) YUNANĐSTAN STARAKIS (PGFG) DAMOUR-22 (LCT) TABARJA-42 (PB) LST/LCT: Çıkarma SSN: Nükleer Denizaltı 54 2014 YILI DOĞU AKDENĐZ TĐCARĐ GEMĐ HAREKETLĐLĐĞĐ GĐRĐŞ YAPAN ÇIKIŞ YAPAN OCAK 330 318 ŞUBAT 274 282 MART 293 274 NĐSAN 303 302 MAYIS 327 330 HAZĐRAN 297 300 TEMMUZ 324 315 AĞUSTOS 244 256 TOPLAM 2392 2377 55 Sonuç Akdeniz’ de yakın gelecekte ortaya çıkacağı düşünülen sorunları şunlardır: 1. Deniz Alanlarının Sınırlandırması, 2. Sahildar Devletlerin ve Yönetimlerin Bölgeye Đlişkin Tek Taraflı Fiîli Uygulamaları, 3. Emniyet, 4. Kültür Varlıkları, 5. Çevre, 6. Arama-Kurtarma, 7. Gemi Seyrüsefer Güvenliği ve Serbestîsi 8. Ticaret, terörizm ve suç örgütleri çatışması, 9. Enerji ve Güvenlik Paradoksu. Akdeniz; deniz trafik yolları, enerji koridorunun merkezinde yer alması sebebiyle, dünya ticareti için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, Akdeniz’i kontrol etmek kadar bu coğrafyanın kıyısı olmayan devletlerin kontrolüne girmesinin beraberinde getireceği dengeleri de göz önünde tutmak gerekir. Akdeniz’in bu jeostrateik durumu, onu, birçok asimetrik risk ve tehdide karşı hassas bir bölge niteliğine büründürmüştür. Bölgede yaşanan son gelişmeler Doğu Akdeniz’de güvenliği ortaya çıkarmaktadır. Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında, “deniz sınırlarının tek taraflı olarak saptanamayacağı ve yapılacak sınırlandırmanın hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmak üzere gerçekleştirilmesi gerektiği” ilkesi benimsenmelidir. Akdeniz’in yarı kapalı deniz statüsünde olması, yapılacak sınırlandırmada bölgenin niteliğine uygun olarak özel kuralların uygulanmasını gerektirdiği için oldukça önemlidir. Özellikle, Karadeniz ve Hazar bölgesinde üretilen petrolün boru hatları aracılığıyla dünya piyasalarına taşınması, Akdeniz’in deniz emniyet ve güvenliğini ön plana çıkarmaktadır. Bu sebeple bir an evvel, Akdeniz’de deniz yetki alanlarını belirlemeli ve etkin ve önleyici güvenlik kurallar oluşturulmalıdır. Bugün başlayan ve gelecek On yılda devam edecek olan bölgedeki etkili devletlerin yönetim şekillerindeki değişim, bölgedeki kriz yayını değişim yayına çevirebilir. Bu kapsamda olağandışı ve hızlı gelişmeler göz ardı edilmemelidir. Karadeniz, Kızıldeniz ve Körfez’de güvenlik konsepti Akdeniz’le daha çok ilişkili hale gelmesi muhtemeldir. Gelecek on yılda Akdeniz’in güvenliğine yeni tehditler 56 oluşturabilecek nükleer santraller ortaya çıkabilecektir. Bu sebeple NATO ve AB Akdeniz için yeni güvenlik antlaşmaları oluşturacak, işlevsel alanlarda işbirliği için girişimler artacaktır. Akdeniz sanayisi ve ticareti, küreselleşmenin bir sonucu olarak deniz ticaret akışına daha fazla bağımlı hale gelmiştir. Küresel etkileşimin artan önemi ve yoğunluğu korsanlık, terörizm ve suç örgütleri gibi yasadışı aktörlerin de büyümesini teşvik etmiş; aynı zamanda farklı deniz bölgelerini birbirine bağlamıştır. Diğer taraftan, küresel gücün yayılımı küresel deniz dengesini önemli ölçüde değiştirmiştir. ABD’nin denizlerdeki üstünlüğü devam etmesine rağmen, gücü göreceli olarak azalmış ve bazı deniz alanlarına girmesi, yükselen güçlerin karşı stratejileri nedeniyle kısıtlanmıştır. Konvansiyonel bir deniz çatışmasının meydana gelme riski düşük olmasına rağmen, bu değişen denge ülkeler arasındaki etkileşime tesir etmiş ve yeni uyuşmazlıklar yaratmıştır. Yükselen güçler, ABD boyunduruğundaki “Evrensel Ortak Varlıklar” görüşü veya Avrupa’nın çok taraflı yönetim görüşünü kabul etmek yerine, geleneksel devlet hükümranlığı çerçevesini ileri sürerek, daha fazla bağımsızlık ve egemenlik talep etmektedir. Bu durum, küresel deniz konularını ve deniz çevresinin korunmasına yönelik düzenleme girişimlerini karmaşıklaştırmakta; aynı zamanda yeni çatışmalara ve önemli çevre sorunlarına yol açabilecek denizlerde doğal kaynakların çıkarılması için tehlikeli bir yarışı teşvik etmektedir. Söz konusu gelişmeler, AB’nin deniz komşularında ve deniz ikmal yollarında da önemli etkiler oluşturmuştur. Ekonomik kriz sebebiyle Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa devletlerinin deniz aşırı mevcudiyeti azalırken ve yumuşak gücü körelirken, eski ve yeni dış aktörler Akdeniz’de artan bir deniz mevcudiyeti sergilemektedir. Đklim değişikliği, kirlilik ve aşırı avlanma deniz çevresinin bozulmasına yol açmakta ve Akdeniz için yeni çatışmalar ve sorunlar yaratmaktadır. Bu gelişmeler ışığında Akdeniz Devletlerince, deniz sorunlarının artan küresel doğasını dikkate alarak kapsamlı bir deniz güvenliği stratejisi geliştirmesi gerekmektedir. Bu kapsamda devletlerin; denizcilik politikası ile savunma politikası arasında daha büyük bir sinerji oluşturması; stratejik önemi artan Kuzey Kutbu, Hint Okyanusu, Batı Afrika ve Güney Atlantik gibi alanlar için bölgesel deniz stratejileri başlatma imkanını araştırması; deniz komşularındaki deniz sınırı uyuşmazlıklarını çözmek için daha aktif ve görünür bir rol alması gerekir. AB’nin ise bu uyuşmazlıkların çözümünde Avrupa Komşuluk Politikası araçları ve 57 Karadeniz Sinerjisi ile Akdeniz için Birlik gibi çok taraflı diyalogları kullanması; Güney Çin Denizi gibi uzak bölgelerdeki sınırlandırma uyuşmazlıklarında taraf olmaması; küresel düzeyde çekişen Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi devletler ile deniz konularında daha iyi ikili iletişim kanalları geliştirmesi; deniz çevresinde Ortak Bilgi Paylaşım Çevresi’nin geliştirilmesi gayretlerini artırarak, deniz sorunlarını izleme ve yanıt verme yeteneğinin geliştirmesi gerekir. KAYNAKÇA “The Maritime Dimension Of CSDP: Geostrategic Maritime Challenges And Their Implications For The European Union” (http://bookshop.europa.eu/en/the-maritime- dimension-of-csdp-pbBB3213048/), Aslan Gündüz, “Kıta Sahanlığı Konusunda Yeni Gelişmeler: Grönland – Jan Mayen ve Saint Pierre ve Miquelon Davaları”, Hukuk Araştırmaları, Cilt 8, Sayı:1-3, s. 563. Aslan Gündüz, “Kıta Sahanlığı Konusunda Yeni Gelişmeler: Grönland – Jan Mayen ve Saint Pierre ve Miquelon Davaları”, Hukuk Araştırmaları, Cilt 8, Sayı: 1-3, s. 576. Aslan Gündüz, The Concept of the Continental Shelf in Its Historical Evolution (With Special Emphasis on Entitlement), Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü Yayını, Đstanbul, 1990, s.24-25 Case Concerning Delimitation of the Maritime Boundary in the Gulf of Maine Area (Canada/United States of America), 12 October 1984, ICJ Reports, No. 67; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. 1, Grotius Publications Limited, 1992, s. 321322. Case Concerning The Continental Shelf (Libyan Arab Jamahiriya/Malta), 3 June 1985, ICJ Reports, No.68; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. II, Grotius Publications Limited, 1992, s. 16-17 Case Concerning the Continental Shelf (Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya), 24 February 1982, ICJ 1982, No. 63; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. II, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, Delimitation of The Continental Shelf (United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland and The French Republic), 30 June 1977; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, s. 161. 58 Esen Arpat, “Ege Denizi Uyuşmazlığının Birleşmiş Milletler Deniz Yasasının Kıta Sahanlığı Tanımlamasına ve Kıta Sahanlığı ve Özgül Ekonomik Bölge Sınırlandırmasına Đlişkin Yaklaşımları Bakımından Đrdelenmesi”, Yayımlanmamış Özel Rapor, Mart 1997, s. 10. Ferit Hakan Baykal, Deniz Hukuku Çalışmaları, Alfa Basım Yayım Dağıtım, Đstanbul, 1998, s. 115. Francisco Orrego Vicuña, The Exclusive Economic Zone Regime and Legal Nature Under International Law, Cambridge University Press, Cambridge, 1989, s.190. Hüseyin Pazarcı, “Uluslararası Adalet Divanı’nın Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Uyuşmazlığına Đlişkin 24 Şubat 1982 Tarihli Kararı”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Đstanbul Üniversitesi, Sayı 2, 1982, s. 42-46. Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, I. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara, 1999, s. 240. John R. Stevenson ve Bernard H. Oxman, “The Third United Nations Conference on The Law of The Sea: The 1975 Ceneva Session”, AJIL, Vol. 69, 1975, s. 780 Jon M. V. Dyke; “The Disappearing Right to Navigational Freedom In The Exclusive Economic Zone”, 2004, University of Hawaii at Manoa, Hawaii-USA. Karl, D.E. ‘Islands and the Delimitation of the Continental Shelf: a Framework for Analysis’, American Journal of International Law, vol. 71, (1977), s. 642–673. Kurumahmut, A. “Ege’de Egemenliği Tartışmalı Adalar Sorunun Ortaya Çıkışı”, Ege’de Temel Sorun, Egemenliği Tartışmalı Adalar, (Kurumahmut, A. ed.), Ankara 1998, s. 4. Levi E. Clain, “Gulf of Maine-A Dissappointing First in the Delimitation of a single Maritime Boundry”, VJIL, Vol. 25:3, 1985, s. 521-619. Lucius Caflish, “Maritime Boundaries, Delimitation”, EPIL, Vol. 11, (Law of the SeaAir and Space), s. 212. Malcolm D. Evans, Relevant Circumstances and Maritime Delimitation, Clarendon Press, London, 1989, s. 29. Marshall Sonenshine, “Law of the Sea: Delimitation of the Tunisia-Libya Continental Shelf”, Harward International Law Journal, Vol. 24, 1983, s. 225-236; Karin Oellers-Frahm, “Continental Shelf Case (Tunisia/Libyan Arab Jamahiriya)”, EPIL, Vol. 11 (Law of the SeaAir and Space), s. 94-99. Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’, America Journal of International Law , vol. 84, (1990), s. 837–858. 59 Nelson, L.D.M. ‘The Role of Equity in the Delimitation of Maritime Boundaries’, America Journal of International Law, vol. 84, (1990), s. 837–858. North Sea Continental Shelf Cases (Federal Republic of Germany v. Denmark; Federal Republic of Germany v.The Netherlands), 29 February 1969, ICJ Reports 1969, p. 3; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, s. 93. S.P.Jagota, Maritime Boundary, Martinus Nijhoff Publishers, Dordrecht, 1985, s. 4957. Sang-Myon Rhee, “Sea Boundary Delimitation Between States Before World War II”, AJIL, Vol.76, No.3, July 1982, s. 555-588 Sertaç Hami Başeren, “Münhasır Ekonomik Bölge Kıta Sahanlığının Kavramsal Yapısını Etkileyen Bir Kurum Değildir”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1995/1, s. 31. Shigeru Oda, “Exclusive Economic Zone”, Encyclopedia of Public International Law, Vol. 11(Law of The Sea Air and Space), s. 107. ŞEKER, B.Ş., “A PROPOSITION FOR DELIMITATION OF MARITIME BOUNDARIES AND MEDITERRANEAN SECURITY: LIMITATION SIMILAR TO MONTREUX CONVENTION”, Uluslararası Güvenlik Kongresi. ŞEKER, B.Ş., “Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Akdeniz Güvenliği”, Uluslararası Orta Doğu Kongresi Yoshifumi Tanaka, “Reflections on Maritime Delimitation in the Cameroon/Nigeria Case”, ICLQ, Vol.53, April 2004, s. 369. Yoshifumi Tanaka, “Reflections on the Concept of Proportionality in the Law of Maritime Delimitation”, The International Journal of Marine and Coastal Law, Vol. 16, No. 3, 2001, s. 434. Yücel, A. “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye” konulu tebliği, Deniz Hukuku Sempozyumu, 21-22 Haziran 2004, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Ankara, s. 3. 60
© Copyright 2024 Paperzz